Merhaba, Geçen sayıdan sonra önemli gelişmeler yaşadık. Yeni bir sayı ile birlikteyiz... İsmail TUTOĞLU



Benzer belgeler
Türkçe Ulusal Derlemi Sözcük Sıklıkları (ilk 1000)

Mevsimlik İşçiliğe Hayır Dedik

19 EYLÜL MÜHENDİS, MİMAR, ŞEHİR PLANCILAR DAYANIŞMA GÜNÜ

TOPLU İŞ SÖZLEŞMESİ NEDİR? GERÇEK BİR TOPLU SÖZLEŞME İÇİN

Bölüm 18. Demokrasi Mücadelesinde Odamız

TMMOB TEMSİLCİLERİNE AÇILAN DAVALAR

2017 İNSAN HAKLARI İHLAL RAPORU

TMMOB Türk Mühendis ve Mimar Odaları Birliği 41. DÖNEMDE RESİMLERLE TMMOB

Cumhuriyetin Laik, Bilimsel Eğitim Anlayışı, Sapmalar ve Önlemler... Metin eklemek için tıklayın Mustafa Gazalcı

Mesleki Deneyim. Eğitim Bilgileri. Prof. Dr. Nurşen CANİKLİOĞLU. Profesör Marmara Üniversitesi Doçent Marmara Üniversitesi

HAKLARIMIZ BİRER BİRER ELİMİZDEN ALINIYOR! İZİN VERMEYELİM!

TEMEL HUKUK DERS NOTLARI SON HAFTA. Öğr. Gör. Erkan ÇAKIR

Koç Üniversitesi nde neler oluyor?

Cumhuriyet Halk Partisi

İŞÇİLERİN 3 ACİL TALEBİ VAR!

T.C. YARGITAY CUMHURİYET BAŞSAVCILIĞI Basın Bürosu Sayı: 19

TÜRKİYE BAROLAR BİRLİĞİ

Genel Başkanımız Haydar Arslan ın okuduğu basın açıklaması metni aşağıdadır. KGM Önünde Basın Açıklaması Yaptık

TBMM İnsan Haklarını İnceleme Komisyonu

20. RİG TOPLANTISI Basın Bildirisi Konya, 9 Nisan 2010

MAHKEMELER (TÜRK YARGI ÖRGÜTÜ) Dr. Barış TEKSOY Hukukun Temel Kavramları Dersi

tarafından yazıldı. Çarşamba, 08 Haziran :44 - Son Güncelleme Perşembe, 09 Haziran :24

ESP/SOSYALİST KADIN MECLİSLERİ

İşten Atılan Asil Çelik İşçilerinin okuduğu basın açıklaması: 15/03/2012

CHP Yalıkavak Temsilciliğinin düzenlediği Kahvaltıda Birlik ve Beraberlik Mesajı

SENDİKALAR VE DİĞER DEMOKRATİK KİTLE ÖRGÜTLERİYLE İLİŞKİLER EYLEM VE ETKİNLİKLER

NİSAN 2014 FAALİYET RAPORU. Prof. Dr. Aytuğ ATICI Mersin Milletvekili

SAYIN BASIN MENSUPLARI;

AKADEMİK ZAMMI ADIMDA ALDIK

Ulaştırma, Denizcilik ve Haberleşme Bakanlığında Basın Açıklaması Gerçekleştirdik!

T.C. ÇİĞLİ BELEDİYESİ HUKUK KOMİSYONU RAPORU. Karar:2011/16 29/03/2011 Konu: Disiplin Amirleri Yönetmeliği Ve Sicil Amirleri Yönetmeliği.

MAYIS 2010 YAŞASIN 1 MAYIS ALANLARDAYIZ!

T.C. ÇİĞLİ BELEDİYE BAŞKANLIĞI İNSAN KAYNAKLARI VE EĞİTİM MÜDÜRLÜĞÜNÜN ÇALIŞMA ESASLARINA DAİR YÖNETMELİK

M.E.B. Eğitim Kurumları Yöneticilerinin Atama Ve Yer Değiştirmelerine İlişkin Yönetmenlik-2

Çalışma hayatında barış egemen olmalı

Bahadın, 2 Ağustos 2014 Sevgili Yoldaşlar, Canlar, Yol Arkadaşlarım, Devrimciler Diyarı Bahadın da buluşan güzel insanlar,

1 MAYIS 2013 BİRLİK MÜCADELE DAYANIŞMA!

Sudan'da Türk-Sudan İlişkileri Sempozyumu düzenlendi

4+4+4 Dayatması ile. Öğretmenler Nasıl. Mağdur Ediliyor? Ne dedik, Ne oldu? EĞİTİM VE BİLİM EMEKÇİLERİ SENDİKASI

Hükümet in TSK İçinde Oluşturduğu Paralel Yapılar; Cumhurbaşkanı ve AYİM nin Konumu..

MAHKEMELER (TÜRK YARGI ÖRGÜTÜ) Dr. Barış TEKSOY Hukukun Temel Kavramları Dersi

istekli olanlara öncelik verilerek okul müdürünün teklifi ve milli eğitim müdürünün onayı

TMMOB DANIÞMA KURULU 2. TOPLANTISI YAPILDI

16 ŞUBAT 2011 CHP İSTANBUL MİLLETVEKİLİ ÇETİN SOYSAL IN DİNLEMELERLE İLGİLİ BASIN AÇIKLAMASI

BİR GRUP EĞİTİM-SEN ÜYESİ GÖREVİNDEN AYRILAN MUSTAFA ÖZCAN ALEYHİNE EYLEM YAPTI

Yükseköğretim kurumları disiplin kurullarında sendika temsilcisi bulundurulmasını sağladık.

Cumhuriyet Halk Partisi

Direnişteki Trakya Otocam işçileriyle söyleşi

KILIÇDAROĞLU K.MARAŞ'TA

İlerici Kadınlar Kimdir?

ANAYASAL ÖZELLİKLER. Federal Devlet

Maaşlarımıza Ek Artış İstiyoruz!

İÇİNDEKİLER ÖNSÖZ...VII İÇİNDEKİLER...IX

DERSİMİZİN TEMEL KONUSU

Cumhuriyet Halk Partisi

T.C. ONDOKUZ MAYIS ÜNİVERSİTESİ SENATO KARARI KARAR TARİHİ TOPLANTI SAYISI KARAR SAYISI /

Şimdi fazla ileri gitmiş bu gerici diktatörlüğü terbiye etmek, mümkünse biraz değiştirip halka kabul ettirmek istiyorlar.

İ Ç İ N D E K İ L E R

İŞ GÜVENCEMİZE VE GELECEĞİMİZE SAHİP ÇIKIYORUZ!

: İstanbul Barosu Başkanlığı

Müdafaa-i Hukuk Hareketi bu hakları savunmak ve geliştirmek için kurulmuştur.

ELAZIĞ VALİLİĞİNE (Defterdarlık) tarihli ve /12154 sayılı yazınız

İnsanların birbirleriyle ve devletle olan ilişkilerini düzenleyen kurallara hukuk denir. Hukuk kurallarını koyan, uygulanıp uygulanmadığını

Başbakan Yıldırım, Mersin Şehir Hastanesi Açılış Töreni nde konuştu

MKÜ de İftar Coşkusu. Akademik ve İdari Personel İçin Düzenlenen İft ara Büyük Kat ılım Oldu

AVRUPA İNSAN HAKLARI SÖZLEŞMESİ

Sorunların Merkezinde Öğretmenler Değil, Eğitimi Ticarileştiren Politikalar Bulunuyor!

MART 2014 FAALİYET RAPORU. Prof. Dr. Aytuğ ATICI Mersin Milletvekili

MESLEK ÖRGÜTÜNÜN GöREV ÇAĞRISINA KATILMAK SUÇ MUDUR? BU NEDENLE HUKUKİ BİR YAPTIRIM UYGULANABİLİR Mİ?

SARACAĞIZ YARALARIMIZI

Destek Personeli Eğitimleri

TMMOB MADEN MÜHENDİSLERİ ODASI

Uygulanacak ekonomik politikalar, istihdam ve üretime öncelik tanımalı, politikaların temelini insan oluşturmalıdır.

2011 KADIN İSTATİSTİKLERİ

EĞİTİM-ÖĞRETİM YILI 8. SINIF TÜRKİYE CUMHURİYETİ İNKILAP TARİHİ VE ATATÜRKÇÜLÜK DERSİ DESTEKLEME VE YETİŞTİRME KURSU KAZANIMLARI VE TESTLERİ

En İyisi İçin. I. Kanun-u Esasi gerçek anlamda anayasa bir monarşi öngörmemektedir. (x)

ANAYASA HUKUKU (İKTİSAT VE MALİYE BÖLÜMLERİ) GÜZ DÖNEMİ ARASINAV 17 KASIM 2014 SAAT 09:00

9 Şubat 2017 Perşembe Günü Saat da Yapılan Mahkeme Toplantısında Görüşülen Dosyalar ve Sonuçları (*)

İlgili Kanun / Madde 4857 S. İşK/18-21

Kariyer Basamakları. Aldatmacasına Hayır

ODTÜ G.V. ÖZEL LĠSESĠ SOSYAL BĠLĠMLER ZÜMRESĠ Eğitim-Öğretim Yılı. Ders Adı : Siyaset ÇalıĢma Yaprağı 13 SĠYASET

Danıştayın yürütmesini durduğu konular: 1. Mesai dışı çalışma,

ARELSEM ve BİLİM İSTANBUL İŞBİRLİĞİ İLE

Milli Devlete Yönelik Tehdit Değerlendirmesi

ÖLÇME, DEĞERLENDİRME VE SINAV HİZMETLERİ GENEL MÜDÜRLÜĞÜ

Ýstanbul hastanelerinde GREV!

8 MART DÜNYA EMEKÇİ KADINLAR GÜNÜ 1 MAYIS 10 KASIM ATATÜRK Ü ANMA ETKİNLİĞİ SANATSAL ETKİNLİKLER

EĞİTİM-ÖĞRETİM YILI 8. SINIF T.C. İNKILAP TARİHİ VE ATATÜRKÇÜLÜK DERSİ DESTEKLEME VE YETİŞTİRME KURSU PLANI VE KAZANIM TESTLERİ

İŞSİZLİKTE PATLAMA!: AKP İşsizlikle Mücadelede Başarısız!

