Türk Ekonomi Bankası Haftalık Ekonomi Bülteni Emin Öztürk (212) 251 21 21 (1671) 9 Ekim 2006 emin.ozturk@teb.com.tr Tahvil faizindeki artışın arkasında temel nedenler de var teknik etkenler de Geçen haftadan iz bırakanlar Eylül ayı TÜFE enflasyonu beklentileri aşarak yüzde 1.3 olarak gerçekleşirken yıllık enflasyon yüzde 10.6 ya yükseldi Enflasyon, dış piyasalardaki olumsuzluklar ve diğer gelişmelerin etkisiyle geçtiğimiz hafta gösterge tahvilin faizi yüzde 23 seviyesinin üzerine kadar çıktı; en son Haziran ayındaki dalgalanmada faizler yüzde 23 ün üzerine çıkmıştı Avrupa Merkez Bankası 25 baz puanlık bir faiz artışı yaptı; bu beklenen bir karardı ancak toplantı sonrasında yapılan açıklamanın yumuşak bir tonda olması Euro nun ABD dolarına karşı bir miktar değer kaybetmesine yol açtı Geçen hafta açıklanan ABD tarım dışı istihdam verileri iki yöne de yorumlanabilir nitelikteydi ancak piyasaların yorumu tek yönlü oldu ve bir önceki hafta yüzde 4.54 e kadar inmiş olan 10 yıllık ABD Hazine tahvilinin faizi yüzde 4.70 e yükseldi Bu haftaya bakış Bu haftanın ilk gününde açıklanan veriler sanayi üretimindeki artışın Ağustos ayında önceki aylara göre yavaşlayarak yıllık bazda yüzde 4.8 e indiğini gösterirken aynı ayın cari işlemler açığı da 1.7 milyar dolar olarak gerçekleşti Bu hafta yurt içinde dış piyasa gelişmelerine ek olarak 2007 yılı bütçe taslağının parametreleri ile IMF heyetinin ziyaretine ilişkin haberler de ilgi odağı olabilir ABD de açıklanacak veriler arasında en önemlilerinin Fed toplantı tutanakları ile Eylül ayı perakende satış rakamları olduğu söylenebilir Her hakkı saklıdır. İzinsiz çoğaltılamaz. Bu raporda yer alan bilgi ve veriler güvenilir olduğu düşünülen kamuya açık kaynaklara dayanmaktadır. İfade edilen görüşler, tahminler ve beklentiler bu raporun yazıldığı tarih itibariyle yazarın vardığı sonuçları yansıtmaktadır. Türk Ekonomi Bankası nı bağlamaz. Ticari kararlar için veya yatırım tercihi yapmak amacıyla kullanılması durumunda Türk Ekonomi Bankası hiç bir sorumluluk üstlenmez.
Gelecek yılın enflasyonu konusunda iyimser olmak için kuvvetli varsayımlar gerekiyor. Bir önceki bültenimizin başlığı, Geçen hafta dış açık şaşırttı, bu hafta gündemde enflasyon var şeklindeydi. Söz konusu bültende 29 Eylül Cuma günü açıklanan ve beklentilerin epeyce üzerinde çıkan Ağustos ayı dış ticaret açığının uzun süredir ilk defa piyasalar tarafından ciddiye alındığına değinmiştik. Bu haftaya ilişkin olarak ise Eylül ayı enflasyon verilerinin olumsuz çıkması halinde piyasaların buna da kayıtsız kalamayacağını öngörmüştük. Nitekim, Eylül ayı enflasyonu, ortalama piyasa beklentisi olan yüzde 1 e göre daha yüksek bir düzeyde, yüzde 1.3 olarak gerçekleşti ve yıllık TÜFE oranı da yüzde 10.6 ya yükseldi. Beklenenden kötü çıkan enflasyon verisine ek olarak yurt dışındaki, özellikle de Güney Afrika piyasalarındaki olumsuz gelişmelerin de katkısıyla geçen hafta yurt içi piyasalarda olumsuz hava devam etti. Bu arada hafta başında ihraç edilmiş olan yeni gösterge tahvilin faizi Çarşamba günü yüzde 23.30-23.50 civarlarına kadar