DÖVİZ KURU VE FAİZ ORANININ DIŞ TİCARET ÜZERİNE ETKİSİ: TÜRKİYE UYGULAMASI

Ebat: px
Şu sayfadan göstermeyi başlat:

Download "DÖVİZ KURU VE FAİZ ORANININ DIŞ TİCARET ÜZERİNE ETKİSİ: TÜRKİYE UYGULAMASI"

Transkript

1 T.C. İSTANBUL ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ PARA, SERMAYE PİYASALARI VE FİNANSAL KURUMLAR BİLİM DALI YÜKSEK LİSANS TEZİ DÖVİZ KURU VE FAİZ ORANININ DIŞ TİCARET ÜZERİNE ETKİSİ: TÜRKİYE UYGULAMASI BAŞAK ERÇEVİK TEZ DANIŞMANI Yrd. Doç. Dr. ZAHİDE AYYILDIZ ONARAN İSTANBUL, 2011

2

3 ÖZ Bu çalışma, döviz kuru ve faiz oranının dış ticaret üzerindeki etkilerinin varlığını Etki-Tepki Fonksiyonları ile araştırmaktadır. Döviz kuru sistemleri, döviz kuru ve faiz oranının dış ticaret ile ilişkileri açıklandıktan sonra Türkiye de döneminde uygulanan iktisat politikaları döviz kuru, faiz oranı ve dış ticaret çerçevesinde değerlendirilmektedir yılından günümüze yaşanan ekonomik krizler ayrı bölümler olarak incelenmiştir. Döviz kuru, faiz oranı, ihracat, ithalat ve milli gelir verileri kullanılarak Etki-Tepki fonksiyonları oluşturulmuş ve döviz kuru ile faiz oranındaki şokların ihracat, ithalat ve milli gelire yansımaları test edilmiştir. ABSTRACT This study investigates the existence of the effects of exchange rate and interest rate on foreign trade by means of Impulse-Response functions. After explaining exchange rate regimes and the relationship between exchange rate, interest rate and foreign trade, the economic policies between are evaluated in terms of exchange rate, interest rate and foreign trade. The economic crises from 1980 up to this point are examined as separate parts. Using exchange rate, interest rate, export, import and national income data for the period 1989:1-2010:3, Impulse-Response functions are set and reflections of exchange and interest rate shocks to exports, imports and national income are tested. i

4 ÖNSÖZ Uluslararası ekonomik sistemde, birbiriyle ticari ilişkileri olan ülkeler bakımından yapılacak ödeme ve sağlanacak kazancın belirlenmesi bakımından döviz kurları oldukça önemli bir yere sahiptir. Farklı ülkelerin ulusal para birimlerinin birbiri cinsinden değerinin belirlenmesinin bir gereklilik oluşu ve döviz kurlarının dış ticarete olan etkisi nedeni ile döviz kurlarının ithalat ve ihracata etkileri iktisatta önemli bir çalışma konusu olmaktadır. Küreselleşen dünyada ve giderek birbirine entegre olan finansal piyasalarda artan sermaye hareketleri serbestisi de faiz oranlarını, döviz kuru-dış ticaret ilişkisine dahil etmektedir. Faiz oranlarındaki değişimlere göre önemli ölçüde şekillenen sermaye hareketleri esnek kur sistemi uygulayan ülkelerde döviz kurlarına etki etmekte ve bu şekilde ihracat ve ithalatın dolaylı belirleyicileri arasında yer almaktadır. Bunun yanı sıra faiz oranları, bireyleri yatırım veya tasarruf kararı alma konusunda yönlendiren bir unsur olması sebebiyle de dış ticaretle bağlantılı olarak ele alınmaktadır. Bu çalışmada, döviz kuru ile faiz oranının dış ticaret üzerindeki etkileri araştırılmış, teorik altyapıya ek olarak söz konusu ilişkiler Etki-Tepki Fonksiyonu ile incelenmiştir. Bu çalışmanın hazırlanmasında ve yüksek lisans eğitimimin her aşamasında bana vermiş olduğu destek ve yapmış olduğu katkılar için tez danışmanım Sayın Yrd. Doç. Dr. Zahide AYYILDIZ ONARAN a, ekonometrik analizlerde yardımlarını ve bilgi birikimini benden esirgemeyen, değerli fikir ve eleştirileri ile yol gösteren Sayın Doç. Dr. Dündar Murat DEMİRÖZ e ve hayatın her alanında olduğu gibi eğitim hayatım süresince de en büyük destekçim olan ve daima beni yüreklendiren anneme teşekkürlerimi sunarım. Çalışmayı, artık yanımda olmasa da varlığı ve hatırası daima benimle olan kıymetli dedem Nihat ERFIRAT a ithaf ediyorum. Bu tez TÜBİTAK tarafından desteklenmektedir. ii

5 İÇİNDEKİLER Sayfa ÖZ... i ABSTRACT... i ÖNSÖZ... ii İÇİNDEKİLER... iii ŞEKİLLER LİSTESİ... vi TABLOLAR LİSTESİ... vii KISALTMALAR LİSTESİ... viii GİRİŞ... 1 BİRİNCİ BÖLÜM DÖVİZ KURU İLE DIŞ TİCARET ARASINDAKİ İLİŞKİ 1.1. Döviz Kuru Kavramı ve Türleri Döviz Kuru Tanımı Nominal Döviz Kuru ve Reel Döviz Kuru Döviz Alış Kuru ve Döviz Satış Kuru Dolaysız Kur ve Çapraz Kur Döviz Kuru Rejimleri Sabit Kur Rejimi Esnek Kur Rejimi Ara Kur Rejimleri Geleneksel Sabit Çıpa Yatay Bantlı / Şeritli Çıpa Sürünen Çıpa iii

6 Sürünen Bant / Sürünen Şerit Döviz Kuru Politikaları Devalüasyon Elastikiyetler Yaklaşımı ile Devalüasyon Toplam Harcama Yaklaşımı ile Devalüasyon Parasalcı Yaklaşım ile Devalüasyon Revalüasyon Eksik Değerlenmiş Kur Politikası Aşırı Değerlenmiş Kur Politikası Döviz Kuru ile Enflasyon Oranı Arasındaki İlişki Döviz Kuru ile Dış Ticaret Arasındaki İlişki İKİNCİ BÖLÜM FAİZ ORANI İLE DIŞ TİCARET ARASINDAKİ İLİŞKİ 2.1. Faiz Oranı Tanımı ve Ekonomideki Fonksiyonu Faiz Oranı ile Enflasyon Oranı Arasındaki İlişki Faiz Oranı ile Dış Ticaret Arasındaki İlişki ÜÇÜNCÜ BÖLÜM YILLARI ARASINDA TÜRKİYE DE UYGULANAN İKTİSAT POLİTİKALARI VE DIŞ TİCARETE ETKİLERİ Dönemi Dönemi Dönemi Nisan 1994 İstikrar Programı iv

7 Dönemi Yılı Enflasyonla Mücadele Programı, 2000 Kasım-2001 Şubat Ekonomik Krizleri ve 2001 Güçlü Ekonomiye Geçiş Programı Dönemi Yılı Küresel Mali Kriz ve Dönemi DÖRDÜNCÜ BÖLÜM DÖNEMİNDE TÜRKİYE DE DÖVİZ KURU VE FAİZ ORANININ DIŞ TİCARET ÜZERİNDEKi ETKİSİNİN ANALİZİ 4.1. Literatür Taraması Veri Seti ve Ekonometrik Yöntem Veri Seti Ekonometrik Yöntem Ampirik Analiz SONUÇ KAYNAKÇA v

8 ŞEKİLLER LİSTESİ Sayfa Şekil 3.1 : 1994 Krizi Öncesi, Kriz Dönemi ve Sonrası TCMB Döviz Rezervleri...71 Şekil 3.2 : 1994 Ekonomik Krizi Sürecinde Faiz Oranları...74 Şekil 3.3 : Gümrük Birliği Sonrası Avrupa Birliği ile Dış Ticaret...77 Şekil 3.4 : Dönemi İhracat ve İthalat Değişim Oranları Şekil 4.1 : Döviz Kurundaki Bir Birim Şok İçin Etki Tepki Fonksiyonları Şekil 4.2 : Faiz Oranındaki Bir Birim Şok İçin Etki Tepki Fonksiyonları vi

9 TABLOLAR LİSTESİ Sayfa Tablo 1.1 : Döviz Kuru Sistemleri Sınıflandırması...8 Tablo 1.2 : Döviz Kuru Rejimleri ve Uygulayan Ülke Sayıları Tablo 3.1 : Dönemi Ekonomik Göstergeler Tablo 3.2 : Döneminde Döviz Kurunun Seyri...56 Tablo 3.3 : Yılları Arasında İhracat ve İthalatın Genel Görünümü Tablo 3.4 : Yılları Arasında İhracat/GSMH Oranı Tablo 3.5 : İmalat Sanayi Kapasite Kullanımı ve Sabit Sermaye Yatırımları Tablo 3.6 : Yılları Arasında Döviz Kuru, Faiz ve Enflasyon Oranları...67 Tablo 3.7 : Yılları Arasında Bazı Ödemeler Dengesi Kalemleri...69 Tablo 3.8 : 1994 Krizi Öncesi ve Sonrası Bazı Ekonomik Göstergeler Tablo 3.9 : 1994 Yılı Dış Ticaretin Görünümü Tablo 3.10: Türkiye nin Dış Ticareti İçinde AB nin Payı Tablo 3.11: Yılları Arası Bazı Ekonomik Göstergeler Tablo 3.12: Yılları Arasında Ödemeler Dengesi Kalemleri Tablo 3.13: Yılları Asya Ülkeleri ve Rusya ile Dış Ticaret Tablo 3.14: Yıllarında GSYİH nin Değişim Oranları Tablo 3.15: Yılları Arasında Bazı Ödemeler Dengesi Kalemleri Tablo 3.16: Kriz Sürecinde Bazı Makroekonomik Göstergeler Tablo 3.17: Döneminde REDK, GSMH, Faiz ve Enflasyon Oranı Tablo 3.18: Yılları Arasında Dış Ticaretin Genel Görünümü Tablo 3.19: Türkiye nin Ülke Gruplarına Göre İhracatı Tablo 3.20: Gelişmiş ve Gelişmekte Olan Ülkelerde Enflasyon Oranları Tablo 3.21: Dönemi Ödemeler Dengesi Tablo 3.22: Küresel Mali Kriz Sürecinde Dış Ticaret ve Sermaye Hareketleri Tablo 3.23: Döneminde REDK, Faiz Oranı ve Enflasyon Oranı Tablo 4.1: Çalışmada Kullanılan Değişkenler ve Tanımları vii

10 KISALTMALAR LİSTESİ AB : Avrupa Birliği ABD : Amerika Birleşik Devletleri ADF : Augmented Dickey Fuller APİ : Açık Piyasa İşlemleri BDDK : Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurumu DİBS : Devlet İç Borçlanma Senedi DTH : Döviz Tevdiat Hesabı DPT : Devlet Planlama Teşkilatı DTM : Dış Ticaret Müsteşarlığı DTÖ : Dünya Ticaret Örgütü EFTA : Avrupa Serbest Ticaret Bölgesi EMP : Enflasyonla Mücadele Programı FED : Amerikan Merkez Bankası GATT : GEGP : Gümrük Tarifeleri ve Ticaret Genel Anlaşmasına Güçlü Ekonomiye Geçiş Programı GB : Gümrük Birliği GSMH : GSYİH : Gayri Safi Milli Hasıla Gayri Safi Yurt İçi Hasıla IMF : Uluslararası Para Fonu İKT : İslam Konferansı Teşkilatı İMKB : İstanbul Menkul Kıymetler Borsası KEİ : Karadeniz Ekonomik İşbirliği Örgütü KİT : Kamu İktisadi Teşebbüsü KOBİ : Küçük ve Orta Ölçekli İşletme KVYS : Kısa Vadeli Yabancı Sermaye viii

11 NBER : Ekonomik Araştırmalar Ulusal Bürosu NDV : Net Dış Varlıklar NİV : Net İç Varlıklar OECD : Ekonomik Kalkınma ve İşbirliği Örgütü PBC : Çin Merkez Bankası REDK : Reel Efektif Döviz Kuru SGP : Satınalma Gücü Paritesi TCMB : Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası TEFE : Toptan Eşya Fiyat Endeksi TL : Türk Lirası TMSF : Tasarruf Mevduatı Sigorta Fonu TÜFE : Tüketici Fiyat Endeksi TÜİK : Türkiye İstatistik Kurumu USD : Amerikan Doları ÜFE : Üretici Fiyat Endeksi VAR : Vektör Otoregresyon YTL : Yeni Türk Lirası ix

12 .. x

13 GİRİŞ Günümüzde küreselleşme ile birlikte uluslararası ticaretin sürdürülebilir kalkınmanın önemli bir unsuru haline gelmesi sonucu dış ticaret, ülke ekonomileri için önemini giderek artırmakta, dış ticarete etki eden faktörler de dış ticarete yönelik hedeflerin gerçekleştirilmesi açısından dikkatle üzerinde durulması gereken konular halini almaktadır. Bu bağlamda, döviz kurları ile dış ticaret arasındaki ilişki uluslar arası sistemde en önemli konulardan biri olmaya devam etmektedir. Döviz kurları ve ithalat ile ihracat arasındaki ilişki aynı zamanda ülkenin döviz kuru rejimi tercihinden de etkilenmekte, ülkeler döviz kuru belirsizliğini ortadan kaldırdığı için ticareti geliştirici özelliğe sahip olan sabit kur rejimi, potansiyel dış dengesizlikleri kendi kendine düzeltme eğilimi olan esnek kur rejimi ve bu iki kur rejimi arasında yer alan diğer de facto (fiilî) döviz kuru rejimlerinden kendi ülke ekonomilerine en uygun olanını seçerek dış ticarette rekabet gücü kazanmaya ve temel amaç olarak refah seviyesini artırmaya çalışmaktadırlar. Döviz kuru tercihinin belirlenmesinde literatürde imkânsız üçlü/üçlü açmaz olarak bilinen politika kısıtı da etkili olmakta ve bu noktada faiz oranları da sistemde önemli bir faktör olarak belirmektedir. Bilindiği üzere, bir ülkenin döviz kuru kontrolü, faiz oranlarının kontrol edilebildiği bağımsız para politikası ve serbest sermaye hareketlerinden oluşan üç iktisat politikasını aynı anda uygulaması mümkün olmamaktadır. Bunun yanında, sermaye hareketlerinin serbestleşmesi ile birlikte, Türkiye de 1989 dönüşümünde de gözlemlendiği üzere, bir ülkede döviz kuru politikaları ile faiz politikalarının koordineli olarak uygulanması gerekmektedir. Döviz kuru ile faiz oranı arasında bu şekilde bir ilişki olan ülkelerde dış ticaret de bu ilişkiden boyutları farklılık göstermekle birlikte etkilenecektir. Dış ticarette temel amaç ülke içinde arzı sınırlı veya üretim maliyetleri yüksek olan malların dış piyasalardan temini ile ülke içinde arzı bol ve/veya üretiminde mukayeseli üstünlüğe sahip olunan malların dış piyasalara ihraç edilmesi olarak ifade edilebilir. Nihai amaç ise; refah seviyesinde artış sağlanmasıdır. Bu refah artışına dönük olarak da dış ödemeler dengesizliklerinin giderilmesi, ekonomik kalkınma, ekonominin serbestleşmesi, dış rekabetten korunma, iç piyasa aksaklıklarının 1

14 giderilip ekonomik istikrarın sağlanması gibi hedefleri olan dış ticaret politikaları uygulanmaktadır. Bu belirtilen nedenlerden dolayı, dış ticaret küreselleşen dünyada önemini her geçen gün daha da artırmaktadır. Dış ticarete etki eden unsurlardan bu çalışmada ele alınan döviz kurlarının, faiz oranlarının ve bu iki değişkenin birbiri ile ilişkisinin dış ticarete yansıması da önem kazanmaktadır. Teorik olarak incelendiğinde, döviz kurundaki değişimler, döviz kuru rejimi tercihleri, döviz kuru politikaları, finansal serbestleşme sonucunda ülke ekonomisine yönelen sermaye hareketlerinin esnek kur rejimi altında döviz kuruna etki etmesi, faiz politikaları dış ticarete etki etmekte ve bir çok çalışmanın konusunu oluşturmaktadır. Döviz kuru ve faiz oranının dış ticarete etkileri, ilişkinin nedenselliğinin yönü, finansal serbestinin derecesi, uygulanan döviz kuru rejimi, değişkenlerin birbiri ile etkileşimi bakımından farklı açılardan incelenebilmektedir. Bu çalışmada, döviz kuru politikası ile faiz politikasının koordineli olarak uygulanmasını gerektiren kararların alındığı 1989 yılından itibaren döviz kuru ve faiz oranındaki şoklara ithalat ve ihracatın çeyrek dönemler bazında verdiği tepkiler incelenmiş, 1989:1-2010:3 dönemi için yapılan analizde Etki-Tepki Fonksiyonları tekniğinden yararlanılmıştır. Çalışmanın birinci bölümü; döviz kuru ile dış ticaret arasındaki ilişkiye ayrılmıştır. İlk olarak, döviz kuru kavramı, döviz kuru türleri ile döviz kuru rejimleri incelenmektedir. Uluslararası Para Fonu tarafından kabul edilen resmi ve fiili döviz kuru rejim sınıflamasının yanında konu ile ilgili çalışmalardan bazılarında belirtilen sınıflamalar da ele alınmıştır. Sabit kur rejimi, esnek kur rejimi ve ara kur rejimlerinin tanımlanması, avantaj ve dezavantajlarının açıklanması da bölümün kapsamı içinde yer almaktadır. Ayrıca devalüasyon, revalüasyon, aşırı değerlenmiş döviz kuru politikası ile eksik değerlenmiş döviz kuru politikası olarak belirlenen döviz kuru politikaları da birinci bölümde detaylandırılmıştır. Enflasyon, döviz kuru ile dış ticaret ilişkisinde göz ardı edilmemesi gereken bir unsur olduğu için döviz kuru ile enflasyon arasındaki ilişki ve döviz kuru ile dış ticaret arasındaki ilişki de açıklanmaktadır. 2

15 İkinci bölümde; faiz oranı ve faiz oranı ile dış ticaret ilişkisi incelenmektedir. Faiz oranının tanımı, ekonomideki fonksiyonu ve faiz oranı ile enflasyon oranı arasındaki ilişki Fisher denklemi çerçevesinde ele alınmaktadır. Döviz kuru ile dış ticaret arasındaki ilişki ise Yurtiçi Fisher Etkisi, Genelleştirilmiş Fisher Etkisi ve Uluslararası Fisher Etkisi ile faiz oranı ve döviz kuru arasındaki ilişki çerçevesinde detaylandırılmaktadır. Üçüncü bölüm ise; 1980 yılından günümüze Türkiye de uygulanan iktisat politikalarının özellikle döviz kuru ve faiz politikalarının dış ticarete etkilerine ayrılmıştır yılları arasında yaşanan ekonomik krizler ve kriz dönemlerinde döviz kuru ve faiz oranlarının seyri ile dış ticaretin genel görünümü ayrı bölümler olarak ele alınarak detaylı olarak açıklanmaktadır. Dördüncü ve son bölüm ise döviz kuru, faiz oranı ve dış ticaret arasındaki ilişkileri tespit etmeye yönelik yapılmış çalışmalardan oluşan ampirik literatür ile 1989:1-2010:3 dönemine ait döviz kuru, faiz oranı, ithalat, ihracat ve GSYİH verileri kullanılarak yapılmış ampirik analizden oluşmaktadır. Bu bölümde veri seti ve yöntem belirlenmiş ve açıklanmıştır sonrası döviz kuru ve faiz oranının dış ticarete yaptığı etkiye Etki Tepki Fonksiyonları kullanılarak açıklık getirilmeye çalışılmaktadır. 3

16 BİRİNCİ BÖLÜM DÖVİZ KURU İLE DIŞ TİCARET ARASINDAKİ İLİŞKİ Döviz kurları ile dış ticaret hadleri arasındaki ilişki konusunda literatürde pek çok çalışma bulunmasına karşın, söz konusu iki değişken arasındaki ilişkiyi tek bir görüşle ifade etmek mümkün olmamaktadır. Döviz kurları ile dış ticaret hadleri arasındaki nedenselliği ifade etmek üzere iki alternatif teoriden bahsedilmektedir. Birinci yaklaşım olan Standart Teori, nedenselliğin ticaret hadlerindeki değişimlerden reel döviz kurlarına doğru olduğunu ileri sürer. Bu yaklaşıma göre, ticaret hadlerindeki bir iyileşme dışarıdan içeriye doğru bir gelir transferine neden olacağından yurtdışı fiyat düzeyine nispeten yurtiçi fiyat düzeyinde bir yükselmeye yol açacaktır. Yansıma (pass through) olarak isimlendirilen diğer yaklaşım, döviz kurlarındaki değişimlerden ticaret hadlerine doğru ters yönlü nedensel bir ilişkinin varlığına işaret eder (Zengin, 2000: 27) DÖVİZ KURU KAVRAMI VE TÜRLERİ DÖVİZ KURU TANIMI Uluslararası ekonomik sistemde, birbiriyle ticari ilişkileri olan ülkeler açısından döviz kuru oldukça önemli bir kavramdır. İthalat ve ihracat olmak üzere iki ayağı bulunan dış ticarette, yapılacak ödemelerin, sağlanacak kazancın veya işlemin maliyetinin anlaşılması bakımından ülkelerin, ulusal para birimlerinin birbiri cinsinden karşılıklarını belirlemeleri gerekmektedir. Döviz kuru (kambiyo kuru, parite), iki ulusal para birimi arasındaki değişim oranıdır (Karluk, 2009: 531). Diğer bir deyişle döviz kuru; bir ülkenin ulusal para biriminin başka bir ülkenin ulusal para birimi cinsinden karşılığı olarak tanımlanmaktadır. Söz konusu ülkenin para biriminin, diğer bir ülkenin para birimi cinsinden karşılığının artması veya azalmasına bağlı olarak ulusal paranın satın alma gücünün de artmakta veya azalmaktadır. 4

17 Ulusal paranın değer kazanması (appreciation), bunun diğer ülkelerin para birimleri cinsinden değerinin yükseldiğini niteler.(...) Ulusal paranın değer kaybetmesi (depreciation) de, bunun yabancı para birimleri cinsinden değerinin düştüğünü nitelendirmektedir (Tunay, 2007: 85). Döviz kurlarının piyasalarda gösteriminin Avrupa Yöntemi olarak bilinen Doğrudan Kotasyon (Fiyat Kotasyonu) Yöntemi ile Amerikan Yöntemi olarak bilinen Dolaylı Kotasyon (Miktar Kotasyonu) Yöntemi olmak üzere iki şekilde yapılabildiği bilinmektedir. Doğrudan Kotasyon şeklinde ifade edilen kurlarda, yabancı para birimi başına ulusal para miktarı tanımlanmakta iken; Dolaylı Kotasyon ile anlatılan ise bir birim ulusal paraya karşılık gelen yabancı para miktarı olmaktadır. Türk Lirası için geçerli dolar kuru, 1 USD = 1,5936 TL olarak ifade edildiğinde doğrudan kotasyon, 1 TL = 0,6275 USD olarak ifade edildiğinde ise dolaylı kotasyon yöntemi kullanılmış olmaktadır NOMİNAL DÖVİZ KURU VE REEL DÖVİZ KURU Döviz piyasasında kullanılan kur olan nominal döviz kuru; uluslararası piyasalarda işlem gören iki ülke parasının belli bir tarihte göreli olarak fiyatını ifade etmektedir. Döviz piyasalarında, nominal kurlar her para birimi için ayrı ayrı belirlenmektedir. Genelde kurlar, belirli bir yabancı paranın bir biriminin ne miktarda ulusal paraya karşılık geldiğini gösterecek şekilde ifade edilmektedir (Tunay, 2007: 86). Yapılan ticari işlemin türü ne olursa olsun, ülkelerin kullandıkları para birimlerinin farklı oluşu nedeniyle bu para birimlerini birbiri cinsinden tanımlamak gerekmektedir. Döviz piyasalarının ortaya çıkış nedeni olan bu durum, piyasada geçerli olan ve kullanılan nominal döviz kurları sayesinde çözümlenmektedir. İç ve dış fiyat düzeylerinin, ülkeler arası enflasyon oranlarının birbirinden farklı olması nedeniyle, nominal döviz kuru kavramı beraberinde reel döviz kuru kavramını da getirmektedir. Nominal kurların (nominal exchange rates) belirli bir zaman süresi içindeki dış enflasyon oranı ile yurtiçi enflasyon oranına göre düzeltilmesinden elde edilen kura 5

18 da reel döviz kuru adı verilir. Buna göre reel döviz kurları şu formülle ifade olunabilir (Seyidoğlu, 2003: 305) : R : Reel Döviz Kuru E : Nominal Döviz Kuru : Dış Enflasyon Oranı P : Yurtiçi Enflasyon Oranı Reel döviz kurları, iki ülke arasında, mallar arasındaki değişim oranını ve satın alma gücündeki değişmeleri gösterir (Çelik, 2008: 437). Ayrıca reel döviz kuru bir ülkenin dış ticaretteki rekabet gücünü gösterir (Bulut, 2002: 147). Reel Kur formülüne göre, belli bir dönemde yurtiçi enflasyon oranı, dış enflasyon oranından daha yüksek olursa, nominal kur da reel kurdan daha yüksek olacaktır. Bunun tam tersi durum söz konusu olursa ve ilgili dönemde dış enflasyon oranı yurtiçi enflasyon oranından yüksek gerçekleşirse reel kur nominal kurdan daha yüksek olacaktır. Birinci durum, ülkenin rekabet gücüne azaltıcı etki yaparken, ikinci durum ise rekabet gücünü artırıcı yönde bir etki meydana getirecektir. Reel döviz kurunun düşmesi, ülke ulusal parasının satın alma gücünün artması ve ülke mallarının yurt dışı yerleşikler için nisbi olarak pahalı hale gelmesi anlamını taşıyacağı için ihracatı azaltırken ithalatı artıracaktır. Reel döviz kurunun yükselmesi halinde ise tam tersi etkiler gözlenecektir. Ülkelerarası enflasyon oranı farklılıkları nedeniyle, reel kurları kullanmak dışa açık ekonomilerin analizi için daha elverişli olmaktadır DÖVİZ ALIŞ KURU VE DÖVİZ SATIŞ KURU Döviz kurları; bankalar ve döviz alım satım işlemleri yapan diğer kuruluşlarca Alış Kuru ve Satış Kuru olmak üzere iki ayrı şekilde ilan edilmektedir. Alış kuru satış kurundan bir miktar daha düşüktür. Bu aradaki farka Kur Marjı denir. Kur Marjı bankanın döviz alım satım işleminden karını ve işlem giderlerini içermektedir. 6

19 Kur marjına etki eden pek çok faktör bulunmaktadır. Piyasada daha çok işlem gören dövizlerin kur marjı, daha az işlem gören dövizlerin kur marjından azdır. Ayrıca yapılan alım satım işleminde tutar arttıkça kur marjı azalmaktadır çünkü işlemin boyutu ne olursa olsun işlem giderleri aynıdır yani sabit işlem giderleri söz konusudur. Bunlara ek olarak, döviz piyasasındaki istikrarsızlıklar da kur marjına etki etmektedir. Ani ve hızlı yükselişler veya düşüşler bankaların döviz alım satım işlemlerini dengeleyici işlemlerle karşılayıp kendilerini güvence altına almalarını zorlaştırdığı için kur marjları da artmaktadır. Uzunoğlu (2003) nun da belirttiği gibi, kote edilen döviz ve miktarı, istikrarsızlık ve belirsizliklerin yanı sıra, kotasyon isteyen müşterinin niteliği, tatil ve haftasonları da kur marjına etki etmektedir DOLAYSIZ KUR VE ÇAPRAZ KUR Aynı iki ulusal para arasında piyasada fiilen uygulanan kurlar dolaysız kurlar (direct exchange rates) dır. Buna karşılık, çapraz kur yöntemiyle hesaplananlar ise dolaylı kur (indirect rates) adını alır. (Seyidoğlu, 2003: 303) İki farklı ülkenin para birimlerinin değişim oranının birbirleri cinsinden değil de üçüncü bir ülkenin para birimi üzerinden hesaplanmasıyla elde edilen kurlar çapraz kurlar olmaktadır. Çapraz kurlar; 1 Amerikan Doları = 1,1589 İsviçre Frangı ya da 1 Euro = 1,1936 Amerikan Doları şeklinde ifade edilmektedir.günümüzde döviz piyasalarında çapraz kurlar genellikle Amerikan doları üzerinden hesaplanmaktadır. Bu şekilde, kur hesaplamaları çok daha basitleştirilmekte, Amerikan doları cinsinden dolaysız kuru belirlenmiş herhangi iki ulusal para birimi arasındaki değişim oranı rahatlıkla hesaplanabilmektedir. Örneğin; Türkiye piyasalarında 1 Amerikan Doları = 1,6078 TL ve Avustralya piyasalarında 1 Amerikan Doları = 1,2235 Avustralya Doları olsun. O halde, çapraz kurlar sayesinde 1 Avustralya Doları = 1,3140 TL sonucuna ulaşılmaktadır DÖVİZ KURU REJİMLERİ Döviz kuru rejimlerinin sınıflandırılmasında pek çok görüş ortaya atılmıştır ancak genel olarak teoride iki ana kur rejiminin varlığı kabul edilmektedir. Döviz kuru 7

20 rejimleri temel olarak Sabit Kur Rejimi ve Esnek Kur Rejimi olarak ikiye ayrılmakta, ancak uygulamada her iki kur rejiminden de özellikler taşıyan ara döviz kuru rejimlerine rastlanmaktadır. Sabit kur rejimi, esnek kur rejimi ve ara kur rejimlerini içeren çeşitli sınıflandırmalar Tablo 1.1 de gösterilmiştir. Tablo 1.1: Döviz Kuru Sistemleri Sınıflandırması IMF (2008) Reinhart ve Rogoff (2002) Bubula ve Ötker-Robe (2002) Levy-Yeyati ve Sturzenegger (2002) -Resmi Para Birimi Olmayan Kur Sistemleri -Para Kurulu -Geleneksel Sabit Çıpa -Yatay Bantlı / Şeritli Çıpa -Sürünen Çıpa -Resmi Para Birimi Yok -Para Kurulu -Çıpa -Bant /Şerit -Sürünen Çıpa -Sürünen Bant / Şerit -Resmi Dolarizasyon -Para Birliği -Para Kurulu Düzenlemesi -Tek Para Birimi Geleneksel Sabit Çıpası -Döviz Sepeti Geleneksel Sabit Çıpası -Yatay Bant / Şerit -Sabit Kur -Sürünen Çıpa -Kirli Dalgalanma -Dalgalı Kur -Tanımsız -Sürünen Bant / Şerit -Önceden Belirlenmiş Çizgisi Olmayan Yönetimli Dalgalanma -Serbest Dalgalanma -Hareketli Bant / Şerit -Yönetimli Dalgalanma -Serbest Düşen Kur -Serbest Dalgalanma -İleri Bakan Sürünen Çıpa -Geriye Bakan Sürünen Çıpa -İleri Bakan Sürünen Bant -Geriye Bakan Sürünen Bant -Sıkı Yönetimli Dalgalı Kur -Önceden Belirlenmiş Çizgisi Olmayan Yönetimli Dalgalı Kur -Serbest Dalganan Kur Kaynak: IMF (2009), Reinhart ve Rogoff (2002), Bubula ve Ötker-Robe (2002), Levy-Yeyati ve Sturzenegger (2002) 8

21 SABİT KUR REJİMİ Sabit döviz kuru rejimlerinde para otoritesi, kendi para biriminin altın, gümüş veya yabancı para cinsinden alış ve satış paritesini tanımlamakta, talep edildiği zaman sınırsız miktarda alış veya satış yapacağını taahhüt etmektedir (Müslümov vd., 2003: 25). Sabit kur rejimlerinde, döviz kurunun piyasanın iç dinamikleri ile belirlenmesi söz konusu olmadığı gibi geçerli olan resmi kur, para otoritesinin belirlemiş ve ilan etmiş olduğu kurdur. Sabit kurların en önemli özelliği ihracatçı ve ithalatçı bu sistemde kur hakkında tereddüte düşmeyeceği için- dış ticareti geliştirici bir etkenliğe sahip olmasıdır (Kumbaracıbaşı, 1973: 92). Bir ülke parasının, bir diğer ülke parası cinsinden değerini ifade eden döviz kurunda meydana gelebilecek değişiklikler özellikle yurtdışından vadeli alınan veya yurtdışına vadeli satılan mallarda büyük risk oluşturmaktadır (Atabey vd., 2006: 1-2). Sabit kur rejiminde ilan edilen kur düzeyi müdahelelerle korunacağı için ticaret yapan ekonomi aktörleri döviz kuru riski olmaksızın vadeli alım satım işlemleri yapabilecekler, bu da ticaret hacmini arttırı etki yapacaktır. Bunun yanı sıra, kur riskinin ortadan kalkması, uluslararası yatırımların maliyet ve getirisindeki belirsizliği ortadan kaldıracak, yalnızca ticaret üzerinde değil aynı zamanda yatırımlar üzerinde de olumlu etkiler doğuracaktır. Sabit kur rejiminin diğer bir avantajı; sabit kurlar fiyat istikrarını sağlamada araç olarak kullanılabilmekte, ekonomide fiyat disiplini sağlamaktadırlar. Fischer (2001), dezenflasyon için döviz kurunun nominal çıpa olarak kullanımını kronik enflasyon sorunu olan ve ekonomik istikrarsızlık içindeki ülkeler için önemli bulmakta, ekonomik istikrar sorunu kronik hale gelmiş ve döviz kurunu çıpa olarak kullanmayarak enflasyonla mücadelede başarı sağlamış ülke sayısının çok az olduğuna dikkat çekmektedir. Sabit kur rejimi, döviz kuru riskini ortadan kaldırma ve fiyat disiplini sağlama gibi üstünlüklere sahip olsa da bir takım sakıncaları da bulunmaktadır. Örneğin yeterli rezerv düzeyine sahip olmayan bir merkez bankası ilan edilen kurları sürdürmede başarılı olamayacaktır. Döviz talebinin arttığı dönemlerde merkez bankası, pariteyi korumak adına piyasanın bu talebini karşılamakta, bunu yaparken de rezervleri 9

22 kullanmaktadır. Bu nedenle sabit kur rejiminin işlerliği önemli ölçüde rezerv seviyesine bağlı bulunmaktadır. Sabit kur sistemini sürdürmek amacını taşıyan otoriteler, diğer telafi edici sermaye hareketlerinin yetersiz kalabileceğini dikkate alarak, ortaya çıkması her zaman muhtemel olan dış dengesizliklerin resmi finansmanını göze almış demektirler. Bu nedenle, dengesizlikleri hiç değilse kısa dönemde finanse etmeye yeterli bir altın veya döviz rezervinin mevcut olması ve bu rezervlerde ortaya çıkacak olan değişmelere (daha doğru bir deyişle rezervlerdeki değişmelerin doğuracağı sonuçlara) razı olunması, kurların sabitliğini sürdürmenin ön koşullarıdır (Güran, 1987: 44). Buna ek olarak, merkez bankasının kredibilitesinde azalma olması neticesinde sabit kur rejimi spekülatif ataklara maruz kalabileceğinden yüksek seviyelerde rezerv bulundurma gerekliliği ortaya çıkmaktadır. Bunun dışında, döviz kurlarının değişmeyeceği inancı, kur riskini bertaraf etme (hedging) ihtiyacını ortadan kaldırmakta ve yabancı para cinsinden borçlanmanın risk algısını azaltmaktadır (Fischer, 2001: 7). Bu durum ekonomide bir risk unsuru oluşturacak ve yaşanacak bir krizin etkileri gerek reel sektör gerekse bankacılık sektörü üzerinde çok daha derin olarak gözlenecektir. Sabit kur rejiminin uygulanması ile birlikte ulusal paranın aşırı değerlenmesi gündeme gelmektedir. Aşırı değerli kur nedeniyle dış ticaret açığı artmakta ve cari işlemler dengesinde önemli bozulmalar görülmektedir (Güçlü ve Kaya, 2005: 7). Bu şekilde cari işlemler açığının artması ve kurun değişmeyeceği taahhütü ile yabancı para cinsinden kısa vadeli borçlanmalarda gözlenen artışlar, ekonomide devalüasyon baskılara neden olabilmektedir. Sabit kur rejiminin sağladığı güven ortamında ülkeye giriş yapan kısa vadeli yabancı sermaye, devalüasyon beklentisiyle birlikte zarara uğramamak için ülkeyi terk etmeye başlayacak, bu da ülkedeki olumsuz konjonktürü daha da kötüleştirici etki yaratacaktır. Sabit kur rejiminin dezavantaj olarak nitelendirilebilecek bir özelliği de para politikasına bazı kısıtlamalar getirmesi olarak ifade edilmektedir. Ekonomiye etki edebilecek iç ve dış şoklar karşısında, para politikası ülkenin gereksinimi doğrultusunda özgürce kullanılamamakta, bu nedenle de şokların etkilerinin yayıldığı 10

23 süre ve ekonomiye maliyeti artmaktadır. Ayrıca, ekonomideki şoklar karşısında döviz kurlarının denge değerini bulma doğrultusunda hareket etmesi ve bir anlamda sigorta ve denge mekanizması görevi ile şokların etkilerini hafifletme olanağı da ortadan kalkmaktadır. Bu ayarlamalar yapılamadığı için de genellikle politik maliyetlerinin yanında sosyal maliyetleri de yüksek olan hızlı ve sert üretim, istihdam,ücret ve fiyat ayarlamalarına başvurulması gerekmektedir. Esnek kur rejimi, sermaye hareketliliği yüksek olduğunda, reel şoklar karşısında çıktı miktarını izole etmede daha başarılıyken; sermaye hareketliliğinin düşük olduğu durumda sabit döviz kuru rejimi tercih edilebilmektedir (Ghosh vd., 2003: 38). Sabit kur rejiminin en eski örneği ve en iyi işlediği sistem Altın Standardı sistemidir. Altın Standardı sisteminde, ülkelerin para otoritelerince ulusal paraların belli miktarda ve standartta altın cinsinden karşılığını tanımlanmakta ve ilan edilen altın paritesinin sürdürülmesi yani ulusal paranın altın karşılığı olarak değerinin korunması amaçlanmaktadır. Her ülke kendi ulusal parasının altın cinsinden karşılığını ilan ettiğinde, tüm ülke paraları sabit kurlarla birbirine bağlanmış olmakta, ulusal paralar arasındaki değişim oranı kendiliğinden belirlenmiş olmaktadır. İlan edilen kurun korunması ve sürdürülebilirliği için para otoritesi, merkez bankası altın paritesi olarak belirlenen fiyattan altın alım satımı yapmayı taahhüt etmekte, altın ithalatı ve ihracatı serbest bırakılmaktadır. Zira sistemdeki fonksiyonu ulusal ve uluslararası ödeme aracı olma olan altının bu fonksiyonu yerine getirmesi bu şartların sağlanmasıyla mümkün olmaktadır. Ayrıca teoride altın ticaretinin maliyetsiz olduğu varsayılmaktadır. Buna karşılık, uygulamada temel varsayımlardan biri de döviz kurlarının sabit olduğu fakat altın giriş çıkış maliyetleri nedeniyle değişebileceği olarak ifade edilmektedir. Altın Standardı nda kurlar şu şekilde belirlenmektedir; 1 Pound = 7,3234 gram altın ve 1 Dolar = 1,5043 gram altın olarak belirlenmiş olsun. Bu durumda pound ile dolar arasındaki parite de belirlenmiş olmaktadır ve şu şekildedir; 1 Pound = (7,3234 / 1,5043) Dolar 1 Pound = 4,8683 Dolar 11

