PSİKOLOJİK DANIŞMA VE REHBERLİK SERVİSİ İLETİŞİM BİLGİLERİ. Erkut ERKAN Tel: 0 232 375 28 28 (139) erkut.erkan@egelisesi.k12.tr

Benzer belgeler
ÖFKE ÖFKENİN İFADESİ. Öfke duygularıyla başa çıkmak için bilinçli ya da bilinçsiz bazı yollar kullanırız. Bunlar kısaca;

ÖFKE YÖNETİMİ. Psikologlara göre, öfkelendiğimizde 5 boyut birbiriyle ilişkili ve eşzamanlı

ÖFKE VE ÖFKE YÖNETİMİ PSİKOLOG E. EDA AVUÇAN ÇELEBİ PSİKOLOG GÖZDE UYANIK

FK IX OFFER BENLİK İMAJ ENVANTERİ

ÖFKE KONTROLÜ. Anadolu Üniversitesi Psikolojik Danışma ve Rehberlik Merkezi

ÖFKE İLE BAŞ ETME YÖNTEMLERİ

DARICA ANADOLU LİSESİ 9. SINIF REHBERLİK PLANI

BAHARA MERHABA. H. İlker DURU NİSAN 2017 İLKOKUL BÜLTENİ

Can kardeş Rehberlik ve Psikolojik Danışma Birimi Nisan Ayı Rehberlik Bülteni Can Velimiz ;

İSTEK ÖZEL ACIBADEM İLKOKULU PDR BÖLÜMÜ EĞİTİM ÖĞRETİM YILI

ÖZEL NASİBE ERYETİŞ MESLEKİ VE TEKNİK ANADOLU LİSESİ EYLÜL AYI PSİKOLOJİK DANIŞMANLIK VE REHBERLİK BÜLTENİ

Yönetici tarafından yazıldı Perşembe, 08 Ekim :05 - Son Güncelleme Perşembe, 08 Ekim :08

8-9 YAŞ ÇCUKLARININ YAŞ DÖNEMİ ÖZELLİKLERİ VE OKUL-ÖDEV ÇALIŞMALARI ÖZEL ANTALYA ENVAR İLKOKULU 8-9 YAŞ ÇOCUKLARININ GELİŞİM DÖNEMLERİ ÖZELLİKLERİ

Bu yaklaşımlar anne babaların kafasını oldukça meşgul eden şu soruyu akla getiriyor:

EĞİTİM ÖĞRETİM YILI SORGULAMA PROGRAMI

ÖZEL KAŞGARLI MAHMUT ORTAOKULU MART 2016

R E H B E R L Đ K B Ü L T E N Đ - 3

PDR ÇALIŞMALARIMIZ. 3. Sayı / Şubat - Mart 2016 ŞUBAT AYI ANA SINIFI ETKİNLİKLERİMİZ ŞUBAT AYI. sayfa 2. SINIF ETKİNLİKLERİMİZ. 2 de. sayfa.

2013 / 2014 SAYI: 17. Haftanın Bazı Başlıkları

SULTANGAZİ ANADOLU İMAM HATİP LİSESİ REHBERLİK VE PSİKOLOJİK DANIŞMANLIK SERVİSİ

Ankara Üniversitesi Geliştirme Vakfı Özel İlkokulu/Ortaokulu AİLE İÇİ İLETİŞİM

ARKADAŞ SEÇİMİNİN ÖNEMİ

1/23/2015. Karne Ne Anlatır. Ocak Beylikdüzü A.K.Koleji Rehberlik Servisi Veli Paylaşımı

ANABİLİM EĞİTİM KURUMLARI PSİKOLOJİK DANIŞMANLIK VE REHBERLİK BİRİMİ REHBERLİK POSTASI 2

OYUN VE ÇOCUK. -Çocuğun iç dünyasını anlayabilmek. -Çocuğun olayları anlamasına yardım etmek. -Çocuğa olaylarla baş etme becerileri kazandırmak

ÇOCUK VE PARA üretim değerleri tüketim değerleri

- HAFTALIK KULÜP BÜLTENİ

Kekemelik, konuşmanın akıcılığıyla ilgili bir iletişim bozukluğudur. Ses, hece ve sözcüklerde uzatmalar, tekrarlar veya duraklamalarla

10-11 YAŞ GRUBUNUN ANNE BABASI OLMAK

ÇOKLU ZEKA ÖZELLİKLERİ

Ankara Üniversitesi Geliştirme Vakfı Özel İlkokulu/Ortaokulu

Ankara Üniversitesi Geliştirme Vakfı Özel İlkokulu/Ortaokulu TATİLDE ÇOCUKLA BİRLİKTE OLMAK

NASIL MÜCADELE EDİLİR?

REHBERLİK BİRİMİ ÇOCUKLARDA PROBLEM ÇÖZME BECERİSİ

5 Yaş : En sevdiğim arkadaşım Yaş : Kurallar ve törenler 9-11 yaş : Kuvvetlenen Arkadaşlık Bağları

ÇOCUKLARDA BENLİK SAYGISI GELİŞİMİ

ANABİLİM EĞİTİM KURUMLARI PSİKOLOJİK DANIŞMANLIK VE REHBERLİK BİRİMİ REHBERLİK POSTASI 1

REHBERLİK NEDİR? Bahsedilen rehberlik tanımlarının ortak yönleri ise:

ÖZEL ÇEKMEKÖY NEŞELİ ANAOKULU. PSİKOLOJİK DANIŞMANLIK ve REHBERLİK BÜLTENİ ÇOCUKLARDA DAVRANIŞ GELİŞİMİ

PSİKOLOJİK REHBERLİK BÖLÜMÜ DANIŞMANLIK VE. Gamze EREN Anaokulu Uzman Psikoloğu

T.C. Artvin Valiliği Halk Sağlığı Müdürlüğü Bulaşıcı Olmayan Hastalıklar Programlar ve Kanser Şube Müdürlüğü Ruh Sağlığı Birimi OTİZM

Deniz Kantarcıoğlu Anaokulu Rehber Öğretmeni. «Okula Uyum»

sıklıkla kullanırız. Ancak bunların farkına varırsak değiştirebiliriz.

Hani annemin en büyük yardımcısı olacaktım? Hani birlikte çok eğlenecektik? Kardeşime dokunmama bile izin vermiyor. Kucağıma almak da yasak.

ANABİLİM EĞİTİM KURUMLARI AİLE İÇİ ŞİDDET

Psikolog Seda BİLGEN IŞIK İÇİNDEKİLER: 1. TIRNAK YEME 2. ÇOCUKLARDA BİLGİSAYAR KULLANIMI 3. SINAV KAYGISI 4. KAYNAKÇA

ÇOCUKLA İLETİŞİM ÖNSÖZ ANAOKULU REHBERLİK SERVİSİ

DEĞERLERİN ÇOCUKLARA AKTARIMI

LİSE REHBERLİK SERVİSİ

ANABİLİM EĞİTİM KURUMLARI OKUL DÖNEMİNDE ARKADAŞLIK VE AKRAN İLİŞKİLERİ

ÇOCUKLARA SINIR KOYMAK

Zürih Kantonunda İlköğretim Okulu

REHBERLİK POSTASI -1

DUYGUSAL ZEKA. Birbirinden tamamen farklı bu iki kavrama tarzı, zihinsel yaşantımızı oluşturmak için etkileşim halindedirler.

wertyuiopgüasdfghjklsizxcvbnmöçq wertyuiopgüasdfghjklsizxcvbnmöçq SERVİSİ

Türkçe Ulusal Derlemi Sözcük Sıklıkları (ilk 1000)

ÇOCUKLARIMIZ VE TEKNOLOJİ

PSK 271 Öfke Yönetimi ( Güz Dönemi) Yrd. Doç. Dr. Nilay PEKEL ULUDAĞLI. Öfke Yönetimi: Duyguları İfade Edebilmek ve Duygularla Başa Çıkmak

ZEKA ATÖLYESİ AKIL OYUNLAR

Duygusal Zekaya Önem Verin!

DİKKAT KONTROLLERİ SİSTEMLERİ

Nasıl Bir Zekâya Sahipsiniz? - Genç Gelişim Kişisel Gelişim. Ayın Testi

Özgüven Gelişiminde Anne Baba Rolü

Türk Toraks Derneği Kış Okulu 16 Şubat 2018, Antalya Sağlıklı İletişim

2 de PDR ÇALIŞMALARIMIZ. 6 da ARALIK AYI 2. SINIF ETKİNLİKLERİMİZ ARALIK AYI ANA SINIFI ETKİNLİKLERİMİZ. sayfa. sayfa

Kardeş Kıskançlığı Nedir?

Bizi Zorlayan Çocuklarımızla İletişim. Prof. Dr. Ayşegül Ataman Lefke Avrupa Üni. TÜZYEKSAV Mütevelli Heyet İkinci Başkanı

ENVAR EĞİTİM KURUMLARI

OKULA BAŞLARKEN OKULA BAŞLAMA SÜRECİ

Ebeveyn Davranışları Ölçeği (Parental Behavior Scale)

ÖZEL BİLGİ KÖPRÜSÜ MONTESSORİ ANAOKULU

Çocuklarınızın öfkelerini kontrol etmelerinde ve uygun yollarla ifade etmelerini sağlamakta aşağıdaki noktaları göz önünde bulundurabilirsiniz.

Sevgili Anne ve Babalar;

EVLİLİK ÖNCESİ EĞİTİM

Duygusal ve sosyal becerilere sahip Genç profesyoneller

KORKU HAYAL GÜCÜNÜN MUHTEŞEM BİR HEDİYESİDİR

Rehberlik ve Psikolojik Danışma Hizmetlerinin Amacı Nedir?

