Karadeniz Teknik Üniversitesi Orman Fakültesi Yaban Hayatı Ekolojisi ve Yönetimi Bölümü BĠYOLOJĠK MÜCADELE Ders Notu

Ebat: px
Şu sayfadan göstermeyi başlat:

Download "Karadeniz Teknik Üniversitesi Orman Fakültesi Yaban Hayatı Ekolojisi ve Yönetimi Bölümü BĠYOLOJĠK MÜCADELE Ders Notu"

Transkript

1 Karadeniz Teknik Üniversitesi Orman Fakültesi Yaban Hayatı Ekolojisi ve Yönetimi Bölümü BĠYOLOJĠK MÜCADELE Ders Notu Prof.Dr.Mahmut EROĞLU Trabzon 2016

2 2 1. Biyolojik Mücadelenin GeçmiĢi 1.1. Avcı Böcekler Ġlk biyolojik mücadele kayıtları, doğal düģman popülasyonlarını arttırılmak için habitat düzenlemeyi nitelemektedir. Çin de insanlar, daha M.Ö. 300 yıllarında, narenciye ağaçlarında tırtıllarla ve büyük delici kınkanatlılarla mücadele için Oecophylla smaragdina (Fabricus) (Hymenoptera: Formicidae) adlı karıncanın popülasyonlarını desteklemekteydiler. Bu karınca türü, ağaçlarda, karınca topluluklarının yaģamasına imkan veren büyük kağıt yuvalar oluģturmaktadır. Böylece, karınca kolonileri civardaki ağaçlardan meyve bahçelerine kazandırılmakta veya hareket ettirilmektedir. Ayrıca, karıncaların meyve bahçesine hareketini teģvik etmek için, ağaçlar arasına bambu geçitler kurulmuģtur. Ġlginçtir, bu uygulamalar, Kuzey Burma nın Shan Eyaletlerinde 1950 lerde hala görülmektedir. Benzer bir uygulama 1775 te Yemen den, zararlı böceklerle mücadele için avcı karıncaları dağlardan hurma bahçelerine taģıyan hurma yetiģtiricilerinden kaydedilmiģtir (DeBach & Rosen, 1991). Linnaeus 1752 de, zararlı böceklerle mücadelede avcı böceklerin ve 1763 yılında özellikle tırtıl zararlarına karģı Calosoma sycophanta (L.) (Coleoptera: Carabidae) nın kullanılmasını önermiģtir (US National Research Council, 1996). Hindistan dan 1762 yılında Madagaskar ın doğusunda ada ülke Mauritius a taģınan mynah (myna) kuģu, Acridotheres tristis (L.) (Passeriformes: Sturnidae), kırmızı çekirge, Nomadacris septemfasciata Audinet-Serville, 1883 (Orthoptera: Acrididae) ile mücadelede baģarılı olmuģtur. Avrupa da 1776 da ev tahtakurusu Cimex lectularis L. (Hemiptera: Cimicidae) ile mücadelede kalkanlı tahtakurusu Picromerus bidens (L.) (Hemiptera: Pentatomidae) önerilmiģtir. Ġngiltere de bağ sahipleri, yararlı uğur böceklerini, Coleoptera, Coccinellidae, yiyen kuģları tarlalardan uzaklaģtırmak için çareler aramıģtır. Tarla bitkilerinde ve seralardaki Afidlerle savaģmak için uğur böceklerinden yararlanmıģtır. Fransada 1840 yılında Boisgiraud kavaklarda zarar yapan Lymantria dispar (L.) (Lepidoptera: Lymantriidae) tırtıllarıyla mücadele için koģucu böcek C. sycophanta (L.) dan yaralanmıģtır. Bitki bitleriyle mücadele için 1874 yılında Coccinella undecimpunctata (L.) (Coleoptera: Coccinellidae), Ġngiltere den Yeni Zelanda ya taģınmıģtır. Omurgalı bir tür olarak, dev kurbağa ya da deniz kurbağası, Bufo marinus (L.) (Anura: Bufonidae), zararlılarla mücadele amacıyla yaklaģık 1833 yılında (1844)

3 3 Jamaika dan Barbados a taģınmıģtır (Schomburgk, 1848). Asma çelikleri ile 1860 larda ABD nın doğusundan Avrupa ya nakledilen bağ flokserası,viteus vitifoliae (Fitch, 1885) (Hemiptera: Phylloxeridae) ile mücadele için ilk klasik biyolojik mücadele giriģimi olarak, Riley tarafından 1873 yılında ABD den avcı akar Tyroglyphus phylloxerae Riley (Acarina, Tyroglyphidae) Fransa ya taģınmıģ, ancak etkileri tatmin edici olmamıģtır (Kirchmair et. al., 2009) Parazitoidler Zararlılarla mücadelede doğal düģmanların bu ilk kullanımları, çok çeģitli avlarla beslenen yaygın avcılar olan ve kolayca görülebilen önceden bilinen doğal düģmanların kullanımını kapsamaktadır. Bilimsel ilerlemelerle, doğal düģmanların daha küçük olan diğer grupları araģtırılmaya baģlanmıģ ve mücadele etmenleri olarak değerlendirilmiģtir. Gerçekte, daha büyük omurgasızlarda asalak olarak yaģayan küçük omurgasızlar ilk olarak 1600 lerde kaydedilmiģtir. Mikroskobun van Leeuwenhoek tarafından 1600 lerde icat edilmesiyle, bu oldukça küçük doğal düģmanlarla ilgili daha çok Ģeyi öğrenmek mümkün olmuģtur. Bu nedenle zararlılarla biyolojik mücadelede asalak türlerden yararlanmanın geçmiģi avcı türlere göre oldukça yenidir. Nitekim, bu konuda Aldrovondi ilk defa 1602 yılında Pieris bressicae (L.) (Lepidoptera: Pieridae) tırtıllarında Apanteles glomeratus (L.) (Hymenoptera: Braconidae) un yaģadığını tespit etmiģ, fakat bu durum daha sonra yaklaģık 1700 yılında Vallisnieri tarafından değerlendirilmiģtir. Sounders, 1882 de ABD den parazitoid tür Tricnogramma minitum Riley (Hymenoptera, Chalcididae) u Kanada ya nakletmiģtir. USDA direktörü Riley, lahana kelebeği, Pieris brassicae (L.) (Lepidoptera: Pieridae) tırtılları ile mücadele için, 1883 yılında Ġngiltere den, kıtalararası nakli yapılan ilk parazitoid olarak, Cotesia (Apanteles) glomeratus (L.) (Hymenoptera: Braconidae) un ABD nin DC, Iowa, Nebraska ve Missouri eyaletlerine salımını sağlanmıģtır. Ġtalya da 1906 yılında, dut koģnili, Pseudaulacaspis pentagona (Targioni) (Hemiptera: Diaspididae) ya karģı Encarsia berlesei (Howard) (Hymenoptera: Aphelinidae) isimli parazitoit kullanılmıģ ve baģarı sağlanmıģtır (Bobb, 1973). Fransa da 1920 yılında elma pamuklu biti Erisoma lanigerum (Hausmann) (Hemiptera: Aphididae) a karģı Aphelinus mali (Hald) (Hymenoptera: Aphelinidae) adlı parazitoid kullanılmıģtır. Uluslar Topluluğu (Commonwealth) Biyoljik Mücadele Dairesi Kraliyet Asalak Servisi tarafından 1947 yılında kurulmuģ ve 1951 yılında ismi Commonwealth Institute for Biological Control (CIBC) olarak değiģtirilmiģtir. ġu andaki yönetim merkezi Batı

4 4 Hindistan da, Trinidad adır. Dünya genelinde bir organizasyon olan Kültür Zararlıları ile Uluslararası Biyolojik Mücadele Servisi, Commission Internationale de Lutte Biologique contre les Enemis des Cultures (CILB) 1955 te kuruldu. Yönetim merkezi Ġsviçre, Zurich tedir. CILB in ismi 1962 de Bitki ve Hayvan Zararlıları ile Uluslararası Biyolojik Mücadele Servisi, Organisation Internationale de Lutte Biologique contre les Animaux et les Plants, olarak değiģtirilmiģtir. Bu organizasyon aynı zamanda Uluslararsı Biyolojik Mücadele Örgütü, International Organization for Biological Control (IOBC), olarak da bilinmektedir. Eklembacaklı zararlılar ve yabancı otların biyolojik mücadelesine tahsis edilen bir yayın organı olan Entomophaga dergisi 1956 da yayınlanmaya baģlamıģtır Mikroorganizmalar Canlı organizmaların hepsinin popülasyonları, onların predatörleri, parazitleri, antagonistleri ve hastalıklarının doğal etkileri ile bir düzeye kadar azaltılır. Bu iģlem doğal denge ya da doğal denetim olarak adlandırılır. Bu doğal etkileģim içinde mikroorganizmalar ve keza antagonistler çok önemli bir role sahiptir. Mikroorganizmalar daha önceden açık olarak görülmüģ olsalar da, hastalık nedeni oldukları, ipek böceği, Bombyx mori (Linnaeus, 1758) (Lepidoptera: Bombycidae), larvalarında hastalık oluģturan fungal etmen Beauveria bassiana üzerinde çalıģan Agostino Bassi tarafından ilk olarak 1835 yılına gösterilmiģtir. Doğal çevrede, keza besin ve ilaç üretiminde büyük önemdeki ascomycetous mantar cinsi Penicillium ve bakterilerle çalıģan W. Roberts, 1874 te mikroorganizmaların birbirine engel olabildiklerini ilk olarak göstermiģtir. Penicillium cinsinin bazı üyeleri insan vücudundaki belirli bakteri çeģitlerini öldüren veya geliģimini durduran antibiyotik olarak kullanılan bir bileģik olan penisilin üretir. Diğer türleri peynir yapımında kullanılır. M. C. Potter 1908 de bu engellemeyi hastalık etmeni mikroorganizmalar arasında ilk olarak göstermiģtir (Baker, 1987). Potter bu tür bir engellemeyi bitki hastalık etmeni mikroorganizmalar arasında ortaya koymuģtur (Baker, 1987). Bacillus thuringiensis (Bt) ilk olarak Berliner (1911) tarafından Akdeniz un güvesi, Ephestia (Anagasta) kuehniella Zeller, 1879 (Lepidoptera: Pyralidae) dan bir Bacillus türü izole ettiğinde tanımlanmıģ ve güveyi enfekte etmiģ olduğu Almanya nın Thuringia Eyaleti ile isimlendirmiģtir. Bu, Bacillus thuringiensis adı altında ilk tanımlama olmakla birlikte, ilk izolasyon değildi. Bir Japon biyolog, Ishiwata Shigetane, 1901 yılında ipek böceklerinde sıkıntılı bir hastalığa neden olan bir etkeni, daha önceden tanımlanmamıģ bir bakteri olarak keģfetmiģtir. B.

5 5 thuringiensis ilk baģta ipek böceği yetiģtiriciliği için bir risk olarak dikkate alınmıģ, ancak ardından böceklerle mikrobiyal mücadelenin yüreği olmuģtur. En eski ticari üretim Sporeine adı altında 1938 yılında Fransa da baģlamıģtır (Lambert and Peferoen, 1992). B. thuringiensis e ilginin yeniden baģlaması, 1942 yılında bir kültür elde eden ve izleyen araģtırmaları ile B. thuringiensis in potansiyeline dikkat çeken Steinhaus (1951) a atfetilmiģtir. Angus, 1956 yılında, spor oluģumundan sonra meydana gelen kristal protein yapıların B. thuringiensis ın insektisit etkisinden sorumlu olduğunu göstermiģtir Klasik Biyolojik Mücadelenin BaĢlatılması Avustralya dan dünyanın diğer bölgelerine yayılmıģ olan ve ABD de Kaliforniya da turunçgillerde ileri boyutlarda zarar oluģturan torbalı koģnil, Pericerya purchasi Mask. a karģı uğur böceği (Vedalia beetle), Rodolia cardinalis (Muls.) in çok çarpıcı baģarılı salımı, klasik biyolojik mücadeleyi kullanmanın baģlatılması olduğu sıkça tekrarlanmaktadır. Torbalı koģnil, Icerya (Pericerya) purchasi Maskell, 1878 (Hemiptera: Monophlebidae) 1868 yılında güney Kaliforniyada turunçgil, armut ve akasyada zarar yapan yeni bir istilacı tür olarak ortaya çıkmıģtır. Bu zararlı 1880 yılına kadar Kaliforniya nın tamamına yayılmıģ ve bulunduğu her yerde çok önemli narenciye zararlısı olmuģtur. Büyük kayıplarla karģılaģan ve zararın önünü alamayan narenciye üreticileri çareyi narenciye ağaçlarını sökmek ya kesmekte bulmuģlar. Böcek bilimi uzmanları bu koģnilin çok büyük olasılıkla, bu ülkeye narenciye ithalatının çok büyük oranda yapıldığı Avustralya dan gelmiģ olabileceği tahmininde bulunmuģlardır. BirleĢik Devletler hükümetinde entomoloji sorumlusu Charles V. Riley in teklifiyle, 1888 yılında Albert Koebele adında bir uzman bir Ģekilde zararlının doğal düģmanlarını araģtırmak üzere Avustralya ya gönderilmiģ ve yerli uzmanlarla birlikte en fazla ümit verici iki doğal düģman türünü; bir parazitoid sinek, Cryptochaetum icerya (Will.) (Diptera: Agromyzidae) ile bir uğur böceği türü (Vedalia beetle), Rodolia cardinalis (Muls.) (coleoptera: Coccinellidae) in Kaliforniya ya nakledilmesi baģarılmıģtır. YaĢanan pek çok güçlüğe rağmen, 1889 itibariyle toplam 514 R. cardinalis bireyi Kaliforniya ya ulaģtırılmıģtır. Bu böceklerin ilk salımından 4 ay sonra, bu uğur böceğinin erginlerinin, daha önceden koģnilin çok yoğun istilasına uğramıģ 3200 dolayında meyve ağacına akın ettikleri görülmüģtür. YaklaĢık bir yıl sonar, 1890 yılında torbalı koģnilin tüm salgınları tamamıyla yok edilmiģ ve narenciye endüstrisi kurtarılmıģ ve çalıģanların ücretlerini de kapsayacak Ģekilde, toplam mücadele

6 6 giderleri, dolardan daha az olmuģtur. Narenciye endüstrisine, torbalı koģnilin denetim altına alınmasından itibaren her yıl milyonlarca dolar kazanç sağlamıģtır. Kaliforniyalılar Mr. Koebele yi, kendisine bir altın saat ve eģine de bir çift elmas küpe hediye ederek onurlandırmıģtır. Koebele, kendisine yardım eden Avustralyalı bilim insanları ile birlikte torbalı koģnilin doğal düģmanlarını araģtırmaları sırasında, bir süre için topladığı iki doğal düģmandan parazitoid sinek, C. iceryae nın daha önemli olabileceğini düģünmüģtür. Cryptochaetum iceryae, 1200 bireyinin salımından sonara yerleģmiģ ve Kaliforniya sahilinde torbalı koģnilin mücadelesinde gerçekten en büyük etken olmuģtur. Bu örnek araģtırmacılar için hangi doğal düģman türünün baģarılı olacağına karar vermenin ne kadar zor olduğunu göstermektedir. Bu durumda, Vedalia kınkanatlısının ĢaĢılacak derecede etkili olduğu ortaya çıkarken, gözde tür C. iceryae da ancak daha küçük bir alanda baģarılı olmuģtur. Günümüzde, bu uğur böceği Kaliforniya nın iç bölgelerinde torbalı koģnilin kontrolünü sürdürmektedir. Torbalı koģnil bölgede halen bulunmakta ve hatta R. cardinalis ve C. iceryae yı öldürecek Ģekilde pestisit kullanılan meyve bahçelerinde yoğunlukça artmaktadır. Bu durumda, doğal düģmanlar yeniden salınmalı ve kontrol bir kez daha sağlanmalıdır. Ayrıca, R. cardinalis ve C. iceryae nın, torbalı koģnile karģı baģarılı salımlar yaratacak Ģekilde, dünyanın diğer pek çok ülkesine nakilleri yapılmıģtır (DeBach & Rosen, 1991). Bu örnek, biyolojik mücadelenin akıl almaz derecede etkili olabileceğine erkenci bir kanıt sağlamıģtır. Bu sistem, bazı açılardan eģsizdi ve baģarıyı önceden belli eden pek çok öz niteliğe sahipti. R. cardinalis sadece koģnil böceklerle beslenen, çok özgün bir türdür ve konukçu dağılımı olabildiğince sınırlıdır. Avcı türlerin çoğu R. cardinalis gibi özgün değillerdir. Ġlave olarak, bu avcı böcek sadece birkaç diģi bireyinin salımı ile yerleģme yeteneğine sahiptir. Örneğin, bu böceğin, aynı zararlı ile mücadele için Peru da sadece dört diģisinin salımı ile yerleģmesi sağlanmıģtır. Bu uygulamadan sonra ABD de çok geniģ bir alanda yapılan en büyük klasik biyolojik mücadele projesi Lymantria dispar (L.) (Lepidoptera: Lymantriidae) a karģı olmuģtur lı yıllardan baģlayarak 1910 ve devamında 1960 lı yıllara kadar sürdürülen bu mücadele kapsamında 50 den fazla avcı ve asalak böcek türü ile hastalık etmeni değiģik organizmalar dünyanın birçok ülkesinden ABD ne ithal edilmiģtir. Bunlar içinde 10 parazitoid ve 2 avcı tür L. dispar salgınlarına karģı yararlı sonuçlar vermiģtir. Aynı durum Kanada ve diğer bazı ülkelerde

7 7 yürütülmüģtür. L. dispar ın klasik biyolojik mücadelesinde avcı ve parazitoit türlerin yanında bazı hastalık etmeni mikroorganizmaların da nakli yapılmıģtır. Zararlı böceklere karģı 1800 lerin sonlarından bu yana uygulanan bu strateji, sadece 1960 ve 1969 yılları arasında takriben 850 salıma ulaģmakta ve klasik biyolojik mücadelenin zararlı böceklere karģı kullanılması günümüzde artarak devam etmektedir. Bu yüzyılın baģına gelindiğinde, yaklaģık 2100 avcı ve parazitoid böcek türünün klasik biyolojik mücadele için takriben 600 zararlı böcek türünün mücadelesinde dünya üzerinde yaklaģık 200 ayrı ülke veya adada salımı yapılmıģtır. Yabancı otlara karģı klasik biyolojik mücadelede, 1992 yılı itibariyle, dünya çapında ayrıca, yaklaģık 340 omurgasız herbivor türün salımı yapılmıģtır. Yukarıda adı geçen çalıģmalar, zararlı böceklerle mücadelede mekanik ve kimyasal savaģımın yanında biyolojik mücadelenin yerinin ve öneminin tanıtılmasına ıģık tutmaktadır Biyolojik Mücadele YaklaĢımları Zararlı böceklerle mücadelede yapay organik kimyasalların yoğun ve denetimsiz kullanılmasının ortaya koyduğu olumsuzluklar nedeniyle, geçen yüzyılın özellikle ikinci yarısından itibaren kimyasal savaģa alternatif bir yol olarak, biyolojik mücadele araģtırmaları büyük hız kazanmıģtır. Bununla birlikte, bilim insanlarının zararlılarla mücadelede doğal düģmanların kullanılması düģüncesi, kuģkusuz yapay kimyasal pestisitlerin ortaya çıkmasından çok önce geliģmiģtir. Bunun en çarpıcı örnekleri yukarıda sıralanmıģtır. Bu stratejinin çok eski geçmiģi yanında, biyolojik mücadele terimi ilk olarak bitki patojenleri ile bağıntılı olarak 1914 te C. F. von Tubeuf tarafından ortaya atılmıģ ve ardından 1919 da H. S. Smith tarafından böceklere uyarlanmıģtır (Baker, 1987). Biyolojik mücadelenin çoğunun temelinde benzer temel ilkeler bulunsa da, farklı gruplardan zararlılarla mücadele tamamen bağımsız olarak geliģmiģtir. Bu farklı gruplardan zararlılarla ve farklı gruplardan doğal düģmanlarla çalıģan bilim insanları özel eğitime ihtiyaç duyarlar. Entomolog olarak eğitim gören bilim insanları eklembacaklıların mücadelesi için çoğunlukla ya predatörler veya parazitoidler üzerinde uzmanlaģırlar, ya da otçul eklembacaklıları yabancı otlara karģı kullanmak üzere botanik ve entomoloji bilgisine sahip olurlar. Mikrobiyoloji, botanik ve bitki patolojisi bilgisi, bitki patojenleri ile mücadelede çalıģan veya yabancı otları mikroplarla kontrol etmek için çalıģan bitki patologları için gereklidir ve eklembacaklıların mücadelesi için patojenler üzerinde çalıģanlar için de mikrobiyoloji ve entomoloji bilgisi gerekli olmaktadır. Biyolojik mücadele geliģtikçe, zararlı

8 8 kontrol problemlerinin değiģik sıralanıģı, çeģitli biyolojik mücadele stratejilerinin gerekliliğini ortaya koymaktadır. Eklembacaklılar, yabancı otlar veya bitki patojenleri ile mücadelede çalıģan bilim insanlarının tarih boyunca kuģkusuz her bir alt disipline ait araģtırma sonuçları ile bağlantıları olsa da bilgi değiģimi için çok az fırsatları olmuģtur. Böylece, farklı alt disiplinler kendi tanımlamaları ve uygulamaları ile geliģmiģlerdir. Çok yakın yıllarda, biyolojik mücadelenin bu farklı alanlarında çalıģan uygulayıcılar arasındaki iletiģimin geliģmesini destekleyen giriģimler olmaktadır. Açıkçası, son yıl içinde türdeģ çalıģma alanında bazı ortak kitaplar yayınlanmıģtır (Lumsden & Vaughn, 1993; Hokkanen & Lynch, 1995; Van Driesche & Bellows, 1996; Bellows & Fisher, 1999; Gurr & Wratten, 2000). Uluslararası Biyolojik Mücadele Örgütü nün Bio-Control (daha önce Entomophaga) adlı bilimsel dergisinin hedefi biyolojik mücadelenin bütün farklı dallarından bilimsel araģtırmaları yayınlamaktır. Ġki yeni dergi 1991 de, Biological Control: Theory and Application in Pest Management and Biocontrol Science and Technology, bir uçtan bir uca her türden biyolojik mücadele araģtırmalarının sonuçlarını özellikle yayınlamaya baģlamıģtır. Farklı alt disiplinlerin bağımsız geliģiminden dolayı, her birinin özel geçmiģi ayrı olarak tanıtılacaktır Türkiye de Biyolojik Mücadelenin GeliĢimi Ülkemizde ilk biyolojik mücade (BM) çalıģmaları 1912 yılında Süreyya ÖZEK tarafından Fransa dan Ġstanbul civarına Elma pamuklu bitine karģı Aphelinus mali (Hold.) nin ve Mersin e TorbalıkoĢnil e karģı Rodolia cardinalis (Muls.) in getirilmesiyle baģlamıģtır. Ġtalya dan Bursa ya 1913, 1918, 1934 yıllarında dut koģnili ne karģı Encarsia berlesei (Huw.) ve 1934 yılında Almanya dan Ġzmir e incir kurdu Ephestia cautella Zell. ya karģı Bracon herbetor Say. getirilmiģtir. Ülkemizde yoğun BM çalıģmaları 1965 yılında Antalya da Biyolojik Mücadele Ġstasyonu kurulması ile baģlamıģtır. Bu istasyon sonradan Enstitü haline dönüģtürülmüģse de 1987 yılında kapatılarak Narenciye AraĢtırma Enstitüsü ile birleģtirilmiģtir. Ülkemizde BM çalıģmaları Osmanlı dönemine kadar uzanmaktadır. Bu dönemde daha çok faydalı böceklerin yurt dıģından getirilerek sorun yaģanan yerlere salınması Ģeklinde çalıģmalar yapılmıģtır. Ġlk olarak 1910 yılında narenciye bahçelerinde ve bazı meyvelerde zararlı olan Torbalı koģnil (Iceria purchasi) ile mücadele maksadıyla o tarihte Osmanlı Ġmparatorluğuna bağlı olan Sakız Adası a Rodolia cardinalis isimli avcı gelin böceği getirtilerek turunçgil bahçelerine salınmıģtır. Torbalı koģnil sorununun çözümü için diğer bir pretadör böcek olan

9 9 Chilocorus bipustulatus ise 1920 de yine yurt dıģından getirilerek kullanılmıģtır. Daha sonra bu sorunun çözümü için 1922 yılında Fransa dan Rodolia cardinalis getirtilerek Ġstanbul da bulunan Halkalı Ziraat Mektebinde üretilmiģ ve gerekli yerlerde kullanılmıģtır. Bu çalıģmaların diğer bir örneği ise Elma pamuklubiti ne karģı kullanılmak üzere Fransa dan getirtilip, Kuzeybatı Anadolu da bazı yörelere salınmıģ bir parazitoid olan Aphelinus mali. dir. Bu amaçla 1931 yılında Ege bölgesinde incirlerde zararlı Ġncir kurduna karģı Bracon hebetor adlı parazitoid getirtilerek incir alanlarına salınmıģ ve günümüze kadar baģarılı bir Ģekilde ekosistemde yerleģmesi sağlanmıģtır. Yine daha önce ithal edilmiģ olan Aphelinus mali 1931 ve 1934 yıllarında Ġsrail den getirtilerek bazı elma bölgelerimize salınmıģtır. Yine daha önce Osmanlı döneminde getirtilmiģ olan R.cardinalis in yurtdıģından üçüncü defa ithali ise 1932 veya 1933 yılında Mısır dan yapılmıģ olup, Bornova Zirai Mücadele AraĢtırma Enstitüsüne verilen böcekler burada üretime alınmıģ ve salımı yapılmıģtır. Daha sonra, Çukurova Bölgesine gönderilerek buraya yerleģmesi sağlanmıģtır. Bu dönemde yine 1933 yılında Dut kabuklu bitine karģı Prospaltella berlesei ithal edilerek ülkemize yerleģmesi sağlanmıģtır. Uzun yıllar bu Ģekilde giden çalıģmalar sonucunda BM nin önemi fark edilmiģ ve 1965 yılında Antalya da Biyolojik Mücadele AraĢtırma Ġstasyonu kurulmuģtur. Bu araģtırma istasyonun ilk çalıģmalarından biri turunçgil alanlarında sorun olan Unlubitin mücadelesinde kullanılmak üzere 1970 li yılların baģında ABD den Cryptolaemus montrouzieri ve Leptomastix dactylopii getirilerek üretimi yapılmıģ ve sorun olan alanlara salınarak mücadelede kullanılmıģtır. Antalya Biyolojik Mücadele AraĢtırma Ġstasyonu 1982 yılında AraĢtırma Enstitüsü hüviyetine kavuģmuģ, ayrıca 1987 yılındaki Bakanlık reorganizasyonu sırasında Zirai Mücadele AraĢtırma Enstitüleri bünyesinde Biyolojik Mücadele bölümleri açılmıģtır. Bu dönemde yapılan önemli çalıģmalardan biri de Doğu Akdeniz Bölgesi nde 1990 lı yıllarda önemli bir sorun haline gelen Turunçgil beyazsineği (Dialeurodes citri (Ashm.)) nin BM si amacıyla Türkiye de ilk defa Doğu Karadeniz Bölgesi nde tespit edilen avcı böcek Serangium parcesetosum Siccard. Doğu Akdeniz Bölgesine getirilerek yerleģtirilmesidir. AraĢtırma ve yayım çalıģmalarına paralel olarak farklı faydalı böceklerin üretim ve salım çalıģmalarına devam edilmiģ ve 1994 yılında Adana Zirai Mücadele AraĢtırma Enstitüsü Müdürlüğünde polifag bir parazitoid olan Trichogramma spp. üretilmiģtir. Bu parazitoid baģta Mısırkurdu Ostrinia nubilalis ve elma içkurdu Cydia pomonella için baģarılı bir Ģekilde kullanılmıģtır. Devam eden çalıģmalar neticesinde ülkemizde uzun yıllardır sorun olan süne için 2001 yılından

10 10 itibaren Adana Zirai Mücadele AraĢtırma Enstitüsü Müdürlüğünde parazitiod Trissolcus spp. üretimine baģlanmıģ ve süne tehdidi altında olan alanlara salımı yapılmıģtır. Trissolcus üretim çalıģmaları sonraki yıllarda Konya ve Kırklareli illerinde de yapılarak 2012 yılı sonuna kadar doğaya yaklaģık 73 milyon adet Trissolcus spp. salımı yapılmıģtır. Bu uygulama ve havadan uçakla süne mücadelesinin yasaklanmasının en iyi destekçisi olmuģ ve kamuoyunda yankı uyandırmıģtır. Cumhuriyet dönemi olarak anlatılmaya çalıģılan bu dönemde gerek kimyasal mücadelenin popülerliği gerekse birim alana ürün artıģında hedeflenen noktalara gelinmesi için yapılan ulusal planlama çalıģmalarından dolayı BM konusunda istenen hedeflere ulaģılamamıģtır. Fakat BM ile ilgili akademik ve uygulamaya yönelik çalıģmalar sürekli gündemde olmuģ ve desteklenmiģtir. Bu tartıģmalar sürerken 2009 yılında diğer bir tetikleyici unsur olan Domates güvesi (Tuta absuluta) ülkemize bulaģmıģtır. Domates gibi insanımızın özellikle çiğ olarak yoğun bir Ģekilde tükettiği ve önemli bir ihraç kalemi sebze için yoğun kimyasal kullanımın önüne geçmek için 2010 yılında BM de kullanılan ajanların desteklenmesine karar verilmiģtir. Üreticilere verilen bu desteğin yanında yine 2010 yılında özel sektöre Domates güvesinin (Tuta absuluta ) BM sinde kullanılmak üzere kitlesel faydalı böcek üretimi için de bir ilk olarak destek verilmiģtir. Bu çalıģmalarla birlikte Bakanlık araģtırma kuruluģları ile araģtırma yönetimi de bu konudaki ihtiyacın farkında olarak ilk 2010 yılında Adana Zirai Mücadele AraĢtırma Enstitüsünü BM Ġhtisas Enstitüsü olarak kabul etmiģ, 2011 yılındaki Bakanlık yeniden yapılanması sırasında ise adı geçen enstitüyü Biyolojik Mücadele AraĢtırma Ġstasyonu olarak görevlendirmiģtir. Bu tartıģmalar ıģığında yürüyen AB uyum sürecine bağlı olarak 2010 yılında 5996 sayılı kanunun yayınlanması dönüm noktası olmuģtur. Bu kanun her ne kadar 2011 yılında yürürlüğe girmiģse de gıda güvenilirliğini esas alan ve ruhunda denetim, kontrol ve cezalandırma faaliyetleri ile sorumluluk paylaģımı yer aldığından BM faaliyetlerini tetikleyici rol almıģ ve 2010 yılında BM ajanı kullanan üreticilere destekleme faaliyeti baģlamıģtır. BM açısından bu planlı destekleme faaliyetinin baģladığı yıl olan 2010 ve takip eden 2011 ve 2012 yıllarında destekleme bütçesi artarak ve daha geniģ alanı kapsayacak Ģekilde geliģmiģtir. Gıda Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı nın 2012 yılında yaptığı beģ yıllık stratejik planında ise ilk kez BM yer bulmuģ ve 2023 hedefi olarak Zirai Mücadele faaliyetlerinin %25 nin BM olarak yapılması hedeflenmiģtir. Aynı tarihlerde Ankara Üniversitesi Faydalı böcek üretim merkezi ile Isparta Süleyman Demirel Üniversitesi BM merkezleri hizmete girmiģtir.

11 11 Tüm bu geliģmeler neticesinde Yeni Dönemde BM nin daha geniģ kesimlerin ilgisini çekmesi, kamu otoritesi tarafından öncelikli kabul edilmesi ve bu nedenden dolayı destekleme kapsamına alınmasıdır. BM nin en baģarılı ve yaygın bir Ģekilde kullanılacağı alanlardan biriside orman ekosistemleridir. Ülkemizde bu konuda Orman ve Su ĠĢleri Bakanlığına bağlı Orman Genel Müdürlüğü nün Orman Bölge Müdürlükleri bünyesinde Biyolojik Mücadele Laboratuvarları kurulmuģ olup bu laboratuvarlarda üretim ve araģtırma çalıģmaları yapılmaktadır. Ġlk önce dev ladin kabuk böceği Dendroctonus micans (Kugl.) a arģı baģarısız kimyasal uygulamalaından sonra 1985 yılında Artvin de baģlatılan ve ülkemizde ladinin yayılıģ gösterdiği Doğu Karadeniz Bölgeside bütün orma iģletmelerni kapsayacak Ģekilde kapsamı geniģletilmiģtir. Bu ugulamada, D. Micans ın biyolojil mücadelesinde bugüne kadar 9 milyon dolayında avcı böcek Rhizophagus üretilerek D. Micans zararverdiği ağaçlara verilmiģtir. Diğer tehditkar kabuk böceği ve özellikle Ips türleri için Thanasimus formicarius un üretim ve salım çalıģmaları her geçen gün arttırılarak sürdürülmektedir. Özellikle son yıllarda Türkiye ormanlarında büyük bir sorun haline gelen çam kese böceği mücadelesinde kullanılan Calosoma sycophanta yetiģtirilmesi ve salım çalıģmaları yapılmaktadır. Günümüzde dünyada 327 zararlı türe karģı değiģik ülkelerde biyolojik savaģ yöntemlerinden yararlanılmaktadır. Bunlardan 102 sinde tam baģarı 144 ünde önemli düzeyde baģarı ve geri kalan 81 inde de kısmen baģarı sağlanmaktadır. 2. Zararlı Böceklerle Biylojik Mücadele 2.1. Biyolojik Mücadelenin Tanımı DeBach (1964) tarafından kaleme alınan tanımın içeriğinde biyolojik mücadele sadece yoğunluğa bağlı iliģkilede değil, diğer organizmaların poplasyonlarını azaltan tüm asalak ve avcı türlerin ve hastalık etmenlerinin etkinlikleri olarak tanımlanmaktadır. BirleĢik Devletler Bilimler Akademisi nin 1988 yılında yayımlanan tanımında DeBach ın tanımı geniģletilerek, biyolojik mücadele; istenmeyen organizmaların etkilerini azaltmak için, onların doğal düģmanlarını veya modifiye edilmiģ (genetiği değiģtirilmiģ) organizmaları, genleri veya gen ürünlerini kullanmak ve tarımsal ürünler, ağaçlar, hayvanlar ve yararlı böcekler ve mikroorganizmalar gibi yararlı organizmaları korumak olarak tanımlanmaktadır.

12 12 Birçok organizmalar, kitle üremesi yapan ya da yapma olasılığı olan böceklerin olağanüstü çoğalmasını önleyici birer etken olarak doğada rol oynarlar. ĠĢte böcek populasyonu, dolayısıyla böcek zararını azaltmak için canlı organizmalardan (yerli ya da yabancı) yararlanmak suretiyle yapılan savaģa biyolojik savaģ denir. Zararlılarla savaģ amacıyla doğal düģmanların kullanılıģı genel olarak BĠYOLOJĠK SAVAġ veya BĠOKONTROL olarak bilinmektedir. Yüzyıllar boyunca insanların bildiği husus Ģudur; Bitkilere zarar veren böcekler, çok çeģitli doğal düģmanların hücumuna uğramakta ve zaman zaman belirli yerlerde zararlılar üzerinde oldukça yüksek düzeyde etki oluģturmaktadır. BaĢlangıçta zararlı populasyonu yüksektir ve beslenme iliģkisinin gereği besin bolluğu nedeniyle doğal düģmanın populasyonu arasında denge oluģur ve bu denge durumu herhangi bir olumsuzluk olmadığı sürece devam eder. ĠĢte zararlılar ile onların üzerinde yaģayan canlılar arasındaki bu iliģkiden yararlanarak zararlıların populasyonları baskı altında, yani ekonomik zarar eģiğinin altında tutulabilir. Zararlı populasyonlarını ekonomik eģiği altında tutmak üzere onlar üzerinde yaģayan organizmalardan yararlanılması ile ilgili çalıģmalara BĠYOLOJĠK SAVAġ adı verilir. Biyolojik savaģımda kullanılacak canlılar, özel yetiģtirme lâboratuarlarında çoğaltılarak, gerekli zamanda, zarar görülen yerlere, yeter sayıda salıverilir veya asalaklar konukçuları ile beraber zarar görülen yere taģınırlar ya da dıģ ülkelerden ithal olunurlar. Bazı hallerde, tabiata bırakılan az sayıdaki yararlı türün ya da doğal faunaya ait avcı veya parazitoidlerin zamanla çoğalarak etkili olması beklenebilir. Kısaca 1- Ġthal 2- Çoğaltma 3- Koruma, biyolojik savaģım ın üç ana yaklaģımı olarak görülmektedir. Biyolojik savaģ, zor ve çok bilgi isteyen bir yöntemdir. Biyolojik savaģta kullanılacak etmenin (etkili türün) o yerin ekolojik Ģartlarına uyması gerekir. Aksi halde iyi bir sonuç alınamaz. 2.1 Defining biological control Populations of all living organisms are, to some degree, reduced by the natural actions of their predators, parasites, antagonists, and diseases. This process has been referred to as natural control, but when pests are controlled, this is often called biological control (sometimes shortened to biocontrol) and the agents that exert the control are frequently called natural enemies. Humans can exploit biological control in various ways to suppress pest populations. The varied approaches for manipulating the activity of natural enemies to control pests differ in how much effort is required, who is involved, and the suitability of the approach for commercial development. Biological control has been defined many times but a commonly accepted definition is provided below. The use of living organisms to suppress the population of a specific pest organism, making it less abundant or less damaging than it would otherwise be (Eilenberg et al., 2001). To understand the basis for this definition, we need to discuss why biological control is used. Of course, there are a multitude of reasons. Development of biological control methods really blossomed after synthetic chemical pesticide application became the dominant method of pest control. Use of biological control grew due to practical needs to find a solution to pest problems when chemical pesticides did not work or were not appropriate for controlling specific pests. Another major impetus for using biological control has been the fact that chemical pesticides can cause negative side-effects, leading to concerns about human health and the health and preservation of the environment. Biological controls leave no chemical residues and are usually quite host specific, especially in comparison to synthetic chemical pesticides.

13 13 As years have passed and scientific research has advanced, the types of approaches available for pest control have also increased in number and complexity. Within the field of biological control, a diversity of natural enemies can be used in many different ways. Other advances have been the ability to synthesize the active compounds used by pests for communication (pheromones), which are then used for controlling those same pests. An example of a relatively new type of control involves the fungus Myrothecium verrucaria, which produces multiple compounds that negatively affect plant parasitic nematodes. The fungus is mass-produced and then killed. The active compounds produced by the fungus are then applied to the soil to create an inhospitable environment for the nematodes. Alternatively, the genes responsible for producing compounds that control pests have been moved into other organisms where they are expressed for production of pesticidal compounds in the specific areas where they are needed. The best known example is genetically engineered, or transgenic, plants. Genes that are currently used extensively for expression in plants encode production of a bacterial toxin (originally derived from Bacillus thuringiensis) that kills insects. Based on our definition, use of only the compounds produced by natural enemies would not be called biological control. Use of these applications could instead be included in the larger categories of biologically based pest management or biorational pest control. However, disagreements over use of this terminology are far from resolved. Controversy centers around whether the organisms used for biological control must be living or just the source of compounds and genes. The following discussion describes the rationale underlying the definition of biological control as exploiting living organisms for the control of pests Doğal Denge ve Biyolojik Mücadele Doğadaki türlerin çoğunun popülasyonları, besin ağları içindeki karmaģık etkileģimlerle doğal olarak meydana gelen düzenleme altında oldukları ve bu nenenle de bu türlerin çoğunun insanlarla rekabet edecek kadar çoğalamadığı düģünülmektedir. Tarihsel olarak bu sorunlar, sayılarını sınırlandıran doğal mücadele ağlarından kaçınan zararlı türlerden gelen biyolojik mücadele ile irdelenmektedir. Birkaç farklı biyolojik mücadele stratejisinin hedefi bu kendiliğinden yürüyen doğal mücadele düzeyini, ya kalıcı olarak yerleģmesi için bir doğal düģmanın salımı ile (klasik biyolojik mücadele) veya doğal düģman popülasyonlarını koruyarak veya destekleyerek çevreyi değiģtirme ile (koruyucu/destekleyici biyolojik mücadele) yeniden kurmaktır. Üçüncü büyük strateji, çoğaltma (augmentation), daha anlıktır ve zararlı popülasyonlarının uzun dönemli tanzimi hedeflenmemektedir, bu strateji konukçuların zararına yaģayan doğal düģmanların aynı temel etkileģimlerine dayanmaktadır. Gerçekten, klasik biyolojik mücadele salımları çok büyük bir ölçekteki ekolojik deneyler ile bağlantılı olmakta ve doğal düģmanların baskıladığı zararlı türlerin kaçıģını ve doğal düģmanların sistemi onarmasıyla çöküģünü açıklamaktadır (Strong et al., 1984). Biyolojik mücadelenin ne ölçekte baģarılı olduğu, doğal olarak ortaya çıkan populasyonları düzenleyen doğal mücadele ile kıyaslanarak sorgulanmaktadır. Biyolojik mücadelenin, çoğu kez zararlı ile doğal düģman arasında, doğada sıkça görülecek düzenlemenin çok daha basitini, bir tek kuvvetli bağıntıyı kurarak baģarıya ulaģtığı görülmektedir. Yalın veya değil, klasik ve kouyucu biyolojik mücadelenin kullanımının arkasındaki temel eğilim doğal mücadelenin zararlı populasyonunu azaltmak için kullanılabileceğidir. Ekologlar, doğal mücadelenin tesisi, yeniden tesisi veya sürdürülmesi için neyin gerekli olduğunu anlamak için

14 14 zararlılarla doğal düģmanları arasındaki etkileģimleri araģtırmak için uzun yıllar çalıģmak zorundadırlar Biyolojik Mücadelede ÇeĢitlilik 2.3 Diversity in biological control Biological control differs significantly depending on whether the pests are invertebrates, vertebrates, plants, or microorganisms. For biological control of invertebrates, hosts are usually small and sometimes mobile (at least in some life stages). Emphasis has been on planteating arthropods and arthropods of importance to public health. Virtually all natural enemies used for biological control of arthropods kill pests directly. Mortality of the pest is often very quick with predators but there can be a time lag with parasites or pathogens because they often first develop using the hosts as food before killing them. Among pestiferous weeds, pests range from small herbs to large trees; these are stationary and, at times, dense. Biological control of weeds requires many individual natural enemies to damage a weed, unless the natural enemy attacks the so-called Achilles heel for that plant species (e.g., a part of the plant or its life cycle that is especially vulnerable), in which case fewer individuals could be necessary. Mortality of the weed is always delayed, if the plant dies at all, although growth and seed production would be reduced more quickly. Also, in contrast to biological control of arthropods, weeds do not move except through seed dispersal so herbivorous natural enemies generally do not have as much difficulty locating their target pests. Weedy plants can escape from a natural enemy through establishment of a disjunct population by means of long distance seed dispersal, but finding new isolated plant populations is often less of a problem for weed-feeding natural enemies compared with the difficulty for arthropod-attacking natural enemies of finding and attacking mobile arthropod pests. Weeds are also different from arthropods as pests because competition with other plants can be important in mediating the outcome of biological control. If weeds can be partially suppressed by herbivory or disease then the weed can more easily be outcompeted by other plants that are hopefully desirable. For the microorganisms causing plant disease, biological control is due to multitudes of microbial antagonists that compete with multitudes of plant pathogenic microbes. Both plant pathogens and their antagonists are usually tightly linked with specific habitats. For many programs, antagonists are applied preventively, so time before control is effective is not an issue. Scientists working to control these diverse pests must adopt very different tactics with relation to the importance and immediacy of the pest problem, the type of impact on the pest that is needed, and the ability of both natural enemy and host/prey to disperse. ġekil XX. Sünger örücüsü, Lymantria dispar L. ın temel biyolojik evrelerinde görülen bazı parazitoid türler.

15 Doğal DüĢman Kavramı Ġnsan yeryüzü gezegenini 10 milyon dolayında olabileceği kabul edilen canlı türleri ile paylaģmaktadır. Her bir tür dünya üzerinde farklı yerlerde beslenir, geliģir ve çoğalır, ancak gerçekte hiç bir tür bunu diğer türlerden soyutlanmıģ olarak yapmaz. Bir ölçüye kadar bütün türler, diğerlerine daha fazla bağlı olan özellikle besin zincirinde daha yüksek basamakta bulunan organizmalarla bağlantılıdırlar. Kaplanalar avları olmadan yaģayamayacakları gibi, tavģanlar da beslendikleri bitkiler olmadan hayatta kalamazlar. Ġnsanlar pek çok ekosistemde baskın konumdadırlar ve beslenmek ve barınmak için diğer pek çok türlere bağlıdırlar. Özellikle insan etkisini dünyanın her tarafına yayılmıģ olduğundan, insanlar aynı zamanda pek çok organizma ile rekabet etmekte ve bu çok sayıdaki rakiplerimizi çoğunlukla zararlılar olarak bilmekteyiz. Ġnsan ta baģından buyana zararlılar tarafından rahatsız edilmektedir. Zararlı, insanın bazı kaynaklarının tedarikini, kalitesini veya değerini azaltan bir organizma olarak tanımlanabilir (Flint & van den Bosch, 1981). Zararlı tanımının zararlıların insanları etkileme yolarındaki büyük çeģitlilikten dolayı geniģletilmeye ihtiyacı vardır. Burada sözü edilen kaynaklar bir bitki veya besin amaçlı yetiģtirilen bir hayvan, kereste veya huzur olabilmektedir. Diğer bir kaynak insan sağlığı ve mutluluğudur. Zararlılar taksonomik olarak, mikroorganizmalardan memelilere çok çeģitli olabilmektedir. Ġnsan sağlığı, tarım ve kültür bitkileri ile orman ağaçlarının zararlılarından beslenen birçok canlı vardır. Bunlar, doğada canlılar arasında mevcut beslenme iliģkisinin bir gereği olarak zararlıların populasyonlarını baskı altında tutarlar. Bu canlılara, doğal ve biyolojik mücadele açısından doğal düģmanlar adı verilir. Bu canlılar zararlılara saldırarak onların populasyonlarını azaltırlar. Bu canlılara insanların ekonomik çkarları açısından ise yararlı organizmlar denir. Bu canlılar, insanlara zararlı olan organizmalara saldırır ve onların populasyonlarını azaltarak insanlara yarar sağlamıģ olurlar Doğal DüĢmanlarda Aranan Özellikler Bir doğal düģman türünün baģarılı bir biyolojik savaģ etmeni olabilmesi için bazı özelliklere sahip olması gerekir. Bu özellikler aģağıdaki gibi özetlenebilir. Doğal düģman sıcaklık, nem vb. çevre faktörlerine karģı geniģ toleranslı olmalıdır. Doğal düģman konukçusuna zarar verdiği her bitki üzerinde saldırabilmelidir.

16 16 Doğal düģman monofag veya oligofag olmalıdır. Yani konukçu dizisi az olmalıdır. Doğal düģmanın biyolojisi ile konukçunun biyolojisi uyuģmalıdır. Doğal düģman konukçusunu arayıp bulma yeteneğine sahip olmalıdır. Konukçusuna oranla daha yüksek bir üreme yeteneğine sahip olmalıdır. Sayılan bu özelliklerin tümünün bir doğal düģman türü üzerinde bulunması çoğu kez mümkün değildir. Bu nedenle yukarıdaki özelliklerden mümkün olduğunca çoğuna sahip olan doğal düģman biyolojik mücadele açısından baģarılı bir doğal düģmandır Doğal DüĢmanların Etkinliğini Etkileyen Faktörler Ekosistemde doğal düģmanların etkin olmasını engelleyen faktörler vardır. Bunları bilmek ve tanımak doğal düģmanların yeteneğini artırıcı önlemlerin alınabilmesi bakımından önemlidir. Böylece biyolojik savaģ çalıģmasının baģarısıda artırılmıģ olur. Bu faktörler aģağıdaki gibi özetlenebilir; 1. Ġklim Ġklim bitki ve üzerinde yaģayan zararlı tür için uygun olabilir. Fakat aynı iklim doğal düģmanın etkinliği etkileyen faktörlerde olabilir. Bu durum özellikle ekzotik yani dıģarıdan getirilmiģ türler için önemli ve geçerlidir. 2. Hayat Dönemlerindeki uyumsuzluk Bu durum çoğu kez iklim yüzünden ortaya çıkabilir. Bazen kalıtsal bir özellikten kaynaklanıyor olabilir. Bazen de zararlı ile doğal düģmanı arasındaki karģılıklı etkileģimin ve aynı ortamda olmanın bir sonucu olarak ortaya çıkar. 3. Ergin Besini Erginleri zoofag olmayan doğal düģman türlerinde yaģama ve üreme için erginin baģka besinlerle beslenmeye ihtiyacı vardır. Parazitoidlerin hemen tümü ve predatörlerin pek çoğu ergin dönemlerinde farklı beslenme rejimine sahiptir. Bunlar çiçeklerin balözü, polen, nektar, meyvelerden herhangi bir nedenle sızan Ģekerli su, bazı böcekler tarafından salgılanan tatlımsı maddeler, konukçu zararlının vücudundan herhangi bir nedenle veya doğal düģmanın ovipozitörünü batırması sonucu sızan vücut sıvısı ile beslenir. Doğal düģman erginlerinin varlıklarını sürdürebilmeleri ve üreme güçlerinin yüksek olması için bazı dönemlerde erginlerin beslenmesine elveriģli ortamın hazırlanması gerekir. Örneğin ABD de yaz aylarında yaprak bitlerinin ve bazı lepidopter yumurtalarının predatörü olan Chrysoperla

17 17 carnea (Steph) erginlerinin beslenmesi için pamuk tarlalarına sadece Ģekerli su pülverize edilir. Unlubitler, kabuklubitler ve yaprakbitleri gibi tatlımsı madde salgılayan zararlıların doğal düģmanlarının fazla sayıda oluģunun bir nedeni de salgılanan tatlımsı madde ile doğal düģman erginlerinin beslenmesidir. 4. Konukçu Uygunluğu Konukçunun iri oluģu, yoğunluğu, bulunduğu yer ve konukçunun yakalanabilirliği gibi hususlar bu konuda önem kazanır. 5. Alternatif Konukçu Hedef zararlının bulunmadığı zamanlarda doğal düģmanlar varlıklarını sürdürebilmeleri için bir baģka konukçu ile beslenmelidir. Örneğin süne Eurygaster integriceps Put in yumurta parazitoitleri Trissolcus spp, süne nin bulunmadığı yaz aylarında diğer heteropter türlerinin yumurtalarında yaģar ve populasyonlarını gelecek ilkbahara kadar korumuģ olurlar. Kültür bitkisine zarar vermeyen alternatif konukçu zararlıların populasyonlarını arttırarak doğal düģman populasyonunu korumak ve arttırmak biyolojik savaģ çalıģmalarında bir yöntem olarak uygulanabilir. 6. Doğal DüĢman Rekabeti Burada önemli olan türler arası rekabettir. Özellikle ekzotik türlerin yerleģtirilmesinde büyük önem kazanır ve sürekli olarak izlenmesi gerekir. 7. Kannibalizm Predatör türlerin bazılarında rastlanan bu özellik bir tür içinde bireylerin birbirlerine saldırması olarak açıklanabilir. Birçok Coccinellid ve Neuropter türlerinde rastlanan bir özelliktir. Genellikle besin azlığı veya populasyon yoğunluğunun artması gibi durumlarda ortaya çıkar. Doğal düģman populasyonunu azaltan bir özellik olarak olumsuzluk, besin yokluğunda bazı bireylerin diğer bireylerle beslenerek varlıklarını sürdürebilmeleri bakımından olumluluktur. Biyolojik mücadele amaçlı laboratuar üretimi sırasında Calosoma sycophanta (L.) nın özellikle larvaları kannibalizmi önlemek için ayrı tutulurlar. 8. Barınak Bitkilerin Varlığı Doğal düģmanlar yazın aģırı sıcaklarını veya kıģın aģırı soğuklarını bazı bitkilerin kabuk çatlakları ve yarıkları arasında, kavlamıģ kabukların altlarında geçirirler. Böyle bitkilerin olmayıģı doğal düģmanın populasyonunu, dolayısıyla etkinliğini

18 18 azaltır. Örneğin süne yumurta parazitoitleri Trissolcus spp., kıģı ergin halde ağaçların yarık ve çatlakları arasında, kavlamıģ kabukları altında geçirirler. Parazitoit populasyonunun Güneydoğu Anadolu Bölgesi nde düģük oluģunun nedeni bölgenin ağaçsız oluģundan kaynaklanır. Parazitoit populasyonu Ege, Marmara ve Trakya bölgelerinde süne populasyonunu baskı altında tutabilecek kadar yüksektir. Parazitoitin Güneydoğu Anadolu bölgesi nde akarsu kenarlarında ağaçların bulunması nedeniyle etkili olduğu ve süne yi baskı altında tutabildiği yapılan araģtırmalarda saptanmıģtır. Aynı Ģekilde meyve bahçelerinde rüzgar kıran ve çit bitkisi olarak bulunan bitkiler doğal düģmanların barınma ortamlarıdır. 9. Karıncalar Karıncalar genel olarak doğal düģmanları kaçırıcıdır. Karıncalar yaprakbitleri, unlubitler ve kabuklubitler gibi tatlımsı madde salgılayan böceklerle ortak yaģarlar. Karıncalar bu zararlıların salgıladıkları maddelerle beslenirler ve onları doğal düģmanlarından korurlar, bir bitkiden diğerine taģırlar ve hatta kıģ aylarında yuvalarına götürüp soğuklardan korurlar. Karıncalar iģte bu nedenlerden dolayı doğal düģmanların etkinliğini azaltan önemli faktörlerdendir. Örneğin Turunçgil unlubiti planacoccus citri (Rissu) ye karģı predatörü Cryptolaemus montrouzieri Muls nin turunçgil bahçelerine salıverilmesinden önce ağaçların kökboğazı çevresindeki cm lik toprak yüzeyine toz bir insektisit serpilerek karıncalar öldürülür. Böylece predatörün etkinliği artırılmıģ olur. 10. Hiperparazitler Doğal düģmanların populasyonlarını azaltmaları nedeniyle hiperparazitler zararlı kabul edilirler. 11. Kültürel Uygulamalar Bazı kültürel uygulamalar doğal düģmanların varlıklarını sürdürmelerini, populasyonlarını korumalarını sağlar. Örneğin yoncada Ģerit halinde biçim doğal düģmanların korunmasını sağlayan kültürel bir iģlemdir. 12. Pestisitler Pestisitler doğal düģmanların populasyonlarının azalmasına neden olurlar. Pestisitler doğal düģmanları doğrudan öldürmek ve onların konukçularını öldürerek besinsiz kalmalarına neden olmak üzere hem doğrudan hem de dolaylı olarak etkiler.

