ENERJİ SEKTÖRÜNDE YENİDEN YAPILANDIRMA UYGULAMALARININ DEĞERLENDİRİLMESİ Sayın Başkan, değerli katılımcılar, Konuşmama başlamadan önce, 10. Enerji Kongresi ni başarıyla düzenlemekte olan Dünya Enerji Konseyi Türk Milli Komitesini ve katkısı olan herkesi tebrik ediyorum. Uygulamaların değerlendirmesine geçmeden önce özellikle kömür sektöründe mevcut durumdan bahsetmek istiyorum. Daha sonra da kömür sektörüne doğrudan en büyük etkiyi yapan bir sektör olan elektrik sektörünün elektrik sektörünün son yıllarda yeniden yapılandırılmasına ilişkin uygulamaların değerlendirmesine değinmek istiyorum. Dünya birincil enerji arzı içerisinde kömürün payı petrolden sonra ikinci sırada gelmektedir. 2003 yılı itibariyle, toplam enerji arzının %34,4 ü petrol, %24,4 ü ise kömür tarafından karşılanmaktadır. Daha sonra, %21,2 ile doğalgaz gelmektedir. İleriye yönelik yapılan tahminlere göre, kömürün dünya toplam birincil enerji arzı içerisindeki payı 2030 yılına kadar önemli bir değişim göstermeyecektir. Enerji kaynaklarının kalan ömürleri dikkate alındığında, kömürün, özellikle 2030 yılından sonra daha büyük bir önem kazanacağı da söylenebilir. Dünya elektrik enerjisi üretiminde kömürün kullanımı ise, diğer birincil kaynaklara göre her zaman daha yüksek oranlarda olmuştur. Son yıllarda, elektrik üretiminde, özellikle doğal gazın kullanımı artmaktadır. Bununla beraber, kömür, gelecekte de ağırlığını yitirecek gibi görünmemektedir. 1
2003 yılı itibariyle, dünya toplam elektrik üretiminde kullanılan kaynaklar içerisinde en büyük pay, %40 ile kömüründür. Kömürü %20 ile doğalgaz, %16 ile hidrolik, %16 ile nükleer, %7 ile petrol ve yaklaşık %2 ile diğer kaynaklar izlemektedir. Gelecekte, elektrik üretiminde kömürün payının azalacağı, doğal gaz payında ise artışların olacağı tahmin edilmektedir. Buna karşın, kömürün, elektrik üretiminde en yüksek oranda kullanılan yakıt olma niteliğinin kolay kolay değişmeyeceği öngörülmektedir. Elektrik üretiminde kömür kullanım payları; Polonya da %94, Güney Afrika Cumhuriyeti nde %92, Çin ve Avustralya da %78, Kazakistan da %71, Hindistan da %70, Çek Cumhuriyeti nde %67, Yunanistan da %64, Almanya ve ABD de ise %51 şeklindedir. Ülkemizde ise, 2005 yılı sonu itibariyle, elektrik üretiminde kömür %25 oranında kullanılmış olup, bu oranın sadece %19'u yerli kömürün, kalan %6,2 si ise ithal kömürün payıdır. Kömür rezervleri bakımından şanslı ülkelerde doğal gaz kullanımı istisnadır. Görece yüksek oranda doğal gaz kullanan ülkeler sırasıyla; Türkiye %43,5, Rusya %43, Pakistan %36, Ukrayna %32, Macaristan %30 ve Endonezya %22 dir. Bu ülkelerden; Rusya nın 82 yıl, Ukrayna nın 61 yıl, Endonezya ve Pakistan ın 35 yıl kendilerine yetecek doğal gaz kaynakları bulunmaktadır. Bununla beraber, ülkemizde önemli sayılabilecek bir doğal gaz rezervi yoktur. Dünyada, doğalgaza en fazla bağımlı hale gelmiş ülkelerden biri Türkiye dir. Ülkemiz, doğalgazı satın aldığı Rusya dan daha yüksek oranda elektrik üretiminde doğalgaz kullanmaktadır. Ülkemizde mevcut linyite dayalı termik santral yatırımlarının %70 i 1980-1995 dönemi arasında yapılmıştır. 1998 yılına kadar artış eğilimini sürdüren elektrik üretimi amaçlı linyit üretimi, ağırlığın ithal doğal gaza verilmesi sonucu 1999 yılından itibaren önce duraklama, daha sonra ise belirgin bir düşüş dönemine girmiştir. 2