yükseldi. Kanımızca tahvil faizlerinde son haftalarda görülen yükselişin nedenlerinden bir tanesi, enflasyon görünümünün piyasa anketlerine yansıdığından daha fazla bozulmuş olmasıdır. Gösterge tahvil faizinin en son Haziran ayındaki dalgalanmanın en kötü noktasında, daha önce de 2004 yılının Aralık ayında Avrupa Birliği nin Türkiye ile üyelik görüşmelerini başlatma kararı almasının arifesinde yüzde 23 ün üzerinde olduğu dikkate alınacak olursa, geçen haftaki piyasa hareketinin iyi analiz edilmesi gerektiği ortaya çıkmaktadır. Ancak, tahvil faizlerindeki yükselişin diğer nedenlerine geçmeden önce enflasyonun gelecekteki seyrine ilişkin beklentilerimizi özetlememiz yararlı olacaktır: TÜFE ve ÜFE enflasyonunun Eylül itibariyle aylık ve yıllık gerçekleşmeleri ile bunların alt detaylarını gösteren tablolar bültenin sonundaki makroekonomik veriler bölümünde yer almaktadır. Enflasyon sonuçlarına ilişkin olarak dikkat edilmesi gereken bir nokta, Ağustos ayının sonlarından başlayarak Eylül ayı boyunca da devam eden petrol ürünleri fiyatlarındaki indirimlere rağmen TÜFE enflasyonunun yüzde 1.3 çıkmasıdır. Enerjinin hariç tutulduğu C göstergesindeki artış ise yüzde 1.73 olmuştur. Merkez Bankası tarafından enflasyondaki genel gidişatın en iyi ölçümü olarak kabul edilen H Özel Kapsamlı TÜFE Göstergesinin Eylül ayında yüzde 1.43 gibi yüksek bir düzeyde gerçekleşmiş olması da ayrıca dikkat çekicidir. ÜFE cephesinde ise petrol ürünleri sektöründeki yüzde 12.1 lik indirim hariç tutulduğunda 0.23 olarak açıklanan aylık üretici fiyatları enflasyonunun yüzde 0.68e çıktığı görülmektedir. Özetle, Eylül ayı enflasyon verileri iç açıcı değildir. Veriler ilk açıklandığında ÜFE enflasyonun eksi olmasına bakarak ilk anda olumlu bir heyecana kapılan piyasalar daha sonra sonuçların o kadar parlak olmadığını fark etmiştir. 16 14 Mal ve Hizmet Enflasyonları (Yıllık %) Hizmet Mal 12 10 8 6 4 2 0 06.04 08.04 10.04 12.04 02.05 04.05 06.05 08.05 10.05 12.05 02.06 04.06 06.06 08.06
Geçen yıl yazdığımız bazı makro yorumlarda enflasyonun gelecekteki seyri hakkında öngörüde bulunurken TÜFE enflasyonunun mal ve hizmet bazında ayrıştırılmasının yararlı bir yöntem olduğunu fark etmiş ve analizlerimizde bunu sıkça kullanmıştık. Merkez Bankası da son dört aydır enflasyon verilerinin açıklanmasından bir kaç gün sonra yayımladığı teknik değerlendirme raporlarında mal ve hizmet enflasyonu ayrımına yer vermektedir. TÜİK tarafından açıklanmamakla birlikte Merkez Bankası teknik değerlendirme raporlarından derlemiş olduğumuz, mal ve hizmet ayrımı bazında veriler aşağıdaki tabloda yer almaktadır (aynı raporlardan türetmiş olduğumuz grafik ise yukarıdadır): Görüldüğü gibi, geçen yılın Haziran-Eylül döneminde yüzde 5-7 arasında seyreden mal fiyatları enflasyonu bu yılın aynı döneminde yüzde 10 un biraz üzerinde olmuştur. Buna karşılık, geçen yıl söz konusu dönemde yüzde 13 civarında seyreden hizmet fiyatları enflasyonu bu yıl bir miktar gerileyerek yüzde 11-12 aralığına inmiştir. Dolayısıyla, geçen yıl yüzde 7-8 civarında seyreden TÜFE enflasyonu yüzde 5-7 arasındaki mal