1987 SANAYİ KONGRESİ VE SERGİSİ 9-15 KASIM 1987 ANKARA



Benzer belgeler
PAGEV - PAGDER. Dünya Toplam PP İthalatı

UNCTAD DÜNYA YATIRIM RAPORU 2015 LANSMANI 24 HAZİRAN 2015 İSTANBUL

DÜNYA SERAMİK KAPLAMA MALZEMELERİ SEKTÖRÜNE GENEL BAKIŞ

plastik sanayi PLASTİK SEKTÖR TÜRKİYE DEĞERLENDİRMESİ VE 2014 BEKLENTİLERİ 6 AYLIK Barbaros DEMİRCİ PLASFED Genel Sekreteri

2006 YILI EGE BÖLGESİ NİN 100 BÜYÜK FİRMASI

Sn. Ekonomi Bakanı Nihat Zeybekci

TÜRKİYE PLASTİK SEKTÖRÜ 2014 YILI 4 AYLIK DEĞERLENDİRMESİ ve 2014 BEKLENTİLERİ. Barbaros Demirci PLASFED - Genel Sekreter

DÜNYA PLASTİK SEKTÖR RAPORU PAGEV

DİYARAKIR DIŞ TİCARETİ 2014

Büyüme Rakamları Üzerine Karşılaştırmalı Bir Değerlendirme. Tablo 1. En hızlı daralan ve büyüyen ekonomiler 'da En Hızlı Daralan İlk 10 Ekonomi

Türkiye, 2012 yılında dünyada uluslararası doğrudan yatırım liginde iki basamak yükseldi

UNCTAD DÜNYA YATIRIM RAPORU 2006

CAM SANAYİİ. Hazırlayan Birsen YILMAZ T.C. Başbakanlık Dış Ticaret Müsteşarlığı İhracatı Geliştirme Etüd Merkezi

SERAMİK SEKTÖRÜ NOTU

AB NİN EKONOMİK YAPISIYLA İLGİLİ TEMEL BİLGİLER 1. Ülkelerin Yüz Ölçümü 2. Ülkelerin Nüfusu 3. Ülkelerin Gayri Safi Yurtiçi Hâsıla 4.

2015 OCAK DIŞ TİCARET RAPORU

SERAMİK KAPLAMA MALZEMELERİ VE SERAMİK SAĞLIK GEREÇLERİ SEKTÖRÜNDE DÜNYA İTHALAT RAKAMLARI ÇERÇEVESİNDE HEDEF PAZAR ÇALIŞMASI

(1) Türkiye Sanayisinin Dünya İçindeki Yeri Üzerine Bazı Sayısal Bilgiler, Orhan Silier, Mimarlık Sayı 11, Kasım 1072

HİDROLİK PNÖMATİK SEKTÖRÜ NOTU

DOĞRUDAN YABANCI YATIRIM

B.H. AB VE ULUSLARARASI İŞBİRLİĞİ ŞUBESİ

UNCTAD DÜNYA YATIRIM RAPORU 2008

C.Can Aktan (ed), Yoksullukla Mücadele Stratejileri, Ankara: Hak-İş Konfederasyonu Yayını, DÜNYADA VE TÜRKİYE DE İNSANİ YOKSULLUK

2014 YILI EYLÜL AYI TÜRKİYE DERİ VE DERİ ÜRÜNLERİ İHRACATI DEĞERLENDİRMESİ

Dünya da ve Türkiye de İş Sağlığı ve Güvenliği

HOLLANDA ÜLKE RAPORU

TR33 Bölgesi nin Üretim Yapısının ve Düzeyinin Tespiti ve Analizi. Ek 5: Uluslararası Koşulların Analizi

DIŞ TİCARETTE REKABET GÜCÜ ÜRETİM FAKTÖRLERİ İTİBARİYLE DEĞERLENDİRME DR. CAN FUAT GÜRLESEL İSTANBUL, 15 KASIM 2012

EKONOMİ BAKANLIĞI Türkiye Ekonomisi ve Tekstil ve Konfeksiyon Sektörü

AB NİN EKONOMİK YAPISIYLA İLGİLİ TEMEL BİLGİLER 1. Ülkelerin Yüz Ölçümü 2. Ülkelerin Nüfusu 3. Ülkelerin Gayri Safi Yurtiçi Hâsıla 4.

UNCTAD DÜNYA YATIRIM RAPORU 2013

Erkan ERDİL Bilim ve Teknoloji Politikaları Araştırma Merkezi ODTÜ-TEKPOL

2014 YILI EKİM AYI TÜRKİYE DERİ VE DERİ ÜRÜNLERİ İHRACATI DEĞERLENDİRMESİ

UDY Akışları Önündeki Risk Faktörleri

T. C. KARACADAĞ KALKINMA AJANSI Diyarbakır Yatırım Destek Ofisi

plastik sanayi Plastik Sanayicileri Derneği Barbaros aros DEMİRCİ PLASFED Genel Sekreteri

EKONOMİK GÖRÜNÜM MEHMET ÖZÇELİK

Enerji ve İklim Haritası

ALTIN MÜCEVHERAT. Hazırlayan Birsen YILMAZ T.C. Başbakanlık Dış Ticaret Müsteşarlığı İhracatı Geliştirme Etüd Merkezi

24 HAZİRAN 2014 İSTANBUL

Eylül 2013 B.H. AB VE ULUSLARARASI İŞBİRLİĞİ ŞUBESİ

HAZIRGİYİM VE KONFEKSİYON SEKTÖRÜNÜN 2014 MART İHRACAT PERFORMANSI ÜZERİNE KISA DEĞERLENDİRME

KÜRESEL TİCARETTE TÜRKİYE NİN YENİDEN KONUMLANDIRILMASI-DIŞ TİCARETTE YENİ ROTALAR

DÜNYA ÜRETİM RAPORU, 2014 YILI 1. ÇEYREK

izlenmiştir. Çin Halk Cumhuriyeti 1949 yılında kurulmuştur. IMF'ye bağlıbirimler: Guvernörler Konseyi, İcra Kurulu, Geçici Kurul, Kalkınma Kurulu

TEKSTİL MAKİNALARI. Hazırlayan Hasan KÖSE T.C. Başbakanlık Dış Ticaret Müsteşarlığı İhracatı Geliştirme Etüd Merkezi

ZEYTİNYAĞI SEKTÖR RAPORU-2013

2010 YILI OCAK-MART DÖNEMİ TÜRKİYE DERİ VE DERİ ÜRÜNLERİ İHRACATI DEĞERLENDİRMESİ

TEKNOLOJİ EKONOMİ POLİTİKA - III TÜRKİYE DEKİ AR-GE VE YENİLİK FAALİYETLERİ

INTERNATIONAL MONETARY FUND IMF (ULUSLARARASI PARA FONU) KÜRESEL EKONOMİK GÖRÜNÜM OCAK 2015

KAYNAK MAKİNELERİ SEKTÖRÜ NOTU

Çimento, Cam, Seramik ve Toprak Ürünleri Sektör Raporu 2010

AB Ekonomisinin Mevcut Durumu ve Geleceğe Dönük Projeksiyonlar. Prof. Dr. Lerzan ÖZKALE, İTÜ Ankara, 18 Ekim 2006

TÜRKĠYE DÜNYANIN BOYA ÜRETĠM ÜSSÜ OLMA YOLUNDA

2013 AĞUSTOS DIŞ TİCARET RAPORU

EKONOMİK GELİŞMELER Mayıs

Tekstil-Hazır Giyim Gülay Dincel TSKB Ekonomik Araştırmalar Kasım 2014

2016 YILI İPLİK İHRACAT İTHALAT RAPORU

Endişeye mahal yok (mu?)

Kadınların Ġstihdama Katılımı ve YaĢanan Sorunlar

2012 SINAVLARI İÇİN GÜNCEL EKONOMİ ÇALIŞMA SORULARI. (40 Test Sorusu)

Eylül 2013 B.H. AB VE ULUSLARARASI İŞBİRLİĞİ ŞUBESİ

EKONOMİK GELİŞMELER Mart

Türkiye de Yabancı Bankalar *

HAZIRGİYİM VE KONFEKSİYON SEKTÖRÜNÜN 2009 OCAK - ŞUBAT İHRACAT PERFORMANSI ÜZERİNE KISA DEĞERLENDİRME

DIŞ TİCARETTE KÜRESEL EĞİLİMLER VE TÜRKİYE EKONOMİSİ

DÜNYA SERAMİK SAĞLIK GEREÇLERİ İHRACATI. Genel Değerlendirme

ÜLKELERİN 2015 YILI BÜYÜME ORANLARI (%)

2017 OCAK DIŞ TİCARET RAPORU

TÜRKİYE CERN FIRSATINI KAÇIRDI

DÜNYA DA VE TÜRKİYE DE İPLİK TİCARETİ ÜZERİNE GÜNCEL BİLGİLER

Sağlık Sektörünün Olmazsa Olmazı: Tıbbi Malzeme Alt Sektörü

2014 AĞUSTOS DIŞ TİCARET RAPORU

SERAMİK SANAYİİ. Hazırlayan Birsen YILMAZ T.C. Başbakanlık Dış Ticaret Müsteşarlığı İhracatı Geliştirme Etüd Merkezi

UNCTAD DÜNYA YATIRIM RAPORU 2012

A.ERDAL SARGUTAN EK TABLOLAR. Ek 1. Ek 1: Ek Tablolar 3123

T.C. TÜRKİYE BÜYÜKELÇİLİĞİ TİCARET MÜŞAVİRLİĞİ JAPONYA NIN 2009 YILI DIŞ TİCARET VERİLERİ VE İKİLİ TİCARET RAKAMLARI

HAZIRGİYİM VE KONFEKSİYON SEKTÖRÜNÜN 2010 OCAK - MART İHRACAT PERFORMANSI ÜZERİNE KISA DEĞERLENDİRME

AYAKKABI İTHALATINDA UYGULANMAKTA OLAN KORUNMA ÖNLEMİNİN UZATILMASINA YÖNELİK BAŞVURUNUN GİZLİ OLMAYAN ÖZETİ

BÖLGE VE NÜFUSUN GENEL DURUMU. Doç.Dr.Tufan BAL

2014 MART DIŞ TİCARET RAPORU

Sanayi Devriminin Toplumsal Etkileri

100 BÜYÜK SANAYİ KURULUŞU ÖZET DEĞERLENDİRME

alt pozisyonunda yer alan gri çimento ürünü ise sektörde en çok ihraç edilen üründür.