Elektrik enerjisi üretimi içerisindeki paylara bakıldığında da durum daha vahimdir. Santral amaçlı linyit üretimindeki düşüşler nedeniyle, ülkemizdeki linyit santralları ve linyit işletmeleri, üretim kapasitelerinin son derece altında üretim yapmak zorunda kalmakta, bu durum üretim maliyetlerini olumsuz etkilemektedir. Söz konusu atıl kapasitenin kullanımı öncelikli politika olmalıdır. Türkiye nin doğalgaz bağımlılığının bir faturası bulunmaktadır. Türkiye nin petrol ve doğalgaz dahil ithal ettiği enerjinin faturasının bu yıl 25 milyar doları aşması beklenmektedir. Bu düzeyiyle enerji ithalatı, dış ticaret açığının yaklaşık yarısını oluşturmaktadır. Elektrik üretiminde yerli kaynaklardan uzaklaşılarak giderek ithal doğal gaza bağımlılık, elektrik maliyetlerinin artması sonucunu doğurmuştur. Ülkemizde sanayide kullanılan elektrik fiyatı yaklaşık 10 cent/kwh civarında olup, dünyada bu fiyat düzeyinde elektrik kullanan ülke sayısı son derece azdır. Daha öncede belirttiğim gibi Ülkemizde doğal gaz yok denecek kadar az bulunmaktadır. Ancak, düşük kalorili olmakla beraber zengin linyit kömürü yataklarımız mevcuttur. Yine, yıllardır ihmal edilen aramalar ile yeni kömür yataklarının bulunup geliştirilmesi olasılığı yüksektir. Bu kapsamda, 2 Kasım 2005 tarihli ve 25984 sayılı Mükerrer Resmi Gazete de yayınlanan 2006 yılı Ekonomik Programının Uygulanması, Koordinasyonu ve İzlenmesine Dair Bakanlar Kurulu Kararının ekinin politika öncelikleri kısmındaki linyit aramalarının 2006 yılında arttırılacağına ilişkin ifadenin yaşama geçirilmesinde yarar bulunmaktadır. Bununla beraber, aynı programda genel olarak madencilik sektörünü ve özel olarak ülkemiz kömür sektörünü ilgilendiren ve sektörü sekteye uğratabilecek düzenlemeler de yer almaktadır. Söz konusu programda, geçmiş yıllarda madencilik sektöründe yürütülen ve sektörün daha da daralmasına yol açan özelleştirme uygulamalarına kömür sektörü de dahil edilerek devam edileceğine işaret edilmekte olup, Türkiye Taşkömürü Kurumu ve Türkiye Kömür İşletmeleri Kurumu nda öncelikle özelleştirme amaçlı rasyonelleştirme ve rollerin yeniden belirlenmesi çalışmaları yapılacaktır denilmektedir. Türkiye nin gelişmesinin önündeki engelin kamu kuruluşları olduğu, devletin küçültülmesi ve kamunun faaliyet 3