24 1821 yılında ilk olarak İngiltere nin başlatmış olduğu Altın Standardı sistemi I. Dünya Savaşı na dek uygulanmış, savaş esnasında ülkeler ulusal paralarının altın karşılıklarını kaldırıp konvertibiliteyi askıya alınca altının değişim oranı ve uluslararası ödeme aracı olma özelliği ortadan kalkmış, 1944 Bretton Woods Konferansı na dek sabit kur rejimi de işlerliğini yitirmiştir. Bretton Woods sisteminde ise, Amerikan dolarının değeri belli ağırlıktaki altına göre belirlenmiştir. Diğer ülkelerin de ulusal paralarının değerini dolara göre belirlemeleri sonucunda söz konusu tüm ulusal paralar sabit kurlarla belirli bir değişim oranı ile Amerikan Doları na bağlanmıştır. Bretton Woods sisteminde 1 ons altın = 35 ABD Doları olarak saptanmıştır ve Bretton Woods Konferansı sonucu kurulmuş olan Uluslararası Para Fonu (IMF) na üye tüm ülkeler ulusal paralarının değerini Amerikan Doları cinsinden belirlemişlerdir. Bu noktada Amerikan Dolarına uluslararası ödeme aracı statüsü kazandırıldığı için sistemin garantörü de ABD olmuştur. Amerikan Merkez Bankası, yabancı merkez bankalarının ellerindeki doları ilan edilen fiyattan altına dönüştürmeyi taahhüt etmiştir. Bunlara ek olarak, belirlenen dolar paritelerinin de %1 lik band aralığında dalgalanmasına izin verildiği ve parite alt veya üst sınıra yaklaşınca yeniden ayarlamalar yapıldığı için sistem; Sabit Fakat Ayarlanabilir Kur Sistemi olarak adlandırılmaktadır. Ancak izleyen dönemlerde, ABD nin kronikleşen ödemeler dengesi açıkları, aşırı değerlenmiş Amerikan Doları nın altın karşısında devalüe edilmesi gibi nedenlerle sistemin işlerliği tehlikeye girmiş, sanayileşmiş belli ülkelerin de 1973 yılında paralarını sabit kurlarla ABD Doları na bağlama uygulamasını kaldırıp ulusal paralarını dolar karşısında dalgalanmaya bırakmasıyla Bretton Woods sistemi de yıkılmıştır. Günümüzde ise; literatürde yer alan sınıflamalara dayanarak sabit kur rejimleri olarak Dolarizasyon, Para Birliği ve Para Kurulu ndan bahsetmek mümkündür. Dolarizasyon : Bir ülkenin resmi para birimi olarak kendi ulusal parası yerine yabancı bir para birimini kullanması dolarizasyon olarak adlandırılmaktadır. Dolarizasyon resmi ve fiili olmak üzere iki şekilde ele alınmaktadır. 12

25 Resmi dolarizasyon başka bir yabancı para birimine resmi para statüsünün verildiği durumu ifade ederken, fiili dolarizasyon ise genel olarak, ulusal para biriminin yanı sıra resmi para birimi olmayan bir yabancı paranın da kullanımını belirtmek için kullanılır (Yeyati, 2005: 2) Burada bahsedilen fiili dolarizasyon kavramı, para ikamesi ve varlık ikamesi anlamlarını taşımaktadır. Dolarizasyon uygulamasına geçiş iki taraflı bir anlaşma (ulusal parasını terk edecek ülke ile parası yasal para olarak kabul edilecek ülke arasında varılacak bir anlaşma) veya tek taraflı bir karar ile gerçekleştirilebilmektedir. Tek taraflı bir kararla uygulamaya geçilmesi halinde iki önemli sakınca bulunmaktadır. Bunlar, merkez bankasının son borç mercii fonksiyonunun ve senyoraj gelirinin tamamen kaybedilmesidir (Güçlü ve Kaya, 2005: 10). Ayrıca, dolarizasyon sonucu ülke kendi para birimini kullanmadığı için bağımsız para politikası uygulama imkânı da bulamamakta ve ulusal para birimi ile egemenlik arasında ilişki kuran ülkelerde dolarizasyon, toplumsal ve politik uzlaşı gerektirmektedir. Bunun yanı sıra, dolarizasyon kur rejimini seçebilmek için ulusal parası resmi para birimi olarak seçilecek ülke ile yüksek ticaret hacminin ve ekonomik konjonktür benzerliklerinin olması da dikkat edilmesi gereken hususlardan sayılmaktadır. Dolarizasyon kur rejiminde düşük ve istikrarlı enflasyon oranı finansal sektörde istikrar sağlamakta, ortalama yatırım süresini uzatmakta ve döviz kuru riski tamamen ortadan kaldırıldığı için faiz oranlarını, dolayısıyla ortalama sermaye maliyetini düşürmektedir (Müslümov vd., 2003: 25) Parasal Birlik : Parasal birlik kavramı Mundell(1961) in Optimum Para Alanı Teorisi ne dayanmaktadır. Bu teoride, parasal birliğin olumlu etkilerinin, olumsuz etkilerinden farkının en fazla olduğu noktada parasal birlik optimum para alanı olarak tanımlanmaktadır. Parasal Birlik, birliğe üye ülkelerin ortak para ve kur politikaları uygulamalarını ve koordinasyonunu, tek bir merkez bankasını, ortak rezerv havuzunu gerektirmektedir. Ortak para politikaları ile para arzı artış hızı birlik düzeyinde kararlaştırılacağı için fiyat istikrarı için olumlu bir etki yaratacaktır. Bunun yanı sıra uygulanan ortak kur politikası da ülke paralarının sabit bir kurdan birbirine bağlanması anlamına 13

26 gelmektedir. Görüldüğü gibi parasal birlik, bu yönüyle sabit kur rejimlerinin bir türü olarak ele alınmaktadır. Tek para birimine geçilmesi de parasal birliğin daha ileri bir aşaması olarak düşünülmektedir. Parasal birliğin başarılı olabilmesi için; i. Parasal birlik üyelerinin birbirinin ticaret partneri olması ve aralarındaki ticaret hacminin yüksek olması, ii. iii. iv. Birlik içinde faktör (sermaye ve işgücü) hareketliliğinin sağlanması, Üye ülke ekonomilerinin dışa açıklık seviyesinin yüksek olması, Ekonomik konjonktürde sık ve büyük ölçekli asimetrik şoklarla karşılaşılmaması, v. İhracatta ürün çeşitlendirmesinin olması, vi. vii. Ücret ve fiyatların esnek olması ve bu sayede ekonomik şoklara uyum kabiliyetinin geliştirilmesi, Ülkelerin makroekonomik politika ve enflasyon oranlarının yakın olması gerekmektedir (Utkulu, 2005: ) Para Kurulu : Para Kurulu, döviz rezervi karşılığı (döviz ve döviz cinsi varlıklar karşılığında) sabit kur üzerinden para çıkaran bir parasal kuruluş olarak tanımlanmaktadır. Bu sistemde rezerv para birimi (reserve currency) olarak seçilecek yabancı paranın uluslararası piyasalarda işlem gören istikrarlı bir para birimi olması gerekmektedir (Karasoy, 1996: 132) Başka bir tanıma göre ise; Ülke parasının seçilecek olan yabancı bir para ile sabit kurdan değişimini öngören ve belirli yasal düzenlemeleri gerektiren bir sistemdir. Bu sistemde para otoritesi ülke parasını yalnız yabancı para girişi karşılığında basmaktadır. (Şahinbeyoğlu ve Özdemir, 2000: 5) 14

27 Para kurulu rejiminin, döviz kurlarında istikrar sağlama, döviz kuru belirsizliğini ortadan kaldırma, para politikalarının güvenilirliğini ve kredibilitesini artırma gibi avantajlarının yanı sıra bir takım maliyetleri ve dezavantajları da bulunmaktadır. Merkez bankası geleneksel fonksiyonlarının kaybettiği ve para kurulu da son kredi verme mercii olma gibi fonksiyonlara sahip olmadığı için likidite krizi durumunda bankalar zor durumda kalacaktır. Ayrıca para politikası araçları devre dışı kaldığı için finansal piyasalardaki dalgalanmalara faizleri kullanarak müdahele etme imkânı kalmamakta ve ülke ekonomisi dış şoklara daha açık hale gelmektedir. Yüksek enflasyon oranına sahip bir ülkede uygulanacak olan para kurulu, sabit kur rejimi altında ulusal para biriminin aşırı değerlenmesine neden olabilmekte ve istikrar programını tehlikeye düşürme potansiyeli taşımaktadır. Para Kurulu, merkez bankası deneyimi olmayan küçük ülkeler ile belirli bir ticaret bölgesine dahil olmak isteyen ve para politikasında kredibilite sorunu bulunan kriz içindeki ülkeler için uygun bir sistemdir. (...) Enflasyonla mücadelede başarısız olmuş ve ekonomi yönetiminin inanılırlığını yitirmiş olduğu ülkelerde Para Kurulu, kısa dönemde güven ortamı sağlamakta ve beklentileri olumlu yönde etkilemektedir. Ayrıca, belirsizliğin ortadan kalkması reel faiz oranlarında ortaya çıkan risk primini düşürmekte, kur riskinin ortadan kalkması ve mali disiplinin sağlanması, uzun vadede dış ticaretin artmasına yol açmaktadır (Karluk, 2009: 545) ESNEK KUR REJİMİ Para otoritesinin kurlara herhangi bir müdahelesinin olmadığı, döviz kurunun piyasanın iç dinamikleri olan döviz arz ve talebi tarafından belirlendiği kur rejimi; Esnek Kur Rejimi olarak adlandırılmaktadır. Bu rejimde ilan edilen herhangi bir resmi kur veya parite bulunmamaktadır. Bir ülkedeki döviz arzı ihracatçıların elde etmiş oldukları döviz miktarı, yabancı ülkelerden alınan dış borçlar ve yabancıların ülkeye yapacağı özel sermaye ve portföy yatırımlarının toplamından oluşur (Çelik, 2008: 468). Döviz kuru ile döviz arzı arasında doğru orantılı bir ilişki bulunmaktadır. Yabancı ülke parasına olan talebi ifade eden döviz talebinin ise başta ithalat yapmak olmak üzere, arbitraj ve 15

28 spekülasyon yapmak, enflasyonun yüksek olduğu dönemlerde enflasyondan korunmak, uluslararası piyasalarda yatırım yapmak gibi nedenleri bulunmaktadır. Döviz piyasasına hiçbir müdahelenin bulunmadığı durumda denge döviz kurunun oluşacağı nokta; döviz arz ve talebinin kesiştiği nokta olmaktadır. Döviz kuru denge seviyesinde iken, döviz arz ve talep miktarlarındaki değişimler döviz kurunu değiştirebilmektedir. Döviz kuru belli bir seviyede iken, döviz talebi döviz arzını aşarsa, yabancı paranın yerli para cinsinden fiyatı artacak yani döviz kuru yükselecektir. Bu durumda ithal mallar nisbi olarak pahalı hale gelirken, ihraç mallar ise yurtdışı yerleşikler için nisbi olarak ucuzlayacaktır. Bu bağlamda, ithalatın azalıp ihracatın ise artacağını söylemek mümkündür. Bu işlemler neticesinde, döviz talebi kısılacağı ve döviz arzı artacağı için yeniden bir noktada döviz arz ve talebi eşitlenecek, yeni denge döviz kuru oluşacaktır. Tam tersi durumda yani döviz talebinin döviz arzının altında kalması halinde ise; süreç tersine işleyecek, düşen döviz kurunu ihracatta azalış ve ithalat artışı izleyecek, sonuç olarak yeni bir seviyede denge döviz kuru oluşacaktır. Ancak yeni dengelerin oluşması, döviz arz ve talebinin eşitlenmesi, ihraç malların arz esnekliği ve ithal malların talep esnekliği ile yakından ilişkidir. Bu esnekliklerin yüksek seviyelerde olması, küçük değişimlerin döviz kurunu dengeye getirmede yeterli olması anlamına gelmektedir. Esnek kur sisteminde potansiyel bir dış dengesizlik, döviz kurunda değişmeye neden olarak kendi kendini düzeltme eğilimini doğuracaktır. Döviz kuru değişmeleri aracılığıyla gerçekleşen bu otomatik dengeleme mekanizmasının işleyişi, herşeyden önce, döviz arz ve talep şedüllerinin elastikiyetlerine, başka bir deyişle, döviz piyasasındaki kararlılık koşullarına bağlı bulunmaktadır (Güran, 1987: 72). Esnek kur rejimini dalgalanma derecesine göre ikiye ayırarak ele alan görüşler de mevcuttur. Karluk (2009), esnek kur rejimini Serbest Dalgalanma ve Gözetimli Dalgalanma olarak iki şekilde incelemektedir. Buna göre hiçbir müdahelenin olmadığı, döviz kurunun yalnızca döviz arz ve talebine göre belirlendiği rejim; serbest dalgalanma olmaktadır. Gözetimli Dalgalanma ise kendi içinde iki kısımda incelenmektedir. Kısa dönemdeki dalgalanmaları bertaraf etmek amacıyla kurlara 16

29 müdahele edilmesi Gözetimli Temiz Dalgalanma, ülkeye rekabet gücü kazandırma amacıyla kurlara müdahele edilmesi ise Gözetimli Kirli Dalgalanma olarak adlandırılmaktadır. Teorideki haliyle tam olarak uygulama alanı bulamayan esnek kur rejiminin avantajları şu şekilde sıralanmaktadır; i) Döviz kurlarının otomatik ayarlama mekanizması ile kendiliğinden dengeye gelmesi, esnek kur rejimine ödemeler dengesini sağlamaya yönelik bir fonksiyon kazandırmaktadır. ii) iii) iv) Esnek kur sistemi lehinde diğer bir argüman ülkelerin bağımsız para politikaları izlemelerine olanak vermesidir. Fiyatlardaki artışlara uygun değişmeler döviz kurlarında da meydana geliyorsa makro ekonomik politikalara başvurmadan ödemeler dengesi sağlanacaktır (Parasız, 1996: 493). Esnek kur rejiminin ödemeler dengesine yönelik fonksiyonu dış dengeyi sağlayıcı bir fonksiyon olduğu için, ekonomi yöneticileri dış dengeyi esnek kura bırakarak uygulayacakları iktisat politikaları ile iç dengeyi sağlamaya yönebilmektedirler. Para politikası döviz kuruna odaklanmadığı için merkez bankaları, para politikasını bağımsız olarak uygulama imkânına sahip olabilmektedirler. Esnek kur rejiminin uluslararası ticareti karşılaştırmalı üstünlüklere göre şekillendirdiği düşünülmektedir. Esnek kur rejiminin ülke ekonomisini dış ekonomik şoklara karşı koruduğu ve ekonomik şoklara karşı ekonomiye uyum kabiliyeti kazandırdığı kabul edilmektedir. v) Sabit kur rejiminin aksine esnek kur rejiminde sürdürülmesi gereken bir kur düzeyi yoktur. Dolayısıyla merkez bankasının döviz alım satımları için çok yüksek seviyelerde rezerv bulundurma ihtiyacı da bulunmamaktadır. 17

30 Esnek kur rejiminin sağladığı avantajların yanı sıra dezavantaj olarak kabul edilen ve eleştirilen yönleri de bulunmaktadır; i) Esnek kur rejiminde kurlara herhangi bir müdahele olmadığından faiz oranlarının yükselmesi sonucu ülkeye giren yabancı sermaye ulusal paranın değer kazanmasına neden olacaktır. Ulusal paranın değer kazanması ihracatı azaltıcı etki yapmak suretiyle ülkenin dış ticaretine etki edecektir. Ayrıca faiz oranlarının artması yurtiçi yerleşikleri tasarrufa yönelterek tüketim harcamalarının kısılmasına ve yatırım maliyetlerini artırarak yatırım harcamalarının azalmasına neden olacaktır. İhracatta, tüketim ve yatırım harcamalarında üç yönlü bir dışlama etkisi gözlenecektir. ii) iii) iv) Esnek kur rejiminde sabit kur rejiminin aksine kur belirsizliği söz konusudur. Değişken kurlar riski artırmakta, bunun da ticarete olumsuz yönde etki edebileceği düşünülmektedir. Kurların değişmesi riski ticaretin tarafları açısından yapılacak ödemeyi veya sağlanacak kazancı belirsiz hale getirmektedir. Esnek kur rejimi spekülasyonlar yönünden de eleştiri almaktadır. Esnek kur rejiminde spekülasyonlar, istikrar bozucu etkiler yaratabilmektedirler. Ancak burada dikkat edilmesi gereken unsur; spekülatörlerin ne şekilde hareket ettikleridir. Günlük kur değişmelerini izleyerek, ulusal paranın değer değer kaybetmesi halinde ellerindeki ulusal parayı satan, değer kazandığında ise satın alan spekülatörler istikrar bozucu etkilere neden olacaklardır. Uzun vadede ekonomik dengeleri gözeterek hareket eden spekülatörler ise uzun dönemde istikrarın sağlanmasına katkıda bulunacaklardır. Esnek kur rejiminde kurdaki değişikliklerin önceden kestirilememesi nedeniyle yapılacak dış yatırımların maliyeti ve bu yatırımların getirisi tam olarak bilinemeyeceği için esnek kur rejiminin bu anlamda caydırıcı etkisi olduğu düşünülmektedir. 18

31 v) Döviz piyasasının kendiliğinden dengeye gelmesinin döviz arz ve talep esnekliklerine bağlı olduğu bilinmektedir. Değişken kur sistemine karşı olanlar, esnekliklerin değerinin düşük olduğunu (Marshall-Lerner Koşulu nun sağlanmaması), o yüzden de döviz piyasasının istikrarsız olacağını savunmuşlardır. Diğer bir deyişle, bu görüşte olanlara göre döviz arz veya talebindeki bir değişme, kurların giderek küçülen dalgalar halinde dengeye yönelmesine değil, giderek büyüyen dalgalanmalarla dengeden uzaklaşmasına neden olur (Seyidoğlu, 2003: 371) vi) Esnek kur rejiminde, ulusal paranın değer kaybetmesi sonucu ithal malların pahalı gelmesi, geçiş etkisi ile yurtiçi fiyatlara yansıyabilecektir. Bu da esnek döviz kuru rejimlerinin enflasyona neden olduğu gerekçesiyle dezavantajlarından biri olarak görülmektedir. Esnek kur rejiminde ilan edilen sabit bir parite olmadığı için döviz arz ve talebine göre ulusal paranın değerinde değişimler meydana gelmektedir. Ulusal paranın değerinin düştüğü bir durumda, ithal mallar yurtiçi yerleşikler için nisbi olarak pahalı hale gelecektir. Üretimi hammadde ve ara malı ithalatına bağlı ülkelerde bu durum enflasyonist etkiler doğuracaktır. Bunun yanı sıra, temel tüketim mallarını ithal eden ülkeler için de ulusal paranın değer kaybı sonucu ithal malların fiyatının yükselmesiyle, reel ücretleri koruyabilmek için nominal ücretlerin artırılması gerekecektir. Bu şekilde hem ithal tüketim mallarının, hem de üretim sürecinde kullanılan ithal girdilerin fiyatlarının artması ekonomiyi enflasyonist bir sürece yöneltecektir ARA KUR REJİMLERİ Sabit kur rejimine esneklik kazandırmak veya esnek kur rejiminde döviz kuruna müdahelelerde bulunmak sonucunda döviz kuru rejimlerinin sınıflandırılmasında yer alan ara rejimler ortaya çıkmaktadır. Güran(1987) ara kur rejimlerini yani karma sistemleri, i. Esneklik Kazandırılmış Kur Sistemleri 19

32 i.a. Döviz Kuru Ayarlamalarıyla Kazandırılan Esneklik i.b. Bantın Genişletilmesiyle Kazandırılan Esneklik ii. Müdaheleye Konu Olan Kur Sistemleri şeklinde sınıflandırmaktadır. Döviz kuru ayarlamalarıyla döviz kuruna esneklik kazandırılan sistemler, söz konusu ayarlamanın büyük ya da küçük oranlı olmasına göre ikiye ayrılmaktadır. Geniş zaman aralıklarında büyük oranlı döviz kuru ayarlamaları yapılabileceği gibi, daha sık ve daha düşük oranlı ayarlamaların yapıldığı sistemler de benimsenmektedir. Bir döviz kuru bandının bulunduğu sistemlerde ise döviz kurunun bant sınırında oluşma eğiliminin sürekli hale gelmesi neticesinde bandın genişletilmesi yolu tercih edilebilmektedir ve bu şekilde kur rejimine esneklik kazandırılmaktadır. Döviz kurunun esas olarak serbest piyasada oluştuğu, ancak, otoritelerin zaman zaman piyasaya müdahelede bulundukları sistemler de, esneklik ile kamu müdahelesini uzlaştırdıklarından karma sistemler içinde yer almaktadırlar (Güran, 1987: 106). IMF(2008) nin yapmış olduğu de facto (fiilî) döviz kuru rejimi sınıflandırmasına göre Resmi Para Birimi Olmayan Kur Sistemleri, Para Kurulu, Geleneksel Sabit Çıpa, Yatay Bantlı (Şeritli) Çıpa, Sürünen Çıpa, Sürünen Bant (Şerit), Önceden Belirlenmiş Çizgisi Olmayan Yönetimli Dalgalanma, Serbest Dalgalanma olmak üzere uygulamada sekiz tür kur rejimi bulunmaktadır. 31 Nisan 2008 verileri kullanılarak hazırlanmış olan Döviz Kuru Sınıflandırması na göre IMF nin belirlemiş olduğu kur rejimlerini uygulayan ülke sayıları Tablo 1.2 de verilmiştir. Resmi Para Birimi Olmayan Kur Sistemleri ve Para Kurulu Sabit Kur Rejimi, Önceden Belirlenmiş Çizgisi Olmayan Yönetimli Dalgalanma ile Serbest Dalgalanma ise Esnek Kur Rejimi olarak ele alınmaktadır. Sabit ve esnek kur rejimi dışında kalan ve fiili olarak uygulanan (de facto) döviz kuru rejimi türleri ise Ara Döviz Kuru Rejimleri olarak sınıflandırılmaktadır. 20

33 Tablo 1.2: Döviz Kuru Rejimleri ve Uygulayan Ülke Sayıları (IMF Sınıflandırmasına Göre) Döviz Kuru Rejimi Türleri Uygulayan Ülke Sayısı Resmi Para Birimi Olmayan Kur Sistemleri 10 Para Kurulu 13 Geleneksel Sabit Çıpa 68 Yatay Bantlı / Şeritli Çıpa 3 Sürünen Çıpa 8 Sürünen Bant / Şerit 2 Önceden Belirlenmiş Çizgisi Olmayan Yönetimli Dalgalanma 44 Serbest Dalgalanma 40 Kaynak : IMF De Facto Classification of Exchange Rate Regimes and Monetary Policy Frameworks, GELENEKSEL SABİT ÇIPA Bubula ve Ötker-Robe (2002), Geleneksel Sabit Çıpa yı Tek Para Birimi Çıpası ve Döviz Sepeti Çıpası olmak üzere ikiye ayırmışlardır. Tek para birimi çıpasında ülke parası tek bir yabancı para birimine, döviz sepeti çıpasında ise ülke parası sabit bir parite üzerinden bir döviz sepetine bağlanmaktadır. Döviz sepetinde bulunan para birimlerinin ait olduğu ülkeler genellikle döviz kuru çıpasını uygulayan ülkenin ticari ilişkilerinin yoğun olduğu ülkelerdir. Geleneksel sabit çapa kur rejimlerinin temel avantajlarından birisi makroekonomik disiplinin sağlanmasına olumlu katkısı, diğeri ise sistemin kur ayarlaması yapabilmesi sayesinde kısmi esnekliğe sahip olmasıdır. Fakat, bu rejimlerde kur ayarlaması genelde, büyük oranlarda olduğundan ekonomi üzerinde dağıtıcı etkilere sahip olmaktadır. Diğer taraftan ise geleneksel sabit çapa kur rejimlerinde, ülke rezerv para ülkesinin para politikasını pasif olarak kabul etmektedir (Müslümov vd., 2003: 35). 21

34 YATAY BANTLI / ŞERİTLİ ÇIPA Yatay Bantlı Çıpa; döviz kurunun sabit merkezî bir değerin en az ± %1 inin alt ve üst sınırları oluşturduğu bir bant aralığında dalgalanmasına izin verilen bir döviz kuru rejimi türü olarak tanımlanmaktadır. Bu döviz kuru rejimi türünde, bant aralığının genişliğine göre sınırlı derecede para politikası bağımsızlığı bulunmakta ve devam ettirilebilmektedir SÜRÜNEN ÇIPA Döviz kurunda sabit bir değer düzeyinde küçük miktarda ayarlamalar yapılmakta veya başlıca ticaret partneri ülkelere göre geçmiş enflasyon verilerindeki farklılık veya ticaret partnerlerinin hedeflenen enflasyon oranları ile beklenen enflasyon oranları arasındaki farklılık gibi seçilmiş kantitatif göstergelerdeki değişime bağlı olarak ayarlamalar yapılmaktadır (Habermeier vd., 2009: 13). Sürünen çıpa kur rejimleri; İleri Bakan Sürünen Kur ve Geriye Bakan Sürünen Kur olmak üzere ikiye ayrılmaktadır. İleri bakan sürünen çıpada döviz kuru öngörülen enflasyon farklılıkları dikkate alınarak belirlenmekte, geriye bakan sürünen çıpada ise döviz kurunda enflasyon ayarlı değişiklikler yapılmaktadır SÜRÜNEN BANT / ŞERİT Bu kur rejimlerinde döviz kuru resmî veya uygulanan merkezî değerin etrafında belli bir dar aralıkta hareket etmesine izin verilmekte, fakat döviz kurunda dönemsel ayarlamalar yapılmaktadır. Bu sistem daha fazla yüksek enflasyon geçmişine sahip ülkelerde uygulanmakta, yüksek oranlı devalüasyonlara ihtiyaç kalmadan merkezî kur paritesinde aşamalı ayarlamalar yapılmaktadır (Müslümov vd., 2003: 36-37). Sürünen şerit kur rejimi de İleriye Bakan ve Geriye Bakan Sürünen Şerit olarak iki şekilde ele alınmaktadır. İleri ve geriye bakan sürünen şeritte döviz kurunun belirlenmesi, ileri ve geriye bakan sürünen çıpa kur rejimlerinde döviz kurunun belirlenme şekli ile aynıdır. 22

35 1.3. DÖVİZ KURU POLİTİKALARI Döviz kuru politikası, hükümetlerin uluslararası ödemeleri belli bir düzen içinde gerçekleştirmek amacıyla dış ödeme dengesini etkilemek için döviz kuru ile ilgili olarak aldıkları tüm önlemlerdir (Karluk, 2009: 567) Bu tanımdan da anlaşılacağı üzere; döviz kuru politikaları temelde ödemeler dengesini sağlamaya yönelik uygulanmaktadır. Döviz kurlarının dış ticarete etkilerini incelerken üzerinde durulması gereken bir husus da; uygulanan döviz kuru politikalarıdır. Ticaret işlemleri döviz kurlarıyla ilişkili ve buna bağlı olduğundan uygulanan kur politikaları da dış ticarete etki edecektir. Bu noktada uygulanan kur politikaları araç ve amaç politikalar olmak üzere ikiye ayrılabilir. Devalüasyon ve revalüasyonlar, dış ticaret politikası araçları olarak ele alındığından araç politikalar, aşırı veya eksik değerlenmiş kur politikaları da belirlenen ekonomik hedeflere ulaşmak amacıyla uygulandığından amaç politikalar kapsamında değerlendirilebilmektedir. Devalüasyon ve revalüasyon, nominal bir değerde sabitlenmiş para biriminin değerindeki ani ve/veya önemli miktardaki değişimi tanımlamak için kullanılan terimlerdir (Dunnett, 1998: 115) Döviz kurlarını değiştirmek ki bu yalnızca sabit kur rejimlerine özgü bir müdahele türüdür. ödemeler dengesi sorunlarını düzeltmek için kullanılan bir yöntem olarak kabul edilmektedir DEVALÜASYON Devalüasyon; sabit döviz kuru sistemlerinde, devlet tarafından resmi döviz fiyatlarının (kurunun) yükseltilmesi, bir ülke milli parasının dış değerinin düşürülmesidir (Çelebi, 2001: 56). Bir başka deyişle, devalüasyon ilan edilmiş olan paritenin yeniden belirlenmesi anlamına gelmektedir ve yeniden belirlenen döviz kuru yeniden uzun dönemde geçerli olacaktır. Fiyatın (yani döviz kurunun) sabit kalmasını sağlayabilmek için, ülke parası karşılığında değiştirilebilecek bir yabancı para stoku ya da döviz bulundurmak açık bir zorunluluk olarak ortaya çıkmaktadır. Merkez bankası gerekli rezervlere sahip 23

36 olduğu sürece, döviz kurunu sabit tutmak için döviz piyasalarına müdaheleye devam edebilecektir. Ancak bir ülke ödemeler dengesinde sürekli açık veriyorsa, merkez bankası er ya da geç döviz rezervlerini tüketecek ve müdaheleyi sürdürme olanağından yoksun kalacaktır. Bu noktaya gelinmeden önce, merkez bankası büyük bir olasılıkla döviz kurunu artık sürdüremeyeceğine karar verecek ve bunun üzerine ulusal paranın değerini düşürme yoluna gidecektir (Dornbusch ve Fischer, 1998: ) ELASTİKİYETLER YAKLAŞIMI İLE DEVALÜASYON Devalüasyon yapılırken döviz tasarrufu sağlayıcı ve döviz kazandırıcı etkiler yaratması hedeflenmektedir. Ulusal paranın değeri hükümet kararıyla düşürüldüğünde, ithal mallar ülke içinde eskisine göre pahalı hale geleceğinden ithal mal talebinin kısılması ve bu sayede döviz tasarrufu sağlanması beklenmektedir. İthal mallar yurtiçi yerleşikler için pahalı hale gelirken, devalüasyonun yapıldığı ülkenin ihraç malları da yurtdışı pazarlarda nisbi olarak ucuzlayacaktır. Bunun da ülkenin ihraç mallarına olan talebin artması suretiyle döviz kazandırıcı bir etki yaratması amaçlar arasında yer almaktadır. Döviz tasarrufu sağlayıcı etki, ithal malların yurtiçi talep elastikiyetine, döviz kazandırıcı etki ise ihraç malların yurtdışı talep elastikiyetine bağlı olmaktadır. Devalüasyon ithalat açısından kesin olarak döviz tasarrufu sağlayıcı etki yaratmaktadır ancak ihracat açısından durum ele alındığında, devalüasyon birbirine zıt iki etki oluşturmaktadır. Devalüasyon sonucu ihraç malları nisbi olarak ucuzlamakta ama bu ucuzlama sayesinde de yurtdışındaki tüketicilerin bu mallara olan talepleri artmaktadır. Dolayısıyla bu noktada, devalüasyonun ihracat gelirlerini artırıp artırmadığı bu iki zıt etki tam olarak analiz edilmeden belirlenememektedir. Devalüasyonun ortaya çıkaracağı etkiler esneklikler ile yakından ilişkilidir. Bu etkiler Elastikiyetler Yaklaşımı ile analiz edilmektedir. Elastikiyetler yaklaşımının amacı; devalüasyonun dış ticaret dengesi üzerindeki etkisinin belirlenmesidir ve bu yaklaşım sermaye akımlarını ihmal etmektedir. 24

37 Elastikiyetler yaklaşımı altında, dış ticarete konu olan malların arz esnekliklerinin sonsuz olması varsayımı altında, herhangi bir ülkenin ticari partnerlerine olan ithalat talebi ile ticari partnerlerinin söz konusu ülkeye olan ithalat taleplerinin reel döviz kuru esnekliklerinin toplamı birden büyükse, ulusal paranın değer kaybı (kazanımı) dış ticaret dengesini pozitif (negatif) yönde, küçükse negatif (pozitif) yönde etkileyecek, bire eşitse etkilemeyecektir (Yamak ve Korkmaz, 2005: 17). Bu kural literatürde Marshall-Lerner Koşulu olarak bilinmektedir. Buna göre, devalüasyonun başarılı olabilmesi yani dış ticaret dengesine amaçlanan iyileştirici etkiyi yapabilmesi ilk olarak Marshall-Lerner Koşuluna bağlı olmaktadır. Marshall-Lerner koşulu şu şekilde formüle edilmektedir; + : ithal malların yurtiçi talep elastikiyeti : ihraç malların yurtdışı talep elastikiyeti Şimşek ve Kadılar(2004), dönemini kapsayan ve yıllık veriler ile yaptıkları çalışmada, ithalat ve ihracat talep esnekliklerinin mutlak değer olarak 1 den büyük olduğu ve döneminde Marshall-Lerner koşulunun Türkiye için geçerli olduğu sonucuna ulaşmışlardır. Bu noktada, Türk Lirasının devalüe edilmesini destekleyen politikaların dış ticaret dengesinin iyileştirilmesinde tek başına yeterli olmamakla birlikte yardımcı politikalar olarak kullanılabileceğini ifade etmişlerdir. Vergil ve Erdoğan(2009), dönemi için mevsimsellikten ve fiyat etkisinden arındırılmış çeyrek yıllık veriler kullanarak Marshall-Lerner koşulunun sağlanıp sağlanmadığı ve kısa dönemde J eğrisi etkisinin Türkiye için geçerli olup olmadığını inceledikleri çalışmalarında, Birim Kök Testleri ve Koentegrasyon testleri kullanarak Marshall-Lerner koşulunun Türkiye için geçerli olduğu ve regresyon analizi ile de devalüasyonun Türkiye de dört dönem sonra etki gösterdiği ve J eğrisi etkisinin Türkiye için geçerli olduğu sonucuna ulaşmışlardır. Hepaktan(2009), Türkiye için Marshall-Lerner koşulunun geçerliliğini test ettiği çalışmasında, yıllarını kapsayan dönem için mevsimsellikten arındırılmış 25

38 çeyrek seriler kullanmış, Parçalı Birim Kök Testleri ve Parçalı Eş-Bütünleşme analizleri sonucunda Marshall-Lerner koşuluna ilişkin değerlerin özellikle 1990 yılı sonrasında büyük dalgalanmalar gösterdiği ve Marshall-Lerner koşulunun Türkiye için uzun dönemde tam olarak çalışmadığı sonucuna ulaşmıştır. Bu elastikiyetlerin kısa dönemde düşük olduğu dolayısıyla devalüasyonun ilk etkisinin ticaret dengesini iyileştirmek yerine kötüleştirmek olacağı savunulmaktadır (Dunnett, 1998: 122). Yani devalüasyondan beklenen asıl etki gecikmeli olarak ortaya çıkacaktır. Esnekliklerin kısa dönemde düşük olduğu düşüncesinin yanı sıra ekonomik birimlerin devalüasyon sonrası yeni duruma adapte olmaları için geçen süre de bu gecikmeyi açıklamaktadır. İthalat ve ihracat için önceden yapılan sözleşmeler, tüketim alışkanlıklarının değişmesinin zaman alması vb. nedenlerle kısa dönem esneklikler uzun dönem esnekliklerden düşük olmaktadır. Ticaret dengesinin döviz kurundaki ayarlama sonrası zaman içinde gelişimi J Eğrisi olarak adlandırılmaktadır. J eğrisi döviz kurundaki bir değer kaybını izleyerek net ihracatta kısa dönemli bir gerilemeden sonra ortaya çıkan iyileşmeye denmektedir (Parasız, 1996: 489). J eğrisi hipotezi, devalüasyonun bir sonucu olarak ticaret dengesinin ilk olarak kötüleşeceğini ve belli bir zaman geçtikten sonra iyileşmeye başlayacağını öngörmektedir. Bu biçim düzeni, esas olarak mal akışının devalüasyona verdiği gecikmeli yanıttan kaynaklanmaktadır (Yazıcı, 2006: 320). Ulusal para biriminin değer kaybı veya devalüe edilmesini izleyen süreçte, ticaret dengesi tipik olarak birkaç ay içinde kötüleşir (Tunç, 2004: 268). İthalat ve ihracat miktarları, döviz kurundaki değişmelere (ulusal paranın değer kaybına) gecikmeli olarak uyum sağladığı için J eğrisi hipotezine 1 göre kısa dönemde ticaret dengesi kötüleşecek fakat ithalat ve ihracat talep elastikiyetlerinin düzelmesiyle miktarlar, devalüasyonla yeniden belirlenen fiyatlara uyum göstererek ticaret dengesinin iyileşmesini sağlayacaktır. 1 J Eğrisi Hipotezi için bkz: Seyidoğlu(2003) s

39 Ahmad ve Yang(2004), devalüasyonu izleyen ayarlama sürecinin üç farklı aşama sergilediğini ifade etmektedirler. Buna göre, ticaret dengesi ilk olarak ithal malların ulusal para cinsinden fiyatlarının artışından dolayı kötüleşmektedir. Denge tedrici olarak ihracat ve ithalat talep esnekliklerinin uzun dönem değerlerine yaklaşmasıyla iyileşmektedir ve son olarak denge, başlangıç seviyesini Marshall-Lerner koşulu sağlandıktan sonra aşmaktadır (Ahmad ve Yang, 2004: 2). Yazıcı(2006), 1986:I-1998:III dönemini kapsayan çeyrek dönemlik ithalat, ihracat, reel döviz kuru, Türkiye nin GSYİH si ve reel dünya geliri veriler kullanarak Türk tarım sektöründe J eğrisi etkisini test etmiştir. Çalışmanın sonucunda tarım sektörü dış ticaret dengesinin devalüasyonu takiben ilk olarak iyileştiği, sonra kötüleştiği ve yeniden iyileşme sürecine girdiği tespit edilmiştir. Bu biçim düzeni göstermektedir ki Türk tarım sektöründe devalüasyonun J eğrisi etkisi bulunmamaktadır. Çalışmanın bir diğer önemli sonucuna göre ise devalüasyon uzun dönemde Türk tarım sektöründe bir iyileşmeye değil, kötüleşmeye neden olmaktadır. Döviz kurları rekabet gücüne önemli ölçüde etki etmektedir. Bir malın üretim ve ticaretinde rekabet halinde olan iki ülkeyi ele alacak olursak, ülkelerden birinin para biriminin değer kazanması diğerinin maliyet avantajı ve rekabet gücü kazanması anlamına gelecektir. Aynı şekilde para birimi değer kaybeden ülke uluslararası ticarette rekabet gücü elde eden taraf olmaktadır. Devalüasyon da bu noktada rekabet gücünü artırıcı bir döviz kuru ve ticaret politikası olarak ele alınmaktadır. Fakat buradaki önemli bir husus; reel devalüasyon oranı yani kurdaki reel değişimdir. Reel devalüasyon oranı en basit şekliyle, nominal devalüasyon oranının enflasyondan arındırılmış hali olarak tanımlanabilmektedir. Kurda reel bir değişim yaratabilmek için nominal kurların iç ve dış enflasyon oranından daha fazla artırılması gerekmektedir. Devalüasyon sonrasında ihraç mallarının yabancı para cinsinden fiyatı ucuzladığında yabancıların talebinde önemli artış olsa dahi, eğer ülke üretimini artırarak bunu ihraç edemiyorsa, devalüasyondan beklenen fayda sağlanamayacaktır (Hepaktan, 2009: 40). Bu nedenden dolayı, elastikiyetler yaklaşımına göre devalüasyon ile hedeflenen 27

40 dış ticaret dengesinin gerçekleşebilmesi için gereken bir koşul da; ihraç malları arz esnekliğinin yüksek olması şeklinde tanımlanmaktadır. Devalüasyonun istenen sonuçları doğurabilmesi ile ilgili olarak üzerinde durulması gereken bir diğer nokta ise devalüasyonun sahip olduğu enflasyonist potansiyelin ortaya çıkmasının önlenmesidir. Devalüasyon ithal malları ülke içinde pahalı hale getirecektir, eğer üretimde ithal hammadde ve/veya ara malı kullanılıyor ise, bu durumda üretim maliyetleri artacağından yurtiçi fiyatların artması da kaçınılmaz olacaktır. Dolayısıyla devalüasyonun bu etkiyi ortaya çıkarma potansiyeline sahip olduğu ülkelerde karar alıcıların uygun politikalar ile sürece müdahele etmeleri gerekmektedir. Elastikiyetler yaklaşımına göre devalüasyonun istenen etkiyi göstermesi için ithal malların yabancı ülkelerde fiyatlarının sabit kalması gerekmektedir. Normal şartlar altında devalüasyon, ulusal paranın satın alma gücünü azaltarak ithal malları ülke içinde pahalı hale getirmektedir ancak bunun gerçekleşmesi için yabancı satıcıların fiyatları düşürmemesi gerekmektedir TOPLAM HARCAMA YAKLAŞIMI İLE DEVALÜASYON Esneklikler yaklaşımı ihracata konu mallar ile ithal malların arzı, talebi ve fiyatı dışındaki değişkenleri sabit kabul etmekte ve bu yönü ile eleştirilmektedir. Bu noktada Toplam Harcama Yaklaşımı ortaya atılmaktadır. Toplam harcama yaklaşımı dış ticaret dengesini ülkenin toplam geliri ve toplam harcamaları çerçevesinde ele almaktadır. Eğer söz konusu ülke, yurt içi üretiminden fazla harcama yapıyorsa bu durumda dış ticaret açığı oluşacak, ödemeler dengesi açık verecektir. Toplam Harcama Yaklaşımı eksik istihdam ve tam istihdam koşullarında olmak üzere iki şekilde incelenmektedir. Eksik istihdam koşullarında ve sabit kur sisteminin uygulandığı bir ekonomik yapıda devalüasyon, fiyat etkileri dolayısıyla ihracat mallarına yönelik yurtdışı talep ile ithalata rakip sektör mallarına yönelik iç talebi uyararak dış ticaret dengesizliğini giderici yönde etki ortaya çıkaracaktır. Böylece devalüasyon, hem milli gelirin doğrudan artmasını, hem de yurtiçi üretimin toplam harcamalardan daha fazla artmasını sağlayarak dış ticaret dengesini olumlu 28