fiyatları enflasyonu ile yüzde 13 civarındaki hizmet fiyatları enflasyonun bir bileşkesidir. Mal fiyatları enflasyonunda bu yıl görülen artış Mayıs-Haziran dönemindeki kur artışlarının bir sonucudur. Diğer taraftan, mal fiyatlarındaki kur artışlarından kaynaklanan yükselişe rağmen hizmet enflasyonunun yüzde 11-12 arasında kalması bu sektörlerdeki fiyat katılığının bir sonucudur. Geçtiğimiz üç yılda Merkez Bankası çeşitli raporlarında sürekli olarak hizmet fiyatları enflasyonunun mal fiyatları enflasyonu kadar hızlı düşmediğinden şikayet etmiştir. Ancak görüldüğü gibi, hizmet fiyatlarındaki katılık her iki yönde de mevcuttur. Bu son durumda mal fiyatları enflasyonu hızla artarken hizmet fiyatları enflasyonunun hemen aynı yönde tepki vermemesi lehte bir gelişme olmuştur. Aslında hizmet fiyatlarındaki katılık büyük ölçüde bu sektörlerdeki fiyat ayarlamalarının seyrek olmasından ve genellikle geçmiş enflasyonunun baz almasından kaynaklanmaktadır. Bunun iyi bir örneği, özel okul fiyatlarının yılda bir defa belirlenmesi ve geçmiş 12 ayın ortalama enflasyonunun baz alınmasıdır. Sağlık sektöründe de buna benzer bir durum söz konusudur. Mal ve hizmet enflasyonu (yıllık % değişim) 2005 2006 Haziran Temmuz Ağustos Eylül Haziran Temmuz Ağustos Eylül TÜFE Mallar Enerji İşlenmemiş Gıda Enerji ve İşlenmemiş Gıda Dışı 8.96 7.08 12.42 3.71 6.31 7.82 5.66 10.89 2.09 4.94 7.91 6.16 9.97 0.74 6.35 7.99 6.58 11.61 3.98 5.63 10.12 10.00 13.14 16.75 7.30 11.69 12.10 14.51 21.77 8.93 10.26 10.08 13.63 16.61 7.38 10.55 10.09 9.74 18.60 8.07 Dayanıklı Mallar Altın Hariç Dayanıklı Mallar Yarı Dayanıklı Mallar Dayanıksız Mallar Hizmetler Kira Lokanta ve Oteller Ulaştırma Hizmetleri Diğer Hizmetler Kaynak: TÜİK, TCMB 5.36 6.39 10.62 4.91 13.62 18.32 14.71 18.96 9.81 4.34 5.85 8.43 3.96 13.53 17.95 14.88 20.10 9.35 6.36 7.99 7.25 5.33 12.87 18.49 14.78 22.06 7.28 5.83 7.27 7.67 5.95 12.51 19.39 14.13 20.39 6.83 10.70 2.52 7.92 11.37 11.76 20.21 14.36 10.01 7.60 15.32 5.80 9.26 13.44 11.68 20.49 14.07 10.46 7.38 13.77 6.20 8.49 10.35 11.40 19.73 14.15 10.49 7.08 13.10 7.44 6.79 11.82 11.96 19.77 14.48 10.28 8.23 Gelecek 12-15 aylık dönemde TÜFE enflasyonunun Merkez Bankası tarafından hedeflenen yüzde 4 düzeyine inmesi, veya piyasa beklentileri doğrultusunda yüzde 7 civarında gerçekleşmesi ya da daha yüksek bir düzeye çıkması büyük ölçüde mal fiyatları
enflasyonunun gelecek dönemdeki seyrine bağlıdır. (Bunun bir nedeni, malların toplam TÜFE içindeki payının hizmetlere göre daha yüksek olmasıdır. Diğer nedeni ise, yukarıda değindiğimiz üzere, hizmet fiyatlarının oluşumunda geçmiş dönemin enflasyonunun önemli bir rol oynamasıdır.) Diğer taraftan, mal fiyatları enflasyonu ise büyük ölçüde kur hareketlerinden etkilenmektedir. Geçtiğimiz yıl mal fiyatları enflasyonunun yüzde 5 civarına kadar inmesinde YTL nin yabancı paralar karşında yalnızca reel bazda değil nominal bazda da değer kazanması önemli bir rol oynamıştır. Dış piyasalarda risk alma iştahında bir azalma olduğu, Türkiye nin makroekonomik görünümünün cari işlemler açığı ile enflasyondaki artış