Yoksulluk ve Sosyal Hizmet 30 Eylül 2013 Pazartesi 14:51 1.ÜNİTE ÖZET YOKSULLUK SINIFLANDIRMALARI

Ebat: px
Şu sayfadan göstermeyi başlat:

Download "Yoksulluk ve Sosyal Hizmet 30 Eylül 2013 Pazartesi 14:51 1.ÜNİTE ÖZET YOKSULLUK SINIFLANDIRMALARI"

Transkript

1 Yoksulluk ve Sosyal Hizmet 30 Eylül 2013 Pazartesi 14:51 1.ÜNİTE ÖZET Yoksulluk eski bir sorun olmasına rağmen göz ardı edilmemesi gereken temel konu, yoksulluk sorununun özellikle 1980 ve sonrası dönemlerde farklı bir görünüme ve sonuçlara sahip olmasıdır. Yoksulluk ekonomik politikalarda liberalleşme veya küreselleşme eğilimlerinin artması ile farklı kesimler üzerindeki etkisini daha ciddi ve yoğun bir şekilde göstermiştir. Küreselleşme eğilimi, özellikle insan hak ve özgürlükleri, çoğulcu demokrasi, katılım gibi çarpıcı söylemlerle ortaya çıkmış ancak devletin ekonomik ve sosyal işlevlerinde bir yıkıma neden olmuştur. Ekonomik işlevleri gittikçe etkisizleşen devletin sosyal harcamaları da azalmakta ve kamu harcamaları minimize edilmektedir. Böylelikle devletin sosyal güvenlik, eğitim, sağlık, konut yatırımları, adalet, sosyal hizmetler gibi sosyal refah hizmetleri de tahribata uğramakta ve yoksulluk yaygınlaşmaktadır #Yoksulluk insanlık tarihi kadar eski ve pek çok sosyal sorunla iç içe geçmiştir Yoksulluk teriminin ilk tanımı, 1901 yılında Seebohm Roventree tarafından yapılmıştır. Roventree, yoksulluğu; toplam gelirin, biyolojik varlığın devamı için gerekli olan yiyecek, giyim vb. asgari düzeydeki fiziki ihtiyaçları karşılamaya yetmemesi şeklinde tanımlamıştır YOKSULLUK SINIFLANDIRMALARI Genel olarak yoksulluk, insanların temel gereksinimlerini karşılayamama durumudur. Bu tanım bizi temel yoksulluk sınıflandırmasına götürmektedir. Bu sınıflandırmalar ise; mutlak ve göreli yoksulluktur Mutlak yoksulluk genellikle beslenme, barınma, giyinme gibi insan yaşamı için gerekli temel gereksinimleri karşılamak için yeterli kaynağa sahip olamama durumudur. Tanımın insanın biyolojik özelliklerini esas alarak yapılmış olması ona mutlaklık özelliği vermiştir Göreli yoksulluk (relative poverty) olgusu ise, toplumun ortalama refah düzeyinin belli bir oranının altında olma durumudur. Göreli yoksulluğu yeme, içme, giyinme, barınma olanakları kişinin yaşamını sürdürmesine yettiği hâlde, içinde bulunduğu toplumun alışılagelen genel yaşam düzeyine erişememesi, gerisinde kalması durumu şeklinde tanımlamak olanaklıdır. Bu kavram bir ülkenin gelir dağılımı ile yakından ilişkilidir Göreli yoksulluk çizgisi hesaplanırken atılacak ilk adım araştırmanın yapılacağı sosyal topluluğun ortalama refah seviyesinin belirlenmesidir. Bu aşamada refah ölçüsü olarak hem gelir düzeyi hem de tüketim düzeyi belirlenebilir. Daha sonra bu düzeyin belli bir oranı ise yoksulluk çizgisini verir. Mutlak ve göreli yoksulluk arasındaki fark yoksulluk sınırının belirlenmesi aşamasında ortaya çıkmaktadır Bir diğer yoksulluk sınıflandırması da; objektif ve subjektif yoksulluktur Objektif Yoksulluk: Yoksulluğu tanımlarken yoksul insanların kendilerinin yoksul olupolmama konusundaki değerlendirmelerini esas almayıp, önceden belirlenmiş normatif değerlendirmelere dayalı yoksulluğun ortaya konulmasısöz konusudur Subjektif yoksulluk; ise kişilerin kendilerini yoksul olarak görüp görmedikleri ile ilgili bir kavram olup yoksulluğun zamanla ve toplumdan topluma değişiklik gösteren ölçütleri bu yaklaşımın odağındadır Ancak kişilerin elde ettiği toplam faydanın hesaplanmasında büyük zorlukların çıkması ve subjektif değerlendirmelerin yanılmalara açık olması nedeniyle yoksulluk araştırmalarında bu yöntem pek kullanılmamakta, objektif yoksulluk esas alınmaktadır Yoksulluğu anlamamıza yardımcı olan bir diğer kavramsallaştırma ise Birlemiş Miletler in kullanmış olduğu İnsani Yoksulluktur. UNDP nin 1997 İnsani Gelişme Raporu ile ilk defa İnsani Yoksulluk kavramını ortaya atmıştır. Birleşmiş Milletler Kalkınma Programının son yıllarda kullandığı ölçüt İnsani Yoksulluk Endeksidir İnsani yoksulluk ölçütleri: 40 yaşından önce ölme riski taşıyan insan oranı, okuma yazma bilmeyen yetişkin oranı, içme suyundan ve sağlık hizmetlerinden mahrum insan oranı ve yeterli gelişme eksikliği gösteren beş yaşında küçük çocuk oranının tartılı göstergesi şeklindedir Birleşmiş Milletler in İnsani Gelişme Yaklaşımı (Human Development Approach) Sen in görüşlerine dayalıdır. Bu görüşe göre insanoğlunun yaşamındaki iyileşmeler kalkınmanın asıl amacını oluşturur Dünya Bankası yoksulluğu daha çok parasal gelir açısından tanımlarken Birleşmiş Milletler Kalkınma Programı nın konuları arasına giren yoksulluk, net bir tanıma sahip olmasa da yoksulluk, insani gelişme için zorunlu olan fırsatlardan (hayat boyu sağlık, yaratıcı bir hayat, ortalama bir hayat standardı, özgürlük, kendine güven, saygınlık) mahrum olma şeklinde tanımlanarak kavramın sadece parasal bir içeriğe hapsedilmesi engellenmiştir. Kavram çok boyutluluğu da içermektedir İnsani Gelişme Endeksi (İGE) hesaplama yöntemi üç kritere dayanmaktadır. Bunlar; refah standardı, eğitim standardı ve sağlık standardıdır. Refah standardı tatminkâr bir yaşam sürmeyi sağlayacak kaynaklara ulaşmaya, sağlık standardı uzun ve sağlıklı bir yaşama, eğitim standardı ise bilgi edinmeye karşılık gelmektedir İnsani Gelişme Endeksi (İGE) hesaplama yöntemi üç kritere dayanmaktadır. Bunlar; refah standardı, eğitim standardı ve sağlık standardıdır. Refah standardı tatminkâr bir yaşam sürmeyi sağlayacak kaynaklara ulaşmaya, sağlık standardı uzun ve sağlıklı bir yaşama, eğitim standardı ise bilgi edinmeye karşılık gelmektedir 2013 yılına ait İnsani Gelişme Endeksi; Güney in Yükselişi: Farklılıklar Dünyasında İnsani Gelişme başlığını taşıyan rapor ile UNDP Başkanı Helen Clark ve Meksika Cumhurbaşkanı Enrique Peña Nieto tarafından kamuoyuna duyuruldu. Açıklanan raporda genel durum şu şekildedir: İnsani gelişme açısından önemli ilerlemeler kaydeden, Türkiye nin de aralarında bulunduğu, gelişmekte olan 40 tan fazla ülkenin son on yıl içinde kat ettiği yolu gözler önüne seriyor 2013 İnsani Gelişme Raporu ndaki en son İnsani Gelişme Endeksi (İGE) verilerine göre Norveç, Avustralya ve Amerika Birleşik Devletleri, 187 ülke ve bölge arasında başı çekerken savaş mağduru Demokratik Kongo Cumhuriyeti ve kuraklık mağduru Nijer ise en düşük endeks değerlerine sahiptir. Ülkemiz açısında ise durum; Türkiye nin yoksulluğu azaltma stratejisi olarak sağlık, eğitim ve sosyal destek programlarını nasıl güçlendirdiğine raporda vurgular yapılmış olup Türkiye nin 2012 deki İnsani Gelişme Endeksi (İGE) değeri olduğu açıklanmıştır. Bu değerle Türkiye yüksek insani gelişme kategorisinde yer almış ve 187 ülke ve bölge arasında 90. ülke olmuştur Türkiye 2000 yılından bu yana İGE puanını ancak 0,08 puan arttırabilmiştır. İçinde bulunduğu bölge olan Avrupa ve Orta Asya bölgesinin görece düşük performansa sahip ülkeleri arasındadır. Endeks temel olarak seçilmiş ekonomik, sağlık ve eğitim değerleri kullanılarak yapılan hesaplamaya dayanıyor ve ekonomik gösterge olarak gayrisafi millî gelir, sağlık göstergesi olarak ortalama yaşam süresi ve eğitim göstergeleri olarak da yıl cinsinden ortalama ve beklenen eğitim süreleri kullanılıyor. Türkiye, büyük ekonomisi ve 74 yıllık ortalama yaşam süresi ile daha yüksek bir noktaya yerleşebilecekken, ortalama ve beklenen eğitim sürelerinin düşük olması, Türkiye yi endekste daha aşağı bir noktaya çekmektedir. Sonuç olarak, insani gelişmişlik düzeyimizin ekonomik performansımıza kıyasla zayıf oluşu, eğitim ile ilgili sorunlarımızdan kaynaklanmaktadır Günümüzde kullanılan ve yoksulluk olgusunu anlamamıza yardımcı olan bir diğer kavram da çok boyutlu yoksulluk endeksidir. Çok boyutlu yoksulluk endeksi (ÇBYE) 1997 yılından bu yana yayımlanan İnsani Yoksulluk Endeksi nin yerini almış ve İnsani Yoksulluk Endeksi (İYE) sağlık, eğitim ve yaşam standardındaki birleşik yoksunluğu yansıtmak için ülke ortalamalarını kullanmıştır 1976 yılında Uluslararası Çalışma Örgütünün (ILO) Küresel Konferansında ayrıntılı olarak tanımlanan temel gereksinmeler kavramı daha sonra Dünya Bankası nca da benimsenmiştir. Bu konferansta ele alınan temel gereksinmeler şunlardır: 1) Bir ailenin beslenme, barınma, giyim gibi özel tüketimi için gerekli minimumlar, 2) Toplu tüketim konusu olan güvenli içme suyu, kanalizasyon, elektrik, kamu ulaşımı, sağlık ve eğitim gibi hizmetler 3) Kendilerini etkileyen kararların alınmasına katılma, 4) Mutlak düzeydeki temel gereksinmelerin, temel insan haklarının daha geniş bir çerçevesi içinde karşılanması, 5) İstihdama temel gereksinme stratejisinin hem amaç hem de araç olarak yaklaşılması olarak belirlenmiştir. Temel gereksinmeler insan olmanın getirdiği onurlu yaşam hakkının evrensel düzeyde işe vuruk duruma getirilmesi olarak yorumlanabilir Yoksulluğu anlamamıza yardımcı olan bir diğer kavram da çalışan yoksullardır EUROSTAT yılın yarıdan fazlasında ücretli, maaşlı ya da kendi hesabına çalışan ve ulusal ortalama gelirin yüzde 60 ının altında harcanabilir gelire sahip olan bir hane halkında yaşayan kimseleri çalışan yoksul saymaktadır. TÜİK ise eşdeğer fert başına tüketim harcaması medyan değerinin yüzde 50 sini göreli yoksulluk sınırı olarak kabul etmektedir. Göreli yoksulluk oranını da eşdeğer fert başına tüketim harcaması, göreli yoksulluk sınırının altında kalan hane halklarının oluşturduğu nüfusun, toplam nüfus içindeki payı olarak hesaplamaktadır. Bu ölçüte göre yoksul olarak belirlenmiş bir hane halkının üyesi olan çalışanlar, çalışan yoksul olarak nitelenir Çalışan yoksulların başında da ne yazık ki kadınlar gelmektedir. Elde edilen gelir açısından ve çalışma saatleri bakımından kadın ve erkek arasında ciddi farklılıklar vardır. Birleşmiş Milletler verilerine göre dünyadaki işin %67 sini kadınlar tarafından yapılıyor olmasına rağmen dünya toplam gelirinin ancak % 10 unu kadınlar kazanmaktadır Çalışan yoksulluğu çalışanın tek başına çalışmadan elde ettiği gelir göz önünde bulundurularak belirlenmez. Çalışanın yaşadığı hanenin toplam geliri ve hanede yaşayan üyelerin sayısı temel alınarak belirlenir. Bu nedenle çalışan yoksulluğu her zaman düşük ücretli veya gelirle çalışmak ile eş anlamlı değildir. Düşük ücretli çalışmak bireysel bir özellik olarak belirirken, çalışan yoksulluğu hane halkı ile ilintilidir Yoksulluğun ölçümü ile ilgili çalışmalarda görüldüğü gibi yoksulluğa ilişkin iki konu üzerinde odaklanılmaktadır. Birincisi yoksulluğa ilişkin toplumsal, ikincisi ise yoksulluğa ilişkin bireysel ölçümdür. Bir toplumda yaşayan insanların ne kadarının yoksul olduğunun ölçümü toplumsal, bir bireyin yoksul olup olmadığının ölçümü ise bireysel düzeydeki yoksulluk ölçümünü oluşturmaktadır. Aslında bu iki ölçüm birbiriyle bağlantılı ve etkileşim içerisindedir Benzer biçimde bir toplumun gelişmişlik ve refah düzeyi, o toplumdaki bireylerin yoksul olarak tanımlanmasında temel bir göstergedir. Bu nedenle toplumsal refah düzeyinin ve buna koşut yoksulluk düzeyinin tespiti bireysel yoksulluğun ölçümünde belirleyici olmaktadır Yapabilirlik ve yoksulluk kavramı ele alınması gereken bir diğer kavramdır. Kişisel yetersizliğin çoğu zaman, kişisel yetersizlikten değil, nedenleri kişilerin kontrol edemediği süreçlerde aranması gereken çeşitli kapasitelerin yoksunluğundan kaynaklandığı ileri sürülmektedir Yapabilirlik kavramı, hak sahibi olmayı ifade eden negatif (biçimsel) özgürlükler den, o hakları kullanabilme olanağına sahip olmayı ifade eden pozitif özgürlükler e geçmek için kullanılmaktadır. Yapabilirlik, malik olunan veya ulaşılan mal ve hizmetleri kullanabilme, bireysel sosyal haklardan yararlanabilme, bunlara ulaşabilme kapasitesidir Dolayısıyla, varolan ekonomik düzende eşitsizliğin kaynağı sadece malik olunanlar arasında değil, haklara ulaşabilirlik olanaklarının dağılımındadır. İnsanların gelirleri kadar, hakları ve haklarını kullanabilme yetenekleri de eşitsizlik yaratmaktadır. Üstelik haklar ve kapasiteler, çoğu zaman gelirden çok daha eşitsiz dağılmaktadır. Kapasitelerin başlangıçtaki eşitsiz dağılımı da eşitsizliğin toplumsal yeniden üretimini sağlamaktadır

2 Yoksulluk ve Sosyal Hizmet 2.Ünite 9 Ekim 2013 Çarşamba 12:31 2.ÜNITE ÖZET a. YOKSULLUK KÜLTÜRÜ Genel anlamda, başarı, sıkı çalışma ve kendine güvenin karşıtı olan kadercilik, tevekkül ve aylaklık ile nitelendirilen bir kültürel ortamı anlatan ve nesilden nesile aktarılma eğilimini vurgulayan yoksulluk kültürü bir anlamda yoksulluğu içinde yaşanılan şartların etkilediği davranışlar ve tutumlar dizisi olarak tanımlamaktadır. Bu yaklaşım ile yoksulluğun nedenlerini açıklayanlar için bu durumun nedeni ise ekonomik olmaktan çok psikolojiktir. Yoksullar yardım programlarına bağımlı hâle geldikleri için çalışmazlar. Bundan dolayı yoksul bireylerden bu yaşam tarzını benimseyenlerin toplumsal yapıda üretim sürecine dahil olmadıkları düşünülerek toplumun diğer kesiminin sırtında tabiri caizse kambur olarak görülmeleri söz konusudur Yoksulluk Kültürünün temel özellikleri şunlardır 1.Kurumsal;yoksulluk kültürü içinde yaşayanların toplumsal kurumlarla ilişkisi pek sağlıklı değildir. Yoksullar arasında sendikalı olma, siyasi partilere üyelik yoktur. Yani iş birliği ve örgütlenme yönünden çok zayıftırlar. Siyasetle çok az işli dışlı oldukları için düzene karşı hareketlerde kullanılmaları mümkün değildir. Okuma yazma oranları ve eğitime talepleri düşüktür. 2.Mekansal; Gecekondu mahallelerinde imar ve konut koşulları berbattır. Bir çok evin tek yatak odası vardır. 3.Ailevi: Aile oldukça kalabalıktır. Ailede çocukluk dönemi yoktur. Çocuklar cinsiyetle oldukça erken tanışırlar. Nikahsısıevlilikler dikkat çeker. Kocalar, çocuklarını ve karılarını çok sık terk ederler. 4.Bireysel:Bireysel düzeyde, toplumdan ayrı tutulma duygusu, çaresizlik, aşağılık duygusu, zayıf benlik yapısı, içgüdülerin kontrol edilememesi, bu günü yaşama, yarını pek düşünmeme, kendini bırakma ve tevekkül erkeğin büyüklüğüne olan yaygın inanç dikkat çekmektedir. Yoksulluk kültürü ilk kez Amerikalı antropolog Oscar Lewis tarafından kullanılmıştır. Bu kavram genel olarak belirli bir yaşama biçimini tanımlamaktadır ve Lewis tarafından daha çok antropolojik atıflarla kuşa ktan kuşağa geçme boyutu ön plana çıkarılmıştır. Sanki bir miras gibi yoksulluğun nesiller arası geçişini anlatan bu kavram böylelikle yoksulluğun önemli bir nedenini de anlatmaktadır Lewis, antropolojik çalışma yöntemiyle yaşamlarından derinlemesine kesitler verdiği İşte Hayat adlı eserinde, Porto Rikolu Rios ailesi üzerinden alt kültür yaşam biçimini ele aldığını; hatta bu yaşam biçiminin altkültürden de öte ayrı bir kültürü ifade ettiğini belirtmektedir. Lewis e göre yoksulluk kültürü içindeki bireylerin genel özellikleri şu şekildedir: Yoksulların arasında birlik yoktur. İnsanları yarı aç yarı tok yaşatan sosyal yardım sistemleri insanların yoksulluk içinde yaşamasına olanak tanımaktadır. Düşük ücretler, devamlı işsizlik ya da dar gelir ise bireylerin mülk edinme olanağının ortadan kalkmasına, para biriktirememeye ve gıda maddelerini yeterince temin edememeye yol açar. İnsanlar tefecinden para alma, eski giysi ve eşyaları kullanma gibi olumsuzluklarla yaşar. Eğitim düzeyleri düşük, siyasi partilere üye değillerdir ve ulusal refah kurumlarında istihdam edilmezler. Analık duyguları yoktur, zayıf benlik yapılarına sahip olup içgüdülerini kontrol edemezler. Kendini bırakma durumu olduğu için suça bulaşma, madde kullanımı gibi durumlar da sık yaşanmaktadır. Ülkemizde yoksulluk kültürü yaklaşımı temel alınarak yapılan ilk çalışmaya Türkdoğan tarafından 1973 yılında Erzurum daki gecekondu mahallelerinde rastlamaktayız. Türkdoğan, Lewis in yoksulluk kültürü kavramsallaştırmasından hareketle Erzurum daki gecekondu yaşamı üzerine anket çalışması, gözlem ve mülakat tekniklerini kullanarak gerçekleştirmiş olduğu çalışmasında Türkiye de yoksulluk kültürünün izlerini sürmektedir. Türkdoğan araştırmasının amacını örnekleri Latin Amerika ülkeleriyle Birleşik Devletler de uygulanmış yoksulluk kültürü ile ilgili çalışmaların ışığı altında ülkemizdeki gecekondu sorununu incelemek olarak açıklamaktadır b. YOKSULLUĞUN YAPISAL NEDENLERİ Yoksulluğun nedenlerini ele alan bir diğer yaklaşım ise yoksulluğu yoksulların dışında, ekonomik politikalar başta olmak üzere, düşük ücretler, yetersiz eğitim ve istihdam olanakları ve ayrımcılık gibi yoksulların kendi denetimleri dışındaki yapısal etmenlerle ve tamamıyla sosyo ekonomik sistemle ilişkilendirmektedir Yoksulluğun nedenlerinde neo liberal ekonomik politikaların varlığı da son derece önemlidir. Neo liberal politikalar, kısa dönemde istikrar, orta ve uzun dönemde yapısal uyum programlarıyla üretimin dış ticarete konu olan mallara yönlendirilmesi, özelleştirme ile kamunun etkinliğinin giderek azalmasını amaçlamıştır. Bu amaçlar ile ülkelerin sağlık, eğitim, ıslah ve sosyal hizmetler gibi hizmetleri sosyal refah uygulamalarında kısıtlamalar yapılmış ve sosyal koruma programlarını hedefleyen hizmetler ciddi biçimde kesintiye uğramıştır. Tüm bu süreç sonunda yoksullukla yaşamak zorunda kalan grup sayısı artmıştır Ceşitli makro ekonomik ve kurumsal değişimler içeren Neo liberal politikalar başlıca şu varsayımlara dayanır; *Mal ve faktör piyasalarında fiyata müdahalenin kaldırılması, *Dış ticaretin ve finans piyasalarının serbestleşmesi ve kotaların kaldırılması, *Gümrük vergisi oranlarının düşürülmesi, *Dogrudan yabancı sermaye yatırımcılarının ve finansal akımların serbestleşmesi, *Vergi oranlarının azaltırılarak vergi tabanının genişletilmesi, *Faiz oranlarının piyasada belirlenmesi, *iş gücü piyasasının esnekleştirilmesi vs.. c. KÜRESELLEŞEN YOKSULLUK 1980 li yıllarda gündeme gelen neo liberal küreselleşme politikaları gelir dağılımının adaletsiz bölüşülmesinde başrolü oynamıştır. Küreselleşme süreci ile sermaye küçük bir kesimde toplanmış, işsizlik ve yoksulluk artmıştır gelişmek istiyorsan küresel ekonominin gereklerini yerine getir söylemi 1980 lerde yükselen bir değer hâline gelmiştir. Bunun tek koşulu olarak da değişen dünya ekonomisi koşullarına kendilerini uyarlamaları için şirketlerin esnek olmaları öğütlenmektedir. Yoksulluğun ne önemli belirleyicileri arasında artık neo liberal politikalar ve uygulamalar olduğu kabul edilmektedir Dünya Bankası kurulduğundan bu yana kalkınma odaklı politika ve uygulamalara ağırlık vermesine karşın küreselleşmeyi teşvik edici, dolayısı ile yoksulluğu artırıcı politika ve uygulamalara önayak olmuştur Küreselleşme süreci gelirin ülkeler arasındaki dağılımını önemli ölçüde daha eşitsiz hâle getirmiştir. Küresel ve ulusal düzeyde yaşanan eşitsizlikler yoksulluğun, kapitalizmin eşitsizlikler üzerine kurulu dünyasıyla ilgili olduğunu göstermektedir. Eşitsizlik ve yoksulluk, yoksulluk ve zenginlik dünyadaki sistemin birbirini doğuran ögeleri durumundadır Küreselleşme ile birlikte ekonomik yapı önemli ölçüde değişikliğe uğramıştır. IMF, Dünya Bankası, Dünya Ticaret Örgütü gibi ekonomik bloklar oluşmuş ve bu uluslararası kuruluşlar ekonominin kurallarını belirlemiştir. Uluslararası örgütlerin belirlediği keskin ekonomik kurallar ve yapılar ülkemiz gibi ekonomik anlamda güçlü olmayan ülkeler için son derece zedeleyici de rol oynamaktadır. Politika ve uygulamalar sonucunda ülkemiz açısından kamu harcamalarında kısıtlamalar oluşmuş ve korunmaya muhtaç grupların gerek niteliği gerekse niceliği hızla değişmeye başlamıştır. Tüm bunların nedeninde yoksulluk önemli bir rol oynayan ana etken olarak karşımıza çıkmaktadır Sosyal devlet uygulamalarının zayıflaması, işsizlik oranının artması ile kentlerdeki gelir dağılımı adaletsizliğinin artarak, düşük gelirlilerin yoksulluğunun daha da derinleştiğine vurgu yapmaktadır. Kamusal hizmetler ile sosyal ve ekonomik olanakların nicel ve nitel yönlerden kısıtlandığı ve olanaklara erişemediği durumlarda yoksul hane halkları yaşamlarını sürdürebilmede oldukça zorlanmıştır Küreselleşme süreci ile birlikte ekonomik açıdan yeni uyum programları gündeme gelmiş ve ekonomik yapıdaki değişlikler sosyal sorunların farklı açılardan görünümüne de katkıda bulunmuştur. Yoksulların niteliği ve yoksulluktan etkilenme boyutları değişmiş ve sınıfaltı kesim denilen dışlanmış grupların yoksulluğu daha da göze çarpar olmuştur Küreselleşme ile birlikte ortaya çıkan yapısal uyum programları sonucunda: *İşten çıkarmalar sonucunda oluşan geniş bir işsiz kitle *Sendikal yapıların faaliyetlerinin giderek azaltılması * Kamusal alanda devletin işlevlerinde giderek azalm aların olması *Tarım politikaların ve uygulamalarının gözardı edilmesi, kırsal kesimdeki çiftçilerin desteklenmemesi *Özelleştirmenin yoğun bir şekilde oluşması gibi etkenler sonucunda yoksulların hem niteliğinde hem de niceliğinde ciddi değişimler ortaya çı kmıştır Küreselleşme süreciyle birlikte devletin ekonomik kalkınmadaki rolüne ek olarak sağlık, eğitim, sosyal güvenlik gibi alanlardaki rolüne yönelik sınırlandırmalar giderek artmıştır. Bu yaklaşımın moda adı ise devleti küçültmektir" 1980'ler Türkiye için de yapısal dönüşüm dönemi oldu. 24 Ocak 1980'de uygulamaya konan yeni ekonomi programıyla ekonomik, toplumsal yapı da köklü bir değişim gerçekleşirken 1990'lıyıllarda peşpeşe yaşanan krizler sonrasında ekonomi küçüldü, işsizlik arttı. Küreselleşme süreci, neo liberal politikalar ve ekonomik krizlerin birleşik etkileri ülkede gelir dağılımının bozulmasına, toplumsal kesimler arasındaki uçurumun derinleşmesine ve yoksulluğun artmasına yol açtı Ülkemiz gerçeğinde yoksulluk sorununun önemli nedenlerinden biri de göç ve kentleşmedir. Göç olgusu yoksulluğun hem nedeni hem sonucu olarak ele alınabilir d. YOKSULLUĞUN GENEL OLARAK NEDENLERİ Genel olarak yoksulluğun kaynakları arasında şu faktörler sayılabilir: Olumsuz ekonomik konjonktür, Çözülen geleneksel yapılar ve sosyal güvencesizlik, Uluslararası finans sermayesinin etkisi ve ekonomik krizler, Gelir dağılımının uçurumlaşması, Demografik yapıdaki değişim ve artan göç hareketleri, Enformel sektörün gelişimi ve sendikasızlaştırma politikaları, Adaletsiz vergi sistemi, Yüksek faiz ve rant ekonomisi, Doğal afetler, Çalışamayacak durumda olan özürlü sayısının fazla olması, Bireyler arasındaki yetenek farklılıkları, Miras yoluyla elde edilen gelirler, Piyasada tekelleşmenin olması, Devlet teşvikleri, Enflasyon ve işsizlik. Yoksul ülkelerde yoksulluk nedenleri şu şekilde sınıflandırılmaktadır 1)Fiziki Coğrafya: Bazı ülkeler coğrafi açıdan şanslı değildir. Yoksul ülkelerin çoğu kara ile kuşatılmıştır. Ulaşımı sağlayacak nehirleri, sahilleri ve doğal limanları bulunmaz. Bu yüzden, bu ülkelerde çok yüksek ulaşım maliyetleri bulunur. Örneğin, Etiyopya, Bolivya, Kırgızistan veya Tibet in yoksul olmasının nedeni kara ile kuşatılmış olmalarıdır. Bu ülkelerde ulaşım maliyetleri çok yüksektir ve tüm ekonomik aktivitelerden izole olmuşlardır 2)Kısıtlı Bütçe Olanakları: Yoksul ülkelerde özel sektör güçlü olsa bile devletin büyümeyi sağlayacak yatırımları yapabilmesi için kaynakları olmayabilir. Devletin yeterli kaynaklarının bulunmamasıiçin üç neden vardır. Bunlar: Ülke vergi toplanamayacak kadar yoksul olabilir Devlet zayıftır, Devletin toplanan vergilerle sürdürülebilen büyük borçları olabilir. 3)Zayıf Yönetişim: Ekonomik kalkınmanın sağlanması için devletin ülkenin kalkınmasını bir amaç olarak görmesi gerekir. Devlet öncelikli altyapı projelerini tamamlamalı ve finanse etmelidir. Altyapı ve sosyal hizmetlerden tüm toplumun eşit olanaklarla yararlanması gerekir. Ayrıca, devletin özel sektörün yatırım yapabilmesi için ortam ve olanak yaratması gerekir. Devlet bu vb. görevlerini yerine getirmediğinde ekonomik büyüme sağlanamaz 4) Kültürel Engeller: Devlet ekonomik kalkınmayı sağlamak için çalışırken ülkenin kültürel ortamı kalkınmaya engel olabilir. 5) Jeopolitik nedenler: Zengin ülkelerin uyguladığı ticaret engelleri de yoksul ülkelerin kalkınmasını önlemektedir. Bu engeller bazen siyasi olmaktadır 6) İnovasyon eksikliği: Yoksul ülkelerdeki işletmeler yeni bilimsel yaklaşımlar geliştirseler bile pazarda bulunan tüketicilerin çok yoksul olmasından dolayı araştırma ve geliştirme yatırımlarını sürdürecek satışları gerçekleştiremezler. Bu ülkelerde yeni bir ürünü satın alma gücü çok düşük olur. Bu yüzden, yeni ürünün pazarda başarılı bir biçimde satışı sürmez ve işletme yeniliklerin finansmanıiçin yeteri kadar kâr elde etmez. Zengin ülkelerde ise bu durumun tam tersi yaşanır. 7) Demografik Yapı: Yoksul ülkelerde doğurganlık oranı oldukça yüksektir. Dolayısıyla geniş ve kalabalık ailelerde beslenme, eğitim, sağlık gibi olanaklara erişim ve tüm bireylere bu olanakların sağlanması oldukça zordur. Yoksulluğun önemli ekonomik nedenlerinden biri de enflasyondur. Enflasyon yoksul insanlara zengin insanlardan daha fazla zarar verir. Çünkü yüksek gelire sahip insanlar kendilerini enflasyona karşı yoksullardan daha iyi korurlar. Yüksek gelire sahip insanlar kendilerini enflasyona karşı koruyacak finansal araçlara sahipken ekonomik anlamda güçsüz insanlar/aileler enflasyon karşısında daha da güçsüzleşir ve yoksulluğun etkilerini daha derinden yaşarlar Genel olarak yoksulluğun nedenleri: yüksek işsizlik oranı, olumsuz fiziksel sağlık, özürlülük, duygusal sorunlar, tıbbi harcamaların çok olması, alkol sorunu, uyuşturucu madde bağımlılığı, geniş aile, otomasyondan dolayıişten çıkarılma, iş yapabilme becerisinden yoksun olma, düşük eğitim düzeyi, kadının bakmakla yükümlü olduğu küçük çocuklu aile yapısı, aile gelirinin yetersiz olması, suç işleme, kumar oynama, boşanma, terk, ayrı yaşama, düşük ücretli işlerde çalışma şeklinde sıralanmaktadır