41 etkileyecektir (Altıntaş ve Çetin, 2008: 34). Özetlemek gerekirse, ekonomi tam istihdamda değilken, üretim kapasitesini hala artırma olanağı bulunduğu için devalüasyon yurtiçi üretimi artıracak ve ticaret dengesini sağlamaya yardımcı olacaktır. Ekonomi tam istihdam düzeyinde bulunuyor ise, bu durumda devalüasyonun dış ticaret dengesini sağlamaya yönelik bir etkisi gözlenememektedir. Çünkü ihracat ve ithalata rakip endüstrilere yönelen talep artışları, yine çoğaltan mekanizması ile tüm ekonomiye yayılacak ancak toplam yurtiçi üretimi artırmayacaktır. Harcamalardaki genişlemenin doğurduğu talep artışı, bunun yerine ithalat yoluyla yurtdışından karşılanacaktır (Seyidoğlu, 2003: 487). Dolayısıyla, tam istihdam durumunda Toplam Harcama Yaklaşımı ile devalüasyon dış ticaret dengesini sağlayıcı değil bozucu bir etki doğurabilecektir PARASALCI YAKLAŞIM İLE DEVALÜASYON Devalüasyon Elastikiyetler ve Toplam Harcama yaklaşımlarına ek olarak bir de Parasalcı Yaklaşım çerçevesinde ele alınmaktadır. Parasalcı yaklaşım, ödemeler dengesi açığına neden olarak para arzının para talebinin üzerine çıkmasını göstermektedir. Dolayısıyla, parasalcı yaklaşıma göre dış dengenin sağlanması para arz ve talebindeki dengesizliğin giderilmesi ile mümkün olmaktadır. Devalüasyon ticarete konu olan malların yanı sıra ticarete konu olmayan malların da fiyatlarını ulusal para birimi olarak artırmaktadır. Bu da fiyatlar genel düzeyinde artışa neden olmaktadır. Fiyatlar yükseldiğinde, tutulan para stokunun reel değeri düşmüş olduğundan, reel değeri aynı düzeye çıkarabilmek için para talebi (nominal) artar. Bu durumda devalüasyona bağlı olarak para talebinde ortaya çıkan artış, eğer iç ekonomiyle ilgili faktörlere bağlı emisyon artışlarıyla karşılanmamışsa yurtdışından ülkeye döviz girişleri hızlanacaktır (Seyidoğlu, 2003: 488). Parasalcı Yaklaşımı savunanlar, Elastikiyetler ve Toplam Harcama yaklaşımlarını devalüasyonun parasal etkilerini dikkate almadıkları, yalnızca dış ticaret kalemlerini inceledikleri gerekçesiyle eleştirmektedirler. Dolayısıyla devalüasyonun parasal etkileri Parasalcı Yaklaşım açısından devalüasyon konusunun temelini 29

42 oluşturmaktadır. Bu yaklaşıma göre; devalüasyon sonucu artan para talebini takiben artan döviz girişleri, yalnızca azalan ithalat ile artan ihracat ile değil aynı zamanda sermaye işlemleri ile de sağlanmaktadır. Ülkeye bu şekilde döviz girişleri olması neticesinde, merkez bankası da emisyon hacmini artıracak ve bu sayede para arz ve talep dengesi sağlanmış olacaktır. Bu denge aynı zamanda ödemeler dengesinin de sağlandığı anlamına gelmektedir. Devalüasyon ise yalnızca geçici bir etki doğurmakta, parasal dengenin kurulması otomatik olarak dış ticaret ve ödemeler dengesini oluşturmaktadır. Özetle, parasalcılara göre, devalüasyon uzun dönemde reel ekonomik değişkenler üzerinde etkide bulunmaz, yalnızca iç fiyat düzeyini yükseltir (Seyidoğlu, 2003: 488). Blejer de (1977), devalüasyonun parasalcı yaklaşımın varsayımları altında reel değişkenleri etkilemesinin, dış denge üzerinde kalıcı ve uzun dönemli etkiler göstermesinin beklenmediğini, devalüasyonun yaratacağı temel etkinin ilk ve son olarak uluslararası rezerv düzeyinde bir artış şeklinde olacağını ancak yine de, devalüasyon sonrası ayarlama sürecinde ticarete konu olmayan mal fiyatlarının, ticarete konu olan malların uluslararası fiyatlarından daha hızlı bir şekilde artması nedeniyle, devalüasyonun yurtiçi enflasyon oranını uzun dönem denge yeniden kurulana dek dünya enflasyon oranının üzerine çıkarmasının beklendiğini ifade etmiştir. Altıntaş ve Çetin(2008), elastikiyetler, toplam harcama ve parasalcı yaklaşımlara uygun olarak parasal büyüklük (M3), reel döviz kuru, yurtiçi ve yurtdışı gelir değişkenlerini Türkiye ekonomisi için döneminde aylık veriler olarak ele alarak dış ticaret dengesi üzerindeki etkilerini ADF birim kök testi ve Sınır testi yaklaşımlarını kullanarak analiz etmişlerdir. Çalışmanın sonucunda Türkiye de dış ticaret dengesi ile belirleyici olarak analize dahil edilen değişkenler arasında uzun dönemli eş bütünleşme ilişkisine rastlanmıştır. Fakat reel döviz kurunun uzun dönemde pozitif ve anlamsız, kısa dönemde negatif ve anlamlı olduğunun tespit edilmesi sonucunda, Türkiye de zayıf bir J eğrisi etkisinin varolabileceği sonucuna ulaşılmıştır. 30

43 REVALÜASYON Ekonomik karar alıcıların ulusal paraya yabancı paralar karşısında değer kazandıracak, ulusal paranın satın alma gücünü artıracak şekilde döviz kurunu yeniden ayarlamaları revalüasyon olarak tanımlanmaktadır. Bir başka tanıma göre; Revalüasyon, hükümet kararı ile ulusal paranın dış değerinin yükseltilmesidir. Bu anlamda devalüasyonun tersidir (Karluk, 2009: 574). Fakat gösterdiği etkiler bakımından aralarında tam bir simetri söz konusu değildir. Zira arz ve talep, fiyat artışları ile fiyat düşüşlerine aynı tepkiyi ve esnekliği göstermemektedir. Revalüasyon sonucunda, yurtiçi fiyatlar artmakta, buna bağlı olarak ihracat azalmaktadır. İthal mallar da yurtiçi yerleşikler için nisbi olarak ucuzladığı için ithalatta artış meydana gelmektedir. Yani ithal malların fiyatları ulusal para birimi cinsinden ucuzlarken, ihraç malların fiyatları yabancı paralar cinsinden artış göstermektedir. Bir başka deyişle, revalüasyon kararı alan ülkenin, bu kararı uygulamasından sonra dış pazarlarda rekabet gücü azalacaktır. 21 Temmuz 2005 te Çin Merkez Bankası (PBC), Yuan ın %2.1 oranında revalüe edilmesine karar vermiş, revalüasyon öncesi 1 ABD Doları = 8,27 Yuan şeklinde olan döviz kuru, revalüasyon sonrasında 1 ABD Doları = 8,11 olmuştur yılları arası dönemde ABD nin dış ticaret açığı içinde Çin ile ticaretinden kaynaklanan oran giderek artış göstermiş, 1990 yılında 10,431 milyar dolar olan dış ticaret açığı, 1995 yılında -33,789 milyar dolar, 2000 yılında -83,833 milyar dolar ve revalüasyondan önceki sene yani 2004 yılında ise 161,938 milyar dolar olarak gerçekleşmiştir. Liang vd. (2006), Çin in Yuan Revalüasyonu nun Etkileri başlıklı makalelerinde bu revalüasyonun zamanlaması ve nedenleri üzerinde durarak olası etkileri tespit etmeye çalışmışlardır. Bu çalışmaya göre; revalüasyon kararının ABD nin Çin ile olan ticaret açıklarının azaltılmasına yardımcı olması, ürünlerini Çin de üreten ABD li şirketlerin üretim maliyet avantajlarının ve katma değerlerinin azalması, bunun sonucunda bu şirketlerin kârlarının da azalması yaşanacak etkilerden 31

44 bazılarıdır. Bunun dışında, Amerikalı tüketicilerin de Çin den ithal edecekleri aynı ürün için gelecekte daha çok ödeme yapmalarının revalüasyon ile ortaya çıkması beklenen bir diğer etki olduğu belirtilmektedir lı yıllarda sanayileşmiş Batı Avrupa ülkeleri arasında yer alan Batı Almanya, Hollanda ve Avusturya paralarını revalüe etmişlerdir. Batı Almanya Mart 1961 de yüze 4,76, 1969 da ise yüzde 9,29 oranında bir revalüasyonu gerçekleşmiştir. Alman markı, ülkede çok yavaş artan enflasyon dolayısıyla 1960 lı yıllarda önemli ölçüde gerçek değerinin altında kalmıştır yılında Almanya da enflasyon oranı yüzde 2 iken diğer sanayileşmiş ülkelerde bu oran yüzde 4 ile 6 dır. Bunun sonucunda 1968 ortalarında Almanya nın rezervleri 9 milyar doları geçmiştir. Bunun yarısı altındır. Bu fazlalık, diğer ülkelerin açıkları demektir. Almanya nın ödemeler dengesinin devamlı fazla vermesi, uluslararası ödemeler üzerinde olumsuz etkiler yaratmıştır. Alman markının revalüasyonu, aslında bir ekonomik zorunluluktan doğmuş ve Almanya kadar diğer ülkeler için de yararlı olmuştur (Karluk, 2009: 574) EKSİK DEĞERLENMİŞ KUR POLİTİKASI Eksik değerlenmiş kur politikası, döviz kurlarının ülkeler arasındaki enflasyon oranları farkından daha az artırılması, yani döviz kurlarının olması gereken değerinin altında kalmasıdır (Kaymakçı vd., 2007: 83). Başka bir deyişle; döviz kurlarının hükümet müdaheleleriyle, ülkedeki göreceli enflasyon oranlarından daha düşük ölçülerde yükseltilmesine ulusal paranın aşırı değerlenmesi (dövizin eksik değerlenmesi) olayı denmektedir (Seyidoğlu, 2003: 384). Döviz kurunun olması gerekenden düşük belirlenmesi sonucu, ulusal paranın satın alma gücü artmakta, bu da ithal malların yurtiçi yerleşikler için ucuzlaması anlamına gelmektedir. Eksik değerlenmiş kur politikası ile ithal mallar nisbi olarak ucuzlarken, ülke içinde üretilen ihraç malları ise dış pazarlarda pahalı hale gelecek, ihracat sektörlerinin rekabet gücünde bir azalma gözlenecektir. Eksik değerlenmiş kur politikası yani ulusal paranın aşırı değerlendiği bir kur politikası ihraç mallarını yüksek fiyattan satıp ticaret hadlerini iyileştirmek üzere kullanılabilmektedir. Ancak, ithal malların ucuzlaması ülkenin ithalat hacmini artırırken, buna karşılık ihraç mallarının pahalı hale gelmesi, eğer ihraç mallarının 32

45 talep esnekliği yüksek ise ülkenin ihracatını azaltacaktır. Görüldüğü üzere, eksik değerlenmiş kur politikası ithalatçı sektörler, ithal girdi kullanan üreticiler ve ithal mal kullanan tüketicilerin lehine bir durum yaratmakta iken, ihracatçı sektörler üzerinde caydırıcı etkiler doğuracaktır. Bu etkilerin bertaraf edilmesi için sübvansiyonlar, teşvikler, vergi indirimleri vb. tedbirler ile bu düşen rekabet gücüne karşılık ihracatçı sektörlerin desteklenmesi gerekmektedir. Eksik değerlenmiş kur politikası dış ticaret hacminin yanı sıra ülkenin dış borç düzeyine de etki etmektedir. Ulusal paranın değer kazanması, ülkenin dış boç düzeyini kendi para birimi cinsinden azaltacaktır. Bu şekilde, eksik değerlenmiş kur politikasının bütçe açığı üzerinde olumlu etkiler yaratması beklenmektedir. Son olarak eksik değerlenmiş kur politikası ülkede yabancı sermaye hareketlerini etkilemek için başvurulan yöntemlerden biri olarak tercih edilebilmektedir AŞIRI DEĞERLENMİŞ KUR POLİTİKASI Döviz kurlarının iç ve dış enflasyon oranları farkından daha yüksek oranda artırılması reel kurun nominal kurun üzerine çıkması ve ulusal paranın eksik değerlendirilmesi (dövizin aşırı değerlendirilmesi) olayıdır (Seyidoğlu, 2003: 384). Bu durumda döviz kuru olması gereken değerinden daha yüksek olacak, bu şekilde ulusal paranın değeri azalacağı için ithal mallar ülke içinde nisbi olarak pahalı hale gelirken ihraç mallar dış pazarlarda ucuzlayacak ve ihracatçı sektörler fiyat avantajı ile birlikte rekabet gücü kazanacaktır. Elbette bu etki ihraç ve ithal malları talebinin fiyat elastikiyetine de bağlı bulunmaktadır. Bu elastikiyetlerin yüksek olması sonucu aşırı değerlenmiş kur politikası istenen etkiyi gösterecek ve ihracatçı sektörlerin kazandığı avantajlar dış ticaret fazlası olarak kendini gösterecektir DÖVİZ KURU İLE ENFLASYON ORANI ARASINDAKİ İLİŞKİ Döviz kuru ve enflasyon oranı arasındaki ilişki, döviz kurundaki değişimin enflasyonu etkilemesi ve yurtiçi fiyat hareketlerinin döviz kurunu ve dolayısıyla da ithalat ve ihracatı etkilemesi şeklinde iki yönlü olarak oluşmaktadır. 33

46 Reel döviz kuru, nominal döviz kurunun yurtiçi ve yurtdışı enflasyona göre ayarlanmış hali olarak tanımlanmaktadır. Enflasyon oranı, reel döviz kurunun belirlenmesinde kullanılmaktadır. Reel döviz kuru da ülkenin dış ticarette rekabet gücünü gösterdiği için, enflasyonun ülkenin dış ticaretine etki ettiğini söylemek yanlış olmayacaktır. Yurtiçi fiyat hareketleri döviz kurlarına ulusal paranın satın alma gücünü değiştirerek etki etmektedir. Yurtiçinde fiyatlar genel düzeyinin artış gösterdiği bir dönemde ulusal paranın satın alma gücü düşecek, ve ülke parası, enflasyon oranı nisbi olarak düşük ve istikrarlı ülkelerin para birimleri karşısında değer kaybedecektir. Ulusal paranın değer kaybı sonucunda ithal mallar ülke içinde pahalı hale geleceğinden, ithal mallara olan yurtiçi talebin azalması beklenecektir. Ancak bu, diğer tüm değişkenlerin sabit olması ve talebin esnek oluşu koşuluna bağlı bulunmaktadır. İhracata konu mallar ise yurtdışı pazarlarda nisbi olarak ucuz hale gelecektir. Enflasyon oranındaki artışlar bu şekilde döviz kurlarına etki ettiği gibi nominal faiz oranlarının da yükselmesine neden olacaktır. Kalıcı fiyat istikrarı sağlanamadığı taktirde; enflasyon, faiz ve kur arasındaki bu ilişki kısır bir döngüye dönüşür. Zaman içinde, enflasyonun kaynaklık ettiği faiz ve kur artışları enflasyonu besleyen ve körükleyen etkenler haline gelir (Tunay, 2007: 78). Enflasyonun döviz kurunu ve faiz oranını etkilemesi şeklinde başlayan yani enflasyondan döviz kuru ve faiz oranına doğru olan bu ilişki, gerekli tedbirler alınmadığı taktirde, döviz kuru ve faiz oranının da enflasyonu artırması şeklinde karşılıklı etkileşime dönüşebilecektir. Satınalma Gücü Paritesi Yaklaşımı (SGP) da fiyat düzeyleri ile döviz kurları arasında ilişki kurmaktadır. Nominal döviz kurları ile enflasyon oranları ilişkisini açıklayan bu yaklaşım; Mutlak Satınalma Gücü Paritesi Yaklaşımı ve Göreceli (Nisbi) Satınalma Gücü Paritesi Yaklaşımı olmak üzere iki şekilde ele alınmaktadır. Mutlak SGP, belirli bir mal veya hizmetin aynı para birimi cinsinden fiyatının iki ülkede aynı olması gerektiğini belirten tek fiyat kanununa dayanmaktadır (Kasman ve Ayhan, 2008: 2). Mutlak Satınalma Gücü Paritesi nde, bu kanunun tüm mallar için geçerli olduğu varsayımını ifade etmek için fiyat indeksleri kullanılmaktadır. 34

47 Buna göre, ulusal para ile yabancı para arasındaki değişim oranı (döviz kuru), ilgili ülkelerin fiyat indeksleri oranına bağlıdır. Yani iç fiyat indeksi, yabancı ülkenin fiyat indeksinden ne kadar yüksekse (düşükse), bir birim yabancı paranın ulusal para fiyatını ifade eden döviz kuru da o kadar yüksek (düşük) olur (Seyidoğlu, 2003: 382). Göreceli veya Nisbi SGP ise döviz kurlarındaki değişimi, iki ülke arasındaki enflasyon oranları farkına bağlı olarak açıklamaktadır. Örneğin, Türkiye de belli bir dönemde enflasyon oranı ABD deki enflasyon oranına göre %2 daha yüksek gerçekleşmiş ise TL nin de ABD doları karşısında aynı oranda değer kaybetmesi gerekmektedir. Döviz kurlarındaki değişim, ülkeler arası enflasyon oranları ile yakından ilişkilidir ve bu ilişki SGP ile ifade edilebilmektedir. Fakat ülkelerin döviz kuru rejimi tercihleri de son derece önemli bir unsur olarak nitelendirilmekte ve SGP den sapmalara neden olabilmektedir. Esnek kur sisteminde döviz kurlarının belirlenmesi olgusu fiyat hareketliliğinde fazla gecikme olmaksızın yansıtılabilme özelliğine sahipken; sabit veya kontrollü kur uygulamalarında fiyat değişmelerinin döviz kurlarının değeri üzerindeki yansımaları gecikmeli olabilmektedir (Ganiev ve Emsen, 2008: 99). Açık ekonomilerde enflasyon yalnızca içsel değil aynı zamanda dışsal faktörlerden de etkilenmektedir. Dışsal faktörlerin kaynakları dünyada emtia fiyatlarında artışlar veya döviz kuru dalgalanmaları olmaktadır. Döviz kurunun enflasyona etkisi ülkedeki döviz kuru rejimine bağlı bulunmaktadır (Achsani vd., 2010: 70). Döviz kuru rejiminin enflasyon oranına etkisi bağlamında, sabit kur rejimi uygulamasında enflasyonu kontrol altına almak için döviz kurunun nominal çıpa olarak kullanılması önem arz etmektedir. Nominal döviz kuru çıpasında, söz konusu ülkenin ulusal para birimi o ülkeden daha düşük enflasyonlu bir ülkenin para birimine endekslenmektedir. Kurun nominal çıpa olarak, parasal hedeflere göre etkisi daha kısa sürede görüldüğü için zaman gecikmesi diğer hedeflere göre daha az olmaktadır. (...) Küçük-açık ekonomilerde döviz kurlarının fiyat düzeyi ile yakın korelasyon içinde olmasından dolayı, döviz kurlarının, fiyat istikrarının sağlanmasında uygun çıpa olabileceği kabul edilmektedir (Arıcan, 2005: 54). 35

48 Dalgalı döviz kuru rejimi uygulayan ülkelerde, döviz kurundaki değişimler sonucunda ticarete konu olan hammadde, ara mallar, sermaye malları ve tüketim mallarının fiyatlarındaki değişimlere neden olmaktadır. Söz konusu ülke uluslararası fiyat koyucu değil de fiyat kabullenici ise yurtiçi yerleşiklerin ithal ettiği malların fiyatlarındaki değişimlerden yurtiçi enflasyon oranı da etkilenecektir. İthal hammadde ve ara malları fiyatlarında değişimler enflasyon oranı üzerinde dolaylı, ithal tüketim mallarının fiyatlarındaki değişimler ise doğrudan etkiler meydana getirmektedir. Döviz kurundaki değişimin enflasyon oranına aktarımı tek bir yoldan olmamaktadır. Bu aktarımı sağlayan ilk mekanizma; küçük ve açık bir ekonomide ulusal paranın değer kaybı neticesinde ithal ikame mallar ile ihracata konu olan malların fiyatlarının etkilenmesi olarak tanımlanmaktadır. Leigh ve Rossi (2002), küçük, dışa açık ekonomilerde döviz kurunun, enflasyon ve enflasyon beklentileri üzerinde büyük bir potansiyel etkiye sahip olabildiğini ifade etmektedirler. Bir diğer etki mekanizması ise şu şekilde olmaktadır; Ulusal paranın yabancı paralar karşısında değer kaybetmesi doğrudan ithal malların fiyatlarını etkileyecektir. Tüketicilerin ithal mal talebi yüksekse ve bu malların talebinin fiyat elastikiyeti düşük ise bu durum, fiyatlar genel düzeyini artıracaktır. Buna ek olarak, yurtiçi üretim hammadde ve/veya ara malı ithalatına bağlı ise bu ithal hammadde ve girdilerin fiyatlarının yükselmesi üretim maliyetlerini artıracak, üreticilerin bu maliyet artışını ürettikleri malın fiyatına yansıtmaları da fiyatlar genel düzeyinde artışa neden olacaktır. İngiltere Merkez Bankası nın Mayıs 1994 tarihli bir raporunda reel bir şok karşısında para politikası ulusal paranın değer kaybının etkilerini tersine çevirmediği taktirde bu değer kaybının yalnızca daha yüksek ithal mal fiyatları olarak değil aynı zamanda daha yüksek ve kalıcı toplam fiyat düzeyi ve geçici ama daha yüksek bir tüketici fiyat endeksi olarak hissedileceği ifade edilmektedir (Kara ve Nelson, 2002: 2). Diğer bir deyişle, döviz kurundaki değişimin sadece ticarete konu mal fiyatlarını değiştirmekle kalmayıp aynı zamanda ülke içi enflasyon oranına da etki edeceği belirtilmiştir. 36

49 Ülke içinde nominal ücretlerin dövize endekslenmesi de döviz kurunun enflasyon oranına etki etmesine neden olmaktadır. Buna göre; ulusal paranın yabancı paralar karşısında değeri düştüğünde enflasyon oranı artacaktır. Zira yabancı paralara endeksli ücretler nominal olarak arttığında üretim maliyetleri de artacak ve bu da enflasyon oranını yükseltecektir. Bununla birlikte, ekonomide dövizle yapılan işlemler, yani dolarizasyon önemli bir seviyede ise üreticiler dövizde gözlenen artışı kendi ürettikleri ve sattıkları mal ve hizmetlere, tüketicilerin talebini de göz önünde bulundurarak aynı oranlı zam yapmak isteyeceklerdir (Berument, 2002: 1). Agénor ve Montiel(2008) e göre döviz kurunun doğrudan ve dolaylı makroekonomik etkileri bulunmaktadır. Buna göre, döviz kurunun enflasyon üzerindeki ilk doğrudan etkisi ithal malların maliyetine etki etmesi aracılığıyla olmaktadır. Buna ek olarak, ticarete konu olan ve olmayan malların nisbi fiyatlarındaki hareketlerden kaynaklanan toplulaştırılmış talep ve harcamalardaki değişiklikler aracılığıyla enflasyon üzerinde dolaylı bir etkide bulunmaktadır. Son olarak, ticarete konu olan ve olmayan malların üretiminde kullanılan girdilerin (petrol gibi) ulusal para birimi cinsinden fiyatlarındaki değişimin etkisinden kaynaklanan doğrudan arz yanlı bir etki bulunmaktadır. Woo(1984) döviz kurunun yurtiçi enflasyonu etkilediği dört kanaldan söz etmektedir; 1) Tüketici fiyat endeksini doğrudan etkileyen ithal edilen tüketim mallarının fiyatları, 2) Yurtiçinde üretilen malların maliyetini doğrudan etkileyen ithal edilen girdilerin fiyatları, 3) Döviz kurunda meydana gelen hareketliliğin, doğrudan cari işlemler hesabına yansıması sonucu cari işlemler hesabındaki değişmenin toplam talebi etkilemesi, toplam talepte meydana gelen değişmenin de yurtiçi fiyat seviyesine yansıması, 4) Yabancı malların fiyatlarında ortaya çıkan artışın yurtiçinde üretilen ithalata rakip malların fiyatlarını artırıcı yönde etkilemesi (Işık vd., 2004: 327). Döviz kurlarındaki değişikliklerin enflasyon oranı üzerindeki etkilerinden bahsedilirken genellikle esnek kur rejimi yani dalgalı kur sistemi uygulanıyor varsayımında bulunulmaktadır. Esnek kur rejimi de uygulandığı ülkede enflasyonu artırdığı gerekçesi ile eleştirilmektedir. Buna göre, esnek kur rejiminde ulusal 37

50 paranın değer kaybının tek yönlü bir maliyet etkisi doğurarak enflasyon oranını yükselttiği düşünülmektedir. İthal girdilerin fiyatlarının artması ve tüketim malları fiyatlarındaki artışlara paralel olarak ücret artış taleplerinin ortaya çıkması ülke içinde üretim maliyetlerini artıracaktır. Oysa ulusal paranın değer kazandığı durumlarda bu mekanizma tersine işlemez. Yani, ücretlerde ve ithal malı girdilerin yurtiçi fiyatlarında bir düşme olmaz. Kısacası, ulusal paranın döviz piyasasında değer kaybetmesinin veya değer kazanmasının net etkisi yalnızca üretim maliyetlerini artırma yönünde ortaya çıkar. Bu da maliyet enflasyonunun önemli bir nedenini oluşturur (Seyidoğlu, 2003: 373). Devalüasyon da yurtiçi enflasyon oranına etki eden bir unsur olduğundan döviz kurundaki değişimin enflasyon oranına etkisi çerçevesinde incelenebilmektedir. Bilindiği üzere normal şartlar altında ulusal paranın tedrici olarak reel değer kaybı net ihracat artışına neden olmaktadır. Kimi zaman bu durum devalüasyon aracılığı ile de gerçekleştirilmek istenmektedir. Yüksek oranlı bir devalüasyon ithal mal fiyatlarının hızlı bir şekilde yükseltmesine yol açmakta ve sonrasında tüketici fiyatlarında artışlarla sonuçlanmaktadır (Ito ve Sato, 2007: 3). Devalüasyonun bu şekilde ithal malların ve özellikle üretimde kullanılan ithal hammadde ve ara malların yani girdilerin fiyatlarını artırması ve bu artışların süreklilik kazanarak maliyet enflasyonuna yol açması önlenmediği taktirde, hem devalüasyon istenen etkiyi tam olarak gösteremeyecek hem de devalüe edilmiş ulusal para yani değişen döviz kuru nedeniyle ülkedeki enflasyon oranında artış gözlenecektir. Ulusal paranın değer kaybının enflasyona aktarımının en önemli kanalı, döviz kurunun tüketici fiyat endeksini oluşturan mal sepetinin ithal mallardan oluşan kısmı ve ithal girdiler üzerindeki kısa dönemli doğrudan etkisi olmaktadır. Tüketici fiyat endeksi sepetinde ithal malların payı arttıkça, döviz kurunun fiyatlar üzerindeki etkisi de o denli büyük olacaktır (Garcia ve Restrepo, 2001: 1). Döviz kuru ile enflasyon oranı ilişkisi konusunda üzerinde durulması gereken bir nokta da döviz kurlarının sabit kur sisteminde bir politika aracı olarak kullanılıyor olmasıdır. Ülkeler enflasyonu yavaşlatmak için döviz kurunu kullanmayı sık sık ve kolaylıkla denerler. Döviz kuru sabit tutulduğu zaman, ithalat fiyatları sabit kalır 38

51 (yurtdışı fiyatlarının artmadığı varsayımıyla) ve böylece tüketici fiyat endekslerine giren bazı malların fiyatları artmaz. Bu, enflasyonu yavaşlatır. Fakat, enflasyondaki düşüş rekabet gücünün sürekli azaltılmasıyla elde edilir. Genellikle böyle bir strateji, eninde sonunda döviz krizi yaratır (Dornbusch ve Fischer, 1998, 618). Işık vd.(2004), 1982: :04 dönemi aylık enflasyon oranı ve döviz kuru verileri ile Johansen çoklu eşbütünleşme yöntemini kullanarak bu değişkenler arasında uzun dönemli bir ilişki olup olmadığını araştırmışlardır. Yapılan tahmin sonucu elde edilen bulgular döviz kuru ile enflasyon arasında güçlü bir ilişki bulunduğunu ortaya koymaktadır. Çalışma sonuçları, döviz kurunun %1 oranında artması durumunda, enflasyonun %0.9 oranında artacağını göstermiştir. Ganiev ve Emsen(2008), Kırgızistan için 1997: :07 yılları arasında enflasyon oranı farkları ile döviz kurları arasındaki ilişkiyi aylık veriler (Kırgızistan ulusal parası som un ABD doları karşısındaki nominal kur değerleri, Kırgızistan tüketici fiyat endeksi ve ABD tüketici fiyat endeksi) ile test ettikleri çalışmalarında, söz konusu değişkenler arası paralel ilişkinin dönemi için kısmen sağlandığı, buna karşılık arası dönemde ise bu ilişkilerin negatif yönlü olduğu sonucuna ulaşmışlardır yılları arası dönemde, döviz kurundaki değer kaybının enflasyon oranları farklarından daha yüksek olduğu da çalışmanın diğer bir olarak ifade edilmektedir. Ito ve Sato(2007), son on beş yıl içerisinde döviz krizi yaşamış ülkeler olan Endonezya, Kore, Tayland, Malezya, Arjantin, Brezilya, Meksika ve Türkiye için döviz kuru ile enflasyon oranı arasındaki ilişkiyi aylık veriler ile her ülke için verilerin uygunluğuna bağlı olarak değişkenlik gösteren periyotlar süresince VAR yöntemi kullanarak araştırmışlardır. Araştırma süreci ortalama olarak 1990 ların başından 2005 ve 2006 yıllarına dek uzanmaktadır. Ampirik çalışmada, yurtiçi fiyatları etkileyen ithal mal maliyetlerindeki değişimi daha iyi yakalayabilmek için nominal efektif döviz kurları kullanılmıştır. Çalışmanın temel odak noktası; fiyat değişkenlerinin döviz kuru şoklarına verdiği tepkilerdir. Çalışmanın genel sonucuna göre, tüm ülkelerde üretici fiyat endeksi, tüketici fiyat endeksi ve ithalat fiyatlarının nominal efektif döviz kuru şoklarına verdiği tepki pozitif ve istatistiki olarak 39

52 anlamlıdır. Diğer bir ifade ile; döviz kurları yurtiçi enflasyon oranına etki etmektedir. Fiyat endeksleri, döviz kuru şoklarına verdikleri tepkinin büyüklüğüne göre ithalat fiyatları, üretici fiyat endeksi ve tüketici fiyat endeksi şeklinde sıralanmaktadır. Ülkeler açısından sonuçlar ele alındığında; döviz kurlarının fiyatlara geçiş etkisinin Latin Amerika ülkeleri (Arjantin, Brezilya, Meksika) ile Türkiye de, Endonezya hariç Doğu Asya ülkelerine (Kore, Tayland, Malezya) göre daha fazla olduğu görülmektedir. Bu sonuçlara ek olarak, çalışmada, gerek analiz dönemi gerekse kriz sonrası dönemlerde Endonezya, Meksika, Arjantin ve Türkiye de tüketici fiyat endeksinin döviz kuru şoklarına çok büyük tepkiler verdiği, ayrıca bu ülkeler için kriz sonrası dönemde yüksek enflasyon performansına etki eden temel faktörün döviz kurlarından fiyatlara yüksek dereceli geçiş etkisi olduğu gözlenmektedir. Achsani vd.(2010), reel döviz kuru ile enflasyon oranı arasındaki ilişkiyi Güneydoğu Asya Uluslar Birliği, Avrupa Birliği ve Kuzey Amerika ülkeleri için araştırmış ve yöntem olarak Granger nedensellik testi ile değişkenler arası ilişkinin yönünü ve Panel Veri Modeli ile de analiz dahil edilen ülkeler arasında farklılık olup olmadığını test etmişlerdir. Çalışmanın iki önemli sonucu bulunmaktadır. Birincisi, Asya ülkelerinde güçlü bir enflasyon-reel kur ilişkisi bulunmaktadır ancak Kuzey Amerika ve Avrupa Birliği ülkeleri için yapılan analizde aynı türden bir ilişkiye rastlanamamıştır. İkinci olarak ise, Asya ülkelerinin yaşamış olduğu 1997 finansal krizinden yalnızca yine Asya ülkelerinin etkilendiği, krizin yerel etkiler yaratarak Asya ülkelerinde enflasyon oranının davranışına etki ettiği, bu krizin AB ve Kuzey Amerika ülkelerinde enflasyon oranına yansıyacak küresel bir etki doğurmadığı sonucuna ulaşılmıştır. Şimşek ve Kadılar (2005), Türkiye nin ihracat talebinin ekonometrik analizini yılları arasında yıllık ihracat talebi miktarı, reel GSYİH, Türkiye nin ihracat fiyat endeksi ile dünya fiyat düzeyi oranı verileri ve Sınır testi yöntemiyle yapmışlardır. Çalışmada, ihracatla nispi fiyatlar ve gelirin eşbütünleşik olduğu, Türkiye nin ithalat ve ihracat fiyat esneklik katsayılarının toplamının 1 den büyük olduğu yani Marshall-Lerner koşulunun Türkiye için geçerli olduğu sonuçlarına ulaşılmıştır. 40

53 1.5. DÖVİZ KURU İLE DIŞ TİCARET ARASINDAKİ İLİŞKİ Ekonomiler açısından dış ticaretin amacı, iç piyasada bulunmayan veya bulunduğu halde yüksek maliyetli olan, mal ve hizmetlerin dış piyasalardan sağlanması ve iç piyasada fazla olan mal ve hizmetlerin dış piyasaya transferi ile refah seviyesinin yükseltilmesidir. Nihai hedef, refah seviyesinin yükseltilmesidir, çünkü dışarıya transferle gelir elde edilmesi ve sonuçta hayat standardının yükseltilmesi; dışarıdan transferle de içeride olmayan veya olduğu halde ihtiyaçların daha uygun şartlarda karşılanması mümkün olmaktadır (Bakır, 2008: 1) Dış piyasalarla sürekli etkileşim halinde bulunulduğu için döviz kuru ile dış ticaret arasında bir ilişki ortaya çıkmaktadır. Döviz kurunun seviyesi ve döviz kurunun seviyesindeki değişimler gerek ihracat yapan gerekse ithalat yapan dış ticaret aktörlerini yakından ilgilendirmektedir. İhracatçı açısından; döviz kurunun seviyesi ihraç ettiği mal veya hizmetlerden elde edeceği kazancı belirlediği için, ithalatçı açısından ise ithal ettiği mal veya hizmet karşılığı ödeyeceği tutara etki ettiği için önem arz etmektedir. Sabit kur rejiminde, kurda herhangi bir değişim olmayacağı için, döviz kurunun seviyesindeki dalgalanmalar esnek kur rejimi uygulanan ülkeler açısından önemli olmaktadır. Esnek döviz kuru rejiminde, döviz fiyatındaki değişmeler paranın değer kaybetmesi ya da paranın değer kazanması diye adlandırılır. Dalgalı kur rejiminde, bir para yabancı paralar cinsinden ucuzladığı zaman değer kaybetmiş olur. Örneğin sterlinin kuru, sterlin başına 1.80 dolardan 1.75 dolara değişme gösterirse, sterlin dolara karşı değer kaybediyor demektir. Buna karşılık, para, yabancı paralar cinsinden daha pahalı hale geldiği zaman değer kazanmış olur (Dornbusch ve Fischer, 1998: 158). Esnek kur rejimi altında, ulusal paranın yabancı paralar karşısında değer kaybetmesi halinde söz konusu ülke için ithal mallar nisbi olarak pahalı hale gelecektir zira ulusal paranın satın alma gücü azalacaktır. Bu durum aynı zamanda ülke içinde üretilen ve ihracata konu olan malların yurtdışı yerleşikler açısından nisbi olarak ucuzlaması anlamına gelmektedir ki bu da, ihracatın yurt dışı talep elastikiyetine bağlı olarak, ihracatı teşvik edici bir durumdur. İthalattaki azalma ve ihracattaki artış süreci, ticaret ve elastikiyet yaklaşımına göre dış ticaret dengesi sağlanana dek sürecektir. 41

54 Diğer herşey sabitken, ulusal paranın değer kazanması, o ülkenin ihraç mallarının göreli fiyatlarını artırmakta ve ithal malların göreli fiyatlarını azaltmaktadır. Tersine, ulusal paranın değer kaybetmesi ise ülkenin ihraç mallarının göreli fiyatlarını azaltırken ithal malların göreli fiyatlarını artırmaktadır (Krugman ve Obstfeld, 2003: 327). Düşük kur politikası uygulayarak döviz kurlarını merkez bankasının müdaheleleriyle denge değerlerinin (iç ve dış enflasyon oranları farkını yansıtan kur) altında tutan ülkelerde reel kurlar düşer bu da ülkenin ihracatını caydırıcı, ithalatını ise özendirici etkiler doğurur (Seyidoğlu, 2003: 305). Sabit kur rejimi uygulayan ülkeler açısından döviz kuru ile dış ticaret arasındaki ilişki ele alındığında en önemli etkiyi döviz kurunun seviyesinde değişmeye neden olan devalüasyon veya revalüasyon meydana getirmektedir. Devalüasyon uygulamalarının temel amacı, resmi döviz kurlarını yükselterek, dış ticaret dengesini sağlamaktır. Devalüasyon neticesinde, değişen döviz kurlarına bağlı olarak, ithalat pahalanıp ihracat ucuzlarken, dış açık veren bir ülke için daha fazla döviz girişi ve daha az döviz çıkışı ile dış ticaret dengesi hedeflenir (Hepaktan, 2009: 40). Döviz kuru değişmelerini açıklamaya yönelik teorilerden biri olan Dış Ticaret Akımları Yaklaşımı da döviz kurları ile dış ticaret arasındaki ilişkiyi açıklamaktadır. Dış Ticaret Akımları Teorisi ne göre bir ülkenin parasının değerini belirleyen etken o ülkenin mal ihracat ve ithalatıdır (Seyidoğlu, 2003: 379). İhracatın ithalattan büyük olması halinde ulusal paranın dış değeri yükselecek, ithalatın ihracatı aşması ise ulusal paranın değer kaybına neden olacaktır. Döviz kurları ile ticaret dengesi arasındaki ilişki ele alınırken temel varsayımlardan biri; yurt içinde üretilen malların göreli fiyatlarındaki azalmanın ticaret dengesi ve cari işlemler dengesi üzerinde iyileştirici bir etki yaratacağı olmaktadır. Fakat, bunun tersine bir etkinin meydana gelmesi de mümkün olabilmektedir. Şöyle ki; ithal malların fiyatları arttığında ithalat talebi düşmez ise bu durumda ithalat harcaması beklenenin aksine artabilmektedir. Benzer bir durum ihracat için de geçerli olabilmektedir. İhracata konu olan malların fiyatlarında bir düşüş gerçekleştiğinde eğer ihracat talebi yükselmezse ihracat gelirleri artmayacaktır. 42

55 İKİNCİ BÖLÜM FAİZ ORANI İLE DIŞ TİCARET ARASINDAKİ İLİŞKİ Faiz oranı, gerek finansal analizin temelini oluşturması, gerekse makroekonomik analizde yatırım ve tasarruf dengesini oluşturması bakımından ekonomide ve iktisat literatüründe son derece önemli bir kavram ve değişken olarak değerlendirilmektedir FAİZ ORANI TANIMI VE EKONOMİDEKİ FONKSİYONU Faiz haddi, paranın iki zaman arasındaki (intertemporal) mübadelesinin bir fiyatıdır (Seyrek ve Mızırak, 2009: 386). Faiz oranı; borçluların ödünç verilebilir fonları kullanabilmek için ödemesi zorunlu olan fiyat şeklinde tanımlanabilir (Tunay, 2007: 72). Serbest piyasa ekonomilerinde faiz oranı, sermayenin fiyatı olarak da tanımlanmakta, mali kaynakların arz ve talebini dengeye getirecek şekilde oluşmaktadır. Ekonomideki aktörler, tüketim harcamaları, tasarruf düzeyi ve yatırım harcamalarının belirlenmesinde faiz oranını dikkate almaktadırlar. Bu nedenle faiz oranı çok sayıda makroekonomik değişkene çeşitli yollardan etki etmektedir. Faiz oranlarının değişiminin bireylerin tüketim harcamaları ile tasarruf düzeyine etkileri ikame ve gelir etkisi olmak üzere iki şekilde ele alınmaktadır. Buna göre; faiz oranlarının artması sonucu kişiler, gelecek dönemde reel faiz getirisi sağlamak amacıyla cari dönem tüketimlerini kısmakta, buna karşılık cari dönem tasarruflarını artırmaktadırlar. Cari dönem tüketiminin belli bir kısmının bu şekilde gelecek döneme aktarılması ikame etkisi olarak adlandırılmaktadır. Faiz oranlarındaki değişimin gelir etkisi de kendi içinde pozitif gelir etkisi ve negatif gelir etkisi olmak üzere iki başlık altında incelenmektedir. Faiz oranlarında meydana gelen bir artış, net alacaklıya, cari dönem tüketiminde bir azalma olmadan gelecek dönem tüketiminde bir artış sağlama fırsatı yaratacaktır. Çünkü faizlerin yükselmesi ile birlikte net alacaklının geliri yükselmektedir. Buna, Pozitif Gelir Etkisi denir. Aynı şekilde, net borçlu kişi için faiz artışı, Negatif Gelir Etkisi yaratacak, cari dönem tüketiminde bir artış olmadan, gelecek dönem tüketimi azalacaktır (Paya, 2001: 72-73). 43

