Kitap Önerileri Yenilgiden Sonra: Doğu Batı ile Yaşamayı Nasıl Öğrendi (Koç Üniversitesi Yayınları, 2012) Ayşe Zarakol Eleştiri ve Röportaj George Gavrilis Japonya nın eş zamanlı olarak hem modernleşme ve hem de Asya da bir imparatorluk kurma peşinde koştuğu 1933 yılında, Jun ichirō Tanizaki Gölgelere Övgü isimli bir makale yayınladı. Bu makalede Tanizaki Japon estetiğini, mimarisini ve Batılı versiyonları yüzünden bir kenera atılan Japon gündelik eşyalarını şiirsel ve milliyetçi bir edayla savunmaktaydı. Tanizaki nin vurgularından biri de Batılıların çıplak ışık kullanımının Japonların gölgelere olan geleneksel saygısına yarattığı tezat üzerineydi: Işık azsa azdır: karanlığı kabullenir ve onun güzelliğini buluruz. Ama ilerlemeci Batılı hep daha iyisini ister. Mum yetmez yağ lambası, yağ lambası yetmez gaz lambası, gaz lambası yetmez elektrikli lamba hep daha parlak bir ışık aramaktan vazgeçmezler, en ufak bir gölgeye bile tahammülleri yoktur (s. 31). Tanizaki ye göre, Japonlar geri kalmış ve Doğulu yaftalarından kurtulma endişesi yüzünden Batı ya benzeyeceğiz diye çok fazla şeyden vazgeçmişti. Ayşe Zarakol un Yenilgiden Sonra: Doğu Batı ile Yaşamayı Nasıl Öğrendi isimli kitabı bu tip yaftaların ve lekelerin (stigma) ülkeler ve insanlar üzerindeki etkisini anlatıyor. Modernliği hiçbir zaman sorgulanmamış ülkelerde büyümüş olanlar, göreli gerilik lekesinin bir toplum için nasıl her şeyi kaplayan bir hal alabileceğini; tüm işlerini hem idealize edilen hem de en kötü türde niyetleri olduğundan kuşkulanılan bir hayali ve kurgusal Batı nın gözü altında yürütmenin ne kadar yorucu olduğunu; sürekli olarak hem aşağılanan hem de daha gerçekçi ve otantik olarak gösterilen derin bir Doğululuk uçurumunun kenarında yaşamanın ne denli korkutucu olduğunu tam olarak anlamayabilirler (s. 31). Sayfa 1
Yenilgiden Sonra, büyük, tarihi hezimetlerin ertesinde, Türkiye, Japonya ve Rusya nın takip ettiği politikaların nasıl doğrudan Batıya karşı hissedilen eziklik hissine bağlı olduğunun hikayesini anlatıyor. Osmanlı sonrası Türkiye, Doğululuk lekesini aşmak için Batılılaşmaya, İkinci Dünya Savaşı sonrası Japonya, savaşçı lekesini aşmak için pasifizme ve ekonomiye, Sovyetler sonrası Rusya ise (kısa bir süre için bile olsa) açıklık ve şeffaflığa yönelmiş. Resim: Atatürk ve İran Şahı, dış politika ve modernleşme konulu sohbette. Kaynak: 7 Gün, 1932. Zarakol a göre hükümetler dışlanmaya farklı tepkiler gösterebilir, fakat bir tepki göstermek kaçınılmazdır. Bazı ülkeler lekelerini kabullenir ve düzeltmeye çalışır. Diğerleri onları lekeleyen düzeni reddeder veya lekeyi kendi avantajına kullanmaya uğraşır. Zarakol Türkiye, Japonya ve Rusya yı farklı zamanlarda karşılaştırarak hangi stratejinin ne zaman daha olası olduğunu gösteriyor. Osmanlı İmparatorluğunun çöküşü ve parçalanmasından sonra Türkiye uluslararası lekesini yenmek için baştanaşağı bir değişime yönelmiş. Beklenmedik şekilde Doğu yla (ve Sovyetler Birliği yle) ilişkilerini kesip, Batı yla anlaşmalar yapmış. Kitap böylece üzerine çok yazılıp çizilmiş bir döneme yeni bir bakış açısı getiriyor. Zarakol dönemin gazetelerini kaynak olarak kullanarak bu tip davranışların Batı da memnuniyetle karşılandığını anlatıyor. Mesela 1937 de The Morning Post Türkiye yi Avrupa nın en