3 Yoksulluk ve Sosyal Hizmet 3.Ünite 19 Ekim 2013 Cumartesi 01:03 3.ÜNİTE ÖZET SOSYAL DIŞLANMA SOSYAL DIŞLANMA NEDİR, BOYUTLARI NELERDİR? Dışlanma olarak nitelenen bu olgunun ortaya çıkması 1960 ların sonundan itibaren Batı toplumlarında girilen bunalımdan sonra olmuştur Sosyal dışlanma kavramının doğuşu 1960 lıyıllarda Fransa da gerçekleşmiştir. Bu dönemde sosyal politika alanında faaliyet göstermekte olan politikacılar, gazeteciler, akademisyenler, bürokratlar gibi sosyal aktörler yoksullardan ideolojik ve üstü kapalı olarak dışlanmış olarak söz etmişlerdir. Sosyal dışlanmanın ortaya çıkışında rol oynayan nedenler arasında yoksulluk, gelir dağılımı adaletsizliği, göç, sosyal güvencesizlik ve eğitim oranının düşüklüğü yer almaktadır Sosyal dışlanma kavramının ilk olarak Fransa da ortaya çıkmasının en önemli nedenlerinden biri Fransa nın ne sosyalizmi ne de liberalizasyon tabanlı bireyciliği kabul etmeyip, toplumsal bütünleşme kaynaklı bir sosyal refah devleti anlayışını benimsemesidir Yeni liberal politikalar ve küreselleşme süreciyle eşitsizlik, güvencesizlik, adaletsizlik, ayrımcılık, bağımlılık gibi sosyal dışlanma ile ilişkili sorunlar daha da belirginleşmiştir Sosyal dışlanma kavramı, ABD de AB deki kadar yaygın bir kullanıma sahip değildir. Bunun yerine ABD deki zencilerin ve göçmenlerin, ülkede hakim olan kapitalist üretim, tüketim süreçlerinin ve sınıf ilişkilerinin dışında kalmalarını tanımlamak için sınıf altı kavramının kullanıldığını görmekteyiz. Sınıf altı kavramı, sosyal dışlanma ile aynı anlama gelecek şekilde kullanılmıştır Sınıf altı; hem ahlaki hem de kültürel özelliklerini içeren ve suçluluk, işsizlik, çalışma etiğinden yoksunluk, tek ebeveynlilik ve refah sistemine bağımlılık gibi problemlerden ortaya çıkmaktadır. Sınıf altı kavramıile tehlikeli bir sınıfın varlığından söz edilmekte ve kavram belirli bir sosyal durumu ve yaşam biçimini ifade etmek için kullanılmaktadır. Bu nedenle, dinamik bir kavram olan dışlanmadan oldukça farklıdır Dinamik bir sürece işaret eden sosyal dışlanma kavramı daha çok belirli imkânlardan mahrum bireylerin ya da grupların yaşamakta olduğu süreci tanımlamaktadır. Bu süreç, dışlanmaya maruz kalan bireylerin ya da grupların içinde bulundukları sosyal, kültürel ve ekonomik dinamiklerle birlikte şekillenmektedir. Diğer yandan sosyal dışlanma sağlık, eğitim gibi alanlardaki dışlanma boyutuna işaret etmektedir. Ekonomik dışlanma boyutu ise daha çok, gelir, üretim, mallar ve hizmetlerden faydalanma hakkıve sorunları ile ilgilidir. Başka bir boyut olan politik dışlanma ise politik katılım ve fırsat eşitsizliğine dikkati çeker. Bütün bu yönleriyle bireylerin hayatında çok kapsamlı etkilere sahip olan ve toplumsal sisteme dâhil olmayı olumsuz yönde etkileyen sosyal dışlanma süreci aslında genel anlamda bir vatandaşlık sorunu olmaktadır Bauman, bir zamanlar yedek sanayi ordusu olan ama bugün işlevlerine ihtiyaç duyulmadığı için dışlanan yoksulların, kapitalist sistemin egemen yaşam biçimi ve değerlerinden yoksun yaşadıkları için sınıf dışı olarak nitelenen defolu tüketiciler e dönüştürüldüklerini ifade etmektedir. Sosyal dışlanma bir kavram olarak belirli toplumsal kesimlerin toplumsal bütününün ve sermaye birikim sürecinin dışında kalması ve ekonomik büyümeye yaptığı katkıdan adil ölçülerde yararlanamamasıdır Sosyal bütünleşmenin karşıtı olarak ele alınan sosyal dışlanma, çok boyutlu, bireyin toplumla bütünleşmesini sağlayan ve bireyin kendi gereksinimlerinden yoksun kalmasıyla bireyin toplumla olan bağlarının kopması, sivil, siyasi, ekonomik ve sosyal yurttaşlık haklarından yoksun olma/bırakılma durum ve süreçleridir Sosyal dışlanma çok boyutlu bir yoksunluk sürecidir. Birey ve grupları dışlayan yapılar ve süreçler üzerinde durur. Sosyal dışlanma sürecini oluşturan önemli unsurlar arasında gelir, vergileme ve sosyal koruma, tüketim ve borçlanma, eğitime erişim, istihdam ve işsizlik, çalışma koşulları, barınma ve evsizlik, sağlık ve sosyal hizmetlerden yaralanılabilirlik ve komşuluk desteği yer almaktadır Dışlanmanın boyutları ; 1. Yeni iş bulma olanağının olmadığı uzun süreli işsizlik biçimindeki iş gücü piyasasından dışlanmadır. 2. Yoksulluğun çok genel bir biçimde hissedildiği ve yaşam standartları açısından sosyal ve kültürel değerlerle de ilişkili ekonomik dışlanmadır. 3. Farklı egemen değerler ve davranış örneklerinin doğasında var olan dışlayıcı etkilerle ortaya çıkan kültürel dışlanmadır. 4. Dördüncü ve son boyut ise sosyal ilişkilerin sınırlanması ve kesilmesiyle ortaya çıkan marjinalleşme ile toplumdan tecrit edilerek yaşanan dışlanma yani mekânsal dışlanmadır. Yukarda sıralanan bu dört farklı boyut birbirinden çok kesin çizgilerle ayrışmış değildir. Sosyal dışlanmanın herhangi bir unsurunu ele alırken diğerlerine de bakmak gereklidir Sosyal dışlanma ve yoksulluk çoğu kez kavram olarak birbirinin yerine geçmektedir. Yoksulluk ve dışlanma eş anlamlı görünse de Sapancalı ya göre sosyal dışlanma yoksulluğu da kapsayan daha geniş bir kavramdır. Çünkü dışlanmış kişiler her zaman yoksul değillerdir. Bazı kişiler (göçmenler, azınlıklar, belirli kadınlar ve çocuklar gibi) yoksul olmamakla birlikte toplumdan dışlanmış olabilirler Diğer bir yandan yoksulların var oldukları toplumda neredeyse tüm alanlardan dışlanıyor olmaları, yoksulluğun derinleşmesinin önemli sonuçlarından biridir. Yaşadıkları izolasyondan daha yüksek derecede zarar gören yoksulların yine yaşadıkları dışlanmayı nesilden nesile aktarması söz konusu olabilmektedir Amartya Sen, sosyal dışlanmayı istihdam, sosyal sigorta, eğitim, sağlık, beslenme, barınma, finans piyasaları, yetenek, politika, kültür gibi alanlardaki yeterliliklerin yoksunluğu olarak kapsamlı bir biçimde tanımlamaktadır Sosyal dışlanmanın üç temel ögesi vardır. Bunlardan; ilki dezavantajlılık ögesi olup; bireyleri, aileleri veya grupları etkileyen sosyal, ekonomik ve politik faaliyetlerde dezavantajlı olmayı ifade eder. İkinci ögenin vurgusu ise süreçler üzerindedir. Bu ögeye göre, sosyal ekonomik ve kurumsal süreçler neticesinde dezavantajın ortaya çıkması söz konusudur. Son öge ise; bireyler, gruplar ve toplumlar açısından sonuçlar gibi ilişkisel boyut ile ilgilidir. Bu nedenle bu 3 temel öğenin tümünü ya da bazılarını içeren birçok tanım yapılması mümkündür Bir başka yazara göre ise sosyal dışlanmanın unsurları: Sosyal, ekonomik boyutlar ile toplumsal ve bireysel kaynakları kapsayan çok boyutlu bir kavramdır Toplumla bütünleşme ve çok boyutlu dışlanma arasındaki dinamik süreçlere sahip olan bir kavramdır. Sosyal mesafe, ret, utanma, sosyal destek ağlarının yokluğu ve toplumda yer almanın yokluğuna neden olması nedeniyle sosyal ilişkiler boyutu olan bir kavramdır. Belli kişi ve grupların dışlamayı gerçekleştirmesi nedeniyle aktif bir kavramdır. Göreli bir kavramdır Uluslararası Tanımlarla Sosyal Dışlanma AB Katılım Raporuna göre; sosyal dışlanma ve yoksulluk terimleri, fertlerin topluma sivil, sosyal ve ekonomik açılardan katılımlarının engellenmesi ve/ veya gelir ve diğer sosyal ve kültürel kaynaklara ulaşmakta zorlanmaları, yaşam kalitesinin ve hayat standardının yeterli olmamasıyla ilişkilendirilmiştir. Birleşmiş Milletler Kalkınma Programı [UNDP] na göre, sosyal dışlanma, temel sivil ve sosyal haklardan yoksunluğu ve bu hakları sağlayan siyasi ve yasal sistemlerin yetersizliğini içermekte ve sivil toplum kuruluşlarına ulaşım olanaklarının kısıtlı olması sonucunda ortaya çıkmaktadır. Sosyal Dışlanma Çözümleme Merkezine [CASE] göre; sosyal dışlanma sorunu üç nedenden kaynaklanmaktadır. Bunlardan ilki, ikamet edilen coğrafi bölge; ikincisi, kişinin kendisi dışında oluşan nedenlerle normal aktivitelere gereği gibi katılamaması; sonuncusu ise, kişinin bu faaliyetlere katılma konusundaki isteklilik seviyesidir. Uluslararası Çalışma Örgütüne, (ILO) göre, sosyal dışlanma, ekonomik, politik ve toplumsal nedenlerden kaynaklanan birbirini izleyen kopmaları içeren ilişkili süreçlerin birikmesi neticesinde bireyleri, grupları, toplumları ve mekânları güç merkezlerine, kaynaklara ve geçerli olan değerlerin dışında tutmasına denir Kimler sosyal dışlanma tehdidi içindedir? AB de yoksulluk ve sosyal dışlanma riski yüksek olan grupların en belirgin özellikleri şu şekilde sıralanabilir: 1. İşsizler (özellikle uzun dönemli işsizler) 2. Tek ebeveynli aileler 3. Yaşlılar 4. Çok sayıda çocuğu ve yaşlı olan aileler 5. Yoksul çocuklar 6. Göçmenler 7. Etnik gruplar ve özellikle Çingeneler 8. Özürlüler 9. Evsizler 10. İnsan ticaretine konu olanlar 11. Bakım kurumlarında yaşayanlar 12. Geçimlik tarım yapan aileler ve toplumsal cinsiyete dayalı ayrımcılığa maruz kalan kadınlar. Bir başka sınıflandırma ise aşağıdaki gibidir: Uzun süreli işsizler İstikrarsız ve vasıfsız işlerde ya da güvencesiz işlerde çalışanlar Düşük gelirliler ve yoksullar Vasıfsız, okuma yazma bilmeyen ve okuldan erken ayrılanlar Fiziksel ve zihinsel hastalar ve engelliler Madde kullanıcıları Mahkûmlar ve suçlular Yeterli eğitime ya da iş tecrübesine sahip olmayan gençler Çocuk işçiler Kadınlar Yabancılar, göçmenler ve mülteciler Azınlıklar Vatandaşlık hakkını kaybedenler Sosyal yardım alanlar İhtiyaçları olduğu halde sosyal yardım alamayanlar Kötü yerlerde yaşayanlar Tüketim düzeyleri düşük olanlar Aşağıya doğru mobiliteye sahip olanlar Aile, arkadaşlar ve komşular gibi sosyal alanlardan dışlananlar

4 Yoksulluk ve Sosyal Hizmet 4.Ünite 24 Ekim 2013 Perşembe 20:10 4.ÜNİTE ÖZET TÜRKİYE DE YOKSULLUK SORUNU VE GÖRÜNÜMÜ A. UYGULANAN EKONOMİ POLİTİKALARI Ülkemizde kalkınma deneyiminin en önemli özelliği yumuşak bir geçiş süreci olmamasıdır. Sanayileşme ve özel sermayenin birikmesi devletin liderliği altında gelişmiş olsa da yaşanan ekonomik ve siyasi krizlerin etkisi ile süreçlerde kesilmeler, tıkanıklar ve çeşitli sorunlar olmuştur. Tüm bunlar da sosyal yapıda yoksulluk sorununun daha da görünür ve hissedilir olmasına neden olmuştur Türkiye nin Kalkınma Sürecinde İktisat Politikası Süreçleri; DÖNEMLER. GENEL ÖZELLİKLERİ lerin liberal dönemi. Yabancı yatırım desteklenmiş. sanayileşme dolaylı yoldan teşvik edilmiştir. Liberal ticaret rejimi kabul edilmiştir yıllarını kapsayan devletçi dönem. Sanayileşme sürecinde devlet bir girişimci rolü üstlenmiştir. İlk beş yıllık planların yapıldığı dönemdir lerin liberal dönemi( ). Ticaret ve yatırım serbest bırakılmıştır. Tarımın gelişmesi desteklenmiştir. Devlet alt yapı yatırımlarına önem vermiştir. İthal ikameci sanayileşmenin uygulandığı dönem( ). Korumacılık ile içe dönük sanayileşme stratejisi uygulanmıştır. İhracata ve yabancı yatırıma yönelik bir kötümserlik vardır. Devlet ara malı ve sermaye malı üretimi yaparak sanayileşmeye çalışmıştır sonrasıneo liberal dönem. İhracat teşvik edilmiş. Ticaret rejimi ve sermaye hesabı serbestleşmiştir. Doğrudan yabancıyatırıma önem verilmiştir. Devletin ekonomideki rolü üretimden alt yapı aktivitelerine kaymıştır Ülkemizde 1950 lerden başlamak üzere ithal ikameci sanayileşme modelinin uygulandığı yıllarda yoksulluğa karşı toplumda bir bilinç oluşmamıştı. Bu dönemden itibaren tarım kesiminde yaşanan dönüşümün sonucunda başlayan iç göçle birlikte kırda ve kentlerde yaşayan insanlar arasında yoksullukta büyük artışlar görülmüştür. Yoksullukla mücadelede bir bilincin oluşması ancak 1990 lı yıllarda gerçekleşmiştir lerin başlarından itibaren tarım sektöründe yaşanan ekonomik dönüşümden dolayıgünümüze kadar devam eden kırdan kente doğru bir göç başlamıştır larda tarım kesiminde tüm ev işleri, hasat, yol yapımı ve su hizmetleri köylerde yaşayanlar tarafından yapılmaktaydı. Piyasa ekonomisinin yaygınlaşmasıyla köylerde yaşayan ailelerin paraya ihtiyaçları artmıştı. Bu yüzden köylerde yaşayan genç erkekler kasabalara ve şehirlere mevsimsel işçi olarak çalışmak için göç etmişlerdir. Bu sayede köyde kalan ailelerine para yardımı yapabilmekteydiler. Durumları iyi olanlar ise ailelerini çalıştıkları yere almaktaydılar 1960 yılından sonra Devlet Planlama Teşkilatının kurulması ve planlı dönemin başlamasıyla birlikte yapılan 5 yıllık kalkınma planlarında yoksul insanlar için politikalar yeniden tanımlanmıştı. Yapılan planların amacı hayatın kalitesini ve toplumun refah düzeyini arttırmaktı. Bu kalkınma planlarının asıl amacı her vatandaşa sosyal güvenlik hizmeti sağlamak ve adil bir gelir dağılımına ulaşmaktı. Gelir dağılımını düzeltmek için sosyal güvenlik sistemi yaklaşık 15 yılda yeniden düzenlenmişti. Beş yıllık kalkınma planlarında anne babasıolmayan çocuklar, yaşlı insanlar, mahkûmlar, özürlü insanlar ve öğrenme zorluğu olan çocuklar yoksul olarak kabul edilmişti. Bu yoksulluk tanımına uyan insanlar sosyal yardım programlarından yararlanabilmişlerdi 1970 lerde köylerden kentlere doğru yapılan iç göçün hızlanmasıyla büyük şehirlerin etrafında gecekondu bölgeleri büyümeye başladı. Kentleşme, sosyal adaletsizlik ve sosyal eşitsizlik bu dönemin en önemli problemleri oldu yılında ücretli işçilerin yalnızca % 46 sıve ekonomik olarak aktif olan nüfusun ise yalnızca % 11 i sosyal güvenlik sistemine dahildi lerde Türkiye de devletin ekonomideki rolüyle ilgili büyük bir değişim yaşanmıştır. Yeni ekonomik stratejiye göre kamu sektörünün aktivitesi ve devletin piyasanın işleyişine olan müdahalesi azaltılmıştır lerde başlatılan yapısal uyumun dört amacı bulunmaktaydı: 1) Fiyatların esnekleştirilmesi, 2) Fiyatlar ve miktarlar üzerindeki kontrollerin kaldırılması, 3) Ekonomide devletin rolünün küçültülmesi, 4) Bütçe açıklarının, enflasyonun ve dış borçların azaltılarak makro ekonomik istikrarın sağlanması Sonuç olarak bu yeni yaklaşım devletin ekonomiye aşırı müdahale ettiği ithal ikameci sanayileşme modelinden tamamıyla farklı bir perspektif içermekteydi. Neoliberal politikaların uygulandığı yılları arasında 1994 ve 2001 yıllarında iki finans krizi olmuştur. Bu krizlerin sonucunda millî gelirimiz azalmış, gelir dağılımı bozulmuş ve yoksulluk artmıştır. Finans krizleri neoliberal perspektifin baskın olduğu 1990 lıyıllarda yükselen piyasalarda da sık sık görülmüştür. Neo liberal ekonomi politikaları ve küreselleşme Türk ekonomisinde derin izler bırakmış, hızlı büyümeyi derin finansal krizler izlemiş, döneme yüksek enflasyon, eşitsiz gelir dağılımı ve ekonomik istikrarsızlık damgasını vurmuştur Tüm bunlar göstermektedir ki 1980 ler Türkiye açısından ciddi yapısal dönüşüm dönemi oldu. 24 Ocak 1980'de uygulamaya konan yeni ekonomi programı ile ekonomik, toplumsal yapıda köklü bir değişim gerçekleşirken 1990'lıyıllarda peşpeşe yaşanan krizler sonrasında ekonomi küçüldü, işsizlik arttı. Ekonomik gelişmeler Türkiye'nin yoksulluk profilini derinden etkilemiş, 1980'li yıllardan başlayarak Türkiye, gelirin nispeten eşit dağıldığı bir ülke olmaktan çıkmış zengin ile yoksul arasındaki farkların uçurum nitelemesini hak edecek boyutlara ulaştığı bir ülke haline gelmiştir. Ülkemizde ne yazık ki hâlâ bölgesel eşitsizlikler çok yüksektir. Karadeniz, Doğu ve Güney Doğu Anadolu Bölgeleri insani gelişme bakımından diğer bölgelerden çok geridedir yılı Türkiye yoksulluğu ve eşitsizlik göstergeleri. Türkiye de kimler yoksul: Kır ve kentteki yoksulluk Eğitim düzeyi, işgücü piyasası ve yoksulluk ilişkisi Hane türlerine göre yoksulluk Yaş gruplarına göre yoksulluk Harcama, tüketim, tüketim malları sahipliği ve yoksulluk Kır için hanehalkı büyüklüğüne göre hesaplanan yoksulluk oranlarının tamamı kentler için hesaplanan oranlardan çok daha yüksektir. Bu durum, yoksullukla mücadelede kırsal kesime öncelik verilmesi gerektiğine işaret etmektedir 2009 Yoksulluk Çalışması Sonuçlarına göre; Genel yoksulluk dağılımı #Satın alma Gücüne Göre Yoksulluk #Hanehalkı Durumuna Göre Yoksulluk #Yapılan işe göre yoksulluk #Sektörel anlamda yoksulluk #Gini katsayına göre yoksulluk Sektörler düzeyinde yoksulluk oranları analiz edildiğinde özellikle tarım sektöründe çalışanların %33,0 oranı ile ilk sırayı alması aslında işteki durum yoksulluk oranlarının beklenen bir sonucudur. Sanayi sektöründe çalışanlarda yoksulluk oranı %9,6 ve hizmet sektöründe çalışanlarda da oran %7,2 dir. Gini katsayısı: Kişisel gelir dağılımını ölçmek için, yaygın olarak kullanılan bir dağılım ölçüsüdür. Gini katsayısı, Lorenz eğrisine bağlı ve eğri ile köşegen arasında kalan alanın, köşegenin altında kalan toplam alan oranına eşittir. Bu oran büyüdükçe, dağılımdaki eşitsizlik artıyor demektir. Gini ölçüsü 0 ile 1 arasında değişir. Bir toplumda, gelir adaletli olarak paylaşılmışsa, gini katsayısı 0 a eşit, toplumdaki gelirleri yalnız bir kişi almışsa, gini katsayısı 1 e eşit olmaktadır yılında Türkiye de 0,403 olan Gini katsayısı2010 yılına gelindiğinde 0,380 e gerilemiştir. Gini katsayısındaki bu düşüş, gelir dağılımında eşitsizliğin düştüğünü göstermektedir. Ülkemizde yaşanan ekonomik krizler ve siyasi etkenler ve dolayısıyla uygulanan ekonomik politikaların etkisiyle ne yazık ki yoksulluk sorunu dönem dönem derinleşmiş ve farklı sosyal sorunlar (çocuk işçiliği, kadın emeğinin görünmezliği, göç ve gecekondulaşma, aileiçi şiddet vs.) ile kendini göstergelemiştir.

5 Yoksulluk ve Sosyal Hizmet 5.Ünite 29 Ekim 2013 Salı 22:58 5.ÜNİTE ÖZET ÇOCUK YOKSULLUĞU İnsan Hakları Evrensel Beyannamesi nin 25. maddesine göre; Herkesin gerek kendisi, gerek ailesi için yiyecek, giyecek, konut, sağlıksal bakım, gerekli toplumsal hizmetler de içinde olmak üzere sağlığına ve esenliğine uygun bir yaşam düzeyine; işsizlik, hastalık, sakatlık, dulluk, yaşlılıkta ya da geçim olanaklarından kendi iradesi dışında yoksul kaldığı başka durumlarda, güvenliğe hakkı vardır. denilmektedir. Çocuk Yoksulluğunun Kapsamı Yoksulluğu en derinden hisseden kesimi çocuklar oluşturmaktadır. Bu nedenle çocuk yoksulluğu, yoksulluk sorunuyla mücadelede özellikle dikkate alınması gereken bir boyuttur. Çocuk yoksulluğu çocukluğu çalmakla kalmamakta, yetişkin yaşlarda bireyi sosyal dışlanma sorunu ile karşı karşıya bırakmaktadır. Birleşmiş Milletler Çocuk Haklarına Dair Sözleşmenin 6. maddesi de bu sorunla ilgili olarak, taraf devletlerin her çocuğun temel yaşam hakkına sahip olduğunu kabul ederek, çocuğun hayatta kalması ve gelişmesi için en üst düzeyde çaba göstermek durumunda olduğunu ifade etmektedir. Yoksul aileler, çocukları yaşama, zihinsel ve bedensel gelişme açısından ihtiyaçlarını karşılayamamalarının yanı sıra çocukların sömürülmesine, istismarına, şiddet ve ayrımcılığa uğramasına neden olurlar. Gelişmiş ülkeler sorunu aşmaya ve çözmeye yönelik projeler geliştirirken geri kalmış ülkelerde çocuk yoksulluğu diye bir olgunun adı bile geçmemektedir Türkiye de Çocuk Yoksulluğu 2002 Hane Halkı Bütçe Anketi verilerine göre Türkiye de 15 yaşın altındaki çocukların %37 si gıda ve gıda dışı yoksulluk içerisinde yaşamaktadır Türkiye İstatistik Kurumunun Nisan 2004 tarihinde kamuoyuna açıklanan Yoksulluk Araştırması na göre ise gıda ve gıda dışı yoksulluk ölçütüne göre ülkemizde yoksulluk oranı % 22 dolayındadır. Bu rakamlara göre çocukların da en az % 20 si yoksuldur ve bu ortalama yoksulluk oranı, bölgeler arasındaki eşitsizliği yansıtmamaktadır. Ülkemizde yoksulluk çocukların aç kalmasına (Beş yaş altındaki çocukların % 12 sinde kronik beslenme yetersizliği vardır ve yoksullukla doğru orantılı olarak doğu bölgesinde bu oran %23 e kadar çıkabilmektedir), daha yüksek ölüm oranlarına (2003 verilerine göre bebek ölüm hızı binde 29, beş yaş altı çocuk ölüm hızı ise binde 37 dir.), anne karnında beslenememesine (Bebeklerin % 15 i düşük ağırlıkla doğmaktadır.), temiz içme suyuna ulaşamamasına (Nüfusumuzun % 17 si temiz içme suyundan yoksundur), daha fazla sigara dumanına maruz kalmasına (Ülkemizde babalar yılda 2068 adet sigara içmektedir), okul öncesi eğitim alamamasına, sağlık hizmetlerine ulaşamamasına neden olur. Yoksulluktan en fazla etkilenen doğu bölgesindeki çocuklardır ve bu durum doğu bölgesindeki bebeklerin batıdakilerine göre iki kat daha çok (2003 araştırmasına göre doğudaki bebek ölüm hızı binde 41, batıda ise binde 22 dir) ölmesine neden olmaktadır. Türkiye de yoksulluk riski altındaki çocuklar, genel olarak şu bağlam içinde yer almaktadır: Ailenin geçiminin sadece bir kişi tarafından sağlandığı büyük ailelerde doğan çocuklar, Eski tarım tekniklerinin ve büyük pazarlara sınırlı erişimin ailelerin geçim sağlayabilme olanaklarını tehdit ettiği kurak, dağlık ve kırsal alanlarda büyüyen çocuklar, Tek ebeveynli ailelerden gelen çocuklar, Aileleri yakın zamanda kentsel alanlara göç etmiş çocuklar, Kayıt dışı ve geçici işlerde çalışan ve bunun sonucunda da düzenli bir gelire sahip olmayan ana babaların çocukları, Örgün eğitim almamış ya da çok az eğitim almış, çoğu zaman vasıfsız olan ve ortalamanın altında para kazanan anne babanın çocukları, Anne babaları yetersiz istihdam edilen ve yeterli para kazanamayan çocuklar, Anne babaları uzun süredir işsiz olan, engelli olan ya da engelli birine bakan çocuklar. Yoksulluğun Çocuklar Üzerindeki Etkileri Yoksulluğun çocuklar üzerindeki en belirgin etkisi beslenme yetersizliği ve açlıktır. Türkiye İstatistik Kurumu (TÜİK) verilerine göre, Türkiye'de 2009'da dünyaya gelen bebeklerin 17 bin 388'i bir yaşına gelmeden yaşamını yitirmiştir. Sağlık Bakanlığının bu konudaki farkındalık çalışmalarının da etkisiyle yaşamını yitiren bebek sayısı 2010'da 15 bin 85'e, 2011 yılında 14 bin 511'e gerilese de son yıllarda bebek ölüm sayılarında yakalanan gerileme trendi, geçen yıl yerini yeniden artışa bırakmıştır. 2012'de Türkiye'de 14 bin 845 bebek, henüz bir yaşını doldurmadan hayatını kaybetmiştir. Yoksulluğun iyi bilinen etkilerinden biri zihinsel gelişmeyi olumsuz etkilemesinin yanı sıra çeşitli psikososyal sorunlara yol açmasıdır. Yoksulluk, ülkemizde diğer birçok sosyal sorunun tetikleyicisi olduğu gibi çocuk işçiliği sorununun da baş aktörü durumundadır Çocuk işçiliğinin en temel nedeni, yoksulluktur. Çalışan çocuk sayısı 6 14 yaş grubunda 292 bin kişi, yaş grubunda ise 601 bin kişidir. Ekonomik faaliyette çalışan 6 17 yaş grubundaki çocukların istihdam oranı % 5,9 dur yaş grubundaki istihdam oranı 2006 yılı sonuçlarına göre aynı düzeyde kalırken, çalışan çocuk sayısında kişilik düşüş gerçekleşmiştir. Çocukların istihdam oranı, 6 14 yaş grubunda %2,6, yaş grubunda ise %15,6 dır. Çocukların suça sürüklenmeleri ile çocuk yoksulluğu arasındaki ilişki de manidardır. Akyüz e göre çocukları suça sürükleyen nedenler şu şekilde ifade edilmiştir: Çocuğun kendisinden kaynaklanan yetersizlikler, Hızlı kentleşme ve sanayileşmeyle birlikte köyden kente göçün yarattığı değer boşluğu ve kimlik bunalımı, kültürel yozlaşma ve yabancılaşma, Gelir adaletsizliği, yoksulluk, işsizlik, Aile sorunları, ilgi ve sevgi eksikliği, ihmal ve istismara uğrama, Yetersiz ve kalitesiz eğitim Çocuk Hakları ve Çocuk Yoksulluğu İlişkisi Birleşmiş Milletler Çocuk Haklarına Dair Sözleşme nin temel ilkeleri olan yaşamagelişme hakkı, eşitlik ayrım gözetmeme ilkesi, çocuğun yüksek yararı ve korunma hakkı bağlamında çocuk yoksulluğu konusu analiz edilebilir 1. Yaşama ve gelişme hakkı: Türkiye Cumhuriyeti 1982 Anayasası nın 17. maddesi de herkes yaşama hakkına sahiptir demektedir 1. Taraf devletler, her çocuğun temel yaşama hakkına sahip olduğunu kabul ederler. 2. Taraf devletler, çocuğun hayatta kalması ve gelişmesi için mümkün olan azami çabayı gösterir 2. Eşitlik ayrım gözetmeme ilkesi: T.C. Anayasasının 10. maddesinde eşitlik ile ilgili hüküm bulunmaktadır. Buna göre: Herkes, dil, ırk, renk, cinsiyet, siyasi düşünce, felsefi inanç, din, mezhep ve benzeri sebeplerle ayrım gözetilmeksizin kanun önünde eşittir. Birleşmiş Milletler Çocuk Haklarına Dair Sözleşme nin 2. maddesi de bu konuya vurgu yapmaktadır. 3.Çocuğun yüksek yararı: Birleşmiş Milletler Çocuk Haklarına Dair Sözleşme nin 3. maddesinin 1. fıkrasında çocuğun yüksek yararı ile ilgili hüküm yer almaktadır. Bununla birlikte sözleşmenin diğer maddelerinin çoğunda da çocuğun yüksek yararına vurgu yapıldığı görülmektedir. Çocuk yoksulluğu, en başta çocukların yüksek yararı ile çelişmekte ve bu temelde aslında çocuk hakları uygulanamaz hâle gelmektedir. 4. Korunma hakkı: Çocuğun korunması en basit biçimiyle her çocuğun zarara maruz kalmama hakkını ele almaktadır. Çocuk Yoksulluğu ile Mücadelede Sosyal Hizmet Sosyal hizmette insan hakları ilkeleri ve sosyal adalet temeldir. Yoksul çocukların refahını geliştirmek üzere yapılan çalışmaların, sosyal hizmetin bütüncül bakış açısıyla oluşturulması gerekmektedir. Sosyal hizmet, çocukları başta aile olmak üzere sosyal çevreleri ve ekonomik sosyal sistemler ile birlikte ele almaktadır. Yoksul çocukların yaşama ve sağlık ve beslenme haklarından yararlanma durumu düşünüldüğünde, koruyucu sağlık hizmetlerinin geliştirilmesi gereği de ortaya çıkmaktadır. Son olarak çocuk yoksulluğunu gidermek üzere çocukların gereksinimlerini de dikkate alacak şekilde planlanması gereken sosyal yardımların yanı sıra, çocukların sağlık ve eğitim haklarından eşit düzeyde ve ücretsiz olarak yararlanması büyük önem taşımaktadır. Çocukların sağlığı, ailelerinin sosyo ekonomik düzeyine göre şekillenmiş hizmetlere bırakılmamalıdır. Temel ölçütün çocuk olduğu, bütün çocuklara doğuştan getirdikleri bir hak olarak kabul edilen ve eşit olanaklar tanıyan bir çocuk sağlık sistemi geliştirilmelidir. Bu düzenleme yoksul çocukların yaşama ve sağlık haklarından üst düzeyde yararlanmalarını sağlayacaktır. Türkiye yoksulluk sorununu çözemediği gibi son yıllarda yaşanan krizlerle sorun daha derinleşmektedir. Çocuk yoksulluğu toplam yoksulluk oranından daha yüksek yaşandığı için daha ayrıntılı incelenmeli ve çocuk yoksulluğuna yönelik çalışmalar daha yoğunlaşmalıdır. Çocuk yoksulluğunu önlemeye yönelik çabalar, aşağıdaki süreçlere odaklanmalıdır: En yoksul ailelerin hanehalkı gelirini artırmak, Düşük gelirli ailelerin çocukları için sağlık hizmetlerine erişimlerini sağlamak, Barınma koşullarını iyileştirmek, Yoksul çocuklar için erken çocukluk eğitimi dahil olmak üzere parasız eğitim sağlamak, Çocuk yoksulluğunu ortadan kaldırmak. Son olarak yoksulluğun çocuğun çocukluk yaşamına etkilerini anlamaya çalışmak, çocuk odaklı niteliksel çalışmalar gerektirmektedir. Yaşanan yoksulluğun ve beraberinde getirdiği sosyal dışlanmanın, çocukların hayatı ve toplumu algılayışlarına etkilerini anlamak çocuk odaklı sosyal içerme politikaları geliştirmek için önceliklidir.