ANADOLU Eğitim Sendikası BASIN DUYURUSU

ÖRNEK SORU: 1. Buna göre Millî Mücadele nin başlamasında hangi durumlar etkili olmuştur? Yazınız. ...

TUTAN AKTIR. Recep Ali ER İşveren Vekili Genel Müdür Yardımcısı Kurum İdari Kurulu Başkanı. İşveren Vekili 1.Hukuk Müşaviri Üye

Demokrasi ve Sivil Toplum (SBK256)

2 Kasım Sayın Bakan,

Resmi Gazete Tarihi: Resmi Gazete Sayısı: 25540

İŞSİZLİK HIZLA ARTARKEN İSTİHDAM ARTIŞI YETERSİZ KALDI

TC. YÜKSEK ÖĞRETİM KURULU BAŞKANLIĞI Bilkent/ANKARA. 26 Temmuz 2006

KADIN DOSTU AKDENİZ PROJESİ

2008 YILINDA ĐŞVERENLERĐN ZORUNLU ÖZÜRLÜ, ESKĐ HÜKÜMLÜ VE TERÖR MAĞDURLARI ÇALIŞTIRMA ORANLARI

10SORUDA AİLE SİGORTASI

Transkript:

İsmail TUTOĞLU Merhaba, Yeni bir sayı ile birlikteyiz... Geçen sayıdan sonra önemli gelişmeler yaşadık. Ülkemiz, emeğimiz, geleceğimiz için yaptığımız mücadele yeni bir boyut kazandı. 29 Ekim Cumhuriyet Bayramını Ulus ta 1. Meclis önünde kutlama kararını vatan ve Cumhuriyet bileşenleriyle birlikte aldık. İçişleri Bakanlığı ve Başbakanın yasaklamasına rağmen yüzbinlerce insan akın akın ulus meydanında toplandı. Cop, gaz,su sıkmalarına rağmen halkımız bir adım bile geri gitmediği gibi barikatları yıkarak Anıtkabir e doğru yürüyüşünü sürdürdü. Korku imparatorluğunu yıkarak alanlarda özgürleşmeye, alanları özgürleştirmeye başladık. Artık hiçbir şey eskisi gibi olamazdı. Ve olmadı. Ulus meydanını özgürleştirenler arasında tek emek örgütü olan Birleşik Kamu İş emek hareketinin namusunu kurtardı denilecek kadar önemli bir işi başarmış oldu. Vatana ve Cumhuriyete yapılan saldırının esas nedeni emek sömürüsünü kolaylaştırmak, sermayenin serbest dolaşımına ortam sağlamak,ulus devleti emperyalist-kapitalist sisteme uygun hale getirmek olduğunu bilen Birleşik Kamu İş in önerisi ile Vatan, Cumhuriyet ve Emek Birlikteliği olarak mücadeleyi yükseltmeye devam ettik. 10 Kasım da Anıtkabir deydik. Atamıza saygımızı sunduk. 13 Aralık ta Silivri de tüm hukuksuz uygulamalara hayır dedik. 23 Aralık ta Gericiliğe karşı Menemende hepimiz Kubilay olduk. 26 Ocak ta Adana da Acil Demokrasi Derhal Adalet çağrısını haykırdık hep birlikte. Zonguldak ta 27 Ocak ta taşeronlaşmaya karşı emeğe saygı mitingi aralarında Birleşik Kamu İş e bağlı sendikalarımızın da olduğu onbinlerce emekçinin haykırışına sahne oldu. 8 Mart Dünya emekçi kadınlar gününü tüm yurtta çeşitli etkinliklerle kutladık. 23 Mart Lüleburgaz da Kristal İş öncülüğünde düzenlenen mitinge destek verdik. 8 Nisan Silivri de barikatları yıktık. 10 Nisan emek hareketine yeni bir soluk getiren Birleşik Kamu İş in 5. Kuruluş yıldönümünü kutladık. Kuranlara ve büyütenlere selam olsun! 1 Mayıs birlik, dayanışma ve mücadele günü nde alanları ve kürsüleri özgürleştirdik. Tandoğan da on binler ulusaldan evrensele mücadeleyi yükselttiler. Emperyalist-kapitalist saldırıya karşı birlik ve dayanışma çağrılarını yüksek sesle haykırdılar. Mücadele azmini bir kez daha ortaya koydular. Yurtta barış dünyada barış, Tam bağımsız ve gerçekten demokratik bir Türkiye Sınıfsız sömürüsüz bir dünya özlemlerini dile getirdiler. 19 Mayıs ta tüm Türkiye de alanlardaydık. Bu birlikteliği yaratanlara selam olsun! Gezi parkı eylemleri halkın otoriter yönetim tarzına bir tepkisi olarak tüm yurda dalga dalga yayıldı. Birleşik Kamu İş halkla beraber, halkla omuz omuza, doğaya, emeğe, ülkesine, demokratik mücadeleye sahip çıkmaya devam ediyor. Başka bir Türkiye kuruluyor. Birleşik Kamu İş in de özlediği bir Türkiye olması için ön saflarda mücadeleye devam ediyoruz. Bu sayıda konuk yazarlarımızın yazılarına da yer verdik. Başta yazı yazanlar olmak üzere emeği geçen herkese teşekkürü bir borç bilirim. Gelecek sayıda buluşmak üzere. Her şey istediğiniz biçimde olsun. Sevgiyle kalın.

Orhan YILDIRIM Basın Yayın Sekreteri ADALET=PARDON CEZALARININ ERTELENMESİ HALİNDE İLERDE BİR DAHA SUÇ İŞLEMEYECEKLERİ YÖNÜNDE MAHKEMEMİZE OLUMLU KANA- AT GELMEDİĞİNDEN.. diye devam eden mahkemenin sonuç yazısında; Ulu ve yüce muktedirler! Kararını açıkladı. Ertelemesiz 18 ay hapis. Var olan yasaları, bu konudaki sayısız içtihatları yok sayan yakaları dolu! Karar vericiler yasalarda serbest olan şiddet içermeyen düşünce açıklamayı suç olarak kabul ettiği gibi müneccimlerden de görüş alarak! Geleceği görmüş ve yeniden suç işlerler diyerek hemen hapse atılsın demişlerdir. Eski Türk filmlerinde kötü adamlar! Filmin sonunda Türk Adaletinden kaçamaz ve adalet her zaman yerini bulurdu. Peki; yeni Türk Adaletinin elinden kaçırmak istemediği bu azılı suçlular kimdi ve hangi büyük suçu işlemişlerdi??? Dünya Emekçi Kadınlar Günü nedeniyle tüm Türkiye de yapılan basın açıklamasının aynısını kendi şehrinde (Mersin) icra eden sendika başkanlarından başkası değildi kaçırmak istemedikleri azılı suçlular! İlginç olan ise; aynı yöntemle aynı yerlerde defalarca yapılan basın açıklamalarına soruşturma bile açılmasına gerek görülmemişken ne değişmiştir de bu kez atın suçluları hapse noktasına gelinmişti. Nasıl oldu da yakası dolu bir (1) karar vericinin yasa da serbest olan bir faaliyeti suç olarak kuyuya atmasını 40 dan fazla üst karar verici kuyudan çıkaramamış ya da çıkarmamıştı! Elbette yaşadığımız ülkenin Türkiye olduğunu ve ülkemde bu tür ben yaptım oldu durumlarının ilk kez yaşanmadığının farkındayım. Ama yine de düşünmeden edemiyorum. Bırakılırsa yeniden suç işleyecekleri açık! diyen yakası dolu yetkili bu karara nasıl ve neden varmıştır sorusunu cezaevindeyken bol bol düşünme fırsatım oldu. Sebep 1 : Yakası dolu yetkili bu bir suç değildir, yasalara rağmen bana bu cezayı veremezsiniz diyen sendikacıya bozulmuş ve sen misin hakkını arayan diyerek ezik olması ve af dilemesini istediği sendikacının dik durmasına içerlemiştir. Kendi kuyruğunu dik tutmak için o zaman al sana hapis demiştir. Ancak böyle fevri bir kararın üst karar vericiler tarafından fark edilip düzeltilmemesi çok zor bir ihtimaldir!!! Sebep 2 : Tüm dünyaya demokrasi ve özgürlük dağıtan! ABD nin demir kuşlarının özellikle 2

Birleşik Kamuiş Dergisi, Mayıs 2013 Ortadoğu da halkın üzerine demokrasi için demir güllerini! Atmayı hızlandırdığı yıllardır. Osmanlı İmparatorluğu nun reankarne olmuş ruhani mirasçısı Kraldan çok Kralcı taşeronlaşmanın kitabını yazan ünlü kum yutan at binici pokerde BOP BOP tan sorumlu kumarbaz ünvanıyla demir kuşlar ilk hedefiniz Libya derken mum dibine ışık vermez atasözünü teyit edercesine uzaklara demokrasi için demirden ateş güller atarken yakınlarını da kim ki benim aksime düşünür diyerek demir parmaklıkları adres göstermiştir. Koltuğumu-makamımı kaybetmektense onurumu-gururumu kaybederim diyen korkaklar yasalardan değil padişahtan yana olur padişahımı eleştirmek senin haddine mi diyerek cezayı keser ve onaylarlar. Sevgili dostlar, değerli emekçi kardeşlerim, güzel ülkemin güzel insanları çok açıktır ki karşımızdaki gafiller hayali senaryolarla hapse koydukları rütbelilerin tepkisiz kalmalarından cesaret bulmuşlar, herkesi sindirebilecekleri hayaline kapılmış, yıldırarak-korkutarak haklı davamızdan bizleri döndürebileceklerini zannedecek kadar kör ve sağır olmuşlardır. Belli ki tanımıyorlar bizleri. Anadolu da yakılan çoban ateşlerinin ışığında birleşerek yola çıktığımızı, emek ve ekmek kavgasına çıkarken Taksim de katledilen emekçilerin ruhuyla dolu olduğumuzu, ülkemiz sevdasını Kurtuluş Savaşı nda şehit düşenlerden ve Mustafa Kemal Atatürk ün çıkarsız idealinden aldığımızı bilmiyorlar. Bu yola çıkanların gemileri yaktığını bilseler, kalplerinin ve yumruklarının birlikte attığını ve hiçbir şeyden korkmayacağını da bilirlerdi. Değerli mücadele arkadaşlarım hapis cezaları, meslekten atmalar, ne yapılırsa yapılsın, üzerimize nasıl gelinirse gelinsin, ne emeğimizden ne alın terimizden ne de ülkemizin sevdasından vazgeçecek değiliz. YILMAK YOK, HAKLIYIZ KAZANACAĞIZ. KONFEDERASYON 3