ANABİLİM EĞİTİM KURUMLARI

ORİON EĞİTİM VAKFI ÖZEL PİRİ REİS OKULLARI PSİKOLOJİK DANIŞMA VE REHBERLİK SERVİSİ NİSAN AYI VELİ BÜLTENİ 2016 ÇOCUKLA ETKİLİ İLETİŞİM

Psikolog. Hasan KÖROĞLU

IŞIK LI ANNE BABA REHBERİ

ÖZEL ATACAN EĞİTİM KURUMLARI

R E H B E R L İ K B Ü L T E N İ - 1

Rehberlik Bilgi Bülteni. Mart 2014 IŞIK LI ANNE BABA REHBERİ ÇOCUĞUM YARAMAZ MI? ÇOCUKLUK DÖNEMİ ÖFKE YÖNETİMİ

ÖZGÜVEN SAĞLAMA VE DESTEK OLMA. Dyt. Gülay TÜRKMEN

Bu nedenle ebeveynlerin duygu, ifade ve davranış olarak tutarlı, kararlı ve pozitif bir tavır sergilemeye çalışmaları gerekmektedir.

Yönetici tarafından yazıldı Çarşamba, 07 Ekim :27 - Son Güncelleme Çarşamba, 07 Ekim :31

EZİNE ÇOK PROGRAMLI LİSESİ HAYDİ! HALİL İBRAHİM SOFRASINA

3-6 YAŞ GELİŞİM ÖZELLİKLERİ

EXPLORERS ANAOKULU MAYIS AYI BÜLTENİ

ERGENLERLE ĐLETĐŞĐM BECERĐLERĐ

1. Bir süre için hayatınızdaki iyi şeylerin artık olmadığını varsayın.

AKANT ORTAOKULU REHBERLİK BÜLTENİ

YAYLACIK İLKOKULU 0-18 (7-11 YAŞ MODÜLÜ) AİLE EĞİTİMİ PROGRAMI YILLIK DERS PLANI(2.GRUP)

ETKİLİ İLETİŞİM BECERİLERİ. İLETİŞİM ve SÜRECİ

Koçluk, danışanın problemlerini çözüme ulaştırmak ve yolunu aydınlatmaktır.

ZOR İNSANLARLA BAŞA ÇIKMA

IŞIK LI ANNE BABA REHBERİ

Okul fobisi nasıl gelişir?

Dil Gelişimi. temel dil gelişimi imi bilgileri

Transkript:

Merhaba, Özel Ege Lisesi Psikolojik Danışma ve Rehberlik Servisi olarak çıkaracağımız bu yayının adını Günebakan olarak koymayı düşündük. Günebakan; sürekli ışığa, aydınlığa, aydınlanmaya yüzünü çeviren bir bitki İstiyoruz ki bu yayın çocuklarımızın eğitimine dönük olarak siz anne babalarla bizleri ortak bir paydada birleştirmeye hizmet etsin. Çocuklarımızın eğitimine ve gelişimine olumlu katkı sağlamayı hedeflediğimiz bu ortak paydanın, zaman içinde bir kültür oluşturmaya temel teşkil edeceğine ve Özel Ege li olmanın farklılığını yaşama uyarlama sürecinde, kendini hissettirecek bir değişimin uzantısı olacağına inanıyoruz. Günebakan ın sürekli güneşe dönük yüzü gibi, çocuklarımıza vereceğimiz eğitimle onların yaşamlarını aydınlatmak, yüzlerini sürekli bizlere dönmelerine ve iyi insan olabilmelerine destek verebilmek dileğimizle İÇİNDEKİLER İçindekiler.. 1 Davranış Eğitimi.. 2 Ödüller ve Cezalar..... 4 Alçak gönüllülük ve Modern Toplum 8 Orta Sayfa (Medeniyet Dediğin) 10 Keskin Sirke Küpüne Zarar 12 Ben sana güveniyorum, çevreye güvenmiyorum!.... 16 Okulumuzdan Haberler... 19 Öğrenci Mutfağı 20 PSİKOLOJİK DANIŞMA VE REHBERLİK SERVİSİ İLETİŞİM BİLGİLERİ Erkut ERKAN Tel: 0 232 375 28 28 (139) erkut.erkan@egelisesi.k12.tr Alper PEHLİVAN Tel: 0.232.375 28 28 (145) alper.pehlivan@egelisesi.k12.tr Esen DİNÇEL Tel: 0.232.375 28 28 (128) esen.dincel@egelisesi.k12.tr Burcu DÖRTEL Tel: 0.232.375 28 28 (139) burcu.dortel@egelisesi.k12.tr 1

DAVRANIŞ EĞİTİMİ Bu sayımızda iki küçük hikayeyi sizlerle paylaşmak istedik. En Değerli İnsan İki komşu ülkenin hükümdarları birbirleriyle savaşmazlar ama her fırsatta birbirlerini rahatsız ederlermiş. Doğum günleri ve bayramlarda ilginç armağanlar göndererek karşıdakine zekâ gösterisi yaparlarmış. Hükümdarlardan biri, günün birinde ülkesinin en önemli heykeltıraşını huzuruna çağırmış. İstediği; birer karış yüksekliğinde, altından, birbirinin tıpatıp aynısı üç insan heykeli yapmasıymış. Aralarında bir fark olacak ama bu farkı sadece ikisi bilecekmiş. Heykeller hazırlanmış ve doğum gününde komşu ülke hükümdarına gönderilmiş. Heykellerin yanına bir de mektup konmuş.. Şöyle demiş heykelleri yaptıran hükümdar: "Doğum gününü bu üç altın heykelle kutluyorum. Bu üç heykel birbirinin tıpatıp aynısı gibi görünebilir. Ama içlerinden biri diğer ikisinden çok daha değerlidir. O heykeli bulunca bana haber ver." Hediyeyi alan hükümdar önce heykelleri tarttırmış. Üç altın heykel gramına kadar eşitmiş.ülkesinde sanattan anlayan ne kadar insan varsa çağırtmış. Hepsi de heykelleri büyük bir dikkatle incelemişler ama aralarında bir fark görememişler. Günler geçmiş. Bütün ülke hükümdarın sıkıntısını duymuş ve kimse çözüm bulamıyormuş. Sonunda, hükümdarın fazla isyankâr olduğu için zindana attırdığı bir genç haber göndermiş. İyi okumuş, akıllı ve zeki olan bu genç, hükümdarın bazı isteklerine karşı çıktığı için zindana atılmış. Başka çaresi olmayan hükümdar bu genci çağırtmış. Genç önce heykelleri sıkı sıkıya incelemiş, sonra çok ince bir tel getirilmesini istemiş. Teli birinci heykelciğin kulağından sokmuş, tel heykelin ağzından çıkmış. İkinci heykele de aynı işlemi yapmış, tel bu kez diğer kulaktan çıkmış.. Üçüncü heykelde tel kulaktan girmiş ama bir yerden dışarı çıkmamış. Ancak telin sığabileceği bir kanal kalp hizasına kadar iniyor, oradan öteye gitmiyormuş. Hükümdar heykelleri gönderen komşu hükümdara cevabı yazmış: "Kulağından gireni ağzından çıkartan insan makbul değildir. Bir kulağından giren diğer kulağından çıkıyorsa, o insan makbul değildir. En değerli insan, kulağından gireni yüreğine gömen insandır. 2

Alçak Gönüllülük Üzerine Bir adam kötü yoldan para kazanıp bununla kendisine bir inek alır. Neden sonra, yaptıklarından pişman olur ve hiç olmazsa iyi bir şey yapmış olmak için bunu Hacı Bektaş Veli 'nin dergahına kurban olarak bağışlamak ister. O zamanlar dergahlar aynı zamanda aşevi işlevi görmekteydi. Durumu Hacı Bektaş Veli'ye anlatır ve Hacı Bektaş Veli helal değildir diye bu kurbanı geri çevirir. Bunun üzerine adam Mevlevi dergahına gider ve aynı durumu Mevlana'ya anlatır. Mevlana ise bu hediyeyi kabul eder. Adam aynı şeyi Hacı Bektaş Veli'ye de anlattığını ama onun bunu kabul etmemiş olduğunu söyler ve Mevlana'ya bunun sebebini sorar. Mevlana şöyle der: "Biz bir karga isek Hacı Bektaş Veli bir şahin gibidir. Öyle her leşe konmaz. O yüzden senin bu hediyeni biz kabul ederiz ama o kabul etmeyebilir." Adam üşenmez kalkar Hacı Bektaş Dergahı'na gider ve Hacı Bektaş Veli'ye, Mevlana'nın kurbanı kabul ettiğini söyleyip bunun sebebini bir de Hacı Bektaş Veli'ye sorar. Hacı Bektaş da söyle der: "Bizim gönlümüz bir su birikintisi ise Mevlana'nın gönlü okyanus gibidir. Bu yüzden, bir damlayla bizim gönlümüz kirlenebilir ama onun engin gönlü kirlenmez. Bu sebepten dolayı o senin hediyeni kabul etmiştir " Böylesi tevazu ve incelikle, birbirlerini yermek yerine yüceltebilmeyi becerebilen bir insan olmamız dileğiyle 3

