1. ERGONOMİ ve TASARIM

Benzer belgeler
FTR 331 Ergonomi. yrd. doç. dr. emin ulaş erdem

Kulağın anatomik yapısı ÇEVRE FAKTÖRLERĐNĐN. iş yerinde çevre faktörleri. klima aydınlatma gürültü mekanik titreşimler ve zararlı maddeler

Fiziksel Ergonomi (Physical Ergonomics)

1. ERGONOMİ ve TASARIM

ORMANCILIK İŞ BİLGİSİ. Hazırlayan Doç. Dr. Habip EROĞLU Karadeniz Teknik Üniversitesi, Orman Fakültesi

İmalat. Hizmet. Ofis işleri. Ev işleri ve boş zaman aktiviteleri. Tüketici ürünleri. Ergonominin prensipleri: 1. Nötral pozisyonlarda çalış

Ergonomi Yunanca. Ergos: iş Nomos: Yasa

İŞ SAĞLIĞI ve GÜVENLİĞİ EĞİTİMİ G Ü R Ü L T Ü

FTR 331 Ergonomi. Bilgiye Dayalı İş Yeri Düzenleme. emin ulaş erdem

GÜRÜLTÜ VE TİTREŞİMİN İNSAN ÜZERİNDEKİ ETKİSİ

SESİN FREKANSI ; SESİN FREKANSI ORTAMDAKİ SESİN TİTREŞİMİDİR.BİRİMİ HZ DİR. SESİN ŞİDDETİ ;SESİN ORTAMA YAPTIĞI BASINÇTIRÇBİRİMİ DESBİBELDİR.

İÇİNDEKİLER. Giriş Birinci Bölüm ERGONOMİYE GİRİŞ

Araç-gereç, makine, sistem, iş, çalışma akış ve düzeninin; insanlar tarafından rahat, etkili, verimli ve güvenli olarak kullanılmasını sağlamak için;

ÇALIŞANLARIN GÜRÜLTÜ İLE İLGİLİ RİSKLERDEN KORUNMALARINA DAİR YÖNETMELİK

ERGONOMİK RİSK ETMENLERİ

GÜRÜLTÜ YÖNETMELİĞİ TASLAĞI

GÜRÜLTÜDEN KORUNMA.

Konunun genel amacı Katılımcıların, ergonomi ve iş fizyolojisi konusunda temel kavramları bilmelerini ve işyerinde ergonomik düzenlemeler ve çalışma

Resmî Gazete Sayı : YÖNETMELİK Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığından:

Çevresel Gürültünün Değerlendirilmesi ve Yönetimi Yönetmeliği tarih ve sayılı Resmî Gazete'de yayımlanarak yürürlüğe girmiştir.

Ergonomi Uygulamaları ile Kâr Etmenin Yolları

Çalışanların Gürültü ile İlgili Risklerden Korunmalarına Dair Yönetmelik. iş SAĞLIĞI VE GÜVENLiĞi MEVZUATI

Gürültü, sesler. İstenmeyen. Kulağa hoş gelmeyen. Rahatsız eden

ORMANCILIK İŞ BİLGİSİ. Hazırlayan Doç. Dr. Habip EROĞLU Karadeniz Teknik Üniversitesi, Orman Fakültesi

2. Bölüm Ses, Ses bileşenleri, İnsan kulağının duyarlılığı, İşitsel-Fizyolojik yeğinlik, Grafik gösterme biçimleri Prof. Dr.

ÇALIŞANLARIN GÜRÜLTÜ İLE İLGİLİ RİSKLERDEN KORUNMALARINA DAİR YÖNETMELİK. Yayımlandığı Resmi Gazete Tarihi/Sayısı: /

MAK 4026 SES ve GÜRÜLTÜ KONTROLÜ. 1. Hafta Ses ve Gürültü ile İlgili Temel Kavramlar

FİZİKSEL ETKENLER. 1 GÜRÜLTÜ 2 TİTREŞİM 3 TERMAL KONFOR FAKTÖRLERİ 4 İYONİZAN ve NONİYONİZAN RADYASYON 5 BASINÇ

KALİTE SİSTEM YÖNETİCİSİ EĞİTİMİ

Enerji Yönetim Sistemleri

KİŞİSEL KORUYUCU DONANIM KULLANIMI (Kişisel Koruyucu Ekipmanlar)

ÇEVRE KORUMA GÜRÜLTÜ. Öğr.Gör.Halil YAMAK

Endüstri Mühendisliğine Giriş ERGONOMİ

FMEA. Hata Türleri ve Etkileri Analizi

MAK 4026 SES ve GÜRÜLTÜ KONTROLÜ. 12. Hafta Pasif Gürültü Kontrolü-devam

Sosyal Bilimler Enstitüsü. Beden Eğitimi ve Spor (Ph.D) 1. Yarı Yıl

AVRASYA ÜNİVERSİTESİ

KONUT MUTFAKLARINDA ERGONOMİK VE ANTROPOMETRİK YAKLAŞIMIN BİREY YAŞAMINA ETKİLERİNİN ARAŞTIRILMASI

ULUDAĞ ÜNİVERSİTESİ MÜHENDİSLİK FAKÜLTESİ OTOMOTİV MÜHENDİSLİĞİ BÖLÜMÜ

ORMANCILIK İŞ BİLGİSİ. Hazırlayan Doç. Dr. Habip EROĞLU Karadeniz Teknik Üniversitesi, Orman Fakültesi

KURUMSAL RİSK YÖNETİMİ (KRY) EĞİTİMİ KURUMSAL RİSK YÖNETİMİ: KAVRAMSAL VE TEORİK ÇERÇEVE

SES DALGALARı Dalgalar genel olarak, mekanik ve elektromanyetik dalgalar olmak üzere iki ana gruba ayrılır. Elektromanyetik dalgalar, yayılmak için bi

Yazılım Mühendisliği 1

(Computer Integrated Manufacturing)

1.Bölüm Ses, Ses bileşenleri, İnsan kulağının duyarlılığı, İşitsel-Fizyolojik yeğinlik, Grafik gösterme biçimleri Prof. Dr.

SES YALITIMI UYGULAMALARI

NEDEN DOĞULİNE. Detaylı Analiz. Doğru Planlama. Hedef Kitleye Uygunluk. Doğru İçerik Stratejisi. 7/24 Destek. Deneyimli Ekip

T.C. ÇEVRE VE ORMAN BAKANLIĞI Çevre Yönetimi Genel Müdürlüğü. Ses ve Gürültü

Statik ve dinamik işleri kan dolaşımı ve oksijen tüketimi yönünden iş örneklemeleri ile değerlendiriniz.

Karadeniz Teknik Üniversitesi Mühendislik Fakültesi Endüstri Mühendisliği Bölümü Yrd.Doç.Dr. Kemal ÜÇÜNCÜ

Beton pompalama kamyonları

İl Çevre ve Orman Müdürlüğü ile Birlikte Şehrin Gürültü Haritasının Çıkarılması

ENM 426 ERGONOMİ. Yard.Doç.Dr.Ilgın ACAR Güz4

Yasal Durum, Ölçüm Standartları, Kalibrasyon, Cihaz ve Ekipman

İŞLETME RİSK YÖNETİMİ. Yrd. Doç. Dr. Tülay Korkusuz Polat 1/21

Ergonomi (IE 316) Ders Detayları

MerSis. Bilgi Teknolojileri Bağımsız Denetim Hizmetleri

İŞ SAĞLIĞI VE GÜVENLİĞİ

İSTANBUL ÜNİVERSİTESİ İŞ SAĞLIĞI VE GÜVENLİĞİ KOORDİNATÖRLÜĞÜ. Ergonomi. Prof.Dr.M.Sarper Erdoğan Cerrahpaşa Tıp Fakültesi Halk Sağlığı AD

Sistem Temel. Genel Fonksiyonlar. Sistemleri. Tam Adaptif Trafik Kontrol Sistemi ( j\iti'1)

Dr. İLKER BOZDAĞ (İŞYERİ HEKİMİ)

İŞ SAĞLIĞI VE GÜVENLİĞİ GENEL MÜDÜRLÜĞÜ

TÜBİTAK UME Akustik Paydaşlar Toplantısı

ORMANCILIK İŞ BİLGİSİ. Hazırlayan Doç. Dr. Habip EROĞLU Karadeniz Teknik Üniversitesi, Orman Fakültesi

Gürültü Perdeleri (Bariyerleri) Prof.Dr.Mustafa KARAŞAHİN

4. BÖLÜM: İŞ ETÜDÜ 4.1. Giriş İş etüdü, çalışan insanın ihtiyaçları ve verim yeteneklerini dikkate alarak işletmenin ekonomikliğini iyileştirme

FAN SELECTOR FAN SELECTOR FAN SEÇİM YAZILIMI.

10. SINIF KONU ANLATIMLI. 3. ÜNİTE: DALGALAR 3. Konu SES DALGALARI ETKİNLİK ve TEST ÇÖZÜMLERİ

SPORDA STRATEJİK YÖNETİM

TİTREŞİM YÖNETMELİĞİ TASLAĞI. BİRİNCİ BÖLÜM Amaç, Kapsam, Dayanak ve Tanımlar

KAPASİTE PLANLAMASI ve ÖLÇME KRİTERLERİ

MKT 204 MEKATRONİK YAPI ELEMANLARI

Genel Katılıma Açık Eğitimlerimiz Başlıyor!

TİTREŞİM. Mekanik bir sistemdeki salınım hareketlerini tanımlayan bir terimdir.

ARÇELİK A.Ş. BUZDOLABI İŞLETMESİ ERGONOMİK RİSK ANALİZİ VE RİSKİN HARİTALANDIRILMASI. Gizem DENİZ

Önceden belirlenmiş sonuçlara ulaşabilmek için organize edilmiş faaliyetler zinciridir.

Çalışma Ortamında Kişisel Maruziyet ve Ortam Ölçümleri

FİZİKSEL RİSK ETMENLERİ

Yapı ve Kredi Bankası A.Ş. Ücretlendirme Politikası

Madde 3 Bu Yönetmelik, 4857 sayılı İş Kanununun 78 inci maddesine göre düzenlenmiştir.

Sistem Mühendisliği. Prof. Dr. Ferit Kemal Sönmez

BÜRO ERGONOMİSİ. Bursa Teknik Üniversitesi İş Sağlığı ve Güvenliği Koordinatörlüğü

TRC Lameks TRC Lameks extra clear

YÖNETMELİK ÇALIŞANLARIN TİTREŞİMLE İLGİLİ RİSKLERDEN KORUNMALARINA DAİR YÖNETMELİK. BİRİNCİ BÖLÜM Amaç, Kapsam, Dayanak ve Tanımlar

Vakum Teknolojisi * Prof. Dr. Ergun GÜLTEKİN. İstanbul Üniversitesi Fen Fakültesi

Ulusal Metroloji Enstitüsü GENEL METROLOJİ

BİLGİ SİSTEMLERİNİN GELİŞTİRİLMESİ

Üretimin Modernizasyonunda Üretim Süreçlerinin Yenileştirilmesi insansız seri üretim

Yapı Kredi Finansal Kiralama A. O. Ücretlendirme Politikası

PROGRAMLA İLGİLİ GENEL BİLGİLER

MAKİNE ELEMANLARI DERS SLAYTLARI

TIEFENBACH. Başarımızın Sırrı Yüksek Kalite. Yeni altyapımızla geleceğe hazırız

Kullanım Durumu Diyagramları (Use-case Diyagramları)

DERS BİLGİLERİ. Ders Adı Ders Kodu Yarıyıl T+U Saat Kredi AKTS. Sağlık Kurumlarında Yönetim ve Organizasyon HST

FTR 331 Ergonomi. Çalışma Yerinin Ergonomik Düzenlenmesi. yrd. doç. dr. emin ulaş erdem

Arayüz Nedir? Arayüz Çeşitleri Arayüz Tasarım Yöntemleri Arayüz Tasarım Hataları. Ömer Faruk MIZIKACI

Dersin Yürütülmesi Hakkında

KALİTE GÜVENCE SİSTEMLERİ

TAM ZAMANINDA ÜRETİM (JUST IN TIME MANUFACTURING)

Resmi Gazete: Salı, Sayı: (Asıl)

Transkript:

1. ERGONOMİ ve TASARIM 1.1. GİRİŞ İnsanoğlu sosyo-ekonomik sistemlerin işleyişinde önemli bir rol oynar. Örneğin, bugün kullandığımız araç-gereç, makine, iş istasyonları ve nesnelerin bir çoğu insan yapısıdır. Aynı zamanda insan, bunların direkt veya dolaylı olarak kullanıcısı durumundadır. Tarih boyunca bu böyle olmakla birlikte, zamanla ihtiyaçların ve teknolojinin gelişmesi neticesinde, insan yapısı ürünler, daha büyük oranda insan yaşamının ayrılmaz bir parçası olmaya başlamıştır. İnsan yapısı bu ürünler karmaşıklaştıkça, ürünlerin kullanımıyla ilgili sağlık ve verimlilik sorunları dikkat çekmeye başlamıştır. Çalışma yerindeki prodüktivite, iş tatminsizliği, sağlık ve güvenlik problemleri artıkça Ergonomiye olan ilgi de buna paralel olarak artmıştır. Örneğin, Kore savaşı sırasında eğitim uçuşları esnasında ölen Amerikalı pilotların sayısının, savaşta ölen pilotlardan daha fazla olduğunun görülmesi, dikkatleri pilot kabininin gösterge ve kontrol kollarının tasarımına çevirmiştir. Ergonomi insan, nesne ve sistem arasındaki etkileşim ile ilgilenen bir bilim dalıdır. İnsanların işte, evde ve yaşamlarının her aşamasında kullandıkları sistem, alet, prosedür, eylem ve hareketlerin tasarımıyla ilgilenir. Tasarımın amacı, sistem, ürün, iş ve çevrenin, insanın fiziksel ve zihinsel kabiliyetlerine uygunluğunu sağlamaktır. Sistemin işleyişini aksaksız sürdürebilmesi için, tamamlayıcı bir tedbir olarak, sistem kullanıcısının eğitilmesi gerekir. Ancak ideal olan, sistemlerin özel eğitime gerek kalmayacak şekilde tasarlanmasıdır. Ergonomi, anlayış olarak insanın doğasında olan bir kavram olduğundan dolayı tarih boyunca insanın kullandığı kesme aletleri, testere, kazma vs. gibi aletler insanların rahat kullanımına uygun şekilde tasarlanmaya çalışılmıştır. Bununla birlikte yunanca ergo(iş) ve nomos(kural,kanun) kelimelerinden türemiş olan Ergonomi sözcüğü, ilk olarak Wojciech Jastrzebowski tarafından 1857 de kullanılmıştır. Yirminci yüzyılın başında Ergonomi'nin temel ilgi alanı, insanın işe adaptasyonunun sağlanması olduğundan, araştırmalar daha çok işçilerin seçimi, sınıflandırılması ve eğitimi konularında yoğunlaşmıştır. Günümüzde ise, geçmişte olduğu gibi, insanın işe adaptasyonu değil, işin insana adaptasyonu Ergonominin temel felsefesi olmuştur.

Avrupa da, Ergonomi 1950 lerde endüstriyel uygulamalarla başlamış ve iş prosesleri ile çalışma yerlerinin tasarımında, İş Fizyolojisi, Biyomekanik ve Antropometri bilim dallarından yararlanmıştır. Amaç, çalışanların rahat ve huzuru ile imalatta verimliliği artırmaktı. Amerika Birleşik Devletleri nde ise, İnsan Faktörleri Mühendisliği (Human Factors Engineering), İnsan Faktörleri (Human Factors) ve Mühendislik Psikolojisi (Engineering Psychology), İkinci Dünya savaşı yıllarında askeri problemlere çözüm arama uygulamalarıyla gelişmişlerdir. Burada insan faktörlerinin orijini, Deneysel Psikoloji ve Sistem Mühendisliğine dayanmaktadır, amaç sistem performansını optimize etmektir. İlgi Alanı Tecrübeye dayalı tasarım Çalışma yerleri ve iş prosesleri Askeri uygulamalar, Cockpit tasarımı Uzay araçları ve cokcpit tasarımı Otomotiv ve end. ürünler Bilgisayar donanım tasarımı Otomasyon tasarımı Yazılım ve teknoloji tasarımı... 1940 1950 1960 1970 1980 1990 2000 2010 Yıllar Şekil 1. Ergonomi nin Tarihsel Gelişimi ve Değişen İlgi Alanı Web ve mobil uygulama tasarımı 1960 lı yıllardan sonra özellikle Amerika da, Ergonomi askeri alana has bir bilim dalı olmaktan çıkmış, uzay araçları, eczacılık, bilgisayar, otomobil ve diğer tüketim ürünleri üzerinde de ergonomik araştırmalar yaygınlaşmaya başlamıştır. 1980 li yıllarda bilgisayar teknolojisindeki gelişmelere paralel olarak insan-bilgisayar etkileşimi üzerinde çalışmalar yoğunlaştırılmıştır. Donanım ve yazılım tasarımının, insanın fiziksel ve bilişsel özelliklerine uyumunun sağlanması bu çalışmaların temel ilgi odağı olmuştur. Bunun yanında ergonomik 2

dataların sistematik bir şekilde depolanması, yapılan ürün, iş yeri ve sistem tasarımlarının bilgisayar ekranında simüle edilerek çeşitli analizlerin yapılması amacıyla çeşitli yazılımlar geliştirilmiş ve Uzman Sistem uygulamaları ağırlık kazanmaya başlamıştır. 1.2. ERGONOMİ VE TASARIM Bir çok bilim dalında olduğu gibi, Ergonomi de insan-nesne sistemlerini incelerken, deneysel ve uygulamalı çalışmalarla ispatlanmış bir çok kabuller yapar. Örneğin, insan-nesne sistemlerinin etkinliği, sistem içerisindeki insanın fonksiyonlarının etkinliği ile ilişkilendirilir. İnsan, sistem içerisindeki fonksiyonlarını etkin bir şekilde icra edemezse, sistemin performansı da olumsuz yönde etkilenir. Diğer bir kabul ise, insanın uygun bir şekilde motive edildiği takdirde daha başarılı olacağı varsayımıdır. Tasarımcılar, insanı güdüleyen iş çevresinin karakteristikleri üzerinde çalışmalı ve bunları insanın önemli roller üstlendiği organizasyonlarda hayata geçirmelidirler. Ergonominin belki de en önemli kabulü, ekipman, alet, makine ve çevresel koşulların insan performansını, dolayısıyla da insan-nesne sisteminin performansını etkilediği kabulüdür. Bundan hareketle ürünler, aletler, makinalar, iş istasyonları ve çalışma metotları, insan kabiliyetleri ve sınırları göz önünde bulundurularak tasarlandıkları takdirde, sonuç tersi durumdan çok daha iyi olacaktır. Tasarım ile Ergonomi ayrı iki disiplin olmalarına rağmen, bir bütünün iki parçası gibi birbirlerini tamamlayıcı nitelikte işlev görürler. Ergonomi'yi, ürün, çalışma yeri ve sistemlerin tasarımında insan odaklılığı esas aldığından, bir yaklaşım veya bir felsefe olarak görmek ve insan için tasarım (design for people) olarak adlandırmak mümkündür. 1.2.1. ERGONOMİ Basit olarak Ergonomiyi insan ile kullandığı nesne ve iş gördüğü çevre arasındaki etkileşimi inceleyen bir bilim dalı olarak tanımlamak mümkündür. Ergonomi; -verimli, emniyetli, rahat ve etkin bir kullanım sağlamak amacıyla, -alet, makine, sistem, görev, iş ve çevrenin en iyi şekilde tasarımı için, -insan davranışı, kabiliyetleri, sınırları ve diğer karakteristikleri ile ilgili bilgileri keşfeder ve uygular. 3

Yukarıdaki tanımda dikkati çeken en önemli bir nokta, Ergonominin tasarım amaçlı olduğu hususudur. Böylelikle Ergonomi, bu yönüyle yararlandığı diğer bilim dallarından farklılık arz eder. Zira Antropoloji, Psikoloji, Sosyoloji ve Tıbbi Bilimler gibi bilim dalları insan davranışını anlamaya ve bunun modelini kurmaya çalışırlar, bilgiyi tasarım amaçlı olarak kullanmazlar. Ergonomi'yi üç ayrı açıdan değerlendirmek mümkündür. Temel ilgi alanı, amaçlar ve yaklaşım: İlgi alanı: İnsan ve onun ürün, nesne, sistem ve çevre ile olan etkileşimi. Amaç : İnsanın rahatlık, sağlık ve güvenliği ile birlikte sistemin performansını da arttırmak. Yaklaşım: Tasarımda insan karakreristiklerinin (yetenek ve sınırlarının) sistematik kullanımı. Ergonomi, yapılacak olan iş için, ürün-kullanıcı uyumunu mümkün olduğu kadar en üst düzeyde gerçekleştirmektir. Aşağıdaki hususlar ise amaca ne denli ulaşıldığını ortaya koyar. - Fonksiyonel etkinlik (verimlilik, iş performansı vs.) - Kullanım rahatlığı - Sağlık, güvenlik ve huzur Şekil 2. de Ergonomi ve amaçları şematik olarak gösterilmiştir. Şekilden de görüldüğü gibi, Ergonomi, iş-çevre-ürün-insan arasındaki etkileşimi insan merkezli bir yaklaşımla ele alır. Burada, insan-iş uyumu, büyük ölçüde fonksiyonel etkinlikle ilgili ölçüleri verirken, insan-ürün uyumu kullanım kolaylığı ve rahatlıkla ilgili ölçülerin, insan-çevre uyumu ise sağlık ve güvenlik ile ilgili ölçülerin ağırlıklı olarak tayin edicisi durumundadır. Fonksiyonel etkinlik İş İnsan Rahatlık ve kullanım kolaylığı Ürün Çevre Sağlık ve güvenlik Şekil 2. Ergonomi nin İlgi Alanı ve Amaçları 4

1.2.2. TASARIM Tasarım, çok çeşitli alanlarda kullanıldığından, dolayısıyla çok geniş bir uygulama alanına sahip olduğundan, tasarımın genel bir tanımını yapmak oldukça zordur. Bu zorluk, tasarım alanlarının gruplandırılmasında da (endüstriyel tasarım, mühendislik tasarımı, mimari tasarım v.b.) yaşanmaktadır. Tasarımı, yeni bir sistemin veya nesnenin icat edilmesi veya geliştirilmesi olarak tanımlamak mümkündür. Ancak mühendislik tasarımı perspektifiyle ele alındığında, tasarım, bir ürün veya sistem geliştirmek amacıyla yapılan ardışık karar verme süreci olarak tanımlanabilir. Bu süreçte bütün kararlar, tahmin veya değerlendirme kriterine göre alınır ve süreç boyunca, mümkün olan en iyi kararların alınması hedeflenir. Bu kararlar alınırken daha önceden belirlenmiş performans gereksinimleri ve kısıtlar dikkate alınarak uygulanabilirlik üzerinde durulur. İhtiyaçların, performans gereksinimlerinin ve sınır şartlarının belirlenmesi konuları, tasarım sürecinin ilk aşamalarında netliğe kavuşturulması gereken hususlardır. Tasarlanan ürün, süreç, çalışma yeri veya sistem ve bunların, temel teknik kavram, prensip ve terminolojileri, genellikle tek bir kişinin başa çıkabileceği türden olmadığından, tasarım grubunun kurulması ve iteratif bir çalışma metodunun takip edilmesi gerekmektedir. Tasarım grubu teşkil edilirken tasarım sürecinde yapılması gereken işlerde uzman kişiler seçilmelidir. Bu kişiler, alanlarında yeterli teknik bilgiye vakıf olmalarının yanı sıra, aynı zamanda da takım çalışması ruhuna sahip olmaları ve grup elemanları arasında uyumun sağlanabilmesi için beşeri ilişkiler açısından da iyi bir düzeyde olmaları gerekir. Tasarım sürecinin aşamaları aşağıdaki şekilde ifade edilebilir: 1. Problemin ayrıntılı bir şekilde tanımlanması (amaç, kısıtlar v.s.) 2. Alternatif çözüm önerilerinin ortaya konması, geliştirilmesi ve uygulanabilirliklerinin araştırılması 3. Alternatifler arasından en iyisinin seçilmesi 4. Uygulama ve değerlendirme 5. Sürekli Geliştirme 5