2014 HAZİRAN DIŞ TİCARET RAPORU

HALI SEKTÖRÜ. Nisan Ayı İhracat Bilgi Notu. TDH AR&GE ve Mevzuat Şb. İTKİB Genel Sekreterliği. Page 1

2017 HAZİRAN DIŞ TİCARET RAPORU

Türkiye İhracat Katkı Endeksi 2018 Yılı İlk Çeyrek Raporu

Kaynak : CIA World Factbook

2013 TEMMUZ DIŞ TİCARET RAPORU

Tuzaktan çıkmak için sanayisizleşmeyi durdurmak gerekmektedir

1 TÜRKİYE CUMHURİYETİ DÖNEMİ (TÜRKİYE) EKONOMİSİNİN TARİHSEL TEMELLERİ

EKONOMİK GELİŞMELER Nisan

Şubat 2013, Sayı: 7 Intrade, Fatih Üniversitesi Uluslararası Ticaret Bölümü Aylık Dış Ticaret Bülteni 1 $24 $22 $20 $18 $16 $14 $12 $10 $8 $6 $4 $2 $0

2016 ARALIK DIŞ TİCARET RAPORU

HAZIRGİYİM VE KONFEKSİYON SEKTÖRÜ 2017 MAYIS AYLIK İHRACAT BİLGİ NOTU. İTKİB Genel Sekreterliği Hazırgiyim ve Konfeksiyon Şubesi

HALI SEKTÖRÜ. Kasım Ayı İhracat Bilgi Notu. TDH AR&GE ve Mevzuat Şb. İTKİB Genel Sekreterliği. Page 1

ÖZEL SEKTÖRÜN YURTDIŞINDAN SAĞLADIĞI KISA VADELİ KREDİ BORCU İSTATİSTİKLERİ Ağustos İstatistik Genel Müdürlüğü Ödemeler Dengesi Müdürlüğü

BAKANLAR KURULU SUNUMU

Transkript:

1987 SANAYİ KONGRESİ VE SERGİSİ 9-15 KASIM 1987 ANKARA tmrnob makina mühendisleri odası

ULUSLARARASI İŞBÖLÜMÜ VE TÜRKİYE YUSUF IŞIK ÖZGEÇMİŞ 1948 doğumlu olan Yusuf Işık 1971'de Londra üniversitesi iktisat Fakültesi'nden mezun oldu. Birmingham üniversitesi'nde yüksek lisansını tamamladı. Petrol-iş sendikasında ve OPT'de uzman olarak görev yaptı. Halen ESDA, A.Ş.'de araştırma uzmanı olarak çalışmaktadır. Çalışma ve yayınları arasında "istihdam, ücretler ve gelir dağılımı", "Türkiye'de Planlama" ve sempozyumlara sunulmuş bildiriler bulunmaktadır. ÖZET Bildiride dünya ekonomisinde 2. Dünya Savaşı'ndan sonra ortaya çıkan gelişmelerin uluslararası işbölümünde yol açtığı değişiklikler ve bunların nedenleri ele alınmakta, Türkiye'nin dünya ekonomisinde ve uluslararası işbölümündeki konumu incelenmekte ve yabancı sermaye ve AT ile ilişkileri bağlamında Türkiye sanayinin gelişme doğrultusu değerlendirilmektedir. 1. GİRÎŞ 2. Dünya Savaşı'ndan sonra, dünyada ekonomik gelişmenin yeni bir evreye girmesine yol açan değişiklikler ortaya çıktı. Eski sömürgecilik sistemi çöktü ve Asya ve Afrika ülkeleri siyasi bağımsızlıklarını elde ettiler. Sanayileşmiş batı ülkelerinde, giderek ABD, Avrupa Ekonomik Topluluğu (AET) ve Japonya'da odaklanan üç merkezli bir gelişme yapısı oluşmaya başladı. Bu ülkelerin yönlendirdiği uluslararası para sistemi ve mali ilişkilerin etki alanı genişledi. Diğer taraftan oluşan sosyalist sistem ekonomileri, dünya sanayi üretimi içinde artan bir paya sahip olmaya başladılar. Üretim tekniği üzerindeki en büyük etkinin kaynağı ise, 20. yüzyılın ortalarından başlayarak ortaya çıkan ve tüm ülkeleri yepyeni olanaklar sağlama potansiyeline sahip kılan "Bilimsel ve Teknolojik Devrim"dir. Bilimsel ve teknolojik devrimin de etkisiyle, son 40 yılda genelde hızlı 221

bir gelişme gösteren dünya ekonomisi, birincisi 1974'te, ikincisi 1980'de petrol fiyatlarındaki artışla, gelişmiş kapitalist ülkelerde ortaya çıkan ekonomik krizlerle sarsıldı. Bu ülkelerin sanayilerindeki yeniden yapılanma süreci hızlandı. Birçok sanayi dalında otomasyon ağırlık kazandı. Bu değişim süreci içinde uluslararası işbölümü bakımından da yeni bir durum ortaya çıktı. 2. GELİŞMEKTE OLAN ÜLKELERİN KONUMU Gelişmekte olan ülkelerin ekonomileri, 2. Dünya Savaşı'nı izleyen 30 yılda, daha önceki 30 yıla oranla ortalama 2,5 kat daha hızlı büyüdü. Sanayi üretimleri "6, Rat., ağır sanayi ürünleri üretimleri 7,5-8 kat arttı, imalat sanayii katma değerlerinin dünya toplamı içindeki yeri ise, aşağıda belirtildiği şekilde çok sinirli trir artış gösterdi. ı TABLO 1 GELİŞMEKTE OLAN ÜLKELERİN İMALAT SANAYİİ KATMA DEĞERLERİNİ N DÜNYA TOPLAMI İÇİNDEKİ PAYI % YIL 1970 1980 1987 YÜZDE PAY{%) 8,9 11.2 11.5 Kaynak: Birleşmiş Milletler, Sanayi istatistikleri. (Gerçekleşme tahmini UNIDO tarafından yapılmıştır.) Diğer göstergeler, gelişmekte olan ülkelerin imalat sanayii paylarının düşük kalmasının sonuçlarıyla bağlantılıdır. 1980'lerde bu ülkelerin kişi başına sanayi üretimi, önde gelen sanayileşmiş batı ülkelerinin ortalama 20'de biridir. Dünya ticaretindeki paylar da önemli bir artış göstermemektedir. Bunun en önemli nedenlerinden biri, gelişmekte olan ülkelerin ihraç ettikleri ürünler içinde ileri sanayi ürünleri payının düşük kalmasına bağlı olarak ticaret hadlerinin aleyhlerine gelişmesidir. Gelişmekte olan ülkelerin ihracat payları Tablo 2'de verilmiştir. Böylece hammadde fiyatlarındaki düşmenin de etkisiyle, 1981-1985 yılları arasında, bu ülkeler, ticaret hadlerindeki söz konusu değişim nedeniyle, yılda ortalama 5,3 milyar dolar kaybettiler. Bu göstergeler, gelişmekte olan ülkelerin sağladığı gelişmenin, göreli konumlarını iyileştirmeye yetmediğini ortaya koymaktadır. Doğru olmakla birlikte, çok genel olan bu saptamayı ortaya koyan göstergeler, uluslararası işbölümündeki gelişmeyi açıklamak için gerekli ayrımları yansıtmamaktadır. Bunun için, gelişmekte olan ülkeler arasındaki farklılıkları kısaca belirtmek gerekmektedir. Söz konusu ülkeler arasındaki gelişmişlik düzeyi farklılıklarının dikkate alınması zorunludur. Brezilya, Hindistan, Güney Kore gibi orta gelişmişlik düzeyinde sayılan ülkelerde, göreli olarak, yaygın bir endüstri temeli oluşmuştur, örneğin, Brezilya'da, önemli bir bölümü ülke içinden sağlanan bir uçak sanayii vardır. Sanayii bunların birçoğundan, özellikle Brezilya'dan daha az gelişmiş olmakla birlikte, 222

TABLO 2 ANA MAL GRUPLARINDA DÜNYA İHRACATI ve OPEC DIŞI GELİŞMEKTE OLAN ÜLKELERİN PAYI (1982) Mal Grupları Gıda (içki, tutan dahil) Tarımsal hammaddeler islenmemi; gübre, islenmemiş mineraller madenli cevherler ve hurda metal Mineral yakutlar, yağlar ve ilgili malzeme Kimyasal Ürünler Demir-Celik" Demjr dışı-rnetaller imalat sanayii ürünleri (demir-çelik ve demir dışı metaller ve makina veûılaşım araçları dışında) Makina ve Ulaşım Tekstil (Elyaflar, iplikler kumaş ve giyim) Dünya ihracatı (milyar dolar) 207.7 62.3 32.1 429.4 137.0 70.0 34.3 329.2 509.4 107.8 OPEC Dışı Gelişmekte Olan ülkelerin Payı % 27.5 20.3 30.0 15.2 7.0 7.5 19.4 18.5 5.9 30.0 Kaynak: GATT 1985 yıllığı verilerinden hesaplanmıştır. "Tekstil Sektöründe Uluslararası Rekabet ve Sorunları" Y. Işık, 1986; MMO III. Ulusal Tekstil Sempozyumu kitabı içinde. Bazı kategorilerde mükerrer ürünlerin yer alması nedeniyle dünya toplamını aşmaktadır. Türkiye de bu grup içinde yer almaktadır. Diğer uçta, kişi başına yıllık gelirleri yalnızca 200 dolar kadar olan en az gelişmiş ülkeler kategorisi bulunmaktadır. Nüfusları toplam gelişmekte olan ülkeler nüfusunun %14'ünü oluşturduğu halde, toplam Gayrı Safi Yurtiçi Hasıla (GSYİH) bakımından %33'lük bir paya kadar yükselmiş olan OPEC Üyeleri de, gelişmiştik düzeyleri göreli olarak düşük ama gelirleri yüksek ülkeler olarak ayrı bir alt kategori oluşturmaktadır. Gelişmekte olan ülkelerin konumları, benimsedikleri politik ve ekonomik sisteme göre de farklılık göstermektedir. Küçük bir bölümü sosyalizme yönelmiş olan bu ülkelerin önemli bir bölümü, gelişmiş kapitalist ülkelerle sömürgecilik döneminde kurulmuş ve daha sonra, az ya da çok değişim göstermiş ilişkiler sistemi çerçevesi içinde yer almaktadır. Bu ayrımlar, hem gelişmekte olan ülkeleri türdeş bir bütün olarak ele almanın yol açacağı yanlışlara düşmemek, hem de uluslararası işbölümünü salt hangi ülkede hangi malın üretildiğinin gösterilmesine indirgemek için önemlidir. Uluslararası işbölümü kavramı, iki bağlamda geçerlidir. Birincisi dünya ekonomisinin bütünü kapsamında, ikincisi her iki sistemin kendi içinde. 3. YENİ ULUSLARARASI İŞBÖLÜMÜ Sömürgecilik döneminde esas itibariyle hammadde kaynağı olarak görülen ülkelerin çoğu bağımsızlıklarını kazandıktan sonra da, uluslararası işbölümündeki yerleri bakımından, bu konumda kalmaya devam ettiler. Bu durum, 1960'lara kadar sürdü. 1960'lardan başlayarak, gelişmiş batı ülkeleri, söz konusu ülkelerde hammadde sağlama amacı dışında da yatırım yapmaya başladı. Latin Amerika, Asya, Afrika ülkelerine ABD, Batı Avrupa, Japonya kökenli ve imalat sanayiine yönelik doğrudan yabancı sermaye yatırımları akmaya, bunların imalat sanayii üretimlerinin bir bölümü bu ülkelerde gerçek- 223