Burcu DÖRTEL İlköğretim Okulu Psikolojik Danışmanı ÖDÜLLER VE CEZALAR Çoğu zaman ebeveynler çocuk büyütürken ceza vermek gerekip gerekmediği, ne ölçüde ödül verilmesi gerektiği konularında kararsız kalmaktadırlar. Gelin bu iki kavramı farklı şekilde ifade edelim. Ödül kelimesi yerine takdir, övgü, memnuniyet göstergesi, ceza yerine ise bedel ödeme, davranışın sonucu ile karşılaşma gibi ifadelerin kullanılması daha doğru olacaktır. Aslında ödül, zaten yapması gereken bir şeyi, iyi yaptığı için çocuğa verilen şeydir. Ancak çoğu zaman, çocuğa zaten yapacağı bir iş için önceden vaad edilen şey olarak kullanılmaktadır. Bu nedenle de adına ödülden çok rüşvet demek daha doğru olmaktadır. Ceza ise tehdit anlamı içerir bir hal almıştır. Odanı toplamazsan babana söylerim., Uslu dur yoksa eve gideriz. gibi. Ceza olarak tanımladığımız bu cümleler tehdit olarak kaldığında, çocuk anne babasının ağzından çıkanların yapılmadığını, herhangi bir şekilde onları vazgeçirebildiğini öğrenir ve istenmeyen davranış ile ilgili problem yaşanmasına sebep olunur. Bu durum zaman içinde çocukla, ebeveyn arasında bir oyun haline dönüşür ve genellikle bu oyunu çocuk kazanır. Aynı şey ödül için de geçerlidir. Odanı toplarsan sana oyuncak alırım., Yeter ki ağlama, o oyuncağı sana alırım. gibi ifadeler tamamen rüşvet cümleleridir. Çocuğunuza herhangi bir şeyi rüşvet olarak ödediğiniz takdirde bir dahaki sefere önerdiğiniz şey yetmeyecektir. Ayrıca çocuk, bu durumda beklenen davranışın kendi sorumluluğu olmadığını düşünecek, davranışı annesini ya da babasını kazanmak, herhangi bir menfaat elde etmek için yapmaya başlayacaktır. Bundan sonra da aynı isteğinizi yaptırmak, zaman geçtikçe daha zor hale gelecektir. Çocuğunuzun bir davranışı sergilemesini istemediğinizde kararlı, devamlı ve doğru söylenen "hayır" çocuk için anlamlı olacaktır. Bir süre sonra ne yapacağını ve ne yapmaması gerektiğini öğrenecektir. Tabi burada kararlı söylenen hayır ın yanı sıra çocuğunuza önceden davranışları sonucunda neyle karşılaşacağı konusunda yapacağınız açıklamalar da bir o kadar önemlidir. Bu noktada ceza yerine uygun olan, çocuğun davranışının bedelini ödemesidir. Çocuğunuz yaptığı veya yapmadığı için ödeyeceği bedeli öğrenmiş olmalıdır. Bu bedel ödeme çocuğun canını fiziksel olarak yakmamalı ve çocuğun yaşına, içinde bulunduğu gelişim dönemine uygun ve hatasına orantılı olarak belirlenmelidir. Çok büyük bir suça çok küçük bir bedel belirlerseniz, bunun hiçbir anlamı olmayacaktır. 4

Çocuğunuza, mutlaka davranışı ile bedeli arasındaki sebep-sonuç ilişkisini anlatmanız gerekmektedir. Çocuk neyi yanlış yaptığını, neden yanlış yaptığını bilmelidir. Ayrıca bir kez daha aynı şeyi yaptığında aynı yaptırımla karşılaşmalıdır. Ancak bu yolla karşılaştığı sonucun yapmaması gereken bir davranış ile ilgili olduğunu öğrenir. Merak etmeyin, çocuğunuzun duruma uygun, bir bedel ödemesi onu üzmeyecek, incitmeyecektir. Genellikle anne babalar söyledikleri yaptırımdan kolayca vazgeçerler. Oysa çocuğunuza davranışı karşısında belirlediğiniz yaptırım, bir kere söylendiğinde mutlaka sonuna kadar uygulanmalı, çocuk özür dilese dahi bu önceden belirlenmiş sonucu ortadan kaldıran bir sonuç doğurmamalıdır. Bedel ödemeyi bilmeyen, sınırsız çocuklarla, evden kaçan, umursamaz ve öfkeli çocuklar yaratılmaktadır. Aileler, çocuklarını yetiştirirken onların sınırlarını da belirlemelidirler. Peki ya ne yapmalıyız dediğinizi duyar gibiyim. Öncelikle çocuklarımızın istenmedik davranışları neden tekrarladıklarını anlamalıyız. Eğer çocuk yanlış davranış, kabul edilemeyecek bir davranış sergiliyorsa bunun mutlaka geçerli bir nedeni vardır. Çocuğun davranışını belirlemek ve davranışın ardındaki nedeni bularak davranışın değişimini sağlamak gerekmektedir. Bu, anne ve babayı olduğu kadar çocuğu da tatmin eder. Bu davranışları çözmek amacıyla biz ne yapmalıyız, çocuğumuz ne yapmalı bunun hatlarını belirlemeliyiz. Azaltılması istenen davranış söz konusu olduğunda, olumsuz davranışı bazen göz ardı ederek, aynı durumla ilgili olumlu davranış sergilendiğinde bunu fark ettiğimizi ve memnuniyetimizi dile getirmeliyiz. Onları yaptıkları hatalardan dolayı cezalandırmak yerine, birlikte hareket etmeyi ve birlikte çözüm üretmeyi denemeliyiz, bu şekilde çok daha olumlu sonuçlar alabiliriz. Böylece de çocuklarımızın ileride pısırık, ceza almaktan korktuklarından dolayı atılım yapamayan içine kapanık, toplumsal ilişkileri zayıf ve korkak olmalarını engellemiş oluruz. Eğer çocuğumuza mutlaka ceza vermemiz gerektiğini düşünüyorsak, bunun adını ceza olarak koymamalıyız. Çünkü hiçbir çocuğu ceza yoluyla motive edemeyiz. Çocuğun kendi tercih ve davranışlarının hangi sonuçları beraberinde getireceğini önceden bilmesini sağlamalıyız. Kendisinin olumsuz olarak nitelendirilecek davranışları sonucunda yaşamında ne tür değişimlerin olacağını düşünmesi ve bilmesi, içinde bulunduğu durumu ceza olarak değil, önceden kararlaştırılmış durumların bilindik sonuçları olarak görmesini sağlayacaktır. Eğer çocuğumuz hata yapmışsa, bunu aile toplantısı ile de çözebiliriz. Ailedeki bütün bireylerin ya da anne-baba ve çocuğun bulunduğu bir aile toplantısı ile bu sorunun üstesinden gelebiliriz. Böylece çocuğumuzu daha fazla dinlemiş oluruz. Çocukta bu sayede kendini iyi ifade etmiş olur. Aynı zamanda, anne-baba olarak bizim de neler hissettiğimizi, bazı davranışlarına neden kızdığımızı ve tepki gösterdiğimizi anlatma fırsatımız olur. 5

Çocuğumuzu eleştirmemiz gerekiyorsa şu formülü uygulayabiliriz: Bir eleştiriye üç övgü. Yani çocuğumuzu bir kez eleştirmişsek üç kere de övmeliyiz. Başarılı taraflarını ön plana çıkartıp, güzel sözler söylemeliyiz. Bu davranış çocuğumuz üzerinde daha fazla olumlu etki bırakacaktır. Çocuğun oturup kalkmasından, yürümesine, çatal tutuş şeklinden, gülerken suratının aldığı ifadeye kadar, onu övmek için birçok fırsatımız olacaktır. Sadece biraz dikkat etmemiz yeterli olacaktır. Ödül ve cezanın davranışlarımızın doğal sonuçları olarak karşımıza çıktığını vurgulamalıyız. Bilerek yere atılan sevgili oyuncağın kırılmasını yere atma davranışının doğal sonuç u olarak görmek gibi. Ya da olumlu bir davranış olarak çocuğumuzun sofradaki bir tabağı kaldırıp, mutfağa götürdüğünü düşünelim. Doğal sonuç, sofra kaldırmak gibi büyüklere özgü bir işi yapabilmenin verdiği keyiftir. Başarı, bir anlamda zor sayılan bir işlemi denemek, gerçekleştirmektir. Kabul edilemez bir davranışla karşılaştığımızda onun yerine kabul edilebilen bir davranışı koymaya çalışmalıyız. Örneğin, kırılma tehlikesi olan cam sürahiyle oynayan çocuğa kızmak ya da yasaklamak yerine, aynı büyüklükteki plastik sürahi ile oynamasına izin vermek. Annenin yeni naylon çorabını denemek isteyen çocuğa eski çorabıyla oynama fırsatı vermek gibi. Sebep-sonuç ilişkilerini anlatmayı esas almalıyız. Böylelikle çocuğumuz, sorumluluğunu öğrenir ve kendi davranışının sonunda ortaya çıkan zararın ne olduğunu görmeye çalışır. Bu da çocukta iç denetim mekanizmasının gelişmesine yardımcı olur. Görmek istediğimiz davranışı önce biz sergilemeliyiz. Çocuklar anne babalarının tüm davranışlarını olduğu gibi kopya ederler. Öğüt vermek yerine davranışlarımızla örnek olalım. Çocuklar taklit yoluyla öğrenirler. Onlar için eylem sözden daha etkilidir. Çocuk duyduğundan çok, gördüğünü öğrenir ve uygular. Annesinin baskılı yemek yedirmesini bebeklerine yemek yedirirken uygular. Anne-baba arasında öğrendiği şiddeti, oyunlarında arkadaşlarına uygular. Bu nedenle aile içindeki şiddet, çocuk üzerinde medyadaki şiddetten daha etkilidir. Aynı zamanda anne-babanın korku, kaygı ve coşku gibi duygu durumları da bulaşıcıdır ve kolaylıkla çocuklarımızı etkiler. Çocuğumuzun ihtiyaçlarını karşılarken kendimizin ve diğer kişilerin ihtiyaçlarına da gereken hassasiyeti göstermeliyiz, sadece kendi isteklerinin, ihtiyaçlarının olmadığını öğrenmesine imkan tanımalıyız. Çocuğumuzla konuşurken emir kipi yerine istek ve rica ifadesi olarak mısın/misin eklerini kullanmalıyız. Çocuğumuzu överken sen sınıfının en akıllısısın gibi söylemlerden uzak durmalıyız. Bu gibi durumlarda çocuk ya kendisini sınıfın en akıllısı olarak görüp bunun yarattığı beklentileri karşılamak zorunda hissedebilir ve en ufak başarısızlıkta çok etkilenebilir ya da buna inanmayarak ailesine ve kendine güveni azalabilir. Bu nedenle över veya takdir ederken; hangi davranışın olumlu olduğunu belirtelim, kişiliğe değil olumlu davranışa yönelik, o anki duygumuzu içerecek şekilde söylemde bulunalım. 6