Yukarıda kısaca belirtilen tasarım aşamaları, aşağıdaki üç yardımcı fonksiyon ile desteklenir: 1. Kontrol ve onaylama 2. Simülasyon ve modelleme 3. Veri ve bilgileri elde etme ve rahatlıkla kullanılabilir bir şekle dönüştürerek hazırlama Bir tasarım sürecinin başarısı için, organizasyonun tüm öğeleri arasında ortak amaç ve anlayışın olması gerekir. Bu hususta, özellikle yönetimin tasarım politikasının, başarıyı yakalamadaki önemi açıktır. Bu meyanda özellikle organizasyonel düzeyde bilgi paylaşımı ve organizasyonel öğrenme, bir kuruluşun tüm faaliyetlerinde olduğu gibi tasarım grubunun, istenen yapıya kavuşturulmasında dikkate alınması gereken hususlardır. Böylelikle ergonomik yaklaşımın tasarım sürecine entegrasyonu konusunda da önemli bir mesafe kat edilmiş olur. Bir tasarım sürecinin arzu edilen neticeler vermesi, sürecin sağlam bir teorik alt yapıya, stratejik metot ve tekniklere dayanması ile mümkündür. Bu bağlamda DFX (Design For X) olarak adlandırılan çeşitli stratejiler geliştirilmiştir. Burada X, tasarım sürecinde üzerinde odaklanan tasarım parametresini göstermektedir. Bu stratejilerden; maliyeti esas alanı DFC (Design For Cost), üretimi esas alanı DFM (Design For Manufacturing), montajı esas alanı DFA (Design For Assembly), kaliteyi esas alanı DFQ (Design For Quality) olarak isimlendirilmektedir. Bu stratejilerin uygulama alanı işletmelerin öncelik sırasına göre değişiklik arz etmektedir. DFX stratejilerinin yanı sıra ve bunlardan daha da önemlisi DFH (Design For Human) stratejisinin geliştirilmesi ve tasarım sürecinde, her halükârda birincil önemi haiz bir esas olarak ele alınması zarureti gün geçtikçe artmaktadır. Tasarım, rekabetçi bir ortamda, insanın özellik ve ihtiyaçları dikkate alınarak, teknik ve sosyal bilgilerin avantaja dönüştürülmesini sağlayan stratejik bir silahtır. Bu silahın etkin kullanımı, Ergonomi'nin entegre edildiği iyi bir tasarım stratejisi ile mümkündür. Tablo 1. de aşamaları verilen böyle bir tasarım sürecinin başarılı olabilmesi için aşağıdaki niteliklere sahip olması gerekmektedir: -İş ve görevlerin açık bir şekilde izahı yapılmış olmalıdır. -Tasarım süreci, sistemin işleyişini belirleyici nitelikteki elemanlar üzerinde yoğunlaşmalıdır. 6

-Birbirleriyle ters orantılı olan amaç kriterleri (kalite-maliyet, esneklik-stabilite, katılımcılık-kontrol vb.) optimize edilmelidir. -Amaç, açık bir şekilde ifade edilmeli ve bu konuda, grup elemanları arasında ortak anlayış ve uyum olmalıdır. -Tüm aşamalar arasında sürekli bir geri besleme sağlanmalıdır. -Değerlendirme, belirlenmiş amaç kriterlerine göre makro ve mikro seviyede yapılmalıdır. Tablo 1. Tasarım Sürecinin Aşamaları ve Gerçekleştirilen Faaliyetler Aşamalar (5T) Tanımlama Tasarlama Tatbikat Takip Tekamül Gerçekleştirilen Faaliyetler -Ürün/sistem fikri -Beklenti ve ihtiyaçların açıklığa kavuşturulması -Amaç ve kriterlerin belirlenmesi -Kazanç/maliyet oranının tahmini -Sistem gereksinim ve sınırlarının analizi -Sistem öğe ve yapısının tanımlanması -Alternatif çözümlerin önerilmesi ve değerlendirilmesi -Sistem detaylarının belirlenmesi -Sistemin test edilmesi veya pilot uygulama çalışması -Sistemin son haliyle uygulamaya konması -Karşılaşılan sorunlar -Kullanıcı görüşleri -Veri toplama -Sistemin performansını hazırlık aşamasında belirtilen kriterlere göre kontrol etme ve izleme -İnsan-ürün, insan-organizasyon, insan-çevre etkileşimlerinin geliştirilmesi -İç ve dış etmenlere göre sistemin revize edilmesi 1.2.3. ERGONOMİK TASARIM SÜRECİ Yunan mitolojisinde yer alan Procrustes in demir bir yatağı vardı. Procrustes eline geçirdiği yolcuları bu yatağa yatırıyor, eğer yolcu yatağın boyundan uzunsa, ayaklarını keserek; kısa ise, vücudunu gerdirerek yolcunun boyunu, yatağın buyuna uyduruyordu. Günümüzde gerek ürün ve iş yeri tasarımı ve gerekse iş tasarımında, Procrustes in yaklaşımıyla akraba sayılabilecek yaklaşımlarla karşılaşmak mümkündür. Ülkemizde 452 çalışma yeri üzerinde yapılan bir çalışmada, çalışma yerlerinin %53.9'unun ergonomik açıdan kötü durumda oldukları görülmüştür. Aynı araştırmada 7

ergonomik açıdan iyi tasarlanmış çalışma yerlerinin oranı sadece % 8.1 iken, orta derecede iyi olan işletmelerin oranı % 38 olarak tespit edilmiştir. Bu da, ülkemizde, tasarım sürecinde ergonomik veri/bilgi ve metotların göz ardı edildiğini göstermektedir. Son zamanlara kadar ve halen bir çok kuruluşta, tasarım süreci, Ergonomi'nin entegre edildiği bir çatı altında, rekabet gücünün artırılmasında bir araç olarak kullanılmaktan ziyade, teknolojik gereksinimlerin öncelikli olarak ele alındığı teknoloji yönelimli bir yaklaşımla ele alınmaktadır. Teknoloji yönelimli yaklaşımda temel amaç, sistemin işlevselliğinin ve kârının, maliyete oranını maksimize etmektir. Bunun için de esas üzerinde durulan nokta, sistemin teknik özelliği ve teknik işlevselliği olmaktadır. Böylece potansiyel kullanıcıların karakteristikleri, gereksinimleri ve beklentileri, çoğu zaman göz ardı edilmektedir. Bunun uzun vadedeki maliyetini (pazar kaybı, rekabet gücünün azalması, ergonomik faktörlerin göz ardı edilmesinden kaynaklanan hataların düzeltilmesinin, çok masraflı ve zaman alıcı olması v.s.) gören kuruluşlar, insan odaklı tasarım yaklaşımını benimsemeye başlamışlardır. Tasarımı yapılan bir sistemin optimizasyonu, ilk aşamalardan itibaren ergonomik kriter ve verilerin, tasarımın tüm aşamalarına, sistematik bir şekilde entegrasyonu ile mümkündür. Ergonomi uzmanları, tasarım prosesinde genel olarak aşağıdaki işlerin yapılmasından sorumludurlar: - Sistemin bütünlüğü içerisinde kullanıcının özelliklerini, gereksinimlerini ve işlevini belirleyerek analiz etmek. - Alternatif tasarım seçeneklerinin önermek ve değerlendirmek. - Prototip tasarımın veya uygulamaya konan tasarımın öğelerini ergonomik açıdan değerlendirmek ve geliştirmek. Ergonomi uzmanı bu işleri yaparken, tasarlanan sistemle ilgili bilgi ve verilerin, tasarımcıya, rahatlıkla kullanabileceği şekilde sunulmasını da sağlamalıdır. Tasarımcının, ergonomik yöntem ve tekniklere yeterince vakıf olmaması durumunda çeşitli iletişim problemleri meydana gelebilmektedir. Ergonomistin tasarım sürecindeki görevlerini biraz daha spesifikleştirirsek, bunları aşağıdaki gibi sıralamak mümkündür: - Potansiyel kullanıcı popülasyonlarının karakterize edilmesi. (kabiliyetler, özellikler, gereksinimler v.s.) - Sınır şartlarının tespiti. - İş çevresinin tanımlanması. (fiziksel, bilişsel, organizasyonel, sosyal v.s.) 8

- Kullanıcı veya donanım/yazılım tarafından yapılacak işlerin tanımlanması ve analizi. - Kullanıcının uzmanlık seviyesine göre sistemin yapılandırılması ve yardımcı materyallerin tasarımı. Tablo 2.'de Ergonomi'nin tasarımdaki yeri, tasarım safhalarına göre yaptığı işler ve kullandığı metotlar gösterilmiştir. Tablo 2. Ergonomi nin Tasarım Sürecindeki Görevleri ve Kullandığı Metotlar Aşamalar Ergonomi'nin Görevi Kullanılan Metot (5T) Tanımlama Kullanıcı grubunun tanımlanması ve analizi Ergonomik tasarım kılavuzları Tasarlama Sistemin öğelerinin belirlenmesi ve kullanıcının görevlerinin tanımlanması Ergonomik tasarım kılavuzları Tatbikat Kullanıcı ile uyumsuzlukların tespiti ve düzeltilmesi Lab. çalışmaları Kullanıcı testleri Takip Sistemin kalitesinin ergonomik açıdan izlenmesi ve veri/bilgi toplama Sistemin, kullanıcı açısından performansını ölçme ve değerlendirme Alan çalışmaları Kullanıcı testleri Tekamül Sistemin kullanıcı uyumunun ve performansının geliştirilmesi Kullanıcı testleri Alan çalışmaları Lab. çalışmaları Bir sistemin kalitesinin, ergonomik açıdan değerlendirilmesi, aşağıdaki yöntemlerden bir veya bir kaçı ile yapılabilir: - Bilimsel kılavuzlara dayanılarak hazırlanan kontrol listeleri - Performans ölçümleri (zaman, hata v.s.) - Fizyolojik ölçümler (nabız atışı, O 2 tüketimi v.s.) - Psikometrik değerlendirmeler (kabul edilebilirlik oranı v.s.) - Davranışsal gözlemler (video kaydı v.s.) - Kullanıcı görüşleri (görüşmeler, anketler v.s.) Ergonomi'nin, disiplinler arası bir bilim oluşu ve farklı disiplinlerin bilgi ve yöntemlerini kullanması, bu disiplinler ile disiplinler arası karaktere sahip olan tasarım arasında bir köprü vazifesi üstlenmesine sebep olmuştur. Bir tasarımın başarısı, bu köprünün sağlamlık derecesi ile doğru orantılıdır. Bu köprünün sağlam bir şekilde kurulabilmesi ise, 9

tasarım sürecinin sorumluluğunu üstlenen tasarımcının, temel ergonomi bilgisine sahip olmasını gerektirir. Tasarım süreci geçmiş bilgilerin (retrospective) yanı sıra geleceğe yönelik (prospective) bilgilerin de kullanılmasını gerektirir. Tasarımda kullanılacak geçmişe ait bilgiler, tutulan kayıtlardan, geleceğe yönelik bilgiler ise, ergonomik verilerden veya ergonomik testlerden elde edilebilmektedir. Tek başına bir tasarımcı, ergonomik verilerin ergonomik bilgilere dönüştürülmesinde çeşitli zorluklarla karşılaşır. Bundan dolayı bir ergonomist ile işbirliği yapmak şarttır. Bu zorlukların başlıca sebepleri ise şunlardır (Şekil 3): - Tasarım eğitimi veren okullarda yetersiz ergonomi eğitimi - Tasarım ile Ergonomi arasında terminolojik farklılıklardan kaynaklanan dil engeli - İnsan yapısının karmaşıklığı - Metodoloji eksikliğine bağlı olarak tasarım prosesinin karmaşıklığı - Ergonomik veri ve bilgilerin elde edilmesindeki zorluklar - Ergonomik araştırmaların kısa vadedeki maliyeti Bu güçlüklerin üstesinden gelebilmek ve Ergonomi ile tasarım açısından pratik bir çözüm bulmak oldukça zordur. Ancak, bu güçlükleri minimize edebilmek için, eğitim ile başlayan, tasarım yönetimi ile devam eden ve ergonomik bir model ile sona eren makro düzeyde bir yaklaşıma gereksinim vardır. Ergonomik Verilerin Ergonomik Bilgilere Dönüştürülmesindeki Zorluklar Yetersiz Ergonomi Eğitimi Dil Engeli İnsan Yapısının Karmaşıklığı Tasarım Prosesinin Karmaşıklığı Bilgilerin Elde Edilmesindeki Zorluklar Ergonominin Kısa Vadedeki Maliyeti Şekil 3. Ergonomik Verilerin Ergonomik Bilgilere Dönüştürülmesinde Zorluklar Kullanıcı özellikleri Kullanıcı ihtiyaçları Geçmişe ait veriler Standart ve kanunlar Yönetim politikası İnsan 10 Orta/uzun vadeli başarı İnsan-sistem uyumu Performans artışı Yüksek iç/dış motivasyon Yüksek emniyet

Şekil 4. Ergonomik Tasarım Sürecinin Girdi-Çıktıları İnsanın, fiziksel, zihinsel, ruhsal, sosyal ve kültürel yapısıyla kompleks bir varlık olması, ihtiyaç ve beklentilerinin sürekli değişmesi, ergonomik tasarım çalışmalarının, süreklilik arzetmesini ve Sürekli İyileştirme (Continuous Improvement) felsefesine paralel olarak yürütülmesini zorunlu kılmaktadır. Bu noktadan hareketle, Şekil 4. te ergonomik tasarım süreci döngü şeklinde sembolize edilmiş ve girdi-çıktıları gösterilmiştir. Bu döngüde, tasarım sürecinin tüm aşamalarında insan odaklılık esas olduğundan, insan/kullanıcı, döngünün merkezinde gösterilmiştir. Tasarım sürecinin bütün aşamalarında, kullanıcıların direkt veya dolaylı katılımı söz konusudur. Bu durum kullanıcılarda yüksek iç/dış motivasyona sebep olmak suretiyle verimlilik artışına neden olur. 1.2.4. ERGONOMİYE BİR SİSTEM YAKLAŞIMI Günümüzde en fazla kullanım alanı bulmuş sözcüklerden biri, sistem sözcüğüdür. Öyle ki, sistem sözcüğüne her yerde ve her zaman rastlayabileceğimizi söylemek hiç de abartma olmayacaktır. Gerek günlük konuşmalarda, gerekse çeşitli toplantılarda bu kelime çok kullanılmaktadır. Ancak bu denli yaygın ve farklı kullanıma rağmen, bazı ortak noktalardan yola çıkarak sistemi, aralarında bir ilişkiler kümesi sergileyen, karşılıklı etkileşim içerisinde belli bir amaca yönelmiş öğeler topluluğu olarak tanımlamak mümkündür. Buna göre; - Sistem, öğelerden oluşur. - Öğeler arasında ilişkiler vardır. - Sistemin belli amacı vardır. Ergonomi'de de temel kavramlardan birisi sistem kavramıdır. Ergonomik açıdan bir sistem, tek başlarına elde edemeyecekleri belli amaçlara ulaşabilmek için bir araya gelmiş karşılıklı etkileşim içerisinde bulunan insan, makine ve diğer öğelerden oluşur. Ergonomide sistem yaklaşımı, amacın tanımlanarak analiz edilmesinde, amaca ulaşabilmek için gereksinimlerin tespit edilerek derecelendirilmesinde ve amaca etkin bir şekilde ulaşılmasını sağlayacak iyi koordine edilmiş bir sistemin kurulmasında çok önemli rol oynar. 11

Şekil 5. Ergonomi'ye bir sistem yaklaşımını (çevre-operatör-makine) göstermektedir. Bu sistem, Ergonomi'nin iki ana kolu olan makine/ürün tasarımının yanı sıra çalışma sistemlerinin tasarımında da rahatlıkla uygulanabilir. Operatör, sistemin orijini durumundadır. Çevreden gelen görsel ve işitsel sinyalleri algılayarak, veriyi işlemden geçirip karar verir ve sinyale cevap olarak bir çıktı üretir. Operatörün tecrübesiz olduğu bir işte algılama, bilgi işleme ve karar verme prosesleri yavaş işler. Rutin işlerde ise bu işlemler otomatiğe yakın bir hızlılıkla gerçekleşir. Cevap, bir makine veya aleti sözlü veya elle kontrol şeklinde cereyan eder. Burada iş performansını etkileyen yetenek, deneyim, cinsiyet, motivasyon, yaş gibi modülasyon değişkenleri bulunur. Stres de algılama, karar verme ve kontrol etme aşamalarını etkileyen önemli bir değişkendir. ÇEVRE OPERATÖR MAKİNA ORGANİZASYON İletişim Sorumluluk Eğitim İş arkadaşları GÖREV İçerik Dağılım Geri-besleme FİZİKSEL ÇEVRE Gürültü İklim Aydınlatma Çalışma alanı MODÜLASYON DEĞİŞKENLERİ Yetenek, cinsiyet, yaş, motivasyon,... Algılama - Görsel - İşitsel Bilgi işleme Stres - Zaman - Bilgi Karar verme Cevap - Elle - Sözlü ÖZELLİKLER Otomasyon Bilgisayar Diğer tasarım değişkenleri Kontroller Aletler Düğmeler Göstergeler Görsel İşitsel Performans gereksinimleri Performans sınırları Performans yetenekleri Performans yeterlilikleri Negatif Sonuçlar:Hatalar, kazalar, yaralanmalar, fizyolojik stres, subjektif ölçüler Pozitif Sonuçlar: Verimlilik, zaman, kalite, subjektif ölçüler Şekil 5. Ergonomiye Bir Sistem Yaklaşımı Bu sistem yaklaşımında çevre, işin gerçekleştirildiği ortamın yanı sıra işin kendisini de kapsamaktadır. İşin içeriği, tasarımı ve görev dağılımı organizasyonlar tarafından 12

belirlendiğinden, organizasyonel konular da burada önemli bir yer tutar. Operatör, çeşitli kaynaklardan (iş performansı, iş arkadaşları, yönetim vb.) geri-besleme alır. Operatörün performans kabiliyetleri, makinanın performans yeterlilikleriyle karşılaştırılır. Amaç, makinayı iş performansını maksimize edecek şekilde tasarlamaktır. İyi tasarlanmış kontrol ve göstergeler, insanın rahat kullanımını sağlamakla beraber, iş performansını da iyileştirirler. Eğer insanın performans kabiliyetleri makinanın performans yeterliliklerinden büyükse, makinanın tasarımı geliştirilmeye çalışılmalıdır. Sistemin emniyet durumu, çevrenin performans gereksinimleri ile operatörün performans sınırları karşılaştırılarak ölçülebilir. Eğer çevrenin performans gereksinimleri operatörün performans sınırları dışında kalıyorsa hata yapma ve yaralanma riski fazla demektir. Bu durumda daha güvenli çevre koşulları tasarlanmalıdır. Makine-çevre alt-sistemlerinde aşağıdaki hususlar geliştirilebilir: -Bilginin algılandığı göstergeler (görsel, işitsel) -İşçi ve makine arasında uygun iş bölümü -Ortam koşullarının (gürültü, iklim, aydınlatma) optimizasyonu -İş gücü yeterliliği, yetki ve sorumluluk dağıtımı, iletişim ve koordinasyon sistemlerinin tasarımı gibi organizasyonel parametreler. 1.3. ERGONOMİDE KULLANILAN MODELLER Modelleme, farklı öğeler arasındaki ilişkilerin tanımlanmasında kullanılan bir yöntemdir. Modeller, kullanıldıkları alanlara göre değişik şekillerde tanımlanabilirler. Ürün tasarımında, model, bir nesnenin bütün özelliklerini bünyesinde barındıran bir kopyası olarak tanımlanırken, Ergonomi'de ise model, ekipmanların, olayların, işin ve işin gerçekleştirilmesinin sembolik temsili olarak tanımlanabilir. Model, bir teori değildir. Teorinin amacı, farklı unsurlar arasındaki fonksiyonel ilişkileri tanımlamaktır. Modelin esas amacı ise unsurlar arasındaki fonksiyonel ilişkileri kullanarak, modelin değişkenlerindeki değişikliklerin etkilerini tahmin ve kontrol etmektir. Modeller, genellikle yeni bir sistemin geliştirilmesinde kullanılırlar ve sistemin geliştirilme aşamalarını belirterek, kılavuz görevi görürler. 13

Ergonomi'de kullanılan modeller de, Ergonomi'nin kullanıldığı alana göre çeşitli farklılıklar arz ederler. Ürün tasarımı, iş tasarımı, işyeri tasarımı v.b. alanlarda kullanılan modellerin her biri diğerinden farklı olabilmektedir. Ergonomi'de kullanılan modelleri, 1. Uygulama-yönelimli modeller, 2. Sonuç-yönelimli modeller, 3. İnsan modelleri 3.1. Fiziksel Modeller 3.1.1. Antropometrik modeller 3.1.2. Biyomekanik modeller 3.1.3. Arayüz modelleri 3.2. Bilişsel Modeller 4. Tasarım süreç modelleri olmak dört grup altında toplamak mümkündür. Bu modeller ile ilgili ayrıntılı bilgiler aşağıda kısaca verilmiştir. 1.3.1. UYGULAMA YÖNELİMLİ MODELLER Uygulama yönelimli modeller, insan ile yaptığı iş, kullandığı makine ve bulunduğu çevre arasındaki etkileşimi incelerler. Ergonomi biliminin ilk yıllarından itibaren bu tip modeller geliştirilerek kullanılmaya başlanmıştır. Bu modeller, başlangıçta mikro düzeyde (insan-makine arayüzü tasarımında) kullanılırken Organizasyonel Ergonominin gelişmesiyle insan-organizasyon, insan-dış çevre etkileşimi gibi makro düzeylerde de uygulama alanı bulmuştur. Kullanıcı ile sistemin girdi-çıktı karakteristiklerini içerirler ve kapalı çevrim sistemi şeklindedirler. Bu modellerin asıl amacı, sistemin tüm muhtemel etkileşimlerini (insan-makine, insan-iş, insan-çevre, insan-organizasyon, insan-insan v.s.) inceleyip, bu öğeler arasındaki uyumluluğu maksimum düzeyde gerçekleştirerek insanın rahat çalışmasını sağlamak ve sistemin etkinliğini artırmaktır. Şekil 5 teki model bu tip modellere örnek olarak gösterilebilir. 1.3.2. SONUÇ YÖNELİMLİ MODELLER 14