56 2.2. FAİZ ORANI İLE ENFLASYON ORANI ARASINDAKİ İLİŞKİ Nominal faiz oranı ve reel faiz oranı kavramları ve bu kavramlar arasındaki fark ekonomik analizler açısından son derece önemli sayılmaktadır. Nominal faiz, para birimleriyle ifade edilen miktarlardır. 100 liralık tahvil veya mevduat yılda 8 lira getiriyorsa, bu nominal faizdir (Ergin, 1983: 260). Reel faiz oranı ise nominal faiz oranın beklenen enflasyon oranına göre düzeltilmesi ile ya da nominal faiz oranının beklenen enflasyon oranından arındırılması ile bulunmaktadır. Başka bir deyişle reel faiz oranı, ödünç verilen fonların satın alma gücü olarak tanımlanmış getirisi olmaktadır. Enflasyon, paranın satın alma gücünü azatlmaktadır. Dolayısıyla, enflasyonist bir ortamda ödünç verilen fonlar vade sonunda satın alma gücü daha düşük olarak geri alınmaktadır. Bu şekilde bir zarara uğramamak adına borç verme işlemlerinde enflasyon primi dikkate alınmaktadır. Borç anlaşmasının yapılması sırasında (diyelim ki t dönemi) gelecekteki enflasyon oranı beklentilerini temel alan enflasyon primi dikkate alınır. Eğer bu beklentiler borç anlaşması süresince (diyelim ki t+1) cari enflasyon oranından farklılaşırsa, ya borç veren ya da borç alan bundan ters bir şekilde etkilenir (Tunay, 2007: 74). Reel faiz oranının hesaplanmasında beklenen enflasyon oranı kullanıldığı ve beklentilerin tespiti ile ölçümü oldukça zor olduğu için reel faiz oranının belirlenmesi de güçleşmektedir. Reel faiz oranı pek çok faktörden etkilenmekle birlikte temelde toplumun tasarruf eğilimi ve sermayenin verimliliği reel faiz üzerinde etkili olabilmektedir. Toplumda tasarruf eğilimi artması ödünç verilebilecek fon miktarının da artması anlamına gelmekte ve bu nedenler reel faizleri düşürmektedir. Sermayenin verimliliğinin yükselmesi de sermaye talebini yani ödünç verilebilir fon talebini artıracağı için reel faizleri yükselmektedir. Enflasyon oranı ile faiz oranları arasındaki ilişki ilk olarak Irving Fisher tarafından ortaya konmuştur. Irving Fisher,1936 da yayımladığı bir çalışmasında, enflasyon 44

57 beklentisinin faizler üzerindeki rolünü, basit bir denklem ile açıklar (Paya, 2001: 149); r i + (λ) r : Nominal Faiz Oranı i : Reel Faiz Oranı λ : Beklenen Enflasyon Oranı Denklik, enflasyon beklentisi içinde bulunan kişi ve kurumların, ödünç verirken talep ettikleri reel faize ek olarak, ana paranın enflasyon karşısında erimesini telafi edecek bir prim (λ) talep edeceklerini ifade etmektedir (Paya, 2001: 149). Beklenen enflasyon sıfır ise; nominal faiz oranı ile reel faiz oranı eşit olmaktadır. Beklenen enflasyon pozitif bir değer aldığında ise nominal faiz oranının reel faiz oranından büyük olduğu Fisher Denklemi nde açıkça görülmektedir. Reel faiz oranı sabit olarak alındığında, nominal faiz oranı ile beklenen enflasyon arasında oluşan birebir ilişkiye Fisher Etkisi (Fisher Effect) denilmektedir (Bulut, 2002: 122). Bu etkiye göre; beklenen enflasyon oranının % λ lık bir artışı, nominal faiz oranını %λ oranında artırmaktadır. Enflasyon ve nominal faiz oranları arasında böyle güçlü bir ilişkinin nedeni, uzun dönemde reel faiz oranının enflasyon oranını etkileyen parasal dengesizliklerden etkilenmemesidir (Şimşek ve Kadılar, 2008: 116). Klasik iktisatta, reel değişkenlerin parasal dengesizliklerden ve değişimlerden etkilenmediği kabul edildiği için reel faiz oranının da enflasyon oranındaki değişimlerden etkilenmeyerek sabit kalacağı varsayılmaktadır. Fisher Denklemi beklenen enflasyonu dikkate aldığı için bireylerin enflasyon tahminleri bu noktada büyük önem teşkil etmektedir. Beklenen enflasyon tahminlerinde genelde doğruluk tartışmalarının olması, reel faiz oranının hesaplanmasını zorlaştırmaktadır (Bulut, 2002: 120). İnsanların gelecekteki enflasyonu yanlış tahmin etmeleri durumunda reel faiz beklentilerinden farklı gerçekleşmiş olacaktır. Ancak Ödünç Verilebilir Fonlar Teorisinin bu soruna çözümü, bu yanılgının kalıcı olmadığını şeklindedir. Buna göre, tasarruf sahibi 45

58 bireyler, yanılgıya düştükten sonra doğru enflasyon oranını öğrendiklerinde faiz oranlarını buna göre ayarlamak suretiyle yanılgıyı ortadan kaldıracak şekilde hareket etmektedirler. Mishkin(1992), kısa dönemli faiz oranlarının öncelikli olarak beklenen enflasyondaki dalgalanmaları yansıttığı dolayısıyla kısa dönem faiz oranlarının gelecek dönem enflasyon oranını tahmin kabiliyeti olduğu şeklinde tanımladığı Fisher Etkisi nin yılları arasındaki periyotta ABD de geniş çapta kabul görmüş olmasına karşın, kısa dönem faiz oranları ile gelecek dönem enflasyon oranı arasındaki tam anlamıyla kuvvetli bir ilişki olmadığını ifade etmiştir. Keynesyenler ise enflasyon ile faiz oranları arasındaki ilişkiyi açıklarken para politikalarındaki değişikliklerin reel faizleri etkilediğini ifade etmektedirler. Keynesyen analizde para arzı dışsal kabul edilmekte ve para arzındaki dışsal artışların enflasyon beklentilerini dolayısıyla da nominal faiz oranını artırdığını düşünülmektedir. Nominal faiz oranlarının artmasıyla para talebi düşmesi de reel faizleri düşürecek, daha fazla üretim yapılmasını sağlayacaktır. Yani Keynesyen ekonomistler, para arzındaki dışsal artışların milli gelir düzeyine etki edeceğini ve bu esnada da beklenen enflasyonun reel faiz oranını değiştireceğini düşünmektedirler. Şimşek ve Kadılar(2006), Fisher Etkisini ADF Birim Kök Testleri ve sınır testi kullanarak 1987:1 2004:4 verileri ile Türkiye için test ettikleri çalışmalarında, uzun dönemli faiz oranları ile enflasyon oranı arasında uzun dönemde güçlü bir ilişki tespit etmişlerdir. Bu çerçevede ekonometrik analizden elde edilen bulgulardan iki önemli sonuç çıkarmak mümkündür. Bunlardan birincisi, analiz edilen dönemde Türkiye de uygulanan para politikaları, uzun dönemde reel faiz oranları üzerinde çok fazla etkili olamamıştır. Aksine, nominal faiz oranlarındaki değişmelerin tamamıyla, enflasyondaki değişmelerden kaynaklandığı görülmektedir. İkinci olarak, enflasyonun bir etkisi de, ekonomik birimlerin kendi kaynaklarını gelecekteki tahmin edilen enflasyona göre farklı yatırımlara yönlendirmeleri ve kendi ihtiyaç duydukları gelirlerini böylece (tahminleri ile birleştirerek) elde etme çabalarına yol açmasıdır (Şimşek ve Kadılar, 2006: 109). 46

59 Berument(1999), beklenen enflasyon ile enflasyon riskinin faiz oranları üzerindeki etkisini Fisher hipotezi çerçevesinde İngiltere için 1958:4-1994:4 dönemi için çeyrek dönemlik verilerle analiz etmiş ve hem beklenen enflasyonun hem de enflasyondaki değişkenliğin üç aylık hazine bonosu faiz oranını pozitif etkilediği sonucuna ulaşmıştır. Mishkin(1992), ABD ekonomisi için Fisher etkisinin varlığını kısa ve uzun dönemde test ettiği çalışmasında aylık ve üçer aylık enflasyon ve hazine bonosu faiz oranlarını kullanmış ve analizi Ocak 1953-Aralık 1990, Ocak 1953-Ekim 1979, Kasım Ekim 1982 ve Kasım 1982-Aralık 1990 dönemi şeklinde 4 periyot olarak gerçekleştirmiştir. Bunun nedeni de önceki çalışmalarda, enflasyon oranı ile faiz oranı ilişkisinin 1979 ve 1982 deki para politikası değişiklikleri ile yön değiştirdiği sonucuna ulaşmış olması olarak ifade edilmiştir. Mishkin, çalışmasının sonucunda kısa dönemli faiz oranları ile enflasyon oranı arasında sunî bir ilişki olduğu ve bunun da kısa dönemde Fisher etkisi olmadığı sonucuna işaret ettiğini belirtmektedir. Ayrıca Mishkin, kısa dönemde Fisher etkisi bulunmaması sonucunun Fisher etkisinin uzun dönemde de bulunmadığı anlamına gelmeyeceğini, gerçekte çalışmanın sonuçlarının Fisher ın standart tanımlaması ile uyumlu olduğunu ve Fisher ın da kısa dönemli bir faiz oranı enflasyon ilişkisinden değil, faiz oranı ile enflasyon oranı arasında uzun dönemde görülen pozitif bir ilişkiden bahsettiğini ifade etmiştir. Lee(2007), uzun dönemli Fisher etkisini Singapur ekonomisi için döneminde Johansen eşbütünleşme testi ile analiz ettiği çalışmasında her ne kadar nominal faiz oranı ile enflasyon oranı arasında uzun dönemde pozitif bir ilişki tespit etmiş ise de Singapur için Fisher etkisinin tam anlamıyla geçerli olmadığı, beklenen enflasyon ile nominal faiz oranı arasında bire bir ilişki bulunmadığı sonucuna ulaşmıştır FAİZ ORANI İLE DIŞ TİCARET ARASINDAKİ İLİŞKİ Faiz oranlarının dış ticaret üzerindeki etkisini sermaye hareketlerini analize dahil ederek incelemek mümkündür. Buna göre; faiz oranlarının düşmesi, ülkeye kısa vadeli yabancı sermaye girişini azaltacak, ülke ekonomisinde döviz arzı azaldığı için döviz fiyatlarında artışlar gözlenecektir. Döviz fiyatları arttığı zaman ise ihracatta bir 47

60 artış gözlenmesi beklenecektir. İlişki bu şekilde ele alındığında, faiz oranı ile ihracat arasında ters yönlü bir ilişki olduğunu söylemek mümkündür. Faiz oranlarının yükselmesi durumunda ise ülkeye yönelen kısa vadeli yabancı sermayenin artışına bağlı olarak döviz arzı artmış olacağından dövizin fiyatında azalma olacak yani ulusal para değer kazanacaktır. Bu durum ise ithal malları ülke açısından ucuz hale getirip ithalatı artırırken, ülke içinde üretilen malların yurtdışı yerleşikler için pahalı hale gelmesine yol açacağından ihracatı azaltacaktır. Ancak bu durum, ithal ve ihraç malların talep elastikiyetlerine bağlı bulunmaktadır. Faiz oranları yükseldiğinde dış ticaret bahsedildiği şekilde gelişirse, bu noktada faiz ile dış ticaret arasındaki ilişkinin yönünü belirleyebilmek için ithalatın hacimce ne kadar arttığının ve ihracatın hacimce ne kadar azaldığının dikkate alınması gerekmektedir. Nominal ve reel faiz olarak iki şekilde incelenen faiz oranlarının enflasyon ile ilişkisini Fisher denklemi belirlemekte, faiz oranı ile enflasyon arasındaki ilişki Fisher etkisi olarak bilinmektedir. Fisher etkisi ise üç türlüdür; i. Yurtiçi Fisher Etkisi ii. iii. Genelleştirilmiş Fisher Etkisi Uluslararası Fisher Etkisi Yurtiçi Fisher Etkisi; nominal faiz oranının, beklenen enflasyon oranı ile reel bir getiri oranının toplamından oluşmasını ifade etmektedir. Genelleştirilmiş Fisher Etkisi ise, Fisher Etkisinin açık ekonomi ve piyasalara uyarlanmış şeklidir. Bu etki de ülkeler arasındaki faiz oranları farkının beklenen döviz kuru değişiklikleri ile uyumlu olması gerektiğini ifade eder. Başka bir deyişle, genelleştirilmiş Fisher e göre iki ülkedeki (veya iki farklı ulusal para üzerindeki) nominal faiz oranlarının farkı, ilgili ülkelerin beklenen enflasyon oranları farkına eşittir. Türkiye ve ABD yi ele alırsak genelleştirilmiş Fisher koşulu şöyle gösterilebilir (Seyidoğlu, 2003: 356) : (2.1) 48

61 Genelleştirilmiş Fisher Etkisi ne göre kısa vadeli fonlar reel faiz oranı düşük olan ülkelerden yüksek olan ülkelere yönelecektir. Bu durum, kısa vadeli fonlar için arbitraj imkânı kalmayana dek devam edecek, sonuç olarak ülkeler arasında reel faizler eşitlenecektir. Faiz oranı ile döviz kuru arasındaki ilişkiyi ise Uluslararası Fisher Etkisi tanımlamaktadır. Uluslararası Fisher Etkisi ne göre, ilgili ülkelerde nominal faiz oranları arasındaki farklar ilgili ülkelerin döviz kurlarında beklenen değişmelere eşittir. Matematik formülle bu ilişki aşağıdaki gibi ifade edilebilir (Seyidoğlu, 2003: 358) : (2.2) Buna göre, iki ülke arasındaki nominal faiz oranları farkı, iki ülke ulusal para birimi arasında oluşan döviz kurundaki beklenen değişmeye eşit olacaktır. (2.2) denklemini, (2.1) denklemindeki beklenen enflasyon farkları ile genişletirsek denklem; (2.3) halini alacaktır. Bir ülkede enflasyon oranı yüksek olduğu zaman, bu ülkenin döviz kurunun değer kaybedeceği beklenir. Buna ek olarak, Fisher ilişkisi bu ülkede nominal faiz oranının yüksek olacağını ileri sürer. Bu nedenle, yüksek enflasyonlu ülkeler yüksek faiz oranlarına ve değer kaybeden paraya sahip olma eğilimindedirler. Bu, Fisher denkleminin satın alma gücü paritesine dayanarak uluslararasına genişletilmiş bir şekli olup, uluslararası enflasyon farklılıklarının değer kaybetme ile karşılanacağını ileri sürer. Buna göre uzun dönem ilişkisi aşağıdaki gibi olacaktır (Dornbusch ve Fischer, 1998: ) : Enflasyon Farklılığı Faiz Farklılığı Değer Kaybetme Oranı Dolaylı dış ticaret politikası araçlarından biri olan para politikası da faiz oranı ile dış ticaret arasında bir ilişki kurmaktadır. Para politikası ile para arzının daraltılması 49

62 veya genişletilmesi durumlarında dış ticarette değişim meydana gelebilmektedir. Buna göre, örneğin, merkez bankası para arzını artırarak faiz oranlarını düşürebilmekte ve böylelikle de toplam mal ve hizmet talebinin artmasına yol açabilmektedir. Tabi ki de böyle bir durumdan, bir ekonomideki toplam mal ve hizmet talebinin bir bileşeni olan ithalatın artması da kaçınılmaz olmaktadır. Diğer taraftan, merkez bankasının, para arzını azaltması ise piyasa faiz oranlarında bir yükselişe neden olabilmektedir. Böyle bir durumda ise, toplam talep yukarıdaki durumun tersi bir biçimde azalabilmektedir. Bu azalma da, netice itibariyle, ithalat talebinin azalması sonucunu doğurabilmektedir (Atabey vd., 2006: 5-6). Para politikası ile faiz oranlarının artırılması ayrıca milli geliri azaltmak suretiyle ithalatın daralmasına neden olmakta, faiz oranı ile dış ticaret arasında bu şekilde de bir ilişki kurulmaktadır. İthalatın en önemli belirleyicilerinden milli gelirin azalmasına neden olan faiz hareketleri ithalatın azalmasına neden olarak dış ticaret dengesini etkileyecektir. Buna ek olarak, faizlerin yükselmesi bireylerin para talebini kısarak, mevduat tutmaya yönelmelerine ve faiz getirisinden yararlanmak için yatırım talebini düşürmelerine neden olmaktadır. Bireylerin bu şekilde tüketimden uzaklaşması, tüketim malı ithalatının toplam ithalattaki oranına bağlı olarak, ithalatta azalma yaratacaktır. Yatırımların maliyetinin artması ve yatırım talebinin daralması, ara malı ve yatırım malı ithalatı yüksek olan ülkelerde ithalatı daraltarak dış ticaret dengesine etki edecektir. Tersi durum gerçekleştiğinde de yine aynı şekilde ithalat ve dış ticaret dengesi faiz oranındaki değişimden etkilenebilecektir. Yurdakul (2009), Türkiye ve ABD nin efektiktif faiz oranları arasındaki farkı açıklayan faktörleri analiz etmek için fiyatlar genel düzeyi, GSYİH, döviz kuru, güven endeksi, uluslararası rezerv düzeyi, dış ticaret açığı ve bütçe açığını değişken olarak seçtiği ve ADF testi ile Engel-Granger İki Aşamalı Tahmin Yöntemi kullandığı çalışmasında söz konusu değişkenlerin faiz farkları üzerindeki etkisini 1994:1-2001:12 genel dönemi, 1994:1-1998:12 dönemi, 1999:1-2001:12 kriz dönemi ve 2002:1-2006:12 kriz sonrası dönemi olmak üzere dört dönemde incelemiştir. Çalışmada döviz kurunun faiz farkları üzerinde artırıcı etkisinin olduğu, aynı şekilde dış ticaret açığının da bütçe açığı ile birlikte faiz farklarını artırıcı etkiler doğurduğu tespit edilmiştir. 50

63 ÜÇÜNCÜ BÖLÜM YILLARI ARASINDA TÜRKİYE DE UYGULANAN İKTİSAT POLİTİKALARI VE DIŞ TİCARETE ETKİLERİ 1960 ve 1970 li yıllar boyunca Türkiye pek çok gelişmekte olan ülke gibi İthal İkameci Sanayileşme Stratejisini benimsemiştir. Miktar kısıtlamaları, sabit kur rejimi gibi uygulamalar ile dış ticarette korumacılığın hakim olduğu bu dönemlerde ithalatı büyük ölçüde hammadde ve ara malından oluşan Türkiye, 1973 Petrol Krizi nden olumsuz yönde etkilenmiş, kriz Türkiye nin ticaret hadlerinde, dış ticaret ve ödemeler dengesinde bozulmalara yol açmıştır den sonra, ithalatın gereken zamanda ve oranda gerçekleşmemesi üzerine işgücü piyasasında da sorunlar baş göstermiş ve arz yönünde önemli sorunlar ortaya çıkmıştır. Talep yönünden bakıldığında ise genişlemeci maliye politikası korunmuştur. Toplam talep ve arz arasındaki dengesizlikler zaten artmakta olan enflasyonu olumsuz yönde etkilemiştir. Krizi aşmak için alınan tedbirlerin yetersizliği ve 1979 daki ikinci petrol krizi krizin boyutlarını daha da artırmıştır. Düşük yurtiçi tasarruf ve ağır aksak ilerleyen yatırım ortamında çözümlenememiş olan ödemeler dengesi krizine çare olması amacıyla Türkiye de ticarette liberalleşme süreci başlatılmıştır (TCMB, 2002: 5) DÖNEMİ 1980 yılı Türkiye Ekonomisi için iktisat politikaları bağlamında bir dönüşümü ifade etmektedir. Türk İktisat Tarihi nde 24 Ocak 1980 İstikrar Tedbirleri olarak anılan bir dizi kararın alınmasıyla başlayan süreç, 1980 öncesi dönemden farklı olarak serbest piyasa ekonomisini uygulamaya koymaya çalışmış, bu tarihten itibaren Türkiye Ekonomisi pek çok kaynakta 1980 öncesi ve sonrası dönem olmak üzere ele alınmaya başlanmıştır. 24 Ocak 1980 sonrasında uygulamaya konulan ekonomi politikasının belirleyici özelliği, ekonomiye ilişkin karar süreçlerinde piyasanın kendi işleyişine göre 51

64 oluşacak fiyatların tek yol gösterici olmalarıdır (Kepenek ve Yentürk, 2008: 199). Fiyatların yol gösterici olarak seçilmesi temelde serbest piyasa ekonomisine geçiş sürecini ifade etmektedir ve fiyatların piyasaların işleyişine göre kendiliğinden belirlenmesi 24 Ocak İstikrar Tedbirleri nin temel kararlarından biri olarak açıklanmıştır. Bu istikrar kararları başlangıçta 1970 li yılların sonundaki ekonomik bunalım ve alınan önlemlerin yetersiz kalması nedeniyle ortaya çıkmış gibi görünse de gerçekte yapısal bir değişim programı ve uzun dönemli bir iktisat politikası olarak uygulamaya konmuştur. Programın amaçları olarak; finansal liberalizasyon ve finansal derinleşme, daha yüksek tasarruf, yatırım ve büyüme oranları, dış pazarlarla rekabet olarak belirlenmişti li yılların sonuna kadar geçen dönem, Türkiye de liberalizasyonun ilk aşaması olarak görülebilir. İkinci aşama ise, 1989 da dış sermaye girişlerinin serbestleştirilmesi ile başlamıştır (Afşar, 2004: 118). Ayrıca programın temel stratejilerinden biri de devletin ekonomideki payını ve rolünü küçülterek ekonomiye devlet müdahelesini en aza indirgemektir. 24 Ocak İstikrar Tedbirleri, fiyatlama süreci çerçevesinde mal ve hizmet piyasaları ve üretim faktörleri piyasalarında çeşitli düzenlemeleri beraberinde getirmiştir. Mal ve hizmet piyasaları açısından durum ele alındığında, 1980 öncesi ikili fiyat yapısını ortadan kaldırmaya yönelik önlemler alındığı görülmektedir. İkili fiyat yapısı; pek çok ürünün piyasada geçerli olan fiyatının yanında bir de karaborsa fiyatının olmasını ifade etmektedir li yılların sonlarında bu durum Türkiye de mal ve hizmet piyasasına hakim olmuştur. 24 Ocak Kararları, fiyatlama sürecini piyasa mekanizmasına bırakarak bu ikili fiyat yapısını ortadan kaldırmayı hedeflemiştir. Hükümet fiyat denetimleri ile ilgili komisyonu kaldırıp KİT lerde üretilmekte olan ve demiryolu taşımacılığı, denizyolu taşımacılığı, gübre gibi mal ve hizmetlerin dışında kalan mal ve hizmetlerin fiyatlarının saptanması ile ilgili olarak KİT leri serbest bırakmıştır. Bu değişiklik ile aynı zamanda, KİT lerin bu şekilde serbest bırakılması sonucu zararlarının bütçeden kaynak aktarımı ile karşılanmasının sona erdirilmesi amaçlanmaktadır. Ancak sözkonusu dönemde KİT ler tekelci bir nitelik arz etmekte olduğu ve programın amaçladığı serbest piyasa ekonomisinde tekelci uygulamalara yer olmadığı için bu uygulamalar ekonomiyi etkinlikten uzaklaştırdığı 52

65 gerekçesiyle eleştirilmektedir. Dolayısıyla, fiyatların piyasa mekanizmasına bırakılmasının gelişmekte olan bir ülke açısından kendi başına kaynak dağılımında etkinlik sağlaması ve fiyat hareketlerinde istikrar sağlaması oldukça zor görünmektedir. Ayrıca fiyatlama sürecindeki serbesti, yerli üretimin yetersiz kalması halinde fiyatlar genel düzeyinde artışlara neden olacaktır. Bu şekilde arzın talebi karşılayamaması ve fiyatlar genel düzeyinin yükselmesi sonucunda ilgili mal ve hizmetlerin ithalatı gündeme gelecektir. Yerli fiyatlara kıyasla daha uygun olan fiyatlardan ithalat yapılması hem ülke ekonomisine yük getirecek hem de yerli üretimi olumsuz yönde etkileyerek istihdamı azaltacak yani işsizlik sorununu şiddetlendirecektir. Tablo 3.1: Dönemi Ekonomik Göstergeler GSMH Büyüme Hızı TÜFE* (%) Mevduat Faiz Oranı Hazine Bonosu Faiz Oranı REDK (1995=100) ,8 115,59 33,00-141, ,8 33,91 35,00-131, ,1 21,91 50,00-129, ,2 31,39 45,00-127, ,1 48,40 45,00 43,70 127, ,3 45,00 55,00 50,20 116, ,8 34,60 48,00 53,60 95, ,8 38,80 58,00 48,10 93, ,5 73,70 83,90 64,30 85,30 *(1978=100) Kaynak : DPT Temel Ekonomik Göstergeler, TCMB EVDS, Yentürk (2005: 60) Üretim faktörleri piyasasında fiyatların belirlenmesindeki serbestlik ise işgücü ve sermayenin fiyatının piyasa mekanizması tarafından belirlenmesi anlamına gelmektedir. 24 Ocak Tedbirleri kapsamında, işgücü fiyatları yani reel ücretler 53

66 özellikle yılları arasında düşük tutulmuştur. Ücretlerin düşük tutulma sebepleri; üretimde maliyetlerin düşmesi sonucu hem yatırımların daha karlı hale getirilerek teşvik edilmesinin hem de sağlanan maliyet avantajının rekabet gücünü artırıcı etki yaratmasının ve buna ek olarak düşük ücretler nedeniyle hanehalklarının talebinin kısılması ve yurtiçi talebi olmayan malların ihracatının artırılmasının amaçlanmasıdır. Ancak burada önemli olan, üretim maliyetleri içinde işgücü maliyetlerinin oranıdır ve düşük ücret politikasının hedeflere ulaşması bu orana bağlı bulunmaktadır. Ayrıca bu politika da belirli sınırlara tabidir çünkü yurtiçi talebin tamamen kısılması mümkün olmamaktadır ve ekonomide belli bir alım gücünün korunması gerekmektedir yılına kadar fiyatlar kontrol altına alınabilmiş, enerji sıkıntılarının giderilmesiyle üretim kapasitesi artmış ve ekonomik büyüme hızlanmıştır yılında ücret artışlarının enflasyon artışından düşük tutulması politikasından vazgeçilmiş ve değerli kur politikası benimsenmiştir. Sonuçta iç talep ve ithalatta büyük miktarlarda artış kaydedilmiştir (Güloğlu ve Altunoğlu, 2002: 16). Üretim faktörlerinden sermayenin fiyatı olan faizler açısından duruma bakılacak olursa; 1980 dönüşümü ile birlikte gerçekçi faiz politikalarının uygulamaya konduğu görülmektedir yılında mevduat faiz oranlarının serbest bırakılması ile vadeli mevduatta artış görülmüştür. Özellikle 1982 yılında vadeli mevduatta yüzde 106 lık bir artış dikkati çekmektedir (Yıldırım, 1993: 8). Ülkemizde 1980 sonrası dönemde uygulanan faiz politikasının temel amaçlarını üç noktada toplamak mümkündür (Demirbaş, 2000: 82-83) : i) Tasarrufların finans kurumları aracılığı ile prodüktif alanlara aktarılmasını temin etmek, böylece tasarrufların altın, döviz, arsa gibi prodüktif olmayan alanlara kayışını önlemek, ii) iii) Pozitif reel faiz politikasıyla, Türk ekonomisinde kaynakların, en yüksek katma değeri üretecekleri sektörlerdeki yatırımlara kanalize edilmesi, Pozitif reel faiz oranları ile yurt içi harcamaları kısıp enflasyonist baskıyı azaltmak amaçlanmıştır. 54

67 Faiz oranlarının serbest bırakılmasıyla, tasarrufların artırılıp yatırımlara yönlenmesi, enflasyon oranının düşürülmesi ve finansal sistemin derinleştirilmesi amaçlanmakta idi. Ancak bazı büyük bankaların kendi aralarında Centilmenlik Anlaşması imzalayarak ortak ve düşük bir faiz oranı belirleyerek beraber hareket etmeleri hem kredi talebini artırmış, hem de küçük bankalar tarafından tepki ve faiz oranlarının yükseltilmesi yönünde baskılarla karşılanmıştır. Bu dönemde küçük ölçekli bankalar mevduat sertifikalarını bankerlere satmış bankerler de bu sertifikaları yüksek faizle halka satmaya başlamıştır. Hem faizlerin yüksekliği hem de geri ödenme riski, bankerlere olan güveni sarsınca mevduat sertifikalarını satın alan kişiler paralarını geri almak istemiş, pek çok banker ve küçük ölçekli banka taahhüt ettikleri ödemeyi yapamayarak 1982 yılında iflas etmiştir. Banker Krizi olarak bilinen bu olay neticesinde Merkez Bankası yeniden faizleri kontrol altına almıştır. Merkez Bankası nın Haziran 1987 de yayımladığı bir tebliğle bankalara belli bir üst sınıra kadar faiz oranlarını kendileri belirlemeleri için izin verilmiştir. Nihayet 12 Ekim 1988 de tüm mevduat faiz oranları serbest bırakılmıştır (TCMB, 2002: 13) 1980 yılında faiz oranlarının serbest bırakılmasından itibaren faiz oranlarının yükselme trendine girdiği ancak 1982 yılındaki Banker Krizi sonrası yeniden TCMB nin faiz oranlarının kontrolünü ele alması sonucu faiz oranlarında düşüş yaşandığı gözlenmektedir yılına gelindiğinde, bankalara yeniden faiz oranlarını belirleme serbestisi tanınması ile birlikte faiz oranlarının yükseldiği, 1987 yılı Aralık ayında %58 seviyesinde olan bir yıllık mevduat faiz oranının 1988 yılı sonunda %83,9 seviyesine yükseldiği görülmektedir. 24 Ocak İstikrar Tedbirleri, 1980 öncesi dönemde karşılaşılan döviz darboğazlarının etkisini ortadan kaldırmak için döviz gelirlerini artırıcı bir takım önlemler getirmiştir. Ayrıca bu tedbirler, dış ticaretin serbestleştirilmesi, ihracatın artırılması ve bu şekilde ödemeler dengesi açıklarının kapatılmasını da amaçlamaktaydı. 24 Ocak İstikrar programının döviz kurları ve kur politikalarına getirdiği düzenlemeler incelenirken ilk olarak değinilmesi gereken başlangıçta yapılan devalüasyondur. Program öncesi, yerli para aşırı değerlenmiş olduğu için başlangıçta 47,80 TL olan 1 ABD Dolarının değeri 71,40 TL ye yükseltilmiştir. Bunu izleyen 55

68 dönemde ise küçük ölçekli pek çok devalüasyon yapılmış ve bu durum 1981 de Merkez Bankası nın döviz kurlarını günlük olarak belirlemeye başlamasına dek sürdürülmüştür. Tablo 3.2: Döneminde Döviz Kurunun Seyri Yıl Sonu Dolar Kuru Yıllık Ortalama Dolar Kuru Yıl Sonu Mark Kuru Yıllık Ortalama Mark Kuru ,25 76,03 45, ,70 110,24 58,35 48, ,14 160,94 78,25 66, ,97 224,03 101,75 87, ,49 364,85 141,20 127, ,00 518,34 233,15 179, ,90 669,40 387,95 310, ,35 855,69 638,65 477, , , ,86 809,87 Kaynak : DPT Temel Ekonomik Göstergeler Döviz kurunun sürekli değiştirilmesiyle amaçlanan, kısa dönemde TL nin resmi ve karaborsa fiyatları arasındaki farkı azaltmak, dışarıdan borç alabilmek bu durum IMF nin önermesidir- ve yurtdışında çalışanların daha fazla döviz göndermelerini sağlamaktır (Kepenek ve Yentürk, 2008: 205). Bunun dışında sık yapılan devalüasyonların ve döviz kurunun günlük belirlenmesinin en temel nedeni ise; ihracatı artırmaktır. TL nin değerinin enflasyon oranından daha fazla düşürülmesi sonucunda ihracata konu mallar yabancılar için daha ucuz hale geleceğinden ihracatı artıracağı düşünülmektedir. Ancak devalüasyonlar sonucunda ihracatın artması, ihracatın salt fiyatlarla ilişkili olduğu varsayımına dayanmaktadır. Ayrıca Türkiye gibi yerli üretimde ithal girdi kullanan ülkelerde, devalüasyonların ithalatı pahalı hale getirmesi devalüasyonun amaçladığı durumu tehlikeye sokan bir hal yaratmaktadır. 56

69 Başlangıçta, döviz kurlarında, faiz oranlarında ve hükümetçe belirlenen kamu ürünleri fiyatlarında görülen yüksek artışlara, hızla uygulamaya konulan ihracatı teşvik amaçlı heterodoks politikalar eşlik etmiştir (TCMB, 2002: 5) sonrası makro politikalarla ihracatın özendirilmesi için alınan önlemler daha da artmıştır. Yapılan devalüasyonlara ek olarak, ihracat teşvikleri, sübvansiyonlar, ihracatta vergi iadesi gibi çeşitli özendirme önlemleri ile ihracata yönelik sanayileşme stratejisi desteklenmiştir. İhracatçıların döviz tutma yetkisinin artırılması, ihracat için kullanılan ithal girdilerin gümrük vergisinden muaf tutulması gibi uygulamalar da söz konusu dönemde ihracatın özendirilmesinin ne denli önemli olduğunu ortaya koymaktadır sonrası ihracatı teşvik programları aşağıdaki beş ana kategoride sınıflandırılabilmektedir (TCMB, 2002: 6-7) : i. Türk Lirasının döviz kuru karşısında değer kaybetmesine izin verilmiştir. ii. İhracatçılara doğrudan ödeme yapılmıştır. (...) yılları arasında, doğrudan ödemelerin büyük kısmını vergi iadeleri teşkil etmiştir. Sübvansiyon şeklindeki doğrudan ödemelerin 1984 te gerçekleştirilen toplam imalat sanayii ihracatının %17 sini oluşturduğu tahmin edilmektedir. iii. Tercihli ve sübvansiyonlu ihracat kredileri verilmiştir. İhracatı Teşvik Fonu, Merkez Bankası, Türkiye Kalkınma Bankası ve Türk Eximbank sübvansiyonlu ihracat kredileri vermişlerdir. İhracatçılara uygulanan reeskont oranları ticari faiz oranlarının altında tutulmuştur. iv. İthal girdilere vergi muafiyeti getirilmiştir. v. Kurumlar vergisi indirimleri getirilmiştir. 24 Ocak Kararları ile ekonomide bir dönüşüm başlatılmış ve özellikle ihracata yönelik sanayileşme, strateji olarak benimsenmiş ve dış ticaretin serbestleştirilmesi de programın amaçlarından biri olarak belirlenmiştir. Fakat alınan önlemlerin geneline bakıldığında kısa dönemli çözümler sunan, parasal önlemler oldukları gerekçesiyle bu kararlar paketi eleştirilmektedir. Üretim teknolojisinin maliyetleri 57

70 azaltacak yönde geliştirilmemesi programın eksik kalan yönü olarak düşünülmektedir. Ekonomik düzende gerçekleştirilmek istenen dönüşüm yerli sanayi ve üretim için gerçekleştirilmedikçe arzulanan sonuçlara ulaşmak güç hale gelmektedir. Ayrıca piyasa mekanizmasına işlerlik kazandırmak isteyen 24 Ocak Kararları ile pek çok alanda olduğu gibi dış ticarette serbestlik esas alınmıştır ancak rekabet gücü olmayan yerli üretimin, iç pazarda rekabet gücüne sahip ithal mallarla rekabet etmesi olası görünmemektedir. Her ne kadar bu şekilde bir rekabetin yerli üretime etkinlik kazandırıp maliyet ve kalite açısından gelişmesini sağlayacağı düşünülse de en azından gerekli rekabet gücünü kazanıp sanayileşmesini tamamlayana dek yerli üretimin belli bir düzeye kadar korunması gerekmektedir. Üretim tekonolojisinde dönüşüm olmamasına karşın alınan önlemler yılları arasında ihracatı artırıcı yönde etki göstermiştir. Kota Listesi, Serbestçe İthal Edilebilen Mallar Listesi ve İthalatı İzne Bağlı Mallar Listesi olmak üzere ithalatta üç liste 1970 li yıllar boyunca uygulanmıştır. 24 Ocak 1980 kararları ithalatı aşamalı olarak serbestleştirmeyi amaçladığından 1981 yılında Kota Listesi kaldırılmış, Ocak 1984 te yapılan ithalat rejimi reformuyla, ithalatı izne bağlı malların bir kısmı da serbest ithalat listesine aktarılmıştır. 29 Aralık 1983 te alınan yeni kararları takiben 1984 yılından itibaren ithalat rejiminde de önemli değişiklikler yapılmıştır. Ocak 1984 te yapılan ithalat rejimi reformuyla geçmişteki uygulamalardan çok farklı bir anlayış getirilmiştir. İki ana liste iptal edilirken üç yeni liste getirilmiştir, bunlar: Yasaklılar Listesi, İzne Tabi Olan İthal Mallar Listesi ve Fon Listesi (lüks malları içeren) idi. Yeni rejime göre, ithalatı açıkça yasaklanmamış her türlü mal ithal edilebilecekti (TCMB, 2002: 9). 7 Temmuz 1984 te yürürlüğe giren TPKK Hakkında 30 Sayılı Karar ile yurtiçi yerleşiklerin yanlarında döviz bulundurmaları, bankalarda döviz tevdiat hesabı açtırmaları, yurtdışı yerleşiklerin ise Türkiye de Türk Lirası kullanarak tahsilat ve ödeme yapmaları serbest bırakılmıştır. Ticari bankalara kambiyo işlemlerinde Merkez Bankası nın ilan ettiği kurların dışında bir kur uygulayabilme olanağı sağlanmıştır (Arat, 2003: 39). Döviz tasarrufu konusunda getirilen serbestlik,

71 yılından sonra döviz tevdiat hesaplarında artışa yol açmıştır. Bu artış kur ve faiz politikasının koordineli şekilde uygulanmasını gerektirmiştir (Kansu, 2004: 155) yılına gelindiğinde ise ihracatı teşvik kapsamında Serbest Bölgeler Kanunu, 15 Haziran 1985 tarihli resmi gazetede yayınlanarak uygulamaya konmuştur. Bu kanunla, ihracatı ve ihracat için yapılan üretimi artırmak, yabancı sermaye girişini hızlandırmak, ekonomik girdi ihtiyacını en uygun şekillerde temin etmek için serbest ticaret bölgelerinin kurulması amaçlanmıştır. İthalatta serbestleşme de devam etmiş, Yasaklılar Listesi kaldırılmış, ithalatı yasak olan mallar silah, uyuşturucu ile sınırlı tutulmuştur. Türkiye de 1981 yılına dek sabit kur sistemi uygulanmış, 1 Mayıs 1981 yılında başlanan döviz kurlarının günlük olarak belirlenmesi uygulaması 1988 yılına dek sürdürülmüştür yılında TCMB bünyesinde Döviz ve Efektif Piyasaları kurularak, döviz kurlarının piyasa şartları altında belirlenmesi uygulamasına geçilmiştir yılından 1989 yılına dek geçen süreçte Türkiye de finansal piyasalarda düzenlemelerle birlikte liberalizasyon süreci de başlatılmıştır yılına dek Türkiye de finansal piyasalarda düzenleme ve serbestleşme uygulamaları kapsamında 1982 yılında Sermaye Piyasası Kurulu kurulmuş, 1985 te Bankalar Kanunu yürürlüğe girmiş, bu kanunla Türkiye de kurulmuş ve kurulacak olan ya da yurt dışında kurulmuş olup da Türkiye de şube açacak olan tüm bankalar bu kanuna tabi tutulmuştur yılına kadar hükümetler tarafından TCMB den kısa vadeli avans kullanımı yoluyla finansal açıkların kapatılması tercih edilmiş, Mayıs 1985 te ise bütçe açıklarını kapatmak amacıyla devlet tahvili ve hazine bonusu ihracına başlanmıştır. 26 Aralık 1985 tarihinde İMKB kurulmuş, 3 Ocak 1986 da faaliyete başlamıştır yılında ayrıca TCMB bünyesinde İnterbank Para Piyasası faaliyete geçmiştir yılları arasında yaşanan ciddi borç krizini müteakiben ticarette serbestleşme gerçekleştirilmiş ve içe dönük ithal ikamesi stratejisi terk edilerek ihracata dayalı büyüme stratejisine geçilmiştir. Diğer taraftan 1981 yılında faiz oranlarında uygulanan tavan sisteminin kaldırılmasıyla finansal serbestleşme başlamıştır. Bankalar arası piyasa 1986 yılında, döviz piyasası 1988 yılında, açık 59