6 Yoksulluk ve Sosyal Hizmet 6.Ünite 8 Kasım 2013 Cuma 19:31 6.ÜNİTE ÖZET KADIN YOKSULLUĞU Kadınlar kendisiyle aynı konumda bulunan erkeklere göre yoksulluğu daha derin yaşamaktadır. Ekonomik faaliyetlerde daha düşük ücretli ve vasıfsız iş kollarında genellikle kadınlar istihdam edilmekte ve ücretli olarak çalışan kadın aynı konumdaki erkeklere göre daha az ekonomik gelire sahip olmaktadır. Kadın evde ve dışarıda ücretli olarak çalışsa bile yoksulluğu erkeklere göre daha derin yaşamaktadır. Kadınlar yoksullar arasında çocuklardan sonra gelen önemli bir gruptur. Kadın yoksulluğu kadını ikinci sınıf vatandaş olarak gören, onu ikinci planda tutan ve kısacası ona hak ettiği değeri vermeyen sosyokültürel ve politik yapıların bir sonucu olarak da görülebilir Kadın yoksulluğu kavramınıen iyi anlatan söylem yoksuluğun kadınlaşmasıdır. Yani yoksulluk=kadın anlamına gelen bu kavram ilk olarak 1978 yılında Diane Pearce tarafından kullanılmıştır. Pearce ye göre yoksulluk cinsiyet açısından önemli bir farklılık yaratmaktadır te 4. Dünya Kadın Konferansı Eylem Planı nda da Yoksulluğun Kadınlaşması ifadesi yer almıştır. Yoksulluğun kadınlaşmasına ilişkin bir analiz yapıldığında dört temel etmeni ele almak gerekir: 1. Kadının iş yaşamına katılma durumu, yarı zamanlı çalışması, işsiz olması, erkeğin ücretine karşın kadının ücreti, çalışma yaşamında cinsiyete bağlı sınıflandırmalarda kadının durumu. 2. İş yaşamında kadının eşit duruma gelmesine olanak tanıyıcı politikaların gelişimi: Kadının ekonomik fırsatlara ulaşmasına veya kendi ekonomik özgürlüğünü sağlamaya yönelik ne tür politikalar var, var olan politikalar örneğin azınlık gibi dezavantajlı gruplara nasıl yansımakta? 3. Sosyal refah yardımları veya hükümetin gelir transferleri gibi noktalar kadının yoksullaşmasını anlamada yardımcı olabilmektedir. Genel nüfus içinde kadına ve onun ailesine yönelik ne tür sosyal yardımlar yapılmakta ve bu yardımlar ne kadar etkili olabilmektedir? 4. Yoksulluğun kadınlaşmasını anlamada bir diğer unsur da boşanma oranı, yeniden evlenme, evlenmemiş anne, adölesan anne olma gibi çeşitli demografik etmenlerdir. Genel olarak toplumda, kadın ile erkek ve kadınlar arasında var olan yapısal eşitsizlikler kadının yoksulluğu deneyimleme biçimlerini ve göreli yoksulluğu farklılaştırmaktadır. Farklı ülkelerde yoksulluğun kadınlaşmasına ilişkin çalışmalar kimi ortak gözlemlerin var olduğunu göstermiştir: Kadının iş yaşamındaki oranının düşüklüğü, Kadına yönelik etkili eğitim araçlarının olmaması veya yetersizliği, Geleneksel rollerinin yanı sıra çalışan kadın rolünün birlikte üstlenilmesi (ikili rolünün oluşması), İş yaşamında kadınların düşük ücretle yer alması ve erkek kadın çalışanlar arasındaki ücret farklılığının ısrarla sürdürülmesi, Eşitliği sağlamaya yönelik politikaların yetersizliği, Çocuk bakımını destekleyen politikaların yetersizliği, Yönetimde ve politik karar süreçlerinde kadınların az oranda yer alması Genel olarak eşitsizliğin somut göstergelerinden bazıları şunlardır: 1. Kadınlar erkeklerden çok daha fazla yoksulluk riskiyle karşı karşıyadırlar. 2. Kadınlar yaşamlarının herhangi bir döneminde, erkeklere kıyasla, çok daha fazla yoksulluğa düşme riskiyle karşı karşıyadırlar. 3. Kadınlar, yine erkeklere kıyasla, yoksulluğa genellikle yavaş yavaş değil de aniden düşmektedirler Birleşmiş Milletlerin toplumsal cinsiyet rolleri temelinde dünya ölçeğinde elde etmiş olduğu istatistikler kadının yoksulluğu ne denli yoğun yaşadığı konusunda önemli ipuçları vermektedir: Kadınlar dünyadaki toplam işlerin 2/3 ünü yapıyor Kadınlar dünyadaki toplam gelirin 1/10 unu kazanıyor Kadınlar dünyadaki okuryazar olmayan toplam nüfusun 2/3 ünü oluşturuyor Kadınlar dünyadaki toplam mülkiyetin 1/100 üne sahiptir. Kadın yoksulluğunu anlamak için genel yoksulluğa göre belirleyici özelliklerini ortaya koymak gerekir. Kadın yoksulluğunun iki belirleyici özelliği bulunmaktadır. Bunlar: 1. Kadının işgücü piyasasındaki konumu 2. Kadının eğitimi ve eğitim imkânlarından yararlanma durumu. İş piyasasında kadınların ikincil konumda olduklarını gösteren pek çok veri mevcuttur: Bunlar: Kadınların işgücü piyasasına katılımının düşük olması, Katılım sağlandığında düşük ücretli işlerde istihdam edilmesi, Kayıt dışı sektörde çalışma, fason çalışma, ücretsiz aile işçisi olma, Elde edilen gelir üzerinde, özellikle kırsal alanlarda, söz sahibi olmamagelirden yoksunluk vb. gibi göstergeler bu farklılıkları belirlemektedir ILO verierine göre; kadınların tüm dünyada istihdamın %40 ınıoluşturmalarına rağmen, çalışan yoksulların %60 ınıoluşturduklarınıortaya koymuştur. Kadınlar işgücü piyasasına erkeklerle eşit oranda, eşit konumda ve eşit ücretle erişememektedirler. Aşırı yoksulluk içerisinde yaşayan kadınların karşı karşıya kaldığı koşullar, yoksulluğu bir kuşaktan diğerine aktaran temel araçlardan birini meydana getirmektedir. Türkiye de toplam istihdam edilen kadınların %38 i, tarımda istihdam edilen kadınların %74,9 u ücretsiz aile işçisidir. Bu kadınlar gerek tüm yeniden üretim faaliyetlerini üstlenerek, gerek üretime katılarak çifte mesai yapmalarına rağmen kendilerine ait bir gelir elde etme olanağına sahip değillerdir. Çalışma yaşamında kadının daha az yer almasının arkasındaki en önemli etken hiç kuşku yoktur ki ataerkil zihniyettir. Ekonomik Kalkınma ve İşbirliği Örgütü (OECD) uluslararası kabul görmüş kayıt dışılık tanımlamalarını incelemenin gerektiğini belirterek, OECD tanımlarına göre kayıt dışı ekonominin dört alt grupta sınıflandırmaya tabi tutulduğuna işaret etmektedir: a) Yeraltı üretimi (underground production), b) Yasadışı üretim (illegal production), c) Resmî olmayan (enformel) üretim (informal sector production), d) Hane halkının kendi tüketimi için üretimi (household production for own final use) lerin ortasından itibaren birçok ülkede yaşanan ekonomik kriz, kadınların işgücüne katılımını büyük oranda artırmış, işgücünün feminizasyonu denilen bir süreç yaşanmıştır. Kadınların işgücüne artan oranda katılımın bir nedeni, sermayenin herhangi bir sosyal güvenceden yoksun, sınıf bilincini taşımayan ucuz emeğe olan gereksinimiyken; diğer nedeni ise, kadınların azalan hane gelirlerini telafi etme ve yoksulluklarını azaltma istekleridir. Kadınlar toplumsal yapıda ve piyasada iş gücüne de ya ev eksenli üretim ile ya da kayıtdışı çalışma biçimiyle ne yazık ki katılmaktadır. Ev işlerinden arta kalan zamanlarında ev kadınlarının çalıştırılması demek olan ev eksenli çalışma biçimidir. Ev eksenli çalışma adı verilen bu çalışma biçimi, fabrikalardan alınan işlerin bir aracı tarafından evlere dağıtılıp, sonradan toplanarak fabrikaya iletilmesi biçiminde olmaktadır. Örgü, trikopenye işlemeciliği, kazaklara nakış, oyuncak montajı, nikâh şekeri paketlemesi, takı yapımı, elektronik eşya parçaları ve tükenmez kalem gibi ürünlerin montajı söz konusu işler arasına girmektedir. Ev eksenli çalışma biçiminde, zaman sınırlı ve yapılacak iş çoksa, evdeki çocuklar ve yaşlılar da çalışmaya dâhil olmuş olur. Bu çalışma biçiminde çalışma saatleri belli değildir. Sigorta, iş garantisi yoktur. Ara dinlenme, fazla mesai olmadığı gibi, pazarlık etme şansı da pek azdır. Birçok eve dağılmış bulunan bu üretim içinde çalışanların örgütlenmesi de bir hayli zordur. Ev eksenli çalışma, tüm bu sorunlara rağmen ev dışında çalışma imkânı bulamayan kadınlar için bir çalışma alanı ve gelir elde etme biçimi olmaktadır. ILO tarafından 20 Haziran 1996 da kabul edilen evden çalışma konusuyla ilgili Uluslararası Çalışma Sözleşmesi ne göre; evden çalışanların diğer çalışanlarla eşit muamele görmesi, eşit ücretten, sosyal güvenlikten, iş sağlığı ve güvenliğinden yararlanması, bazı riskli maddelerin kullanılmasının önlenmesi, çalışanların ve çalıştıranların kayıt altına alınması, iş denetiminin yapılabilmesi için gereken önlemlerin alınması, ücretli izinlerden, resmî tatil haklarından, ücretli hastalık izninden yararlanabilmesinin sağlanması gerekmektedir. Yaygın eğitim, örgün eğitimin yanında ve dışında, bilgi, beceri, meslek kazandırmaya ve bireysel ve toplumsal gelişmeyi sağlamaya yönelen tüm programlanmış eğitim etkinliklerini kapsar. Türkiye de kadınları kapsayan yaygın eğitim etkinliklerinin çokluğu ve çeşitliliği dikkat çekicidir. MEB in mesleki ve teknik eğitim veren okul/kurumları aracılığıyla gerçekleştirdiği yaygın eğitim etkinliklerine ek olarak pek çok sivil toplum örgütü gönüllü olarak kadınlara yönelik okuma yazma, beceri ve meslek edindirme kursları vermekte, belediyeler ücretsiz benzer kurslar düzenlemekte, GAP İdaresi Başkanlığının Çok Amaçlı Toplum Merkezleri (ÇATOM) ve Aile ve Toplum Hizmetleri Genel Müdürlüğüne bağlı Toplum Merkezleri yine benzer faaliyetlerde bulunmaktadır. Son yıllarda kadınlar açısından okuryazar ve eğitim seviyelerinin yükselmesinde artışlar gerçekleşmiş olsa da yüzde yüz okuryazarlık seviyesine ulaşılamamıştır. Hâlen yetişkin nüfus içinde 5 kadından biri okuryazar değildir ve yine 6 kadından biri herhangi bir eğitim kurumundan mezun olmamıştır. Okumayazma bilmeme oranı, her iki cinsiyet için de gençlerden yaşlılara, kentsel nüfustan kırsal nüfusa ve Batıdan Doğuya gidildiğinde artmaktadır. Ancak bu değişkenlerin kadınlar üzerindeki etkisi erkekler üzerindeki etkisinden daha büyüktür Sonuç olarak kadın yoksulluğu bağlamında söylenecekler: Kadın yoksulluğunun diğer nedenleri maddeler hâlinde kısaca şöyle özetlenebilir: Nüfus artışı, Erkeklerin göçü, Artan sayıda aile parçalanması, Düşük verimlilik, Boşanma, 1980 lerin ekonomik durgunluğu (gelişmekte olan ülkelerde ekonomik kriz ve yapısal uyum politikaları).

7 Yoksulluk ve Sosyal Hizmet 7.Ünite 12 Kasım 2013 Salı 14:58 7.ÜNİTE ÖZET YOKSULLUKTAN ETKİLENEN KESİMLER: ENGELLİLER Kavramlara Bakış Yetersizlik: Zedelenme ya da bazı sapmalar sonucu, bir insan için normal kabul edilen bir etkinliğin ya da hareketliliğin, engellenme veya sınırlanması hâline denmektedir. Özür Engel: Bireyin yaşadığı sürece yaş, cins, sosyal ve kültürel faktörlere bağlı olarak oynamasıgereken roller vardır. Birey yetersizlik yüzünden bu rolleri gereği gibi oynayamaz durumda kalırsa buna özür engel denir yılında çıkarılan Özürlüler Kanunu na göre engelliler Doğuştan veya sonradan herhangi bir hastalık veya kaza sonucu bedensel, zihinsel, ruhsal, duygusal ve sosyal yetilerini çeşitli derecelerde kaybetmiş, normal yaşamın gereklerine uyamayan, günlük gereksinimlerini karşılama güçlükleri olan korunma, bakım, rehabilitasyon, danışmanlık ve destek hizmeti alan kişilerdir." Dünya Sağlık Teşkilatı ( WHO ) engelli kavramını üç ayrı ana kategoride toplayıp değerlendirmektedir. İç veya dış organların zarar görmesi veya tahrip olması, organlardan herhangi birisinin zarara uğramış olup olmadığı genelde tıbbi bir teşhisin sonucunda kesinlik kazanmaktadır. Mesela gözün görme kabiliyetini yitirmesi, bir organın hastalığı olarak ifade edilebilir (impairment). Organların zarara uğraması sebebiyle ruhsal, psikolojik veya fiziki yönden fonksiyonel engellerin ortaya çıkması. Fonksiyonel engel, normal bir aktiviteyi yerine getirmekteki zorluğu ve meşakkati dile getirmektedir. Bir göz rahatsızlığının görme kabiliyetini sınırlaması, önemli bir fonksiyonel engel teşkil eder. Fonksiyonel engeller, kişinin bedene ait değişik yetenek ve performans kaybını yansıtmaktadır (disability). Sosyal engellerin belirlenmesi. Fonksiyonel engellerin artması ile çoğu kez sosyal hayatta değişik engellerle karşı karşıya gelinmektedir. Bu durumda kendilerinden beklenen sosyal rollerini yerine getirip getirmediğine bakılır. ENGEL TÜRLERİ Engel türleri genel olarak: Bedensel engelliler. Görme engelliler. İşitme engelliler. Dil ve Konuşma engelliler Zihinsel engelliler Süreğen hastalıklar Bedensel Engelliler: Kas ve iskelet sisteminde yetersizlik, eksiklik ve fonksiyon kaybı olan kişilerdir.omurilik felçlileri de bu gruba girmektedir. Görme Engelliler: Tek veya iki gözünde tam veya kısmi görme kaybı veya bozukluğu olan kişilerdir. İşitme Engelliler: Tek veya iki kulağında tam veya kısmi işitme kaybı olan kişidir. İşitme cihazı kullananlar da bu gruba girmektedir Dil ve Konuşma Engelliler: Herhangi bir nedenle konuşamayan veya konuşmanın hızında, akıcılığında, ifadesinde bozukluk olan ve ses bozukluğu olan kişilerdir. Zihinsel Engelliler: Genel zihinsel işlevlerde önemli derecede normal altı, bunun yanında uyumsal davranışlarda yetersizlik gösterme durumudur. Eğitilebilir, öğretilebilir ve ağır zihinsel engelliler olarak üçe ayrılır. Süreğen Hastalık: Kişinin çalışma kapasitesi ve fonksiyonlarının engellenmesine neden olan, sürekli bakım ve tedavi gerektiren hastalıklardır (kan hastalıkları, kalpdamar hastalıkları, sindirim sistemi hastalıkları, idrar yolları ve üreme organı hastalıkları, cilt ve deri hastalıkları, kanserler, endokrin ve metabolik hastalıklar, ruhsal davranış bozuklukları, sinir sistemi hastalıkları, HIV). YOKSULLUK SORUNU VE ENGELLİLİK Dünya Sağlık Örgütü (WHO) verilerine göre genel olarak herhangi bir toplumun nüfusunun yaklaşık yüzde 10 ununu engelli kişiler oluşturmaktadır. Ülkemizde engelli nüfus oranı ise Başbakanlık Devlet İstatistik Enstitüsü Başkanlığı ve Başbakanlık Özürlüler İdaresi Başkanlığı iş birliği ile Aralık 2002 de yapılan ve Temmuz 2004 te Özürlüler İdaresi Başkanlığı nca açıklanan Özürlüler Araştırması raporuna göre yüzde dur. Dünyanın her yerinde engelli kişiler ayrımcılıkla karşılaşmakta ve yaşadıkları toplumların ekonomik, sosyal ve politik alanlarından dışlanmaktadırlar. Bu da engelliler arasındaki yoksulluğun temel nedenidir. Dünya Bankası verilerine göre dünyanın en yoksul toplumlarının %20 sini ne yazık ki engelli kişiler oluşturmaktadır. Yoksulluk kavramı, beşeri ihtiyaçlar kavramına dayanır. İnsan toplumsal bir varlıktır ve bu nedenle fiziki varlığını sürdürmesi için gerekli olan beslenme ihtiyacının yanı sıra giyim, barınma, eğitim, sağlık, kültür, ortak yaşama, dinlenme, estetik ve buna benzer sosyo kültürel ihtiyaçları olan bir varlıktır. Engellilerin eğitimi neden önemlidir? Bu soruya vereceğimiz yanıtlar şu şekilde sıralanabilir: Toplum içinde rollerini gerçekleştiren bireyler yetiştirmek, Kendi kendine yeterli bir duruma gelmeleri için temel yaşam becerilerini geliştirmek, Yetenek ve yeterlilikleri doğrultusunda üst öğrenime, iş meslek alanlarına ve hayata hazırlamak, Zihinsel ve bedensel açıdan kendine yeterli bir vatandaş haline getirmek, Mevcut istidat ve kabiliyetlerini en yararlı şekilde kullanabilmelerini sağlamak, Aşırı ve zararlı etkilerle bağımsızlıklarının engellenmesini kötüye kullanılmasını,istismar edilmesini önleyici önlemler almak, Seviyeye uygun devamlı öğrenme alışkanlığı kazandırmak, Daha rahat ve düzenli yaşamanın yollarını öğretmek, Bireyleri, beden, akıl, ruh sağlığı yerinde hür ve emniyet içinde yaşayabilecek bir seviyeye getirmek. Ancak ülkemizde engellilerin eğitimi özellikle erken yaşlarda başlayamadığı için devam edegelen bir sorun hâline gelmektedir. Engelli çocuklarının eğitimin gerçekleştirilmesinde özellikle ülkemiz koşullarında karşılaşılan pek çok güçlük bulunmaktadır. Bunlar; önlemede karşılaşılan güçlükler, belirleme ve değerlendirmede karşılaşılan güçlükler yasal güçlükler, personel yetersizliği ve mevcut programlardır. ülkemizde engelli bireylerin eğitim durumu çok da iç açıcı değildir. Engellilerin % 41,6 gibi büyük bir kesimi okur yazar olmayıp, %22,3 ü ilkokul mezunu ve %18,2 gibi önemli bir kesimi de sadece okur yazardır. Engellilerin istihdamı ayrı bir sorun gibi gözükse de eğitim ve istihdam birbiriyle ilişkili bir diğer durumdur. Ülkemizdeki engelli istihdamı politikası zorunlu tutma ve cezalandırma stratejisini izlemektedir. Ancak bu politika, engelli istihdamını arttırmayı başaramadığı gibi şirketlere de engelli istihdamından kaçınmak ve kaçak işçi çalıştırmak gibi durumların da oluşmasına neden olmaktadır Türkiye de 4857 sayılı İş Kanunu uygulamada ve bu Kanun da engelli istihdamını arttırmayı amaçlayan bazı maddeler vardır. Bu maddeler: (Madde 30) İşverenler, elli veya daha fazla işçi çalıştırdıkları özel sektör işyerlerinde yüzde üç özürlü, kamu işyerlerinde ise yüzde dört özürlü ve yüzde iki eski hükümlü işçiyi meslek, beden ve ruhi durumlarına uygun işlerde çalıştırmakla yükümlüdürler. (Madde 101) Bu Kanunun 30 uncu maddesindeki hükümlere aykırı olarak özürlü ve eski hükümlü çalıştırmayan işveren veya işveren vekiline çalıştırmadığı her özürlü ve eski hükümlü ve çalıştırmadığı her ay için bin yedi yüz Türk Lirası idari para cezası verilir. Sonuç olarak denilebilir ki; engelli istihdamının önündeki en büyük engellerden biri engelli bireylerin yeterli temel ve mesleki eğitime ulaşamamalarıdır. Literatüre bakıldığında engelliler yeni yoksullar kavramıyla ele alınmaktadır. Yeni yoksullar; sosyal dışlanma kavramı, alt sınıf kavramı ve marjinalite ile birlikte anılmaktadır. Çalışmalar dünyanın her yerinde engellilerin çok büyük çoğunluğunun toplumun yoksul kesimlerinden geldiğini ve yoksulluk içinde yaşadıklarını göstermektedir. Bu belirleme gelişmiş/endüstrileşmiş ülkeler için de geçerlidir. Ülke nüfusunun 4/1 i açlık sınırının altında yaşarken, engelli nüfusun 4/2 si açlık sınırının altında yaşamaktadır. Ülkemiz de ise engellilerin 4/3 ü açlık sınırının altında yaşamaktadır. Engelli bireylerin yoksul olmasındaki bir diğer unsur da içinde yetiştiği ailenin yoksul olma durumunun da bir yansıması olarak yoksul bireyler olarak yaşamak durumunda kalmasıdır. Engelli bir çocuğa sahip olan sabit gelirli ailelerin sağlıklı çocuğa sahip olan ailelere göre masrafları daha çok artmaktadır. Engelli bir çocuğun bakımı, sağlık giderleri, tedavi ve ilaç/malzeme gideri, gerekli olduğu durumlarda yardımcı alma masrafı, eğitimi vs. derken aileler ciddi anlamda zorlanmaktadır. Engellilik çoğunlukla özel eğitimi gerektirmektedir. Tüm bunlar ailelerin ekonomik anlamda güçsüzlüğüne neden olmaktadır.

8 Yoksulluk ve Sosyal Hizmet 8.Ünite 29 Ekim 2013 Salı 10:32 8.ÜNİTE ÖZET YOKSULLUKTAN ETKİLENEN KESİMLER: YAŞLI YOKSULLUĞU GENEL ÖZELLİKLERİYLE YAŞLILIK Tüm dünyada yaşlı nüfus oranı geçtiğimiz 50 yıla göre önemli ölçüde artmıştır ve önümüzdeki 50 yıl boyunca da giderek artacağı tahmin edilmektedir. Yaşlı nüfus da kendi içinde giderek yaşlanmaktadır. 80 yaş ve üstü nüfus, yaşlı nüfusun daha genç kesimine göre hızla artmaktadır 20.yüzyılın ikinci yarısına kadar ortalama ömür uzunluğu yıl iken; yaşam standartlarının ve diğer koşullardaki iyileşme ile günümüzde ortalama yaşam süresi ortalama 65 yaşın üstüne çıkmıştır. Yaşlılık biyolojik, fizyolojik, psikolojik, sosyolojik ve kronolojik boyutları olan ve değişik yönlerden tanımlanabilen bir kavram olarak ortaya çıkmaktadır yaş arası erken yaş lılık(young old) yaş arası orta yaşlılık(middle old) 85 yaş üzeri ileri yaşlılık(old old) 100 yaş üzeri asırlık(centennial) tır Birleşmiş Milletler 60 yaş ve üstünü yaşlı nüfus olarak kabul etmektedir. Çoğu gelişmiş ülkede ise yaşlılık dönemi genellikle emeklilik dönemiyle eş tutulmakta ve 65 yaş yaşlılık döneminin başlangıcı olarak sayılmaktadır. DSÖ de yaşlı kategorisini kronolojik yaş doğrultusunda olarak belirlemiştir. Neugarten ise yaşlılığı kronolojik olarak üç bölüme ayırmıştır. genç yaşlı (65 74), orta yaşlı (75 84), yaşlı yaşlı (85 ve üzeri) Yaşlı Nüfus Oranı Dünya Sağlık Örgütü raporuna göre, gelişen ülkelerde 1900 lerin başında artış göstermeye başlayan yaşlı nüfus oranında önümüzdeki 30 yıl içinde % 200 ile % 400 arasında bir artış öngörülmektedir. Türkiye de Yaşlı nufusumuzun %50.2 si erkek, %49.8 i kadın tir dır. Birleşmiş Milletler Yaşlanan Dünya Nüfusu: raporuna göre, doğurganlık oranının azalması nüfusun yaşlanmasının temel belirleyicisi olarak kabul edilmektedir. Bazı ülkelerdeki yaşlı nüfus oranı: Japonya:%23 Almanya:%20. İtalya,Yunanistan:%18. Kuzey Avrupa ülkeleri:%16 19 A.B.D.:%13. Türkiye:%7.5. Orta Afrika ülkeleri:%5 Kamboçya:%4 Yeni Gine:%3 Yaşlanmaya Bağlı Gelişen Sorunlar ve Yoksulluk Yaşlılarda sıklıkla gözlemlenen sorunlar çok yönlüdür. Yaşlı bireylerin yaşa bağlı olarak fiziksel sağlıklarında gelişen ve ortaya çıkan sorunlarının yanı sıra ruhsal sağlık durumları, yaşam kalitelerindeki düşüş, emeklilğe bağlı gelişen rol kayıpları, gelirdeki azalma, yeni rolleri kabullenme Yaşlıların yaşamış oldukları önemli sorunlardan biri de sağlığa ilişkin yaşanan sorunlar ve sağlık hizmetlerine erişim güçlükleridir. Kişilerin fiziksel kapasiteleri yaşla birlikte azalmaktadır, bu durum yaşlıların fonksiyonel bağımsızlıklarını kısıtlamaktadır. Yaşlı refahının sağlanmasında ö ncelikle yaşam kalitesinin belirlenmesi ve iyileştirilmesi gerekir. Yaşam kalitesinin artırılmasının evrensel ölçütleri; Uygun konut koşulları ve donanımlar, Yeterli, dengeli ve sağlıklı beslenme, Sağlık ve giyim ihtiyaçlarının karşılanması, Sağlıklı aile ilişkilerinin kurulması, Tü ketici davranışlarının belirlenmesi, Yeterli gelir ve ekonomik kaynakla rın rasyonel yö netimidir Yaşlılarla ilgili en yaygın toplumsal sorunlar; Genel yaşam standartlarının yükseltilmesi, Yoksulluk ve düşük gelir, Sosyal güvenlik politikalarındaki değişiklikler, Tek başına yaşayan yaşlı sayısındaki artış, Uygun olmayan konut koşulları, Aile bakımındaki azalmalar, Yaşlı nüfusun yaşlanma belirtileri, Yaşlılığa yönelik olumsuz görüşler ve Olumlu rolleri kabullenme güçlükleri şeklinde sıralanabilir Yaşlılar yaşlılık döneminde daha sık hastalanmakta, daha fazla kronik hastalık veya sorun ile yaşamak zorunda kalmaktadırlar. Bu hastalıklar veya sağlık sorunları doğal olarak yaşlının yaşam memnuniyetini ve yaşam kalitesini etkilemektedir. Yaşlılarda görülen bu hastalıkların başında demans, alzheimer, idrar kaçırma, görme bozuklukları, işitme bozuklukları, malnütrisyon, osteoporoz, yürüme bozukluklarıve sık düşme, uyku bozuklukları, osteoartroz gelmektedir. >>Sosyo Kültürel Sorunlar<< Yaşlıların yaşadığı sosyo kültürel sorunların başında; aile yapısındaki değişimler, yalnızlık, barınma sorunları, rol kaybı ve ulaşım gibi faktörler gelmektedir. Değişen hayat şartları, toplum yapısının yanı sıra, aile yapısını da değiştirmektedir. Şehirlerde, aile yaşamında yaşlılara yer verilmemektedir. Bu durum, kendilerini yalnız ve işe yaramaz hisseden yaşlıların psikolojik yönden yıpranmasına neden olarak kalan ömürlerini zorlaştırmaktadır >>Ekonomik Sorunlar<< Gelirdeki azalma, yaşlının rol ve statüsünü, aile ilişkilerini de olumsuz etkilemektedir. Aile içindeki otoritesini kaybettiğini düşünen yaşlılar, daha hırçın ve mutsuz olmaktadır. Yeterli derecede maddi geliri olmaması, konut, beslenme ve sağlık konusundaki yetersizlikler de, beraberinde sağlık sorunları ve sakatlık riskini getirmektedir. Yaşlılık döneminde karşılaşılan hastalıklar, sağlık harcamaları ve konut gibi harcamaların yüksekliği, birçok yaşlının şehirlerde yoksulluk sınırında yaşamasına sebep olmaktadır. Bu sebeple kentlerde, yaşlıların fiziksel ve ruhsal açıdan katkı sağlayabilecekleri iş olanakları yaratmak gerekmektedir. >>Biyolojik Sorunlar<< Fiziksel sağlığı yaşamdaki doyumunu ve kendisi üzerindeki algısını da etkilemektedir. Bu döneminde yaşlılar için üzerinde durulması gereken en önemli unsur; yaşlılara sağlık hizmetlerinin ve bakımının en iyi şekilde verilerek, yaşa bağlı fiziksel kayıpları en düşük seviyeye getirmektir. >>Psikolojik Sorunlar<< Yaşlılıktaki psikolojik sorunlar; eskiye bağlılık, yeniliklere uyum sağlayamama, alzheimer hastalığı, intihar, depresyon, uyku bozuklukları, ölüm korkusu ve narsistik şeklinde sıralanmaktadır. Eşini ve yakınlarını kaybeden birçok yaşlıda, ölüm korkusu artmaktadır. Değişen fiziksel görünüş, ortaya çıkan sağlık sorunları ve kendi kendine yetemez duruma gelmek yaşlıda psikolojik sorunların ortaya çıkmasına sebep olmaktadır. Bu gibi durumlarda ortaya çıkan sorunlar için, vakit kaybetmeden psiyatrik yardım alınması oldukça önemlidir. Yaşlılara verilen hizmetler Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı bünyesinde kurulan Özürlü ve Yaşlı Hizmetleri Genel Müdürlüğü nün Yaşlılara sunmuş olduğu hizmetler: >> Huzurevleri << 60 yaş ve üzerindeki yaşlı kişiler amacıyla kurulan yatılı sosyal hizmet kuruluşlarıdır. Ülkemizde Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı Özürlü ve Yaşlı Hizmetleri Genel Müdürlüğü, diğer bakanlıklar, belediyeler, dernek ve vakıflar, özel huzurevleri ve azınlıklar huzurevi işletmektedirler. Bu huzurevlerinde yaşlılara yeme içme, barınma, psikososyal destek hizmetleri vb. hizmetler sunulmaktadır. >>Yaşlı Hizmet Merkezleri<< Günlük yaşam faaliyetlerine yardımcı olunmasıamacıyla imkânlar ölçüsünde "Evde Bakım Hizmeti" sunumunu da gerçekleştirebilmektedirler. 5 adet Yaşlı Hizmet Merkezinin,1100 üyesi bulunmaktadır İstanbul da bulunan özel yaşlı hizmet merkezinin 15 üyesi bulunmaktadır. Bu özel merkezden sadece Alzheimerli yaşlılar yararlanmaktadır. Ülkemizde bulunan huzurevlerinin sayıları kapasiteleri ve doluluk oranları aşağıda belirtilmektedir. >>Bakım Hizmetleri<< a. Özürlü ve Yaşlı Hizmetleri Genel Müdürlüğü 2828 sayılı Sosyal Hizmetler Kanunu ile özürlü ve yaşlı bireylerin kurum bakımından sorumlu kılınmıştır. b. Bakım hizmetleri kurum bakımı ve evde bakım hizmetleri olmak üzere iki türlü verilmektedir. Bakım hizmetlerinden faydalanan kişilerin % 27 si 60 + yaş grubunda bulunmaktadır Evde Bakım Hizmetleri; a. Bakıma muhtaç kişinin mümkün olduğunca kendi yaşadıkları ortamda anılarını biriktirdikleri evde hayatlarını geçirmeleri için desteklenmeleri amacıyla evde bakımı hizmetlerinin geliştirilmesine ihtiyaç duyulmaktadır. b sayılı Sosyal Hizmetler Kanunun bu konudaki hükmü gereğince, özürlünün ikamet ettiği hanede kişi başına gelir düzeyinin aylık net asgari ücret tutarının 2/3'ünden daha az olması ve sağlık kurulu raporunda %50 + ağır özürlü olması şartı aranmaktadır. c. Evde bakım aylığı, özürlüye bakmakla yükümlü olan ve bilfiil özürlünün bakımını yapan kişiye verilmektedir Yaşlılık Aylığı; Ülkemizde 2022 sayılı 65 Yaşını Doldurmuş Muhtaç, Güçsüz, Kimsesiz Türk Vatandaşına Aylık Bağlanması Hakkındaki Kanun un uygulamaları 1977 yılından beri devam etmektedir