Unutmamalıyız ki ceza, beklenenin aksine istenmeyen davranışın daha çok artmasına sebep olur. Çocuğumuz ile aramızdaki ilişkiyi zedeler. Çocuğumuza fiziksel ve/veya psikolojik zarar verir. Çocuğumuzun sırf cezadan korktuğu için davranışı tekrarlamamasına neden olur, fakat kalıcı bir çözüme ulaştırmaz. Ceza yöntemi çocuğumuzun, yaptığı olumsuz davranışın sonucunu anlamasına, yaptığı davranışın hata olduğunu içselleştirmesine engel olur. Çocuk cezayı aldığı ve çektiği için kendini ödeşmiş hisseder. Davranışı ile ilgili kendine kızacağına cezayı veren kişiye kızmaya başlar. Ayrıca çocuğumuzu aciz hissettirir. Arkadaşlarıyla ilişkisinde aynı ceza yöntemlerini sorun çözmek için örnek almasına neden olur. Çocuğumuzun kendine güveni sarsar. Kalıcı çözüme ulaşamadığımız için çocuğumuz davranışı gizli sergilemeye, yalan söyleye başlar. Saldırgan veya içine kapanık, korkak olur. İşbirliği içerisinde cezasız yöntemlerle ruh sağlığı yerinde, topluma uyumlu ve mutlu bireyler yetiştirebilmek dileğiyle KAYNAKÇA Atabek E., (1995), Çocuklar, Büyükler ve Tavşanlar, İstanbul, Altın Kitaplar Yayınevi. Tanaltay S., (1994), Çocuklar Ağlamasın, İstanbul, Tekin Yayınevi. Yavuzer H., (1993), Ana-Baba ve Çocuk, İstanbul, Remzi Kitabevi. 7

Erkut ERKAN İlköğretim Okulu Psikolojik Danışmanı ALÇAK GÖNÜLLÜLÜK VE MODERN TOPLUM Günümüzde alçak gönüllü olmak ya da alçak gönüllülük az rastlanır bir erdem olarak kişiler arası ilişkilerimizde varlığını sürdürüyor. Bu yazımda giderek sayısı azalan tevazu sahibi insanlarımızın ve bu anlayıştan yoksun ilişkilerin yaşantımıza yansımalarını yorumlamaya çalışacağım. Çocuklarımıza böylesi önemli ve ayrıcalıklı bir erdemin önemini yeteri kadar anlatamıyor ya da yaşatamıyor olmamızın yarattığı bozulmalardan, kişisel ve toplumsal düzeydeki sıkıntılardan söz edeceğim. Alçak gönüllü; gösterişsiz, iddiasız, mütevazi anlamına geliyor. Alçak gönüllülük ise kibir ve aşırı gururdan arınmışlık hali, tevazu olarak açıklanabilir. Alçak gönüllülük açısından ilişkilerimizde, davranışlarımızda ve toplumsal düzeyde ciddi zaaflarımız var ve giderek artıyor. Kişisel, sosyal ve ekonomik unsurların yarattığı olumsuzluklar alçak gönüllülüğü tehdit eden sebepler olarak ileri sürülse de -hatta bazen haklı gerekçeler olduğuna inanılsa da- bu, duruma meşruluk kazandırmıyor. Alçak gönüllülüğü; bir yetersizlik, kendine güvensizlik ya da korkaklık olarak yorumlamak da doğru değildir. İnsanın kendini bilmesi, kendini olduğundan başka türlü görmemesi ve göstermeye kalkışmaması hali olarak açıklanabilir. Ancak şunu da belirtmek lazım ki boyun eğen, kabullenen ve kendini hiçe sayan, yok farz eden yaklaşımları alçak gönüllülük olarak ele almak mümkün değildir. Artık insanlarda oluşan kanaat, başarıya, ekonomik güce, statüye giden yolda her şeyin meşru olduğu algısıdır. Kuralsız, kanunsuz ve haksız olan birçok şey güçlü, üstün ve değerli olmak ve görünmek adına doğal karşılanıyor. Konunun bu noktada toplumsal ve kültürel erozyonla açıklanabilecek boyutları da var. Ancak daha çok alçak gönüllülük üzerinden gitmenin, kişisel ve sosyal boyuttaki diğer sıkıntıların giderilmesinde de yarar sağlayacağı inancındayım. Öncelikle yaşam biçimimiz, giyimden eğlenceye, tatil anlayışımızdan market alışverişine kadar birçok sahada davranış şeklimiz aşırıya kaçan, dikkat çeken ve mütevazilikten uzak bir eğilim gösteriyor. Peki bizi bu duruma götüren sebepler neler olabilir? İnsanların kendilerini terbiye etmelerinde ciddi sıkıntılarımız var. Sözünü ettiğim husus insanların bir içgörü geliştirebilmelerinde yaşanan eksiklik ya da çarpıklıkla ilgili. Doğası gereği insanın arzuları ve beklentileri sınır tanımıyor. Özellikle içgörü olarak tanımlamaya çalıştığım sürecin tamamen ben üzerine kurulmasını ise, yaşanan sıkıntılarda atılan ilk yanlış adım olarak değerlendiriyorum. Açıklamaya çalıştığım bu durum sadece eğitimle düzeltilmesi mümkün olan bir şey değildir. Ne yaptığımız, nasıl yaptığımız, nasıl yaşadığımızla ilgilidir. Biz duygusunun neredeyse kan bağı olan kişilerin yaşamlarında bile yok olmaya başlaması oldukça üzücü ve düşündürücüdür. 8

Yaşamın gerçeğini ben üzerine odaklayan, kariyer için başkalarını hiçe sayarak ya da onların üzerine basarak yürüyen, eylemleriyle değil sıfatıyla fark yaratmaya çalışan, ekonomik gücü ve mevkiyi araç değil amaç olarak gören anlayışların değişmesi, kişisel ve toplumsal huzur için önemli bir sorun olarak karşımızda duruyor. Kibir ve mağrur bir yaşam üzerine önceliklerini belirleyen insanların bu durumdan yüzleri kızarmazken; çok haklı nedenlerle övülmeye layık tevazu sahiplerinin topluluk içinde isimlerinin bu şekilde anılmasından dolayı duydukları mahcubiyet ve utancın çelişkisi, sanırım sadece eğitimle açıklanabilir bir şey değil. Eğer eğitimle açıklanabilir bir şey olsaydı özellikle avukat, doktor, hakim vb. unvanları sadece kendimizi tanıtma amaçlı kullanmış olurduk. Oysa yaşadığımız ilişki ve iletişim süreçlerine baktığımızda bu durumun sürece etki etmeye, kişileri etkilemeye ve açıkçası örtülü bir baskı unsuru olarak kullanılmaya çalışıldığını söyleyebilirim. İlk planda olasılık vermek istemediğim halde, iletişim ve ilişkinin ilerleyen aşamalarında gördüğüm ve sezdiğim durum örtülü kısmın yerini aleni bir duruşa bırakması ki, bu yüz kızartıcı bir ayıp olarak karşımıza çıkmaktadır. İlişkilerimizden ve toplum hayatımızdan bu ve buna benzer o kadar çok örnek verebiliriz ki bu konuda hiç zorlanmayacak olmamız vahim bir sonuç olarak kendisini hissettiriyor. Halk arasında şımarıklık, ukalalık, fütursuzluk, sonradan görmüşlük gibi ifadelerle anlatılmaya çalışılan bu kendini beğenmişlik ve haddini bilmezliğin, toplum hayatımıza hızla nüfus ettiğini görüyor olmak, yetişmekte olan yeni nesillere bu konuda çok özenli davranmamız gerektiğini gösteriyor. Çocuklarımızın giydiği ayakkabıdan, kullandığı telefona, kaç yıldızlı ultra tatil geçirdiğinden, oturdukları evlerin niteliğine kadar değişik durumları ilişkilerinde malzeme yapıyor olması, başta anne babalar olmak üzere hepimizin önemli bir sorunu olarak önümüzde duruyor. Bu nedenle çocuklarımızın sadece birkaç örnekle anlatmaya çalıştığım bu konudaki anlayış ve algılarını değiştirmenin acil bir ihtiyaç olduğunu düşünüyor; alçak gönüllüğün ayrıcalığını ve gerekliliğini her fırsatta onlara yaşatmamız ve düşündürmemiz gerektiğine inanıyorum. Çünkü alçak gönüllü insanda var olan yüksek farkındalık duygusu, onun kaliteli ve erdemli bir insan olarak ilişkilerine yansıyacak ve fark edilmesini sağlayacaktır. Bu durum samimiyetsizlikten arınmış bir sevgi-saygı ortamının her geçen gün artarak çoğalmasına ve kalıcı olmasına neden olacaktır. Bu iklim içinde kişiler arası ilişkiler çok daha nitelikli hale dönüşürken, toplumun öncelikleri ve değerleri de değişmek zorunda kalacaktır. Başarı, güç ve iktidarı birlikte mutlu olabilmenin aracı olarak ele alan alçak gönüllü bir anlayış; adil, dürüst, merhametli ve sağ duyulu yaklaşımlarıyla kibri, adaletsizliği ve riyakarlığı alt edebilecektir. Böylece toplumun değerler sisteminin zarar görmesini engelleyebilecektir. Toplumsal huzur ve kişisel mutluluğumuz için alçak gönüllü insanlara ve insan olmaya son derece ihtiyacımız var. Bu nedenle abartısız, ihtişamdan uzak, sade ve yalın insanlar olmamızın, yetiştireceğimiz çocuklar için de bir örnek teşkil edeceğine inanıyor; toplumun ahlaki ve vicdani olgunluğunun alçak gönüllü insanların yetişmesiyle orantılı olacağını düşünüyorum. 9