72 piyasa işlemleri ise 1987 yılında hayata geçirilmiş, banka borçlanma ve ödeme oranları 1988 yılında tamamen serbestleşmiştir (Korkmaz ve Açıkgöz, 2007: 66). Bu dönemde dış ticaret açısından çok önemli bir gelişme de 1987 yılında olmuştur yılında kurulan Devlet Yatırım Bankası bir anonim şirket şeklinde faaliyet göstermek üzere yeniden düzenlenmiş ve Türkiye İhracat Kredi Bankası A.Ş. adıyla tarihinde 87/11914 Sayılı Bakanlar Kurulu Kararı ile Türk Eximbank kurulmuştur (Öztürk vd., 2007: 183). İhracatın teşvik edilmesi, ihracatçılara yurt dışı piyasalarda rekabet gücü kazandırılması, Türk ihracatçıların uluslararası ticaretten aldığı payın artırılması, ihracat kredileri sağlanması, ihracatın ve ihracata konu mal ve hizmetlerin geliştirilip çeşitlendirilmesi Türk Eximbank ın kuruluş amaçları arasında yer almaktadır. Tablo 3.3: Yılları Arasında İhracat ve İthalatın Genel Görünümü (milyon dolar) İhracat İthalat Dış Ticaret Dengesi İhracat/İthalat (%) , , ,3 36, , , ,4 52, , , ,6 65, , ,2 62, , , ,3 66, , , ,4 70, , , ,1 67, , ,8 71, , ,4 81,35 Kaynak : DPT 1980 yılındaki finansal serbestleşme süreci başlangıcı ve ithal ikameci sanayileşme stratejisinden ihracata dayalı sanayileşme stratejisine geçilmesiyle ihracatta artışlar sağlandığı tabloda görülmektedir. Başlangıçta yaklaşık olarak 3 milyar dolar 60

73 civarında olan ihracat, dönem sonunda yani 1988 yılında neredeyse 12 milyar dolar ile başlangıç düzeyinin dört katına ulaşmıştır. Bu artışta dış konjonktürün büyük payı vardır. Petrol fiyatlarındaki yükseliş Orta Doğu Ülkelerinin satın alma gücünü yükseltmiş ve İran-Irak savaşı Türkiye nin ihraç mallarına olan talebi arttırmıştır. İhracatın artmasında en önemli etkenlerden biri de uygulanan mali teşviklerdir (Sezgin, 2009: 180). Uygulamanın ilk on yılında, yani 1980 li yılların sonlarına kadar, daha çok 1980 öncesi dönemden devir alınan sanayi kapasitesi daha etkin kullanılarak ve üretim maliyetinden çok ihracat fiyatları düşürülerek bir ihracat artışı sağlanmıştır (Yentürk, 2005: 61) li yıllardaki ihracat artışı tamamen üretimdeki artıştan kaynaklanmamaktadır. İmalat sanayinde kapasite kullanım oranlarının arttığı görülmektedir fakat bunun yanında uygulanan para ve maliye politikaları sonucu, düşük maaş ve ücret uygulaması ile iç talebin daraltılması, Türk Lirasının Amerikan Doları karşısında yaklaşık %49 oranında devalüe edilmesi, faiz oranlarının serbest bırakılması ve buna ek olarak ithalatın yüksek oranda serbestleşmesi, ihracatı teşvik amacıyla ihracat kredilerinin daha düşük faizlerle ihracatçılara kullandırılması gibi diğer bir takım nedenler de bu dönemde ihracat artışının gerçekleşmesine katkı sağlamıştır. İthalattaki gelişme ise, öncelikle ekonominin dışa bağımlı yapısından ileri gelmektedir. Yatırım ve ara malları sanayilerinde ithal ikamesinden amaçlanan düzeye ulaşılamaması sonucu bu malların ithalatı artmaya devam etmiştir den sonra ithalat rejiminin giderek serbestleşmesi ithalatın büyümesinde kuşkusuz etkili olmuştur (Sezgin, 2009: 180). İhracatın ithalatı karşılama oranına bakıldığında ise 1980 yılında %36,79 düzeyinde olan oranın, 1988 yılına gelindiğinde %81,35 olarak gerçekleştiği görülmektedir. Söz konusu dönemde ihracatın önemli ölçüde desteklenmesi ve ihracat teşvikleri bu oranının artış nedeni olarak görülmektedir. 61

74 Tablo 3.4: Yılları Arasında İhracat/GSMH Oranı İhracat/GSMH 4,01 6,90 8,95 9,49 12,18 12,13 9,92 11,80 13,22 Kaynak : Yentürk (2005: 60) İhracatın GSMH içindeki payı ne kadar yüksek olursa, ihraç mallarının dış pazarlardaki rekabet gücünün o kadar yüksek olduğu söylenebilir. Aynı zamanda ekonominin dışa açıklığının bir göstergesi olarak nitelendirilmektedir (Öztürk vd., 2007: 185). İhracat/GSMH oranı 1980 yılında %4,01 iken yıllar içinde artış göstererek 1988 yılında %13,22 seviyesine ulaşmıştır. Bu da, ekonomide dışa açıklığın ve ihraç malların dış pazarlarda rekabet gücünün arttığı anlamına gelmektedir. Tablo 3.5: İmalat Sanayi Kapasite Kullanımı ve Sabit Sermaye Yatırımları İmalat Sanayi Toplam Kapasite Kullanım Oranları Sabit Sermaye Yatırımları/ GSMH ,2 21, ,7 19, ,4 19, ,3 20, ,3 19, ,3 20, ,0 22, ,2 24, ,7 26,1 Kaynak : DPT Tablo 3.5 te görüldüğü üzere, 1980 yılından 1984 yılına dek ve 1986 yılından 1987 yılna geçilirken Türkiye de imalat sanayinde toplam kapasite kullanım oranı artış 62

75 göstermiştir. İhracattaki gelişmeler ve artışlar, yeni kapasite oluşumlarından çok, imalat sanayindeki atıl kapasitenin üretime sokulması yani mevcut kapasitenin daha etkin kullanılması ile açıklanmaktadır. Aynı dönem için sabit sermaye yatırımlarının GSMH ye oranına bakıldığında 1985 yılına kadar söz konusu oranda daha küçük değişimler olduğu, 1985 yılından itibaren oranın artış trendine girdiği görülmektedir arası dönemde mal hareketlerinde serbestleşme uygulamaları, yatırımlar üzerinde olumsuz etkiler yarattığı gerekçesi ile eleştirilmektedir. Türkiye de 1980 den sonra yatırım maliyetini düşürücü teşviklerden çok ürün fiyatını uluslararası fiyatlara indirmeye yönelik teşvikler (sübvansiyonlar, işçi ücretleri) ön plana çıkarılmıştır. Diğer yandan verilen bu teşvikler, üreticiden çok, az sayıda dış ticaret firmalarına yansıtılmış ve karlılığın ihracatçı/ithalatçı firmalarda yoğunlaşarak yatırımlara dönüştürülmesi sağlanamamıştır. Böylece, Türkiye de arası uygulandığı öne sürülen ihracata yönelik sanayileşme politikaları, ihracat artışı sağlamakla beraber, reel sektörün yapısal bir rekabet gücü kazanması açısından başarılı olamamıştır. Bir başka deyişle, ihracat artışı sanayileşmeyi ve yeni yatırımları beraberinde sürüklememiştir (Yentürk, 2005: 62) DÖNEMİ arası dönem, , 1994 Ekonomik Kriz dönemi ve dönemi olmak üzere üç başlıkta incelenecek, bu şekilde kriz öncesi ve sonrası dönem ve ekonomik krizin etkileri daha açık bir şekilde ifade edilecektir. Söz konusu dönemin 1994 ekonomik krizi dışında dış ticaret açısından en önemli iki gelişmesi Dünya Ticaret Örgütü (DTÖ) ve Gümrük Birliği üyelikleridir DÖNEMİ 1989 yılı Türkiye Ekonomisi için finansal liberalizasyonun ikinci aşamasının başlangıcı olarak kabul edilmektedir. 24 Ocak 1980 İstikrar Kararları ile başlayan serbest piyasa ekonomisine geçiş ve liberalizasyon süreci 1989 yılındaki önemli gelişmelerle hız kazanmıştır. 63

76 11 Ağustos 1989 tarihinde Resmi Gazete de yayınlanan Türk Parasının Kıymetini Koruma Hakkında 32 Sayılı Karar ile Türk Lirası konvertibl hale getirilmiş ve sermaye hareketleri üzerindeki tüm kısıtlamalar kaldırılarak tamamen serbest bırakılmıştır. Kararın genel hükümlerinde bazıları şu şekildedir (Türk Parası Kıymetini Koruma Hakkında 32 Sayılı Karar, Resmi Gazete No: 20249): i. Türk parası ve Türk parasıyla ödemeyi sağlayan belgelerin yurda ithali ile aşağıda belirlenen esaslar çerçevesinde ihracı serbesttir. ii. Dışarıda yerleşik kişilerin Türkiye'de Türk parası ile ödeme, tahsilat ve tevdiatta bulunmaları serbesttir. iii. Türkiye'ye döviz ithali serbesttir. iv. Türkiye'de yerleşik kişilerin beraberlerinde döviz bulundurmaları, bankalar, yetkili müesseseler, PTT, kıymetli maden aracı kuruluşları ile yurt dışında döviz alım satımına yetkili kuruluşlardan döviz satın almaları ve bunlara döviz satmaları, dövizleri bankalarda açacakları döviz hesaplarında tutmaları, efektif olarak kullanmaları, bankalar vasıtasıyla yurt içinde ve yurt dışında tasarruf etmeleri serbesttir. v. Türkiye'de yerleşik kişilerin, dışarıda yerleşik kişilerden, Türkiye'de yapacakları işlemler nedeniyle döviz kabul etmeleri serbesttir. vi. Yabancı paraların Türk parası karşısındaki değeri, Merkez Bankası'nca tesbit edilen usuller çerçevesinde belirlenir. Döviz alım ve satımları işlem tarihinde geçerli kurlar üzerinden yapılır. vii. Kıymetli madenler, taşlar ve eşyaların Dış Ticaret Rejimi esasları dahilinde Türkiye'ye ithali ve ihracı serbesttir. viii. serbesttir. Kıymetli madenler, taşlar ve eşyaların yurt içinde alım ve satımı 64

77 ix. İhracat bedellerinin tasarrufu serbesttir. Bakanlık ihtiyaç duyulması halinde ihracat bedellerinin yurda getirilmesine ilişkin düzenleme yapmaya yetkilidir. x. Dışarıda yerleşik kişilerin, (yurtdışındaki yatırım ortaklıkları ve yatırım fonları dahil) her türlü menkul kıymetler ile diğer sermaye piyasası araçlarını Sermaye Piyasası Mevzuatına göre yetkili bulunan bankalar ve aracı kurumlar vasıtasıyla satın almaları, satmaları, bu kıymetler ve araçlara ait gelirler ile bunların satış bedellerini bankalar aracılığıyla transfer ettirmeleri, Türkiye'de yerleşik kişilerin; bankalar ve sermaye piyasası mevzuatına göre yetkili bulunan aracı kurumlar vasıtasıyla yurt dışındaki mali piyasalarda işlem gören menkul kıymetleri ve diğer sermaye piyasası araçlarını satın almaları, satmaları ve bu kıymetlerin alış bedellerini bankalar aracılığı ile yurt dışına transfer ettirmeleri serbesttir. Türkiye, sermaye hareketlerinin serbestleşmesini izleyen dönemde önemli ölçüde yabancı sermaye girişi kabul etmeye başlamıştır. Bunun nedeni, Türkiye de de gelişmekte olan ülkelerde olduğu gibi faiz oranlarının uluslararası faiz oranlarının üzerinde seyretmesi ve bu durumun yabancı sermayeye arbitraj imkânı sağlamasıdır yılında sermaye hareketleri üzerindeki kısıtlamaların kaldırılmasıyla birlikte kur sistemi ve faiz oranlarının yarattığı ortam ülkeye sermaye girişini arttırmıştır (Kansu, 2004: 155). Türk Parasının Kıymetini Koruma Hakkında 32 Sayılı Karar ın sağladığı finansal serbestleşme, Türkiye nin bu sürece finansal altyapı olarak hazır olmadığı dönemde yapılandırılmaya çalışılmıştır. Finansal serbesti ülkeye yabancı sermaye girişini teşvik ettiği ve yüksek miktarlarda yabancı sermaye girişi yaşandığı için döviz kurunun sermaye hareketlerine duyarlılığı artış göstermiş hatta döviz kuru, ticaretten ziyade kısa vadeli yabancı sermayeye bağlı olarak hareket etmeye başlamıştır. Şahin(2009) e göre; kısa dönemli yabancı sermaye girişi-çıkışı ve buna bağlı spekülatif hareketlerin yoğunlaşması ve faiz hadlerinin yükselmesi mali piyasadaki dengesizliği artırmıştır. 65

78 1980 li yıllara kadar sermaye hareketlerinin serbest olmaması, hükümete hem faiz hem kur politikalarını bağımsız uygulama imkanı vermiştir. Ancak, 1989 yılından sonra serbestleştirilen sermaye hareketleri, faiz ve kur politikalarının bağımsız bir şekilde kullanılmasını engellemiştir (Kansu, 2004: 155) döneminde Türkiye Ekonomisi nde oluşan temel problemler, genel olarak, ölçüsüz bir şekilde borçlanmadan kaynaklanmıştır (Bastı, 2006: 83). 32 Sayılı Karar ile birlikte ülkeye gelen yabancı sermaye kamu açıklarının ve dış ticaret açıklarının finansmanında kullanılmıştır. Söz konusu dönemde artan kamu açıklarının kamu gelirleriyle kapatılamayacak hale gelmesi nedeniyle iç borçlanmaya yönelinmiştir. 24 Ocak Kararları her ne kadar kamunun ekonomideki payını azaltmayı amaçlamışsa da 1989 sonrası gelişmelere bakıldığında, kamu harcamalarının bütçe dengesi bozacak şekilde artışlar gösterdiği, kamu gelirlerinin ise bütçeyi dengeye getirecek şekilde artırılamadığı görülmektedir. Vergi tahsilatının, yeni vergi düzenlemelerinin sağlıklı şekilde yürütülememesinin yanı sıra kayıtdışı ekonominin genişlemesi de kamu gelirleri üzerinde olumsuz etkiler yaratmıştır. Kamu kesimi, açıklarını kamu gelirleri ile karşılayamayınca TCMB avanslarına, iç ve dış borçlanmaya başvurmuştur. Bu dönemde kamunun kaynak talebi oldukça yüksek olduğu için bunu karşılamak için getirisi vergiden muaf tutulan yüksek faizli DİBS ihracı başlamıştır. Kamu borçlanması için artırılan faizler bir süre sonra kamu açıklarını daha da artırarak, borç-faiz kısır döngüsüne neden olmuş, kamu kesimi borçlanma gereği bundan sonra giderek artmıştır yılında sermaye hareketlerinin tamamen serbest bırakılması ve yüksek tutulan faizler nedeniyle, ülkeye yabancı sermaye girişi artarak devam etmiş, kısa vadeli yabancı sermaye döviz kurları üzerinde bir baskı oluşturmuş ve TL nin aşırı değerlenmesine neden olmuştur. Özelikle yıllarında döviz kurundaki yıllık değişmenin enflasyon oranının altında kaldığı yani gerçekte TL nin reel olarak değer kazandığı görülmektedir. Arbitraj geliri elde etmek amacıyla gelen sıcak para, Türk Lirası nın (TL) reel olarak değerlenmesine neden olmuştur. Bu gelişme de ithalatın artmasına, ihracatın ise azalmasına neden olarak dış ticaret açıklarını artırmıştır (Bastı, 2006: 84). 66

79 1989 yılında sermaye hareketlerinin serbest bırakılmasıyla birlikte TL reel anlamda değer kazanmaya başlamış, kur değerli tutulduğundan, kısa vadeli sermaye hareketlerini yurtiçine çekebilmek için faiz oranları yüksek tutulmuştur. Bu dönemde reel faizler yükselmeye başlamıştır (Güloğlu ve Altunoğlu, 2002: 16). Beklenenin tersine, yüksek yabancı kaynak girişine rağmen faiz oranının düşmemesinin en önemli nedeni yabancı sermaye akımlarının gelişmekte olan reel yatırımlardan çok, spekülatif yatırımlara yönelmiş olmasıdır (Yentürk, 2005: 64). Tablo 3.6: Yılları Arasında Döviz Kuru, Faiz ve Enflasyon Oranları Yıllar Reel Döviz Kuru (1995=100) Mevduat Faiz Oranı İç Borçlanma Faiz Oranı Enflasyon Oranı* (%) ,5 58,83 58,80 63, ,0 59,35 52,90 60, ,9 72,70 79,50 66, ,9 74,24 86,50 70, ,7 74,76 87,60 66,10 Notlar : Mevduat Faiz Oranı, 12 ay vadeli ağırlıklandırılmış mevduat faiz oranı olarak, İç Borçlanma Faiz Oranı, Hazine Bonosu Yıllık Birleşik Ortalama Faiz Oranı olarak alınmıştır. *(1987=100). Kaynak : DPT Temel Ekonomik Göstergeler, TCMB EVDS, Yentürk (2005) 1988 ile 1993 yılları arasında hükümet, tarımda taban fiyat uygulamaları ile destekleme alımları uygulamalarına devam etmiş, söz konusu döneme kadar düşük tutulan reel ücretlerde artışlar yapılmıştır. Bu uygulamalar iç talebi canladırıcı etki yaratarak, cari açığın ve enflasyonun artmasına yol açmıştır. Bu dönemde GSMH büyüme hızında artışlar olsa da belli bir istikrar gözlenmemiştir. Büyüme oranlarındaki istikrarsızlık yüksek seviyelerdeki enflasyonla birleşince ekonomideki istikrarsızlık derinleşmiştir. Bu nedenle, TCMB ilk kez bir para programını ilan ederek uygulamaya başlamıştır. Öncesinde de programlar uygulansa da bunlar açıkça ilan edilerek yapılmamıştır yılında uygulanan program ile TCMB bilanço büyüklükleri, toplam iç varlık ve yükümlülükleri kontrol altına alınmaya çalışılmıştır. 67

80 1991 yılında Körfez Savaşı nın patlak vermesi ve ortaya çıkan olumsuz konjonktürden Türkiye nin de etkilenmesi nedeniyle, 1991 yılında para programı uygulanamamıştır. Körfez Savaşı sırasında Irak a ambargo uygulaması Türkiye nin de bölge ile ekonomik ilişkilerini sekteye uğratmış, bölge ülkeleriyle olan ticaretimiz olumsuz yönde etkilenmiştir. DTM verilerine göre; Türkiye nin Irak a ihracatı 1990 yılında 215 milyon ABD doları iken, 1991 yılında 122 milyon ABD dolarına, Kuveyt e olan ihracatı ise 92 milyon ABD dolarından 16 milyon ABD dolarına gerilemiştir. Körfez Savaşı nın yanı sıra terörün de tırmanışa geçtiği aynı dönemde, Türkiye nin siyasi konjonktürünün yanında ekonomik dengeleri de sarsılmış, terör nedeniyle artırılan güvenlik harcamaları, bütçe üzerinde baskı oluşturmuştur dönemi ithalatın artış gösterdiği, ihracat artışının ise yavaşladığı bir dönem olmuştur. Bu gelişmeler, dış ticaret açığının artmasına neden olmuştur. Dış ticaret açıkları ise yüksek faiz- düşük kur politikası sayesinde ülkeye giriş yapan kısa vadeli yabancı sermaye ile finanse edilerek sürdürülmüştür. Özellikle 1993 yılı dış ticaret açığının milyon ABD doları gibi rekor düzeye ulaştığı bir yıl olmuştur. Dış ticaret açığına bağlı olarak cari işlemler açığı da çok yüksek seviyelerde gerçekleşmiş buna karşılık resmi rezervlerde artış gözlenmiştir. Yüksek cari işlemler açığına rağmen döviz rezervlerindeki artış, finansal serbestleşme nedeniyle ülkeye çok yüksek miktarlarda giriş yapan kısa vadeli yabancı sermaye ile açıklanmaktadır döneminde dış ticarette yaşanan gelişmelerin en önemli nedenlerinden biri de spekülatif sermaye girişlerinin neden olduğu iç talep artışları olarak gösterilmektedir. Spekülatif sermaye girişleri sonucunda ulusal para değer kazandığı için ithalat ucuzlamakta ve canlanan iç talep de ucuzlayan ithalat ile karşılanmaktadır. Dolayısıyla, spekülatif sermaye hareketlerinin yoğun yaşandığı dönemlerde, reel döviz kurunda değerlenme, faiz oranında yükselme ve iç talepte canlanma gibi gelişmeler Türkiye gibi gelişmekte olan ülkelerde ihracatçı sektörlerin uluslararası rekabet gücünü azaltıcı etki yapması kaçınılmaz olmaktadır. TL nin reel anlamda değer kazanması ve iç talebin artması, ihracatçıları iç piyasa için üretim yapmaya teşvik etmiş ve bunun sonucunda da ihracat azalmıştır. İhracattaki duraksama ve ithalattaki artışlar sonucu cari işlemler açığı 1993 yılında 6 68

81 milyar 433 milyon dolara ulaşarak GSYİH nin %3,3 üne erişmiştir (Güloğlu ve Altunoğlu, 2002: 16). Tablo 3.7: Yılları Arasında Bazı Ödemeler Dengesi Kalemleri (milyon ABD doları) Cari İşlemler Dengesi Dış Ticaret Dengesi İhracat İthalat Doğrudan Yatırımlar Portföy Yatırımları KVYS Rezerv Varlıklar Kaynak : TCMB 1992 yılından itibaren, kamu açıklarının kısa vadeli dış borçlanma ile finansmanından vazgeçildi, fakat kısa vadeli yabancı sermayeyi yurda çekmek amacıyla uygulamaya konan yüksek faiz politikası 1993 yılı ortalarına kadar sürdürüldü (Şahin, 2009: 221). Ancak hükümet 1993 yılının ikinci yarısında, yatırımları da teşvik etme amacıyla faizleri aşağı çekme girişiminde bulununca ekonomideki sorunlar daha da şiddetlenmiştir. Hazine ihalelerinin iptal edilmesi, dış ticaret ve cari işlemler açıkları, bazı derecelendirme kuruluşlarının Türkiye nin notunu düşürmesi gibi olaylar ve bunların ekonomide yarattığı etkiler ülkeyi krize götüren süreci hızlandırmıştır. Faizleri düşürebilmek için iç borçlanmanın terk edilmesi ve TCMB kaynaklarına yönelinmesi, ekonomide likiditenin artmasına neden olmuştur. Bu likit fonlar ise öncelikle borsaya yönelmiş ardından yönünü döviz piyasasına çevirmiştir. Spekülatif sermaye hareketleri nedeniyle döviz kurlarının yükselmesinin yanında faizlerde de istenen şekilde herhangi bir düşüş etkisi yaratamamıştır. 69

82 Döviz kurunun hızla yükseliş trendine girmesi bankacılık sektörünü de zor durumda bırakmıştır sonrası dönemde döviz işlemlerine yönelen bankaların 1994 yılına gelindiğinde çok yüksek boyutlarda açık pozisyonları bulunmaktaydı. Piyasadaki aşırı likiditenin döviz piyasasına yönelip döviz kurlarını yükseltmesi sonucu yüksek kur riski taşıyan bankacılık sektörünün kambiyo zararları artmıştır. Gerek bankacılık sektöründe gerekse ekonominin genelinde geniş çapta istikrarsızlık sonucu 1994 yılında ciddi boyutta bir kriz yaşanmış ve 5 Nisan Kararları olarak da bilinen bir takım önlemlerin alınması kaçınılmaz olmuştur dönemi, istikrarsız büyüme oranlarının, yüksek enflasyonun, spekülatif amaçla ülkeye giriş yapan kısa vadeli yabancı sermayenin piyasalarda hızlı hareketinin yarattığı istikrarsızlığın, hızla artan kamu kesimi açıklarının, dolarizasyonun ve artan dış ticaret açıklarının ön planda olduğu bir dönemdir NİSAN 1994 İSTİKRAR PROGRAMI Türkiye, 1994 yılı başında bir ekonomik krizle karşı karşıya kalmış, piyasalarda istikrar temin etmek ve ekonomide sürdürülebilir bir kalkınmanın sağlanmasına yönelik yapısal düzenlemeleri hayata geçirmek için 5 Nisan 1994 tarihinde bir istikrar programı yürürlüğe konmuştur. Söz konusu program; kamu kesimi malî dengesini sağlamayı, piyasalarda istikrar ve denge sağlamayı, ödemeler dengesi açıklarını daraltmayı ve çeşitli yapısal reformları gerçekleştirmeyi hedeflemiştir yılına dek yaşanan gelişmeler, gerek terörle mücadele, gerekse ücret artışları ve bunlara ek olarak KİT açıkları yüzünden kamu açıkları giderek artmıştır. Faizler üzerinde baskı oluşturan kamu açıklarının hafifletilmesi için 1993 yılında borçlanmaya limit konulması ve faiz oranlarının düşürülmesi hedeflenmiştir krizi öncesi dönemde yüksek bütçe açıklarının yanı sıra cari işlemler açığı ve enflasyon da oldukça yüksek seviyelere ulaşmıştır. Ekonominin mevcut durumu ve buna eklenen devalüasyon beklentisi ile piyasada bulunan likidite dövize yönelmiş, bu da döviz kurlarının yükselmesine neden olmuştur. Bu gelişmeler üzerine, 26 Ocak 1994 tarihinde TL yaklaşık %14 oranında devalüe edilmiştir. Bu devalüasyonu 1 Mart ve 17 Mart tarihindeki iki devalüasyon 70

83 izlemiştir. TL nin yabancı paralar karşısındaki değer kaybı nominal olarak %172 ye kadar yükselmiştir (Güloğlu ve Altunoğlu, 2002: 17). TL bu şekilde yabancı paralar karşısında hızla değer kaybederken açık pozisyonu bulunan bankalar ise dövize olan taleplerini çok hızlı bir şekilde artırınca TCMB döviz rezervleri önemli ölçüde azalmıştır yılı Kasım ayında 7.158,2 milyon dolar olan brüt döviz rezervleri bu tarihten itibaren erime sürecine girmiş, özellikle 1994 yılının Mart ayında en büyük düşüş miktarı gerçekleşmiş, Şubat ayında 4.903,5 milyon dolar olan döviz rezerv düzeyi, 1.632,1 milyon dolar azalış ile 3.271,4 milyon dolar olmuştur. Ayrıca 1994 yılı genelinde ülkeden milyon dolarlık KVYS çıkışı yaşanmıştır. Şekil 3.1: 1994 Krizi Öncesi, Kriz Dönemi ve Sonrası TCMB Döviz Rezervleri (milyon ABD Doları) Kaynak : TCMB 1994 yılında yaşanan krizin en önemli nedeni hızla artan kamu açıkları olarak gösterilmektedir. Dolayısıyla 5 Nisan Ekonomik Önlemler Uygulama Planının önceliği; kamu açıklarını azaltmak için çeşitli tedbirler almak olarak belirlenmiştir. Kamu kesimi açıklarının süratle azaltılması için, bir yandan harcamaları disiplin altına alıcı önlemler getirilirken, diğer yandan kamu gelirlerini artırıcı düzenlemelere gidilmiştir (Darıcı, 1995: 137). Gelirleri artırmak için kullanılması kararlaştırılan başlıca araçlar, ek vergiler, KİT zamları (akaryakıt, şeker, çay, tekel ürünleri), 71

84 taşınmaz mal satışları, KİT lerin yerel yönetimlerin, merkezi yönetime olan borçların ödenmesi, kamu para ve fonların verimli kullanımı, vergi denetimi ile vergi ödemeyen kesimlerin vergi kapsamına alınmasıdır (Batırel, 1995: 96). Kamu gelirlerini artırmak için; yeni vergiler ihdas edilmiş, KİT ürünlerine zam yapılmış, bu zamlardan elde edilecek hasılatın bir kısmının Hazine ye aktarılması kararlaştırılmış, Akaryakıt Tüketim Vergisi nden bütçeye aktarılan pay %50 den %70 e çıkarılmıştır. Kamu gelirlerini artırmaya yönelik bu önlemlerin yanı sıra kamu harcamalarının kısılması için de bir takım önlemler alınmıştır. İlk olarak, savunma ve güvenlik harcamaları haricinde cari harcamaların %30 oranında kısılması kararlaştırılmıştır. Bunun dışında, kamu harcamalarında tasarruf sağlamaya yönelik önlemler genel hatlarıyla tarımda destekleme alımlarının kapsamı daraltılması, kamu yatırım programına yeni yatırımların alınmaması, tüm kamu yatıırm projelerinde %20 oranında kısıntı yapılması bütçeden KİT lere ve sosyal güvenlik kurumlarına yapılan transferlerin azaltılması olarak belirlenmiştir. Ekonomik Önlemler Uygulama Planı nın orta vadede amaçlarından biri de KİT lerin özelleştirilmesi ve bu sayede kamu gelirlerinin artırılması ve zarar eden KİT lerin bütçedeki yükünün ortadan kaldırılması olarak belirlenmiştir. Bunun yanında, yüksek maliyet ve düşük teknoloji ile üretim yapan KİT lerin kapatılarak aktiflerinin satılması da amaçlardan sayılmaktadır. Para değerine istikrar kazandırmak için, döviz kurları yeniden belirlenmiş (yüksek oranlı bir devalüasyon yapılmış) ve TCMB nin parasal büyüklükler üzerindeki kontrol gücünü artırmak için, kamunun kredi kullanımına sınırlar getirilmesi, mevduat munzam karşılığı, disponibilite oranları uygulamalarının yeniden düzenlenmesi ve TCMB nın daha özerk hale getirilmesi öngörülmüştür (Batırel, 1995: 96-97). Döviz kurunun hızla yükseldiği bu dönemde TCMB, ulusal paranın daha fazla değer kaybetmesini önlemek için bankalararası para piyasasına müdahele etmiş ve gecelik faiz oranlarını yükseltmeye başlamıştır yılının Şubat ve Mayıs ayları arasında gecelik faiz oranları ortalama olarak %266,17 düzeyinde gerçekleşmiştir. Bunun dışında, Devlet İç Borçlanma Senetlerinin (DİBS) de faiz oranları yükseltilmiş ve bu senetlerden stopaj alınması uygulaması kaldırılmıştır. 72

85 Tablo 3.8: 1994 Krizi Öncesi ve Sonrası Bazı Ekonomik Göstergeler Mevduat Faiz Oranı REDK (1995=100) Enflasyon Oranı* ,60 124,90 67, ,68 127,40 69, ,76 125,70 71, ,07 122,90 69, ,98 110,40 72, ,90 98,10 73, ,18 78,00 107, ,31 80,20 117, ,29 85,30 115, ,05 86,40 109, ,90 85,90 108, ,07 85,00 111, ,08 88,90 116,30 *(1987=100) Kaynak : TCMB Ekonomiyi krize sürükleyen süreçte piyasada bulunan likidite fazlasının çekilmesi için yüksek faizli hazine bonoları ihraç edilmiş, TCMB piyasaya döviz satmıştır. Ayrıca faiz hadleri artırılarak döviz kurlarındaki yükselişin önünü almak hedeflenmiştir. Faiz hadlerinin artırılmasına ek olarak, bankalardaki mevduatların önce belli oranda sonra %100 sigorta kapsamına alınması ile bankalardan mevduat kaçışı durdurulmak istenmiştir. 5 Nisan Ekonomik Önlemler Uygulama Planı kapsamında yürürlüğe konulan düzenlemeler sonucunda, 1994 yılında toplam kamu kesimi borçlanma gereğinde önemli bir iyileşme sağlanmıştır yılında yüzde 11,7 seviyesine yükselen kamu 73

86 kesimi borçlanma gereğinin GSMH ye oranı 1994 yılında 3,5 puan düşürülerek yüzde 8,2 düzeyine gerilemiştir (DPT, VII. Beş Yıllık Kalkınma Planı, 1995: 9). Şekil 3.2: 1994 Ekonomik Krizi Sürecinde Faiz Oranları (%) Kaynak : TCMB, Hazine Müsteşarlığı Ekonomik Önlemler Uygulama Planı ile ödemeler dengesi açıklarının kapatılmasına ve dış ticarete yönelik önlemler de alınmıştır. Türk Lirası nın serbest piyasada devalüe edilmesi ihracat üzerinde olumlu etki yaratmıştır. Buna ek olarak, piyasalarda istikrar sağlamaya yönelik olarak alınan önlemler iç talebi daralttığı için dış pazarlara yönelinme zorunluluğu da ihracatı teşvik edici bir etki meydana getirmiştir yılı dış ticaretin genel görünümüne bakıldığında, 1991 yılında milyon dolar, 1992 yılında milyon dolar, 1993 yılında ise milyon dolar olan dış ticaret açığının kriz yılı olan 1994 te milyon dolara gerilediği görülmektedir. Bunun nedeni, TL değer kaybettiği için 1993 yılında milyon dolar olan ihracatın 1994 yılında milyon dolara çıkması ve 1993 yılında milyon dolar olan ithalatın da milyon dolara gerilemesidir. 74

87 Tablo 3.9: 1994 Yılı Dış Ticaretin Görünümü (milyon ABD doları) Dış Ticaret Dengesi İhracat İthalat Kaynak : TCMB, DTM Ekonomik Önlemler Uygulama Planı ile öngörülen KİT reformu, özelleştirmeler, sosyal güvenlik reformu gibi bir takım yapısal dönüşümler, çeşitli hukuki altyapı yetersizlik ve eksikleri nedeni ile gerçekleştirilememiştir. Dolayısıyla, Ekonomik Önlemler Uygulama Planı ile kısa vadeli hedeflere ulaşılmış olsa da uzun vadeli hedefler gerçekleştirilememiştir DÖNEMİ 1994 yılında yapılan devalüasyon ve 5 Nisan Kararları 1994 ve 1995 yılında bir takım olumlu sonuçlar yaratsa da, etkileri uzun süreli olmamıştır. Dış ticaret açığında azalma, yapılan devalüasyonun ihracatı olumlu etkilemesi, cari harcamaların kısılarak kamu açıklarının belli ölçüde azaltılması çabaları gibi olumlu gelişmeler 75

88 yaşanmıştır. Ancak, 1996 yılı ile birlikte yeniden tüm göstergelerde gözlenen geriye dönüş dengesizliklerin baskın karakterde olduğunu ve alınan önlemlerin yeterli olmadığını göstermiştir (Yentürk, 2005: 67) ve 1996 yıllarında kamu kesimi borçlanma gereği, sırasıyla %8.6 ve %7.8 düzeylerinde gerçekleşmiştir. Hükümet, bir yandan TCMB kaynaklarına başvurarak emisyon hacminin genişlemesine neden olmuş, öte yandan %125 e varan faiz oranı ile borçlanmayı sürdürmesi, faiz artışı, fiyat artışı sarmalının yerleşmesini kaçınılmaz hale getirmiştir (Şahin, 2009: 234). 5 Nisan Kararları ndan sonra yavaşlama eğilimine giren enflasyon, yıl sonuna doğru yeniden artmaya başlamış ve %150 seviyelerine ulaşmıştır. Her ne kadar alınan önlemlerle iç talep daraltılmış ve iç-dış borçlanma azaltılmaya çalışılmışsa da bunların yerini parasal genişlemenin alması sonucu yeniden yüksek enflasyon dönemi başlamıştır. Ekonomik Önlemler Uygulama Planı nda öngörülen özelleştirme programı tam anlamıyla gerçekleştirilemediği için yılları için hedeflenen özelleştirme gelirlerinin tamamı elde edilememiştir. Yine bu dönemlerde, kamu kesimi yüksek faizlerle borçlanmayı sürdürmüştür. Bu dönemde yüksek faizler, bankaların reel sektörü desteklemek yerine kamuya borç vermeyi yani kamu açıklarını finanse etmeyi tercih etmelerine neden olmuştur yılı Türk Dış Ticareti ve Türkiye Ekonomisi açısından oldukça önemli bir yıl olarak kabul edilmektedir. Türkiye, 1947 de imzalanan Gümrük Tarifeleri ve Ticaret Genel Anlaşmasına (GATT) Torquay Tarife Görüşmeleri sonucunda tarih ve 6202 sayılı yasa ile taraf olmuştur. GATT, kurumsal bir yapıya kavuşturularak tarihi itibariyle Dünya Ticaret Örgütü ne dönüştürülmüştür. Türkiye, DTÖ üyeliğinin gerekleri doğrultusunda belirli bir takvim çerçevesinde sanayi ürünlerinde tarife indirimleri gerçekleştirmiş, tarım ve tekstil sektörlerinin kademeli olarak mevcut kurallara uygun faaliyet göstermelerini sağlamak amacıyla düzenlemeler yapmış, ticaret bağlantılı yatırım tedbirleri, fikri mülkiyet hakları ve hizmet ticareti konularında DTÖ tarafından oluşturulan uluslararası ticaret sistemine dahil olmuştur (Karagöz, 2009: 28). 76

89 6 Mart 1995 tarihinde Türkiye ve Avrupa Birliği Ortaklık Konseyi, Gümrük Birliği Kararı almış, tarihte ilk kez Avrupa Birliği ne tam üye olmaksızın bir devlet, Birlik ile gümrük birliğine gitmiştir. Gümrük Birliği nin geçmişi 1963 Ankara Antlaşması ve bu antlaşma ile başlayan Hazırlık Dönemi ne dayanmaktadır. Bu dönemde Türkiye bir yükümlülük altına girmemiş, birlik ile Türkiye arasındaki ekonomik farklılıkların azaltılması amaçlanmıştır. 1 Ocak 1973 te ise imzalanan Katma Protokol ile Geçiş Dönemi olarak adlandırılan süreç başlamış, birlik ülkelerinden ithal edilen sanayi ürünlerinde gümrük tarifelerinin ortak gümrük tarifesi düzeyine indirilmesi kararlaştırılmış ve yatırımların teşviki için yatırım malı ithalatında gümrük tarifeleri kaldırılmıştır. Şekil 3.3: Gümrük Birliği Sonrası Türkiye nin Avrupa Birliği ile Dış Ticareti (milyon Amerikan doları) Kaynak : DTM 6 Mart 1995 tarihli Ortaklık Konseyi Kararı ile 22 yıl süren geçiş dönemi tamamlanmış, taraflar GB nin kurulması için gerekli koşulların oluştuğuna karar vermişler ve böylece 1 Ocak 1996 tarihi itibariyle Türkiye-AB arasındaki GB tamamlanmıştır (Temiz, 2009: 117). Gümrük birliği, üye ülkeler arasında malların serbestçe dolaştığı, üçüncü ülkelere karşı ise bütün üyelerin ortak gümrük tarifesi uyguladıkları bir entegrasyon türüdür. Dolayısıyla, gümrük birliği süreci, Türkiye nin hem AB üyesi ülkelere karşı hem de AB dışındaki ülkelere karşı uyguladığı dış ticaret politikası önlemlerinin değişmesine neden olmuştur (Kalaycı ve Artan, 2009: 5). Gümrük Birliği, sadece sanayi malları ve işlenmiş tarım ürünleri 77

90 ile ilgili ticareti kapsarken, mukayeseli üstünlüğe sahip olduğu tarım ve hizmetleri kapsam dışı bırakmıştır. Ayrıca 2001 yılı sonuna kadar Türkiye nin AB nin üçüncü ülkelerle (EFTA, İsrail, Romanya, Bulgaristan, Makedonya, Hırvatistan, Bosna- Hersek ve Fas) yaptığı tercihli ticaret anlaşmalarını da kabul etmesi öngörülmüştür (Bilgili, 2007: 240). Gümrük Birliği ile Türkiye nin AB üyelerinden ve Avrupa Serbest Ticaret Bölgesi (EFTA) ülkelerinden ithal ettiği sanayi ürünlerine yönelik koruma oranı sıfırlanmış, üçüncü ülkelere karşı ise bu oran ortalama %11 den %6 seviyesine düşürülmüştür (Tonus, 2007: 196). Tablo 3.10: Türkiye nin Dış Ticareti İçinde AB nin Payı (%) Yıllar İhracat İthalat ,26 34, ,49 37, ,67 44, ,20 46, ,12 55, ,15 53, ,91 55, ,01 55,39 Kaynak : DTM AB nin Türkiye nin dış ticareti içindeki payını ifade eden oranlara bakıldığında, AB ile ticaretin, Türkiye nin gerek ihracatının gerekse ithalatının neredeyse yarısını oluşturduğu görülmektedir. Gümrük Birliği öncesi 1985 yılında AB nin Türkiye nin ihracatındaki payı %40,26 iken bu oran GB sonrası 1996 yılında %54,12 ye yükselmiştir. İthalatta durum ise şu şekildedir; 1985 yılında %34,33 olan AB den yapılan ithalatın toplam ithalata payı oranı GB sonrasında %55,74 olarak gerçekleşmiştir. Dolayısıyla ihracatın da artmasına rağmen GB nin ithalat lehine ticaret artırıcı etkisi olduğu görülmektedir (Bilgili, 2007: 240). 78