9 Yoksulluk ve Sosyal Hizmet 9.Ünite 29 Ekim 2013 Salı 10:32 9.ÜNİTE ÖZET YOKSULLUK VE RUH SAĞLIĞI Ruh Sağlığı Yoksulluğun ruh sağlığını olumsuz etkilediği bilinmektedir. Psikiyatri araştırmalarında yoksulluğun göstergesi olarak sosyo ekonomik düzey, sosyal sınıf ve düşük yaşam standardı parametreleri kullanılmaktadır. Yoksulluk ve ruhsal bozukluklar arasındaki ilişki ülkelerin gelişmişlik düzeyi ile ilişkili değildir. Ruhsal bozukluklar açısından en önemli risk grupları arasında; yoksullar ve göçmenler. çocuk ve gençler travmatize olmuş kişiler yer almaktadır. Ruh sağlığı bozulan kişi genellikle duygu, düşünce ve davranışlarda değişik derecelerde tutarsızlık, uygunsuzluk ve yetersizlik gösterir. Bu özellikleri taşıyan duygu, düşünce ve davranışların ruhsal bozukluk olup olmaması, bunların şiddeti, süresi, ortaya çıktığı çevre, toplum, kültür, kişilik gelişmesi içindeki yeri, kişinin olanak ve yetenekleri, gerçekle bağlantısı, denge ve uyumunu bozup bozmaması gibi birçok değişkene göre değerlendirilir. Ruh sağlığı sorunları gelişmiş ve gelişmekte olan ülkelerde, her sosyoekonomik katmanda, her ırkta ve her kültürel grupta görülebilir. Bir toplumda özre neden olan ve sık rastlanan ruhsal ve nörolojik hastalıklar; #depresyon, #intihar, #şizofreni, #demans (bunama), #zihinsel özür ve. #epilepsidir Dünya Sağlık Örgütüne (DSÖ) göre, her dört kişiden biri ruhsal ya da nörolojik hastalık geçirme riski ile karşı karşıyadır ve hem eğitim, hem de gelir düzeyinin düşüklüğü ruhsal bozukluk sıklığını 2,5 kat artırmaktadır. Halk sağlığı açısından ruhsal sağlık sorunları dört nedenle önem taşır. Bunlar: 1. Yaşam kalitesi, önemli oranda kişinin ruhsal durumu tarafından belirlenir. 2. Tıbbi bakıma gereksinim duyan kişilerin büyük bölümü aynı zamanda ruhsal veya nörolojik bozukluklara sahiptir. 3. Birçok bedensel hastalığın önemli ruhsal yönü vardır. 4. Erken ölümler ya da kalıcı hasar geliştirebilir. Yoksulluğun Etkileri ve Ruh Sağılığına Yansımaları Yoksulluk genellikle mental hastalıkların belirleyicisi ve sonucu olmaktadır. Düşük ekonomik durum ve ruh sağlığı bozuklukları ilişkisi giderek daha belirgin hâle gelmiştir. Yoksulluk, sağlık ve istihdam gibi faktörlerin karmaşıklığı ve birbiriyle aralarındaki ilişkiye bakarak da ruh sağlığını anlamak olasıdır. Sosyal statü ve ruhsal bozukluk çeşitli yönleriyle araştırmacıların odağındaki konulardan olmuşturpsikiyatrik bir bozukluk ya da engellilik sosyal statüyü doğrudan etkilemektedir. Epidemiyolojik çalışmalar ruh sağlığı bozuklarıile sosyal sınıf/statü arasında ters yönde bir ilişki olduğunu göstermiştir. Sosyoekonomik düzey düştükçe ruh sağlığı bozukluklarına yakalanma olasılığı artmaktadır. Araştırmalara göre düşük sosyo ekonomik yapıdaki kişiler arasında ruh sağılığı bozukluklarıdaha yaygındır. Yoksulluk ve işsizlik; depresyon, intiharlara bağlı ölüm, alkol ve madde kullanım bozuklukları, anksiyete bozukluklarıgibi birçok psikiyatrik hastalık riskini önemli oranda artırmaktadır. İş, insan yaşamı içinde önemli bir yer tutmaktadır. İşle ilgili faktörler ve olumsuzlukların çalışanlar üzerinde fizyolojik, psikolojik baskılar ve yıkımlar oluşturduğu, onların sağlık ve başarılarını olumsuz yönde etkilediği araştırmalarla da tespit edilmiş bulunmaktadır. Özellikle işgücü devrini arttırdığı ve işe devamsızlığın, işten ayrılma isteğinin en önemli nedenlerinden biri olduğu bilinmektedir. Bugüne dek gerçekleştirilen bazı araştırmalar işsizlik ve yoksulluğun fiziksel hastalıklar, bedensel yakınmalar, stres bozuklukları, depresyon, umutsuzluk, içe kapanma, öz saygı yitimi, bunaltı bozukluklarıve davranış bozuklukları gibi ruh sağlığı sorunlarına yol açtığını vurgulamıştır yılları arasında işsizlik ve ruh sağlığı arasındaki ilişkiyi araştıran 16 çalışmanın 14'ünde işsizliğin psikolojik iyilik hâlini olumsuz etkilediği saptanmıştır. İşini kaybedenlerde, çalışan bireylere göre 2 kat daha fazla depresyon gözlenmektedir. Literatürde işsizlik oranlarında belirgin artış olması nedeniyle; intiharın ekonomik krizle ilişkisini araştıran çalışmalar da bulunmaktadır. Bunlardan biri 1997 Güney Doğu Asya krizi sonrasında Kore'de intihar oranlarının %63 oranında arttığı sonucuna ulaşan bir çalışmadır. Bu artış ekonomik büyüme oranı ile negatif, işsizlik oranı ile pozitif ilişkilidir. Aynı çalışmada intihar oranlarının sosyoekonomik düzeyi düşük insanlarda daha fazla görüldüğü de belirtilmektedir Ülkemizde yapılan bir çalışmada diğer ülkelerdeki araştırma sonuçlarına uygunluk gösteren, düşük sosyo ekonomik düzeyli kesimlerde intiharların daha sık görüldüğünü destekleyen bulgular elde edilmiştir yılında yaşanan ekonomik kriz ile birlikte işsizlik Türkiye nin en önemli sorunu hâline gelmiştir. Kriz sözcüğü denetlenemeyen bazı dış faktörlerin etkisiyle ortaya çıkan ve sisteme zarar veren olumsuz gelişmeler anlamının yanında ortaya çıkan yeni gelişmelerle bazı çevreler için yeni olanaklar anlamıyla iki farklı yönü olan bir kavramdır. Liberal ekonomik politkaların yarattığı ilk ve en ünlü kriz krizidir. Bu kriz, Keynes tarafından geliştirilen ekonomik politikalar ile aşılmaya çalışılmıştır. Ekonomik anlamda yaşanan krizlerin temel etkisi, işsizlik, gelirin azalması ve bunların sonucu yaşam standartlarının değişmesi, sosyoekonomik düzeyin azalması, sosyal sınıflar arasındaki gelir eşitsizliğinin ve yoksulluğun artışıdır. Ekonomik krizin aileye yansımaları amacıyla yapılan bir başka çalışmanın sonuçlarında özellikle 2001 krizinin etkileri; stres, duygusal sıkıntılar, sağlık problemleri ve evlilikte yaşanan sorunlar olarak özetlenebilir Krizin yaratacağı olası sorunlar: 1. İş hayatında oluşabilecek sorunlar 2. Aile içi sorunlar 3. Bireysel psikolojik ve fiziksel sağlık sorunları 4. Diğer insanlarla sosyal ilişki sorunları Özellikle aile yaşamında bireylerarası iletişimde gerginlik, stres ve çatışma, aile içi rol, sorumluluk ve görevlerini aksatma, öfke ve gelecek kaygısı, iş motivasyonunda düşüş, boşanma gibi çeşitli sorunlara neden olmaktadır. Toplumun belirli kesimleri krizin olumsuz etkilerine karşı özellikle hassastır. Sınıf ve statüye dayalı var olan sosyal eşitsizlik yapıları toplumsal cinsiyet, yaş, eğitim düzeyi, din, etnik köken ve meslek gibi ekonomik krizle beraber daha da derinleşmektedir yılında yapılan bir çalışma 2008 ekonomik krizinin etkilerini ortaya koymuştur. Elde edilen sonuçlara göre; Türkiye de sosyal güvenlik ağlarının yetersizliği sebebiyle krizin etkileri daha da ağır hissedilmiştir. Sosyal yardımlaşma sisteminin ihtiyaç içinde ve işsiz kişilere sağladığı destek batılı ülke standartlarının gerisinde kalmaktadır. Türkiye de kadın istihdamının düşüklüğü, özellikle de formel sektörde, güvenceli işlerde çalışan kadın sayısının azlığı ve ailelerin erkek maaşına bağlı olarak geçindikleri düşünüldüğünde erkeklerin iş kaybı ve uzayan işsizlik dönemleri yeterli sosyal korumanın olmadığı bir ortamda aileleri çok daha olumsuz etkilemektedir Evlilikle ilgili sorunlar, işsizlik, düşük sosyoekonomik düzey, yalnız yaşama, göç öyküsü, stresli yaşam olayları örneğin, bir yakının ölümü veya iş kaybı, gözaltında bulunma ve tutuklu olma gibi durumlarda da intihar riski artar. İntiharın sosyo demografik risk etmenleri arasında erkek cinsiyeti, işsizlik, yoksulluk, bekâr, boşanmış, dul ya da ayrı yaşıyor olma, ergenlik gibi durumlar sayılabilir. İntihar ve işsizlik arasında bir ilişki vardır. Özellikle erkeklerde bu daha da belirgin olmaktadır. Yoksulluk ve şizofreni arasındaki ilişki uzun yıllardır bilinmektedir. Yoksulluğun dolaylı göstergeleri olarak kabul edilebilecek; ailenin sınıfsal konumunun düşük olması, annenin vitamin depolarının yetersizliği, gebelik sırasında geçirilen viral enfeksiyonlar, hipoksiye neden olan doğum travması ve göç etmiş bir ailenin çocuğu olarak dünyaya gelmek gibi değişkenler araştırmalarda sık olarak sorgulanmıştır ve şizofreni oluşumu ile ilişkisi gösterilmiştir. Ruhsal bozukluklar açısından en önemli risk grupları arasında; >yoksullar >göçmenler. >Çocuk ve gençler vardır. Toplumda ruh sağılığı bozukluklarının toplumsal etkilerini anlamak amacıyla bize yardımcı olan bazı yaklaşımlar vardır. Bunlardan bazıları: 1. Sosyal nedensellik: Toplumda belirli nedenlerin belirli sosyal sorunlara ve ruhsal bozukluklara neden olduğunu savunan bir yaklaşımdır. Bu yaklaşımın vurgusu, sosyal dezavantajla ruhsal bozukluk arasındaki ilişki üzerinedir. Sosyologların çoğu, dezavantajın ana göstergesinin düşük sosyal sınıf ve/veya yoksulluk olduğunu düşünür. Daha çok şizofreni ve depresyon üzerinde dururlar ve etiyolojisinde stresin rolü vurgulanır. 2. Sosyal tepki etiketleme kuramı (Labelling theory): Bu kuram 1960 lıyıllarda son derece etkili olmuştur. Temel olarak hasta rolünün sürdürülmesi ve tartışılmasıyla ilgilidir. Bu kuram davranış sapmalarının kökenleriyle, davranış sapmalarının nedenleri ve sonuçları üzerinde yoğunlaşmıştır. Bu kuramı savunanlara göre, insanlar beklenen davranışların dışına çıktığında diğerlerinin tepkisi o kişiyi korumak için sapmayı yadsımaktır. 3. Eleştirel kuram: Sosyal ve entelektüel yaşamın çeşitli yönlerinin eleştirisinden oluşan bir kuramdır. Bilgilerimizin kaynağı duyularımız ve deneyimlerimiz değildir; bilgilerimizin ve ortak insancıl yönlerimizin kaynağı hepimizin akılcı varlıklar olmamızdır. Bu kuram sosyoekonomik yapılarla bireylerin içsel yaşamları arasındaki ilişkiyi açıklamaya çalışır (progresif regresif yöntem). 4. Sosyal yapısalcılık: Sağlık ve hastalık sosyolojisinde en etkili kuramlardan biridir. Bu kuramın temel varsayımı, gerçeğin insan etkinliğinin bir ürünü olduğudur. Bryant ve Brown a göre; a. birinci yaklaşım, gerçeği göstermez, onu tanımlayan sosyal nedenleri ortaya koyar. Sosyal sorunlar ancak sosyolojik çalışmalarla tanımlanabilir. İlaç kötüye kullanımı ya da ruhsal hastalık gibi bir sosyal sorunu araştırmak, gerçeğin özel bir yönünü seçmektir. Bu, sosyal gerçeğin tümünü anlamamız için yeterli değildir. b. İkinci yaklaşım, Foucault nun post strukturalizm öğretisine daha yakındır. c. Üçüncü yaklaşım, bilimsel bilginin oluşturulmasını anlama ve bireyin özelliklerinin izlenmesi temelindedir 5. Sosyal gerçeklik: Pilgrim ve Rogers a göre, Bhaskar felsefi gerçekliğin sınırlarını çizer ve ruh sağlığı ve bozukluklarının sosyolojisiyle ilgili çalışmasının etkilerini eleştirel gerçeklik olarak adlandırır. Eleştirel gerçeklik, gerçeğin gerçekten var olduğunu kabul eder. Olması gerekeni değil, olanı (gerçeği) ele alır; idealist olmaktan çok, materyalisttir (Sosyal bilimler için temel önemdedir Ciddi bedensel hastalıklar insanda belirsizlik, gelecek endişesi, umutsuzluk; ağrı veya ameliyatla başa çıkma, tedaviye alışma, hastalığın yarattığı yeti yitimine uyum sağlama güçlüğü, başkasına bağımlı olma korkusu yaratır. Günümüzde insanların% 25 i her dört kişiden biri yaşamlarının bir döneminde ruhsal hastalıklardan etkilenmektedir. Belli bir zaman diliminde nüfusun%10 unda ruhsal hastalık görüldüğü bildirilmektedir. Fiziksel ve ruhsal sağlığa ilişkin eşitsizlikleri ele alan açıklamalar: 1. Hatalı değerlendirme (artefakt) açıklamaları: Sağlık alanında görülen eşitsizliklerin, karşılaştırma için uygulanan istatistiksel tekniklerle ilgili olduğunu öne sürer. Fakat son çalışmalar bu görüşleri desteklememiştir. Sağlıkla sosyal koşullar arasında nedensel bir ilişki vardır. 2. Seçicilik (selection) açıklamaları: Küçük yaşlarda başlayan ve uzun süren hastalıklar bireylerin sosyoekonomik durumunu olumsuz yönde etkilemekte ve bireyler sosyal hareketlilik konusunda zorlanmaktadırlar. Kısaca sosyoekonomik durumu sağlık durumunu belirlemektedir. 3. Kültürel/davranışsal açıklamalar: Eşitsizliklere neden olan davranışların yaşam biçimi ve kültürle ilgili olduğunu öne süren bir açıklamadır 4. Materyalist açıklamalar: Bir kişinin sosyoekonomik durumunun, özellikle maddi yoksunluğun düşük sosyal sınıftaki kişilerde olumsuz sağlık durumlarına neden olduğunu ifade eder Ruh sağlığı sorunları yeti yitimine yol açmaktadır. Dünya Sağlık Örgütünün bir araştırmasına göre, dünyada yeti yitimine en çok yol açan 10 hastalıktan beşini ruhsal hastalıklar oluşturmaktadır. Bu önemli bir durumdur. Bu hastalıklar sırasıyla depresyon, alkol kullanımı, bipolar bozukluk, şizofreni ve obsesif kompulsif bozukluktur. Araştırmalara göre şizofreninin iyileşmesinde ve relapsında stresin önemli olduğu ortaya konmuştur Gecekonduda yaşayan insanlarda, uyumsuzluğun doğurduğu şiddetli nefret ve intikam duygusu olabilir. Bu insanlar nefreti şiddet yolu ile dile getirebilir. Şiddete başvuran kişilerde aşırı derecede itaatsizlik, anne babaya ve otoriteye düşmanlık, yalancılık, hırsızlık, sahtekârlık, evden ve okuldan kaçma, saldırganlık, kavga, işkence, tahrik etme, cinsel davranış bozuklukları, alkol ve uyuşturucu madde bağımlılığı görülebilir. Şiddetin psikososyal boyutunda ise, toplumun yapısının ve hareketliliğin, toplumsal değişimin rolü vardır. Hızlı toplumsal değişme ve ekonomik gelişmenin şiddet davranışını azalttığı bildirilmiştir. Dünya üzerinde yoksulluğun en çok etkilediği gruplar kadınlar ve çocuklardır. Hâlen tüm toplumlarda kadınlar daha az eğitim almakta, okuma yazma öğrenmeleri engellenmekte, yoksulluğa mahkûm kılınmakta, aynı işi yaptıkları halde daha az para kazanmaya devam etmektedirler. Kadına yönelik ekonomik şiddet bireysel olduğu kadar, toplumsal olarak da sürdürülmektedir. Çeşitli raporlar göstermektedir ki Türkiye de kadınlar ve çocuklar gelir dağılımı eşitsizliğinden en çok etkilenmekte olan gruptur. Yoksulluk kadın ve kız çocuklarının eğitim alması önünde de bir engel oluşturmaktadır. Kadın ruh sağlığını etkileyen en temel iki sosyal faktör şiddete maruz kalma ve yoksulluktur. Günümüzde bütün kadınlar geleneksel kavramların da etkisiyle fiziksel, cinsel, ekonomik, psikolojik şiddete maruz kalmaktadır. Kadınların ne yapması, nasıl davranması, ne kadar eğitim alacağı, parasını nasıl harcayacağı, nasıl giyineceği hatta kimle evleneceği gibi temel seçimleri kural koyucu, yasa koyucu erkekler tarafından belirlenmektedir. Kadınların eğitilmemeleri, emekleri karşılığında ücret almamaları ve erkeklerden daha düşük ücret almaları, daha düşük sosyal konumda yer almaları şiddete uğramalarını arttırmaktadır. Ülkemizde kadınlar, işyerinde, evinde, cezaevlerinde, hastanede, okulda kısacası yaşamın her alanında şiddete maruz kalmaktadır. Ama kadınlar hala en çok, en yakınlarındaki en sevdikleri kişilerce; eşleri ya da sevgilileri tarafından ev içi şiddete maruz bırakılmaktadırlar. Kadın cinayetleri her geçen yıl artmaktadır. Kadın cinayetlerini önceden kestirmek mümkündür, kurbanların öldürülmeden önceki yıl eşleri tarafından yoğun şekilde şiddete maruz bırakıldıkları görülmektedir.

10 Yoksulluk ve Sosyal Hizmet 10.Ünite 4 Aralık 2013 Çarşamba 18:15 10.ÜNİTE ÖZET YOKSULLUKLA MÜCADELE I Yoksullukla mücadele teknik ve ekonomik olduğu kadar, aynı zamanda sosyal ve politik bir süreçtir. Yoksullukla mücadelede insanlık tarihinde eskiden bu yana var olagelmektedir. Son yıllarda ortaya çıkan önemli bir eğilim, bu konuda ulusal hükûmetlerin ve sivil toplum örgütlerinin yanında; IMF, Dünya Bankası, Birleşmiş Milletler Kalkınma Programı(UNDP) ve Uluslararası Çalışma Örgütü gibi uluslararası kuruluşların da çabalarının artmış olmasıdır. Yoksullukla mücadele uluslararası gündeme 1990 lıyılların başında girmiştir ve pek çok uluslararası kuruluş yoksullukla mücadele konusunda bir yol haritası çizmiştir. Dünya ölçeğinde yoksullukla mücadele konusunda çalışan resmî teşkilatlar, Dünya Bankası, Birleşmiş Milletler, Asya Kalkınma Bankası, Afrika Kalkınma Bankası, Inter Amerikan Kalkınma Bankası vs. kuruluşlardır. Asya ve Afrika kalkınma bankaları Asya ve Afrika ölçeğinde yoksulluğun azaltılması yönünde hizmet verirlerken, Birleşmiş Milletler ve Dünya Bankasıtüm dünyada yoksulluk ile mücadeleyi sürdürmektedir. Bu kuruluşlardan Birleşmiş Milletler, yoksulluk ile mücadelesini birkaç platformda sürdürmektedir. Birleşmiş Milletler Dünya Gıda Programı, Birleşmiş Milletler Kalkınma Programı (UNDP), UNICEF bu platformlardandır. YOKSULLUKLA MÜCADELE VE ULUSLARARASI BOYUT Uluslararası arenada yoksullukla mücadeleyi de içeren politika ve hedefleri belirleyen bazı anlaşmalar: Ekonomik, Sosyal ve Kültürel Halklara İlişkin Uluslararası Sözleşme (1966) Medeni ve Siyasal Haklara İlişkin Uluslararası Sözleşme (1966) Her Türlü ırk Ayrımın Ortadan Kaldırılmasına İlişkin Uluslararası Sözleşme (1965) Kadınlara Karşı Her Türlü Ayrımın Ortadan Kaldırılmasına İlişkin Sözleşme (1979) Çocuk Haklarına dair Uluslararası Sözleşme (1989) İşkenceye Karşı Sözleşme (1984) Tüm Göçmen İşçilerin ve Ailelerinin Haklarının KorunmasıSözleşmesi (1990) 1980 li yılların sonundan bu yana yoksulluğun hafifletilmesi Dünya Bankası nın kredi anlaşmalarında bir koşul haline gelmiştir. Yoksulluğun hafifletilmesi, borç servisi amacına hizmet etmektedir. Yoksullukla Mücadelenin kalkınma gündemine dâhil oluşunda, Birleşmiş Milletlerce 1995 yılında Kopenhag da gerçekleştirilen Toplumsal Kalkınma Dünya Zirvesi kurucu bir rol oynadı. Zirve, yoksulluğun önlenmesini insanlığın etik, sosyal, politik ve ekonomik bir zorunluluğu olarak kabul etti. BİRLEŞMİŞ MİLLETLER BİN YIL KALKINMA HEDEFLERİ 1. Aşırı yoksulluğun ve açlığın yok edilmesi 2. Evrensel bir temel eğitimin sağlanması 3. Cinsiyet eşitliğinin teşvik edilmesi ve kadınların güçlendirilmesi 4. Çocuk ölümlerinin azaltılması 5. Anne sağlığının geliştirilmesi 6.AIDS, sıtma ve benzeri hastalıklarla mücadele edilmesi 7.Sürdürülebilir bir çevrenin sağlanması 8.Kalkınma için küresel ortaklığın geliştirilmesi ULUSLARARASI ÇALIŞMA ÖRGÜTÜ (ILO) NÜN YOKSULLUKLA MÜCADELE POLİTİKA VE UYGULAMALARI Birleşmiş Milletler çatısı altında faaliyet gösteren ILO, 1919 yılında kurulmuş olup, ülkemiz de ILO üyesi 166 ülkeden biridir. Ülkemiz ILO ya 1932 yılında üye olmuştur. Ülkemiz ILO tarafından kabul edilen 185 sözleşmeden 56 sına taraftır. ILO nun faaliyetleri yoksulluk bağlamında da önem taşımaktadır. ILO dört temel stratejik hedef çerçevesinde faaliyetlerini sürdürmektedir. Bunlar; çalışma yaşamında temel ilke ve hakları egemen kılmak, kadın ve erkeklerin insana yakışır işe sahip olmalarını sağlamak, sosyal koruma programlarının etkinliğini artırmak ve sosyal diyalogu güçlendirmektir yılındaki ILO Konferansında onaylanan Filedelfiya Bildirisi geçerliliğini korumakta olup Emek ticari bir meta değildir. Düşünce ve dernek kurma özgürlükleri, kalıcı bir ilerlemeyi gerçekleştirmenin temel ögeleridir. Yoksulluk, görüldüğü her yerde, refaha yönelik bir tehlikedir. Bütün insanlar, ırk, inanç ve cinsiyetleri ne olursa olsun, kendi maddi durumlarını ve manevilerini özgürlük, vakar, ekonomik güvence ve fırsat eşitliği koşulları altında geliştirmek hakkına sahiptir. Yoksulluğa karşı mücadele, her ulusun kendi içerisinde tükenmez bir şevkle ve genel refahın geliştirilmesi için işçi ve işveren temsilcilerine, hükûmetleriyle eşit statü sağlayan özgürce tartışma ve demokratik kararlara birlikte katılma suretiyle, sürekli ve ortak bir uluslararası gayretle yürütülmeyi gerektirir ilkelerini kapsamaktadır. ILO nun ülkemizde de İŞKUR ile iş birliğinde geliştirdiği çeşitli projeler mevcuttur. Ayrıca ILO tarafından belirenmiş ve kadın yoksulluğun azaltılmasına yönelik öneriler ise: İş yaşamında kadın ile erkek arasında fırsat ve muamele eşitliğini sağlayacak bir ortamın yaratılması için kadınlara destek politikalarının geliştirilmesi, Kadınların toprak ve değerli kaynaklara sahip olabilme ve kullanma haklarının geliştirilmesi Fırsatlardan eşit şekilde yararlanabilmek için yoksulların eğitim olanaklarının geliştirilmesi, Kadınların tüketim ve yatırım için gerekli kredi gibi mali kaynaklara erişiminin sağlanması, Kadınların ücretli iş yaşamına daha fazla girebilmesinin sağlanması, Sosyal koruma ve çalışma koşullarıyla ilgili standartların düzenlenmemiş ve korunmayan işleri de kapsayacak şekilde genişletilmesi, Bir bütün olarak yoksulların örgütsel beceri ve pazarlık yapma kapasitelerinin geliştirilmesi BİRLEŞMİŞ MİLLETLER KALKINMA PROGRAMI VE YOKSULLUKLA MÜCADELE BM kurumlarından yoksullukla en çok uğraşan Kalkınma Programı (UNDP) dır Birleşmi ş Milletler. Yoksullukla ilgili yaptığı çalışmalarda Birleşmiş Milletler Kalkınma Programı gelir dağılımının ülkeler arasında nasıl farklı dağıldığını göstermiştir. Ayrıca, Birleşmiş Milletler Kalkınma Programı uluslara rası düzeyde gelirler arasındaki uçurumun arttığını da vurgulamıştır. UNDP, i lk kez da yayınlanan İnsani Gelişim Raporunun (The Human Development Report (HDR)) insan faktörünü tekrar kalkınma sürecinin merkezine koyulmasınıamaç edindiğini ifade etmektedir. Yani bu raporlar savunuculuğunu yaptı kları insani gelişim kavramı doğrultusunda global ve yerel anlamda değerlendirme yapan bir mahiyete sahiptir. İlk rapordan itibaren İnsani Gelişim Endeksi, İnsani Yoksulluk Endeksi, Cin İnsanî Gelişim Raporları bölgesel, ulusal ve alt seviyelerde de yayınlanmakta olup bu raporlar yerel ve uulusal lusal ekipler tarafından insani gelişim yaklaşımının bölgesel, ulusal ve altulusal seviyeye uyarlanmasınıiçermektedir. Cinsiyet Temelli Gelişme Endeksi gibi önemli ölçütler ortaya koymuştur. Her bir rapor kalkınma tartışmalarına konu olan önemli bir tema ya odaklanmaktadır. BİRLEŞMİŞ MİLLETLER UN HABITAT VE YOKSULLUKLA MÜCADELE 1972 yılında Stokholm de gerçekleştirilen Birleşmiş Milletler İnsan Çevresi Konferansı nda, insan yerleşimleri k onusunda Birleşmiş Milletler (BM) tarafından bir konferans düzenlenmesi konusundaki tavsiye üzerine, 1976 yılında Vancouver da gerçekleştirilen HabitatI Konferansı nın sonrasında, 1978 yılında Birleşmiş Milletler İnsan Yerleşimleri Merkezi (UNCHS) kurulmu ştur. Kurulduğu dönemde, dünya nüfusunun üçte ikisinin kırsal kesimde yaşıyor olması, dolayısıyla, kentleşme ve kentleşmeye bağlı sorunların henüz günümüzdeki öneme erişmemiş olması sebebiyle, UN HABITAT a düşük seviyede destek sağlanmıştır yılında İstanbul da gerçekleştirilen HabitatII Konferansısonucunda UN HABITAT ın temel belgelerinden olan Habitat Agenda ile İstanbul Deklarasyonu kabul edilmiştir. Bu belgelerle, hükûmet vatandaşlara uygun iskân olanakları sağlamayı ve sürdürülebilir ler, tüm insan yerleşimlerini geliştirmeyi taahhüt etmişlerdir. 20. yüzyılın en büyük toplantılarından biri olarak nitelendirilen 1996 tarihli Habitat II İstanbul zirvesi, pek çok kuruluş tarafından sürdürülebilir kalkınma, katılımcılık, yönetişim gibi kavramların yanısıra, yoksulluk, barınma, çevre, eğitim gibi sorun alanlarını Türkiye sivil toplumunun çalışma ve odaklanma alanlarına yerleştirmesi ve ülke gündemine daha hızlı sokmasıanlamında, yeni STÖ lerin ortaya çıkmasında ve mevcut örgütlerin niteliksel değiş iminde bir tür milat olarak kabul edilmektedir. BİRLEŞMİŞ ( MİLLETLER DÜNYA GIDA World Food Programme, WFP) VE PROGRAMI YOKSULLUKLA MÜCADELE Gıda yardımı ve acil yardım yoluyla üye ülkelerin ekonomik kalkınmasını desteklemeye çalışır. Başlıca organları Gıda Yardım Politikaları ve Programları Komites i (CFA) ile ortak bir kuruluş olan BM/FAO Yönetim Birimi'dir. WFP özellikle gıda kaynaklarının yetersizliğinden doğal acil sorunları gidermeyi amaçlar. Mal, para ve hizmet biçiminde sunduğu yardımlar, ilgili ülkelerde dengeli beslenmeyi sağlamaya, toprakları tarıma elverişli hale getirmeyi ve sulama çalışmalarını geliştirmeye yöneliktir. Bu program yoksulluk ve açlığa direkt olarak yardımlar ile cevap verebilen bir programdır. BİRLEŞMİŞ MİLLETLER ULUSLARARASI ÇOCUK FONU UNICEF (United Nations Children s Fund) VE YOKSULLUKLA MÜCADELE UNICEF, Birleşmiş Milletler Genel Kurulu tarafından çocuk haklarının korunması adına tanıtım ve savunu çalışmaları yapmak, çocukların temel gereksinimlerinin karşılanmasına yardımcı olmak ve çocukların potansiyellerini eksiksiz biçimde gerçekleştirmek için fırsatlar yaratmak üzere görevlendirilmiş bir kuruluştur. UNICEF, siyasal kararlılığı ve maddi kaynakları harekete geçirerek, başta gelişmekte olanlar olmak üzere ülkelerin kapasitelerini geliştirmelerine, böylece çocuklara Birinci Önceliği tanıyıp gerek onlara gerekse ailelerine gerekli hizmetleri sağlayabilecek duruma gelmelerine yardımcı olmaktadır. UNICEF en dezavantajlıkonumda olan çocuklara,yani savaş kurbanlarına, aşırı yoksulluk içindekilere, doğal felaketlere uğrayanlara, şiddet ve sömürünün her biçiminden zarar görenlere ve engellilere özel koruma sağlanmasına büyük önem vermektedir. UNICEF, iş birliği yaptığı bütün kuruluşlarla birlikte dünya topluluğunun benimsediği sürdürülebilir insani kalkınma hedeflerine ulaşılması ve Birleşmiş Milletler kuruluş bildirgesinde yer alan barış ve sosyal ilerleme vizyonunun gerçekleşmesi için çalışmaktadır. PEKİN DEKLARASYONU VE EYLEM PLATFORMU VE KADIN YOKSULLUĞU İLE MÜCADELEDE Yoksulluğu ortadan kaldırmak ve sürdürülebilir kalkınmayı başarmak için, kadın ve erkeklerin yoksulluğu yok edecek stratejilerin, makroekonomik ve sosyal politikaların formülasyonuna tam ve eşit olarak katılmaları gerekir. Yoksulluğun ortadan kaldırılması sadece yoksulluk karşıtı programlarla başarılamayacak, aynı zamanda demokratik katılım ve ekonomik yapılarda bütün kadınların kaynaklara, fırsatlara ve kamu hizmetlerine ulaşmasını sağlayacak biçimde değişiklikler yapılmasını gerektirecektir. Yoksulluğun kadınla özdeşleşmesi, politik, ekonomik ve sosyal dönüşümün kısa dönemdeki sonucu olarak ekonomileri geçiş sürecinde olan ülkelerde son zamanlarda önemli bir sorun hâline gelmiştir. Kadınlar evde, toplumda ve iş yerinde hem ücretli hem de ücretsiz işlerde çalışarak ekonomiye ve yoksullukla mücadeleye katkıda bulunurlar. Kadının güçlendirilmesi, yoksulluğun ortadan kaldırılmasında çok önemli bir unsurdur. Bu nedenle ulusal ve evrensel ekonomik politikaların bu ihtiyaçlara yanıt verecek biçimde yeniden düzenlenmesi gerekmektedir. KADINLARA KARŞI HER TÜRLÜ AYRIMCILIĞIN ÖNLENMESİ SÖZLEŞMESİ VE KADIN YOKSULLUĞUYLA MÜCADELE Özellikle kadın ve erkekler arasında mevcut eğitim açığını en kısa zamanda kapatmaya yönelik yetişkin ve görevsel okuma yazma öğretim programları dâhil, sürekli eğitim programlarına katılabilmeleri için erkeklerle eşit fırsatların verilmesi, kadınların ailelerin sağlık ve refahını sağlamaya yardım edecek, aile planlaması bilgisi dâhil özel eğitici bilgiyi temin etmeleri İstihdam konularında eşit seçim kıstasları uygulanmasıda dâhil, erkeklerle eşit istihdam olanaklarına sahip olma hakkı, serbest olarak meslek ve iş seçme hakkı, terfi, iş güvenliği, hizmetin tüm şartları ve avantajlarından faydalanma hakkı, çıraklık, ileri mesleki eğitim ve bilgi yenileme eğitimi dâhil mesleki eğitim ve mükerrer eğitim görme hakkı, sosyal yardımlar dâhil eşit ücret hakkı, eşdeğerdeki işte eşit muamele ve işin cinsinin değerlendirilmesinde eşit muamele görme hakkı ücretli izinle birlikte, özellikle emeklilik, işsizlik, hastalık, sakatlık ve yaşlılık ve diğer çalışamama hâllerinde sosyal güvenlik hakkı, emniyetli şartlar içinde çalışma hakkıve sağlığın ve bu meyanda doğurganlığın korunmasıhakkı, evlilik ve analık sebebiyle kadınlara karşı ayırımı önlemek ve etkin çalışma hakkını sağlamak amacıyla, taraf devletler uygun önlemleri alacaklardır. Ekonomik fırsatlardan kendi işinde çalışma veya tam istihdam yoluyla eşit olarak yararlanmak amacıyla kendi kendine yardım grupları ve kooperatifler oluşturmak MİKRO KREDİ PROJESİ VE YOKSULLUKLA MÜCADELE Herhangi bir teminata veya kefile gerek kalmadan, yoksullara istihdam kapısı aralamak suretiyle kendi başlarına iş kurmalarını teşvik eden sisteme Mikro Kredi Projesi denilmektedir. Muhammed Yusuf un, Bangladeş in içinde bulunduğu yoksulluğa çare olsun diye başlattığı bu proje 1976 yılında, ilk kez kendisinin de koyduğu bir miktar krediyle uygulamaya başlanmış ve zaman içinde yüzü aşkın ülkede pek çok fakire imkân sağlayan bir organizasyon hâline gelmiştir. İnsanlara hâlihazırdaki yardımlarla değil kendi çabalarıyla gelir elde etmelerini sağlaması gizli yetenekleri gün yüzüne çıkarmış, 1983 yılında mikro kredi dağıtım kuruluşu olan Grameen Bankın kurulmasıyla da çeşitli ülkelerde pek çok yoksula ulaşan bir sistem hâline gelmiştir. Kırsal kesimdeki kadının ekonomik anlamda güçlenmesini sağlamak amacıyla mikro kredi kullanımı 1974 ten bu yana gelişmiş ve gelişmekte olan ülkelerde uygulama alanı bulmuştur. Ülkemizde de Maya tarafından İstanbul ve çevresinde, Türkiye, 1976 da Muhammed Yunus tarafından kurulan ve ilk modern Mikro Kredi Enstitüsü olarak adlandırılan Grameen Mikrokredi Programı (TGMP) aracılığıyla Diyarbakır ve çevresinde uygulanmaya geçilen ve ilk etapta başarılı sonuçlar alınmaya başlanan mikro kredi kullanımıyla; uygun koşulların sağlanması, ülke şartlarına adapte edilmesi, var olan aksaklıkların giderilmeye çalışılması ile özellikle kırsal alanda kadının ekonomik ve sosyal olarak güçlenmesi yolunda önemli adımlar atılacağı düşünülmektedir. Kırsal kesimin mikro krediler yoluyla desteklenmesi ile köyden kente göçün tersine çevrilmesi, birçok sosyoekonomik sorunun çözümüne de katkı sağlayacağı öngörülmektedir. Türkiye de yaklaşık 6000 kadar yoksul iş kurma imkânına kavuşmuştur. Bir yıllığına kullandırılmak üzere verilen kredilerin geri ödemeleri de haftalık olacak şekilde eşit miktarlara bölünmüştür. Tekrar kullanılmaları içinse önceki alınmış olan kredilerin zamanında ödenmiş olmaları şartı aranmaktadır.

