Milletlerarası ilişkiler neticesinde bir toplumun dilinin diğerinkine tesir etmesi ve



Benzer belgeler
Kazak Hanlığı nın kuruluşunun 550. yılı dolayısıyla Hacettepe Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Türk Dili ve Edebiyatı Bölümümüzce düzenlenen Kazak

ORTA ASYA TÜRK TARİHİ-I 1.Ders. Dr. İsmail BAYTAK. Orta Asya Tarihine Giriş

OSMANLICA öğrenmek isteyenlere kaynaklar

Türklerin Anayurdu ve Göçler Video Ders Anlatımı

Tarihteki Türk Devlet Bayrakları Videosu. Tarihteki Türk Devlet Bayrakları Ders Notu

TÜRKİYE DEKİ ÜNİVERSİTELERDE OKUYAN TÜRK ASILLI ÖĞRENCİLERİN OKUMA ALIŞKANLIKLARINA YÖNELİK ANKET ÇALIŞMASI ÜZERİNE BİR DEĞERLENDİRME

SAKARYA ÜNİVERSİTESİ. Hafta 7

TARİH GÜNÜMÜZDEKİ TÜRK DEVLET VE TOPLULUKLARI MUHTAR TÜRK CUMHURİYETLERİ

KIRGIZİSTAN DAKİ YABANCI DESTEKLİ ÜNİVERSİTELER VE DİĞER EĞİTİM KURUMLARI

ESKİ TÜRK EDEBİYATI TARİHİ- 14.YÜZYIL TEMSİLCİLERİ

ABANT İZZET BAYSAL ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ. Yüksek Lisans Bilimsel Hazırlık Sınıfı Dersleri. Dersin Türü. Kodu

1. DÜNYADAKİ BAŞLICA DİL AİLELERİ

Kafkasya ve Türkiye Zor Arazide Komfluluk Siyaseti

DİL VE EDEBİYAT TÜRKLER VE TÜRKÇE DÜNYADA TÜRKÇE ÖĞRETİMİ


MehMet Kaan Çalen, tarihinde Edirne nin Keşan ilçesinde doğdu. İlk ve orta öğrenimini Keşan da tamamladı yılında Trakya

ORTA ASYA TÜRK TARİHİ PDF

Doktora Tezi: Kırım Hanlığı nı Kuruluşu ve Osmanlı Himayesinde Yükselişi ( )

KÖKSAV E-Bülten. Hassas Konular KÖK SOSYAL VE STRATEJİK ARAŞTIRMALAR VAKFI. 2 Aralık 2007 Rusya Federasyonu DUMA seçimleri ve Kafkasya

TÜRK DÜNYASINI TANIYALIM

Asya Hun Devleti (Büyük Hun Devleti) Orta Asya da bilinen ilk teşkilatlı Türk devleti Hunlar tarafından kurulmuştur. Hunların ilk oturdukları yer

ARDAHAN ÜNİVERSİTESİ İNSANİ BİLİMLER VE EDEBİYAT FAKÜLTESİ ÇAĞDAŞ TÜRK LEHÇELERİ VE EDEBİYATLARI BÖLÜMÜ DÖRT YILLIK-SEKİZ YARIYILLIK DERS PROGRAMI


Kafiristan nasıl Nuristan oldu?

EĞİTİM-ÖĞRETİM YILI 10. SINIF TARİH DERSİ DESTEKLEME VE YETİŞTİRME KURSU KAZANIMLARI VE TESTLERİ

KADIN ESERLERİ KÜTÜPHANESİ VE BİLGİ MERKEZİ VAKFI

İktisat Tarihi I Ekim II. Hafta

Fevzi Karamuc;o TARIH 11 SHTEPIA BOTUESE LIBRI SHKOLLOR

SOVYET SOSYALİST CUMHURİYETLER BİRLİĞİ (SSCB), ORTA ASYA'DAKİ TÜRK DEVLET VE TOPLULUKLARI.