91 Gümrük Birliği nin Türkiye ekonomisi ve dış ticareti üzerindeki etkileri konusunda pek çok farklı görüş bulunmaktadır. Gümrük birliğinin ticaret yaratıcı ve ticareti saptırıcı etkileri olduğu bilinmektedir. Nart (2010) 21 i Ab üyesi, 15 i birlik dışından olmak üzere 35 ülkenin verileri ile yaptığı çalışmasında; Gümrük Birliği nin Türkiye nin dış ticaretinde yapısal bir dönüşüm yarattığı, buna ek olarak ithalatın ihracattan daha hızlı artması sonucu net ihracatın azalmasına neden olduğu sonucuna ulaşmıştır. Ayrıca Gümrük Birliği nin AB ile olan ticarette ticaret yaratıcı, AB dışındaki ülkelerle olan ticarette ise ticareti saptırıcı etkiler doğurduğu da elde edilen sonuçlar arasında yer almaktadır. Sanayileşme sürecini tamamlamamış bir ülkenin gümrük birliğine dahil olarak yerli pazarını rekabet gücü yüksek gelişmiş ülkelere ve bunların ürünlerine açmasının dış ticaret üzerine olumsuz etkileri olacağını savunan görüşlerin yanında gümrük birliğinin yapısal anlamda iyileştirici etkiler doğuracağını ileri süren görüşler de ortaya atılmaktadır. Bilgili (2007) ye göre rekabet ortamını geliştirici ve rekabet yaratıcı etki, uluslararası normlara uyma, yabancı sermaye girişi, tüketici haklarının korunması, AB ekonomisi ile bütünleşme GB nin uzun vadede ortaya çıkabilecek olumlu yapısal etkileri arasında sayılmaktadır. Bu etkilerinin yanında GB, ülkelerin dış ticaret politikasını serbestçe belirlemelerine imkan bırakmamaktadır. Türkiye, GB ile birlikte yalnızca AB ülkeleri ile gümrük tarifelerini kaldırıp mevzuatın uyumlulaştırmamış aynı zamanda birliğin üçüncü ülkelere uyguladığı ticaret politikalarını da benimsemiştir. Türkiye, AB nin üçüncü ülkelere uyguladığı engelleri kısmen ya da tamamen kaldırması ile birlikte GB nin serbest giriş avantajını kısa sürede kaybedecektir. Dolayısıyla da ihracatın ekonomik büyümedeki itici gücü azalacaktır (Bilgili, 2007: 249) yılında yine hızlı bir spekülatif sermaye girişi, dolarlaşma ve döviz kurunda değerlenme göze çarpmaktadır. Bunun en temel sonucu dış açığın büyümesi ve ihracatın ithalatı karşılama oranındaki düşmedir (Yentürk, 2006: 67) yılında alınan önlemler kapsamında faiz oranları artırılarak, dövize yönelim durdurulmak istenmiştir fakat bu artış 1997 yılına kadar devam ettirilebilmiştir. Bütçe açıkları açısından bakıldığında da durum farklı görünmemektedir yılındaki önlemlerle küçültülmek istenen bütçe açıkları kriz sonrası dönemde yükselmeye devam etmiş, bütçe harcamaları içinde faiz ödemelerinin payı çok yüksek oranlara ulaşmıştır. 79

92 Tablo 3.11: Yılları Arası Bazı Ekonomik Göstergeler Mevduat Faiz Oranı (%) 92,32 93,77 96,56 95,50 46,73 Enflasyon Oranı* (%) 93,17 79,38 85,33 83,57 63,61 REDK Endeksi (1995=100) 103,10 101,70 115,90 120,90 127,30 DTH/M2Y (%) 43,36 45,63 46,41 46,51 43,48 Hazine Bonosu Faiz Oranı (%) 123,20 134,20 124,50 115,50 109,60 GSMH Artış Hızı (%) 8,0 7,1 8,3 3,9-6,1 *(1987=100) Kaynak : TCMB, Hazine Müsteşarlığı Türkiye Ekonomisi, iç ve dış talepte ortaya çıkan canlanmaya bağlı olarak döneminde hızlı bir büyüme sürecine girmiş ve bu eğilim 1998 yılının ikinci çeyreğine kadar devam etmiştir. GSMH büyüme hızı döneminde ortalama yüzde 7,8 olarak gerçekleşmiştir. Ancak, yılın başında uygulamaya konulan sıkı maliye politikası ve Rusya Krizinin etkisi ile, 1998 yılında ekonomi yavaşlama sürecine girmiştir (TCMB, 2000: 16) yılında yaşanan ekonomik kriz sonucu iç talebin daralması ithalatın yaklaşık yüzde 20 düzeyinde gerilemesine neden olmuştur yılında iç talebin canlanmaya başlaması ve Gümrük Birliği nin yarattığı ek ithalat talebi sonucunda 1995 yılında ithalatta gözlenen artış 1996 yılında da devam etmiştir yılında dış ticarette serbestleşmenin sonucunda tüketim malı ithalatının toplam ithalat içinde payı artış göstermeye başlamıştır ve 1997 yıllarında Türkiye nin toplam ithalatı içinde en yüksek payı ara malı ithalatı kalemi almıştır. Bu durum, Türkiye nin dış ticaretinin genel özelliklerinden biri olarak karşımıza çıkmaktadır. Yapılan ithalatın içinde en yüksek payı ara malı ve sermaye malı ithalatı almaktadır. 80

93 Tablo 3.12: Yılları Arasında Ödemeler Dengesi Kalemleri (milyon dolar) İhracat İthalat İhracat/İthalat (%) 62,19 75,75 68,09 68,65 74,81 Cari İşlemler Dengesi Doğrudan Yatırımlar Portföy Yatırımları Rezerv Varlıklar Kaynak : TCMB, TÜİK 1995 yılından itibaren, Gümrük Birliği ve canlı iç taleple birlikte ithalat hızlansa bile, 1997 yılından itibaren Gümrük Birliği anlaşmasının etkisini yitirmesi ile ithalat yavaşlamış, 1998 yılında yaşanan iç talep daralması neticesinde gerilemiştir yılında dek artış gösteren ithalat, bu yıldan sonra azalma trendine girerek 1999 yılında hem daralan iç talep hem de azalan sanayi üretimi nedeniyle milyon dolar düzeyine gerilemiştir. Söz konusu dönemde ihracatın göstermiş olduğu düşük performans, dış talepteki yetersizliğe değil, ihracatı artırmaya yönelik çabaların yetersiz oluşuna bağlı olarak açıklanmaktadır. Türkiye ihracatının teknoloji yoğun ürünlerden ziyade, işgücü yoğun ürünlerden oluşması ve ihracatın yarısından fazlasını oluşturan tüketim mallarındaki çeşitliliğin yetersiz kalması da ihracat performansını düşürmektedir yılında Gümrük Birliği ne geçilmesi ile birlikte ithalatta artışlar yaşanmaya başlamış fakat ihracatta aynı oranda artışlar yaşanmamıştır. İç talebin canlı olması ve OECD ülkeleri büyüme hızlarındaki yavaşlamaya bağlı olarak, 1995 yılı ikinci yarısından itibaren ihracat artış hızında yavaşlama meydana gelmiş, Gümrük Birliği ne girişin etkisi de beklendiği ölçüde yüksek olmamıştır. İhracat 81

94 gelirlerindeki sınırlı bir artış görülmesinin bir diğer nedeni de, önemli boyutlara ulaşan bavul ticaretinin istatistiklere girmemesi olmaktadır yılında ihracat artan yurtdışı talebin etkisi ile yaşanan Güneydoğu Asya krizine rağmen milyon ABD dolarından milyon ABD dolarına yükselmiştir. Ancak 1998 yılında Rusya krizinin olumsuz etkileri nedeni ile Ocak-Kasım döneminde ihracatta gerilemeler yaşanmış, 1998 yılı genelinde ise 1997 yılı ile kıyaslandığında çok sınırlı bir artış gerçekleşmiştir yılında ihracatta gerileme kaydedilmiş, 1998 yılında milyon ABD doları olan ihracat 1999 yılında milyon ABD doları düzeyine gerilemiştir. İhracatta sınırlı da olsa gözlenen bu düşüşün en önemli nedenleri 1999 yılında ihracat pazarlarımızdaki büyümenin yavaşlaması ve ihraç malları fiyatlarındaki düşüş olarak gösterilmektedir. Güneydoğu Asya ülkelerinde yaşanan ekonomik krizin hemen ardından Rusya Federasyonu nun da bir ekonomik krizle karşı karşıya kalması Türkiye ekonomisini özellikle 1998 yılının ortalarından itibaren belirgin bir şekilde olumsuz yönde etkilemeye başlamıştır. İlgili ülkelere yapılan ihracatın hacimce azalmasının yanında Rusya Krizi ile birlikte pek çok gelişmekte olan ülkede olduğu gibi Türkiye de de sermaye çıkışları yaşanmıştır. Yüksek KKBG nedeniyle kamu kesimi iç piyasadan borçlanmak durumunda kalmış, bu da reel faizlerin artmasına, özel sektörün kullanabileceği kredi miktarının azalmasına ve mali sektörün küçülmesine neden olmuştur. Söz konusu dönemde TL reel olarak değerlenmektedir ancak buna karşın ihracat hacmindeki artışın sürüyor olması, söz konusu dönemde ihracat gelirlerinin reel kur değişimlerinden daha çok dış talep gelişmelerine duyarlı olduğunu göstermektedir yılında yaşanan Güneydoğu Asya Krizi ve 1998 yılı Rusya Krizi, Türkiye ekonomisine olumsuz yönde etki etmiştir. Kriz ile birlikte Güneydoğu Asya ülkeleri paralarının yüksek oranlı devalüasyonu bu ülkelerin rekabet gücünü artırmıştır. Bunun yanında dış piyasalarda yaşanan talep daralmaları ve ihracatta damping uygulamaları da rekabeti artırıcı yönde etki yaratmıştır. Güneydoğu Asya Krizi ni izleyen dönemde, Rusya nın rubleyi devalüe etmesi, 90 günlük morotoryum ilanı ve yabancı sermaye hareketlerine sınırlama getirmesiyle Rusya ekonomisinde ciddi bir 82

95 krizin yaşandığı görülmektedir. Petrol fiyatlarındaki düşüşün Rusya nın ödemeler dengesini bozması, kısa vadeli yabancı sermayenin spekülatif davranışları, Güneydoğu Asya krizinin etkileri, borçlanma ile finanse edilen bütçe açıkları, yüksek borç faizleri ve borç ödemeleri Rusya da yaşanan krizin en önemli nedenleri arasında yer almaktadır Rusya Krizi sonucunda Türkiye nin Rusya Federasyonu na yaptığı ihracatın milyon dolardan milyon dolar seviyesine gerilediği, 1999 yılında da azalmayı sürdürerek 589 milyon dolar hacminde gerçekleştiği görülmektedir. Tablo 3.13: Yılları Asya Ülkeleri ve Rusya ile Dış Ticaret (milyon ABD doları) Asya Ülkelerine Yapılan İhracat Asya Ülkelerinden Yapılan İthalat Rusya ya Yapılan İhracat Rusya dan Yapılan İthalat Kaynak : DTM Asya ülkelerine baktığımızda ise bu ülkelerin tecrübe ettiği 1997 krizi neticesinde 1997 yılının Temmuz-Aralık ayları arası dönemde söz konusu ülkelerin paralarını ortalama yüzde 35 oranında devalüe etmesi nedeniyle 1998 yılında Türkiye nin Asya ülkelerine olan ihracatının azaldığı görülmektedir. Asya ülkelerine toplam ihracat rakamları da göstermektedir ki 1997 yılına dek artış gösteren ihracat, 1998 yılında yaklaşık %60 oranında azalarak 293 milyon dolar olarak gerçekleşmiştir. Asya Krizi sonrası Asya ülkelerinin paralarını devalüe etmeleri, ihracatçı sektörlerine uluslararası pazarlarda rekabet gücü kazandırmıştır. Asya ülkelerine yaptığımız ihracat 1997 yılından sonra azalmaya başlamış, buna ek olarak da bu ülkelerden 83

96 toplam ithalatımız 1996 yılında milyon dolar seviyesinde iken, 1997 yılında sonra 2 milyar doların üzerinde gerçekleşmeye başlamıştır. Bu rakamlar, bir ülkenin parasını devalüe etmesi sonucu ticaret partnerleri ile ilişkisinin ne şekilde geliştiğini göstermektedir. Güneydoğu Asya Krizinin üzerine Rusya da Ağustos ayında meydana gelen ekonomik ve siyasi kriz, Türkiye yi Borsa Krizi yaratarak büyük ölçüde olumsuz yönde etkilemiştir (Karluk vd., 1999: 9). Kazgan(2005), krizlerin Türkiye ye etkisi şu şekilde özetlemektedir: Kriz Türkiye ye canlı bir ekonomik gidiş yaşarken, 1998 ortasında intikal etti. İntikal doğrudan ve dolaylı yollardan ortaya çıktı: Asya ülkeleri paralarındaki şiddetli devalüasyon, Türkiye nin bu ülkeler karşısında üçüncü piyasalarda rekabet gücünü düşürdü; ayrıca, bu bölgeye sattığı bazı hammaddeler ve ara malların ithalatını azalttı. Bu doğrudan etkiye Rusya kanalından intikal eden dolaylı etki eklendi den itibaren Rusya nın ihracatta giderek artan bir pay alması, 1997 ye gelindiğinde toplam ihracatın %8 ine yaklaşması ve bavul ticareti, 1998 de Rusya nın yediği darbe ile birlikte şiddetli düşüşe geçti; bu ülkeden turist gelişlerinin neredeyse yarılanması buna eklendi. Arka arkaya yaşanan krizlerin yarattığı panik ortamında tüm dünya ile birlikte Türkiye de de sermaye kaçışları yaşanmıştır yılında milyon dolar olan portföy yatırımları, 1998 yılında milyon dolar düzeyine gerilemiştir. Krizlerin etkilerine ek olarak 1999 yılında yaşanan Marmara Depremi de ekonomiye darbe vurmuş, 1999 yılında GSMH %6,1 küçülmüştür. Ayrıca ekonomide meydana gelen gerilemede reel faiz oranlarının aşırı artış göstermesi, gelişmekte olan ülkelerde yaşanan mali krizler nedeniyle ekonomiden sermaye çıkışı olması, turizm sektöründe yaşanan olumsuz gelişmeler ve ihracat gelirlerinin azalması etkili olmuştur (TCMB, 2000: 16). Kötü hava koşulları nedeniyle tarım üretiminin daralması, ülkeden sermaye çıkışlarının Hazine ihale faizleri ile birlikte faizler genel düzeyini yükseltmesi ve buna ek olarak yurtiçi tüketim talebi ve yurtdışı talebin azalması da daralma sürecine etki eden diğer faktörlerdir yılları ekonomide yapısal sorunların tamamen çözülmek yerine, yaşanacak bir krizin önlenmesine yetecek düzeyde kontrol altına alınması çabalarının 84

97 gösterildiği yani bir bakıma krizin ertelenmeye çalışıldığı bir dönem olarak görülmektedir. Kamu bankalarının artan görev zararları, bankaların mali yapılarındaki bozulma ve denetimden uzak finansal sistem yapısı bu yıllarda devam ettirilmiştir. Özetle, döneminde yani 5 yıl gibi uzun bir süre boyunca, ülke ekonomisini 1994 krizine sürükleyen ekonomik ve siyasi faktörlerde herhangi biri iyileşme ve gelişme yaşanmamış, dengesizlikler yapay tedbirlerle bastırılarak krize yol açmadan geçiştirilmeye ve olası bir kriz ertelenmeye çalışılmıştır (Yentürk, 2005: 68) YILI ENFLASYONLA MÜCADELE PROGRAMI, 2000 KASIM-2001 ŞUBAT EKONOMİK KRİZLERİ VE 2001 GÜÇLÜ EKONOMİYE GEÇİŞ PROGRAMI 1995 yılından 1999 yılına dek geçen süreçte iç borçlanma devam ettirilmiş, iç borç stokunun GSMH ye oranı 1995 yılında 17,33, 1996 yılında 21,02, 1997 yılında 21, yılında 21,70 ve nihayet 1999 yılında 29,28 olarak gerçekleşmiştir den sonra borç yükünün artması ve ekonomi üzerinde bir baskı unsuru oluşturması sebebiyle, yüksek faizli iç borçların düşük faizli dış borçlar ile takas edilmesi fikri ortaya atılmıştır. Borçların bu şekilde dönüştürülmesi için dünya piyasalarında güven sağlanması, bunun için de IMF ile bir anlaşma yapılması gerekli görülmüştür. IMF ile yapılan görüşmeler sonucu önce, Haziran 1998 de 18 aylık Yakın İzleme Anlaşması imzalandı. Bu anlaşma ile Hükümet, ekonomide istikrar sağlamayı, büyümeyi istikrarlı ve kalıcı bir çizgide sürdürmeyi hedeflediğini ve bunun için gerekli yapısal reformları içeren yeni bir ekonomi program uygulayacağını ilan etti. Aralık 1999 da IMF ile Stand-by anlaşması imzalandı ve Ocak 2000 de Enflasyon ile Mücadele Programı (EMP) adı verilen bir istikrar ve ekonomik dönüşüm programı uygulanmaya başladı (Şahin, 2009: 247). Aralık 1999 tarihli Niyet Mektubu sonrasında uygulanmaya başlanan bu program temelde üç unsura dayanmaktadır; i. Sıkı bir maliye politikası ile sağlanacak mali disiplin 85

98 ii. iii. Enflasyon hedefi ile uyumlu döviz kuru ve para politikası Yapısal reformlar EMP nin temel politika hedefleri ve ara hedefleri şu şekilde sıralanabilir( Şahin, 2009: 248) : i. Enflasyon üç yıl içinde( ) %5 e çekilecekti. TÜFE ve TEFE (ÜFE) bazında enflasyon oranının 2000 yılı sonunda %25 ve %20, 2001 sonunda %12-10 ve 2002 sonunda %7-%5 olması hedeflenmişti. ii. Program süresince GSMH büyümesi 2000 de %5.6, 2001 de %5.2 ve 2002 de %5.8 olarak öngörülmüştü. iii. Cari açık /GSMH oranı 2000 de -%1.8, 2001 de -%1.6 ve 2002 de -%1.5 olacaktı. iv. Kamu borç stoku /GSMH oranının, kamu kesimi konsolide bütçesinde sağlanacak faiz dışı fazlalar yardımı ile %57.9 dan %54.6 ya çekilmesi öngörülmüştü yılı enflasyonla mücadele programının temel hedefleri; enflasyon oranının düşürülmesi, ekonomide istikrarlı bir büyüme ve güven ortamının tesis edilmesi ve yüksek düzeyde seyreden reel faiz oranları nedeni ile bozulan kamu maliyesinin yapısal sorunlarının giderilmesi olarak tanımlanmaktadır. Program, sağlanacak mali disiplin ile kamu kesimi dengesinin iyileştirilmesini ve faiz dışı fazla verilmesini amaçlamaktadır. Faiz oranlarının düşürülmesi ve kamu kesimi borçlanma gereğinin düşürülebilmesi açısından programın uygulama döneminde Faiz Dışı Fazla / GSMH oranının %5.5 ile %6.5 arasında tutulması öngörülmüştür. Kamu kesimi dengesinin sağlanabilmesi açısından önemli bir gelir kaynağı da özelleştirmeler olarak görülmüştür. Program 3 yıla yayılmakta ve döviz kuru politikası bağlamında 18 er aylık iki döneme ayrılmaktadır. Döviz kuru politikasının programın ilk 18 aylık döneminde enflasyon hedefine yönelik kur sepeti, sonraki 18 aylık dönemde ise kademeli olarak genişleyen bant çerçevesinde yürütülmesi kararlaştırılmıştır. Bir yıllık 86

99 süreçte günlük olarak açıklanması planlanan kur sepeti de 1 ABD Doları + 0,77 Euro olarak belirlenmiştir. Bu şekilde, enflasyona neden olan döviz kuru belirsizliğinin ortadan kaldırılması amaçlanmıştır. Enflasyon ile Mücadele Programı, enflasyon hedefine ulaşabilmek adına nominal döviz kuru çıpasına dayalı bir politika izlemiş, sıkı para politikasını uygulamaya koymuştur. TCMB nin Net İç Varlıkları belli bir üst limite tabi tutulmuş, ilk üç aylık süreçte Aralık 1999 seviyesinde tutulması, sonrasında ise her üç aylık dönem sonlarında parasal tabanın %5 altı ve üstü sınırlarının oluşturduğu bir band aralığında hareket etmesi kararlaştırılmıştır. Program, döviz kurunun 1 Ocak 2000 ile 31 Aralık 2000 tarihleri arası dönem için ilanını ve ulusal paranın da kademeli olarak düşürülmesi planlanan enflasyon ile uyumlu bir şekilde %20 oranında değer kaybetmesini öngörmüştür. Parasal Taban, (Net İç Varlıklar + Net Dış Varlıklar) şeklinde ifade edilmektedir. Net İç Varlıklara sınırlama getiren program parasal tabanı tamamen Net Dış Varlıklara bağlı hale getirmiş, bu nedenle de TCMB adeta bir para kurulu gibi görev yapmak durumunda kalmıştır. Hükümet, programın uygulanması esnasında para otoritesinin belli sınırlı sorumluluklar haricinde finansal piyasalara müdahele etmemesini, piyasaların yabancı sermayeye tamamen açılmasını kararlaştırmıştır. Ayrıca sermaye akımlarının sterilize edilmeyeceği de taahhüt edilmiştir. Programla birlikte uygulanan sabit kur sistemi, merkez bankasının para politikasını bağımsız bir şekilde kullanma imkanını sınırlandırmıştır. Döviz kuru sistemi tercihinden kaynaklanan bu sonuç, sabit kur, sermaye hareketleri ve para politikasının eş zamanlı ve bağımsız bir şekilde kullanılmamasından kaynaklanmaktadır. Program gereği kurun sabitlenmesi ve sermaye hareketlerinin serbest olması merkez bankasının piyasaya sadece döviz karşılığında TL vermesini gerektirmiştir (Kansu, 2004: 177) yılının diğer çok önemli bir olayı yılın ilk yarısında faiz hadlerindeki hızlı düşüş oldu; hem de Hazine bonoları faiz hadleri sadece nominal olarak düşmekle kalmadı, aynı zamanda reel olarak da hızla düştü; sonbahara girerken, TL deki aşırı değerlenmeye rağmen, sıcak paranın getirisi %2 nin altına düşmeye başlamıştı 87

100 (Kazgan, 2005: 240). Sermaye hareketlerinin sterilize edilmeyeceği taahhüdü sonucunda sermaye girişleri artış göstermiş, artan sermaye girişi nedeniyle faiz oranlarında önemli ölçülerde düşüşler yaşanmıştır. Faizleri düşüren bir başka etken ise, artık Hazine nin TCMB den borçlanma yolunu terkederek yurt dışından borçlanmayı seçmesi olmuştur. Programla hedeflenen, yabancı sermaye girişleriyle genişleyen parasal taban sayesinde düşen faizlerin yatırımları uyarması iken Türkiye gibi tüketim eğilimi yüksek olan bir ülkede düşen faizler, yatırımları uyarmak yerine tüketimi ve ithalatı artırmıştır. Kurlardaki belirsizliğin ortadan kalkması ve faiz oranlarındaki hızlı düşüşler neticesinde, fiyat artış oranlarında yavaşlama gözlenmiştir yıl sonu TÜFE artış oranı yüzde 68,8 iken 2000 yıl sonu artış oranı yüzde 39,34 olarak gerçekleşmiştir. İstikrar programıyla birlikte enflasyon düşme eğilimine girmiştir. Fakat, enflasyondaki gerileme hedeflendiği oranda gerçekleşmemiştir. Enflasyonun hedeflendiği oranda düşürülememesinde, enflasyon beklentisinin yeterince aşağıya çekilememesi, özellikle dayanıklı tüketim mallarına yönelik tüketim artışı, ücret ve kiraların hedeflerin üzerinde artması gibi faktörler etkili olmuştur (Bastı, 2006: 102). Faiz oranlarında gerçekleşen düşüşler tüketim harcamalarını ve tüketici kredilerini arttırmış ve bu sayede yaşanan ekonomik canlılık ile birlikte ekonomi yeniden büyüme sürecine girmiştir. Tablo 3.14: Yıllarında GSYİH nin Değişim Oranları (Çeyrek Dönemler İitbariyle, %) 2000 Yılı 2001 Yılı I II III IV I II III IV GSYİH 5,05 14,92 25,80-3,17-4,90 24,10 28,88-1,97 Kaynak : TCMB Uygulanan programın dış ticaret üzerindeki etkisine değinmek gerekirse, döviz kurunun nominal çıpa olarak kullanılması ulusal paranın değerlenmesine neden olmakta bu da dış ticaret dengesi üzerinden olumsuz etkiler yaratmaktadır. Kur çıpası aşırı değerli bir yerli para yarattığı için ithalat hacminin artması ihracata konu 88

101 malların nisbi olarak pahalı hale gelmesi sonucunda da ihracat hacminin azalması beklenmektedir. Düşen faizlerin de tüketim ve ithalatta yarattığı artış ile hızlanan talep enflasyonu sonucunda fiyatlar genel düzeyi belirlenen döviz kurunun üzerinde seyretmeye başlamış, TL nin aşırı değerlenme süreci hızlanarak dış ticaret açığı daha da büyümüştür. Ekonominin 2000 yılının üçüncü çeyreğinin sonuna dek büyüme sürecinde olmasına ek olarak ham petrol gibi enerji fiyatlarında yükselmeler de ithalatın 2000 yılında hızlanmasına neden olmuştur. Bu dönemde ihracat ise zayıf bir performans göstermiştir. Bunun en önemli nedenleri, tarım sektöründe gözlenen düşük performanstan dolayı tarım ürünleri ihracatının gerilemesi, euro/dolar paritesinin euro aleyhine gelişmesi ve kurlarda görülen reel değerlenmedir. Programın başlangıç aşamasında kur sepeti değerinin hedeflenen enflasyona göre önceden ilan edilmesi ve fiyat artışlarındaki yavaşlamanın zaman alması, TL nin reel değerlenmesi sonucunu doğurmuştur (TCMB, 2000: 14). Tablo 3.15: Yılları Arasında Bazı Ödemeler Dengesi Kalemleri (milyon dolar) İhracat İthalat Dış Ticaret Dengesi Cari İşlemler Dengesi Resmi Rezerv (Değişim) Doğrudan Yatırımlar Portföy Yatırımları Kısa Vadeli Yabancı Sermaye Toplam Sermaye Hareketleri (Net) Kaynak : DTM, TCMB 89

102 Yurtiçi faizlerin düşük seyretmesi, enflasyon oranının programda hedeflendiği oranda düşürülememesi sonucu TL nin reel olarak değer kazanması sonucu ithalatın artış trendine girmesinin yanında 2000 yılında Euro nun Amerikan doları karşısında değer kaybetmesi ve TL nin Euro karşısında daha fazla değer kazanması da Euro Bölgesinden yapılan ithalatı artırarak, ithalatın toplamda artışına katkıda bulunmuştur. İhracat potansiyeli, TL nin Euro karşısında daha fazla değer kazanması neticesinde giderek daralırken, ithalatın artıyor oluşu dış ticaret dengesi ile birlikte cari işlemler dengesini de olumsuz yönde etkilemiştir. TL nin reel olarak değerlenmesi, iç talepteki artış ile birlikte, ihracat artışının ihmal edilebilir seviyelerde kalmasına neden olmuştur. TL nin kur sepeti karşısında değerlenmesi rekabet kaybına yol açarak ihracatı zorlaştırmıştır. Ayrıca, Euro nun Dolar karşısında değer kaybetmesi sebebiyle, TL nin Euro karşısında daha fazla değerlenmesi, başta hazır giyim-konfeksiyon olmak üzere, Avrupa ya ihracatımızı olumsuz yönde etkilemiştir (Bastı, 2006: 104) yılında ihracat 1999 yılına göre yüzde 2,8 gibi düşük bir oranda artmıştır. Uluslararası piyasalarda euronun değer kaybetmesi Türk Lirasının Euro karşısında değerlenmesine neden olmuştur. Bu durum, gıda ve tekstil gibi Avrupa pazarına yönelik ihracatı olumsuz etkilemiştir. İhracatın miktar olarak artış göstermesine karşın fiyatlardaki gerileme ihracat gelirlerinin azalmasına yol açmıştır. Öte yandan, reel faizlerde gözlenen gerilemeye bağlı olarak ertelenen tüketim harcamalarının gerçekleştirilmesinin iç talebi canlandırması, reel kurda ortaya çıkan değerlenmeye bağlı olarak ithal ürünlerin göreli olarak ucuzlaması ve turizm sektöründeki canlılık tüketim malı ithalatının 2000 yılı genelinde hızla artmasına yol açmıştır (TCMB, 2000: 20). Bu gelişmelere ek olarak, 2000 yılında petrol fiyatlarında meydana gelen artışlar da ithalat artışı üzerinde etkili olmuştur. Söz konusu dönemde, ara malı ve yatırım malı ithalatı da ithal malların göreceli olarak ucuzlaması, kur sepeti değerinin önceden açıklanması ve yenileme amaçlı özel yatırımlar yapılması nedenleri dolayısıyla artış göstermiştir. İhracattaki artış oldukça sınırlı iken ithalatta yüksek oranlı artışlar gerçekleşmesi neticesinde yüksek bir dış ticaret açığı gerçekleşmiştir. Enflasyonla Mücadele Programı, döviz kuru çıpasına dayalı olduğu için kur riskini ortadan kaldırmıştır. Ayrıca yurtiçi faiz oranları yurt dışı faiz oranlarına kıyasla 90

103 yüksek seviyelerde olduğu için Türkiye ye yabancı sermaye girişi 2000 yılında hız kazanmıştır. Söz konusu dönemde ülkeye giriş yapan yabancı sermayenin kompozisyonu da büyük önem arz etmektedir. Ülkeye giren toplam yabancı sermayenin içinde Portföy Yatırımları nın oranının yüksek olması ekonomide kırılganlığı artıran bir unsur olarak ele alınmaktadır. Portföy Yatırımları, kısa vadeli yabancı sermaye olduğu ve hızlı hareket ederek herhangi bir ekonomik aksaklık durumunda çok çabuk ülkeyi terk edebildiği için ve 2000 Yılı İstikrar Programı, NİV ye sınırlama getirip para arzını tamamen yabancı sermayeye bağlı hale getirdiği için kısa vadeli yabancı sermayenin oransal olarak yüksek olması ekonomide önemli bir risk unsuru olarak karşımıza çıkmaktadır yılında dış ticaret açığının milyon dolar olarak gerçekleşmesi cari işlemler açığının da artarak milyon dolar seviyesine gelmesine neden olmuştur. Ocak-Temmuz ayları arasında Hazine tahvil ihraçları sayesinde cari işlemler açığının portföy yatırımları tarafından önemli ölçüde finanse edilmesi mümkün olmuştur. Reel kurun giderek değerlenmesi, buna bağlı olarak cari açığın programda öngörülen düzeyin çok üzerinde gerçekleşeceğinin anlaşılması ve Arjantin de meydana gelen olumsuz ekonomik gelişmelerin yol açtığı tedirginlik neticesinde, 2000 yılı Eylül ayından itibaren Türkiye den yabancı sermaye çıkışları başlamıştır (Bastı, 2006: 108). Programa ilişkin beklentilerin olumsuza dönmeye başladığı dönemde yani Kasım ayındaki krizin patlak vermesinden önce sermaye girişlerindeki olumlu durumun tersine dönmeye başladığı görülmektedir. Özellikle 2000 yılının Kasım ayında milyon dolar civarında portföy yatırımı çıkışı yaşanmıştır. Tüm bu gelişmeler neticesinde TCMB Brüt Döviz Rezervleri Ekim ayında ,8 milyon dolar iken Kasım ayında milyon dolara gerilemiştir. Bankaların ilgili dönemde genel görünümüne bakıldığında; kısa vadeli açık pozisyonlarının bulunduğu, reel sektörü fonlamak yerine kamu kesimine borç vermeyi tercih ettikleri, faiz ve kur riski taşıdıkları, vade uyumsuzluğunun bulunduğu bilançolarında devlet tahvili ve Devlet İç Borçlanma Senedi (DİBS) bulundurdukları görülmektedir. Kamu bankaları da yüksek görev zararları ile faaliyet göstermekteydiler. Bu nedenlerle, finansal sektörün düzenlenmesi, ve uluslararası standartlara göre denetim sağlanması gerekliliği programda belirtilmiştir. Bankaların 91

104 sermaye yapılarının güçlendirilmesi, kamu bankalarına görev zararına neden olacak görevlerin verilmemesi, görev tanımının yapılması bu yapısal önlemler arasında yer almaktadır lı yıllar Türkiye Ekonomisi nde finansal serbestleşmenin en önemli yıllarıdır. Fakat bu dönemde finansal sistem ve özellikle bankacılık sektörü ile ilgili gerekli denetim mekanizmasının geliştirilmemiş olması, 1994 krizi sonrası getirilen %100 mevduat güvencesinin kaldırılmaması sistemde ahlaki risk (moral hazard) sorununa neden olmuştur. Döviz kurunun nominal çıpa olarak kullanıldığı enflasyonla mücadele program ve uygulamalarında genellikle yerli paranın değerlenmesi sonucunda dış ticaret dengesi olumsuz yönde etkilendiği için 2000 yılı Enflasyonla Mücadele Programı, bu kur çıpası uygulamasını 2001 yılı Temmuz ayına kadar sürdürmeyi, sonrasında ise döviz kurunu serbest dalgalanmaya bırakmayı kararlaştırmıştır Yılı Enflasyonla Mücadele Programı, piyasalarda bir likidite ihtiyacı doğması halinde merkez bankasının duruma müdahelesini kısıtladığı için kırılganlığı artırıcı bir risk unsuru taşımaktaydı. Nitekim, 2000 yılında bu riskle karşılaşılmış, öngörülen tüm hedef ve politikalara ve EMP nin uygulamada olmasına rağmen Kasım ayında Türkiye likidite krizi ile karşı karşıya kalmıştır. Bu krizin pek çok nedeni olmakla beraber, EMP nin eleştiri aldığı konular ekonomik krizin zeminini hazırlayan unsurlar olarak gösterilmektedir. Program uygulanırken Net İç Varlıkların sınırlandırılarak parasal tabanın tamamen Net Dış Varlıklara bağlı hale getirilmesi Merkez Bankasını ekonomide pasif bir duruma düşürmüştür. Programa bağlı kalmak bağlamında TCMB piyasanın likidite ihtiyacına yanıt vermekte gecikmiş, krizin etkilerinin daha şiddetli olması kaçınılmaz bir hal almıştır. Sterilizasyon yapılmayacağı taahhüdü sonucunda kısa vadeli yabancı sermayenin ekonomiye girişinin artması sonucunda parasal taban büyük ölçüde Kısa Vadeli Yabancı Sermayeye duyarlı hale gelmiş, ekonomideki şoklara ve ani sermaye çıkışlarına karşı APİ ile TCMB nin müdahele imkânı elinden alınmıştır. Ayrıca, enflasyon her ne kadar düşürülmüş de olsa hedeflenen seviyelere çekilememiştir. Faizlerin düşmesiyle artan tüketim sonucunda enflasyon, hedeflenen döviz kurunun üzerinde seyretmiştir. Programın eleştirilen bir başka yönü de; programın uygulamaya konmasından önce döviz kurunun aşırı değerli olmasına rağmen düzeltici devalüasyon yapılmamış olmasıdır. 92

105 Bilindiği gibi programda pek çok yapısal reform tanımlanmış ve uygulamaya konması planlanmıştır. Fakat ilerleyen zaman içinde bu yapısal reformların uygulamaya konmaması ve tamamlanamaması da krizin nedenleri arasında gösterilmektedir. Özelleştirme programı da öngörüldüğü şekilde uygulamaya konmamış, bankacılık sektöründe hedeflenen uluslararası standartlara uygun denetim gerçekleştirilmemiş, özel bankalar faiz ve kur riski taşımaya, yüksek açık pozisyonda bulunmaya ve zayıf sermaye yapısı ile çalışmaya devam ederken, kamu bankaları da yüksek görev zararları ile faaliyetlerine devam etmişlerdir. Bilançolarında devlet kağıtlarının oranının çok yüksek olduğu, faiz riski taşıyan, döviz fazlası olmayan bir bankacılık sektörüne sahip ekonomide, herhangi bir nedenle sermaye çıkışı yaşanması durumunda, ciddi bir likidite riski ve döviz atağı riski yüksek oranda mevcuttur (Kepenek ve Yentürk, 2008: 592). Yüksek kamu kesimi borçlanma gereği mevcutken uygulanan programda hedeflerin tutturulmaması ve öngörülen dönüşümlerin gerçekleştirilmemesi programın başarısına kuşku ile yaklaşılmasına neden olmuştur. Cari açığın giderek büyümesi, kısa dönemli borçların artması ve nihayet IMF kredisinin üçüncü diliminin ertelenmesi sonucunda 2000 yılının Kasım ayında Türkiye den önemli düzeyde sermaye kaçışı yaşanmış ve bir likidite krizi başgöstermiştir. Merkez Bankası Net Dış Varlıkları önemli ölçüde gerilerken Interbank gecelik faizleri de aşırı bir yükseliş göstermiştir. Kasım ayında Bankalararası Para Piyasası nda en yüksek gecelik basit faiz oranı %400 olarak gerçekleşmiş, Aralık ayında ise %1950 seviyesine yükselmiştir. Bastı (2006), Kasım 2000 ve Şubat 2001 Krizlerinin nedenlerini; i. Makroekonomik temellerle ilgili sorunlar ii. iii. iv. Kur çıpası (yarı sabit kur) uygulamasının getirdiği riskler Cari açığında kritik kabul edilen seviyeleri aşması Finansal kesimin / Bankacılık sisteminin sorunları v. Politik istikrarsızlık başlıkları altında ele almaktadır. 93

106

107 Makroekonomi ile ilgili kronik hale gelmiş enflasyon, iç ve dış borçlar ve kamu açıkları, kur çıpası uygulamasında döviz kurunun enflasyondan daha düşük kalması neticesinde ulusal paranın reel olarak değer kazanması, bu gelişmelerin dış ticaret açığı ve cari açığı artırması, vade uyumsuzlukları ile bankaların taşıdıkları faiz riskleri ve bankaların açık pozisyonları, bankacılık sektörünün riskli ve zayıf yapısı, koalisyon hükümetinin politik istikrarsızlık endişesini ortadan kaldıramamış olması, koalisyon hükümetinin yanı sıra hükümet ile Cumhurbaşkanlığı arasında yaşanan gerilim gibi pek çok etken birleşerek Türkiye yi Kasım 2000 ve Şubat 2001 krizine doğru sürüklemiştir. Para piyasalarında başlayan lidikite sıkışıklığı ve yaşanan panik ortamı kısa sürede sermaye piyasalarına da sıçramış ve İMKB endeksi yaklaşık %50 seviyesinde bir değer kaybı yaşamıştır. Uygulamada olan programa sadık kalmak amacıyla başlangıçta piyasalara ihtiyacı olan likiditeyi vermekte tereddüt eden TCMB, tamamen NDV ye bağlı bulunan parasal tabandaki sıkışıklığın üstesinden gelebilmek için APİ ile piyasalara müdahele etmek durumunda kalmıştır. Sağlanan bu likidite sayesinde krizin etkileri hafifletilmiş ancak kronikleşmiş sorunlar olduğu gibi bırakıldığı için kriz yalnızca ertelenmiştir yılının Şubat ayına gelindiğinde, üzeri örtülmüş olan ekonomik kriz, Cumhurbaşkanı ile Başbakan arasında yaşanan siyasi bir gerginlik neticesinde yeniden patlak vermiştir yılının Ocak ayında gerileyen İnterbank faiz oranları Şubat ayında bu kez Kasım 2000 Krizi düzeylerinin de üzerine çıkmış, Ortalama İnterbank gecelik basit faiz oranı %435 olurken, gerçekleşen en yüksek faiz oranı ise % 6200 olmuştur. 19 Şubat 2001 tarihinde Hazine ihalesi öncesinde yaşanan siyasi gelişmelerin ardından malî piyasalarda çok yüksek miktarlı döviz talebi ortaya çıkmış, fakat Merkez Bankası likiditeyi kısarak döviz talebinin gerçekleşmesini önlemeye çalışmıştır. Ancak bu durum, aşırı günlük likidite ihtiyacı içinde olan kamu bankaları nedeniyle, ödemeler sisteminin kilitlenmesine neden olmuş ve mevcut koşullar içerisinde kur politikasının sürdürülmesinin imkânsız hale geldiği 22 Şubat tarihinde dalgalı kur rejimine geçilmiştir (TCMB, 2001: 14). Programın uygulanması sırasında yaşanan Kasım 2000 likidite krizine yapılan müdaheleler sonucunda sabit kur sürdürülürken, Şubat 2001 krizi kur sisteminin çökmesine yol açmıştır (Kansu, 2004: 202). 95