S M leşmeye başladı. Böylece, "yeni uluslararası işbölümü" ortaya çıktı. 1970'den sonra hızla devam eden bu süreç çerçevesinde, 11 yılda, gelişmekte olan ülkelere 52.6 milyar dolarlık doğrudan yabancı sermaye yatırımı yapıldı, örneğin, F. Almanya'nın bu ülkelere yatırımlarının %80'i imalat sanayiine yönelikti. Genelde bu tür yatırımlarda orta gelişmişlik düzeyindeki ülkeler tercih edildi, örneğin Brezilya'da yabancı sermaye yatırımları birikimli toplamı, daha 1980'lerin başında 15 milyar doları aşmıştı. Yeni uluslararası işbölümüne yol açan bu sürecin 1960'larda ortaya çıkmasını tek bir nedene indirgemek yanıltıcı olur. Bu değişimi açıklayan nedenler arasında bazıları birbirleriyle ilişkili olan şu faktörler sayılabilir:.'i..v - Gelişmekte olan ülkelerdeki ucuz işgücünden yararlanarak, kâr oranlarını yükseltmek; v Gelişmekte olan ülkelerin iç pazarlarına girmek ve onların artan rekabet gücü karşısında önlem alabilmek, gümrükleri aşabilmek; - Gelişmiş batı ülkeleri arasında artan rekabette daha iyi bir konum sağlamak; - Ulaşım ve iletişim alanındaki gelişmelerden de yararlanarak ihracat pazarlarına daha kolay ve ucuz maliyetle ulaşabilmek; - Teknolojideki gelişmeler aracılığıyla üretimi parçalara ayırmanın mümkün duruma gelmesi sonucu bu yöntemin sağladığı maliyet düşürücü etkiden yararlanmak; - Çevre kirliliğine yol açan sanayicileri coğrafi olarak kaydırmak; - Bilimsel ve teknolojik devrimin etkisiyle artan enerji, hammadde ve aramalı ihtiyaçlarını karşılayabilmek; - Vergi ve kredi alanındaki olanaklardan yararlanmak. Sıralanan faktörlerden bir bölümüyle -örneğin ucuz işgücünden, üretimin parçalara ayırılması olanağından yararlanmak gibi faktörlerle- bağlantılı olarak, 1960'lardan sonra, birçok ülkede serbest üretim bölgeleri kuruldu. Gelişmiş batı ülkelerinin dış yatırımlarındaki bu değişiklik, tek başına belirleyici bir öneme sahip bir faktör değildir. Değişikliği salt teknik ve coğrafi boyutlara indirgemek de yanıltıcıdır. Değişiklik, diğer faktörlerin yanı sıra, bilimsel ve teknolojik devrim koşullarında sermaye ihracının bir biçimi olarak ortaya çıkmıştır. Nitekim, bu değişikliğe karşın, 1980'lerin başı itibariyle, gelişmiş batı ülkeleri kaynaklı yabancı sermaye yatırımlarının %70'i yine diğer gelişmiş batı Ulkelerindedir. Ama bilimsel-teknolojik devrimin hızla artarak süren gelişimi yeni uluslararası işbölümü çerçevesinde, üretimin daha da küçük parçalara bölünmesini, yeni şekiller almasını olanaklı kıldığından, 1960'larda başlayan sürecin bugünkü sınırlarım aşamayacağı da söylenemez. Bundan sonra ortaya çıkacak değişiklikler iki yönlü olabilir: örneğin tekstil sanayiinde mikro işlemcilerin devreye girmesiyle, gelişmiş batı ülkelerinde tekstil sanayilerinin yeniden canlanması beklenmektedir. Kapitalist ekonomi çerçevesinde gerçekleşen bu yeni uluslararası işbölümü sürecinde yabancı sermaye yatırımlarının şirket bazındaki en önemli kaynakları uluslararası tekeller, özel olarak da uluslar öt esi tekellerdir. 224

Batı dünyası Gayrı Safi Hasıla'sının 1/3"'ü, ticaretinin de yarısı uluslararası tekellerin kontrolündedir. En büyük 350 uluslararası tekelin çalıştırdığı işçi sayısı, 23 milyondur. Bu tekellerin dış faaliyetlerinin %50'sinden fazlası, aralarında Brezilya, Meksika, Hindistan ve G. Kore'nin de bulunduğu 11 ülkede toplanmıştır. Yeni uluslararası işbölümündeki işlevleri bakımından en önemli gösterge ise, uluslararası tekellerin yabancı sermaye yatırımlarının %90'ını kontrol etmeleridir.. Uluslararası tekellerin kontrolü altında gelişmekte olan ülkelerde imalat sanayiine yönelen yabancı sermaye yatırımları sonucunda, o ülkelerin büyüme hızı rakamı bir miktar yükselmiş ve o ülkelere, bazı yeni makina ve teçhizat girmişse de, bu durumu ülke çapında sanayileşme ve kalkınma ile özdeşleştirmek yanlıştır. Sanayileşme, salt bazı sanayi kollarında üretim artışı sağlanmasıyla sınırlı değildir. Sanayileşmenin bir parçası olan üretim artışının ülke çapında- gerçekleşmesi, birbirinden kopuk tek tek sektörlerle sınırlanmaması, aşırı oranda ithal girdiye bağlı kalmaması gerekir. Oysa, genelde, uluslararası tekelier bunun tersini yapmaktadırlar. Buna ek olarak, uyguladıkları bağımlılık artırıcı diğer yöntemlerden bazıları, gelişmekte olan ülkelerde mevcut şirketlerin satın alınması, teknolojik gelişmenin ve eğitilmiş insangücü potansiyelinin yaygınlaşmasının önlenmesi, borç yükünün sürekli artırılması, ithal girdi fiyatlarının yapay şekilde yükseltilmesidir. Borç krizinin Brezilya, Arjantin gibi ülkelerin sanayileşmesini nasıl tehlikeye soktuğu, ithal girdi fiyatlarının nasıl yüksek tutulabildiği iyi bilinmektedir. Diğer iki konuda ise, şu dikkat çekici veriler sunulacaktır. Uluslarötesi şirketlerin Brezilya'da elektrikli makinalar alanında faaliyet gösteren 47 şirketi satın alması sonucu, 1970'lerin sonlarına doğru, Brezilya elektrikli makinalar sektörü satışlarının %80'i bu uluslararası tekellerin eline geçti. Araştırma-Geliştirme alanında ise, gelişmekte olan ülkelerin payı, batı ülkeleri toplamının %4'ü düzeyindedir. Gelişmekte olan ülkelerin sanayileşmedeki göreli durumunu en iyi yansıtan göstergelerden biri, makina sanayiindeki konumlarıdır. UNIDO 1986 Genel Raporu'nda bu sektörün önemi eskimeyen, değerleri aşınmayan şu sözlerle ifade edilmektedir: "Bir ülke, ancak, sanayii için gerekli makine ve teçhizatın önemli bir bölümünü üretebildiği zaman sanayileşmiş sayılır." 1980'de Arjantin, Brezilya, Hindistan ve Meksika, gelişmekte olan ülkeler makina üretiminin %70'ini gerçekleştirdi. Bundan sonraki %15'lik bölümü gerçekleştiren dört ülke arasında Türkiye de vardı. Ama Türkiye makina sanayiini yeterince geliştirmiş olmaktan çok uzaktır ye gelişmekte olan ülkelerin büyük çoğunluğu gibi, bu alanda, önemli ölçüde ithalata bağımlılığı sürmektedir. 1980-1983 arasında gelişmekte olan ülkelerin makina ithalatı %33 artarak 60 milyar dolara ulaştı. Bu sektörün en çok Araştırma-Geliştirme gerektiren ve bilgisayar desteklf üretim gibi yöntemlerin kullanılmaya başlandığı bir sektör olması, genelde gelişmekte olan ülkelerin ve bu arada Türkiye'nin bu alandaki konumunu daha da kritik bir duruma sokmuş bulunuyor. Sonuçta gelişmekte olan ülkelerin dünya imalat sanayii alt sektörlerindeki payları, Tablo 2'de belirtildiği şekilde, 17 yıllık bir zaman dilimi içinde 225