Bu modellerde, daha ziyade, Ergonomi'nin uygulanmasıyla elde edilmek istenen sonuçlar üzerinde durulur. Bu modellere göre bir işin, çalışma yerinin, sistemin veya ürünün, güvenli, etkin, rahat, tatmin edici olması v.b. kriterlere göre tasarımı ve değerlendirilmesi söz konusudur. Kullanıcının rahatı ve performansı, önceden belirlenmiş amaç ve kriterler açısından ölçülür ve kabul edilebilir seviyede olup olmadığı saptanır. Elde edilen bulgular daha sonraki iyileştirmelerde kullanılır. Üzerinde çalışılan sistemin çıktıları üzerine çok sayıda parametre etki ediyorsa, sonuç yönelimli modellerin kullanılmasında çeşitli güçlüklerle karşılaşılır. Bu güçlüğün üstesinden gelebilmek için, sistemin işleyişini etkileyen tüm faktörler belirlenerek analiz edilmeli ve model, bazı faktörler göz ardı edilerek dikkatli bir şekilde formülize edilmelidir. Böylelikle beklenmeyen sonuçların elde edilmesi önlenmiş olur. Şekil 6.'da iş tasarımında Ergonomi'nin kullanılmasını gösteren sonuç yönelimli bir model görülmektedir. Şekilden görüldüğü gibi, dört faktör, çalışanın sağlığını ve performansını, direkt veya çalışanın bu faktörleri algılayış tavrına göre, dolaylı olarak etkilemektedir. Çalışanın sağlığı ve performansı, iş sisteminin arzu edilen seviyede olup olmadığını gösterir ve subjektif veya objektif yöntemlerle ölçülebilir. İşin içeriği Objektif ölçme Çalışanın sağlığı Çalışma yeri ve çevre Teknoloji Tavırlar (kişisel farklılıklar) Çalışanın performansı Organizasyonuny aşayabilirliği Prosedürler Subjektif ölçme Şekil 6. Çalışma Sisteminin Tasarımında Sonuç Yönelimli Bir Model 1.3.3. İNSAN MODELLERİ 15

Ergonomi'de insan modelleri, insanların, çeşitli ortam ve şartlardaki davranışlarını (hız, doğruluk, kaza sıklığı, potansiyel tehlikeler, verimlilik v.b.) incelerler. Bu modellerde, insanın, çalışma ortamındaki fiziksel ve bilişsel performansı incelenirken, kullanıcı ile sistem arasındaki etkileşim genellikle mikro seviyede ele alınır. Bu modeller, insanın çalışma ortamındaki performansını göstermenin yanı sıra, insan ile ilgili bilgi ve verilerin, alternatif tasarım seçeneklerinin geliştirilmesinde kullanılmasını da sağlarlar. Bu modelleri fiziksel ve bilişsel modeller olmak üzere ikiye ayırmak mümkündür. 1.3.3.1. FİZİKSEL MODELLER Fiziksel modeller, insanın statik ve dinamik antropometrik ölçüleri, çalışma postür (duruş) analizi, vücudun çeşitli organlarında meydana gelen gerilmeleri inceleyerek, insanın bu fiziksel özelliklerinin, insan-sistem arayüzü tasarımında kullanılmasını sağlar. Büyük oranda Antropometri, Fizyoloji ve Mühendislik bilimlerinden faydalanan bu modeller, antropometrik modeller, biyomekanik modeller ve arayüz modelleri olmak üzere üç gruba ayrılabilirler. Antropometrik modeller: Bu modeller, insanın, antropometrik ölçülerini, statik ve dinamik çalışma pozisyonlarını dikkate alarak, uzanma, duruş, eğilme ve boşluk mesafesi gibi insanın rahat çalışabilmesi için gerekli olan fiziksel alanların hesaplanmasında kullanılırlar. Başlangıçta, ölçüler tablo ve diyagramlar aracılığıyla kullanılırken, günümüzde bu iş için CAD ortamında çalışan özel bilgisayar yazılımları geliştirilmeye başlanmıştır. Bu bilgisayar yazılımları kullanılarak ekranda simülasyon yapmak suretiyle görüş alanı, çalışma alanı, uzanma ve boşluk mesafeleri gibi değişkenler rahatlıkla değiştirilebilir. Farklı ölçülere sahip popülasyonların ölçüleri bilgisayara girilmek suretiyle veya yazılımdaki veri tabanı kullanılarak ekrandaki insan modelinin ölçüleri de değiştirilebilir. Böylelikle bir tasarım yapılırken, antropometrik verilerin, tasarımın ilk aşamalarında kullanılması ve tasarımın simüle edilerek test edilmesi sağlanmış olur. Şekil 7.'de Chrysler firması tarafından, arabaların iç tasarımında kullanılmak üzere geliştirilen CYBERMAN adlı, CAD sistemi ile tasarlanmış insan modeli görülmektedir. 16

Şekil 7. CYBERMAN Biyomekanik modeller: Biyomekanik modeller, iş ortamında, insan vücudunun çeşitli organlarının hareketini ve bu organların maruz kaldığı gerilmeleri inceleyerek, insan vücudunun, duruş, güç ve hareketinin sınırlarını tespit eder ve tasarım amaçlı olarak kullanır. Bilgisayarın yaygınlaşmasıyla el, ayak, sırt, boyun v.b. insan vücudunun organları üzerindeki biyomekanik analizler de bilgisayar ortamında yapılmaya başlanmıştır. 17

Şekil 8. SAMMIE İle Yapılan Kompleks Bir İnsan-Araba Arayüzü Modeli Arayüz modelleri: Arayüz modelleri, antropometrik ve biyomekanik modellerin her ikisinin işlevlerini yapabilen modellerdir. Bu modeller özellikle spesifik tasarımlar için geliştirilirler. Bunun yanında geniş bir uygulama alanına sahip modeller de bulunmaktadır. Bunlardan en yaygın olarak bilinen SAMMIE (System for Aiding Man-Machine Interaction Evaluation), Nottingham Üniversitesi tarafından yazılmış ve daha sonraları Loughborough University of Technology tarafından geliştirilmiştir. Bu program interaktif yapıda 3 boyutlu bir insan modelidir. Bu program ile uzanma mesafeleri, görüş testleri, postür analizleri ve biyomekanik analizler yapılabilmektedir. 1.3.3.2. BİLİŞSEL MODELLER Bilgi teknolojisindeki hızlı gelişmeler ve çalışma sistemlerinin karmaşıklaşması, insanın, bilgiyi algılama, karar verme ve problem çözme gibi bilişsel özellikleri üzerinde çalışılması gerekliliğini ortaya çıkarmıştır. Bilişsel modeller, tasarım prosesinde direkt olarak kullanılmaz. Ancak çeşitli alanlarda uygulamaya yönelik olarak tasarım kılavuzlarının 18

hazırlanmasında ve problemlerin formülasyonunda kullanılırlar. İnsanın bilgi işleme sürecini gösteren bir model, Şekil 9.'da gösterilmiştir. Dikkat / Motivasyon Bilgi Duyu organı Algılama Kısa süreli hafıza Cevabın seçilmesi Cevabın kontrolü Hareket Çıktı Kalıcı hafıza Şekil 9. Bilgi İşleme Sürecinin Aşamaları 1.3.4. TASARIM SÜREÇ MODELLERİ Tasarım süreç modelleri, tasarım sürecinin aşamalarını ve hangi aşamada ne tür ergonomik bilgi/veri ve metotların kullanıldığını gösteren modellerdir. Ergonomi tasarım amaçlı bir bilim dalı olduğundan, ergonomik veri/bilgi ve metotların, tasarımın ilgili aşamalarına sağlıklı bir şekilde entegre edilmesi gerekmektedir. Bu amaçla bir çok çalışma yapılmış ve bir çok bilim adamı ergonomik tasarım modelleri geliştirmiştir. Ancak bu modellerin ortak bir özelliği, genel ve basit olmalarıdır. Spesifik alanlarda geliştirilen modeller ise, Ergonomi'nin tasarım prosesindeki rolü ve sunduğu verilerin, hangi aşamalarda ve nasıl kullanılacağı ile ilgili yeterince uygulanabilir değildir. Bundan dolayı spesifik alanlarda daha uygulanabilir tasarım modellerinin geliştirilmesi gerekmektedir. Yukarıda yapılan sınıflandırmaya göre, modelleri kesin sınırlarla birbirlerinden ayırmak mümkün değildir. Zira bir model, aynı anda birden fazla modeli kapsayabilir veya birden fazla sınıfın bazı özelliklerine sahip olabilir. Bu tip modellere kompozit model denir. 19

2. FİZİKSEL ERGONOMİ Fiziksel Ergonomi (Physical Ergonomics) -Fziksel çevrenin tasarımı (gürültü,aydınlatma,havalandırma vs.) -Sağlık ve güvenlik tasarımı (yaralanma riski,kontrolü,elle taşıma ve koruyucu araçgereç) -Performans modelleme -Vücut konumunun incelenmesi -Uzanma mesafesi -Mühendislik antropometrisi -Robotlu sistemlerde insan -Ekran önü çalışmasının tasarımı GÜRÜLTÜ Sesin Oluşumu Genel olarak maddenin titreşimi ve bu titreşimin hava, su gibi bir ortam aracılığı ile kulağa iletilmesi ses, hoşa gitmeyen ve rahatsız edici sesler gürültü olarak tanımlanır. Sağlıklı bir insan kulağı frekansı 16 ile 16 000 (20 000) Hz arasında olan değişiklikleri ses olarak algılayabilir. Bu aralığın altındaki titreşimler infarasound; üstündeki titreşimler ise ultrasound olarak tanımlanır. Ses Şiddeti Duyma organı kulak ses dalgalarının hava basıncında meydana getirdikleri basınç değişimlerini statik atmosfer basıncının yaklaşık 10-9 katından başlayıp 10-3 katına kadar olanını algılayabilir. Kulağa gelen 1 khz frekansa sahip ses dalgalarının, kulak tarafından algılanabilmesi için basıncı en az 0,00002 N/m 2 olmalıdır. Bu sınır p o duyma eşiği olarak tanımlanır.basınç arttıkça algılanan ses şiddeti de artar. (0,00002 N/m 2 =2.10-5 Pa =2.10-10 bar = 2.10-4 ubar) İnsan kulağı, basıncı duyma eşiği 0,0002 N/m 2 den 20 N/m 2 ye kadar olan hava dalgalarını çeşitli düzeyde ses olarak algılar, basınç daha da arttıkça kulakta basınçla birlikte gittikçe artan, rahatsız edici bir ağrı da duyulmaya başlanır. Ses şiddeti L p hesaplanırken; ölçülen ses basıncı p, duyma eşiği basıncı p o a bölünüp,kareleri alınmış ve elde edilen değerin logaritması alınmıştır. Ancak elde edilen değerin birimi çok büyük olduğundan sonuç 10 ile çarpılarak değerlendirilmiş, birimine de Latince decem = onda bir kelimesinin ve telefonun mucidi Graham Bell in adının birleştirilmesinden türetilen db (desibel) denmiştir. L p =10 log (p 2 /p o 2 )db =20 log (p / p o ) db Ses dalgalarının Pascal =N / m 2 cinsinden basınçları ve duyma eşiğine oranlanması ve logaritmalarının alınmasıyla elde edilen db cinsinden düzeyleri ve göreceli ses şiddetleri Tablo 1 de karşılaştırmalı olarak görülmektedir. Ses yoğunluğu ( I ), bir sesin duyma 20

eşiğindeki sese göre kaç kat yüksek olduğunu gösterir. Tablo 2. de ise çeşitli seslerin ses düzeyleri verilmiştir. Tablo 1. Ses dalgalarının basıncı, yoğunluğu, göreceli şiddeti ve ses düzeyleri Ses basıncı [Pa] Ses yoğunluğu [W/m²] Göreceli ses şiddeti Ses düzeyi [Bell] Ses düzeyi [desibel] 20 2 0,2 0,02 0,002 0,0002 0,00002 10 0 10-1 10-2 10-3 10-4 10-5 10-6 10-7 10-8 10-9 10-10 10-11 10-12 1 000 000 000 000 (10 12 ) 100 000 000 000 (10 11 ) 10 000 000 000 (10 10 ) 1 000 000 000 (10 9 ) 100 000 000 (10 8 ) 10 000 000 (10 7 ) 1 000 000 (10 6 ) 100 000 (10 5 ) 10 000 (10 4 ) 1 000 (10 3 ) 100 (10 2 ) 10 (10 1 ) 1 (10 0 ) 12 11 10 9 8 7 6 5 4 3 2 1 0 120 110 100 90 80 70 60 50 40 30 20 10 0 Tablo 2. Çeşitli Seslerin db cinsinden değerleri Yakında patlayan bomba (Kulakta ani hasar) Pervaneli uçak 5 m Pnömatik çekiç 1 m Otomobil klaksonu 5 m Kamyon 5 m Gürültü üst sınırı Çok açılmış radyo Normal konuşma 1 m Otomobil 10 m Sakin akan nehir Trafiksiz sakin mahalle Sakin bahçe, yaprak hışırtısı Cep saati, tık-tık lar Tam algılanamayan ses Kesin sessizlik 160 db 130 db 120 db 100 db 90 db 85 db 80 db 70 db 60 db 50 db 40 db 30 db 20 db 10 db 0 db Şiddet ve frekans Kulağın duyduğu frekans bölgesi,en küçük frekans 16 Hz den başlayarak birbirinin iki katı olan bölgelere bölünürse on bölge elde edilir: 21

16;32;64;125;250;500;1000;2000;4000;8000;16000 Hz. Her bir bölgeye 1 oktav denilir. Bu tanımlamayla duyulabilen ses aralığı da 10 oktavdır. Frekans iki katına çıkınca ses de iki kat incelir. Kadın sesi erkek sesinden ortalama bir oktav daha incedir. Makine sesleri elbette makinenin cinsine bağlıdır, genelde makine gürültüleri çok alçak frekanslardan başlayıp 500 Hz civarında sona erer. Fren sesi, jet motoru veya kereste işlerken kullanılan dairesel testerenin sesleri bu sınırın üstündedir. Şekil 1. Ses düzeyi L ve ses basıncı arasındaki ilişki Şekil 2. Ses düzeyi ve ses yoğunluğu I arasındaki ilişki Bir dizi deneyler sonucunda,1000 Hz frekansta duyma eşiği p o dan daha büyük ses basınç düzeylerine ihtiyaç olduğu tespit edilmiştir. Bundan, ses duyma eşiğinin frekansa bağlı bir değer olduğu, bir tek db değeri vermekle eşiğin ifade edilemeyeceği anlaşılır. Örneğin 1000 Hz de sesin duyma eşiği 0,00002 Pa iken 125 Hz de 0,0002 p a dır; yani 125 Hz deki 22

sesi duyabilmek için 1000 Hz deki sesi duymak için gerekli olan basıncın çok daha fazlasına, 10 katına gereksinim vardır. Gürültüyü ölçme ve değerlendirme Sesin şiddetini ölçmeye yarayan cihazlara sesölçer veya sonometre denilmektedir. Sesölçerlerde genellikle A, B ve C olmak üzere 3 filtre mevcut olup sesin şiddetinin frekans, yoğunluk, basınç gibi parametreleri baz alarak ölçüm yaparlar. Kulak duyarlılığının frekansa göre değişkenlik göstermesi nedeniyle, desibel değeri gürültünün insan kulağına olan etkisini ölçmekte yeterli olmamaktadır., Bu nedenle Ergonomide kulağın duyarlılığını esas alarak frekansa göre ölçüm yapan db(a) değerleri kullanılır. Birden fazla kaynaktan gelen sesin etkisi Ortamda birden fazla ses kaynağı varsa bu kaynaklardan gelen seslerin düzeyleri logaritmik değerlerle ifade edildiği için, toplam düzeylerinin bulunmasında da logaritmik hesap kuralları uygulanır. Örnek 1. Bir atölyedeki torna tezgahının ses düzeyi 70 db dir.bu tezgahın hemen yanına aynı tezgahtan bir tane daha yerleştirilip,ikisi birlikte çalıştırılınca toplam ses düzeyi ne kadar olur? Şekil 2 ye göre 70 db ses düzeyinin ölçüldüğü noktada ses enerji yoğunluğu 10-5 W/m 2 Ölçüm noktasına makinaların mesafesinin farklı olabileceğini, bu farktan dolayı enerjide azalma olabileceğini ihmal edersek, iki tezgah birlikte çalışırken ses enerji yoğunluğu iki kata çıkacak ve 2.10-5 W/m 2 olacaktır.aynı diyagrama bakarak 2.10-5 W/m 2 ses enerji yoğunluğuna karşı gelen ses şiddetinin 73 db olduğunu okuruz. Ancak bazı özel durumlara da dikkat etmek gerekir. Atölyede,bazı yönlerde iki tezgahtan yayılan ses dalgalarında,aynı frekanslı dalgalardan tesadüfen öyle çakışanlar olabilir ki,o noktada basınç iki kata çıkabilir.70 db e karşı gelen basınç 0,065 N/m 2 dir.(şekil 1), iki kata çıkınca basınç 0.13 N/m 2 olur ki bunun karşıtı da 76 db dir. Bu sonuç ise ikinci bir tezgah çalıştırıldığında bazı frekanslarda,atölyenin bazı noktalarında gürültü artışının 3 db değil 6 db olabileceğini gösterir. Ancak genel olarak, aynı iki ses kaynağının ses düzeyi bir kaynağın ses düzeyine 3 db eklemekle elde edilir. Birbirinin aynı iki tezgah çalışırken birini durdurmakla da ses 3 db azalır. Örnek 2. 23

114 db düzeyinde gürültülü çalışan makine, atölyeden pleksi-cam bir duvar ile ayrılmıştır. Pleksicam ses basıncının sadece %10 unu atölye tarafına geçirecek özelliğe sahiptir. Atölyedeki ses düzeyi ne kadardır? 114 db in basınç karşılığı 10 N/m 2 dir, (şekil 1). Bu ses basıncının %10 u pleksicam duvar nedeniyle atölyeye ulaşabildiğine göre, atölyeye geçen ses basıncı 1 N/m 2 dir. 1 N/m 2 ses basıncı ise 94 db e karşılık gelmektedir. Ses pleksicam duvar nedeniyle atölye tarafına 20 db azalmıştır. Eğer makine 80 db ile çalışıyor olsaydı,aynı pleksicam duvar ses kaç db azaltırdı? 80 db 0,2 N/m 2 ses basıncına karşı gelmektedir. Cam duvardan atölyeye bu basıncın %10 u, yani 0,02 N/m 2 geçecektir, bunun karşılığı da 60 db dir. Ses yine 20 db azalmıştır. Yukarıdaki örnekler basınç-yoğunluk-ses şiddeti arasındaki ilişkiyi gösteren hazır diyagramlardan yararlanarak sonuçlandırılmıştır. Elde hazır diyagramın olmadığı durumlarda hesaplayarak da aynı sonuçlara,hatta daha kesin sonuçlara ulaşılır. Ses düzeyi değerleri logaritmik ölçekli olduğundan toplama ve çıkarmalarında logaritmik hesap kurallarını uygulamak gerekir. Hatırlatma açısından logaritmik temel işlem kuralları ve birer örnek aşağıda verilmiştir. Örnek 3. Eşdeğer iki ses kaynağından gelen seslerin ortak etkisi 70 db şiddetinde ses yayan iki makine aynı anda çalışmaya başlasa: L 1 =70 db = 10 log 10 7 L T = L 1 + L 2 = 10 log (10 7 + 10 7 )= 10 log ( 2. 10 7 ) = 10 log 2 + 10 log 10 7 Log 2 = 0,301 ve log 10 7 =7 olduğundan L T = 10.0,301 + 10.7 = 73 db Elde edilir. Birinci makine çalışırken, aynı şiddette gürültü yayan ikinci bir makine de çalıştığında ses şiddeti 3 db artmaktadır. Örnek 4. Biri 80 db(a), diğeri 70 db(a) ses çıkaran iki makinanın çalıştığı ortamda ne kadar ses şiddeti olur? L t = 10 Log (10 8 +10 7 )= 80+10 Log(1,1)=80,41 db 24

Ses Emisyonu Ses İmisyonu Kulağa ulaşan ses imisyon, tek bir kaynağın yaydığı ses ise emisyondur. Kaynağın şiddeti nicelik olarak yaydığı ses gücü P ile ifade edilir, şekil 3. DIN 45635 e göre bir kaynağa belirli uzaklıktaki noktada ses yoğunluğu (I), ses gücü (P) nin kaynağı sarıp kapsayan alan (S) ye bölünmesiyle elde edilir. Eğer aranan kaynağın ses gücü ise, bu da ses yoğunluğu I ve kaynağı saran alan S nin çarpılmasıyla elde edilecektir. I = P / S I: Ses yoğunluğu(w/m 2 ), P: Ses gücü (W) S: Alan (m 2 ) Şekil 3. Ses Emisyonu ve Ses İmisyonu Gürültünün Duyma Yeteneğine Etkisi Gürültünün kulağa etkisi şiddetine ve etkidiği süreye bağlıdır. Risk oluşturan ses düzeyi aşıldığında belirli dinlenme zamanından sonra geçen geçici sağırlık olayı ile karşılaşılır. Gürültünün etki süresi arttıkça sürekli duyma kaybı gerçekleşir. Risk düzeyinin altında da örneğin 80 db(a) da karşılıklı konuşma esnasında birbirlerini iyi anlamada zorluklar yaşanır. Yüksek şiddette gürültü altında kalındığında en azından belirli bir süre boyunca duyabilme yeteneği azalır, bu kötüleşme audiometre ile ölçülebilir. İşitme kaybı L. T L: Gürültü şiddeti T: Gürültüde kalınan süre Tablo 3. Çeşitli Gürültü Düzeylerinde Kalabilme Süreleri 25

Gürültü Şiddeti Süre (saat/gün) 80 7,5 90 4 95 2 100 1 105 10 110 5 115 1 30 Geçici Sağırlaşma (TTS=Temporary Threshold Shift) Gürültülü ortamda uzun süre bulunmanın sebep olduğu geçici duyma kaybı kulağın yetersiz beslenmesinin doğurduğu yorgunluğa bağlanmaktadır. Geçici sağırlık kişiden kişiye farklılık arz etmekteyse de, genel olarak şunlar söylenebilir: Gürültülü ortamdan çıktıktan 2 dakika sonra yapılan TTS 2 ölçümleri (2 rakamı deneyin akustik yükün bitiminden 2 dakika sonra yapıldığını gösterir) duyu kaybının farklı frekanslarda farklı büyüklükte olduğunu göstermiştir.ayrıca akustik yükün şekil, frekans dağılımları, şiddeti ve süresi de geçici duyu kaybında büyük rol oynar. Geçici sağırlaşma diye adlandırdığımız, duyma eşiğinin geçici yükselmesi, fizyolojik açıdan yorgunluk anlamına gelir. Ancak işgününden sonraki yaşamımızda da duyu organımıza ihtiyaç olduğuna göre kulağın dinlenmesi, duyma kabiliyetinin eski haline gelmesinin zamanla ne şekilde oluştuğunun da bilinmesi gerekir. Şekil 4 te 30, 120 ve 240 dakikalık süre boyunca 100 db(a) şiddetinde gürültülü ortamda bulunduktan ve gürültülü ortamdan çıktıktan sonra TTS değerlerinin değişimi görülmektedir. 26