19 19 3. Biyolojik Mücadelenin Gerekliliği 3.1. Ġnsan Sağlığı ve Çevresel Kaygılar Yapay kimyasal pestisitlerin kullanılmasına karģı toplumda ilk umumi çığlık, 1962 yılında yayımlanan Sessiz Bahar adlı kitabın yazarı Rachel Carson tarafından seslendirilmiģtir. Kitapta, ABD de çok yaygın DDT (Dichloro Diphenyl Trichloroethane) uygulamalarının çevresel etkileri sıralanmakta ve çok büyük miktarlardaki potansiyel tehlikeli kimyasalların, çevre ve insan sağlığı üzerindeki etkileri anlaģılmadan, çevreye saçılmalarının mantığı sorgulanmaktadır. Ayrıca, DDT ve diğer pestisitlerin kanserojen oldukları ve tarımda kullanımlarının yaban hayatı ve özellikle kuģlar için tehdit oluģturduğu açıklanmaktadır. Kitabın yayınlanması çevre hareketi açısından çığır açıcı bir olgu olmuģ ve sonunda DDT nin, 1972 yılında ABD de tarımsal kullanımına yasaklama getiren büyük bir halk sesleniģi olmuģtur. DDT ilk olarak 1874 yılında Adolf von Baeyer in öncülüğünde Othmar Zeidler tarafından sentezlenmiģtir. W. Bausch tarafından 1929 yılında bir bilimsel incelemede daha fazla nitelendirilmiģ ve devamında 1930 yılında yayınlara konu edilmiģtir. Çoklu klorlu alifatik ye da yağ-aromatik alkollerle triklormetan gurubunun böcek öldürücü özellikleri Wolfgang von Leuthold un 1934 yılındaki patentinde ele alınmıģtır. Bununla birlikte, DDT nin bir temas zehiri olarak yüksek etkililikteki böcek öldürücü özellikleri Ġsviçreli bilim adamı Paul Hermann Müller tarafından 1939 yılında keģfedilmiģ ve buluģ ve gayretleri kendinse 1948 Nobel Fizyoloji ve Tıp Ödülünü kazandırmıģtır. DDT Ġkinci Dünya savaģının ikinci yarısında siviller ve askerler tarafından sıtma ve tifüsün kontrolü için kullanılmıģtır. SavaĢtan sonra, tarımsal bir insektisit olarak da kullanılmıģ ve üretim ve kullanımı çok artmıģtır. DDT 1950 ile 1980 arasında, dünyada her yıl tondan daha fazla olmak üzere tarımda çok yaygın olarak kullanılmıģtır. Ayrıca, 1940 lara kadar küresel olarak 1,8 milyon ton dolayında bir üretimin gerçekleģtiği tahmin edilmektedir. ABD de on beģ dolayında Ģirket tarafından gerçekleģtirilen üretim, yıllık tonla 1962 yılında zirveye ulaģmıģtır. ABD de, yasaklandığı 1972 yılından önce tondan daha büyük miktarda uygulanmıģtır. Bu kullanım 1959 yılında yıllık yaklaģık tonla en yüksek miktar olmuģtur. DDT 2009 yılında sıtma ve iç organlar layģmanyazı kontrolünde ton üretilmiģtir. Hala DDT üreten ve en fazla tüketen yegane ülke Hindistan dır. Çin, üretimini 2007 yılında durdurmuģtur. Yapay kimyasal pestisitlerin geliģtirilmesinden sonra, pestisit kullanımı denetim dıģına çıkmıģ ve pestisit kullanımı ile ilgili yasal düznlemeler yetersiz kalmıģtır.

20 20 Bunun bir örneğini, Tennessee Av & Balıkçılık Kurulundan bir biyolog, rekreasyonal bir alanda Japon böceği (Popilia japonica) nin mücadelesi için kg/ha) dieldrin (DDT den daha zehirli bir bileģik) granüllerinin uygulamasını bildirmektedir. Bu granüller, piknik masalarını kaplayacak kadar çok kesif uygulanmıģ ve ebeveyn ve çocuklara yemekten önce bunları masalarından süpürmeleri söylenmiģtir (Graham, 1970). Bu örnekteki gibi ölçüsüz uygulamalar böceklerden çok besin zincirinde daha yukarıdaki hayvanların, örneğin, kuģların ve balıkların kapsamlı ölümüyle sonuçlanmaktadır. Bir yabanhayatı biyoloğu olarak çalıģan Rachel Carson, bu çevresel yan etkilerin farkına varmıģtır. Bu zehirlerin geniģ ölçekli, düzensiz uygulamaları hakkında bir kitap yazmaya ve bu kitapla yönetimi pestisit kullanımının etkilerini araģtırmaya ve pestisit kullanımını düzen altına almaya yöneltmeye karar vermiģtir. BaĢkan Kennedy bu kitabı okudu ve Rachel Carson un ileri sürdüğü türden araģtırmaların baģlatılmasına aracı oldu. Bu kitap çok kapsamlı bir tartıģma doğurdu ve kimya endüstrisinin sindirme gayretlerine rağmen, Sessiz Bahar en çok satan kitaplardan biri oldu. Kitap çoğunlukla çevresel hareketi baģlatan tetikleyici olarak değer kazanmıģtır. Bu tartıģmanın kesin yankısı ile BaĢkan Nixon 1970 de, BirleĢik Devletler Çevre Koruma Ajansını (EPA) kurmuģtur ve günümüzde bu kurum, zararlıların mücadelesinde insektisitlerin, herbisitlerin ve fungisitlerin kullanılmasını düzenlemektedir. Aynı Ģekilde, pestisitlerin kullanılması pek çok ülkede o ülkelerin kendi yönetimleri tarafından düzenlenmektedir. Ġnsektisitlerin hayvanlar ve çevre üzerinde çeģitli yan etkilerinin olduğu konusunda Rachel Carson tamamen haklıydı. ABD de, 1991 yılında, 160 milyon hektar dolayındaki alanda, hektara yaklaģık 3 kg pestisit uygulanmıģtır. Bu uygulama düzeyi ile, doğal flora ve fauna kesinlikle petisitlere maruz kalmaktadır. Hedeflenmeyen hayvan ve bitkilere bir kısmını öldüren dolaysız etkiler ortaya çıkmaktadır. Bunun yanında, daha az duyarlı türleri öldürmediği halde sağlıklarını ve üremelerini etkileyen öldürücü olmayan bazı etkiler de vardır. Klasik bir vaka, avcı kuģlarda yumurta kabuğundaki incelmeye atfedilen, DDT nın neden olduğu üreme baģarısızlığıdır (Pimentel et al., 1992). DDT ABD de yasaklanmıģ olsa da, pek çok göçmen kuģ türürnün kıģı geçirdiği bazı Güney Amerika ülkelerinde hala kullanılmaktadır. Diğer bir çevresel etki toprak fümigasyonunda yaygın olarak kullanılan, DBCP ile iliģkili kuģlarda sperm üretimindeki azalmadır. Yeni çalıģmalar, yaygın olarak kullanılan herbisitlerin ikiyaģamlı populasyonlarının azalması ile muhtemelen bağlantılı olduğunu ortaya koymaktadır. Toprakta kalan veya suda çözünen pestisit kalıntılarından kaynaklanan etkiler de mevcuttur. ABD deki

21 21 uygulanan pestisit düzeyleri ile bazı alanlarda içme suyundaki pestisit kalıntı miktarları kavranabilir. Pestisitlerin insanlar üzerinde etkilerinin olabildiğini biliyoruz, ancak değiģik dozlardaki farklı insektisitlerin farklı etkileri vardır. Deri ve göz incinmeleri gibi küçük belirtilere neden olan akut etkiler olabilmekte, ancak yüksek düzeylerdeki tesirlerde, bazı materyallere maruz kalınıldığında ölüm olası olmaktadır. DüĢük seviyeli insektisitlere maruz kalmanın kronik etkilerini (akut etkilere neden olandan daha düģük dozlara ve çoğunlukla uzun bir dönem içinde maruz kalma) kestirmak daha zor olmaktadır. Yapay kimyasal pestisitler geliģtirip pazarlayan kimya kuruluģları, itibarları için, günümüzde zararlılarla mücadelede yine de etkili olan, insanlar ve çevre için daha güvenli bileģikler üretmektedirler. GeliĢmiĢ ülkelerdeki güvenlik arttırıcı denetimler, Ģimdilik yeterince uygulanmaktadır. GeliĢmiĢ ülkelerde pestisit kullanımı ile ilgili denetimler de daha sıkı olmaktadır. Örneğin, Danimarka, Ġsveç ve Hollanda da ilgili mevzuat 2000 yılı itibariyle etkili olan, tarımsal pestisit kullanımında %50 lik bir azaltma öngörmektedir (Matteson, 1995). ABD de, mevzuat bir kısım kimyasal pestisitleri yasaklamakta ve alternatif zararlı mücadele stratejilerini desteklemektedir. BirleĢmiĢ Milletler Gıda ve Tarım Örgütü (FAO) zararlılarla tümleģik mücadeleyi teģvik eden, pestisitlerin dağıtımı ve kullanımı hakkında bir düstür uyarlamaktadır. Diğer yandan, ABD ve Avrupa da yasaklanan pestisitler, denetime bağlı olmadan uygulandıkları veya az bir denetimin icra edildiği geliģmekte olan ülkelerde sıkça hala üretilmekte ve/veya satılmaktadır. EndüstrileĢmiĢ ülkelerde yasaklanmıģ veya kullanımları sıkı bir Ģekilde sınırlandırılmıģ pek çok pestisit, geliģmekte olan olan ülkelerde hala pazarlanmakta ve kullanılmaktadır. Bu kimyasallar milyonlarca çiftçinin ve çevre sağlığında çok ciddi riskler ortaya koymaktadır (FAO Director- General Dr. Jacques Diouf; J. Harris, 2000). GeliĢmiĢ ülkelerde kimyasal pestisitlerin insan sağlığı üzerindeki kapsamlı etkilerini kestirmek çok zor olmakta ve bu durum halen geliģmekte olan ülkeler için daha da zor olmaktadır. Dünya sağlık Örgütü 1992 yılında, 25 milyon pestisit zehirlenmesi vakasının olduğunu ve çoğu tarım çalıģanlarından ve kırsal topluluklarından, her yıl 20,000 istenmeyen ölüm meydana geldiğini hesaplamaktadır (WHO, 1992). Nikaragua daki bir inceleme, pestisit zehirlenmesi vakalarından üçte ikisinin kaydedilmediğini ortaya koymuģtur. Bir özette, tüm

22 22 pestisitlerin %50 sinin çeģitli rahatsızlıklarla iliģkili olduğu ve kaydedilen ölümcül pestisit zehirlenmelerinin %72,5 inin geliģmekte olan ülkelerde meydana geldiği, buna karģın bu ülkelerin dünyada kullanılan pestisitlerin sadece %25 ini üstlendikleri belirtilmektedir (J. Harris, 2000). Pestisitlerin %80 den fazlası geliģmiģ ülkelerde kullanılırken, zehirlenmelerin %99 u denetim ve eğitim sistemleri iyi bir Ģekilde yerleģmemmiģ olan geliģmekte olan ülkelerde meydana gelmektedir Ġnsektisit kullanımı kısır döngüsü ġekil X. Geçen yüzyıl sonu itibariyle dünya pestisit satıģları (milyar dolar). ġekil xx. Ġnsektisit uygulamalarından sonra doğal düģmanlar yok edildiğinde hedef zararlı yeniden daha fazla çoğalabilir. Pestisitler çoğunlukla zararlılardan daha

23 23 yüksek oranlarda doğal düģmanları öldürürler. Bu yüzden pestisit uygulamalarından sonra, doğal düģmanların aksine, zararlı yeniden hızla çoğalabilir. ġekil xx. Pestisit uygulamaları, daha önceden zararlı olmayan bir türü kontrol altında tutan doğal düģmanları öldürdüğünden ikincil zararlılar salgınlar geliģtirirler. Doğal kontrol olmadığında, önceden zararlı olmayan tür çoğalır ve ikincil bir zararlı olur. Örneğin, bir pestisit uygulandığında Zararlı A türünü (bitki bitlerini) ve onun doğal düģmanları olan ağkanatlı tahtakurularını öldürürken aynı zamanda avcı akarları da öldürdüğünden, daha önce avcı akarlardan dolayı düģük yoğunlukta olan Zararlı B türü (örümcek akarlar) ikincil zararlılar olarak salgın geliģtiririler. ġekil xx. Zararlı populasyonları doğal seçilim ile pestisitlere karģı direnç geliģtirebilirler. Pestisit uygulandığında populasyondaki bireylerin çoğu ölür ancak daha az duyarlı olan çok az sayıda birey hayatta kalabilir. Bu daha az duyarlı bireyler veya onların yeni dölü bundan sonraki uygulamalarla muhtemelen daha az

24 24 öldürülürler. Tekrarlanan uygulamalar, dirençli ya da daha az duyarlı bireyleri baskın duruma getirir ve bundan sonra aynı pestisitin uygulanması artık etkisiz olur Biyolojik SavaĢın Üstünlükleri Biyolojik savaģ bir çok avantaja sahiptir. Bu nedenle üzerinde fazla durulmakta ve çalıģmalar yapılmaktadır. Biyolojik savaģın avantajlarını aģağıdaki gibi 5 madde altında toplamak mümkündür. Doğal dengeyi koruyucudur. Çevre ve insan sağlığına olumsuz etkisi yoktur. Diğer savaģ yöntemlerinden daha ekonomiktir. Dayanıklılık sorunları yoktur. Süreklidir. Biyolojik savaģ bir kere tesis edilince süreklidir ve çevre koģulları değiģtirilmedikçe o zararlıyla savaģ yapmaya gerek kalmaz. Doğal düģmanlar zararlı üzerinde kendi hakimiyetini devam ettirir, zararlıyı imha edici doğal bir engel kurar ve hücum ettikleri zararlıların populasyonlarında devamlı olarak değiģiklikleri düzeltir. (Parazitine karģı dayanıklılık oluģturmuģ konukçulara ait sadece birkaç örnek vardır ki bunlar baģarılı biyolojik savaģa engel olurlar. Bu belki de Ģöyle olmaktadır; Herhangi konukçu-parazit veya predatör-av iliģkileri (interaksiyon) antagonistler arasında sürekli adapte olmuģ bir ırkı oluģturur. Bu ırk, üzerinde beslenilen türün hücumundan kendini daha fazla korumaya yönelmesiyle oluģmaktadır.) Elde edilebilen bilgilerin ıģığı altında bu durumlar çok nadir olduğundan etkili biyolojik savaģ yüksek düzeyde kalıcılığa, sürekliliğe sahiptir. Biyolojik savaģ programları toksisite ve çevre kirliliği gibi yan etkilere sahip değildir ve bu yüzden kullanılımları zararsızdır. (ġu anda mevcut düģüncelere göre yaģadığımız çevrenin kalitesi üzerine ve pestisitlerin toksik olmayan düzeylerine sürekli uzun zaman bırakmanın ortaya çıkardığı sorunlar göz önüne alındığında biyolojik savaģın avantajları zararlılarla savaģta çok daha önem kazanmaktadır.) Bütün canlıların yanında biyolojik savaģ kimyasal savaģ yöntemlerine göre her zaman daha faydalı ve zararsız olarak hiçbir zaman düģünülmemelidir. Çünkü biyolojik savaģ programları uygulanabildikleri takdirde iyi bir duruma sahip olurlar ve belirgin avantajları olduğu kabul edilir.

25 25 Biyolojik savaģta kullanılan doğal düģmanlar tam anlamıyla zararlı populasyonunu kontrol edici olarak yöreye yerleģtirilebilirse daha önce zararlı olarak görülebilen tür artık zararlı listesinden çıkarılacağı ve herhangi bir savaģ masrafı da yapılmayacağından ekonomik olmaktadır. Bu avantajlarının yanında biyolojik savaģ çalıģmaları zaman gerektirir. Doğal düģman populasyonunun zararlı üzerinde baskı kurabilmesi, yani denge durumunun sağlanabilmesi için belirli bir sürenin geçmesi gerekir. Bu süre içinde bir miktar zarara katlanılması gerekir. Biyolojik savaģ çalıģmalarında buna baģlangıç riski adı verilebilir. Zararlı populasyonu ile onun doğal düģmanları arasında denge durumunun sağlanması için geçmesi gereken süre; Doğal düģmanın üreme potansiyeline Zararlının populasyon yoğunluğuna Konak bitkinin tür ve/veya çeģidine Uygulanan iģletme Ģekline Uygulanan diğer savaģ yöntemlerine Çevresel etkenkere Doğal düģman türün populasyon yoğunluğuna göre değiģir Vegetasyon süresi çok kısa ve entansif tarımın uygulandığı kültürlerde, bu süre çoğu kez yeterli olmayabilir. Bu nedenle biyolojik savaģ çalıģmaları genellikle çok yıllık kültürlerde daha baģarılıdır. Zararlıların doğal düģmanları adı verilen organizmalar zararlılar üzerinde; Parazit Parazitoid Predatör Olarak yaģarlar. Parazit, yaģamını tekbir konukçu bireyi üzerinde tamamlayan ve konukçusunu öldürmeyip zayıflatan organizmalara denir. Parazitler konukçusunun vücudunun içinde yaģıyorsa iç parazit (endoparazit), konukçusunun vücudunun dıģında yaģıyorsa dıģ parazit (ektoparazit) adını alır.

26 26 Parazitoit, yaģamını tek bir konukçu bireyi üzerinde tamamlayan ve konukçusunu belli bir süre sonra öldüren organizmalara denir. Insecto sınıfı içinde yer alan parazit doğal düģmanlardan hemen tamamı parazitoit olarak yaģar. Predatör, yaģamını birden fazla konukçu bireyi üzerinde tamamlayan organizmalara denir. Bunlar avcı türlerdir Biyolojik SavaĢın Problemleri Bu savaģ yöntemi, diğer yöntemlerle kıyasla en zor ve en çok bilgi isteyen savaģ yöntemidir. Bu savaģta kullanılacak etkili türün, o yörenin ekolojik koģullarına uyması gerekir. Bu nedenle biyolojik savaģta kullanılacak yararlı türlerin seçiminde dikkatli olmalı ve tüm titizlik gösterilmelidir. Biyolojik savaģta kullanılacak organizmalar genellikle üç kaynaktan sağlanır. Bu kaynaklarla bunlar hakkındaki bilgiler aģağıda özet olarak verilmiģtir. 1.Yararlı organizmaların ülke dahilinden sağlanması. Bir zararlı ile biyolojik savaģta önce o zararlının doğal düģmanlarının iyi bir Ģekilde saptanması gerekir. Bunlar arasında bazıları bizzat bulundukları yerlerden alınarak böceğin zarar yaptığı mıntıkaya yerleģtirilirler. Örneğin, Formica rufa (L.) (Kırmızı orman karıncası) (Hymenoptera, Formicidae) grubu böceklerin yuvaları kraliçelerle birlikte alınarak yeni yörelerine monte edilir. Diğer bazıları da örneğin asalaklar, eğer doğadan yeterli ölçüde sağlanamazsa, bunlar özel yetiģtirme laboratuarlarında çoğaltılırlar. Bundan sonra gerekli yerlere bırakılırlar. Burada Ģunu da unutmamak gerekir ki, yararlı türün, zararlı böceğin hangi hayat döneminde etkili olduğu iyi bilinmeli ve buna göre araziye bırakılmalıdır. 2. Biyolojik savaşta kullanılacak etken grupların diğer ülkelerden ithal edilmesi. Bu husus, genellikle, o yörede doğal düģmanları bulunmayan ekzotik zararlılar için uygulanmaktadır. Burada ithali yapılacak yararlı tür, ya bulunduğu ülkeden bizzat doğadan ya da oradaki laboratuarlarda yetiģtirilerek sağlanır. Bu türler ithal edilecek ülkelerde de yetiģtirilebilirler. Lymantria dispar ın ABD deki biyolojik mücadelesi. 3. Biyolojik savaşta rol oynayan diğer canlıların korunması. Birçok canlı grubu, örneğin kuģlar, memeliler, zararlı böceklerle beslenirler. Bunların yaģam ortamlarında korunmaları biyolojik savaģın önemli bir kısmını oluģturmaktadır. Yukarıda adı geçen hususların sağlanması oldukça zor bir iģtir. Bu nedenle biyolojik savaģa karar vermeden önce, etkili türlerden sağlanacak yararın önceden tartıģılarak saptanması gerekir.

27 27 4. Biyolojik Mücadele Stratejileri Günümüzde biyolojik mücadele stratejileri 3 ana baģlık altında toplanmaktadır. Bunlar Klasik Biyolojik Mücadele, Augmentation: inundative and inoculative biological control ve Conservation and enhancement of natural enemies 4.1. Klasik Biyolojik Mücadele Günümüzde klasik biyolojik mücadele olarak gösterilen doğal düģmanların ithal edilmesi nin hedeflediği biyolojik mücadele, yabancı (egzotik) kökenli bir zararlı söz konusu olduğunda uygulanır. Zararlılar, ya farkında olmadan veya bazı durumlarda bilerek, yerlisi olmadıkları ülkelere sürekli bir Ģekilde sokulmaktadırlar. Bu giriģlerin çoğu, organizmanın yerleģmesi ve zararlı olması ile sonuçlanmamakta veya bazen yerleģme olsa da zarar olmamaktadır. Populasyonlarını baskılayacak doğal düģmanlarının olmaması nedeniyle, baģka ülkelere taģınan organizmaların orada zararlı olmamaları, nadir görülen bir durum olmaktadır. Bu durumun çok sayıda uç örnekleri vardır. Bunların baģında 1800 lü yılların son çeyreğinde, eski dünyadan Kuzey Amerika ya taģınmıģ olan baģta Lymantria dispar, Euproctis chrysorrhoea, Leucoma salicis gibi yaprak tüketiciler yer almaktadır. Bu durumlarda, doğal düģmanların ithal edilmesi çok etkili olabilmektedir. Klasik biyolojik mücadele yöntemi olarak tanımlanan doğal düģmanların ithali, ekosistemde yeni olan ve bir salgın oluģturan zararlının o yörede bulunmayan doğal düģmanlarının zararlının anavatanından getirilip o alana yerleģtirilmesi esasına dayanır.

28 28 Zararlı türün kökeni olan ülke belirlendikten sonra, yerel bölgede ümit verici doğal düģmanları araģtırmak için taramalar yürütülebilir. Eğer böyle doğal düģmanlar belirlenebilirse, ya bunların yerli ülkede zararlı organizma üzerindeki potansiyel etkileri değerlendirilir veya alternatif olarak daha ileri araģtırmalar için yeni ülkeye ithal edilirler. Örneğin, doğal düģmanlar, ABD ne sadece US Department of Agriculture (USDA) nın izni altında ithal edilir. Bu tür doğal düģmanlar, istenmeyen türlerin (taģıyabilecekleri hastalıkların, hiperparazitoidlerin vs.) yanlıģlıkla ithal edilmediğinden emin olmak için, önce bir veya daha fazla generasyonlarında mutlaka karantina altında tutulurlar. ABD de eyaletler arası taģımalar ve arazi salıvermeleri de ek izinler gerektirir Klasik Biyolojik Mücadele Uygulamaları Torbalı koģnil Pericerya (Icerya) purchasi Maskell (Homoptera: Monophlebidae) nin Biyolojik Mücadelesi Zararlı bir böceğin diğer bir böcek türü ile tam ve sürdürülebilir ekonomik kontrolünün ilk baģarılı durumu, torbalı koģnil (cottony cushion scale) Pericerya (Icerya) purchasi Maskell (Homoptera: Monophlebidae) nin 1800 lerin sonlarında Rodelia cardinalis Mulsant (Coleoptera: Coccinellidae) ile ilkin Kaliforniya gerçekleģtirilen kontrolü kabul edilmektedir. Pericerya purchasi nin en önemli karakteristiği yumurta torbasıdır. DiĢinin vücudunun altında bulunan torba, zaman geçtikçe büyür ve sonunda 10 mm ye kadar ulaģır. DiĢi erginin boyu 4-5mmdir. Torbanın görevi yumurtaları bir arada tutmak ve onları dıģ etkilerden korumaktır. Bu torbada oval Ģekilde, pembemsi renkte ve her biri 0.7 mm uzunlukta arasında yumurta bulunur (ġekil XX). ġekil XX. Torbalı koģnil, Pericerya (Icerya) purchasi Maskell.

29 29 Pericerya purchasi 1869 da Kaliforniya ya bulaģtırılmıģ ve 1986 da bütün Güney Kaliforniya daki narenciye endüstrisini tahrip eden bir tehdit oluģturmuģtur. Pericerya purchasi ye karģı doğal düģmanlar bulma gayretleri Avustralya da yürütülmüģtür. Özellikle 1887 ve 1888 de, Zararlının kendi anavatanındaki yaģama yerine yoğunlaģtırılmıģtır. Avustralya dan dünyanın diğer bölgelerine yayılmıģ olan ve ABD de Kaliforniya da turunçgillerde ileri boyutlarda zarar oluģturan torbalı koģnil, Pericerya purchasi Mask. a karģı uğur böceği (Vedalia beetle), Rodolia cardinalis (Muls.) in çok çarpıcı baģarılı salımı, klasik biyolojik mücadeleyi kullanmanın geçerli ilk örneği olduğu sıkça tekrarlanmaktadır. Torbalı koģnil, Icerya (Pericerya) purchasi Maskell, 1878 (Hemiptera: Monophlebidae) 1868 yılında güney Kaliforniyada turunçgil, armut ve akasyada zarar yapan yeni bir istilacı tür olarak ortaya çıkmıģtır. Bu zararlı 1880 yılına kadar Kaliforniya nın tamamına yayılmıģ ve bulunduğu her yerde çok önemli narenciye zararlısı olmuģtur. Büyük kayıplarla karģılaģan ve zararın önünü alamayan narenciye üreticileri çareyi narenciye ağaçlarını sökmek ya kesmekte bulmuģlar. Böcek bilimi uzmanları bu koģnilin çok büyük olasılıkla, bu ülkeye narenciye ithalatının çok büyük oranda yapıldığı Avustralya dan gelmiģ olabileceği tahmininde bulunmuģlardır. BirleĢik Devletler hükümetinde entomoloji sorumlusu Charles V. Riley in teklifiyle, 1888 yılında Albert Koebele adında bir uzman bir Ģekilde zararlının doğal düģmanlarını araģtırmak üzere Avustralya ya gönderilmiģ ve yerli uzmanlarla birlikte en fazla ümit verici iki doğal düģman türünü; bir parazitoid sinek, Cryptochaetum icerya (Will.) (Diptera: Agromyzidae) ile bir uğur böceği türü (Vedalia beetle), Rodolia cardinalis (Muls.) (coleoptera: Coccinellidae) in Kaliforniya ya nakledilmesi baģarılmıģtır (ġekil XX). ġekil XX. Rodolia cardinalis (Muls.) (coleoptera: Coccinellidae) ergin ve larvası.

30 30 YaĢanan pek çok güçlüğe rağmen, 1889 itibariyle toplam 514 R. cardinalis bireyi Kaliforniya ya ulaģtırılmıģtır. Bu böceklerin ilk salımından 4 ay sonra, bu uğur böceğinin erginlerinin, daha önceden koģnilin çok yoğun istilasına uğramıģ 3200 dolayında meyve ağacına akın ettikleri görülmüģtür. YaklaĢık bir yıl sonar, 1890 yılında torbalı koģnilin tüm salgınları tamamıyla yok edilmiģ ve narenciye endüstrisi kurtarılmıģ ve çalıģanların ücretlerini de kapsayacak Ģekilde, toplam mücadele giderleri, dolardan daha az olmuģtur. Narenciye endüstrisine, torbalı koģnilin denetim altına alınmasından itibaren her yıl milyonlarca dolar kazanç sağlamıģtır. Kaliforniyalılar Mr. Koebele yi, kendisine bir altın saat ve eģine de bir çift elmas küpe hediye ederek onurlandırmıģtır. Koebele, kendisine yardım eden Avustralyalı bilim insanları ile birlikte torbalı koģnilin doğal düģmanlarını araģtırmaları sırasında, bir süre için topladığı iki doğal düģmandan parazitoid sinek, C. iceryae nın daha önemli olabileceğini düģünmüģtür. Cryptochaetum iceryae, 1200 bireyinin salımından sonara yerleģmiģ ve Kaliforniya sahilinde torbalı koģnilin mücadelesinde gerçekten en büyük etken olmuģtur. Bu örnek, araģtırmacılar için hangi doğal düģman türünün baģarılı olacağına karar vermenin ne kadar zor olduğunu göstermektedir. Bu durumda, Vedalia kınkanatlısının ĢaĢılacak derecede etkili olduğu ortaya çıkarken, gözde tür C. iceryae da ancak daha küçük bir alanda baģarılı olmuģtur. Günümüzde, bu uğur böceği Kaliforniya nın iç bölgelerinde torbalı koģnilin kontrolünü sürdürmektedir. Torbalı koģnil bölgede halen bulunmakta ve hatta R. cardinalis ve C. iceryae yı öldürecek Ģekilde pestisit kullanılan meyve bahçelerinde yoğunlukça artmaktadır. Bu durumda, doğal düģmanlar yeniden salınmalı ve kontrol bir kez daha sağlanmalıdır. Ayrıca, R. cardinalis ve C. iceryae nın, torbalı koģnile karģı baģarılı salımlar yaratacak Ģekilde, dünyanın diğer pek çok ülkesine nakilleri yapılmıģtır (DeBach & Rosen, 1991). Bu örnek, biyolojik mücadelenin akıl almaz derecede etkili olabileceğine erkenci bir kanıt sağlamıģtır. Bu sistem, bazı açılardan eģsizdi ve baģarıyı önceden belli eden pek çok öz niteliğe sahipti. R. cardinalis sadece koģnil böceklerle beslenen, çok özgün bir türdür ve konukçu dağılımı olabildiğince sınırlıdır. Avcı türlerin çoğu R. cardinalis gibi özgün değillerdir. Ġlave olarak, bu avcı böcek sadece birkaç diģi bireyinin salımı ile yerleģme yeteneğine sahiptir. Örneğin, bu böceğin, aynı zararlı ile mücadele için Peru da sadece dört diģisinin salımı ile yerleģmesi sağlanmıģtır.

31 Afrika da Manyok Unlubitinin Biyolojik Mücadelesi (Case History: Cassava Mealybug in Africa) Manyok (cassava), Manihot esculenta Crantz, unlubiti, Phenacoccus manihoti Matile-Ferrero (Homoptera: Pseudococcidae), 1970 lerin baģında Güney Amerika dan Afrika ya ulaģtırılmıģtır (Hahn and Williams 1973; Sylvestre, 1973; Matile-Ferrero, 1978; Leuschner, 1982). Manyok unlubiti, yerli doğal düģmanlarının bulunmadığı Afrika nın tamamına yayılmıģ ( Lema and Herren, 1982, Herren et al., 1987) ve kıtanın baģlıca yerli besin ürünü olan manyokun ciddi bir zararlısı olmuģtur (Leuschner, 1982); Sylvestre and Arraudeau, 1983). Böcek, bu bitkinin köklerine ve yapraklarına zarar vermekte, yumru ürününde %84 e varan (Herren 1981; Nwanze, 1982) ve yapraklarda yaklaģık %100 olan (Lema and Herren, 1985) kayıplara neden olmaktadır. Kimyasal insektisitlerin etkinliğine rağmen, manyokun düģük ürün değeri yanında sosyoekonomik zorlamalar ve çiftçilerin insektisit kullanma ve uygulamadaki deneyimsizlikleri, güvenli ve ekonomik olarak uzun dönemli çözüm sağlamak için diğer kontrol önlemlerinin araģtırılmasını dikte etmiģtir (Singh, 1982; Lema and Herren, 1982). Böylece, mevcut araģtırma ve konukçu bitki direncindeki geliģmeleri bütünleģtirmek için Afrika da bir biyolojik mücadele programı baģlatılmıģtır (Lema and Herren, 1982, 1985; Herren and Lema, 1982). ġekil XX. Manyok, Manihot esculenta Crantz, bitkisinin yaprakları ve yumrusu. Bilim adamları, 1970 lerin ortalarında, manyok unlubitinin doğal düģmanları için Güney Amerika yı tetkik etmeye baģlamıģlardır (Norgaard, 1988). Bir doğal düģman kompleksi keģfedilmiģse de (Lohr et al., 1990), bay M. Yaseen tarafından Paraguay da bulunan parazitoid Apoanagyrus (Epidinocarsis) lopezi Desantis (Hymenoptera: Encyrtidae), manyok unlubitinin kontrolü için bir biyolojik salıverme programında kullanılmak üzere seçilmiģtir. Uluslararası Tarımsal GeliĢme Fon u tarafından desteklenen, Afrika ölçekli Biyolojik Kontrol Projesi (ABCP), 1980 yılında, Uluslararası Tropikal Tarım Enstitüsü (IITA) nde Hans Rudolf Herren önderliğinde

32 32 baģlatılmıģ (Herren, 1987; Herren et al., 1987) ve 1981 de, parazitoidler üretim ve arazi salıvermeleri için Nijerya ya ithal edilmiģtir (Herren and Lema, 1982; Lema and Herren, 1985). Ġlk salıvermelerden sonraki 3 yıl içinde, parazitoidler güneybatı Nijerya da yaklaģık km 2 ye yayılmıģ ve 1985 sonunda, 12 Afrika ülkesinde yaklaģık 50 salıverme yapılmıģtır (Herren et al., 1987). A. lopezi, 1990 da, 12.7 milyon km 2 den daha çok alan kaplayan 24 ülkede yerleģtirilmiģtir (Neuenschwander et al., 1990). ġekil XX. Manyok unlubiti, Phenacoccus manihoti Matile-Ferrero, zararı. Arazi çalıģmalarının izlediği (Hammond et al., 1987; Neuenschwander and Hammond, 1988, Neuenschwander et al., 1990) dıģlamaya dayalı denemeler (Neuenschwander et al., 1986; Cudjoe et al., 1992) ve bir bilgisayar simulasyon modeli (Gutierrez et al., 1987), ve A. lopezi nin manyok unlubiti populasyonlarının ve bitkilerdeki zararının ortadan kalkmasına neden olduğu sonucuna varılmıģtır. Yaygın olarak, p. manihoti, gerçekten de 30 Afrika ülkesinden ve manyok yetiģtirme bölgelerinin çoğundan, artık ciddi bir tehdit arz etmeyecek Ģekilde elimine edilmiģtir. Afrika daki bu salıverme programının maliyet ve faydası, yaklaģık 40 yıl için ( ) birikimli olarak, senaryoya bağlı olarak 1:170 ile 1:431 arasında değiģen maliyet:fayda oranı ile sırasıyla 49 milyon dolara 9.4 milyar dolar olarak tahmin edilmiģtir (Schaab et al., 1996). Kötü durumdaki bir senaryoya göre, Norgaard (1988) ihtiyatlı olarak 1:149 luk bir maliyet-yarar oranı tahmin etmiģtir. Hans Rudolf Herren in idaresi altındaki bu salıverme programı, sadece Afrika nın en belli baģlı en önemli yerli ürününü ve çiftçilerin milyarlarca dolarını kurtarmakla kalmamıģ, aynı zamanda, klasik biyolojik kontrol yaklaģımının, tarımda çok ciddi böcek zararlarının kontrolü için çok baģarılı bir yöntem olabildiğini de tekrar göstermiģtir. Bu programın engin baģarısından dolayı, Hans Herren, 1995 te Dünya Besin Ödülü ile onurlandırılmıģtır.

33 Doğal DüĢmanların Çoğaltması ve Salımı Augmentation: inundative and inoculative biological control Doğal düģmanların yeterli yoğunluğa ulaģamadığı durumlarda etkinliğini artırmak için laboratuarda üretilerek doğaya salımı yapılmaktadır. Doğal düģman popülasyonunun çoğaltılması iki genel metot ile yapılmaktadır: doğal düģmanların kitle üretimi ve periyodik kolonizasyonu veya doğal düģmanların genetik yolla çoğaltılmasıdır. Doğal düģmanlar insektaryumlarda üretilmekte ve kritik zamanda aģılama (inoculative) veya kitle halinde salım (inundative) olmak üzere iki yol ile salımı yapılmaktadır. Doğal düģmanların arttırılası temelde uğur böcekleri (özellikle Hippodamia covergens Guerin-Meneville) ve bahçe ve fidanlıklarda (Cranshaw et al., 1996) mantidler gibi eklembacaklı doğal düģmanların yaygın olarak temininin bir sonucu olarak ABD de halk tarafından geniģ kabul görmüģ bir uygulamadır. Bu organizmaları sağlayan endüstri son dönemde ĢaĢırtıcı bir Ģekilde geliģmektedir. ġekil XX. Doğal düģman salımlarında ekonomik zarar eģiği. Augmentation, etkinliklerini arttırmak için doğal düģmanların doğrudan manipülasyonudur. Bu, kitlesel üretim ve periyodik kolonizasyon veya doğal düģmanların kalıtsal güçlendirilmesi Ģeklindeki iki genel yöntemin biri veya ikisi ile baģarılmaktadır. Bu yaklaģımlardan en yaygın olanı birincisidir, yani doğal

34 34 düģmanların insektaryumlarda kitlesel üretimi ve ardından inoculatively veya inundatively salımıdır. Bu yöntemde, doğal düģmanlar böcek yetiģtirme birimlerinde üretilerek, ya populasyonları güçlendirme amaçlı olarak (inoculatively) veya (inundatively) olarak salıverilirler. Örneğin, belirli bir doğal düģmanın kıģlamadığı bir alana her yıl ilkbaharda yapılacak inoculatively salımlar, populasyonun yerleģmesine bir zararlının uygun kontrolüne izin verecektir. Inundatively salımlar, zararlının populasyonunun tamamen bastırabilecek çok sayıdaki doğal düģmanın salıverilmesini içerir. Augmentation, doğal düģman populasyonunun olmadığı veya zararlı populasyonuna yeterli hızda karģılık vermediği yerde kullanılır. Bu nedenle, Doğal düģmanların ithali veya korunması yöntemleri ile uygulanabilen Augmentation çoğunlukla zararlıların kalıcı baskılanmasını sağlamaz. Bu yöntem, doğada mevcut doğal düģmanların yeteri kadar hızlı çoğalmadığı veya uygulanan tarım teknikleri sonucu bunların yeterli yoğunluğa ulaģamadığı durumlarda, laboratuvarda üretilerek doğaya salınması suretiyle sayılarının artırılması, olarak tanımlanabilir. Bu uygulamaya örnek olarak, Mısırkurdu, Ostrinia nubilalis (Hubner, 1796) (Lepidoptera: Crambidae) na karģı kullanılan yumurta parazitoiti Trichogramma evanescens Westwood salımları verilebilir. Ülkemizde Trichogramma türlerinin biyolojik mücadelede kullanılması amacı ile kitle üretim ve salım metotları belirlenmiģ ve baģarılı bir Ģekilde uygulamaya verilmiģtir (CoĢkuntuncel ve KornoĢor, 1996; Öztemiz, 2006). ġekil XX. Mısır kurdu, Ostrinia nubilalis (Hubner) ergin ve tırtılı. KıĢı geçiremeyen doğal düģmanların her yıl bahar mevsiminde kritik zamanda aģılama (inoculative) ile salımı yapılmakta ve böylece popülasyonun oluģturulması ve zararlının kontrolü sağlanabilmektedir. Örtüaltı sebze yetiģtiriciliğinde Sera beyazsineği, Trialeurodes vaporariorum (Westwood) ne karģı Encarsia formosa

35 35 Gahan nın düģük oranda ( adet/bitki) periyodik salımı örnek olarak verilebilir (Parrella, 1990). Bu uygulamaya verilebilecek diğer bir örnek de Turunçgil unlubitinin biyolojik mücadelesi için kullanılan parazitoid Leptomastix dactylopii How. ile avcı böcek Cryptoleamus montrozieri Muls. dir. Söz konusu faydalı böcekler kıģı geçiremediği için her yıl bahar aylarında salımları yapılmaktadır. Ġnoculative, salım yöntemine bir örnek, parasitoid yaban arısı Encarsia formosa Gahan nın, sera beyazsineği, Trialeurodes vaporariorum (Westwood, 1876) (Hemiptera: Aleyrodidae) un populasyonlarının baskılanması için salıverilmesidir (Hussey & Scopes 1985, Parrella 1990). Sera beyazsineği, pestisitlerin kullanılması ile baskı altına alınması son derece güç olan, aynı zamanda her yerde mevcut bir sebze ve çiçek ürünleri zararlısıdır. Orantısal olarak düģük yoğunluklarda (ürüne bağlı olarak, tipik olarak bitki baģına 0.25 ile 2 arasında) sera ürünlerinde ilk sera beyaz sineğinin fark edilmesinin hemen ardından yaban arısı Encarsia formosa nın salıverilmesi, bu zararlının populasyonlarının zarar düzeyine eriģmesini etkili olarak önlemektedir. KuĢkusuz, bu salıvermeler, parazitoidlerin pestisitlere düģük toleranslarına dikkat edilerek, bu iģe anlam kazandıran entegre ürün idaresi içinde yapılabilmektedir. ġekil XX. Sera beyazsineği, Trialeurodes vaporariorum (Westwood). Parazitoid ve predatörlerin çoğaltılarak salıverilmesi, dünya ölçeğinde yaygın zararlı yönetim programlarının bir çeģidini içermektedir (Leppla and King, 1996). Doğal düģmanlar birkaç farklı sistemde (örneğin, gübreleme yönetimi, Ģehirsel çevreler, depolanmıģ ürün koruma, otlaklar ve ormanlar) zararlıların baskılanması için satılsa da, augmentation ile ilgili ayrıntılı tahminler, Ģimdilik sadece besin yetiģtirme

36 36 sistemleri için sağlanmaktadır. Avrupa da yıllık yaklaģık ha meyve bahçesi, üzüm bağı ve sebze ürünleri doğal düģmanlarla iģlem görmektedir (Bigler, 1991). Dünya üzerinde yaklaģık 5000 ha sera alanında salım esaslı biyolojik kontrol Ģekilleri kullanmaktadır (van Lenteren et al., 1997). ABD de, doğal düģmanları çoğaltıp salıverilmelerin yaklaģık %10 u seralarda, %8 i fidanlıklarda, %19 u iģlenen meyve ve kabuklu meyve bahçelerinde ve %3 ekilen sebze bahçelerinde meydana gelmektedir (U.S. Congress OTA, 1995). Yüksek değerli ürünlerden birinde, çileklerde, yararlı akarlar sadece Kaliforniya da arazi alanlarının %50-70 inde örümcek akar baskılanmasında kullanılmaktadır (U.S. Congress OTA, 1995). Trichogramma cinsi yumurta parazitoidleri salım esaslı biyolojik kontrollerde en yaygın üretilen ve salıverilen eklembacaklılardır. Bu parazitoidlerin bazı üstünlükleri vardır, orantısal yetiģtirme kolaylığı ve doğal düģmanlarını yeme zararı oluģturmadan yumurta evresinde öldürdükleri gerçeğidir (Wajnberg and Hassan, 1994). Dünya üzerinde, yaklaģık 20 Trichogramma türü en az 22 ürün ve tahminen 32 milyon ha alandaki ağaçlarda birincil lepidopter zararlarının salım esası biyolojik kontrol programlarında düzenli olarak kullanılmaktadır (Li, 1994). Bu türlerin çoğu hedef zararlılarda hızlı baskı sağlamada, örneğin zamansız salıvermelerle büyük sayılarda salıverilmektedirler. Biyolojik mücadelede, mikroorganizmalar, laboratuvar kültürü ve her türlü düzenlemeler için eklem bacaklı doğal düģmanlardan daha uyumlu olmaktadır. Sonuç olarak, doğal düģmanların kullanılmasında en geniģ ölçekli ticari Ģans (risk, cesaret, giriģim) biyo-pestisitler veya transgenik ürünler geliģtirmek için mikroorganizmaların, onların genlerinin veya gen ürünlerinin kullanılmasıdır. Bununla birlikte, küçük ancak geliģen bir endüstri, inundative biyolojik kontrol için eklembacaklıların kullanılması etrafında geliģmekte ve inundative yürütülmesi son yıllarda belirgin olarak artmaktadır. Doğal düģmanların arttırılası temelde uğur böcekleri (özellikle Hippodamia covergens Guerin-Meneville) ve bahçe katalogları ve fidanlıklarda (Cranshaw et al., 1996) Mantidler gibi eklembacaklı doğal düģmanların yaygın olarak temininin bir sonucu olarak ABD de halk tarafından geniģ kabul görmüģ bir uygulamadır. Bu organizmaları sağlayan endüstri son 20 yıldır ĢaĢırtıcı bir Ģekilde geliģmektedir. Ridgway and Vinson (1977) Kuzey Amerika nın 50 doğal düģman tedarikçi firmasını kaydederken, Hunter (1992) 95 tedarikçi firma ve biyolojik kontrol için satılan 102 farklı organizma kaydetmektedir. Daha yakın olarak, Hunter (1997) 142 ticari tedarikçi ve 53 ü eklembacaklı predatör ve 46 sı parazitoid 130 dolayında farklı

37 37 yararlı organizma türünü bildirmektedir. Hunter (1997) tarafından listelenen organizmaların kategorileri 17 predatör akarı, 4 depolanmıģ ürün zararlısı parazit ve predatörleri, 17 afid parazitleri ve prdatörleri, 9 beyazsinek parazit ve predatörleri, sera zararlılarının 23 parazit ve predatörleri, 7 koģnil ve unlubit parazitleri ve predatörler, 12 böcek yumurta parazitleri, 6 güve ve kelebek larva parazitoidleri, 8 filth sinek parazitoidi, 4 diğer böcek parazitoidi, ve 21 genel predatörleri kapsamaktadır. Anonymus (1998) biyolojik kontrol ürünlerini ve dünya ölçeğinde temin edilecekleri firmaları sıralamıģtır. Hunter (1997) ve Anonymous (1998) tarafından listelenen tedarikçi kuruluģlar pek çok yerel fidanlıklar ve bazı büyük indirimli ev yürütme merkezlerinin tarafından iģporta satılan uğurböcekleri ve mantidler gibi organizmaların satıģlarını yansıtmamaktadır. ABD de doğal düģmanların yıllık satıģ tutarı yaklaģık olarak 9-10 milyon dolar (U.S. Congress OTA, 1995) ve dünya çapında yaklaģık 60 milyon dolardır (Leppla and King, 1996). [ĠNSEKTĠSĠT SATIġLARI YANINDA DÜġÜK, ANCAK ZAMANLA BUNUN ARTACAĞI VE ĠNSEKTĠSĠT SATIġLARININ YAVAġ DA OLSA AZALACAĞI DÜġÜNÜLMEKTEDĠR] Doğal düģmanların populasyonlarının arttırılması Bunun için öncelikle doğadaki populasyonlarının artırılmasına yönelik uygulamalara ağırlık verilmesi gerekir. Doğal düģmanların etkinliklerinin arttırılması konusundaki uygulamalar onların populasyonlarının da arttırılmasını sağlayacak uygulamalardır. Eğer bu uygulamalar yeterli olmuyorsa yerli doğal düģmanlar kitle halinde üretilip doğaya salıverilmek suretiyle populasyonlarının arttırılması sağlanır. Bu konuda yerli doğal düģmanlar yeterli olmuyorlarsa egzotik türlerin getirilmesi gerekir. Bunun için öncelikle zararlı türün baskı altında olduğu, yani populasyonunun ekonomik zarar eģliği altında bulunduğu bölge veya ülkelerdeki doğal düģmanlar üzerinde durulmalıdır. Çünkü zararlının baskı altında tutulmasında büyük bir ihtimalle doğal baskı unsurlarından olan doğal düģmanlar etken olabilir. Böylece saptanan doğal düģmanlar getirilip kitle halinde üretilerek doğaya salıverilir. Salıverme iģlemiyle her Ģey bitmiģ değildir. Bundan sonra doğal düģmanın sürekli izlenerek etkinliğinin ve populasyonunun devam edip etmediği kontrol edilmelidir. Yeni getirildiği bölgenin çevre koģullarına adapte olamayan egzotik doğal düģman türlerinde kitle halinde üretilip salıverme iģleminin periyodik olarak yapılması gerekir. Örneğin turunçgil Unlubiti Planococcus citri (Ashm.) ye predatörü Cryptolaemus motrouzieri Muls. Avustralya kaynaklıdır ve yurdumuz iklim koģullarında kıģı geçiremediği için her yıl doğaya salıverilir. Turunçgillerde zararlı turunçgil beyazsineği Dialerodes citri (Ashm.) ye karģı Encarsia lahorensis (Huw.); Defne beyazsineği Parabemisia

38 38 myricae (Kuw.) ye karģı Eretmocerus sp.; Turunçgil unlubiti Planacoccus citri (Rissu.) nin Leptomastix dactylopii Huw.; Ġncirkurdu Ephestia cavtella (Walk.) ya karģı Bracon hebetor Say.; elmaiçkurdu Cydia pomonella (L.) ve yaprak bükenler Archips spp. ne karģı Trichogramma spp. Uydumuzda kitle halinde üretilip doğaya salıverilerek doğal düģman populasyonlarının arttırılması ile ilgili örnekleri teģkil eder Doğal DüĢmanların Populasyonlarının Korunması ve güçlendirilmesi Conservation and enhancement of natural enemies Herhangi bir biyolojik savaģım giriģiminde, doğal düģmanların korunması kritik bir bileģendir. Bu, belirli bir doğal düģmanın etkinliğini sınırlandırabilen etken/etkenleri tanımlama ve yararlı türlerin etkinliğini arttırmak için onları değiģtirmeyi kapsar. Doğal düģmanların korunması, genelde, ya doğal düģmanlarla uyuģmayan etkenlerin azaltılmasını veya doğal düģmanların çevrede ihtiyaç duyduğu kaynakları sağlamayı içerir. Pek çok etken doğal düģmanların etkililiği ile uyuģmayabilir. Pestisit uygulamaları doğal düģmanları doğrudan öldürebilir veya konukçu sayısında veya temininde azalmaya dolaylı etkide bulunabilir. Toprak iģleme veya ürün artıklarını yakma (anız yakma) gibi çeģitli kültürel uygulamalar doğal düģmanları öldürebilir ya da ürün habitatını uygun olmayan hale getirebilir. Meyve bahçelerinde, tekrarlanan toprak iģlemeleri yapraklarda toz birikmesine neden olabilir, küçük predatör ve parazitoidleri öldürebilir ve belirli böcek ve akar zararlılarını arttırabilir. Bir araģtırmada, narenciye ağaçlarının yapraklarının periyodik olarak temizlenmesi, parazitoid etkinliğini arttırdığından dolayı, Kaliforniya kırmızı koģnili, Aonidiella aurantii (Maskell) nin biyolojik kontrolünün arttırılması ile sonuçlanmıģtır (Debach & Rosen 1991). Sonuçta, zararlı türün uyum sağladığı, ancak doğal düģmanlara zararlı olan kimyasal savunucular gibi konukçu bitki etkileri, biyolojik savaģımın etkinliğini azaltabilmektedir. Bazı zararlılar kendi konukçu bitkilerinden zehirli bileģikleri alıkoyabilmekte ve bunları kendi düģmanlarına karģı savunmada kullanabilmektedir. Diğer durumlarda, yaprak tüylülüğü gibi konukçu bitkinin fiziksel karakteristikleri, doğal düģmanların konaklarını bulma ve onlara saldırma yeteneklerini azaltabilmektedir. Doğal düģmanın ekolojik gereksinimlerinin güvenceye alınmasının ürün çevresine uygun hale getirilmesi doğal düģmanların korunmasında diğer büyük araçtır. Etkili

39 39 olmak için, doğal düģmanlar almaģık konukçulara, ergin besin kaynaklarına, kıģlama habitatlarına, değiģmez besin kaynaklarına ve uygun mikro iklimlere geçme gereksinimleri vardır (Rabb et al. 1976). Klasik bir örnekte, Doutt & Nakata (1973), üzüm yaprak piresi, Erythroneura elegantula Osborne nın temel parazitoidi Anagrus epos Girault un Kaliforniya da bağ alanlarında kıģlamak için almaģık konukçuya gereksinim duyduğunu belirlemiģlerdir. Bu konukçu,, bu konukçu, çoğunlukla bağ alanlarından oldukça uzakta, yalnızca akarsu kenarlarında yetiģen böğürtlende kıģlayan diğer yaprak piresidir. Doğal böğürtlen çalılıklarına yakın bağlıklar, bu parazitoidin ilkbaharda daha erken yerleģmesi ve daha iyi biyolojik kontrol sağladığını göstermiģtir. Wilson et al. (1989) diğer bir konukçuya yataklık eden Fransız eriği ağaçlarının bağlıkların rüzgar altında dikilebilmekta ve Anagrus epos için etkili koruma sağladığını bulmuģtur. Doğal düģmanların zararlılar üzerinde önemli doğal baskı unsurları oldukları sürekli göz önünde tutularak öncelikle onların doğadaki popülasyonlarının korunması gerekir. Bir bahçe tesisinde ağaçlar arası mesafenin uygun seçilmesi, uygun Ģekil budamasının yapılması, bahçe kenarına rüzgar kıran veya çit bitkilerinin seçilmesi gibi hususlar bu konuda önemli olanlardır. Doğal düģmanların doğada populasyonlarının korunmasında önemli bir konu bitki zararlı ve hastalıklarına karģı kullanılacak pestisitlerdir. Özellikle parazitoitler insektisitlerden olumsuz etkilenirler. Bunun için parazitoitlere etkisi düģük olan insektisitlerin seçilmesi onların korunması bakımından önemlidir. Aynı Ģekilde fungal olan doğal düģmanların populasyonlarının korunması için öncelikle bunlara etkisi düģük olan fungisitlerin seçilmesi gerekir. Doğal düģmanların populasyonlarının korunmasında bazı kültürel iģlemlerin uygulanmasında önemlidir. Örneğin tarladaki bitki kalıntılarının ayıklanması yerine toplanıp bir yere yığılması, yoncanın günlük periyotlarla Ģerit halinde biçilmesi gibi uygulamalar doğal düģmanların korunmasını sağlayacak uygulamalardır. Turunçgil bahçelerinde Akdeniz meyve sineği Ceratitis capitata (Wield.) ya karģı zehirli yem kısmi dal ilaçlaması yöntemi, yine turunçgillerde kabuklubitlere karģı yapılacak yazlık beyaz yağ ilaçlamalarında ilk ilaçlama birer sıra atlanarak, ikinci ilaçlamada ise birincide ilaçlanmayan sıraların ilaçlanması doğal düģmanların büyük ölçüde korunmasını sağlayan uygulamalardır. Ayrıca, doğal düģman popülasyonun çoğaltılması için ürün sistemi doğal düģmanların lehine değiģtirilebilir. Çevre veya çevresel idare olarak tanımlanan bu

40 40 metot doğal düģmanların çoğaltılmasının diğer bir yöntemidir. Ürün sistemini değiģtirme yöntemi doğal düģmanların etkinliğini artırmayı amaçlamaktadır. Örneğin; yabancı otların kontrolü için ekim nöbetinde tek yıllık kültür bitkisinin çok yıllıkla yer değiģtirilmesi, bitkilerin sık ekildiği ve gölgelemenin yoğun olduğu kültür bitkisiyle seyrek ekilen kültür bitkisinin rotasyonu, yazlık ve kıģlık ekilen kültür bitkilerinin rotasyonu önemlidir (Lampkin, 1990). Birçok parazitoidler ve predatörler barınak olarak da kullandıkları çit bitkileri, çiçekli bitkiler veya yabancı otlar üzerinde bulunan polen veya nektar ile beslenmekte ve çoğalarak etkinliklerini artırmaktadırlar. Ancak, doğal düģman popülasyonun çoğaltılması metodu her zaman zararlıyı baskı altında tutamayabilir Doğal düģmanların etkinliklerinin artırılması Bu konuda en önemli husus doğal düģmanların ergin beslenmesinin sağlanmasıdır. Bunun için kültürler arasında bol çiçek açıp, bol nektar, bal özü ve polen taģıyan bitkilerin dikilmesi veya kritik mevsimlerde erginlerin beslenmesi için kültürlere Ģekerli su pülverize edilmesi gibi erginlerin beslenmesini sağlayacak uygulamaların yapılması sayılabilir. Balözü ve polence zengin bitkilerin kültür arasında yetiģtirilmesi ile Syrphidae (Diptera) türleri ile birçok Hymenopter erginlerinin beslenmesi ve üreme güçlerinin artırılması sağlanabilir. Örneğin ABD de yaprakbiti populasyonunun azaldığı, dolayısıyla erginlerin besisini teģkil eden tatlımsı madde salgısının çok düģtüğü temmuz aylarında pamuk tarlalarına Chrysopidae (Nevroptera) familyasına bağlı predatör türlerinin erginlerinin beslenmesi için Ģekerli su pülverize edilir. Peru da pamuk tarlalarında bazı sıralara erken çiçek açan mısır ekilerek predatör heteropter erginlerinin çoğalması sağlanır. Meyve bahçesi kenarındaki tozlu yolların asfalt veya betonlanarak tozdan arındırılması ile doğal düģmanların populasyonları ve dolayısıyla etkinlikleri artırılır.