çok az arttı, artışlar da daha çok hafif sanayi dallarında yoğunlaştı. TABLO 3 GELİ ŞMEKTE OLAN ÜLKELERİN DÜNYA SANAYİİ SEKTÖRLERİ KATMA DEĞERİ İÇİNDEKİ PAYI H A SANAYİ SEKTÖRLERİ 1970 1980 1987 Gıda içki Tütün Dokuma Giyim Deri ve Kürk Ayakkabı Ahşap Mobilya Kağıt Basım"' Sınai kimya Diğer kimya Petrol rafinerileri Çeşitli petrol ve kömür ürünleri Kauçuk Plastik Pişmiş kil vb. Cam Diğer metal dışı mineraller Demir-Çelik Demir dışı metaller Metal Elektrik dışı makinalar Elektrikli makinalar Taşıt Mesleki ve teknik aletler Diğer imalat 14.2 11.7 22.2 19.5 10.8 13.1 12.4 8.6 6.5 6.8 8.3 6.1 11.6 15.9 9.0 10.7 9.9 9.1 9.2 9.8 5.5 8.2 6.5 2.7 5.0 5.2 2.0 16.1 16.2 16.0 26.5 20.8 12.7 15.1 14.9 11.5 7.3 3.0 7.8 9.7 15.6 22.7 11.0 14.5 12.1 11.5 11.8 15.3 3.6 8.8 8.9 4.6 7.7 7.6 3.5 16.1 17.4 17.6 31.0 21.6 14.7 14.8 18.5 13.0 7.3 10.2 7.6 11.2. 17.7 27.4 12.0 14.7 12.3 11.6 12.3 18.2-12.6 t 10.7 9.2 3.7 6.8 6.6 3.4 14.2 Kaynak: BM Sanayi istatistikleri. (Gerçekleşme tahminleri UNIDO tarafından yapılmıştır. Gelişmekte olan ülkeler için kritik olan faktörler bu göstergelerin ortaya koyduğu tablo ile de sınırlı değildir. Son 5-6 yıl içinde, teknolojide sağlanan yeni gelişmeler sonucu, genelde, gelişmekte olan ülkelerin elinde imalat sanayii türlerinin ve üretim tekniklerinin kısa sürede rekabet edemeyecek kadar geri durumda kalması olasılığı gündeme getirilmektedir. Üstelik 1981-1986 döneminde AT, Japonya ve ABD'nin gelişmekte olan ülke ihracatlarına uyguladıkları tarife dışı kısıtlamalar, Türkiye'nin tekstilde karşılaştığı kotalar için olduğu gibi, toplam olarak da artmaya devam etti. (Bkz. Dünya Bankası, 1987 Dünya Kalkınma Raporu). Bu kritik faktörler dizisi, dünya ekonomisinin bugünkü evresinde, her ülke için zorunlu dış ekonomik ilişkilerin bağımlılığı artırıcı şekilde geliştirilmesinin getirdiği tehlikeleri yansıtmaktadır. Yeni uluslararası işbölümü, gelişmekte olan ülkelerin uluslararası tekellere bağımlılığını artırdı. IMF gibi kuruluşlar, ekonomilerin uluslararasılaşması sürecine, bu bağımlılığı sürdürüp artırma yönünde işlev gören kollektif bir araç olarak müdahale ettiler. Bir grup gelişmekte olan ülke, 1974'de, Birleşmiş Milletler çerçevesinde, Yeni Uluslararası Ekonomik Düzen (YUED) hedefini ortaya koyarak sanayileşmelerini sınırlayan bu bağımlılığı azaltma yönünde önemli 226

bîr adım attılar. Ancak, yapılarındaki farklılıklar y,e bir bölümün uluslararası tekeller tarafından yönlendirilmeye açık konumlarda olması gibi nedenlerden ötürü, şimdiye kadar elde ettikleri sonuçlar sınırlı kaldı. Yeni uluslararası işbölümü çerçevesinde gelişmekte olan ülkeler arasında gelişme düzeyi farkları daha da arttı. Birkaç ülkede uluslararası tekellerin köprü başı olarak kullanacakları yeni merkezlerin oluşması olasılığı belirdi Böylece tüm gelişmelerde birbirleriyle ilişkili şu iki farktörün öneminin arttığını ortaya koymaktadır. Ekonomik gelişmenin bağımlılık derecesi ve bilimsel ve teknolojik devrimin sağladığı potansiyeli kullanma gücü. 4. TÜRKİYE'NİN KONUMU Dünya Bankası'nın 1987 Dünya Kalkınma Raporu'nda, Türkiye, 1985 /yılında kişi başına Gayrı Safi Milli Hasıla (GSMH)'sı 1.080 dolar olan bir ülke olarak, orta geri düzeyi dilimindeki ülkelerin alt kesiminde 57. sırada yeralmış-., tır. Ancak kişi başına GSMH kıstasının yanıltıcı olduğu bilinmektedir. Uluslar- arası işbölümü ve sanayileşme süreci ile ilgili kıstaslar bakımından Türkiye'yi orta gelişmişlik düzeyindeki diğer ülkelerle karşılaştırmak daha anlamlıdır. Böyle bir karşılaştırma yapıldığında, Türkiye'de 1985 yılı itibariyle tarım sektörünün Gayrı Safi Yurt İçi Hasıla (GSYİH) içindeki payı %19'dur. Bu rakamın da yer aldığı ve yukarıda adı geçen Dünya Bankası yayınında orta gelişmişlik düzeyinde ülkelerin çoğunun yer aldığı grubun tarım sektörü payı ortalaması %10'dur. Bunlardan bazılarında bu oran şöyledir: - Brezilya %13 - Meksika - Uruguay %11 - G. Kore - Portekiz % 9 - Cezayir % 8 İmalat sanayiinin GSYİH içindeki payı bakımından ise, Türkiye'nin %25 olan rakamı, ABD, ingiltere vb. gibi "sanayileşmiş piyasa ekonomileri" olarak sınıflandırılan ülkelerin %23 olan ortalamasından yukarıdadır. Bunun nedeni, bilim ve teknolojinin gelişmesi ve üretim sürecinde daha doğrudan yer almasıyla, sanayiyi geliştiren birçok faaliyetin hizmetler sektöründe yer almasıdır. Türkiye'nin 1980 yılı itibariyle yapılan ve aynı yayında yer alan karşılaştırmada, toplam işgücü içinde sanayii işgücünün payı bakımından (%17), gelir sıralaması 1 ile 57 arasında olan 57 ülkeden yalnızca ikisinin (Kongo ve S. Arabistan) önünde olması da dikkat çekicidir. Bununla birlikte, uluslararası karşılaştırmalarda kullanılan göstergelerin çoğu, sanayiini geliştirme bakımından daha geride kalmış olsa da Türkiye'yi orta gelişmişlik düzeyinde saymanın doğru olduğunu koymaktadır. Türkiye'nin 1930'larda başlayan ilk sanayileşme atılımları 1970'lerde kurduğu ağır sanayiler ve çağdaş bilim ve teknoloji doğrultusunda yetişmiş insangücü bakımından yakın zamanlara kadar eriştiği göreli düzey, bu sınıflandırmayı daha da haklı kılmaktadır. - Yabancı Sermayenin Etkisi Yeni uluslararası işbölümü sürecinde, 1960'lardan başlayarak, gelişmiş batı ülkelerinde orta gelişmişlik düzeyindeki ülkelere doğrudan yabancı sermaye yatırımı arttığına göre, bu dönemde Türkiye'ye yabancı sermaye akımının da 227

-il, artması beklenirdi. 1986 yılı itibariyle Türkiye'ye gelmiş toplam birikimli yabancı sermaye miktarı 302 milyon dolardır. Bu miktar Brezilya'ya tek bir yılda giren yabancı sermayenin 1/3'ünden azdır. Türkiye'ye doğrudan yabancı sermaye yatırımı girişinin bu kadar düşük kalmasının değişik nedenleri vardır. Burada konunun bu yönünün tartışılmasına girilmeyecek, ancak uluslararası işbölümü ile ilgili bazı noktalara değinilecektir. Yabancı sermaye düzeyinin bu kadar düşük olması, kuşkusuz gelişmiş batı ülkeleri sermayesinin Türkiye'ye ilgisiz ya da Türkiye ekonomisi üzerinde etkisiz kaldığı anlamına gelmemektedir, örneğin, Türk şirketlerinin imzaladığı lisans-patent anlaşmalarının birçoğunda, özellikle -ilaç sanayiinde olduğu gibi- uluslarötesi tekellerle yapılan anlaşmalarda, ihracat yasağı vb koşullar bulunmaktadır. Uluslararası tekellerin bir bölümünün Türkiye'de temsilcileri vardır. Sanayi tesisleri yapımı vb. alanlarda devreye giren büyük yabancı şirketler bulunmaktadır. Türkiye'de doğrudan yabarteı 'sermaye yatırımı ciddi bir artış göstermemiş olsa da, yabancı sermaye, özelfi-kle 1980 sonrasında, bu tür faaliyetlerle Türkiye'deki etkisini arttırdı. Yabancı bankaların gelişi, bu etkiyi genişleten önemli bir faktör oldu. Serbest bölgeler konusundaki faaliyet ve hazırlıklar ise yabancı sermaye yatırımları konusundaki beklentileri ortaya koydu. Kamu sektörünün imalat sanayi yatırımlarından çekilmesi ve özelleştirme planlarıyla, Türkiye'de kimi önemli sanayi dallarının önü tıkanmış oldu. Çünkü, devlet dışında bu alanlara yatırım yapacak ekonomik güç Türkiye'de bulunmuyor. Yabancı sermayenin de, Türkiye sanayiinin çıkarlarına öncelik vermesi beklenemez, özelleştirme projeleri sonucunda ise, birçok alan, yabancı sermayenin denetimine girebilir. Türkiye'nin yabancı sermaye ile ilişkilerinin etkileri, yabancı sermayeye yaklaşımına, onu denetleme ve belirli alanlarda, önceden belirlenmiş koşullarda faaliyet göstermesini sağlama gücüne bağlı olacaktır. 1980 sonrası uygulamaya konan 24 Ocak politikalarının 7. yılına kadarki gelişmeler bunun tersinin gerçekleşeceğini, yabancı sermayenin doğrudan yatırım alanında da etkisini artırmasıyla ve muhtemelen serbest bölgeleri de kullanmasıyla birlikte, Türkiye sanayini kendi dünya çapındaki planları açısından uygun ama Türkiye için olumsuz bir yere oturtacağını haber vermektedir. Bu dönem içinde sanayi yatırımları düştü, yatırım malları sektörünün imalat sanayii içindeki payı azaldı. Zaten GSMH'nın %025'i gibi düşük bir düzeyde bulunan Araştırma-Geliştirme harcamalarının oranı daha da düştü. Türkiye, bilimsel makale üretimi gibi ilk bakışta çok dikkati çekmeyen ama ülkenin geleceği ve uluslararası işbölümü içindeki yeri açısından hiç küçümsenmemesi gereken sıralamada da geriledi (Bkz. OECD istatistikleri). Resmi kuruluşların düzenlediği bir envanterle, Türkiye sanayiinde 1983'te toplam 438 tam zamanlı araştırmacı çalıştığı saptandı. Bu sayı, örneğin dünya çapında tanınan tek bir gıda ürünleri şirketinin çalıştırdığı araştırmacı sayısından azdır ve Türkiye, 1987 Sanayi Şurası özet Raporu'nda belirtildiği gibi "sınırlı örnekler dışında teknoloji üretememektedir". Avrupa Topluluğu İle İlişkiler Böylece, Türkiye yeni uluslararası işbölümünde kendine uygun görülen yere gelmeye aday olmaktadır. Yeni uluslararası işbölümünde her ülkenin konumu ekonomik, politik, coğrafi vb. alanlardaki bir dizi özelliğiyle yakından s ilgilidir. Türkiye'nin AT'na tam üyelik için başvurmuş olması ve AT ile il 228