Hukuk Sekreterliği KONFEDERASYONUMUZUN HUKUK BAŞARISI Bilindiği üzere Konfederasyonumuz Yönetim Kurulu Üyesi Orhan YILDIRIM ve KESK e bağlı iki sendikanın şube başkanı, 2005 yılında düzenlenen 8 mart dünya emekçi kadınlar günü için yapılan basın açıklaması nedeniyle 2911 sayılı kanuna muhalefet ettikleri suçlamasıyla Mersin Asliye Ceza Mahkemesi nde yargılanıyorlardı. O dönem bağlı bulunduğu sendikanın Mersin Şube Başkanı olan Orhan YILDIRIM ve diğer iki sendika şube başkanı, ağır usul hataları içeren bir yargılama sonunda ertelemesiz 15 er ay hapis cezasına mahkum edilmişlerdir. Hiçbir yasadışı eylem ortaya konulmaksızın gerçekleştirilen demokratik etkinlik nedeniyle, MYK üyemiz Orhan YILDIRIM ve diğer iki sendikacı özgürlüklerinden, mesleklerinden ve sendikal mücadele haklarından mahrum kalma gerçeğiyle yüz yüze kaldılar. Merkez Yönetim Kurulu üyemiz Orhan Yıldırım adına 21.09.2012 tarihinde bir dilekçe ile AV- RUPA İNSAN HAKLARI MAHKEMESİNE(AİHM) DAVA AÇTIK. Hukuken zor bir aşamaya sürüklenen sorunun iç hukuk yönünden aşılması için Hukuk Büromuz avukatlarıyla, Ankara ve İstanbul Barosu Başkanları dahil olmak üzere bir çok hukukçuyla konu değerlendirilmiştir. Öncelikle Adalet Bakanlığı Müsteşar ından randevu alınmıştır. İlgili müsteşar yardımcılarının da katıldığı bu görüşmeye, Orhan Yıldırım, Genel Başkanımız, Genel Sekreterimiz, avukatımız ve Büro İş Sendikası yönetim kurulu üyesi Binali Keskin katılmıştır. Toplantıda konuyla ilgili ayrıntılı hukuki bilgi verilerek, kararın ülke için utanç belgesi olduğu açıkça ifade edilmiştir. kararın bakanlık hukukçularınca ayrıntılı incelenmesi halinde hatalı olduğunun ortaya çıkacağı ifade edilmiştir. Görüşmede hiçbir şekilde kabullenilmeyecek olan haksız yargı kararına karşı, hatanın düzeltilmediği taktirde süreklilik arz edecek eylemlerin yapılacağı da ifade edilmiştir. Görüşme sonrasında Genel Başkanımız, Orhan Yıldırım ve avukatımızdan oluşan heyetle bu defa TBMM Adalet Komisyonu Başkanı Ahmet İyimaya ile görüşülmüştür. Ahmet İyimaya ya hukuki durum izah edilmiş ve taleplerimiz dile getirilmiştir. TBMM Adalet Komisyonu Başkanı Sayın Ahmet İyimaya sorunu Bakanlık nezdinde de takip edeceğini ifade etmiştir. Konfederasyonumuz Avrupa Birliği Müsteşarlığı nezdinde görüşmelerini sürdürerek, ilgili müsteşar yardımcısı ve diğer bürokratlara hukuki sorun ayrıntılı olarak izah edilmiştir. Süreç devam ederken Orhan YILDIRIM ve diğer iki sendikacı apar-topar tutuklanarak cezaları infaz edilmek üzere ceza infaz kurumlarına nakledilmişlerdir. Kısa süre sonra Adalet Bakanlığı Orhan Yıldırım ın 3. yargı paketinden yararlanması için adım atmıştır. Bakanlık bu kapsamda, Mersin Asliye Ceza Mahkemesi kararının kaldırılması için Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı na dosyanın kanun yararına bozulması istemiyle Yargıtay 9. Ceza Dairesi ne intikal ettirilmesi talimatını vermiştir. Yargıtay 9. Ceza Dairesi de, hukuki haklılığımızı tescil ederek, Orhan Yıldırım ın özgürlüğüne kavuşmasını sağlayacak BOZMA kararını vermiştir. Kararın verildiği gün Orhan Yıldırım özgürlüğüne kavuşmuştur Diğer sendikaların şube başkanları da Yargıtay 9. Ceza Dairesi nin Orhan Yıldırım kararını mahkemeye sunarak, Orhan Yıldırım dan birkaç gün sonra özgürlüklerine kavuşmuşlardır. Yaşananlar konfederasyonumuzun hukuksal mücadelesindeki başarısını da ortaya koymuştur. Yargıtay 9. Ceza Dairesi, 2911 sayılı kanun kapsamında yapılan toplantı ve gösteri yürüyüşlerinin düşünce ve kanaat açıklama yöntemi olduğuna dair ortaya koyduğumuz hukuki tezi aynen kabul ederek, savunma dilekçelerimizde olduğu gibi Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi kararlarına atıf yaparak silahsız, saldırısız, terör içermeyen toplantı ve gösteri yürüyüşlerinin düşünce ve kanaat açıklama yöntemi olduğunu tescil etmiştir. bu karar 4. Yargı paketinde bir yasa maddesi olarak yerini bulmuştur. Orhan Yıldırım kararı emsal değer taşıdığından benzer durumda olup yargılanan ya da mahkum olan binlerce kişinin serbest kalmasını sağlamıştır. 4

Birleşik Kamuiş Dergisi, Mayıs 2013 657 SAYILI YASADA DEĞİŞİKLİK ÖNERİLERİ Yıldırım Koç Ç alışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı tarafından hazırlanan Devlet Memurları Kanunu ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı Başbakan R.T.Erdoğan ın imzasıyla 15 Mayıs 2013 günü TBMM Başkanlığı na sunuldu. Bu tasarıda öngörülen değişiklikler, AKP nin bu alanda daha önce gündeme getirdiği taslak ve tasarılar ve hükümetin uygulamaları ışığında değerlendirildiğinde anlamlı olmaktadır. Türkiye de devlet memurlarının çalışma koşullarına ilişkin ilk önemli düzenleme, 18 Mart 1926 tarihinde kabul edilen (Resmi Gazete, 31.3.1926) 788 sayılı Memurin Kanunu dur. 788 sayılı Kanunun yerini 14 Temmuz 1965 günü kabul edilen (Resmi Gazete, 23.7.1965) 657 sayılı Devlet Memurları Kanunu aldı. Halen bu kanun yürürlüktedir. 657 sayılı Kanunda ve daha sonraki uygulamalarda çeşitli sorunlar ortaya çıktı. Özellikle 1970 li yıllarda kamu kesiminde kimlerin devlet memuru olarak iş güvencesinden yararlanacağı, kimlerin işçi statüsünde çalıştırılacağı konusunda çeşitli tartışmalar yaşandı. Bakanlar Kurulu nun bu konuda görevlendirdiği bir komisyon 1976 yılında bu konuda çok kapsamlı bir rapor yayımladı (Resmi Gazete, 28.11.1976). Ancak bu önemli rapor hayata geçirilmediğinden işçi/ memur ayrımı konusundaki tartışmalar sürdü. Ayrıca son yıllarda 657/4/B (sözleşmeli personel) ve 657/4/C (geçici personel) uygulamalarıyla sistem daha da karmaşık hale sokuldu. AKP nin kamu kesiminde istihdam konusunda iki temel amacı vardır. Birinci amaç, 657 sayılı Kanun uyarınca istihdam edilen memurların (4/A) iş güvencelerinin azaltılmasıdır. İkinci amaç, AKP anlayışında olanların devlet kadrolarına hakim olmasıdır; kadrolaşmadır. Bu amaçlardan birincisi 2004 yılı Ağustos ayında hazırlanan Kamu Personel Kanunu Taslağında açıkça yer almaktadır. Bu taslakta öngörülen ana düzenleme, memur statüsünün iyice daraltılması ve iş güvencesi bulunmayan sözleşme personel statüsünün olabildiğince genişletilmesiydi. Böylece devlet memurlarının büyük bölümünün iş güvencesi kaldırılmış olacaktı. 2010 yılı Haziran ayında gündeme gelen kanun tasarısında da ceza sistemi değiştirilerek, hükümet politikalarına karşı tavır alan ve eylem yapan KONFEDERASYON 5