nedeniyle belirgin bir şekilde bozulduğu ve ayrıca gelecek yılın seçim yılı olduğu dikkate alınacak olursa, YTL nin gelecek aylarda yabancı paralar karşısında nominal bazda değer kazanması oldukça zor görünmektedir. Bu durumda mal fiyatları enflasyonunu çok düşük tek haneli düzeylere indirecek ve böylece nispeten katı olan hizmet fiyatlarına rağmen manşet TÜFE enflasyonunu Merkez Bankası nın hedefine (ya da biraz üzerine, piyasadaki beklentilerin ortalama düzeyine) geriletecek etkenin ne olabileceği büyük bir soru işareti olarak kalmaktadır. Bir miktar olumsuz çizilen bir senaryoda ise YTL nin yabancı paralar karşısında daha fazla değer kaybetmesi söz konusu olabileceği için mal fiyatları enflasyonunun şu andaki düzeyinde kalması ya da kur artışının keskin olması durumunda daha fazla yükselmesi de mümkündür. Kısmen ya da ciddi ölçüde olumsuz bir senaryoda ekonominin genel büyüme hızının ve iç talebin gerileyeceği, dolayısıyla enflasyon üzerinde olumlu bir etkisinin olabileceği düşünülebilse de bu tür bir durumda kur artışlarının daha baskın çıkması muhtemeldir. Yukarıdaki özetlediğimiz analiz ışığında ve gelecek 12-15 ayda YTL nin nominal bazda değer kazanmayacağı ama çok fazla değer kaybına da uğramayacağı bir senaryo altında, TÜFE enflasyonunun yüzde 10 un biraz altında ya da biraz üzerinde gerçekleşeceğini öngörmekteyiz. Şüphesiz, petrol ve diğer emtia fiyatlarında olabilecek aşağı veya yukarı yönlü sert hareketler, varsaymış olduğumuzdan daha farklı bir kur senaryosu veya dış piyasa gelişmeleri bu öngörüden daha iyi ya da daha kötü bir sonuca yol açabilecektir. Merkez Bankası hedefine yakın veya biraz üzerinde bir enflasyon sonucu ise YTL nin yeniden değerlenmesi başta olmak üzere olumlu bazı varsayımların gerçekleşmesini gerektirmektedir. Tahvil faizlerinde görülen artışın arkasında temel nedenler de var teknik etkenler de. Mayıs-Haziran dalgalanması sırasında yüzde 23 ün üzerini gören ama yaz aylarındaki toparlanma sırasında yüzde 19-20 bandına oturmuş gibi görünen gösterge tahvilin faizi son haftalarda yükselerek geçen hafta Çarşamba günü itibariyle tekrar yüzde 23 seviyesine ulaştı. Takip eden günlerdeki gösterge tahvil işlemleri ise genellikle yüzde 22 civarında gerçekleşti. Yukarıda detaylı olarak tartışıldığı üzere, enflasyon görünümündeki bozulma tahvil faizlerindeki yükselişin nedenlerinden bir tanesidir. Enflasyonda ve bekleyişlerde aşağı yönde bir kırılma olmadığı müddetçe Merkez Bankası nın faiz indirimi yapması uzak bir ihtimaldir. Dolayısıyla, basit olarak yüzde 17.50, bileşik bazda yüzde 19.2 olan Merkez Bankası gecelik borç alma oranı zaten tahvil faizleri için son bir kaç aydır bir alt sınır oluşturmaktadır. Ancak, son haftalarda tahvil faizlerinin gelmiş olduğu seviye artık Merkez Bankası nın borç verme faizinin düzeyine yaklaşmıştır. Açık piyasa işlemlerinde Merkez Bankası hala banka sisteminden likidite çeker durumda olmakla birlikte söz konusu likidite büyük ölçüde yatırım fonlarına aittir. Likidite sıkışıklığının bir sonucu olarak, bankalar arasında kimi zaman faizler yüzde 18 veya daha üzerinde