41 41 5. Biyolojik Mücadelede Kullanılan Etken Gruplar Ġnsanoğlu biyolojik savaģta çeģitli canlılardan yararlanmaktadır. Bunlar arasında en önemlileri böceklerdir. Böcekler dıģında etken gruplarla yapılan biyolojik savaģlarda arzulanan baģarı sağlanamamıģtır. Bu gruplardan ancak, doğada yayılma ve yaģamalarına yardımcı olmak suretiyle yararlanmak Ģimdilik uygulanabilecek en iyi yöntem olarak görülmektedir. Çok çeģitli bir organizma grubu gıda ve çevre koģullarını değiģtirmek, salgın hastalıkların çıkmasına öncülük etmek ya da böcekleri yemek suretiyle faydalı rol oynarlar. Bunları 4 ana grupta toplamak mümkündür Mikroorganizmalar Doğada böceklerin hastalanmasına neden olan ve sonra onları öldüren, orijini bakteri, fungus, virüs ya da Protista olan birçok mikroorganizmalar mevcuttur. Bunların zararlı böceklerle savaģta kullanılması üzerine birçok memleketlerde geniģ araģtırmalar ve uygulamalar yapılmaktadır Bakteriler Bakteriler, Schizomycetes Ģubesi, mavi-yeģil algler gibi, prokaryotturlar, hücreleri bir zarla çevrili ayrı bir çekirdek içermez ve mitokondriyum, Golgi yapıları, endoplazmik retikulum ya da lizozomları yoktur. Ribozomlar içerirler. Kalıtsal materyal, DNA, dairesel bir molekül Ģeklinde, sitoplazmada bulunur. Bakteriler hemen her yerde, tatlı ve tuzlu sularda, toprakta, havada ve hayvan ve bitkilerin içinde ve üzerlerinde bulunur. Mavi-yeĢil alg hücreleri gibi, bakteri hücreleri, bireysel bitki ve hayvan hücrelertinden çok küçüktürler. Gerçekten, bilinen en küçük canlı hücreler içinde yer alırlar. YaklaĢık 2000 farklı bakteri çeģidi tanımlanmıģtır. Bakteri çeşitleri. Bakteriler Ģekillerine göre üç büyük gruba ayrılırlar (ġekil 1-1). Küresel bir bakteriye coccus, çubuk Ģeklinde bir bakteriye bacillus, sarmal ya da kangal Ģeklindeki bir bakteriye spirillum denir. Bazı türlerde, hüre bölünmesinden sonra kardeģ hücreler ayrılmadığında, bakteri zincir ya da kümeleri oluģur. Cocci bağımsız hücreler (nionococci), çiftler (diplococci), zincirler (streptococci) ve üzüm salkımları Ģeklinde (staphylococci) bulunur. Bacilli de bağımsız hücreler, çiftler (diplobacilli) ve zincirler (streptobacilli) Ģeklinde bulunur. Spirilla sadece bağımsız hücreler olarak bulunur.

42 42 Bakterilerin yapısı. Bakteri hücreleri, bitki hücreleri gibi, bir hücre duvarı ile çevrilidir (ġekil 1-1). Bununla birlikte, bakteri hücre çeperleri aminoasitlere bağlı polisakkarit zincirlerden yapılmıģken, bitki hücre çeperleri selülozdan ve aminoasitlere bağlı olmayan diğer polisakkaritlerden yapılmıģtır. (Antibiyotik ilaç penisilin hücre bölünmesi sırasında hücre çeperlerinin oluģumunu engelleyerek bakterileri öldürür). Pek çok bakteri, hücre çeperinin dıģ çevresine incecik bir kapsül salgılar. Bu kapsül hücre için ek koruma sağlar. Hayvanlarda hastalık oluģturan bakterilerin çoğu bir kapsülle çevrilidir. Bu kapsül saldıran bakteriyi kırmızı kan hücreleri ve antikorların yok etmesinden korur. Kapsül ve hücre çeperi içinde hücre zarı vardır. Aerobik bakterilerde, hücresel solunum tepkimeleri hücre zarının parmak Ģeklindeki sarmallarında meydana gelir. Ribozomlar sitoplazma içinde dağılmıģlardır ve DNA çoğunlukla hücrenin merkezinde bulunur. Pek çok bacilli ve spirillanın sudaki hareket için kullanılan kamçıları vardır. Kamçıdan yoksun birkaç bakteri çeģidi bir yüzey üzerinde kayarak hareket eder. Ancak, bu kayma hareketinin mekanizması bilinmemektedir. Bakterilerin canlılık işlevleri. Bakterilerin çoğu aerobiktir, hücresel solunumu yürütmek için serbest oksijene gereksinimleri vardır. Seçimli anaeroblar denilen bazı bakteriler serbest oksijenin varlığında da yokluğunda da yaģayabilirler. Oksijenin varlığında aerobik solunumla ya da oksijenin yokluğunda fermantasyonla enerji sağlarlar. Diğer yandan diğer bakteriler oksijenin varlığında yaģayamazlar. Bunlara zorunlu anaeroblar denir. Bu bakteriler sadece fermantasyondan enerji sağlarlar. Bu grubun bir üyesi, Clostridium botulinum, besin zehirlenmesinin en tehlikeli çeģidi, botulisme neden olur. C. botulinum uygun olarak sterilize edilmemiģ konserve besinlerde geliģir. Botulisme bu bakteriler tarafından üretilen toksinler neden olur. Fermantasyon sırasında, farklı bakteri grupları çok büyük çeģitte organik bileģikler üretirler. Etil alkol ve laktik asitten baģka, bakteriyal fermantasyon asetik asit, aseton, butil alkol, glikol, bütirik asit, propiyonik asit ve doğal gazın temel bileģeni metan üretebilir. Bakterilerin çoğu heterotrofiktir, çevrelerinden mutlaka hazır besin almak zorundadırlar. Heterotrofik bakteriler ya çürükçül ya da parazittirler. Çürükçüller ölü bitki ve hayvan kalıntılarından beslenirler ve genellikle hastalığa neden olmazlar. Sindirim enzimlerini organik maddeler salıverirler. Bu enzimler büyük besin moleküllerini, bakteri hücreleri tarafından absorbe edilen daha küçük moleküllere yıkarlar. Parazitler canlı organizmalarda yaģar ve hastalıklara neden olabilirler.

43 43 Birkaç bakteri çeģidi kendibeslektir, gereksinim duydukları organik maddeleri inorganik maddelerden sentez edebilirler. Kendibeslek bakteriler ya fotosentetik ya da kemosentetiktirler. Fotosentetik bakteriler, bitki klorofillerinden farklı klorofiller (bacteriyoklorofiller denilen) içerirler. Bakteriyal fotosentezde, bileģiklerden su yerine oksijen sağlanır. Bu yüzden, bakteriyal fotosentezde oksijen açığa çıkmaz. Fotosentetik bakterinin bir çeģidinde saf kükürt açığa çıkararak hidrojen sülfid yıkılır. Kemosentetik bakteriler, inorganik maddelerin oksidasyonundan, demir ya da kükürt, nitritler ve amonyak gibi bileģiklerden enerji sağlarlar. Organik bileģiklerin sentezinde kullanılan enerji karbondioksittendir. Azot döngüsünde nitrifikasyon bakterileri amonyak ya da nitritleri, bitkiler tarafından azot kaynağı olarak kullanılabilen nitratlara oksidize ederler. Bakteriler çoğunlukla eģeysiz olarak ikiye bölünmeyle çoğalırlar. Kalıtsal materyal kopyalanır ve ata hücre iki eģit kardeģ hücreye ayrılır. Uygun besin, sıcaklık ve alan koģulları altında, bakteriler her 20 dakikada bir bölünebilirler. Bu hızda, bir bakteri hücresi 24 saat içinde teorik olarak yaklaģık 2 milyon kilogram ağırlıkta bir kütle üretebilir. Ancak, böyle bir geliģme asla meydana gelmez. Bunu yerine, besin tedariki tüketildiği ve atık ürünler biriktiğinden çoğalma hızı çoğunlukla yavaģtır. GeliĢme eğrisi dört faza bölünebilir. Yavaş ilerleme fazında, bakteriler çevrelerine uyum gösterir ve yavaģ geliģirler. Üssel fazda, bakteriler çok hızlı bölünürler. Durağan fazda, çoğalma oranı ölüm oranına eģittir. Ölme fazında, bakteriler çoğalmalarından daha çabuk ölürler. Bakteriler çoğunlukla eģeysiz üremekle, kromozom ya da kromozomal kısımların aktarımını kapsayan eģeyli üreme ara sıra meydana gelir. Kromozom aktarımının üç mekanizması konjukasyon, transformasyon ve transdüksiyondur. Bakteriler ve hastalıklar. Bakterilerin hastalıklara neden olduğu düģüncesihastalık baģlangıç kuramı-fransız bilim adamı Louis Pasteur tarafından 1880 lerin ortasında geliģtirilmiģtir. Bakteriler birkaç yönden hastalıklara neden olabilirler. (1) Bakteriler, vücudun normal iģlevlerini engelleyebilecek kadar çok büyük sayılarda olabilirler. (2) Bazı hastalıklarda, bakteriler vücut hücreleri ve dokularını yok eder. (3) Bazı bakteriler, vücudun normal iģlevlerini engelleyen toksinler ya da zehirler üretirler. Tüberküloz ve karakabarcık (Ģarbon) un nedenlerini araģtıran bir Alman hekim, Robert Koch, özel bir organizmanın özel bir hastalığın nedeni olup olmadığını

44 44 belirlemek için bir kurallar dizisi geliģtirdi. Bu kurallar: 1. ġüpheli hastalık mikroorganizması hastalıklı hayvanlarda her zaman bulunmalı ve sağlıklı hayvanlarda bulunmamalıdır. 2. Bu mikroorganizma hastalıklı hayvanlardan mutlaka izole edilmeli ve saf kültürde geliģebilmelidir (bir kültür sadece bir çeģit mikroorganizma içermelidir). 3. Kültür mikroorganizmaları sağlıklı, duyarlı hayvanlara enjekte edildiklerinde mutlaka hastalık geliģtirmelidir. 4. Bu mikroorganizma deneysel olarak bulaģtırılmıģ hayvandan izole edilebilmeli, saf kültürde yeniden geliģebilmeli ve ikinci adımda izole edilen orijinal organizmanın aynısı olmalıdır. Bu kurallar günümüzde hala kullanılmaktadır. Birçok bakteriler böceklerde kitle halinde ölümlere neden olurlar. Fakat bu bakterilerin pek çoğundan yapay yollarla yararlanmak mümkün olmamıģtır. Bunlardan yalnız birkaç tanesi biyolojik savaģta iyi sonuçlar vermiģtir. Böceklerle iliģkisi olan en önemli bakteri grupları Enterobacteriaceae Serratia, esherichia; Pseudomonododaceae Pseudomonas; Bacillaceae Bacillus cinsleridir. Bunlardan Bacillus pluton arı larvalarında çok yaygın olan Bozuk kurt hastalığı nı meydana getirir. Aerobacter aerogenes var. acridiorum d Her. (Eubacteriales, Entorobacteriaceae) türü, Dociostaurus maroccanus (Thunb.) (Orthoptera, Acrididae) bağırsaklarında bulunur; nemli ve soğuk havalarda ölüme sebep olur. Flacheri hastalığı da ipek böceklerinde, Bombyx mori (L.) (Lepidoptera, Bombycidae), vücuttaki maddelerin sıvılaģmasına neden olur. Böceklerde önemli zarara neden olan bakteriler daha ziyade spor meydana getiren gruptur. Bu tip bakteriler ormanlardaki zararlı böcekler üzerinde önemli rol oynarlar. Bazı mevsimlerde tüm konukçularının her ferdini öldürürler. Yapılan araģtırmalarda sporların kuraklığa ve yüksek sıcaklığa karģı çok dayanıklı olduğunu göstermiģtir. Fakat spor vermeyen bakteriler ekstrem fiziksel koģullara oldukça hassastırlar. Bu çalıģmalar sonunda böceklerle savaģta spor veren bakterilerden yararlanma tavsiye edilmektedir. Son yıllarda oldukça yüksek Patogenik bakteri olan Bacillus thuringiensis Berliner thuringiensis e büyük önem verilmiģtir. Bunun biyolojik savaģta bakterilerin çoğundan daha fazla ümit verici olduğu saptanmıģtır. Bu bakterinin sporları, doğada uygulanmak üzere toz, ıslanabilir toz ya da sıvı prepatlar halinde piyasada mevcuttur. Bu sporların püskürtüldüğü böcekler, sporların içindeki bir zehirli madde

45 45 (toksin) nedeniyle ölürler. Fakat bu basil, böcekler arasında bulaģıcı hastalık durumu yani epizootic yaratmaz. Basilin her defasında, diğer insektisidlerle olduğu gibi, yeniden uygulanması gerekir. Bu bakteri ile özellikle tırtıllara karģı baģarılı bir Ģekilde savaģılır ve selektif (seçici) olduğundan yararlı türleri öldürmez Bacillus thuringiensis Berliner, 1915 Bacillus thuringiensis (Bt) ilk olarak Berliner tarafından 1911 yılında Akdeniz un güvesi, Ephestia (Anagasta) kuehniella Zeller, 1879 (Lepidoptera: Pyralidae) dan bir Bacillus türü izole ettiğinde tanımlanmıģ ve güveyi enfekte etmiģ olduğu Almanya nın Thuringia Eyaleti ile isimlendirmiģtir. Bu, Bacillus thuringiensis adı altında ilk tanımlama olmakla birlikte, ilk izolasyon değildi. Bir Japon biyolog, Ishiwata Shigetane, 1901 yılında ipek böceklerinde sıkıntılı bir hastalığa neden olan bir etkeni, daha önceden tanımlanmamıģ bir bakteri olarak keģfetmiģtir. B. thuringiensis ilk baģta ipek böceği yetiģtiriciliği için bir risk olarak dikkate alınmıģ, ancak ardından böceklerle mikrobiyal mücadelenin yüreği olmuģtur. En eski ticari üretim Sporeine adı altında 1938 yılında Fransa da baģlamıģtır (Lambert and Peferoen, 1992). B. thuringiensis e ilginin yeniden baģlaması, 1942 yılında bir kültür elde eden ve izleyen araģtırmaları ile B. thuringiensis in potansiyeline dikkat çeken Steinhaus (1951) a atfetilmiģtir. Angus, 1956 yılında, spor oluģumundan sonra meydana gelen kristal protein yapıların B. thuringiensis ın insektisit etkisinden sorumlu olduğunu göstermiģtir. Bacillus thuringiensis (yaygın olarak Bt olarak bilinir) en baģta Lepidoptera (kelebek ve güve) tırtılları gibi önemli bitki zararlılarının, ayrıca sivrisinek larvaları ve Afrika da nehir körlüğü hastalığının taģıyıcısı simuliid karasineklerin kontrolü için dünyanın her yerinde satılan böcek öldürücü bir bakteridir. Bt ürünleri dünyadaki toplam tarım kimyasalları pazarının (mantar öldürücüler, bitki öldürücüler ve böcek öldürücüler) yaklaģık %1 ini temsil etmektedir. Bt ticari ürünleri kurutulmuģ sporların ve bakteri zehri kristallerinin karıģımını içeren tozlardır. Bu karıģımlar böcek larvalarının beslendiği yapraklara ve diğer ortamlara uygulanır. Ayrıca bazı tarım bitkilerinin genlerine bakterinin zehir genleri aktarılmıģtır. Bu biyokontrol ajanının kullanma yöntemi, etki Ģekli ve konukçu dağılımı Bacillus popililae dan önemli derecede farklıdır. Bacillus thuringiensis faz-kontrast mikroskopide görülür. Bitey (vejetatif) hücreler, endosporlar (parlak evre) ve böcek öldürücü zehirli protein (delta-

46 46 endotoxin) kristalleri içerirler. Çoğu hücreler yok olarak, sporlar ve zehir kristalleri (ikili piramit Ģekilli yapılar) salıverir (ġekil XX). ġekil XX. Bacillus thuringiensis morrisoni ırkının sporları ve bipiramidal kristalleri. Etki Tarzı Bu kristaller, gerçekte bir protoksin -herhangi bir etkiye sahip olmadan etkinleģtirilen- olan (yaklaģık kD) büyük bir protein bloklarıdır. Kristal protein normal koģullarda ileri derecede çözünmez olduğundan, insanlar, büyük hayvanlar ve çoğu böcekler için tamamen güvenlidir. Ancak, kristal protein yüksek ph nın indirgeyici koģullarında (yaklaģık ph 9.5 üzerinde), yaygın olarak Lepidoptera larvalarının orta bağırsağında bulunan koģullarda, çözülür. Bu nedenle, Bt ileri derecede özgün bir böcek öldürücü etkendir. Protoksin, böceğin bağırsağında çözünebilir olduktan sonra, yaklaģık 60kD luk etkin bir toksin üretmek için bir bağırsak proteazı tarafından parçalara ayrılır. Bu toksin deltaendotoksin olarak adlandırılır. Delta-endotoksin, hücre zarlarında delikçikler (porlar) oluģturarak ve iyon dengesine öncülük ederek orta bağırsak epitelyum hücrelerine bağlanır. Bunun sonucunda, bağırsak çalıģması hızla durdurulur, epitelyum hücreleri yok olur, larva beslenmeyi durdurur ve kan ph sı ile dengelenen bağırsak ph sı azalır. Bu düģük ph bakteri sporlarının çimlenmesine olanak verir ve ardında bakteri öldürücü bir kan zehirlemesi ile konukçuyu istila edebilir. Delta-endotoksinin yapısı ile ilgili yeni çalıģmalar onun üç etki alanının (Domain) olduğunu göstermiģtir. Bunlar Domain-I, Domain-II ve Domain-III tür.

47 47 Etki alanı (Domain) I, bir kısmı veya tamamı, iyonların serbestçe geçebileceği bir delikçik oluģturarak bağırsak hücre zarına sıkıģabilen 7 alfa-sarmal yay yığınıdır. Etki alanı II, bu etki alanının reseptörleri bağırsağa bağladığını gösteren, immunoglobulinlerin antijen bağlayıcı bölgelerine benzer, birbirine paralel olmayan 3 tane beta yüzden oluģur. Etki alanı III, bağırsak proteazı ile daha fazla parçalara ayrılmayı önleyen, etkin toksinin açık ucunu (C-sınırı) koruduğu düģünülen, sıkıca paketlenmiģ bir beta sandviçtir. Ġlginç olan, difteri toksininin (diğer bir bakterinin) temelde Bt toksinine benzer bir yapısı vardır. Bacillus thuringiensis in Tarihi, Ürünleri ve Konukçu Böcek Dağılımı Bacillus thuringiensis ilk olarak 1911 yılında Almanya, Thuringia Vilayetinde, un güvelerinin bir hastalık etmeni (patojeni) olarak bulunmuģtur. Böcek öldürücü ticari bir kimyasal (insektisit) olarak ilk olarak 1938 de Fransa da ve ardından 1950 lerde ABD de kullanılmıģtır. En eski ticari üretim Sporeine adı altında 1938 yılında Fransa da baģlamıģtır (Lambert and Peferoen, 1992). B. thuringiensis e ilginin yeniden baģlaması, 1942 yılında bir kültür elde eden ve izleyen araģtırmaları ile B. thuringiensis in potansiyeline dikkat çeken Steinhaus (1951) a atfetilmiģtir. Angus, 1956 yılında, spor oluģumundan sonra meydana gelen kristal protein yapıların B. thuringiensis ın insektisit etkisinden sorumlu olduğunu göstermiģtir. Ancak, bu baģlangıç ürünleri, farklı böcek çeģitlerine karģı özel etkili çeģitli yüksek patojenik ırkların bulunduğu 1960 larda, daha etkili yenileri ile değiģtirilmiģtir. Uzun yıllar, Bt, yüksek bir potent ırk B. thuringiensis kurstaki nin kullanılması ile sadece lepidopteraların kontrolü için sağlanmıģtır. Bu ırk, hala çoğu Bt formulasyonlarının temelini oluģturmaktadır. Çok sayıdaki diğer Bt ırklarının ayrıca taranması, bazılarının Coleoptera (Kınkantlı) veya Diptera (küçük sinekler, sivrisinekler) larvalarına karģı da etkin olduğunu ortaya koymuģtur. Bu ırkların çoğu benzer temel toksin yapısına sahiptir, fakat muhtemelen böcek bağırsağında toksin reseptörlere farklı bağlanma eğilimi derecelerinden dolayı, konukçu böcek dağılımları farklıdır. Örneğin, B. thuringiensis var aizawai tarafından üretilen toksinler, Bt kurstaki nin toksinlerinden biraz farklı olmakta ve diğer böceklere hiç etkisi olmadan, Lepidoptera lara özgün olmaktadır. Lepidoptera ları kontrol için çok sayıdaki ticari ırklar Biobit, Dipel, Javelin vb. gibi çeģitli ticari adlar altında pazarlanmaktadır.

48 48 Tezat olarak, B.t. var israilensis ırklarının ürettiği toksinler bazı tropikal hastalıkların taģıyıcısı simuliid karasineklere karģı ve ayrıca mantar tatarcık larvalarına karģı ve çeģitli sivrisineklere, (özellikle Aedes türlerine karģı, ancak, Culex spp. ve Anoheles spp. nın kontrolü daha yüksek toksin dozlar gerektirmektedir) karģı yüksek etkilidir. Bu ürünlerin ticari adları Skeetal, Vectobac ve Mosquito Attack içermektedir. B.t. var san diego VEYA B.t. var tenebrionis ırkları bazı Coleoptera, özellikle de Kolorado patates kınkanatlısının kontrolü için pazarlanmaktadır. Bt Toksinleri ve Sınıflandırılmaları Bacillus thuringiensis ırkları iki çeģit toksin üretirler. Temel çeģitler farklı Cry (kristal) genler tarafından ĢifrelenmiĢ cry (kristal) toksinlerdir. Bt çeģitlerinin farklı sınıflandırılmaları bundandır. Ġkinci çeģitler, böcek kontrolü etkinliğini arttırmada Cry toksinleri çoğaltabilen Cyt (cytolytic) toksinlerdir. Cry toksinleri Ģifreleyen yaklaģık 50 genin dizini çıkarılmıģ ve dizin benzerlikleri temelinde 15 den çok grupta toksinleri belirleme yeteneğindedir. AĢağıdaki Tablo, 1955 te bu tür bir sınıflamanın durumunu göstermektedir, ancak, alternatif bir sınıflama Ģimdiden önerilmiģtir. Tablo XX. Bacillus thuringiensis in kristal toksinlerini Ģifreleyen genleri, kristal yapıları ile bunların protein büyüklüğü ve etkili olduğu böcek grupları. Gen Kristal Ģekli Protein boyutu Böcek etkinliği cry I [çeģitli altgruplar: A(a), A(b), A(c), B, C, D, E, F, G] ikilipiramit kda lepidoptera larvaları cry II [altgruplar A, B, C] kübik kda lepidoptera ve diptera cry III [altgruplar A, B, C] düz/düzensiz kda coleoptera cry IV [altgruplar A, B, C, D] ikilipiramit kda diptera cry V-IX çeģitli kda çeģitli

49 49 Irk GeliĢtirmede Yeni YaklaĢımlar Cry toksinlerin B. thuringiensis plazmidlerindeki genler tarafından Ģifrelendiği, 1980 lerden buyana bilinmektedir. Tek bir Bt ırkında 5 veya 6 farklı plazmid bulunabilmekte ve bu plazmidler farklı toksin genleri Ģifreleyebilmektedir. Bu plazmidler, kavuģma benzeri bir iģlem ile Bt ırkları arasında karģılıklı olarak değiģtirilebildiğinden, Cry toksinlerinin farklı kombinasyonları ile potansiyel olarak geniģ bir ırk çeģidi bulunur. Buna ek olarak, Bt, genlere geçen, genomun bir parçasında kesilebilen ve herhangi bir araya girebilen, sırası değiģebilen genetik elementler (transposonlar) içerir. Tüm bu özellikler, Bt ırkları tarafından doğal olarak üretilen toksin çeģitliliğini arttırır ve yeni toksin kombinasyonları ile genetik olarak değiģtirilmiģ ırklar yaratmak için ticari kuruluģlara dayanak sağlar. Bu tür ürünlerin ilki, Kolorado patates kınkanatlısı yanında, patates, domates ve patlıcan bitkilerine (hepsi aynı bitki familyesından-solanaceae) zarar veren tırtılların da kuvvetlendirilmiģ kontrolü için Raven olarak pazarlanan bir Bt ırkıdır. Bu Bt ırkı iki farklı kıkanatlı-etkin cry III proteinleri (Kolorado patates kınkanatlısının orta bağırsak hücre zarı için farklı bağlanma eğilimli) yanında iki tırtıl-etkili Cry I proteinleri içermektedir. Çoğunluk, gen piramitlemesi olarak adlandırılan bu tür bir yaklaģım, direncin birkaç farklı toksine eģ zamanlı geliģiminden dolayı hedef zararlıların direnç geliģimini geciktirmek için tasarlanmaktadır. Bu çeģit direnç, sadece bir çeģit toksinin katıldığı durumda oldukça hızlı geliģir. Gerçekten bu direnç sivrisinek-etkin Bt ırklarının tropikal ülkelerde yaygın olarak kullanılmasında 1 veya 2 yıl içinde oluģmaktadır. Direncin esası, bazı etkenlerin de karıģmasıyla karmaģık görünmektedir. Ancak, cesaret verici bir buluģ, en azından bazı böceklerde, Bt toksini reseptörünün gerekli bir orta bağırsak enzimi aminopeptidaz-n olması, böylece toksin bağlamada kayba neden olan (kayba uğrayan) bu reseptördeki herhangi bir değiģiklik böceklerin dirence uygunluğunda potansiyeli azaltması da böcek için zararlı olabilecektir. Bt Geni Aktarılarak Genetiği DeğiĢtirilmiĢ Bitkiler 1996 dan buyana, geniģ bir dizideki ürün bitkisi, Bacillus thuringiensis in delta-endotoxin genini içerecek Ģekilde genetik olarak değiģtirilmiģtir. Bu Bt ürünler Ģu anda ABD de ticari olarak sağlanabilmektedir. Bunlar, Bt mısır, Bt patates, Bt pamuk ve Bt soya fasulyesi ni içermektedir. Bu tür bitkiler, bu ürünlerden beslenen böcekleri öldürecek, dokularında etken Cry toksinin amaca

50 50 uygun parçasını taģıyacak Ģekilde genetik olarak iģlem görmüģlerdir. Bazı yönlerden bu, yalnızca bu ürünlere zarar veren böceklerin Bt toksinlerinin etkisine uğramasını güvence altına aldığından, diğer tip böcekler için hiçbir riski olmadığından önemli bir teknolojik ve pratik geliģmedir. Bu uygulama Bt kullanımını, köklerde beslenen veya bitki dokularında delikler açan -örneğin Avrupa mısır delicisi- dolayısıyla bitki yüzeylerine püskürtülen Bt süspansiyonları ile kontrol edilemeyen böceklere geniģletmektedir. Diğer yandan, burada olumsuz bir gidiģ de vardır. Çünkü hedef böcekler sürekli olarak bu toksinlerin etkisine uğrayacak ve bu durum, bu toksinlere karģı direnç geliģimi için çok kuvvetli bir seleksiyon baskısı yaratacaktır. ÇeĢitli ürün idaresi stratejileri, bu riski azaltmak için geliģtirilmektedir. Biological Control - Bacillus popilliae Produced by Jim Deacon Institute of Cell and Molecular Biology, The University of Edinburgh This is one of 8 Biocontrol Profiles. It introduces the topic of biocontrol and deals with the commercial use of the milky disease bacterium Bacillus popilliae to control the Japanese beetle, a serious pest of turf, fruit crops and garden ornamentals in the USA. Biological Control Natural environments tend to be balanced environments, where organisms depend on one another and also constrain one another by competition for resources or by parasitism, predation, etc. But human influences can upset these balances, and this is most evident when an exotic organism is introduced on purpose or by accident. Many of the most serious pests, crop diseases or invasive weeds are the result of "introductions" from foreign lands. The newly introduced organisms find a favourable environment, free from their previous constraints, and they proliferate to achieve "pest" status. Entomologists has a useful term for this - they refer to the constraining organisms in the region of origin as "the natural enemy complex". We can define Biological control (biocontrol) as: the practice or process by which an undesirable organism is controlled by means of another (beneficial) organism. In other words, biocontrol is both a naturally occurring process (which we can exploit) and the purposeful use of one organism to control another.

51 51 In practice, biocontrol can be achieved by three methods. Inundative release (also termed "classical biocontrol") in which a natural enemy of a target pest, pathogen or weed is introduced to a region from which it is absent, to give long-term control of the problem. An example of this is the use of Bacillus popilliae to control the Japanese beetle in the USA, discussed below. The biopesticide approach in which a biocontrol agent is applied as and when required (often repeatedly), in the same way as a chemical control agent is used. Examples of this include the use of Bacillus thuringiensis, Phlebiopsis gigantea and Agrobacterium radiobacter. Management and manipulation of the environment to favour the activities of naturally occurring control agents. An example of this is seen in take-all control in grass turf. Control of the Japanese beetle In this section we discuss the use of a bacterium, Bacillus popilliae, to control a major introduced pest in the USA. Much of the text below has been copied and updated from a book now out of print [JW Deacon, Microbial Control of Plant Pests and Diseases. Van Nostrand Reinhold, Wokingham] =============================================================== The Japanese beetle, Popillia japonica (Figure A), was accidentally introduced into the USA early this century. Although it is not a problem in its area of origin, the beetle causes serious damage in the USA. It spread rapidly from the initial sightings in New Jersey (1916) and today it is found over roughly half of the country, in almost every state east of the Mississippi. It is a problem as an adult beetle because it feeds on a wide range of plants, eating out the leaf tissues between the leaf veins (Figure B), and it accumulates on ripening fruit causing substantial damage. It is also a problem in the larval stage because the adult beetles lay their eggs in grass turf and the grubs destroy the grass roots, especially on new housing estates where natural enemies are absent. Figure A. Adult Japanese beetles, about 1-2 cm long. Figure B, feeding damage on foliage. Based on slides provided by Fairfax Biological Laboratory. By the 1930s the beetle problem had become so serious that a search was begun for a control measure. This led to the discovery of some naturally occurring diseased larvae. The disease was termed milky disease because of the milky white appearance of the grubs, due to a large number of refractile bacterial spores in the haemolymph (insect blood) (Figures C, D). Two types of bacterium were subsequently isolated from two types of milky disease. Type A disease was characterized by a pure white appearance of the grubs and the bacterium in this case was named B. popilliae. Type B disease differed in that the grubs showed a transition from white to brown over winter and the bacterium causing this disease was named B. lentimorbus. A range of other milky disease bacteria were isolated from beetle hosts throughout the world, but the trend now is to regard all of these as varieties of B. popilliae because they are more closely related to one another

52 52 than they are to other Bacillus spp. All these bacteria are specialised pathogens of beetles (Coleoptera), specifically of the scarabaeid beetles (family Scarabaeidae). This family includes the beneficial dung beetles but also some of the most important pasture pests - the chafers. In practice B. popilliae has been used intensively and almost exclusively for control of the Japanese beetle in the USA, and to a lesser degree against the European corn chafer Amphimallon majalis in that country. The milky disease bacteria are highly pathogenic and also highly persistent in the environment so they can be used for mass release to achieve lasting control. But B. popilliae cannot be produced easily in artificial media, so the inoculum for control programmes is produced in living hosts. Figure C, larvae of the Japanese beetle in soil; the grubs are about 2-3 cm long. Figure D, a healthy grub (right) and a diseased grub (left). Based on slides provided by Fairfax Biological Laboratory. The bacterium and its physiology B. popilliae is a Gram-negative spore-forming rod, 1.3 to 5.2 x 0.5 to 0.8 micrometres. It is a fastidious organism that grows only on rich media containing yeast extract, casein hydrolysate or an equivalent amino acid source, and sugars. Several amino acids are known to be required for growth, as are the vitamins thiamine and barbituric acid. Trehalose, the sugar found in insect haemolymph, is a favoured carbon source though glucose also can be used. Some varieties of B. popilliae form a crystalline body inside the cell at the time of sporulation and in this respect resemble B. thuringiensis. But the crystal is not thought to play a significant role in infection and certainly it is not as important as in B. thuringiensis. The variety lentimorbus, for example, does not produce a crystal and yet it causes disease. Another difference between B. popilliae and B. thuringiensis is that B. popilliae cannot be induced to sporulate in laboratory media although it does so readily in the diseased host. Actually there are a number of oligosporogenic mutants - ones that produce a few spores - but spores for microbial control programmes are usually produced in living insect larvae - an expensive and time-consuming process. The host-parasite interaction B. popilliae causes disease of beetle larvae when they ingest spores in the soil. The spores germinate in the gut within 2 days and the vegetative cells proliferate, attaining maximum numbers within 3 to 5 days. By this time some of the cells have penetrated the gut wall and begun to grow in the haemolymph, where large numbers of cells develop by day 5 to 10. A few spores also are formed at this stage but in the variety popilliae the main phase of sporulation occurs later and is completed by 14 to 21 days when the larva develops the typical milky appearance. In laboratory conditions the larva remains alive until this stage and usually contains about 5 x 10 9 spores. In field conditions, however, there are reports that larvae sometimes die earlier, before the main phase of sporulation is completed. This is of concern because sporulation stops when the host dies and the larva ultimately releases fewer spores to maintain the level of infestation of a site. The cause of insect death is not fully known. Physiological starvation caused by the growth of

53 53 bacterial cells in the haemolymph seems the most likely explanation, and fat reserves of diseased larvae have been shown to be much reduced compared with those of healthy larvae. However, toxins also may be involved because they have been detected in culture filtrates of the bacteria and shown to be lethal on injection. Recently, a crystal protein from sporulating cells of B. popilliae was found to have similarities to one of the Cry toxins of B. thuringiensis (see B. thuringiensis). Although it does not cause such drastic effects on the insect gut wall as do the B. thuringiensis toxins, it might contribute to pathogenic invasion through the gut wall (Zhang et al., 1997). Figures E-G. Injection of healthy larvae of the Japanese beetle, as the first stage in production of commercial spore powders. Based on slides provided by Fairfax Biological Laboratory. Application for biological control B. popilliae has been registered for control of the Japanese beetle in the USA since about the first registration of any insect pathogen as a microbial control agent. The control strategy is aimed solely against the larvae, so if the beetle itself is causing serious damage a chemical insecticide must be used for short-term control. The bacterial spores are produced commercially in larvae collected from grass turf on golf-courses, airports, etc. The larvae are injected with bacterial cells (Figures E-G), incubated until they develop a milky appearance and then crushed and dried to give a spore powder (Figure H). The spore powders are applied to turf in small heaps at roughly 1-metre spacing (Figures I, J) and the spores are then distributed naturally by wind and rain. They can persist in soil for several years and infect larvae that eat them. Therefore they have the potential to give lasting control of a pest problem, because the spore numbers in soil are boosted periodically when a diseased larva dies. Commercial "milky spore" powders are marketed under several names, by several companies. For example, Fairfax Biologicals markets its product under the trade name "Doom". Other products include "Milky Spore", "Grub Attack" and "Grub Killer". Figure H. After the larvae have been injected with B. popilliae and incubated to develop milky disease, they are crushed, flash-dried and mixed with a diluent, to produce a commercial spore powder. This powder is applied to the surface of turf (Figures I, J) where it will be washed into the ground. Based on slides provided by Fairfax Biological Laboratory.

54 54 The use of B. popilliae has proved remarkably successful. Between 1939 and 1953 over 100 tons of spore powder were applied to turf in over 160,000 sites in the USA as part of a Government programme (Fleming, 1968). Larval numbers in the turf were reduced 10- to 20-fold and the population stabilized at this new low level, with corresponding reductions in the levels of adult beetle damage. However, the treatment is most effective when applied on a region- or state-wide basis (or at least to relatively large areas) to reduce overall the levels of beetle infestation. It is less appropriate for use by small landowners, who may control the larvae in their own turf only to find their trees and shrubs being eaten by beetles from their neighbours' properties. Also, because B. popilliae is obligately dependent on its hosts for sporulation and because some larvae may not ingest spores (or not ingest enough to cause disease) a periodic resurgence and decline of the pest problem can be expected. The success of the control programme must be judged not on this basis but by the fact that over a number of years the mean level of pest damage is lower than it would be in the absence of B. popilliae. Advantages and disadvantages of B. popilliae The advantages of B. popilliae include (1) its very narrow host range (which is environmentally desirable) and its consequent lack of effect on beneficial insects; (2) its complete safety for man and other vertebrates (for example, it does not grow at 37 o C); (3) its compatibility with other control agents including chemical insecticides and, more recently, insect-pathogenic nematodes (Thurston et al., 1994); (4) its persistence, giving lasting control. Its disadvantages, however, include (1) the high cost of production in vivo; (2) its slow rate of action; (3) most importantly, its lack of effect (etkisinin olmaması, etkisiz olması) on adult beetles which often cause the most obvious and distressing (Tehlikeli, Endişe verici) damage, and (4) its relative unattractiveness to the small landowner. Nispeten cazip olmaması Outstanding problems There is evidence that the Japanese beetle has re-emerged as a serious pest in some regions where it had been controlled effectively since the initial applications of spore dust in the 1940s (Dunbar & Beard, 1975). Larval densities ranged from 0 to 474 per square metre of turf in 1974 (mean 112), and were sometimes as high as those recorded 25 years earlier, before the control programme was begun. Moreover, in this study only 0.2% of larvae collected from field sites showed symptoms of milky disease compared with 41.5% disease incidence in a survey in 1946 after B. popilliae had been introduced. Spores collected from these few diseased larvae caused only 7 to 17% infection of larvae in laboratory tests, compared with 65 to 67% infection from spores collected from New York State where a decline in the degree of control had not been reported. Even this figure was low in relation to the expected 90% disease incidence at the inoculum level used. Perhaps there has been a reduction in virulence of B. popilliae in field sites over the years, coupled with an increased degree of resistance of the target pest (see Redmond & Potter, 1995). This might be expected by natural selection, because an obligately pathogenic bacterium that kills its host too rapidly would be at a selective disadvantage Funguslar Fungusların bulaģtığı böcekler hastalanarak çok kere kısa ya da uzun bir süre sonra ölürler. Fakat funguslar, orman böcekleriyle savaģta baģarılı sonuç vermezler. Çünkü, asalak funguslar oldukça sıcak ve nemli koģullarda böcek afetlerine karģı etkili olurlar. Bunun sonucu olarak, funguslara gereksinim duyulduğu epidemilerde, mevcut nem oranı ya çok az ya da hiç yoktur. Bu durum fungusların geliģmesine

55 55 engel olur. Fakat nemli periyotlarda, mevcut fungus inekulumu, orman böceklerinin çoğalmasını engelleyici rol oynar. Böcekleri öldüren funguslar uzun süre saprofit olarak yaģarlar. KoĢulların uygun olduğu durumlarda, mevcut olan inekulum canlı böceklere saldırıya hazır durumdadır. Funguslardan böceklerde zarar yapan türler genellikle Zygomycetes, Ascomycetes ve Deuteromycetes sınıflarına dâhildirler. Sınıf Zygomycetes (Zigomisetler): Bu sınıfa bağlı funguslar böceklerin özellikle karın boģluğunda geliģirler. Bunlardan Entomophthorales takımına dâhil Entomophthora türleri Orthoptera, Coleoptera, Lepidoptera, Hymenoptera ve Diptera türlerinin geliģim dönemlerinde zararlı olurlar. Bazı Entomophthora türleri aģağıda verilmiģtir. Entomophthora muscae (Cohn) Fries: Karasineklerde zarar yapar. Bu fungusun meydana getirdiği hastalık her yıl, özellikle ilkbaharda meydana çıkar. Bu hastalıktan ölen sinekler duvar ve pencere kenarlarında, etrafına beyaz konidiler saçılmıģ olarak görülürler. Entomophthora grylli (Fries) Thaxt: Çekirgelere ve özellikle nemli geçen yıllarda Anadolu daki Calliptamus italicus italicus (L.) (Orthoptera, Acrididae) da zarar yapar. Bu fungus 1930 yılında samsun mıntıkasındaki çekirgelerin salgın halinde hastalanarak ölmesine neden olmuģtur. Entomophthora aulicae Reich: Lymantria dispar (L.) (Lepidoptera, Lymantriidae) in tırtıllarına zarar yapar. Sınıf Ascomycetes (Askomisetler): Bu sınıfın Hypocreales takımına dâhil Berkelella, Nectria ve Ophionectria; Clavicipitales (Hypomycetales) takımından Cordyceps özellikle önemli cinslerdir. Bunlardan hemen 200 türü kapsayan Cordyceps, çeģitli Lepidoptera, Coleoptera, Homoptera, Diptera, Hymenoptera ve Orthoptera türlerinde zarar yaparlar. Örneğin, Cordyceps militaris Lk. Nemli orman topraklarındaki tırtıl ve pupalara, örneğin Çam keseböceği tırtıllarına geçerek onları öldürür. Cordyceps entomorrhiza Fries da çeģitli böceklerin larvalarında zarar yapar. Form-Sınıf Deutoromycetes (Enfeksiyon etmeni funguslar): Bu form-sınıfa dâhil Acremonium, Beauveria, Isaria ve Metarrhizium cinslerine bağlı türler çok

56 56 önemlidir. Bunlardan Isaria farinosa Fries çeģitli tırtıl ve pupalara, özellikle toprakta kıģladıkları sırada zarar yaparlar. Gerek orman, gerekse tarım alanlarındaki ölü toprak örtüsü birçok fungusları ve fungusların zararlı oldukları böcekleri barındırır. Fungusların yaģaması için gayet elveriģli bir zemin oluģturan bu örtü korunarak hastalığa neden olan fungusların yaģaması ve devamlılığı sağlanabilir. Mantarlar (Fungi) Mantarlar, birçok böcek zararlılarının doğal yoldan düzenlenmesinde önemlidir. Zararlı populasyonlar, geniģ alanda epizotik içerisinde yok edilir. Mantarlar, vücut örtüsü yoluyla arız olurlar ve hastalığa baģlatmak için, diğer çoğu böcek patojenlerinin bulaģma evrelerinde olduğu gibi ağız yoluyla alınmaları gerekmez. Bu onları aphidler gibi bitki emen böceklere karģı kullanımlar için baģlıca aday yapar. ġekil XX. Beauveria sera beyazsineğinin mücadelesinde temel kullanılan bir biyoinsektisittir. Mantarlar, mikrobiyal kontrol etmeni olarak geliģme için büyük potansiyele sahip olmalarına rağmen, sadece birkaçı operasyonel düzeyde kullanılmıģtır. Mantarların modern kullanımı bazı böcekler için 1960 larda baģladı. Beauveria bassiana, Çin Halk Cumhuriyeti ndeki birçok zararlının ve USSR de Kolorado patates böceğinin kontrolü için kullanıldı. Metarhizium anisopliae, birçok zararlı türlere karģı uygulama potansiyeline sahiptir ve Brezilya da Ģeker kamıģlarındaki köpük böceği, Mahanarva posticata (Stål, 1855) Homoptera: Cercopidae) kontrolünde ticari olarak kullanılmaktadır. Paecilomyces fumosoroseus ve

57 57 Verticillium lecanii Avrupa da ve Amerika da ticari olarak, yaprak biti ve beyazsineklerin kontrolü için kullanılmaktadır. Metarhizium anisopliae, son zamanlarda Amerika da çeģitli kene, kınkanatlı böcek, sinek, sivrisineklerin kontrolü için değerlendirilmektedir. Mantarların yetenekleri üzerinde onların hedef konukçularına bulaģmada birçok biyotik ve abiyotik kısıtlamalar vardır. Bunlar, mikrobik düģmanlar, konukçu davranıģları, fizyolojik durum ve yaģ, patojen direnci ve yaģı, güneģ ıģığı, kurutma, pestisitlerin varlığı, sıcaklık, nemlilik ve inokulum eģiğidir. Maalesef, son zamanlara kadar, bunların, yeterli inokulum miktarının konukçuya aktarıldığı düģünülüyordu. AraĢtırmacılar, çalıģmalarını laboratuardan araziye taģıdığında, durumun böyle olmadığı görülmüģtür. Entomopatojenik mantarların baģarılı kullanımı mikrobik kontrol etmeni olarak optimum bir Ģekilde formule edilen ve hassas konukçuya doğru zamanda uygulanan kullanımlara bağlıdır Virüsler Virüsler benzersizdirler. Canlı organizmaların sınıflandırılmasında diğer herhangi bir gruba uymazlar. Yapıları ve kopyalanma yöntemleri ile ilgili çok Ģey bilinmekle, bilim adamları hala virüslerin canlı olup olmadıklarına karar verebilmiģ değillerdir. Virüsler hücrelerden yapılmıģ değildirler. Konukçu bir hücre içinde olmadıkları sürece üreyemez ya da kopyalanamazlar. Viral Yapı ve Çoğalma Virüslerin büyüklüğü 0.01 ile 0.3 mikron arasında değiģir. Bir virüs bir çekirdek asidi özden ve onu çevreleyen bir protein kılıftan ibarettir. ġekilde görülen virüs bakterileri enfekte den bir virüstür. Diğer virüslerin farklı Ģekilleri vardır, ancak yine bir protein kılıf ve bir nükleik asit özden ibarettirler. Bu çekirdek asidi tek bir veya çift bağlı DNA, ya da RNA olabilir. Virüsler herhangi bir içsel yapı veya enzim sistemi içermezler. Bir konak hücre dıģında, virüsler tamamen cansız görünürler. Bir hücre belirli bir virüs çeģidi tarafından, ancak bu virüsün protein kılıfı için reseptörleri olduğunda enfekte edilebilir. Bazı virüs enfeksiyon çeģitlerinde, protein kılıf ve nükleik asidi içeren bütün virüs, konak hücreye girer. Diğerlerinde, virüsün protein kılıfı hücrenin dıģında kalır ve sadece nükleik asit hücreye girer.

58 58 Çoğu virüsler, bir konak hücreye girdiğinde, hücrenin biyokimysal mekanizmasını ele geçirir ve hücreyi, baģka virüsler üretmesi için kullanır. DNA içeren virüslerde, viral DNA baģka viral DNA üretmek için bir kalıp olarak ödev görür. Viral proteinlerin sentezini yönetmek için viral mrna da üretir. Viral genetik materyal RNA ise, bu RNA baģka viral RNA üretimini yönetir ve kendi mrna sı olarak rol oynar. Viral mrna tarafından sentezlenen proteinler arasında konak hücrenin zarını yok eden ya da parçalayan enzimler vardır. Bazı yeni virüslerin konak hücreye katılmasından sonra, hücre zarı ( ve hücre çeperi, varsa) parçalanır veya yok olur ve virüsler serbest kalırlar. Her bir yeni virüs diğer bir hücreyi enfekte edebilir. Bakterileri enfekte eden bir virüse bakteriyofaj denir. Bazı bakteriyofajlar yukarıda açıklanan virüsler gibi davranırlar. Baktyeriyal hücrenin mekanizmasını ele geçirirler, kendi kendine kopyalanırlar ve bakteriyal hücre duvarını ortadan kaldırırlar. Diğer bakteriyal virüsler faklı davranırlar. Viral DNA hücreye girdiğinde, bakteriyal kromozomun bir parçası olur. Hücre bölünmesi sırasında bakteriyal kromozom kopyalandığında, viral DNA da kopyalanır. Bakteriyal hücre bölündüğünde, meydana gelen iki kardeģ hücrenin her biri bakteriyal kromozomla birlikte viral DNA nın da bir kopyasını içerir. Bu viral DNA pek çok generasyonda zararsız kalabilir, ancak sonunda hücre zarını ortadan kaldıran ve hücreyi yok eden yeni virüsler üreterek kopyalanır. Virüsler ve Hastalıklar Soğuk algınlığı, çocuk felci, suçiçeği, kızamık ve gribi içeren pek çok insan hastalıkları virüsler tarafından meydana getirilir. Ġnsan vücudu birkaç yolla kendini virüslere karģı koruyabilir. BağıĢıklık sistemi, kandaki lenfositler virüsleri yok eden antikorlar ürettiğinde bir virüse karģılık verir. Bazı lenfositler virüs bulaģmıģ hücrelerle çatıģırlar ve onları yok ederler. Bu Ģekilde hiçbir yeni virüs sağlıklı hücrelere aktarılamaz. Vücut bir virüsle enfekte olduğunda ayrıca interferon denilen bir madde de üretebilir. Ġnterferon bütün virüs çeģitlerine karģı koruma sağlar. Ġnterferon üzerine Ģu anda yürütülen bilimsel araģtırmaların çoğu kanser ve çoklu skleroz gibi hastalılarda iyileģtirici olarak araģtırılmasıdır. Doktorlar ayrıca çocuk felci ve kızamık gibi virüslerin neden olduğu belirli hastalıkları önlemek için aģılar kullanmaktadır. Bu aģılar hastalığa neden olmadan hastalığa karģı antikorların üretimini uyarmaktadır. Hastalığa neden olan virüs vücuda girerse, derhal antikorlar tarafından saldırıya uğramakta ve yok edilmektedir.