memurların memuriyetten çıkarılmasının kolaylaştırılması öngörülüyordu. Diğer taraftan, AKP, geçtiğimiz on yıl içinde devlet memurlarının yapısında önemli bir değişiklik gerçekleştirdi. 2002 yılı sonunda Emekli Sandığı na prim ödeyen devlet memurlarının ve sözleşmeli personelin toplam sayısı 2.123.839 idi. 2012 yılı Ekim ayında SGK ya prim ödeyen devlet memuru ve sözleşmeli personel sayısı 2.688.851 olmuştu. Diğer bir deyişle, memur ve sözleşmeli personel sayısında 565.012 lik bir artış gerçekleştirildi. Ancak dikkate alınması gereken diğer bir etmen, bu dönemde işten ayrılanlardır. Bu statülerde çalışanlar arasında meslekten çıkarılan fazla insan yoktur. İnsanlar genellikle yaşlılık aylığı, malullük aylığı veya vazife malullüğü aylığı alarak görevden ayrılırlar. 2003 yılından 2012 yılı Ekim ayına kadar memuriyetten ve sözleşmeli personellikten ayrılanların toplamı da 570.140 idi. Buna göre, 10 yıllık dönemde devlet memuru ve sözleşmeli personel olarak 1.135.152 kişi alındı. Diğer bir deyişle, 2012 yılı Ekim ayında görevde bulunan 2 milyon 689 bin kişinin yüzde 42 si (1 milyon 135 bin kişi) AKP iktidarı döneminde göreve getirildi. Sosyal Güvenlik Kurumu nun bu verileri ile Türkiye İstatistik Kurumu nun 2012 sonuna ilişkin kamu istihdamı verileri birbirini tutmaktadır. TÜİK verilerine göre, 2012 yılı sonunda yerel yönetimler ve kamu iktisadi teşebbüsleri dahil kamu sektörünün tümünde 2 milyon 528 bin memur ve 178 bin sözleşmeli personel bulunuyordu. 10 yıllık AKP iktidarı döneminde Türkiye de tüm kamu sektörü işyerlerinde devlet memuru veya sözleşmeli personel statülerinde çalışanların yarıya yakınının değiştirilmiş olması, Türkiye tarihinde örneği bulunmayan bir uygulamadır. Tekrar belirtmek gerekirse, bugün kamu sektörünün tümünde memur ve sözleşmeli personel olarak çalışan 2,7 milyon kişinin yüzde 42 si AKP iktidarı döneminde işe başlamıştır. Aşağıdaki çizelgede yıllar itibariyle bu veriler sunulmaktadır. 15 Mayıs 2013 tarihinde gündeme gelen yeni tasarıda öngörülenler, tasarının genel gerekçesinde şöyle özetlenmektedir: Uzman yardımcılığı ve müfettiş yardımcılığında geçirilmesi gereken asgari süre üç yıldan iki yıla indirilmektedir. Müdür, il müdürü, daire başkanı ve daha üst unvanlı kadrolara yapılacak atamalarda aranan hizmet süresi beş yıla düşürülmektedir. Müdür, il müdürü, daire başkanı ve daha üst kadrolara atanabilmek için öğrenim durumu ile beş yıllık hizmet süresinin dışında özel şart aranmamaktadır. Yeni tasarının amacı, son yıllarda kamu kesimine alınan yüzbinlerce yeni memurun devlet kadrolarında daha üst makamlara yerleştirilebilmesinin önündeki engelleri azaltmaktır. Hedef, kadrolaşmadır. sakp kadroları haline dönüştürülemeyen ve henüz memuriyetten ayırılamayan kamu görevlilerinin tasfiyesi için iş güvencesini ortadan kaldıracak düzenlemeler de herhalde yakında yeniden gündeme gelecektir. Yıl Memur ve Sözleşmeli Yıl İçinde Ayrılarak Emekli Aylığı Bağlanan Sayısı Personel Sayısı 2002 2.123.839 2003 2.155.499 85.566 2004 2.151.868 86.168 2005 2.150.362 82.587 2006 2.166.911 70.955 2007 2.188.198 46.183 2008 2.205.676 64.492 2009 2.241.418 45.208 2010 2.282.511 33.046 2011 2.554.200 31.191 2012 2.688.851 24.744 570.140: Toplam 6

Birleşik Kamuiş Dergisi, Mayıs 2013 Öner YAĞCI KARARTILAN GELECEĞİMİZDİR Bir toplumu yönetenler, yönettikleri toplumu gelecekte nasıl görmek istiyorlarsa eğitim programlarını ona göre oluştururlar ve uygularlar. Nasıl bir eğitim istiyoruz? sorusunun bu nedenle tek bir karşılığı yoktur. Bu nedenle bir toplumdaki eğitimin başka toplumlardaki eğitimle benzeşen ya da benzeşmeyen birçok yanı olabilir. Eğitimbilimin (pedagoji) çağdaş ölçütlerinin bir topluma uygulanabilmesi için, o toplumun insanlığın çağdaşlık değerleriyle buluşma konusundaki kararını net olarak vermiş olması ve kendisini çağdaş değerlere taşımanın önündeki engelleri aşmak için mücadele etmesi gerekir. Önce, Nereden çıktı bu 4+4+4? diye sormanın anlamı yoktur. Hiçbir şey birdenbire olmadı, ağır ağır, adım adım gelindi bu noktaya. İkincisi bu nokta, yaşamın başka alanlarında konulan birçok noktanın tek noktaya dönüşmesi olarak da görülmelidir, çünkü her şeyin birbirine kopmaz bağlarla bağlı olduğunu aklımızdan çıkarmamalıyız. Genel olarak yaşamdan bilimin kovulduğu ve yerini körü körüne inanmanın (dogmaların), hurafelerin, bağnazlıkların aldığı bir toplumda eğitimimizin temelinde atılan bu adımın eğitimbilimsel bir yanının olmadığını söylemek kâhin olmayı gerektirmez. 4+4+4, çağlar ötesinden, insanlığın karanlık çağlarından beri gelen siyasal ve ideolojik bir takıntının bugüne uyarlanmış adımlarından biridir. Zorunlu eğitimin 8 yıldan 12 çıktığı gibi bir yanılsamanın tuzağına düşmenin de anlamı yoktur, çünkü 12 yılı üç tane dörde bölerek gerçekleştirilen kesinti, aslında zorunlu eğitimi 4 yıla indirmekten başka anlam taşımamaktadır; ondan sonrası zorunlu değil siyasal iktidarın beklentilerine uygun dindar ve kindar nesil- lerin yaratılması adımlarından başka bir şey değildir. Dinsel eğitimi kolaylaştırmak, yaygınlaştırmak bu anlayışın gereklerinden biridir. İnsanları kendi geleceği konusunda soru sorar duruma gelmeden, özgürleşmenin tadına varmadan, özgür insan olarak yaşama katılmadan mesleğe yönlendirmek, çırak olmaya, dahası kız çocuklarını henüz çocukken gelin olmaya özendirmek de bunun olmazsa olmaz araçlarından biri olduğu için mesleki eğitime de aynı dinsel eğitimde olduğu gibi erken yaşta yönlendirmek, çocuğu buna zorlamak, insan olmayla bağdaşmayan, insan haklarına aykırı bir adımdır. Dinselleşmenin yanı sıra, eğitim sistemini kökten değiştiren 4+4+4, sermayenin emek piyasasına ilişkin eğitimli, ucuz ve itaatkâr işgücü taleplerini karşılamak için gerçekleştirilen, yıllardır cumhuriyetin kazanımlarını adım adım yok ederek gericiliği güçleştiren emperyalist işbirlikçisi iktidarların döşediği taşlarda yürüyen AKP iktidarının, çağdaş eğitimimize son darbeyi vurmasıdır. 5 yaşındaki çocuklarımızı zihinsel, fiziksel, sosyal, ruhsal, bilişsel, dilsel açıdan hazır olmadıkları ilkokula zorla gönderen, devletin parasız eğitim yükümlülüğünü ortadan kaldıran, velileri okul servislerine mahkûm eden, zorunlu-seçmeli din dersleri dayatmasıyla eğitimin her kademesini imam hatipleştiren, çocuk gelinler, çocuk işçiliği, dindar ve kindar nesiller anlamına gelen, dinsel, muhafazakâr, piyasacı bir içeriğin adı olan, eğitimi para kazanmanın aracına dönüştüren çağdışı, çağdaş eğitimle ilgisi olmayan, zorunlu eğitimin süresini arttırma değil eğitimi kendi siyasal ve ideolojik amaçlarına uygun bir şekilde biçimlendirme amacını taşıyan 4+4+4 sistemine karşı çıkmak insan olmanın gereğidir. KONFEDERASYON 7

Mehmet Ali YILMAZ İktidarın SURİYE BATAĞI Günümüzde, bölgemizin ve Türkiye nin en önemli, en temel sorunu emperyalizmin Ortadoğu politikalarının yaratmakta olduğu sonuçlar ve buna bağlı olarak Suriye sorunudur. Ülkemizde, iktidarın Başbakanı ve bilhassa Dışişleri Bakanı olan zat ve etraflarındaki zevat, gazeteci, yazar-çizer, televizyoncular ve büyük sermaye sözcüleri, emperyalizmin bölge hâkimiyetinin tahkim edilmesini amaçlayan planın parçası olarak sürekli savaş çığırtkanlığı yapmaktan geri durmuyorlar. İçeride barış akilliğine soyunan bu kişiler ve çevreler, Suriye de ise savaş çığırtkanlığını alışkanlık haline getirdiler. Söz konusu ettiğimiz Amerikancı çevreler, Suriye de, bu ülke halkının istediği şekilde barış olmasından, bu yönde meydana gelecek gelişmelerden çok korkuyorlar. Bu yönde bir gelişme durumunda geleceklerini bağladıkları Amerikan Sünniciliği politikasının çöpe gideceğini iyi biliyorlar. İşte bu yüzden Suriye de savaşan tarafların ateşkes ilan etmesini ve giderek anlaşma yoluna girmesini kesinlikle istemiyorlar. Bölgede barış yönünde gelişmeyi istemeyen güçlerin başında özellikle ABD ve diğer Batılı emperyalistler, İsrail, petrol şeyhleri, el Kaideciler, Nusracılar ve AKP iktidarı yer almaktadır. İki yıldır Suriye halkı ve müttefiklerinin bu emperyalist saldırıya karşı direnişini, ABD-İsrail-AKP iktidarı - Körfezin petrol şeyhleri, Krallıklar ve kiralık çetelerin oluşturduğu ittifakın yıkamaması, saldırgan cenahın patronunun politikalarını gözden geçirmesine neden olduğu suyu yüzüne çıkmaya başladı. Rusya nın Cenevre II görüşmelerini gündeme taşıyan tavrına ABD nin olumlu yaklaşmak zorunda kalmasının, bölgesel güç gösterişi yapmaya pek meraklı AKP iktidarını ve diğer savaşçı çevreleri rahatsız ettiği belli oldu. İsrail in Şam a yaptığı hava saldırılarının da AKP nin moralini düzeltmeye yetmediği anlaşılıyor. Bu yeni politik gelişmenin yankısı sürerken ve R.T.Erdoğan ın Washington gezisi öncesinde emperyal aktörlerce planlandığı ortaya konan Reyhan- lı patlamaları, (resmi rakamlara göre) elliden fazla insanımızın katledilmesi, onlarca ağır yaralı, yıkılan evler, işyerleri vb. bütün ülkeyi büyük bir üzüntüye sokmuştur. Bu katliamı kimin ne için yaptığı şüphesiz çok önemlidir ama en az bunlar kadar önemli olan bir konu da bu gelişmeye yol açan politikadır. Bu kanlı sonuçla karşı karşıya kalmamızı yaratan gerçek neden, yanlışlığını birçok kesimin kabul ettiği iktidarın strateji yoksunu Ortadoğu ve Suriye politikasıdır. İşçiye, köylüye, öğrenciye dayılanma ile yabancı ülkelere karşı yürütülen politikayı birbirine karıştıran bir başbakanın dış politikada çuvallaması kaçınılmazdı. Politikalarına içeride itiraz eden, hakkını arayan yurttaşa karşı biber gazı, cop, tazyikli su ile müdahaleyi alışkanlık haline getiren iktidar, dış politikada ABD ye sırtını yaslayarak yürümenin sonuçlarını yaşamaktadır. Ama bu yanlış politikaların ağır ceremesini halkımız ödemektedir. Halkımız gerçekten de kimsesiz bırakılmıştır, bilhassa Suriye sınırına yakın yerlerdeki insanlarımız uzun zamandır dinci çetelerin insafına terk edilmiştir. Büyük devletlerin Ortadoğu politikası başarısızlıkla sonuçlanırsa onların belki başları ağrır, mideleri sancır ama bizim gibi bölge ülkeleri, komşularıyla birlikte burada yaşamak zorunda olan ülkeler, yaptıkları yanlışların ve işbirlikçiliğin karşılığında ağır sonuçlarla karşılaşırlar, bedel ödemek zorunda kalırlar. Özellikle de sağ eğilimli işçi ve memur örgütlerine, en önemlisi de AKP tabanına, bu yanlış politikadan dönülmesi konusunda büyük sorumluluk düşmektedir. Bu ülkenin başbakanının ABD Başkanıyla görüşmeye giderken bir türlü görüşmeden sonra başka türlü konuşması bu kesimleri hiç mi rahatsız etmemektedir? Bu iktidar ve politikalarının savunucuları bugün değilse bile yarın mutlaka bu yanlış, ülkeye ve halka büyük zarar veren davranışlarının hesabını verecektir. Herkes adımını ülkenin, ezilen halkın ve emekçilerin geleceğini hesap ederek atmalıdır. 8