Şekil 4. Geçici Sağırlığın (TTS) Gürültü Etkisinde Meydana Gelmesi (sol sütun) ve Ortadan Kalkması (sağ sütun) 20-25 db düzeyinde bir geçici sağırlık kısa bir etki süresi sonrasında oluşmakta ve 4 saatlik gürültüye maruz kalma süresinde de fazla bir artış gözlenmemektedir. Fakat kısa süre gürültü etkisinden sonra geçici sağırlık çok çabuk ortadan kalkarken, uzun süre gürültü etkisinde ise geçici sağırlık ortadan kalkıncaya kadar uzun bir süre geçmekte, kulağın dinlenmesi için daha uzun zamana gereksinim duyulmaktadır. Zaman ekseninde gösterilen 1000 dakika çok önemlidir, çünkü 1000 dakika sonra, işçinin 16 saatlik dinlenme süresi bitmiş ve bir sonraki iş vardiyası başlamış olacaktır. Sürekli sağlık tehlikesi ile karşılaşmamak için hiç değilse yeni vardiya başlangıcında bir evvelki iş gününün geçici sağırlığı ortadan kalkmış olmalıdır. Aksi takdirde 16 saat sonra hala mevcut olan TTS değerleri sürekli sağırlığa yol açar. Sürekli sağırlaşma (PTS=Permanent Threshold Shift) Şekil 5. Yaş, gürültü şiddeti ve süreye bağlı olarak sürekli sağırlık riskinin belirlenmesi Gürültünün Kulakla Doğrudan İlişkisi Olmayan Etkileri Gürültü işitme organımızla ilgisi olmayan başka rahatsızlıklara da sebep olur. Bunların başlıcaları: - Psikolojik stres, - Konsantrasyon yeteneğinin olumsuz etkilenmesi, - Başkalarının neden olduğu ve susturmaya olanağımız olmayan yabancı gürültünün rahatsızlığı, - Kan damarlarının daralması, adrenalin salgısının artması,kalp atışının hızlanması, 27

- Mide ülseri,uykusuzluk gibi psikosomatik hastalıklardır. - Kaza sayısının artması ve ve verimliliğin azalması. - Çalışmanın her aşamasında, iletişim kurmada, sinyalleri algılamada olumsuz etkiler söz konusunudur. Bu rahatsızlıklar teknik yöntemlerle ölçülüp tespit edilmeseler bile varlığı kabul edilen rahatsızlıklardır. Bu rahatsızlıklar ses düzeyinin şu veya bu değeri aşmasıyla değil de kişinin sesi rahatsız edici bir gürültü olarak algılayıp algılamaması ile ilgilidir. Yan komşudan gelen müzik sesini, o müzikten hoşlanan biri rahatsız edici bulmazken, gece vardiyasından dönen ve uyumak isteyen işçi huzur kaçırıcı, rahatsız edici olarak algılar, organizması aşırı stres göstergesi sayılabilecek davranışlar gösterir. Gürültüyü Önlemenin Teknik Temelleri Ses dalgaları çeşitli nedenlerden oluşur. Örneğin kesme işleminde takım ve parçanın birbirlerine temaslarında parçaya uygulanan kuvvetlerin parçayı titreştirmesi, iki parçanın birbirine temasında bunlardan en az birini titreşmesi ve içten yanmalı motorlarda hava yakıt karışımının patlayarak yanmaya başlaması gibi. Cisimlerin hareketi, birbirlerine teması, karşılıklı birbirlerine kuvvet uygulamaları makinelerde ses oluşumunun temel kaynakları olduğuna göre, gürültüyü önlemede dikkatleri bu yöne yoğunlaştırmada yarar vardır. Gürültünün zararlı etkisinden kişileri koruma üç şekilde olabilir: 1.Gürültünün oluşmaması ve azaltılması. Birincil önlemler (sessiz çalışan makine konstrüksiyonu,gürültüsüz iş yöntemlerini seçme ) 2.Gürültünün yayılmasını önlemek, gürültüyü olduğu yere hapsetmek. İkincil önlemler. 3.Kişisel koruyucularla gürültünün etkilerinden korunma. Üçüncü gurup önlemler. 28

Şekil 6. Saç Kasada Gürültü Sönümleme Çalışmaları Otomotiv yan sanayiinde cıvata üreten bir fabrikada cıvatalar üretimden sonra el ile makineden alınıp bir saç kasaya atılmakta. Dolan kasalar cıvataların paketleneceği bölüme taşınmaktadır. Cıvatalar çelik saç kasalara atılırken kasalardan kasa boş iken etrafa 117 db(a), yarı doluyken 100-105 db(a) düzeyinde ses yayılmaktadır. Şekil 6. Bu rahatsız edici, zararlı bir gürültü düzeyidir. Kasayı daha kalın malzemeden yapmak sesi biraz azaltsa da, hem sönümleme yeterli değildir, hem de maliyet artar. Bunun yerine kasa içerisine cıvatalar içine fırlatıldığında çarpacakları PVC sert plastikten yapılmış bir eğik plaka koymak (b) veya çerçevesi T profillerden oluşmuş yüzeyleri çelik tel kafesten yapılmış kasa (c) kullanmak suretiyle ses düzeyi 111 ve 103 db(a) ya indirmek mümkün olmuştur. 29

Şekil 7. Tamburda Gürültü Sönümleme Çalışmaları Bir başka örnekte döküm parçalarının temizlendiği temizleme taburudur, şekil 7. 1 metreküp hacimli, 1,5 metre uzunluğundaki tamburda ağırlıkları 3-5 kg olan döküm parçaları cüruflardan temizlenmektedir. Tamburdan 1 metre mesafede ölçülen ses düzeyi 107 db(a) dır. Tamburun iç yüzeyine aşınmaya da dayanıklı ve tamburun saç kalınlığının en az iki katı kalınlıkta çelik hasır içeren sert kauçuk kaplayarak hem tamburun ana malzemesinin aşınması önlenmiş hem de tamburdan yayılan ses düzeyi 80 db (A) düzeyine indirgenmiştir. Gürültüyü kaynağında, yolda ve alıcıda olmak üzere üç şekilde kontrol etmek mümkündür. Her hangi bir gürültü probleminde bu üç unsur önem derecesine göre belirlenmelidir. En iyi yaklaşım, şüphesiz ki gürültüyü kaynağında yok etmektir. Bunun mümkün olmadığı durumlarda, gürültüyü yolda ve alıcıya ulaştığı noktada önleme yolları denenmelidir. Şekil 8 de bir makineye uygulanabilen gürültü önleme yöntemleri ve etkinlikleri gösterilmiştir. 30

Şekil 8. Bir Makinaya Uygulanan Gürültü Azaltma Yöntemlerinin Karşılaştırılması 31

3.AYDINLATMA Tanım, Önem Uygun aydınlatma koşulları altındaki bir salonda verilen konferansta sunulan, kontrastları zengin renkli bir slayt, bir iki saniyelik zaman sürecinde izleyiciye, ne kadar hızlı konuşulursa konuşulsun sözle iletilebilecek bilgiden çok fazla bilgiyi iletir. Optik algılamamız akustik algılamamızdan çok daha fazla bilgi akışını sağlayacak düzeydedir. Çevremizde olup bitenlerin; %80 ini gözümüzle, %10 unu kulağımızla, %5 ini ise dokunarak algılarız. Optik duyu kanalımız hem günlük özel yaşamımızda, hem de iş yaşamımızda bu nedenle çok önemlidir. İş yerinin doğru aydınlatılmasıyla sadece iş performansı artırılmaz, aynı zamanda olası hatalar, tehlikeler de fark edilir ve önlenir. İnsan gözünün görebildiği ışık, dalga boyu 380-780 nm arasında olan, frekansı 10 15 Hz dolayındaki elektromanyetik dalgalardır. Elektromanyetik dalgalar frekansı 50 Hz olan alternatif akımdan başlayıp radyo, televizyon dalgaları, röntgen ışınları ve frekansı 10 24 Hz olan kozmik ışınlara kadar geniş bir yelpazeye yayılırlar. En alçak ve en yüksek frekanslar ve en uzun en kısa dalga boyları arasında 10 20 den fazla bir oran mevcuttur.(şekil1) Şekil 1. Elektromanyetik Işınların Dalga Boyu ve Frekansları Nasıl radyo, televizyon çeşitli dalga boyları için bir alıcı aygıt iseler, gözümüz de frekans bandının içinde üstten ultraviyole (morötesi), alttan infraruj (kızılötesi) ışınlarla sınırlı olan, çok dar bir alandaki görülebilir ışık dalgaları için alıcı aygıttır. 32

Işık akımı : Işık kaynağından yayılan ve bir alana gelen ışık miktarına ışık akımı denir. Işık kaynağından göze gelen ve göz tarafından değerlendirilen ışık miktarı da ışık akımı olarak tanımlanır. Işık akımının birimi lümendir. Bir aydınlatma sisteminde, aydınlatan lambanın gücü P (Watt) değil, aydınlatılan alana gelen ışık akımı önemlidir. Kullanılan lambanın cinsine göre (akkor lamba, radyum lambası, flüoresan lamba...) bir verimi vardır, yani aldığı elektrik enerjisinin belirli bir kısmını ışık akımı olarak yayar, Işık kaynağının verimi : η= / P [Lümen /Watt] tır. Işık Şiddeti I: Işık akımının, incelenen yöndeki hacimsel açıya bölünmesiyle ışık şiddeti elde edilir, birimi candela dır : I= / Hacimsel açı küre alanının kürenin yarıçap karesine bölünmesine eşittir. Birimi [sr] Steradyanttır. Tüm küre alanı için = 4. sr dır. Işık şiddeti 1 cd olan ve bir kürenin merkezindeki nokta şeklindeki ışık kaynağının kürenin tüm alanına yayıldığı toplam ışık akımı =4. lümendir. Aydınlatma şiddeti E : Pratikte bizim için önemli olan alanlar vardır, o alanların özellikle iyi aydınlatılmasını isteriz. Birim alana düşen ışık akımı aydınlatma şiddetidir, birim lükstür. E = / A (lm/m²=lüks) Işık incelenen alan dikey gelmiyorsa aydınlatma şiddeti: E =.cos / A İfadesinden hesaplanır. ışığın geliş yönü ile düzlem arasındaki açıdır. Bir noktadaki aydınlatma şiddeti kaynağın ışık şiddeti I ile noktanın kaynağa olan mesafesi r nin yardımıyla E= I / r² (cd/m 2 =lüks) denkleminden hesaplanır. Işık eğik geliyorsa E = I cos / r² denklemi kullanılır. Işık kaynağı tarafından aydınlatılan alan, ışık kaynağına olan mesafenin karesiyle doğru orantılı olduğundan, lambaya olan mesafenin iki katına çıkması aydınlatma şiddetinin dörtte bir değerine inmesi demektir. İş yerlerinde genel aydınlatma yerine, tezgaha çok yakın bir lamba yerleştirerek çok daha güçlü aydınlatma şiddeti elde edilebilir. 33

Tablo 1. Önerilen aydınlatma şiddeti değerleri Kaba çalışma, depolar, ardiyeler Orta hassasiyet, paketleme ve sevkiyat Basit montaj, kalın telle bobin sarma, takım tezgahında çalışma Hassas çalışma, okuma, yazma, araştırma laboratuarı, hassas Makine montajı, marangoz tezgahlarında çalışma, hassas aletlerle iş Çok hassas işler, teknik resim çizme, renk kontrolü, hassas alet ayarı Saat v.b. montajı, elektrikli alet kontrolü 50 200 lüks 200 250 lüks 250 300 lüks 500 750 lüks 1000 2000 lüks Işık (aydınlatma) yoğunluğu : Bir yüzeyin aydınlığı, gözümüze parlak veya loş gelmesi, yaydığı veya yansıttığı ışığa bağlıdır ve ışık yoğunluğu ile tanımlanır. Işık yoğunluğunun birim cd/m² dir. Fizyolojik açıdan önemli bir büyüklüktür ve görme koşullarının değerlendirilebilmesi için görüş alanında ışık yoğunluğunun nasıl dağıldığını bilmek gerekir. Aydınlatılan hacmin duvarlarının refleksiyon (ışığı yansıtma) derecesi, odanın, iş alanının ışık yoğunluğunu etkiler. Işık yoğunluğu L birim alanının yaydığı ışık şiddetidir: L = I / A (cd / m²) Söz konusu alana bakan kişinin bakış doğrultusu ile alanın normali arasında açısı varsa : L= I / A. cos Şekil 2. Fiziksel Büyüklükler 34

Şekil 3. Işık Kaynağından Uzaklaştıkça Aydınlatma Şiddetinin Azalması Pratikte aydınlatma şiddeti E nin ölçülmesi yeterlidir. Aslında görebilmemiziçin gerekli olan, aydınlatma şiddeti değil, baktığımız nesneden gözümüz yönünde yansıtılan ışık miktarıdır ki bu da ışık yoğunluğudur. Yüksek bir görüş performansının gerektiği yerlerde en az 100 cd/m 2 ışık yoğunluğuna ihtiyaç vardır. Kontrast: Bir cismi iyi görebilmek, doğru algılayabilmek o cismin aydınlatılmasındaki kontrasta, yani ışık yoğunluğu farklılıklarına bağlıdır. Gözün kontrast hassasiyeti, adaptasyonu, ışık yoğunluğu diyebileceğimiz ortamın temel aydınlığına bağlıdır. Normal gün ışığı ile aydınlatılmış bir odada veya lamba ile 100 cd/m² düzeyinde aydınlatılmış bir ortamda, ortamla bakılan cisim arasında göreceli ışık yoğunluğu farkı %1-2 ise, cisim rahat algılanabilir. Göreceli ışık yoğunluğu, bakılan cisim ile ortamın temel ışık yoğunluğu arasındaki farkın temel ışık yoğunluğuna bölünmesiyle elde edilir. Kötü aydınlatılmış ortamlarda veya tam zıddı öğle güneşinin aydınlattığı ve refleksiyon derecesinin büyük olduğu karlı bir ova veya bir sahilde cisimleri algılayabilmek için %10 a varan büyüklükte ışık yoğunluğu farkı yani kontrast gereklidir. Bir nesneyi görebilmek için aydınlığın değil kontrastın daha önemli olduğunu günlük yaşamımızda da görmekteyiz : Aydınlık bir salonda slayt gösterisini algılayabilmek için pencerelere perde çekmek zorunda kalırız, televizyonu veya bilgisayar ekranını aydınlık bir pencere önünde oldukça zor izleyebilir. Göz kamaşması Gözün görevi çevremizde bulunan nesneleri, göz merceğinin yardımıyla, gözün arka duvarında retina üzerine optik olarak resmetmektir. Göz kamaşması iş yerinde aydınlatmadan doğan şikayetlerin başında gelir. Yaşları arttıkça insanlar, ışık yoğunluğuna daha az dayanabilmektedirler. Göz kamaşmasının nedeni göze gelen ışığın korneadan, mercekten ve camsı bölgeden geçerken sapması ve çevreye 35

yansımasıdır. Bu ışıklar retinada oluşan resme ulaşırlar ve resmin kontrastını azaltırlar (Şekil 4). Bir ışık kaynağından gözümüze doğrudan gelen veya parlak bir düzlemden yansıyarak dolaylı gelen her ışık kamaşmaya sebep olur. Bir aydınlatma sisteminde, çalışma pozisyonunda göz tarafından ışık kaynağı görünmüyor ve çalışma alanının hiçbir noktası da parlamıyorsa o zaman kamaşmasız bir sistemden bahsedebiliriz. Gözde kamaşmaya sebep olan ışığın aydınlatma yoğunluğu, aydınlatma şiddeti ile doğru, kamaşma açısının karesi ile ters orantılıdır. L s = c. E / γ 2 Kamaşma açısı, ışık kaynağı, göz ve bakılan nesne arasındaki açıdır (Şekil 4). Şekil 4. Göz kamaşması ve Kamaşma açısı Aynı aydınlatma koşulları altında, tavandan aydınlatılmış iki salondan alçak salondaki göz kamaşma tehlikesi, kamaşma açısı daha büyük olan yüksek salondakinden daha büyüktür. Yan taraflara ve yükseklere yerleştirilmiş ışık kaynakları kamaştırma açısından daha az tehlikelidir. Işık kaynağının yatay ve düşey düzlemde bakış istikametine yaklaşması, aydınlık şiddetinin artması ve aydınlatılan alanın büyümesi görme kabiliyetimizi daha fazla olumsuz etkiler. Deneyimler kamaşma açısının kesinlikle 30 den büyük olması gerektiğini göstermektedir. 36

Yanlış Aydınlatma Doğru Aydınlatma Modern aydınlatma sistemlerinde göz kamaşması rahatsızlıkları daha ziyade yansıyan ışık yüzündendir. Bunu önlemenin veya tehlikeyi azaltmanın çareleri, aydınlatma yoğunluğu düşük, büyük alanlı ışık kaynakları kullanmak ve çalışma alanında parlak materyaller kullanmamaktır.işyerinde işlenen malzemenin kendisi parlaksa ve ışığı büyük oranda yansıtıyorsa indirekt aydınlatma ile veya olaya uygun özel işyeri lambaları ile ışığın göze yansımasını engelleyerek göz kamaşması önlenmeye çalışılır. Işığın göze geliş açısının görme kalitesini ne kadar değiştirdiği şekil 5 te görülmektedir. Bakılan nesnenin aydınlığı 100 lüks, kamaşma kaynağından dolayı göze gelen ışığın düzeyi de 37

50 lüks ise açı 5 iken görme kalitesi % 84 azalır, göz yorulur, dayanamaz hale gelir; açı 10 ye çıktığında kalite azalması % 69 olmuştur, göz kendisini zorlamak zorunda hisseder. Açı büyüdükçe kalite düşmesi ve gözün rahatsızlığı da azalır. (Şekil 5) Şekil 5. Işığın göze geliş açısı ve etkisi Çalışma düzeninde en iyi aydınlık dağılımı için kural, bakılan alan, manuel çalışma alanı, çevre alanı arasında aydınlatma yoğunluğu düzeyinin 9:3:1 oranında olmasıdır. Bir yazı masası için, okunan kağıdın aydınlatma yoğunluğu düzeyi 9 ise, masa alanında 3, odanın genelinde de 1 olmalıdır. (Şekil 6) Şekil 6. İş parçası, çalışma alanı ve çevre alanlarının aydınlatma yoğunluklarının birbirine oranı 9:3:1 olmalıdır. 38

İyi bir aydınlatma sadece görme duyumuzu, görsel performansımızı etkilemez, aynı zamanda, çabuk ve doğru hesaplama, mantıksal düşünme, daha iyi dikkat gibi merkezi sinir sisteminin çeşitli alanlarının aktivitesi de artar (Şekil 7). Kötü aydınlatma ise yorulmaya, motivasyon kaybına ve nihayet performansın düşmesine yol açar. Şekil 7. İyi aydınlatma ile iyileştirilebilecek performans değişkenleri İş yerinde, işin kusursuz yapılabilmesi ve daha da önemlisi çalışanların göz sağlığının korunması,iyi bir aydınlatmanın yapılmasını gerektirir. Bir iş ortamındaki aydınlatma gereksinimi, yapılan işin özelliğine, işgörenlerin göz fonksiyonlarının normalliğine,işin özellikleri nedeniyle detay algılama gibi kriterlere bağlıdır. Şekil 10. da üç ayrı iş için yapılan deneysel bir çalışmada, aydınlatma seviyesinin, işi bitirme zamanına etkisi incelenmiştir. Şekilden de görüldüğü gibi,başlangıçta aydınlatmanın artırılmasıyla performansta hızlı bir artış görülürken, zamanla bu artış hızı azalmaktadır. Belli bir aydınlatma seviyesinden sonra da performansta tekrar bir azalma söz konusu olmaktadır. Bu durum, yazı yazma işlemini temsil eden eğride rahatlıkla görülebilmektedir. 39

Şekil 10. Aydınlatma Seviyesi - Performans İlişkisi Çeşitli iş ortamlarında ve farklı iş istasyonlarının gerektirdiği aydınlatma tipi ve seviyeleri uzun araştırmalara konu olmuş ve halen olmaktadır. Bu konuda çeşitli ülkelerdeki Aydınlatma Mühendisleri Dernekleri farklı yerlerin aydınlatma tipi ve seviyeleri ile ilgili önerilerde bulunmaktadırlar. İş yerinde, önerilen aydınlatma seviyeleri, 200 lüks ten başlayıp, yapılan işin özelliğine ve hassasiyetine göre 2000 lüks e kadar çıkabilmektedir. Son zamanlarda aydınlatma tekniği önemli ölçülerde gelişmiş, her çeşit işyeri veya iş istasyonlarının optimal aydınlatılması konusunda önemli bir bilgi birikimi sağlanmıştır. Özel aydınlatma gereksinimi olan iş ve işlemlerde de, aydınlatma düzeyi, ışığın geliş açıları, gerektiğinde daha iyi aydınlatma için hareketli düzeneklerin geliştirilmesi gibi yaklaşımlar geliştirilmiştir. Ergonomik yaklaşımda da öncelikle işgörenlerin göz ve görme fonksiyonları dikkate alınarak sağlıklı bir düzen öngörüldüğü gibi, insan faktörünün en verimli bir şekilde çalışabileceği aydınlatma koşulları aranır. İş yerlerinde gün ışığından oluşan aydınlanma şiddetinin dışarıda açık havadaki aydınlatma şiddetine oranına gün ışığı oranı denir. DIN 5034 iş yerlerinde yapılacak işe göre gün ışığı ile aydınlatma halinde tavsiye edilen gün ışığı oranları Tablo 2 de verilmiştir. 40

Tablo 2. Gün Işığı Oranı Aydınlatma düzeyi Min. Gün ışığı oranı (%) Örnek Düşük 1 Pek girilip çıkılmayan depo vb. Orta 2 Normal depo Yüksek 5 Büro Çok Yüksek 10 Hassas cihaz atölyesi Doğrudan ve Dolaylı Aydınlatma Genel aydınlatma düzeyinin dışında kontrastın ve ışığın oda içinde yayılmasının görme koşullarına etkisi büyüktür. Bir ölçü aletinin, örneğin bir sayacın kapağına bakılacak küçük cam parçalarının bir atölyede, normal iş yerinde kirlilik, çizik v.b hatalara karşı kontrol edilmesi, kontrol eden kişi için büyük bir görsel yüktür. Camı ışığa tutarak kontrol ederken, camın arkasındaki yüzeyin şekli, civardaki diğer ışık kaynaklarından göze ulaşan ışık, camdaki hataları algılamayı zorlaştırır. Şekil 8 sağda görülen işyeri düzenlemesinde cam siyah bir altlık üstündedir ve özel bir işyeri lambası tarafından aydınlatılmaktadır. Bu konumda muhtemel hatalar çok kolay görülebilir. Solda ise bir makaradaki bakır sargıların uçlarının lehimlenmesi şematik olarak gösterilmiştir. Hem tel hem de metal altlık yaklaşık aynı refleksiyon derecesine sahiptirler ve bunlardan yansıyıp göze gelen ışık lehimlenecek bakır tel uçlarının görülmesini engellemektedir. Ortadaki düzenlemede metal altlık yüzeyine paralel yönde ışık gönderilerek üzerindeki telde aydınlık ve gölgeli bölgeler oluşturulmakta ve telin gözle görülmesi kolaylaşmaktadır. 41