leri ayırdedici özelliklerinden biridir. Bu bakımdan, Türkiye'ye gelen çok düşük miktarda yabancı sermayenin yalnızca 1/3'nin AT kökenli olması da ayrıca ilginçtir. Buna karşılık Türkiye'nin dış ticareti içinde AT'nın payı yüksektir (1986'da, İhracatın %44'ü, ithalatın %41'i). Diğer taraftan Türkiye'nin toplam ihracatı, hem bileşimindeki sanayi ürünleri payı hem de miktar olarak artmaya devam etti. Bu olumlu gösterge ile birlikte, sanayi ürünlerinin kendi içindeki bileşimi ve ihracatın orta vadedeki gelişme perspektifi de dikkate alınmalıdır. Genelde Türkiye'nin ihracatı içinde hafif sanayi ürünlerinin payı yüksek, yatırım mallarının payı düşüktür (Tablo 4). Ayrıca, AT'na ihracat ko- - nusunda yapılan ve 1981-1985 verilerine dayalı bir araştırmada (Halis Akder, Yapı Kredi Economic Revievv, Volume 1, n. 2, january 1987, İngilizce), bu dönemde AT'na ihracat artışının Türkiye'nin sattığı kimi ürünlerdeki rekabet gücündeki artıştan kaynaklandığı, ama bu artışın teşvik politikasının bir sonucu olabileceği belirtilmektedir. AT'na üyeliğin gerçekleşmesi durumunda, rekabet gücünü, bugünkü gibi, teşviklere dayalı olarak artırmak mümkün olmayacaktır. Bugüne kadar bu konuda yayınlanan en kapsamlı araştırmalardan biri olan ve İktisadi Kalkınma Vakfı tarafından hazırlanan "AET karşısında Türk sanayinin durumu (1985)" başlıklı çalışmada ise, sanayi sektörlerinin büyük bölümünün AT ile rekabet edebilecek güce sahip olduğu ya da tam üyeliğe kadar bu güce sahip olacağı savunulmaktadır. TABLO 4 TÜRKİYE'NİN İHRACATININ ÜRÜN BAKIMINDAN BİLEŞİMİ (%), 1985 Tarım Madencilik Tarıma dayalı san. Petrol ürünleri Çimento Kimya Kauçuk ve plastik Deri Orman ürünleri Tekstil Cam ve seramik Demir-Çelik Demir dışı metaller Metal Makina Elektrik ve elektronik Motorlu araçlar Diğer 21.6 3.1 8.1 4.7 0.5 3.3 1.4 6.1 1.3 22.5 2.4 12.2 1.5 0.9 4.7 1.5 1.8 2.4 TOPLAM 100.0 Kaynak: DİE verilerinden hesaplanmıştır. Yatırımları daralan, yatırım malları sektörünü gözardı eden, olumlu göstergelere rağmen ülke potansiyelinin altında kalan bir düzeyde bulunan ihracatın bileşiminde, dünya pazarlarının gerektirdiği yeni değişiklikleri yapma potansiyelini geliştirmeyen, bilim ve teknolojinin olanaklarını kullanma gücüne sahip olmayan bir Türkiye'nin değil bugün ya da göreli olarak yakın bir dönemde 229

o TABLO 5 İMALAT SANAYİİNİN YAPISI Almanya Belçika Danimarka Fransa İrlanda italya / Lüks. Hollanda Yunanistan ispanya panya Port. Türkiye Gıda, İçki, tütün 11.9 11.4 20.3 15.5 32.4 11.9 6.8 18.9 16.6 13.3 24.6 34.7 Dokuma - Giyim 2.7 9.4 8.8 5.4 8.2 15.2 0.9 4.4 22.0 17.0 12.4 9.6 Ağaç isleme 3.9 5.3 4.2 3.1 1.6 6.7 0.9-2.7 3.3 3.6 6.0 Kağıt 4.6 2.5 10.1 10.2 5.9 5.3 2.6 11.2 4.4 8.6 6.8 1.7 Kimya 18.4 16.1 13.0 18.0 18.2 16.8 20.6 15.6 15.9 16.9 22.4 22.4 Metal olmayan mineraller'- 4.2 5.8 8.4 5.0 6.9 6.1 5.8 4.4 10.4 5.4 11.1 3.8 Temel metaller 6.4 12.0 2.0 4.4 0.6 8.2 41.8 4.2 10.9 9.2 9.1 7.1 Metal İsleme 44.7 37.3 31.3 38.4 25.6 29.5 20.6* 40.7 17.0 26.1 10.0 12.9 Diğerleri 3.2-1.9-0.6 0.3 - - 0.1 - - 1.8 İmalat Sanayii 100.0 100.0 100.0 100.0 100.0 100.0 100.0 100.0 100.0 00.0 100.0 100.0 Kaynak: OECD - Indicatorsof Industrial Actlvity.

AT'da rekabete hazır olmak, aradaki farkı bile azaltması güç görünmektedir. Tablo 5'te AT ülkelerinde ve Türkiye'de imalat sanayinin bileşimi verilmektedir. Daha ayrıntılı bir altsektörler ayrımı vermediği halde, bu tablo bile, yatırım malları ile ilgili sektörlerde, Türkiye'nin büyük AT ülkelerinden çoğu karşısındaki zayıf konumunu yansıtmaktadır. SONUÇ AT'nun önümüzdeki döneme ilişkin hedefi tam üyeliğin gerçekleşmesinin tartışılmasından önce entegre, yaygın, çağdaş dünya pazarlarında rekabet gücü olan, teknolojik gelişmeye hakim, yeni ürünler yaratabilen bir Türkiye sanayiinden alabildiğine uzak, büyük AT şirketlerinin üretim planlaması ve pazara yönelme planlarına uygun olarak yapılanan bir sanayinin oluşmasına tanık olmaktır. Türkiye'nin entegrasyonu böyle bir sürece bağlanmak istenmektedir. Türkiye'nin çıkarı ise, kışa vadede bağımlılığı sınırlamakla, uluslararası işbölümünde hedef ve potansiyeline daha uygun bir konuma gelmekle korunabilir. Bunun yolu ise, bilimsel ve teknolojik devrimin sağladığı olanakları gerçeğe dönüştürecek ekonomik ve sosyal işleyişi, esnek, uzun vadeli hedefleri bulunan bir planlama süreciyle ortaya koymaktan geçmektedir. 231

TÜRKİYE'DE SERBEST BÖLGELER VE SANAYİNİN GELİŞİMİ Prof. Dr. ilhan Tekeli* - Selim ilkin** ÖZGEÇMİŞ * ilhan Tekeli, 1937 doğumludur. İstanbul Teknik üniversitesi'nden mezun oldu. Halen ODTÜ Mimarlık Fakültesi, Şehir ve Bölge Planlama Bölümü'nde Profesördür. ** Selim ilkin, SBF'den mezun oldu. ODTÜ Ekonomi Bölümü eski öğretim üyesidir. Prof. ilhan Tekeli - Selim ilkin'in Türkiye iktisat Tarihi ve Türk Ekonomisi üzerinde birçok çalışmaları vardır: Savaş Sonrası Ortamda 1947 Türkiye iktisadi Kalkınma Planı, 1929 Dünya Buhranında Türkiye'nin Politika Arayışları, Uygulamaya Geçerken Türkiyede Devletçiliğin Oluşumu, Para ve Kredi Sisteminin Oluşumunda Bir Aşama: TC Merkez Bankası, Türkiye'de Sanayi Kesiminde Yoğunlaşma. ÖZET Bildiride serbest üretim bölgelerinin dünyadaki gelişimi ekonomik bunalım ve yeniden yapılanma süreçleri çerçevesinde değerlendirilmekte, dünyadaki önemli serbest üretim bölgesi örnekleri gözden geçirilmekte, serbest üretim bölgeleri ile yabancı sermaye akımı arasındaki ilişki ele alınmakta ve Türkiye'de serbest bölge deneyi incelenip değerlendirilmektedir. I. GİRİŞ Serbest Üretim Bölgeleri, daha önce gelişmiş olan iki kurum olan, Serbest Ticaret Bölgeleri ve Organize Sanayi Bölgeleri'ni biraraya getirmekle yapılmış yeni bir kurumsal buluştur. İlk örnekleri 196O'lı yılların başında ortaya çıkan bu kurumun yaygınlaşması, daha çok dünya ekonomik bunalımının yaşandığı 1970'li yıllar sonrasında olmuştur. Serbest Bölge kavramı, genelde birbiriyle çelişen iki amacı bir mekânsal düzenlemeyle uzlaştırmaya çalışmaktadır. Ülkede geçerli bir genel kural 233