alanının daraltılması ile ülke sorunlarının çözülebileceği söyleminin madencilik sektöründe yansıması, kamu madencilik kuruluşlarının kapatılması, özelleştirilmesi, kömür sahalarının rödovans(kirala-ma) ile özel sektöre devredilmesi ya da en azından kamu kuruluşlarının yapmakla sorumlu oldukları işlerin özel şirketlere gördürülmesi şeklinde olmuştur. Ancak bu güne kadar, madencilik sektöründe özelleştirme ve özelleştirmeye yönelik olarak yapılan rödovans ve benzeri çalışmaların hiçbirisinden olumlu bir sonuç alınamamış, madencilik sektörü giderek küçülmüş, buna karşın sektördeki iş kazaları artmıştır. Rödovans yöntemi,3213 sayılı Maden Kanunu nun bir çok hükmüne aykırıdır. Bu uygulama ile; kamu kuruluşları kuruluş amaçları gereği kendi yapmaları gereken hizmetleri deneyim ve uzmanlık bakımından yetersiz firmalara yaptırmakta;böylelikle hem çok sayıda ölümlü iş kazasına, hem de maden kaynaklarımızın uygun olmayan üretim yöntemleriyle heba edilmesine yol açılmaktadır. Diğer taraftan, ülkemizde kömür üretiminin büyük bölümü geçmişte kömür üretiminde hiçbir deneyimi olmayan EÜAŞ a bırakılmıştır. Nitekim az önce EÜAŞ sayıngenel Müdürünce yapılan sunumda kömürle ilgili hiçbir öngörünün yada planlamanın olmayışı da düşündürücüdür. Ülkemizde, elektrik üretimi amacıyla kullanılabilecek önemli miktarlarda kömür rezervleri bulunmaktadır. Bu rezervlerin projelendirilmesiyle, mevcut linyit sahalarının önemli bir kısmından elektrik üretimi amacıyla yararlanılmış olacaktır. Böyle bir durumun gerçekleşmesi, kömür sektörümüzün geleceği bakımından olumludur. Bu yapı, kömür aramaları ile de desteklendiği taktirde yerli kömür kaynaklarımızdan yararlanabilme hedefimiz de gerçekleşmiş olacaktır. Son yıllarda baktığımızda kömür santralı projelerinin sadece kağıt üzerinde yapıldığını, ancak, bunların, mevcut liberal sistem, mevcut piyasa yapısı ortada dururken gerçekleştirilmesi şansı bulunmadığını görüyoruz. Serbestleşme çalışmaları sonucu ortaya çıkan gelişmelerden bazıları aşağıdadır: 4
- Gelişmekte olan ülkelere, başlangıçta gideceği düşünülen özel sermaye 1997 yılına kadar ve büyük oranda özelleştirme geliri olarak gelmiş, özelleştirilecek tesis kalmayınca özel sermaye girişi de başlangıç düzeyine (1990 lara) geri dönmüştür. 1987-2004 arasındaki döneme bakıldığında, gelişmekte olan ülkelerdeki elektrik sektörünün yatırım gereksinimini özel sektör yatırımlarının karşılaması olası görünmemektedir. - Elektrik sektörleri için gereken sermayeyi, sektörü liberalize ederek sağlayabileceği inancıyla elektrik sektörlerini özel sermayenin yer alabileceği şekilde yeniden yapılandırma çabasına girişen gelişmekte olan ve geçiş ülkeleri, beklenen sermayenin gelmemesi ile baskı altına girmiştir. Kamunun üretimden, iletim ve dağıtım hizmetlerinden el çektirilmesi, buna karşın özel sermayenin de yatırım yapmaması ile gelişmekte olan pek çok ülkede elektrik enerjisi maliyetleri yükselmiş, bu da sanayi maliyetlerinin artmasına yol açmıştır. Bu durum, sermayenin kaçışını daha da hızlandırmıştır. - Yeni yapıda özel sektör, kamu mülkiyetindeki varlıkların satın alınması ya da belirli bir sektörde faaliyet gösterebilme hakkının elde edilmesi amacıyla yatırım yapmış, buna karşılık, yeni tesis yatırımı ya da mevcut tesislerin iyileştirme, yenileme ya da kapasite artırımı şeklinde yapılan yatırımlara ilgi göstermemiştir. - Özel sermaye, kamu tarafından uzun dönemli al