barışçıl ülkesi olarak göstermiş. Zarakol un anlattığı Batılılaşma reformları her ne kadar iyi bilinse de, Zarakol un yorumu ve leke kavramına yaptığı vurgu onu tarihçilerden ayırıyor. Kitap ayrıca bu reformların dışardan dayatılmadığını da gösteriyor çünkü reformların gerçekleştirildiği zaman Türkiye Batı dan nispeten uzak ve Sovyetler Birliği ne çok daha yakın. Türkiye nin baştanaşağı değişimine kıyasla, Japonya nın leke sorununa bulduğu çözüm biraz daha kısıtlı. İkinci Dünya sonrası Japonya nın yöneticileri modernleşme çabasına biraz Japon yorumu da katmışlar. Bu yeni Japonya nın amacı savaştan uzak, ticarete bağlı bir ekonomik gelişme olmuş. Kitabın bu bölümü çoğu kişinin zannettiğinin aksine bu kararların Japonya ya Amerika tarafından dikte ettirilmediğini ve bilakis Japonya da bu tercihlerin üzerine şiddetli tartışmaların Meici dönemine kadar gittiğini anlatıyor. Her ne kadar savaş sonrası Japonya çok farklı gözükse de aslında iki Japonya nın amacı da aynı: Batı dan geri kalmış olma lekesine çözüm bulmak. Yenilgiden Sonra Soğuk Savaş sonrası Rusya üzerine bir bölümle yirminci yüzyıldan yirmibirinciye geçiş yapıyor. Sovyetler Birliği nin çöküşünden Tokyo da bir Budist tapınağının arkasında yükselen kule. Fotoğraf: Antonio Borrelli. sonra Yeltsin Gorbaçov un politikalarını devam ettirdi ve Batılılar kulübüne katılmak için gerekli reformları yapmaya hazır görünüyordu. Fakat, Moskova daki Batıcılar yenilgiye mahkumdu - Sayfa 2
Batı bir taraftan Rusyaya hakketmediği onurlar bahşederek bir taraftan da diğer kapıları kapatarak reformcuların kullanabileceği motivasyonları yoketti, lekeyi reddedelim kampının elini güçlendirdi. Kitapta Türkiye, Japonya ve Rusya nın hikayeleri ayrı bölümlerde anlatılıyor ancak birlikte ele alındıkları çok isabetli karşılaştırmalı analizler de var. Mesela son bölümde Zarakol diyor ki: Rusya nın Sovyetler Birliği nin çöküşünden bu yana karşılaştığı zorlukların önemini az göstermek değil amacım, ama Türkiye ve Japonya ile karşılaştırıldığında Rusya ya yenilgi sonrasında daha çok hoşgörü gösterildiği ve diğer iki ülkeye göre uzlaşmacılık adına çok daha az şey yapmasına rağmen çok daha kolay ödüllendirilmiş olduğu gerçeğine dikkat çekmek önemlidir. Dahası, bu dinamik yine baskın şekilde işlemeye devam ediyor. Bugünlerde, hem Türkiye hem de Japonya geleneksel Batılı ortaklarının nüfuzundan uzağa doğru daha özerk bir dış siyaset izlemeye çalışıyorlar ve Batı ya karşı 50-60 yıllık sadakatlerine rağmen Batılı bir gözlemciden bu ülkelerin kaybedilmiş oldukları veya her an olabileceklerine dair bir açıklamanın gelmediği bir hafta neredeyse yok gibi (s. 293). Kitabı okumayı düşünenler Zarakol un tarihi baştan yazmaya çalıştığını zannetmesin. Tersine, Yenilgiden Sonra beklenmedik karşılaştırmalar, zekice analizler ve uluslararası ilişkiler teorilerine getirilen keskin yorumlardan oluşuyor. Bu sayede hem dış politika çalışanları, hem siyasetçiler, hem uluslararası ilişkiler uzmanları hatta sosyologlar ve teorisyenler bile bu kitapta kendilerini ilgilendiren birşeyler bulabilirler. Edebiyat sevenler de bu yaratıcı kitapta Orhan Pamuk tan Fyodor Dostoyoveski ye birçok edebi esinti ve bu esintilerin leke kavramıyla ilişkisini bulacaklar. Ayşe Zarakol Dış İlişkiler Konseyi nde Uluslararası