vardır. Serbest Bölge'de, kural dışılıklar yaratılarak, genel kuralın konulmasındaki amaçtan vazgeçmeden, bir başka amacı da gerçekleştirmek amaçlanmaktadır 1 *'. Bir Serbest Bölge'nin varlık nedenlerini kavrayabilmek için, önce, uzlaştırılmak istenilen amaçların neler olduğunu kavramak gerekir. 1930'lu yıllar sonrasında, bütün dünyada yaygın hale gelmiş bir korumacılık eğilimi vardır. Kalkınmak isteyen ulusal bağımsızlığını kazanmış ülkeler bu korunmuş iç pazarlarda, ithal ikameci bir sanayileşme stratejisi benimsemişlerdir. Bu ülkeler için esas kural korumacılıktır. 196O'lı, özelliklede 1970'li yıllara ulaşıldığında bazı ülkeler, ithal ikameci bir sanayileşme stratejisinde tıkanıklıklarla karşılaşarak, ihracata yönelik bir sanayileşme stratejisine geçmek istemişlerdir. İşte Serbest Üretim Bölgeleri tam bu geçiş noktasında' 2 ' bir uzlaşım olarak ortaya çıkmışlardır. Bu ülkeler esas kural olan gümrük duvarlarının varlığının belirli alanlarda kaldırılmasının, o alanın varolan ama koruma dolayısıyla ortaya çıkmayan göreli üstünlüklerinin ortaya çıkacağını, bu nedenle de yabancı sermayenin bu yörelerde yatırım yapacağını düşünmüşlerdir' 31. Burada söz konusu olan göreli üstünlük çok değişik niteliklerde olabilir, örneğin ana ticaret yolları üzerinde bulunmanın sağladığı pazara kolay ulaşılabilirlik, ucuz emek bulunması vb. Bu Serbest Bölge'de amaçlanan faaliyet üretimdir. Teş başına koruma kurallarının kaldırılarak o yörenin göreli üstünlüklerinin açığa çıkartılması, ortaboy sanayi yatırımlarını çekmek için yeterli değildir. Sanayi için gerekli alt yapının ve çevre koşullarının sağlanması gerekir. Bu olmadan, göreli üstünlük gerçekleşemez. Bunu sağlamanın yolu da, bu yöreleri bir Organize Sanayi Bölgesi haline getirmektir, işte bu nedenler iki farklı kurum olan Serbest Ticaret Bölgesi ve Organize Sanayi Bölgesi'nin özelliklerini biraraya getiren Serbest Üretim Bölgeleri'ni ortaya çıkarmıştır. II 1. DÜNYADA EKONOMİK BUNALIMIN DOĞURDUĞU UYUM ve YENİDEN YAPILANMA SÜREÇLERİ İÇİNDE SERBEST BÖLGELER Gelişmekte olan ülkelerin Serbest Üretim Bölgeleri'ni arz etmiş olmaları, tek başına bu bölgelerin başarılı olmalarını sağlayamaz. Gelişmiş ülkelerin sermayesinin buraya gelmesi için nedenler bulunmalıdır. Bu nedeni yaşanmaya başlayan dünya ekonomik bunalımı sağlamıştır. 1965'li yıllarda kapitalist merkezde bir ekonomik bunalıma gidişin ilk işaretleri ortaya çıkmıştır. Sanayileşmiş ülkelerin işsizlik oranları en alt düzeylere inmiş, yedek işgüçleri ekonomi tarafından emilmiş ti. 1967 sonrasında merkez ülkelerde prodüktivite artış hızından daha hızlı ücret artışları yaşanmıştır 4 '. Ayrıca bu ülkelerin ekonomisini canlı tutan dayanıklı tüketim mallarında talep bir doyum noktasına ulaşarak, tıkanmıştır' 5 '. Sonuçta, merkezde kârlılık oranları sürekli olarak düşmeye başlamıştır. Böyle bir durumda teknolojik sıçrama yapabilecek yedek bir teknoloji varsa, bunalımdan kaçınılabilir. Yeni teknoloji birim üretim başına kullanılan emekte önemli bir düşme yaratıyorsa, hem emeğin ücreti artmaya devam edebilir hem de kârlılık oranı korunabilir. Eğer böyle bir yedek teknoloji hazır değilse, kapitalist sistem bunalımdan çıkmak için, emeğin payını düşürme yolları arayacaktır. 234

1965'li yıllarda varolan teknoloji, kapitalizmin teknolojik bir sıçrama ile uyum yapmasına henüz hazır değildir. Ancak 1970'li yılların ikinci yarısında enformatiğin ve robotlaşmanın yaygınlaştırılması ile bu işlevi görebilecek djizeye gelecektir' 61. Bu durumda, arada geçen süre içinde, kapitalist sistem daha çok emeğin payını düşürmeye dönük önlemlere başvurmuştur. Başvurulan yollardan biri, emeği daha rasyonel kullanmaya dönük gelişmelerdir. Bu "Yeni- Taylorculuk" akımını gündeme getirmiştir. Emeğin pazarlık gücünün yüksek olduğu bir ortamda, 1968 öğrenci hareketlerinin getirdiği büyük çalkantı içinde, bu uygulamaları yaygınlaştırma olanağı bulunamamıştır. Özellikle Avrupa'nın sanayileşmiş ülkelerinin başvurduğu bir başka yol, emek arzının ve işsizliğin yüksek olduğu ülkelerden "misafir işçiler" adı altında emek ithal etmek olmuştur. Kuşkusuz, bu önlem, ancak, bunalımı bir süre erteleyebilecektir. Bunalım ortaya çıkıp işsizlik oranları artınca, bu ithal edilen emeği geri döndürme yolları aranacaktır. Başvurulan üçüncü yol ise, kapitalist merkezdeki üretimde, işin emek yoğun kesimlerini ayırarak, işin bu bölümlerinin emeğin bol olduğu gelişmekte olan ülkelerde üretilmesini gerçekleştirerek, üretim içinde emeğin payını düşürmeye, dolayısıyla kârlılığı artırmaya çalışmaktır. Gelişen ulaşım ve haberleşme teknolojisi, artık işin uluslararası düzeyde parçalanmasına olanak vermektedir. Eskiden bir fabrika içinde bölümler arasında olan işbölümü, tüm dünyada uluslararasında gerçekleştirilmektedir. Bu bir yere bağlı fabrikadan tüm dünyaya yayılmış bir fabrikaya geçiştir' 7 '. İşte kapitalizm bunalımda dünya fabrikalarını bir uyum yolu olarak kullanmaya başlaması, kapitalist merkezin Serbest Üretim Bölgeleri'ne olan talebini yaratmaktadır. Merkez, uluslararası kuruluşlar yoluyla, dünya fabrikaları için gerekli altyapıyı gelişmekte olan ülkelere Serbest Üretim Bölgeleri kurdurarak yaptırmaktadır. Kapitalist bunalım için teknolojik uyumun gecikmesinin getirdiği bir yan önlem olan dünya fabrikalarının ortaya çıkışı, dünyada yeni bir uluslararası işbölümünün gelişmekte olduğu sanısını yaratarak, abartmalı değerlendirmelere konu olmuştur. Bu abartmalı değerlendirme iki yönlüdür. Birinci yönü gelişmekte olan ülkeler açısından iyimser bir yorumlamadır, örneğin Fröbel, Heinrichs ve Kreye, "Beş yüzyıldan beri dünya ekonomi tarihinde ilk kez, imalat sanayii alanında gelişmekte olan ülkelerin de dünya pazarı için kârlı olacak biçimde dev bir üretime geçtikleri görülüyor. Bunun yanında meta üretimi giderek parça-imalat ya da kısmi imalat süreçlerine parçalanıyor. Böylece sermaye ile işgücünün şimdiye kadar dünya çapında hiç görülmemiş derecede bir kombinasyonu ya da uyumu gerçekleşiyor, işte dünya ekonomisindeki bu yeni nitel değişme veya gelişmeye 'yeni uluslararası işbölümü adını veriyoruz' diyorlar' 8 '. Oysa görgül saptamalar, çevre ülkelerine, bu yorumlamada öngörülen ölçüde bir kapital akımı olmadığını gösteriyor. Abartmalı değerlendirmenin ikinci yönü, merkez ülkeler açısından kötümser bir yorumlamadır; bu gelişme, kapitalist merkezde "Yeni Korumacılığın" yükselmesine neden olacaktır. Böyle bir bakış açısı içinde, sanayileşmiş ülkeler, kendi aralarındaki ticareti gelişmekte olan ülkelerle olan ticaretlerinden farklı biçimde değerlendirmektedirler. Gelişmekte olan ülkelerin girişimcileri (ya da. uluslararası firma), üretim ve pazar; lama sorunlarını çözüp bir sanayileşmiş ülkenin pazarına girdiğinde, bol emek arzı dolayısıyla, üretimini ve ihracatını hızla artırabilmektedir. Bu nedenle sanayileşmiş Ülkeler, kendileriyle benzer emek arzı koşullarında çalışan diğer sanayileşmiş ülkelerle ticaretten pek çekinmezken, sanayileşmekte olan ülkelere yaptıkları ticaretten çekinmektedirler' 9 '. 235