Birleşik Kamuiş Dergisi, Mayıs 2013 Alper AKÇAM DİN ELDEN GİDİYOR MU? ÖRTÜNÜN! Diyenler Kime Hizmet Ediyor Yaşadığımız coğrafyada bu ses sık sık duyulmuştur: Din Elden Gidiyor! Osmanlı çöküş döneminde, yenileşme ve yeniden biçimlendirme girişimlerinin karşısında, Meşrutiyet girişimlerinde, 31 Mart Vakası nda, Anadolu da emperyalizme karşı başlatılan kutsal Kurtuluş Savaşı günlerinde, Cumhuriyet ten sonra, Menemen Olayı nda, Şeyh Sait Ayaklanması nda, toprak ağalığının, tefeci bezirgân sömürünün her üstüne gidilişinde, Köy Enstitüleri gibi halk kültürüne ayak basmış büyük bir bilim ve aydınlanma seferberliğinin ışığında, bu sesi hep duymuşuzdur: Din Elden Gidiyor! Kurulu düzende keyfi yerinde olup da çubuğunu tüttürmekte iken birilerinin rahatını bozabileceğini düşünenlerin çok severek kullandıkları bir bağırtıdır: Din Elden Gidiyor! Dini kurtarmak için ortaya atılanların oluşturduğu toz duman içinde, kimin elinin kimin cebinde olduğu anlaşılmayacak, ortalık yatıştığında, nelerin yitirilmiş olduğunun da çok farkına varılmayacaktır. İşin en ilginç tarafı Din Elden Gidiyor bağırtısını en çok sevenlerin, 1798 yılı, Mısır ı işgal için İskenderiye ye çıkarken, nous sommes les vrais Musulmans (biz gerçek Müslümanlarız) diyen Napolyon un izinden gidiyor olmalarıdır! Napolyon ne kadar Müslüman ise, bugün Anadolu dan Libya ya, Suriye den Ürdün e, Afganistan dan Mısır a, dini kurtarmak için ortalığı toza dumana bulayanlar da o kadar gerçek Müslüman dır! Kurtuluş Savaşı sırasında takma sakal ve sarıkla Anadolu yu dolaşarak, Din Elden Gidiyor! bağırtısıyla halkı Kuvayı Milliye ye karşı kışkırtan Rahip Fru (İngiliz ordusunun papaz albayı) ve Necmeddin Mollalar bugün de işba- şındadırlar ABD Emperyalizmi nin Orta Doğu ve Kuzey Afrika daki ekonomik, politik ve kültürel işgaline adamlık etmektedirler. ABD Emperyalizmi nin bir zamanlar kanlı bıçaklı göründüğü (o görüntü de radikal- militer İslam diye adlandırdıkları o grupları ABD emperyalizminin doğurup büyüttüğünü gizleyemiyordu) El Kaide, Müslüman Kardeşler gibi örgütler ve hareketler ile bir sorunu kalmamış görünüyor. ABD istihbarat örgütleri, artık Can ciğer kuzu sarması oldukları, İslâmı bir siyaset malzemesi olarak kullanan parti ve örgütlerle, Suriye den, Mısır a, Ürdün den Libya ya birlikte iktidar koltuğunu paylaşıyorlar, savaşlar çıkarıp milyonlarca insanı kana ve ateşe boğuyorlar. Kuran yapraklarını askerlerinin mızraklarının ucuna geçirten Muaviye döneminden beri gördüğümüz gibi, mezhep ayrımcılığı üzerinden, inançların istismarı yolundan yürüyorlar. Her yerde, her alandalar Memur-Sen ve Eğitim-Bir-Sen, kamuda kıyafet özgürlüğü seferberliği başlatmış! Sevsinler sendikacıları, sevsinler o kapanma özgürlüğü nü Kırk yıl öncesinde bu topraklarda esamesi bile okunmayan, ABD nin Georgtown Turkısh Studies inde çizilip doğrudan ABD Başkanı na bağlı ACRFA (Dış Ülkeler Din Hürriyeti Danışma Komitesi) tarafından çifte pasaportlu mazlum ve mahzun siyaset kadın ve adamlarınca dünyaya tanıtılan ve yaygınlaştırılan bir türban örtünme biçimini egemen politik bayrak olarak kullanmak niyetindeler. Asıl amaç, sorgulamayan, biat eden bir toplum yaratmaktır! Emperyalist işgal için Zor a gerek yoktur artık. İslam dünyasında, Coni postalının, napalm bombasının KONFEDERASYON 9

yerini inanç istismarının ustaca kullandığı semboller, simgeler, kavramlar almıştır. Zor u Rıza ya dönüştüren Kültürel Başatlık tır demişti faşizmin zindanlarında koca bir yaşam geçirmiş Gramschi Kurtuluş Savaşı öncesi Anadolu yu askerleriyle işgale çıkanlar, bugün, ürettikleri kültürel sembol ve simgelerle insanlarımızın akıllarını işgal ediyorlar, onları kendi yandaşları partilerin güdümüne sürmeye çalışıyorlar. Dünyanın en değerli kavramı olan BARIŞ, yayılmacı politikaların tatlı vaadi durumuna getiriliyor. Türkiye Cumhuriyeti ile PKK arasında yapılmakta olan görüşmelerde taraf olan ve İmralı da Aptullah Öcalan ile görüşmeden çıkan BDP Eşbaşkanı, dilinden solun kavramları pek düşürmeyen Selahattin Demirtaş, süreç için, Hayırlara vesile olmasını temenni ediyorum diyor. Hayırlı değişimler, dönüşümler olsun Demirtaş beyim! Ancak insanı insanın sömürmesi demek olan kapitalizmin ve onun yayılmacı, savaşçı, kültürel hegemonyacı görüntüsü olan emperyalizm yeryüzünden kalktığı an, gerçek ve kalıcı bir barış olabilecektir. Emperyalist servislerin Orta Doğu daki üssü İsrail in yanına yeni kuvvetler katma ve Kuzey Irak petrollerine dolaylı olarak el koyma hamlesinin bir ürünü olan oyunlar kimseyi kandırmasın. Anayasa Referandumu sırasında boykot edip Türkiye Cumhuriyeti nin her seviyedeki adalet sistemini AKP ye peşkeş çekmişti birileri Şimdi de, sözde barış karşılığı, Başkanlık Sistemi ni desteklemeye hazırlanıyorlar. 10 Kürt Milliyetçiliği, bugünlerde, dünyanın en insancıl ülküsü olan Marksist terminolojiyi kullanarak ABD emperyalizminin Orta Doğu ya ve Kuzey Afrika ya bir daha kalkmamak üzere, yerli ortaklar aracılığıyla otuma eyleminde en önemli araç durumuna gelmiştir. Soralım şimdi, sıkça özgürlükten, demokrasiden söz eden bu ağazade lere... 12 Eylül Referandumu dan sonra Kürt proletaryasının durumunda hangi iyileşme oldu? Yoksul Kürt gençleri, çocuk denecek yaştaki kızları, hâlâ 25 TL gündelikle, en insanlık dışı koşullarda çalışmıyor mu fındık toplamada? Hâlâ en ağır, en dayanılmayacak işlerde boğaz tokluğuna, sendikasız, sigortasız çalışıp iş kazalarında parça parça olanlar da sizinle aynı dili kullanmıyorlar mı? O insanların birinci sorunu nedir? Şimdi tekrar dönelim başa. Soralım: Din elden gidiyor mu? Bu sorunun artık anlamı kalmamıştır. Yahudi Evs ve Hazreç kabilelerinin topraklarını ipotek ettiği Medine halkına bir adalet ve insanlık ışığı olmuş, Hazreti Ömer e Cuma toplantısında Ey Ömer, neden senin üstünde benim giyindiğimin iki katı bir kaftan var? sorusunu sorabilen göçebe demokrasisinin eşitlikçi ruhuyla donanmış İslam dini elden gitmiş, onun yerine, dünyanın egemenlerinin yayılmacı emelleri için kullandıkları istismar edilen bir anlayış kültürel iktidar yapılmıştır. Umarım boğulur emperyalizmin savaş çığırtkanları akıttıkları kanda, çocukların döktüğü gözyaşlarında Örtünme özgürlüğü için akılları karıştıranların hizmet ettikleri yeri de herkes bilmeli artık. Nenemin, bibimin başörtüsüne kurban olsunlar