İlişkiler Uzmanı va Cambridge Üniversitesi nde Yardımcı Doçent olarak görevli. Zarakol yakın zamanda Hollings Center in Orta Doğu ve Orta Asya da Dış Politika Rekabeti adlı Bölgesel Politika Dialoguna katıldı. George Gavrilis, Zarakol la Yenilgiden Sonra (Koç Üniversitesi Yayınları, 2012; İngilizcesi Cambridge University Press, 2011) üzerine sohbet etti. Gavrilis: Başından beri amacın leke üzerine bir kitap yazmak mıydı? Zarakol: Hem evet, hem hayır. Başından beri açıklamak istediğim davranışlar hiç değişmedi. Türkiye, Japonya ve Rusya karşılaştırması da projenin başından beri var. Beni bu konuya iten şey Türklerin dünyaya bakışında farkettiğim bazı takıntılar. Doktora programındayken gördüm ki varolan Uluslararası İlişkiler teorileri sadece askeri veya ekonomik meselelerden bahsediyor. Ben Türkiye de büyüdüğüm için biliyordum ki Türkler kendilerini her konuda (sadece askeri ve ekonomik olarak değil) idealize edilen bir Batıyla karşılaştırıyorlardı - en basitinden İstanbul da bir kar fırtınası bile böyle çemkirmelere gebedir. Her zaman denir ki Efendim biz medeni bir ülke olsak böyle olmazdı! Bu takıntılar şimdilerde biraz azaldı ama Türkiye yi biraz tanıyan herkes bu kalıplara aşinadır. En kritik dış ilişkiler meselesinden en basit çocuk yetiştirme Sayfa 3
İstanbul da bir caminin etrafında yükselen apartman blokları. Fotoğraf: George Gavrilis. tartışmalarına kadar her yerde eninde sonunda ortaya çıkar bu kalıp. Japonya ve Rusya hakkında biraz bilgi edinince gördüm ki onlarda da benzer takıntılar var - ifade edilme şekilleri biraz farklı olsa bile. O zaman bende kendini sürekli Batı yla karşılaştırma patolojisinin eski imparatorlukların gölgesiyle ilgili bir şey olabileceği fikri doğdu. Başta bu meseleyi istediğim gibi ifade etmek için yeterli teorik bakış açısına sahip değildim. O yüzden diyebiliriz ki empirik çalışmalar teorinin önünden gitti, ki bu da projeyi bugünkü akademik trendlere kıyasla epey değişik kılıyor. Doktora programımı bitirdikten sonra Uluslararası İlişkiler disiplinin dışına yöneldim ve farkettim ki aslında sosyologlar, mesela Erving Goffman ve Norbert Elias, anlattığım şeyleri açıklayan teorilere sahipler. Benim yaptığım bireysel teorileri devletlere uyarlamak oldu, ki bu teoriler anlattığım empirik tespitlere cuk oturdu. Kısacası, başından beri aynı hikayeyi anlatıyorum, ama anlatma şeklim proje geliştikçe değişti. Gavrilis: Kitapta diyorsun ki leke lerin uluslararası ilişkilere etkisini önemsememek tehlikeli birşey. Neden? Zarakol: Çünkü uluslararası sorunlara çözüm bulmayı zorlaştıran bir şey. Dış politikada hata yapmayı kolaylaştıran birşey. Lekelilik devletlerin davranışını uzun vadede etkileyen bir durum ve parayla ya da güçle çözülemeyecek sorunlar yaratıyor. Lekenin kendisi yok olsa bile yarattığı travma uzun süre devam ediyor. İki zayıf kişi düşünün - biri hayatı boyunca zayıfmış diğeri ise eskiden şişman. Bu insanların hayata bakış açısı, toplumdaki diğer insanlara duyduğu güven aynı olabilir mi? Devletler de çok farklı değil - eskiden aşağılanan devletler hala bazı şeylere çok daha hassas, şimdi güçlenmiş olsalar bile. Şöyle bir örnek vereyim: Michael McFaul şu anda Amerika nın Rusya Büyükelçisi ve bu göreve atandığından beri eleştiriler dinmedi. Aslında kimse Kremlin in McFaul a kırmızı halı sermesini beklemiyordu çünkü bir akademisyen olarak Rusya nın demokratikleşme(me)sini çok eleştirmiş bir kişi. Ama McFaul da başından beri büyük hatalar yapıp Kremlin in işini kolaylaştırdı. Mesela Rusya ya vahşi bir ülke deyip Putin i sevmeyen Rusları bile karşısına aldı. Ruslar da Türkler gibi Rusya nın yeterince medeni olmadığını ima eden sözlere çok hassas. Sayfa 4