DOÇ. DR. HATİCE ŞİRİN USER İN BAŞLANGICINDAN GÜNÜMÜZE TÜRK YAZI SİSTEMLERİ ADLI ESERİ ÜZERİNE

İÇİNDEKİLER. A. Tarih B. Siyasal Tarih C. XIX.yüzyıla Kadar Dünya Tarihinin Ana Hatları 3 D. Türkiye"nin Jeo-politik ve Jeo-stratejik Önemi 5

Eğitim Tarihi. Eğitimin Doğuşu ve Gelişimi

Başkent Üniversitesi Fen-Edebiyat Fakültesi Türk Dili ve Edebiyatı Bölümü. Doç. Dr. S. EKER

Türkiye de Ahmet Baytursınoğlu Üzerinde Yapılan Araştırmalar

Hazırlayan Muhammed ARTUNÇ 6.SINIF SOSYAL BİLGİER

SEL FELAKETİNE YÖNELİK ACİL YARDIM PROJESİ-AFGANİSTAN

ORTA ASYA (ANONİM) KURAN TERCÜMESİ ÜZERİNDE ÖZBEKİSTAN DA YAPILMIŞ BİR İNCELEME. ТУРКИЙ ТAФСИР (XII-XII acp) *

Bu doküman Kâtip Çelebi tarafından 1632 de yazılan ve İbrahim Müteferrika nın eklemeleri ile Matbaa-ı Amire de basılan Kitabı-ı Cihannüma nın

İSLAMİYET ÖNCESİ TÜRK TARİHİ TEST

ABD'nin Baltık politikası Rus işgaline kapı açıyor

İKİNCİ BİNYILIN MUHASEBESİ İÇİNDEKİLER

TÜRK ÜLKELERİ ve Türklerin Yaşadıkları Bölgelerin COĞRAFYASI

ïlk kongre kapanîrken : Avrupalî Türk gözü ile Avrupalî Türkler Altay Manço, IRFAM, Belçika

HACETTEPE ÜNİVERSİTESİ TÜRKİYAT ARAŞTIRMALARI ENSTİTÜSÜ. Doç.Dr. Yunus KOÇ

ORTA ASYA TÜRK TARİHİ-I 6.ders. Dr. İsmail BAYTAK. İlk Türk Devletleri KÖKTÜRK DEVLET

TÜRK DİLİ - I İÇİNDEKİLER HEDEFLER DİL AİLELERİ, DİL GRUPLARI, DİL TÜRLERİ. Dil Aileleri Dil Grupları Dil Türleri

Ergönenç Akbaba, Dilek (2009). Nogay Türkçesi Grameri (Ses ve Şekil Bilgisi). Ankara: Grafiker Yayınları, 295 s.

Bağdat Cad. No:108/B D:26 Fenerbahçe Kadıköy İSTANBUL. : Bilirkişi 2. Ek Rapor ve Ayrık 2. Ek Rapora Karşı Beyanlarımızdan İbarettir.

Nihat Sami Banar!ı, Resimli Türk Edebiyatı Tarihi, s 'ten özetlenmiştir.

Göç yani hicret dini bir vazifedir.insanların dinlerini daha iyi yaşamaları,hayatlarını devam ettirebilmeleri için göç bir ihtiyaçtır.

1979 İRAN İSLAM DEVRİMİ SONRASI TÜRKİYE-İRAN İLİŞKİLERİ. Ömer Faruk GÖRÇÜN

ÜNİTE TÜRK DİLİ - I İÇİNDEKİLER HEDEFLER TÜRKÇENİN KİMLİK BİLGİLERİ

Fikret BABAYEV * * Azerbaycan Anayasa Mahkemesi Başkanı

Abdrasul İSAKOV. Tarih Kritik - Sayı 2, Ocak Dr.,

İÇİNDEKİLER BÖLÜM 1 BÖLÜM 2

5. ULUSLARARASI MAVİ KARADENİZ KONGRESİ. Prof. Dr. Atilla SANDIKLI

T.C. NEVŞEHİR HACI BEKTAŞ VELİ ÜNİVERSİTESİ. Fen Edebiyat Fakültesi Dekanlığı İLGİLİ MAKAMA

TÜRKİYAT ARAŞTIRMALARI YÜKSEK LİSANS PROGRAMI DERSLER VE KUR TANIMLARI

Türk Dünyası Ortak İletişim Dili. Prof. Dr. Gülzura JUMAKUNOVA Ankara Üniversitesi Çağdaş Türk Lehçeleri ve Edebiyatları Bölümü Öğretim Üyesi, Türkiye

Sorular 1. Aşağıdaki fotoğraflardan hangisi veya hangileri insanla ilgili özellikleri göstermektedir? I II III

İSLAM İŞBİRLİĞİ TEŞKİLATI

Aralık 2013 December 2013 Yıl 6, Sayı XVI, ss Year 6, Issue XVI, pp DOI No:

KAYACIK KÖYÜ HAKKINDA GENEL BİLGİLER. Kayacık Köyü nün isminin kaynağı hakkında iki rivayet bulunmaktadır. Bunlar şöyle açıklanabilir.