gerçekleşebilmektedir. Ayrıca, Merkez Bankası piyasalarda olumsuz bir dalgalanma olması durumunda gecelik faizleri yüzde 17.50 den yüzde 21.50 seviyesine hemen yükseltebileceği sinyalini vermiştir. Bankaların alternatif fon kaynaklarına bakıldığında uzun vadeli borçlanma piyasası olan cross currency swap oranlarının da yükseldiği görülmektedir. Ayrıca, mevduat faiz oranları da yükselmiş ve yasal yükümlülüklerin yarattığı ek maliyet de dikkate alındığında tahvil portföylerini mevduat yoluyla fonlamak karlı olmaktan çıkmaktadır. Zaten vadesi iki yıla yakın olan gösterge tahvilin ortalama vadesi üç ay
civarında olan mevduat ile fonlanması son derece risklidir. Dolayısıyla, enflasyon ve buna bağlı olarak Merkez Bankası nın gelecekteki aksiyonları konusundaki belirsizliğe ek olarak likidite sıkışıklığı ve fonlama maliyetindeki artışlar da tahvil faizlerindeki yükselişte rol oynamıştır. Ancak liste çok daha uzundur: Son haftalarda iç ve dış politika gündeminin yoğun olması; Cumhurbaşkanlığı seçimi yaklaştıkça siyasi havanın sertleşmesi ihtimali; gelecek yıl genel seçimler de yapılacağı için Hükümet in mali disiplinden kopması riski; cari işlemler açığının milli gelire oranla yüzde 8 e doğru yaklaşması ve henüz bir düşüş emaresinin olmaması; buna bağlı olarak Türkiye nin gelişmekte olan piyasalar liginde sürekli olarak Güney Afrika ve Macaristan gibi ülkelerle birlikte değerlendirilmesi ve bu piyasalarda bir olumsuzluk olduğunda bunun derhal Türkiye ye de sirayet etmesi; gelişmekte olan piyasalara yönelik risk iştahında genel bir düşüş olması ile bunlara benzer risk algılamasını yükselten diğer faktörleri bir çırpıda saymak mümkündür. Ayrıca, Mayıs ayından itibaren gerçekleşen kur hareketleri ve tahvil piyasasının kötü günlerde son derece illikit hale gelmesi yabancı yatırımcılara YTL cinsinden tahvillere yatırım yapmanın çifte riskini hatırlatmış bulunmaktadır. (Piyasalarda bir olumsuzluk olduğunda bir yandan kur artışı nedeniyle diğer yandan da eldeki tahvillerin satılamaması nedeniyle zarar oluşmaktadır.) Bunun bir sonucu olarak, Mayıs-Haziran dalgalanması sonrasında Temmuz-Eylül döneminde gelen yabancı portföy girişlerinin önemli bir bölümünün para piyasasına (gecelik vadeye) yöneldiği görülmektedir. Üstelik, yabancı sermaye girişleri eski hızında olmadığı için Haziran ayı sonrasında Merkez Bankası nın tekrar döviz alım ihalelerine başlaması imkanı doğmamıştır. Bu ise Merkez Bankası nın döviz alımları yoluyla likidite yaratması sürecinin en azından şimdilik kesintiye uğraması anlamına gelmektedir. Gelecek aylarda yabancı sermaye girişleri eski canlılığına kavuşmadıkça bu kanaldan YTL likiditesi yaratılması söz konusu olmayacaktır. Yabancı yatırımcıların özellikle Eylül ayının son haftası ile geçen hafta yapılan yüklü miktardaki tahvil ihalelerinde yüklü alımlar yaptıkları ama hemen ihale sonrasında satmaya çalıştıklarında alıcı bulamadıkları için faizlerin yükseldiği de ifade edilmektedir. Hazine nin likiditesi kalmamış kağıtlar için ihale sonrasında ihalede alınan miktarın sabit bir oranı kadar değişim imkanı tanıması