Şekil 8. Kontrastın görsel algılamaya yardımı Yönlendirilmiş ışınlar aydınlık ve gölge oluşturarak kontrastı kuvvetlendirirler, yandan gelen güneş ışığının duvarı yaladığında duvarın pürüzleri çok belirgin bir şekilde ortaya çıkarması buna güzel bir örnektir. Işık kaynağından bakılan nesneye doğrudan gelen ışık hacimsel görmeyi kolaylaştırır. Duvardan, tavandan veya lambanın bir yanından yansıyan ışık (difüz ışık) stereoskopik görmeyi engeller. Direkt aydınlatma sayesinde gölgelerin oluşması, üç boyutlu parçaların hem göz hem de elin koordineli çalışmasıyla yapılması gereken montaj işlerini de kolaylaştırır. Bürolarda ise bunun tersi diffüz aydınlatma ( aydınlatılmış tavan ) veya dolaylı aydınlatma (ışığı önce tavana ve duvarlara yönlendiren abajurlu lamba) istenir, eğer gölge oluşturan direkt aydınlatma kullanılırsa elin gölgesi okuma, yazma veya görmeyi zorlaştıracaktır. Göz Yorulması Araştırmalar hem düşük hem de yüksek aydınlatma şiddetlerinin gözü erken yorduğunu göstermektedir. Göz sürekli bakmaktan değil, farklı noktalara özellikle de farklı uzaklıklara bakarken yaptığı hareketlerden dolayı yorulur. Görme olayını gerçekleştiren sinir hücreleri yorulmazlar, yorulma konsantrasyon gerginliğinden ve işin monotonluğundan kaynaklanır. Bir iş, görsel performans yeteneğinin, görme kabiliyetimizin sınırındaysa veya sınıra yakınsa bu işi yapabilmek için kişi kendini zorlayacak, kendini tümüyle işine konsantre edecektir, bu da onu çabuk yoracaktır. Sabit mesafede, tek bir noktaya bakarak yapılan işlerde de göz kasları, statik zorlamada çabuk yorulan diğer kaslar gibi yorulacaktır. Meşrubat sanayiinde şişelerin temizliğinin kontrol edilmesi gibi görülecek nesnelerin çok küçük olması, çevre ile yeter kontrastın bulunmaması durumunda veya işçinin görme yeteneğinin zayıf olması halinde, arka planın eşit biçimde aydınlık tutulması ve büyüteç kullanılması gibi önlemler alınmalıdır. Monoton işlerde zaman zaman gözleri kısa süre kapatmak, iki iş adımı arasında iş alanı çevresinde bir uzağa bir yakına bakmakta yorulmayı geciktirmek açısından yarar sağlar. Çalışma esnasında sürekli yakına bakmak durumunda olan kişiler, birkaç metre uzaklığa bakarak gözlerini dinlendirebilirken, şehirlerarası yolda otobüs kullanan bir şoför gibi uzağa bakarak çalışanlar ise, iş izin veriyorsa arada bir daha yakın mesafeye bakarak gözlerini dinlendirebilirler. Yalnız uzak-yakın arası akkomodasyon süresinin iki saniye kadar olduğunu düşünerek, iş güvenliğini tehlikeye atacak davranışlarda bulunmamak gerekir. 42

İşyerinde Renk Yapay aydınlatmada renklerin iyi ve doğru anlaşılabilmesi için ışık kaynağının emisyon spektrumu gün ışığının spektrumuna benzer olmalıdır. Eğer yapay ışık kaynağı, sadece monokromatik ışık yayan bir Natriyum buharı lambası ise, yani tüm ışık enerjisi tek dalga boyunda bir ışık ise, bu lamba tarafından aydınlatılan nesneler de ancak o dalga boyunda ışık yansıtacaklarından bakılan nesnelerin renkleri anlaşılamaz. Fotokimyasal prosesleri etkilemedikleri için fotoğrafçılıkta, bazı elektronik eleman üretiminde bu lambalar kullanılır ve renkler algılanamaz. Renklerin çok iyi algılanmasında en iyi lamba Xenon lambalardır. İçerdikleri sarı-kırmızı tonun ağırlığı nedeniyle akkor lambalar renk algılamasını olumsuz etkiler. Civa buharlı lambalar da aynı şekilde renkleri doğru göstermez. İçinde mavi, yeşil ve kırmızı renkleri içeren 3 bantlı lamba ile renkler oldukça iyi ve gerçekçi olarak algılanır. Renk kontrastı: Renkler bir renk çemberi üzerinde kırmızıdan başlayarak, altmışar derece aralıklı turuncu, sarı, yeşil, mavi, mor dile sıralandığında (Şekil 9) karşılıklı gelen renkler karşıt renkler dir, aralarında da geçiş renkleri vardır. Bakılan alanda bu karşıt renkler yan yana geldiyse birbirlerinin görünme özelliklerini, parlaklıklarını artırırlar. Şekil 9. Karşıt Renkler İşyerinde Aydınlatma ve Görmeye ilişkin Kurallar 43

İş yerinde görsel faaliyetlerin verimi birinci derecede aydınlatmanın doğru yapılıp yapılmadığına bağlıdır. Yanlış aydınlatma hem anlamsız bir enerji harcamasına hem de iş güvenliğini açısından bir çok risklere neden olur. İşin cinsi, incelenen nesnelerin rengi, detayları, kontrast farklarına bağlı olarak aşağıdaki temel kuralların bilinmesi ve bunlara uyulması gerekir: 1. Aydınlatılan nesne ne kadar koyu renkte ise, gerekli aydınlatma şiddeti o kadar büyüktür 2. İncelenen detay ne kadar küçükse, aydınlatma şiddeti de o kadar büyük olmalıdır. 3. Aralarında büyük kontarst farkı olmayan, küçük detaylar içeren siyah bir nesne için 10.000 lüks veya daha büyük aydınlatma şiddeti sağlamak gerekir. Ancak bu kadar şiddetli aydınlatılan alanda beyaz renkte büyük alanlar bulunmamalıdır. 4. Kontrast zayıfladıkça, aydınlatma şiddeti artırılmalıdır. 5. Açık renkli veya beyaz renkte büyük alanlar yüksek aydınlatma şiddetinde göz kamaşmasına neden olurlar. 6. Fizyolojik optik iyi bir hacim etkisi refleksiyon derecesi yaklaşık 0,4 olan döşeme, duvar boyası, perde ve mobilya ile ve nispeten yüksek aydınlatma şiddeti ile sağlanır. Ancak bu yöntem fazla enerji harcattırır. 7. Her tarafta aynı kalitede görüşün sağlanması istenen büyük hacimlerde, her bölgeyi eşit derecede aydınlatan genel aydınlatma yöntemi uygulanmalıdır. 8. Genel aydınlatılmış işyerlerinde, gerektiğinde montaj masası, makine ek bir lambayla da aydınlatılabilir. Bu durumda özel aydınlatılan yer ile genel aydınlatmanın aydınlatma şiddeti oranları 2/1 olmalıdır. 9. Çalışılan alanın aydınlık, çevresinin ise biraz az aydınlık olması halinde görme daha iyidir. Ancak iş alanının yakın çevresinin (işçinin kolu ile ulaşabileceği alan) ışık yoğunluğu iş alanının ışık yoğunluğunun 1/3 ünden daha küçük, geniş çevrenin ışık yoğunluğunun iş alanının ışık yoğunluğuna oranı ise 1/9 un altına düşmemelidir. 10. Yakın çevre kesinlikle çalışma alanından daha aydınlık olmamalıdır. 11. Aydınlatmadan en büyük şikayet doğrudan kamaşma ya da yansımadan dolayı göz kamaşmasıdır. Doğrudan göz kamaşmasını önlemek lambaların cinsi, yerleştirme düzeni ve oturma pozisyonunda değişikliklerle giderilebilir. Yansıma kamaşmasını gidermek için mat renkli iş alanı, mat renkli nesneler seçilmelidir. Bu mümkün olmadığı takdirde difüz aydınlatma(örneğin; önü kafesli lambalar) uygulanır veya özel lambalar kullanılır. 12. İçerisinde kırmızı da bulunan sıcak renk içeren lambalar, soğuk beyaz veya mavi içeren lambalara göre daha rahatlık, huzur verici olarak algılanır. Sıcak-beyaz ışık insanı sağlıklı gösterir. Işıktaki kırmızılık oranı fazla olunca doğallık kaybolur, özellikle yaşlı insanlarda hipermetropmuşlar gibi yakını iyi görememe problemi doğurur. 13. Yaşlı işçiler hem göz kamaşmasından şikayet ederler,hem de daha fazla ışığa ihtiyaç duyarlar.bu işçiler için iş alanına göz kamaştırmayan özel lambalarla ek aydınlatma uygulanmalıdır. 44

14. Eğer iş yeri gün ışığı ile aydınlatmaya göre düzenlendiyse, gün ışığından lamba ile aydınlatmaya geçişte aydınlatma şiddetinde büyük farklılıklar olmamalıdır. 15. İş yeri gün ışığı ile yeterince aydınlatılamıyor ve sürekli lamba ile aydınlatılıyorsa, yine de işçilerin dış dünya ile ilişkisini sağlamak amacıyla iş yerinde mutlaka pencere bulunmalıdır. 16. Penceresiz iş yerleri, bir fotoğraf laboratuarı gibi, fonksiyonu gerektiren yerlerle sınırlı tutulmalıdır. 17. Görüş alanındaki nesneler, aydınlatma her yerde aynı şiddette sağlandıysa, kendi doğal ışık yoğunluğu ve doğal kontrastında görünürler. Ancak çevre çok aydınlık değil ise görebilme yeteneği daha iyidir. 45

4. İKLİMLENDİRME İşyerlerinde ortamın iklimlendirme koşullarını etkileyen faktörler; 1-Hava ısısı 2-Isı kaynaklarından yayılan ısı 3-Ortam nemliliği 4-Hava hareketleri şeklinde özetlenebilir. Şüphesiz insanların giyimleri ve yaptıkları işlerin güçlük derecelerinin de dikkate alınması gerekecektir. Yukarıdaki dört etkenden en önemlisi genelde, hava ısısıdır. Ancak, her insanın tercih ettiği ısı düzeyi dikkate alınırsa bu konuda bir düzenleme yaparak beğendirmek oldukça zordur. Buna rağmen; iş verimi, genel sağlık, uzun dönemde iş hevesi gibi konularda önemli etkileri olan ortam ısısının titizlikle ele alınması gerekir. Şekil 1. Kişiye,işe ve ortama bağlı klima faktörleri 1. Hava ısısı Gelişmiş endüstri ülkelerinde, hafif fiziksel işler yapan işçilerin çalıştığı fabrikalarda en rahat ortam ısısının 18,3 C olduğu kabul edilmiştir. Bu ısı düzeyindeki ortamda dahi çalışanlardan 1/7 si bu ısı düzeyinden şikayetçi olmuşlardır.rahat bulunan çalışma ortamının alt ve üst hudutlarının da 15,6-20 C olduğu saptanmıştır. Büro çalışanları ve daha az hareketli işler yapan işgörenlerin tercih ettikleri ortam ısısı ise bir ölçüde de olsa daha yüksektir (19,4-22,8 C). Çalışanların fiziksel aktivitesi arttıkça, ortam ısısı değerlerini düşürmek 46

gerekmektedir. Ağır endüstriyel işlerde, işgörenlerin kendilerini rahat hissettikleri ortam ısısı hudutları 12,8-15,6 C olarak saptanmıştır. Açık ısı kaynakları ve yayılan ısı karşısında çalışan işçilerin ise daha düşük ortam ısısı düzeyini benimsedikleri görülmüştür. 2. Yayılan ısı Hafif işlerle uğraşan işgörenlerin bulunduğu bir ortamda yayılan ısının, toplam ısı etkisi ısı ortamı koşullarının sağladığı konfor duygusunu bozmamalıdır. Yüksek ısı yayan kaynakların bulunduğu işyerlerinde, işgörenlerin bu yüksek radyant ısıdan korunmaları gerekir. Tam tersine, duvarların ve pencerelerin soğuk olması nedeniyle ısı kayıpları ve işgörenlerin vücut ısısı kayıplarına neden olan soğuk kaynaklarının önüne bu etkinin yayılmasını önleyecek perdelemelerin yapılması, kolay bir önlem olmasına rağmen, çok önemli bir rahatlık etkisi sağlar. 3. Havanın nemliliği Normal ortam ısı koşularında havanın nemlilik derecesinin önemli bir etkisi olmaz. Ancak, bu koşullarda dahi, aşırı nemden kaçınılmalıdır. Nemlilik, mevcut ortam ısı koşularında, işyeri havasını doymuşluk düzeyine kadar getirecek su buharı değerine (%100 nemli) göre yüzde oranı şeklinde ifade edilir. Böylece elde edilen yüzde değerine (göreceli nemlilik derecesi diyebiliriz. Genelde göreceli nemlilik derecesinin %70 ten yukarı çıkmaması gerekir. Çok kuru hava, burun içini, ağız boşluğunu ve soluk yollarını kurutur ve rahatsızlık verir. Bu etki ortam ısısı yükseldikçe daha fazla hissedilir.yüksek düzeyde nemlilik ise, kapalı bir yerde çalışan insanların, burun ve boğazlarında bir dolgunluk duygusu oluşturur. En önemlisi de ortam ısısı yükseldikçe, ter buharlaşması önemli ölçülerde azalır ve bir yapışkanlık hissedilir. 4.Hava hareketleri Ortam ısısı ve yayılan ısı düzeyleri normal sınırlar içinde iken, ideal hava akımı 150 mm/sn civarındadır. Hava hareketi 510 mm/sn nin üzerine çıktığında, çalışma ortamı esintili kabul edilir. 100 mm/sn altında hava değişimi olan yerlerde ise, hava hareketlerinin rahatlığı kalmaz ve bu ölçüde hava akımı olan işyerleri havasız etkisi yapar. Hava hareketlerinin fark edilmesinde, hareket halindeki havanın insan bedenine çarpması sonucu deride meydana getirdiği ısı değişikleri rol oynar. Hareketli havanın ısı düzeyi düşük olduğu zaman şikayetler artar. Bunun nedeni, insan bedeninin soğuğa daha duyarlı olmasıdır. Hava akımı aynı kaldığı halde, ortam ısıtılırsa, aynı boyutlarda şikayete neden olmaz. Rahat ısı ortamının üst sınırına yaklaştıkça işgörenlerin daha esintili havayı tercih ettikleri bilinmektedir. Rahat bir hava akımı sağlamak kadar, işyerinde hava hareketlerini kontrol etmek de oldukça güçtür. İşyerinde birkaç pencere bulunması, tavanın alçak ve kişi başına düşen devinim hacimlerinin dar olması gibi faktörler işgörenlerin rahatlıklarını etkiler. Rahatsızlık yaratan işyerlerinde teknik tasarımlar ve havalandırma sistemleri ile bu tür sakıncalar önlenebilir. En basit önlem gibi görünmesine rağmen, uzun kanatlı vantilatörler 47

genellikle etkilidirler. Bu tür pervanelerin hızlı çalıştırılmaktan çok, ayarlanmış bir şekilde dönüş yapması gerekir. Yukarıda sayılan dört faktörün yanı sıra başta hava basıncı olmak üzere, hava iyonizasyonu, topraktaki radyoaktivite, havadaki kimyasallar da iklimin elemanları olarak ifade edilse de, insanın çevresiyle ısı alışverişini etkileyen ve yaşam için gerekli vücut sıcaklığının 37 C civarında tutulmasının sağlayan dört faktör, işyeri iklimini belirler. Çevre ile ısı alışverişini bu dört iklim faktörünün dışında kullanılan giysinin izolasyon değeri ve yapılan işin zorluğuna göre organizmanın ürettiği ısı miktarı etkiler. Kişinin klimayı algılamasında bunlara ek olarak vücut yapısı (konstitasyon) ve o anki durumu (kondisyon) da rol oynar. Kişinin yaşadığı, çalıştığı ortamda bulunduğu hacme, giysisi ve çalışma düzeyine, dolayısıyla harcadığı enerjiye ve ortamdaki klima büyüklüklerine bağlı olarak termik huzur veya rahatsızlık hisseder. Algılanan bu hisse termik konfor duygusu denir ( Şekil 2). 48

Şekil 2. Termik konforu oluşturan parametreler İnsan Vücudunda Sıcaklık İnsan vücudunda sıcaklık dağılımını incelediğimizde dış yüzeyden, deriden içeriye doğru gidildiğinde sıcaklığın biraz değiştiğini görürüz.dışarıya doğru sıcaklık daha düşüktür. Çevrenin 20 C ve 35 C olması hallerinde vücut kesitindeki sıcaklık dağılımı Şekil 3 te görülmektedir. Sıcaklık dağılımı açısından insan vücudunu çekirdek ve kabuk diye iki ayrı birime ayırabiliriz: -Beyin, göğüs, karın ve bu bölgedeki iskelet kasları çekirdek bölgesini oluşturur.bu bölgenin kütlesi kişiye göre değişir, toplam kütlenin %65-80 i kadardır. İnsan vücudunun işlevlerini yapabilmesi için dışarıdan aldığı, kendi ürettiği ve dışarıya verdiği ısı enerjisi arasında bir dengenin oluşması ve bu denge durumunda vücut çekirdek sıcaklığının 37 C civarında olması gerekir. -Kol, bacak ve göğüs karın bölgesinin dış kısmı kabuk bölgesini oluşturur ki bu da toplam kütlenin %20-35 idir. Kabuk bölgesi çekirdek bölgesinin ısıl dengesini korumada bir tampon görevi yapar. 49

Şekil 3. Ortam sıcaklığının 20 C ve 35 C olmasına göre insanda çekirdekten deriye doğru sıcaklık değişimi İnsan ve Çevresi Arasında Isı Transferi İnsanla çevresi arasında ısı transferi dört şekilde oluşur: İletim (Kondüksiyon) Taşınım (Konveksiyon) Buharlaşma (Evaporasyon) Işınım (Radyasyon) İletim (Kondüksiyon): Kendinden daha sıcak veya daha soğuk bir cisme temas eden insan vücudu ile temas edilen cisim arasındaki ısı transferidir.isı iletimi ile ısı transferi birinci derecede, deriye temas eden maddenin ısı iletim katsayısına bağlıdır. İletim yoluyla dışarıya verilen ısı enerjisinin toplam ısı enerjisine oranı yaklaşık %5 tir. Taşınım (Konveksiyon): Vücut sınırını oluşturan deri ile onu çepeçevre saran hava arasındaki ısı alışverişi ısı taşınımıdır. Taşınımla ısı transferi havanın hızına bağlıdır. Giyilen elbise deri ile hava arasında bir izolasyon sağlandığından taşınımı etkiler. Toplan ısı transferinin %15-25 i taşınılma gerçekleşir. 50

Buharlaşma (Evaporasyon): Bedenimizin ısı bilançosunu dengede tutan en önemli olaydır. Burada özellikle dikkat edilmesi gereken husus, sadece buharlaşan terin vücudun serinlemesine katkısı olduğudur, yoksa damlayan terlerin böyle bir fonksiyonu yoktur. Buharlaşan ter ile vücuttan ısı enerjisi alınıp dış ortama verilir. Dışa verilen ısının yaklaşık %60 ı bu yolla gerçekleşir. Dış ortamın sıcaklığı insanın kendini rahat hissettiği aralığın üstüne çıkacak olursa, ısınan deride meydana gelen reflekslerle yoğun bir terleme başlar. Terin buharlaşabildiği derinin alanı, deri üzerindeki sınır tabakadaki ve dış ortam havasındaki su buharı basınçları arasındaki fark, havanın bağlı nem oranı terlemede ve terleme ile bedenin soğumasında etkilidir. Havanın nemi ne kadar az ise terin buharlaşması o kadar kolay olur, aksi halde ter buharlaşamaz, ısı vücutta kalır ve bayılmaya kadar varan rahatsızlıklara neden olur. Rüzgar hızının vücudun soğumasına burada etkisi yoktur, zira bir yandan su buharının basınç farkını büyütürken, diğer sıcaklığın 25 C nin üstüne çıktığı, vücut sıcaklığına yaklaştığı durumlarda giysili bir insan taşınım veya radyasyonla çevreye fazla bir ısı veremez; vücut sıcaklığını dengelemek için geriye sadece terin buharlaşması kalır. Belirli bir sıcaklıktan sonra şiddetle terlememizin nedeni budur. Işınım (Radyasyon): Isınan kütlelerin çevrelerine uzun dalga boylu elektromanyetik dalgalar yaymaları, bu dalgaların diğer kütleler tarafından absorbe edilecek ısıya çevrilmesidir. Arada herhangi bir taşıyıcıya gereksinim duymayan radyasyon sayesinde insan vücuduyla çevresindeki her türlü kütle arasında da bir ısı transferi oluşur. Vücuttan dışarıya verilen ısı enerjisinin yaklaşık %20-40 kadarı da radyasyon yoluyladır. Radyasyonda en önemli etken sıcaklıklar arasındaki farktır. Ayrıca alanların büyüklüğü de radyasyonu etkiler. Havanın nemi, rüzgar hızı radyasyonu etkilemez. İnsanlar çalıştıkları ortamlarda,sıkça bedenin ısı dengesini etkileyen termal koşullarla karşılaşırlar. Normal çalışmalarda vücudun ısısı 37±1 C dir. Vücut ısısı soğuk havalarda oksijenle besin maddeleri yakılarak, sıcak havalarda ise terleme fonksiyonu ile dengede tutulur. Ancak aşırı soğuk ve aşırı sıcak havalarda bu denge dış müdahale olmadan korunamaz. Bunun sonucunda önemli sağlık sorunları ve performans düşüşü meydana gelir. Vücudun termal dengesi aşağıdaki denklem ile ifade edilir. ± S =Q ± ݱ K ± I ± B S: Vücut ısı stoku Q: İç ısı üretimi veya enerji metabolizması İ: İletim (temas) yolu ile ısı alışverişi(conductance) K: Konveksiyon (taşınım) yolu ile ısı alışverişi (Convective heat exchange) I: Işınımla (elektromanyetik dalgalarla) oluşan ısı alışverişi (Radiavite heat exchange) B: Buharlaşma yolu ile oluşan ısı alışverişi (Evaporative heat exchange) Eğer S=0 ise vücut termal dengede demektir.vücut ısı stoku,bedenden çevreye bir ısı kaybı söz konusu ise negatif,ısı kazancı söz konusu ise pozitif olur.tablo 1.2. de bazı işler için uygun ortam sıcaklıkları verilmiştir. 51

Şekil 4. Farklı çevre sıcaklılarında çevre ile vücut arasında ısı alışverişi Hava Koşullarının İnsan Üzerindeki Etkileri Vücudun ürettiği ısı miktarı ile dışarıya verdiği ısı miktarı arasındaki eşitliği ifade eden termik denge soğuk ortam, sıcak ortam gibi dış klimatik etkenlerle veya büyük oranda, enerji çevriminden dolayı vücudun fazla ısı enerjisi üretmesi gibi iç etkenle bozulabilir. Organizma fizyolojik sıcaklık dengeleme mekanizmasıyla belirli sınırlar içerisinde kalmak kaydıyla termik zorlamaya uyum sağlayabilir, ancak bunun bir sınırı vardır. İşyerlerinde bu sınırı aşan durumlarla karşılaşıldığında koruyucu teknik önlemler ve uygun elbiseler ile organizmanın termik yükünü azaltma yoluna gidilir. Kolayca ölçebildiğimiz ve en önemli klima faktörü olarak kabul edilmesi gereken ortam sıcaklığı vücut sıcaklığını etkilediği gibi, kalp atış hızını, solunumu, dolayısıyla oksijen alma miktarını, hatta terlemeden dolayı kilo kaybetmeyi de etkiler. Bu etkilemenin nasıl olduğu Şekil 5 te ifade edilmiştir. 52