Dünyada ve Türkiye de ORGANİK TARIM

ÇEVRENİN GENÇ SÖZCÜLERİ

1 İSMAİL GASPIRALI HER YIL BİR BÜYÜK TÜRK BİLGİ ŞÖLENLERİ. Mehmet Saray

Samaruksayı Seyir olarak bilinen köyün eski adı, Cumhuriyetin ilk yıllarında,

TÜRK MİTOLOJİSİ DR.SÜHEYLA SARITAŞ 1

K A N A Y A N Y A R A K A R A B A Ğ

HABERLER ÖZBEKİSTAN-TÜRKİYE ULUSLARARASI ARKEOLOJİK ÇALIŞMALAR PROJESİ: ÖZBEKİSTAN DA YERKURGAN MERKEZ TAPINAĞI 2013 YILI ARKEOLOJİK KAZI ÇALIŞMASI

İSTANBUL AYDIN ÜNİVERSİTESİ SİYASET AKADEMİSİ ANKARA DEMOKRATİKLEŞME SÜRECİNDE KÜRT VE ERMENİ MESELELERİNİ TARTIŞTI!

Türk Süperetnosu, Dünya Sistemi ve Turan Petrolleri

Yayın Değerlendirme / Book Reviews

T.C KİLİS 7 ARALIK ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ TARİH ANABİLİM DALI YÜKSEK LİSANS DERS İÇERİKLERİ I. DÖNEM

Aziz Ogan: Kültürel ve Tarihsel Hazinelerin İzinde Bir Arkeolog ve Müzeci

10. SINIF TARİH DERSİ KURS KAZANIMLARI VE TESTLERİ

Duygusal birliktelikten stratejik ortaklığa Türkiye Azerbaycan ilişkileri

TÜRK LEHÇELERİNİN SINIFLANDIRILMASINDA BAZI KRİTERLER

2 TELEUT TÜRKLERİNİN TARİHİ

Bloomberg Businessweek. BASINDA GeniuSpy. Zihni Birleştirir, Zekâyı Geliştirir 1/6

Kültür - Sanat Kültür - Sanat Kültür - Sanat Kültür - Sanat Kültür - Sanat

EĞİTİM-ÖĞRETİM YILI 11. SINIF TÜRK EDEBİYATI DERSİ DESTEKLEME VE YETİŞTİRME KURSU KAZANIMLARI VE TESTLERİ PLANI

TBD Antalya Şube Başkanı Akyelli: Özellikle yazılımcıların yatırımlarını Antalya da yapmamaları için hiçbir neden yok

Cezayir'den yükselen bir ses: Yalnızca İslam hükmedecek!

Ana Stratejimiz Milletimizle Gönül Bağımızdır BÜLTEN İSTANBUL B İ L G. İ NOTU FİLİSTİN MESELESİ 12 de İÇİN 3 HEDEFİMİZ, 3 DE ÖDEVİMİZ VAR 3 te

VATAN İŞLERİNDE CÜR ETKARLIKLARIM

DEVRİNİ AŞAN ALİM ULUĞ BEY

EĞİTİM-ÖĞRETİM YILI 9. SINIF TARİH DERSİ DESTEKLEME VE YETİŞTİRME KURSU KAZANIMLARI VE TESTLERİ YILLIK PLANI

YILDIRIM BEYAZIT ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ TARİH BÖLÜMÜ LİSANSÜSTÜ PROGRAMLARI

Sultan Abdülhamid Han hakkında 7 itiraf

PricewaterhouseCoopers CEO Araştõrmasõ

EKONOMİ POLİTİKALARI GENEL BAŞKAN YARDIMCILIĞI Temmuz 2013, No: 65

Hürkuş a Türk Savunmayii nin İlkleri

BÖLÜM 13. BASIN BİRİMİ ÇALIŞMALARI

Türk dünyası, bilişim alanında ortak terimler kullanmalı

MOĞOLİSTANDA YENİ BULUNAN DONGOİN ŞİREEN ANITLARI ÜZERİNE MÖNHTULGA RİNCHİNHOROL İLE SÖYLEŞİ *

KAİNATTA DÜZENDEN DÜZENE

MOĞOLCADAKİ ŞAHIS ZAMİRLERİNİN SİSTEMİ * D. TÖMÖRTOGOO

İSTANBUL ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ AVRASYA ARAŞTIRMALARI YÜKSEK LİSANS PROGRAMI 2015 BAHAR DÖNEMİ DERS İÇERİKLERİ