ve bu değişimde kullanılan fiyatlamanın arbitraja olanak vermesi, ihalelere yüklü talep gelmesini olduğu kadar ihale sonrasında oluşan satış baskısını da büyük ölçüde açıklamaktadır. Yukarıdaki paragrafta kısaca değindiğimiz husus son derece teknik olmakla birlikte, konunun aslında son derece temel (fundamental) bir yönü de vardır: Önceki dönemlerde tahvil piyasasına gelen yüklü satışlar genellikle büyük portföy taşıyan yerli bankaların alımlarıyla karşılanmaktaydı. Ancak son dönemde yerli bankaların bundan imtina etmeleri nedeniyle yabancı yatırımcılardan gelen satışlar faizlerin artmasında eskisine göre daha etkili olmaktadır. Bankaların tavrındaki bu değişim ise temel bir yaklaşım değişikliğine işaret ediyor olabilir. Bu konuda ilk akla gelen neden, yerli bankaların yukarıdaki paragraflarda değindiğimiz etkenlere bağlı olarak yüklü tahvil portföyü taşımayı riskli görmeleridir. Ayrıca, Mayıs ayından başlayarak bankaların tahvil piyasasına gelen yabancı satışlarına direnme çabaları sonuç vermemiş ve beyhude zararlara yol açmıştır. Bir başka deyişle, yurt içi faiz piyasalarındaki yabancı yatırımcı etkisi eskisine göre daha güçlüdür. İkinci bir temel neden ise, tamamen stratejik nedenlerle, bankaların artık çabalarını, sermayelerini ve bilanço allokasyonlarını diğer alanlara yönlendirmek istemeleri olabilir. Bu doğrultuda, klasik bankacılık (kredi) alanında piyasadan pay edinme rekabetinin son hızıyla devam ettiği görülmektedir. Alternatif bir ifadeyle, kamu iç borçlanma piyasasının bankaların karlılığı ve stratejik amaçları açısından eski önemini yitirmiş olması da muhtemeldir. Son olarak, Hazine nin borçlanma taleplerini değişen piyasa koşullarına, olumsuzlaşan iç ve dış ortama göre adapte etmediği ve bunun olumsuz sonuçlarının faizlere yansıdığı da
söylenebilir. Enflasyon ve diğer konulardaki belirsizlikler ve gelecek yılın seçim yılı olması gibi nedenlerle piyasada daha çok kısa vadeli iskontolu kağıtlar ile değişken faizli araçlar talep edilmektedir. Buna karşılık, Hazine nin uzun vadeli iskontolu borçlanma araçlarına ağırlık vermeye devam ettiği görülmektedir. Bu durumun son dönemdeki özel bir örneği, Hazine nin geçen hafta yaptığı iki değişim ihalesi ile gelecek yılın Ocak ve Mart aylarında vadesi dolacak olan iki borç senedini yeni gösterge tahvil ile değiştirmesidir. Söz konusu dönem Cumhurbaşkanlığı seçimi öncesine denk geldiği için Hazine nin ilgili aylara düşen itfalarını şimdiden azaltmaya çalışması kendisi açısından son derece akla yatkın görünmektedir. Ancak, Hazine nin öngördüğü riskler bankalar ve diğer yatırımcılar tarafından da algılandığı için kısa vadeli kağıtların uzun vadeli kağıtlarla değiştirilmesi ancak belli bir risk priminin ödenmesi ile mümkün olmaktadır. Bir başka deyişle, Hazine nin borçlanma yapısını önümüzdeki dönemde karşılaşabileceği riskleri minimize edecek şekilde şekillendirmesinin bedeli son dönemdeki faiz artışlarında yansımasını bulmaktadır. Özetle, faizlerdeki yükselişi yapısal, temel, konjonktürel ve teknik nedenlerin iç içe olduğu bir mantık silsilesi ile açıklamak mümkündür.