59 59 Birçok virüslerin böceklerin hastalanmasına neden olarak afetleri kontrol ettikleri bilinmektedir. Virüsler, genellikle mekanik olarak bir konukçudan diğerine yumurta koymak suretiyle nakledilir. Çiğneyici ağız parçalarına sahip böcekler özellikle yaprak yiyenler, virüs enfeksiyonlarına daha hassastırlar. Bu hususta yaprak yiyen Lepidoptera tırtıllarıyla Hymenoptera nın yalancı tırtılları fazla zarar görürler. Bu virüsler, genellikle 2-3 yılda bir meydana çıkan epidemilerde çoğalarak birçok larvayı öldürür ve böylece böcek afetini ortadan kaldırırlar. Virüs hastalıkları hakkındaki ilk bilgimiz 1889 yılında Avrupa da Lymantria monocha (L.) (Lepidoptera, Lymantriidae) Wipfel hastalığı nın bulunması üzerine yapılan çalıģmalarla baģlamıģtır. Daha sonra 1907 de, aynı tip bir hastalık ABD nin New England eyaletinde Lymantria dispar (L.) populasyonu üzerinde müģahade edilmiģtir. Ölen larvaların solgun bir görünümde olması nedeniyle buna solgun hastalığı adı verilmiģtir. Solgun hastalığı, alınan gıda ile böcek vücuduna ulaģır. Virüs vücuda yerleģince, genellikle kan hücreleri ve bazı dokuları öldürür. Hasta larva önce uyuģuk bir durum alır ve sonra yemesine son verir. Ölmeden önce, ağacın tepesine tırmanır ve arka bacaklarına asılı olarak ölür. Dokuları koyulaģır, ayrıģır ve vücutları sıvı haline geçer. Nihayet, küçük parçalara ayrılır ve ağaçta kurur. Virüslerin orman böcekleriyle savaģta kullanılması, ABD nde 1976 yılına kadar deneme döneminde idi. Sonra Çevre Koruma Dairesi Orgyia pseudotsugata (McDunn.) (Lepidoptera, Lymantriidae) larvalarına karģı Baculovirus cinsinin bir Nucleopolyhedrous virüs (NPV) unu kullanma iznini aldı. Böylece bu virüs hakkındaki uygulama yöntemleri, çevre ve insan sağlığının korunması, kalıntı miktarı gibi hususlar üzerinde yoğun çalıģmalar bulunmaktadır. NPV ile Lymantria dispar a karģı da savaģmak için 1978 de izin alınmıģtır. Virüslerle biyolojik savaģ yapmak için genellikle hastalığın etkisiyle (polyhedrosis) ölmüģ tırtıllar kullanılır. Bu tırtılların ezilmesiyle hazırlanan süspansiyon epidemi alanına püskürtülür. Virüs En az 13 virüs ailesini temsil eden entomopatojenik virüslerin, sınıflanmamıģ virüslere ek olarak çok sayıda çeģitliliği kaydedilmiģtir. En genel gözlemlenmiģ grupları ikisi Cypovirus ve Baculovirüs (Baculoviridae) lerdir. Son araģtırmalar ve mikrobik kontrol etmeni olarak virüslerin geliģimi bu son gruba verilmiģtir. Baculovirüsler tarafından bulaģık, Lepidoptera,

60 60 Hymenoptera, Coleoptera ve Diptera yı içeren 600 ü aģkın böcek türü kaydedilmiģtir. Birkaç istisnalarla, bir tek böcek türüne bulaģma ya da aynı cinsin birkaç türüne bulaģma gibi, çoğu baculovirüsler tamamiyle özeldirler. Baculovirüsler, çubuk Ģekilli bir gruptur. Konukçular içindeki kopyalama dönemlerinde iki fenotipik forma sahip olan çift sarmal DNA virüslerinin bir grubudur. GeniĢ protein kristalleri içinde ve bulaģtığı böcek hücresinin çekirdeğinde, olgun virüs parçacıklarının emilmesi tarafından karakterize edilir. Okluzyon yapıları diye bilinir. Virüsün emilmemiģ formu bir sistematik bulaģma içinde zararlı böcek içinde hastalığı dokudan dokuya yayarken, baculovirüsler, virüsün böceğe iletiminden sorumlu, virüsün emilmiģ formudur. Baculovirüsler, iki Ģekilde sınıflandırılır. Bunlar, Nucleopolyhedrovirüs (NPV) ve Granulavirus tür. Baculovirüsler, orman ekosistemlerindeki bazı lepidoptera ve yaprakarısı zararlı böceklerinde böcek populasyonlarının iflasıyla sonuçlanan doğal epizootikten sorumludur. Kanada da mikrobik insektisit olarak kaydedilen virüslerin çoğu Kanada Ormancılık Servisi tarafından yaprağını döken ağaçların ve koniferlerin lepidoptera ve hymenoptera zararlıların kontrolü için geliģtirildi ve kaydedildi. Sünger örücüsü (kır tırtılı), Lymantria dispar, kontrolü ve Kuzey Amerika kızılçamı Pinus resinosa yaprakarısı, Neodiprion lecontei, idaresi için NPV kullanılmaktadır. Bu virüs ürünleri, zararlı böcek populasyonlarının geniģlemesini idare etmek için ormanlarda böcek kontrolünde kullanılır ve bu, onları maksimum seviyelerine çıkmadan önleyebilen baģarılı bir stratejidir. ġekil 4. Neodiprion lecontei beslenen yalancı tırtılları (Diprionidae: Hymenoptera)

61 61 Ormancılıkta kullanılan kaydedilmiģ tek baculovirüs, Cydia pomonella granulovirus (CpGV) tür. Bu virüs, elma bahçelerinde elma içkurdu kontrolü için, Avrupa ve Amerika da elma içkurdunun kontrolü için baģarılı bir Ģekilde kullanılmaktadır. Kimyasal olmayan insektisitlerin kullanıldığı meyve bahçelerinde diğer zararlı böcekleri kontrol eden doğal parazit ve yırtıcıları koruyan seçiciliği yüzünden, bu ürün, organik ürün sisteminde çok iyi çalıģmaktadır. Elma içkurdu (EĠ), Cydia pomonella L. dünyadaki hemen tüm elma ve ceviz yetiģme alanlarında en önemli zararlılardan biridir. Meyve bahçelerinde düzenli olarak mücadelesi yapılmazsa meyve üretiminde çok büyük ekonomik kayıplar meydana gelmektedir. Mücadelesi kaçınılmaz olan bu zararlıya karģı çevresel açıdan hoģgörülü mücadele önlemleri yüksek dereceden öneme sahiptir. Bu nedenle çiftleģme engeli feromon preparatları ve Cydia pomonella granulovirus (CpGV) uygulamaları organik elma üretiminde mücadelenin kilit taģı olmuģtur. CpGV esaslı yüksek derecede etkili ve çevresel açıdan tehlikeli olmayan bu mücadele ürünleri piyasada mevcuttur ve zararlıya karģı yeterli bir kontrol sağlamaktadır. ġekil XX. Elma içkurdu, Cydia pomonella L. tırtılının elmadaki zararı ve viral enfeksiyonu. CpGV ürünleri pek çok Avrupa ülkesinde, Kuzey ve Güney Amerika ile Güney Afrika ve Yeni Zelanda da da tescil edilmiģlerdir. Meksika kökenli EĠ larvalarından CpGV yi ilk olarak izole eden Tanada (1964) dan sonra Ġngiltere (CpGV-E) ve Rusya (CpGV-R) kaynaklı daha baģka doğal izolatlar tanımlanmıģtır. Avrupa da ticarete konu tüm CpGV ürünleri etken bileģen olarak Cydia pomonella granulovirus Meksika (CpGV-M) izolatı içermektedir. Son 20 yıldır, CpGV-M esaslı ticari ürünler pek çok ülkede yaygın biçimde kullanılmaktadır. Son yıllarda, Avrupa da münferit elma bahçelerinde EĠ populasyonlarının CpGV ye karģı duyarlılığında çok ileri boyutlarda (1000 kat gibi) bir azalma olduğu gözlenmiģtir. Elma

62 62 içkurdunun Almanya, Fransa, Ġtalya, Ġsviçre ve Hollanda da çok düģük CpGV duyarlılığı gösterdiği 35 in üzerinde elma bahçesi tespit edilmiģtir. CpGV direnci coğrafi olarak geniģ bir dağılım göstermekte, ancak çoğunluk münferit elma bahçelerinde çok yerel kaldığından henüz geniģ yetiģtirme alanları etkilenmemektedir. Bu bulgular, meyve bahçelerinde EĠ mücadelesinin tehdit altında girdiğini gösterdiği ve bu ana kadar arazi gözlemlerinde baculovirus direncine çok nadir rastlandığı için çok endiģe verici olmuģtur. Üreticiler, yan hizmetler, CpGV üreticileri ve farklı disiplinlerden bilim adamlarının yer aldığı toplu bir çalıģma içinde direnç olgusunu anlamak ve bu problemin üstesinden gelmek için araģtırma faaliyetleri baģlatmıģlardır. Bu amaçla, EĠ nun mücadelesinde kilit öneme sahip CpGV ürünlerinin etkinliğinin sürdürülmesini sağlamak için çözüme kavuģturulması gereken anahtar konumda bazı konu baģlıkları belirlenmiģtir. Bu konu baģlıklarından birkaçı (1) Daha etkili CpGV ırklarının izolasyonu ve geliģtirilmesi, (2) CpGV direnç dağılımının farklı yetiģme alanlarında analiz edilmesi ve (3) CpGV ye karģı direncin yönetimi için stratejilerin geliģtirilmesidir. Bu proje önerisinin temel amaç ve hedefleri doğrudan veya dolaylı olarak anahtar konumdaki bu konu baģlıkları ile örtüģmekte/eģleģmekte ve proje önerisinde açıklanan araģtırma konu ve yöntemlerinin bu kapsama katkı sağlayabilecek ayrıntı ve düzeyde olduğu görülmektedir. Dünyanın her tarafında en önemli elma zararlılarından biri olan EĠ nun düzenli olarak mücadelesi yapılmazsa büyük ekonomik kayıplar meydana gelmektedir. EĠ larvalarına karģı yeterli bir kontrol sağlayan Cydia pomonella granulovirus (CpGV) uygulamaları organik elma üretiminde mücadelenin kilit taģıdır. Yakın bir zamana kadar Avrupa da ticarete konu tüm CpGV ürünlerinin etken bileģeni Cydia pomonella granulovirus Meksika (CpGV-M) izolatı olmuģtur. Son on yılda, Avrupa da münferit bazı elma bahçelerinde EĠ populasyonlarının CpGV-M duyarlılığında çok ileri boyutlarda bir azalmanın olduğu gözlenmiģtir. CpGV direnci coğrafi olarak geniģ bir dağılım göstermekte, ancak çoğunluk münferit elma bahçelerinde çok yerel olarak ortaya çıkmaktadır. EĠ larvalarının CpGV izolatlarına karģı düģük duyarlılığının biyokimyasal ve moleküler mekanizmaları ile düģük duyarlılıktaki populasyonların coğrafik dağılımının belirlenmesi öncelikli araģtırma konuları arasında yer almaktadır. Özellikle CpGV direncinin moleküler düzeyde anlaģılması, CpGV nin biyoinsektisit olarak kullanımının sürdürülmesi için odak noktası olmaktadır. DeğiĢik coğrafik bölgelerden farklı virülensliğe sahip almaģık izolatların farklı CpGV ırklarına dayalı direnç idaresinde çözümsel olabileceği öngörülmektedir. Bu amaçla son yıllarda CpGV I12 olarak isimlendirilen yeni bir CpGV izolatı tespit edilmiģ ve dirençli EĠ larvalarına karģı laboratuar biyoanalizinde çok yüksek bir etkinlik göstermiģtir. Bu izolat Ġran kökenli olup 2007 yılında arazide test edilmiģtir. Andermatt Biocontrol (Ġsviçre), 2006 yılında, bir

63 63 CpGV virüsün seçilimini baģarmıģtır. Madex Plus adı verilen bu ürün 2006 yılında arazide test edilmiģ ve Kasım 2007 de Ġsviçre de ruhsatlandırılmıģtır. Benzer Ģekilde CpVG direncinin üstesinden gelen diğer üç CpGV izolatı Almanya da baģarıyla test edilmiģtir. CpGV genotipindeki bu çeģitlilik fazlasıyla ümit verici olmakta ve varyant izolatlara dayalı yeni CpGV izolatlarına öncülük edebileceği düģünülmektedir. Bu nedenle virülensliği yüksek yeni izolatların bulunması, karakterizasyonu, üretimi, formülasyonu ve arazi testlerinin yapılmasının ardından en kısa zamanda ruhsatlandırılması önemli olmaktadır. Diğer yandan farklı EĠ pupulasyonlarının duyarlılığının belirlenmesi, CpGV dirençli yerel EĠ pupulasyonlarının tespit edilmesine yardım edecek ve bu olgunun potansiyel yayılıģ dinamiği hakkında bazı kanıtlar sağlayabilecektir. Madex, (CpGV-M izolatının ticari adı) EĠ mücadelesinde kullanılan yüksek derecede etkili ilk üründür. Madex 20 yıldan daha uzun bir süre alıģılmıģ yollarla ve IP programlarında baģarılı bir Ģekilde uygulanmıģtır. Ancak CpGV-M izolatına karģı dirençli EĠ populasyonlarınin ortaya çıkmasından sonra Andermatt Biocontrol (Ġsviçre) farklı CpGV ırklarına dayalı birkaç yeni Madex ürünü geliģtirmiģtir. Bunlardan Madex Max ve Madex Plus, özellikle CpGV-M direnci kuģkusu taģıyan EĠ populasyonlarını kontrol etmek için geliģtirilmiģ olan Madex ürünleridir. Madex Top ise, CpGV ürünlerinin en yeni üretimi olup, duyarlı ancak aynı zamanda da CpGV-M dirençli EĠ populasyonlarında yeterince etkili bir kontrol sağlamak için geliģtirilmiģtir. Baculovirüsler, potansiyelinin mikrobik insektisit olarak kullanılmak zorunda olduğunu öneren birkaç özelliğe sahiptir. Baculovirüsler, tipik olarak, onların diğer böcekler üzerinde hedef almayan etkilere sahip olacağını gösteren dar konukçulara sahiptir. Baculovirüsler, çevre içinde hastalık virüslerine önemli fiziksel ve biyolojik kararlılık veren okluzyon yapıları üretir. Virüslerin kullanılan geleneksel teknoloji uygulamasını kolaylaģtırır. Zararlı populasyonlar içindeki etmenlerin ikincil biyolojik geliģmesi için düģünülebilir bir potansiyel vardır. Artan aktivitelerde baculovirüslere baģvurulur. Bu virüsler, dört yada altı gün içindeki, ölüm oranını üretmede hızlı davranıyor olabilir. Orman ekosistemlerinde bu virüslerin kullanımının uzun tarihi bunların güvenli bir etmen olduğu aynı zamanda en az çevresel etkilere sahip olduğuna sağlam bir delil oluģturdu. Baculovirüslerin geliģmesine mümkün en büyük engel bu etmenlerin üretiminin maliyetidir. Onların konak böcek ve böcek hücre kültürleri içerisinde üretilmeye ihtiyacı vardır. Bu virüslerin hedef türü onların pazar boyutunun küçük olabileceği ve onların zararlı böceklerin çok az bir sayısına karģı aktif olabileceği anlamına gelir.

64 64 The nuclear polyhedrosis virus (NPV) which belongs to the sub group Baculoviruses is a virus affecting insects, predominantly moths and butterflies. It has been used as a pesticide for crops infested by insects susceptible to contraction. Though commercialization of the viral pesticide is slow as the virus is very species specific, making it effective under certain circumstances. The virus strain itself is protected in a polygonal structured capsid. This enables the virus to infect cells more easily, and aids in reproduction of the virus. When the capsid is broken down within a host, virus strains are released and begin reproduction. Once there is a significant build up of virus, symptoms become noticeable. Heliothis sp. is a cosmopolitan insect pest attacking at least 30 food and fibre yielding crop plants. They have been controlled by the application of NPV's Baculovirus heliothis. In 1975, Environmental Protection Agency, U.S.A. registered the B.heliothis preparations. Related Science Fiction: This virus is not dangerous to humans, but in the novel The Cobra Event by Richard Preston, the strain was altered with the Variola Minor virus (small pox) to create a highly contagious and lethal neurovirus called the Cobra Virus which affected humans as well as insects. Symptoms [citation needed] Symptoms are: Discoloration (brown and yellow) Stress (regurgitation) Decomposition (liquification) Lethargy (slow-moving to no movement at all. Refusal to eat) The virus enters the nucleus of infected cells, and reproduces until the cell is assimilated by the virus and produces crystals in the fluids of the host. These crystals will transfer the virus from one host to another. The host will become visibly swollen with fluid containing the virus and will eventually die - turning black with decay. Transmissibility The virus is unable to affect humans in the way it affects insects as our cells are acid-based, when it requires an alkaline-based cell in order to replicate. It is possible for the virus crystals to enter human cells, but not replicate to the point of illness. It is transferred from insect to insect through crystals in all of their bodily emissions. As the virus is in the crystallike capsid, it requires to be broken down by the alkaline digestive system of the insects to be released. Mortality in infected insects is nearly 100% Bleach and ultra-violet light have been found to prove effective in killing the virus. [edit]applications Lymantria dispar,commonly known as gypsy moth, is a serious pest of forest trees. It has been successfully controlled by gypsy moth Baculovirus i.e. NPV preparations. There are another pest of forest trees, the species of sawfly (Neodiprion sertifer, N. lecontei, N. pratti pratti, etc.), which have been successfully controlled by their NPV's.NPV's have also been commercially produced against Brassica pest (Trichoplusia) and cotton pest (Spodoptera litura) under the name biotrol-vtn and biotrol-vse respectively.

65 Protistler Protista aleminin üyeleri hepsi ya birhücreliler ya da çok basit çok hücrelilerdir. Protistler ökaryottur, hücreleri ayrı, zarla çevrili bir çekirdek ve pek çok farklı sitoplazmik organel çeģitleri içerir. Bu alemin kapsadığı organizmalar aģırı derecede değiģiktir. Fototrofik ve heterotrofik formların her ikisi de vardır. Fototrofik protistler algleri kapsarlar, genel bir ifade ile kara bitkileri dıģında bütün oksijen geliģtiren fotosentetik organizmaları içerirler. Bu çeģit protistler üç Ģubede yer alırlar. Heterotrofik protistler protozoa denilen hareketli, hayvan benzeri formlar, hareketsiz formlar ve mantar benzeri formlar içerirler. Heterotrofik protistler altı Ģubede toplanırlar. Bazı protistlerde, üreme eģeysizdir ve diğerlerinde eģeylidir. Bu grup içinde orman böcekleriyle iliģkili önemli türler bulunmaktadır. Bunlardan Pristophora schubergi Zwölfer, çeģitli böceklerin tırtıl, pupa ve erginlerine, özellikle Euproctis chrysorrhoea (L.) ile Lymantria dispar (L.) ın tırtılları zarar yapar. Hastalanan tırtılların orta sindirim borusu süt gibi beyaz bir renk alır. Bu hastalığın ekonomik önemi büyüktür. Arazide yapılan araģtırmaların birinde Lymantria dispar ların %70 inin ve Euproctis chrysorrhoea ların da %84 ünün bu hastalığa yakalanmıģ olduğu tespit edilmiģtir. Pristophora schubergi nin asalak böcekler kadar ekonomik önemi mevcuttur. Bundan baģka, Haplosporidium typographi Weiser nin, Avrupa kabuk böceklerinden Ips typographus (L.) u enfekte ettiği bilinmektedir. Protozoalar Protozoalar, çeģitlidir ve böceklerle iliģkili organizmaların heterojen bir grubudur. Çok sayıda protozoa patojenleri bulunmaktadır. Genelde, tamamiyle özel konukçularda bulunurlar. Ortaya koyduları çoğu kronik hastalıklar, konukçunun güçten düģmesi ve beslenmenin azalmasının öncülük ettiği yavaģ geliģme oranı ile karakterize edilir. Hastalığın baģlaması için sporlar, konukçu tarafından yeterli miktarda yenmelidir. Bu nedenle sadece birkaçı potansiyel mikrobik kontrol etmeni olarak ele alınmıģtır. Bunlrdan biri, Nosema locustae, Amerika da kaydedilmiģ ve ticari olarak çekirgelere karģı kullanılmıģtır. Çoğu protozoalar, virüsler gibi, yaģayan böcekler içinde üretilmeye ihtiyacı olan parazitlerdir. Mikroorganizmalar, biyolojik kontrol stratejilerinin dört ayrı tipinde kullanılmaktadır. Bunlar, klasik biyolojik kontrol, inoculative, inundative ve koruma stratejileridır. Klasik

66 66 biyolojik kontrol, biyolojik kontrol etmeninin tanıtımını gerektirir. Bir zararlıya uzun dönemli, kalıcı bir baskı sağlar. Genellikle yerli olmayan zararlıların baskılanması için kullanılır. Avrupa ladin testereli arısı, Gilpinia hercyniae, 1940 larda Avrupa dan sağlanan bir dizi paraztoidlerinin salımı ve rastlantısal olarak bir nuclear polyhedrosis virüsün bulaģtırılması ile biyoljik mücadelesi sağlanmıģtır. Bu türün, Kuzey Amerikada bu doğal düģmanlarla birleģik mücadelesi salgınlarının ortaya çıkmasını engellemiģtir. Diğer örnekler, 1930 ve 1940 ların baģında, yine Kuzey Amerikaaki baģlıca orman zararlıları ile yapıln mücadelelerdir. Bir baģka örnek, kır güvesi, Lymantria dispar ın çok kapsamlı biyolojik mücadelesidir Eklembacaklılar Eklembacaklılar Ģubesi sinekler, arılar, kınkanatlılar, sivrisinekler, kelebekler, karıncalar, örümcekler, yengeçler, ıstakozlar ve karidesler gibi yaygın hayvanları içerir. Eklembacaklılar bütün hayvan gruplarının biyolojik olarak en baģarılı ve en kalabalık olanıdır. Diğer bütün organizma türlerinin hepsinin toplamından daha çok eklembacaklı türü vardır. Eklembacaklılardan baģka bilinen 400,000 bitki türü ve 250,000 hayvan türü vardır. Ancak eklembacaklıların 1 milyondan fazla bilinen türü vardır. Eklembacaklılar yeryüzünün bütün bölgelerinde bulunurlar ve insanlar için çok büyük önemdedirler. Eklembacaklılar Ģubesi beģ sınıfa ayrılır. Bunlar Kabuklular, Çıyanlar, Kırkayaklar, Örümcekler ve Böceklerdir. Arthropoda ların böcekler sınıfı dıģında bulunan örümcekler (Araneida) ve akarlar (Acarina) ormanda önemli predatörler arasında bulunurlar. Genel gözlemler bunların önemli olduklarını göstermekte ise de oynadıkları roller üzerindeki çalıģmalar oldukça azdır. Genellikle zararlı hayvanları parçalamak suretiyle hayatlarını sürdüren hayvanlara predatör (Yırtıcı=Avcı) denir. Bunlar arasında zararlı böcekleri parçalayarak yiyen birçok Arthropoda (Eklem bacaklılar) türleri mevcuttur. Bu hayvanlar avlarına bağlı değildirler. GeliĢmeleri süresince birden fazla, hatta pek çok av ile beslenirler. Önemli bir yırtıcı Arthropoda grubu orman böcekleri üzerinde yaģayarak onların miktarını azaltıcı rol oynar.

67 Arachnida sınıfının üyeleri arachnidler, örümcekleri, akrepleri, keneleri, akarları ve Phalangileri içerir. Bazı arachnidler insanlar ve diğer hayvanlar için rahatsız edici ve hatta tehlikelidirler. Akarlar ve keneler insanlar, köpekler, tavuklar ve sığırları içeren pek çok hayvanların derilerinde geçici parazitler olarak yaģarlar. Akarlar çoğunlukla dayanılmaz kaģıntılara neden olurlar. Keneler ateģli humma ve sığır hummasını içeren bazı hastalıkları taģırlar. Akrepler kuyruklarıyla sokarlar. Sokma çok acı verici olsa da, çoğunlukla insanlar için ölümcül değildir. Örümcekler genelde zararsızdır. Gerçekten, böceklerle beslendiklerinden, çoğunlukla yararlıdırlar. Örümcekler taciz edilmedikçe nadir olarak sokarlar. Ormanda yaģayan yararlı örümcek grupları zararlı böcekleri, özellikle kelebek tırtılları ve yaprak bitlerini yerler. Örümceklerin böcek yiyen kuģlardan daha yararlı oldukları bildirilmektedir. ABD nde yapılan bir araģtırmada, Choristoneura fumiferana (Clem.) (Lepidoptera, Tortricidae) epidemilerindeब örümceklerin 0.4 hektarlık bir alanda adede ulaģtığını göstermiģtir. Ağ ören örümcekler sadece uçan böcekleri değil, aynı zamanda özellikle kendilerini ağaçtan ipeğimsi iplikle boģluğa salıveren küçük larvaları da yakalar. Avcı örümcekler, genellikle böcek populasyonunun fazla oldukları yörelerde avlanırlar. Dünyanın en obur hayvanı olarak bilinirler. Bu enteresan hayvanlar hakkındaki çalıģmaların yoğunlaģtırılması bizlere yeni ve enteresan bilgiler sağlayacaktır. Ayrıca, çok çeģitli bir akar grubunun orman böceklerini yiyerek yararlı oldukları bilinmektedir. Fakat bunlar hakkında da yeterli çalıģmalar mevcut değildir. Akarların Lepidosaphes ulmi (L.) (Homoptera, Diaspididae) koģnillerinin yumurtalarını yedikleri ve ayrıca çeģitli kabuk böceklerinin yumurta ve larvaları üzerinde yaģadıkları bilinmektedir. Bugün Türkiye de de çok çeģitli bir akar grubunun yaģadığı saptanmıģtır. Fakat bunların zararlı böceklerle olan iliģkileri hakkındaki aydınlatıcı bilgiler azdır Avcı böcekler, Insecta sınıfı Böcekler, Insecta sınıfı, biyolojik olarak hayvanlar içerisindeki en baģarılı gruptur. Bilinen türü 'den fazladır. Bazılarının tatlı sularda, bazılarınınsa tuzlu sularda yaģamasına rağmen hemen tüm böcekler karasal hayvanlardır. Böceklerin boyutları, 0.25 milimetre boyundaki küçük böceklerden, kanat açıklığı 30

68 68 santimetre olan tropikal pulkanatlılara kadar değiģiklik gösterir. Fakat birçok böceğin boyu 2.5 santimetreden daha küçüktür. Böcekleri yemek suretiyle geçinen predatör böcekler, asalak böceklerle beraber, doğada bozulan dengeyi tekrar meydana getirmek hususunda oldukça önemli rol oynarlar. Dünyada yüzlerce yırtıcı böcek türü, diğer böcekler üzerinde yaģarlar. Bu böceklerin bağlı olduğu önemli takımlar aģağıda verilmiģtir. ġekil XX. Karınca aslanı, Myrmelon formicarius L. (Insecta: Neuroptera) tuzak çukuru ve avcı larvası. Krınca aslanı larvası kuru tozlu toprakta inģaettiği tuzak çukunun altında bekler halde durur ve çukura düģen karınca veya bir baģka bceği av olarak yakalar. Pek çok zararlı böcek bu tarz bir olgu içinde kısmen veya tamamen diğer avcı böcekler tarafından kontrol altında tutulur. Takım: Orthoptera (Düz kanatlılar); Bu takım mümessilleri genellikle tarım ve bazen de orman alanlarında zararlı olurlar. Fakat bazıları, örneğin Mantidae (Peygamber develeri) çeģitli böceklerin tırtıllarını yiyerek geçinirler. Mantis religiosa Peygamber devesi Takım: Hemiptera (Yarım kanatlılar); Fitofag olan bu türler bitkilerin özsuyunu (besin suyu) emerler. Fakat birçok familyalar tamamen predatör olarak yaģarlar. Bunlar arasında Reduviidae, Phymatidae, Pentatomidae ve Miridae familyaları söylenebilir. Takım: Neuroptera (Sinir kanatlılar); Bu takımın Chrysopidae ve Hemerobiidae familyalarının larvaları ve erginleri afid ve adelgid leri parçalayarak yerler. Myrmelon formicarius Karınca arslanı Takım: Coleoptera (Örtük kanatlılar); ÇeĢitli böcekleri parçalayarak yiyen önemli türleri kapsar. Bu türler genellikle Carabidae, Cicindelidae, Coccinellidae, Cleridae ve Ostomidae, Rhizophagidae familyalarına dâhildir.

69 69 Carabidae (KoĢucu böcekler) türleri larva ve ergin dönemlerinde çeģitli böcekleri parçalayarak yerler. Önemli türleri arasında Calosoma sycophanta (L.) ve Procerus scabrosus Oliv mevcuttur. Campodeid tip larva Calosoma sycophanta (L.) Thaumetopoea pityocampa Çamkese böceğinin biyolojik mücadelesinde kullanılmaktadır. ġekil XX. Calosoma sycophanta (L.) ergin ve larvası. Cicindelidae (Kum böcekleri) türleri dünyanın hemen her tarafında yaģarlar. Larvaları kumlu topraklarda açtıkları deliklerin ağzında pusu kurarak yakınlardan geçen avları yakalarlar. Türkiye deki türler Cicindela cinsine dâhildirler. Cicindela campestris ve Cicindela sylvatica Coccinellidae (Uğur böcekleri) türlerinin larva ve erginleri, bitkilerin yaprak ve dalları üzerinde serbest dolaģarak yaprak bitlerini, kalkanlı bitleri kelebek tırtıllarını ve çeģitli böceklerin larvalarını yerler. Bu böceklerin gıda gereksinimleri fazladır. Rodolia cardinalis, Torbalı koģnil, Pericerya purchasi e karģı kullanılmaktadır. Coccinella 7-punctata uğur böceği Planococcus citri (Turunçgilunlubiti) nin Cryptoleamus montrouzerii ile biyolojik mücadelesi yapılmaktadır. Cryptoleamus montrouzerii Cleridae (Alacalı böcekler) lerin larva ve erginleri çeģitli kabuk böceklerinin larva ve erginleri üzerinde yırtıcılıkla geçinirler. Bunlar arasında en önemlisi Thanasimus (Clerus) formicarius (L.) dur.

70 70 ġekil XX. Thanasimus (Clerus) formicarius (L.) ergin ve larvası. Ostomidae (Kemirici böcekler) türleri genellikle predatör olup ağaçların kabukları altında yaģar. Bu familyadan Temnochila caerulea Oliv. Yapraklı ve iğne yapraklı ağaçların kabukları altında yaygındır. Rhizophagidae familyası Dendroctonus micans ın özgün predatörü Rhizophagus grandis biyolojik mücadelede kullanılmaktadır. Şekil XX. Rhizophagus grandis ergini ve beslenen larvaları. Takım: Hymenoptera (Zar kanatlılar); bu takımın Formicidae (Karıncalar) familyasından Formica rufa (L.), Kırmızı orman karıncası, tırtıllar, yaprak arılarının larvaları, kelebek, arı, böcek yumurtaları ve pupaları ile daha birçok zararlılar üzerinde yırtıcılıkla geçinirler. Sedir yaprak kelebeği Acleris undulana nın biyolojik mücadelesi için yuvaları bulunmadığı alanlara taģınmaktadır (tarnsplante) edilmektedir.

71 Parazitoid (Asalak) böcekler Parazit (Yunanca para= yanında, sitos=besin), ya belirli bir süre, ya da tüm hayatı boyunca, doğal olarak kendinden daha kuvvetli baģka bir canlının üzerinde ya da içinde yaģar, organizmanın zararına geliģir ve çoğalır. Paraziti taģıyan canlıya konukçu (=konakçı) denir. Parazitleri ve bunların konukçuları ile olan iliģkilerini araģtıran ilim dalı Parazitoloji dir. Parazitoloji nin böcekleri inceleyen dalına Böcek Parazitolojisi denir. Ayrıca Tıbbi Parazitoloji ve Veteriner Parazitolijisi de vardır. Orman böceklerinin tüm düģmanları arasında entomologların en fazla dikkatini çekenler parazit (asalak) böceklerdir. Parazitler konukçusunun bazen ısı Ģeklindeki enerjisinden, bazen de onun besin,hücre, ferment ve hatta hormonlarından yararlanır. Bunlar yaģayıģları yönünden konukçularına bağlıdırlar. GeliĢmelerini tamamlamak için çoğu kez bir konukçu yeterlidir. Parazitlerin erginleri görünüģte büyük farklılıklar arzederler. Fakat larva dönemleri hayret edilecek derecede aynıdır. Hepsi bacaksız, ağız parçaları fazla azalmıģ ya da iz halindedir. Kısaca, gıdalarını en kolay biçimde alabilmek için gerekli yaģam koģullarına uymuģlardır. Bunlara vücut parçalarını azaltarak spesialize olmuģ hayvanlar da denir. Bir böceğin asalakları her yerde aynı olmayıp, çeģitli yerlerde farklıdırlar. Belirli bir yörede, belirli bir zararlı böceğin çeģitli hayat dönemlerine zarar yapan asalaklara o böceğin asalak topluluğu denir. Bir böceğin fazla üreyememesi için, onun asalak topluluğunun tam olması gerekir. Zararlı böceğin çeģitli hayat dönemlerinde zararlı olan asalaklardan onun çoğalmamasında en fazla rol oynayanına baģ asalak denir. Parazitliğin çeģitleri Parazitleri, değiģik özellikler dikkate alınarak gruplandırmak mümkündür. Bu grupların önemlileri aģağıda verilmiģtir. Konukçu dönemlerine göre: Parazitler böceklerin çeģitli hayat dönemlerindeki zararlarına göre isimlendirilirler. Örneğin, yumurta, larva, larvapupa, pupa ve ergin parazitleri. Parazitlerin en etkilileri, böceklerin ilk hayat dönemlerinde yaģayanları, yani yumurta, larva ve larva-pupa parazitleridir.

72 72 Beslenme durumlarına göre: Parazitler hayvanda bulundukları yere göre dıģ (ekto) ve iç (endo) parazit olmak üzere ikiye ayrılır. DıĢ parazitler konukçunun dıģ yüzeyinde ya da derisi altında yaģarlar; genellikle kan emerek geçinirler. Örneğin, bit, tahtakurusu, uyuz böceği vb. iç parazitler ise konukçunun içerisinde yaģarlar. Örneğin, tırtıl sinekleri. Konukçu miktarına göre: Parazit böcekler bazen bir konukçu türle sınırlıdırlar: Monofagus parazit. Bazıları birbirine yakın türlerde yaģayabilir: Oligofagus parazit. Bazıları da çeģitli türlerle beslenirler: Polifagus parazit. Parazitoid grupları Genellikle, diğer böcekler üzerinde parazit olarak yaģayan böcekler zararlı fertlerin miktarını azalttığından dolayı insanoğlunun çıkarları açısından yararlı olarak adlandırılır. Fakat bu tip bir genelleme tamamen doğru değildir. Zira parazitler, predatörler ve insanlara yararlı böcekler üzerinde zarar yapan böceklerde mevcuttur. Böylece, bazı böcek parazitleri zararlı olabilir. Parazitlerde zarar yapan parazitlere Hyperparazit denir. Bunlar parazitlerin kontrol etkisini azaltırlar. Fakat bir konukçu içindeki parazitler arasındaki rekabet oldukça fazladır. Bir konukçuda iki ayrı parazit olursa parazitlerden biri diğerini parçalar. Böcek takımları içinde en fazla parazit böcek, Hymenoptera takımında bulunur. Bu takımın, orman böcekleri üzerinde parazit olarak yaģayan türleri, iki büyük üst familyasının üyeleridir. Ichneumonoidea ve Chalcidoidea ile Braconidae familyasına. Hymenoptera takımından sonra parazit böceklerin bulunduğu ikinci büyük takım Diptera dır. Bu takımdan Tachinidae familyası çok önemli türleri kapsar. Hymenoptera Takımı Ichneumonoidea üst familyası Chalcidoidea üst familyası Braconidae familyası Diptera Takımının Tacnidae familyası Hymenoptera: Ichneumonoidea. Binlerce türü içeren Ichneumonoidea nin yüzlerce türü orman böcekleri üzerinde parazit olarak yaģar. Ichneumonoid lerin

73 73 yumurtalarını konukçularına koymak için ince uzun yumurta koyma boruları (Ovipozitor) mevcuttur. Türlerin karakterleri ve biyolojileri detayda birbirinden ayrı ise de, aralarında önemli benzerlikler mevcuttur. Bu üst familyaya dahil parazit arıların ekserisinin larvaları, diğer böceklerin içinde ya da üzerinde yaģarlar. DiĢiler yumurtalarını kelebeklerin, toprak arılarının ve örtük kanatlıların larva ve pupalarının, ender olarak ta yumurtalarının içerisine bırakırlar. Yumurtadan çıkan asalak larva, konukçunun vücut maddesiyle geçinir ve olgunlaģtıktan sonra ya konukçunun içinde ya da dıģında küçük bir koza içinde pupa olur. Pupa dönemi genel olarak kısa sürer. Asalak böceklerden Sarcophaga, Pimpla ve Anomalon cinslerine dâhil türler, konukçu pupa haline geçtikten sonra onu terk ederler. Demek ki, konukçu böcek parazit böceği larva döneminden baģka pupa evresinde de taģımaktadır. Hymenoptera: Chalcidoidea. Bu üst familya, Ichneumonoidea üst familyasından daha fazla tür içerir. Bu türlerin büyük kısmı diğer böcekler üzerinde asalak olarak yaģarlar. Bunlardan bazılarının larvaları ektoparazit olup konukçunun dıģında, bazıları da endoparazit olup konukçunun içinde beslenirler. Bu üst familyadan Trichogrammatidae familyası mümessilleri hemen hemen tamamen yumurta parazitidirler. Bu familyadan, örneğin Trichogramma evanescens Westwood, 150 den fazla Lepidoptera, Coleoptera, Hymenoptera, Neuroptera, Diptera ve Hemiptera türlerinde zarar yapmakta ve bu parazitten birçok böceklerle biyolojik savaģta yararlanılmaktadır. Yine aynı gruptan Enycrtidae familyası türleri, Coccidae (Homoptera) familyası mümessillerinin iç paraziti, Aphelinidae familyası türleri ise Homoptera ların dıģ parazitidir. Eulophidae türleride birçok yaprak ve gövde delicilerinin dıģ paraziti olarak Diptera, Lepidoptera, Hymenoptera ve Homoptera türlerinde yaģamakta ve bunlardan da biyolojik savaģta geniģ ölçüde faydalanılmaktadır. Hymenoptera: Braconidae. Bu familyanın türleri genellikle tırtıl parazitleridirler. DiĢi erginler, tırtılların içine çok sayıda yumurta koyarlar. Yumurtadan çıkan larvalar, tırtılın iç dokularında beslenirler ve konukçunun dıģında ona yapıģık ya da ayrı olarak pupa haline geçerler. Bu gruba dâhil olan Aphidius ve Lysiphlebus cinslerinin türleri Aphidoidea türleri ile beslenirler (ġekil 92). Diptera: Tachinidae. Asalak Diptera lar arasında, Tachinidae familyası türleri orman zararlıları üzerinde en kuvvetli etkiye sahiptirler. Tachinidae

74 74 türlerinin bazıları oviparous, bazıları da larviparous durlar. Oviparous türler genellikle yumurtalarını konukçusunun vücuduna sıkıca yapıģtırılır. Bundaki amaç, yumurtanın açılmasından önce silinip atılmasına engel olmaktır. Larviparus türleri larvalarını, larvipositor (larva koyma borusu) vasıtasıyla konukçunun ya üzerine ya da içine koyarlar. Konukçu üzerine konan yumurtalardan çıkan larvalar, konukçu böceğin içine girerek onun vücut maddesiyle geçinirler ve tamamen olgunlaģtıktan sonra konukçuyu delip dıģarıya çıkarlar. Tachinidae türleri, sonuncu larva derisinden meydana gelen bir küpçük içinde pupa olduktan sonra erginleģirler. Üzerine yumurta bırakılan her tırtılın mutlaka parazitleģmesi gerçekleģmeyebilir. Çünkü böcek, bazen yumurta açılmadan önce deri değiģtirmiģ olabilir. Bununla beraber Tachinidae türlerinin böcek afetlerinin sönmesinde büyük rol oynadıkları çok kere görülmüģtür Böcek yiyen Vertebreta lar Bu grup içerisinde özellikle kuģlar ve memeliler, zararlı böceklerle savaģta büyük rol oynayarak dikkat çekmektedir. Bunların bazı orman böcekleri populasyonu üzerinde etkili oldukları bilinmektedir. Buraya dâhil önemli hayvanlar aģağıda verilmiģtir Balıklar ve ĠkiyaĢamlılar Balıklar Tropikal ve ılıman bölgelerde, tatlı ve yarı tuzlu (kıyısal) sulardaki böceklerle beslenen küçük yapılı birçok balık türü vardır. Bu balıkların doğal böcek besinlerinin çoğu, kuģkusuz insanlara zarar veren ya da onlar için ekonomik önemi olan türleri içermemektedir. Bununla birlikte, erginleri hastalık organizmaları (sıtma, yellow fever, vb.) taģıyan sivrisinek larvaları ve erginleri insanları rahatsız eden diğer sucul sinek larvaları gibi balıklara besin oluģturan türlerin varlığı, bu balıkların biyolojik mücadelede yer alma nedenini oluģturur. En önemli, en etkili ve en yaygın yararlanılan balıklar birincil olarak Poeciliidae ve daha düģük derecede Cyprinodontidae dahildir. Pek çok potansiyel yararlı tür Sweetman (1958) tarafından listelenen diğer gruplarda mevcuttur. Sivrisinekleri kontrol altına alma programları için, balıkların en fazla arzu edilen nitelikleri Ģu Ģekilde sıralanmaktadır: Hızlı büyüyen tür (yüksek üreme yeteneği, kısa hayat devresi) olması, küçük ergin

75 75 boya sahip olması, ileri beslenme alıģkanlıklarının olması, sivrisinek larvalarını tercih etmesi, ancak gerekli olduğunda diğer besinlerle yaģayabilme yeteneğinin olması, avına ulaģmak için bitki büyümesine etki etme kabiliyetinin olması, güçlüğe (taģımacılık uygulamalarına ve koloni oluģturmaya uyumlu) ve kirliliğe dayanıklı olması, en tercih edilen özelliklerdir (Sweetman, 1958; Lenger et al.,1974). ABD de, Kaliforniya nın rekreasyonel gölleri ve sulama sisteminde, mekanik olarak yabani otların sökülmesini ya da kimyasal ot öldürücülerle yok edilmesi gibi fazla harcama gerektirmeyen sucul yabancı otların kontrol önlemleri, otlarla beslenen balıkların potansiyeliyle ilgili çalıģmaların yürütülmesine öncülük etmiģtir. Günümüzde, Afrika kökenli cichlid cinsi Tilapia türleri sucul yabancı otların kontrolünde büyük oranda ümit verici olarak görülmektedir. Bu taktik, sivrisinek larvalarının saklanma yerlerini ortadan kaldırmakta ve böylece dolaylı olarak bu avı Gambusia ve diğer sivrisinek yiyici predatörler için daha kolay sağlanabilir yapmaktadır (Lenger et al., 1975a). Cyprinodontidae, Sazangiller: Cyprinodontidae üyeleri Amerika, Afrika, güney Avrupa, Asya ve Hint-Malaya bölgesinin ılıman ve/veya tropikal alanlarının çoğunda yayılmıģlardır (Sweetman, 1958). Çoğunlukla sığ sulara yumurta koyan ovipar (oviparous) türlerdir. Yumurtalar dibe veya sucul bitkilere yapıģtırılır. Ġklim koģulları yumurtlama dönemini belirler, ancak tropikal alanlarda, yılın büyük bir bölümünde devam eder. Yumurtalar 5-20 günde açılır ve tropikal alanlarda daha kısa dönemlerde meydana gelen ergin anaçların geliģmesi 3-12 ay alır. Seychelles Adalarında 1912 deki laboratuar deneyleri, bir sivrisinek predatörü olarak Pachypanchax playfairi (Günther) için çok değerli ipuçları vermiģtir. (Greathead,1971). Örnekler, Seychelles adalarında uygulama amaçlı olarak kullanılmamasına karģın, iyi koģullarda ve temiz su ile dolu tanklarda, sivrisinek larvaları mevcut olduğu sürece iyi sonuçların elde edildiğinin görüldüğü Doğu Afrika ya (Zanzibar a) gönderdi. Bu balıkların civar bataklıklara salıverildi, ancak net olmayan sonuçlar sağlandı. Poecilidae: Poecilidae üyeleri ılıman ve tropikal Amerika nın yerlileridir. Vivipar doğadadırlar ve erkekleri çiftleģme organında geliģmiģ çubuk Ģeklinde uzamıģ anal yüzgecin bulunması ile karakterize edilirler (ġekil 22). YayılıĢı nispeten kuzeye ulaģan türler dıģında, çoğunlukla yıl boyu ürerler. Bu türlerden en yaygın ve en önemli olanı Gambusia affinis (Baird and Girard) (Cyprinodontiformes, Poeciliidae) ve ardından Poecilia reficulata Peters sivrisineklere karģı yaygın bir

76 76 Ģekilde kullanılmaktadır. Çoğunlukla sivrisinek balığı olarak adlandırılan G. affinis doğumdan sonra 2-3 ayda üreyecek boyuta eriģir. DiĢilerin boyu büyüdükçe, yavru üretim kapasiteleri de her bir batında en fazla 200 yavruya ulaģcak Ģekilde artıģ gösterir. Yavru verimi sayısı lokal olarak değiģmekle beraber, yıllık 4-6 kuluçka sayısı yaygın olmaktadır. Gambusia dan daha verimli olan P. reticulata milyon balıkları veya guppy adıyla anılır ve Gambusia dan da daha doğurgandır (Sweetman, 1958). Gambusia affinis erkek (male) ve diģisi (female) Yirminci yüzyıllın baģlarından buyana, dünyanın her tarafına yayılmıģ ve yerleģtirilmiģ olan G. affinis in günümüzde hemen her yerde bulunduğu kabul edilmektedir. Ġlk yerleģtirmelerden biri 1905 yılında Hawaii ye yapılandır ve Lenger ve ark. (1975) e göre bu balıkların ha alanda tohumlamaları yapılmıģtır. Ġki ay içinde, tam bir sivrisinek baskısı baģarılmıģtır. Hoy and Reed (1971) Kaliforniya da ilkbahar ortalarında, pirinç tarlalarına hektara yavrulu diģi salıverilmesini gerçekleģtirmiģler ve C. tarsalis Coquillet de yüksek düzeyde baskı kaydetmiģlerdir. Gambusia, ABD nin güneyinde, 1920 li yıllar boyunca, Anopheles quadrimaculatus Say. ın yaklaģık %60 lık baskısı ile güven sağlamıģtır (Brown, 1973). Malagasy Cumhuriyeti (Madagaskar) ne yerleģtirmeler 1927 de yapılmıģ ve iki yıl içinde, salıverildiği alanların civarındaki su yollarında yüz binlerce balık ortaya çıkmıģtır. Bu balıklar, 1934 itibariyle, geniģ bir yayılıģ ve iyi sonuçlar göstermiģtir. Ek salıvermeler yapılmıģ ve Malagasy de, Gambusia, özellikle açık su habitatlarında, Anopheles in baskılanmasında önemli bir etken kabul edilmektedir (Greathead, 1971). Bununla birlikte, Gambusia çok fazla yerli balık türünün yerini aldığından, Afrika için geçerli planlar Epiplaytys cinsindekiler gibi yerli formları teģvik edici olmaktadır (Brown, 1973). Ġran da orijinal salıvermeler, 1922 den 1930 a kadar kuzey illerinde yapılmıģ ve bu illerdeki stok, dört Anofel sivrisinek türünün baskılanması için 1966 da güney Ġran a yayılmıģtır. YaklaĢık 1.5 milyon Gambusia üretilmiģ ve 1969 da güney Ġran a yayılmıģtır. Toplu program ıģığında

77 77 özgün desteğini değerlendirmek güç olsa da, Gmbusia, çoğunlukla Ġran ın sıtma eradikasyonu programını desteklemekle güven kazanmıģtır. Rao ve ark. (1971) Gambusia nın Güney Asya ve Pasifik Bölgesinde, pek çok alanda bulunduğunu kaydederek, durumunu değerlendirmiģler. Erkek DiĢi Gambusia nın geliģigüzel yapay yayılıģına en yeni itirazlar, varlığının bazen yerli balık türlerini veya predatör omurgasızlar gibi diğer sucul faunayı elimine ettiği veya tehdit ettiğini iddia eden çevreci gruplardan çıkmaktadır (Lenger et al., 1974). Günümüzde, yerli balık türleri, Kaliforniya da yarı sürekli sularda G. affinis için potansiyel vekiller olarak araģtırılmaktadır. Lenger ve ark., (1975b) çöl pupfish, Cyprinodon macularius Baird and Girard in Culex sivrisinekler ve chiromonid titreksinekler (Chironomus plumosa) üzerindeki predatör etkinliğini araģtırmıģlardır. Bu araģtırıcılar, C. macularius (çöl pupfish) in büyük boyutlu sığ gölcüklerde yerleģtirilmesinin dördüncü haftasında sivrisinek üremesini kesintiye uğrattığını göstermiģtir. C. macularius yüzen alg matlarda saklanan sivrisinek larvalarını da yakalayabilecek yetenektedir. Chiromonid türler üzerindeki predatör etkileri büyük oranda değiģmektedir. KarĢı çıkmalara aldırmadan, anaç stokları, salıverilecek materyal sağlamak için, Gambusia nın yerleģmiģ olduğu doğal populasyonlardan ağ ile yakalananlara ek olarak sivrisineklerin azalmıģ olduğu vilayetler (Kaliforniya) veya hastalık taģıyıcılarını kontrol acenteleri tarafından muhafaza edilmektedir. P. reticulata Güney Amerika nın kuzeyinde yerli bir türdür ve sivrisinek mücadelesi için geniģ oranda dağıtılmıģtır. P. reticulata, bazı tropikal alanlarda, özellikle Sjorgen (1972) tarafından açıklanan, kirliliğe karģı çok üstün hoģgörüsünden dolayı Gambusia ya tercih edilmektedir (Lenger et al.,1974). Rao ve ark. (1971) P. Reticulata nın, Sri Lanka (Seylan) da açık olarak anofel sivrisineklere karģı salıverilmesini ve baģarı ile yerleģtirilmesini bildirmektedirler. Benzer Ģekilde, kanalda taģınan çamurlu bir suda Culex pipiens fatigans Wiedemann ın baģarılı baskısını gösteren bir kayıt bulunan güney Hindistan da tatlı

78 78 ve acı sularda yerleģtirilmiģtir. Greathead (1971) P. reticulata nın Senegal deki baģarılı yerleģtirilmesini değerlendirmiģ ve sivrisinek larvalarının ileri derecede bulaģmıģ olduğu bir gölcükte, 47 gün içinde Anopheles spp. nin tam baskısını değerlendirmiģtir. Doğu Afrika da, kararlaģtırılmıģ salıvermeler yapılmamıģ, ancak suyu uzaklaģtırılan alanlarda kullanılan bazı stoklar sağlanmıģtır. Malagasy Cumhuriyeti nde, P. reticulata, baģarılı olarak yerleģtirilmiģse de, diğer yöntemler uygulanabilir olmadığında ancak yararlanılacak ek bir baskı olarak değerlendirilmektedir Amphibia, ĠkiyaĢamlilar, Kurbağagiller Su kurbağaları, kara kurbağaları ve semenderlerin oluģturduğu Amphibianlar, ergin öncesi evrelerinde sucul hayvanlardır. Ergin öncesi ve ergin her iki evredeki bireylerin besinlerinin çoğunu böcekler oluģturur. Zararlı böceklerin biyolojik mücadelesinde kullanılan amfibianlar son derece sınırlıdır. Bununla birlikte, doğada ve laboratuar araģtırmalarında kurbağaların besin çeģidi (mide analizleri) ve oburluk kompozisyonları ile ilgili çok sayıda kayıt bulunmaktadır (Sweetman,1958). ABD de Su kaynaklarının kenarlarındaki ormanlık alanlarda Hyla cinsi ağaç kurbağalarının eski dünya kökenli çam testereli arısının aktif erginleri ile beslendikleri çok sıkça gözlenmektedir ( Coppel and Benjamin, 1965). Kurbağagillerin çoğunda olduğu gibi, bu predatörlerin beslenmesinde de avın hareketi en önemli uyarıcı olmaktadır. Bildiği kadarıyla, kara kurbağaları, zararlı böceklerle mücadelede etkin olarak yaralanılan kurbağagillerin yegane grubudur. Bufonidae familyasındaki kara kurbağaları çok tanınan türleri içerir ve Bufo cinsinin özel ekonomik öneme sahip bazı türleri kapsadığı düģünülür. Kara kurbağalarının genellikle pürüzlü sıra dıģı bir derileri vardır ve derideki pürüzlülük, çok sayıda derialtı (subcutaneus) zehir bezini yansıtır. Kara kurbağaları, her ne kadar su kurbağalarından daha kurak konumlarda yaģarlarsa da, üreme mevsimlerinde su yakınında olmak zorundadırlar. Genellikle yumurtalarını peltemsi kümeler veya jelatinsi kadronlar üzerinde diziler halinde koyarlar. Larva dönemi nispeten kısadır ve kısa bir zaman sonra, genç larvalar yutabilecekleri her hangi bir canlı organizma ile beslenmeye baģladıkları karasal forma dönüģürler (Weber, 1938). Dev kara kurbağası, Bufo marinus (L.), Teksas ın Rio Grande Vadisi nden güneye doğru Meksika, Orta Amerika, güney Peru ve kuzey Arjantin e ulaģtığı bir baģtan bir baģa Amerika da doğaldır (Leonard, 1933). Bazı Caribbean Adalarında ya yerlidir ya da baģarılı bir Ģekilde yerleģtirilmiģtir. Bir Brezilya kaydına göre, erginler

79 79 23cm ye varan çok büyük boyuta eriģirler. DiĢileri erkeklerinden daha büyüktür ve renkleri daha koyudur. Temel vücut rengi kahverengi, sarı, kırmızı ve siyah renkleri birleģtirerek belirgin olarak değiģir. Bacaklar beyazdan sarıya değiģir. Puerto Rico gibi tropikal alanlarda, üreme sürekli bir süreçtir olarak ortaya çıkar veya en azından yağmurlu mevsimler boyunca süreklilik gösterir. Küçük soluk sarı yumurtalarını köpüksü pelte benzeri materyal kütlesi olarak suya daldırır ve su birikintisi veya gölcüklerin kenarında bulunur. Bir yumurta kümesi varan yumurta içerebilir. Yumurtalar saat içinde açılır ve larvalar peltemsi materyalle beslenmeye baģlarlar. Genç larvalar 6mm olduklarında karaya çıkarlar ve üç ay içinde yaklaģık 7,6cm boyuta ulaģırlar. Fiji de, erginliğe ulaģma döngüsünün tamamı yaklaģık 11 ayda tamamlanır (Sweetman 1958). Erginleri son derece uzun yaģar, Hawaii de kafeslerde yetiģtirilen örnekler 16 yıl kadar yaģamıģtır. ġekil XX. Bufo marinus (L.) Bufo marinus un Etiyopya Bölgesine salıverilmeleri baģarılı olamamıģtır (Greathead, 1971). Güneydoğu Asya ve Pasifik Bölgesinde yerleģtirme kaydedilmiģse de (Rao et al., 1971) etkili bir zararlı baskısı kaydedilmemiģtir. Gerçekten, Filipinlerde, B. marinus yararlı predatör olarak değerlendirilmediği gibi, ayrıca Rana cinsi bir yerli su kurbağasını açık olarak elimine etmekle ve kümes hayvanı civcivlerini boyunlarından ısırarak öldürmekle suçlanmıģtır. Bununla birlikte, B. marinus 1936 yılında yerleģtirildiği Fiji de, Spodoptera exiqua (swarming caterpillars) tırtılları ve Noctuidae türlerinin populasyonlarının azalmasında açık olarak yardımcı olmuģtur (Rao, 1971). Daha iyisi, B. marinus un en baģarılı yerleģtirilmesi, Haziran kınkanatlısı, cırcır böceği ve hamam böceği ile

80 80 mücadele için ilk olarak 1920 de yerleģtirildiği Puerto Rico da kaydedilmiģtir (Leopnard, 1933). ġekerkamıģı yetiģtirme alanlarından toplanan kurbağaların mide analizleri, besin çeģidinin %51 ini çoğu polifag kınkanatlı tarım zararlılarının oluģturduğu görülmüģtür. Leonard 1933 e göre dev kara kurbağası, tombul larva probleminin azaltılmasında önemli bir etken olmaktadır. Muz plantasyonlardaki çalıģmalara bakıldığında, kara kurbağalarının her biri bir gecede ortalama 12 kınkanatlı yemektedir. Sweetman (1958), Puerto Rico da yeni ĢekerkamıĢı dikim alanlarında Strategus cinsi bir ĢekerkamıĢı gergedan (rhinoceros) kınkanatlısının yok edildiğine iģaret etmektedir. Bununla birlikte, zararlı böceklerin biyolojik yoldan baskılandığı bu baģarılı giriģimlerden sonra, tarımsal uygulamalarda kara kurbağaları için zararlı büyük boyutlu değiģiklikler olmuģtur. SusuzlaĢtırma çalıģmaları üreme alanlarını ortadan kaldırmakta, sivrisinek larvalarına karģı kullanılan böcek öldürücü kimyasallar larvalarını yok etmekte ve manas populasyonlarının ortadan kalkması B. marinus un hayatta kalmasını güçleģtirmektedir Memeliler Hemen hemen tüm karnivor hayvanlar böcek yerler. Birkaçı da sadece tamamen böcek ve diğer Arthropod larla geçinirler. Diğer taraftan insektivor olmayan bazı memeliler birçok orman böceklerini öldürürler. Örneğin, yapılan bir araģtırmada tarla farelerinin, bazı yıllarda ve bazı belirli alanlarda, asalak böcekleri öldürdükleri kadar Pristiphora erichsonii (Htg.) (Hymenoptera, Tentredinidae) kokanlarıda tahrip ettikleri saptanmıģtır. Hayatlarının tamamını ya da bir kısmını toprak altında ya da toprak üstünde geçiren böcekler, Insectivora (Kirpi, köstebek, sivri fareler) ve Rodentia gruplarına dâhil hayvanlar tarafından yenilirler. Buna karģın memeli hayvanlar, gerek tür, gerekse fert sayısı bakımlarından böceklerin ölümlerine neden olan diğer hayvanlara oranla daha azdır. Bununla beraber memeli hayvanlardan bazıları belirli zararlı böcekleri yemek suretiyle önemli derecede yararlı olurlar. Örneğin, Yarasa (Chyroptera=Parmak kanatlılar), Sivri fare (Sorex sp.), Köstebek, Tilki, Porsuk, bazen Sincap ve Gelincik gibi hayvanlar böcek yerler. Bu hususta yarasalar kadar yabani ve ehli domuzlar da önemlidirler. Yaban domuzları toprakta yaģayan ve kıģı toprak içinde geçiren zararlı böcekleri ve özellikle mayıs böceği larvalarını yerler. Ehli domuzların yalnız uzun hortumlusu, yani fazla ıslah edilmemiģ olan ırkı topraktaki böcekleri yemektedir.