Şekil 5. Ortam sıcaklığının kalp atış frekansı,oksijen soluma,zayıflama ve vücut sıcaklığına etkisi Vücut çekirdek sıcaklığı organizmanın ısıl kontrol mekanizması sayesinde değişme göstermezken, deri sıcaklığı ortam sıcaklığı ile birlikte değişmektedir. Çevre sıcaklığı düşük iken, ısıl dengeyi koruyabilmek için vücut daha fazla ısı üretmektedir, bunu da düşük sıcaklıklarda daha fazla oksijen alıp, daha fazla besin yakarak sağlar. Sıcaklık 30 C yi aştığında ise ısı dengesi terleme yoluyla sağlanır. Bu şekilde terin buharlaşmasıyla yüksek ısı dışarıya verilmektedir. Kan dolaşım sistemi insanın ısı transport sistemidir. Düşük sıcaklıklarda kalp atış frekansı düşmekte, böylelikle çekirdek bölgeden dışarıya ısı enerjisinin akışı yavaşlatılmaktadır. Sıcaklık artınca da kalp atışları hızlanmakta, daha fazla ısı deriye doğru gönderilmekte ve orada ısı alışverişi sağlanmaktadır. Efektif sıcaklığa göre işgörenin performansı da değişir. Efektif sıcaklık 25 C yi geçtikten sonra performansın önemli ölçüde azalmaya başladığı deneylerle kanıtlanmıştır. Performansı 8 saatlik vardiya sürecindeki performans olarak ölçtüğümüzde, ortam sıcaklığı arttıkça, ağır işlerde performans kaybının hafif işlere göre daha da büyük olduğu görülmüştür (Şekil 6). Örneğin ortam sıcaklığı 26 C olduğunda performans kaybı büroda çalışanlarda %4, hafif bedensel işte %10, orta ağırlıkta işte %20, ağır işte çalışanda ise %44 civarındadır. Görüldüğü gibi ağır işte çalışanlarda ortam sıcaklığının artmasıyla performans kaybı daha 53

büyüktür. Maden işletmelerinde efektif sıcaklık önemli rol oynarken, demir-çelik ve cam sanayinde ısıl radyasyon işi zorlaştıran ana iklim faktörüdür. Şekil 6. Efektif sıcaklığın artmasıyla performansta düşme oranı Tablo 1. İdeal klimatik ortam için, çeşitli işlerde önerilen minimum, optimum ve maksimum klima değeri 54

VÜCUDUN DIÞARIDAN ISI ALMA DÜZEYÝDÜÞER SICAKTAN BÝTKÝNLÝK TEMEL ORGANLAR VE BÖLGELERDE YETERSÝZ KAN DOLAÞIMI ORTAM ISISI STRESÝ DERÝVE VÜCUT ISISI YÜKSELÝR KAN DOLAÞIMI HIZLANIR VÜCUT ÝÇ ISISI DERÝYE VE DIÞARIYA YÖNELÝR ÝLETÝM VE YAYILMA YOLU ÝLE ISI KAYBI ARTAR TERLEME BUHARLAÞMA ÝLE ARTAN ISI KAYBI ORTAM ISISI ÇOK YÜKSEK ÝSE VÜCUT ISI YAYAMAZ VE ISI ALMAYA BAÞLAR TUZ KAYBI SIVI KAYBI TER BEZLERÝYORGUNLUÐU ISI KRAMPLARI SUSUZLUK TERLEMENÝN AZALMASI BUHARLAÞMA ÝLE ISI KAYBININ YETERSÝZLÝÐÝ YAKICI SICAK TÜM VÜCUDUN DENGESÝBOZULUR VÜCUT ÝÇ ISISINDA ARTIÞ DEVAM EDER Şekil 7. Isı stresinin etkileri SICAK ÇARPMASI İşgörenlerin, dayanılabilir ısı düzeylerine yaklaşık bir hafta içinde alıştıkları ve böyle bir uyum gösteren işgörenlerin de verimliliklerinin arttığı gözlemlenmiştir. Vücut ısısının sınırlı ölçülerde düşüşüne, organizma uzun süreler dayanabildiği halde, aynı ölçülerde ısı yükselmesi ısı stresi etkisi yapmaktadır. 55

ISI KAYBI AZALIR DONMA YETERSÝZ KAN VE ISI TAKVÝYESÝ SOÐUK ORTAM STRESÝ DERÝ ISISI DÜÞER KAN DOLAÞIMI YAVAÞLAR VÜCUT ÝÇ ISISI DERÝYE VE DIÞARIYA YÖNELÝR ÝLETÝM VE YAYILMA YOLU ÝLE ISI KAYBI ARTAR DERÝDE KILLARIN DÝKÝLMESÝ DERÝÜRPERMESÝ UZUN DÖNEM ETKÝLERÝ KASLARIN ISI DÜZEYÝNÝN DÜÞMESÝ GIDA TÜKETÝMÝ ARTAR ENERJÝGEREKSÝNÝMÝ NORMALMETABOLÝK DÜZEYÝN 5-7 KATINA ÇIKAR TÝTREME METABOLÝZMA YÜKSELÝR VÜCUT YAÐLANIR DERÝALTINDA KORUYUCU BÝR DOKU OLUÞUR Şekil 8. Soğuk ortam stresinin etkileri Hissedilen Sıcaklık Kişinin kendini iklim açısından rahat hissetmesi ısı transferi olayını etkileyen faktörlere yani havanın sıcaklığı, çevre alanların sıcaklığı, havanın nemi ve rüzgar hızına bağlıdır. Bu faktörlerin her biri bulunduğumuz ortamda kendimizi rahat hissetmemiz için önemli bir rol oynar, aralarındaki ilişki ise oldukça karmaşıktır. Bu karmaşık ilişkinin sonucunun herhangi bir sayısal ifade ile verebilmek için pek çok araştırma yapılmış ancak genel tatmin edici bir sonuca ulaşılamamıştır. Bunun için kişilerin sübjektif algılamalarından yararlanma yoluna gidilmiş ve hissedilen sıcaklık veya efektif sıcaklık tanımları ortaya konmuştur. Tablo 2. Aynı sıcaklık hissi (25 C) algılanması oluşturan klima faktörü kombinasyonlarına bir örnek 56

Hava sıcaklığı termometre ile, rüzgar hızı anemometre ile ölçülür. Nem ise psikrometre ile ölçülür. Aynı sıcaklık hissinin algılanmasına (normal efektif sıcaklık) neden olan bazı klima faktörü kombinasyonları Tablo 10.6 da görülebilir.bu tablodan anlaşıldığı gibi nem ve rüzgar hızına bağlı olarak 25 C ile 37 C arasındaki tüm sıcaklıkları 25 C imiş gibi algılamamız mümkündür. 57

5. KASSAL ÇALIŞMA Kas, kimyasal enerjiyi, mekanik enerjiye çeviren bir mekanizma olarak tanımlanabilir. Kasın kasılması esnasında kimyasal enerji potansiyeli, mekanik enerjiye dönüşmektedir. Kimyasal enerji, enerji taşıyan besinlerin yanması sonucu meydana gelmektedir. Solunum yoluyla alınan oksijen, akciğerlerden kana geçmekte ve kan aracılığıyla iletilmektedir. Kasların fonksiyon yeteneği, esas itibariyle kan temini ile belirlenmektedir. Kemik ve eklemlerin hareket edebilmeleri ancak kaslarla mümkündür. Kaslar hareket sisteminin aktif elemanlarıdır. Kaslar bağ dokusu ile işlevsel bir birim oluşturan kas hücrelerinden oluşur, kasılmaları kuvvet doğurur. Kaslar vücut ağırlığının % 40 ını meydana getirir. Kaslar iskelet kasları (çizgili kaslar) ve düz kaslar olmak üzere iki gruba ayrılabilir. Ergonomi açısından önemli olan kaslar iskelet kaslarıdır. İskelet Kasları (Çizgili Kaslar): İskelet etrafında bulunan, hareketi sağlayan ve beynin bilinç merkezi tarafından kontrol edilen yani isteğimizle hareket ettirdiğimiz kaslardır, kasılma, kısalma hızları çok yüksektir. Çabuk yorulurlar, gözde, ağızda, sırtta, karında da iskelet (çizgili kaslar) kasları mevcuttur. Düz Kaslar: Otonom kumanda edilen, oldukça yavaş, isteğimiz dışında, kendiliğinden çalışırlar. Daha çok sindirim, dolaşım, solunum sistemi, enerji çevrimine katılan sistemlerde ve kalpte bulunur. Kasların Fonksiyonları Bedensel görünümümüz ve hareketten sorumlu olan iskelet kasları, kemiklere bağlıdır ve kemiklerin etrafında toplanan kaslar birbirlerine zıt yönlerde hareket ederler, başlıca fonksiyonları şunlardır: - Kaslar,vücudumuzun hareketini sağlar. - Düz kaslar, sindirim, boşaltım ve üreme sistemlerinin hareketini sağlar, kan basıncını ayarlar ve kanı tüm vücuda pompalar. - İskelet kasları bir iş yaptığı zaman ısı da üretir. Vücut ısısının %85 i iskelet kaslarının hareketiyle meydana gelir. - Kas dokuları uyarılara tepki verebilme, uyarıları iletme, kasılma, uzama ve esneme yeteneklerine sahiptir. Kassal Çalışma Şekilleri Kassal çalışma, esas itibariyle dinamik ve statik çalışma olmak üzere ikiye ayrılmaktadır. Statik çalışma, kasların devamlı gergin durumda iş gördüğü durumlarda söz konusudur. Statik çalışma gerektiren işler yorucudur. Bunun nedeni, gerekli kan dolaşımının sağlanamamasıdır. İstirahat halinde iken ihtiyaç kadar kan kaslara iletilmekte; dinamik çalışmada ise kan ihtiyacı artmakla birlikte yeterli miktar karşılanabilmektedir. Halbuki statik çalışmada, dinamik çalışmaya nazaran daha az kana ihtiyaç duyulmasına rağmen, kaslar, gergin olmaları sebebiyle damarlara basınç yapmakta ve kan dolaşımını engellemektedir.bu da yorulmaya neden olur.bu durum şekil 1 de şematik olarak gösterilmiştir. 58

Şekil 1. Dinamik ve Statik Çalışma Durumları Dinamik çalışmada kasılmalar ve gevşemeler değişmektedir. Böylece gevşeme esnasında oksijen ve enerji taşıyan maddeler, kaslara iletilmekte ve kasılmayı engelleyen maddeler buradan uzaklaştırılmaktadır. Statik kassal çalışma söz konusu olduğu zaman, kan dokusu devamlı olarak kasılmış olan kas tarafından sıkıştırılır. Böylece kan dolaşımı engellenmekte ve tamamen kesintiye uğramaktadır. Bu durumda, kasların kan ihtiyacı yeteri derecede karşılanamamaktadır. Dinlenme halinde, dinamik çalışmada ve belirli iş ağırlığına kadar statik çalışmada olduğu gibi, kan ihtiyacı ve kan dolaşımı dengelenmektedir. Yalnız statik çalışmada iş ağırlığı sınırı çok düşüktür. Bu sınırın üzerindeki ağırlıklarda kan ihtiyacı yeterince karşılanamadığından, ağır kas yorgunlukları ortaya çıkmaktadır. Uzun süreli statik çalışma, insan vücudu üzerinde kalıcı zararlar meydana getirebilir. İş düzenleme ile bu zararların önüne geçmek gerekir. Kas gücüne dayalı işlerde aşağıdaki tedbirlerin alınması, çalışanların sağlığı üzerinde muhtemel kalıcı zararların önlenmesi bakımından önemlidir. - Uygun çalışma ve dinlenme süreleri uygulanmalıdır. - Vücuda statik duruşları minimize edecek şekilde pozisyon verilmelidir. - Statik işlerden mümkün olduğu kadar kaçınılmalıdır. - Kas yükü akış yönü, vücudun uzun eksenine paralel olmalıdır. 59

İŞ YÜKÜ VE ENERJİ GEREKSİNİMİ Bir insanın bir iş yaparken tükettiği oksijenden ve solunum yoluyla dışarıya attığı karbondioksit gazından işin yapılması için gerekli enerji miktarını yaklaşık olarak hesaplamak mümkündür. Diğer taraftan nabızda, solunum hızında ve vücut ısısında meydana gelen değişiklikler de bir işin yapılması için gereken enerjinin hesaplanmasında bir kriter olarak kullanılabilir. Solunum ve dolaşım sistemlerinin yapılan işe uyum sağlaması hemen gerçekleşemez. Bu uyumun sağlanması için geçen süre zarfında ihtiyaç duyulan oksijen, kaslardaki kimyasal enerji kaynaklarından karşılanıır. Uyum dönemi sırasında kimyasal enerji depolarından karşılanan bu oksijen miktarına oksijen borçlanması denir (Şekil 2). Şekilden de görüldüğü gibi, bu uyum sağlandıktan sonra, oksijen tüketimi belli bir düzeyde devam eder. İş bitiminde ise, oksijen tüketimi bazal metabolizma düzeyine yavaş yavaş inerek azalır. Oksijen borcunun geri ödendiği bu döneme toparlanma dönemi denir (Şekil 2). Şekil 2 Bedensel bir çalışma sırasında oksijen alma düzeyinde ortaya çıkan değişiklikler 60

Bir fiziksel çalışmanın başlangıcında solunum ve dolaşım fonksiyonları, metabolik gereksinimlere uyum sağlayıncaya kadar, iş görenin kas hücreleri, "anerobik" yoldan enerji oluştururlar. Uyum sağladıktan sonra ise gerekli enerji "erobik" yoldan karşılanır. Erobik yoldan karşılanan enerjinin bir üst sınırı vardır ve bu sınır değere, maksimum erobik kapasite denir. Bu kapasite üzerinde, vücudun iş yapabilmesi için anerobik rezervlerin kullanılması gerekir ki, bu da bireyin aşırı zorlanmasına neden olur. Erobik kapasitenin yüksek olması, yorgunluğa karşı direnç ve iş verimi açısından önemlidir. Ancak bu kapasitenin tek başına, yüksek iş kapasitesi ve verimliliğin ölçüsü değildir. İş yerindeki ortam koşullarının, iş düzeninin ve temposunun, yardımcı araç ve gereçlerin uygun yerleşiminin, duruş ve oturuş pozisyonları, işçilerin iş hevesleri de önem taşımaktadır. Enerji Gereksinimi Yaşamımızın temel faktörü olan enerjinin tamamına yakın kısmını aldığımız besinlerden, çok azını da çevrenin ısı enerjisinden elde ederiz. Çocukluk ve gençlik, büyüme aşaması veya hastalık sonrası iyileşme dönemi gibi özel dönemlerin dışında enerji bilançosu dengeli olmalıdır. Alınan enerjinin harcanana göre azlığı veya çokluğu, zayıflık veya şişmanlığa neden olur. Ekonomileri gelişmiş zengin ülkelerde yağ ve şekerin normal ihtiyacın %100, proteinin ise %30-40 kadar fazlasının alındığı,dolayısıyla çok fazla kişinin aşırı şişman olduğu gözlemlenmektedir. Bu ülkelerdeki bir başka sağlıksız gelişme de alkol tüketimidir. Örneğin Federal Almanya da kadınlar enerji ihtiyaçlarının %11,4 ünü (1010 kj/gün) sına yetecek kadarını alkollü içeceklerden sağlamaktadır. İnsanın ideal ağırlığı konusunda çeşitli öneriler vardır. Bu önerilerin en eskisi Broca tarafından 1868 de yapılan öneridir: İdeal ağırlık (kg) =Boy (cm) -100 Bazal Metabolizma İnsan vücudunu tam dinlenme halinde iken temel yaşam fonksiyonlarını devam ettirebilmesi için gerekli en düşük enerji miktarına bazal metabolizma denilmektedir. Bazal metabolizma değerleri yaşa, ağırlığa, boya ve cinsiyete bağlıdır. Bazal metabolizmanın cinsiyete ve yaşa göre değişimi aşağıda verilen şekilde görülmektedir. 61

Şekil 3. Bazal metabolizmanın cinsiyete ve yaşa bağlı olarak değişimi İnsanın 24 saatlik enerji gereksinimi üç farklı çevrimden oluşur: Temel çevrim(bazal metabolizma), serbest zaman çevrimi, iş çevrimi. Temel Çevrim(Bazal Metabolizma) TÇ: TÇ yemeğini 12 saat önce yemiş olan denekte ölçülür. Nötr bir klimatik ortamda (sıcaklık 22-25 C, göreceli nem oranı %50-60, rüzgar hızı <0,1 m/s) hareket etmeksizin yatan bir kişinin bir günde harcadığı enerji olarak tanımlanır.yemeği 12 saat önce yemiş olması, organizmanın besini sindirmek için bir enerji harcamaması içindir. Temel çevrim hücrelerinin canlı kalabilmesi, kalp atış, nefes alma, kasların yaşam için gerekli düzeyde gerginliği, tüm organların beslenebilmesi için gerekli olan enerjidir. Temel çevrimde harcanan enerjinin organlara dağılım oranı aşağıdaki gibidir: %26 İskelet kaslarında %26 Karaciğerde %18 Kalpte %9 Beyinde %7 Böbrekte %14 Diğer organlarda Temel enerji çevrimi kişi bebeklikten yetişkinliğe doğru ilerledikçe artar ve 20 yaş civarında günlük temel çevrim ortalama 7500 kj ile maksimum değere ulaşır ve yaşla birlikte tekrar azalmaya başlar. Kişilerin temel enerji çevrimi birbirlerinden çok farklıdır. Psikolojik bir stres bile çevrim miktarını etkileyebilmektedir. Ayrıca yaş, cinsiyet, boy ve ağırlığın da temel çevrimi etkilediği bilinmektedir. Sağlıklı kişilerle yapılan ölçümlere dayanılarak elde edilen ampirik bir denklemle temel çevrim (TÇ) enerjisinin kişisel yaklaşık değeri aşağıda verildiği gibi elde edilebilir: Erkekler: TÇ =280 + 21.B + 58.m 28.Y kj/24 saat Kadınlar: TÇ =2750 + 8.B + 40.m 20.Y kj/24 saat 62

TÇ : Temel Çevrim (kj/gün) B : boy (cm); m: ağırlık (kg); Y: yaş (yıl) Örnek: 30 yaş, 70 kg, 170 cm boy Erkek için; 280 + 21.170+58.70-28.30=280+3570+4060-840=7070 Kadın için; 2750+8.170+40.70-20.30=2750+1360+2800-600=6310 Temel enerji çevriminin kütleyle arttığı hemen anlaşılabilen bir durumdur, kütle arttıkça beslenecek hücre de artacaktır, aynı şekilde uzun boylularda dolaşım yolları da daha uzundur, fazla enerji gerektirir. İnsanlar yaşlandıkça sindirim de yavaşladığından, gerek duydukları enerji azalacaktır. Kadınlar ve erkekler arasında temel çevrimde farklılık olmasının gerekçesi ise kadınlarda yağ miktarının kas kütlesine oranının erkeklere göre daha büyük olmasıdır. Yağ hücreleri kas hücreleri ile karşılaştırıldığında daha az enerji harcarlar. Ayrıca deri altı yağ tabakasının daha kalın ve yoğun olması organizmanın ısı kaybını azaltır, sonuç olarak kadınlarda temel çevrim biraz daha azdır. Kaba bir ortalama değer olarak temel çevrim erkeklerde 7100 kj/gün; kadınlarda 6300 kj/gün alınabilir. 30 yaşındaki kadınlar ve erkekler için hesaplanmış günlük enerji temel çevrim değerleri ağırlık ve boya göre tablo 5,2-a ve b de hesaplanmıştır. Erkekler de bu değerden yaşı 30 dan büyük olursa yaş başına 29 kj çıkarılır veya 30 dan küçükse yine yaş başına 29 kj eklenir. Kadınlarda ise 21 kj çıkarılır veya eklenir. Tablo 1. 30 yaşında erkeklerde ağırlık ve boya göre temel çevrim TÇ (kj/gün) Ağırlık (kg) 50 60 70 80 90 Boy (cm) 150 5468 6048 6623 7203 7778 160 5678 6258 6833 7413 7988 170 5888 6468 7043 7623 8198 180 6098 6678 7253 7833 8408 190 6308 6888 7463 8043 8618 Tablo 2. 30 yaşında kadınlarda ağırlık ve boya göre temel çevrim TÇ (kj/gün) Ağırlık (kg) 50 60 70 80 90 Boy (cm) 150 5334 5737 6140 6539 6943 160 5410 5813 6216 6615 7018 170 5489 5893 6296 6695 7098 63

180 5569 5972 6376 6775 7178 Aynı kişide bir gün içinde yapılan temel çevrimi ölçmek için en dikkatli ve hassas yöntemlerle yapılan deneylerde bile ortalama değerlerde %3 lük bir sapma, farklı günlerde yapılan deneylerde ise erkeklerde %3,5; kadınlarda (periyot özelliklerinden dolayı biraz daha yüksek) %4,7 sapma görülmüştür. Ancak yukarıda denklemlerle elde edilen temel çevrim değeri ile ölçülen temel çevrim değeri arasında fark var ise bunun patolojik bir nedeni olabileceğini düşünmek gerekir. Fark yüzdesi büyüdükçe patolojik sorun olasılığı da artar.(tablo 5.3) Tablo 3. Temel çevrim enerjisinin normal değerlerden sapması arttıkça patolojik sebep olasılığı da artar. Temel çevrimin normal Patolojik sebep olasılığı (%) değerden sapma oranı (%) 2 4 4 17 6 33 8 51 10 67 12 82 14 95 16 97 18 98 20 99 Serbest zaman çevrimi SÇ: Hiçbir iş yapılmasa bile temel çevrimde hesaplanan enerji yeterli değildir. Meslek gereği yapılan işin dışındaki, günlük faaliyetler için harcanan enerji serbest zaman enerjisi olarak tanımlanır. Oldukça pasif bir yaşam süren kişilerde 800-1200 kj/gün olarak hesaplanan bu enerji kişisel aktivitenin derecesine göre günlük 2500 kj ve biraz daha üstü de olabilir. Temel çevrim ve serbest zaman çevriminin toplamını, alınan oksijen üzerinden de yaklaşık olarak hesaplamak mümkündür. İnsanın oksijen gereksinimi kütlesine bağlıdır, bedensel iş yapmazken, 1 kg kütle için dakikada yaklaşık 0,004 lt oksijene ihtiyaç vardır. Ortalama 70kg kütlesindeki kişi olarak dakikada 0,28 lt oksijen alır, bir günde alınan oksijen 403 lt dir. Respiratorik oran (besinin yakılmasında CO 2 /O 2 oranı) değeri 0,85 olan besinin 1 lt oksijen tarafından yakılmasıyla 20,4 kj enerji elde edilir. Bu hesaba göre 403 lt oksijenin yaktığı besinin vereceği enerji 8200 kj dur ki bu değer yukarıda verilen temel çevrim ve serbest zaman çevrimi toplamları ile uyum içerisindedir. İş Çevrimi İÇ: 64

Günlük yaşamımızda yaptığımız işin ağırlığına göre temel çevrim ve serbest zaman çevriminin ötesinde de enerji harcarız. Bu çevrim iş çevrimidir. Çeşitli araştırma kurumlarının yaptıkları ölçümleri dayanarak kabaca da olsa işi sınıflandırıp bu işlerdeki iş çevrimini yaklaşık belirlemek ve işin tamamında harcanarak enerji hesaplamak olasıdır. Bir sınıflandırma örneği Tablo 5.4 dedir. Yapılan işe göre oksijen ihtiyacı yukarıda verilen,dinlenme halindeki işçinin 1 dakikada kilo başına 0,004 lt oksijen değerinin çok üstüne,15-20 katına kadar çıkabilir.iş çevrimi işin ağırlığına göre 8 saatlik vardiyada erkeklerde 10000 kj,kadınlarda 8000kJ ulaşabilir,tablo 5.5. Tablo 4. Erkek ve kadın işçilerde iş ağırlığına göre harcanan enerji İşin ağırlığı Erkek işçiler (kj) Kadın işçiler (kj) Çok hafif iş <2100 <1600 Hafif iş 2100 4200 1600-3200 Orta ağır iş 4200 6300 3200-4800 Ağır iş 6300 8400 4800-6400 Çok ağır iş 8400 10500 6400-8000 Çok ağır iş gören kişinin günlük toplam enerji çevrimi yuvarlak olarak 20.000 kj a çıkmaktadır. Sürekli olarak 20.000 kj dan daha fazla bir enerji çevrimi gerçekleştirmek ideal çevre şartlarında bile, sıradan bir kişi için mümkün değildir. Araya dinlenme günleri koymak gerekir. Bir kaç hafta için 30.000 kj enerji çevrimi, belirli bir zaman diliminde yapılması gereken işlerde, örneğin tarımda hasat mevsiminde, mümkün olabilir. Maraton koşmak veya Boğazı yüzerek geçmek gibi yüksek enerji isteyen spor faaliyetlerinde, böyle bir performans için aylarca hatta yıllarca hazırlanmış bir kişi birkaç gün için bu sınırın da üstüne, belki 50.000 kj toplam enerji çevrimi değerine çıkabilir. Günlük Enerji Gereksinimi Günlük enerji gereksinimini belirlemek için, iş başında harcanan enerjiye ek olarak iş dışındaki etkinlikler için de gerekli olan enerji gereksiniminin saptanıp iş başındaki enerjiye eklenmesi gerekir. Günlük gerekli enerji; E= I + S + U eşitliğinden yararlanarak hesaplanmalıdır. Bu eşitlikte; E : günlük enerji miktarı I : işbaşındaki gerekli enerji miktarı S : Serbest zamanda gerekli enerji miktarı U : Uykuda gerekli enerji miktarı olup, bunların ortalama değerleri ve günlük toplam enerji gereksinimi; saatte 8 saatte I : 214 kcal/h 1712 kcal 65