Ekonomi gündemi 9 Ekim Pazartesi 10 Ekim Salı Türkiye: IMF heyeti 5. gözden geçirme çalışmaları için Türkiye'de Türkiye: Cari işlemler dengesi (Ağustos 2006) Türkiye: Sanayi üretimi (Ağustos 2006) Türkiye: TCMB beklentiler anketi (Ekim 2006, 1. Dönem) ABD: Colombus Günü tatili (Piyasalar kapalı) Almanya: Cari işlemler dengesi (Ağustos 2006) Almanya: Dış ticaret (Ağustos 2006) Almanya: Sanayi üretimi (Ağustos 2006) Japonya: Sports Günü tatili (Piyasalar kapalı) Türkiye: 2007 Bütçe Kanunu Tasarısı konulu YPK toplantısı ABD: Toptancı stokları (Ağustos 2006) 11 Ekim Çarşamba ABD: Fed FOMC toplantı tutanakları (20 Eylül 2006) ABD: MBA mortgage başvuruları Japonya: Dış ticaret (Ağustos 2006) Japonya: Cari işlemler dengesi (Ağustos 2006) 12 Ekim Perşembe Fransa Parlamentosu'nda "Ermeni Soykırımı Tasarısı" görüşmeleri ABD: Fed "Beige Book" ABD: Dış ticaret (Ağustos 2006) ABD: Yeni işsizlik başvuruları (7 Ekim 2006) ABD: Devam eden işsizlik başvuruları (30 Eylül 2006) Almanya: TÜFE (Eylül 2006) Japonya: BoJ faiz kararı Japonya: Tüketici güveni (Eylül 2006) 13 Ekim Cuma ABD: Perakende satışlar (Eylül 2006) ABD: University of Michigan güveni (Ekim 2006) Mali araçların getirileri % Yılbaşından Haftalık beri Yıllık İMKB-100 (dolar bazında) İMKB-100 (YTL bazında) Dolar kuru (YTL/ABD$) Kur sepeti (0.5ABD$+0.5Euro) İMKB DİBS performans endeksi (15 ay) Eurobond (03/15) 0.28-0.51-0.79-0.75 0.58 0.54-16.57-7.64 10.69 14.98 8.63-3.69-0.26 9.63 9.92 12.99 11.99-3.00 Makroekonomik veriler Cari Fiyatlarla ve Dolar Bazında Milli Gelir Cari fiyatlarla GSMH Dolar bazında GSMH (Milyar YTL) (% değişim) (Milyar USD) (% değişim) 2003 toplam 356.7 29.7 239.2 32.3 2004 toplam 428.9 20.3 299.5 25.2 2005.I 94.5 17.4 71.3 18.3 2005.II 109.5 14.5 80.2 22.1 2005.III 149.5 12.1 111.4 22.3 2005.IV 132.9 11.2 98.0 18.8 2005 toplam 486.4 13.4 360.9 20.5 2006.I 107.3 13.5 80.5 12.9 2006.II 132.9 21.3 91.6 14.2 2006 ilk 6 ay 240.2 17.7 172.1 13.6
Üretim Yöntemine Göre Milli Gelir ve Sektörel Büyüme Hızları Yıllık % reel değişim 2004 2005 2005 2005 2005 2005 2006 2006 2006 Toplam I II III IV Toplam I II İlk 6 ay Tarım Sanayi İnşaat Ticaret Ulaştırma ve haberleşme Mali kuruluşlar İthalat vergisi Gayri Safi Yurtiçi Hasıla Gayri Safi Milli Hasıla 2.0 9.4 4.6 12.8 6.8 1.1 26.2 8.9 9.9 4,3 6,6 20,6 7,0 6,8 0,7 8,7 6,6 7,5 8,2 3,9 25,4 5,0 4,7 0,3 8,8 5,5 4,7 7,5 5,7 25,6 7,5 8,0-0,5 14,7 7,7 8,0-0,1 10,1 14,8 9,9 15,2-1,2 16,2 9,5 10,2 5,6 6,5 21,5 7,4 8,8-0,2 12,2 7,4 7,6 6.2 4.5 26.7 7.0 3.3-0.5 15.3 6.5 6.4-1.1 10.5 13.7 7.3 4.3-1.3 13.1 7.5 8.5 1.3 7.7 19.3 7.2 3.8-0.9 14.2 7.0 7.5 Milli Gelir Harcama Bileşenlerinin Büyüme Hızları Yıllık % reel değişim 2004 2005 2005 2005 2005 2005 2006 2006 2006 I II III IV I II Özel tüketim harcaması