Bunu Rusları ya da Türkleri savunmak için veya aşırı tepkileri makul göstermek için söylemiyorum. Bazı Batılılar diyor ki Doğulular niye bu kadar alıngan? Çocuk gibi davranıyorlar! Evet belki Doğu da sözleri ve sosyal statüyü gereğinden fazla önemsiyoruz. Ama bu genetik bir şey değil, belli bir tarihin getirdiği bir hassasiyet ve kolay değiştirilebilecek bir durum değil. Türkçe de güzel bir deyimimiz var: Amaç üzüm yemek mi, bağcıyı dövmek mi? Eğer amaç üzüm yemekse bu tip hassasiyetlere dış politikada önem vermek gerekir. Kremlin Sarayı nın yanında, çatışmada ölen askerlere ithafen yapılmış sade bir anıt. Fotoğraf: George Gavrilis. Gavrilis: Sonu bir türlü gelmeyen bir ekonomik krizle karşı karşıyayız. Bu kriz en çok ABD ve AB yi etkiledi. Sence Batı yine de neyin iyi neyin kötü, neyin normal neyin lekeli olduğuna karar verme gücünü elinde tutabilecek mi? Zarakol: Batı nı sosyal gücü ekonomik gücünden daha uzun ömürlü olacak ama sonsuza kadar değil. Kitapta bahsettiğim gibi bu sosyal güç aslında ekonomik güce de katkı sağlıyor. Mesela herkes biliyor ki aslında kredi notları hiç objektif değil. Kimsenin bahsetmediği şey kafamızdaki kanıksanmış fikirlerin bu tip notlamaları ne kadar etkilediği. Batılı olmayan ülkelerin notları çok daha kolay düşüyor, Batılı ülkelerin notlarının etkilenmesi için neredeyse facia olması lazım. Burada bir komplodan bahsettiğim zannedilmesin. Ama aynı olay - diyelim ki bir terörist saldırı - Batı da olduğunda anormal, sıradışı bir olay olarak algılanırken, Doğu da olduğunda aslında oranın tehlikeli, istikrarsız bir yer olduğu hissini kuvvetlendiren bir kanıt olarak algılanıyor. Eğer LIBOR skandalı gibi birşey ya da ABD de 2000 yılı başkanlık seçimindeki olaylar sözde gelişmekte olan bir ülkede olsaydı o ülke hemen negatif bir şekilde yaftalanırdı. Bu olaylar Batı da olduğunda diyoruz ki bu normalin dışında birşey. İyi şeyleri Batılı, kötü şeyleri normalin dışında olarak algılıyoruz ve orada, uzakta, Doğu da durumun daha kötü olduğuna inanıyoruz. İnanıyoruz diyorum çünkü kimse istatistikleri filan kontrol etmiyor bu tip sonuçlara varmak için. Buna inananlar sadece Batılılar değil bu arada. Herkes hala bir nebze bile olsun Batı nın üstünlüğüne inanıyor. Nefret edenler bile inanıyor. Çünkü tarih anlatımımız, kendi milliyetçilik kavramlarımız vesaire hep bu veri üzerine inşaa edilmiş. Sözde Batı yı tehdit eden yükselen güçlerin hepsi böyle. Batı yı hala merkeze koyuyorlar. Çin hala AB yi Hindistan dan fazla önemsiyor. Yakın zamanda, belki bizim hayatımız içinde bir zamanda, bu değişebilir. Batı psikolojik takıntılarımızın, aşkımızın ve nefretimizin merkez objesi olmaktan çıkabilir. O günü görmek isterim, çünkü bu son iki yüzyılın en radikal değişimi olacaktır. Sayfa 5
Tokyo dan çeşitli mimari tarzların birarada görülebileceği bir mahalle manzarası. Fotoğraf: Antonio Borrelli. Sayfa 6