S : 140 kcal/h 1120 kcal U : 70 kcal/h 560 kcal Toplam 3392 kcal/gün YORULMA VE DİNLENME SÜRELERİ Çalışmanın doğal sonucu olarak meydana gelen fiziksel ve zihinsel bitkinliğe yorgunluk denir. Yorgunluk, çalışma esnasında veya işten sonra hissedilir. Kasların yaptığı işin ağırlık derecesi maksimum kapasiteye yaklaştıkça fiziksel iş yükünün yorgunluk etkisi de artar. Hafif iş yükü ile yapılan çalışmalar yorgunluk oluşmadan uzun süre devam ettirebilir. Bu tür çalışmalar, ağır fiziksel yük ve dinlenme aralarıyla çalışmaktan daha iyidir. Fiziksel aktivitelerde, harcanan enerji miktarına göre çalışma-dinlenme sürelerinin hesabında kabul edilen norm, standartların altında enerji tüketilen işlerde (4-5 kcal/dk) işten dolayı herhangi bir dinlenmeye gerek olmadığıdır. Aşağıda işlerin ağırlık derecelerine göre, harcanan enerji miktarı ve oksijen tüketimi tablo halinde sunulmuş ve dinlenme sürelerini hesabında formüller verilmiştir. Tablo 5. İşlerin Ağırlık Derecesine Göre Harcanan Enerji Miktarı ve Oksijen Tüketimi İşin Ağırlık Derecesi Harcanan enerji (kcal/dk) Kalp atış sayısı O 2 Tüketimi (lt/dak) Şiddetli >12.5 160 veya fazla >2.5 Çok ağır 10-12.5 140 2.0-2.5 Ağır 7.5-10.0 120 1.5-2.0 Normal 5.0-7.5 100 1.0-1.5 Hafif 2.5-5.0 90 veya daha az 0.5-1.0 Dinlenme sürelerinin hesaplanması: R t = 0 K S R t = T(K-S) K-BM x C.K>S R t : Dinlenme süresi(dak) K : İşin enerji maliyeti (kcal / dak) S : Standart enerji maliyeti (kcal / dak) Erkekler için = 5 kcal / dak Kadınlar için = 4 kcal / dak T : İşin süresi (dak) BM : Basal metabolizma (kcal / dak) Erkekler için = 1.7 kcal / dak Kadınları için= 1.4 kcal / dak C : Katsayı 20-30 yaş için = 1.00 30-40 yaş için = 1.04 40-50 yaş için = 1.10 66

50-60 yaş için = 1.20 60-70 yaş için =1.25 Örnek: Altyapı inşaatında çalışan 35 yaşındaki erkek bir işçi 2 saat boyunca çalışmakta ve 30 dakika dinlendikten sonra tekrar çalışmaya devam etmektedir. Çalıştığı 2 saat boyunca 1200 kcal enerji harcayan işçinin çalışma-dinlenme düzeni konusunda ne söylenebilir? (S = 5 kcal/dk, C=1.04) Çözüm: K=1200/120=10 kcal/dak Sonuç=75 dakika YÜK KALDIRMA Tablo 6. Belirli Yaş Grupları için Öngörülen Rahatça Kaldırılabilir Ağırlıklar 14-16 16-18 18-20 20-35 35-50 50+ Erkek 16 21 26 28 23 18 Kadın 11 13 15 17 15 11 67

Şekil 4. Yük Kaldırmada Doğru Hareketler 68

6. ÇALIŞMA SİSTEMLERİ TASARIMI İş sistemi içinde insan özellikleriyle uyumlu bir rol üstlenmediyse, sağlığı, iş güvenliği, verimi bundan olumsuz etkilenecektir. İş ve işyerinin insana uyumlu olması için; -İşyeri işgörenin beden ölçülerine göre düzenlenmeli -İş görenin hareket ve kuvvet yeteneklerine uymalı -İş araç-gereçleri, işe ilişkin bilgi, işgörenin duyu organlarınca kolay ve doğru algılanmalı -İş görenin sürekli ortaya koyabileceği performans düzeyinin üstünde olmamalı -Çevre koşulları işi zorlaştıracak düzeyde olmamalıdır. İnsan vücudunun şeklini ve yapısını inceleyen bilim dalına anatomi, insanın beden ölçülerini inceleyen bilim dalına ise antropometri denir. İskelet Sistemi Kemik sisteminin bütününe iskelet denir. İnsan iskeleti birbirlerine kafatası kemikleri gibi hareketsiz, ya da kol, bacak kemikleri gibi hareketli eklemlerle bağlanmış 200 den fazla (206) kemikten meydana gelir. İskelet hareketini yaptıran kaslardır. İskelet vücut ağırlığının %17-25 kadarını oluşturur. İskeletin görevleri: Organlara ve organizmanın yumuşak birimlerine destek olmak,onları korumak, Vücudun dış görünümünü sağlamak, Kasların iş yapabilmesi için manivela görevi yapmak, İşlevlerine göre farklı gelişmiş eklemlerin de katkısıyla beden dinamiğini, hareketlerini gerçekleştirmektir. Önemli Tanımlar Abduksiyon: Ortadan uzaklaştırmak (sakin durma halinden uzaklaşma) 69

Adduksiyon: Ortaya yaklaştırmak (sakin duruş haline yaklaşma) Anteversiyon: Küresel mafsallarda transversal eksen etrafındaki ana hareket. Örneğin; omuz mafsalından kolun ön tarafa kaldırılması, kalça mafsalından bacağın ön tarafa kaldırılması. Bir organın sagittal düzlemde öne eğilmesi. Retroversiyon:Ekstremitelerden birini arkaya eğme Kaudal: Kuyruğa doğru (aşağıya) Kranial: Başa doğru (yukarıya) Dekstro: Sağ Sinistro: Sol Dorsal: Geriye doğru (elin sırt tarafına doğru) Ekstansiyon: Uzatmak, germek Fleksiyon: Eğmek Frontal düzlem: Vücudu ön ve arkaya ayıran,alına paralel düzlem Saggital düzlem: Vücudu sağ ve sol parçaya ayıran düzlem Transversal düzlem: Vücudu alt ve üst olmak üzere iki kısma ayıran düzlem Lateral: Yan taraf Mediyal: Orta Pronasyon: Elin içe döndürülmesi Supinasyon: Elin dışa döndürülmesi Radyal: Baş parmak istikametine doğru Unlar: Serçe parmağa doru Volar: Avuç içi taraf Üst Ekstremiteler, Kollar Kol üç bölümdür: Üst kol, ön kol ve el. Dik normal konumda, kolu sadece omuz ekleminden hareket ettirerek hareketler aşağıdaki sınırlar içinde yapılabilir: Sagittal yönde, aşağıya dikey sarkan kol konumundan: Anteversiyon: Omuz kemikleri hareket ettirilmeden öne, gergin 0-150 Omuz kemikleri hareket ettirilerek 0-170 Retroversiyon: arkaya, gergin 0-40 Frontal veya transversal yönde, aşağıya sarkık kol konumundan Abduksiyon: Kolu yana, öne açma Omuz kemiği hareket ettirilmeden 0-160 Adduksiyon: Omuz kemiği hareket ettirilerek 0-180 Kolu içeri çekme Omuz kemiği hareket ettirilmeden 0-20 Omuz kemiği hareket ettirilerek 0-40 Üst kol aşağıya sarkık ve bedene yapışık, ön kol dirsekten dik bükülü ve öne doğru iken: Dışa rotasyon: Omuz kemiği hareket ettirilmeden 0-40 Omuz kemiği hareket ettirilerek 0-60 İçe rotasyon: Omuz kemiği hareket ettirilmeden 0-70 Omuz kemiği hareket ettirilerek 0-90 Transversal eksen, yatay uzatılmış kolun, supinasyon konumunda 70

Fleksiyon 0-140 Ekstansiyon 0-10 Üst kol sarkık, bedene yapışık, ön kol öne dik bükülü, başparmak yukarıyı gösterir konumunda; Dışa rotasyon (supinasyon), laterale dönme 0-80 İçe dönme (pronasyon), mediyale dönme 0-80 Şekil 1a. İnsanın Hareketlerini Tanımlarken Kullanılan Eksenler Şekil 1b. İnsanın Hareketlerini Tanımlarken Kullanılan Düzlemler Alt Ekstremiteler Bacaklar Vücudun üst kısmının ağırlığı kalça eklemleri üzerinden bacaklara aktarılır. 71

Bacak kemikleri de kollarınkine benzer şekilde üç kısımdan oluşur, üst bacak baldır (femur), alt bacak (tibia ve fibula kemikleri) ve 26 kemikli ayak. Diz eklemi önemli bir eklemdir.diz ekleminde bükme ve germe hareketleri ve bükülmüş eklemde de sınırlı ölçüde iç rotasyon ve dış rotasyon hareketi serbestliği vardır. Darbeli yüklerde ve aşırı döndürme hareketlerinde diz ekleminde menüsküs ve çapraz bağ dokusunda yırtılmalar oluşur. UYGULAMALI ANTROPOMETRİ Ergonominin temel amaçlarından biri olan işin insana uyumlu olması nı sağlayabilmek için işyerinin düzenlenmesinde insanın boyutlarının dikkate alınması gerekir. Bu sadece makro açıdan işyerinin düzenlenmesinde değil, aynı zamanda mikro açıdan iş yerindeki makinede gösterge, kumanda aletleri ile iş için kullanılan el aletlerinin şekillendirilmesinde de gereklidir. Eski yunanca da anthropos =insan ve metrein =belirleme kelimelerinin birleştirilmesinden oluşmuş antropometri kelimesi bugün biyomekanik kuralları da içerecek biçimde, insan vücudunun boyutları ile ilgilenen bilim dalının adı olarak kullanılmaktadır. Antropometri, bedenin, ölçüleri ve hacim, ağırlık merkezi, atalet özellikleri, beden kısımlarının kütleleri gibi diğer fiziksel karakteristikleri ile ilgilenir. İş yerinin doğru düzenlenmesi açısından antropometri biliminden aşağıdaki konularda yararlanılır: -İnsan vücudunun tümünün ve iş açısından baş, el, kol, ayak, bacak gibi önemli organlarının boyutları -Vücudun doğal konumu -Eklemlerin hareket alanı, eklemlerle birbirine bağlı elemanların boyutları ve buradan elde edilen ulaşım mesafeleri -Ulaşılabilen hacim içerisinde uygulanabilen kuvvetler -Anatomik-optik, bakış ve görüş alanlarının sınır şartlarını ve gözün rahat bakış eksenini de dikkate alarak hacimsel olarak görülebilecek bölgenin belirlenmesi. Çalışan insanların fiziksel rahatlıkları ve beden yeteneklerini maksimum düzeyde kullanabilmeleri için kullandıkları malzemeler, çalışma yüzeyleri ve hacimlerinin kendi boyutları ile uyum içinde olması gerekir. Yapısal Vücut Ölçüleri ve Yüzdeler Yapısal vücut ölçüleri, vücut hareketsizken belirli standart pozisyonlarda alınabilen vücut ölçüleridir. İş, işyeri, giysi ve şahsi eşya tasarımı olmak,üzere çeşitli tasarım amaçları için kullanılan statik vücut ölçüleri şunlardır. Yükseklikler: Düşey uzunluklardır. Birey ayakta iken yerden, otururken oturma yüzeyinden ilgili vücut noktasına kadar ölçülen değerlerdir. Diz yüksekliği, ayakta boy, oturuş yüksekliği gibi yükseklikler bu gruba girer. Genişlikler: Yatay ve enine çaplardır. Kalça genişliği, omuz genişliği gibi ölçüler bu gruba girer. 72

Derinlikler: Yatay ve dikine çaplar olup göğüs derinliği ve kalça derinliği gibi ölçüler bu gruba girer. Uzunluklar: Herhangi bir vücut kısmının uzun ekseni boyunca ölçülen büyüklüktür. Sırt uzunluğu, üst kol, ön kol, el uzunluğu gibi ölçüler bu gruba girer. Çevresel Uzunluklar: Bir vücut parçasının aynı düzlemdeki çevresidir. Bel çevresi, baş çevresi gibi ölçüler bu gruba girer. Eğrisel Uzunluklar:Vücut üzerindeki herhangi iki noktayı birleştiren eğrinin uzunluğudur. Şakaklar arası uzunluklar, çene ucundan kulaklar arası uzunluklar. Erişim Uzaklıkları: Yukarı doğru ve öne doğru maksimum erişim uzaklıkları gibi ölçüler bu gruba girer. Kalınlıklar: El, bilek gibi uzuvların uzun eksenlerine dik en kısa çapların uzunluklarıdır. Çıkıntılar: Herhangi bir uzvun (örneğin: burun) en uç kısmının başlangıç noktasına kadar olan uzunluklardır. Burun ve kulak çıkıntısı gibi ölçüler bu gruba girer. Vücut ölçülerinin tam olarak tanımlanabilmesi için durum, yer ve tür değişkenlerinden yararlanılır. Durum : Ölçülecek vücut kısmının ve parçasının durumu, Yer : Referans alınacak nokta veya düzleme göre ölçülecek vücut parçası Tür : Ölçü türü Örneğin: Oturur durumda Göz Yüksekliği Durum Yer Tür Bir teknik sistemin tümünün ya da elemanlarının boyutlandırılmasında, bu sistemi, makineyi, aleti kullanacak kişinin çeşitli vücut boyutlarına gereksinim vardır. Elbette kullanıcının genç-yaşlı; kadın erkek olması, dünya coğrafyasında farklı bölgelerden gelen kişiler olması gibi antropometrik boyutları etkileyen önemli ve ayırıcı faktörlere de dikkat edilmelidir. Günlük yaşantımızdan da çok iyi bildiğimiz gibi, aynı yörenin, hatta ailenin aynı yaş ve aynı cinsiyetteki insanlarının bile boyları, kol ve bacak uzunlukları v.b. birbirlerinden oldukça farklıdır. Antropometrik büyüklükler belirlenirken, örneğin insanların boy uzunluğu belirlenirken, tüm insanların boylarını ölçüp, aritmetik ortalamasını alarak, bu ortalamaya göre çalışanların büyük bir kısmı için uygun işyeri düzenlenemez. İş yerinde çalışacak en küçükten en büyük boylu işgörene kadar hepsini düşünmek zorundayız. Bir iş yerinde eğer aritmetik ortalamalara göre kapı yükseklikleri seçilseydi, işçilerin % 50 si o kapılardan geçerken başlarını az veya çok eğmek zorunda kalırlardı. 100 erkek işçinin boylarını ölçüp, örneğin beşer cm aralıklı sınıflarda boylarının dağılım sıklığını araştıracak olursak kalitatif olarak Şekil 2 dekine benzer bir dağılım elde edilir. Bu örnekteki dağılıma göre yaklaşık 30 işçinin boyu 1,70 m -1,75 m arasıdır, bu ortalama boydur. Bu boy sınıfının altına ve üstüne bakıldığında o sınıflardaki kişi sayısının ortalama boy sınıfından uzaklaştıkça azaldığı görülecektir. Bir alt ve üst sınıfta, 1,65 m-1,70 m ve 1,75 m- 1,80 m sınıflarında 15 er kişi bulunmakta, ortalama değerden daha uzaklaştıkça da, sınıflardaki kişi sayısı daha da azalmaktadır. Şekilden görülebileceği gibi boyları ölçülen 100 kişiden 5 tanesinin boyu 1,55 m.den küçük, 5 tanesinin de boyu 1,90 m den büyüktür. Bu 73

dağılım istatistik biliminden bilinen normal dağılım veya Alman matematikçi Gauss un adına izafeten Gauss Dağılımı dır. Boyu ölçülen kişi sayısı arttıkça bu dağılım hep bir ortalama değer X de yoğunlaşan, simetrik çan eğrisini verecektir. Bir Gauss dağılımını (çan eğrisini) sadece aritmetik ortalama değer ile ifade edebilmek mümkün değildir. Ortalama değerin yanı sıra standart çarpma değeri S nin de bilinmesi gerekir. Eğer ölçü değerleri yoğun bir şekilde ortalama değer civarında iseler, standart sapma değeri küçük olacak, değerler ortalama değer etrafında çok büyük farklılıklar gösterecek şekilde dağılmışlar ise, standart sapmanın değeri büyük olacaktır. Çan eğrisi de buna göre sivri bir çan veya yayvan bir çan olacaktır. Normal dağılım eğrisi de X-S ve X+S değerleri arasında toplam ölçümlerin %68 i (bir başka deyişle, verdiğimiz örnekte boyları ölçülen insanların %68 i) yer alacaktır. Eğer incelediğimiz alanı X-1,65.S ten başlatıp X+1,65.S e kadar sürdürürsek, bu bölge içine de tüm ölçüm değerlerinin %90 ı girer ve sadece %5 ten küçükler ve %95 ten büyükler bu alanın dışında kalır. Şekil 2 de görülen örnekte, boyları ölçülen kişilerin %5 inin boyu 1,60 m den daha küçük; %5 inin boyu da 1,90 m den büyüktür. Antropometri uygulamalarında yüzdelik değerlerden bahsedilir. Örneğin 5 yüzdelik değeri ölçümü yapılan kişilerinin %5 inden daha büyük olanların boyunu; 95 yüzdelik değeri de ölçümü yapılan kişilerden %95 inden daha büyük olanların boyunu ifade eder. Şekil 3 te yapılmış olan boy ölçümlerine dayalı olarak kadınlar ve erkekler için %5 ve %95 değerleri görülmektedir. Bu şekle göre kadınların %5 inin boyu 151 cm den; %95 inin boyu da 173 cm den küçük; erkeklerin %5 inin boyu 163 cm den; %95 inin boyu da 184 cm den daha küçüktür. Şekil 2. Antropometrik Ölçülerin Normal Dağılım Eğrisi 74

Şekil 3. Erkek ve Kadın boylarının %5 ve %95 Değerleri İş yerleri düzenlenirken genelde çalışacak grubun (sadece kadın, sadece erkek veya erkek ve kadın beraber) 5 yüzdelik ve 95 yüzdelik sınırlar içerisinde kalanlarının rahat çalışabileceği bir düzenleme yapılmalıdır. Grup elemanlarının %100 ünün rahat çalışabileceği düzenleme yapabilmek hem teknik hem de ekonomik açıdan mümkün değildir. İş düzenlemesinde genel kural olarak iç boyutlar en büyük büyüklük, dış boyutlarda en küçük büyüklük dikkate alınarak belirlenir. Böylelikle büyük boylu kişiler de iç mekanlara (örneğin bir masanın altındaki bacak-ayak boşluklarına) rahatlıkla sığar ve küçük ölçülere sahip insanlar da dışarıdaki alet, gösterge, düğme v.b. araca ulaşabilir. Ölçümlerde, antropometre, mezura, şerit metre, kumpas, pergel gibi ölçü aletleri kullanılır. Statik antropometrik araştırmalarda kullanılan ölçülerden bazıları Şekil 4 te verilmiştir. 75

Şekil 4. Endüstride ergonomik amaçlarla statik antropometri araştırmalarında kullanılan boyut ölçüleri ve dağılım tablosu 1983 yılında Türkiye İş Güvenliği Komisyonunun iş kazalarının nedeni üzerine hazırladığı bir rapordaki verilere göre Türk erkek işçilerinin boy ortalaması 168 cm, İtalyanların 176 cm, Almanların 177 cm dir. Bu tip değerlerle veya tablolarla çalışırken değerlerin hangi yılda tespit edilmiş olduğu da önemlidir. Zira Orta Avrupa ülkeleri gibi gelişmiş ülkelerde 20.yy boyunca boy uzunluklarının yılda ortalama bir mm uzadığı tespit edilmiştir. Boyun diğer boyutlara oranı ise sabit kalmıştır. Benzer çalışmalarda dikkat edilmesi gereken bir husus da boy uzamasının kadınlarda ortalama 18, erkeklerde ise 20 yaş ile son bulması ve 35 yaştan sonra da özellikle boyun kısalmaya başlamasıdır. Yaşlılıkta kilo ile birlikte en ve çevre boyutları ise artmaktadır. 13 yaşına kadar kız ve erkek çocuklarda boyut ve boyutların birbirine oranı arasında pek fark yoktur. Ergenlikle birlikte farklılaşma 76

başlamakta, gelişmenin sona erdiği yaşlarda kadınların boyu erkeklere göre 10 cm kadar kısa kalmaktadır. Kadınlarda kol ve bacak uzunluğunun boya oranı erkeklere göre daha küçük, kalça bölgesi biraz daha geniş, omuzlar ise daha incedir. Boy gün boyunca, omurgada disklerin sıkışması ile 2 cm ye kadar kısalabilmektedir. Irk, yaşanan bölge, sosyal statü gibi faktörleri dikkate alarak da bazı antropometrik çalışmalar yapılmış ve farklılıklar tespit edilmiştir. Bu nedenle işgörenin mensup olduğu grubun antropometrik ölçülerinin doğru olarak bilinmesi gereklidir. Üretilen ürünler ihracat için üretiliyorsa, üretici ülke insanının antropometrik ölçülerini baz almak yanlış olur, doğrusu malın satılacağı, kullanılacağı ülkenin insanlarının anrtropometrik ölçülerinin baz alınmasıdır. Avrupa iş güvenliği komisyonunun yıllar önce yayınlanan bir raporunda, Türkiye deki iş kazalarının önemli bir sebebi olarak, Batı Avrupa ülkelerinde üretilen makine ve aletlerin Türk insanının boyutuna göre büyük olduğu ifade edilmiştir. Federal Almanya da baskı, elektroteknik, kimya, giyim ve mobilya sanayi dallarında yapılan bir araştırmada bu sanayi kollarında çalışan Türk işçilerinin 168 cm ortalama boy ile ortalama boyları 177 cm olan Almanlardan çok daha kısa oldukları ortaya çıkmıştır. Güneydoğu Asya insanlarının boyları daha da kısadır. Vietnam da %90 lık boy gurubunda, yani en uzun boylular arasında olan kişinin boyu Orta Avrupalının %10 luk yani en küçükler dilimine karşılık gelmektedir. Vietnam da erkeklerin %5 lik diliminin boyu 153 cm, %95 lik diliminin boyu ise 172 cm dir. Bu boylar Orta Avrupa da, örneğin Almanya daki kadınların aynı dilimlerine karşılık gelmektedir. İş araçlarını mümkün olduğunca geniş oranda kişinin kullanabilmesi için, konstrüksiyon koşulları izin veriyorsa, boyutlarının sabit değil, kişiye göre değiştirilebilir, ayarlanabilir olmasına dikkat edilir. Bu çözüm yöntemine örnek olarak: -Büro sandalyelerinin ayarlanabilen yüksekliği, oturma düzleminin eğimi ve arkalığın yüksekliği, -Otomobillerde şoför koltuğunun yüksekliği ve direksiyona uzaklığı, direksiyon yüksekliği -Şoförün ağırlığına göre ayarlanan, koltuğun hidrolik yaylandırma sistemi -Otomobillerde başlık konumları -Yüksekliği ayarlanabilir bilgisayar ve yazı masaları verilebilir. Çalışma Yerinin Tasarımı Ergonominin en önemli ilgi alanlarından birisi çalışma yerinin tasarımı konusudur. Zira uygun bir çalışma yerinin tasarımı, işçinin rahatça çalışmasını sağlarken, iş performansını da yükseltir. Çalışma yerinin tasarımının öncelikli amacı; işgörenin, birçok ekipman, alet ve makinanın bulunduğu bir ortamda, sağlık ve güvenlik riski taşımadan çalışmasını sağlamaktır. Tasarlanan çalışma yerinde, insan makine - çevre sisteminin fonksiyonel gereksinimleri karşılanmak suretiyle iş verimliliğinde de artış sağlanmalıdır. Bunun yanında, işgörenin, fiziksel ve zihinsel olarak rahat bir ortamda çalışması öngörülmelidir. Çalışma yerinin tasarımında, statik ve dinamik olmak üzere dikkate alınması gereken iki çeşit antropometrik ölçü karşımıza çıkmaktadır. 77

