Ticaret ve Devlet 21 Kasım 2017
İç ve dış ticaretin Osmanlı ekonomisinde çok önemli bir yeri vardı. Osmanlı ticaret dünyası provizyonizm ile fiskalizmin teşkil ettiği çifte amacın koordinatında oluştu Ticaretin ve tüccarların her zaman var olan düzen çerçevesinde kaldıkları söylenemez
15. ve 16. yüzyıllarda Osmanlı Devleti nde İç ve Dış Ticaret 14. yyda mübadele 8-11. yüzyıllarındakine kıyasla tam tersi denecek şekilde değişmiş bulunuyordu. Osmanlı Devleti doğduğu zaman kendisini en az 200 yıldan beri yerleşmiş bulunan uzun vadeli trendin içinde buldu İthal edilen mallar bakımından fiskal amaçla vergi yükü arttırılan birkaç mal dışında serbestiyi bozmadılar
Büyüyen şehirlerin artan üretim ve tüketimlerine cevap vermek üzere iç ticaret hacmi de hızla büyümüştür. Devlet korumacı politikalarını yalnız iç ticarete inhisar ettirmemiştir. Roma ve Bizans imparatorlukları bazı eyaletlerini büyük gümrük bölgeleri halinde örgütlüyordu. Gümrükler, sanayi öncesi ekonomilerde, bölgeler ve şehirlerarası ticari mübadelede de eski ve yaygın bir uygulamadır
İç Gümrük Rejiminin Nitelikleri İç gümrük teşkilatı, bütün imparatorluk arazisini kapsayan bir ağ şeklinden çok daireler halinde düzenlenmişti. Karada seyrekleşen gümrük merkezleri arasında biraz daha sık olarak yayılmış bulunan Bac merkezleri yer alıyordu. Gümrük merkezine gelen mal vergilendirilirken dikkate alınan husus malın menşei veya niteliği değildir.
Osmanlı gümrük düzenlemesi iç ve dış çeşitli değişme baskıları ile karşı karşıyaydı Osmanlı gümrük rejimi vergilendirmede genel ilke olarak advalorem sistemi benimsemişti. İçerdeki gümrük bölgelerinin merkezleri, belli başlı kervan yolları üzerine yerleştirilmekteydi. Herhangi bir gümrük bölgesinde bir vergi tek bir defa ödenirdi.
Toptan satılmak üzere kent pazarına getirilen mallardan bac denilen çarşı pazar resimleri alınırdı. Pazar baclarının oranları mütevazi düzeylerde tutuluyor; 40ta bir olarak takdir ediliyordu Değerli mallar ancak çarşının resmen atanmış simsarları aracılığıyla satılabilirdi. İç gümrükler 18. yüzyıldan itibaren tedrici bir genişleme eğilimi içine girmiştir
Yayılma ve vergi yükünün ağırlaşması süreci 19. yüzyılın başlarından itibaren giderek hızlandı. İç gümrükler ulaştığı zirveden hemen birkaç yıl sonra başlayarak daralma sürecine girdi. 16. yüzyılda olumsuz anlamda dış ticarete damgasını vuran gelişmeler oldu. 15. ve 16. yy Osmanlı dış ticaretinin bir takım temel özellikleri bulunmaktadır.
Anadolu'nun dış ticareti daha çok Doğu Akdeniz, Doğu Avrupa ve Orta Doğu bölgelerine yönelmekteydi 15. yüzyıl ortalarına kadar Karadeniz ticareti Venedik ve Cenevizlilerin denetimindeydi. 14. yy dan itibaren Osmanlı Devleti Doğu Akdeniz e açılmaya başladığında da Venediklilerle karşılaştı. Akdeniz e hem Avrupa hem de Osmanlı Devleti için daha büyük ölçüde önem kazandıran şey baharat ticaretiydi.
Osmanlılardan önce doğu-batı transit ticaretinden en çok Memluk Devleti kazanç sağlıyordu. Portekizlilerin Afrika'dan dolanarak Hindistan'a giden yolu bulmaları ve 1500 yılına doğru ticarete başlamaları sarsıcı bir olaydı. Portekizlilerin yaptığı işler Memluk Sultanlarının hazine gelirlerine müthiş bir darbe vurmuştu. Portekizliler 1517 den sonra artık Memlüklülerle değil Osmanlılarla karşılaşacaklardır.
Osmanlı Devleti nin ve emperyalizmin kuruluşunda İran ve Mısır seferleri iki büyük dönüm noktasıdır. Osmanlı Devleti, dünya ticaret yollarındaki değişmenin yakın doğu üzerindeki yıkıcı etkilerini ortadan kaldırmak için yaklaşık yarım yüzyıl mücadele etti. Osmanlıların Portekizlilere karşı yürüttükleri mücadelede bir diğer önemli girişim Süveyş Kanalı projesidir.
İkinci Ejderhan seferinden İran harbinin bütün güçlerin bu tarafa yoğunlaştırılmasını gerektirmesi üzerine vazgeçildi. 16. yüzyılın ikinci yarısı boyunca Amerika dan Kıta Avrupa sına akan bol ve ucuz gümüşün neden olduğu fiyat artışları bunalım yarattı.
Uluslararası Ticaret: Genel Koşullar, Kapitülasyonlar ve Yabancı Tüccar Toplulukları 1800 den önce Osmanlı İmparatorluğu ile Avrupa arasındaki uluslararası ticarette ulaştırma maliyetleri dini ve kültürel bakımdan birbirine rakip iki dünya arasında baş gösteren çatışmalar sınır savaşları korsanlık faaliyeti belirleyici bir rol oynuyordu. 18. yydan Avrupa devletleri kapitülasyonları bağlayıcı ikili antlaşmalar gibi yorumlamaya başladılar.
Cevdet Paşa tarihinde şöyle bir mazeret gösterir: Ol asırlarda Frengistan da çok devlet-i aliyye tüccarı bulunmadığından devlet Avrupalılara muvakkat olarak verdiği müsaade ve imtiyazların karşılığını istemeye lüzum görmedi. Gücüne çok güvendiğinden karşılıklı bağlayıcı hükümlere dayanma zorunluluğu hissetmiyordu.
Avrupa böyle karşılıksız müsaadeleri değişmez bağlanışlar hükmünde tutmuştur. Sonraları Avrupalılar çok gelmeye başladılar. Birçoğu yerli gibi oldu, birçok yerliler de onlara karıştı. Böyle binlerce imtiyazlı insanın yurt içinde idaresi güç ve mahzurlu oldu. Bu durumun sürmesi milletler hukukuna aykırıdır ama muahedeler düzeltilemedi.
Osmanlı yönetimi açısından yabancı tüccar toplulukları birer millet veya taife durumunda idi. Kapitülasyonlar çerçevesinde yabancılar bütün Osmanlı topraklarında serbestçe dolaşma ve ticaret yapmaya izinliydiler. 1352 den 1517 ye kadar uzanan birinci dönemde Osmanlıların Avrupa ile ticareti hemen tamamen İtalyanların elindeydi.
1517 yılında Mısır ı fetheden I. Selim, Memluklerin Fransızlara ve Katalonyalılara tanımış olduğu kapitülasyonları yeniledi. Osmanlı Devleti yalnızca 15. ve 16. yüzyıllarda değil, 17. ve 18. yüzyıllarda da merkantilizmin tam karşıtı politikalar izlemiştir. Osmanlı Devleti için korumacılık 19. yüzyıla kadar ciddi bir iktisadi politika konusu olarak gündeme gelmemiştir.