81 81 Böcek yiyen memeli hayvanları dar bir görüģle tamamen yok etmek doğru değildir. Böcek yiyen memeli hayvanlara, ormanda yapılacak böceklerle savaģ programında önem verilmelidir. Predatör memeliler homeotermiktirler ve bu nedenle değiģmez vücut sıcaklıklarını belirli limitler arasında tutarlar. Vücut sıcaklıklarını korumak ve gerekli yaģamsal etkinliklerini (beslenme, hareket, davranıģ, üreme vb.) sürdürmek için çok büyük miktarlarda enerji gereksinimleri vardır (Buckner, 1967). Bu enerji gereksinimi yüksek bir av potansiyeli yansıtır. Burada, öncelikle besinlerini yüksek oranda böceklerin oluģturduğu memeli pradatörler öne çıkmaktadır. Yarasalar (Chiroptera) alacakaranlık ve gececil, uçan böceklerin önemli yararlı predatörleri olarak bilinirler. Tarihte, Yunan ve Roma dönemlerinde, yarasalar yakalanıp uzun ağaçlara bağlanırsa, bu alandan geçecek çekirgeleri tutarmıģ (Smith and Secoy, 1975). Yarasaların yararlı kılınması ve himaye edilmesinin, beton barınaklar ve yarasa kutuları ile sağlanabileceği Ģeklindeki en yeni uyarılar Avrupa dan gelmektedir. Hatta dıģ kökenli yarasaların salıverilmesi dahi tartıģılmaktadır (Buckner, 1966). Ancak uyarıların hiç biri, belli boyuttan öte, etkili olmamıģtır. Köstebekler ve sivrifareler (Insectivora) ile bazı fareler (Rodentia) in besin olarak böceklerden büyük miktarlarda yararlandıkları bilinmektedir. Bir çalıģmada en önemli koza predatörlerinden geyik (deer) fareleri Peromyscus spp., çam testereli arısına karģı salıverilmiģtir (Coppel and Mertines, 1977). Bu fareler ağaçlara tırmanabilme yeteneğinde olduklarından, yerdeki kadar, iğne yapraklara ve dalcıklara örülü kozalar içindeki larvalardan (pupalardan) da beslenmektedirler. Köstebekler ve sivrifarelerin ağaçlara tırmanma alıģkanlıkları yoktur ve sonuçta avlanmaları yerde yaģayan böceklerle sınırlıdır. Diğer yandan, böcek zararlarının biyolojik yoldan baskılanmasında özgün memeli bir predatörün yegane ve baģarılı kullanılmasının tek örneği, maskeli sivrifarenin, Kanada, Newfounland a aktarılmasıdır.

82 82 ġekil XX. Geyik faresi, Peromyscus sp. Maskeli sivrifare, Sorex cinereus Kerr (ġekil 27), Kanada nın anakara orman alanlarında yaygındır. Bu tür her 24 saatte kendi ağırlığından daha fazla besin tüketen ve gece gündüz etkin olan doymaz bir predatördür. Bu sivrifarenin yüksek solunum oranı ve kaydedilen 1200+/dakikalık kalp atıģı ile uyarılma yeteneği çok yüksektir. Üreme sezonu muhtemelen Marttan Ekime kadar sürer ve her defasında 2-10 yavru doğurur. Bazı diģiler 4-5 ayda eģeysel olgunluğa eriģir ve yılda birden çok doğum yapmaları olasıdır. ġekil XX. Maskeli sivrifare, Sorex cinereus Kerr Sivrifare, ada vilayet Newfoundland ı da içeren tüm Kanada da Larix spp. türlerinin önemli bir iğne yaprak tüketicisi olan Melez (Larix) testereli arısı Pristifora erichsoni Hartig (Hymenoptera, Tenthredinidae) nin etkili bir predatörüdür. Melez testereli arısı, Newfoundland da, anakarada bulunan küçük memelilerin aynı Ģiddetteki saldırısına hedef olmamaktadır. Adadaki küçük mememli kompleksi, hiç biri etkili testereli arı predatörü olmayan, özellikle kaydedilmiģ sadece üç türle sınırlıdır. Bunların arasınsa sivrifareler yoktur (Buncker, 1966). Maskeli sivrifarenin Newfoundland a yerleģtirilmesi önerisi daha 1942 de yapılmıģtır (Warren, 1971). Bu eyleme, 1954 ve 1955 yıllarında Melez testereli arısının Ģiddetli

83 83 salgınlarından dolayı, sonunda 1956 da yer verilmiģtir. Ġlk iki aktarım giriģimi, 1956 ve 1957 yıllarında New Brunswick ve Manitoba populasyonlarından yapıldı. Bunlar baģarısız oldu. Ancak, 1958 de, 22 birey (10 erkek ve 12 diģi) New Brunswick ten batı Newfoundland da baģarılı olarak aktarıldı ve salıverildi. Salıverme alanından, 1959 yılında tuzakla, 11 baģlangıç ve 119 yeni döl sivrifarenin yakalanması ile yerleģtirmenin sağlandığı doğrulanmıģtır. Yeni yerleģmeler, daha sonra Melez testereli arısının salgın formunda olduğu merkez Newfoundland a yapıldı. YayılıĢ, beģ yıl sonra, her bir yayılma noktasından yaklaģık 48km olmuģtur (Warren, 1971). Ancak, Bunckner, (1966), Newfoundland da yayılıģ oranını 11-19km olarak ölçmüģtür. Adanın 2/3 ü, 1968 de iģgal edilmiģti (Turnock and Muldrew, 1971). Sorax tarafından Melez testereli arının tüketilmesi, ağaç dizilerindeki kozalar kullanılarak değerlendirilmiģ ve %39 a varan oranda koza yok edildiği gösterilmiģtir. Bu oran, Buckner (1958) tarafından Manitoba da kaydedilen %89 luk yerleģik koza tüketiminden daha düģüktür. Buckner (1966), sivrifarenin Newfoundland a salıverilmesinden sonraki etkisini ayrıntılandırmıģ ve Melez testereli arısının ormandaki zararının baģlangıçtaki kayıtlardan daha az yoğun olmadığını ileri sürmüģtür. Warren (1971) maskeli sivrifarenin Melez testereli arısı koza populasyonunun azaltma değerinde aynı fikirde olduğunu ve bu sivrifarenin özellikle baģta diğer testereli arılar, orman zararlısı diğer böceklerin önemli bir predatörü olduğunu eklemektedir. Örneğin sarıbaģlı ladin testereli arısı Pikonema alaskensis (Rohwer) nın bir salgını maskeli sivrifarenin bulaģma alanına yayılıģından iki yıl önce meydana gelmiģtir. Sivrifare alana ulaģtıktan sonra, bu testereli arı ile artık bir baģka problem olmamıģtır. Warren (1971) bu sivrifareyi Newfoundland da orman çevresinin bir değeri ve birkaç orman zararlısı böcek üzerinde etkin olmaya devam edecek bir predatör olarak görmektedir. SarıbaĢlı ladin testereli arısı, Pikonema alaskensis (Rohwer) in yalancı tırtılı.

84 Böcekçil KuĢlar Tüm Vertebreta lar içinde, kuģlar en önemli böcek yiyen hayvanlardır. Birçok kuģ türü tüm hayatları boyunca sadece böcek yiyerek geçinirler. Bunlar arasında kırlangıçlar ve gece atmacaları anılabilir. Birçok tohum yiyen kuģlar da, yuva dönemlerinde böcek yerler. Zira tohum yiyen böcekler, yuvalarını böceklerin fazla oldukları dönemlerde yaparlar ve böcek populasyonunun azalmasında önemli rol oynarlar. Bu nedenle ormancılar yararlı kuģ türlerini yalnız korumakla kalmayıp, aynı zamanda kıģın yemlemek ve yuva yapabilmelerine sağlamak amacıyla uygun yerler hazırlamak suretiyle onları korumalıdır. KuĢların besin gereksinimlerini tespit etmek için ya midelerini tetkik etmek, ya da bunları böcekle beslemek gerekir. Bu hususta yapılan araģtırmaların birinde 2 adet KarabaĢ, Parus major (L.) (Passeres, Paridae) in saat 6 dan 19 a kadarki 13 saatlik süre içinde 187 Malacosoma neustria (L.) (Lepidoptera, Lasiocampidae) ve Earias chlorana (L.) (Söğüt örücüsü) (Lepidoptera, Noctuidae) pupasını yedikleri tespit edilmiģtir. Bir baģka denemede de 1 adet Mavi karabaģ, Parus coeruleus (L.) ın günde 1000 den fazla böcek yumurtası yediği görülmüģtür. Böcek yiyen kuģlar arasında Cuculus canorus (L.) (Guguk kuģu) (Cuculi, Cuculidae) baģta gelmektedir. Yapılan bir araģtırmada, bir Guguk kuģunun midesinde 2 cm uzunluğunda 88 adet Thaumetopoea processionea (L.) (MeĢekeseböceği) tırtılı ve bir baģkasının midesinde de 110 adet Tortrix viridana (L.) (YeĢil meģe bükücüsü) tırtılı ile 10 tane Mayıs böceği bulunmuģtur. Yukarıda adı geçen türlerden baģka Sığırcık (Sturnus vulgaris), Bülbül, Ġspinoz, Çoban aldatan, Turna nevileri, Ağaçkakan (Dendrocopos major), Leylek, Tavuk, hindi vb. böcek yiyen baģlıca kuģlardır.

85 85 Böceklerle geçinen kuģlar, Biosönoze nin önemli üyeleri olduklarından doğadaki ahengin devamı için çok lüzumludurlar. Fakat böcek yiyen kuģ türlerinin bir böcek epidemisini tamamen ortadan kaldırması hiçbir zaman beklenemez. KuĢların bu yararlı faaliyetleri, böceklerin fazla bulunmadığı normal zamanlarda yaptıkları önleyici etkilerinde görülür. Böcek yiyen kuģların bir yöreden diğer bir yöreye nakledilmesi pratikte iyi sonuçlar vermemiģtir. Bazı türler getirildikleri yeni alanlarda çoğalmıģlar ve yerli türlere arzulanmayan bir ortak olarak onların miktarını azaltmıģlardır. Böceklerin zararlı etkilerini önlemek için, böceklerle geçinen kuģları korumak çok önemli bir tedbirdir. Bunun pratik bir Ģekilde gerçekleģtirilmesi için aģağıdaki hususların sağlanmasına çalıģılmalıdır. 1. Böcek yiyen kuģ türlerinin yuva yapabilmesi için ormanın ve ağaçların uygun yerlerine yapay kuģ yuvaları asmalıdır. ABD nde yapılan bir araģtırmaya göre, yapay kuģ yuvalarının konulduğu ormanlarda Coleotechnites milleri (Busck) adlı Yaprak delicisinin miktarının %30 azaldığı saptanmıģtır. Fakat yapay kuģ yuvalarının her yıl temizlenmesi gerektiği unutulmamalıdır. 2. Açıkta üreyen kuģların yuva yapabilmelerini kolaylaģtırmak üzere kuģ koruma ağaçları denilen fazla dallı bitkiler yetiģtirilmelidir. 3. Ötücü kuģların düģmanları ile savaģ etmelidir.

86 86 4. KuĢları kıģın fena havalarda yemlemelidir Biyolojik Mücadelede KuĢların Rolü ve Önemi Günde kendi ağırlığının birkaç misli kadar böcek tüketirler. Mesela sığırcıklar, Sturnus spp., çok oburdur. Genellikle besinlerini çayır ve bahçelerden temin ederler. Tarlada, sığırcığın gagasını toprağa sokup Mayısböceği kurtlarını, Telkurtlarını ve baģka böcekleri topladığı çok sık görülür. Bu kuģlar, yazın, step ve tarlalara açılıp, çekirge ve ağustosböceği toplarlar. Özellikle tarım alanlarının korunmasında, salgın durumuna geçen böceklerin önlenmesi ve söndürülmesinde sığırcık sürülerinin rolü büyüktür. KuĢlar çok hareketli olduklarından fazla enerjiye ihtiyaçları vardır. Bu sebeple de oburluk derecesinde gıda tüketirler. Bir kuģun günde kendi ağırlığının birkaç misli böcek tükettiğini ortaya koymaktadırlar. Bir çit kuģu Troglodytes troglodytes ferdinin yılda 8-10 milyon küçük böcek yediği, kırlangıçların bir yaz döneminde birkaç milyon sineği imha ettiği bilinmektedir. Bir çok kuģ türü, ömürleri boyunca sadece böcek yiyerek geçinirler. Bunlar arasında kırlangıçlar sayılabilir. Tohum yiyen birçok kuģ üreme dönemine girdiğinde, bu dönem boyunca hemen tamamen böcek yiyerek beslenir. Sığırcıkların çeģitli böcek türlerinin yaptığı salgını durdurmaya yeterli olduğunu ispat etmiģtir. Calliptamus italicus, Melolontha melolontha, Euproctis chrysorrhoea, Lymantria dispar, Tortrix viridana Yaprakarıları (Tenthredinidae) ve Söğüttırtılları sayılabilir. Erzurum-Hınıs ta E. chrysorrhoea salgını görülen sahaların civarında yaģayan köylülerin, bazı yıllar sürüler halinde gelip bu kelebeğin larvalarıyla beslenen Sığırcık ve benzeri kuģlar sayesinde zararlının tahribatında hissedilir derecede azalmanın görüldüğünü ifade ettiklerini, bu bölgede larvaların kıģlama keselerinden çıkmaya baģladığı tarihlerde, GümüĢhane-Erzurum arasındaki düzlük ve nispeten alçak vadilerde tek tek, fakat bol sayıda sığırcığın gözlenebildiğini bildirmektedir (Eroğlu, 1990). ġakrak kuģu gibi bazı türler de kendileri tohum meyve, tomurcuk gibi Ģeyler yedikleri halde yavrularını böcek ve larvalarla beslerler. Çünkü, tohum yiyen kuģların yuva yaptıkları dönem, aynı zamanda böceklerin de fazla oldukları döneme rastlamakta ve dolayısıyla bu kuģlar, ormandaki zararlı böcek populasyonunun azalmasında önemli rol oynamaktadırlar. Bu bakımdan, böcek yiyen kuģlar, ekosistemin önemli üyeleri olarak, doğadaki dengenin devamı için gereklidirler. MeĢe-Kayın ormanında, YeĢil meģebükücüsü Tortrix viridana larva ve pupalarıyla

87 87 beslenen 10 kuģ türünden alınan gıda örneği üzerinde yapılan incelemede, kuģların parazitlenmiģ böcekleri tercih etmediği tespit edilmiģtir. Bu durum parazitlenmiģ larva ve pupaların iyi geliģmemesiyle ve özellikle parazit ihtiva eden larvaların daha hareketsiz olmaları ve bir tarafa çekilip sinme eğilimi göstermeleriyle izah edilebilir. Çünkü kuģlar, besinlerini görerek bulurlar. Dolayısıyla, böceklerin hareketli fertleri kuģların dikkatini kolayca çekmekte, hareketsiz olanların yakalanma ihtimali de böylece azalmıģ olmaktadır. Keza, kuģların Lymantria dispar tırtıllarından parazitlenmemiģ olanlarını tercih ettiği görülmüģtür. BaĢtankaralar, Parus spp., Ekinkargası Corvus frugilesus, Küçükkarga Corvus monedula ve Sığırcıklar, Sturnus spp., çoğu zaman, meģe ormanlarında bir böcek afeti oluģturacak derecede çoğalan tırtılları yemeye gelerek bu alanlarda yoğunlaģırlar. Bir denemede, kuģ yuvaları asılan 28 ha lık bir meģcerede ağaç baģına 50 Bupalus piniarius L. (Lep., Geometridae) tırtılı bulunduğu, civardaki yuva asılmayan alanlarda ise her ağaca ortalama tırtıl düģtüğü gözlenmiģtir. Böceklerin populasyon artıģı gösterdiği mıntıkalarda, Ģayet Ģartlar uygunsa, çoğu defa kuģ türlerinde de buna paralel bir artıģ gözlenmektedir. Ġspanya da Büyük baģtankara Parus major ün Çam keseböceği Thaumetopoea pityocampa tırtıllarının karnını deģerek yemek suretiyle, orman zararlılarıyla mücadeleye hizmet ettiği gözlenmiģtir. Kızılgagalı dağkargası da Çam keseböceği tırtıllarını yediği kaydedilmektedir. Birçok araģtırmalarda kuģların zararlı böceklerle beslendiği ortaya konulmuģtur. Kızılkuyruğun besininin %79,5 ini böcekler oluģturmaktadır. Bunlar; %34,4 Coleoptera, %17,2 Lepidoptera, %11,6 Diplopoda, %9,8 Diptera, %8 Hymenoptera Anadolu sıvacısı besininin % 33,3 Coleoptera oluģtururken, %20,7 küçük kurtçuklar, %13,8 Lepidoptera, %6,9 Solucan, % 4,6 Homoptera, % 4,6 Karınca oluģturmaktadır. Ormanlarımızda bulunan 4 BaĢtankara (Parus major, P. ater, P. caeruleus ve P. lubupris) türünün besininin % 48, (%6-70,2) arasında ormanlarımızda önemli zarar yapan Thaumetopoea pityocampa, Tortrix viridana, Euprochtis chrysorrhoea ve Diprion pini oluģturmaktadır. Böcek populasyonlarını dengelemek için böceklere karģı böcekçil kuģların korunmasını sağlamaya yönelik tedbirlerden bazıları Ģunlardır: KuĢlar, kıģın kötü havalarda yemlenmelidir.

88 88 Ötücü kuģların düģmanları ile mücadele edilmelidir. Açıkta üreyen kuģların yuva yapabilmelerini kolaylaģtırmak üzere, ormandaki KuĢ Koruma Ağaçları hüviyetindeki fazla dallı ağaçlar korunmalıdır. ġekil XX. Böcekçil kuģlar için yapay kuģ yuvaları. Böcek yiyen kuģ türlerinin yuva yapabilmesi için ormanın ve ağaçların uygun yerlerine yapma kuģ yuvaları asılmalıdır Yuva tipleri Yapma kuģ yuvaları; böcekçil kuģların yuvalanmasına elveriģli biçimde, ahģaptan hazırlanan genellikle sandık biçiminde kuģ barınaklarıdır. Bu yuvalar; büyük, küçük ve kama yuva olmak üzere 3 tiptedir: Büyük yuva:büyük yuva; uçma deliği 60 mm çapında olup Sturnidae, Upupidae, Picidae ve Strigidae familyalarına mensup kuģ türlerinin yuvalanmasına elveriģli

89 89 büyüklükte bir yuvadır. Küçük yuva: Küçük yuvanın; uçma deliği 35 mm çapında olup, Paridae, Sittidae, Troglodytidae, Muscicapidae, Picidae, Turdidae ve Ploceidae familyalarına mensup kuģ türlerinin yuvalanmasına elveriģli tiptedir. Kama Ģeklinde yuva:kama Ģeklinde yuva; uçma deliği 30 mm x 40 mm boyutunda olup, Certhiidae familyasına mensup kuģ türlerinin yuvalanmasına elveriģlidir. Yuva Tipi Eni Boyu Yüksekliği Uçma deliği çapı Büyük yuva ,5 3,5 Küçük yuva ,5 6,0 Kama Ģeklindeki yuva Kama Ģekilde Kama Ģekilde Kama Ģekilde Yuvaların yapım özellikleri: Yuva sandıklarının yapımı sırasında göz önünde bulundurulacak hususlar Ģunlardır: Yuvalar, yumuģak ve sert ahģaptan yapılabilir. Ancak sert ahģaptan yapılan yuvalar ağır olduğundan yumuģak ahģap tercih edilmektedir. Yuva tahtaları 15 mm kalınlıkta biçilir. Tahtaların dıģ yüzleri rendelenmeli, iç yüzeyleri rendelenmemelidir. Çünkü iç yüzeyleri rendelenmiģ yuvalardan kuģların çıkamayıp öldükleri görülmüģtür. UçuĢ deliği, yuva tiplerine göre değiģik büyüklükte ve tarzda açılır. Küçük ve büyük tip yuvalar önden, kama yuvalar üstten açılacak Ģekilde yapılır. Asma telini tutturma kancası, yuva asıldığında öne eğik duracak Ģekilde, ağırlık merkezinin gerisine çakılır. Yuva asma teli, 4 mm çapındadır. Tel, zamanla askı yerinden açılmayacak sertlikte olmalıdır. Küçük ve büyük yuvalarda, asma telinin alt ucu, yuvanın örtüsündeki kancaya takılır. Kama yuvalarda ise arka yüze çiviyle tutturulur.

90 KuĢların ve yuvaların düģmanları KuĢların ve özellikle yuvaların ve yavruların düģmanları; Tarla sıçanı, Orman faresi, Sincap, Gelincik, Yabanarısı, Ağaçkakanlar, Yarasa ve yırtıcı kuģlardır. Tarla sıçanı ve fareler barınmak için yuvalara girer; ebeveyn kuģu ve yavruları boğabilirler. Sincap, Gelincik ve Kokarca, uçuģ deliği büyük yuvalara girerek yağmacılık yaparlar. EĢekarısı, yuva örtüsünün iç yüzüne top Ģeklinde yuvalanır ve kuģları rahatsız eder. Yuvaların ağaçlara asılması Büyük ve küçük yuvalar; ucuna özel bir tertibat takılmıģ sırıklar yardımıyla, asma kancalarından ağaçların dıģ tarafındaki 5-10 cm çapındaki yaģ dallarına, boģlukta kalacak Ģekilde asılmalı; ağaç gövdelerine tutturulmamalıdır. Bunun aksine, kama yuvalar ise ağaç gövdelerine, gövdeye yaslanacak Ģekilde tutturulmalıdır. Bir ağaca, genellikle bir yuva asılır. Ancak, büyük ağaçlara birden fazla yuva asılması gerektiğinde, yuvaların değiģik yüksekliklerde ve uçma deliklerinin değiģik yönlerde olmasına dikkat edilmelidir. KuĢlar, yuvalanacakları yeri bir süre gözlediklerinden ve ancak güvendikten sonra yerleģtiklerinden, yuvanın ilkbaharda iģgal edilmesi için, mümkünse sonbaharda, en geç KıĢ sonunda asılması gerekir. Yuvaların asılıģ yüksekliği yerden 3-5 m kadar olmalıdır. KuĢların emniyette olabilmesi için, yuvaların mümkün olduğu kadar yoldan uzak yerlere asılmasına gayret edilmelidir. Yuvaların, uçma deliği bulunan yüzleri doğuya ve güneye bakacak Ģekilde asılmasında yarar vardır. Yuvalar genellikle kapalılığı yüksek, dolayısıyla karanlık, rutubetli ve serin meģcere kısımlarına, fakat ıģığın içeri girebildiği boģluklara asılmalıdır. Gençlik ve zemin tabakası zengin olan, meģe ve karıģık meģe ormanlarında, yuvayı ormanın her tarafına asmak mümkündür. Bununla birlikte, yuvanın açıkta duran tek ağaçlara ve güneģe doğrudan maruz alanlara asılması doğru olmaz. Zira bu takdirde yavrular

91 91 sıcaktan ölebilir; erginler de yuvaya girip çıkarken yırtıcı kuģlar saldırdığında ormanın kapalı kısmına kaçarak kendini koruyamazlar. Yuva asılan ağaçların gövdelerine, yağlı boya ile, kolaylıkla görülebilecek biçimde iģaret konulmaktadır. Ağaçlara konulan iģaret, yuvaların takibi ve çalınan yuvaların anlaģılması bakımından faydalıdır. Asılacak yuva sandıklarının sayısı; alanın toprak yapısına, iklime, ağaç türlerine, meģcere yaģına ve zararlı böcek tehdidi altında bulunup bulunmadığına göre değiģir. Genel olarak, iğne yapraklı meģcerelerde hektara 5 adet, yapraklı meģcerelerde ise 10 adet küçük kuģ yuvası, homojen dağılım sağlayacak tarzda yerleģtirilmelidir. Zararlı böcek türleri göz önüne alınarak, gerektiğinde, ilaveten, iğne yapraklı meģcerelerde hektara bir, yapraklı meģcerelerde hektara iki büyük yuva veya kama biçimi yuva daha asılabilir. ÇeĢitli yörelere asılan kuģ yuvalarında, kuģ yavru ve yumurtalarının zaman zaman sincap ve fareler tarafından parçalandığı görülmektedir. Özellikle sincap yavrularının kuģ yuvalarını iģgal ettiği ve ayrıca yuvaların bazılarının, asıldıktan 3-5 sene sonra, asma çengelinin yuvaya takıldığı çividen koptuğu bildirilmektedir. Bu gibi problemlerin zamanında tespit edilerek giderilmesi yoluna gidilmelidir. Yuvaların her yıl veya iki yıl arayla kıģtan önce veya ilkbaharda erkenden temizlenmeleri gerekmektedir. Temizlemenin çeģitli faydaları olduğu Ģüphesizdir. Ancak yuva sayısı arttıkça temizleme güçleģmekte ve masraflı olmaktadır KıĢ yemlemesi KuĢlar, kıģ aylarında, kar ve donların toprağı ve bitkileri örtmesi dolayısıyla besin bulmakta güçlük çekerler. Bu gibi hallerde, kuģları beslemek gerekir. Bir kuģ için, günde 4-5 çorba kaģığı dane yem yeterlidir. Besleme için en uygun yemler, ayçiçeği ve kenevir tohumudur. Diğer dane yemlerin, kırma olarak verilmesi uygundur. Tuzlu olmayan hayvanî iç yağına ceviz, fındık, fıstık parçaları karıģtırıp teker Ģeklinde dondurularak ağaçlara asılması, kuģların çok sevdikleri bir yemleme Ģeklidir. KıĢın toprak tamamen karla örtülmedikçe, kuģları yemlemek hem gereksiz hatta onları hazıra alıģtırdığı için uygun değildir.

92 Büyük alaca ağaçkakan, Dendrocopos major (Linnaeus, 1758) un Dendroctonus micans (Kug.) (Coleoptera: Scolytidae) Üzerindeki Etkinliği GiriĢ Dünyada ikiyüzden fazla ağaçkakan türü vardır. Bunlardan 8 tanesi Türkiye de bulunmaktadır (Serez 1981, Kiziroğlu 1989, Turan 1990). Bu türlerden 7 tanesi Doğu Karadeniz Bölgesi nde yaģamaktadır. Çoğu tür yıl boyunca aynı yerde yaģar ve göç etmez. Ağaçkakanlar zararlı böceklerle mücadelede önemli rol oynarlar. Birçok ağaçkakan türü temelde ağaçlarda yaģayan ve odun oyucu böceklerle beslenmekle birlikte meyve ve tohum da yerler. Birçok ağaçkakan yuva oyuklarını açmak için dikili kuru veya çürüyen ağaçları tercih eder. Ağaçkakanlar orman kuģ faunası için çoğu kez çekirdek tür lerdir (Lester 1982). Aksırt ağaçkakan, Dendrocopos leucotos (Bechstein, 1802) (Danford 1880, Kumerloeve 1962, Serez, 1981), Büyük alaca ağaçkakan, Dendrocopos major (Linnaeus, 1758) (Kumerloeve 1961, 1962, 1967, Vielliard 1968, Serez 1981, Eroğlu vd. 2004), AlabaĢ, Dendrocopos medius (Linnaeus, 1758) (Kumerloeve 1962, 1967, 1970, Vielliard 1968, Serez 1981), Küçük Ağaçkakan, Dendrocopos minor (Linnaeus, 1758) (Kumerloeve 1962, 1970, Watson, 1961, Vielliard 1968, Serez 1981), Suriye ağaçkakanı, Dendrocopos syriacus (Ehrenberg, 1833) (Ballance 1958, Kumerloeve 1962, 1969, 1970, Vielliard 1968, Winkler 1973, Serez 1981), Kara ağaçkakan, Dryocopus martius (Linnaeus, 1758) (Kumerloeve 1962, 1967; Schweiger 1965, Serez 1981, Eroğlu vd. 2004), ve YeĢil ağaçkakan, Picus viridis Linnaeus, 1758 (Wadley 1951, Kumerloeve 1962, Serez 1981, Eroğlu vd. 2004) türleri Doğu Karadeniz Bölgesi nde yaģamaktadır. Avrupa nın nadir türlerinden olan D. leucotos, doğal yaģlı ormanlarda yaģamaktadır (Carlson 2000). Ġçerisinde birçok dikili kuru ağacın olduğu idare süresini doldurmuģ geniģ yapraklı ormanları tercih etmektedir (Virkkala et al. 1993,

93 93 Martikainen et al. 1998). Benzer Ģekilde, tehlikedeki bir tür olan D. medius un yaģam alanın idare süresini doldurmuģ meģe ormanlarıyla sınırlı olduğu belirlenmiģtir (Pasinelli 2000). MeĢe ve kayın gibi yapraklı ağaç ormanlarını tercih ettiği ve bu bölgenin batı sınırında Ordu ilinde (Kumerloeve 1970) ve bu ilin güneyindeki dağlık alanlarda çok geniģ saf kayın ormanlarının bulunduğu AkkuĢ yöresinde (Serez 1981) yaģadığı tespit edilmiģtir. Dendrocopos syriacus un bu bölgede ve Türkiye nin diğer kısımlarında büyük akarsu vadilerinin iç kısımlarında ve belirli bir yükseltinin üzerindeki bu akarsu kollarının küçük vadilerindeki kavaklık ve söğütlükler ile elma, armut, erik, ceviz, dut, kayısı kiraz ve viģne ağaçlarından oluģan meyve bahçelerinde yaģadığı bilinmektedir (Ballance 1958; Kumerloeve 1962, 1969, 1970, Vielliard 1968, Winkler 1973). ġekil XX: Büyük alaca ağaçkakan, Dendrocopos major ve Kara ağaçkakan Dryocopus martius Bölgede sadece Hopa da bir bireyine rastlanılan (Serez 1981) Dendrocopos minör taban arazi meyve bahçelerinde, akarsu deltalarında, vadi tabanlarına yakın ağaçlık alanlarda yaģamaktadır (Kumerloeve 1962, 1970, Watson 1961, Vielliard 1968). Diğer yandan, Dendrocopos major, Dryocopus martius ve Picus viridis in bu bölgede ve bulundukları Türkiye nin diğer kısımlarında, yaygın olarak m yükseltiler arasında iğne yapraklı ve yapraklı ağaç türlerinden oluģan saf ve karıģık ormanlarda yaģadıkları görülmüģtür. (Wadley 1951, Kumerloeve 1961, 1962, 1967, Schweiger 1965, Vielliard 1968, Serez 1981, Eroğlu vd. 2004).

94 94 Bu üç türden D. major, m arasında tüm bölge ormanlarında yaygındır (Serez 1981, Eroğlu vd. 2004). Büyük alaca ağaçkakan batı Palearktik in en yaygın ve en iyi bilinen ağaçkakan türüdür (Michalek and Miettinen, 2003). Yaz aylarında avlanan 9 diģi ve 6 erkek bireyin mide analizinde, türün böcek tüketiminin %72 sinin karınca ve %15 inin kabuk böceklerinden oluģtuğu görülmüģtür (Serez 1981). D. martius, D. major ün kaydedildiği yerlerin çoğunda tespit edilmiģtir. Yaz aylarında 3 bireyin böcek tüketiminin %63 ünü karıncalar, %15 ini ise kabuk böcekleri oluģturmaktadır. Picus viridis, önceki iki türün tespit edildiği ormanlarda ve geniģ yapraklı ve iğne yapraklı türlerden oluģan bazı karıģık meģcerelerde, yukarı Çoruh havzasındaki Bayburt orman fidanlığında kaydedilmiģtir (Serez 1981). Sonuç olarak, D. major ve D. martius un bölgede bulunan kabuk böcekleri üzerinde önemli mücadele etkinlikleri vardır. Bu türlere ek olarak P. viridis in de sınırlı bir etkiye sahip olduğu görülmüģtür (Eroğlu vd. 2004). Bu çalıģmada D. micans ın zarar düzeyi ve bölge ormanlarında yaģayan bu ağaçkakan türlerinin bu zararlının populasyon düzeyine olan doğal etkinliklerinin ortaya konulması ve bu kuģlara ait etkinliğin, bu zararlı böceğin biyolojik mücadelesinde kullanılan Rhizophagus grandis Gyll. (Coleotera: Rhizophagidae) etkinliği ile karģılaģtırılması amaçlanmıģtır. Böylece, ağaçkakanların, D. micans ın kontrolündeki doğal etkinleri açığa çıkarılarak, ormancılık faaliyetleri sırasında bu kuģlara yuva ve barınak olabilecek dikili kuru ağaçların ve özel yaģam ortamların korunmasına olabildiğince özen gösterilmesinin kaçınılmazlığına dikkat çekilmiģtir. Materyal ve Yöntem Doğu ladini ormanlarında D. micans ın yayılıģ alanlarında 30X10 m boyutlarında 143 deneme alanında bu böceğin zarar verdiği ağaçlardaki mevcut böcek yumurta, larva, pupa ve erginleri sayılmıģ ve yiyim alanları ölçülmüģtür. R. grandis in etkinliği, bulunduğu galerilerde mevcut değiģik biyolojik evrelerdeki D. micans bireylerinin sayılarına ve bu yırtıcının ergin ve larva evrelerinde bulunan birey sayılarına göre hesaplanmıģtır. Bu deneme alanlarının 57 sinde ağaçkakan faaliyetine rastlanmıģtır. D. micans kuluçka galerileri üzerindeki ağaç kabuğunda bulunan her bir oyuğun bu kuģlar tarafından tüketilen bir böcek bireyine karģılık geldiği kabul edilerek, inceleme anında faal olan yuvalardaki tüketilen böcek miktarlarına göre bu kuģların aktüel etkinlikleri hesaplanmıģtır. Ġnceleme anında faal olmayan kuluçka ortamlarındaki her bir ağaçkakan oyuğuyla yine bir böcek bireyinin

95 95 tüketilmiģ olduğu varsayılarak, bu yiyim alanlarında yaklaģık olarak kaç D. micans bireyinin yiyim yaptığı hesaplanmıģtır. Bu yiyim alanları için hesaplanan böcek miktarları ile ağaçkakan oyuklarının sayıları karģılaģtırılarak geçmiģ yıllara ait etkinlik hesaplanmıģtır. Bu etkinlik miktarı aktüel miktara eklenerek birikimli etkinlik hesaplanmıģtır. Bu kuģların etkinliği R. grandis in etkinliği ile karģılaģtırılmıģtır. Yükselti basamaklarına ve meģcere kuruluģlarına göre bu kuģların aktivitelerindeki değiģiklikler değerlendirilmiģtir. ġekil XX. Büyük alaca ağaçkakan, Dendrocopos major Bulgular ve TartıĢma Bu araģtırma kapsamında toplam 4289 ağaç incelenmiģ ve D. micans ın bu ağaçların %15 ine zarar verdiği ve %9.9 unda zararını sürdürdüğü tespit edilmiģtir. Toplam D. micans bireyi değerlendirilmiģtir. R. grandis in etkinliği, bulunduğu galerilerde %86, bulunduğu deneme alanlarında %24 ve tüm alanda %12 olarak hesaplanmıģtır. Ağaçkakan türlerinin bulundukları alanlarda %12.7 ve toplam alanlarda %5.3 lük aktüel ve %14.6 birikimli bir etkinliğe sahip oldukları saptanmıģtır. Ağaçkakan oyukları 143 deneme alanından 57 sinde tespit edilmiģtir. Artvin de 1985, Giresun da 1990 ve Trabzon da 1998 yıllarında baģlatılan biyolojik mücadele çalıģmalarında bugüne kadar üretilen yaklaģık adet R. grandis toplam ha alana salıverilmiģtir (Alkan 1985, 2000, Alkan ve Aksu,

96 , Alkan-Akıncı vd. 2004). Böylece R. grandis üretiminde milyonlarca dolar harcanarak %12 lik bir etkinlik sağlanabilmiģtir. Oysa ağaçkakanlar hiçbir manupulasyon olmadan doğal yoldan %5.3 lük bir etkinlik sağlamaktadır. Deneme alanlarının %24 ü m ler arasına, %52 si m ler arasına ve %24 ü de m ler arasına rastlamıģtır. Ağaçkakan oyuklarının %34.7 si m arasında, %43.5 i m arasında ve %21.8 i m arasındadır. Ancak alınan deneme alanlarının sayıları dikkate alındığında deneme alanı baģına ortalama oyuk yoğunluğunun m ler arasında 37.1, m ler arasında 21.9 ve m ler arasında ise 23.3 olmaktadır m ler arasındaki oyuk sayısı diğer yükseltilere oranla %17 dolayında fazla olmuģtur. Oyuk sayısının böcek yoğunluğuna bağlı olarak da değiģebileceği göz önüne alınmalıdır. Böcek miktarlarının bu yükselti basamaklarına dağılımları sırasıyla %14, %57.8 ve 28.2 dir. Deneme alanlarına düģen ortalama böcek miktarları ise yükselti basamaklarında sırasıyla 19.5, 37.5 ve 39 dur. Sonuç olarak birinci yükselti basamağında deneme alanına düģen ortalama böcek sayısı 19.5 iken oyuk sayısı/böcek sayısı oranı 1.91 olmaktadır. Ġkinci ve üçüncü yükselti basamaklarında deneme alanlarına düģen ortalama böcek sayıları 37.5 ve 39 olurken, oyuk sayısı/böcek sayısı oranı 0.58 ve 0.59 olmaktadır. Bu durumda m ler arasında ağaçkakanların etkinliği, ve m ler arasındakine oranla yaklaģık 3 kat daha fazla olmaktadır. Tüm bu sonuçlara bağlı olarak ağaçkakan yoğunluğunun m ler arasında daha fazla olduğu ortaya çıkmaktadır. Bunun en önemli nedeni, bu kuģakta yapraklı ve iğne yapraklı karıģık veya saf ormanlarla diğer bitki türlerinin yakın alanlar içinde yoğun olarak bulunmasıdır. Ağaçkakan türleri yuva ve uyku oyuklarını hem geniģ yapraklı hem de iğne yapraklı ağaçların dikili kuru, kısmen kurumuģ ve devrik bireylerinde açmaktadırlar. Ormandaki silvikültürel iģlemler sırasında, belli alanlarda ağaçkakanların yuva ve uyku oyukları için uygun ağaçlar bırakılmalıdır. Dikili kuru ve kısmen kurumuģ ağaçların bulunduğu yaģlı orman parçaları veya mevcut doğal yaģlı ormanlar korunarak, bu kuģların yoğunluğu arttırılabilir ve daha fazla harcama yapmadan zararlı böceklerle mücadelede daha yüksek bir etkinlik sağlanabilir. Küçük ağaçkakanların korunması için planlamanın, geniģ yapraklı ağaç türlerinin baskın olduğu en az 40 ha büyüklüğünde ve en fazla 200 ha a bölünmüģ bir ormana odaklanması gerekmektedir (Wiktander et al. 2001). Tehlike altındaki bir tür olan alabaģ ağaçkakan ile ilgili planlama kararları, yaģlı meģelerin korunmasına ve

97 97 tesisine odaklanmıģtır; gelecekte de oyuk açmaya uygun ağaçların bulundurulması dikkate alınmaktadır (Pasinelli 2000). Finlandiya da aksırt ağaçkakanın yok olmasını önlemek için ağaçkakanın tercih ettiği geniģ yapraklı orman ağı önerilmiģtir (Virkkala et al. 1993). Ayrıca ağaçkakan türlerinin çeģitliliği ile diğer orman kuģları türlerinin sayısı arasında da pozitif bir iliģki bulunmuģtur (Mikushski et al. 2001). Ladin ormanlarımızın en zararlı kabuk böceği türü konumundaki Ips typographus (L.) (Coleoptera: Scolytidae) un zarar yaptığı ormanlardaki, inceleme alanları içinde ağaçkakanların fazlasıyla etkin oldukları ve bu böceğin zarar verdiği ağaçlarda D. micans takine oranla çok daha fazla oyuk oluģturdukları tespit edilmiģtir. Ancak, bir ağaç üzerindeki I. typographus miktarı D. micans a oranla çok daha fazla olduğundan tam bir değerlendirme için çok daha kapsamlı bir sayım ve hesaplamanın yapılması gerekmektedir. Ancak belirlenen ortalama böcek miktarları ile bu böceğin zarar verdiği ağaçlar üzerinde gözlemlenen oyuk miktarları bu kuģların I. typographus üzerinde de D. micans takine yakın bir etkinliğe sahip olduklarını ortaya koymaktadır. 6. Türkiye de Orman Zararlıları ile Biyolojik Mücadele 6.1. Çam Keseböceğine KarĢı Biyolojik Mücadelede Calosoma sycophanta L. (Coleoptera: Carabidae) Üretimi Lepidoptera tırtıllarının bir avcısı olarak, Calosoma sycophanta L. nın önemi yıllardır bilinmektedir. Lymantria dispar (L.) ve Euproctis chrysorrhoea (L.) nin 1900 lerin baģında New England daki kapsamlı salgınları sırasında C. sycophanta nın bu alanlara yerleģtirilmesi için kararlı gayretler gösterilmiģtir. Öncelikle Avrupa dan sağlanan 2364 avcı böcek, 1905 ve 1910 yılları arasında salıverilmiģ ve yerleģtirme baģarıyla sonuçlanmıģtır (Burgess 1911). YerleĢmesinden sonra, bu böceğin yıllık yayılıģı ile ilgili ayrıntılı çalıģmalar yapılmıģtır (Burgess and Collins 1915). C. sycophanta genç larvalarının hareketli bir kağıt yüzey üzerinde aldığı yolun çizilmesiyle, besin veya uygun nem koģulları olmadan bu larvaların 1.7 mil kadar yol alabildikleri belirlenmiģtir (Burgess 1911). Mevcut kaynaklardan C. sycophanta erginlerinin genellikle çok çevik ve atik olduğu (Burgess 1911; Burgess and Collins 1915, 1917), bu türün yayılıģının larva erginlerinin toprak yüzündeki hareketlerinin

98 98 birleģimi oluğu anlaģılmaktadır. C. sycophanta erginlerinin kuvvetli ve çevik uçucular da olduğu söylenmektedir. C. sycophanta nın 1900 lerin baģında New England da L. dispar ve E. chrysorrhoea nin salgın alanlarına yerleģtirilmesi için kararlı gayretler gösterilmiģ ve öncelikle L. dispar ın mücadelesini desteklemek amacıyla Avrupa dan ABD ne baģarılı bir Ģekilde taģınmıģtır (Burges, 1915; Howard and Fiske, 1911). C. sycophanta ilk olarak 1905 yılında New England yerleģtirilmiģ (Burges, 1911) ve yakın yıllarda, diğer bazı eyeletlere taģınmıģtır (Weseloh, 1990; Weseloh et al., 1995). L. dispar ın çok iyi bir avcısı olan C. sycophanta erginleri bu güvenin tırtıllarını aktif olarak avlar ve avını yakalamak için çoğu zaman ağaçlara tırmanır. Larvaları da ağaçlara tırmanarak daha çok L. dispar ın pupalarını ararlar ve bir alanda mevcut pupalara ortalama %40 dolayında kayıplar verebilirler (Weseloh, 1985). Bir çift ergininin birkaç yüz lepidopter larvasını yok ettiği tahmin edilmektedir. (Ferrero, 1985). Sağlanan bu baģarılar C. sycophanta nın meģe kese güvesi, Thaumetopoea processionea L. (Ferrero, 1985) altın kıçlı güve, Euproctisc chrysorrhoea L., (Evans, 2009) ve çam kese böceği, Thaumetopoea pityocampa (Den. & Schiff.) (ve/veya Thaumetopoea wilkinsoni Tams) (Kanat and Özpolat, 2006) gibi diğer bazı önemli zararlı lepidopterlerin biyolojik mücadelesinde denenmesi veya kullanılmasını teģvik etmiģtir. C. sycophanta orman ve kentsel orman çevrelerinde, çam kese böceği bireylerinin sayılarını, dördüncü ve beģinci larva evrelerinde, azlatılmasına yardım eden önemli bir doğal düģmandır. Mart baģında topraktan çıkmaya baģlayan erginleri, çam kese böceği tırtıllarını aktif olarak avlarlar ve avlarını yakalamak için çoğunlukla ağaçlara tırmanırlar. Bazı davranıģsal laboratuar ve arazi araģtırmaları düģük sayıdaki avcı böcek erginlerinin çam kese böceği populasyonları üzerinde yerine göre önmeli bir etkisinin olduğuğunu göstermiģtir (Kanat & Mol, 2008). C. sycophanta, Türkiye de son yıllarda çam kese böceğinin biyoljik mücadelesine destek sağlamak amacıyla kullanılmaktadır (Kanat and Özpolat, 2006). Bu avcı böceğin yüksek av arama yeteneği ve doğurganlığı, kitlesel üretim laboratuarlarının kurulması ve ormanlık çevrelere salıverilmesi çalıģmalarının baģlatılmasına neden olmuģtur. Yaygın olarak büyük miktarlarda C. sycophanta (örneğin, yılda yaklaģık avcı böcek) 35 laboratuarda üretilmektedir.

99 Çam Kese Böceği Batı Çam Kese Böceği Thaumetopoea pityocampa (Denis & Schiffermüller, 1775) Doğu Çam Kese Böceği, Thaumetopoea wilkinsoni Tams, 1924 ġekil Çam keseböceğinin erkek ergini, yumurta koyan diģi ergini YayılıĢı: Akdeniz Havzasında, güneyde Libya nın kuzeydoğu ucu ile Tunus, Cezayir ve Fas ın kuzey kesimleri, tüm Akdeniz ve Ege adaları, Filistin, Ġsrail, Lübnan ve Suriye nin Akdeniz kıyı Ģeridi, Türkiye de Akdeniz, Ege, Marmara, Batı ve Orta Karadeniz bölgeleri, Yunanistan, Bulgaristan, Makedonya, Arnavutluk, Bosna Hersek, Hırvatistan, Slovenya, Ġtalya, Fransa, Ġspanya, Portekiz ile Avusturya ve Ġsviçre nin güney sınırlarında yayılmıģtır (ġekil 3.4.). Türkiye de Orta Karadeniz Bölgesinde Samsun dan baģlayan yayılıģı, doğuya doğru da YeĢilırmak Havzası boyunca Erbaa, Niksar, ReĢadiye ve Koyulhisar yönünde Doğu Karadeniz ardına sokulur. ġekil Çam keseböceğinin, Pinus türlerinin yerel dağılımına bağlı yayılıģı.