ORTA SAYFA MEDENİYET DEDİĞİN Toplum olarak, ulus olarak çağdaş uygarlıklar seviyesine ulaşmak gibi bir hedefimiz var. Bu hedefi, önderimizin sunduğu vizyon, ülkemizin var olan kaynakları, eğitim alanında bize sunulan ilkelerle hayata geçirmeye ve çocuklarımızı bu temel anlayışla yetiştirmeye çalışıyoruz. Hedeflenen bu amaç doğrultusunda konuşmalarımızda, yazılarımızda, örneklerimizde hep medeniyet i işaret ederken Avrupa yı, Amerika yı adres gösteriyor, çağdaş toplumlar olarak bu kapsama giren ülkelerden söz ediyoruz. Öncelikle yazımızda Batı-Doğu polemiği yaratmak gibi bir yaklaşımda bulunmayacağımızı belirtmek isteriz. Özellikle düşünmeden, sorgulamadan, değerlendirmeden kendi insanımıza, toplumumuza transfer ve entegre etmeye çalıştığımız yanlışlar üzerinde durmaya çalışacağız. Bu entegrasyon ya da taklitçiliğin kişisel ve toplumsal açıdan yarattığı olumsuzlukları, riskleri paylaşacağız. Bilimde, sanatta, ekonomide, sporda ve benzeri alanlarda dünya ülkeleri arasında bir hiyerarşiden söz etmek mümkündür. Sıkça duyduğumuz bazı sınıflamalarla bu anlamda bir farklılığın olduğu ısrarlı ve bilinçli bir şekilde altı çizilerek vurgulanmaya çalışılıyor. Gelişmiş ülkeler, gelişmekte olan ülkeler, geri kalmış ülkeler vb. tanımlamalar bu sınıflardan bazıları. Gerçeği yansıtan bu durumun gözden kaçan noktası ise kendi insanımıza ve toplumumuza bakış açımız üzerinde yarattığı olumsuz düşüncelerdir. Biz çağdaşlık ve medeniyet timsali gördüğümüz ülkeleri, sistemleri, yaklaşımları tek doğruymuş gibi algılıyoruz. Alternatif bir yaklaşımla, sorgulayan bir anlayışla analiz etme çabası içine girmiyoruz. Kendi dinamiklerimizi, kendi potansiyelimizi kullanmadığımız gibi bize ait olan şeylerin yetersiz, demode ve değersiz olduğu gibi bir anlayışı kabul ediyoruz. Önemli iş sahalarında üst düzey yöneticilerin, CEO ların yabancı patentli olması hatta sportif alanda bile ön planda yer alan yönetici ve yetkili pozisyonlarına ülke dışından atamaların yapılması, üzerinde düşünülmesi gereken noktalar olarak karşımıza çıkıyor. Açıkçası kendi insanımıza haksızlık etmiş oluyoruz. Beceriksiz, yetersiz, değerleriyle, kültürüyle gereksiz bir millet (ülke) olmayı daha baştan kendimiz kabullenerek, bilinçli sürdürülen politikaların istismarına teslim oluyoruz. Bu noktada çocuklarımızı yetiştirirken evde siz ailelerin, okulda biz eğitimcilerin çok önemli ve ağır sorumlulukları olduğu düşüncesindeyiz. Çocuklarımızın hangi konuda olursa olsun sorgulamadan, araştırmadan ve yorumlamadan bir düşüncenin, akımın, modanın vb. durumların içinde yer almasını doğru bulmuyoruz. Daha da önemlisi kitleler böyle düşünüyor, böyle yapıyor diye kişisel olarak hiçbir düşünsel emek harcamadan tamamen kolaycılık ve taklitçilik örneği sergilemelerine karşı temkinli yaklaşmamız gerektiğini düşünüyoruz. Değerli anne babalar, Çocuklarımızın varlıkları çoğunlukla yazılı, görsel uyaranlar ve popüler medya etkisiyle, kitle iletişim teknolojilerinin sunduğu sınırsız olanaklar nedeniyle risk altına girebilmektedir. Burada sözü edilen risk farklı bir kültür, ayrı bir değerler sistemiyle daha doğrusu değersiz bir toplumla- tehdit edilmesinden kaynaklanmaktadır. Çocuklarımızı bu tehditlerden koruyabilmemizin uyaranların ortadan kaldırılmasıyla mümkün olmayacağını düşünüyoruz. Özellikle siz anne babaların yaşam biçimleri, kişiler arası ilişkileri, çocuğunuzla kurduğunuz iletişim ve paylaşımın niteliği ve hatta tüketim alışkanlıklarınız bile değerlerin içselleştirilmesinde çok önemli rol oynamaktadır. Aile içindeki alt yapının uygunluğu ve yeterliliği, sözünü ettiğimiz tehditlere ve sorunlara karşı etkili bir çözüm ortamı olabilmektedir. 10

En az bunun kadar etkili olacağını düşündüğümüz bir diğer yöntem ise değindiğimiz üzere sorgulayan çocuklar yetiştirmektir. Teknoloji ve bilimin imkanları doğrultusunda, her tür medeniyeti akıl, ahlak ve vicdan süzgecinden geçirerek yaşamımıza, toplumumuza ve insanlığa yararlı şekliyle ele almamız muasır medeniyetler arasına katılmamızı sağlayacak unsurlardır Ayrıca sorgulayan çocuklarımız sayesinde en kusursuz olarak sunulan ya da gösterilen birçok şeyin daha iyisine ulaşabilecek beyinler yetiştirebileceğimize inanıyoruz. Bu sorgulayan beyinler; hayranlıkla bakılan medeniyetlerde madalyonun diğer yüzünün içler acısı tablolarla dolu olduğunu, ekonomik, psikolojik ve sosyal problemlerin o toplumlarda bir kangrene dönüştüğünü ve sona doğru gidildiğini hayretler içinde göreceklerdir. Çocuklarımızla dünya üzerinde hangi coğrafyada yer aldığına bakılmaksızın ırk, dil, din ya da düşünce ayırtetmeksizin insani vasıfların evrenselliğini, iyi insan olmanın vazgeçilmezliğini paylaşabilir, tartışabilir ve yaşatabiliriz. Kendilerine olan güvenimizi, inancımızı, saygımızı değişik vesilelerle gösterebilir, tazeleyebiliriz. Soru sormalarına, sorgulamalarına bolca fırsat verebilir onlara sıkça bilimsel, toplumsal, felsefi, ekonomik konulardaki düşüncelerimizi karşılıklı paylaşacağımız ortamlar sunabiliriz. Birlikte düşünebilir ve düşündürtebiliriz. Gerektiğinde kendimiz dahil idol olarak gördükleri kişi, toplum ya da düşünceleri farklı açılardan irdelemelerine imkan yaratabilir, öncülük edebiliriz. Onlara akıllarıyla vicdanlarını doğru yönetebilmelerinin önemini ve ayrıcalığını fark ettirebiliriz. Yaşadığı toplumun, içinde bulunduğu kültürün kendilerinin varlık sebebi olduğunu kavramalarına yardımcı olabiliriz. İşte bu noktada insan olabilmenin yani erdemli insan olabilmenin evrenselliğinden söz edebiliriz. Batıyı ve doğuyu ele alırken, doğruyu ya da yanlışı irdelerken, haklıyı-haksızı ayırırken, bizden ya da bizden değil i yargılarken, bu erdemin ahlaki eylemimizin arkasındaki ilke olduğunu hissettirebiliriz. Çocuklarımıza bırakacağımız en önemli mirasın; onlara yaşatacağımız ahlaki ve vicdani unsurlarla, kendilerini, çevrelerini, toplumları ve dünyayı doğru yorumlayabilen insanlar olmalarını sağlamak olduğuna inanıyoruz. 11

Alper PEHLİVAN İlköğretim Okulu Psikolojik Danışmanı KESKİN SİRKE KÜPÜNE ZARAR! Sağlıklı bir yaşam ve doğru bir iletişim için öncelikli olarak duygularımızı tanımalı ve onları doğru yönetebilmeliyiz. Bu sayımızda sizlere günlük hayatımızda sıkça karşımıza çıkan öfke duygusundan ve bu duygunun doğru bir şekilde nasıl yönetilebileceğinden bahsetmeye çalışacağız. Peki yönetmeye çalıştığımız bu duygunun ne olduğunu biliyor muyuz? Öfke, engellenme, incinme ya da tehdit karşısında gösterilen saldırganlık tepkisi olarak tanımlanabilir. Olumsuz duygulara yol açan öfke aslında normal ve sağlıklı bir duygudur. Kontrol edebildiğimiz sürece öfke duymak duygularımızı yansıtmamız için bir araç olarak kullanılabilir. Ancak kontrolden çıktığında, okul ya da iş hayatımızda veya kişisel ilişkilerimizde sorunlara yol açar ve zaman zaman yıkıcı bir hale dönüşebilir. Davranışlarından veya bize hissettirdiklerinden dolayı arkadaşımız, annemiz, kardeşimiz, çocuğumuz, sokaktaki bir kişi veya öğretmenimiz gibi belli bir insana öfkelenebileceğimiz gibi; trafik sıkışıklığı, iptal edilen bir randevu gibi bir olaya da öfkelenebiliriz. Öfkelenmemizden kendi kişisel kuruntularımız sorumlu olabileceği gibi, daha önceden başımızdan geçmiş ve bizi öfkelendirmiş bazı olayların anıları da sorumlu olabilir. Öfkenin birçok nedeni olabilir. Bazen kişi kendisini öfkelendiren nedenin farkında bile olmayabilir çünkü öfke anında düşüncelerimize ve davranışlarımıza ilişkin farkındalığımız ciddi oranda düşer. Genelde Ne Zaman Öfkeleniriz? * Bize karşı saldırıya geçildiğini düşündüğümüzde, * Kışkırtıldığımız anlarda, * Hayal kırıklığına uğradığımızda, * Stres altında olduğumuz zaman, * Haksızlığa uğradığımızı düşündüğümüzde, * Kendimizi ifade edemediğimiz zaman v.b. gibi durumlarda öfkelenebiliriz. İşte bu gibi durumlarda öfkemizin saldırganlığa ve şiddete dönüşmemesi için bilinçli ya da bilinçsiz bazı yollar kullanırız. Bunlar kısaca; duygu ve düşüncelerimizi ifade etme, kendimizi sakinleştirme, öfkemizi bastırma ve ortamdan uzaklaşma dır. Öfkeyi saldırganlıkla değil de sözel olarak ifade etme, bunlar içinde en sağlıklı yoldur. Bunu yapabilmek için, istediklerimizin ne olduğunun farkına varmalı, bunları açık ve karşımızdakini incitmeyecek bir şekilde aktarmalıyız. Öfke yaşadığımızda kendimizi sakinleştirmeye çalışmak, başka bir seçeneğimizdir. Nefes alıp verişlerimizi, kalp atış hızımızı kontrol ederek, kendimizi fizyolojik olarak sakinleştirip, içimizdeki öfke duygumuzu hafifletebiliriz. Diğer bir yol, öfkeyi bastırmaktır. Kızgınlığımızı içimizde tutup, onu düşünmemeye çalışıyor ve dikkatimizi daha olumlu şeylere yönlendiriyorsak, bu yolu kullanıyoruz demektir. Bu bazen işe yarasa da sürekli olarak bu yolu kullanmak, çok sağlıklı olmayabilir. Eğer kızgınlık doğru bir biçimde ifade edilemezse, bir süre sonra bu duygu kişinin kendisine döner ve yüksek tansiyon, psikosomatik rahatsızlıklar (ülserler, alerjiler vb.) ya da depresyon gibi sorunlara yol açabilir. Ortamdan uzaklaşma, öfkeli olduğumuz zamanlarda karşımızdaki kişiye ve ilişkimize zarar vermeme adına bulunulan ortamdan ayrılmayı ifade etmektedir. Böyle durumda ortamdan ayrıldığımızda belki öfkemiz tamamen geçmeyecektir ama bir nebze de olsa bizi stresli ortamdan uzaklaştıracak ve daha mantıklı karar almamızı ve uygun davranışlarda bulunmamızı sağlayacaktır. 12