Türkçe Ulusal Derlemi Sözcük Sıklıkları (ilk 1000)

Transkript:

GİRİŞ Fonetik, yani Ses Bilgisi dünya üzerinde pek az dil için Türkçe kadar önemlidir. Türk Dili, varlığını tespit edebildiğimiz ilk devirlerden itibaren, dillik sisteminde içerdiği ünlü ve ünsüz seslerinin yapısıyla, ses uyumlarıyla, tarihsel süreçte yaşadığı ses olaylarıyla farklı bir yere sahiptir. Hatta, Türk şivelerindeki ses uyumları, hemen daima katı kurallara bağlıdır ve bu kurallar dilimizin bugünkü şivelerinde olduğu kadar, eski devirlerinde de çok iyi korunan, az taviz veren hususiyetler ihtiva etmektedir. Ayrıca, dilimizin ses yapısının tarih boyunca geçirdiği gelişim devreleri de incelenmeye açık, bakir konular içermektedir. Bugünkü günde Türk Dili nin 20 yi aşkın şivesi içerisinde ünlü ve ünsüz uyumları ile ses değişmeleri konusunda, Genel Türkçe den ayrılan noktalar açısından en girift, en karmaşık fonetik özelliklerin Kazak şivesine ait olduğunu düşünüyoruz. O kadar ki, bu özellikler Türkçe nin kadim tarihinde rastlanmamış bir ilerilikte ve gelişmişliktedir. Kazak Türkçesinin fonetik özellikleri kategorize edilmeli ve daha önce söylenmiş olanlarla birlikte bilimsel bir mercekle incelenmeliydi. Buna rağmen Kazak Türkçesi Fonetiği üzerinde ciddi bir çalışmanın yapılmamış olması, Türkoloji dünyası için büyük bir eksiklikti. Kazakistan Cumhuriyeti nin yüzölçümü Türkiye nin yaklaşık 3,5 katı kadardır. Böyle olsa da, Türk Dili nin Kazakistan da konuşulan bu şivesinde ciddî manada ağız farklılıkları bulunduğu söylenemez. Bunu özellikle Kazak Türkçesinin mevcut ağızlarını Türkiye Türkçesi ne ait ağızlarda var olan çeşitlilik ve farklılıkla kıyasladığımızda ifade edebiliyoruz. Kazakistan sınırları dahilinde önemli bir ağız farklılığından söz edemezsek de, ilmî mantık icabı Nogay ve Karakalpak Türkçelerinin ayrı diller olmak şöyle dursun, Kazak Türkçesinden müstakil şiveler dahi olmadığı, bunların ancak Kazakça yla birlikte Kıpçak Lehçesine dahil aynı şivenin birer ağzı olarak kabul edilebileceği gerçeği ortadadır. Bu iddia, çalışmamızda her fırsatta gündeme getirilmiştir. Kazak Türkçesi nin konuşma dilinde bulunan ve yazıya aksetmemiş bazı ses farklılaşmaları ise ayrı bir bölüm dahilinde ele alınmıştır. Bu farklılaşmalar aslında bütün dillerde bulunan gerçekler olmakla birlikte, dilcilik dünyasında üzerinde çok fazla