100 100 Zarar yaptığı bitkiler: Doğal yayılıģ alanında Çam ve Sedir türlerinde zarar yapar. Türkiye de Pinus brutia, P. nigra, P. sylvestris, P. pinea ve P. halepensis ve Cedrus libani de tespit edilmiģtir. Konukçu ağacın iğne yapraklarının tüketilmesi durumunda etraftaki Ardıçlarda, Juniperus excelsa da beslenir. Beslenecek uygun bitki bulamadığında Olea europaea, Cistus spp., Phillyrea media, Arbutus unedo gibi maki elemanlarının yapraklarını da tüketir. Ancak bu bitkiler uygun besin kaynağı olmadığından beslenen tırtıllar çoğu kez ölür. Zararı: Tırtılları çam ağaçlarının iğne yapraklarından beslenirler. Fizyolojik ve primer bir zararlıdır. Bir ağaçta az sayıda bulunursa sadece yuvaların etrafındaki iğne yapraklar zarar görür. Salgın durumunda ağaçları ve meģcereleri tamamen yapraksız hale getirir. Daha çok meģcere kenarlarındaki ve en çok da münferit haldeki ağaçları tercih eder. Güney bakılarda taģlı ve sığ topraklar üzerindeki, kapalılığı bozulmuģ meģcrelerde ve maki içerisindeki dağınık çamlarda fazla görülür. Ġğne yapraklarını kaybeden ağaçlar zayıf düģer ve artım kaybına uğrar. Ancak zarar, ağaç geliģiminin azaldığı kıģ süresince ve ilkbahar baģlangıcında meydana geldiğinden ve tomurcuklar zarar görmediğinden, yenen iğne yapraklar yeniden yeģeririler. Ağır saldırı altındaki ağaçlarda mücadele amacıyla keselerin toplanması sürgün ve dalcık kayıplarına neden olur. Biyolojisi Türkiye ormanlarında çok geniģ bir alanda zarar yapan Çam kese böceğinin biyolojisi ayrıntılı olarak ele alınacaktır. Yumurta evresi: DiĢi böcek iki iğne yaprağı bir araya getirerek üzerlerine sık bir Ģekilde yan yana yumurtalarını koyar. Bu yapı mısır koçanını andırdığından buna yumurta koçanı adı verilir. Yumurta Bir koçandaki yumurta sayısı (ortalama 273) adettir. DiĢi, yumurtalarını koyarken üzerlerini dama dizilen kiremitler gibi pullarla örter. ġekil Çam keseböceğinin yumurta koçanı Larva evresi: Genç tırtıllar yumurtadan Ağustos sonu ve özellikle Eylül baģında çıkarlar. Yumurtadan çıkan tırtıllar iğne yaprağın dip kısmımda veya yakınında toplanır ve etraflarındaki iğne yaprakları kemirmeye baģlar. Burada çok ince ağlardan bir yuva örerler. Küçük olan bu yavanın içerisinde tırtılların dıģkıları görülür. Tırtıllar biraz geliģince ikinci bir sürgüne geçerek orada bir yuva hazırlar ve iğne yaprakları daha belirgin bir Ģekilde kemirirler. Bundan sonra üçüncü bir sürgünde yuva yaparlar. Bu evrede iğne

101 101 yaprakları sadece orta siniri kalacak Ģekilde tüketirler. Ġlk üç yuvanın bulunduğu iğne yapraklar genel olarak kısa bir süre sonra sararır ve ölürler. Tırtıllar yer ve yuva değiģtirme iģini 1-3 defa daha tekrarladıktan sonra 3. larva evresinde büyük kıģ yuvalarını yaparlar. Kese olarak adlandırılan bu yuvaların içerisinde tırtılların dıģkıları ve değiģtirdiği derileri görülür. Dördüncü yuvadan sonra tırtıllar çoğunlukla iğne yaprakların tamamını yerler ve sadece dip kısımlarını bırakırlar. ġekil Çam keseböceğinin yumurta koçanı üzerinde ve ağ içinde genç larvaları. Tırtılların toplu yaģamında iki faz vardır. Birincisi yumurtadan çıkıģ ile ilk soğukların baģladığı ve kıģlık keselerini örmeye baģladıkları, üçüncü deri değiģtirmeye kadar geçen Ekim-Kasım dönemidir. Bundan sonra ikinci faz baģlar. Bu da üçüncü deri değiģiminden, pupa olmak için toprağa inmeye baģladıkları zamana kadar geçen dönemdir. Tırtıllar kıģlık keselerini genellikle tepe sürgünlerine yakın dallara veya tepe sürgününün bulunduğu dal çatallarına yapar. Ġlk 3 deri değiģimine kadar devamlı sürgün değiģtiren tırtıllar kıģlık keseyi ördükten sonra bir daha kese değiģtirmez ve onu barınak olarak sonuna kadar kullanır. Kural olarak, tırtıllar yer değiģtirirken ağaçta daima aģağıdan yukarıya doğru çıkar, yani bir sonraki yuvayı bir öncekinden daha yukarıda kurarlar. Ġğne yaprakları daha kalın olan Karaçamlarda yuva değiģtirme kızılçamlardakinden daha az görülür. Ayrıca havanın ani olarak soğuması yuva sayısını azaltır ve tırtılların hemen büyük kıģlık yuvalar meydana getirmesine neden olur. Keseler, genellikle dalların uç kısımlarına ve çatal yerlerine yapılır. ġekil Çam keseböceğinin kıģlık yuvaları.

102 102 Yuvada toplu olarak yaģayan tırtıllar, gündüzü yuvada dinlenerek geçirirler. AkĢam karanlık basınca yuvadan çıkarak iğne yapraklarla beslenen tırtıllar, Ģafak vakti yuvaya dönerler. Hava sıcaklığı +6 C nin altına düģtüğünde, tırtıllar geceyi de yuvalarında geçirirler. Ancak Akdeniz iklim koģullarında sıcaklık ender olarak +6 C nin altına düģer. Bu nedenle tırtıllar genellikle geceleri yuvadan çıkar ve iğne yapraklarla beslenirler. Yuvalar, tırtıllara barınak olmanın yanında gündüzün güneģ ıģınlarının bir kısmının yansımasını ve soğuk havalarda da sıcaklığın korunmasını sağlar. Keselerin içindeki sıcaklığın dıģ ortamın sıcaklığından 1-2 C kadar fazla olduğu bulunmuģtur. Temelde Akdeniz Bölgesinde yayılmıģ olsa da, çam kese böceği, Thaumetopoea pityocampa (Lepidoptera: Thaumetopoea) nin tırtılları, 25 0 C yi geçen çok yüksek aylık ortalama sıcaklıklara katlanamaz (Demolin, 1969). Ġzole edilmiģ larvalar için, en üst öldürücü sıcaklık C, en düģük öldürücü sıcaklık -6 0 C dir ve C de 200 bireylik tırtıl kolonileri, solar bir ısıtıcı olarak ödev gören kıģlık yuvalarda bir araya toplanır. Solar ıģınım, yalıtımın her bir saati için günlük en yüksek sıcaklığı C artırarak yuva ortamını etkiler. Sıcaklık, +10 ile C arasında olduğunda, tırtıllar, keselerden ayrılır ve ancak sıcaklığı 20 0 C den fazla olan bir yer bulduklarında dururlar. Mevsim süresince düģük sıcaklıklar larval geliģmeyi yavaģlatır ve tırtıllar, kelebek çıkıģının iki veya üç yıla yayılmasına öncülük eden zorunlu diyapoza girer. ġekil Çam keseböceğinin beslenme yerine giden ve dönen tırtılları. Bir kese içinde bulunan tırtıl sayısı (ortalama 208) adet olarak tespit edilmiģtir. Yapılan tespitlerde büyük bir kese içindeki tırtıl sayısının bazen binden fazla olduğu da görülmüģtür. Bu durum, birçok tırtıl grubunun bulunduğu ağaçlarda, tırtıl gruplarının iplikçiklerle iģaretledikleri yuvaya dönüģ yollarının birbiriyle kesiģtiği ya da temas ettiği noktalarda sabahleyin yuvaya dönen bir grubun kendi yolundan ayrılıp diğer bir yuvaya ulaģması sonucu meydana gelmektedir. Bu tür bir kesedeki tırtıl sayısı birkaç katına çıkabilir ve yer darlığı çeken tırtıllar keseyi büyütebilir. ġekil Çam keseböceğinin olgun tırtıllarının beslenmesi.

103 103 Keselerin üst tarafı yağmur ve kar sularını üzerinde tutmayacak Ģekilde yapılmıģtır. Ġçerisi birçok bölmelere ayrılmıģ olan keslerin alt tarafında dıģkıların düģmesi için bir delik mevcuttur. DıĢarı dökülmeyen dıģkılar kesenin içinde kalır. Çam keseböceğinin tırtıllarına dokunulduğunda insan ve hayvan derilerinin hassas kısımlarında kaģıntı ve tahriģlere neden olur. Bu durum tırtıllarda zehirli kıllarının bulunmasından ileri gelir. Bu kılların zehir etkisi, küçük, çoğunlukla 1 mm yi geçmeyen ve kolaylıkla kırılan yan dikenlerle donatılmıģ kılcıklardan meydana gelir. Bunlara ayna kılları ya da zehir kılları denir. Zehir kılları özellikle üçüncü larva evresinden sonra geliģir ve tahriģe neden olur. Büyük bir tırtılda bulunan ayna kıllarının sayısı ortalama adettir. Pupa evresi: Olgun tırtıllar Nisan sonu ya da Mayıs baģında toprağa girer ve ördükleri bir koza içinde pupa olurlar. Tırtılların toprağa girdiği yerler etrafa oranla bir süre daha kabarık görünür. Toprağa girme yeri ağaçtan çeģitli uzaklıklarda olabilmektedir. Tırtılların toprağa girme derinliği, toprağın fiziksel özelliklerine bağlı olarak 2-30 cm arasında değiģir. Toprakta geçen pupa evresi yaklaģık 3-4 ay sürer. Ergin evresi: Çam keseböceği genellikle Temmuz sonunda erginleģir. Uçma zamanı yörelere göre farklılıklar gösterir. Örneğin, Marmara Bölgesinde Temmuz sonu, Antalya, Mersin ve Manavgat yörelerinde Eylül ve Ekim aylarındadır. Çam keseböceği generasyonunu normalde bir yılda tamamlamaktadır. Ancak toprakta geçen pupa evresi 1-3 yıl arasında değiģmektedir. Aynı yıl pupa olan bireylerden bir kısmı o yıl erginleģip uçarken, geri kalanlar 1-3 yıl daha toprakta diyapozda kalarak ikinci, üçüncü veya dördüncü yılda erginleģip uçar. ġekil Çam keseböceğinin toprağa inme hazırlığındaki olgun tırtılları. ġekil Toprağa inmekte olan ve toprakta pupa yerine giden tırtıllar.

104 Çam Keseböceğine KarĢı Biyolojik Mücadelede Calosoma sycophanta L. (Coleoptera: Carabidae) Kitle Üretimi ve Araziye Salımı Lepidoptera tırtıllarının bir avcısı olarak, Calosoma sycophanta L. nın önemi yıllardır bilinmektedir. Lymantria dispar (L.) ve Euproctis chrysorrhoea (L.) nin 1900 lerin baģında New England daki kapsamlı salgınları sırasında C. sycophanta L. nın bu alana yerleģtirilmesi için kararlı gayretler gösterilmiģtir. Öncelikle Avrupa dan sağlanan 2364 avcı böcek, 1905 ve 1910 yılları arasında salıverilmiģ ve yerleģtirme baģarıyla sonuçlanmıģtır (Burgess 1911). YerleĢmesinden sonra, bu böceğin yıllık yayılıģı ile ilgili ayrıntılı çalıģmalar yapılmıģtır (Burgess and Collins 1915). C. sycophanta genç larvalarının hareketli bir kağıt yüzey üzerinde aldığı yolun çizilmesiyle, besin veya uygun nem koģulları olmadan bu larvaların 1.7 mil kadar yol alabildikleri belirlenmiģtir (Burgess 1911). Mevcut kaynaklardan C. sycophanta erginlerinin genellikle çok çevik ve atik olduğu (Burgess 1911; Burgess and Collins 1915, 1917), bu türün yayılıģının larva erginlerinin toprak yüzündeki hareketlerinin birleģimi oluğu anlaģılmaktadır. C. sycophanta erginlerinin kuvvetli ve çevik uçucular da olduğu söylenmektedir. ġekil Calosoma sycophanta L. erginleri ve üretim ekibi KıĢlıklarından çıkan C. sycophanta erginleri yumurta bırakmaları için bol miktarda tırtılla yaklaģık hafta beslenmeye ihtiyaç duymaktadırlar. Erginler, ġubat ayının son günleri ile Mart ayının ilk günlerinde kıģladıkları topraktan çıkarak ağaçlar üzerindeki çam keseböceği larvaları ile beslenmeye baģlarlar. KıĢı toprak içerisinde geçiren C. sycophanta erginleri, KahramanmaraĢ Bölgesinde arazide çam keseböceğinin 4. ve 5. larva dönemlerinde topraktan çıkmakta ve

105 105 Mart ve Nisan aylarında gün civarında aktif durumda kalmaktadırlar. Besin verilmeyen Calosoma erginleri yaklaģık 2 ay açlığa dayanabilmektedirler. Bu predatör böcek türü, çam keseböceğinin biyolojisine uyum sağlamakta ve populasyonun azalmasında etkili olmaktadır. Arazide çam keseböceğini baskı altına alması açısından değerlendirildiğinde, Calosoma sycophanta nın olmadığı alanlardaki her bir kesedeki çam keseböceği larva sayısı ortalama 121 (69-173), Calosoma sycophanta nın bulunduğu alanlardaki her bir kesede ise ortalama 32 (21-43) adet yani daha az çam keseböceği larvası bulunmaktadır. Keseler içinde bulunan Calosoma sycophanta ergini sayı olarak genellikle 1, bazen 2 3 zaman zaman da çok miktarda da bulunabilmektedir. KıĢlıklarından çıkan C. sycophanta erginleri yumurta bırakmaları için bol miktarda tırtılla yaklaģık hafta beslenmeye ihtiyaç duymaktadırlar. Bu süre esnasında iyi beslenen ve çiftleģen diģi erginler nemli toprağa yumurtalarını bırakmaktadırlar. Laboratuara getirilen C. sycophanta ların yaklaģık %50 sinin erkek, %50 sinin diģi olduğu ve buna bağlı olarak bu türün cinsiyet oranı 0.5 olarak tespit edilmiģtir. Calosoma erginleri ölmüģ çam keseböceği larvalarını yememekte, canlı larvalarla beslenmektedirler. Erginler, henüz kitinleģmemiģ çam keseböceği pupalarının zar kısmını parçalayarak beslenmektedirler. C. sycophanta erginleri ortalama günde 10 adet çam keseböceği larvasını parçalamakta, bunlardan 7 tanesini yemektedirler. Calosoma larvaları da ortalama iki günde bir adet çam keseböceği larvası yemekte, birkaç adedini de parçalamakta, ayrıca Calosoma larvalarının da çam keseböceğinin yeni oluģmuģ pupaları ile beslenmektedirler. Calosoma erginlerinin günlük ortalama 7 adet çam keseböceği larvasını yediği ve yılda gün aktif olduğu dikkate alındığında, bir ergin yıllık ortalama , 3-4 yıllık ömrü boyunca dolayna larva tükedebileceği tahmin edilmektedir ġekil Calosoma sycophanta L. nın erkek ve diģi ergini.

106 106 ġekil Çam kese böceğinin yoğuluğunun çok yüksek olduğu bir orman alanı. Predatör tür Calosoma sycophanta nın araziye bırakılması konusunda ülkemizde populasyonunun en fazla gözlendiği kızılçam ormanları dikkate alındığında, Hektarda ortalama 1200 ağacın olduğu, her bir ağaçta ortalama 1 er adet kese, her bir kesede ortalama 100 adet larva olduğu hesaplandığında, hektara ortalama adet ergin bireyin bırakılması gerekmektedir. Calosoma erginlerinin çam keseböceği pupaları ile beslenmeleri ve Calosoma larvalarının hem çam keseböceği larvaları ve pupaları ile beslenmeleri de dikkate alındığında hektardaki Calosoma birey sayısı daha da azalacaktır. Bir çalıģma kapsamında elde edilen bilgiler ıģığında kitle üretimi ve araziye salımı ile ilgili öneriler dikkate alınmalıdır. Erginler kıģlaklarından çıktıktan sonra iyi bir Ģekilde beslenilmeli ya da araziden beslenmiģ erginler getirilmeli, aksi halde erginler yumurta diyapozuna girmektedirler. ġekil Çam keseböceği larvasını yiyen Calosoma sycophanta ergini.

107 107 Diyapoza giren erginler daha sonra beslenseler dahi diyapozdan kurtulamamaktadırlar. Bu durum göz önüne alındığında laboratuara getirilen erginlerin ilk günlerde yeterince beslenmeleri gerekmektedir. ġekil Calosoma sycophanta yumurtaları. Yumurta ve larvalar için toprak nemi yeterli olmalı, hemen her gün yumurta saklama kapları ve larva besleme kapları kontrol edilerek kaplardaki küflenme ve nem azlığı giderilmelidir. Toprak tanelerinin birbirinden rahatça ayrılabileceği düzeydeki nem en uygun nem miktarıdır. Kuru toprakta yumurtalar kristalleģmekte, çok nemli toprakta ise toprağa yapıģarak küflenmektedirler. Besleme kaplarındaki erginlerin yumurta bıraktığı en uygun nemli toprak derinliği cm olmalıdır. ġekil Calosoma sycophanta yeni deri değiģtiren ve beslenen larvaları. Larvalar kannibalistik olduklarından birinci larva döneminden itibaren besleme kaplarına tek tek yerleģtirilmelidir. Yeni çıkan larvaların en kısa zamanda çam keseböceği veya sedir keseböceği larvaları ile beslenmeleri geliģimlerinde önemli

108 108 rol oynamaktadır. Besin olarak verilen un güvesi larvalarının boyutları küçük olduğundan kaplardan rahatlıkla dıģarılara gitmektedirler. Laboratuvarda elde edilen larvaların pupa olmaları için yine aynı nem koģullarına ihtiyaç bulunmaktadır. Arazide ise pupa olmaları için son dönem larvalar yaklaģık cm derinliğinde nemli toprağa gömülmeleri uygun olmaktadır. Laboratuvarda çalıģma esnasında alerji etkisinden en az etkilenmek amacıyla yumurta toplama, larva kontrolleri mümkünse laboratuvar dıģında bir masada yapılmalıdır. Alerjik durumlarda kullanılmak üzere tuz solusyonu hazır bulundurulmalıdır. Elde edilen erginleri bir sonraki yıla saklanması açısından laboratuvarda saklama çok verimli olmamakta, erginlerin renkleri matlaģmakta özellikle 25 0 C nin üzerinde toplu ölümler gözlenmektedir. Arazide saklamada ise cm derinliğe gömülmektedirler. Bu durumda erginlerin renkleri hem daha parlak hem de ergin ölümleri gözlenmemektedir. En uygun saklama Ģekli olan toprakta saklama uygulanmadır. ġekil Calosoma sycophanta yetiģtirme kaplarında ayrı ayrı beslen larvaları. Üretilen erginler anında zararın yoğun olduğu alanlara bırakılmalı, ya da pupa aģamasında (beslenmenin son bulduğu larva döneminde) zararın gözlendiği alanlarda toprağa gömülme Ģekli uygulanmalıdır. En verimli olan pupa salımı yöntemi kullanılması daha uygun görülmektedir.

109 Orman Zararlılarıyla Biyolojik Mücadelede Kırmızı Orman Karıncası, Formica rufa L. (Hymenoptera: Formicidae) Yuva Nakli GiriĢ Formica cinsinde Avrupa kırmızı orman karıncasının üç türü vardır. Bunlar, Formica polyctena, Formica pratensis ve Formica rufa türleridir. Kırmızı orman karıncalarının besinlerinin önemli bir bölümünü canlı böceklerin oluģturması, populasyonlarını birey sayısı bakımından yüksek derecede tutabilme yetenekleri, avlanacak böcek az olsa dahi bitki bitlerinin balözleri ile beslenebilme özellikleri dikkate alındığında, doğal yayılıģ alanlarının dıģına çıkabilecekleri ve taģınacakları yerlere uyum sağlayabilecekleri düģüncesini doğurmuģtur. Ġlk kez 1949 yılında Pavan (1956) tarafından Ġtalya Alplerinden, Prealplerin dağlık arazilerindeki ormanlarından 25 ayrı mevkiden ve Apeninlerden 28 ayrı mevkiden örnekler toplanmıģ, biyolojileri ve taksonomileri ayrıntılı olarak incelenmiģtir. Eldeki verilere göre bu grubun Ġtalya da 1 milyondan fazla yuvası vardır. Her yuvada ortalama olarak iģçi bulunduğu hesaplanmıģ ve ortalama 8 µg ağırlığındaki her iģçinin günlük besin ihtiyacı vücut ağırlığının 1/20 si olduğundan günde ortalama 72 ton ve 200 günlük aktif dönemde ise 14 bin tondan fazla böceği imha edebilecek bir potansiyelin varlığı belirtilmiģtir. Daha sonra aģamalı olarak bu karıncaların bulunmadığı yeni orman alanları araģtırılmıģ, araģtırılan orman alanlarının özellikle bu gruba ait populasyonları kabul edebilecek nitelikte olmasına ve zararlı böceklerin istilasından korunmaya muhtaç bir yer olmasına dikkat edilmiģtir. Bunu takiben büyük populasyonların toplanması, taģınması ve yerleģtirilmesini sağlayan pratik deneyler geliģtirilmiģtir. ġekil Formica rufa grubu karınca türlerinin dünyadaki yayılıģ alanları.

110 110 Kırmızı Orman Karıncasının Türkiye deki YayılıĢı Formica rufa L. Türkiye de en doğuda Kars-SarıkamıĢ, Oltu, Göle ormanlarından baģlayarak GümüĢhane, Erzincan, Giresun-ġebinkarahisar, Alucra, Sivas-SuĢehri, Koyulhisar, Ordu-Mesudiye, Tokat-Niksar, Erbaa, Amasya-TaĢova, Samsun- Vezirköprü, Sinop-Durağan, Boyabat, Çorum Osmancık, Kargı, Ġskilip, Kastamonu- Tosya ilçesi ve Küre dağları, Ilgaz dağları, Bolu Köroğlu dağları, Zonguldak, Ankara- Kızılcahamam, Çamlıdere, Beypazarı, EskiĢehir-Çatacık, Kütahya-Emet, TavĢanlı, Simav, Bilecik, Bursa Uludağ, Isparta-Senirkent e kadar doğal bir yayılıģa sahiptir (ġekil 2). Bu mıntıkaların hemen her yerinde transplantasyona imkân verecek büyüklükteki Formica rufa yuvalarına rastlamak mümkündür. ġekil Kırmızı orman karıncası Formica rufa L. nin Türkiye de bulunduğu yerler. 2.4 Kırmızı Orman Karıncasının Koruma Statüsü Kırmızı orman karıncası Formica rufa L., IUCN Tehdit Altındaki Türler Kırmızı Listesinde NT: Yakın Tehdit-yakın gelecekte tehlikeye düşme olasılığı olan türlerkategorisinde yer almaktadır. Kategoriler Kırmızı Orman Karıncalarının YaĢayıĢları Formica rufa saldırgan bir alan koruyucudur ve diğer karınca türlerine sık sık saldırarak alandan uzaklaģtırır. ÇiftleĢme uçuģları bahar süresince meydana gelir ve buna, korunan alanların sınırlarının yeniden belirlendiği komģu koloniler arasındaki vahģi savaģlar damgasını vurur.

111 111 Asker Kraliçe ġekil Devriye (asker) ve kraliçe karınca. ġekil Formica rufa iģçi karınca Formica rufa rakımı metre arasında olan ibreli ve ibreli-yapraklı karıģık ormanlarda koloniler halinde yaģar ve genel olarak yuvalarını kapalılığın tam olmadığı seyrek meģcereler ile orman içi açıklıkların kenarlarında yaparlar. ġekil Bir kırmızı orman karıncası yuvasının toprak üstü kısmı

112 112 Bütün kırmızı orman karıncaları, ekseriya dıģı çürümeye yüz tutmuģ ancak özü oldukça sağlam ve reçineli bir dip kütüğün etrafında ibre, küçük dal parçaları, reçine ve baģkaca bitkisel maddelerden inģa ettikleri çeģitli büyüklükteki tepecikler Ģeklinde ki yuvalarda koloniler halinde yaģarlar Ġğne yaprak ve küçük dal parçacıklarından oluģturulmuģ bir yuva. Yuvanın içerisinde birçok ana ve tali yollar vardır. Bu ana yollara galeriler denir. Bu yolların büyük bir bölümü yuvanın güneye ve güney doğuya bakan tarafından tepeye çıkarlar. Ayrıca bu yollar toprağın 1-2 metre kadar derinliklerine kadar inerler. Yuvalar içerisinde karıncaların giriģ ve çıkıģ galerileri mevcuttur. Yuvanın içerisinde çeģitli maksatlar için hazırlanmıģ özel odacıklar bulunur. Kraliçe karıncalar da diğer iģçi karıncalar gibi ilkbaharda havaların ısınıp, karların erimesiyle yuvanın üst yüzeyine kadar çıkarlar. Bu kraliçe karıncaların görevleri hem yumurta yapmak ve hem de iģçi karıncaların yuvada kalmalarını sağlamaktır. Transplantasyon çalıģmalarında kraliçe karıncaların yumurtalarını yuvanın en üst kısmından baģlayarak aģağı kısımlara doğru yumurtalarını koyduğu görülmüģtür. Bir yuvada, yuvanın büyüklüğüne göre değiģmekle birlikte ondan fazla kraliçe karınca bulunmaktadır. Yirmi adedi aģan kraliçe karınca tespit edilmiģtir. Erkek karıncalar kanatlıdırlar. Yuva içerisinde sayıları oldukça azdır. Kraliçelerin döllenmesini sağlarlar. Dölleme dıģında baģka görevleri yoktur. Erkek karıncalar toplu yaģama dâhil olmaz, çiftleģtikten sonra ölürler. ĠĢçi karıncalar, besin toplama, yuvayı inģa etme ve yuva yerinin seçimi görevini görürler. DüĢmanları ile mücadele ederken tek silahları olan formik asidi kullanırlar. Doğadaki mücadeleleri sırasında güçlerinin yetmediği her nesneyi formik asit ile öldürerek ya da parçalayarak taģıyabilecekleri büyüklüğe getirip yuvalarına taģırlar

113 Ġri bir tırtılı etkisiz hale getirip, taģımaya çalıģan Formica rufa bireyleri. Yuvada her türlü iģi yine iģçi karıncalar görürler. Ortalama ömürleri 6-10 yıl kadardır. BaĢlarındaki kraliçe karıncalar da dâhil olmak üzere yuvada ki bütün iģçi karıncalar kıģı uykuda geçirirler. Ġlkbaharda havaların ısınması ve karların erimesi ile yuvanın üst kısmına çıkarlar ve havaların uygun hale gelmesi ile de doğaya dağılarak yaģamlarına devam ederler. ĠĢçi karıncalar yılda yaklaģık olarak 200 gün faaliyet gösterirler. Bu 200 gün içerisinde durmadan dinlenmeden ve ormandaki ağaçların tepesine bile çıkarak orman sağlığı için çalıģırlar. Bitip tükenmek bilmeyen enerjileri vardır. Formica rufa grubu karıncalardan, zararlı orman böceklerine karģı yararlanmak için geniģ çapta araģtırmalar ve uygulamalar yapılmaktadır. Bu çalıģmalar sonunda orman karıncalarının yayılıģ alanlarının dıģına çıkarılabilecekleri ve götürüldükleri yerlere uyum sağlayabilecekleri anlaģılmıģtır. Kırmızı orman karıncaları ile özellikle ormanlarımızda zarar yapan böceklerle biyolojik savaģta yararlanma olanakları bulunmaktadır Kırmızı orman karıncalarının değiģik yollardan besin sağlaması.

114 Formica rufa L., Kırmızı Orman Karıncasının Önemi Kırmızı orman karıncası, Formica rufa L. ormanlarda zarar yapan Çam kese böceği, Thaumetapoae pityocampa (Den.&Schiff.), Sedir yaprak kelebeği, Acleris undulana (Wslm.), Çalı antenli çam yaprak arıları, Diprion pini ve Neodiprion sertifer ile Sünger örücü, Lymantria dispar (L.) ve Altınkıçlı kelebek, Euproctis chrysorrhoea (L.) gibi böceklerin biyolojik mücadelesinde yararlı olmaktadır. Böceklerin özellikle larvaları kırmızı orman karıncaları tarafından besin olarak tüketilir ve çoğalmaları önlenir. Zararlıların bulunduğu fakat karınca populasyonu olmayan bölgelere transplantasyon çalıģmaları ile nakilleri yapılmakta ve yeni götürülen bölgelere %80 lere varan oranlarda baģarılı olunmaktadır Diprion pini (L.), Çalı antenli çam yaprakarısı Tanımı. DiĢi erginler 8-11 mm boyda, vücutları kaba yapılı ve esas renk soluk sarıdır. Erkek erginler 6-9 mm boyda ve genellikle siyah renklidir. Antenler iki taraflı tarağımsı ve siyah renklidir. Olgun larvalar mm büyüklüğündedir. BaĢları kahverengimsi esmer, vücutları genel olarak sarı ile sarımsı yeģil arasında değiģir. Esmer renkli olanları da mevcuttur. Vücutlarının yanlarında bir sıra üzerine dizilmiģ noktalar halinde siyah lekeler mevcuttur. YayılıĢı: Avrupa, Rusya Federasyonu, Kuzey Afrika ve Kuzey Amerika da yayılmıģtır. Türkiye de Afyon, Amasya, Ankara, Artvin, Antalya, Bolu, Çanakkale, Edirne, Elazığ, Erzurum, EskiĢehir, Giresun, GümüĢhane, Isparta, Ġstanbul, KahramanmaraĢ, Kastamonu, Konya, Mersin, Muğla, Sakarya, Sinop, UĢak, Zonguldak. Zararı: Ağaçların iğne yapraklarını yemek suretiyle zarar yapar. Genellikle bir yaģını doldurmuģ iğne yaprakları yerler. Esas konukçusu Sarıçamdır. Fakat diğer çam türlerinde de yaģar. ġekil XX. Diprion pini diģi ve erkek erginleri. ġekil xx. D. pini nin beslenen larvaları Biyolojisi: Çam yaprakarısı, Diprion pini (L.) (Hymenoptera: Diprionidae) sarıçamı, Pinus sylvestris L., tercih etse de çeģitli çam türlerinin iğne yapraklarından beslenir. Bu böcek yukarı yükseltilerde ve Avrupa nın kuzeyinde univoltine, merkezi ve güney Avrupa daki bölgelerde ise. Ülkemizde iki generasyon üretir. DiĢileri iğne yaprakların kenarlarında yumurta koyma borusu ile açtıkları çentiklere kadar yumurta koyar ve yumurtalarını sarımsı beyaz bir salgıyla örterler. Bir yumurta kümesinden çıkan larvalar birlikte beslenir ve bir koloni oluģturur. Her iğne yaprakta 3-5 adet yalancı tırtıl bulunur.

115 115 Son evredeki larvalar çoğunlukla koloniden ayrılır ve bireysel olarak beslenir. Larval beslenme tamamlandığında, ya ağaçların tepesinde veya ölü örtü ve toprak içinde koza ören yalancı tırtıllar, prepupa (eunymphs) için deri değiģtirirler. Pronymph pupa olur ve bir veya birkaç hafta sonra ergin bir çam yaprak arısı kozadan çıkar. Erginler beslenmez ve sadece birkaç gün yaģar. Çam yaparak arısı koza içinde eunymph olarak kıģlar. Bazı bireyler pronymph olarak kıģlar. KıĢlayan çam yaprak arılarının (1) Nisan sonu Mayıs baģında ve (2) Temmuz sonu Ağustos baģında iki uçuģ dalgası vardır Neodiprion sertifer (Geoffroy), Kırmızımtrak sarı çalı antenli yaprak arısı Tanımı: DiĢi kaba yapılı ve 7-12 mm uzunluktadır. Ana rengi kırmızımsı (kahverengimsi) sarıdır. Erkek erginler 6-10 mm boyunda, parlak siyah renkli, karın ve bacakları kırmızımsı kahverengidir. Antenleri 3-4 mm uzunlukta, siyah renkli ve iki taraflı tarağımsıdır. Biyolojisi. Uçma zamanı Eylül sonu ile Ekimin ilk yarısına rastlar. DiĢiler yumurtalarını yumurta koyma borusu ile iğne yaprakların kenarlarına batırmak suretiyle açtıkları yarıkların içine aģağıdan yukarıya doğru ve bir sıra halinde koyarlar. KıĢ yumurta döneminde geçer. Ertesi yılın Mart sonu ile Nisanın ilk günlerinde genç tırtıllar yumurtadan çıkarlar. Ġğne yapraklarda zarar yapan yalancı tırtıllara dokunulduğunda D. pini (L.) de olduğu gibi (S) Ģeklini alırlar. 5-6 kez deri değiģtirdikten sonra olgunlaģırlar. Ġğne yapraklardaki yemeleri ortalama 6 hafta süren yalancı tırtıllar, mayısın son yarısında genellikle toprak içinde, nadiren de iğne yaprakların arasında koza örerler. Koza içinde pupa olan tırtıllar gün sonra erginleģip kozayı bir ucundan elips Ģeklinde keserek dıģarıya çıkarlar. Böylece bir yıllık basit bir generasyonu vardır. YayılıĢı. Eski dünyada Avrupa, Rusya Federasyonu, Sibirya, Hindistan, Kore ve Japonya ya kadar uzanan geniģ bir yayılıģı vardır. Kuzey Amerika da ABD ve Kanada da yayılmıģtır. They are common

116 116 from southwestern Ontario through New England and west to Iowa. This pest was accidentally introduced from Europe. Türkiye de Artvin, Trabzon, Bolu, Ġstanbul, Balıkesir, Burdur, Isparta, Muğla, EskiĢehir ve Ankara da tespit edilmiģtir. Zarar yaptığı bitkiler. Dünyada çok çeģitli Çam türlerinde ve ender olarak da Ladinde saptanan bu böcek, Türkiye de Sarıçam, Kızılçam ve Karaçamda zarar yapmaktadır Lymantria dispar (L.) Sünger örücüsü (Kır güvesi) Image 4 - Gypsy moth female adult Lymantria dispar (Linnaeus) R. S. Kelley - Vermont Department of Parks and Forests ; UGA b Tanımı Ergin: Kanat açıklığı erkeklerde mm, diģilerde mm dir. Erkekler grimsi kahverengi ile kırmızımsı kahverengi arasında değiģir. Ön kanatlar üzerinde koyu renkli enine zikzak çizgiler vardır. Antenleri iki taraflı tarağımsıdır. Erkeklerinkine oranla belirgin bir Ģekilde iri ve kaba yapılı olan diģilerin kanatları ise, kirli beyaz renkte olup, ön kanatlar üzerinde koyu renkte enine uzanan zikzak ve diģli çizgiler vardır. Zarar yaptığı bitkiler: Polifag bir türdür. Türkiye de genellikle yapraklı ağaçlarda polfag olarak yaģar. Esas olarak Quercus sessiliflora ve Q. Cerris i tercih eder. Son yirmi yıldan buyana Ġzmit dolaylarında ağaçlandırma alanlarındaki iğne yapraklı egzotik türlerden Pinus radiada ve Pseudotsuga menziesii ağaçlarının iğne yapraklarına da zarar verdiği belirlenmiģtir.

117 117 Zararı: Larvalar ağaçların yaprak ve iğne yapraklarını yemek suretiyle fizyolojik zarar yapar. Bu anahtar zararlı duyarlı konak ağaçların ölümünden dolaylı olarak sorumludur. Zararlının larval evredeki ağır yaprak kayıpları saldırı altındaki konukçu ağaçlarda strese neden olmaktadır..agrilus türleri ve kök çürüklüğü gibi ikincil organizmaların stress altındaki ağaçlara baģarılı saldırıları ölüme neden olmaktadır. Biyolojisi: KıĢı yumurta döneminde geçirir. Yumurta kümelerinde 150 ile 600 arasında değiģen sayılarda (çoğunlukla ) yumurta bulunur. Ağaç gövde ve dallarındaki yumurta kümelerinin üzeri kirli sarı renkli tüylerle örtülür. Basık küre Ģeklinde, saydam ve dayanıklı bir kabukla kuģatılmıģtır. DöllenmiĢ yumurtaların embriyo geliģimi 4-6 haftada sürer ve geliģimini tamamlanmıģ genç tırtılcık yumurta içinde ilkbahara kadar diyapozda kalır. Genç tırtılcıkların yumurtadan çıkıģı Nisan ayının ilk haftasında baģlar ve Mayıs baģına kadar sürer. Yumurtaların çoğu Nisanın ortasına kadar açılmıģ olur. Küçük birinci evre larvalar yumurtadan çıkar çıkmaz beslenmezler ve rüzgarla civardaki ağaçlara saçılırlar. Bir araya toplanma eğilimdeki genç tırtıllar birkaç gün yumurta öbeğinin üzerinde veya yakınında kaldıktan sonra ağacın yukarı kısmına doğru hareket ederek yapraklara ulaģırlar ve beslenmeye baģlarlar. BaĢlangıçta yaprakların ana ve yan damarlarına dokunmayan tırtıllar daha sonra yaprakların tamamını yerler. Yapraklarda beslenen genç larvalar gece ve gündüz konukçu üzerinde kalırlar. Mayıs sonunda, geliģmenin yaklaģık yarısında, larvalar davranıģlarını değiģtirir. Çoğunlukla geceleri yapraklarda beslenir ve gün içinde kabuk çatlaklarında veya diğer korunaklı yerlerde saklanacakları sığınak bulmak için aģağıya hareket ederler. Tüylü Olgun larva Sarı ve siyah baģlı mm boyunda Larvalar Haziran ortası ile Temmuz baģı arasında olgunluğa eriģirler. Erkekler 5 ve diģiler 6 larva evresi geçirir. Haziranın son iki haftasında tırtılların yer değiģtirmesi yakındaki yerleģim alanlarında

118 118 sıkça rahatsız edici bir hal alır. Pupa olma Haziran sonu ve Temmuz baģında gerçekleģir. Pupa evresi 7-14 gün sürer. Ergin çıkıģı Haziran sonunda baģlar ve Temmuz ortasında en yüksek miktara çıkar. Yılda bir generasyon meydana getirir. Pupadan çıkan ergin güvelerin ıslak ve bükülü kanatları yaklaģık bir saat içinde kurur ve açılır. Erkek ergin uçarak diģiye ulaģtıktan kısa bir süre sonra çiftleģme gerçekleģir. ÇiftleĢmiĢ diģiler ağacın doğrudan güneģ ıģığı almayan tarafına geçerek bir süre bekledikten sonra, yumurtalarını koymaya baģlar Euproctis chrysorrhoea (L.), Altın kelebek Tanımı Ergin: Kanat açıklığı mm dir. Ön ve arkakanatları beyazdır. Vücudun sonunda altın sarısı rengindeki kılların oluģturduğu bir demetçik vardır. Erkeklerin ön kanatlarının iç açısında ekseriya siyahımsı lekecikler bulunur. Antenleri diģilerde tek taraflı, erkeklerde ise iki taraflı tarağımsıdır. Erkek ergin DiĢi ergin Yaprağın alt yüzüne yumurta koyan bir diģi ve ilk evredeki larvaların yaprağın üst yüzünde toplu l beslenmesi. YayılıĢı: Avrupa daki coğrafi yayılıģı: Arnavutluk, Avusturya, Belçika, Ġngiltere, Bulgaristan, Korsika, Çek Cumhuriyeti, Danimarka, Fransa, Almanya, Yunanistan Macaristan, Ġtalya, Hollanda, Norveç, Polonya, Portekiz, Romanya, Sardunya, Ġspanya, Ġsveç, Ġsviçre, Yugoslavya. Asya daki yayılıģı: Türkiye, Gürcistan, Azerbaycan ve Rusya. Kuzey Afrika: Cezayir, Moritanya, Fas ve Tunus. Kuzey Amerika: Amerika BirleĢik Devletleri ve Kanada. Türkiye deki yayılıģ alanı çok geniģtir.

119 119 ġekil xx. Yaprakların ipek ağlarla örülüp bir araya getirilmesiyle oluģturulan kıģlama yuvası ve ilkbaharda besin aramak için kıģlama yuvasından çıkan larvalar. Bir ağaçtaki çok yoğun kıģlama yuvaları. Ġlkbaharda havaların ısınmasıyla kıģlama yuvalarının üzerine çıkıp güneģlenen tırtıllar. Olgun larvalar ve yaprakları tüketme Ģekilleri

120 120 Zehir kıllarının insan derisindeki tahriģi Zarar yaptığı bitkiler: MeĢe, Söğüt ve meyve ağaçlarında zarar yapar. Zararı: Tırtılları ağaçların yaprak ve çiçeklerini yer. Genç tırtılları yaprakları iskeletleģtirir. Biyoloji: Uçma zamanı Haziran ve Temmuz dur. Esmer sarı renkteki yumurtalarını kümeler halinde ( adet) yaprakların alt yüzüne sıralar halinde koyar ve üzerini vücudunun sonundaki sarı renkteki pullarla örter. Yumurtalardan 2-3 hafta sonra çıkan tırtıllar civarlarındaki yapraklardan beslenir. Eylül baģında salgıladıkları ipeğimsi örgülerle yaprakları bir araya getirip bir kıģlama yuvası hazırlarlar. KıĢı larva diyapozunda yuvada geçirir ve ilkbaharda ağaçların yeģerdiği sırada dıģarıya çıkarlar. Tırtıllar önceleri toplu olarak beslenir ve yuvada toplu olarak bulunurlar. Son evrede etrafa dağılarak yapraklar arasında veya toprak içinde yarı saydam bir koza hazırlayıp Mayıs sonu ve Haziranda pupa olurlar. Bu zaman içinde yer değiģtiren veya pupa olmak için uygun yerler arayan tırtıllar civardaki ev ve ahırlara doluģarak insanlarda ve evcil hayvanlarda önemli rahatsızlıklara neden olurlar. Yılda bir generasyon meydana getirir. ġekil xx. Nemm ağacından üretilen bitkisel kökenli böcek öldürücü ve nemm ağacı.

121 Leucoma salicis (L.), Kavak örücüsü (Beyaz saten güvesi) ġekil xx. Leucoma salicis (L.) in diģi ve erkek erginleri. Tanımı Ergin: GümüĢi beyaz renkli erginleri oldukça güzel ve satenimsi görünümdedir. Antenleri ve bacaklarının eklem yerleri siyah, vücudunun diğer kısımları beyaz renklidir. Aslında, vücudun kendisi siyahtır, ancak beyaz renkli çok yoğun bir pul ve tüy örtüsü ile kaplıdır. Siyah görünen kısımlar bu tüy örtüsünden yoksundur. Kanat açıklığı mm dir. YayılıĢı: Avrupa dan Altay Dağlarına kadar yayılmıģtır. Ġran da yaģar. Kuzey Amerika da ABD ve Kanada da yayılmıģtır. Türkiye de Ankara, KahramanmaraĢ, Erzurum, Toroslar, Amasya, EskiĢehir, Denizli, Babaeski, Lüleburgaz, Silivri, KeĢan, Edirne, Kırklareli, Bursa, Ġnegöl, Orhangazi, Adapazarı, Hendek, Düzce, Bolu, ġebinkarahisar, Alucra, Erzincan, Ağrı ve Diyarbakır da tespit edilmiģtir. Zarar yaptığı bitkiler: Yayıldığı coğrafyada Populus, Alnus, Betula, Malus, Prunus, Quercus, Fagus, Acer vb. bitkilerde yaģar. Türkiye de çeģitli kavak, söğüt ve meyve ağacı türlerinde yaģar. Biyolojisi: Kavak örücüsü, yaģam döngüsü biraz sıradıģı olsa da, yılda bir tek generasyon meydana getirir. Tırtılların iki ayrı beslenme dönemleri vardır. Biri Ağustos ile Eylül arası, diğeri de ertesi yılın Nisan, Mayıs ve Haziran aylarıdır. Ergin güveler Haziran sonu ile Ağustos ortası arasında ve en çok da Temmuz ortalarında pupadan çıkar. DiĢiler ağacın daha çok sürgün veya dalarına Temmuzda yumurta koymaya baģlar. Yumurta kümelerini beyaz renkli sert bir köpükle örterler. Bir diģi ortalama 150, bazen 400 veya 500 yumurta üretir. Laboratuar ortamında bu sayı 100 kadardır. Embriyo geliģimi yaklaģık 12 günde tamamlanır ve ufacık tırtıllar Ağustosta yumurtalardan çıkar. Yaprakların alt yüzünde bir süre beslendikten sonra, hala küçük olan tırtıllar, Ağustos sonu veya Eylül baģında, ağaç gövdesinde veya kalın dallardaki kabuk çatlak veya yarıklarına sokulur ve ipek bir kıģlama ağı örerler.

122 122 Büyük ölçüde kabuğu andıran bu örtünme ağalarının fark edilmesi çok zordur. Tırtıllar bu ağların içinde 2. veya 3. larva evresinde kıģlar ve beslenme ve geliģmeyi yeniden baģlatmak için Nisanda dıģarı çıkar. Ġzleyen dönemlerde tırtılların besin gereksinimleri artar ve ana damarlar dıģında yaprağın tamamı tüketilir. Haziran sonunda tırtılların çoğu beslenmeyi tamamlar ve gevģek örgülü ipekten yapılmıģ kozalarını örer. ErginleĢen diģiler birkaç gün içinde çiftleģip yumurta koymaya baģlar. EĢey oranı bire birdir. Doğal DüĢmanları: Pek çok kuģ ve ağ kanatlı tahtakuruları gibi bazı avcı böcekler kavak örücüsünün larvalarına saldırır. Aynı zamanda Altın kelebeğin de çok önemli bir doğal düģmanı olan bir parazitoid braconid arıcık Meteorus versicolor dünyadaki hemen tüm yayılıģ alanlarında ileri evrelerdeki tırtıllarına saldırır. Amerika da yerli bir tachinid sinek Tachinomyia similis Batı Sahilinde bu zararlının önemli bir parazitoididir. Kavak örücüsünün mücadelesi için bazı asalak arıcık ve sinek türleri Kuzey Amerika ya taģınmıģtır. Bu doğal düģmanların, yerleģtikleri yerlerde zararlının popülasyon artıģının bastırılmasına yardımı sürmektedir. Bunun yanında, diğer alanlarda, kavak örücüsü binlerce hektar alanda kavak, söğüt ve titrek kavakların yapraklarını tüketmektedir. Mücadelesi: özel bir bakteri ırkı, Bacillus thuringiensis var. kurstaki (Btk) içerikli mikrobiyal bir insektisit konukçu ağaçların yapraklarına püskürtülerek, Kavak örücüsünün tırtılları ile mücadele yapılabilmektedir. Bu bakteri larvaları öldüren bir hastalığa yol açar. Bu tür biyo-insektisit ürünlerden biri, akıcı konsantrasyonda üretilen Foray 48B dir. Önerilen doz oranı 1-3 kg/ha dır. Bu mikrobiyal insektisit, uygulandığı yaprakları tırtılların yemesi sonucu mide yoluyla etkili olur. Beslenmeyi kesen larvalar uygulamadan 2-5 gün sonra ölürler. En yüksek etkinlik ilk evrelerdeki tırtıllarda meydana gelir. Bu ürün insanlar ve diğer hedef dıģı organizmalar için güvenlidir, seçicidir ve uygulamaların tekrarı mümkündür. Bununla birlikte, yavaģ etki edebilmekte, UV korumaya ihtiyaç duymakta, bir haftalık kalıcılığı olmakta ve sınırlı bir raf ömrü bulunmaktadır. Ayrıca, sıkça uygulandığında, direnç geliģimine neden olmaktadır. Bazı kimyasal insektisitler (carbaryl veya cyfluthrin) bu zararlının kontrolü için ruhsatlandırılmaktadır. Bu kimyasallar, baharda tam yaprakların açtığı ve tırtılların beslenmeye baģladığı anda uygulanmalıdır. Ġlaç kaplarının etiketindeki uygulama bilgilerinin takip edildiğinden emin olunmalıdır.

123 Kırmızı Orman Karıncası, Formica rufa L., Yuva Naki Transplantasyona uygun yuvaların en az orta büyüklükte olmasına (yuva yüksekliği cm. arasında olan yuvalar) özellikle dikkat edilmelidir. Küçük yuvalara kesinlikle dokunulmamalıdır. Bu meyanda transplantasyon orijin yerinde yeteri büyüklükte materyale sahip yuvalar var ise bunlar iģaretlenir. Transplantasyonu yapılacak yuvaların yani yeni teģekkül ettirilecek suni yuvanın litre materyali olması Ģart olduğuna göre materyal alınacak yuvanın en az litre hacminde olması gerekmektedir. Karınca yuvaları ilk anda orijin yeri rakımından en fazla 400 metre düģük rakıma sahip olan yerlere nakledilebileceğinden, orijin yeri rakımının önceden bilinmesi çok önemlidir. Ġtalyan Metodu Ġtalyan metoduna göre yuvalar, mutlaka ağaç diplerine ve ağaç dibinden cm uzaklığa olmak üzere ağacın güney doğusuna veya doğusuna yerleģtirilmektedir. Yuvanın yerleģtirileceği yer bu Ģekilde tespit edildikten sonra çapı cm ve derinliği 5-10 cm olan bir çukur açılmakta ve bu çukur içerisine boyu cm ve kalınlığı baģparmak kalınlığına yakın ağaç çiviler çakılmaktadır. Çivilerin kabuklu olmasına dikkat edilmektedir. Çivilerin miktarı açılan çukuru az çok dolduracak Ģekilde olmalı ve üst uçları birbirine yaklaģtırılmak suretiyle bir kesik koni Ģekli verilmelidir. Bu Ģekilde yerleģtirilen çivilerin üzerlerine ağaçların alt kuru dalcıklarından hazırlanan bir demet konulur. Yuvanın yerleģtirileceği yerdeki ölü ve diri örtü, açılan çukurun ağaç tarafındaki kenardan baģlanmak suretiyle aksi tarafa doğru temizlenmektedir Yuvanın yerleģtirileceği uygun bir dip kütüğünün etrafının açılması

124 Aktarılacak yuva materyalinin sandığa yerleģtirilmesi Ġspanyol Metodu Bu metoda nakledilen yuvanın litre olması gerekmektedir. Ġspanyol metodunda yuvanın 1/3 ü alınmaktadır. Bu duruma göre materyal alınacak yuvanın litre hacminde olması gerekmektedir. Yuvanın nakledileceği yer, cm çapında ve derinliğinde bir çukur kazılmak ve bu çukura sağlam ve fakat böcekler tarafından delik deģik edilmiģ kütükler ve ağaç parçaları (deģe) konulmak suretiyle hazırlanmaktadır. Yuva nakledilecek sahada yukarıda bahsedilen deģe bulunmayabilir. Bu takdirde, yarılmıģ ve kırılmıģ ağaç parçaları kullanılabilir. Ancak ağaç parçaları hiçbir zaman testere veya diğer kesici araçlarla kesilmemelidir.

125 Yeni yuvanın yerleģebileceği uygun bir dip kütüğü materyali TaĢıma sandığının dibine dal parçaları konulması ve üzerine yuvanın yerleģtirilmesi Yuva sandığının arabaya taģınıp yerleģtirilmesi. Karıncalar yeni mevkie götürülmeden evvel, orijinal mevkisindeki Ģartlara benzer mevkiin seçilmiģ olması ve burada 50x50x50 cm ebatlarında yuva çukurlarının açılmıģ olması gerekir. Çukur açılmıģ olmasa bile yuva yeri önceden belirlenmiģ olmalıdır. ĠĢçi sırtında nakil aracına, sonra da yuvanın koyulacağı yeni mevkie hareket edilir. Aynı yuvadan alınan sandıklar aynı çukura kurulacak yuvaya dökülmeli, sandıklar kesinlikle karıģtırılmamalıdır. Çukur dibine önce bir miktar kuru ibre konulmalıdır.

126 Karınca Yuvaların Korunması Yuvanın oluģturulmasından sonra belki de en önemlisi yuvanın korunması iģlemi gelmektedir. Yörelere göre değiģmekle beraber domuz, tilki, sansar, porsuk gibi yabani hayvan zararlarının yanı sıra insanların (özellikle çobanların ve avcıların) meraklarını gidermek üzere yuvaları bozmaları ihtimali açısından gözden ırak mevkilere transplantasyon yapılmalı ya da mahalli ilanlarla yuvaların korunması hususunda insanlar bilinçlendirilmelidir. Yuvaları toprak üstü, kafes tel, yuva içi kafes tel ile koruma, dikenli telle çevirme gibi çeģitli koruma tedbirleri alınmasına rağmen meraktan doğan insan baskısından ilk yıllarda taģınan bazı yuvalar zarar görmektedir. Yuvaların korunması konusunda son yıllardaki denemeler sonucunda; önceden meģçere bakımı veya sıklık bakımı yapılmıģ, yoğun yerli dip kütük bulunan mevkilerin transplantasyon için en uygun mevkiler olduğu kanaatine varılmıģtır YerleĢtirilen yuvaların tel örgü veya tel kafesle korumaya alınması Sonuç ve Öneriler Ġtalyan metodunda yuvaların nakledileceği yerin hazırlanması daha kolaydır. Uzun boylu çukur açma zahmeti yoktur. Çukura delikli kütük ve ağaç parçalarının konulması söz konusu değildir. Böylece iģ gücü ve nakliyat masraflarından tasarruf sağlanmıģ olmaktadır. Bu metodun en sakıncalı tarafı, nakledilen karıncaların baģlangıçta kendi yaģam ortamlarına uygun delikli kütük ve ağaç parçaları bulamayıģlarıdır. Ayrıca yuvalar sağlam bir temele oturtulamamaktadır. Bu metotla küçük yuvalar da alınabilmektedir. Alınan yuvalarda her ne kadar iģçi ve kraliçe karıncalar kalmakta ise de, bunların yuvayı yeniden inģa etmeleri uzun sürmekte veya yuvalar tamamen sönmektedir. Bununla beraber bu gibi yuvaların bir sene içerisinde eski hallerini alabildikleri de tespit edilmiģtir.

127 127 Ġtalyan metodunun bu mahzurları Ġspanyol metodunda yoktur. Alınacak yuvaların en az litre hacminde olması ve bunun litresinin alınması Ģüphesiz tabi yuvanın hayatiyetini devam ettirmesi yönünden büyük bir avantajdır. Ancak ormanda bu Ģekilde büyük yuvaların bulunması her zaman mümkün değildir. Bu durum geniģ çapta bir transplantasyon iģlemine imkan vermemektedir. Ġspanyol metodunda iģ güçlüğü vardır. Masraf Ġtalyan metoduna göre daha fazladır. Karıncaların nakledileceği yerlerde, enkaz bulunmadığı takdirde, bunların diğer yerlerden nakledilmesi problemi vardır. Büyük yuvaların aranması ve yuva yerlerinin bahsedildiği Ģekilde hazırlanması uzun zaman almakta ve masrafı da o ölçüde arttırmaktadır. Ġtalyan metodunun basitliği yanında, Ġspanyol metodunda karıncaların yeni yerlerine adapte olmaları ihtimali daha fazladır. Bu duruma göre rakım ve iklim bakımından ekstrem yerlere ve ağaçlandırma sahalarına yapılacak transplantasyonlar için Ġspanyol metodu tatbik edilmeli, diğer yerlerde ise, Ġtalyan Metoduna yer verilmelidir. Kırmızı orman karıncası transplantasyonu, ekolojik dengenin korunmasına yönelik en uygun ve aynı zamanda da en az mali portesi olan bir mücadele yöntemi olarak değerlendirilmektedir. Transplantasyonda isabetli yer seçimi yapılması ve tekniğine uygun çalıģılması durumunda baģarı sağlanabilmektedir. Ayrıca bu çalıģmalarda baģlangıçtaki tesis masrafından baģka hiç bir bakım masrafı da söz konusu olmamaktadır. Formica rufa nın transplantasyonla baģka mevkilere aktarıldığı çeģitli durumlarda yeni alanlara uyum sağlayıp sağlamadığı konusunda çeģitli araģtırmalar yapılmıģtır. Bu çalıģmalar sonucunda kırmızı orman karıncalarının doğal yayılıģ alanları dıģına çıkarılabilecekleri ve uyum sağlayabilecekleri kanaatine varılmıģtır. Ancak metre rakımlara uyum sağlayabilen karıncaların daha düģük rakımlı ormanlık alanlara uyumları konusunda yeterince kapsamlı ve uzun soluklu araģtırmalar yoktur. Önemli harcamalar yapılarak yürütülen bu mücadele çalıģmalarına en fazla konu edilen orman alanlarımız karıncaların doğal yaģayıģ yükselti kuģağının altındaki sahalardadır. Yapılacak çalıģmalarda yuvaların doğal olarak bulunduğu ekosistemi zorlamamak Ģarttır.