Birleşik Kamuiş Dergisi, Mayıs 2013 Mustafa GAZALCI EĞİTİM YA DA ÖĞRETMEN ÜNİVERSİTESİ Niçin Kurulmuyor? İlk öğretmen okulu, ortaöğretim okullarına öğretmen yetiştirmek için bundan 165 yıl önce 16 Mart 1848 de açıldı. C umhuriyet döneminde, 1924 te Öğretmen Okulları, 1926 da Köy Öğretmen Okulları, 1926 Gazi Muallim Mektebi ve Terbiye Enstitüsü, 1936 Eğitmen Kursları,1937 Köy Öğrenme Okulları, 1940 Köy Enstitüleri, 1942 Yüksek Köy Enstitüsü, 1954 İlköğretmen Okulları, 1959 Yüksek Öğretmen Okulları, 1965 Eğitim Enstitüleri 1982 Eğitim Fakülteleri ve Yüksek Eğitim Okulları başlıca öğretmen yetiştiren kurumlardı. Ne yazık ki bunca deneyim ve birikime karşın öğretmen yetiştiren kurumları tam yerine oturtamadık. Kurduk, kapattık. Tam geliştiremedik. Örneğin 1947 de Yüksek Köy Enstitüsü, 1950 de Yüksek Öğretmen Okulu, 1954 te Köy Enstitüleri, 1974 te İlköğretmen Okulları, 1980 de Eğitim Enstitüleri kapatıldı. 1980 sonrası öğretmen yetiştirme işi Milli Eğitim Bakanlığı ndan alınarak YÖK e, üniversitelere bırakıldı. Milli Eğitim Bakanlığı nda (MEB) meslekle ilgili uzun yıllar edindiği birikim ve deneyim ortada kaldı. KONFEDERASYON 11

Bütün bu yanlış uygulamalar öğretmenlik mesleğini yıpratmıştır. BAĞIMSIZ EĞİTİM YA DA ÖĞRETMEN ÜNİVERSİ- TESİ 28 Nisan 2012 de eğitim fakültelerinin sayısı 97, fen edebiyat fakültelerinin sayısı 184 tü. Sayıları her yıl artan öğretmenlerin yetiştiği bu fakülteler arasında ne yazık ki özlenen bir eşgüdüm yoktur. Birçok eğitim fakültesi genel üniversite içinde varlığını yeterince gösterememektedir. YÖK ile MEB yeterli işbirliğini gerçekleştiremedi. ÖĞRETMENLİK MESLEĞİ YARALI Öte yandan öğretmenlik mesleği yanlış politikalar yüzünden çok yara aldı. 1970 li yıllarda mektupla, kısa süreli kurslarla öğretmen yetiştirilmeye çalışılmıştır. 1990 dan sonra öğretmenlik eğitimi almayan her daldan üniversite bitiren öğretmen yapılmış, bu uygulama mesleği yaralamıştır. AKP döneminde iş güvencesi olmayan Sözleşmeli Öğretmenlik uygulaması getirilmiştir. Son yıllarda da eğitim fakültesini bitirmiş sayıları 300 bine ulaşan öğretmen adayı, öğretmen açığı olmasına karşın ataması yapılmadı. İktidarlar işin kolayına kaçarak öğretmen açığını vekil öğretmen ve ücretli öğretmenlik uygulamasıyla karşılamaya çalıştı. Öğretmenler stajyer, uzman, öğretmen, başöğretmen diye ayrıldı. Oysa 1739 Sayılı Milli Eğitim Temel Yasası na göre bütün öğretmenler uzmandır. Öğretmen eğitimi yine üniversite düzeyinde olmalı, ancak öğretmen yetiştiren bir kurumda ayrıca, köy enstitüleri, eski öğretmen okullarında olduğu gibi bir ortam, bir iklim olmalıdır. Bu da ancak bağımsız, yalnız öğretmen yetiştiren, eğitim ya da öğretmen üniversitesinde olur. Polislerin bile bağımsız bir Akademi si varken öğretmenlik mesleğinin bir üniversitesi olmaması eksikliktir. Öğretmenlikte staj ve uygulama önemlidir. Açılacak bu üniversitede uygulama okulları da olur. 5 Ekim 1966 da ILO ve UNESCO nun ortaklaşa düzenlediği Öğretmenlik Statü Tavsiyesi belgesi kabul edildi. Öğretmenlerin hak ve ilkelerini içeren bu belgede Türkiye nin de imzası var. Ne yazık ki bu ilkeler uygulanmıyor. Öğretmenlerin birçok sorunu çözüm bekliyor. Öğretmen örgütleri dağınık olup, toplu sözleşme ve grev gibi yeterli sendikal donanıma sahip olmadığı için iktidarlar üzerinde yeterince baskı oluşturamıyor. İşe öğretmen yetiştiren kurumlara yeni bir düzen vermekle başlanabilir. Birleşik Kamu-İş Konfederasyonu Genel Merkezi Adres: Ataç 2 Sokak No:43/2 Kızılay/Ankara Tlf: 0 312 431 70 12 13 Faks: 0 312 433 65 68 E-Posta: iletisim@birlesikkamuis.org.tr Web: www.birlesikkamuis.org.tr 12

EMEK, EYLEM, DİRENİŞ; Eğitim ve Bilim İşgörenleri Sendikası GENEL MERKEZİ Eğitim-İş, tekrar kurulduğu 17 Ekim 2005 tarihinden bu yana, Atatürk ilke ve devrimlerine inanmış, cumhuriyet ilkelerinden taviz vermeyen, karar alma süreçlerinde katılımı esas alan, bilgi ve birikimini paylaşmaya önem veren dünya görüşüyle, özgür düşüncenin ve örgütlü direnişin simgesi olmuştur. Eğitimİş, Emekçilerin vatanı olmaz diyenlere inat Vatanı olmayanın emeği de olmaz diyerek, en önemli özlük hakkının bağımsız bir vatanda yaşamak olduğu gerçeğini ırkçıya, gericiye, bölücüye tekrar anımsatan sendika olmuştur. ğimiz Onurumuzdur sloganıyla Tandoğan dan, Milli Eğitim Bakanlığı na yürüdü. Eyleme, Konfederasyonumuz Birleşik Kamu-İş ve bağlı sendikalar, siyasi parti temsilcileri ve çok sayıda demokratik kitle örgütü de destek verdi. Eğitim-İş Genel Başkanı Veli Demir, Milli Müdafaa Caddesi nde toplanan gruba seslendi ve eğitim çalışanlarının sorunlarının, siyasi iktidarların eğitimde uyguladığı yanlış politikalar sonucu kaygı verici nok- Ezenlere karşı, ezilenlerin yanında yer alan, mücadelesini ben değil biz diye sürdüren Eğitim-İş, her gün ailesine yeni üyeler katarak, eğitim çalışanlarının sendikalılaşma bilinci kazanmasında etkin bir rol üstlenmiş; örgütlü mücadelede emeğin, eylemin ve direnişin temsilcisi haline gelmiştir. Eğitim-İş, cumhuriyet devrimi ve kazanımlarından ödün vermeden, emperyalist sistemin emek sömürücü politikalarına rağmen boyun eğmeden, başı dik yürüyebilmenin imkânsız olmadığını gösterebilmiştir. Mustafa Kemal in devrimciliğiyle ülkeye ışık olan Cumhuriyetin savunucusu, bilim ve eğitim emekçilerinin temsilcisi Eğitim-İş, barış, hoşgörü ve kardeşlik içinde bir emek mücadelesinden doğacak birlik ve beraberliği yaşamaya ve yaşatmaya devam edecektir. EĞİTİM-İŞ BİNLERCE ÜYESİYLE TANDOĞAN DAN MEB E YÜRÜDÜ Eğitim-İş üyesi binlerce eğitim çalışanı, haklarını savunmak, AKP iktidarının eğitim çalışanlarına uyguladığı haksız yaptırımları protesto etmek için Mesle- EĞİTİM-İŞ 13

taya geldiğini vurguladı. Özellikle AKP iktidarı döneminde uygulanan yanlış politikaların, öğretmenlik mesleğini yıkım kararlarına dönüştüğünü kaydeden Demir, şöyle konuştu: Bugün, devlet eğitimden elini çeksin diyerek, her fırsatta eğitimi özelleştirmeye, bilimsel-laik özünden kopartıp dinselleştirmeye ve öğretim birliğini kaldırmaya çalışan bir anlayış iş başındadır. Cumhuriyet ve laiklik ilkeleriyle kavgalı olan bu anlayış, eğitimi kamu hizmeti olmaktan çıkartıp, öğretmenlerin ve tüm eğitim çalışanlarının iş güvencesini elinden alarak kölelik düzenini kurmaya çalışmaktadır. Mevcut siyasi iktidarın mesleğimize yönelik saldırılarının temelinde yatan nedenler, eğitim sistemimizi özelleştirerek küresel sermayenin egemenliğine sunmak; laik, demokratik, bilimsel ve kamusal yapısını yıkarak eğitimde ideolojik değişikliği gerçekleştirmektir. Eğitim çalışanlarımıza yönelik olarak, bizzat başbakan ve milli eğitim bakanları tarafından sarf edilen söz ve söylemlerin aleyhte bir kampanyaya dönüştürülmesi, ALO 147 ihbar hattı ile binlerce eğitim çalışanımız hakkında soruşturma açılması, öğretmenlere uygulanan şiddet olaylarının artması, sistemden kaynaklı dayatmaların sonucu olan alan değişikliği, eğitim çalışanlarımızın maaş ve ücretlerinde bir türlü yapılmayan iyileştirmelerin temelinde de bu gerçeklik yatmaktadır. Demir, 652 Sayılı KHK ve 4+4+4 yasası ile eğitim sisteminin piyasa koşullarına açık hale getirildiğini belirterek, Eğitim sistemimiz, Bakanlığın gerici uygulamalarıyla ortaçağ karanlığına sürüklenen bir yapılanmaya dönüşmüştür. Hiçbir bilimsel araştırma yapılmadan, konunun taraflarına danışmadan, okullarımızda herhangi bir alt yapı çalışması yapılmadan hazırlanan 4+4+4 yasası ile eğitim sistemimiz bir kaosa sürüklenmiştir. Eğitim-İş, karşı devrimci güçlerin yok etmek istediği demokratik, laik, sosyal bir hukuk devleti olan Türkiye Cumhuriyeti ne, emeğimize, geleceğimize ve bağımsızlığımıza sahip çıkmak için verdiği mücadeleden asla vazgeçmeyecektir dedi. EĞİTİM ÖZRÜ MAĞDURİYETİNE EĞİTİM-İŞ NOKTAYI KOYDU Eğitim-İş, 2012 Yılı Öğretmenlerin Özür Durumuna Bağlı Yer Değiştirme Kılavuzu nun eğitim özrünü dışlayan hükümleri ile, il emrine atanma hakkını engelleyen hükümlerinin yürütmesinin durdurulması ve iptali amacıyla Danıştay a açtığı davayı kazandı. Danıştay 2. Dairesi, 2012/8650 E sayılı dosya üzerinden yaptığı incelemede yürütmeyi durdurma istemini karara bağlayarak, eğitim özrünü dışlayan kılavuz hükümlerinin yürütmesini durdurdu. Karar eğitim özrü mağdurlarının yüzünü güldürecek, eğitim özrü mağdurlarının açtıkları ve halihazırda devam eden tüm davalara olumlu etki ederek bu davaları mağdurların kazanmalarına olanak sağlayacaktır. Yüksek lisans ve doktora eğitimi kariyer ilkesini yaşama geçiren akademik basamaklardır. Danıştay, kamu görevlilerinin yüksek lisans ve doktora yapma girişimlerinin idare tarafından suistimal girişimi olarak değerlendirilmesinin sakat bir bakış açısı olduğunu ortaya koymuştur. 14