108 Arka arkaya yaşanan bu iki likidite krizi sonrasında yine IMF nin önerileri doğrultusunda Güçlü Ekonomiye Geçiş Programı (GEGP) adı altında yeni bir ekonomik program hazırlanmış ve Haziran 2001 de uygulamaya konmuştur. Haziran 2001 de uygulamaya konan ve 2002 yılında yılları arası dönemi kapsamak üzere revize edilip genişletilen GEGP, bankacılık kesiminin güçlendirilmesi, etkin denetim mekanizmasının oluşturulmasını, sermaye yapısının güçlendirilmesini, malî disiplini, kamu bankalarının mevcut durumlarını iyileştirmeye yönelik düzenlemeleri içermektedir. TCMB yeni programın temel amacını kur rejiminin terk edilmesi nedeniyle ortaya çıkan güven bunalımı ve istikrarsızlığı süratle ortadan kaldırmak ve eşanlı olarak bu duruma bir daha geri dönülmeyecek şekilde kamu yönetiminin ve ekonominin yeniden yapılanmasına yönelik altyapıyı oluşturmak olarak tanımlamıştır. GEGP, bir önceki programda da yer alan fakat istenen seviyede gerçekleştirilemeyen özelleştirmeye büyük önem vermektedir. Program ile pek çok KİT (Telekom, Tüpraş, Poaş, Tekel vb.) ve kamu bankasının özelleştirilmesi hedeflenmiştir. Düzenlemeye göre özelleştirilecek KİT lerin yabancı sermaye tarafından satın alınmasına da olanak tanınacaktır. Bunun dışında, tarımda destekleme alımlarının sonlandırılması ve devletin tütün endüstrisi gibi etkin ve hakim olduğu endüstri kollarında bağımsız denetim kuruluşlarınca gerekli denetimlerin yapılması da program kapsamına alınmıştır. GEGP nin temelde dayandığı unsur; ekonomideki kronik yapısal sorunlar çözüme kavuşturulmadan sağlıklı bir ekonomik yapı ile ekonomide istikrarın temin edilemeyeceği olacak ifade edilmektedir. Programa göre tek başında iktisat politikaları uygulayarak enflasyonu kontrol altına almakla ekonomideki sorunlar çözülememektedir. Bu nedenlerden dolayı GEGP, finans sektöründe çeşitli düzenlemeleri, devletin şeffaflaştırılmasını ve hesap verilebilirliğin sağlanmasını, reel ekonomi ile ilgili düzenlemeleri, güçlendirilmiş kamu maliyesini, ekonomide etkinlik ve rekabetin artırılmasını öngörmektedir. Programla ilk olarak TCMB Yasası nda bir değişime gidilmiş ve TCMB nin özerkliğinin sağlanması bakımından Hazine ye kredi vermesine son verilmiştir. Merkez Bankası, yasa değişikliği ile para politikasının belirlenmesi ve 96

109 uygulanmasında tek yetkili kılınmış ve bankanın temel görevi fiyat istikrarının sağlanması olarak tanımlanmıştır. Programda bankacılık sektörü, yeniden düzenlenmesine ilişkin tedbirler çerçevesinde kamu bankaları, TMSF ye devrolunan bankalar ve özel bankalar şeklinde üç başlık altında ele alınmaktadır. Programın diğer en önemli iki düzenlemesi kamu bankaları ve özel bankalar ile ilgilidir Kasım ve 2001 Şubat Krizleri öncesinde bankacılık sektörü oldukça sorunlu bir yapı ve görünüm arz etmekteydi. Ahlaki risk (moral hazard), yetersiz sermaye yapısı, yüksek açık pozisyonlar, kur ve faiz risklerinin yanında bir de kamu bankalarının yüksek görev zararları bankacılık sektörünü sıkıntıya sokmuştur. Ayrıca bankacılık kesimi etkin bir denetim mekanizmasından son derece uzaktı. Bu noktada GEGP, kamu bankaları ile ilgili çeşitli düzenlemeler getirmiştir. Özel bankaların BDDK denetimine tabi olması, sermaye yeterliliğinin artırılması, sermaye yapılarının iyileştirilmesi için bankalara TMSF eliyle hisse senedi karşılığı kredi verilmesi, banka mevduatlarında sınırsız teminatın 2004 yılı itibariyle kaldırılması, bankalarının BDDK nın belirlemiş olduğu şartlar çerçevesinde uluslararası bağımsız denetim kuruluşlarınca denetlenmesi ve sermaye yetersizliği ile karşı karşıya kalan bankaların TMSF ye devredilmesi gibi düzenlemeler getirilmiştir. KİT lerin faaliyet zararları ve kamu bankalarının görev zararlarının ortadan kaldırılması için de gerekli yasal düzenlemeler başlatılmış ve sonraki dönemler için de verilen görevler ile ilgili ödemelerin ilgili yıl bütçesinden peşin olarak yapılması kararlaştırılmıştır. Güçlü Ekonomiye Geçiş Programı, sıkı bir maliye politikasını ve hızla artış gösteren kamu borç stokunun kontrol altına alınması bağlamında faiz dışı fazla verilmesini hedeflemekte ve bu doğrultuda gelir artırıcı düzenlemeler ile harcama tedbirler getirmektedir. TCMB nin ilan ettiği program metninde 2000 yılında %3 seviyelerinde olan toplam kamu kesimi faiz dışı fazlasının GSMH ye oranının, 2001 yılında %5.5 e ve 2002 yılında da yaklaşık %6.5 e yükseltilmesi hedeflenmiştir. Ödemeler dengesinin gerçekçi kur politikası uygulaması ile iyileştirilmesi, GEGP nin hedefleri arasında yer almaktadır Şubat Krizi sonrası geçilen dalgalı 97

110 döviz kuru rejimi ile döviz kurunun yükselmesi, yerli paranın değer kaybetmesi yani aşırı değerli halinden gerçek seviyesine inmesi, bunun sonucunda da ihracat ile beraber döviz gelirlerinin artması sonucunda ödemeler dengesinde iyileşme sağlanması amaçlanmaktadır. Reel ekonomiye yönelik önlemler başlığı altında ihracatı, doğrudan yabancı sermayeyi, KOBİ ve esnafların kamu bankalarından kullandıkları kredileri içeren çeşitli tedbirler ve değişiklikler de programın içeriğinde yer almaktadır. Programın dış ticareti doğrudan ilgilendiren düzenlemesi TCMB nin açıklamış olduğu program metninde şu şekilde ele alınmıştır; İhracatın artırılmasına yönelik ilave tedbirler alınacaktır. Bu kapsamda; i) Bütçeden ve diğer kaynaklardan sağlanacak finansmanlar çerçevesinde Eximbank ın kredi imkanları artırılacak, ii) İhracatta kredi ödemeleri hızlandırılacak, iii) Desteklerle ilgili uygulamalarda bürokratik işlemler azaltılacaktır. GEGP uygulaması sırasında dış ticaret, en olumlu gelişmelerin yaşandığı alan olmuştur yılında ihracatta artış gözlenirken, ithalatın önceki yıla göre %24,04 azalarak milyon dolar seviyesine geldiği görülmektedir. İthalat alt gruplar itibariyle incelendiğinde görülmektedir ki; en büyük miktarda azalma tüketim malı ithalatında meydana gelmiş, 2000 yılında milyon ABD doları olan tüketim malı ithalatı 2001 yılında milyon ABD doları olmuştur. Sermaye malları ithalatı milyon ABD dolarından, milyon ABD dolarına, ara malı ithalatı ise milyon dolardan milyon ABD dolarına gerilemiştir yılında ham petrolün fiyatının artmasına karşın, 2001 yılında ham petrol varil fiyatında azalma olmuştur yılında miktar olarak ortalama yüzde 9,2 oranında yükselmesine karşın, fiyatlardaki gerileme nedeniyle ham petrol ithalatı değer olarak bir önceki yıla göre yüzde 4,7 oranında gerilemiştir (TCMB, 2001: 53). 98

111 Döviz kurunun reel olarak değer kaybetmesi ve reel ücretlerin gerilemesi ihracatçı sektörler için bir rekabet gücü sağlamıştır. Rekabet gücünün artmasına ek olarak, yurtiçi talebin yetersiz olmasından ötürü firmaların ihracata yönelmeleri ihracatın artmasına yol açmıştır. Diğer taraftan, yurtiçi arz ve talebin gerilemesi ile Türk lirasındaki reel değer kaybı nedeniyle ithalat önemli ölçüde azalmıştır (TCMB, 2001: 14). Bu nedenden ötürü, 2000 yılında milyon dolar olan dış ticaret açığı, 2001 yılında milyon dolara gerilemiş, buna bağlı olarak da 2001 yılında cari işlemler hesabı fazla vererek, milyon dolar olarak gerçekleşmiştir yılı başlarında bankaların Merkez Bankası na döviz satmaları ve IMF kredi girişinin etkisiyle Merkez Bankası döviz rezevleri 16 Şubat tarihinde 2001 yılının en yüksek seviyesi olan 27,9 milyar ABD dolarına yükselmiştir (TCMB, 2001: 60). Ancak Şubat krizini izleyen iki ayda TCMB brüt döviz rezervlerinde azalma gözlenmiştir. Döviz kurundaki dalgalanmaları gidermek amacıyla Haziran ayında yapılan döviz satım ihalelerinde TCMB nin yüksek miktarlarda döviz satması nedeniyle Mayıs ayında yaklaşık 20 milyar ABD doları olan brüt döviz rezervleri Haziran ayında milyon ABD doları seviyesine gerilemiştir. Yıl genelinde ise resmi rezervler 2,7 milyar ABD doları azalmıştır. Şubat 2001 Krizi sonrasında döviz kurlarının dalgalanmaya bırakılmasının ardından Türk Lirası, ABD doları ve Alman Markından oluşan sepet karşısında değer kaybetmeye başlamış, reel efektif döviz kurunda Mayıs ayında bir miktar toparlanma gözlense de izleyen aylarda reel değer kaybı hızla devam etmiştir. Bu değer kaybının altında yatan en önemli nedenlerden biri; iç borçların sürdürülebilirliğine ilişkin kaygılardır. Kasım ayıyla birlikte 2002 yılının makroekonomik politikalarının ve IMF ile yapılacak yeni anlaşma çerçevesinde sağlanacak ek dış desteğin belirginleşmesi nominal döviz kurlarında gerilemeye neden olmuştur. Bu dönemde, yavaşlamakla birlikte, enflasyon oranındaki artışın sürmesi yılın son iki aylık döneminde Türk lirasının sepet karşısında yüzde 21 oranında reel değer kazanmasına yol açmıştır (TCMB, 2001: 57) Enflasyonla Mücadele Programı çerçevesinde enflasyon oranı her ne kadar istenen seviyelere çekilememiş olsa da 2000 yılı Şubat ayı itibariyle azalış trendine 99

112 Fgirmiştir. Fakat Şubat 2001 krizi sonrası kurların dalgalanmaya bırakılması, TL nin yabancı paralar karşısında değer kaybı ve enflasyon bekleyişlerinde artış neticesinde TÜFE, Nisan ayında yeniden artış trendine girmiştir. Yaz aylarında mevsimsel etkiler yüzünden artış hızı bir nebze azalmış fakat Eylül ayında yeniden hız kazanmıştır. Dış ticarete konu olan malların fiyatlarındaki artışlar bu dönemde, dış ticarete konu olmayan malların fiyatlarındaki artışların üzerinde gerçekleşmiştir. Aralık ayı itibariyle, yıllık bazda, TÜFE endeksinde dış ticarete konu olan gruptaki fiyat artışı yüzde 78,1 olurken, dış ticarete konu olmayan gruptaki fiyat artışı yüzde 59,4 olmuş, döviz kurundan fiyatlara geçiş beklendiği gibi dış ticarete konu olan gruplarda daha belirgin olarak gerçekleşmiştir (TCMB, 2001: 66). Türk lirası 2001 yılında reel olarak değer kaybetmiş ayrıca reel ücretlerin de gerilemesi ile birlikte ihracatçı sektörler rekabet gücü kazanmıştır. Bunun yanı sıra, yaşanan ekonomik krizler nedeniyle daralan iç talep de firmaları ihracata yönelmek durumunda bırakmıştır. İthalat cephesinden durum ele alındığında ise; yurtiçi talebin yanında yurtiçi arzın da azalmış olması ve TL nin reel olarak değer kaybetmesi sonucunda ithalatın azaldığı görülmektedir. İthalatta en önemli gerilemeyi gösteren alt grup ise tüketim malı ithalatı olmuştur. Yıl genelinde yaklaşık olarak yüzde 43 oranında gerileyen tüketim malı ithalatından sonra da en yüksek oranlı gerilemeler ara malı ve sermaye malı ithalatında gözlenmiştir. Aynı dönemde sermaye hareketleri dengesinde ciddi bir bozulma meydana gelmiştir. Sermaye çıkışının büyük kısmı krizi takiben Şubat-Mart döneminde yabancıların menkul kıymet satışı yoluyla gerçekleşmiştir. Bunun yanında bankaların özellikle kısa vadeli- kredi geri ödemeleri de sermaye çıkışında önemli rol oynamış ve 2001 yılında 13,9 milyar ABD doları çıkış gerçekleşmiştir. Bu gelişmeler sonucunda söz konusu dönemde resmi rezervler 2,7 milyar ABD doları gerilemiştir (TCMB, 2001: 51). Türkiye ekonomisi 2001 yılının başında malî piyasalarda yaşanan krizin ardından daralma sürecine girmiştir. Ekonomik krizle birlikte ortaya çıkan hızlı sermaye çıkışları, başta döviz kuru olmak üzere ekonomide artan belirsizlikler ve ekonomik 100

113 birimlerde meydana gelen güven kaybı iç talebin ve dolayısıyla ekonominin daralmasına neden olmuştur. Ayrıca bu gelişmede, özel sektöre açılan kredi hacminin reel olarak azalması ve faiz oranlarındaki yükselme de etkili olmuştur (TCMB, 2001: 14) DÖNEMİ krizi sonrası Türkiye ekonomisindeki temel eğilim, istihdam yaratmayan hızlı büyüme, ithalat ve ihracatta artış, yüksek cari açık, sermaye hesabı fazlası, yüksek oranda rezerv birikimi ve yükselen dış borçlar olmuştur (Ergüneş, 2009: 3) dönemi için hedef ve öngörüler belirleyen GEGP döneminde Türkiye de enflasyon oranının tek haneli rakamlara indirildiği görülmektedir. Maliye politikasında program disiplinine uyulması, TCMB nin özerkliği ve örtük olarak enflasyon hedeflemesi bazlı para politikası izlemesi enflasyonu öngörülen süreden önce, 2004 de %10 nun altına indirme olanağı sağlamıştır (Şahin, 2009: 269). Tablo 3.17: Döneminde REDK, GSMH, Faiz ve Enflasyon Oranı REDK(1995=100) 125,4 140,6 143,2 171,4 160,1 190,3 168,8 Enflasyon Oranı* 44,83 25,24 8,58 8,18 9,60 8,74 10,44 Mevduat Faiz Oranı 48,19 28,59 22,06 20,38 23,72 21,03 25,68 Hazine Bonosu Faiz Oranı 62,70 46,0 24,7 16,3 18,1 18,4 19,2 GSMH Artış Oranı 6,16 5,26 9,36 8,40 6,89 4,66 0,65 Notlar: Reel faiz oranı, ilgili yılın yıl sonu değerleri olarak, GSMH artış oranları 1998 yılı sabit fiyatları ile hesaplanan GSMH nın artış oranları olarak alınmıştır. *2002 ve 2003 için (1987=100), için (2003=100) Kaynak: TCMB Yıl içinde TCMB kısa vadeli faiz oranlarında altı kez indirim yaparak, gecelik borçlanma faiz oranını %59 dan %44 e çekmiştir yılında makroekonomik göstergelerde özellikle enflasyon ve faiz oranlarında bir iyileşme gözlenmektedir. 101

114 Irak savaşı kaynaklı belirsizliklerin ortadan kalkmasının olumlu etkileri, iç borçlanma faiz oranları, döviz kurları ve enflasyon bekleyişleri üzerinde belirgin bir şekilde gözlenmiştir. İç talep baskısının olmaması, gıda fiyatlarının yavaşlaması, TL nin değer kazanması, ülke içi maliyet koşullarında verimlilik artışı ve düşük reel ücretlere bağlı olarak gözlenen azalmalar 2003 yılında enflasyonun düşüşünde etkin rol oynamıştır. Kasım 2002 genel seçimi sonrası siyasi belirsizliğin ortadan kalkması, uygulanan para ve maliye politikaları ve Irak savaşına ilişkin belirsizliklerin ortadan kalkması sonucu oluşan olumlu hava, Hazine borçlanma koşullarının iyileşmesini sağlamış, bu sayede iskontolu iç borçlanma senetleri bileşik faizlerinde düşüş gerçekleşmiştir yılında da enflasyonda, reel faizlerde, Hazine iskontolu ihale bileşik faizlerinde, mevduat faizlerinde düşüş ile TL nin değer kazanma süreci devam etmiş, TCMB yıl içinde dört kez faiz indirimine gitmiştir. Ekonomide son üç yıl arka arkaya gözlenen canlanma 2005 yılında da devam etmiş ve enflasyon TCMB nin yıl sonu hedefinin altında kalmıştır Yıl içinde döviz kurunda oynaklığın artması nedeniyle TCMB döviz piyasasına doğrudan alım şeklinde müdahele etmiş ve döviz alım ihaleleri gerçekleştirmiştir yılında 22 milyar ABD doları düzeyinde toplam döviz alımı yapılmıştır yılında Türkiye de açık enflasyon hedeflemesi rejimine geçilmiştir. Uygulanan makroekonomik programın yanında uluslararası ortamın elverişliliği sayesinde 2006 yılının ilk yarısında Türkiye ekonomisi olumlu gidişatını sürdürmüş ancak 2006 yılının ikinci çeyreğinde küresel piyasalarda yaşanan dalgalanma sonucunda enflasyonda artışlar gözlenmiş, TCMB bu durumu kontrol etmek için politika faizlerinde artırıma gitmiştir. Piyasalarda yaşanan dalgalanma neticesinde, TL değer kaybetmiş, risk primi ile finansman maliyetlerinin artması faiz oranlarını artırmış ve bu etkenler birleşerek yurt içi talebin düşmesine neden olmuşlardır yılları arasında GSMH ortalama olarak %5,91 oranında artış göstermiştir. Bu büyüme oranını analiz ederken, söz konusu dönemde dünya ekonomik büyüme ortalamasının da yüksek düzeylerde seyrettiğini göz ardı etmemek gerekmektedir. 102

115 Elverişli dünya koşullarının Türkiye ekonomisinin yüksek oranlı büyüme oranları yakalamasına yardım etmesi 2006 yılının ikinci yarısına dek sürmüştür. Ancak, 2006 yılının ikinci çeyreğinde küresel piyasalarda oluşan dalgalanmalar ve riskten kaçınma eğiliminin yükselmesi, Türkiye de, diğer yükselen piyasalarda olduğu gibi, risk priminin artışına bağlı olarak finansman maliyetlerini yükseltmiştir. Bu gelişmeler sonucunda enflasyonda ve enflasyon beklentilerinde artış gözlenmiş, Merkez Bankası yükselen enflasyon beklentilerini kontrol altına almak amacıyla politika faizlerini artırmıştır ( TCMB, 2006: 28). Ocak 2006 da yüzde 13,50 olan politika faiz oranı yıl sonunda yüzde 17,50 seviyesine yükseltilmiştir. Cari işlemler açığını karşılamada doğrudan yatırımların payı 2006 yılı itibariyle artış gösterirken, portföy yatırımlarının finansman kaynağı olarak ağırlığının 2007 yılında önemli ölçüde azaldığı göze çarpmaktadır. Doğrudan yatırımlarda 2008 yılına dek sürekli bir artış gözlenirken, 2008 yılında yüzde 21,16 azalma ile doğrudan yatırımlar milyon dolar olarak gerçekleşmiştir yılında ülkeye giriş yapan portföy yatırımları ise milyon dolar iken, 2007 yılında yalnızca 717 milyon ABD doları düzeyinde kalmıştır. Tablo 3.18: Yılları Arasında Dış Ticaretin Genel Görünümü (milyon ABD Doları) Yıllar İhracat İthalat Dış Ticaret Dengesi Cari İşlemler Dengesi Doğrudan Yatrım Portföy Yatırımı Kaynak : TÜİK, TCMB 103

116 yılları arasında, kısa vadeli döviz girişlerinin etkisi ile TL değer kazanmıştır. Bu değer kazanımını REDK nin gelişiminden izlemek mümkündür. Bu da, ilgili dönemde Türkiye nin uluslararası alanda rekabet gücünün aşındığını ifade etmektedir. REDK daki yükselmeye rağmen ihracatta azalmalar olmaması kısmen üretim sanayinde yaşanan verimlilik artışı ve dış talep koşulları ile açıklanmaktadır. Sermaye hareketleri açısından dönemin dikkat çekici bir gelişmesi de 2006 yılı Mayıs ayında yaşanan uluslararası likidite şokları nedeni ile portföy yatırımlarında gözlenen azalışlar olmaktadır yılının başlarından itibaren gelişmiş ülkeler artan enflasyon kaygıları nedeniyle faiz oranlarını artırmışlardır. Bu durum, 2006 yılının Mayıs ve Haziran aylarında gelişmekte olan ülkelere yönelik uluslararası sermaye akımlarında, ciddi boyutta ters yönlü bir hareketin ortaya çıkmasına neden olmuştur (TCMB, 2006: 34) Küresel Krizinin etkileri ise daha şiddetli olmuş, 2008 yılı portföy yatırımları kalemi milyon dolar olarak gerçekleşmiştir. Bu dönemde, TCMB 2007 ye kadar örtük, Ocak 2007 den itibaren açık enflasyon hedeflemeli sıkı para politikası uygulamıştır. Bu dönemde politik faiz oranı temel para politikası aracı olmuştur ve TCMB, 2008 son çeyreğinde küresel kriz Türkiye ekonomisini ciddi anlamda sarsıncaya kadar, çeşitli çevrelerin yoğun eleştirilerine rağmen gösterge faiz oranını indirmeye yanaşmamıştır. Krizin giderek ağır hissedildiği 2008 son baharından itibaren faiz indirimlerini başlatmıştır (Şahin, 2009: 275). Dış ticaretin görünümüne bakıldığında; 2000 yılında 27,7 milyar ABD doları civarında olan ihracatın, 2001 yılında peş peşe yaşanan iki ekonomik krizin etkisiyle sınırlı bir artış gösterdiği ve 31,3 milyar dolar seviyesinde gerçekleştiği görülmektedir. Ekonomik krizin önemli etkisi ise ithalat üzerinde ortaya çıkmıştır. Buna göre; 2000 yılında 54,5 milyar dolar olan ithalat, 41,3 milyar dolar düzeyine gerilemiştir yılından itibaren ise hem ihracat hem de ithalat giderek artmıştır fakat yüzdelik değişim oranları olarak ele alındığında her ikisinin de 2004 yılına dek daha yüksek oranlarda artış gösterdiği, 2005 yılındaki oransal düşüşleri 2006 yılında da durağan rakamların izlediği Şekil 3.4 te görülmektedir. 104

117 Şekil 3.4: Dönemi İhracat ve İthalat Değişim Oranları (%) Kaynak : TÜİK 2001 krizi sonrası ihracat 36 milyar dolara yükselmiş, 2003 yılında da bu büyüme trendini devam ettirip önceki yıla kıyasla %31 oranında artmış ve 47,2 milyar dolar olarak gerçekleşmiştir. Ancak aynı şekilde ithalat da yüksek oranlı bir artış gösterdiği yani % 34,5 artarak 68,3 milyar dolar seviyesine ulaştığı için dış ticaret dengesinde bir iyileşme söz konusu olmamıştır. İhracatın ithalatı karşılama oranı açısından durum ele alındığında ise; 2002 senesinde bu oranının 2001 seviyesinin altına düştüğü görülmektedir yılındaki yüksek X/M oranının nedeni kriz nedeniyle daralan talep ve azalan ithalat olarak ifade edilebilir yılında iç talepte sınırlı bir canlılık olmasına karşın sanayi üretiminin artış göstermesi ve imalat sanayi ithalatının artmasıyla birlikte toplam ithalat da artış göstermiştir. Ayrıca döviz kurunda istikrar sağlanması, enflasyon oranında düşüş gözlenmesi sonucu iyimser beklentiler ile ekonomi büyüme sürecine yönelmiştir. İç talep halen sınırlı olduğu için üreticiler ihracata yönelmek durumunda kalmış, bu da ihracat artışına katkı sağlayan bir etken olmuştur. TCMB nin Aralık 2003 te yayınlamış olduğu Ödemeler Dengesi Raporu nda; 2003 yılında ihracattaki gerçekleşen büyümenin arz ve maliyet koşullarının iyileşmesinden kaynaklandığı düşünülmektedir. Özellikle iş gücü ve enerji maliyetlerinin düşük 105

I. Uluslararası Parasal Ortam 1

I. Uluslararası Parasal Ortam 1 İÇİNDEKİLER Ön Söz Teşekkür Öğrenciye Editör ün Notu XI XIII XV XIX I. Uluslararası Parasal Ortam 1 1. Döviz Piyasası 3 Döviz İşlem Hacmi 3 Coğrafi Döviz Kuru İşlemi 4 Spot Döviz Kurları 7 Döviz Arbitrajı

Detaylı

3. BÖLÜM DÖVİZ PİYASASI

3. BÖLÜM DÖVİZ PİYASASI 3. BÖLÜM DÖVİZ PİYASASI Döviz: yabancı ülke paraları ve para yerine geçen yabancı banka havaleleri, ödeme emirleri, döviz poliçeleri gibi tüm ödeme araçlarına döviz denir. Efektif: Nakit yabancı banknotlara(kağıt)

Detaylı

Uluslararası Para Sisteminin Tarihi

Uluslararası Para Sisteminin Tarihi Bölüm 6 Uluslararası Para Sistemi Altın Standardı (1876 1913) Altın MÖ 3000 yılından beri ticarete aracılık etmektedir. Altın standardında her ülke parasının değerini belirli ağırlıkta saf altın cinsinden

Detaylı

İçindekiler kısa tablosu

İçindekiler kısa tablosu İçindekiler kısa tablosu Önsöz x Rehberli Tur xii Kutulanmış Malzeme xiv Yazarlar Hakkında xx BİRİNCİ KISIM Giriş 1 İktisat ve ekonomi 2 2 Ekonomik analiz araçları 22 3 Arz, talep ve piyasa 42 İKİNCİ KISIM

Detaylı

İÇİNDEKİLER BİRİNCİ KISIM: ULUSLARARASI FİNANSAL MİMARİ

İÇİNDEKİLER BİRİNCİ KISIM: ULUSLARARASI FİNANSAL MİMARİ vi İÇİNDEKİLER BİRİNCİ KISIM: ULUSLARARASI FİNANSAL MİMARİ BİRİNCİ BÖLÜM ULUSLARARASI FİNANS VE GENEL ÇERÇEVESİ 1.1. Uluslararası Finansın Konusu... 3 1.2. Ulusal-Uluslararası Finansal İşlem Ayrımı ve

Detaylı

ORTA VADELİ PROGRAMA İLİŞKİN DEĞERLENDİRME ( )

ORTA VADELİ PROGRAMA İLİŞKİN DEĞERLENDİRME ( ) ORTA VADELİ PROGRAMA İLİŞKİN DEĞERLENDİRME (2014-2016) I- Dünya Ekonomisine İlişkin Öngörüler Orta Vadeli Program ın (OVP) global makroekonomik çerçevesi oluşturulurken, 2014-2016 döneminde; küresel büyümenin

Detaylı

NDEK LER I. Finansal stikrarın Makroekonomik Unsurları II. Bankacılık Sektörü ve Di er Finansal Kurulu lar

NDEK LER I. Finansal stikrarın Makroekonomik Unsurları II. Bankacılık Sektörü ve Di er Finansal Kurulu lar İÇİNDEKİLER ÖNSÖZ... i İÇİNDEKİLER... iii TABLO LİSTESİ... v GRAFİK LİSTESİ... vii KUTU LİSTESİ... xiv KISALTMA LİSTESİ.... xvi GENEL DEĞERLENDİRME... xvii I. Finansal İstikrarın Makroekonomik Unsurları...

Detaylı

TÜRKİYE CUMHURİYET MERKEZ BANKASI TABLO LİSTESİ

TÜRKİYE CUMHURİYET MERKEZ BANKASI TABLO LİSTESİ TABLO LİSTESİ Tablo I.1. Ödemeler Dengesi (Milyar ABD doları) 6 Tablo I.2. Cari İşlemler Açığını Finanse Eden Taraflar (Milyar ABD doları) 7 Tablo I.3. Seçilmiş Ekonomilerde Cari İşlemler Dengesinin GSYİH

Detaylı

FİNANSAL SERBESTLEŞME VE FİNANSAL KRİZLER 4

FİNANSAL SERBESTLEŞME VE FİNANSAL KRİZLER 4 FİNANSAL SERBESTLEŞME VE FİNANSAL KRİZLER 4 Prof. Dr. Yıldırım Beyazıt ÖNAL 6. HAFTA 4. GELİŞMEKTE OLAN ÜLKELERE ULUSLAR ARASI FON HAREKETLERİ Gelişmekte olan ülkeler, son 25 yılda ekonomik olarak oldukça

Detaylı

Merkez Bankası 1998 Yılı İlk Üç Aylık Para Programı Gerçekleşmesi ve İkinci Üç Aylık Para Programı Uygulaması

Merkez Bankası 1998 Yılı İlk Üç Aylık Para Programı Gerçekleşmesi ve İkinci Üç Aylık Para Programı Uygulaması Merkez Bankası 1998 Yılı İlk Üç Aylık Para Programı Gerçekleşmesi ve İkinci Üç Aylık Para Programı Uygulaması Gazi Erçel Başkan Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası 1 Nisan 1998 Ankara I. Giriş Ocak ayı başında

Detaylı

FİNAL ÖNCESİ ÇÖZÜMLÜ DENEME MALİYE POLİTİKASI 1 SORULAR

FİNAL ÖNCESİ ÇÖZÜMLÜ DENEME MALİYE POLİTİKASI 1 SORULAR SORULAR 1- Genişletici maliye politikası uygulanması sonucunda faiz oranının yükselmesine bağlı olarak özel yatırım harcamalarının azalması durumuna ne ad verilir? A) Dışlama etkisi B) Para yanılsaması

Detaylı

BAKANLAR KURULU SUNUMU

BAKANLAR KURULU SUNUMU BAKANLAR KURULU SUNUMU Murat Çetinkaya Başkan 12 Aralık 2016 Ankara Sunum Planı Küresel Gelişmeler İktisadi Faaliyet Dış Denge Parasal ve Finansal Koşullar Enflasyon 2 Genel Değerlendirme Yılın üçüncü

Detaylı

Plan Ödemeler Dengesi, tanım, kapsamı Ana Hesap Grupları Cari Denge, Sermaye Hesabı Dengesi Farklı Ödemeler Dengesi Tanımları Otonom ve Denkleştirici

Plan Ödemeler Dengesi, tanım, kapsamı Ana Hesap Grupları Cari Denge, Sermaye Hesabı Dengesi Farklı Ödemeler Dengesi Tanımları Otonom ve Denkleştirici Ödemeler Dengesi Doç. Dr. Dilek Seymen Araş. Gör. Aslı Seda Bilman 1 Plan Ödemeler Dengesi, tanım, kapsamı Ana Hesap Grupları Cari Denge, Sermaye Hesabı Dengesi Farklı Ödemeler Dengesi Tanımları Otonom

Detaylı

İKTİSADİ GÖRÜNÜM VE PARA POLİTİKASI. 24 Şubat 2016 Ankara

İKTİSADİ GÖRÜNÜM VE PARA POLİTİKASI. 24 Şubat 2016 Ankara İKTİSADİ GÖRÜNÜM VE PARA POLİTİKASI 24 Şubat 2016 Ankara Özet: Makroekonomik Görünüm ve Para Politikası Dış ticaret hadlerindeki olumlu gelişmeler ve tüketici kredilerinin ılımlı seyri cari dengedeki iyileşmeyi

Detaylı

IS-LM-BP Grafikleri. B. Sabit kur rejimi ve tam (sınırsız) sermaye hareketliliği altında politikaların etkinliği:

IS-LM-BP Grafikleri. B. Sabit kur rejimi ve tam (sınırsız) sermaye hareketliliği altında politikaların etkinliği: IS-LM-BP Grafikleri B. Sabit kur rejimi ve tam (sınırsız) sermaye hareketliliği altında politikaların etkinliği: B.1. Sabit kur rejimi ve sınırsız sermaye hareketliliği durumunda para politikasının etkinliğini

Detaylı

IS-LM-BP Grafikleri. A. Sabit kur rejimi ve tam (sınırsız) sermaye hareketliliği altında politikaların etkinliği:

IS-LM-BP Grafikleri. A. Sabit kur rejimi ve tam (sınırsız) sermaye hareketliliği altında politikaların etkinliği: IS-LM-BP Grafikleri A. Sabit kur rejimi ve tam (sınırsız) sermaye hareketliliği altında politikaların etkinliği: A.1. Sabit kur rejimi, sınırlı sermaye hareketliliği ve BP nin eğimi, LM in eğiminden düşükken

Detaylı

DÖVİZ PİYASASI DOÇ. DR. DİLEK SEYMEN ASLI SEDA BİLMAN

DÖVİZ PİYASASI DOÇ. DR. DİLEK SEYMEN ASLI SEDA BİLMAN DÖVİZ PİYASASI DOÇ. DR. DİLEK SEYMEN ASLI SEDA BİLMAN Döviz Nedir? En genel ifadesiyle, yabancı ülke paralarına veya para yerine geçen her türlü ödeme araçlarına döviz(foreign exchange) denir. Yabancı

Detaylı

Finansal Piyasa Dinamikleri. Yekta NAZLI ynazli@yahoo.com

Finansal Piyasa Dinamikleri. Yekta NAZLI ynazli@yahoo.com Finansal Piyasa Dinamikleri Yekta NAZLI ynazli@yahoo.com Neleri İşleyeceğiz? Finansal Sistemin Resmi Makro Göstergeler ve Yorumlanması Para ve Maliye Politikaları Merkez Bankası ve Piyasalar Finansal Piyasalardaki

Detaylı

Bankacılık sektörü. 2011 değerlendirmesi ve 2012 yılı beklentileri

Bankacılık sektörü. 2011 değerlendirmesi ve 2012 yılı beklentileri Bankacılık sektörü 2011 değerlendirmesi ve 2012 yılı beklentileri Şubat 2012 İçerik Bankacılık sektörünü etkileyen gelişmeler ve yansımalar 2012 yılına ilişkin beklentiler Gündemdeki başlıca konular 2

Detaylı

İKTİSADİ GÖRÜNÜM VE PARA POLİTİKASI. 23 Aralık 2015 Ankara

İKTİSADİ GÖRÜNÜM VE PARA POLİTİKASI. 23 Aralık 2015 Ankara İKTİSADİ GÖRÜNÜM VE PARA POLİTİKASI 23 Aralık 2015 Ankara Özet: Makroekonomik Görünüm ve Para Politikası Sıkı para politikası duruşunun ve alınan makroihtiyati önlemlerin etkisiyle yıllık kredi büyüme

Detaylı

BİRİNCİ BÖLÜM TÜRKİYE EKONOMİSİNE PANORAMİK BAKIŞ...

BİRİNCİ BÖLÜM TÜRKİYE EKONOMİSİNE PANORAMİK BAKIŞ... İÇİNDEKİLER BİRİNCİ BÖLÜM TÜRKİYE EKONOMİSİNE PANORAMİK BAKIŞ... 1-20 1.1. Temel Makro Ekonomik Göstergelere Göre Türkiye nin Mevcut Durumu ve Dünyadaki Yeri... 1 1.2. Ekonominin Artıları Eksileri; Temel

Detaylı

SORU SETİ 11 MİKTAR TEORİSİ TOPLAM ARZ VE TALEP ENFLASYON KLASİK VE KEYNEZYEN YAKLAŞIMLAR PARA

SORU SETİ 11 MİKTAR TEORİSİ TOPLAM ARZ VE TALEP ENFLASYON KLASİK VE KEYNEZYEN YAKLAŞIMLAR PARA SORU SETİ 11 MİKTAR TEORİSİ TOPLAM ARZ VE TALEP ENFLASYON KLASİK VE KEYNEZYEN YAKLAŞIMLAR PARA Problem 1 (KMS-2001) Kısa dönem toplam arz eğrisinin pozitif eğimli olmasının nedeni aşağıdakilerden hangisidir?

Detaylı

1 TEMEL İKTİSADİ KAVRAMLAR

1 TEMEL İKTİSADİ KAVRAMLAR ÖNSÖZ İÇİNDEKİLER III Bölüm 1 TEMEL İKTİSADİ KAVRAMLAR 11 1.1. İktisat Biliminin Temel Kavramları 12 1.1.1.İhtiyaç, Mal ve Fayda 12 1.1.2.İktisadi Faaliyetler 14 1.1.3.Üretim Faktörleri 18 1.1.4.Bölüşüm

Detaylı

Ödemeler Bilançosunda Denge: BP Eğrisi

Ödemeler Bilançosunda Denge: BP Eğrisi Ödemeler Bilançosunda Denge: BP Eğrisi Dışa açık bir ekonomide ekonomi politikalarını ve çeşitli şokların etkilerini inceleyebilmek için IS-LM modelinin kapalı ekonomi için geliştirilen versiyonu yeterli

Detaylı

INTERNATIONAL MONETARY FUND IMF (ULUSLARARASI PARA FONU) KÜRESEL EKONOMİK GÖRÜNÜM OCAK 2015

INTERNATIONAL MONETARY FUND IMF (ULUSLARARASI PARA FONU) KÜRESEL EKONOMİK GÖRÜNÜM OCAK 2015 INTERNATIONAL MONETARY FUND IMF (ULUSLARARASI PARA FONU) KÜRESEL EKONOMİK GÖRÜNÜM OCAK 2015 Hazırlayan: Ekin Sıla Özsümer AB ve Uluslararası Organizasyonlar Şefliği Uzman Yardımcısı IMF Küresel Ekonomik

Detaylı

5.21% -11.0% 25.2% 10.8% % Eylül 18 Ağustos 18 Eylül 18 Ekim 18 AYLIK EKONOMİ BÜLTENİ ÖZET GÖSTERGELER. Piyasalar

5.21% -11.0% 25.2% 10.8% % Eylül 18 Ağustos 18 Eylül 18 Ekim 18 AYLIK EKONOMİ BÜLTENİ ÖZET GÖSTERGELER. Piyasalar ÖZET GÖSTERGELER Piyasalar USD/TRY 5.50 Altın (USD) 1,225 Ekim 18 EUR/TRY 6.24 Petrol (Brent) 76.2 BİST - 100 90,201 Gösterge Faiz 24.4 Büyüme Sanayi Üretimi Enflasyon İşsizlik 5.21% -11.0% 25.2% 10.8%

Detaylı

ORTA VADELİ PROGRAM ( ) 8 Ekim 2014

ORTA VADELİ PROGRAM ( ) 8 Ekim 2014 ORTA VADELİ PROGRAM (2015-201) 8 Ekim 2014 DÜNYA EKONOMİSİ 2 2005 2006 200 2008 2009 2010 2011 2012 2013 2014 T 2015 T Küresel Büyüme (%) Küresel büyüme oranı kriz öncesi seviyelerin altında seyretmektedir.