11 Yoksulluk ve Sosyal Hizmet 11.Ünite 13 Aralık 2013 Cuma 23:40 11.ÜNİTE ÖZET YOKSULLUKLA MÜCADELE II Literatürde yoksullukla mücadelede iki temel yaklaşımdan söz edilmektedir. Bunlar; doğrudan ve dolaylı yaklaşımlardır. Doğrudan yaklaşım, mevcut sosyal gelirin daha eşitlikçi bir biçimde bölüşülmesini önerirken daha çok sosyal adalet ve insan haklarını referans alan perspektiflere dayanmaktadır. Dolaylı yaklaşımda temel felsefe bölüşüme ilişkin bir müdahaleden çok ulusal gelirin kişi başına düşen miktarının arttırılması amacını vurgulamaktadır. Dolaysız yoksullukla mücadele programlarına göre yoksulluğun azaltılmasındaki nihai başarısı için üç temel koşulun sağlanması gerekmektedir. Bunlardan birincisi, yoksullukla mücadelenin genel kamuoyu tarafından öncelikli bir hedef olarak benimsenmesi ve bu yönde uygulanacak somut program ve politikaların toplumda yaygın destek bulmasıdır. İkinci koşul, bu program ve politikaların hedeflediği yoksul kitlenin iyi belirlenebilmesidir. Bu programların etkinliği için gerekli üçüncü koşul, uygulamanın şeffaf olması ve her kademede hızlı karar alabilecek bürokratik kadroların varlığıdır. DÜNYA BANKASI UYGULAMALARI 1990 Dünya Kalkınma Raporu ise, yoksulluğun azaltılması stratejisini üç temel unsur üzerinde kurguladı. Bunlar: Yoksullara yönelik fırsatların arttırılması, Yoksulların yetkilendirilmesi güçlendirilmesi, Yoksulların güvenliğinin artırılmasıdır. Dünya Bankasının yoksullukla mücadele stratejisi, büyümenin yoksullara yönelik fırsatların arttırılmasında kilit rolü oynadığı varsayımına dayanmaktadır. Sağlıklı büyümenin en önemli şartı ise sağlam kurumsal temellere dayanan piyasa reformu olarak kabul edilmektedir. Piyasa reformları, küçük ve orta büyüklükteki işletmelerin önünde engel olan gereksiz düzenlemeleri elimine etmeli, bu tür firmalara iş birliğini arttırıcı düzenlemeler getirmelidir. Bu çerçevede yoksul insanlara yönelik fırsatların arttırılmasında kilit unsur onların varlıklarını oluşturup, güçlendirmesine katkıda bulunmaktır. REFAH DEVLETİ MODELLERİNE GÖRE YOKSULLUKLA MÜCADELE A. LİBERAL REFAH DEVLETİ MODELİ VE YOKSULLUKLA MÜCADELE Bu model, kalıntı refah modelleri ve Anglo Sakson model olarak da adlandırılmakta ve piyasa mantığı tarafından şekillenmektedir. Devletin vatandaşlara sağladığı yararlar, asgari düzeyde olup, genellikle gelir araştırmasına bağlıdır ve yararlananları damgalayıcı bir nitelik arz etmektedir. Genel eğilimi, daha az harcama yönünde olup; ABD, Kanada ve Avustralya bu türün önde gelen örneklerini temsil etmektedir. İngiltere ve Yeni Zelenda da bir dereceye kadar bu tür refah rejimine sahiptir. Bu modelde devlet son çare olarak başvurulacak bir merci görevi üstlendiğinden yalnızca en kötü durumda olanlara gelir transferi yapılmakta, dolayısıyla temel sosyal yardım programları gelir araştırmasına başvurmayıgerekli kılmakta ve sosyal sigorta yararları oldukça mütevazi düzeylerde bulunmaktadır. Yoksulluğun önlenmesinde ise devlet müdahalesinin yararlı olacağı görüşüne karşı çıkılmakta, yoksullukla mücadele yolunun ekonomik büyüme olduğu ve büyümenin yararlarının eninde sonunda yoksullara da sızacağı ileri sürülmektedir. Bu bakış açısından yoksul bireyler kendi hataları nedeniyle yoksulluğa düşmüş olanlardır. B. MUHAFAZAKÂR KORPORATİST REFAH MODEL VE YOKSULLUKLA MÜCADELE Avusturya, Fransa, Almanya, İtalya ve Belçika bu türe uygun düşecek refah sistemlerine sahiptir. Almanya, bu modelin temel örneğini teşkil etmektedir. Geleneksel aile yapısının da sürdürülmesine önem verilen bu modelde çocuk bakımı vb. aileye yönelik hizmetler kısıtlıdır. Özetle model, organik ve hiyerarşik yapıyı koruyan, aile, kilise ve mesleğe dayalı bir refah anlayışını destekleyen ve gerektiğinde onları tamamlayan, fakat onların yerini almayan bir refah devleti anlayışı sunmaktadır. Avrupa daki yoksullukla mücadele, ailelerin mali durumunu iyileştirmek, yoksulluk ve sosyal dışlanmanın kuşaklar arası aktarımını engellemek üzere üç politika başlığı söz konusudur. Bunlar: a. anne ve babanın ücretli işte çalışmasını sağlamak ve güvenceli asgari gelir ile ailelerin maddi durumunu iyileştirmek, b. devletin maddi desteği ile ailenin çocuk bakımı, barınma, yiyecek, giyecek temel giderlerini azaltmak ve c. sosyal içermeyi sağlayan sosyal hizmetleri güçlendirmektir. Bireyler sosyal refah hizmetlerinden yararlanabilmek için çalışıyor olmalıdır. Ayrıca bu ülkelerde çalışma hakkı yerine, sosyal sorunları sosyal güvenlik yoluyla çözme yöntemi ön plandadır. C. SOSYAL DEMOKRAT MODEL ve YOKSULLUKLA MÜCADELE Bu model, evrensel refah rejimleri, İskandinav modeli ya da modern refah rejimleri olarak da adlandırılmaktadır. Bu rejim türünün önde gelen ülkesi İsveç tir. Bu nedenle İsveç modeli olarak da anılmaktadır. Bu tür rejimlerde öne çıkan ilkeler; evrensellik, sosyal dayanışma ve sınıflar arasında eşitliktir. Yararlar büyük oranda yüksek vergi düzeyleri getiren ve temel refah aktörü durumunda bulunan devlet tarafından sağlanmaktadır. Burada piyasa devlet ya da işçi elit gibi ikili bir yapıyı kabul etmek yerine yüksek standartlarda bir toplumsal eşitliğin sağlanması amaçlanmaktadır. Sosyal yardımlar ve sosyal hizmetler yüksük tutulduğu gibi, hakların kullanılmasında da geniş bir eşitlik gözetlenir. TÜRKİYE DE YOKSULLUKLA MÜCADELE Ülkemizde yoksullara yönelik sosyal hizmetler ve yardımları düzenleyen ve uygulayan kurumlar şunlardır: a) Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı b) Sosyal Güvenlik Kurumu c) Vakıflar Genel Müdürlüğü d) Sağlık Bakanlığı e) Belediyeler ve İl Özel İdareleri f) İlgili Sivil toplum örgütleri AiLE VE SOSYAL POLİTİKALAR BAKANLIĞI VE YOKSULLUKLA MÜCADELE Bakanlık bünyesinde yoksullukla mücadele bağlamında verilen hizmetler oldukça çeşitli olup başta Sosyal Yardımlar Genel Müdürlüğü olmak üzere diğer genel müdürlüklerde de dolaylı da olsa yoksullukla mücadeleye yönelik politika ve uygulamalar söz konusudur. Bu bakanlık bünyesinde verilen yoksullukla mücadele yönündeki hizmet ve uygulamalar aşağıda yer almaktadır. SOSYAL YARDIM PROGRAMLARI Sosyal yardım yerel ölçüler içinde asgari seviyede dahi kendisini ve bakmakla yükümlü olduğu kişileri geçindirme olanağından kendi ellerinde olmayan nedenlerden dolayı yoksun kalmış kişilere resmî kuruluşlar veya kanunların verdiği yetkiye dayanarak yarı resmî veya gönüllü kuruluşlarca muhtaçlık tespitine ve kontrolüne dayalı olarak yapılan ve kişileri en kısa sürede kendi kendilerine yeterli hâle getirmek amacını taşıyan parasal ve nesnel sosyal gelirden oluşan bir sosyal güvenlik yöntemi ve bir sosyal hizmet alanıdır. Sosyal yardımlar sosyal güvenlik sisteminin en eski yöntemlerindendir. >>2022 Sayılı 65 Yaşını Doldurmuş Muhtaç, Güçsüz ve Kimsesiz Türk Vatandaşlarına Aylık Bağlanması Hakkında Kanun >>3294 Sayılı Sosyal Yardımlaşma Ve Dayanışmayı Teşvik Kanunu:Kanunun amacı; fakru zaruret içinde ve muhtaç durumda bulunan vatandaşlar ile gerektiğinde her ne suretle olursa olsun Türkiye'ye kabul edilmiş veya gelmiş olan kişilere yardım etmek, sosyal adaleti pekiştirici tedbirler alarak gelir dağılımının adilane bir şekilde tevzi edilmesini sağlamak, sosyal yardımlaşma ve dayanışmayıteşvik etmektir. AİLE YARDIMLARI Gıda Yardımları; İhtiyaç sahibi ailelerin gıda ve giyim gibi temel ihtiyaçlarının karşılanması amacıyla Ramazan ayı ve Kurban Bayramı öncesinde yılda iki kez Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışma Vakıflarına (SYDV) kaynak aktarılmaktadır. Yakacak Yardımları; 2003 yılından itibaren Türkiye Kömür İşletmelerinden sağlanan kömür SYD Vakıfları aracılığı ile ihtiyaç sahibi ailelerimizin kışlık yakacak ihtiyacının karşılanması amacıyla hane başına en az 500 kg olmak üzere dağıtılmaktadır. Barınma Yardımları; Oturulamayacak derecede eski bakımsız ve sağlıksız evlerde yaşayan muhtaç vatandaşlara evlerinin bakım ve onarımı için ayni veya nakdi olarak yapılan yardımlardır. SAĞLIK YARDIMLARI Tedavi Destekleri; Sağlık yardımı kapsamında; yeşil kartla karşılanmayan ve yeşil kartı olmayan vatandaşlarımızın ödeme güçlerini aşan sağlık giderleri ile sosyal güvenceden yoksun vatandaşlarımızın ilaç ve tedavi giderleri karşılanmaktayken tarihi itibarıyla 5510 Sayılı Kanunun Genel Sağlık Sigortası (GSS) hükümlerinin yürürlüğe girmesi ile birlikte tüm vatandaşlarımızın tedavi ve sağlık hizmeti bedelleri GSS kapsamına alınmıştır. Şartlı Sağlık Yardımı; Şartlı Sağlık Yardımı kapsamında, nüfusun en yoksul kesiminde yer alan ailelere 0 6 yaş arası çocuklarını düzenli olarak sağlık kontrollerine götürmeleri şartı ile düzenli nakit para yardımı yapılmaktadır. Gebe kadınların doğumlarını hastanede gerçekleştirmeleri ve düzenli olarak doktor kontrolüne gitmeleri şartıyla verilen Şartlı Sağlık Yardımıdır. EĞİTİM YARDIMLARI Yoksul kesimlerin eğitim imkânlarına erişilebilirliğinin düşük olması eğitimde fırsat eşitliğini ortadan kaldırmakta ve yoksulluğun nesilden nesile aktarılmasının önüne geçilmesinde en büyük problemi teşkil etmektedir. Etkili bir sosyal yardım politikası oluşturulmasında ve yoksullukla mücadelenin başarılı olmasında eğitim faktörü kritik bir önem taşımaktadır. Bakanlığımız bu gerçekten hareketle fon kaynağının büyük kısmını eğitim yardımları için kullanmaktadır. Eğitim Materyali Yardımı; Her eğitim öğretim yılı başında Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışma Vakıflarımız aracılığıyla ilköğretim ve lisede okuyan fakir ve yardıma muhtaç ailelerimizin çocuklarının önlük, ayakkabı, çanta, kırtasiye gibi temel okul ihtiyaçları karşılanmaktadır. Şartlı Eğitim Yardımı; Nüfusun en yoksul % 6 lık kesiminde yer alan ve maddi imkânsızlıklar nedeniyle çocuklarını okula gönderemeyen ailelere, çocuklarının okula devam etmeleri şartıyla, Şartlı Eğitim Yardımı yapılmaktadır. Öğle Yemeği Yardımı; 1997 yılında başlatılan 8 yıllık temel eğitimdeki taşımalı eğitim uygulamasıkapsamında okulların bulunduğu merkezlere taşınan yoksul öğrencilere öğle yemeği verilmesini içeren bu program öğretim yılından itibaren kaynağı fondan karşılanmak üzere il ve ilçe Mllî Eğitim Müdürlükleri tarafından yürütülmektedir. Ücretsiz Kitap Yardımı; eğitim öğretim yılından itibaren kaynağıfondan aktarılmak suretiyle MEB tarafından ilköğretim öğrencilerinin kitapları ücretsiz verilmektedir. Öğrenci Barınma, Taşıma, İaşe Yardımı; Taşımalı sistem dışında kalan ilköğretim ve ortaöğretim öğrencilerinin ulaşım barınma vb. ihtiyaçlarına yönelik Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışma Vakıflarınca verilen desteklerdir. Özürlü Öğrencilerin Okullarına Ücretsiz Taşınması; Özel Eğitime Gereksinim Duyan Öğrencilerin Okullara Erişiminin Sağlanması İçin Ücretsiz Taşınması Projesi Mllî Eğitim Bakanlığı Özel Eğitim Rehberlik ve Danışma Hizmetleri Genel Müdürlüğü, Başbakanlık Özürlüler İdaresi Başkanlığı ve Genel Müdürlüğümüz işbirliği ile eğitim öğretim yılından itibaren uygulanmaktadır. Yüksek Öğrenim Bursları; 1989 yılından itibaren, ailesi dar gelirli yüksek öğrenim öğrencilerine başarılı olmaları şartıyla, her yıl 9 ay süresince fon kaynaklarından karşılıksız burs verilmekteydi. Yüksek öğrenim bursları, öğretim yılından itibaren Kredi ve Yurtlar Kurumuna devredilmiştir. Fondan, geçmiş yıllarda burs almaya hak kazanan başarılı öğrencilerin burs ödemelerine devam edilmektedir. ÖZÜRLÜ İHTİYAÇ YARDIMLARI Özürlü İhtiyaç Yardımları; Sosyal güvenceden yoksun özürlü vatandaşların topluma uyumunu kolaylaştıracak her türlü araç gereç ihtiyaçlarının karşılanmasına yönelik yürütülen bir sosyal yardım programıdır. Özürlü Öğrencilerin Okullarına Ücretsiz Taşınması Projesi ÖZEL AMAÇLI YARDIMLAR Aşevlerii;Aşevleri Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışma Vakıfları tarafından işsizliğin ve yoksulluğun belirgin olarak yaşandığı yerlerde yaşlı özürlü kimsesiz ve muhtaç vatandaşlarımıza günlük sıcak yemek verilmesi amacıyla işletilmektedir. Afet Yardımları; Doğal afet, terör, yangın gibi nedenlerle mağdur olan vatandaşlarımızın acil ihtiyaçları için Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışma Vakıfları aracılığıyla çeşitli yardımlar yapılmaktadır. YEREL YÖNETİMLER (BELEDİYELER) VE YOKSULLUKLA MÜCADELE tarihinde kabul edilen 5272 sayılı Belediye Kanununda belediyenin görevlerinin tanımlandığı 14 üncü maddede Belediye, mahalli müşterek nitelikte olmak şartıyla, sosyal hizmet ve yardım.. yapar ve nüfusu 50 bini geçen belediyeler, çocuklar ve kadınlar için koruma evleri açar denilmektedir ve ayrıca..hizmet sunumunda özürlü, yaşlı, düşkün ve dar gelirlilerin durumunda uygun yöntemler uygulanır ifadesi kullanılarak belediyelere dezavantajlı gruplara yönelik sosyal hizmet ve yardım faaliyetleri yapma sorumluluğu verilmektedir. Ayrıca aynı kanunun 38. maddesinde belediye başkanının görev ve yetkileri tanımlanırken Bütçede yoksul ve muhtaçlar için ayrılan ödeneği kullanmak, özürlülere yönelik hizmetleri yürütmek ve özürlüler merkezi oluşturmak görev ve yetkisi verilerek belediyelere sosyal yardım yapma görevi verilmiştir. 22 Şubat 2005 tarihinde çıkarılan İl Özel İdaresi yasasında da sosyal yardım ve hizmetlere ilişkin maddeler bulunmaktadır. Belediye yasasına benzer şekilde İl Özel İdaresi yasasının da 6 ıncı maddesinde Özel İdarenin görev, yetki ve sorumlulukları sayılırken İl Özel İdaresi mahalli müşterek nitelikte olmak şartıyla;..sosyal hizmet ve yardımlar, yoksullara mikro kredi verilmesi, çocuk yuvaları ve yetiştirme yurtları açılması göreviyle sorumlu kılınmıştır. Özel İdare bütçesinde gider kalemi olarak sayılmış olan yoksul ve muhtaç vatandaşlara yönelik sosyal yardımları yapma yetkisi valiye verilmiştir. Aynıdüzenlemeler 10 Temmuz 2004 yılında çıkarılan Büyükşehir Belediye Kanunu nda da bulunmaktadır. DİĞER KURUMSAL YAPILAR VE YOKSULLUKLA MÜCADELE UYGULAMALARI: TÜRKİYE 5510 Sayılı Sosyal Sigortalar Ve Genel Sağlık Sigortası Kanunu;Türk sosyal güvenlik sisteminde yapılan reformlar neticesinde, devlet memurları, hizmet akdine göre ücretle çalışanlar, tarım işlerinde ücretle çalışanlar, kendi hesabına çalışanlar ve tarımda kendi hesabına çalışanları kapsayan beş farklı emeklilik rejiminin, aktüeryal olarak hak ve yükümlülüklerin eşit olacağı tek bir emeklilik rejimine dönüştürülmesi için Sosyal Sigortalar Kurumu Başkanlığı, Bağ Kur Genel Müdürlüğü ve Emekli Sandığı Genel Müdürlüğünü aynıçatı altında toplayan Sosyal Güvenlik Kurumu tarihli ve 5502 sayılı kanunla kurulmuştur. Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı; Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı bünyesinde Dezavantajlı Gruplar Daire Başkanlığı dır. Bu Dairenin görevlerinden biri, çocuk işçiliğiyle ilgilenen kurumların çalışmaları arasında koordinasyon sağlamaktır. İşsizlik Sigortası; Her şeyden önce, işsizlik ödeneğine hak kazanabilmek için işveren veya işverenlere tabi olarak bir iş sözleşmesi gereğince çalışıyor olmak gerekir. Bu konuda baz alınan Sosyal Sigortalar Kanunu itibariyle,... hizmet akdinin feshedildiği tarihten önceki son üç yılda 120 günü sürekli olmak üzere en az 600 gün pirim ödemiş olanlara 180 gün, 900 gün prim ödemiş olanlara 240 gün ve 1080 gün pirim ödemiş olanlara 300 gün süre ile işsizlik ödeneği ödenmektedir. Çalışanlara bu süreler göz önüne alınarak ödenen miktar da çalışanın ücreti nispetinde değişmektedir. Yani ücret artışlarına karşı duyarlılık vardır. MİKRO KREDİ UYGULAMALARI Herhangi bir teminata veya kefile gerek kalmadan, yoksullara istihdam kapısı aralamak suretiyle kendi başlarına iş kurmalarını teşvik eden sisteme Mikro Kredi Projesi denilmektedir. Ülkemizde de Maya tarafından İstanbul ve çevresinde, Türkiye, 1976 da Muhammed Yunus tarafından kurulan ve ilk modern Mikro Kredi Enstitüsü olarak adlandırılan Grameen Mikrokredi Programı (TGMP) aracılığıyla Diyarbakır ve çevresinde uygulanmaya geçilen ve ilk etapta başarılı sonuçlar alınmaya başlanan mikro kredi kullanımıyla; uygun koşulların sağlanması, ülke şartlarına adapte edilmesi, var olan aksaklıkların giderilmeye çalışılması ile özellikle kırsal alanda kadının ekonomik ve sosyal olarak güçlenmesi yolunda önemli adımlar atılacağı düşünülmektedir. Kırsal kesimin mikro krediler yoluyla desteklenmesi ile köyden kente göçün tersine çevrilmesi, birçok sosyo ekonomik sorunun çözümüne de katkı sağlayacağı öngörülmektedir

12 Yoksulluk ve Sosyal Hizmet 12.Ünite 29 Ekim 2013 Salı 10:33 12.ÜNİTE ÖZET YOKSULLUK VE SOSYAL HİZMET UYGULAMALARINDA ÖNEMLİ BİR BOYUT: KIRSAL SOSYAL HİZMET UYGULAMASI Kalkınma, bulunulan durumdan ya da bir önceki konumdan hareket ederek, değişime girmeyi öneren dinamik bir kavram olarak tanımlanmaktadır. Başka bir tanımda kalkınma; üretim ve kişi başına ulusal gelirin artırılmasıyla birlikte, ekonomik ve sosyokültürel yapısının da değiştirilmesi olarak ele alınmaktadır. Bir ülkenin yapısal niteliklerinin olumlu yönde değişimidir. Kalkınma geleneksel toplumun, gelişmiş batı uluslarının sahip oldu ğ u toplumsal ve teknolojik yapıya topluca dönütürülmesi olarak anlaşılabilir. Kalkınma yükselt insanların daha fazla gelir elde ederek, yaşam düzeylerinin ilmesi için, bir sosyal sisteme yeni ve modern üretim tekniklerinin sunulmasını gerektirebilir. Kalkınmanın önemli boyutlarından ve doğrudan sosyal hizmet mesleğinin işlevlerinden olan sosyal kalkınma (Social Development): Sosyal yaşam koşullarının iyileştirilmesi için yapılan ve ağırlıklı olarak hizmet yönü ağır basan kalkınma konularıdır. Bunlar; sağlık, eğitim, altyapı, şehirleşme, çevre sorunları gibi konuları içermektedir. Görüldüğü gibi sosyal kalkınma sosyal refah hizmetlerinin bir sonucu hatta amacıdır denilebilir. Kır ve kent ayrımına esas teşkil eden nüfus eşiği 10 binden 20 bine yükseltilmiştir. TÜİK tarafından kır ve kent bazında yayımlanan tüm çalışmalarda bu tanım kullanılmaktadır. Kırsal kalkınmada iki temel konu öne çıkmaktadır. Bunlar; yaşanılan çevre ve çevreye ilişkin çeşitli sorunlar ve kırsal kesimde yaşayan insanların yaşam kaliteleri ve bilinçlilik düzeyleri. Sosyal hizmet mesleğinin kilit rolü de burada devreye girmektedir. Bilindiği gibi sosyal hizmet mesleği insanların insanca yaşam koşullarının iyileştirilmesi, düzeltilmesi ve düzenlenmesi ile sosyal adaleti sağlama amaçlarını taşımaktadır. Özellikle kırsal alan dediğimiz yani bir anlamda geri kalmış bölge ve kesimlerde sosyal hizmet uygulamalarına eskiden bu yana çok ciddi anlamda gereksinim duyulmaktadır. Uluslarararsı Çalışma Örgütü (ILO) kırsal yoksulluğu; kırsal alanadaki gizli işsizlik olarak tanımalamakta ve azalan gelir düzeyleri nedeniyle kırsal alanda hızla artan bir yoksullaşmaya dikkat çekmektedir. Kırsal kalkınma konusu, kalkınma planlarında Sekizinci Beş Yıllık Kalkınma Planı dışında doğrudan yer almamıştır. Kalkınma planlarında kırsal kalkınma, toplum kalkınması, köy ve köylü sorunu, kalkınmada öncelikli yöreler, bölgesel gelişme ve köy kalkınması gibi başlıklar altında incelenmiştir. Kırsal kalkınma bir anlamda geri kalmış olan özellikle tarım kesimi toplumlarının ekonomik gelişmesini sağlamak ve dolayısıyla burada elde edilen refahın da insan yaşamına yani sosyal kalkınmaya dönüşmesini sağlamayı hedeflemektedir. KIRSAL SOSYAL HİZMET UYGULAMASI Kırsal sosyal hizmette temalar nelerdir? 1. Genel olarak kırsal alanlar ve bu bölgede yaşayan insanlar kentsel alanda yaşayanlara göre daha fazla sosyal sorunlara sahipken daha az sosyal hizmetlere sahiptir. 2. Kırsal alanda yaşayan insanların özellikleri üzerinde odaklaşan literatürdeki ikinci tema değerler ve yaşam tarzı ile ilgilidir. Kırsal alanda yaşayan insanlar değerleri açısından çok daha tutucu ve yaşam tarzları açısından çok daha gelenekseldir. 3. Üçüncü tema hizmet sunanların özellikleri ve uygulama yaptıkları çevre ile ilgilidir. Kırsal topluluklar, informal yardım etme ilişkisine ve karar vermeye dayalı olarak ela alınmaktadır. Bu durum göz önünde bulundurulduğunda bir çok yazar kırsal alanlarda çalışan sosyal hizmet uzmanlarının işlevlerini yerine getirirken genelci olmaları yani soruna ve gereksinimlere bütüncül açıdan bakmanın gerektiği sonucuna varmaktadır. Literatürde kırsal sosyal hizmetin genelci modele göre rolleri: alan çalışmacısı, kırıcı, savunucu, değerlendirici, eğitici, davranış değiştirici, harekete geçirici, danışman, toplum planlayıcısı, bakım verici, veri yöneticisi ve yönetici şeklinde belirlenmiştir. Bunlardan ilk yedisi klinik oryantasyonlu sosyal hizmet uzmanlarını odaklarken, son yedisi de toplum oryantasyonlu sosyal hizmet uzmanlarının rollerindedir. Davranış değiştirici ve harekete geçirici ortak rollerdendir. Sosyal Hizmet Rollerinin Betimlenmesi: Kırıcı (Broker); Müracaatçı sistemlerini var olan hizmetlere doğru yönlendirme, hizmet sistemiyle buluşmasına yardımcı olma ve/hizmet sistemiyle bir diğerinin bağlantısını kurmak. Harekete Geçirici (Mobilizer); Var olan sorunların çözümü ile ilgili kaynaklar yaratmak için gruplar ya da komitelerle çalışmak. Aracı (Mediator); Etkileşimi tarafsız bir şekilde sürdürmek suretiyle varolan sorunların çözümlenmesi için gruplar ya da bireylerle çalışmak. Savunuculuk (Advocate);Bireylerin ya da grupların hizmetlere ulaşması ya da belirli haklar edinmesi için bu hizmetler le savaşmak. Klinik (Clinical); Davranış kalıplarında, semptomlarda, algılamalarda spesifik değişiklikler yapmak ve çeşitli beceriler geliştirmesi iç in bilgi verme yolunda bireyler, aileler ya da küçük gruplarla çalışmak. Veri Yöneticisi (Data Manager);Aksiyon planlarının geliştirilmesine yardımcı olmak üzere sosyal refah ortamında veri toplamak, sınıflamak ve analiz etmek. Yönetici (Manager);Bir program, organizasyon ve hizmet ünitesini yönetmek. Toplum Organizatörü (Community Organizer);Sosyal refah problemlerini çözmek için gerekli becerileri kazandırmaya yardım etmek amacıyla büyük gruplar, organizasyonlar ya da topluluklarla çalışmak. Toplum dinamikleri sosyal hizmet mesleğinin hangi rollerinin öne çıkacağını da bir anlamda belirler. Herkese Ulaşılabilirlik (Access): Kırsal kalkınma çalışmalarının getireceği fayda kırsal bölgede bu çalışmalara gereksinimi olan, gönüllü ve istekli bütün kişilere ulaşabilmelidir. Bazı kişilere uygulamalara girmek ve yararlanmak hakkıverilirken, aynı konumda bulunan diğer kişilere bu haktan yoksun bırakmak kırsal kalkınmanın insan eşitliği ilkesine terstir. Bağımlılık Yaratmamak (Independence):Kırsal kalkınma çalışmaları, kırsal yöre insanlarını destekleyecek şekilde planlanmalıdır. Çalışmalar geçim güvenliği açısından insanları, bu gibi çalışmalara bağımlı hâle sokmamalıdır. İnsanlar bu program ya da projelerin uygulanmasından sonra da kendi ayakları üzerinde durarak yaşamlarını sürdürebilmelidir. Sürdürülebilirlik (Sustainability):Kırsal kalkınma çalışmalarının getireceği çözümler kısa dönemli, geçici çözümler değil uzun dönemli geniş bir gelecek perspektifini içeren çözümler olmalıdır. Kısa dönemli çözümler, bazı sonuçların hemen alınmasını sağlayabilir. Fakat uzun dönemli, çözümler sürekli ve kalıcı başarıların elde edilmesini sağlar. Aşamalı Yaklaşım (Going forward): Kırsal kalkınma çalışmalarında, insanlara götürülmek istenilen her türlü yenilik (teknoloji, kültür, vb gibi) aşama aşama götürülmelidir. Tüm yenilikler bir anda verilerek şaşkınlık ve tereddüt yaratılmamalıdır. Adım adım ve sürekli bir şekilde gelişen mütevazı bir ilerleme, her şeyi bir anda gerçekleştiren ilerlemeden daha iyidir. Katılım (Participation): Kalkınma insanlar için (for people) değil, insanlarla birlikte (by people) yapıldığı zaman gerçek anlamını kazanmaktadır. Kırsal kalkınmada üzerinde çalışılan yöre halkının düşüncelerini almak ve uygulamaların her aşamasında katılımlarını sağlamak gerekmektedir. Etkililik (Effectiveness): Kırsal kalkınma çalışmaları, kırsal yöre kaynaklarının etkili ve verimli kullanımı üzerine yoğunlaşmalıdır. Kaynakların yeterli kullanımından çok, etkili kullanımı önemlidir. Görüldüğü gibi kırsal kalkınma ilkeleri sosyal hizmet ilkeleri ile birebir örtüşmektedir. Bu da mesleğin ne denli toplumsal temellerinin olduğunun da bir göstergesidir. Yoksullukla mücadele önemli bir yer tutan kırsal kalkınma projeleri, uygulamaları sosyal hizmet mesleğinin olmazsa olmazlarıdır. Bütün kalkınma projeleri, toplumsal yapıya bilinçli ve planlı bir müdahaledir. Dolayısıyla toplumsal yapıyı değiştirici, dönüştürücü etkilere sahiptir. Unutulmamalıdır ki; sosyal hizmet mesleği de değişimi ve gelişimi hedefler. Kalkınmada temel amaç sürdürülebilir olmalıdır. Sürdürülebilir kalkınmanın temel bileşenleri. Sosyal sürdürülebilirlik, Tarımsal sürdürülebilirlik, Ekonomik geçerlilik, Fiziksel ve mekansal sürdürülebilirlik, Çevresel sürdürülebilirlik BİR KIRSAL KALKINMA ÖRNEĞİ OLARAK GÜNEYDOĞU ANADOLU PROJESİ (GAP) Cumhuriyet tarihimizin en büyük projesi olan Güneydoğu Anadolu Projesi (GAP) dünyadaki örnekleriyle karşılaştırıldığında kapladığı c büyüklüğü ve hedefleri açısından iddialı bir projedir. GAP, ülkemizin görece oğrafi alan, fiziksel az gelişmiş bölgelerinden bi ri olan Güneydoğu Anadolu Bölgesindeki 9 ilde (Adıyaman, Batman, Diyarbakır, Gaziantep, Kilis, Mardin, Siirt, Şanlıurfa, Şırnak) uygulanmakta olan, çok sektörlü entegre bir bölgesel kalkınma projesidir. GAP Sosyal Eylem Planının Amaçları; a)ekonomik büyüme sürecini sosyal gelişme ile destekleyerek kalkınma sürecini hızlandırmak ve dengeli bir kalkınmayı sağlamak, b)gap bölgesine yönelik sosyal hizmetlerin etkinliğini ve yaygınlığını arttırarak bu bölge ile diğer bölgeler arasındaki sosyal gelişmişlik farkını orta vadede en aza indirmek, uzun vadede ise ortadan kaldırmak, c)teknolojik uygulam aların toplum tarafından benimsenmesini sağlayacak yolları ve yöntemleri saptamak, d)bölge içindeki farklı grup ve katmanların kalkınma süreciyle bütünleşmesini sağlamak, e)kalkınma sürecinde ortaya çıkabilecek olumsuz etkileri en aza indirmek, f)kalkın ma çabalarında, planlama aşamasından uygulama ve değerlendirme aşamasına kadar halkın etkin katkı ve katılımını sağlamak yolunda uygun yöntemleri belirlemek ve hayata geçirmek, g)plancı ve uygulayıcılara ışık tutabilecek strateji ve politika seçeneklerini üretmektir Yoksulluk giderek etkileri, sonuçları ve etkiledeği kesim itibariyle ağırlaşan bir sosyal sorundur. Ülkemizde hâlen nüfusun 1/5 i yoksulluk sınırının altında yaşamaktadır. Yoksulluğun şiddetini azaltmak ve yoksul kesimleri yaşanan yoksunluklardan kurtarmak için yoksullukla mücadelede sosyal hizmetin önemli araçlarından biri olan kırsal kalkınma ve toplumla sosyal hizmet yöntemi önemlidir.