Böyle bir yorum kabul edilirse, yeni korumacılık, bunalım geçince ortadan kalkacak bir eğilim olmaktan çıkar, süreklilik kazanır. II. Dünya Savaşı sonrasında gelişmekte olan ülkelerin korumacı politikalarına karşı çıkmış olan sanayileşmiş ülkeler, hâlâ gelişmekte olan ülkeleri açık ekonomi politikaları uygulamaya yönlendirirken kendileri korumacılık'yapmaktadırlar. Sanayileşmiş ülkelerin yeni korumacılık politikalarının gerekçesi istihdam ise, Serbest Bölgeler'in gelişmesinin korumacılığı daha da güçlendireceği söylenebilir. Bu noktada ilginç bir çelişki ortaya çıkmaktadır: ihracatını artırmak için Serbest Bölgeler kuran gelişmekte olan ülkeler, bu kararlarıyla ihracatlarını zorlaştıran yeni korumacılık önlemleri için de gerekçeler yaratmaktadır.. Böylece, kapitalist merkez bir yandan kapitalinin kârlılığını korumak için dünya fabrikaları çözümünü üretirken, örgütlü ve siyasal etkisi olan emekçilerinin istihdamını sağlamak için de yeni korumacılığı uygulamaktadır. Bu ise, kapitalist merkezin, 1970'ler ekonomik bunalımında, 1930'lar bunalımına göre farklı konumda olmasının sonucudur. 1930'lardaki bunalımda uluslararası ekonomik kurumlar yoktur. Çevre ülkeleri, ekonomilerini dışa kapayarak, ilk ciddi sanayileşme deneylerini gerçekleştirmişlerdir. Bunalımı ve siyasal sonuçlarını merkez ülkeler taşımışlardır. Bu deneyin etkisiyle Ih Dünya Savaşı sonrasında oluşturulan uluslararası ekonomik sistem, 1970'li yılların bunalımında, çevre ülkelerin ekonomisini dışa kapayarak bunalımın etkilerini atlatmasına olanak vermemiştir. Merkez ülkeler bunalımın etkilerini çevre ülkelere kolayca ihraç ederek siyasal kararlılıklarını koruyabilmişler, buna karşılık çevre ülkelerde bunalımın ekonomik ve siyasal sorunları çok daha yoğun bir biçimde yaşanmıştır. III. SERBEST ÜRETİM BÖLGELERİNİN ZAMANDA ve ME- KANDA YAYILIMI 196O'lı yıllarda yeni bir kurumsal buluş olarak ortaya çıkan Serbest Üretim Bölgeleri'nin yayılması, her buluşta olduğu gibi, ilk yıllarda yavaş olmuş, yaygınlaşması 1970'li yıllardan sonra hızlanmıştır' 10 '. Serbest Üretim Bölgeleri (SÜB) zamanda ve mekanda yayılma gösterirken, amaçları ve işlevleri açısından da bazı dönüşümler geçirmişlerdir. İlk Serbest Üretim Bölgesi İrlanda'da Shannon Havaalanı'nda kurulan bölgedir. İkincisi, 1961 yılında Porto Rico'da kurulan Mayaguez Serbest Üretim Bölgesi'dir. Hong Kong gibi özel bir durum dikkate alınmazsa, bu kurulan bölgeler, dünya fabrikaları modeli içinde düşünülmemişlerdir. Bölgeleri kuran ülkelerin her ikisi de gelişmek için ihracata yönelmek durumunda olan ada ekonomilerine sahiptirler ve adalarının gerikalmış bir bölgelerini canlandırmak için bu araca başvurmuşlardır. Daha sonra SÜB'nin en önemli faaliyeti olacak olan çok uluslu şirketlerin ucuz emek bulunan ülkelerdeki yatırımları henüz başlamamıştır. Bu türdeki ilk yatırımı, bir ABD firması olan Fairchild, 1962 yılında Hong Kong'da yapmıştır. Nitekim "dünya fabrikaları"nın ortaya çıkmasına olanak veren, ABD gümrük tarifesinin 806.30 ve 807.00 no.lu maddelerinin kapsamına giren malların işlenmesi ve montajı için ülke dışına gönderilmesi halinde, ülkeye geri dönerken sadece bu maddelere eklenilen katma değerin' vergilendirilmesini sağlayan değişiklik 1963 yılında yapılmıştır. Daha sonraki yıllarda, AET ülkeleri ve Japonya da gümrük tarifelerinde benzer 236

değişiklikleri yapmıştır. Dünya fabrikaları anlayışına uygun Serbest Bölgelerin gelişmesi 1965 sonrasında başlamıştır, denilebilir. 1965-1969 döneminde dört Asya ülkesi Hindistan, Tayvan ve Singapur, Filipinler ile dört Orta ve Güney Amerika ülkesi Brezilya, Dominik, Meksika ve Panama'da kurulmuştur. Bu dönemde Brezilya ve Hindistan gibi büyük iç pazara sahip ülkeler de SÜB'leri kurmaya başlamışlardır. Ama, SÜB'lere ulusal ekonomiyi etkileyecek bir araç olarak değil, gerikalmış bölgeleri kalkındıracak bir araç olarak bakmaktadırlar. Küçük ekonomilerde ise, ihracata yönelik sanayileşmenin bir aracı olarak görülmektedir. Bu dönemdeki gelişmelerden özellikle ikisi, daha sonraki yıllarda SÜB söyleminde başarılı örnekler olarak sık sık anılmıştır. Tayvan'ın Kao-Hsiung Limanı'nda 1966 yılında kurulan Serbest Üretim Bölgesi, üç yıl içinde tamamen dolmuştur. İkincisi ise, Meksika'nın sınır bölgelerinde kurulan "Maquiladoros"ların (ikiz fabrika) hızla istihdam yaratmaya başlamasıydı. 1980'li yıllarda kurulan 725 fabrikada 200.000 kişilik istihdam yaratıyordu. 1970-74 döneminde, 9 ülke yeni Serbest Üretim Bölgesi kurmuştur. Eskiden Serbest Üretim Bölgesi kuran ülkelerden Tayvan, Hindistan ve Dominik yeni bölgeler eklemiştir. Güney Kore, Malezya, El Salvador, Guatemala, Haiti, Kolombiya, Venezuela, Asya, Güney ve Orta Amerika'da yeni bölgeler kuran ülkelerdir. Ürdün, Tunus ve Maritus'un kurduğu bölgelerle SÜB ilk kez Ortadoğu ve Afrika'ya sıçramıştır. Bu dönem de serbest üretim bölgelerinin yayılmasında Dünya Bankası, AID gibi uluslararası finans ve yardım kuruluşları özellikle UNIDO önemli rol oynamaya başladı ve Dünya Sanayi Serbest Bölgeleri Birliği'ni oluşturarak, bu kuruma standart bir nitelik kazandırdı' 11>. 1975-1979 döneminde Serbest Üretim Bölgesi kuran ülkelere, Asya'dan Endonezya, Sri Lanka; Karayipler ve Orta Amerika'dan Barbados, Belize, Honduras, Jamaika, Nikaragua; Güney Amerika'dan Şili; Ortadoğu ve Akdeniz'den Kıbrıs Türk Kesimi, Mısır, Suriye, Yemen; Afrika ve Hint Okyanuşu'ndan Liberia, Senegal, Togo; Okyanusya'dan Batı Samoa katıldı. Bu yıllar, SÜB'nin yeni alanlara yayılma bakımından en hızlı gelişme dönemi oldu. Bu dönemin en ilginç gelişmesi ABD'de gözlendi. Temelde ABD sermayesinin ucuz emek kullanmasına olanak sağlamak için gelişmekte olan ülkelere önerilen bu araç, ABD'nde savunucu bir tepkinin gelişmesine neden oldu. ABD'nin New-Deal döneminde çıkartılan Serbest Ticaret Bölgesi Yasası'nda, 1950 yılında başka bir amaçla yapılan değişiklik, bu bölgelerde üretim yapılmasına olanak veriyordu. ABD'de 1970 yılında Serbest Ticaret Bölgesi sayısı sekiz idi. Bundan sonra sayısı hızla artarak 1980'de 60'a yükselecek bu bölgelerde üretim yer alacaktır (12). Bu bölgelerin gelişmekte olan ülkelerdeki bölgelerden temel farkı, üretimlerini ihracata değil ABD pazarına yöneltmeleridir. Bu bölgeleri bir yandan Japon ve ABD sermayesi, diğer yandan emek yoğun ülkelerde üretim yaptıran ABD firmaları kullanmakta, bu yolla o ülkelere devredilen işlerin bir kısmı geri alınmaktadır. Böylece SÜB yayılırken dönüşmüş de olmaktadır. 1980-1984 döneminde, Serbest Bölge kuran ülkelere Asya'da Bengaldeş, Çin, Pakistan, Tayland; Karayipler ve Orta Amerika'da Kosta Rika; Ortadoğu 237

ve Akdeniz'de Kıbrıs Rum Kesimi, Dubai; Afrika ve Hint Okyanusu'nda Cibuti katıldı. Bunlar arasında Çin'in yer almasıyla, ilk kez sosyalist bir ülkede de Serbejt Üretim Bölgesi kurulmuş oluyordu' 13). Asya'da ilk serbest bölgelerin kurulmasından yaklaşık yirmi yıl geçtikten sonra, bu bölgelerden başarılı olanları kendi yaşam döngülerinin olgunlaşma aşamasına ulaşmış oluyordu. Bu aşamada üç süreç ortaya çıktı. Hong Kong, Güney Kore, Singapur ve Tayvan gibi ülkelerde ekonomik gelişme sonrasında artık işsizlik azalıyor ve emek pahalılanıyordu. Bu durumda emeğin daha etkin kullanılması gerekiyordu, örneğin Singapur, düşük ücretli düşük hünerli faaliyetlerden daha yüksek ücretli bilgisayar servisleri, tıp servisleri, mühendislik ve danışmanlık hizmetleri gibi faaliyetlere geçmek istiyordu. Bu durumda bu ülkelerdeki emek yoğun üretim faaliyetleri bu ülkelerin çevresindeki daha az gelişmiş ülkelere kaymak durumunda kalıyordu. Bu kayışla birlikte, Hong Kong örneğinde olduğu gibi, bu ülkelere kapital ihracı başlıyordu. Bir anlamda ikinci nesil, birinci nesil SÜB'nin etrafında yayılıyordu, öte yandan, ulaşılmak istenilen yeni hedefler içinde bilimsel gelişme ön plana çıkıyordu. Ona sağlamak için, Tayvan ve Singapur örneklerinde olduğu gibi, bilim parkları kuruluyordu. Bu da, nitelik değişikliğini de içeren başka ikinci nesil gelişmesiydi. 1959'dan 1984'e kadar geçen 25 yılda 49 gelişmekte olan ülkede serbest bölge kurulmuştur. Buna karşılık, bu bölgelerde yaratılan 1.000.000 istihdamın %80'i 8 ülkede; Hong Kong, Malezya, Güney Kore, Singapur, Tayvan, Haiti, Meksika, Brezilya'da toplanmıştır. Bu basit saptama da, bize, Serbest Üretim Bölgeleri olgusu içinde de belli noktalarda yığılma ve eşitsiz büyüme eğilimi olduğunu göstermektedir. Başlangıçta bu bölgeler yabancı sermayeyi çekmek için kurulmuşsa da, yabancı sermaye gelmeyince, birçok yerde yerli sermaye olgusu haline gelmişlerdir. Sermayenin niteliği, büyük ölçüde, bölgede yer alan faaliyetlerin ne olacağını belirlemektedir. Yerli sermayenin bulunduğu bölgelerde üretilenler daha çok giyim, ayakkabı, gıda ve dokuma vb alanlara yönelmektedir. Yabancı sermayenin gelmesi halinde de, türü önem kazanmaktadır. Uluslararası firmalar genellikle elektronik alanına gelmekte; daha küçük ölçekli yabancı sermaye ise, değişik hafif sanayi alanlarına girmektedir. Serbest Bölgeler arasında, sermayenin geldiği ülkelere göre çok önemli bir farklılaşma vardır. Temelde Serbest Bölge olayının büyük ağırlığıyla ABD sermayesine bağlı olduğu görülmektedir. Asya, Karayipler, Orta ve Güney Amerika Bölgeleri'nde hakim olan ABD sermayesidir. Ortadoğu, Akdeniz, Afrika ve Hint Okyanusu'nda Avrupa sermayesi karşısında ABD'nin göreli önemi azalmaktadır. Asya'da ABD sermayesi hakim olmakla beraber, bunun içinde alt alanlar saptanabilir. Kore ve Tayvan'da Japon sermayesi hakim olmaktadır. Hong Kong, Singapur gibi yeni sanayileşen ülkeler de çevrelerindeki SÜB 'ne kapital ihraç etmektedirler IV. SERBEST ÜRETİM BÖLGELERİ ve YABANCI SERMAYE AKIMI KURAMLARI Serbest Üretim Bölgeleri'nin yayılması ile, bu olguyu ve etkilerini açıklayan kuramlar gelişti. Bu kuramları dört grup altında toplıyabiliriz. Birinci grup çalışmalar, Heckersher-Öhlin ekonomisi varsayımları altında Serbest Bölgelerin kurulduğu ülkelerin refahına etkisini araştırmaktadır. Hamada (ı4), Hamil-, 238