Detaylı

REEL DÖVİZ KURU TEORİ VE UYGULAMA, KUR-ENFLASYON İLİŞKİSİ VE CARİ AÇIK

REEL DÖVİZ KURU TEORİ VE UYGULAMA, KUR-ENFLASYON İLİŞKİSİ VE CARİ AÇIK REEL DÖVİZ KURU TEORİ VE UYGULAMA, KUR-ENFLASYON İLİŞKİSİ VE CARİ AÇIK Doç. Dr. Cevdet Akçay 15 Haziran 2004 İstanbul Hilton Oteli Nominal Döviz Kuru Reel Döviz Kuru E = E TL/$ q = q TL/$ R Nominal Faiz

Detaylı

CİGNA FİNANS EMEKLİLİK VE HAYAT A.Ş. PARA PİYASASI LİKİT KAMU EMEKLİLİK YATIRIM FONU 01.01.2015 30.06.2015 DÖNEMİ ALTI AYLIK RAPORU

CİGNA FİNANS EMEKLİLİK VE HAYAT A.Ş. PARA PİYASASI LİKİT KAMU EMEKLİLİK YATIRIM FONU 01.01.2015 30.06.2015 DÖNEMİ ALTI AYLIK RAPORU CİGNA FİNANS EMEKLİLİK VE HAYAT A.Ş. PARA PİYASASI LİKİT KAMU EMEKLİLİK YATIRIM FONU 01.01.2015 30.06.2015 DÖNEMİ ALTI AYLIK RAPORU Bu rapor Cigna Finans Emeklilik ve Hayat A.Ş. Para Piyasası Likit Kamu

Detaylı

7.26% 9.9% 10.8% 10.8% % Mart 18 Şubat 18 Mart 18 Nisan 18 AYLIK EKONOMİ BÜLTENİ ÖZET GÖSTERGELER. Piyasalar

7.26% 9.9% 10.8% 10.8% % Mart 18 Şubat 18 Mart 18 Nisan 18 AYLIK EKONOMİ BÜLTENİ ÖZET GÖSTERGELER. Piyasalar ÖZET GÖSTERGELER Piyasalar USD/TRY 4.04 Altın (USD) 1,313 Nisan 18 EUR/TRY 4.90 Petrol (Brent) 75.9 BİST - 100 104,283 Gösterge Faiz 14.4 Büyüme Sanayi Üretimi Enflasyon İşsizlik 7.26% 9.9% 10.8% 10.8%

Detaylı

MERKEZ BANKASI VE FİNANSAL İSTİKRAR

MERKEZ BANKASI VE FİNANSAL İSTİKRAR MERKEZ BANKASI VE FİNANSAL İSTİKRAR Sermaye Hareketleri ve Döviz Kuru Politikaları Türkiye Ekonomi Kurumu Paneli Doç.Dr.Erdem BAŞÇI Başkan Yardımcısı, TCMB 11 Aralık 2010, Ankara 1 Konuşma Planı 1. Merkez

Detaylı

Ödemeler Dengesi Doç. Dr. Dilek Seymen Araş. Gör. Aslı Seda Bilman 1 Plan Ödemeler Dengesi, tanım, kapsamı Ana Hesap Grupları Cari Denge, Sermaye Hesabı Dengesi Farklı Ödemeler Dengesi Tanımları Otonom

Detaylı

İKTİSADİ GÖRÜNÜM VE PARA POLİTİKASI. 25 Mayıs 2016 Ankara

İKTİSADİ GÖRÜNÜM VE PARA POLİTİKASI. 25 Mayıs 2016 Ankara İKTİSADİ GÖRÜNÜM VE PARA POLİTİKASI 25 Mayıs 2016 Ankara Özet: Makroekonomik Görünüm ve Para Politikası Dış ticaret hadlerindeki olumlu gelişmeler ve tüketici kredilerinin ılımlı seyri cari dengedeki iyileşmeyi

Detaylı

7.36% 2.9% 17.9% 9.7% % Temmuz 18 Nisan 18 Temmuz 18 Ağustos 18

7.36% 2.9% 17.9% 9.7% % Temmuz 18 Nisan 18 Temmuz 18 Ağustos 18 ÖZET GÖSTERGELER Piyasalar USD/TRY 6.56 Altın (USD) 1,202 Ağustos 18 EUR/TRY 7.65 Petrol (Brent) 77.4 BİST - 100 92,723 Gösterge Faiz 24.5 Büyüme Sanayi Üretimi Enflasyon İşsizlik 7.36% 2.9% 17.9% 9.7%

Detaylı

GRAFİK LİSTESİ. Grafik I.7.

GRAFİK LİSTESİ. Grafik I.7. GRAFİK LİSTESİ Grafik I.1. VIX Endeksi 1 Grafik I.2. itraxx Europe Crossover Endeksi 1 Grafik I.3. Gelişmiş Ülke Borsa Endeksleri 2 Grafik I.4. Seçilmiş Bazı Ülkelerde Büyüme Oranları 2 Grafik I.5. Seçilmiş

Detaylı

Kamu bütçesi, Millet Meclisi tarafından onaylanıp kanunlaşan ve devletin planlanan gelir ve harcamalarını gösteren yıllık bir programdır.

Kamu bütçesi, Millet Meclisi tarafından onaylanıp kanunlaşan ve devletin planlanan gelir ve harcamalarını gösteren yıllık bir programdır. 97 BÖLÜM 6. KAMU BÜTÇESİ ve MALİYE POLİTİKASI (KEYNESYEN MODEL DEVAMI) Kamu bütçesi, Millet Meclisi tarafından onaylanıp kanunlaşan ve devletin planlanan gelir ve harcamalarını gösteren yıllık bir programdır.

Detaylı

Grafik I.1 Seçilmiş Ülkelerde Piyasa Güven Göstergeleri 1 Grafik I.2 Kredi İflas Takası Endeksleri 2 Grafik I.3 Gelişmiş Ülke Borsa Endeksleri 2

Grafik I.1 Seçilmiş Ülkelerde Piyasa Güven Göstergeleri 1 Grafik I.2 Kredi İflas Takası Endeksleri 2 Grafik I.3 Gelişmiş Ülke Borsa Endeksleri 2 GRAFİK LİSTESİ Grafik I.1 Seçilmiş Ülkelerde Piyasa Güven Göstergeleri 1 Grafik I.2 Kredi İflas Takası Endeksleri 2 Grafik I.3 Gelişmiş Ülke Borsa Endeksleri 2 Grafik I.4 Seçilmiş Gelişmekte Olan Ülkeler

Detaylı

TÜRKİYE PLASTİK SEKTÖRÜ 2014 YILI 4 AYLIK DEĞERLENDİRMESİ ve 2014 BEKLENTİLERİ. Barbaros Demirci PLASFED - Genel Sekreter

TÜRKİYE PLASTİK SEKTÖRÜ 2014 YILI 4 AYLIK DEĞERLENDİRMESİ ve 2014 BEKLENTİLERİ. Barbaros Demirci PLASFED - Genel Sekreter TÜRKİYE PLASTİK SEKTÖRÜ 2014 YILI 4 AYLIK DEĞERLENDİRMESİ ve 2014 BEKLENTİLERİ Barbaros Demirci PLASFED - Genel Sekreter 2013 yılı, dünya ekonomisi için finansal krizin etkilerinin para politikaları açısından

Detaylı

Döviz Kurunun Belirlenmesi

Döviz Kurunun Belirlenmesi Bölüm 13 Döviz Kurunun Belirlenmesi Döviz kuru, ekonomideki bir çok değişkeni etkilemesi bakımından önemli bir değişkendir. Dış ticareti belirlemesinin ötesinde, enflasyon, yatırım ve tüketim kararları

Detaylı

DURGUNLUK VE MALİYE POLİTİKASI

DURGUNLUK VE MALİYE POLİTİKASI 1 DURGUNLUK VE MALİYE POLİTİKASI Durgunluk Tanımı Toplam arz ile toplam talep arasındaki dengesizlik talep eksikliği şeklinde ortaya çıkmakta, toplam talebin uyardığı üretim düzeyinin o ekonominin üretim

Detaylı

GENEL DEĞERLENDİRME TÜRKİYE CUMHURİYET MERKEZ BANKASI

GENEL DEĞERLENDİRME TÜRKİYE CUMHURİYET MERKEZ BANKASI GENEL DEĞERLENDİRME Küresel kriz sonrası özellikle gelişmiş ülkelerde iktisadi faaliyeti iyileştirmeye yönelik alınan tedbirler sonucunda küresel iktisadi koşulların bir önceki Rapor dönemine kıyasla olumlu

Detaylı

1 MAKRO EKONOMİNİN DOĞUŞU

1 MAKRO EKONOMİNİN DOĞUŞU İÇİNDEKİLER ÖNSÖZ III Bölüm 1 MAKRO EKONOMİNİN DOĞUŞU ve TEMEL KAVRAMLAR 11 1.1.Makro Ekonominin Doğuşu 12 1.1.1.Makro Ekonominin Doğuş Süreci 12 1.1.2.Mikro ve Makro Ekonomi Ayrımı 15 1.1.3.Makro Analiz

Detaylı

RUS TÜRK İŞADAMLARI BİRLİĞİ (RTİB) AYLIK EKONOMİ RAPORU. Rusya ekonomisindeki gelişmeler: Aralık Rusya Ekonomisi Temel Göstergeler Tablosu

RUS TÜRK İŞADAMLARI BİRLİĞİ (RTİB) AYLIK EKONOMİ RAPORU. Rusya ekonomisindeki gelişmeler: Aralık Rusya Ekonomisi Temel Göstergeler Tablosu RUS TÜRK İŞADAMLARI BİRLİĞİ (RTİB) AYLIK EKONOMİ RAPORU Rusya ekonomisindeki gelişmeler: Aralık Rusya Ekonomisi Temel Göstergeler Tablosu 11 1 13 1 * GSMH (milyar dolar) 1.9..79 1.86 1.3 1.83 1.578 1.61

Detaylı

12.03.2014 CARİ İŞLEMLER DENGESİ

12.03.2014 CARİ İŞLEMLER DENGESİ 12.03.2014 CARİ İŞLEMLER DENGESİ Ocak ayı cari işlemler açığı piyasa beklentisi olan -5,2 Milyar doların altında -4,88 milyar dolar olarak geldi. Ocak ayında dış ticaret açığı geçen yılın aynı ayına göre

Detaylı

ANADOLU HAYAT EMEKLİLİK A.Ş GRUPLARA YÖNELİK GELİR AMAÇLI KAMU BORÇLANMA ARAÇLARI EMEKLİLİK YATIRIM FONU YILLIK RAPOR

ANADOLU HAYAT EMEKLİLİK A.Ş GRUPLARA YÖNELİK GELİR AMAÇLI KAMU BORÇLANMA ARAÇLARI EMEKLİLİK YATIRIM FONU YILLIK RAPOR ANADOLU HAYAT EMEKLİLİK A.Ş GRUPLARA YÖNELİK GELİR AMAÇLI KAMU BORÇLANMA ARAÇLARI EMEKLİLİK YATIRIM FONU YILLIK RAPOR Bu rapor ANADOLU HAYAT EMEKLİLİK A.Ş Gruplara Yönelik Gelir Amaçlı Kamu Borçlanma Araçları

Detaylı

AB Krizi ve TCMB Para Politikası

AB Krizi ve TCMB Para Politikası AB Krizi ve TCMB Para Politikası Erdem Başçı Başkan 28 Haziran 2012 Stratejik Düşünce Enstitüsü, Ankara Sunum Planı I. Küresel Ekonomik Gelişmeler II. Yeni Politika Çerçevesi III. Dengelenme IV. Büyüme

Detaylı

TEMEL MAKROEKONOMİK GÖSTERGELER - BÜYÜME

TEMEL MAKROEKONOMİK GÖSTERGELER - BÜYÜME 1 TEMEL MAKROEKONOMİK GÖSTERGELER - BÜYÜME 12.0 Türkiye GSYİH Büyüme Oranları(%) 10.0 9.4 8.4 9.2 8.8 8.0 6.0 4.0 6.8 6.2 5.3 6.9 4.7 4.0 4.0 5.0 2.0 0.7 2.1 0.0-2.0-4.0-6.0-8.0-5.7-4.8 Tahmin(%) 2014

Detaylı

Finansal Krizler ve Türkiye Deneyimi. Nazlı Çalıkoğlu 11103567 Aslı Kazdağlı 10103545

Finansal Krizler ve Türkiye Deneyimi. Nazlı Çalıkoğlu 11103567 Aslı Kazdağlı 10103545 Finansal Krizler ve Türkiye Deneyimi Nazlı Çalıkoğlu 11103567 Aslı Kazdağlı 10103545 Finansal Krizler İkinci Dünya Savaşı ndan sonra başlayıp 1990 sonrasında ivme kazanan ulusal ve uluslararası finansal

Detaylı

TÜRKİYE CUMHURİYET MERKEZ BANKASI GRAFİK LİSTESİ

TÜRKİYE CUMHURİYET MERKEZ BANKASI GRAFİK LİSTESİ GRAFİK LİSTESİ Grafik I.1. VIX Endeksi 1 Grafik I.2. itraxx Europe Crossover Endeksi 1 Grafik I.3. Gelişmiş Ülke Döviz Kurları 2 Grafik I.4. ABD 10 Yıllık Devlet Tahvili Getirisi 2 Grafik I.5. Gelişmiş

Detaylı

2. Hafta Dersinin Planı (Bu ders sunumunun hazırlanmasında büyük ölçüde Nevzat Güran ve Sadık Acar ın ders notu ve kitaplarından yararlanılmıştır)

2. Hafta Dersinin Planı (Bu ders sunumunun hazırlanmasında büyük ölçüde Nevzat Güran ve Sadık Acar ın ders notu ve kitaplarından yararlanılmıştır) Uluslararası İktisat Dr. Nevzat ŞİMŞEK 1 2. Hafta Dersinin Planı (Bu ders sunumunun hazırlanmasında büyük ölçüde Nevzat Güran ve Sadık Acar ın ders notu ve kitaplarından Bir Bilim Dalı Olarak Uluslararası

Detaylı

13.02.2014 CARİ İŞLEMLER DENGESİ

13.02.2014 CARİ İŞLEMLER DENGESİ 13.02.2014 CARİ İŞLEMLER DENGESİ Aralık ayı cari işlemler açığı piyasa beklentisi olan -7,5 Milyar doların üzerinde -8,322 milyar dolar olarak geldi. 2013 yılı cari işlemler açığı bir önceki yıla göre

Detaylı

7,36% 5,1% 15,4% 10,1% 87,1 57,1 2,7 17,75% Mayıs 18 Nisan 18 Mayıs 18 Haziran 18

7,36% 5,1% 15,4% 10,1% 87,1 57,1 2,7 17,75% Mayıs 18 Nisan 18 Mayıs 18 Haziran 18 ÖZET GÖSTERGELER Piyasalar USD/TRY 4,56 Altın (USD) 1.250 Haziran 18 EUR/TRY 5,31 Petrol (Brent) 79,4 BİST - 100 96.520 Gösterge Faiz 19,2 Büyüme Sanayi Üretimi Enflasyon İşsizlik 7,36% 5,1% 15,4% 10,1%

Detaylı

BÖLÜM I MAKROEKONOMİYE GENEL BİR BAKIŞ

BÖLÜM I MAKROEKONOMİYE GENEL BİR BAKIŞ İÇİNDEKİLER BÖLÜM I MAKROEKONOMİYE GENEL BİR BAKIŞ Giriş... 1 1. Makroekonomi Kuramı... 1 2. Makroekonomi Politikası... 2 2.1. Makroekonomi Politikasının Amaçları... 2 2.1.1. Yüksek Üretim ve Çalışma Düzeyi...

Detaylı

Ekonomi Bülteni. 17 Ekim 2016, Sayı: 40. Yurt Dışı Gelişmeler Yurt İçi Gelişmeler Finansal Göstergeler Haftalık Veri Akışı

Ekonomi Bülteni. 17 Ekim 2016, Sayı: 40. Yurt Dışı Gelişmeler Yurt İçi Gelişmeler Finansal Göstergeler Haftalık Veri Akışı Ekonomi Bülteni, Sayı: 40 Yurt Dışı Gelişmeler Yurt İçi Gelişmeler Finansal Göstergeler Haftalık Veri Akışı Ekonomik Araştırma ve Strateji Dr. Saruhan Özel Ezgi Gülbaş Orhan Kaya Deniz Bayram 1 DenizBank

Detaylı

11.12.2013 CARİ İŞLEMLER DENGESİ

11.12.2013 CARİ İŞLEMLER DENGESİ 11.12.2013 CARİ İŞLEMLER DENGESİ Ekim ayı cari işlemler açığı piyasa beklentisi 2,9 Milyar dolar eksiyken, veri beklentilere paralel 2,89 milyar dolar açık olarak geldi. Ocak-Ekim arasındaki 2013 cari

Detaylı

M2 Para Tanımı: M1+Vadeli ticari ve tasarruf mevduatları (resmi mevduatlar hariç)

M2 Para Tanımı: M1+Vadeli ticari ve tasarruf mevduatları (resmi mevduatlar hariç) PARA ARZI Dar tanımlı para arzı dolaşımdaki nakit ile bankacılık sisteminde vadesiz mevduatların toplamından oluşmakta, geniş tanımlı para arzı ise bu toplama bankacılık sistemindeki vadeli mevduatların

Detaylı

EKONOMİK VE FİNANSAL GÖSTERGELERİN ANALİZİ

EKONOMİK VE FİNANSAL GÖSTERGELERİN ANALİZİ EKONOMİK VE FİNANSAL GÖSTERGELERİN ANALİZİ Türkiye de Finansal Sistem Merkez Bankası; Ticaret Bankaları; Sermaye Piyasasında yer alan Finansal Kurumlar (Menkul Kıymet Borsaları ve Bankerler); Diğer Mali

Detaylı

2015 2017 Yılları Bütçesinin Makroekonomik Çerçevede Değerlendirilmesi

2015 2017 Yılları Bütçesinin Makroekonomik Çerçevede Değerlendirilmesi 2015 2017 Yılları Bütçesinin Makroekonomik Çerçevede Değerlendirilmesi Ankara Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü İktisadi ve Mali Analiz Yüksek Lisansı Bütçe Uygulamaları ve Mali Mevzuat Dersi Kıvanç

Detaylı

Ödemeler Dengesi Bülteni

Ödemeler Dengesi Bülteni Milyar $ 6 Şubat 6 Cari İşlemler Hesabı Cari işlemler açığı bir önceki yılın Şubat ayına göre milyar 54 milyon dolar azalarak milyar 785 milyon dolar olarak gerçekleşerek iyileşme kaydetti. Ancak bu rakam

Detaylı

İÇİNDEKİLER III. Önsöz

İÇİNDEKİLER III. Önsöz İÇİNDEKİLER Önsöz BİRİNCİ BÖLÜM PARA, EKONOMİ VE FİNANSAL SİSTEM 1.1.Paranın Doğuşu 1.2.Para ve Ekonomi 1.3. Finansal Sistem 1.3.1. Finansal Sistemin Tanımı Ve Yapısı 1.3.2. Finansal Sistemin Temel Fonksiyonları

Detaylı

Makro Veri. Cari açık yeni rekorda. Tablo 1: Cari Denge (milyon $) -month,

Makro Veri. Cari açık yeni rekorda. Tablo 1: Cari Denge (milyon $) -month, Makro Veri Ödemeler Dengesi: Cari açık yeni rekorda İbrahim Aksoy Ekonomist Tel: +90 212 334 91 04 E-mail: iaksoy@sekeryatirim.com.tr Cari denge Aralık ta 7,5 milyar $ rekor açık verirken, rakam, piyasa

Detaylı

ÜNİTE 5: DÖVİZ KURLARININ ANLAMI VE BELİRLENMESİ DÖVİZ KURLARININ ANLAMI

ÜNİTE 5: DÖVİZ KURLARININ ANLAMI VE BELİRLENMESİ DÖVİZ KURLARININ ANLAMI ÜNİTE 5: DÖVİZ KURLARININ ANLAMI VE BELİRLENMESİ DÖVİZ KURLARININ ANLAMI Döviz kurları, farklı ülkelerde üretilen mal ve hizmetlerin fiyatları arasında karşılaştırma yapılmasına olanak sağlayarak başta

Detaylı

gerçekleşen harcamanın mal ve hizmet çıktısına eşit olmasının gerekmemesidir

gerçekleşen harcamanın mal ve hizmet çıktısına eşit olmasının gerekmemesidir BÖLÜM 5 Açık Ekonomi Açık Ekonomi Önceki bölümlerde kapalı ekonomi varsayımı yaptık Bu varsayımı terk ediyoruz çünkü ekonomilerin çoğu dışa açıktır. Kapalı ve açık ekonomiler arasındaki fark açık ekonomide

Detaylı

F. Gülçin Özkan York Üniversitesi

F. Gülçin Özkan York Üniversitesi Finansal Đstikrar ve Makroekonomik Etkileşim F. Gülçin Özkan York Üniversitesi 1 Finansal kriz tanımı üzerinde hemfikir olunan bir tanım bulunmamakla birlikte, reel sektör etkisinin derecesi önemli bir

Detaylı

8. Finansal Piyasalar. 8.1 Finansal Koşullar ve Para Politikası

8. Finansal Piyasalar. 8.1 Finansal Koşullar ve Para Politikası 8. Finansal Piyasalar 8.1 Finansal Koşullar ve Para Politikası 016 yılında para politikasındaki en önemli gelişme, 011 yılından beri kullanılmakta olan geniş bantlı faiz koridorunda sadeleşmeye gidilmesi

Detaylı

İÇİNDEKİLER BÖLÜM 1: EKONOMİ İLE İLGİLİ DÜŞÜNCELER VE TEMEL KAVRAMLAR...

İÇİNDEKİLER BÖLÜM 1: EKONOMİ İLE İLGİLİ DÜŞÜNCELER VE TEMEL KAVRAMLAR... İÇİNDEKİLER BÖLÜM 1: EKONOMİ İLE İLGİLİ DÜŞÜNCELER VE TEMEL KAVRAMLAR... 1 1.1. EKONOMİ İLE İLGİLİ DÜŞÜNCELER... 3 1.1.1. Romalıların Ekonomik Düşünceleri... 3 1.1.2. Orta Çağ da Ekonomik Düşünceler...

Detaylı

EKONOMİK GÖSTERGELER ve YORUMLANMASI

EKONOMİK GÖSTERGELER ve YORUMLANMASI EKONOMİK GÖSTERGELER ve YORUMLANMASI IMF Türkiye de Finansal Sistem Merkez Bankası; Ticaret Bankaları; Sermaye Piyasasında yer alan Finansal Kurumlar (Menkul Kıymet Borsaları ve Bankerler); Diğer Mali

Detaylı

2016 Ocak Enflasyon Raporu Bilgilendirme Toplantısı. Erdem BAŞÇI Başkan. 26 Ocak 2016 Ankara

2016 Ocak Enflasyon Raporu Bilgilendirme Toplantısı. Erdem BAŞÇI Başkan. 26 Ocak 2016 Ankara 21 Ocak Enflasyon Raporu Bilgilendirme Toplantısı Erdem BAŞÇI Başkan 2 Ocak 21 Ankara 21 Ocak Enflasyon Raporu: Ana Bölümler Genel Değerlendirme Uluslararası Ekonomik Gelişmeler Enflasyon Gelişmeleri Arz

Detaylı

EKONOMİK GÖSTERGELER ve YORUMLANMASI

EKONOMİK GÖSTERGELER ve YORUMLANMASI EKONOMİK GÖSTERGELER ve YORUMLANMASI IMF Türkiye de Finansal Sistem Merkez Bankası; Ticaret Bankaları; Sermaye Piyasasında yer alan Finansal Kurumlar (Menkul Kıymet Borsaları ve Bankerler); Diğer Mali

Detaylı

1 İKTİSAT İLE İLGİLİ TEMEL KAVRAMLAR

1 İKTİSAT İLE İLGİLİ TEMEL KAVRAMLAR İÇİNDEKİLER ÖNSÖZ III Bölüm 1 İKTİSAT İLE İLGİLİ TEMEL KAVRAMLAR 13 1.1.İktisadın Konusu ve Kapsamı 14 1.2. İktisadın Bölümleri 15 1.2.1.Mikro ve Makro İktisat 15 1.2.2. Pozitif İktisat ve Normatif İktisat

Detaylı

Makro İktisat II Örnek Sorular. 1. Tüketim fonksiyonu ise otonom vergi çarpanı nedir? (718 78) 2. GSYİH=120

Makro İktisat II Örnek Sorular. 1. Tüketim fonksiyonu ise otonom vergi çarpanı nedir? (718 78) 2. GSYİH=120 Makro İktisat II Örnek Sorular 1. Tüketim fonksiyonu ise otonom vergi çarpanı nedir? (718 78) 2. GSYİH=120 Tüketim harcamaları = 85 İhracat = 6 İthalat = 4 Hükümet harcamaları = 14 Dolaylı vergiler = 12

Detaylı

ÖDEMELER BİLANÇOSU VE DENGESİ

ÖDEMELER BİLANÇOSU VE DENGESİ ÖDEMELER BİLANÇOSU VE DENGESİ I. Temel Yapı Ülkede yerleşik kişilerin belirli bir dönem boyunca yabancı ülkelerde yerleşik kişilerle yaptıkları tüm ekonomik işlemlerin sonucunu gösteren sistematik kayıtlarına

Detaylı

A Y L I K EKONOMİ BÜLTENİ

A Y L I K EKONOMİ BÜLTENİ M A R M A R A Ü N İ V E R S İ T E S İ İ K T İ S A T F A K Ü L T E S İ A Y L I K EKONOMİ BÜLTENİ DÜNYA FAİZ ORANLARI EURO/DOLAR PARİTESİ TÜRKİYE EKONOMİSİ NDE BÜYÜME ÖDEMELER DENGESİ DIŞ TİCARET ENFLASYON

Detaylı

Mart Emeklilik Fon Bülteni. bnpparibascardif.com.tr /

Mart Emeklilik Fon Bülteni. bnpparibascardif.com.tr / Mart 2016 26.02.2016 tarihli Emeklilik Gözetim Merkezi verilerine göre BNP Paribas Cardif Emeklilik katılımcı sayısı 183.233 ve fon büyüklüğü devlet katkısı dahil 1.487 milyon TL'dir. Aylık arşivimize

Detaylı

%7.26 Aralık

%7.26 Aralık ÖZET GÖSTERGELER Piyasalar (Mart 2018) USD/TRY 3.95 Altın (USD) 1,324 EUR/TRY 4.87 Petrol (Brent) 69.0 BİST - 100 114,930 Gösterge Faiz 14.07 Büyüme %7.26 Aralık 2017 Sanayi Üretimi Enflasyon İşsizlik

Detaylı

5.21% 4.6% 21.6% 11.1% % Ekim 18 Eylül 18 Ekim 18 Kasım 18

5.21% 4.6% 21.6% 11.1% % Ekim 18 Eylül 18 Ekim 18 Kasım 18 ÖZET GÖSTERGELER Piyasalar USD/TRY 5.16 Altın (USD) 1,218 Kasım 18 EUR/TRY 5.87 Petrol (Brent) 58.7 BİST - 100 95,416 Gösterge Faiz 20.3 Büyüme Sanayi Üretimi Enflasyon İşsizlik 5.21% 4.6% 21.6% 11.1%

Detaylı

CARİ AÇIK NEREYE KADAR?

CARİ AÇIK NEREYE KADAR? CARİ AÇIK NEREYE KADAR? Prof. Dr. Doğan CANSIZLAR ANKARA - 14 Aralık 2011 1 Türkiye Ekonomisindeki Bazı Eşitlikler -Ekonomik Büyüme = Artan Dış Açık -Artan Dış Açık = Artan Dış Borçlanma -Artan Dış Borçlanma

Detaylı

II. Ulusal Ekonomik Görünüm 2

II. Ulusal Ekonomik Görünüm 2 II. Ulusal Ekonomik Görünüm 2 3 yılının ikinci çeyreğinde iktisadi faaliyet yılın ilk çeyreğine kıyasla daha olumlu bir görünüm sergilemiştir. İç tüketimdeki canlanma ve altın ticaretindeki baz etkisi

Detaylı

Para Teorisi ve Politikası Ders Notları

Para Teorisi ve Politikası Ders Notları Para Teorisi ve Politikası Ders Notları A. YASEMIN YALTA TÜRKİYE BİLİMLER AKADEMİSİ AÇIK DERS MALZEMELERİ PROJESİ SÜRÜM 1.0 (EKİM 2011) İçindekiler 1 Paranın Tanımı ve İşlevleri 1 1.1 Para Tanımı..............................

Detaylı

HAZİNE MÜSTEŞARLIĞI EKONOMİK ARAŞTIRMALAR GENEL MÜDÜRLÜĞÜ

HAZİNE MÜSTEŞARLIĞI EKONOMİK ARAŞTIRMALAR GENEL MÜDÜRLÜĞÜ HAZİNE MÜSTEŞARLIĞI EKONOMİK ARAŞTIRMALAR GENEL MÜDÜRLÜĞÜ AYLIK EKONOMİK GÖSTERGELER EKİM 2015 Hazine Müsteşarlığı Matbaası Ankara, 22 Ekim 2015 İÇİNDEKİLER TEMEL EKONOMİK GÖSTERGELER i I. ÜRETİM I.1.1.

Detaylı

DIŞ TİCARETTE KÜRESEL EĞİLİMLER VE TÜRKİYE EKONOMİSİ

DIŞ TİCARETTE KÜRESEL EĞİLİMLER VE TÜRKİYE EKONOMİSİ DIŞ TİCARETTE KÜRESEL EĞİLİMLER VE TÜRKİYE EKONOMİSİ (Taslak Rapor Özeti) Faruk Aydın Hülya Saygılı Mesut Saygılı Gökhan Yılmaz Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası Araştırma ve Para Politikası Genel Müdürlüğü

Detaylı

Ekonomi II. 23.Uluslararası Finans. Doç.Dr.Tufan BAL. Not:Bu sunun hazırlanmasında büyük oranda Prof.Dr.Tümay ERTEK in Temel Ekonomi kitabından

Ekonomi II. 23.Uluslararası Finans. Doç.Dr.Tufan BAL. Not:Bu sunun hazırlanmasında büyük oranda Prof.Dr.Tümay ERTEK in Temel Ekonomi kitabından Ekonomi II 23.Uluslararası Finans Doç.Dr.Tufan BAL Not:Bu sunun hazırlanmasında büyük oranda Prof.Dr.Tümay ERTEK in Temel Ekonomi kitabından faydalanılmıştır. 2 23.Uluslararası Finans 23.1.Dış Ödemeler

Detaylı

Türkiye Ekonomisinde Dönüşüm

Türkiye Ekonomisinde Dönüşüm T.C. KALKINMA BAKANLIĞI Türkiye Ekonomisinde Dönüşüm Erhan USTA Müsteşar Yardımcısı 29 Şubat 2012 3. İzmir Ulusal Ekonomi Kongresi 1970 li Yıllar : Dünya 1971 yılında Bretton Woods sisteminin çöküşü Gelişmekte

Detaylı

Cari işlemler açığında neler oluyor? Bu defa farklı mı, yoksa aynı mı? Sarp Kalkan Ekonomi Politikaları Analisti

Cari işlemler açığında neler oluyor? Bu defa farklı mı, yoksa aynı mı? Sarp Kalkan Ekonomi Politikaları Analisti Cari işlemler açığında neler oluyor? Bu defa farklı mı, yoksa aynı mı? Sarp Kalkan Ekonomi Politikaları Analisti TEPAV Değerlendirme Notu Şubat 2011 Cari işlemler açığında neler oluyor? Ekonomide gözlemlenen

Detaylı

A Y L I K EKONOMİ BÜLTENİ

A Y L I K EKONOMİ BÜLTENİ M A R M A R A Ü N İ V E R S İ T E S İ İ K T İ S A T F A K Ü L T E S İ A Y L I K EKONOMİ BÜLTENİ DÖVİZ KURLARI YURT DIŞINDAN PORTFÖY YATIRIMLARI VE İÇ BORÇLANMA SENETLERİ ENFLASYON ORANLARI İŞSİZLİK ORANLARI

Detaylı

FİYAT İSTİKRARI ACI KAHVE

FİYAT İSTİKRARI ACI KAHVE FİYAT İSTİKRARI ACI KAHVE Sevinç Karakoç Raziye Akyıldırım Yasemin Ağdaş Duygu Çırak NELER ANLATILACAK? FİYAT İSTİKRARI NEDİR? FİYAT İSTİKRARININ YARARLARI NELERDİR? TÜRKİYE DE FİYAT İSTİKRARI Bir toplumu

Detaylı

HAZİNE MÜSTEŞARLIĞI EKONOMİK ARAŞTIRMALAR GENEL MÜDÜRLÜĞÜ

HAZİNE MÜSTEŞARLIĞI EKONOMİK ARAŞTIRMALAR GENEL MÜDÜRLÜĞÜ HAZİNE MÜSTEŞARLIĞI EKONOMİK ARAŞTIRMALAR GENEL MÜDÜRLÜĞÜ AYLIK EKONOMİK GÖSTERGELER KASIM 2016 Hazine Müsteşarlığı Matbaası Ankara, 30 Kasım 2016 İÇİNDEKİLER TEMEL EKONOMİK GÖSTERGELER i I. ÜRETİM I.1.1.

Detaylı

Grafik I.3. ABD Enflasyon, İşsizlik ve Fed Bilanço Büyüklüğü Değişiminin Gelişimi 2

Grafik I.3. ABD Enflasyon, İşsizlik ve Fed Bilanço Büyüklüğü Değişiminin Gelişimi 2 GRAFİK LİSTESİ Grafik I.1. Seçilmiş Ülkelerde Yıllık Büyüme Oranları 1 Grafik I.2. 2012 Yılı için Yapılan Büyüme Tahminleri 1 Grafik I.3. ABD Enflasyon, İşsizlik ve Fed Bilanço Büyüklüğü Değişiminin Gelişimi

Detaylı

CİGNA FİNANS EMEKLİLİK VE HAYAT A.Ş. STANDART EMEKLİLİK YATIRIM FONU 01.01.2015 30.06.2015 DÖNEMİ ALTI AYLIK RAPORU

CİGNA FİNANS EMEKLİLİK VE HAYAT A.Ş. STANDART EMEKLİLİK YATIRIM FONU 01.01.2015 30.06.2015 DÖNEMİ ALTI AYLIK RAPORU CİGNA FİNANS EMEKLİLİK VE HAYAT A.Ş. STANDART EMEKLİLİK YATIRIM FONU 01.01.2015 30.06.2015 DÖNEMİ ALTI AYLIK RAPORU Bu rapor Cigna Finans Emeklilik ve Hayat A.Ş. Standart Emeklilik Yatırım Fonu nun 01.01.2015-30.06.2015

Detaylı

2016 Temmuz Enflasyon Raporu Bilgilendirme Toplantısı. Murat ÇETİNKAYA Başkan. 26 Temmuz 2016 Ankara

2016 Temmuz Enflasyon Raporu Bilgilendirme Toplantısı. Murat ÇETİNKAYA Başkan. 26 Temmuz 2016 Ankara 21 Temmuz Enflasyon Raporu Bilgilendirme Toplantısı Murat ÇETİNKAYA Başkan 2 Temmuz 21 Ankara 21 Temmuz Enflasyon Raporu: Ana Bölümler Genel Değerlendirme Uluslararası Ekonomik Gelişmeler Enflasyon Gelişmeleri

Detaylı

Günlük Bülten 10 Nisan 2012

Günlük Bülten 10 Nisan 2012 Bülten 10 an 20 Hazine Yönetimi /Aktif Pasif Yönetimi ve Ekonomik ştırmalar PİYASALAR Döviz Piyasası USD/TL kuru Pazartesi gününe 1,7950 seviyesinden başladı. Gün içinde yatay bir seyir izleyen kur günü

Detaylı

Bölüm 8 DÖVİZ PİYASASI. Döviz Nedir? Döviz Piyasası (FOREX)

Bölüm 8 DÖVİZ PİYASASI. Döviz Nedir? Döviz Piyasası (FOREX) Bölüm 8 DÖVİZ PİYASASI Döviz Nedir? En genel ifadesiyle, yabancı ülke paralarına veya para yerine geçen her türlü ödeme araçlarına döviz (foreign exchange) denir. Yabancı ulusal paralar nakit biçiminde

Detaylı

TÜRKİYE ODALAR VE BORSALAR BİRLİĞİ

TÜRKİYE ODALAR VE BORSALAR BİRLİĞİ Sayfa 1 Gözden Geçirme Notları 2011 Yılı Nisan Ayı Ödemeler Dengesi Göstergeleri Merkez Bankası tarafından tarihinde yayımlanan 2011 yılı Nisan ayına ilişkin Ödemeler Dengesi bültenine göre; 2010 yılı

Detaylı

HAZIRGİYİM VE KONFEKSİYON SEKTÖRÜ 2017 TEMMUZ AYLIK İHRACAT BİLGİ NOTU. İTKİB Genel Sekreterliği Hazırgiyim ve Konfeksiyon Ar-Ge Şubesi.

HAZIRGİYİM VE KONFEKSİYON SEKTÖRÜ 2017 TEMMUZ AYLIK İHRACAT BİLGİ NOTU. İTKİB Genel Sekreterliği Hazırgiyim ve Konfeksiyon Ar-Ge Şubesi. HAZIRGİYİM VE KONFEKSİYON SEKTÖRÜ 2017 TEMMUZ AYLIK İHRACAT BİLGİ NOTU Ağustos 2017 1 HAZIRGİYİM VE KONFEKSİYON SEKTÖRÜNÜN 2017 TEMMUZ İHRACAT PERFORMANSI ÜZERİNE KISA DEĞERLENDİRME Yılın İlk 7 Ayında

Detaylı

OCAK 2019-BÜLTEN 12 MARMARA ÜNİVERSİTESİ İKTİSAT FAKÜLTESİ AYLIK EKONOMİ BÜLTENİ

OCAK 2019-BÜLTEN 12 MARMARA ÜNİVERSİTESİ İKTİSAT FAKÜLTESİ AYLIK EKONOMİ BÜLTENİ OCAK 2019-BÜLTEN 12 MARMARA ÜNİVERSİTESİ İKTİSAT FAKÜLTESİ AYLIK EKONOMİ BÜLTENİ 1 Bu Ay 1. Büyümede Duraksama... 2 2. İthalat Düşüyor... 2 3. Sanayi Üretiminde Duraklama... 3 4. İşsizlik Artıyor... 4

Detaylı

Ekonomide Değişim. 15. ÇözümOrtaklığı Platformu. 15 Aralık

Ekonomide Değişim. 15. ÇözümOrtaklığı Platformu. 15 Aralık Ekonomide Değişim www.pwc.com.tr 15. ÇözümOrtaklığı Platformu Temel göstergelerde neler değişti? Ortalama Büyüme, % Milli gelir hesaplama yönteminde revizyon Ekonomik Büyüme Oranları % 12.0 10.0 8.0 6.0

Detaylı

1 TÜRKİYE CUMHURİYETİ DÖNEMİ (TÜRKİYE) EKONOMİSİNİN TARİHSEL TEMELLERİ

1 TÜRKİYE CUMHURİYETİ DÖNEMİ (TÜRKİYE) EKONOMİSİNİN TARİHSEL TEMELLERİ İÇİNDEKİLER ÖNSÖZ III Bölüm 1 TÜRKİYE CUMHURİYETİ DÖNEMİ (TÜRKİYE) EKONOMİSİNİN TARİHSEL TEMELLERİ 13 1.1.Türkiye Ekonomisine Tarihsel Bakış Açısı ve Nedenleri 14 1.2.Tarım Devriminden Sanayi Devrimine

Detaylı

FİNAL ÖNCESİ ÇÖZÜMLÜ DENEME PARA VE BANKA SORULAR

FİNAL ÖNCESİ ÇÖZÜMLÜ DENEME PARA VE BANKA SORULAR SORULAR 1- Değişimi yapılan finansal aracın hemen teslim edildiği ve ödemenin hemen yapıldığı piyasalar hangisidir? A) Birincil Piyasa B) İkincil Piyasa C) Organize Piyasa D) Tezgahüstü Piyasa E) Spot

Detaylı

FİNANSAL RİSKLER & KORUNMA YÖNTEMLERİ

FİNANSAL RİSKLER & KORUNMA YÖNTEMLERİ FİNANSAL RİSKLER & KORUNMA YÖNTEMLERİ Finans Önemli, Öğrenmek Heyecan Verici, Bilmek Değerlidir! DOÇ. DR. KORAY KAYALIDERE SUNUŞ İÇERİĞİ Finansal piyasalardaki riskler, Faiz - döviz kuru etkileşimi ve

Detaylı

2015 HAZİRAN ÖZEL SEKTÖRÜN YURT DIŞINDAN SAĞLADIĞI KREDİ BORCU GELİŞMELERİ

2015 HAZİRAN ÖZEL SEKTÖRÜN YURT DIŞINDAN SAĞLADIĞI KREDİ BORCU GELİŞMELERİ HAZİRAN ÖZEL SEKTÖRÜN YURT DIŞINDAN SAĞLADIĞI KREDİ BORCU GELİŞMELERİ 13 Ağustos Özel Sektörün Yurt Dışından Sağladığı Kredi Borcuna ilişkin yılı ikinci çeyrek verileri, Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası

Detaylı