EĞİTİM-İŞ YENİ YÖNETİCİ ATAMA YÖNETMELİĞİNİ YARGIYA TAŞIDI Eğitim-İş, Milli Eğitim Bakanlığı Eğitim Kurumları Yöneticileri Atama ve Yer Değiştirme Yönetmeliği nin bazı hükümlerinin iptali ve yürütmesinin durdurulması istemiyle Danıştay da dava açtı. Dava dilekçesinde söz konusu yönetmeliğin, sözlü sınav yapılmasını ve sınav usulünü düzenleyen, Atatürk İlke ve Devrimleri ni dışlayan, Müdür Başyardımcılığı normunun görevlendirme yoluyla doldurulmasını öngören, soruşturmaya bağlı yer değiştirmeyi düzenleyen hükümleri ile ek formdaki puanlamaya ilişkin düzenlemelerin iptali istendi. Eğitim-İş Genel Başkanı Veli Demir in konuya ilişkin açıklaması şöyle: Milli Eğitim Bakanlığı nın bir gece yarısı operasyonuyla çıkardığı garabet örneği Yönetici Atama ve Yer Değiştirme Yönetmeliği nin yürütmesinin durdurulması ve iptali istemiyle Danıştay nezdinde dava açtık. Eğitim-İş in uzun soluklu mücadelesi sonucu, eski Milli Eğitim Bakanı Nimet Çubukçu döneminde sendikaların da katkı sunduğu 13.08.2009 tarihli yönetmelik eğitim çalışanları ve onların temsilcisi sendikalardan intikam alırcasına yürürlükten kaldırıldı. Tamamıyla Ben istediğim kişiyi yönetici olarak atarım mantığıyla hazırlanan yeni yönetmeliğin hukuka aykırı, kariyer ve liyakatı gözetmeyen, torpile ve adam kayırmacılığa açık hükümlerini yönetmeliğin yayımlandığı gün bir basın açıklaması yaparak kamuoyu ile paylaşmıştık. Bu bağlamda garabet yönetmeliğinin sözlü sınav yapılmasını ve sınav usulünü düzenleyen, Atatürk İlke ve Devrimleri ni dışlayan, müdür başyardımcılığı normlarının görevlendirme yolu ile doldurulmasını öngören, yöneticilere iller arası sürgünü düzenleyen, 2011 ve öncesi alınan teşekkür, taktir ve aylıkla ödüllerin değerlendirme dışı tutulmasını, atanmak için hiçbir kriteri olmayan kurucu müdürlere 10 puan verilmesini, müdürlük hizmetinde geçen sürelerin puanlama dışı tutulmasını öngören hükümlerinin yürütmesinin durdurulması ve iptali istemiyle kamuoyunun beklediği davayı 01.03.2013 tarihi itibarı ile açtık. Bu vesile ile yeni Milli Eğitim Bakanı Nabi Avcı ya çağrıda bulunuyoruz; gerçekten Milli eğitimin ve eğitim çalışanlarının bakanı olmak istiyorsanız, komisyon başkanlığınız döneminde 21 maddeyi 25 dakikada geçirme anlayışınızı terk edip, okumadan imzaladığınız bu yönetmeliği tekrar değerlendirip yeni bir kaos dönemi yaşatmamak için geri çekiniz. Aksi taktirde Eğitim-İş dün olduğu gibi bugün de ders almayanlara ders vermeye devam edecektir. Çünkü eğitim çalışanlarının gözü kulağı ve sesi olan Eğitim-İş, hak, hukuk, vicdan, adalet yoksunlarına demokratik ve meşru zeminlerde gerekli dersi verecek kararlılığa ve güce sahiptir. EĞİTİM-İŞ KPSS PUANI İLE KADROYA GEÇEN SÖZLEŞMELİ ÖĞRETMENLERİN MAĞDURİYETİNİ YARGIYA TAŞIDI Eğitim-İş yıllardır sözleşmeli personel çalıştırılmasına karşı çıkmış ve bunun sözleşmeli kölelik olduğunu vurgulamıştır. Eğitim çalışanlarının ve sendikaların sözleşmeli öğretmen uygulamasından vazgeçilmesi taleplerine kulaklarını tıkayan siyasal iktidar, genel seçimler öncesi KHK ile 4/B li eğitim çalışanlarını kadroya geçirdi. Ancak KHK çıkmadan önce KPSS puanı ile kadroya geçenler, 632 Sayılı KHK ile kadroya geçenlere göre başta zorunlu hizmet olmak üzere bazı haksız, hukuksuz ve adaletsiz uygulamalarla karşı karşıya kaldılar. Bugüne kadar yaşanan bu mağduriyet açık seçik ortada iken hiçbir sendika gerekli hukuki girişimleri yapmaya cesaret edememişken, Eğitim-İş yine sorumluluğunun gereğini yerine getirmiş, uzun ve özverili bir çalışma sonucu KPSS puanı ile kadroya geçen eğitim çalışanlarının yaşadığı mağduriyeti yargıya taşımıştır. Eğitim-İş Sendikası Genel Merkezi Adres: Ataç 2 Sokak No:43/4 Kızılay/Ankara Tlf: 0 312 434 12 06 Faks: 0 312 434 17 01 E-Posta: iletisim@egitimis.org.tr Web: www.egitimis.org.tr EĞİTİM-İŞ 15

Birleşik Kamuiş Dergisi, Mayıs 2013 KAMU HASTANE BİRLİKLERİ NE GETİRİYOR? 01 EVET 02 HAYIR GENEL SAĞLIK-İŞ Hastanelerimiz Özelleşiyor mu? Bu bir özelleştirme uygulamasıdır. Hastanelerimiz artık CEO larca yönetilecek, halkın sağlık sorunlarının çözümünü değil kârlılığı önceleyecek yapılara dönüşüyor. Sınıflandırılan hastanelerde bir alt sınıfa düşen yada 2-3 dönem bir üst sınıfa çıkamayan hastane ve birlik yöneticilerinin işine son verilecek. Yöneticiler de yalnızca kârlılığı düşünen insanlardan seçilecek. GENEL SAĞLIK-İŞ Atamalarda Bilgi, Beceri, Deneyim mi Aranıyor? Sağlık Bakanlığı nda en büyük kadrolaşma şimdi yaşanıyor. Adayların tamamı işletmeleri (hastanelerimizi) kâr getirecek kurumlara dönüştürecek yandaşlardan seçiliyor. 03 EVET 04 HAYIR GENEL SAĞLIK-İŞ İş Güvencemiz Ortadan Kalkıyor mu? Şu an için yalnızca yöneticilere sözleşmelilik zorunlu hale getiriliyor. Hastaneyi kârlılığa göre yönetecek ve başaramazsa sözleşmesi sona erecek yöneticinin yapmak zorunda olduğu iki şey olacaktır. Öncelikle sağlık tüketimini artıracak. Sonra da aynı işin daha az çalışanla ve daha az ücretle yapılmasını sağlayacak. Yöneticinin sözleşmeli, çalışanın iş güvenceli çalışma ortamında bunu gerçekleştirmesi olanaksız. Kısa zamanda 657 nin kaldırılması ve kamu çalışanlarının sözleşmeliliğe zorlanması söz konusu olacak. GENEL SAĞLIK-İŞ Ücret Güvencem Var mı? Yıllardır istediğimiz emekliliğe yansıyacak, insanca yaşamamızı sağlayacak sabit ücret yerine bize verdikleri maaş+ek ödeme son bulacak. Kârlılığı hedefleyen işletmede ilk kesilen çalışanların ücretleridir. Büyük olasılıkla döner sermaye ödemesine adım adım son verilecek. 16

05 EVET 06 HAYIR 07 EVET GENEL SAĞLIK-İŞ İşyeri Güvencem Var mı? Hastane birlikleri kendi içlerinde ya da diğer birlikler ile çalışan paylaşımı ve görevlendirmesi yapabilecekler. Aile birliğimiz, çocuklarımızın, büyüklerimizin sorumlulukları ve özel hayatımız işletmenin kârlılığından sonra gelecek. Kadro fazlası olup havuza düşenler il dışına gönderilebilecek. GENEL SAĞLIK-İŞ Vatanımıza, Cumhuriyetimize Bir Zararı Var mı? Çıkan yerel yönetimler yasası ile birlikte düşünüldüğünde, kamunun tasfiyesi ile birlikte vatandaşın devlete bakışı değişecek. Kamu hizmetini devlet karşılarken yurttaş kendisini devletin bir parçası olarak görür. Ama, bu işi tarikatlar ve etnik yerel yönetimler üstlenirse vatandaş devlet yerine bu yapılara bağlanır. Toplum giderek bölünür. Falan tarikatın hastanesi, filan etnik kökenin hastanesi ortaya çıkar. GENEL SAĞLIK-İŞ İstediğim Hastanede İstediğim Sağlık Hizmetine Ulaşabilecek miyim? En alttaki E ve D tipi hastanelere başvuru yapabileceksin!.diğer hastaneler ve hizmetler için tamamlayıcı sigorta adı altında senden yeniden para isteyecekler. Vatandaş olman yetmez, sigorta primini yatırmış olman yetmez ek bir sigorta yaptırman gerekecek. Bunu değiştirmek elimizde, Sendikamız önderliğinde mücadele edersek başarabiliriz. Sendikalı ol! Sendika üyesi olmayan tek bir sağlık çalışanı kalmasın. Bu o kadar önemli ki Meclis çoğunluğu, basın, hukuk, yürütme elinde olan iktidar bile tepkileri kontrol altına alabilmek için yandaş sendika kuruyor. Senin karşı çıkışını engellemek için kurulan yandaş sendikadan ayrıl! Mücadeleni engelleyen bürokratik sendikayı bırak! Senin birliğinin önündeki engel olan etnik sendikacılığı terk et! Atatürkçü, vatansever, mücadele ederek hak elde edebileceğine inanan, Genel Sağlık-İş e üye ol. Harekete geç, başar, kazan. Genel Sağlık-İş Sendikası Genel Merkezi Adres: 860 Sokak No: 2 Ağahan İş Hanı Kat:3 Daire:310 Konak/İzmir Tlf: 0 232 489 97 92 Faks: 0 232 489 97 92 E-Posta: info@genelsaglikis.org.tr Web: www.genelsaglikis.org.tr GENEL SAĞLIK-İŞ 17