Statik Ölçüler: İnsanın sabit pozisyonda, hareketsiz bir şekilde alınan ölçüleridir. Eklemler arası iskelet ölçülerini ve çevre ölçülerini ihtiva ederler. Burada esas olan ilgilenilen hedef kitleyi temsil eden ölçülerin alınmasıdır. Gerçekte antropometri, insanların statik duruş ve oturuşlarında ölçülen metrik değerleri ele alan bir uğraş alanıdır. Bu temel amaca göre insanların 140 kadar fiziksel boyut ölçüleri alınabilir. Çeşitli yaş grubundaki okul çocuklarının oturacağı sıraların boyutlarını saptamak için uygulanacak ölçüler yanında, bir gaz maskesinin yüz ölçülerine uygun bir şekilde ve boyutlarda imali için gerekli boyutları ölçmede de statik antropometri yaklaşımı kullanılır. Şekil 5. Statik antropometrik ölçülerle oluşturulan örnek bir model Dinamik Ölçüler (Fonksiyonel Ölçüler): İnsanın, herhangi bir fiziksel işle meşgul olduğu esnada alınan ölçülerdir. Örneğin tezgahı kullanırken, parçayı bağlarken, sökerken, tezgah bağlamak üzere herhangi bir takıma uzanırken vb. işlerde alınan ölçüler, dinamik ölçülerdir. Dinamik işlerin yapıldığı yerlerin tasarımında statik ölçüler yetersiz kalır. Zira omuz ve gövde hareketi, eğilme gibi hareketler işin içine girer. 78

Vücut hareket halinde iken, alınan ölçülere fonksiyonel vücut ölçüleri denir. Statik vücut ölçüleri tasarım amaçlarına uygundur. Bir çok tasarım çalışmasında, fonksiyonel vücut ölçüleri daha önemlidir. İnsanlar günlük işlerinde genellikle hareket halindedir. Aracını kullanan bir sürücü, montaj hattında çalışan bir işçi görevlerini yerine getirirken birbirinden çok farklı hareketler yaparlar ve dolayısıyla farklı vücut pozisyonları gösterirler. Aşağıdaki şekilde bir otomobil sürücüsü yeri tasarımında statik ve fonksiyonel ölçülerin rolü görülmektedir. Şekil 6. Bir otomobilin koltuk tasarımında statik ve dinamik yaklaşım Statik antropometri ile elde edilen sayısal veriler, çalışma hayatında çok çeşitli amaçlarla kullanılabilir. Nitekim, insanların kullandığı geçitler, pek fazla hareket etmeden durduğu hacimler ve oturma yeri gibi boyutsal yaklaşımlarda, doğrudan doğruya statik antropometri bulguları kullanılır. Ancak endüstri ve iş düzeyinde işgörenler devamlı olarak devinim halindedirler. Bir araba sürücüsünün koltuğunda çeşitli yönlere uzanması ve sürücü fonksiyonunu yerine getirmek için kol, bacak ve gövdesini değişik boyutlarda ve devamlı hareket ettirmesi nedeniyle, çeşitli dinamik boyutların ölçülmesine gerek vardır. İnsanların ayakta dururken yada otururken çevrelerindeki malzemelere, kontrol sistemlerine ve çeşitli işlem noktalarına uzanabilmeleri için; eğilme, uzanma ve dönme gibi hareketlerinin hudutlarını ölçmek, iş düzeyi ve insan-tezgah, insan-makine gibi ara kesitlerin tasarımında optimizasyon açısından önemlidir. 79

Tasarımda antropometrik ölçüler kullanılırken aşağıda belirtilen üç yaklaşımdan biri tercih edilmelidir. Uç değerlere göre tasarım Tasarım çalışmalarının en önemli amacı kullanıcı kitlesinin tamamına yakın bir kısmına uyum sağlayabilecek tasarım standartlarının geliştirilmesidir. Vücut ölçüleri ile ilgili araştırmalarda bu ölçülerin normal olarak dağıldıkları ya normallik testleri yapılarak ispat edilmiş ya da daha önceki çalışmalar referans alınarak varsayılmıştır. Yine bu çalışmalarda %90 'lık bir kullanıcı kitlesi hedef alınmıştır. Bu anlamda, alttaki %5 'lik kısımla üstteki %5 'lik kısımlar standart kapsamın dışında tutulmuşlardır. Tasarım çalışmalarında, %5-%95 yüzde dağılım değerleri arasında yer alan kitle hedef alınır. Hacimle ilgili tasarımlarda %95 'lik dağılım değeri, erişimle ilgili tasarımlarda ise %5 'lik yüzde dağılım değerleri dikkate alınır. Örneğin bir asansör tasarımı yapılırken asansör kabininin boyutlandırılması sırasında %95 lik değerler, asansör içindeki kontrol panelinin döşemeden itibaren yüksekliği için %5 lik değerler dikkate alınmalıdır. Buradaki temel düşünce, uzun boyluların sığabileceği bir kabine kısa boylular zaten sığabilecektir. Kısa boyluların erişebildikleri kontrol paneline de uzun boylular erişebilecektir. Alt ve üstte kalan diğer % 5 lik gruplar için gerekli ihtiyaçlar özel düzenlemeler ile giderilir. Şekil 7. Raflar ve işlem alanlarının yükseklikleri, yüklerin ağırlıkları, kullanım sıklığı ve yapılacak hareketlere göre saptanır (A). Örneğin ağır cisimlerin işlem tezgahları normalde bel yüksekliğine yakın bir yükseklikte planlanırken, hafif cisim rafların yüksekliği diz-omuz yükseklikleri arasında olabilir. Bazı ölçülerde ise insanların boyut bulgularındaki üst ve alt değerler dikkate alınır (B). Ayarlanabilir aralıklar için tasarım Bir donanın ve tesisin belirli ölçüleri, değişik boyutlardaki kullanıcı kitlesini kapsayacak şekilde ayarlanabilir ölçülerde yapılabilir. Örneğin bir otomobil ön koltuğunun ileri-geri hareketi, bir koltuğun oturak kısmının aşağı-yukarı hareketi gibi. Bunlar gibi ayarlanabilir 80

özelliklere sahip olan donanım ve araç gerecin %5 ve %95 lik dağılım içerisinde herhangi bir noktaya göre ayarlanabilecek şekilde tasarımlanması önerilmektedir. Pratikte, masa ve sandalye yüksekliklerinin sabit tutulması benimsenmekle birlikte, bu alanda son yıllarda yapılan çalışmalar masa ve sandalye yüksekliklerinin ayarlanabilir ölçülerde yapılması doğrultusundadır. Aşağıdaki şekil ve tabloda önerilen yükseklikler, bilgisayar masası, koltok ve ekran ile ilgili bazı yükseklikleri tavsiye değerler olarak vermektedir. Oturma yüzeylerinin tasarımı için aşağıdaki şekilde verilen ölçüler dikkate alınır. Şekil 8. Bilgisayar çalışmaları için tavsiye edilen ayarlama yükseklikl eri Şekil 9. Yüksekliği ayarlanabilir sandalye için alt ve üst sınır boyutlar Ortalama değere göre tasarım Ortalama değere göre yapılan tasarımlar düşünüldüğünün aksine olarak büyük bir kullanıcı kitlesini karşılamamaktadır. Buna rağmen bazı eşya ve araç gereçlerin tasarımında ortalama değere göre boyutlandırma yapılmaktadır. Örneğin; kazak, çorap ve eldiven gibi tekstil sektöründe giysiler, çoğunlukla ortalama değerlere göre üretilmektedir. Çalışma Yerlerinde Boyutlar Her insan çalışırken, belirli bir alan içerisinde hareket eder. Bunun için kendisine verilecek görevleri en iyi şekilde gerçekleştirebileceği hacimlerin tasarımı zorunludur. Çalışma hacimlerinin belirlenmesinde, yapılan işe göre antropometrik boyutlarının titizlikle belirlenmesi gerekir. 81

Oturan ya da ayakta iş görenin, omurgası, omuz eklemi, kalçası ve ayak basma noktası sabit iken hareket hacimleri ve çeşitli açılarda uzanma ve kavrama mesafeleri de iş - insan uyumu için önemli boyutları belirler. Bu tür ölçme değerlendirmelerde, istatistik açıdan anlamlı sayıda bir grup çalışan üzerinde araştırmalar yapmak ve gerektiğinde istatistik dağılımın, ortalama, alt ve üst uç değerleri gibi sayısal değerleri kullanarak iş düzeni kurmak ergonomik yaklaşımların temelidir. Bazı işyerlerinde ve çalışma ortamlarında, insanların oldukça sınırlı ortamlarda çalışması istenebilir. Dar alanlarda kullanımı zorunlu olan hizmetlerde işlerin normal giyimle ya da özel teçhizatla iş yapılabilecek hacimlerin belirlenmesi de antropometrik teknikler ile yapılmaktadır (Şekil 10-13). Şekil 10. Hacim sorunu olan binalarda koridor tasarımları için tavsiyeler 82

Şekil 11. Değişik çalışma pozisyonları için önerilen boyutlar Şekil 12. Küçük geçitlerden geçiş için önerilen boyutlar 83

Şekil 13. İşyerinde çeşitli işlemlerin yapılması için çeşitli hacimlere sığmak yada dar geçitlerden geçmek gerektiğinde; en az, normal giysi ve ağır teçhizat ile öngörülen boyutlar (cm) Calışma yüzeyleri Çalışmaların büyük bir çoğunluğu; tezgahlar, bankolar, masalar, çizim masaları, bilgisayar masaları, montaj tezgahları gibi yatay ve düz alanlarda gerçekleştirilmektedir. Bu tür düzlemler üzerinde optimal erişim ve iş görme alanlarının saptanması, söz konusu çalışma yüzeylerinin boyutları konusunda önemli bilgiler verir. Normal alan hesaplarında, işgörenin omuzları sabit halde, dirsek ekleminden hareketler ile elin işlem alanları dikkate alınır. Maksimum erişme noktalarının saptanmasında ise, gövde hareketleri ve omuz ekleminin işlekliği gözetilir (Şekil 14). 84

Şekil 14. Tezgah ve masa üstünde el işlemleri için antropometrik teknikler ve iş etüdü yaklaşımları ile belirlenen işlem alanları.(mm değerleri ile) Fonksiyonel vücut ölçülerinin kullanımındaki temel fikir, iş yapılırken vücut uzuvlarının birbiriyle uyum içinde çalışmalarını sağlamaktır. Örneğin, iş yapan bir kişinin erişim uzaklıkları kol uzunluğunun yanında, kısmen de olsa, omuz hareketine ve gövdenin dönebilme ve ileri geri hareket etme özelliğine ve yapılacak işin özelliğine göre değişir. Bu nedenle, bir durum için tasarım yapılırken vücudun çeşitli hareketlerinin dikkate alınması gerekir (Şekil 15). Şekil 15. Yatay, yanal ve dikey düzlemde çalışma alanları (taralı alanlar optimum alanlardır) Çalışanların etkin bir şekilde iş görebilmeleri için belirli iş görme düzlemlerinde en uygun şekilde çalışabildikleri boyutların belirlenmesi gerekir. Öncelikle, yatay çalışma yüzeylerinden başlayarak çeşitli eğimler gösteren iş ve işlem yüzeylerinin de dikkate alınması gerekir (Şekil 16-17). 85

Şekil 16 Şekil 17 Bu düzlemler üzerinde optimal çalışma alanlarının saptanması, söz konusu alanların boyutları konusunda önemli bilgiler verir. Normal alan hesaplarında çalışanın omuzları sabit, dirsek ekleminden hareketler ile elin işlem alanları dikkate alınır. Maksimum erişme noktalarının saptanmasında ise gövde hareketleri ve omuz ekleminin çalışması da göz önüne alınır. 86

Şekil 18 Tezgah ve masalarda el işlemleri için maksimum ve minimum çalışma alanları Şekil 19. Ayak için maksimum ve minimum çalışma alanları Sandalyede oturan bir insanın oturma yüzeyinden kaymaması, sandalye sırtlığının insanı rahatsız etmeyecek yükseklik ve eğimde olması arzu edilir. Ayakta durarak çalışan bir insanın ve oturarak çalışan bir insanın çalışma sırasında ayaklarının rahat konumlarda olması da ergonomik çalışmalarda önemli yer tutar. Ayakta Otururken 87

Şekil 20. Uygun olmayan ve uygun çalışma yeri tasarımları Şekil 21. Ergonomik çalışmalar için sandalye örnekleri Şekil 22. Oturan işçi için çalışma yeri tasarımı alternatifleri 88

Şekil 23. Koltuk Tasarımında Antropometrik Ölçüler Antropometrik fonksiyonel ölçüler, insan emniyeti açısından oldukça önemlidir. Aşağıda verilen şekilde el ile erişim için emniyetli mesafe örnekleri verilmiştir. Şekil 24 El ile erişim için emniyetli mesafeler İŞ YERİNDE YERLEŞTİRME DÜZENİ 89

Tasarım sürecinin önemli bir parçası komponentlerin iş yerinde fiziksel alana uygun bir şekilde yerleştirilmesidir. Kontrol kolu ve göstergelerin kumanda paneline yerleştirilmesi, freze tezgahında kullanılan takımların takım dolabına veya magazine yerleştirilmeleri, kağıt, kitap, defter ve kalemlerin masa üzerinde yerleştirilmeleri, basit birer yerleştirme problemidir. Aşağıda komponentlerin yerleştirilmesiyle ilgili temel metot ve prensipler verilmiştir. İdeal olarak, her bir komponentin amaca en uygun şekilde, en uygun biçimde ve en uygun yere (optimal) yerleştirilmesi istenir. Bu optimizasyon, algılama kabiliyetleri, antropometrik ve biyomekanik özellikler de dahil olmak üzere, insan kabiliyet ve karakteristikleri dikkate alınarak sağlanır. Optimum yerleştirme, gerçekleştirilen aktivitelerin rahat ve verimli şekilde yapılmasını sağlar. Ancak, bütün komponentleri en uygun yerlere yerleştirmek mümkün olmadığından, bazı önceliklere göre yerleştirme yapılmalıdır. Komponentler, aşağıda belirtilen dört temel metoda göre yerleştirilebilir: 1. Önem Prensibi: Bu prensibe göre yerleştirme yapılırken sistemin işleyişinde hayati öneme sahip olan komponentlere öncelik verilir. Komponentlerin önem derecelerinin belirlenmesi, genellikle sistemin işleyişinde uzman olan kişilerin vereceği kararla olur. 2. Kullanım sıklığı prensibi: Bu prensibe göre yapılan yerleştirmede, yerleştirme yapılırken öncelikle sık kullanılan ögelere öncelik verilir. Bir CNC işleme merkezinde, magazinin kapasitesine göre en sık kullanılan kesici takımların 1 numaradan başlayarak magazine yerleştirilmesi, bu prensibe örnek olarak gösterilebilir. 3. Fonksiyonellik prensibi: Fonksiyonellik prensibi, komponentlerin fonksiyonlarına göre yerleştirilmesidir. Aynı tip makinaların, kesicilerin, aletlerin bir araya konması gibi. İşlevsel olarak birbirleriyle aynı olmasa bile, ilişkili olan komponentlerin bir araya yerleştirilmesi de bu prensibe göre yerleştirilmeye bir örnek olarak gösterilebilir. 4. Ardışık kullanım prensibi: Hareket ekonomisi sağlamak ve zamandan tasarruf etmek için ardışık olarak gerçekleştirilen iş ve hareketlerle ilgili komponentler bu prensibe uygun olarak kullanım sırasına göre yerleştirilir. Montaj işlerinde, monte edilen parçaların montaj sırasına göre yerleştirilmesi, bu prensibe örnek olarak gösterilebilir. 90

7. BİLİŞSEL ERGONOMİ (COGNİTİVE ERGONOMİCS) -İnsan hatası -Bilgi teknolojilerinin tasarımı ve kullanımı -Göstergelerin tasarımı -Yetenek kazanma ve kazanılanların korunması -Personel eğitimi -Yönetim bilgi sistemleri -Karar destek sistemleri -Zeki sistemler -Performans modelleme -Analizlerin sınıflandırılması -Test ve muayene -İnsan gücü planlama ve proglama -Zihinsel yük ve yükleme 18.yüzyılın sonlarına doğru, önce İngiltere ve daha sonra diğer batı ülkelerinde yayılan sanayi devrimi, ev temelli, insan gücüne dayalı üretimden, büyük ölçekli fabrika üretimine geçilmesini sağlamıştır. Böylece üretim sistemlerinde geniş kapsamlı mekanizasyon devri başlamıştır. Bunun sonucu olarak insanın üretimdeki işlevi, işi bizzat yapmaktan, işi yapan makinayı kontrol etmeye dönüşmüştür. 1950 ve 1960 lı yıllarda gerçekleşen enformasyon devrimi (bilgi teknolojisindeki gelişme), insanın üretim sistemlerinde üstlendiği düzenleme ve kontrol işlevlerinde de çeşitli değişikliklere yol açmıştır. Temel algılama ve motor aktiviteler gibi beynin işlevi olan fonksiyonlar da gelişen teknolojinin sorumluluğuna verilmeye başlanmıştır. Fiziksel dayanıklılık yerine, dikkat ve uyanıklık; fiziksel ustalık yerine, planlama ve olaylar arasında ilişki kurma; fiziksel güç ve kuvvet yerine, problem çözme kabiliyeti önem kazanmaya başlamıştır. Bu gelişmelerle birlikte insanın fiziksel rahatlığı ve sağlığı ile ilgilenen Ergonomi nin ilgi alanı da genişlemiştir. Böylece Fiziksel Ergonominin yanı sıra Bilişsel Ergonomi ve Organizasyonel Ergonomi de, Ergonomi nin birer alt dalı olarak kabul görmeye başlanmıştır. Bilişsel Ergonomi, yapılan iş ile beyin arasındaki karşılıklı etkileşimi inceler. Bilişsel psikoloji ile birçok ortak yöne sahip olmakla birlikte, esas amacı sadece insanın bilişsel özelliklerini anlamaya çalışmak değildir. Aynı zamanda ve daha da önemlisi insan beyninin işi nasıl etkilediği ve işten işten nasıl etkilendiği üzerinde çalışır ve elde edilen bilgileri çalışma sistemlerinin tasarım ve değerlendirilmesinde kullanır. Bunun için de, Fiziksel Ergonomi nin yaptığı gibi sadece iş ortamının kalite ve rahatlığıyla ilgilenmez, aynı zamanda üretilen ürün de dahil olmak üzere, yapılan işin kalitesiyle ilgilidir. SİNİR SİSTEMİ Sinir sistemi, bedensel aktiviteleri koordine eder ve düzenler. Kassal aktivitelerin kontrol ve işleyişinden sorumludur. Çevredeki değişikliklere, bedenin uyum reaksiyonları şeklinde tepkiler üretir. Sinir sisteminin temel elemanı nöron dur. Bir nöron en az iki sinir lifi ile bir sinir hücresinden oluşur. Sinir hücresine mesaj getiren sinir lifine dentrit (dendrite) adı verilir. Bir sinir hücresine bağlı birden fazla dentrit bulunabilir. Böylece bir sinir hücresine, birden fazla sinyal gönderilebilir. Başka bir hücreye mesajları ulaştıran sinir lifi ise, akson 91

(axon) olarak adlandırılır. Bir nöronun, birden fazla aksonu olamaz. Sinir lifleri, bir sinir lifinin mesajlarının başka bir sinir lifinin mesajlarıyla karışmasını engelleyen miyelin (myelin) adı verilen bir madde ile kaplanmıştır. Böylece mesajların kısa devre yapması engellenir. Her nöron kendi içinde bir bütünlük arz eder ve başka bir nöronla direkt bir bağlantı içinde değildir. Bir nöronun aksonu ile diğer bir nöronun dentriti arasında sinaps (synapse) adı verilen bir boşluk bulunur. Bir nöronun uyarımı bir sonraki nörona 1/1000 saniyede değişmeden geçer. Sinir sistemi başlıca üç ana kısma ayrılır: 1.Yüzeysel (peripheral) sinir sistemi, istek dahilinde yapılan beden aktivitelerini kontrol eder. 2. Otomatik sinir sistemi, bez, düz kas dokusu ve kalbin fonksiyonları dahil olmak üzere istek dışı meydana gelen beden aktivitelerini kontrol eder. 3. Merkezi (central) sinir sistemi, omurilik ve beyin olmak üzere iki kısımdan oluşur. Şekil 1. Nöronun Yapısı BİLGİNİN SAYISALLAŞTIRILMASI İnsanlar birçok kaynaktan uyarılırlar. Bunlardan bazıları hissedilir, bazıları da hissedilmez. Uyarı (stimuli); ışık, termal enerji, mekanik enerji, kimyasal enerji, ses gibi uzak veya yakın enerji kaynakları ile olabilir. Bu uyarılar, insanın duyarlı oldukları belli aralıklarda hissedilir. Ekstroseptör (extroceptor) olarak bilinen beş duyu organı, vücudun dışından gelen uyarıları algılarlar. Diğer yandan proprioseptör (proprioceptor) olarak bilinen duyular ise, uzanma, ani dönüş hareketi gibi vücudun kendi hareketleri tarafından uyarılırlar, Proprioseptörler, kas ve tendon gibi deri altı dokularda, eklemlerin etrafında ve iç kulakta bulunurlar. Duyu mekanizması, ses, görsel mesajlar ve ortamın hava parametreleri gibi, çeşitli bilgileri çok büyük miktarlarda algılama kabiliyetine sahiptir. Bununla birlikte algılanan bu bilgilerin belli bir kısmı işleme tabi tutulur ve çok cüzi bir kısmı, kalıcı hafızaya kaydedilir. Shannon ve Weave tarafından önerilen enformasyon teorisi, bilginin sayısallaştırılması konusuna önemli bir katkı sağlamıştır. Bu teoriye göre; 1 bit bilgi, iki eşit olasılıklı alternatif tarafından taşınan bilgi miktarı olarak tanımlanır ve aşağıdaki formülle hesaplanır. 92