13 Yoksulluk ve Sosyal Hizmet 13. Ünite 29 Ekim 2013 Salı 10:33 12.ÜNİTE ÖZET YOKSULLUK VE SOSYAL HİZMET MÜDAHALESİ I Kopenhag Deklarasyonu mutlak yoksulluğu gıda, temiz içme suyu, sağlık tesisleri, sağlık, barınma, eğitim ve bilgi de dâhil olmak üzere temel insan ihtiyaçlarının ciddi yoksunluk ile karakterize olan bir durumu olarak tanımlamaktadır. Yoksulluğun üç seviyesi aşırı yoksulluk, orta yoksulluk ve göreli yoksulluk olarak tanımlanmaktadır. Aşırı yoksulluk aileler hayatta kalmak için temel ihtiyaçlarını karşılayamadığı zaman söz konusu olur. Bu tür aileler, güvenli içme suyuna erişemez, sık sık aç kalabilir, çocukları için eğitim giderlerini karşılayamaz, barınacak konutları yoktur ve giyim gereksinimlerini karşılayamaz. Bu düzeydeki yoksulluk büyük olasılıkla gelişmekte olan ülkelerde görülür. Aileler sadece kendi temel ihtiyaçlarını karşıladığı zaman orta düzey yoksulluk söz konusu olur. Göreli yoksulluk gelişmiş ülkelerde yaşayan ailelerin hane gelirinin millî gelirin belirli bir oranda aşağısında olduğu koşullara işaret eder. Aşırı yoksulluğun üç boyutu, yani, gelir yoksulluğu, insan gelişimi yoksulluğu ve sosyal dışlanma, son yüzyıl içinde sosyal hizmetin gelişiminde merkezi konumdaki temel kavramlar olmuştur. Eğer gelir yoksulluğu kronik ve şiddetli ise evsizlik, açlık, sağlık bakım eksikliği ve ebeveyn haklarının askıya alınmasına yol açabilir. İnsani gelişme yoksulluğu sağlık, eğitim ve öğretim, bilgi ve istihdama erişim gibi hayati alanlarda hak ve ihtiyaçların karşılanmamasına işaret eder. Sosyal dışlanma sadece insan onurunun ihlali değil aynı zamanda izolasyon, yabancılaşma ve varlığın yok sayılması ile ilgilidir. Gelişmiş ülkelerde, aşırı yoksulluk tüm nüfusun sadece küçük bir kısmını etkiler, ama hem gelişmiş hem de gelişmekte olan ülkelerde yoksulluktan kurtulmanın yolu olan eğitim ve öğretim gibi temel araçlardan yoksun kalmaya yol açar. YOKSULLUĞUN SONUÇLARI Yoksulluğun etkileri genellikle genç, çocuk, kadın, engelli, yaşlı, mülteci, göçmen, evsiz ve risk altında olan tüm hassas gruplara çok daha yoğun olarak yansır. Çocuklar açlık ve yetersiz beslenme, diğer yoksunluklardan muzdarip gruplar arasında yer alır. Okul öncesi çocuk ölümlerinin yarısı yetersiz beslenme ve bulaşıcı hastalıklar arasındaki kesişme noktasında yer alır. Yoksulluktan etkilenenlerin çoğunluğunu kadınlar oluşturmaktadır. Kadınlara, daha az eğitim olanakları sağlandığı hâlde, onların annelik sorumlulukları vardır, zorla çalıştırılır, insan ticaretine ve şiddetin diğer biçimlerine maruz kalırlar. Sosyal hizmet uzmanları tarafından yoksulluğu azaltma stratejilerinin hazırlanması ve sosyal bütünleşmenin sağlanması için sıklıkla kullanılan temel ilkeler katılım, kendine güven sağlama, sürdürülebilirlik ve güçlendirmedir. Sosyal güvenlik yardımları gibi programların yoksullukla mücadelede etkisi vardır. Aynızamanda yoksulluğu azaltmak için bir dereceye kadar vergi sistemi kullanılır. İNSAN HAKLARI VE ETİK Sosyal hizmet uzmanları yoksulluk sorunu inceleme ve yoksulluktan etkilenen bireylere yardımcı olma konusunda rehberlik için etik ilkelere başvurabilir. Sosyal hizmetin temel etik ilkelerinden birine göre, tüm insanların saygı ve onuru ile muamele edilmesi hakkına sahiptir ve sosyal hizmet uzmanları bunu yaparak her bireyin insan haklarının korunmasınısağlar. Sosyal hizmet uzmanlarının, ekonomik eşitsizlikler ve haksız politikalar ve uygulamalara katkıda bulunan sosyal koşullara meydan okuma ve onları ortadan kaldırabilmek için mücadele etme sorumluluğu vardır. Bu, en fazla ihtiyacı olanların kaynaklara erişiminin sağlanması ve sunulan kaynakların adil bir şekilde dağıtılmasını içerir, ancak bununla sınırlı değildir. SOSYAL HİZMET UZMANLARININ ROLÜ Tüm dünyadaki uygulamada, marjinalleşmiş ya da dışlanmış, kaynaklara erişemeyen, onları yoksulluk durumlarına iten senaryolar ile çalışma konusunda uzun bir geçmişi olan sosyal hizmet uzmanlarının yoksulluk konusuna ilgisi artmıştır. Sosyal hizmet uzmanlarının yoksulluk içindeki insanlarla çalışmadaki uzun geçmişi ve onların değişen davranışına tanıklığı insanlara, seçimlerine ve kararlarına saygıyı kabul eden mesleki değerler ile ilgili teorinin bütünleştirilmesinin önemini göstermektedir. Bu yaklaşımda, bireysel kapasitelerin yanı sıra kaynak ve fırsatların güçlendirilmesi üzerinde odaklaşan toplumla sosyal hizmet uygulaması, bireylerlerle, ailelerle ve toplumla çalışmayı bütünleştirmektedir. Uluslararası Sosyal Hizmet Uzmanları Birliği (IFSW) insan haklarının, birey ve kolektifleri olarak, tüm insanlar için esas olduğunu kabul eder, ancak dünya çapında yaşayan yaklaşık bir milyar insan aşırı yoksulluk içinde bulunduğu zaman bu haklar garanti edilemez. IFSW, ulusal ve uluslararası sosyal ve ekonomik politikaların aşırı yoksulluğu azaltmaya yönelik olarak hazırlanması ve bu amacı koşulsuz olarak destekleyecek politika değişikliklerinin gerçekleştirilmesi gerektiğine inanmaktadır. IFSW, yoksulluğu azaltmaya yönelik uygun politikalar ve stratejiler geliştirmek ve desteklemek için BM organlar ve özel sektör ile, diğer sivil toplum kuruluşları ve sivil toplum gruplarıyla ve hükûmetlerle iş birliği içinde çalışılmasını önermektedir. IFSW, kendileri ve çocukları için ekonomik ve sosyal kalkınmayı organize etmek geliştirmek için yoksul insanların haklarını onaylamaktadır. IFSW 2015 yılına kadar günde bir dolardan az gelirle yaşama olarak tanımlanan aşırı yoksulluk koşullarında yaşayan insanların sayısını yarı yarıya azaltmak için Milenyum Gelişme Amaçlarını (MDG) önermektedir. IFSW, tüm insanların yiyecek, giyecek ve barınma gibi temel ihtiyaçlarının karşılanması gerektiğini ve insanların bu temel ihtiyaçları karşılanmadığı zaman siyasi ve sivil hakların çok az önemi olduğunu kabul eder. IFSW, aşırı yoksulluğu ortadan kaldırmak amacıyla sosyal hizmet çalışmalarını başlatmak ve desteklemek için savunuculuk ve toplum örgütlenmesi becerilerini kullanmak ve başkalarıyla iş birliğine girmek için çaba harcar. IFSW kadınlar ve çocukların genellikle yoksulluk açısından en fazla risk altında olduklarını ve genellikle çocukların aşırı yoksulluk yükünü çektiklerini kabul eder. KÜRESELLEŞME, YOKSULLUKLA MÜCADELE VE SOSYAL HİZMET MESLEĞİ Sosyal hizmet uzmanları; küreselleşmenin dünyadaki yardıma ihtiyacı olan insanlar için fayda ve zararlarının farkındadırlar. Bizim profesyonel bakış açımız özellikle, ekonomik ve çevresel koşulların sosyal ilişkileri ve kişisel fırsatları nasıl etkileyeceği üzerine yoğunlaşmalıdır. Küreselleşme; tüm insanların ve toplumların giderek daha çok ekonomik, sosyal ve kültürel çevrelerinde yaygın olarak tecrübe ettikleri bir süreçtir. Yoksullukla mücadelede kullanılan en önemli araçlardan ikisi olan sosyal yardım ve sosyal hizmetlerin, ilk ilke uyarınca herkese açık, ikinci ilke uyarınca süresiz ve üçüncü ilke uyarınca yararlanan kişilere borç yüklemeksizin yapılması gerekmektedir. "Refah devleti, kişilere ve ailelere, sahip oldukları mülklerin piyasa değerine bakmaksızın minimum bir gelir garanti ederek; kişisel ve ailevi krizlere yol açabilecek hastalık, yaşlılık, işsizlik gibi belirli sosyal riskleri karşılayabilecek güce kavuşturmak suretiyle kişiler ve aileler için güvensizlik alanını daraltarak ve nihayet statü ya da sınıf ayrımı yapmaksızın tüm vatandaşlara belirli sosyal hizmetleri en iyi standartlarda sunmayıgaranti ederek, piyasa güçlerinin işleyişini değiştirmek amacıyla devlet erkini politikalar ve idare yoluyla bilinçli olarak kullanan devlettir..." İlk sosyal refah kurumları, 1800 lerin başında kentte yaşayan insanların ihtiyaçlarını karşılamak üzere kurulmuştur. Bu kurumlar ve hizmetler, din adamlarının veya dinî grupların girişimleriyle desteklenen özel kurumlardır lerin başına kadar bu hizmetler mesleki bir eğitimi olmayan ve insan davranışıyla ilgili çok az bir anlayışa sahip din adamları veya zengin hayırseverler tarafından sağlanmaktadır. Burada odak, insanların yiyecek, barınak gibi fiziksel ihtiyaçlarını dinî temellerden yola çıkarak karşılamaktır. Sosyal hizmetin ilk uygulanış biçimi olarak adlandırılabilecek girişim, 1820 de John Griscom tarafından kurulan Yoksulluğu Önleme Topluluğu dur. Bu topluluğun amacı yoksulların koşullarını araştırmak, yoksulların kendi kendilerine yardım edecek planlar hazırlamak ve yoksulları tutumlu olma, para biriktirme konularında cesaretlendirmektir. Bunun için yoksullar ev ev ziyaret edilmiştir. Yoksulluğun önlenmesi ve kentlerdeki yoksulların toplumla bütünleşmelerinin sağlıklı olabilmesi amacıyla kurulan bir diğer sosyal hizmet kurumları da toplum merkezleridir. YOKSULLUK VE SOSYAL HİZMET UYGULAMALARINDA TOPLUM MERKEZLERİ Sosyal yardım hizmetleri ancak 19. yüzyılın sonlarında, o da ancak sayılı bazı ülkelerde yaygınlaştı. 18. yüzyılda birey hakları önem kazanmaya başlamıştı. İngiltere'de Sanayi Devrimi'nin yol açtığı kötü yaşam koşullan yüzünden insanlar sosyal reformların geciktirilmeden uygulanmasıgerektiği düşüncesindeydi. Elizabeth Fry ( ) ve Lord Shaftesbury ( ) başta olmak üzere, İngiltere'de sağlık sisteminin geliştirilmesi, hapishanelerin yaşanır duruma getirilmesi, kimsesiz çocukların eğitilmesi gibi konularla ilgilenen birçok önemli sosyal reformcu vardı. Sosyal hizmet uzmanlarının yardımı ve desteği ile aile ve onu etkileyen dış sistemlerde değişikliklerin yapılması müdahalede önemli bir unsurdur. Çünkü yoksul kesimler ve aileler; Dış sistemlerden etkilenir ve yoksul ailelerin maddi açıdan sıkıntıları vardır. İş ve gelir kaynakları yeterli değildir. Aile dış dünyadan gelen çeşitli etkileri elimine edip bir denge sağlayamazsa, aile üyelerinin birbirine karşı zedeleyici davranışları ortaya çıkabilir, yani yoksulluğa bağlı gelişebilecek krizler/yoksunluklar oluşabilir. Yoksul aileler dış sistemlerle bağlantı kurmada başarılı değildir, toplumsal kurumlarla/kaynaklarla ilişkileri sınırlıdır. Dış sistemler aile sürecini olumsuz yönde etkiler, sonuçta aile üyeleri dış dünyaya karşı yabancı, güvensiz ve düşmanca tutumları geliştirebilirler. Aile, sorun çözmede yardımcı olabilecek dış sistemlere kapalı olduğunda, aile üyelerinin bilgi ve beceri eksikliğinden dolayı aile içi ilişkiler konusunda sıkıntılar yaşanabilir. Bu durum yoksulluğun sürekli olarak devam etmesine ve ikinci nesle aktarılmasına neden olmaktadır. Yaşanan sorunlar ailenin işlevlerinde pek çok sağlıksız duruma neden olabilir. Aile çok yönlü fonksiyonlara sahip bir yapıdadır. Bunlar; ailenin ekonomik, koruyucu, dinsel, üyelerine prestij sağlama, eğlenme ve dinlenme, eşler arasındaki sevgiyi sağlama ve çocuk sahibi olma fonksiyonlarıgibi çeşitlilikler gösterir. Ailenin sağlıklı ve sağlıksız olması; ailenin sosyoekonomik özelliklerine, toplumdaki hizmet ve olanaklara, aile üyelerinin genetik özelliklerine, kişiliklerine, aile içi ilişkilerin dinamiklerine bağlıdır. YOKSUL AİLELERLE SOSYAL HİZMET Yoksul aileler için yapılacak olan mesleki müdahalede ailenin yapısı, nesiller arası ilişkiler, aile içi kurallar ve ailenin etkileşim süreci dikkate alınmalıdır. Tüm bu unsurlar ailenin bütünleşmesi, dayanışması ve kimlik kazanması için son derece önemlidir. Yoksul ailelerle yapılan çeşitli çalışmalarda bazı stratejiler bulunmaktadır. Bu stratejiler göre sosyal hizmet uzmanları aşağıdaki özellikleri göz önünde bulundurmalıdır: 1. Ailenin başka sistemlerle etkileşim sürecinde olduğu, 2. Ailenin sorun çözme sürecinin güçlendirilmesi gerektiği, 3. Bütün etkinliklerin aile üyelerinin bütünleştirilmiş çabaları içinde olacağı. Bir sistem özelliği gösteren ailenin herhangi bir parçasını etkileyen şey, sistemin tümünü etkilemiş olacağından sistemin her bir parçası önemlidir. Bu nedenle, ailenin her bir üyesi, aile sisteminin önemli bir parçasıdır ve her üye müdahale sürecine dâhil edilmelidir. Aile bütün sistemi içinde yer alan tüm alt sistemler mesleki müdahale çerçevesinde ele alınmalıdır. Toplumdaki en dezavantajlı kesim için sosyal adaletin geliştirilmesi önceliklerden olup ayrıca yapılması gerekenler ise şunlardır: 1) Yetenekleri geliştirerek bireyleri güçlendirmeye odaklanmanın, 2) Farklı ihtiyaçları anlamaya yönelik olarak disiplinler arası bir değerlendirmenin ve 3) Mesleki eğitim, istihdama teşvik ve gelir paketleri gibi etkinliklerin daha fazla sosyal hizmet uygulamasıyla desteklenmesinde yarar vardır. Aileye yönelik müdahalelerde etkili olabilmek için öncelikle ailenin bulunduğu yerden başlamak, güçler perspektifinden bakmak, hizmet sunumunda esnek olmak, ilişkiyi etik ve saygılı bir biçimde başlatmak ve sonlandırmak, aileye yeni bir bakış açısıyla yaklaşmak, güven aşılamak, sorunlar üzerinde bir ortak gibi çalışmak, ev ödevlerinizi yapmak, negatif imajlardan kaçınmak, her bir ailenin kendine özgü olduğunu akılda tutmak gerekmektedir. Yoksul ailelerin tedavisi karmaşık bir süreçtir. Ailenin sorun çözme yeteneğinin işlemesi ve bunun artırılması üzerinde çalışılır. Sosyal hizmet uzmanının yaklaşımı tüm aileye yönelik olmalıdır. Sosyal hizmet uzmanıailenin maddi gereksinimlerinin yanı sıra duygusal gereksinimlerinin de karşılanması için çaba gösterir. Ev ziyaretleri, üyelerle birlikte çeşitli aktivitelere katılma ve konuşma çok yararlıdır. Sosyal hizmet uzmanı anne baba (ebeveyn) alt sistemini güçlendirirken karı koca (eş) alt sistemini de destekler ve güçlendirir. İletişim kalıplarını değiştirir, aile üyeleri arasında dayanışma ve bütünleşme sağlar. Aile üyeleri toplumsal olarak soyutlanmış olduğu için uzman bir köprü rolünü üstlenir. SHU geniş aile ile çalışır, ailenin toplumsal kaynaklara ulaşmasını sağlar, kaynaklar ile aileyi bağlantılandırır. Yoksul aileler genellikle ulaşılması zor olarak da nitelendirilmektedir. Yoksul aileleri açıklamak için kullanılan ulaşılması zor terimi aile sisteminin dış sistemlerle etkileşiminin sınırlı olduğu anlamına gelmektedir. Burada yapılması gereken, aile sisteminin dışardan gelen etkilere tepki verebilmesi için uygun yolların bulunmasıdır. Sosyal hizmet uzmanıvar olan sorunun aileye ait olduğunu belirtmeli ve ailenin gereksinimlerini saptamalıdır. Ailedeki negatif tutumların azalabileceğini, toleransın artabileceğini, ailede saygı ve güveninin oluşabileceğini çeşitli yazarlar ifade etmektedirler. Bu nedenle yapılacak olan müdahale sürecinde; 1. Maddi gereksinimler birinci planda olmalıdır. 2. Kurumda çalışmaktan çok aile ile ev ortamında çalışmak daha yararlıdır. 3. Ailenin gereksinimlerinin farkında olması yönünde çalışma yapılmalıdır. 4. Ailelerle birlikte aktivitelere katılma, onlarla bütünleşme gereklidir. Özellikle yoksul ailelerle sosyal hizmet çalışmalarında dikkate alınması gereken önemli husus; ailenin temel gereksinimlerinin karşılanmasında güçlükleri ortadan kaldırmaktır. Yani yeme, içme ve barınma gibi temel gereksinimlerine erişmede güçlük yaşıyorsa birey ya da aile öncelikle bunların temin edilmesi ve daha sonra birey ya da ailelerin güçlendirme yöntemi, sistem ve eko sistem yaklaşımları gibi temel sosyal hizmet yaklaşımlarıyla sosyal hizmetin planlı değişim sürecine başlamak gerekir. Bunu yaparken sosyal hizmet uzmanlarının aileyi ya da bireyi içinde yaşadığı çevrede ziyaret etmesi mesleki müdahalenin önemli bir parçasıdır. Yoksul ailelerle çalışmada ev ziyaretleri büyük önem taşır. Ev ziyaretlerinde sosyal hizmet uzmanları aile üyelerine çeşitli aktiviteler sunabilir ve böylece aile işlevleri daha kolay anlaşılır.

14 Yoksulluk ve Sosyal Hizmet 14.Ünite 29 Ekim 2013 Salı 10:39 14.ÜNİTE ÖZET YOKSULLUK VE SOSYAL HİZMET MÜDAHALESİ II GÜÇLENDİRME YAKLAŞIMI VE YOKSULLUK Sosyal hizmet disiplininde mesleki çalışmalara bir çerçeve sağlamak amacında olan pek çok yaklaşım bulunmaktadır. Bu yaklaşımlardan bazıları varoluşcu yaklaşım, davranışcı yaklaşım, rasyonel yaklaşım, gerçekçi yaklaşım, sorun çözme yaklaşımı, krize müdahale yaklaşımı, sistem ve ekolojik yaklaşım, fonksiyonel yaklaşım, psiko sosyal yaklaşım, aile tedavisi yaklaşımı, görev merkezli yaklaşım ve radikal yaklaşım olarak sıralanabilir. Güçlendirme, bireylerin yaşam koşullarını geliştirmek için bireyler harekete geçirebilir düşüncesiyle kişisel güç, kişiler arası güç ya da politik gücü artırma sürecidir. Güçlendirme kuram ve uygulamasının toplum organizasyonu yöntemleri, yetişkin eğitimi teknikleri, feminist kuram ve politik psikolojide kökleri vardır. Özellikle sosyal hizmet uygulamasında öndeğerlendirmede müracaatçının içinde bulunduğu yaşamı, sosyal çevreyi, etkileşimde olduğu tüm sistemleri ele alırken güçlendirme yöntemiyle yapılmasında yarar vardır. Değerlendirme sürecinde sosyal hizmet uzmanlarının müracaatçıların güçlerini dikkate alması son derece önemlidir. Müracaatçılarla çalışmada sosyal hizmet uzmanı, müracaatçıların güçlerine ve kaynaklarına odaklanarak kendi zorluklarının üstesinden gelmelerine yardımcı olur. Müracaatçının güçlerini etkili biçimde harekete geçirmek için sosyal hizmet uzmanları öncelikle bu güçleri tanımlamalıdır. Güçlendirme yaklaşımının temel amacı sosyal adaleti gerçekleştirmektir. Bu amaca ulaşmada sosyal hizmet uzmanları, birlikte çalıştıkları müracaatçıların yaşamlarında birer nesne değil birer özne olmalarını hedeflemelidir. Sosyal adaleti amaçlayan bu yaklaşımın en önemli özelliklerinden biri de kişisel ve politik bağlantılar hakkında eleştirel bilinci geliştirmektir. Güçlendirme yaklaşımı ile birlikte ele alınan savunuculuk müracaatçıların bakış açısı ve gereksinimlerini tartışmak anlamına gelir. Güçlendirme yaklaşımında, bireyin geleceği üzerinde kontrol (yaşam denetimi) ve belirleme gücü olduğu kabul edildiğinden, bu gücün kullanılmasıyla bireyin kendini iyi hissetmesi sağlanmaktadır. Çağdaş sosyal hizmet uygulamasında vurgu, özellikle müracaatçıların baş etme mekanizmalarını kolaylaştırmak ve sorunlarının çözümü için güçlü yanlarını ortaya koymak üzerindedir. Sosyal hizmet mesleğinde amaç, sosyal adaleti gerçekleştirmek ve toplumsal katılım ile sosyal refahı en üst düzeye çıkarmaktır. Böylesi bir ele alış sosyal hizmette üç temel özelliği gündeme getirmektedir. Bunlar; güçler bakış açısı, güçlendirme ve savunuculuktur. Güçlendirme yaklaşımının bilinçlendirme, radikal ve politik savunuculuk etkinlikleri ile birlikte kullanılması da önerilmektedir. Güçlendirme yaklaşımında ön plana çıkan ilkeler şunlardır: Müracaatçının güçlü yanları olduğu kabul edilmelidir. Müracaatçının motivasyonunun ve güçlü yanlarının beslenmesi ve desteklenmesi önemlidir. Sosyal hizmet uzmanı, müracaatçı ile iş birliğine dayalı bir ilişki kurmalıdır. Her çevre kullanılabilecek kaynaklar barındırır. Müracaatçının kurban olduğu düşüncesinden uzaklaşılmalıdır. Güçlendirici sosyal hizmet süreci için geliştirilen model ele alınacak olursa; bu model doğrudan yoksul kesimler için de uygulanabilir. Müracaatçının güç kazanmayıistediği yaşam alanlarını belirlemek, Sosyal hizmet uzmanlarının bu belirlenmiş yaşam alanlarda müracaatçılarla birlikte çalışmasını sağlamak, Sosyal hizmet uzmanı veya kuruluş tarafından verilecek desteklerin tanımlanmasını gerçekleştirmek, Sosyal hizmet uzmanının becerilerini tanımlamak gereklidir. Sosyal hizmet uzmanının becerileri ise dinleme, empati, savunuculuk, saygı, danışmanlık, hizmeti kullananların katılımını sağlamak, müzakere, uzlaştırma ve barıştırmadır. Güçlendirme yaklaşımında, insanların kendilerini değiştirmek yerine politik ve sosyal kurumlarda yapısal değişiklikler yaparak engellerle başedileceğine vurgu yapılmaktadır. Güçlendirme yaklaşımını odak alan sosyal hizmet uzmanları uygulamada eko sistem bakış açısı ve güçler oryantasyonunu temel almaktadır. Güçlendirme yaklaşımında dikkat edilmesi gereken konulardan biri sosyal değişim, bir diğeri de çalışmaların müracaatçılar için değil, müracaatçılarla birlikte iş birliği ve ortaklık kurularak gerçekleştirilmesidir. Müracaatçının güçlü yönlerinin temeli; sosyal hizmet uygulamasının yapısını, sosyal hizmet bakış açısını ve müracaatçıya sağlanan hizmetleri kapsar. Güçlü yanlarla donanan uzman, müracaatçının yeteneklerini üzerine alır ve müracaatçı sisteminin güçlü yanlarını tanır. Uzmanlar müracaatçıların bilişsel, duygusal, fiziksel ve kültürel niteliklerini belirleyerek güçlü yönlerini açığa çıkarabilirler. Zekâ, sorun çözme becerileri ve yaratıcılık önemli bilişsel kaynaklardır. Duygusal açıdan güçlü yönler, olumlu değer verme, duygularını belirleme, ifade etme ve duyarlılığı kapsamaktadır. Özel fiziksel beceriler, atletik beceriler, tahammül ve sağlıklı bir yaşam bireyin işlevselliğine yarar sağlayan fiziksel nitelikleridir. Birinin kültürel kimliği kişinin olumlu kendilik duyguları için yardım edici onur kaynağı olabilmektedir. Her bir güçlü yön, bireylerin kişiler arası etkileşiminin başarılı olmasını sağlar. Kişiler arası güçlü yönler, bireylerin doğal destek ilişkilerinde mevcuttur. Onlar, yakın aile ilişkileri ve geniş aile desteği ile olan ilişkilerini içermektedir. Arkadaşlar, komşular, işverenler, öğretmenler, bakanlar, dinsel liderlerin hepsi bireylerin iyilik hâli için önemli kaynakları sağlayabilirler. İyi iletişim becerileri, sıcaklık, güvenilirlik ve saygı gibi sosyal birleşmeyi yapılandırıcı bireysel yetenekler, başarılı kişiler arası ilişkiler için önemli güçlü yönlerdir. Toplumla bağlantılar, kurumsal ve yaratıcı kaynaklar da güçlü yönlerin kaynakları olabilir. İnsanlar kaynakların farkına vardıklarında, onlara yaklaşmak için ayrıcalıklara, toplumun beklentilerinden yararlanmak için haklara olduklarında; çevreyle üretici bağlantıların yapılandırılması için bireysel işlevsellik için önemli bir kaynaktır iyi bir durum alırlar. Tüm bu olumlu konular bireylerin hareket etmesi için motivasyon sağlayabilir. Bütün insan sistemleri bireyler, aileler, gruplar, örgütler ve topluluklar yaşamınıdevam ettirmek, gelişmek ve değişmek için iç kaynaklara ve çevresel olanaklara bağlıdır. Mikro, mezo ve makro sistemler arasındaki karşılıklı bağlılık, fırsatları genişletmek ve sosyal değişim için çalışmada gerekli sosyal hizmet uzmanlarına birçok müdahale seçeneği verir. Sonuç olarak; güçlendirme yaklaşımı doğrultusunda sosyal hizmet uygulamalarında oldukça geniş bir perspektiften müracaatçı sistemi, sosyal yapılar, toplumsal sistemler, bireylerin çevresiyle olan etkileşim odakları, toplumsal kaynaklar değerlendirilir. Çağdaş sosyal hizmet mesleğindeki anlayış ve felsefe; katılımcı, demokratik değer ve ilkelere önem ve öncelik vermekte, kişilerin güçlü yönlerinden hareketle bir sorun odağına yönelik çözümler geliştirmektedir. Bu bağlamda yoksulluk sorunu ile yaşam mücadelesi vermeye çalışan yoksul kadın, engelli, çocuk, yaşlı vs. ile çalışırken bu perspektiften yararlanmak olanaklı olabilir. Böylece yoksul kesimlerin kendi yapısından gelen güçlü yanlarını ortaya çıkarmak, kendi kendine yeter hâle getirmek ve en önemlisi yaşamınıdaha onurlu ve insanca hatta yoksulluğu insanca yaşaması yönünde sosyal hizmet uygulamaları yapılabilir. Bireyin kendi yaşamı üzerinde karar verme, yaşamını kontrol etme, benlik saygısını güçlendirme ve kendi yapabilirliğini anlaması açısından güçlendirme yaklaşımı yoksulluk ve sosyal hizmet müdahalesinde olması gereken önemli bir boyuttur. KADIN YOKSULLUĞU VE SOSYAL HİZMET MÜDAHALESİ Sosyal hizmet müdahalesinde önemli olan nokta kadının içinde bulunduğu baskıcı durumun ve elbette engellendiğinin farkında olmasını sağlamaktır. Yoksulluğun kadınlaştığı günümüzde, kadına yeteri kadar iş olanakları sağlamak, kadının çalışma yaşamına hazırlanması ve gereken sosyal politikalara zemin hazırlamak makro uygulamalar açısından önemlidir. Kadının güçlendirilmesi sadece kadına yönelik sosyal hizmet uygulamalarıyla olmaz aynı zamanda kadının yaşadığı sosyal çevrenin de sosyal hizmet müdahalesine dahil edilmesi gerekir. Kadın için destekleyici bir ortam, çocuklarının bakımının sağlanmasıiçin ek kaynakların verilmesi gibi uygulamalar sosyal hizmet müdahalesidir. Yoksul kadınlarla ilgili sosyal hizmet bağlamında yapılabilecekler şöyle sıralanabilir: Kadınlar için yararlı olabilecek, kadını destekleyebilecek ve gelir getirebilecek iş olanaklarını yaratmak. Bu nedenle iş danışmanlığı adı altında yapılacaklar; kadınlara uygun iş seçeneklerinin neler olduğunu araştırmak, ve bunun için uygun düzenlemelerin yapılması, müracaatçının yani kadınların enerjilerini doğru ve sağlıklı yönetmeleri konusunda bireysel destek programları uygulamak vs. Kadınlar için eğitimi olanaklı ve ulaşılabilir hâle getirmek ve kadınlara yönelik işler için toplumda kaynak yaratmak: Kadınların eğitilmesi, eğitim hizmetlerinden eşir bir şekilde yararlanması özellikle kırsal eksimde genç kızların bu konuda ne tür güçlükler yaşadığının belirlenmesi, erken yaşta gerçekleşen evliliklerin önüne geçilmesi, ekonomik güçlüklerden dolayı kız çocuklarını okula göndermeyen ailelerin belirlenmesi, yatılı okullarla ve sosyal yardımlarla kız çocuklarının/ailelerinin desteklemesi vs. çalışmalar yapılabilir. Çalışan kadının çocuklarının mağdur edilmemesini sağlamak ve bu konuda eğitici programlar düzenlemek: Böylece kadının bu konuda yükünü azaltmak. Özellikle iş yaşamında olan kadınların ikili rol dediğimiz, özel kesim olan aile içi rolleri ile çalışma yaşamından kaynaklanan rolleri arasında bir dengenin yaratılması, kadını destekleyecek diğer toplusal kaynakların harekete geçirilmesine (çocuk/engelli ve yaşlı bakımının ücretsiz ya da düşük ücretlerle gerçekleşmesi, ev işlerinin basitleştirilmesi konusunda eğitimlerin düzenlenmesi, eş ile bu konularda çalışmaların yapılması gibi) yönelik çalışmalar yapılabilir. Olası bu sorunlar karşısında yapılabilecek sosyal hizmet müdahaleleri: a. Çalışan kadınlar için çocuk bakımı sağlanabilir. b. Çalışan kadınlar için esnek çalışma saatlerinin düzenlenebilmesi konusunda kadınlar adına savunuculuk yapılabilir. c. Ücret ve çeşitli yararlar hususunda tam zamanlı çalışanlarla eşit olabilecek ve kadının bu konularda mağdur olmasını önleyecek şekilde işverenlere kadınların yarı zamanlı çalışması konusunda öneriler yapmak olanaklı olabilir. d. İşverenlere, çocukların bakımını sağlamak için kadınlara gerekli olan izni sağlaması konusunda öneriler yapılabilir. Özellikle kadın yoksulluğunun azaltılması ve engellenmesi hususunda makro odaklı sosyal hizmet çalışmaları daha önem kazanmaktadır. Bu konuda alınacak ve geliştirilecek olan önlemlerin daha etkili ve kalıcı olduğunu görmekteyiz. Örneğin Eşitlik İçin Yasal Düzenlemelerin Geliştirilmesi bu anlamda yapılacak olan bir diğer sosyal hizmet uygulamasıdır. Eşitlik için yasal düzenlemelerin geliştirilmesi için üç unsur gereklidir. Bunlar ayrımcılığa karşı yasal düzenlemeler, destekleyici eylem ve eşit değerdir: Ayrımcılığa Karşı Yasal Düzenlemeler; Bu konuda kadınların özellikle ücret ve istihdam konularında erkeklere göre eşit haklara sahip olması konularında yapılabilecek yasal düzenlemeler akla gelmektedir. Bu nedenle kadının yararına yönelik yasal gelişmeler sağlanabilir ve genelci sosyal hizmet uzmanı cinsiyete dayalı adil politikalar ve olumlu yasal düzenlemeler sağlamada önemli bir rol alabilir. Destekleyici Eylem (Affirmative Action); Destekleyici eylem, kadınların ve diğer dezavantajlıinsanların istihdamında, işte yükselmesinde ve diğer olanakları elde etmesindeki eşitsizlikleri ortadan kaldırmaya yönelik adımları içermektedir. Destekleyici eylemi kadının yararına yönelik üç konuda kullanmak olanaklıdır: Sosyal hizmet uzmanıherhangi bir sektörde kadın istihdam oranını izlemeli ve az olan iş alanında kadın sayısını artırıcı faaliyetlerde bulunmalıdır. Sosyal hizmet uzmanlarınca kadınların daha az temsil edildiği alanları belirlemeli, bu alanlarda gelişme sağlamak için araçlar oluşturmalı ve bunları izlemelidir. Son olarak ayrımcı politika ve uygulamaları ortadan kaldırmaya yönelik çalışmalar yapabilir. Örneğin sosyal hizmet uzmanlığı için verilen bir iş ilanında Uzman erkek olmalıdır. ifadesi destekleyici eylem ilkesine aykırıdır. Sosyal hizmet uzmanı bunu düzeltecek çalışmalara girişebilir. Eşit değer; Eşit değer ilkesi beceri, çaba ve sorumluluk gerektiren benzer iş koşullarında çalışan kadın ve erkeklerin eşit ücret alması konusunda bir çağrı olarak tanımlanabilir. Örneğin her ikisinin yaptığı iş, benzer eğitim ve deneyim düzeyi gerektirmiş olmasına karşın erkek kadından daha fazla kazanabilir. Eşit değer sosyal hizmet müdahalesinde gittikçe artan ücret ayrımcılığının dengelenmesinde bir temel oluşturmak için kullanılmaktadır. FEMİNİST SOSYAL HİZMET UYGULAMASI VE KADIN YOKSULLUĞU Feminizm politik, ekonomik ve sosyal alanlarda cinsler arası eşitlik teorisi ve ek olarak kadınların haklarını korumaya yönelik organizasyonları içine alan bir kavramdır. Burada önemli olan ilk konu eşitlik kavramıdır. Feminizm erkeklerle kadınların aynı hak, fırsat ve seçimlere sahip olması gerektiğini vurgular. Kadın ve erkek hakları cinsiyet açısından göz ardı edilmemelidir. Feminist sosyal hizmet uygulamasıcinsiyetçiliğe meydan okuyan alternatif ve yeni bir uygulama türü olarak belirmiştir. Kadın deneyimini analizinde başlangıç noktasıolarak alan feminist sosyal hizmet uygulaması, kadınların deneyimledikleri sorunları etkileyen yapısal nedenlere dikkat çeker ve kadınların bu sorunlara meydan okumasını sağlamaya çalışır. Feminist sosyal hizmet uygulamaları; sosyal hizmette cinsiyet ayrımcılığının yol açtığı duygusal ve sosyal sorunların üstesinden gelinmesinde bireylere ve toplumlara yardım etmek üzere geliştirilmiş, feminist bir yönelimi olan değer, beceri ve bilgi bütünlüğüdür. Feminist sosyal hizmet uygulamasınıbiçimlendiren temel ilkeler şunlardır: Kadınların farklılıklarını tanımak, Kadınların güçlü yönlerini değerli kılmak, Farklı kadın grupları arasında farklılığın eşitsiz güç ilişkileri için bir temel olmasını önleme konusunda ayrıcalıkları ortadan kaldırmak, Yaşamlarının tüm boyutlarında kadınların kendi kararlarını verebilmede aktif olduğunu göz önünde tutmak, Birey olarak kadınların sosyal koşullar içindeki yerin belirleme ve birey ve kolektif birim arasındaki karşılıklı bağlantıyı onaylamak, Kadınlara, kendi ihtiyaç ve sorunlarına buldukları çözümleri ifade edecekleri bir alan sağlamak, Kişisel olan politiktir ilkesini uygulamanın makro, mezo ve mikro düzeylerinde kabul etmek, Bireysel güçlük ve sıkıntıları genel konular olarak yeniden tanımlamak, Kadınların ihtiyaçlarını yaşamlarının her alanında diğerleriyle etkileşimlerde bulunan diğer tüm insanlar gibi ele almak, İnsan ilişiklerinin bağımsız doğasını teşhis etmek ve bunun birey ya da grup düzeyinde neye yol açtığı ve nasıl gerçekleştiğini kavramak, Kadınların bireysel problemlerinin sosyal nedenleri olduğunu teşhis etmek ve her müdahalede bu iki düzeyi ele almak, Bireysel anlamda yaşanan sorunlara yönelik ortak çözümler bulmaya çalışmaktır. Feminist yaklaşımda: 1. Müracaatçının sorunları sosyo politik açılardan değerlendirilir. 2. Müracaatçılar geleneksel cinsiyet rollerinden kendilerini sıyırmaları konusunda cesaretlendirilir. Müracaatçıların seçim yapmak, görev üstlenmek ve başarmasıiçin desteklenmesi gerekir. Görev ve amaçlar kadını sınırlamamalıdır. 3. Müdahale, müracaatçının güçlerini ve kimliğini artırmayı, pekiştirmeyi odak almalıdır. Kadınların kendi gereksinimlerini karşılayabilmeleri, kontrol gücünü geliştirebilmeleri ve yeteneklerini ortaya koyabilmeleri için güçlendirilmeleri gerekir. 4. Kadınlar başkalarından çok da etkilenmeden kendi bağımsız kimliklerini geliştirmek için cesaretlendirilmelidir. Diğer bir deyişle kadınların kimlikleri birlikte oldukları ya da evli oldukları insana bağlı olarak gelişmemelidir. Kimliklerinin kendi tercihleri, kendi güç, başarı ve bireysellikleri ile sağlanmasına çalışılmalıdır. 5. Toplumda ezilen, aşağılanan kadınlar diğer kadınları daha önemli ve değerli sanabilir. Ancak tüm kadınlar değerlidir. Feminist yaklaşım, kadınların değerli olduğunu vurgular. Sosyal hizmet uzmanı müracaatçısının diğer insanlarla ilişkilerini artırma yönünde çalışma yapmalıdır. Böylece kadınlar birbirine duygusal destek sağlama, ortak problemlerini keşfetmede başarılı olabilir. 6. Feminist yaklaşım farklılıklar üzerinde durmaktadır. 7. Müracaatçı ve uygulayıcı arasında eşit kişisel güç vardır. Bu eşit ilişki müracaatçının kendi gücünü ortaya koymada oldukça yararlıdır Feminist yaklaşımla mikro uygulamada kadınlarla çalışmada amaç, kadınların iç dünyasınıve kişisel güçlerini anlamaktır. Mikro odaklı çalışmalar ile kadınların kendilerini daha değerli hissetmeleri konusunda çalışmalar yapılabilir. Feminist yaklaşımı temel alan mezo uygulamalarda kadının çevresi ile olan ilişkiler konu edinir. Bu bakış açısı kadının hem kişisel hem de çevre ile olan etkileşimine yönelik uygulamaları kapsamaktadır. Eğer kadının kendisine olan saygısı düşük ve kadın saldırgan ise çevresi ile olan ilişkileri nasıldır? sorusunun cevabı aranır. Feminist temelli makro uygulamalar, kadınlara zarar veren sosyal, siyasal yapıları konu edinir. Feminist sosyal hizmet uzmanının çalışma ilkeleri: Müracaatçı sosyal hizmet uzmanı ilişkisi eşitlikçidir. Yardım eden kişi uzman ya da otorite figürü değil partner ya da müracaatçının meslektaşı gibi görülür. Müracaatçının kaygı sorunları sosyo politik açılardan ele alınabilir, Müracaatçının yaşamındaki güç ilişkilerinin değerlendirilmesi bir anlam ifade eder. Yardım edici, ilişkili kişisel deneyimlerini paylaşma konusunda isteklidir. Yardım etme süreci güçlendirme ve cinsiyetçilik, cinsiyet rolü kalıp yargıları, cinsiyet ayrımcılığı, kadınlara yönelik tutumları etkileyen sosyal ve tarihsel faktörleri içermektedir. Müracaatçının yardım sürecinde aktif bir katılımcı olması beklenir. Kadınların sosyal ağ ve desteklerini yaratmak gerekir. Feminist sosyal hizmet uygulamalarında; gerçeği bütüncül olarak ele almak, gücü eylemde bulunmak üzere yeniden kavramsallaştırmak, ataerkilliği sona erdirmek, dayanışmanın önemi, bilinç yükseltme çalışmalarının kullanımını güçlendirmek için çalışmak gerekir. Son olarak sosyal hizmet uygulamalarında kadının güçlendirilmesiyle ilgili iki noktaya dikkat edilmelidir: Bunlar: 1. Kadının benliğine yabancılaşması: Bu kavram yoğunlukla feminist kuramcılar tarafından kullanılmaktadır. Kendi benliğine yabancılaşma ve egonun zayıflaması durumuna özellikle travmatik açıdan şiddete maruz kalan kadınlarda rastlamak olanaklıdır. 2. Kadının ikili bağlanma durumu: Burada özellikle çelişkiler söz konusudur. Kadının kendi varlığını kanıtlaması, göstermesi ve böylece kendilik değerinin artması ile kadına toplum içinde verilen ve kadından beklenen geleneksel rollerin kıskacında kalan kadının durumu ikili bağlanma olarak ifade edilmektedir.