Birleşik Kamuiş Dergisi, Mayıs 2013 AKP nin Darbe Açılımı Kültür ve Sanat İşgörenleri Sendikası GENEL MERKEZİ A tatürk Türkiyesi nin ve Cumhuriyetimizin kazanımları olarak bilinen Devlet Senfoni Orkestraları, Devlet Opera-Baleleri, Devlet Tiyatroları, Devlet Çoksesli Korosu, Türk Halk Müziği ve Klasik Türk Müziği Koroları ile Devlet Halk Dansları Toplulukları bitiriliyor... AKP nin iktidara gelmesinin hemen sonrasında, 2003 te gündeme getirilip, 2004 yılında Kamu Yasa Tasarısı adı altında kapatılma tehlikesiyle karşı karşıya kalan Sanat Kurumları, yerel idarelere bağlanacaklar söylemiyle üstü örtülü şekilde devletten çıkarılmak istenmişti. 18 2004 yılında AKP iktidarı Antalya Devlet Senfoni Orkestrası ve Çukurova Devlet Senfoni Orkestrası nın yerel yönetimlere devrini gerçekleştiremeyince bu kez Opera-Bale Orkestraları ile birleştirilecekler söylemiyle orkestraları kapatmaya çalışmıştı. Ek olarak Senfoni Orkestralarının bağlı olduğu 6940 Sayılı Cumhurbaşkanlığı Senfoni Orkestrası Kanunu ile ilgili yönetmeliğini değiştirme çabaları, 6 Devlet Senfoni Orkestrası Şefleri ve Müdürleri nin Hükümete ve Kültür Bakanlığı na verdikleri ortak bildiri ya da kendi deyimleriyle nota vermeleri nin ardından başlatılan imza kampanyaları ile halkın, muhalefet partilerinin, medya ve müziğe, sanata duyarlı askeri çevrelerin de yardımlarıyla, durdurulmuştu.

2012 ye kadar geçen süre içinde Cumhurbaşkanlığı Senfoni Orkestrası ve Devlet Senfoni Orkestraları nın Müdürleri ile direnen sanatçıları ceza üstüne ceza verilmek suretiyle yıldırma yöntemine başvurularak ya görev yerleri değiştirilmiş ya da emekliliğe zorlanmışlardır. Yönetimleri zayıflatılan ya da korkutulup, sindirilen Devlet Senfoni Orkestraları nın ardından bu kez Devlet Tiyatroları na saldıran AKP nin taktiği aslında hiç değişmemiştir. 2004 yılında Devlet Senfoni Orkestraları nın kâr etmediğini, sanatçıların oturdukları yerden ya da özel işlere gidip, çalarak para kazandıklarını veya turneye dahi gitmekten kaçındıklarını iddia eden AKP hükümeti, bu kez aynı söylemle saldırıyı Devlet Tiyatrolarına yönlendirmiştir. Oysa, Sanat Kurumları Yöneticiliği eğitimi görenler bilir ki dünyanın her yerinde kültür-sanat kurumları kâr getirmeyen kurumlardır ve onların işletmeciliği bu kurumlar için hazırlanan özel bir eğitim ve diplomayı gerektirir. Bu kurumlar sadece sanat kurumları değildir, müzeler, kütüphane ve galeriler de bu kategoridedir. Bir ülkedeki kültürü ve sanatı yok ederseniz, o ülke insanlarının beyinlerini çıkarıp alırsınız. Beyni olmayan insanları robot köleler olarak çalıştırmak suretiyle, binlerce yıllık geniş ve zengin bir kültüre sahip Türk insanını Uluslararası Sermaye nin kucağına atıp, ucuz sermaye olarak feda edersiniz. Burada amaç; düşünemeyen, kültürü olmayan; beyinsiz bir köle toplum yaratmaktır. Tarihimiz, sanat kurumlarımızın ve sanat eğitimi veren kurumlarımızın çoğunun kurulmasının, var olanların da çağdaşlamasının, kökleşmesinin ve kalıcı olmasının Mustafa Kemal Atatürk ile varolduğunu gösteriyor. Bu günkü gerici saldırıya karşı bu kurumlarımıza sahip çıkmak yalnızca sanatçıların görevi değil, tüm yurttaşlarımızın kendileri için de yapmaları gereken görevleridir. 1)Yeni sanatçı ve teknik personel alımları durdurulacak (ki bu şimdi uygulanıyor!) 2) Varolan sanatçıları ve teknik personeli bir havuzda toplayarak, gerektiğinde bu havuzdan kullanmak. 3) İkramiyelerini yok ederek maaşlarını düşük seviyede tutup, performansa dayalı sisteme tamamen geçmek. (Sanat zaten sürekli performans demektir!?) Buradaki son hedef ise görev verilmeyen sanatçılardır. Bu sanatçıların işlerine performansları düşük diye son verilecektir. KÜLTÜR VE SANAT İŞ SENDİKASI olarak; Sanatımıza ve Sanatçımıza, Kültürümüze Sahip Çık kampanyası başlatıyoruz. Kampanya boyunca halkımıza Kâr Gütmeyen Kurumlar olarak tüm dünyada statüsü belirlenmiş olan sanat kurumlarının, galeri, kütüphane ve müzelerin sübvansiyonunun dünyanın her yerinde devlet tarafından yapıldığını anlatacağız. Hazırlayacağımız bildiri, broşür, bültenlerle AKP nin sanat ve sanatçıyla ilgili dayanaksız iddialarını çürüteceğiz. Özetle; SANAT KURUMLARI ŞİRKET DEĞİLDİR; KAMU HİZMETİ ALAN YURTTAŞLAR DA MÜŞTERİ DE- ĞİLDİR. KÜLTÜR-SANAT KURUMLARI ŞİRKETLER GİBİ YÖNETİLEMEZLER VE ONLARDAN ŞİRKETLER GİBİ KÂR GÜTME AMAÇLI OLMALARI BEKLENEMEZ. BU ORTAK KÜLTÜRÜ, TARİHİ ve SANATI MİLLETİMİZLE BİRLİKTE YARATTIK, MİLLETİMİZLE BİRLİK- TE SAHİP ÇIKACAĞIZ. BÖLÜCÜLÜĞE, IRKÇILIĞA VE GERİCİLİĞE BİRLİKTE HAYIR DEMEK İÇİN SEN DE GEL, SEN DE KÜLTÜR SANAT İŞ e ÜYE OL! KÜLTÜR SANAT İŞ GENEL MERKEZ YÖNETİM KURULU Kültür Sanat-İş Sendikası Genel Merkezi Adres: Ataç 2 Sokak No:43/2 Kızılay/Ankara Tlf: 0 312 431 70 12 13 Faks: 0 312 433 65 68 E-Posta: iletisim@kultursanatis.org.tr Web: www.kultursanatis.org.tr KÜLTÜR SANAT -İŞ 19

Birleşik Kamuiş Dergisi, Mayıs 2013 Oğuz ÖZLEM Ankara Devlet Bale Sanatçısı SANATTAN INSANA GIDEN YOL Bir sanat yapıtı, ancak geleceğin titreşimlerini taşıyorsa değerlidir. Bu değer, bunu taşıyan gerçek sanatçıların var olmasıyla da sonsuzlaşır. Sanat ve sanat tartışmaları, gelişmiş olsun; gelişmekte olsun;tüm ulusların yaşamlarındaki ilerleme yollarından biridir.dünya ülkelerine göz attığımızda,her toplumun sanatla içli dışlı olduğunu görürüz.ancak sanatın,ne yazık ki her ülkede var olduğunu söyleyemeyiz. Kimi ülkelerde, önemli kişilerin ilgilenmeleri gerekmeyen bir merak konusu sayılmaktır. Kimi toplumlarda ise, sanat ciddiye alınır ve sanat yapıtı geçici bir olay değildir. Uzun erimli sanatçıları olan bir olgudur. Sanatın,yaşamın yerini tutması; sanatın kişiyle çevresi arasında bir uyum sağlaması düşüncesi,sanatın niteliğini ve gerekliliğini az çok tanımlıyor.ayrıca,bu sürekli uyum gelişmiş toplumlarda bile tam olarak sağlanmamıştır. Bu bakımdan, sanat her zaman gereklidir. Sanatın, yaşamın yerini tutmasından başka bir görevi yok mudur? Bu ve bunun gibi sorulara sağlıklı yanıt verebilmek için, sanattan insana giden yolun kısa olmadığını bilmemiz gerekir. Sanatçının bir çok değişik deneylerinden ve halkın geniş ölçüde bütün olanaklardan yararlanarak eğitilmesinden geçen bir yoldur. Sanatın kökleri üzerine düşünüp, doğuşu sırasındaki görevlerinin ne olduğunu öğrendikçe, toplumun değişmesi ile bu görevinde değişmiş olduğunu ortaya yeni görevlerin çıktığını görürüz. Buna karşın toplumsal durumlar değişse bile, sanatın hiç değişmeyen gerçeği yansıtma niteliğini önemle vurgulamalıyız. Zaman geçtikçe çoğalan kanıtların zenginliğine bakarak, sanatın başlangıçta büyü olduğu; gerçek ama bilinmeyen bir dünyaya egemen olmaya yarayan tılsımlı bir araç olduğu sonucuna varabiliriz. Din ve bilim gizli bir biçimde büyüyle birleşiyordu. Sanatın bu büyücülük görevi giderek; toplumsal ilişkilere ışık tutmak,insanlığı aydınlatmak, insanların toplumsal gerçekleri tanıyıp, değişmelerine yardım etmek görevine dönüşür. Alın yazısı dünyayı değiştirmek olan insan için sanatın görevinin büyülenmek yerine aydınlatmak olması, nedenli doğru ise sanata büyünün payını da bütütnü ile bir yana bırakılmayacağı o denli doğrudur. Gelişim süreci içinde ağır başlıyken de,eğlendiriciyken de, inandırırken de, abartırken de, anlamlıyken de, anlamsızken de, 20