Devlet tüketim harcaması Brüt özel yatırımlar Brüt devlet yatırımları Mal ve hizmet ihracatı Mal ve hizmet ithalatı (-) 10.1 0.5 45.5-4.7 12.5 24.7 4.1 4.4 8.8 30.7 14.0 10.6 3.9 4.0 18.4 30.2 6.7 9.1 10.4 3.2 29.0 38.2 3.9 11.2 16.7 0.0 41.6 17.1 10.9 15.3 8.8 2.4 23.6 25.9 8.5 11.5 8.6 8.1 30.4 34.5 3.5 8.2 10.1 18.0 14.8-11.3 4.3 10.0 9.4 13.5 21.5 1.0 3.9 9.2 Dış Ticaret Verileri Aksi belirtilmedikçe milyar USD Ağustos Ağustos Değişim Ocak-Ağustos Ocak-Ağustos Değişim 2005 2006 (%) 2005 2006 (%) İhracat İthalat Ticaret dengesi 5.6 10.3-4.7 6.6 11.9-5.2 19.4 15.6 11.0 46.7 75.0-28.3 53.3 88.9-35.6 14.1 18.5 25.9 İthalatın Ana Mal Gruplarına Göre Dağılımı Aksi belirtilmedikçe milyar USD Ağustos Ağustos Değişim Pay Ocak-Ağustos Ocak-Ağustos Değişim Pay 2005 2006 (%) (%) 2005 2006 (%) (%) Yatırım malları Ara mallar Tüketim malları 1.8 7.0 1.4 1.9 8.6 1.4 3.4 22.1-0.4 15.7 72.4 11.4 12.8 53.3 8.5 14.2 63.6 10.7 11.0 19.4 25.8 15.9 71.6 12.1 Yakıt İthalatı ve diğer ithalat Aksi belirtilmedikçe milyar USD Ağustos Ağustos Değişim Ocak-Ağustos Ocak-Ağustos Değişim 2005 2006 (%) 2005 2006 (%) Yakıt ithalatı Ara malı ithalatı Toplam ithalat Yakıt hariç ara malı ithalatı Yakıt hariç ithalat 2.0 7.0 10.3 5.0 8.3 2.6 8.6 11.9 6.0 9.3 28.8 22.1 15.6 19.5 12.4 12.8 53.3 75.0 40.4 62.1 18.6 63.6 88.9 45.1 70.3 44.7 19.4 18.5 11.4 13.1
En flasyon Verileri % Aylık (Eylül) Kümülatif (İlk 9 ay) Yıllık (Son 12 ay) Tüketici Fiyatları Endeksi (TÜFE) 1.29 6.65 10.55 ( A) ( B) ( C) ( D) ( E) (F) Mevsimlik ürünler hariç İşlenmemiş gıda ürünleri hariç Enerji hariç (B) ve (C) (C) ve alkollü içkiler ile tütün hariç (E) ve fiyatı yönetilen ürünler 0.78 0.77 1.73 1.19 1.84 1.91 8.56 6.67 6.36 6.32 6.45 7.60 10.16 9.53 10.68 9.49 10.71 12.39 ( G) ( H) (F) ve (B) (D) ve alkollu içkiler, tütün ve altın hariç 1.33 1.43 7.85 6.03 11.36 8.74 Üretici Fiyatları Endeksi (ÜFE) Tarım İmalat sanayii -0.23 0.59-0.47 11.54 4.16 12.74 11.19 10.20 10.43 Petrol ürünleri Petrol ürünleri hariç ÜFE -12.10 0.68 27.08 10.35 9.48 11.32 TÜFE Ana Kalemleri % Aylık (Eylül) Kümülatif (İlk 9 ay) Yıllık (Son 12 ay) Gıda ve alkolsüz içecekler Alkollü içecekler ve tütün Giyim ve ayakkabı Konut ve kira Ev eşyası Sağlık Ulaştırma Haberleşme Eğlence ve kültür Eğitim Lokanta ve oteller Diğer mal ve hizmetler 2.86 0.17 2.42 1.02 1.62 1.72-1.76-0.10 0.66 3.65 1.92-0.98 6.78 5.03-9.53 10.36 7.29 7.51 9.97 1.81 7.39 7.85 11.05 11.63 12.45 10.21-0.13 13.65 11.38 7.88 9.31 2.54 6.44 8.10 14.48 17.33 Hazine'nin Nakit Akımları Aksi belirtilmedikçe milyar YTL Ağustos Ağustos Değişim İlk 8 ay İlk 8 ay Değişim 2005 2006 (%) 2005 2006 (%) Gelirler 13.8 14.9 7.9 84.5 113.0 33.8 Faiz dışı harcamalar 7.7 10.7 38.9 61.1 81.3 33.1 Faiz dışı denge 6.2 4.3-30.8 23.4 31.8 35.5