1 TÜRKİYE CUMHURİYETİ DÖNEMİ (TÜRKİYE) EKONOMİSİNİN TARİHSEL TEMELLERİ

1 TÜRKİYE CUMHURİYETİ DÖNEMİ (TÜRKİYE) EKONOMİSİNİN TARİHSEL TEMELLERİ İÇİNDEKİLER ÖNSÖZ III Bölüm 1 TÜRKİYE CUMHURİYETİ DÖNEMİ (TÜRKİYE) EKONOMİSİNİN TARİHSEL TEMELLERİ 13 1.1.Türkiye Ekonomisine Tarihsel Bakış Açısı ve Nedenleri 14 1.2.Tarım Devriminden Sanayi Devrimine

Detaylı

C.Can Aktan (ed), Yoksullukla Mücadele Stratejileri, Ankara: Hak-İş Konfederasyonu Yayını, 2002.

C.Can Aktan (ed), Yoksullukla Mücadele Stratejileri, Ankara: Hak-İş Konfederasyonu Yayını, 2002. C.Can Aktan (ed), Yoksullukla Mücadele Stratejileri, Ankara: Hak-İş Konfederasyonu Yayını, 2002. DEVLET PLANLAMA TEŞKİLATI NIN GELİR DAĞILIMINDA ADALETSİZLİK VE YOKSULLUK SORUNUNA YAKLAŞIMI (SEKİZİNCİ

Detaylı

İkinci Öğretim. Küreselleşme ve Yoksulluk

İkinci Öğretim. Küreselleşme ve Yoksulluk İkinci Öğretim Küreselleşme ve Yoksulluk Küreselleşme, özellikle 1980 li yılların sonları ve 1990 lı yılların başlarından itibaren dünyada yaygın olarak kullanılan çok boyutlu bir kavramdır. Küreselleşmenin

Detaylı

TRC2 BÖLGESİ NDE İŞSİZLİK ORANI ÜZERİNE BİR DEĞERLENDİRME

TRC2 BÖLGESİ NDE İŞSİZLİK ORANI ÜZERİNE BİR DEĞERLENDİRME TRC2 BÖLGESİ NDE İŞSİZLİK ORANI ÜZERİNE BİR DEĞERLENDİRME Hamit BİRTANE Uzman Mart 2012 TRC2 BÖLGESİ NDE İŞSİZLİK ORANI ÜZERİNE BİR DEĞERLENDİRME Günümüz ekonomilerinin en büyük sorunlarından biri olan

Detaylı

ULUSAL ÖLÇEKTE GELIŞME STRATEJISINDE TRC 2 BÖLGESI NASIL TANIMLANIYOR?

ULUSAL ÖLÇEKTE GELIŞME STRATEJISINDE TRC 2 BÖLGESI NASIL TANIMLANIYOR? YEREL KALKINMA POLİTİKALARINDA FARKLI PERSPEKTİFLER TRC2 BÖLGESİ ULUSAL ÖLÇEKTE GELIŞME STRATEJISINDE TRC 2 BÖLGESI NASIL TANIMLANIYOR? BÖLGESEL GELIŞME ULUSAL STRATEJISI BGUS Mekansal Gelişme Haritası

Detaylı

TÜİK in YOKSULLUK ANALİZLERİ ÜZERİNE

TÜİK in YOKSULLUK ANALİZLERİ ÜZERİNE Yıl: 24 Sayı:87 Nisan 2010 9 Güncel TÜİK in YOKSULLUK ANALİZLERİ ÜZERİNE Sıddık Ensari TÜİK periyodik olarak 2002 yılından beri düzenli bir şekilde yaptığı Hanehalkı Bütçe Anketleri sonuçlarını esas alan

Detaylı

SOSYAL POLİTİKA II KISA ÖZET KOLAYAOF

SOSYAL POLİTİKA II KISA ÖZET KOLAYAOF DİKKATİNİZE: BURADA SADECE ÖZETİN İLK ÜNİTESİ SİZE ÖRNEK OLARAK GÖSTERİLMİŞTİR. ÖZETİN TAMAMININ KAÇ SAYFA OLDUĞUNU ÜNİTELERİ İÇİNDEKİLER BÖLÜMÜNDEN GÖREBİLİRSİNİZ. SOSYAL POLİTİKA II KISA ÖZET KOLAYAOF

Detaylı

BİRİNCİ BÖLÜM TÜRKİYE EKONOMİSİNE PANORAMİK BAKIŞ...

BİRİNCİ BÖLÜM TÜRKİYE EKONOMİSİNE PANORAMİK BAKIŞ... İÇİNDEKİLER BİRİNCİ BÖLÜM TÜRKİYE EKONOMİSİNE PANORAMİK BAKIŞ... 1-20 1.1. Temel Makro Ekonomik Göstergelere Göre Türkiye nin Mevcut Durumu ve Dünyadaki Yeri... 1 1.2. Ekonominin Artıları Eksileri; Temel

Detaylı

Sosyal Politikayı Yeniden Düşünmek! NEDEN?

Sosyal Politikayı Yeniden Düşünmek! NEDEN? Sosyal Politikayı Yeniden Düşünmek! NEDEN? -Nereden?- Sosyal Sorunlar? İşsizlik, yoksulluk, ayırımcılık. Sosyal sınıflar, tabakalar, gruplar? İşsiz, yaşlı, çocuk, engelli. Yasalar, kurumlar, araçlar? -Anayasa,

Detaylı

Türkiye nin Gizli Yoksulları 1

Türkiye nin Gizli Yoksulları 1 PLATFORM NOTU'14 / P-1 Yayınlanma Tarihi: 11.03.2014 * Türkiye nin Gizli ları 1 Thomas Masterson, Emel Memiş Ajit Zacharias YÖNETİCİ ÖZETİ luk ölçümü ve analizine yeni bir yaklaşım getiren iki boyutlu

Detaylı

ÇALIŞMA HAYATINDA DEZAVANTAJLI GRUPLAR. Şeref KAZANCI Çalışma Genel Müdür Yardımcısı Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı MART,2017

ÇALIŞMA HAYATINDA DEZAVANTAJLI GRUPLAR. Şeref KAZANCI Çalışma Genel Müdür Yardımcısı Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı MART,2017 ÇALIŞMA HAYATINDA DEZAVANTAJLI GRUPLAR Şeref KAZANCI Çalışma Genel Müdür Yardımcısı Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı MART,2017 Dezavantajlı gruplar; işe giriş veya çalışma hayatına devam etmede zorluklarla

Detaylı

Türkiye dönüşüm geçirerek kırsal bir tarım ekonomisinden küresel ölçekte. 1950 yılında Türkiye nin kentsel nüfusu ülkenin toplam nüfusunun sadece

Türkiye dönüşüm geçirerek kırsal bir tarım ekonomisinden küresel ölçekte. 1950 yılında Türkiye nin kentsel nüfusu ülkenin toplam nüfusunun sadece SİLİVRİ 2014 DÜNYA VE AVRUPA KENTİ Türkiye dönüşüm geçirerek kırsal bir tarım ekonomisinden küresel ölçekte rekabetçi bir sanayi ekonomisi haline gelmiştir. 1950 yılında Türkiye nin kentsel nüfusu ülkenin

Detaylı

IMF KÜRESEL EKONOMİK GÖRÜNÜMÜ

IMF KÜRESEL EKONOMİK GÖRÜNÜMÜ IMF KÜRESEL EKONOMİK GÖRÜNÜMÜ Hazırlayan: Sıla Özsümer AB ve Uluslararası Organizasyonlar Şefliği Uzman Yardımcısı IMF Küresel Ekonomik Görünümü IMF düzenli olarak hazırladığı Küresel Ekonomi Görünümü

Detaylı

ORTA VADELİ PROGRAM ( ) 8 Ekim 2014

ORTA VADELİ PROGRAM ( ) 8 Ekim 2014 ORTA VADELİ PROGRAM (2015-201) 8 Ekim 2014 DÜNYA EKONOMİSİ 2 2005 2006 200 2008 2009 2010 2011 2012 2013 2014 T 2015 T Küresel Büyüme (%) Küresel büyüme oranı kriz öncesi seviyelerin altında seyretmektedir.

Detaylı

İNSANİ GELİŞMEYİ SÜRDÜRMEK:! EĞİTİM VE İŞGÜCÜ PİYASASI GÖSTERGELERİ İTİBARİYLE TÜRKİYE NİN PERFORMANSININ DEĞERLENDİRİLMESİ!

İNSANİ GELİŞMEYİ SÜRDÜRMEK:! EĞİTİM VE İŞGÜCÜ PİYASASI GÖSTERGELERİ İTİBARİYLE TÜRKİYE NİN PERFORMANSININ DEĞERLENDİRİLMESİ! İNSANİ GELİŞMEYİ SÜRDÜRMEK:! EĞİTİM VE İŞGÜCÜ PİYASASI GÖSTERGELERİ İTİBARİYLE TÜRKİYE NİN PERFORMANSININ DEĞERLENDİRİLMESİ!! IŞIL KURNAZ" GAZİ ÜNİVERSİTESİ UNDP 2014 İNSANİ GELİŞME RAPORU# TÜRKİYE TANITIM

Detaylı

Kırsal Alan ve Özellikleri, Kırsal Kalkınmanın Tanımı ve Önemi. Doç.Dr.Tufan BAL

Kırsal Alan ve Özellikleri, Kırsal Kalkınmanın Tanımı ve Önemi. Doç.Dr.Tufan BAL Kırsal Alan ve Özellikleri, Kırsal Kalkınmanın Tanımı ve Önemi Doç.Dr.Tufan BAL Dersin İçeriği Kırsal Kalkınma Kavramının Tarihçesi Kırsal Kalkınmada Temel Amaç Kırsal Alan Kalkınma Politikaları Kırsal

Detaylı

Ekonomik Rapor Kaynak: TÜİK. Grafik 92. Yıllara göre Doğuşta Beklenen Yaşam Süresi. Türkiye Odalar ve Borsalar Birliği /

Ekonomik Rapor Kaynak: TÜİK. Grafik 92. Yıllara göre Doğuşta Beklenen Yaşam Süresi. Türkiye Odalar ve Borsalar Birliği / Grafik 92. Yıllara göre Doğuşta Beklenen Yaşam Süresi Erkek nüfus için, doğuşta beklenen yaşam süreleri 2000-2009 yılları arasında incelendiğinde 2000 yılında 68,1 yıl olan beklenen yaşam süresi 2001-2007

Detaylı

1844 te kimlik belgesi vermek amacıyla sayım yapılmıştır. Bu dönemde Anadolu da nüfus yaklaşık 10 milyondur.

1844 te kimlik belgesi vermek amacıyla sayım yapılmıştır. Bu dönemde Anadolu da nüfus yaklaşık 10 milyondur. Türkiye de Nüfusun Tarihsel Gelişimi Türkiye de Nüfus Sayımları Dünya nüfusu gibi Türkiye nüfusu da sürekli bir değişim içindedir. Nüfustaki değişim belirli aralıklarla yapılan genel nüfus sayımlarıyla

Detaylı

EKONOMİK SÜREÇ İÇİNDE DEVLETİN FONKSİYONLARI KAMU HİZMETLERİ DIŞSALLIKLAR KAMU HARCAMALARININ ARTIŞINA YÖNELİK GÖRÜŞLER

EKONOMİK SÜREÇ İÇİNDE DEVLETİN FONKSİYONLARI KAMU HİZMETLERİ DIŞSALLIKLAR KAMU HARCAMALARININ ARTIŞINA YÖNELİK GÖRÜŞLER 4.bölüm EKONOMİK SÜREÇ İÇİNDE DEVLETİN FONKSİYONLARI KAMU HİZMETLERİ DIŞSALLIKLAR KAMU HARCAMALARININ ARTIŞINA YÖNELİK GÖRÜŞLER EKONOMİK SÜREÇ İÇİNDE DEVLETİN FONKSİYONLARI 1.Kaynak Dağılımında Etkinlik:

Detaylı

ÜZERĠNE BĠR DEĞERLENDĠRME

ÜZERĠNE BĠR DEĞERLENDĠRME ġanliurfa DA ĠġSĠZLĠK ORANI ÜZERĠNE BĠR DEĞERLENDĠRME Hamit BĠRTANE Uzman Ekim 2011 % T. C. ġanliurfa DA ĠġSĠZLĠK ORANI ÜZERĠNE BĠR DEĞERLENDĠRME Günümüz ekonomilerinin en büyük sorunlarından biri olan

Detaylı

EĞİTİMİN EKONOMİKTEMELLERİ. 6. Bölüm Eğitim Bilimine Giriş GÜLENAZ SELÇUK- CİHAN ÇAKMAK-GÜRSEL AKYEL

EĞİTİMİN EKONOMİKTEMELLERİ. 6. Bölüm Eğitim Bilimine Giriş GÜLENAZ SELÇUK- CİHAN ÇAKMAK-GÜRSEL AKYEL EĞİTİMİN EKONOMİKTEMELLERİ 6. Bölüm Eğitim Bilimine Giriş GÜLENAZ SELÇUK- CİHAN ÇAKMAK-GÜRSEL AKYEL EĞİTİMİN EKONOMİK TEMELLERİ EĞİTİM VE EKONOMİ İNSAN SERMAYESİ KURAMI EĞİTİM VE EKONOMİK BÜYÜME EĞİTİM

Detaylı

2015 2017 Yılları Bütçesinin Makroekonomik Çerçevede Değerlendirilmesi

2015 2017 Yılları Bütçesinin Makroekonomik Çerçevede Değerlendirilmesi 2015 2017 Yılları Bütçesinin Makroekonomik Çerçevede Değerlendirilmesi Ankara Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü İktisadi ve Mali Analiz Yüksek Lisansı Bütçe Uygulamaları ve Mali Mevzuat Dersi Kıvanç

Detaylı

2002 HANEHALKI BÜTÇE ANKETİ: GELİR DAĞILIMI VE TÜKETİM HARCAMALARINA İLİŞKİN SONUÇLARIN DEĞERLENDİRİLMESİ

2002 HANEHALKI BÜTÇE ANKETİ: GELİR DAĞILIMI VE TÜKETİM HARCAMALARINA İLİŞKİN SONUÇLARIN DEĞERLENDİRİLMESİ TÜRKİYE EKONOMİ KURUMU TARTIŞMA METNİ 2003/6 http://www.tek.org.tr 2002 HANEHALKI BÜTÇE ANKETİ: GELİR DAĞILIMI VE TÜKETİM HARCAMALARINA İLİŞKİN SONUÇLARIN DEĞERLENDİRİLMESİ Zafer Yükseler Aralık, 2003

Detaylı

HAZIRGİYİM VE KONFEKSİYON SEKTÖRÜ 2017 TEMMUZ AYLIK İHRACAT BİLGİ NOTU. İTKİB Genel Sekreterliği Hazırgiyim ve Konfeksiyon Ar-Ge Şubesi.

HAZIRGİYİM VE KONFEKSİYON SEKTÖRÜ 2017 TEMMUZ AYLIK İHRACAT BİLGİ NOTU. İTKİB Genel Sekreterliği Hazırgiyim ve Konfeksiyon Ar-Ge Şubesi. HAZIRGİYİM VE KONFEKSİYON SEKTÖRÜ 2017 TEMMUZ AYLIK İHRACAT BİLGİ NOTU Ağustos 2017 1 HAZIRGİYİM VE KONFEKSİYON SEKTÖRÜNÜN 2017 TEMMUZ İHRACAT PERFORMANSI ÜZERİNE KISA DEĞERLENDİRME Yılın İlk 7 Ayında

Detaylı

ZORLUKLAR, FIRSATLAR VE STRATEJĐLER

ZORLUKLAR, FIRSATLAR VE STRATEJĐLER Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası FĐNANSAL EĞĐTĐM VE FĐNANSAL FARKINDALIK: ZORLUKLAR, FIRSATLAR VE STRATEJĐLER Durmuş YILMAZ Başkan Mart 2011 Đstanbul Sayın Bakanım, Saygıdeğer Katılımcılar, Değerli Konuklar

Detaylı

ALAN ARAŞTIRMASI II. Oda Raporu

ALAN ARAŞTIRMASI II. Oda Raporu tmmob makina mühendisleri odası TMMOB SANAYİ KONGRESİ 2009 11 12 ARALIK 2009 / ANKARA ALAN ARAŞTIRMASI II Türkiye de Kalkınma ve İstihdam Odaklı Sanayileşme İçin Planlama Önerileri Oda Raporu Hazırlayanlar

Detaylı

HAZIRGİYİM VE KONFEKSİYON SEKTÖRÜ 2017 EKİM AYLIK İHRACAT BİLGİ NOTU. İTKİB Genel Sekreterliği. Hazırgiyim ve Konfeksiyon Ar-Ge Şubesi.

HAZIRGİYİM VE KONFEKSİYON SEKTÖRÜ 2017 EKİM AYLIK İHRACAT BİLGİ NOTU. İTKİB Genel Sekreterliği. Hazırgiyim ve Konfeksiyon Ar-Ge Şubesi. HAZIRGİYİM VE KONFEKSİYON SEKTÖRÜ 2017 EKİM AYLIK İHRACAT BİLGİ NOTU Hazırgiyim ve Konfeksiyon Ar-Ge Şubesi Kasım 2017 Hazırgiyim ve Konfeksiyon Ar-Ge Şubesi 1 HAZIRGİYİM VE KONFEKSİYON SEKTÖRÜNÜN 2017

Detaylı

İşsizlik ve İstihdam Raporu-Eylül 2016

İşsizlik ve İstihdam Raporu-Eylül 2016 İşsizlik ve İstihdam Raporu-Eylül 2016 İşsizlikte patlama! İki yılda 473 bin yeni işsiz! Geniş tanımlı işsiz sayısı 6 milyonu aştı Tarım istihdamı 420 bin, imalat sanayi 47 azaldı Toplam istihdam artışının

Detaylı

İşsizlik ve İstihdam Raporu-Aralık 2017 İŞSİZLİK VE İSTİHDAM RAPORU- AĞUSTOS 2018 MEVSİM ETKİLERİNDEN ARINDIRILMIŞ İŞSİZLİK ARTTI, İSTİHDAM DÜŞTÜ

İşsizlik ve İstihdam Raporu-Aralık 2017 İŞSİZLİK VE İSTİHDAM RAPORU- AĞUSTOS 2018 MEVSİM ETKİLERİNDEN ARINDIRILMIŞ İŞSİZLİK ARTTI, İSTİHDAM DÜŞTÜ İşsizlik ve İstihdam Raporu-Aralık 2017 15 Ağustos 2018, İstanbul İŞSİZLİK VE İSTİHDAM RAPORU- AĞUSTOS 2018 İŞSİZLİKTE KRİZİN AYAK SESLERİ MEVSİM ETKİLERİNDEN ARINDIRILMIŞ İŞSİZLİK ARTTI, İSTİHDAM DÜŞTÜ

Detaylı

EKONOMİ POLİTİKALARI GENEL BAŞKAN YARDIMCILIĞI Eylül 2013, No: 72

EKONOMİ POLİTİKALARI GENEL BAŞKAN YARDIMCILIĞI Eylül 2013, No: 72 EKONOMİ POLİTİKALARI GENEL BAŞKAN YARDIMCILIĞI Eylül 2013, No: 72 i Bu sayıda; Haziran İşgücü ve İstihdam gelişmeleri; Ocak-Ağustos Bütçe verileri değerlendirilmiştir. i 1 Gerçek işsizlikte ciddi artış

Detaylı

Örnek Araştırma Tek Ebeveynli Aileler

Örnek Araştırma Tek Ebeveynli Aileler Örnek Araştırma Tek Ebeveynli Aileler 9 Kasım 2010 Nobody s Unpredictable Çalışmanın Amacı 2010 Ipsos Türkiye de boşanma, ayrılık, ya da vefat nedeniyle ebeveynlerden birinin yokluğunun psikolojik ekonomik

Detaylı

Türkiye de Dünya Bankası: Öncelikler ve Programlar

Türkiye de Dünya Bankası: Öncelikler ve Programlar Türkiye de Dünya Bankası: Öncelikler ve Programlar Dünya Bankası Grubu Hakkında Dünya Bankası nedir? 1944 te kurulan Banka, kalkınma desteği konusunda dünyanın en büyük kaynağıdır 184 üye ülke sahibidir

Detaylı

GENEL SOSYOEKONOMİK GÖRÜNÜM

GENEL SOSYOEKONOMİK GÖRÜNÜM GENEL SOSYOEKONOMİK GÖRÜNÜM 2014 yılı Adrese Dayalı Nüfus Sayımı na göre Afyonkarahisar ın nüfusu 706.371 dir ve ülke genelinde 31. sıradadır. Bu nüfusun 402.241 i il ve ilçe merkezlerinde, 304.130 u ise

Detaylı

2010 YILINDA TÜRKİYE DE

2010 YILINDA TÜRKİYE DE ARAŞTIRMA YOKSULLUK VE YILINDA TÜRKİYE DE GELİR DAĞILIMI Yoksulluğun sonucu olan yoksunluk ve sosyal dışlanma, toplumda yalnızca sonuçlar bakımından, bir başka ifade ile gelir dağılımı bakımından değil,

Detaylı

TÜRK KONSEYİ EKONOMİK İLİŞKİLERİ YETERLİ Mİ?

TÜRK KONSEYİ EKONOMİK İLİŞKİLERİ YETERLİ Mİ? TÜRK KONSEYİ EKONOMİK İLİŞKİLERİ YETERLİ Mİ? Dr. Fatih Macit, Süleyman Şah Üniversitesi Öğretim Üyesi, HASEN Bilim ve Uzmanlar Kurulu Üyesi Giriş Türk Konseyi nin temelleri 3 Ekim 2009 da imzalanan Nahçivan

Detaylı

ENGELLİLERE YÖNELİK SOSYAL POLİTİKALAR

ENGELLİLERE YÖNELİK SOSYAL POLİTİKALAR ENGELLİLERE YÖNELİK SOSYAL POLİTİKALAR III. Sınıf Çalışma Ekonomisi ve Endüstri İlişkileri Bölümü Risk Gruplarına Yönelik Sosyal Politikalar Dersi Notları-VI Doç. Dr. Şenay GÖKBAYRAK İçerik Engellilere

Detaylı

BİRİNCİ BÖLÜM... 1 KAYIT DIŞI İSTİHDAM... 1 I. KAYIT DIŞI EKONOMİ...

BİRİNCİ BÖLÜM... 1 KAYIT DIŞI İSTİHDAM... 1 I. KAYIT DIŞI EKONOMİ... İÇİNDEKİLER BİRİNCİ BÖLÜM... 1 KAYIT DIŞI İSTİHDAM... 1 I. KAYIT DIŞI EKONOMİ... 1 A. Kayıt Dışı Ekonominin Tanımı ve Kapsamı... 1 B. Kayıt Dışı Ekonominin Nedenleri... 4 C. Kayıt Dışı Ekonominin Büyüklüğü...

Detaylı

Gelir Dağılımı. Gelir dağılımını belirleyen faktörler; Adil gelir dağılımı - Gelir eşitsizliği. otonus.home.anadolu.edu.tr

Gelir Dağılımı. Gelir dağılımını belirleyen faktörler; Adil gelir dağılımı - Gelir eşitsizliği. otonus.home.anadolu.edu.tr İKT442 Gelir Dağılımı Türkiye de Gelir Dağılımı Ve Yoksulluk Bir ekonomide belli bir dönemde yaradlan gelirin kişiler, hane halkları, sınıflar ve ürejm faktörleri arasında bölüşülmesini ifade etmektedir.

Detaylı

Araştırma Notu 14/163

Araştırma Notu 14/163 g Araştırma Notu 14/163 7 Mart 2014 REİSİ KADIN OLAN HER DÖRT HANEDEN BİRİ YOKSUL Gökçe Uysal * ve Mine Durmaz ** Yönetici özeti Gerek toplumsal cinsiyet eşitliği gerekse gelecek nesillerin fırsat eşitliği

Detaylı

BÖLGE VE NÜFUSUN GENEL DURUMU. Doç.Dr.Tufan BAL

BÖLGE VE NÜFUSUN GENEL DURUMU. Doç.Dr.Tufan BAL BÖLGE VE NÜFUSUN GENEL DURUMU Doç.Dr.Tufan BAL GİRİŞ Türkiye Cumhuriyeti 1923 yılında kurulan, o tarihten bu güne kadar ekonomik ve sosyal yapısını değiştirme anlayışı içinde gelişmesini sürdüren ve gelişmekte

Detaylı

Polonya ve Çek Cumhuriyeti nde Tahıl ve Un Pazarı

Polonya ve Çek Cumhuriyeti nde Tahıl ve Un Pazarı Polonya ve Çek Cumhuriyeti nde Tahıl ve Un Pazarı Polonya da 400-450 un değirmeni olduğu biliniyor. Bu değirmenlerin yıllık toplam kapasiteleri 6 milyon tonun üzerine. Günde 100 tonun üzerinde üretim gerçekleştirebilen

Detaylı

HAZIRGİYİM VE KONFEKSİYON SEKTÖRÜ 2017 KASIM AYLIK İHRACAT BİLGİ NOTU. İTKİB Genel Sekreterliği. Hazırgiyim ve Konfeksiyon Ar-Ge Şubesi.