Öfkemizi kontrol etmek için neler yapılabilir? Öfke yönetimi tekniklerinin amacı, kızgınlığın ve öfkenin yol açtığı duygusal ve bedensel tepkileri azaltabilmektir. Kızgınlığa yol açan insanları veya olayları yok etmek; onlardan kaçmak; onları değiştirmek mümkün değildir. Yapabileceğimiz tek şey bu insanlar ya da olaylar karşısında gösterdiğimiz içsel ve dışsal tepkilerimizi kontrol edebilmek, onları yapıcı bir şekilde yönetebilmektir. Öfkemizi doğru yönetebilmek için kullanmamız gereken bazı teknikleri ve uygun davranış modellerini başlıklar halinde açıklamaya çalışalım. Nefes Kontrolü: Karnınızı dolduracak şekilde derin nefesler alın; göğsünüzün üst kısmıyla nefes almanız size rahatlatmaz. Nefes alıp verdiğinizde göğsünüz değil, karnınız şişmelidir. Derin nefeslerinizi alırken, kendi kendinize tekrar tekrar Gevşe! ya da Sakin ol! diyerek telkinde bulunun. Hayal ederek sizi gevşetecek bir yer ya da ortamı düşünün ve gözünüzün önüne getirmeye çalışın. Geçmişte çok sakin olduğunuz bir yeri hatırlayın. Bu teknikleri hergün pratik yaparak ezberlerseniz, daha sonra karşılaşacağınız gergin ortamlarda otomatik olarak uygulayabilirsiniz. Rasyonel Düşünebilme Öfkeli insanlar düşüncelerini küfrederek, bağırıp çağırarak ifade etme eğilimindedirler. Kızgın olduğumuz zaman genellikle, olayları istemeden abartılı ve çarpıtılmış olarak algılarız. Bu tür düşünce biçimlerinizi farkedin ve yerine daha mantıklı olanları yerleştirin. Örneğin kendi kendinize, Eyvah, herşey mahvoldu! gibi bir şeyler söylemek yerine, Dünyanın sonu değil ve buna şimdi öfkeleniyor olmam bu olayı olmamış hale getirmeyecek. diyebilirsiniz. Her iki düşünceyi de zihninizden geçirerek deneyin. Öfkenizin hangi düşünceyle arttığını ya da azaldığını görün. Farkında olmadan çok sık kullandığımız ve bizi kızgınlık duygularına hazırlayan, asla ya da her zaman gibi sözcükleri zihninizde yakalamaya çalışın. Hiç bir şey asla düzelmeyecek ya da Her zaman haksızlığa uğrayan ben olurum. gibi cümleler oldukça hatalıdır. Öfke duygunuzda haklı olduğunuzu düşünmenize de yol açar.durumla ilgili yargıyı koyduğunuz için problemin çözümüne de katkıda bulunmaz. Mantık öfkeyi yener, çünkü öfke haklı bir nedene bağlı olsa da, çok çabuk mantık sınırlarını aşabilir. Bu yüzden öfkelendiğinizi hissettiğinizde mantığınıza sığının. Kendinize Tüm dünyanın size kazık atmaya çalışmadığını hatırlatın. Sadece, yaşamın iniş ve çıkışlarından bazılarını yaşadığınızı düşünün. Öfkenizin kontrolden çıkmaya başladığı her zaman, bu yönteme başvurun. Bu daha dengeli bir bakış açısını yakalamanıza yardımcı olacaktır. Öfkeli insanlar her şeyi talepkar bir şekilde isterler, diğer deyişle kendilerine hak görürler. Bu durum, adalet için de böyledir, takdir, kabul, onay, vb. için de böyle. Herkesin bu değerlere ihtiyacı vardır. Elde edemeyince hepimiz üzülür, incinir, hayal kırıklığına uğrarız. Ama kızgın ve öfkeli insanlar, bunları talep ederler. Talepleri karşılanmayınca, hayal kırıklıkları engellenme duygusuna, o da öfkeye döner.. Bu insanlar, düşünceleri üzerinde çalışıp onları yeniden yapılandırırken, bu talepkàr özelliklerinin farkına varmalı ve beklentileri ni, arzular a dönüştürmelidirler. Diğer deyişle, istediği herhangi bir şey için, Bana verilmeli ya da Benim olmalı demek yerine, Bana verilmesini isterdim. diye düşünmenin daha sağlıklı olduğunu görmelidirler. Sorun Çözme veya Sorunu Doğru Yönetebilme Bazen öfke duygumuz yaşamımızdaki gerçek ve kaçınılmaz sorunlardan kaynaklanıyor olabilir. Öfke duygusu bu zorluklar karşısında yaşanan doğal ve sağlıklı duygudur. Bu gibi durumlardaki en yararlı tutum; önce durumu değiştirip değiştiremeyeceğimizi araştırmaktır. Sorun, değiştirebileceğimiz gibiyse 13

çözüm yolları araştırılarak uygun bir yöntemle çözülebilir. Değiştirilemeyecek bir durumsa, çözüm için uğraşmak yerine, yapılacak en iyi şey sorunla yüzleşmek ve onu olduğu gibi kabul etmektir. Ergenlik döneminde çocuğunuzun yapmış olduğu sakarlıklar bu duruma örnek olarak gösterilebilir. Bu dönemde ergenler hızlı bir fiziksel değişim yaşadığından vücutlarını dengeli bir biçimde kullanamazlar ve sık sık sakarlıklar yaparlar. Bu durumu bilerek kabullenmek sorunu doğru yönetmeye bir örnektir. İletişim Dili Öfkeli insanlar genellikle düşünmeden yargılama ve bu yargıları yönünde davranma eğilimindedirler. Bu yargılar da bazen çok gerçek dışı olabilmektedir. Eğer çok elektrikli bir tartışma içine girdiyseniz, ilk yapacağınız şey ; Yavaşlayıp gösterdiğiniz tepkileri gözlemek olmalıdır. Aklınıza gelen ilk şeyi söylemeyin, yavaşlayın ve asıl söylemek istediğinizi düşünün. Aynı anda karşınızdakinin de söylediklerini duymaya ve anlamaya çalışın. Hemen cevap vermeyin. Öfkenizin altında ne yattığını da anlamaya çalışın. İnsanın eleştirildiği zaman savunmaya geçmesi doğaldır, ama siz de saldırıya geçip savaşmayın. Onun yerine söylenenlerin altında yatanı bulmaya, asıl söylenmek isteneni dinlemeye çalışın. Ya da belki o ortamdan biraz uzaklaşıp rahatlamak isteyebilirsiniz. Ama kendinizin ya da karşınızdakinin öfkesinin kontrolden çıkmasına izin vermeyin. Sükúnetinizi korumanız, durumun raydan çıkıp bir felakete dönüşmesini engelleyecektir. Karşılaşılan sorun karşısında Ben Dili ni kullanmamız karşımızdaki kişinin bizi daha iyi anlamasını ve ortamın yumuşamasını sağlayabilir. Mizah Kullanımı Mizah, çeşitli yollarla öfkenizin yoğunluğunun azalmasına yardımcı olabilir. Herşeyden önce daha dengeli bir bakış açısı sağlar. Birine öfkelenip de belli sıfatlarla etiketler takmaya başladığınızda, bir an durun ve o insanın gerçekten o şey ya da öyle olduğunu düşünün. Bu sahneyi gözünüzün önüne getirin. Örneğin birine, muşmula ya da odun kafalı gibi sıfatlarla saldırdığınızda, o kişiyi gerçekten bir muşmulaymış ya da odundan bir kafası varmış gibi hayal edin ve gündelik işlerini o şekilde yaptığını gözünüzün önüne getirin. Eğer karşınızdaki insanı benzettiğiniz şeyin ne olduğunu düşünerek kafanızda gerçekten öyleymiş gibi bir resim çizebilirseniz, öfkenizin azalmaya başladığını göreceksiniz. Çünkü mizah sırasında yaşanılan duygularla, öfkenin birarada bulunması mümkün değildir. Öfkesi çok yoğun olan kişinin davranışlarının altındaki temel mesaj, Her şey benim istediğim gibi olmalı! dır. Öfkeli insanlar kendilerinin ahlaken haklı ve doğru olduklarına inanırlar. Planlarını değiştirmelerine ya da engellenmelerine yol açan her türlü olay/durum, onlar için dayanılmaz bir aşağılanma gibi algılanır. Kendilerinin bu şekilde sıkıntı yaşamamaları gerektiğini düşünürler. Belki başka insanlar sıkıntı çekebilirler ama onlar değil! Kendinizde de buna benzer bir duyguyu yakalarsanız, kendinizi tüm caddelerin, dükkanların, resmi dairelerin sahibi olan bir tanrı ya da tanrıça gibi hayal edin. Tüm insanların sizin önünüzde eğildiğini, eteğinizi öptüğünü düşünün. Bu hayali görüntülere ne kadar ayrıntı koyarsanız, ne kadar talepkàr olduğunuzu ve ne kadar mantık dışı davrandığınızı o kadar iyi anlayacaksınız. Ayrıca durum ve olayların gerçekte ne kadar önemsiz olduğunu da farkedeceksiniz. 14