ya da öde anlaşmalarıyla gelir garantileri sağlandığı taktirde yatırıma yanaşmış, elektrik sektöründe risk alma konusunda son derece gönülsüz davranmıştır. Avrupa elektrik pazarını 5-6 ultra şirket domine etmiş durumdadır. Bunlar; Fransız EdF, Alman E.On, RWE ve Wattenfall, İtalyan ENEL, İspanyol İberdrola ve Endesa dır. Bu şirketler Avrupa elektrik piyasasının %70 den fazlasını kontrol etmektedirler. - Gelişmekte olan ülkelerde ise, yabancı sermaye katılımı bakımından son derece büyük bir sermaye yoğunlaşması mevcuttur. Yabancı sermayeli yatırımların yarısından fazlası sadece 15 firmanın elinde bulunmaktadır. 5
- Yeni yapı ile, sektörde planlama kavramı yerini piyasa mekanizmalarına bırakmıştır. Bunun sonucu olarak sermaye, devletten çeşitli garantiler sağlayarak ilk yatırım tutarı ve yatırım süresi kısa ama işletme (özellikle yakıt maliyetleri) yüksek projeleri tercih etmiş, bunun sonucunda pek çok ülkede enerji arz güvenliği sorunu ortaya çıkmıştır. Ülkemizde de elektrik sektörünün, özellikle 1990 lardan itibaren dönüştürülmeye başlanan yeni yapısı ile, kömür değil, doğalgaz yatırımları tercih edilmiştir. Kömüre dayalı kurulu güç 1990 dan 2004 e %60 artarken, doğalgaza dayalı kurulu güç %450 artmıştır. Bu yapı altında, YID modeli ile toplam 17 santral yapılmıştır. Bunların arasında görece büyük olanları 4 doğalgaz santralı ile bir hidroelektrik santralidir. Bunlar 1999-2001 yıllarında üretime geçmiştir. Yİ modeli altında ise 1997 yılında 5 santral ihaleye açılmıştır. Bunların 4 ü doğalgaz, biri ithal kömür ile çalışmaktadır. Elektrik sektörünün bu yapısında, özel sermaye, kömüre dayalı santral kurmayı özellikle garantiler yoksa- tercih etmemektedir. Bu süreçte, özel sektör tarafından kömüre dayalı yapılan tek santral, 2004 yılında, Adana nın Yumurtalık İlçesi nde bir Alman konsorsiyumunca inşa edilen Sugözü Termik Santralı dır. 1.210 MW gücündeki bu santral, Kolombiya dan getirilen kömürlerle çalıştırılmaktadır. Sadece 150-200 kilometre uzakta bulunan Adana Tufanbeyli İlçesi nde ve Kahramanmaraş Elbistan Havzası nda termik santrallerde tüketime uygun önemli miktarlarda kömür rezervleri bulunmaktayken, binlerce kilometre uzaktaki Kolombiya dan Türkiye ye kömür ithal edilmesi, mevcut yapının çarpıklığını göstermesi bakımından önemlidir. Elektrik sektörü yapısındaki söz konusu dönüşüm nedeniyle, bugün, ülkemizde de yerli kaynaklarımızın kullanılmadığından, enerji güvenliğimizin giderek ulusal güvenliğimizin tehdit altında olduğundan, elektrik maliyetlerinin çok yüksek olduğundan, sanayinin yüksek elektrik maliyetleri nedeniyle rekabet gücünü yitirdiğinden şikayet etmekteyiz. Gerçekte, bu tür şikayetler, gelişmekte olan pek çok ülkede hemen hemen aynı zamanlarda ve benzeri boyutlarda başlamış bulunmaktadır. 6
Ülkemiz enerji sektöründe yerli kömür kaynaklarımızın geleceği de, büyük oranda, ülkemiz enerji yönetimlerinin sorunu doğru teşhis ederek özgün bir enerji modeli ortaya koyabilmelerine bağlı olacaktır. Saygılarımla, Berna VATAN 7