HAZIRGİYİM VE KONFEKSİYON SEKTÖRÜ 2017 KASIM AYLIK İHRACAT BİLGİ NOTU. İTKİB Genel Sekreterliği. Hazırgiyim ve Konfeksiyon Ar-Ge Şubesi. HAZIRGİYİM VE KONFEKSİYON SEKTÖRÜ 2017 KASIM AYLIK İHRACAT BİLGİ NOTU Hazırgiyim ve Konfeksiyon Ar-Ge Şubesi Aralık 2017 Hazırgiyim ve Konfeksiyon Ar-Ge Şubesi 1 HAZIRGİYİM VE KONFEKSİYON SEKTÖRÜNÜN 2017

Detaylı

«KUŞAK VE YOL» VİZYONU

«KUŞAK VE YOL» VİZYONU «KUŞAK VE YOL» VİZYONU MİLLİDEN KÜRESELE SÜRDÜRÜLEBİLİR KALKINMA Yüksel Görmez Kıdemli Ekonomist: 2013-2014 Pekin Ekonomi Müşaviri TEPAV Çin Büyükelçiliği Kuşak ve Yol Perspektifinde Türkiye- Çin Ekonomik

Detaylı

Ekonomi II. 24.Ekonomik Büyüme ve Ekonomik Kalkınma. Doç.Dr.Tufan BAL

Ekonomi II. 24.Ekonomik Büyüme ve Ekonomik Kalkınma. Doç.Dr.Tufan BAL Ekonomi II 24.Ekonomik Büyüme ve Ekonomik Kalkınma Doç.Dr.Tufan BAL Not:Bu sunun hazırlanmasında büyük oranda Prof.Dr.Tümay ERTEK in Temel Ekonomi kitabından faydalanılmıştır. 2 24.Ekonomik Büyüme ve Kalkınma

Detaylı

EKONOMİK GELİŞMELER Ocak

EKONOMİK GELİŞMELER Ocak EKONOMİK GELİŞMELER Ocak - 2010 AR-GE MÜDÜRLÜĞÜ TÜRKİYE ESNAF VE SANATKARLARI KONFEDERASYONU İÇİNDEKİLER... 1 GAYRİ SAFİ YURTİÇİ HASILA (GSYH)...2 İSTİHDAM... 2 İSTİHDAMIN YAPISI... 2 İŞSİZLİK... 3 İŞGÜCÜNE

Detaylı

EKONOMİK GELİŞMELER Kasım

EKONOMİK GELİŞMELER Kasım EKONOMİK GELİŞMELER Kasım - 2009 AR-GE MÜDÜRLÜĞÜ TÜRKİYE ESNAF VE SANATKARLARI KONFEDERASYONU İÇİNDEKİLER... 1 GAYRİ SAFİ YURTİÇİ HASILA (GSYH)...2 İSTİHDAM... 2 İSTİHDAMIN YAPISI... 2 İŞSİZLİK... 2 İŞGÜCÜNE

Detaylı

Sayı: 2009/18 Tarih: 09.08.2009 Aileler krize borçlu yakalandı; sorunu işsizlik katladı

Sayı: 2009/18 Tarih: 09.08.2009 Aileler krize borçlu yakalandı; sorunu işsizlik katladı Sayı: 2009/18 Tarih: 09.08.2009 Aileler krize borçlu yakalandı; sorunu işsizlik katladı - Ekonomik krizin şiddeti devam ederken, krize borçlu yakalanan aileler, bu dönemde artan işsizliğin de etkisi ile

Detaylı

RUS TÜRK İŞADAMLARI BİRLİĞİ (RTİB) AYLIK EKONOMİ RAPORU. Rusya ekonomisindeki gelişmeler: Aralık Rusya Ekonomisi Temel Göstergeler Tablosu

RUS TÜRK İŞADAMLARI BİRLİĞİ (RTİB) AYLIK EKONOMİ RAPORU. Rusya ekonomisindeki gelişmeler: Aralık Rusya Ekonomisi Temel Göstergeler Tablosu RUS TÜRK İŞADAMLARI BİRLİĞİ (RTİB) AYLIK EKONOMİ RAPORU Rusya ekonomisindeki gelişmeler: Aralık Rusya Ekonomisi Temel Göstergeler Tablosu 11 1 13 1 * GSMH (milyar dolar) 1.9..79 1.86 1.3 1.83 1.578 1.61

Detaylı

MESLEKİ EĞİTİM, SANAYİ VE YÜKSEK TEKNOLOJİ

MESLEKİ EĞİTİM, SANAYİ VE YÜKSEK TEKNOLOJİ VİZYON BELGESİ (TASLAK) Türkiye 2053 Stratejik Lokomotif Sektörler MESLEKİ EĞİTİM, SANAYİ VE YÜKSEK TEKNOLOJİ Millet Hafızası ve Devlet Aklının bize bıraktığı miras ve tarihî misyon, İstanbul un Fethinin

Detaylı

SOSYAL POLİTİKANIN KAVRAMSAL ÇERÇEVESİ VE GELİŞİMİ

SOSYAL POLİTİKANIN KAVRAMSAL ÇERÇEVESİ VE GELİŞİMİ İÇİNDEKİLER i 1. SOSYAL POLİTİKANIN KAVRAMSAL ÇERÇEVESİ VE GELİŞİMİ ----------------------------------------------------------------------- 3 1.1. Sosyal Politika Kavramının Genel Açılımı ------------------------

Detaylı

ÜNİTE:1. Sosyolojiye Giriş ve Yöntemi ÜNİTE:2. Sosyolojinin Tarihsel Gelişimi ve Kuramsal Yaklaşımlar ÜNİTE:3. Kültür ve Kültürel Değişme ÜNİTE:4

ÜNİTE:1. Sosyolojiye Giriş ve Yöntemi ÜNİTE:2. Sosyolojinin Tarihsel Gelişimi ve Kuramsal Yaklaşımlar ÜNİTE:3. Kültür ve Kültürel Değişme ÜNİTE:4 ÜNİTE:1 Sosyolojiye Giriş ve Yöntemi ÜNİTE:2 Sosyolojinin Tarihsel Gelişimi ve Kuramsal Yaklaşımlar ÜNİTE:3 Kültür ve Kültürel Değişme ÜNİTE:4 Aile ve Toplumsal Gruplar ÜNİTE:5 1 Küreselleşme ve Ekonomi

Detaylı

MAKROİKTİSAT BÖLÜM 1: MAKROEKONOMİYE GENEL BİR BAKIŞ. Mikro kelimesi küçük, Makro kelimesi ise büyük anlamına gelmektedir.

MAKROİKTİSAT BÖLÜM 1: MAKROEKONOMİYE GENEL BİR BAKIŞ. Mikro kelimesi küçük, Makro kelimesi ise büyük anlamına gelmektedir. 68 MAKROİKTİSAT BÖLÜM 1: MAKROEKONOMİYE GENEL BİR BAKIŞ Mikro kelimesi küçük, Makro kelimesi ise büyük anlamına gelmektedir. Mikroiktisat küçük ekonomik birimler (hanehalkı, firmalar ve piyasalar) ile

Detaylı

FİNAL ÖNCESİ ÇÖZÜMLÜ DENEME MALİYE POLİTİKASI 1 SORULAR

FİNAL ÖNCESİ ÇÖZÜMLÜ DENEME MALİYE POLİTİKASI 1 SORULAR SORULAR 1- Genişletici maliye politikası uygulanması sonucunda faiz oranının yükselmesine bağlı olarak özel yatırım harcamalarının azalması durumuna ne ad verilir? A) Dışlama etkisi B) Para yanılsaması

Detaylı

İşsizlik ve İstihdam Raporu-Ağustos 2016

İşsizlik ve İstihdam Raporu-Ağustos 2016 İşsizlik ve İstihdam Raporu-Ağustos 2016 Geniş tanımlı işsiz 5 milyon 660 bin İstihdam artışında kamu lokomotif! Tarım dışı genç kadın işsizliği yüzde 24,8! Özet 15 Ağustos 2016, İstanbul Türkiye Devrimci

Detaylı

T.C. KALKINMA BAKANLIĞI İŞGÜCÜ PİYASASINDAKİ GELİŞMELERİN MAKRO ANALİZİ

T.C. KALKINMA BAKANLIĞI İŞGÜCÜ PİYASASINDAKİ GELİŞMELERİN MAKRO ANALİZİ T.C. KALKINMA BAKANLIĞI İŞGÜCÜ PİYASASINDAKİ GELİŞMELERİN MAKRO ANALİZİ EKONOMİK MODELLER VE STRATEJİK ARAŞTIRMALAR GENEL MÜDÜRLÜĞÜ Ekonomik ve Stratejik Araştırmalar Dairesi Mayıs 2014 Tem.05 Oca.06 Tem.06

Detaylı

Türkiye Nüfusunun Yapısal Özellikleri Nüfus; 1- Nüfusun Yaş Gruplarına Göre Dağılımı Genç (Çocuk) Nüfus ( 0-14 yaş )

Türkiye Nüfusunun Yapısal Özellikleri Nüfus; 1- Nüfusun Yaş Gruplarına Göre Dağılımı Genç (Çocuk) Nüfus ( 0-14 yaş ) Türkiye Nüfusunun Yapısal Özellikleri Nüfus; ülkelerin kalkınmasında, ülkenin dünyadaki etki alanını genişletmesinde potansiyel bir güç olarak önemli bir faktördür. Nüfusun potansiyel gücü, nüfus miktarı

Detaylı

Dersin Amacı: Bilimsel araştırmanın öneminin ifade edilmesi, hipotez yazımı ve kaynak tarama gibi uygulamaların öğretilmesi amaçlanmaktadır.

Dersin Amacı: Bilimsel araştırmanın öneminin ifade edilmesi, hipotez yazımı ve kaynak tarama gibi uygulamaların öğretilmesi amaçlanmaktadır. Dersin Adı: Araştırma Teknikleri Dersin Kodu: MLY210 Kredi/AKTS: 2 Kredi/4AKTS Dersin Amacı: Bilimsel araştırmanın öneminin ifade edilmesi, hipotez yazımı ve kaynak tarama gibi uygulamaların öğretilmesi

Detaylı

Toplam Erkek Kadin 20 35.9. Ermenistan Azerbaycan Gürcistan Kazakistan Kırgızistan Moldova Cumhuriyeti. Rusya Federasyonu

Toplam Erkek Kadin 20 35.9. Ermenistan Azerbaycan Gürcistan Kazakistan Kırgızistan Moldova Cumhuriyeti. Rusya Federasyonu Doğu Avrupa, Orta Asya ve Türkiye de İnsana Yakışır İstihdamın Geliştirilmesi Alena Nesporova Avrupa ve Orta Asya Bölge Direktör Yardımcısı Uluslararası Çalışma Ofisi, Cenevre Sunumun yapısı Kriz öncesi

Detaylı

1. SOSYAL SERMAYE 1. (1) (2) 2. (3). (4) 3. (5) (6) 4.

1. SOSYAL SERMAYE 1. (1) (2) 2. (3). (4) 3. (5) (6) 4. 1. SOSYAL SERMAYE 1. Sosyal sermaye OECD tarafından grup içerisinde ya da gruplar arasında işbirliğini kolaylaştıran anlayışlar, paylaşılan değerler, normlarla birlikte ağlar olarak tanımlanmaktadır (1).

Detaylı

1. GENEL EKONOMİK GÖSTERGELER

1. GENEL EKONOMİK GÖSTERGELER 1. GENEL EKONOMİK GÖSTERGELER 1.1. GSYİH (Gayri Safi Yurt İçi Hasıla) 1. Ekonomik kalkınmanın önemli göstergelerinden biri olan kişi başına düşen GSYİH, TÜİK tarafından en son 2001 yılında hesaplanmıştır.

Detaylı

Erkan ERDİL Bilim ve Teknoloji Politikaları Araştırma Merkezi ODTÜ-TEKPOL

Erkan ERDİL Bilim ve Teknoloji Politikaları Araştırma Merkezi ODTÜ-TEKPOL Erkan ERDİL Bilim ve Teknoloji Politikaları Araştırma Merkezi ODTÜ-TEKPOL Brezilya: Ülkeler arası gelir grubu sınıflandırmasına göre yüksek orta gelir grubunda yer almaktadır. 1960 ve 1970 lerdeki korumacı

Detaylı

DÜNYA EKONOMİSİNDEKİ GELİŞMELER

DÜNYA EKONOMİSİNDEKİ GELİŞMELER DÜNYA EKONOMİSİNDEKİ GELİŞMELER 1.KÜRESEL EKONOMİK GÖRÜNÜM 2013 yılının ikinci çeyreğinde yüzde 2,8 oranında büyüyen ABD ekonomisi üçüncü çeyrekte yüzde 3,6 oranında büyümüştür. ABD de 6 Aralık 2013 te

Detaylı

Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti. Ülkesel Fizik Planı. Bölüm III. Vizyon, Amaç ve Hedefler (Tasarı)

Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti. Ülkesel Fizik Planı. Bölüm III. Vizyon, Amaç ve Hedefler (Tasarı) Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti Ülkesel Fizik Planı Bölüm III. Vizyon, Amaç ve Hedefler (Tasarı) Şehir Planlama Dairesi İçişleri Bakanlığı Lefkoşa - Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti 2014 İçindekiler 1. Giriş...

Detaylı

KALKINMA BAKANLIĞI DESTEKLERİ DOĞU KARADENİZ KALKINMA AJANSI

KALKINMA BAKANLIĞI DESTEKLERİ DOĞU KARADENİZ KALKINMA AJANSI KALKINMA BAKANLIĞI DESTEKLERİ Bu çalışmada Kalkınma Bakanlığı desteklerinin derlenmiş listesi bulunmaktadır. Derlenen bilgiler ilgili kurum sitelerinden alıntıdır. DOĞU KARADENİZ KALKINMA AJANSI İçindekiler

Detaylı

tepav Nisan2011 N DEĞERLENDİRMENOTU 2008 Krizinin Kadın ve Erkek İşgücüne Etkileri Türkiye Ekonomi Politikaları Araştırma Vakfı

tepav Nisan2011 N DEĞERLENDİRMENOTU 2008 Krizinin Kadın ve Erkek İşgücüne Etkileri Türkiye Ekonomi Politikaları Araştırma Vakfı DEĞERLENDİRMENOTU Nisan2011 N201127 tepav Türkiye Ekonomi Politikaları Araştırma Vakfı Ayşegül Dinççağ 1 Araştırmacı, Ekonomi Etütleri Hasan Çağlayan Dündar 2 Araştırmacı, Ekonomi Etütleri 2008 Krizinin

Detaylı

FİNANSAL SERBESTLEŞME VE FİNANSAL KRİZLER 4

FİNANSAL SERBESTLEŞME VE FİNANSAL KRİZLER 4 FİNANSAL SERBESTLEŞME VE FİNANSAL KRİZLER 4 Prof. Dr. Yıldırım Beyazıt ÖNAL 6. HAFTA 4. GELİŞMEKTE OLAN ÜLKELERE ULUSLAR ARASI FON HAREKETLERİ Gelişmekte olan ülkeler, son 25 yılda ekonomik olarak oldukça

Detaylı

Türkiye de Erken Çocukluk Gelişimi ve Binyıl Kalkınma Hedefleri Yolunda Gelişmeler. Devlet Planlama Teşkilatı Müsteşarlığı Yıldız YAPAR.

Türkiye de Erken Çocukluk Gelişimi ve Binyıl Kalkınma Hedefleri Yolunda Gelişmeler. Devlet Planlama Teşkilatı Müsteşarlığı Yıldız YAPAR. Türkiye de Erken Çocukluk Gelişimi ve Binyıl Kalkınma Hedefleri Yolunda Gelişmeler Devlet Planlama Teşkilatı Müsteşarlığı Yıldız YAPAR 12 Ekim 2010 Sunuş Planı Erken Çocukluk Gelişimi (EÇG) Nedir? Binyıl

Detaylı

TÜRKİYE EKONOMİSİ MAKRO EKONOMİK GÖSTERGELER (NİSAN 2015)

TÜRKİYE EKONOMİSİ MAKRO EKONOMİK GÖSTERGELER (NİSAN 2015) TÜRKİYE EKONOMİSİ MAKRO EKONOMİK GÖSTERGELER (NİSAN 2015) Hane Halkı İşgücü İstatistikleri 2014 te Türkiye de toplam işsizlik %10,1, tarım dışı işsizlik ise %12 olarak gerçekleşti. Genç nüfusta ise işsizlik

Detaylı

2015 Haziran ENFLASYON RAKAMLARI 3 Temmuz 2015

2015 Haziran ENFLASYON RAKAMLARI 3 Temmuz 2015 2015 Haziran ENFLASYON RAKAMLARI 3 Temmuz 2015 Haziran 2015 Tüketici Fiyat Endeksi ne(tüfe) ilişkin veriler Türkiye İstatistik Kurumu (TÜİK) tarafından 3 Temmuz 2015 tarihinde yayımlandı. TÜİK tarafından

Detaylı

Kadınların Ġstihdama Katılımı ve YaĢanan Sorunlar

Kadınların Ġstihdama Katılımı ve YaĢanan Sorunlar Kadınların Ġstihdama Katılımı ve YaĢanan Sorunlar Lütfi ĠNCĠROĞLU Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı Çalışma Genel Müdür Yardımcısı GiriĢ Nüfusunun yarısı kadın olan ülkemizde, kadınların işgücü piyasasına

Detaylı

SAĞLIKLI ŞEHİR YAKLAŞIMI

SAĞLIKLI ŞEHİR YAKLAŞIMI SAĞLIKLI ŞEHİR YAKLAŞIMI Bugün şehirlerimizdeki problemlerin çoğu fakirlik, eşitsizlik, işsizlik, işe ve mal ve hizmetlere erişim zorlukları, düşük düzeyde sosyal ilişkiler ve kentsel alanlardaki düşük

Detaylı

Çağla Ünlütürk- Pamukkale Üniversitesi TÜRKİYE REFAH REJİMİ VE SOSYAL DIŞLANMA

Çağla Ünlütürk- Pamukkale Üniversitesi TÜRKİYE REFAH REJİMİ VE SOSYAL DIŞLANMA Çağla Ünlütürk- Pamukkale Üniversitesi TÜRKİYE REFAH REJİMİ VE SOSYAL DIŞLANMA Sunuş Planı 1) Türkiye Refah Rejimi: Kapsayıcı mı, Dışlayıcı mı? 2) Refah Hizmetlerinden Dışlanma Boyutuyla Sosyal Dışlanma

Detaylı

İŞSİZLİK VE İSTİHDAM RAPORU- EYLÜL 2018 İŞSİZLİK TIRMANIYOR. Gerçek İşsiz Sayısı 6 Milyon. İşsiz Sayısı Bir Yılda 192 Bin Arttı

İŞSİZLİK VE İSTİHDAM RAPORU- EYLÜL 2018 İŞSİZLİK TIRMANIYOR. Gerçek İşsiz Sayısı 6 Milyon. İşsiz Sayısı Bir Yılda 192 Bin Arttı 17 Eylül 2018, İstanbul İŞSİZLİK VE İSTİHDAM RAPORU- EYLÜL 2018 İŞSİZLİK TIRMANIYOR Gerçek İşsiz Sayısı 6 Milyon Gerçek İşsizlik Oranı yüzde 17,1 İşsiz Sayısı Bir Yılda 192 Bin Arttı 930 Bin Üniversite

Detaylı

2017 YILI İLK ÇEYREK GSYH BÜYÜMESİNİN ANALİZİ. Zafer YÜKSELER. (19 Haziran 2017)

2017 YILI İLK ÇEYREK GSYH BÜYÜMESİNİN ANALİZİ. Zafer YÜKSELER. (19 Haziran 2017) 2017 YILI İLK ÇEYREK GSYH BÜYÜMESİNİN ANALİZİ Zafer YÜKSELER (19 Haziran 2017) TÜİK, 2017 yılı ilk çeyreğine ilişkin GSYH büyüme hızını yüzde 5 olarak açıklamıştır. Büyüme hızı, piyasa beklentileri olan

Detaylı

Amasya da Kadın İstihdamının Artırılmasına Destek Projesi (KADES) Kadın Emeği Konferansı Kadın istihdamı 3 Mayıs 2011 Ankara

Amasya da Kadın İstihdamının Artırılmasına Destek Projesi (KADES) Kadın Emeği Konferansı Kadın istihdamı 3 Mayıs 2011 Ankara Kadın Emeği Konferansı Kadın istihdamı 3 Mayıs 2011 Ankara TEPAV Binası, 3.Kat Konferans Salonu (TEPAV Binası, TOBB Üniversitesi Kampüsü,Söğütözü Cad.No:43 Söğütözü/ANKARA) Kadın Emeği Konferansı Kavramsal

Detaylı

Kadın işçiler. Dr. Nilay ETİLER Kocaeli Üniversitesi

Kadın işçiler. Dr. Nilay ETİLER Kocaeli Üniversitesi Kadın işçiler Dr. Nilay ETİLER Kocaeli Üniversitesi Toplumsal cinsiyete dayalı işbölümü İkincil konum Hizmet ve bakım ağırlıklı işler Doğurganlık özelliği Küresel Cinsiyet Eşitsizliği raporu 124. sırada

Detaylı

EKONOMİK GELİŞMELER Temmuz

EKONOMİK GELİŞMELER Temmuz EKONOMİK GELİŞMELER Temmuz - 2009 AR-GE MÜDÜRLÜĞÜ TÜRKİYE ESNAF VE SANATKARLARI KONFEDERASYONU İÇİNDEKİLER... 1 GAYRİ SAFİ YURTİÇİ HASILA (GSYH)...2 İSTİHDAM... 2 İSTİHDAMIN YAPISI... 2 İŞSİZLİK... 2 İŞGÜCÜNE

Detaylı

TOPLUM TANILAMA SÜRECİ. Prof. Dr. Ayfer TEZEL

TOPLUM TANILAMA SÜRECİ. Prof. Dr. Ayfer TEZEL TOPLUM TANILAMA SÜRECİ Prof. Dr. Ayfer TEZEL TOPLUMUN TANIMI A.Ü.AHE 402 Halk Sağlığı Hemşireliği Aynı toprak parçası üzerinde bir arada yaşayan ve temel çıkarlarını sağlamak için iş birliği yapan insanların

Detaylı

INTERNATIONAL MONETARY FUND IMF (ULUSLARARASI PARA FONU) KÜRESEL EKONOMİK GÖRÜNÜM OCAK 2015

INTERNATIONAL MONETARY FUND IMF (ULUSLARARASI PARA FONU) KÜRESEL EKONOMİK GÖRÜNÜM OCAK 2015 INTERNATIONAL MONETARY FUND IMF (ULUSLARARASI PARA FONU) KÜRESEL EKONOMİK GÖRÜNÜM OCAK 2015 Hazırlayan: Ekin Sıla Özsümer AB ve Uluslararası Organizasyonlar Şefliği Uzman Yardımcısı IMF Küresel Ekonomik

Detaylı

Dr. Şükrü Keleş, PhD Tıp Tarihi ve Etik Anabilim Dalı 3 Mayıs 2017 Çarşamba

Dr. Şükrü Keleş, PhD Tıp Tarihi ve Etik Anabilim Dalı 3 Mayıs 2017 Çarşamba Sağlık Hizmeti Sunumunda Savunmasız / Örselenebilir Gruplara Yaklaşım Dr. Şükrü Keleş, PhD Tıp Tarihi ve Etik Anabilim Dalı Sunum akışı Sağlık hizmet sunumunun amacı nedir? Savunmasız/Örselenebilir gruplar

Detaylı

TARIMSAL İSTİHDAMA DAİR TEMEL VERİLER VE GÜNCEL EĞİLİMLER

TARIMSAL İSTİHDAMA DAİR TEMEL VERİLER VE GÜNCEL EĞİLİMLER TARIMSAL İSTİHDAMA DAİR TEMEL VERİLER VE GÜNCEL EĞİLİMLER Onur BAKIR MSG Dergisi Yayın Kurulu Üyesi Giriş Bu çalışmanın amacı, Türkiye de tarımsal istihdam alanında 1980 den bugüne yaşanan dönüşümü temel

Detaylı

BU YIL ULUSLARARASI KOOPERATİFLER YILI!

BU YIL ULUSLARARASI KOOPERATİFLER YILI! BU YIL ULUSLARARASI KOOPERATİFLER YILI! Birleşmiş Milletler Genel Kurulu; kooperatiflerin sosyo-ekonomik kalkınmaya, özellikle yoksulluğun azaltılmasına, istihdam yaratılmasına ve sosyal bütünleşmeye olan

Detaylı

RIO+20 ışığında KOBİ ler için yenilikçi alternatifler. Tolga YAKAR UNDP Turkey

RIO+20 ışığında KOBİ ler için yenilikçi alternatifler. Tolga YAKAR UNDP Turkey RIO+20 ışığında KOBİ ler için yenilikçi alternatifler Tolga YAKAR UNDP Turkey Billion people 10 World 8 6 4 2 Africa Asia Europe Latin America and Caribbean Northern America 2050 yılında dünya nüfusunun

Detaylı

Grafik-6.1: Konut Fiyat Endekslerinde Büyüme (Türkiye ve İstanbul)

Grafik-6.1: Konut Fiyat Endekslerinde Büyüme (Türkiye ve İstanbul) 6. Konut Piyasası 16 yılında Türkiye ekonomisinde görülen yavaşlama konut piyasası gelişmelerinde de görülmektedir. Konut fiyat gelişmelerine bakıldığında, Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası tarafından

Detaylı

Yoksulluk Sınırı Nasıl Hesaplanır?

Yoksulluk Sınırı Nasıl Hesaplanır? B i r l i k t e Ö ğ r e n e l i m Yoksulluk Sınırı Nasıl Hesaplanır? Mahmut S. YARDIM 1 Yoksulluğun çok boyutlu bir olgu olması, tanımlanmasında ve ölçülmesinde farklı yaklaşımların kullanılmasına yol

Detaylı

2010 OCAK NİSAN DÖNEMİ HALI SEKTÖRÜ İHRACATININ DEĞERLENDİRMESİ

2010 OCAK NİSAN DÖNEMİ HALI SEKTÖRÜ İHRACATININ DEĞERLENDİRMESİ 2010 OCAK NİSAN DÖNEMİ HALI SEKTÖRÜ İHRACATININ DEĞERLENDİRMESİ 2010 yılına iyi başlayan ülkemiz halı ihracatı, yılın ilk dört ayının sonunda bir önceki yılın aynı dönemine kıyasla % 23,1 oranında artarak

Detaylı

DR. BEŞİR KOÇ KALKINMA

DR. BEŞİR KOÇ KALKINMA 1 Korunaksız İstihdam-Vulnerable employment (Çalışan Yoksulluğu-Working Poverty) ILO Genel direktörü Juan Somavia nın 1999 yılında ILO gündemine getirdiği ve Türkiye de işverenler tarafından DÜZGÜN İŞ,

Detaylı

Üç boyut üzerinden hesaplanmaktadır:

Üç boyut üzerinden hesaplanmaktadır: 1 Ülkelerin gelişme aşamalarında aldıkları yol, İnsani gelişme endeksleri tarafından açıklanır. İnsani gelişme endeksleri 1990 yılından itibaren UNDP tarafından hazırlanmaya başlanmıştır. Üç boyut üzerinden

Detaylı

Bin Yıl Kalkınma Hedefleri Açısından Türkiye de Çalışma Yaşamında Kadınların Durumu

Bin Yıl Kalkınma Hedefleri Açısından Türkiye de Çalışma Yaşamında Kadınların Durumu Bin Yıl Kalkınma Hedefleri Açısından Türkiye de Çalışma Yaşamında Kadınların Durumu Prof.Dr. Gülay Toksöz A.Ü. SBF Çalışma Ekonomisi ve Endüstri İlişkileri Bölümü BKH Hedef 3: Cinsiyet Eşitliği ve Kadınların

Detaylı

EKONOMİK GÖRÜNÜM MEHMET ÖZÇELİK

EKONOMİK GÖRÜNÜM MEHMET ÖZÇELİK Dünya Ekonomisine Küresel Bakış International Monetary Fund (IMF) tarafından Ekim 013 te açıklanan Dünya Ekonomik Görünüm raporuna göre, büyüme rakamları aşağı yönlü revize edilmiştir. 01 yılında dünya

Detaylı

KONU 1: TÜRKİYE EKONOMİSİNDE ( ) İŞGÜCÜ VERİMLİLİĞİ ve YATIRIMLAR İLİŞKİSİ (DOĞRUSAL BAĞINTI ÇÖZÜMLEMESİ) Dr. Halit Suiçmez(iktisatçı-uzman)

KONU 1: TÜRKİYE EKONOMİSİNDE ( ) İŞGÜCÜ VERİMLİLİĞİ ve YATIRIMLAR İLİŞKİSİ (DOĞRUSAL BAĞINTI ÇÖZÜMLEMESİ) Dr. Halit Suiçmez(iktisatçı-uzman) KONU 1: TÜRKİYE EKONOMİSİNDE (1987-2007) İŞGÜCÜ VERİMLİLİĞİ ve YATIRIMLAR İLİŞKİSİ (DOĞRUSAL BAĞINTI ÇÖZÜMLEMESİ) Dr. Halit Suiçmez(iktisatçı-uzman) NE YAPILDI? ÖZET - Bu çalışmada, işgücü verimliliği

Detaylı

TRB2 BÖLGESİ MEVCUT DURUM ANALİZİ. NÜFUS ve KENTLEŞME

TRB2 BÖLGESİ MEVCUT DURUM ANALİZİ. NÜFUS ve KENTLEŞME TRB2 BÖLGESİ MEVCUT DURUM ANALİZİ NÜFUS ve KENTLEŞME 211 İÇİNDEKİLER 1.NÜFUS... 1 1.1. Nüfus Büyüklüğü, Nüfus Yoğunluğu ve Nüfus Artış Hızı... 3 1.2. Yaş ve Cinsiyet Dağılım Özellikleri... 8 1.2.1. Nüfusun

Detaylı

Araştırma Notu 16/191

Araştırma Notu 16/191 Araştırma Notu 16/191 7 Mart 2016 REİSİ KADIN OLAN 1,2 MİLYON HANE YOKSUNLUK İÇİNDE YAŞIYOR Gökçe Uysal * ve Mine Durmaz ** Yönetici özeti Gerek toplumsal cinsiyet eşitliği gerekse gelecek nesillerin fırsat

Detaylı

Dünya Sağlık Örgütü nün tanımına göre sağlık fiziksel, zihinsel ve sosyal açılardan tam bir iyilik halidir.

Dünya Sağlık Örgütü nün tanımına göre sağlık fiziksel, zihinsel ve sosyal açılardan tam bir iyilik halidir. KADIN VE SAĞLIK TARİHTEN BUGÜNE SAĞLIKTA KADININ YERİ HAZIRLAYAN: DENİZ ÖZYAVUZ SAĞLIK NEDİR? Dünya Sağlık Örgütü nün tanımına göre sağlık fiziksel, zihinsel ve sosyal açılardan tam bir iyilik halidir.

Detaylı

Türkiye, OECD üyesi ülkeler arasında çalışanların en az boş zamana sahip olduğu ülke!

Türkiye, OECD üyesi ülkeler arasında çalışanların en az boş zamana sahip olduğu ülke! Türkiye de İnsanlar Zaman Yoksulu, Kadınlar Daha da Yoksul 1 KEİG Platformu 3 Ocak 2019 Zaman kullanımı ile ilgili karşılaştırmalı istatistiklere bakıldığında, Türkiye özel bir konuma sahip. İstihdamda

Detaylı

İŞSİZLİK HIZLA ARTARKEN İSTİHDAM ARTIŞI YETERSİZ KALDI

İŞSİZLİK HIZLA ARTARKEN İSTİHDAM ARTIŞI YETERSİZ KALDI İşsizlik ve İstihdam Raporu-Haziran 2017 15 Haziran 2017, İstanbul İŞSİZLİK HIZLA ARTARKEN İSTİHDAM ARTIŞI YETERSİZ KALDI Bir yılda 619 bin yeni işsiz Resmi işsiz sayısı 3 milyon 642 bine yükseldi Geniş

Detaylı

Türkiye de işsizler artık daha yaşlı

Türkiye de işsizler artık daha yaşlı Türkiye de işsizler artık daha yaşlı Esen Çağlar, Ozan Acar, Haki Pamuk Mart 2007 2001 krizinden günümüze Türkiye ekonomisinde iki önemli yapı değişikliği birlikte yaşanmıştır. Bir yandan makroekonomik

Detaylı

Nüfus ve Kalkınma İlişkisi: Türkiye (TÜİK'in Yeni Nüfus Projeksiyonları Işığında)

Nüfus ve Kalkınma İlişkisi: Türkiye (TÜİK'in Yeni Nüfus Projeksiyonları Işığında) (TÜİK'in Yeni Nüfus Projeksiyonları Işığında) ESAGEV - Ekonomik ve Sosyal Düşünce Araştırma Geliştirme Vakfı www.esagev.org iletisim@esagev.org +90 (312) 750 00 00 Oğuzlar Mh. 1397. Sokak No: 11/1 Balgat,

Detaylı

ÇOCUK HAKLARI HAFTA 2

ÇOCUK HAKLARI HAFTA 2 HAFTA 2 Bu haftaki ders önü sorularımız: 1. Size göre hak kavramı nedir? Çocukluğunuzu da göz önünde tutarak sahip olduğunuz/olmadığınız veya kullanabildiğiniz haklarınızı tartışınız. 2 Geçmişte çocuklar

Detaylı

Ekonomik Görünüm ve Tahminler: Nisan 2015

Ekonomik Görünüm ve Tahminler: Nisan 2015 Ekonomik Görünüm ve Tahminler: Nisan 215 BÜYÜME DÜŞMEYE DEVAM EDİYOR Zümrüt İmamoğlu* ve Barış Soybilgen ** 13 Nisan 215 Yönetici Özeti Mevsim ve takvim etkisinden arındırılmış Sanayi Üretim Endeksi (SÜE)

Detaylı