Mizah kullanırken iki noktada çok dikkatli olmak gerekir.öncelikle mizah kullanmanın, sorunlarınızı gülerek geçiştirmek demek olmadığını, tersine onlarla yapıcı bir şekilde yüzleşebilmeniz demek olduğunu bilmelisiniz. İkincisi de mizah kullanayım derken, alaycı ve aşağılayıcı mizaha başvurmaktan kaçınmalısınız. Çünkü bu da sağlıksız öfke ifadesinin bir başka yoludur. Ortamdan Uzaklaşma ve Kendimize Zaman Tanıma Bazen, sinirlenip öfkelenmemize yol açan şeylerin yakın çevremizde olduğunu farkederiz. Sorunlar ve sorumluluklar üzerimize öylesine yıkılır ki düştüğümüz tuzağa ve o tuzağı temsil eden insanlara karşı öfke ile kavruluruz. Böyle durumlarda biraz ara vermemiz ve kendimize zaman ayırmamız duygularımızı daha iyi yönetmemizi sağlayacaktır. Gün içinde özellikle stresli olacağımızı bildiğimiz saatlerde, sadece kendimiz için kullanacağımız bir zaman ayırmamız rahatlamamızı sağlayacak ve olaylara daha sağduyulu yaklaşmamıza yardımcı olacaktır. Örneğin çalışan bir anne, eve geldiğinde kendisine ayıracağı bir 15 dakikalık süre olursa, çocuklarının isteklerine, parlamadan öfkelenmeden daha iyi yanıt verebilir. Zaman Planlaması Eğer sevdiğimiz kişiyle belli konuları belli saatlerde konuşuyorsak ve bu konuşmalar da hep tartışma ile sonuçlanıyorsa, bu tür konuları konuşma saatimizi değiştirmemiz, belkide sorunun çözümü için uygun zeminin oluşmasını sağlayacaktır. Ortamdan Kaçınma Eğer çocuğumuzun odasındaki dağınıklık odanın önünden her geçişte bizi çok rahatsız ediyorsa, odanın kapısını kapatmamız ve bizi öfkelendirebilecek şeylerden o an için kaçınmamız, öfke patlaması yaşamamıza engel olur ve ilişkilerimizi daha sağlıklı bir şekilde sürdürmemizi sağlar. Uzman Yardımı Bazı olaylar bizleri öfke duygusu içinde bırakıyorsa, bunu çözmeyi bir iş edinmemiz ve uygun yollar araştırmamız gerekir. Herşeye rağmen öfkemizi kontrol etmede çözüm bulamıyorsak, bu konuda uzman kişilerden yardım alabiliriz. Eğer öfkemizin, kontrolümüz dışına çıktığını düşünüyorsak, ev ve iş hayatımızın önemli boyutları bu duygudan etkileniyorsa, bir uzmanın danışmanlığına başvurabiliriz. Son olarak; unutmayalım ki, öfkeyi yok edemeyebiliriz, tüm çabalarımıza rağmen bizi öfkelendirecek olaylar olacaktır.yaşam her zaman için engellerle, acılarla, kayıplarla ve diğer insanların onlardan beklemediğimiz davranışlarıyla dolu olacaktır. Bunu değiştiremeyebiliriz ama bu olayların bizi etkileme biçimini değiştirebiliriz. Kızgınlık ve öfke tepkilerimizi kontrol ederek, uzun vadede onların bizi daha mutsuz kılmasını önleyebiliriz. Daha sağlıklı ve mutlu günler temennisiyle KAYNAKÇA Carter, L., Minirth, F, The Anger Workbook, 1993. Lerner, H., Öfke Dansı, Varlık Yayınları, 1996. Navaro, L., Beni Duyuyor musun?, YA-PA Yayınları MEB-UNICEF Psikososyal Okul Projesi 15

Uzm.Psk. Esen Dinçel Lise Psikolojik Danışmanı HAYAT ARKADAŞLIKTAN DAHA BÜYÜK BİR ARMAĞAN VEREMEZ VOLTAIRE Ben sana güveniyorum, çevreye güvenmiyorum!! Sevgili anneler, kız arkadaşlarınızla yaptığınız sohbetleri hatırladığınızda içiniz ısınıyor mu? Hala ilk gençlikteki gibi bir sevinç bir üzüntü yaşadığınızda en yakın kız arkadaşınıza aramak için telefona sarılmalarınız Ya beyler İki arkadaş bir araya geldiğinizde bir-iki kadeh bir şeyler yudumlayıp ya futbol ya da askerliğe kadar varan keyifli sohbetler Gerçi sizler pek fazla duygularınızı paylaşmazsınız ama bu sohbetler için ayrılan bir saat bile iç sıkıntınızın dağılmasına, problemler için zihninizin daha kıvrak çalışmasına ne kadar da iyi gelir. Bizler için arkadaşlarımız ne kadar önemli ise gençler için bu önem çok daha fazladır. Tüm günlerini okulda beraber geçirmelerine rağmen temas, eve geldiklerinde de ya telefonla, mesajla ya da sosyal paylaşım siteleri aracılığıyla tüm heyecanıyla devam eder. Bu durum genellikle ebeveynleri rahatsız eder. Kızım sen daha 2 saat önce Burcu yla okulda görüşmedin mi?, Bu çocuklar bu kadar çok konuşacak ne buluyorlar anlamıyorum?, Arkadaşlarını bize tercih eder oldu. gibi cümleleri hem çok sarf eder, hem de çok duyar olduk. Bu kadar temas normal mi, merak ediyor olmalısınız. Çocukluktan başlayarak arkadaşlara ilişkin beklenti ve istekler değişir. Ergenlik öncesi dönem ve ergenlik başlangıcında, çocuklar kendi cinsleri ile arkadaşlığı tercih eder. Karşı cinsi itici ve rahatsız edici bulduğu için onlarla arkadaşlık etmekten çekinirler. Bu dönemde erkekler grup olmaya daha eğilimliyken, kız çocuklar yakın arkadaşlardan hoşlanırlar; özel sırları paylaştıkları arkadaşlıkları vardır. Çoğu zamanda yaşadıkları temel sorun özellikle bu sırların konuşulmasıdır. Ergenlikle birlikte her iki cinste de gruplaşmalar başlar. Bu gruplar önce hemcinslerden oluşur ve küçük gruplardır. Bu dönemde grup içi gizliliğe çok önem verilir, özellikle kızlar birbirine çok bağlıdır. Oluşan gruplar hep birbirleri ile konuşur, konuşmalar telefonla ve bilgisayarlarla sürekli hale gelir. Orta ergenliğe geçişte ise gruplar büyümeye başlar ve iki cins birbirine karışır. Birlikte olmayı sağlayan ortak değerler, istekler, ilgiler vardır. Bu noktada ergenler kendine benzer olgunluk derecesinde ve benzer eğilimde olan kişileri arkadaş olarak seçer. Paylaşılan ilgiler, spor, hobiler, gelecek planları, ortak düşünceler grup oluşturmada temeldir. Bazı ergenler hiçbir gruba giremezler; bunun nedeni, kendi özellikleri ve tercihleri olabileceği gibi, gruplar tarafından reddedilmek de olabilir. Bu ergen için önemli bir sorundur. Arkadaşlığın Gelişime Etkileri Arkadaşlık ergen için bir ayna görevi görür ve kimlik gelişiminde önemlidir. Ergen, akranlarında kendini görerek kendini, tanır ve anlar; kimliğini geliştirir. Ergen, kendindeki hızlı fiziksel ve ruhsal değişimi ancak aynı değişiklikleri yaşayan arkadaşı ile paylaşabilir. Arkadaşlar aynı zamanda birbirlerinin olumsuz, başkalarını rahatsız eden davranışlarını da değiştirirler. Arkadaşlık bir yandan kendi duyguları ve korkuları ile başa çıkmayı öğretirken, diğer yandan başkalarının duygularını anlamaya yardımcı olur. Arkadaşlık, ergenin toplumsal becerilerini geliştirmesini sağlar. Arkadaşları sayesinde, insanlarla ilişki kurmayı, paylaşmayı, işbirliği yapmayı öğrenir. Dünya görüşleri, karşı cinse bakışları, yaşam zevkleri arkadaşlarla biçimlenir, arkadaş grupları ergen için bir rehber niteliğindedir. 16