128 Kabuk Böcekleri ile Biyolojik ve Biyoteknik Mücadele ÇalıĢmaları 7.1. Biyoteknik Mücadele ÇalıĢmaları Ips thypographus (L.) Dünyanın en önemli orman zararlıları olarak kabul edilen kabuk böceklerinden biri olan Ips typographus (L.) (Coleoptera: Curculionidae, Scolytinae) Ġskandinavya nın tümünde, Avrupa da ve Rusya dan Japonya ya kadar yayılıģ gösteren Norveç ladininin çok önemli bir zararlısıdır. Bu böcek, Avrupa ladin ormanlarının en yıkıcı ve Avrasya da ladinin en önemli zararlılarından biridir. Ġki yüzyıllı aģkın süredir meydana gelen periyodik salgınları Avrupa da felaket boyutunda orman kayıplarına neden olmuģtur. Ülkemizdeki esas varlığı 1984 yılında Artvin de yapılan bir tespitle ortaya çıkan I. typographus, çok önceden Trabzon- Maçka da bulunmuģtur. Devam eden çalıģmalarda, bu böceğin Artvin merkez, ġavģat, Borçka, ve Murgul ladin ormanlarında etkin zararlar yaptığı belirlenmiģtir. ġekil XX. Ips thypographus (L.) zararı I. typographus, Artvin de yayılıģ gösterdiği ladin ormanlarında 1990 lı yılından itibaren yer yer önemli salgınlar geliģtirmiģ ve 2007 yılına kadar büyük orman kayıplarına neden olmuģtur. I. typographus ile mücadelede, belli bir noktada ilk istila edilen ağaçların, istilacı böceklerin faaliyetleri bu ağaçların ekonomik olarak değerlendirilmesinde önemli bir etkiye sahip olmadan önce kesilmesi, saldırı halindeki böceklerin tuzak ağaçları veya feromon tuzakları ile kitle halinde yakalanması temel yaklaģımlardır. I. typographus un, yılları arasında populasyon artıģı yaptığı sahalara, mücadele amaçlı hektarlık alana adet feromon tuzağı asılarak, yaklaģık adet ergini tuzaklara çekilerek

129 129 imha edilmiģtir. I. typographus un mücadelesinde, agregasyon feromonu içeren preperatların bulunduğu tuzakların kullanılması, temel stratejiler arasındadır. ġekil XX. Ips thypographus (L.) erginleri. Tuzaklar böcek popülasyonunun izlenmesi için geniģ ölçekte kullanılabilmektedir. Feromon tuzaklarına dayalı izleme, böcek popülasyon yoğunluğuna bağlı olarak yıldan yıla değiģebilen, yakalanan böceklerin sayısı ve uçuģ dönemleri ile ilgili bilgiler verebilmektedir. Bu çeģit izleme programlarında popülasyonların örneklenmesinin öncelikli amacı, popülasyonu kritik bir eģiğin altında veya üstünde olmasına göre sınıflandırmaktır. Feromona tepki veren doğal düģmanları yakalayabilme dezavantajına sahip olsalar da, feromon destekli tuzaklar büyük oranda türe özgü olduklarından temiz örneklemeler sağlamaktadır. Ips typographus un etkin olarak zararını sürdürdüğü Artvin Orman Bölge Müdürlüğü Doğu Ladini, Picea orientalis (L.) Link in doğal yayılıģ alanında, yıllarında bir araģtırma yürütülmüģ ve I. typographus un zarar verdiği ormanlarda, 30x10m boyutlarında 41 deneme alanında gerçekleģtirilmiģtir. Deneme alanlarında çok sayıda böcek barındırabileceği ve dolayısıyla kuruyabileceği gözlemlenen, her biri ayrı alanda toplam 33 ağaç kesilmiģtir. Kesilen ağaçların gövdeleri 2 5m boylarında seksiyonlara ayrılmıģtır. Her bir seksiyondan alınan 30 60cm uzunluğundaki gövde örneklerindeki I. typographus bireyleri toplanıp sayılmıģtır ve bu ağaçlarda zarar yapan toplam böcek miktarları hesaplanmıģtır. Deneme alanlarında, kesilen ağaçlarla yaklaģık aynı veya yakın düzeyde zarar gören ve aynı miktarlarda böcek barındırdığı kabul edilen ve bu nedenle de kurumaya baģlayan veya yakın bir gelecekte kuruyabilecek olan ağaçlar belirlenmiģtir. ÇalıĢmaların yürütüldüğü Artvin ormanlarında 2005 yılında TaĢlıca Orman ĠĢletme ġefliği ormanlarında 239 no.lu ve 2006 yılında 84 ile 238 no.lu bölmelerde hektara 4 adet olacak biçimde 10 ar adet tuzak yerleģtirilmiģtir ve toplu yakalama sonuçları değerlendirilmiģtir. Mayıs ayının

130 130 ilk haftasında ormana yerleģtirilen tuzaklar gün aralıklarla kontrol edilmiģ ve yakalanan böcek miktarları kaydedilmiģtir. Deneme alanlarında toplam ladin ağaçlarının %31,19 u I. typographus saldırısına uğramıģtır. ÇalıĢmanın yürütüldüğü yıllarında zarar gören ağaçların oranı sırasıyla %51.81, %29.64, %25, %29.55 ve %16.67 dir. Toplam ladinlerin %16.11 i ve zarar gören ladinlerin %51.64 ü çok yoğun saldırıya hedef olmuģtur (Tablo 1 ve Tablo 2). I. typographus un yoğun zarar gören ağaçlardaki hesaplanan ortalama birey sayısı adettir. Yıllara göre, ağaç baģına ortalama I. typographus miktarlarının 2003 yılında bireyden 2005 yılında bireye çıktığı ve 2007 yılında yaklaģık baģlangıçtaki miktara yakın olan adede indiği belirlenmiģtir (Tablo 1). Deneme alanlarındaki saldırıya uğrayan ve çok yoğun zarar gören ağaçların oranlarında, özellikle de yoğun zarar gören ağaçların oranında ilerleyen yıllarda dikkat çeken bir azalma görülmüģtür (Tablo 2). Ancak, birim alanda hesaplanan I. typographus miktarında sadece 2007 yılında belirgin bir azalma görülmüģtür. ġekil XX. Ips sexdentatus ve Ips typographus için kullanılan feromon tuzakları. YaklaĢık 7.5 ha lık bir alanda hektara 4 adet olmak üzere toplam 30 adet Tryphreon Ipstyp ticari markalı feromon preperatları yerleģtirilen feromon tuzakları kullanılmıģtır. Bu tuzaklarda toplam adet I. typographus ergini yakalanmıģtır (Tablo 3). Tuzak baģına yakalanan I. typographus ergini miktarı ortalama 6600 adettir. I. typographus un salgın alanlarında, feromon tuzakları ile yapılan yakalama denemelerinde, hektara asılan 4 adet feromon tuzağı ile aynı bölmeler için hesaplanan aynı generasyona ait toplam böcek miktarlarının sırasıyla yaklaģık %2.45, %1.55 ve %2.23 ünün yakalanabileceği tespit edilmiģtir. Bu alanlarda tuzak sayısı en yüksek teorik değer olan 9 tuzak/ha a çıkarılması durumunda aynı bölmelerde toplam I. typographus bireylerinin sırasıyla %5.51,

131 131 %4.48 ve %5.01 inin tuzaklarda yakalanabileceği görülmektedir. Salgın alanlarında toplam ladin ağaçlarının %31.19 u I. typographus saldırısına uğramıģtır. Toplam ladinlerin %16.11 i ve zarar gören ladinlerin %51.64 ü yoğun saldırıya hedef olmuģtur. I. typographus Artvin ladin ormanlarında kitlesel artıģ yaptığı sahalarda ağaç ölümlerine, popülasyon artıģı yaptığı sahalarda ise meģçere ölümlerine neden olmuģtur. Kabuk böceği istilasını azaltmak için ölü veya istilaya uğramıģ ağaçların böceklerin ilk uçuģundan önce ormandan çıkartılması gerekir. Artvin ormanlarında, I. typographus un, yılları arasında popülasyon patlaması yaptığı sahalarda, hektarlık alana mücadele amaçlı adet feromon tuzağı asılarak, yaklaģık adet ergini bu tuzaklara çekilerek imha edilmiģtir. Tuzak baģına ortalama yakalama verimi 3030 adet olmuģtur. ÇalıĢmaların yürütüldüğü Artvin ormanlarında yaklaģık 7.5 ha lık bir alanda feromon tuzakları kullanılarak toplam adet ve tuzak baģına ortalama 6600 I. typographus ergini yakalanmıģtır. Bu feromon tuzakları ile aynı bölmeler için hesaplanan aynı generasyona ait toplam böcek miktarlarının sırasıyla yaklaģık %2.45, %1.55 ve %2.23 ünün yakalanabildiği tespit edilmiģtir. Bu alanlarda tuzak sayısı en yüksek teorik değer olan 9 tuzak/ha a çıkarılması durumunda aynı bölmelerde toplam I. typographus bireylerinin sırasıyla %5.51, %4.48 ve %5.01 inin tuzaklarda yakalanabileceği görülmüģtür. Artvin ladin ormanlarında mekanik mücadele kapsamında yıllarında, özellikle I. typograpus un çok Ģiddetli salgını sonucu ha alanda kuruyan ya kurumakta olan m3 ladin ağacı kesilmiģtir. Bu mekanik mücadelede, büyük miktarlarda böcek bulunduran, hektarda ağaç tuzak ağacı olarak değerlendirmekte ve böcek geliģimine bağlı olarak uygun zamanlarda kesilerek orman dıģına çıkarılıp kabukları soyulmaktadır. Böylece, büyük miktarlarda ağaçların eģ zamanlı olarak kesilmesi ve bulundurdukları çok sayıda böceğin yok edilmesi, sağlıklı ağaçlara olan yeni saldırıların yoğunluğunda ve bu saldırıların baģarısında önemli azalmalara neden olmuģtur. Bu sonuçlara göre feromon tuzaklarının epidemi koģullarında I. typographus un (benzer Ģekilde Ips sexdentatusun) popülasyonunu azaltmada çok sınırlı bir etkiye sahip olduğu görülmektedir. Bu nedenle çok sayıda böcek bulundurabilecek Tuzak Ağacı Konumundaki Ağaçların süresi içinde belirlenip kesilmesi ve kabuklarının soyularak barındırdıkları çok sayıda böceğin yok edilmesi sağlıklı ağaçlara olan yeni saldırı ve bu saldırıların baģarısında çok önemli azalmalara neden olduğu ve toplu saldırı stratejisine sahip kabuk böceklerinin salgınlarının önlenmesinde yaģamsal öneme sahip olduğu görülmüģtür.

132 132 Ips sexdentatus (Boerner) baģta Çam ve Ladin olmak üzere, göknar ve melezde zarar yapar. Ips typographus tan daha geniģ bir doğal yayılıģ alanına sahiptir. Atlantik'ten Büyük Okyanus kıyılarına kadar, tüm Avrupa ve Ġngiltere'den Sibirya, Transkafkasya ve Japonya'ya kadar geniģ bir alana yayılmıģtır. Kalın kabuklu ağaçları tercih eder. Zararının daha çok ağacın tepe kısmından baģladığı görülür. Ladin ormanlarında ağaçları öbekler halinde kurutmakta ve kapalılığının kırılmasına ve meģcere bünyesinde ciddi yapısal bozulmalara neden olmaktadır. Ips sexdentatus Doğu Ladini ormanlarında periyodik olarak tekrarlanan popülasyon artıģlarıyla önemli derecede ekonomik zararlara neden olmaktadır. Bu tür, 1938 yılındaki kitle üremesinde, Trabzon un Santa, Meryemana ve Hamsiköy ormanlarında yaklaģık 2350 ha ladin ormanını tamamen yok etmiģ ve m3 ağacı öldürmüģtür. Öteden beri bu zararlının mekanik yöntemlerle tuzak ağaçları hazırlanarak veya kimyasal ilaçlardan da yararlanacak Ģekilde savaģı yapılmasına rağmen 1981, 1982 ve 1983 yıllarında yalnız Trabzon Maçka ormanlarındaki zararı sonucu kuruyarak kesilen ağaç miktarı adet dolayında olmuģtur. Ips typographus ta olduğu gibi I. sexdentatus la mekanik ve feromon tuzaklarıyla mücadele edilmektedir. Tuzak Ağacı Konumundaki Ağaçların süresi içinde belirlenip kesilmesi ve kabuklarının soyularak barındırdıkları çok sayıda böceğin yok edilmesi bu böceğin salgınlarının önlenmesinde de yaģamsal öneme sahip olduğu görülmüģtür. Ips sexdentatus un uçuģ periyotlarının izlenmesinde 2006 yılında 75, 2009 yılında 125 adet triphreon ipssex ticari markalı feromon preperatlarının yerleģtirildiği tuzaklar kullanılmıģtır. Bu amaçla huni (funnel) feromon tuzakları, Maçka Orman ĠĢletmesi YeĢiltepe, Maçka ve Çatak bölgelerinde belirlenen orman alanlarına metre aralıklarla homojen bir dağılım sağlayacak Ģekilde yerleģtirilmiģtir. Feromon tuzakları her iki yılda Nisan ayının ortalarında meģcere kenarına 15 20m uzaklıkta, orman içi açıklıklara ve yol kenarlarına yerden 1,5m yükseklikte, iki sırık arasına asılmıģtır. Tuzaklarda kullanılan ilk feromon preperatları tuzakların ormana asıldığı tarihlerde tuzaklara yerleģtirilmiģ ve Haziran ayının ortalarında yenileriyle değiģtirilmiģ ve tuzaklar Eylül ayının ortalarına kadar ormanda tutulmuģtur. Tuzaklar ormana yerleģtirildikleri tarihlerden itibaren düzenli aralıklarla kontrol edilmiģ ve yakalanan böcekler sayılarak kaydedilmiģtir. Ayrıca 2006 da 18, 2009 da 30 adet Triphreon Ipstyp ticari markalı feromon preperatlarının yerleģtirildiği tuzaklar kullanılmıģtır yılında YeĢiltepe Bölgesindeki 31 tuzağa 3 Mayıs ile 24 Ağustos tarihleri arasında yakalanan Thanasimus formicarius erginleri ile aynı dönemde yakalanan I. sexdentatus

133 Tuzak Başına Ortalama Böcek Miktarı 133 erginleri birlikte değerlendirilmiģtir. YeĢiltepe, Maçka ve Çatak bölgelerinde 2009 yılında tuzaklara yakalanan toplam böceklerin %59,93 ü 12 tuzaktan elde edilmiģtir. Bu tuzaklarda tuzak baģına ortalama böcek miktarı 2054 ( ), geri kalan tuzaklarda ise 146 dır. Bu iki iģletme Ģefliğinde 2006 ve 2009 yıllarına ait yoğun yakalamalar farkı bölmelerde olmuģtur. Yıllara göre yakalanan ortalama en yüksek böcek miktarları da iģletme Ģefliklerine göre değiģiklik göstermiģtir yılında YeĢiltepe Bölgesinde m yükseltiler arasında 46, 47 ve 48 no.lu tuzakların bulunduğu ve tuzak baģına ortalama 1941,33 (3250, 632 ve 1942) böceğin yakalamıģ olduğu bir bölmede 2010 yılında cm çaplarında küme halinde ladin ağacı I. sexdentatus un çok Ģiddetli saldırısı sonucu kurumuģtur. Bu araģtırmada sağlanan veriler I. sexdentatus un bölge ormanlarında yılda en az 2 generasyonunun olduğunu göstermektedir. Ġki ayrı yükselti basamağında I. sexdentatus un ilk uçuģunun 3 Mayıs tan önce baģladığı görülmüģtür. KıĢlayan erginlerin çiftleģip, bu yıla ait birinci generasyonu baģlatacak ilk yumurtalarını koymak için konukçu ağaçlara saldırılarının Mayıstan önce baģladığı ve bu uçuģ periyodunun her iki yükselti basamağında Haziran ın üçüncü haftasına kadar sürdüğü belirlenmiģtir (ġekil 1ve 2) Yeşiltepe Bölgesi Maçka Bölgesi Tuzakların Kontrol Tarihleri ġekil 2. Maçka ormanlarında 2006 yılında feromon tuzaklardan sağlanan Ips sexdentatus miktarları (Yüksel, 2006) Feromon tuzaklarının çoğuna I. sexdentatus ile birlikte kabuk böceklerinin predatörü Thanasimus formicarius da yakalanmıģtır. Tuzakların kontrolü sırasında hemen tamamı canlı olan predatörlerin uçması sağlanmıģtır. Toplam 40 tuzağın 31 inden (%77,5) hepsi canlı 207 adet T. formicarius erginleri sağlanmıģtır. Onbir

134 134 ayrı kontrol tarihinin her birinde bu 31 tuzağın ortalama 9,36 (1-19) sında T. formicarius bulunmuģtur. Tüm yakalama sezonu boyunca bu 31 tuzağa ortalama 293,42 adet I. sexdentatus ve ortalama 6,68 adet T. formicarius ergini yakalanmıģtır. Her bir tuzakta ortalama 43,92 I. sexdentatus ergine karģılık 1 T. formicarius ergini yakalanmıģtır. Ayrıca, sekiz ayrı kontrolde, hiçbir I. sexdentatus ergininin bulunmadığı tuzaklarda 1 ile 6 arasında değiģen sayılarda T. formicarius ergini bulunmuģtur yılında Tryphreon Ipstyp agregasyon feromonu içeren 5 tuzağa 18 I. typographus ergini yakalanmıģtır yılında aynı feromon preparatını içeren 13 tuzak da dahil olmak üzere bunun dıģında hiç bir tuzağa I. typographus yakalanmamıģtır. I. typographus un yakalandığı alanlardaki I. sexdentatus preparatı bulunan tuzaklara yakalanan böcekler arasında I. typographus bulunamamıģtır. Bu durum kullanılan feromon preparatlarının türlere karģı seçiciliğinin bir göstergesi olabilmektedir. Daha çok düģük yoğunluktaki populasyonların baskılanmasını desteklemek ve populasyon dalgalanmaları ile ilgili veriler elde etmek amaçlarıyla kullanılan feromon tuzakları, uzun yıllar diğer yollarla tespit edilemeyecek kadar çok düģük yoğunluklarda kalan türlerin, örneğin I. typographus un izlenmesine olanak vermiģtir Dev Ladin Kabuk Böceği, Dendroctonus micans (Kug.) ın Rhizophagus grandis Gyll. ile Biyolojik Mücadelesi Dünyada bilinen 50 ladin türünden biri olan Doğu ladini, Picea orientalis (L.) Link., doğal olarak Doğu Karadeniz ve Kafkas dağlarında yayılmıģtır. Ülkemizde ladin ormanları, Ordu ilinin doğusunda Melet Çayı ndan baģlayıp Doğu Karadeniz dağlarının kuzey yamaçları boyunca Posof a kadar uzanır. Ladin ormanlarımız saf halde ve yükseltiye bağlı olarak kayın, sarıçam ve göknar ile karıģık toplam ha alana yayılmıģtır (Konukçu, 2001). Doğu ladini, ülke ekonomisine yüksek değerli odun hammaddesi üreten 5 önemli iğne yapraklı ağaç türünden biridir. Ladin ormanlarımız, çok eskilere dayanan insan faaliyetlerinden kaynaklanan olumsuzluklara ek olarak, 1960 lı yıllardan buyana, Avrasya ladin ormanlarının en tehlikeli kabuk böceklerinden biri olan Dendroctonus micans Kugelann) (Coleoptera: Scolytidae) ın çok ciddi tehdidi altına girmiģtir.

135 135 Dünya üzerinde 20 dolayında türle temsil edilen Dendroctonus Erichson (Coleoptera: Scolytidae) cinsinin, Avrupa ve Asya ormanlarında 2 türü yaģamaktadır. Bu türler D. micans (Kug.) ve D. armadi Tsa&li dir (Grégoire, 1988; Lempérière, 1994; Fielding, Evans1997). Bu iki türden Kuzeydoğu Asya kökenli olan D. micans batıda Fransa ve Ġngiltere ye kadar Avrasya nın konifer ormanlarında yayılmıģtır. Mevcut yayılıģını sürekli geniģletmekte olan bu böcek Fransa, Gürcistan, Ġngiltere ve Türkiye de yakın tarihlerde ulaģtığı bölgelerdeki Ģiddetli zararını sürdürmektedir (Grégoire, 1984; Alkan, 1985, 2000; Fielding et al., 1991; King et al., 1991; Eroğlu, 1995). ġekil 1. Dendroctonus micans ergini ġekil 2. Dendroctonus micans larvaları D. micans, 1960 lı yıllarda komģu Gürcistan dan ülkemize geçmiģ ve ilk defa 1966 yılında (Acatay, 1968) Posof ladin ormanlarında tespit edilmiģtir. Aynı yıllarda geçtiği Artvin ve 1980 li yılların sonunda taģınmıģ olduğu Giresun ladin ormanlarının hemen tamamında, sırasıyla 160 bin ve 70 bin ha alana yayılmıģtır. D. micans, doğuda Artvin ve batıda Giresun ladin ormanlarına bitiģik, sırasıyla Pazar ve Trabzon Orman ĠĢletme Müdürlükleri ile 1998 yılında taģınmıģ olduğu Maçka Orman ĠĢletmesi ladin ormanlarındaki yayılıģını hızla sürdürmektedir. Bugüne kadar toplam 250 bin ha lık bir alana yayılmıģ olduğu bilinmektedir (Alkan 2000). Yürütülen biyolojik ve mekanik mücadele çalıģmalarına rağmen, yayılıģını çok büyük hızla arttırmaktadır. Bu zararlı yüz binlerce ağacın ölümüne neden olmuģ ve olmaya devam etmektedir (Eroğlu, 1995). D. micans ın yayıldığı bölgelerin iç kısımlarında düģük ve zararsız bir popülasyon düzeyinde kaldığı bilinmektedir (Grégoire, 1983). Bu bölgelerde popülasyonun çok daha stabil ve düģük oluģunun en önemli nedeni olarak türün spesifik predatörü olan Rhizophagus grandis Gyll. (Coleoptera: Rhizophagidae) gösterilmektedir (Grégoire et al., 1989). KomĢu Gürcistan da 1963 yılında çok

136 136 büyük boyutlu bir biyolojik kontrol programı uygulamaya konulmuģtur (Kobaakhidze, 1965). Bu programın olumlu sonuçları ülkemiz sınırları içerisine taģmıģ ve 1985 yılında baģlatılan ve baģarıyla sürdürülen D.micans ın biyolojik mücadelesi çalıģmalarına hem öncü olmuģ hem de baģarı Ģansını arttırmıģtır (Eroğlu, 1995). D. micans ın ladin ormanlarımızda ve buna bağlı olarak ülke ve bölge ekonomisinde neden olabileceği kayıpların önüne geçilebilmesi için uzun dönemli uygulanabilir kontrol program ve stratejilerinin geliģtirilmesi kaçınılmaz bir gereklilik olarak ortaya çıkmaktadır. Bunun için, öncelikli olarak D.micans ın zarar durumu, popülasyon düzeyi ve popülasyon dinamiğine etkili etmenlerin etki derecelerinin belirlenmesi amaçlanmıģtır. Bu etmenlerin baģında gelen, türün özgün predatörü Rhizophagus grandis Gyll. in laboratuvar koģullarında üretimi ve etkinliği araģtırılmıģtır. D. micans ın yaģam döngüsü yayıldığı coğrafyada büyük çeģitlilik gösteren iklim koģullarına belirgin olarak uyum sağlamıģtır ve bu böcek yıl içerisinde herhangi bir geliģim basamağında (yumurta, larva, pupa, ergin) bulunabilir. YaĢam döngüsünün süresi büyük değiģiklik gösterir. Bu yumurtaların ne zaman konulduğuna ve sıcaklığa bağlıdır. Yaz sonunda veya sonbaharda bırakılan yumurtalar kıģlar ve bir sonraki ilkbaharda geliģimlerini tamamlarlar. Gözlemler D. micans ın hayat döngüsünün 1 ile 3 yıl arasında değiģtiğini göstermektedir. D. micans ın yoğun zararını sürdürdüğü Artvin, Giresun ve Trabzon Orman Bölge Müdürlüğü ladin ormanlarında yılları arasında yürütülen araģtırmalarda, toplam ağaçların %35 inde bu böceğin zararlı olduğu ve bu ağaçların %13 ünün kesildiği görülmüģtür. Ormanlarda halen mevcut ağaçların %22 ine bu böceğin zarar verdiği ve toplam ağaçların %11 inde faaliyetini sürdürdüğü tespit edilmiģtir. Bu ağaçlar üzerinde sayılan D.micans bireylerinin belli alanlarda ve sayılı ağaçlar üzerinde yoğunlaģtığı ortaya çıkmıģtır. D. micans ın giriģ deliği ve reçine hunileri

137 137 D. micans ın yumurta koyan diģisi D. micans larve ve erginlerinin ağaçta yiyim yerlerinden dıģarı attığı öğüntüler yılları arasında aktif maddesi Lindan olan Oleokorlin, Hekmalin Ormalin ve Kaslin isimli ilaçlarla kimyasal mücadele yapılmıģtır. Bu yıllar arasında Dendroctonus micans ile hektarlık sahada, ton Oleokorlin adli kimyasal (%94 motorin + %6 lindan karıģımı) ilaç kullanılarak toplam adet böcekli ağaç ilaçlanmıģ ve D.micans'lar öldürülerek populasyonunun azalması sağlanmıģtır. YayılıĢ sahası çok geniģ, kimyasal mücadele yapılan saha ise çok az olduğundan ve tüm sahayı bir yılda ilaçlama olanağı olmadığından büyük baģarı sağlanamamıģtır. Ġlaçlanan sahaya bir kaç yıl sonra tekrar böcek gelip tahribat yapmaktadır. Ġlacın doğaya zararı ve mücadelede baģarı sağlanamaması neticesi kimyasal savaģ 1985 yılından sonra terk edilmiģtir (ġekil-10).

138 138 Rhizophagus grandis in laboratuar koģullarında üretimi ġekil 11. R. grandis ergini ġekil. 12 D. micans larvaları D. micans ın yayıldığı bölgelerin iç kısımlarında düģük ve zararsız bir populasyon seviyesinde kaldığı bilinmektedir (Grégoire, 1983). Bu bölgelerde populasyonun çok daha stabil ve düģük oluģunun en önemli nedeni olarak bu türün özgün predatörü olan Rhizophagus grandis Gyll. (Coleoptera: Rhizophagidae) gösterilmektedir (Grégoire vd., 1988). Avrupa ülkelerindekine benzer Ģekilde, komģu Gürcistan'da 1963 yılında büyük boyutlu bir biyolojik mücadele programı uygulamaya konulmuģtur (Kobakhidze, 1965). Bu programın olumlu sonuçları ülkemiz sınırları içerisine taģmıģ ve ülkemizde 1985 yılında baģlatılan ve baģarıyla sürdürülen D. micans'ın biyolojik mücadelesi çalıģmalarına hem öncü olmuģ hem de baģarı Ģansını arttırmıģtır (Eroğlu, 1995). R. grandis, hangi geliģim basamağında olursa olsun, D.micans ın yerini belirlemede olağan üstü yeteneğe sahiptir. Esnek bir mevsimsel büyümesi vardır. Rhizophagus grandis Gyll. (Coleoptera: Rhizophagidae) nin Biyolojisi ġekil 15. R. grandis ergini ġekil 16. R. grandis erginleri (diģi ve erkek)

139 139 R. grandis in erginleri, kırmızıya çalan açık kahverengimsi renktedir. Enleri 0,8-1,2 mm, boyları ise mm arasında değiģmektedir. Dendroctonus micans Kug, (Dev Soymuk Böceği)'in etkin bir predatörüdür. DiĢi ergin adet yumurta koymaktadır, bin metrenin altında yılda iki, bin metrenin üstünde ise yılda bir generasyon yapar. KıĢı ergin ve larva safhasında D. micans in ana ve larva yollarında, ağacın bir metrelik kısmında ve köke yakın olan yerlerde kıģlar. Hayat devresini D. micans in hayat devresi ile uyumlu bir hale getirmiģtir. D. micans in özgün predatörüdür. R. grandis monofag bir avcı böcektir. Laboratuar ve arazi çalıģmalarımızda bir adet R. Grandis larvasının, olgun hale gelinceye kadar, D. micans ın normal boydaki 3-6 adet larvası ile beslenmektedir. R. grandis hava sıcaklığının dereceye çıkması ile uçmaya baģlamakta ve hava sıcaklığının 15 derecenin altına inmesi ile birlikte kıģlamak için uygun yuva aramaktadır. KıĢı latent halde D. micans in larva ve ana yollarında geçirmektedir. R. grandis erginleri nisan ayından eylül ayı sonuna kadar uçmaktadırlar. ġekil 18. R. grandis üretiminde kullanılan araç-gereçler Rhizophagus grandis in kitle üretimine baģlamadan önce, üretimde kullanılacak laboratuarlar %10 luk formaldehit ile bir hafta süre ile dezenfekte edildikten sonra, bol sabunlu su ile iyice yıkanmaktadır. Bununla birlikte üretimde kullanılacak alüminyum ve plastik leğenler, keski, çekiç, pens, plastik ve cam kaplar vs. gibi aletler formaldehit ile dezenfekte edilmektedir. Üretimde kullanılacak kum, dere kumu ve yarı dıģlı kum olmalı, milli kum olmamalı, ayrıca kum mutlaka yıkanmalıdır. Bu iģlemden geçirilen kum normal büyüklükteki alüminyum kazanlarda iyice kaynatılarak dezenfekte edilmektedir. Dezenfekte edilmiģ kum 10 cm derinlikte ve 42 cm geniģlikteki alüminyum veya naylon leğenlere konularak laboratuvardaki raflara yerleģtirilir. Laboratuvarlara direk ve bol güneģ ıģığının girmesi engellenmelidir, laboratuvarın camı açıldığında hava sirkülasyonu sağlanmalıdır. Laboratuvardaki raflar arası en az cm yükseklikte olmalı, ranzalar yerden 5-10 cm yüksekte olmalıdır. Laboratuvar tabanı kalebodur, yanları

140 140 ise fayans ya da kalebodur olmalı, geçici üretim laboratuvarları ise kireç ile badana edilmesi gerekir. (mantarların ürememesi için). Laboratuvarların sıcaklıkları 19-22ºC arasında, ortalama neminde % arasında olmalıdır. Üretimde kullanılacak R. grandis erginleri iki yılda bir ormandan toplanmalı ve 4-4,5-5 mm boyunda olanları üretimde kullanılmalıdır. Bu boyda olanlar en iyi sonuçların alınması için idealdir, kumda erginleģme oranları %100 e kadar çıkmaktadır. 2,8-3,5 mm boyunda olan erginlerden düģük oranda verim alınmaktadır. Üretimde kullanılacak erginlerin yaralı ve sakat olanları ayıklanmalıdır. Yeterince verimli olmayan bireylerden oluģan R. grandis topluluklarında, bazı yetersizlikler kalıtsal olarak kuģaktan kuģağa geçmektedir. Bu da D. micans ile biyolojik mücadelede iyi bir verimin alınmasını engellemektedir. R. grandis erginleri belli elemelerden geçirildikten sonra sağlıklı olanlar üretimde kullanılmalıdır. Beslenme kapları 7,5 x 5 cm ebadındaki cam kaplar içine larva öğüntüsü veya ladin kabuğu talaģı, 1x1,2x2,2x3 cm ebadında yaģ ladin kabuğu ve D. micans ın larvaları, pupaları veya yumurtaları konulur. Hazırlanan bu beslenme kaplarına üretilen R. grandis in ergin ve larvaları ayrı kaplara adet konularak laboratuvarda 4 5 günlük olgunluk yiyimi yaptırılır. Bu süre sonunda beslenme kapları +4ºC ye ayarlanmıģ buzdolabına konulur. Rhizophagus grandis in laboratuar Ģartlarında üretilmesinde kutu, tüp, larvadan ve erginden olmak üzere 4 üretim metodu uygulanmıģtır. Larvadan (kütükte) üretim yöntemi Ladin kütüklerine D. micans larvaları verilmek suretiyle yapılan üretim metodu; laboratuvarda üretim için kullanılacak kütükler, genellikle sıklık bakımı yapılan sahalardan kesilen ağaçların, tümünü kullanmak için ağacın dip kısmından ucuna doğru cm boyunda ve cm çapında suyunu kaybetmemiģ yaģ ladin kütükleri alınır. Ağacın ucuna yakın olan kısmı D. micans ın larvadan üretilmesine müsait olmadığı için, D. micans ın erginden üretilmesinde kullanmak için 40-60cm boyunda kütükler alınarak ağacın tümü değerlendirilir. Uygun seksiyonlara ayrılan ladin kütükleri iyice temizlendikten sonra, kütüğün bir tarafı ile kabuktaki yaralı ve çatlak kısımlar bir fırça yardımı ile sıvı parafinle kapatılır. Bu iģlem kütüğün kısa sürede nem kaybetmesini önlemek için yapılmaktadır.

141 141 ġekil 19. Üretim kütüklerinin hazırlanması Hazırlanan bu kütüklerin parafinli olan kısmı bir keski ve çekiç yardımıyla kambiyum ile odun arasında 1-3 cm derinlikte ve 1-2 cm geniģlikte kambiyum sağlam kalacak Ģekilde, kütüğün her iki tarafından odun kısmından ayrılacak Ģekilde kanal açılarak, leğen içindeki önceden sterilize edilmiģ nemli kuma, kütüğün parafinli olmayan kısmı 2-3 cm gömülmek suretiyle yerleģtirilir. ġekil 20. Üretim kütüklerinde kanal açılması ve üst yüzeylerinin parafinlenmesi Leğen içindeki kum 5-8 cm yükseklikte olmalı, ormandan toplanan D. micans ın 2-3 üncü gömlekteki larvalarından ölmüģ ve hastalıklı olanlar ile son gömlekteki larvaları bir pens ve fırça yardımı ile ayıklanarak, kütüğün çapına göre açılan kanallara 400 ile 1000 adet olmak üzere her iki tarafa verilirler. ġekil 21. D. micans larvalarını üretim kütüklerine verilmesi.

142 142 Kütüğe verilen larvalar 3-7 gün içinde kambiyumu yiyerek kütüğe yerleģirler. Bu süre sonunda, kütüğe konan D. micans ın larva sayısına göre, R. grandis erginleri 1 çift, 2 çift (2 diģi 2 erkek), 2 diģi 1 erkek hesabı ile çalıģmanın fazla olduğu yerlere kabuk üçgen Ģeklinde yandan açılarak verilir. Açılan kısım reçine veya yarı katı parafin ile kapatılır ya da kütüğün üstünde açılan kanaldaki çalıģmanın bol olduğu (D. micans larvalarının beslenme yaparken dıģarı attıkları ladin talaģı) yerlere verilirler. Yırtıcı verme iģi bittikten sonra kütüğün üstten açılan kısmı nem kaybını önlemek için üzeri yarı katı parafınla kapatılır. ġekil 22. Üretim kütükleri için parafin hazırlanması ve kanalların kapatılması. R. grandis erginleri kütükte bir hafta içinde çiftleģerek yumurta koyarlar. Bir haftanın sonunda yumurtadan çıkan R. grandis larvaları kütükte, gün boyunca D. micans larvaları ile son gömleğe kadar beslenirler. R. grandis erginlerinin kütüğe verildikten 22 inci günden sonra olgunlaģan larvalar pupa safhasına yatmak için kütüğün altındaki nemli kuma inmeye baģlarlar. Kuma inen son gömlek larvalar, kütüğün altına doğru ilerleyerek, ya kütüğün altında ya da kuma 2-3 cm girerek kendilerine kumda bir pupa beģiği hazırlayarak, pupa safhasına yatarlar. Kumda pupa safhasına yatan larvalar, 7-10 günlük dinlenme döneminden sonra pupa safhasına geçerler, günlük bir pupa safhasından sonra genç ergin safhasına gelirler. Bu süre boyunca kum sürekli kontrol edilerek haftada iki kez pompa yardımı ile hafif bir Ģekilde nemlendirilir. Kumun fazla nemli olması Beauveria bassiana adlı mantarın kolayca üremesine ve kumun tümüne yayılmasına neden olur. Kumu normal nemli düzeyde tutmak gerekir, zira böceklerin en fazla zayiat verdikleri ve savunmasız oldukları devre pupa safhasıdır. Eğer üretim kütüklerinin birinde veya bir kaçında B. bassiana adlı mantarın üremesi tespit edilirse, bu kütükler laboratuvardan uzaklaģtırılır, aksi halde mantar tüm

143 143 laboratuvara yayılır. Kum nemlendirilmezse böcek pupa safhasında nemsiz ortamda su kaybeder ve sonunda ölür. ġekil 23. Kütüklere R. grandis verilmesi ve numaralandırılası Kütüklerin yerleģtirildiği kumun nemlendirilmesi Olgun larvalar kuma indikten sonra 45 inci günden itibaren ilk genç erginler görünmeye baģlar. ErginleĢen R. grandis erginleri 65 inci günden sonra, kumdan kalifiye iģçiler tarafından seçilirler. ġekil 27. R. grandis erginlerinin, pupa ve larvalarının kumdan seçilmesi

144 144 Kumdan seçme iģlemi sırasında larvalar, erginler ve pupalar ayrı ayrı kaplara alınırlar, erginler ve larvalar beslenme kaplarına alınarak 4 5 gün boyunca laboratuvarda olgunluk ve cinsel güce eriģmeleri için beslenmeleri sağlanır. ġekil 28. Üretim kütüklerinden elde edilen R. grandis ergin, pupa ve larvaları R. grandis erginleri ve larvaları bu süre sonunda ormana verilene kadar beslenme kapları ile birlikte +4ºC de latent halde saklamak için buzdolabına konulur, ormana verilecek erginler ve larvalar taģıma kapları (Buzluklar) ile böcekli sahalara götürülerek D. micans in yuvalarına verilirler. ġekil 29. Üretilen R. grandis bireylerinin D. micans yuvalarına verilmesi. TaĢıma esnasında yırtıcı böceğin hava Ģartlarından etkilenmemesi için, buzlukların içine naylon torba ile buz parçaları konulmasına dikkat edilmelidir, kaptaki sıcaklığın dıģ ortamın etkisiyle artması sonucu tüm yırtıcılar toplu halde ölürler. Pupalar ise 10x20, 5x10 cm ebadında içinde hafif nemli kum bulunan cam veya plastik kaplara konularak laboratuvarda erginleģmeleri sağlanır. Üretim kütüklerinin kabukları bıçak yardımı ile soyularak, kütükte kalan erginler, larvalar ve pupalar seçilerek beslenme kaplarına alınırlar Kabuk Böceklerinin Biyolojik Mücadelesinde Thanasimus formicarius (L.) (Coleoptera: Cleridae) Kullanılması Thanasimus formicarius (L.) (Coleoptera: Cleridae) kabuk böceklerinin en yaygın ve en iyi bilinen predatörlerinden biridir (1). Thanasimus formicarius çam, ladin, melez, duglas vb.i koniferlerde ve meģe, dıģbudak, kavak vb. yapraklı ağaçlarda zarar yapan 15 cinsten (Dendroctonus, Dryocoetes, Hylastes, Hylesinus, Hylurgops,

145 145 Hylurgus, Ips, Leperesinus, Orthotomicus, Pityogenes, Pityokteines, Polygraphus, Scolytus, Tomicus and Trypodendron) 27 kabuk böceği türünden beslenmektedir (2,5,10). T. formicarius erginleri 4-10 ay yaģar (2) ve kabuk böceklerinin feromonlarına (345) ve konukçu bitki uçucularına karģılık verir (6). Erginleri, kabuk böceği saldırısı altındaki ağaçlara konar, kabuk böceği erginleri ile beslenir ve yumurtalarını kabuk üzerine koyar. Yumurtadan çıkan larvaları kabuk böceği galerilerine girer ve kabuk böceklerinin yumurta, larva ve puaları ile beslenir. Olgun larvaları dıģ kabukta uygun yerlerde pupa olur. T. formicarius un ladin kabuk böceği, Ips typographus un feromonlarına karģılık verdiği bilinmektedir (3). Bununla birlikte, Belçika da ladin meģcerelerinde Ips typographus ile iliģkisi çok zayıf bulunmuģtur ve Ips typographus feromonu destekli tuzaklarda nadir olarak yakalanmıģtır (789). Daha da önemlisi, T. formicarius çamlarda daha büyük mikarlarda yakalanmıģtır. GeçmiĢ deneyimer, T. formicarius un ladinde pupa olması için kabuk kalınlığının önemli bir sınırlandırıcı etken olduğunu göstermektedir.

146 146 Thanasimus formicarius (L.) (Coleoptera: Cleridae) ülkemizde Ips sexdentatus, Ips typographus, Pityokteines curvidens gibi kabuk böceklerinin biyoljik mücadelesi için laboratuarda üretilerek ormanlara salıverilmektedir. Bu amaçla, bu kbuk böceği türlerinin zarar yaptığı ormanlara asılmıģ olan feromon tuzaklarından sağlanan Thanasimus formicarius (L.) (Coleoptera: Cleridae) erginleri laboratuarda plastik kaplara alınarak kabuk öğüntüsü içinde kabuk böceği erginleri ie beslenir. Beslenme kaplarında çiftleģmeleri sağlanır. Yumurta koyan erginler 9-10 gün sonra kutulardan alınır ve orman alanlarına salınır. Kutularda yumurtadan çıkan T. formicarius larvaları, içinde taze öğüntü bulunan cam tüplere her bir tüpte sadece bir adet olacak Ģekilde yerleģtirilir ve yanına av olarak bir kabuk böceği larvası konur. Her bir cam tüpteki T. formicarius larvası, her gün bir adet kabuk böceği larvası ile gün beslenir. Son larva evresine giren T. formicarius larvaları özel soğutulmuģ böcek aģıma kapları ile orman alanlarına taģınarak ağaç gövdeleri üzerine bırakılabilir. Eğer T. formicarius larvaları ergin hale geldikten sonra araziye taģınması istendiğinde olgun larvaların pupa ve erginleģmesi sağlandıktan sonra yine taģıma kapları ile araziye götürülerek ağaçların dibine salıverilir. Feromon tuzağı topama kapında canlı T. formicarius erginleri

147 147 Doğu Karadeniz Ladin Ormanlarında kitle üremesi yapan Ips typographus, bugün tüm ladin ormanlarımıza yayılarak doğal yayılıģ alanını tamamlayıp, kitle üremesi yaptığı sahalarda Picea orientalis lerin geleceğini tehlike altına sokmuģtur. Avrupa da olduğu gibi, bizde de en tehlikeli ladin kabuk böceği türüdür. Bu böceğe karģı biyoteknik ve mekanik mücadele çalıģmalarının yanı sıra biyolojik mücadelede kullanılacak türlerin araģtırılarak laboratuvar Ģartlarında üretilmesi gerekmektedir. Bu böceğin ergin, yumurta, larva ve pupalarını yiyerek beslenen Thanasimus formicarius un laboratuar Ģartlarında üretilmesi için üç metot uygulanmıģtır. Birinci metotta ormandan getirilen 22cm çapında ve 45cm boyundaki yaģ ladin takozlarına Ips typographus erginleri verilerek kafeslere konulmuģtur. Yapılan üretimde her kütükten ortalama 14 adet T.formicarius ergini elde edilmiģtir. Bu metod kafes içinde gerçekleģtiği için oldukça zor ve ekonomik bulunmamıģtır. Kütüklere Dendroctonus micans in ergin ve larvalarının verilerek yapılan üretim Ģeklinde ise, kutu metodu ile üretilen T. formicarius larvaları bu kütüklere larva safhasında verilerek yapılan üretimden, her kütükten ortalama 13 adet ergin elde edilmiģtir. En ekonomik üretim Ģekli ise kutu ve tüpte yapılan üretim Ģekli olarak tespit edilmiģtir. Kutu metodu ile üretilen larvalar, her tüpe bir adet T. formicarius larvası verilerek son gömleğe gelinceye kadar D. micans larvası ile beslenip, son gömlek larvalar viģne çürüğü veya eflatun rengine geldiklerinde tüplerden çıkarılarak içinde hafif nemlendirilmiģ ladin talaģı ve yaģ ladin kabuğu bulunan kaplara konularak erginleģmeleri sağlanmıģtır.

148 148 Kaynaklar Berliner, E Uber de schlaffsucht der Mehlmottenraupe. Zeitschrift fur das Gesamstadt 252: Kirchmair, M., Neuhauser, S., Strasser, H., Voloshchuk, N., Hoffmann, M. and Huber, L. (2009). Biological Control of Grape Phylloxera A Historical Review and Future Prospects. Acta Horticulturae 816, Schomburgk, R. H The history of Barbados. Longman, Brown, Green and Longmans, London, England, 722. Bobb ML, Weidhaas JA, Ponton LF White peach scale: life History and control studies. Journal of Economic Entomology 66:

149 149 Angus, T. A Association of toxicity with proteincrystalline inclusions of Bacillus sotto Ishiwata. Can. J. Microbiol. 2: Lambert, B. and M. Peferoen Insecticidal promise of Bacillus thuringiensis. Facts and mysteries about a successful biopesticide. BioScience 42: Steinhaus, E. A Possible use of B. t. berliner as an aid in the control of alfalfa caterpillar. Hilgardia 20: Predatör Böcek Grupları Coleoptera Dermaptera Diptera Hemiptera Hymenoptera Mantodea Neuroptera Orthoptera Thysanoptera Coleoptera Carabidae Calosoma, Galerita, Harpalus, Lebia, Pterostichus. Cicindelidae Cincidela Staphylinidae Creophilus, Lathrobium, Oligota, Sepedophilus. Lampyridae Photuris, Photinus, Lecontea. Cantharidae Coccinellidae Rodolia, Olla, Chilocorus, Scymnus, Coleomegilla, Hippodamia, Eriophis, Hyperaspis, Coccinella, Cycloneda, Adalia.

150 150 Dermaptera Forficulidae Forficula, Doru. Labiduridae Labidura. Labiidae Labia, Marava. Cecidomyiidae Aphidoletes, Tripsobremia. Asilidae Laphria, Efferia, Psilonyx. Dolichopodidae Melanderia, Dolichopus. Syrphidae Syrphus, Allograpta. Diptera Hemiptera Miridae Tytthus. Nabidae Nabis, Tropiconabis. Anthocoridae Orius. Reduviidae Arilus, Sinea, Zelus. Phymatidae Phymata. Lygaeidae Geocoris. Pentatomidae Alcaeorrhynchus, Podisus, Sitretrus. Sphecidae Hymenoptera

151 151 Chlorion, Ammophila, Sphex, Pemphedron, Crossocerus, Philantus. Vespidae Vespula, Polistes, Polybia. Eumenidae Eumenes. Formicidae Mantidae Tenodera, Mantis Mantodea Chrysopidae Chrysopa, Chrysoperla. Hemerobiidae Hemerobius Mantispidae Mantispa. Coniopterygidae Myrmeliontidae Neuroptera Orthoptera Gryllidae Oecanthus. Thysanoptera Phlaeothripidae Leptothrips, Aleurodothrips. Aelothripidae Aeolothrips. PARAZİTOİDLER

152 152 PARASITE - "an organism living in or on another living organism, obtaining from it part or all of its organic nutriment, commonly exhibiting some kind of adaptive structural modification, and causing some degree of real damage to its host." (Webster's International Dictionary) Internal External i. Attached ii. Temporary PARASITOID - develops on or in its host (usually an insect) and kills it before or upon completing its development SUPERPARASITISM - several parasitoids compete for same host HYPERPARASITISM - parasitoid uses another parasitoid as its host Anoplura Mallophaga Siphonaptera Diptera i. Culicidae (adults) ii. Simulidae (adults) iii. Tabanidae (adults) iv. Ceratopogonidae (adults) PARASITOID GROUPS Diptera i. Tachinidae Strepsiptera Hymenoptera i. Ichneumonidae ii. Braconidae iii. and numerous other families of wasps

BİYOLOJİK SAVAŞ. Kültür bitkilerinde zararlı organizmalara karşı doğal düşmanlarının kullanılmasıdır.

BİYOLOJİK SAVAŞ. Kültür bitkilerinde zararlı organizmalara karşı doğal düşmanlarının kullanılmasıdır. BİYOLOJİK SAVAŞ Kültür bitkilerinde zararlı organizmalara karşı doğal düşmanlarının kullanılmasıdır. TARİHÇESİ İlk olarak 1200 li yıllarda Çin de turunçgil ağaçlarında Oecophylla smaragdina isimli karınca

Detaylı

BİYOLOJİK MÜCADELE. Kültür bitkilerinde zararlı organizmalarakarşı doğal düşmanlarının insan katkısıyla kullanılmasıdır.

BİYOLOJİK MÜCADELE. Kültür bitkilerinde zararlı organizmalarakarşı doğal düşmanlarının insan katkısıyla kullanılmasıdır. BİYOLOJİK MÜCADELE Kültür bitkilerinde zararlı organizmalarakarşı doğal düşmanlarının insan katkısıyla kullanılmasıdır. Doğada varolan canlı baskı unsurlarının zararlı popülasyonları üzerindeki etkinliğinin

Detaylı

BİYOLOJİK MÜCADELE. Dr. Bilgin GÜVEN

BİYOLOJİK MÜCADELE. Dr. Bilgin GÜVEN BİYOLOJİK MÜCADELE Dr. Bilgin GÜVEN Biyolojik mücadele nedir? Biyolojik mücadele : Zararlıların populasyon yoğunluğunu azaltmak için faydalıların insan tarafından kullanılmasıdır zararlı yönetiminde başarılı

Detaylı

BİYOLOJİK MÜCADELE NEDİR

BİYOLOJİK MÜCADELE NEDİR BİYOLOJİK MÜCADELE NEDİR Yük. Zir. Müh. Mehmet KARACAOĞLU Yük. Zir. Müh. Ferda YARPUZLU Yük. Zir. Müh. Mustafa PORTAKALDALI Adana Biyolojik Mücadele Araştırma Enstitüsü Müdürlüğü Bilinen hayvansal kaynaklı

Detaylı

ÖZGEÇMİŞ. Adı-Soyadı : Miray DURLU KÜLBAŞ. Doğum Yeri : Beyoğlu-İstanbul. Doğum Tarihi : 11.08.1988. Medeni Hali : Evli. Yabancı Dili : İngilizce

ÖZGEÇMİŞ. Adı-Soyadı : Miray DURLU KÜLBAŞ. Doğum Yeri : Beyoğlu-İstanbul. Doğum Tarihi : 11.08.1988. Medeni Hali : Evli. Yabancı Dili : İngilizce ÖZGEÇMİŞ Adı-Soyadı : Miray DURLU KÜLBAŞ Doğum Yeri : Beyoğlu-İstanbul Doğum Tarihi : 11.08.1988 Medeni Hali : Evli Yabancı Dili : İngilizce Göreve Başlama Tarihi: 15 Aralık 2011 Eğitim Durumu (Kurum ve

Detaylı

DOĞAL DÜŞMANLAR YARARLI BÖCEKLER

DOĞAL DÜŞMANLAR YARARLI BÖCEKLER DOĞAL DÜŞMANLAR YARARLI BÖCEKLER 1. UĞUR BÖCEĞİ (COCCİNELLİDAE) Uğur böceği (Coccinellidae), çok yaygın olarak görülen, kırmızı kanatlı bir böcektir. Uç uç böceği de denir. Tropiklerde mavi ve yeşil renklerine

Detaylı

ORGANİK TARIMDA TARIMSAL MÜCADELE İLKELERİ

ORGANİK TARIMDA TARIMSAL MÜCADELE İLKELERİ ORGANİK TARIMDA TARIMSAL MÜCADELE İLKELERİ HAZIRLAYANLAR: SEMRA DİKİLİ GÜLİZAR YILDIRIM Organik tarımda, tarımsal savaş, işletmede zararlıların yoğunluğunu azaltıcı veya bulaşmasını önleyici yada rekabet

Detaylı

TARIM VE TARIM DIŞI ALANLARDA KULLANILAN PESTİSİTLERİN İNSAN SAĞLIĞI, ÇEVRE VE BİYOÇEŞİTLİLİĞE ETKİLERİ

TARIM VE TARIM DIŞI ALANLARDA KULLANILAN PESTİSİTLERİN İNSAN SAĞLIĞI, ÇEVRE VE BİYOÇEŞİTLİLİĞE ETKİLERİ TARIM VE TARIM DIŞI ALANLARDA KULLANILAN PESTİSİTLERİN İNSAN SAĞLIĞI, ÇEVRE VE BİYOÇEŞİTLİLİĞE ETKİLERİ Dr. Aydan Alev BURÇAK Tarımsal Araştırmalar ve Politikalar Genel Müdürlüğü Bitki Sağlığı Araştırmaları

Detaylı

BİTKİ ZARARLILARI ARAŞTIRMALARI

BİTKİ ZARARLILARI ARAŞTIRMALARI BİTKİ ZARARLILARI ARAŞTIRMALARI Sadettin KOCABUĞA Koordinatör Tarımsal Araştırmalar Ve Politikalar Genel Müdürlüğü Sunu Planı Görevler, Projeler ve Mevcut Durum Yürütülmekte Olan Önemli Çalışmalar Toplantı

Detaylı

İnsanlara ve hayvanlara hastalık taşıyarak sağlığı tehdit edenler, kültür bitkilerinde ürün kayıplarına neden olanlar, orman ve süs bitkilerine zarar

İnsanlara ve hayvanlara hastalık taşıyarak sağlığı tehdit edenler, kültür bitkilerinde ürün kayıplarına neden olanlar, orman ve süs bitkilerine zarar İnsanlara ve hayvanlara hastalık taşıyarak sağlığı tehdit edenler, kültür bitkilerinde ürün kayıplarına neden olanlar, orman ve süs bitkilerine zarar verenler ile kentsel yaşamda sorun yaratanlar zararlı

Detaylı

FARKLI SICAKLIKLARIN AVCI BÖCEK SCYMNUS SUBVILLOSUS (GOEZE) (COLEOPTERA: COCCINELLIDAE) UN ERGİN ÖNCESİ DÖNEMLERİNİN ÖLÜM ORANLARINA ETKİLERİ *

FARKLI SICAKLIKLARIN AVCI BÖCEK SCYMNUS SUBVILLOSUS (GOEZE) (COLEOPTERA: COCCINELLIDAE) UN ERGİN ÖNCESİ DÖNEMLERİNİN ÖLÜM ORANLARINA ETKİLERİ * Ç.Ü Fen Bilimleri Enstitüsü Yıl:8 Cilt17-3 FARKLI SICAKLIKLARIN AVCI BÖCEK SCYMNUS SUBVILLOSUS (GOEZE) (COLEOPTERA: COCCINELLIDAE) UN ERGİN ÖNCESİ DÖNEMLERİNİN ÖLÜM ORANLARINA ETKİLERİ * The Effect Of

Detaylı

Dünyada 3,2 milyon tona, ülkemizde ise 40 bin tona ulaşan pestisit tüketimi bunun en önemli göstergesidir. Pestisit kullanılmaksızın üretim yapılması

Dünyada 3,2 milyon tona, ülkemizde ise 40 bin tona ulaşan pestisit tüketimi bunun en önemli göstergesidir. Pestisit kullanılmaksızın üretim yapılması Pestisit; herhangi bir istenmeyen canlının (zararlı organizma), yayılmasını engelleyen, uzaklaştıran ya da ondan koruyan her türlü bileşik ya da bileşikler karışımıdır. Tarımda pestisitler, zararlı organizmaları

Detaylı

Isı, bir böceğin gelişme süresi ve canlı kalma oranlarını etkiler. Belirli sınırlar içinde sıcaklığın artışı gelişme süresini kısaltır.