ton <ve Svenson'un' 15 ' analizlerisonucunda ulaşılan bulgu, tam istihdam olan bir ülkede Serbest Bölge kurulmasının Ve bu bölgeye yabancı sermaye gelmesinin refah etkisinin negatif olduğudur. Serbest Bölge, tam istihdamın olmadığı koşullarda refahı artırıcı bir etki yapabilmektedir. Ama bu artış, aynı emeğin ülke içinde, yerel sermaye ile değerlendirilmesi halinde doğacak refah artışına göre daha az olacaktır. Daha önce Serbest Bölge kurmuş olan ama tam istihdama ulaşınca uyguladığı stratejiyi yeniden gözden geçirmek durumunda kalan Singapur'un durumu, bu kuramsal analiz çerçevesinde kolayca kavranabilmektedir. İkinci grup çalışmalar, bir firmanın neden uluslararası yatırım yaptığını açıklamaya dönük "direkt yabancı yatırım" ya da "uluslararası üretim" kuramlarıdır. Bu kuramlar da mükemmel bir piyasanın varlığını kabul edenler ve etmeyenler olarak ikiye ayrılır' 16). Mükemmel bir piyasanın varlığını kabul eden kuramlar, sermaye akımını, genellikle sermayenin gittiği ülkenin özellikleriyle açıklamaya çalışmışlardır; sermayenin getirişinde iki ülke arasındaki farklılıklar, gittiği ülkede risk durumu, gittiği ülkenin pazar büyüklüğü vb. Bu kuramları görgül çalışmalar yeterince kanıtlamamıştır. Mükemmel olmayan piyasa kabulü altında gelişen kuramlar ise, açıklamalarında, yatırımın gittiği ülkeye özgü değişkenler yerine, "firmaya özgü" değişkenleri kullanmışlardır. Hymer ve Kindelberger'in çalışmalarıyla gelişen uluslararası üretim kuramı ülkelere özgü özellikleri yerli sermayenin daha kolay değerlendireceği, bir yabancı firmanın üstünlüğünün teknoloji, organizasyonel bilgi, hüner, marka ismi, patent vb firmaya özgü niteliklerden kaynaklanacağı üzerinde durmaktadır. Bir firmanın yabancı yatırım yapabilmesi için bu üstünlüklere sahip olması gerekli koşuldur ama yeterli değildir. Firma bu üstünlüklerini yalnız yabancı ülkeye yatırım yaparak değerlendirmez. İhracatla, lisans vererek, teknik ve pazarlama hünerleri satarak da değerlendirebilir. Bu seçeneklerden yatırım seçeneğini hangi koşullarda kullanacağını gösteren yeni açıklamalar gerekir. Bunun için gelişmiş; (a) ürün döngüsü, (b) oligopolist tepki, (cj içselleştirme, (d) eklektik kuramlar vardır. Bu kuramların hangisi benimsenirse benimsensin, bir uluslararası firmanın bir ülkeye yatırım yapmasının temel nedeni, o ülkenin iç pazarına girip onu bölüşebilmek olmaktadır. Bu durumda ilginç bir çelişki ortaya çıkmaktadır: Şerbet Bölgelerde amaçlanan, burada yer alan firmanın ihracat yapması, ülke pazarına girmemesi olduğuna göre, uluslararası üretim kuramlarına göre buraya yabancı sermayenin gelmemesi gerekir. Bu çelişki iki türlü giderilebilir. Birincisi, bu kuramı Serbest Üretim Bölgeleri'nde yer alacak sanayinin o ülkenin iç pazarına girmek için baskı yaratacağının bir göstergesi gibi yorumlamak; ikincisi ise, Serbest Bölgeler'de yer alacak yabancı sermayenin varlığını bir başka kurama dayandırmaktır. Pratikte bu iki yolun her ikisi de kullanılmaktadır. Üçüncü grup çalışmalar "dünya fabrikaları" kuramı altında toplanabilir. Serbest Bölgeler'de yabancı sermayenin yer almasını açıklayacak bu kuram, soruna, üretim maliyetini en aza indirgemek açısından yaklaşmaktadır. Dahî 239

önce de kısmen üzerinde durduğumuz üzere, üretim sürecinin parçalara ayrılarak, her bölümünün en ucuz üretim noktasında üretilmesini sağlayacak biçimde tüm dünyaya yayılmasını öngörmektedir. Bunun gerçekleşebilmesi ulaşım ve haberleşme teknolojisinin gelişmiş olmasına ve gelişmekte olan ülkelerdeki emeğin gelişmiş ülkelerdeki emek düzeyinde üretim yapıp çok daha düşük ücret almasına bağlı olmaktadır. Üretimin çeşitli aşamalara göre parçalanması "uluslararası mallar" diye adlandırılan mallar için söz konusudur. Bunlar üretimleri bir yere bağlı olmayan, kolayca ve ucuza nakledilen mallardır. İşin bu biçimde parçalanması halinde, üretimlerin, emek yoğun, işçi başına az yatırım gerektiren, dolayısıyla geri teknolojili kısımları gelişmekte olan ülkelere ve Serbest Bögelere gidecek, kapital ve teknoloji yoğun kesimleri gelişmiş ülkelerde kalacaktır' 17>. Dördüncü grup kuramlar, gözlemlerden hareketle, Serbest Bölgeler'in gelişmesindeki aşamaları ya da yaşam döngüsünü betimlemektedirler. Birinci aşama kuruluştur; Serbest Bölge'nin altyapısı ve örgütlenmesi yapılır, başarılı olursa önemli düzeyde yabancı sermaye akımı başlar. İkincisi, genişleme aşamasıdır; yabancı sermaye akımı sürer, miktarı mutlak olarak artar ama artış hızı yavaşlamıştır. Üçüncüsü, erginlik aşamasıdır; yabancı sermaye akımı yavaşlamıştır, bölge dolmuştur, bazı ufak firmaların yerini daha büyükleri almıştır. Dördüncüsü, yerelleşme aşamasıdır; yabancı sermaye kuruluşlarını yerli sermayeye devretmeye başlar' 18 '. Böyle bir kuram için henüz yeterli bir deney birikimi olmadığı, bu kavramlaştırmanın daha çok Shannon deneyine dayandığı, bu yazının önceki bölümünde, Asya deneyinin ikinci nesil sonuçlarını değerlendirilirken yapıldığı gibi, daha karmaşık aşamalandırmalara gidilebileceği söylenebilir. V. SERBEST ÜRETİM BÖLGELERİNİN ETKİLERİNİN, BU BÖLGELERİ KURAN ÜLKELERİN AMAÇLARI AÇISIN- DAN DEĞERLENDİRİLMESİ Serbest Bölgeler'in dünyadaki yayılımını ve bu konudaki kuramları kısaca gördükten sonra, bu bölgeleri kuran ülkelerin amaçlarını ne ölçüde gerçekleştirdiğini irdeliyebiliriz. SÜB kuran ülkeler, genellikle yedi amaçtan söz etmektedirler. Bunlar; (1) istihdamı artırmak ve kalitesini geliştirmek, (2) ülkede yaratılan katma değeri artırmak, (3) dış ticaret dengesini iyileştirmek, (4) yabancı sermaye yatırımını artırmak, (5) teknolojik gelişimi hızlandırmak, (6) ülke ekonomisiyle bağınlaşmasını artırarak çoğaltan etkilerini yükseltmek, (7) ülkenin dış kararlara bağımlılığını azaltmak, diye sayılabilir' 191. Bu amaçların ne kadar gerçekleştiğini inceleyelim. Tüm serbest Üretim Bölgeleri'nde yaratılan istihdam, 1983 yılında 1 milyon düzeyindeydi. Bu da, bu ülkelerde sanayide çalışanların %2.6'sıdır. Toplam çalışanlar ele alındığında SÜB'nin payı %0,5 düzeyine düşmektedir. SÜB sade küçük ülke ekonomilerinde önemli düzeyde istihdam yaratmıştır, denilebilir. 1980'lerde sanayi istihdamın Mauritius'ta %63'ü, Haiti'de %34'ü, Dominik'te %30'u, Singapur'da %38'i SÜB'de yaratılmıştır. SÜB'de yeralan faaliyetlerin giyim, dokuma ve elektronik sanayileri üzerinde yoğunlaşması, 240