Arkadaşlık kuramama ya da arkadaş aramama davranışı ergenin ruh sağlığı açısından ihmal edilmemesi gereken bir durumdur. Zor arkadaş edinen ya da gruplara kabul edilmekte güçlük çeken ergen, arkadaşlığı sürdürmek için istemediği şeyleri yapmak zorunda kalabilir. Bu durum ergenin gelişimini olumsuz yönde etkiler. Yaşıtlarıyla ilişki kuramayan ya da sürdüremeyen ergenin değerlendirilmesi ve desteklenmesi gerekir. Akranları tarafından kabul gören ergenler, kendilerine güvenli, hoşgörülü, insan ilişkileri daha sağlıklı olan ergenlerdir. Akran ilişkilerini sürdüremeyen ya da grup tarafından istenmeyen ergenlerin, aşırı içe kapanık, başkalarının gereksinimlerini anlamayan, başkalarının duygularını önemsemeyen tavırları dikkati çeker. Arkadaşlar ve Aile Ergenlerin arkadaşları ile ilişkilerine verdikleri önem arttıkça, ailelerin endişeleri de artar. Çünkü artık aile ile vakit geçirmek yerine arkadaşlarla zaman geçirmek daha caziptir. Aile böyle durumlarda çocuğunun artık kendilerini terk ettiğini ya da ailenin dağılmaya başladığını düşünerek kırılırlar. Aslında endişe edilmesi gereken asıl sorun ergenin boş zamanlarında arkadaşı olmadığı için sizinle zaman geçirmesidir. Arkadaşlara daha fazla yöneldikçe sizinle daha az vakit geçirdiği doğrudur, ancak arkadaşları hayatlarında ne kadar önemli bir rol oynasa da onlar için destek ve sorunlarına çözüm bulma yeri yine siz yani aileleridir. Kıyafet, müzik seçimi, boş zaman değerlendirmesi için arkadaşlarının söyledikleri önemlidir. Ama, eğitim, üniversite gibi önemli kararlarda sizin kararınız daha önemlidir. Eğer ergenin arkadaşlara ve gruba verdiği önem beklenilenden fazla ise, bunun nedeni evdeki ilgi, sevgi ve destek eksiği olabilir. Ergenin arkadaşları ile geçirdiği zaman arttıkça aileler kendilerini çaresiz hissetmeye başlarlar. Bu noktada çocuğu ile ilişkisini zedeleyebilecek bazı davranışlar göstermeye başlayabilirler. Bu duruma kırılsanız bile göstermemeye çalışmanızda fayda olacaktır. Arkadaşlığın ergen için önemli olduğunu ve bu durumun geçici olduğunu hatırlamak sizi rahatlatabilir. Bu konuda ona yakınmak yerine onunla daha fazla vakit geçirmek istediğinizi anlatmaya çalışmanız daha işlevsel olacaktır. Aileler bazen de çocuklarının kıyafetleri ya da davranışlarıyla dahil oldukları gruptakilere benzeyerek dikkat çekmeye çalıştıklarını düşünürler. Aslında ergenin isteği diğerlerine benzeyerek görünmez olmaya çalışmaktır. Ergen arkadaşları arasında dikkat çekmek istemez. Sizi rahatlatacak bir bilgi daha bir-iki yıl içinde gruba ait olma isteği yerini birey olarak var olma isteğine bırakacaktır. Aileleri endişelendiren diğer bir konu, arkadaş seçimleridir. Yanlış seçimler yapacağı, arkadaşları yüzünden kötü alışkanlıklar edineceği, başının belaya gireceği kaygısını yaşarlar. Oysa çocuğunuzla ilgili bir kaygınız yoksa, arkadaşları ile ilgili de bir kaygı yaşamanıza gerek yoktur. Çünkü ergenler kendilerine benzeyen ergenlerle arkadaş olurlar. Çocuğunuza güveniyorsanız, onun da güveneceği arkadaşlar seçeceğine inanmanız sizi daha iyi hissettirecektir. Arkadaşlarını tanımaya çalışmak, onları eve davet etmek iyi fikir olabilir. Bu girişimde bulunurken çocuğunuza tüm arkadaşlarını tanıyacağım, uygun olup olmadığına bakacağım gibi mesajlar vermek ve arkadaşları eve geldiğinde onları göz hapsinde tutmak size başarı getirmez. Çocuğunuzun onaylamadığınız arkadaşları ile görüşmesini yasaklamak da yapılan en önemli hatalardan biridir. Eğer arkadaşı ile ilgili endişelenmenizi gerektiren bir neden varsa bunu ona açıklayın. Size yanıldığınızı söyleyebilir; bu aşamada yanılabileceğinizi ancak geçmiş deneyimleriniz nedeniyle bazı şeyleri farklı gördüğünüzü ve onun üzülmesinden ve zarar görmesinden endişe ettiğinizi söylemeniz sizi dinlemesini sağlar. Arkadaşlığına devam etse bile, sizin söyledikleriniz nedeniyle daha dikkatli olacaktır. Bu paylaşımdan sonra bir ergenin ebeveynini haksız çıkarmak için çaba sarf edebileceğini söyleyebiliriz. Siz tavrınızı bozmayıp sadece endişenizi paylaştığınızı söylemeye devam edin. En önemlisi de bu arkadaşı ile ilgili bir sorun çıktığında Ben sana söylemiştim dememektir. Çocuğunuzun yanında olup yaşadığı hayal kırıklığını atlatması için ona destek olun. 17

Ergen büyürken ve sizler yaş alırken yaşadığınız kaygılar nedeniyle çocuğunuzla arkadaş gibi olma gayreti içinde olabilirsiniz. Hiçbir yetişkinin bir ergenle akranı gibi ilişki kurma imkanı yoktur. Onun ebeveyni değil arkadaşı olduğunu söylemeniz aranızdaki ilişkinin dengesini bozar. Ayrıca danışmak için bir yetişkine ihtiyaç duyduğunda arkadaşı olduğunu söyleyen ebeveyn yetişkin gibi gelmeyebilir. Ergenle anne baba olarak pek çok şey paylaşabilirsiniz. Onun müzik zevkini anlamaya, onunla dinlemeye, öğrenmeye çalışabilirsiniz. İlgi duyduğu konular hakkında size bilgi vermesini, neler yaptığını anlatmasını teşvik edebilirsiniz. Maça ya da konsere gitmek gibi aktiviteleri birlikte yapabilirsiniz. Ancak arkadaş olmak adına, size adınızla hitap etmesi, birlikte bara gitmek, kadın-erkek ilişkileri hakkında aykırı sohbetler etmek ya da sizin onun gibi giyinmeye çalışmanız sizi ergenin arkadaşı yapmaz. Sadece aradaki sınırları tamamen kaldırır ve ebeveyn olarak onu yönlendirme yeteneğini yitirirsiniz. Bu tutum çocuğuyla hiç konuşmayan, paylaşımda bulunmayan, onu anlamayan, onun zevklerini eleştiren ebeveyn kadar zarar verici olacaktır. Lütfen hatırlayın! Ergenin kendi yaşında arkadaşları vardır ve her zaman daha fazlasını bulabilir. Oysa tek anne-babası vardır ve başka bir anne-baba bulma şansı yoktur. Kaynakça: Semerci, Z. B. (2007). Ergen Ruh Sağlığı -Aileler ve Ergenler İçin- Alfa Basım Yayın Dağıtım Ltd. Şti. İstanbul 18

OKULUMUZDAN HABERLER Özel Ege ilköğretim Okulu 5.sınıf öğrencileri Efes e düzenlenen geziyle Antik Çağ a keyifli bir yolculuk yaptılar. Bazı yurt dışı üniversitelerin yetkilileri okulumuzu ziyaret ederek kurumlarını tanıttılar. İngilizce Basım ve Yayın Kulübü öğrencilerimiz Yeni Asır Gazetesi ve Yeni Asır TV yi ziyaret etti. Ege Üniversitesi Tıp Fakültesi Çocuk Endokrinolojisi akademisyenlerinden Prof.Dr.Şükran Darcan, diabet ve obezite konulu bir sunumu öğrenci ve velilerimizle paylaştı. İkinci sınıf öğrencilerimiz Konak Ümran Baradan Oyun ve Oyuncak Müzesini ziyaret etti. 4.sınıf öğrencilerimiz yaşadıkları kentin doğal ve tarihi güzellikleriyle kültürel mirasına tanıklık etmek amacı ile düzenlenen İzmir gezisine katıldı. 19

ÖĞRENCİ MUTFAĞI Öğrenci korolarımız Öğretmenler Günü kutlamalarımıza farklı bir renk ve coşku kattı. Öğrencilerimiz Yerli Malı Haftası nı değişik etkinliklerle kutladılar. Bu yıl birinci dönem öğrenci platformlarımızda Ben Sorun Çözerim konusunu ele aldık. Öğrencilerimiz Çalgımı Seviyorum etkinliğinde arkadaşlarına küçük bir müzik dinletisi sundular. Dinlemek neden önemlidir? İnsan dinleme ihtiyacı neden duyar? Dinleyen insanlara neden saygı duyulur? Bu soruları cevaplamakla başlayalım isterseniz. Bir olayın nedenini ve sonucunu anlamak için dinleriz biz aslında. Ya da bir konu hakkında bilgi sahibi olabilmek için. Dinlemeye başarının bir anahtarı veya hayatın pusulası adını verebiliriz.farklı fikirlerle karşılaşıp hayatı tanımak için, kendimizi sorgulamak için dinleriz. Dinleyen insan hem sabırlı insandır hem de başarılı. Dinleyen insan anlayabilen insandır. Dinleyen insan farklı fikirlerle karşılaşır. Herbir fikir için düşünür. Kendi fikirleriyle karşılaştırır. Sorar ve sorgular. Dinlemek bir diğer bakımdan çalışan bir beyindir. Bilgi üretir, bilgi biriktirir. Her insanı dinleyerek tanır. Söylenen her kelimenin altında yatan gizli anlamları bulur. Dinleyen insan üretici insandır. Yani insanlar üretmek için dinler. Bazen doğru bazen ise yanlış fikirlerle karşılaşırlar. Ya da eksik bilgileri kendileri tamamlar. Fikirlerin ana düşüncelerini bulmaları istenir onlardan. Dinleyen insan yorum yapabilen insandır. Olayları kendi açısından değerlendirip, düşüncelerini olgunlaştırıp anlatan bir insanda diyebiliriz aslında. Yorum yapabilme yeteneğine sahip olabilmek için dinler insan bir bakıma. Dinleyerek çevresini tanır insan. Dinleyerek açılır o kör gözler. İnsanların bilinçlenmesini sağlar dinlemek. Kısacası dinlemek bize dünyayı tanıtır, hayatı anlatır, olayların altında yatan gizli düşünceyi bulup çıkartır. İnsan dinleyerek olgunlaştırır fikirlerini. Dinlemek kişiliğin en önemli özelliklerinden biridir. Yani bir insanın temel taşı hayatın anlamıdır. Dinlenmek kadar dinlemekte önemlidir işte. Yani dinlemek; anlayabilmenin, düşünebilmenin, yorumlayabilmenin en önemliside yaşayabilmenin temelidir. Şimal ÖZÖLÇER 8-F 20