Isı, bir böceğin gelişme süresi ve canlı kalma oranlarını etkiler. Belirli sınırlar içinde sıcaklığın artışı gelişme süresini kısaltır. BÖCEK ÖKOLOJİSİ BÖCEK ÖKOLOJİSİ Ökoloji, "Organizmaların yaşama yerlerinde incelenmesi"dir. Ökoloji, genel olarak, "Organizma veya organizma gruplarının, çevreleri ile karşılıklı etkileşimlerinin araştırmasından

Detaylı

Teoriden Pratiğe Biyolojik Mücadele

Teoriden Pratiğe Biyolojik Mücadele www.tarim.gov.tr 1 2 Teoriden Pratiğe Biyolojik Mücadele Teoriden Pratiğe BİYOLOJİK MÜCADELE Editör: Dr. Nevzat BİRİŞİK Yazarlar: Dr. Nevzat BİRİŞİK Dr. Halil KÜTÜK Uzm. Mehmet KARACAOĞLU Uzm. Ferda YARPUZLU

Detaylı

Yafes YILDIZ, Azize TOPER KAYGIN 1 ÖZET

Yafes YILDIZ, Azize TOPER KAYGIN 1 ÖZET III. Ulusal Karadeniz Ormancılık Kongresi 20-22 Mayıs 2010 Cilt: IV Sayfa: 1327-1335 BARTIN DA Sinapis arvensis L. (YABANİ HARDAL) ÜZERİNDE ZARAR YAPAN Pieris brassicae (LINNAEUS, 1758) (LEPIDOPTERA, PIERIDAE)

Detaylı

Dünya nüfusunun hızla artması sonucu ortaya çıkan dünyanın artan besin ihtiyacını karşılamak ve birim alandan daha fazla ürün almak amacı ile

Dünya nüfusunun hızla artması sonucu ortaya çıkan dünyanın artan besin ihtiyacını karşılamak ve birim alandan daha fazla ürün almak amacı ile Dünya nüfusunun hızla artması sonucu ortaya çıkan dünyanın artan besin ihtiyacını karşılamak ve birim alandan daha fazla ürün almak amacı ile uygulanan kültürel önlemlerden biri de tarım ilacı uygulamalarıdır.

Detaylı

PESTİSİT UYGULAMA TEKNİKLERİ. ARŞ. GÖR. EMRE İNAK ANKARA ÜNİVERSİTESİ/ ZİRAAT FAKÜLTESİ/ BİTKİ KORUMA BÖLÜMÜ

PESTİSİT UYGULAMA TEKNİKLERİ. ARŞ. GÖR. EMRE İNAK ANKARA ÜNİVERSİTESİ/ ZİRAAT FAKÜLTESİ/ BİTKİ KORUMA BÖLÜMÜ PESTİSİT UYGULAMA TEKNİKLERİ ARŞ. GÖR. EMRE İNAK ANKARA ÜNİVERSİTESİ/ ZİRAAT FAKÜLTESİ/ BİTKİ KORUMA BÖLÜMÜ einak@ankara.edu.tr GENEL ZARARLILAR TEMEL KAVRAMLAR Pestisit(Pesticide): Pest cide (Zararlı

Detaylı

ZARARLI BÖCEKLERLE SAVAŞ

ZARARLI BÖCEKLERLE SAVAŞ BÖLÜM V ZARARLI BÖCEKLERLE SAVAŞ Böceklerle yapılacak savaş yöntemini seçerken, bunun yöresel koşullara uygun olması gerekir. Bu konuda ürünün cinsi, yetiştirme dönemi, böceğin biyolojisi, ekolojik etkenler,

Detaylı

RUS BUĞDAY AFİTLERİNE KARŞI BİYOLOJİK KORUMA

RUS BUĞDAY AFİTLERİNE KARŞI BİYOLOJİK KORUMA RUS BUĞDAY AFİTLERİNE KARŞI BİYOLOJİK KORUMA HAZIRLAYAN ÖĞRENCİLER 7-F Miray DAĞCI Ömür Mehmet KANDEMİR DANIŞMAN ÖĞRETMEN NİLÜFER DEMİR İZMİR - 2013 İÇİNDEKİLER 1. Projenin Amacı ve Hedefi.. 2 2. Afit

Detaylı

Çevre Biyolojisi

Çevre Biyolojisi Çevre Biyolojisi 115-02 Bölüm 03-01 Temel Ekolojik Kavramlar ve Süreçler Çağatay Tavşanoğlu 2018-2019 Güz Canlıların ve habitatların çeşitliliğine karşın tüm ekosistemlere ve ekosistemlerin bileşenlerinin

Detaylı

HEKTAŞ TİCARET T.A.Ş. Sayfa No: 1 SERİ:XI NO:29 SAYILI TEBLİĞE İSTİNADEN HAZIRLANMIŞ YÖNETİM KURULU FAALİYET RAPORU

HEKTAŞ TİCARET T.A.Ş. Sayfa No: 1 SERİ:XI NO:29 SAYILI TEBLİĞE İSTİNADEN HAZIRLANMIŞ YÖNETİM KURULU FAALİYET RAPORU Sayfa No: 1 1. Raporun Dönemi 01.01.2012-30.09.2012 2. Ortaklığın Unvanı HektaĢ Ticaret T.A.ġ. 3. Yönetim ve Denetleme Kurulu Üyeleri Türk Ticaret Kanunu ve ilgili düzenlemeler gereğince ġirketimiz Ana

Detaylı

Biyolojik mücadele. Nedim UYGUN 1, M. Rifat ULUSOY 1, Serdar SATAR 1. Biological control

Biyolojik mücadele. Nedim UYGUN 1, M. Rifat ULUSOY 1, Serdar SATAR 1. Biological control Türk. biyo. müc. derg., 2010, 1 (1): 114 ISSN 21460035 Biyolojik mücadele Nedim UYGUN 1, M. Rifat ULUSOY 1, Serdar SATAR 1 Biological control Abstract: In this article, the reasons of giving emphasis on

Detaylı

Böcekler ile savaşım 2

Böcekler ile savaşım 2 Böcekler ile savaşım 2 2. Biyolojik savaşım Doğal düşmanlar( predatörler, parazitoidler, mikrobiyal etmenler vb.) kullanılarak, hastalık ve zararlı popülasyonlarının baskı altına alınmasıdır. BİYOLOJİK

Detaylı

İzmir Meteoroloji Bölge Müdürlüğü ile İzmir Tarım İl Müdürlüğü işbirliği ile Meteorolojik Olayların Tarımsal Üretime Etkisi konulu panel düzenlendi

İzmir Meteoroloji Bölge Müdürlüğü ile İzmir Tarım İl Müdürlüğü işbirliği ile Meteorolojik Olayların Tarımsal Üretime Etkisi konulu panel düzenlendi İzmir Meteoroloji Bölge Müdürlüğü ile İzmir Tarım İl Müdürlüğü işbirliği ile Meteorolojik Olayların Tarımsal Üretime Etkisi konulu panel düzenlendi Ġzmir Meteoroloji Bölge Müdürlüğü ve Ġzmir Tarım Ġl Müdürlüğü

Detaylı

A R A Ş T I R M A S O N U Ç L A R I

A R A Ş T I R M A S O N U Ç L A R I ARAŞTIRMA HABERLERİ Sayı: 101 Ocak - ġubat 2011 A R A Ş T I R M A S O N U Ç L A R I Güney Marmara Bölgesinde Yetiştirilen Bodur ve Yarı Bodur Anaçlı Granny Smith Elma Çeşidinin Beslenme Durumları Belirlenmiştir.

Detaylı

Kalıcı Organik Kirleticiler ve Stockholm (KOK) Sözleşmesi

Kalıcı Organik Kirleticiler ve Stockholm (KOK) Sözleşmesi Kalıcı Organik Kirleticiler ve Stockholm (KOK) Sözleşmesi Kalıcı Organik Kirleticilerin (KOK) özellikleri nelerdir? -Zehirlidirler. - Çevrede kolayca yok olmazlar. -Besin zincirinde birikirler - Hava,

Detaylı

Domates Yaprak Galeri Güvesi Tuta absoluta

Domates Yaprak Galeri Güvesi Tuta absoluta Tuta absoluta Bu nesne Türkiye Tarımsal Öğrenme Nesneleri Deposu kullan-destekle kategorisinden bir öğrenme nesnesidir. Kullan-Destekle nesneleri bilimsel çalışmalarda kaynak gösterilerek kullanmak istisna

Detaylı

Enerji Kaynaklarının ve Enerjinin Kullanımında Verimliliğin Artırılmasına Dair Yönetmelik

Enerji Kaynaklarının ve Enerjinin Kullanımında Verimliliğin Artırılmasına Dair Yönetmelik 2008 KASIM -SEKTÖREL Enerji Kaynaklarının ve Enerjinin Kullanımında Verimliliğin Artırılmasına Dair Yönetmelik Dünya, 2030 yılında Ģimdi olduğundan yüzde 60 daha fazla enerjiye ihtiyaç duyacaktır. Bu enerji

Detaylı

EGE ÜNİVERSİTESİ TEHLİKELİ ATIK YÖNERGESİ BİRİNCİ BÖLÜM Amaç, Kapsam, Dayanak ve Tanımlar

EGE ÜNİVERSİTESİ TEHLİKELİ ATIK YÖNERGESİ BİRİNCİ BÖLÜM Amaç, Kapsam, Dayanak ve Tanımlar Amaç EGE ÜNİVERSİTESİ TEHLİKELİ ATIK YÖNERGESİ BİRİNCİ BÖLÜM Amaç, Kapsam, Dayanak ve Tanımlar Madde 1- Bu Yönergenin amacı, Ege Üniversitesi Rektörlüğü sorumluluk alanı içinde bulunan eğitim, öğretim,

Detaylı

4-TÜRKĠYE DE VE DÜNYA DA KĠMYASAL GÜBRE ÜRETĠMĠ VE TÜKETĠMĠ

4-TÜRKĠYE DE VE DÜNYA DA KĠMYASAL GÜBRE ÜRETĠMĠ VE TÜKETĠMĠ 4-TÜRKĠYE DE VE DÜNYA DA KĠMYASAL GÜBRE ÜRETĠMĠ VE TÜKETĠMĠ Yakın zamana kadar gübre üretimi ve tüketimine iliģkin değerlendirmelerde ÜRETĠLEN VEYA TÜKETĠLEN GÜBRELERĠN FĠZĠKSEL MĠKTARLARI dikkate alınmaktaydı

Detaylı

İLAÇ, ALET VE TOKSİKOLOJİ ARAŞTIRMALARI ÇALIŞMA GRUBU. Dr. A. Alev BURÇAK Bitki Sağlığı Araştırmaları Daire Başkanlığı

İLAÇ, ALET VE TOKSİKOLOJİ ARAŞTIRMALARI ÇALIŞMA GRUBU. Dr. A. Alev BURÇAK Bitki Sağlığı Araştırmaları Daire Başkanlığı İLAÇ, ALET VE TOKSİKOLOJİ ARAŞTIRMALARI ÇALIŞMA GRUBU Dr. A. Alev BURÇAK Bitki Sağlığı Araştırmaları Daire Başkanlığı Sunu Planı Dünya da Tarım İlacı Kullanımı Türkiye de Tarım İlacı Kullanımı İlaç Alet

Detaylı

HEKTAŞ TİCARET T.A.Ş. Sayfa No: 1 SERİ:XI NO:29 SAYILI TEBLİĞE İSTİNADEN HAZIRLANMIŞ YÖNETİM KURULU FAALİYET RAPORU

HEKTAŞ TİCARET T.A.Ş. Sayfa No: 1 SERİ:XI NO:29 SAYILI TEBLİĞE İSTİNADEN HAZIRLANMIŞ YÖNETİM KURULU FAALİYET RAPORU Sayfa No: 1 1. Raporun Dönemi 01.01.2013-31.03.2013 2. Ortaklığın Unvanı HektaĢ Ticaret T.A.ġ. 3. Yönetim Kurulu Üyeleri Türk Ticaret Kanunu ve ilgili düzenlemeler gereğince ġirketimiz Ana SözleĢmesi hükümleri

Detaylı

SU HALDEN HALE GĠRER

SU HALDEN HALE GĠRER SU HALDEN HALE GĠRER SU DÖNGÜSÜ Yeryüzündeki suyun buharlaģıp havaya karıģması, bulutları oluģturması ve yağıģ olarak yeryüzüne dönmesi sürecinde izlediği yola su döngüsü denir. Su buharı soğuduğunda ise

Detaylı

DOĞAL VE BEġERĠ UNSURLARIN EKONOMĠYE ETKĠSĠ Dünya üzerinde değiģik ekonomik faaliyetler yürütülmektedir.

DOĞAL VE BEġERĠ UNSURLARIN EKONOMĠYE ETKĠSĠ Dünya üzerinde değiģik ekonomik faaliyetler yürütülmektedir. DOĞAL VE BEġERĠ UNSURLARIN EKONOMĠYE ETKĠSĠ Dünya üzerinde değiģik ekonomik faaliyetler yürütülmektedir. DOĞAL VE BEġERĠ UNSURLARIN EKONOMĠYE ETKĠSĠ Bu faaliyetlerin temelinde ihtiyaçların varlığı ekonomik

Detaylı

CANLILARIN SINIFLANDIRILMASI

CANLILARIN SINIFLANDIRILMASI CANLILARIN SINIFLANDIRILMASI Dünyamızda o kadar çok canlı türü var ki bu canlıları tek tek incelemek olanaksızdır. Bu yüzden bilim insanları canlıları benzerlik ve farklılıklarına göre sınıflandırmışlardır.

Detaylı

Kimyasal savaş nedir?

Kimyasal savaş nedir? KİMYASAL SAVAŞ Kimyasal savaş nedir? Tarımsal savaş; zararlı popülasyonlarını ekonomik zarar eşiği altında tutmak amacıyla kimyasal bileşiklerin kullanıldığı tarımsal savaş yönetimidir. Tarihçesi M.Ö 12.

Detaylı

ORMAN KORUMA ORMAN KORUMA YA GİRİŞ

ORMAN KORUMA ORMAN KORUMA YA GİRİŞ ORMAN KORUMA ORMAN KORUMA YA GİRİŞ Prof. Dr. Ertuğrul BİLGİLİ Ekim 2014 Foto: İ.BAYSAL Balıkesir, 2006 Orman Korumanın Tanımı Modern ormancılığın amacı, ormanın devamlılığını sağlayarak en uygun yararlanmayı

Detaylı

ÖNEMLİ ZARARLILARI. Spodoptera spp. (Yaprak kurtları) yumurta

ÖNEMLİ ZARARLILARI. Spodoptera spp. (Yaprak kurtları) yumurta ÖNEMLİ ZARARLILARI Spodoptera spp. (Yaprak kurtları) Ergin 20 mm yumurta Larva 35-40 mm ÖNEMLİ ZARARLILARI ÇİÇEK TRİPSİ (Frankliniella tritici) Küçük sigara şeklinde 1,3 mm uzunluğunda, genelde sarı renkli

Detaylı

Kahramanmaraş İli ve Çevresinde Bazı Tarla Kültürlerinde Bulunan Avcı Böcek Türlerinin Yoğunluk ve Yaygınlıklarının Saptanması

Kahramanmaraş İli ve Çevresinde Bazı Tarla Kültürlerinde Bulunan Avcı Böcek Türlerinin Yoğunluk ve Yaygınlıklarının Saptanması KSÜ. Fen ve Mühendislik Dergisi, 9(1), 2006 111 KSU. Journal of Science and Engineering 9(1), 2006 Kahramanmaraş İli ve Çevresinde Bazı Tarla Kültürlerinde Bulunan Avcı Böcek Türlerinin Yoğunluk ve Yaygınlıklarının

Detaylı

Sakarya İli Fındık Alanlarındaki Bitki Sağlığı Sorunları Çalıştayı Raporu

Sakarya İli Fındık Alanlarındaki Bitki Sağlığı Sorunları Çalıştayı Raporu Prof. Dr. Celal TUNCER, Doç. Dr. İsmail ERPER 25.11.2016/SAKARYA ÇALIŞTAY SONUÇ BİLDİRİSİ Sakarya İli Fındık Alanlarındaki Bitki Sağlığı Sorunları Çalıştayı Raporu Sakarya Ticaret Borsası Sakarya İli Fındık

Detaylı

ANTALYA İLİNDE NAR ZARARLILARI ÜZERİNE ARAŞTIRMALAR: GÖVDE VE DALLARDA ZARAR YAPANLAR

ANTALYA İLİNDE NAR ZARARLILARI ÜZERİNE ARAŞTIRMALAR: GÖVDE VE DALLARDA ZARAR YAPANLAR ANTALYA İLİNDE NAR ZARARLILARI ÜZERİNE ARAŞTIRMALAR: GÖVDE VE DALLARDA ZARAR YAPANLAR Ali ÖZTOP 1 Mehmet KEÇECİ 1 Mehmet KIVRADIM 2 1 Batı Akdeniz Tarımsal Araştırma Enstitüsü, 07100 - Antalya 2 Tarım

Detaylı

zeytinist

zeytinist 1 T.C. BALIKESİR ÜNİVERSİTESİ EDREMİT MESLEK YÜKSEKOKULU Zeytincilik ve Zeytin İşleme Teknolojisi Programı Öğr. Gör. Mücahit KIVRAK 0 505 772 44 46 kivrak@gmail.com www.mucahitkivrak.com.tr 2 3 4 ZEYTİN

Detaylı

zeytinist

zeytinist 1 T.C. BALIKESİR ÜNİVERSİTESİ EDREMİT MESLEK YÜKSEKOKULU Zeytincilik ve Zeytin İşleme Teknolojisi Programı Öğr. Gör. Mücahit KIVRAK 0 505 772 44 46 kivrak@gmail.com www.mucahitkivrak.com.tr 2 3 4 Zeytin

Detaylı

Önceden Tahmin ve Erken Uyarı

Önceden Tahmin ve Erken Uyarı Önceden Tahmin ve Erken Uyarı Hava sıcaklığı Nem Rüzgar hızı ve yönü Güneş şiddeti Yağmur miktarı Toprak nemi sıcaklığı Yaprak ıslaklığı Zamanında doğru ilaçlama Ürün ve çevrenin korunması Gereksiz ilaçlamalar

Detaylı

T.C. ORTA KARADENİZ KALKINMA AJANSI GENEL SEKRETERLİĞİ. YURT ĠÇĠ VE DIġI EĞĠTĠM VE TOPLANTI KATILIMLARI ĠÇĠN GÖREV DÖNÜġ RAPORU

T.C. ORTA KARADENİZ KALKINMA AJANSI GENEL SEKRETERLİĞİ. YURT ĠÇĠ VE DIġI EĞĠTĠM VE TOPLANTI KATILIMLARI ĠÇĠN GÖREV DÖNÜġ RAPORU YURT ĠÇĠ VE DIġI EĞĠTĠM VE TOPLANTI KATILIMLARI ĠÇĠN GÖREV DÖNÜġ RAPORU Adı Soyadı : Emre ARSLANBAY Unvanı : Uzman Konu : Hollanda ÇalıĢma Ziyareti Görev Yeri : HOLLANDA Görev Tarihi : 05-10.03.2017 RAPOR

Detaylı

T.C. ORTA KARADENİZ KALKINMA AJANSI GENEL SEKRETERLİĞİ. YURT ĠÇĠ VE DIġI EĞĠTĠM VE TOPLANTI KATILIMLARI ĠÇĠN GÖREV DÖNÜġ RAPORU

T.C. ORTA KARADENİZ KALKINMA AJANSI GENEL SEKRETERLİĞİ. YURT ĠÇĠ VE DIġI EĞĠTĠM VE TOPLANTI KATILIMLARI ĠÇĠN GÖREV DÖNÜġ RAPORU YURT ĠÇĠ VE DIġI EĞĠTĠM VE TOPLANTI KATILIMLARI ĠÇĠN GÖREV DÖNÜġ RAPORU Adı Soyadı : Doç. Dr. Mustafa GÜLER, Dilem KOÇAK DURAK, Fatih ÇATAL, Zeynep GÜRLER YILDIZLI, Özgür Özden YALÇIN ÇalıĢtığı Birim :

Detaylı

Modern Bitki Biyoteknolojisi

Modern Bitki Biyoteknolojisi Modern Bitki Biyoteknolojisi Ali TETİK Eylül, 2001 AJANDA: Biyoteknoloji Nedir? Biyoteknolojinin Genel Kullanım Alanları Bitki Islahında Biyoteknoloji ve Gen Tekniği Biyoteknoloji ile Yeni Bitkilerin elde

Detaylı

Sürdürülebilir tarımda biyolojik mücadelenin yeri konusunda çiftçilerin bilgi düzeyinin belirlenmesi

Sürdürülebilir tarımda biyolojik mücadelenin yeri konusunda çiftçilerin bilgi düzeyinin belirlenmesi Türk. Biyo. Mücadele Derg. 2017, 8 (1): 71-82 ISSN 2146-0035-E-ISSN 2548-1002 Orijinal araştırma (Original article) Sürdürülebilir tarımda biyolojik mücadelenin yeri konusunda çiftçilerin bilgi düzeyinin

Detaylı

BELEDĠYE BĠRLĠKLERĠNDE EĞĠTĠM ÇALIġMALARI

BELEDĠYE BĠRLĠKLERĠNDE EĞĠTĠM ÇALIġMALARI BELEDĠYE BĠRLĠKLERĠNDE EĞĠTĠM ÇALIġMALARI YEREL YÖNETĠM REFORMU SÜRECĠNDE BELEDĠYELERĠN EĞĠTĠM ĠHTĠYACINI BELĠRLEME ÇALIġTAYI 25-26 Ocak 2006 / Ankara Birliklerin Hukuki Dayanakları Anayasanın 127 nci

Detaylı

EKOLOJİ EKOLOJİK BİRİMLER

EKOLOJİ EKOLOJİK BİRİMLER EKOLOJİ EKOLOJİK BİRİMLER EKOLOJİK BİRİMLER *Ekoloji: Canlıların birbirleriyle ve yaşadıkları ortamla olan ilişkisini inceleyen bilim dalıdır. Ekolojik birimlerin küçükten büyüye doğru sıralaması: Ekoloji

Detaylı

FARKLI SICAKLIKLARIN AVCI BÖCEK Cheilomenes propinqua (Mulstant) (COLEOPTERA:COCCINELLIDAE) NIN ERGİN ÖNCESİ DÖNEMLERİNİN ÖLÜM ORANLARINA ETKİLERİ*

FARKLI SICAKLIKLARIN AVCI BÖCEK Cheilomenes propinqua (Mulstant) (COLEOPTERA:COCCINELLIDAE) NIN ERGİN ÖNCESİ DÖNEMLERİNİN ÖLÜM ORANLARINA ETKİLERİ* Ç.Ü Fen Bilimleri Enstitüsü Yıl:8 Cilt17-3 FARKLI SICAKLIKLARIN AVCI BÖCEK Cheilomenes propinqua (Mulstant) (COLEOPTERA:COCCINELLIDAE) NIN ERGİN ÖNCESİ DÖNEMLERİNİN ÖLÜM ORANLARINA ETKİLERİ* The Effect

Detaylı

Sürdürülebilir Pestisit Kullanımı

Sürdürülebilir Pestisit Kullanımı Sürdürülebilir Pestisit Kullanımı Doç. Dr. Seral YÜCEL Dr. Hale GÜNAÇTI Adana Biyolojik Mücadele Araştırma İstasyonu Dünyanın en önemli sorunlarından biri hızla artan nüfusudur. Dünya nüfusunun gittikçe

Detaylı

Gıda Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı 2012 YILI TARIMSAL DESTEKLER

Gıda Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı 2012 YILI TARIMSAL DESTEKLER Gıda Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı 2012 YILI TARIMSAL DESTEKLER A-HAYVANCILIK DESTEKLERİ HAYVANCILIK DESTEKLEMELERİ Hayvan Başı Ödeme Bakanlar Kurulu Kararı MADDE 4- (1) Birime Destek 1 Sütçü ve kombine

Detaylı

Deprem Tehlike Yönetimi ( )

Deprem Tehlike Yönetimi ( ) Deprem Tehlike Yönetimi ( ) Prof. Dr. Murat UTKUCU Sakarya Üniversitesi, Jeofizik Mühendisliği Bölümü 3.4.2016 Murat UTKUCU 1 (Adjustment to Hazard) A. Kayıpların kabulü ve paylaģılması 1. Kayıpların kabulü:

Detaylı

ġirketimizin 01.01.2009 31.12.2009 dönemine ait faaliyetleri Yönetim Kurulumuzca aģağıda ortaklarımızın bilgilerine sunulmuģtur.

ġirketimizin 01.01.2009 31.12.2009 dönemine ait faaliyetleri Yönetim Kurulumuzca aģağıda ortaklarımızın bilgilerine sunulmuģtur. Sayfa No: 1 ġirketimizin 01.01.2009 31.12.2009 dönemine ait faaliyetleri Yönetim Kurulumuzca aģağıda ortaklarımızın bilgilerine sunulmuģtur. ġirket Yönetim Kurulu; Orhan Ümit GENÇOĞLU Turhan GENÇOĞLU Zekai

Detaylı

Türkiye Biyolojik Mücadele Dergisi 2015, 6 (2): Turkish Journal of Biological Control Orijinal araştırma (Original article)

Türkiye Biyolojik Mücadele Dergisi 2015, 6 (2): Turkish Journal of Biological Control Orijinal araştırma (Original article) Türkiye Biyolojik Mücadele Dergisi 2015, 6 (2): 85-94 Turkish Journal of Biological Control ISSN 2146-0035 Orijinal araştırma (Original article) Chilocorus nigritus (Fabricius) (Coleoptera: Coccinellidae)

Detaylı

Çevre Yüzyılı. Dünyada Çevre

Çevre Yüzyılı. Dünyada Çevre Çevre Yüzyılı Çevre; canlıların yaşamı boyunca ilişkilerini sürdürdüğü dış ortamdır. Hava, su ve toprak bu çevrenin fizikî unsurlarını; insan, hayvan, bitki ve diğer mikroorganizmalar ise, biyolojik unsurlarını

Detaylı

First Stage of an Automated Content-Based Citation Analysis Study: Detection of Citation Sentences

First Stage of an Automated Content-Based Citation Analysis Study: Detection of Citation Sentences First Stage of an Automated Content-Based Citation Analysis Study: Detection of Citation Sentences Zehra Taşkın, Umut Al & Umut Sezen {ztaskin, umutal, u.sezen}@hacettepe.edu.tr - 1 Plan Need for content-based

Detaylı

A UNIFIED APPROACH IN GPS ACCURACY DETERMINATION STUDIES

A UNIFIED APPROACH IN GPS ACCURACY DETERMINATION STUDIES A UNIFIED APPROACH IN GPS ACCURACY DETERMINATION STUDIES by Didem Öztürk B.S., Geodesy and Photogrammetry Department Yildiz Technical University, 2005 Submitted to the Kandilli Observatory and Earthquake

Detaylı

PUPA TİPLERİ. Serbest Pupa Mumya Pupa Fıçı pupa

PUPA TİPLERİ. Serbest Pupa Mumya Pupa Fıçı pupa PUPA TİPLERİ Pupa evresinde iç organların kaynaşması ve larvaya ait bazı organların yok olup, bunların yerine ergine özgü olanların meydana gelmesine Histoliz (Histolysis) denir. Pupa Tipleri: Serbest

Detaylı

HEKTAŞ TİCARET T.A.Ş. Sayfa No: 1 SERİ:XI NO:29 SAYILI TEBLİĞE İSTİNADEN HAZIRLANMIŞ YÖNETİM KURULU FAALİYET RAPORU

HEKTAŞ TİCARET T.A.Ş. Sayfa No: 1 SERİ:XI NO:29 SAYILI TEBLİĞE İSTİNADEN HAZIRLANMIŞ YÖNETİM KURULU FAALİYET RAPORU Sayfa No: 1 1. Raporun Dönemi 01.01.2012-30.06.2012 2. Ortaklığın Unvanı HektaĢ Ticaret T.A.ġ. 3. Yönetim ve Denetleme Kurulu Üyeleri Türk Ticaret Kanunu ve ilgili düzenlemeler gereğince ġirketimiz Ana

Detaylı

TÜRKİYE DE TARIM EĞİTİMİ. Yrd. Doç. Dr. M. Kazım Kara

TÜRKİYE DE TARIM EĞİTİMİ. Yrd. Doç. Dr. M. Kazım Kara TÜRKİYE DE TARIM EĞİTİMİ Yrd. Doç. Dr. M. Kazım Kara 1. GiriĢ 19. yüzyılın sonlarına doğru Osmanlı da tarımın geliştirilmesi için çeģitli önlemler alınırken, Bunları uygulayacak ziraatçılara da ihtiyaç

Detaylı

a, ı ı o, u u e, i i ö, ü ü

a, ı ı o, u u e, i i ö, ü ü Possessive Endings In English, the possession of an object is described by adding an s at the end of the possessor word separated by an apostrophe. If we are talking about a pen belonging to Hakan we would

Detaylı

n.elekcioglu@bmi.gov.tr EĞİTİM BİLGİLERİ Çukurova Üniversitesi Fen Bilimleri Enstitüsü - ADANA Çukurova Üniversitesi, Ziraat Fakültesi- ADANA

n.elekcioglu@bmi.gov.tr EĞİTİM BİLGİLERİ Çukurova Üniversitesi Fen Bilimleri Enstitüsü - ADANA Çukurova Üniversitesi, Ziraat Fakültesi- ADANA KİŞİSEL BİLGİLER Adı Soyadı Dr. Naime Zülal ELEKÇİOĞLU Ünvan Telefon 322 3441784 E-mail n.elekcioglu@bmi.gov.tr Doğum Tarihi - Yeri 1969 -Tarsus Doktora Yüksek Lisans Lisans EĞİTİM BİLGİLERİ Çukurova Üniversitesi

Detaylı

BATI AKDENİZ KALKINMA AJANSI (BAKA) TARIMSAL AR-GE PROJE DESTEKLERİ

BATI AKDENİZ KALKINMA AJANSI (BAKA) TARIMSAL AR-GE PROJE DESTEKLERİ BATI AKDENİZ KALKINMA AJANSI (BAKA) TARIMSAL AR-GE PROJE DESTEKLERİ Selin ŞEN Şubat 2015 SUNUM PLANI I. TARIMSAL AR-GE PROJE DESTEKLERİ II. TARIMSAL AR-GE PROJELERİ DESTEK SÜRESİ VE TUTARI III. DESTEKLENEN

Detaylı

HEKTAŞ TİCARET T.A.Ş. Sayfa No: 1 SERİ:XI NO:29 SAYILI TEBLİĞE İSTİNADEN HAZIRLANMIŞ YÖNETİM KURULU FAALİYET RAPORU

HEKTAŞ TİCARET T.A.Ş. Sayfa No: 1 SERİ:XI NO:29 SAYILI TEBLİĞE İSTİNADEN HAZIRLANMIŞ YÖNETİM KURULU FAALİYET RAPORU Sayfa No: 1 1. Raporun Dönemi 01/01/2010-30/06/2010 2. Ortaklığın Unvanı HektaĢ Ticaret T.A.ġ. 3. Yönetim ve Denetleme Kurulu Üyeleri Türk Ticaret Kanunu ve ilgili düzenlemeler gereğince ġirketimiz Ana

Detaylı

Tablo 4- Türkiye`de Yıllara Göre Turunçgil Üretimi (Bin ton)

Tablo 4- Türkiye`de Yıllara Göre Turunçgil Üretimi (Bin ton) NARENCİYE DOSYASI Kökeni Güneydoğu Asya olan turunçgillerin, çağdaş anlamda üretimi 19. yüzyılda ABD`de başlamış ve hızla yayılmıştır. Turunçgil yetiştiriciliği dünyada 40 derece kuzey enlemi ile 40 derece

Detaylı

BİYOMLAR KARASAL BİYOMLAR SELİN HOCA

BİYOMLAR KARASAL BİYOMLAR SELİN HOCA BİYOMLAR KARASAL BİYOMLAR SELİN HOCA EKOSİSTEM İLE BİYOM ARASINDA İLİŞKİ Canlıların yeryüzünde dağılışını etkileyen abiyotik ve biyotik faktörlere bağlı olarak bitki ve hayvan topluluklarını barındıran

Detaylı

T.C. KARTAL BELEDİYE BAŞKANLIĞI İSTANBUL

T.C. KARTAL BELEDİYE BAŞKANLIĞI İSTANBUL KARARIN ÖZÜ : Sivil Savunma Uzmanlığı nın Görev ve ÇalıĢma Yönetmeliği. TEKLİF : Sivil Savunma Uzmanlığı nın 31.03.2010 tarih, 2010/1043 sayılı teklifi. BAġKANLIK MAKAMI NA; Ġlgi: 18.03.2010 tarih ve 129

Detaylı

Argumentative Essay Nasıl Yazılır?

Argumentative Essay Nasıl Yazılır? Argumentative Essay Nasıl Yazılır? Hüseyin Demirtaş Dersimiz: o Argumentative Essay o Format o Thesis o Örnek yazı Military service Outline Many countries have a professional army yet there is compulsory

Detaylı

Araştırma Enstitusu Mudurlugu, Tekirdag (Sorumlu Yazar)

Araştırma Enstitusu Mudurlugu, Tekirdag (Sorumlu Yazar) VII. Bahçe Ürünlerinde Muhafaza ve Pazarlama Sempozyumu, 04-07 Ekim 2016 ISSN: 2148-0036 Yıl /Year: 2017 Cilt(Sayı)/Vol.(Issue): 1(Özel) Sayfa/Page: 161-167 Derleme Review 1Bagcılık Araştırma Enstitusu

Detaylı

Fen ve Teknoloji 8. bakteri, protist ve bitkiler üreticileri oluşturur. 1.Ünite : Canlılar ve Enerji İlişkileri 1.Besin Zincirinde Enerji Akışı

Fen ve Teknoloji 8. bakteri, protist ve bitkiler üreticileri oluşturur. 1.Ünite : Canlılar ve Enerji İlişkileri 1.Besin Zincirinde Enerji Akışı 1.Ünite : Canlılar ve İlişkileri 1.Besin Zincirinde Akışı Anahtar Kavramlar: Üretici Tüketici Ayrıştırıcı Fotosentez Klorofil 1.1. Besin zincirlerinin başlangıcında üreticilerin bulunduğu çıkarımını yapar

Detaylı

Günay Deniz D : 70 Ekim finansal se krizler, idir. Sinyal yakl. temi. olarak kabul edilebilir. Anahtar Kelimeler:

Günay Deniz D : 70 Ekim finansal se krizler, idir. Sinyal yakl. temi. olarak kabul edilebilir. Anahtar Kelimeler: finansal se krizler, idir. Sinyal yakl olarak kabul edilebilir. temi Anahtar Kelimeler: 63 THE PREDICTABILITY OF CRISES: THE CASE OF THE CRISIS OF 2008 ABSTRACT The economic crises in the World, especially

Detaylı

YEREL MEDYA SEKTÖRÜ VE GLOBALLEġEN MEDYAYA GÖRE KONUMU

YEREL MEDYA SEKTÖRÜ VE GLOBALLEġEN MEDYAYA GÖRE KONUMU YEREL MEDYA SEKTÖRÜ VE GLOBALLEġEN MEDYAYA GÖRE KONUMU Gizem ARABACI Hande UZUNOĞLU Türkiye de medya ulusal ve yerel medya tabanlı olmak üzere temel iki Ģekilde iģlemektedir. Bu iģleyiģ bazen daha kapsamlı

Detaylı

Kimyasal savaş nedir?

Kimyasal savaş nedir? KİMYASAL SAVAŞIM Kimyasal savaş nedir? Tarımsal savaş; zararlı popülasyonlarını ekonomik zarar eşiği altında tutmak amacıyla kimyasal bileşiklerin kullanıldığı tarımsal savaş yönetimidir. Tarihçesi M.Ö

Detaylı

Biyoloji bilimi kısaca; canlıları, bu canlıların birbirleriyle ve çevreleri ile olan ilişkisini inceleyen temel yaşam bilimidir.

Biyoloji bilimi kısaca; canlıları, bu canlıların birbirleriyle ve çevreleri ile olan ilişkisini inceleyen temel yaşam bilimidir. . Biyoloji bilimi kısaca; canlıları, bu canlıların birbirleriyle ve çevreleri ile olan ilişkisini inceleyen temel yaşam bilimidir. Biyolojik Çeşitlilik ise; Populasyonların gen havuzlarındaki gen çeşitliliği

Detaylı

EKİN KURDU (Zabrus Spp.) Özden Güngör Ziraat Mühendisleri Odası Genel Merkez Yönetim Kurulu Başkanı 23.Temmuz Ankara

EKİN KURDU (Zabrus Spp.) Özden Güngör Ziraat Mühendisleri Odası Genel Merkez Yönetim Kurulu Başkanı 23.Temmuz Ankara EKİN KURDU (Zabrus Spp.) Özden Güngör Ziraat Mühendisleri Odası Genel Merkez Yönetim Kurulu Başkanı 23.Temmuz.2015 - Ankara Ekin Kurdu (Zabrus Spp) Ergini Geniş bir baş ve fırlayan sırt kısmının görünüşünden

Detaylı

TÜRKİYE EKONOMİSİ. Prof.Dr. İlkay Dellal Ankara Üniversitesi Ziraat Fakültesi Tarım Ekonomisi Bölümü. Ankara

TÜRKİYE EKONOMİSİ. Prof.Dr. İlkay Dellal Ankara Üniversitesi Ziraat Fakültesi Tarım Ekonomisi Bölümü. Ankara TÜRKİYE EKONOMİSİ Prof.Dr. İlkay Dellal Ankara Üniversitesi Ziraat Fakültesi Tarım Ekonomisi Bölümü 1 Ankara Ülke Ekonomisinde Etkili Olan Faktörler Tarih Doğal Kaynaklar Coğrafi yer Büyüklük Arazi şekilleri

Detaylı

HEKTAŞ TİCARET T.A.Ş. Sayfa No: 1 SERİ:XI NO:29 SAYILI TEBLİĞE İSTİNADEN HAZIRLANMIŞ YÖNETİM KURULU FAALİYET RAPORU

HEKTAŞ TİCARET T.A.Ş. Sayfa No: 1 SERİ:XI NO:29 SAYILI TEBLİĞE İSTİNADEN HAZIRLANMIŞ YÖNETİM KURULU FAALİYET RAPORU Sayfa No: 1 1. Raporun Dönemi 01/01/2010-30/09/2010 2. Ortaklığın Unvanı HektaĢ Ticaret T.A.ġ. 3. Yönetim ve Denetleme Kurulu Üyeleri Türk Ticaret Kanunu ve ilgili düzenlemeler gereğince ġirketimiz Ana

Detaylı

NĠHAĠ RAPOR, EYLÜL 2011

NĠHAĠ RAPOR, EYLÜL 2011 9. GENEL SONUÇLAR... 1 9.1. GĠRĠġ... 1 9.2. DEĞERLENDĠRME... 1 9.2.1. Ġlin Genel Ġçeriği... 1 9.2.2. Proje Bölgesinin Kapasiteleri... 1 9.2.3. Köylülerin ve Üreticilerin Kapasiteleri... 2 9.2.4. Kurumsal

Detaylı

Gübre Kullanımının Etkisi

Gübre Kullanımının Etkisi 1 Gübre Kullanımının Etkisi Tarımsal üretimi artırmanın en kolay yollarından biri gübre Dünyada gübre kullanımı sürekli artıyor. En çok tüketilen azotlu ve fosforlu gübreler Kirlilik açısından ahır gübresi

Detaylı

OKULLARDA GELİŞİMSEL ve ÖNLEYİCİ PDR-3. Prof. Dr. Serap NAZLI Ankara Üniversitesi

OKULLARDA GELİŞİMSEL ve ÖNLEYİCİ PDR-3. Prof. Dr. Serap NAZLI Ankara Üniversitesi OKULLARDA GELİŞİMSEL ve ÖNLEYİCİ PDR-3 Prof. Dr. Serap NAZLI Ankara Üniversitesi KGRP de 5 Ana Müdahale Doğrudan müdahaleler: 1. Psikolojik danıģma 2. Sınıf rehberliği Dolaylı müdahaleler: 3. Konsültasyon

Detaylı

Organik Tarımda Biyolojik Mücadele. Biological Control in Organic Farming

Organik Tarımda Biyolojik Mücadele. Biological Control in Organic Farming GOÜ. Ziraat Fakültesi Dergisi, 2008, 25(2), 19-27 Organik Tarımda Biyolojik Mücadele Sevcan (Coşkuntuncel) Öztemiz Zirai Mücadele Araştırma Enstitüsü, Adana Özet: Konvansiyonel tarımda kimyasal mücadelede

Detaylı

YABANI MEYVELER ve KULLANıM ALANLARı. Araş. Gör. Dr. Mehmet Ramazan BOZHÜYÜK

YABANI MEYVELER ve KULLANıM ALANLARı. Araş. Gör. Dr. Mehmet Ramazan BOZHÜYÜK YABANI MEYVELER ve KULLANıM ALANLARı Araş. Gör. Dr. Mehmet Ramazan BOZHÜYÜK Dünyada kültüre alınıp yetiştirilmekte olan 138 meyve türünden, yaklaşık 16'sı subtropik meyve türü olan 75'e yakın tür ülkemizde

Detaylı

Dünya Turunçgil üretimi yaklaşık 110 milyon ton. % 5 Diğer Turunçgiller

Dünya Turunçgil üretimi yaklaşık 110 milyon ton. % 5 Diğer Turunçgiller Dünya Turunçgil üretimi yaklaşık 110 milyon ton % 62 Portakal % 17 Mandarin % 11 Limon % 5 Altıntop % 5 Diğer Turunçgiller Dünyada Turunçgil Alanları Organik Turunçgil Yetiştiriciliğinde Temel Yaklaşımlar

Detaylı

Uzm. Sedat EREN AĞUSTOS-2015 Zirai Mücadele Araştırma Enstitüsü Müdürlüğü/DİYARBAKIR

Uzm. Sedat EREN AĞUSTOS-2015 Zirai Mücadele Araştırma Enstitüsü Müdürlüğü/DİYARBAKIR PAMUK ENTEGRE MÜCADELEDE BİYOTEKNİK YÖNTEMLER Uzm. Sedat EREN AĞUSTOS-2015 Zirai Mücadele Araştırma Enstitüsü Müdürlüğü/DİYARBAKIR Entegre Mücadelede Biyoteknik Mücadele Yöntemleri İlaçların yaygın ve

Detaylı

PAMUKTA ENTEGRE MÜCADELE

PAMUKTA ENTEGRE MÜCADELE PAMUKTA ENTEGRE MÜCADELE Uzm. Sedat EREN AĞUSTOS-2015 Zirai Mücadele Araştırma Enstitüsü Müdürlüğü/DİYARBAKIR Konu Başlıkları Entegre Mücadelenin Tanımı Zararlılara Karşı Savaşım Yöntemleri Entegre Mücadelenin

Detaylı

TEMAKTĠK YAKLAġIMDA FĠZĠKSEL ÇEVRE. Yrd. Doç. Dr. ġermin METĠN Hasan Kalyoncu Üniversitesi

TEMAKTĠK YAKLAġIMDA FĠZĠKSEL ÇEVRE. Yrd. Doç. Dr. ġermin METĠN Hasan Kalyoncu Üniversitesi TEMAKTĠK YAKLAġIMDA FĠZĠKSEL ÇEVRE Yrd. Doç. Dr. ġermin METĠN Hasan Kalyoncu Üniversitesi ÇOCUK ÇEVRE ĠLIġKISI Ġnsanı saran her Ģey olarak tanımlanan çevre insanı etkilerken, insanda çevreyi etkilemektedir.

Detaylı

Hazırlayanlar: İshak ATICI, Ali GÖZÜBÜYÜK

Hazırlayanlar: İshak ATICI, Ali GÖZÜBÜYÜK PESTİSİTLERİN SUCUL BİTKİLERİN GELİŞİMİNE ETKİLERİ Grup: Aziziye Danışman: Yrd. Doç. Dr. Fatih DUMAN Hazırlayanlar: İshak ATICI, Ali GÖZÜBÜYÜK İnsanlar kolay veya parasız sahip oldukları nimetlerin değerini

Detaylı

Esas Birim :Teknik Hizmetler Kurulu BaĢkanlığı Tarih:04.03.2013 Genelge No:25 Özeti : YAS Hak.Kanunda DeğiĢlik Hk

Esas Birim :Teknik Hizmetler Kurulu BaĢkanlığı Tarih:04.03.2013 Genelge No:25 Özeti : YAS Hak.Kanunda DeğiĢlik Hk Esas Birim :Teknik Hizmetler Kurulu BaĢkanlığı Tarih:04.03.2013 Genelge No:25 Özeti : YAS Hak.Kanunda DeğiĢlik Hk ZĠRAAT ODASI BAġKANLIĞI NA... 01/03/2013 tarihli ve 28574 sayılı Resmi Gazetede yayımlanan

Detaylı

Biyoloji = Canlı Bilimi. Biyoloji iki ana bölümden oluşur:

Biyoloji = Canlı Bilimi. Biyoloji iki ana bölümden oluşur: BİYOLOJİNİN ALT BİLİM DALLARI Biyoloji; Latincede canlı anlamına gelen bio ve bilim anlamına gelen logos kelimesinden oluşur. 1 Biyoloji = Canlı Bilimi Biyoloji tüm canlıların yapı, davranış ve fonksiyonlarını

Detaylı

Ekoloji, ekosistemler ile Türkiye deki bitki örtüsü bölgeleri (fitocoğrafik bölgeler)

Ekoloji, ekosistemler ile Türkiye deki bitki örtüsü bölgeleri (fitocoğrafik bölgeler) Ekoloji, ekosistemler ile Türkiye deki bitki örtüsü bölgeleri (fitocoğrafik bölgeler) Başak Avcıoğlu Çokçalışkan Kırsal Çevre ve Ormancılık Sorunları Araştırma Derneği Biraz ekolojik bilgi Tanımlar İlişkiler

Detaylı

4. Ünite ÜRETTİKLERİMİZ

4. Ünite ÜRETTİKLERİMİZ 4. Ünite ÜRETTİKLERİMİZ Ekonomi: İnsanların geçimlerini sürdürmek için yaptıkları her türlü üretim, dağıtım, pazarlama ve tüketim faaliyetlerinin ilke ve yöntemlerini inceleyen bilim dalına ekonomi denir.

Detaylı

ÖDEMİŞ İLÇESİNDE PATATES ÜRETİMİ, KOŞULLAR ve SORUNLAR

ÖDEMİŞ İLÇESİNDE PATATES ÜRETİMİ, KOŞULLAR ve SORUNLAR ÖDEMİŞ İLÇESİNDE PATATES ÜRETİMİ, KOŞULLAR ve SORUNLAR GİRİŞ Solanaceae familyasına ait olduğu bilinen patatesin Güney Amerika`nın And Dağları nda doğal olarak yetiştiği; 16. yüzyılın ikinci yarısında

Detaylı

HEKTAŞ TİCARET T.A.Ş. Sayfa No: 1 SERİ:XI NO:29 SAYILI TEBLİĞE İSTİNADEN HAZIRLANMIŞ YÖNETİM KURULU FAALİYET RAPORU

HEKTAŞ TİCARET T.A.Ş. Sayfa No: 1 SERİ:XI NO:29 SAYILI TEBLİĞE İSTİNADEN HAZIRLANMIŞ YÖNETİM KURULU FAALİYET RAPORU Sayfa No: 1 1. Raporun Dönemi 01.01.2010-31.12.2010 2. Ortaklığın Unvanı HektaĢ Ticaret T.A.ġ. 3. Yönetim ve Denetleme Kurulu Üyeleri Türk Ticaret Kanunu ve ilgili düzenlemeler gereğince ġirketimiz Ana

Detaylı

Küme Yönetimi URGE Proje Yönetimi. Kümelenme Bilgi Merkezi Deneyimleri

Küme Yönetimi URGE Proje Yönetimi. Kümelenme Bilgi Merkezi Deneyimleri Küme Yönetimi URGE Proje Yönetimi Kümelenme Bilgi Merkezi Deneyimleri Temel Ġlkeler Mevcut durumun değiģmesi kolay değildir, ZAMAN ve ÇABA gerektirir. DeğiĢimden ziyade DÖNÜġÜM, EVRĠM sürecidir. BaĢarı

Detaylı

Dünyada ve Türkiye de Organik Tarım

Dünyada ve Türkiye de Organik Tarım Dünyada ve Türkiye de Organik Tarım Organik tarım, dünyada yaklaşık 130 ülkede yapılmakta ve organik tarım üretim alanı giderek artmaktadır. 2011 yılı verilerine göre dünyada 37 milyon hektar alanda organik

Detaylı

HEKTAŞ TİCARET T.A.Ş. Sayfa No: 1 SERİ:XI NO:29 SAYILI TEBLİĞE İSTİNADEN HAZIRLANMIŞ YÖNETİM KURULU FAALİYET RAPORU

HEKTAŞ TİCARET T.A.Ş. Sayfa No: 1 SERİ:XI NO:29 SAYILI TEBLİĞE İSTİNADEN HAZIRLANMIŞ YÖNETİM KURULU FAALİYET RAPORU Sayfa No: 1 1. Raporun Dönemi 01.01.2011-30.09.2011 2. Ortaklığın Unvanı HektaĢ Ticaret T.A.ġ. 3. Yönetim ve Denetleme Kurulu Üyeleri Türk Ticaret Kanunu ve ilgili düzenlemeler gereğince ġirketimiz Ana

Detaylı

WEEK 11 CME323 NUMERIC ANALYSIS. Lect. Yasin ORTAKCI.

WEEK 11 CME323 NUMERIC ANALYSIS. Lect. Yasin ORTAKCI. WEEK 11 CME323 NUMERIC ANALYSIS Lect. Yasin ORTAKCI yasinortakci@karabuk.edu.tr 2 INTERPOLATION Introduction A census of the population of the United States is taken every 10 years. The following table

Detaylı

YÖNETMELİK. Siirt Üniversitesinden: SĠĠRT ÜNĠVERSĠTESĠ YABAN HAYVANLARI KORUMA, REHABĠLĠTASYON UYGULAMA VE ARAġTIRMA MERKEZĠ YÖNETMELĠĞĠ BĠRĠNCĠ BÖLÜM

YÖNETMELİK. Siirt Üniversitesinden: SĠĠRT ÜNĠVERSĠTESĠ YABAN HAYVANLARI KORUMA, REHABĠLĠTASYON UYGULAMA VE ARAġTIRMA MERKEZĠ YÖNETMELĠĞĠ BĠRĠNCĠ BÖLÜM 2 Şubat 2015 PAZARTESİ Resmî Gazete Sayı : 29255 Siirt Üniversitesinden: YÖNETMELİK SĠĠRT ÜNĠVERSĠTESĠ YABAN HAYVANLARI KORUMA, REHABĠLĠTASYON UYGULAMA VE ARAġTIRMA MERKEZĠ YÖNETMELĠĞĠ BĠRĠNCĠ BÖLÜM Amaç,

Detaylı