konuşulmadığını ve bu konuda çokça yazılıp çizilmediğini söyleyebiliriz. Bu farklılıklar Kazak Türkçesinde diğer bazı şivelerin pek çoğuna göre daha fazladır. Bazı çağdaş Kıpçak Türk şivelerinin merkezini teşkil ettiğini düşündüğümüz Kazak Türkçesi, ünlü uyumları bakımından özellikle Kırgız Türkçesinin tesiri altında kalmışsa da, ünsüz uyumları konusunda Nogayca ve Kırgızca ya fazlasıyla tesir etmiştir. Öyle ki; Kazak Türkçesinde, Türkiye Türkçesindekinden çok daha ilerilere gitmiş bulunan ünlü ve ünsüz uyumları ile değişmeleri, hemen her zaman kurallıdır. Kırgız ve Nogay Türkçelerinin bugünkü yazı dillerinde ise, standarttan uzaklaşma eğilimi şeklinde tabir edebileceğimiz bir hadise söz konusudur ki, bu bize göre Kazak Türkçesinin etkisiyle meydana gelmektedir. Meselâ; -nıñ/-niñ genetif ekinin Kazak Türkçesinde -dıñ/-diñ/-tıñ/-tiñ şekillerine bürünmesi, Kazakça nın klasik n>d ve d>t değişimleriyle ilgiliyken; bu eklerin Nogay Türkçesinde -ünlüyle biten kelimeler dahil ve m, n, ñ sesleriyle biten kelimeler hariç olmak üzere- yalnızca -dıñ/-diñ/-tıñ/-tiñ şekillerinde olması hiçbir kurala dayanmamaktadır. Ayrıca, Kırgız Türkçesinde, Türk şivelerinin hepsinde olumsuzluk eki olarak kullanılan -ma/-me nin fonetik bir gereklilik olmadığı durumlarda da -ba/-be şekillerine bürünmesi ilgi çekicidir. Oysa Kazak Türkçesinde olumsuzluk ekinin -ba/-be, hatta - pa/-pe formlarında kullanılması hemen daima kurallıdır. m > b değişimi -dahası bunun ilerlemiş şekli olan b > p değişimi- m sesinin her zaman belli ünsüzlerden sonra gelmesiyle gerçekleşmektedir. Kazak Türkçesi standarttan uzaklaşma eğilimi olarak adlandırdığımız bu ses hadisesini bazı durumlarda kendi içerisinde de gerçekleştirmektedir. Buna şöyle bir misal verebiliriz: Kazak Türkçesinde 1. tip kişi eklerinden olan 1.teklik kişi eki -mın/-min iken, aynı ekin 1. çokluk kişideki şekli ise -mız/miz dir. Görüldüğü gibi her iki ek de m ünsüzüyle başlamaktadır. Dolayısıyla bu eklerin aynı seslerle karşılaştıklarında aynı tepkileri göstermeleri beklenirdi. Ancak, n sesiyle biten -gan/-gen/-qan/-ken geçmiş zaman ekinden sonra gelen 1. teklik kişi eki hiçbir değişikliğe uğramazken (kelgenmin < kel-gen-min); bu eki almış kelimelere eklenen 1. çokluk kişi ekinin başındaki m sesi b ye dönüşmektedir: (kelgenbiz < kel-gen-miz). Milletlerarası ilişkiler neticesinde bir toplumun dilinin diğerinkine tesir etmesi ve

böylece kelime alışverişlerinin vuku bulması oldukça tabiidir. Ancak diller çoğu zaman aldıkları kelimeleri mana ve ses yapılarıyla olduğu gibi muhafaza etmeyip, bunlar üzerinde türlü değişiklikler yapmaktadırlar. Her dil, çeşitli sebeplerden dolayı bünyesine dahil ettiği kelimeleri kendi hançeresine ve ses özelliklerine uydurmaktadır. Türk Dili de eski devirlerden beri bu kurala uymakta ve aldığı kelimeleri Türkçe nin ses imkanlarıyla ifade etmektedir. Kazak Türkçesi ndeki ileri fonetik uyumlar ve ses zenginlikleri, bu zamana kadar ne yazık ki, yerli ve yabancı pek çok Türkolog tarafından kuralsızlık, yahut kuralların dışına çıkma olarak nitelendirilmiştir. Biz bu tür yanlış değerlendirmelerin bir kısmının altında ideolojik kasıt bulunduğunu görüyorsak da, ekseriyetinin sebebinin Türk halklarının birbirleriyle ve dış dünyayla uzun yıllardan beri irtibatsız olmalarından kaynaklanan bilgi eksikliği olduğuna inanmaktayız. Oysa, iddia edilenlerin tam aksine, Kazak Türkçesi nde Türk Dili nin standartlarına ait hemen hemen bütün ses özellikleri ve uyumları bulunmakla birlikte, bunlar diğer şivelere göre oldukça ilerlemiş durumdadırlar. Keza bilim dünyasının sözünü ettiğimiz kesiminin kuralsızlık tan kast ettiği de budur. Çalışmamızın, daha önce de belirttiğimiz gibi, Kazak Türkçesinin ses bilgisine yeni yaklaşımlar getireceği ve bu yaklaşımların araştırmacılara farklı ufuklar kazandıracağına inandığımız için büyük bir önem arz ettiğini düşünüyoruz. Ayrıca küreselleşen dünyamızda yapay yollarla ayrılan Türk halklarının da, birbirlerine daha fazla yakınlaşmaları, bu bağlamda aradaki ses engellerinin aşılarak ortak Türk yazı dillerinin oluşturmasına katkıda bulunacak olan tezimiz, bu konuda önemli ve faydalı teklifler de sunacaktır. Hemen belirtmeliyiz ki, çalışmamızda transkripsiyon alfabesini kullanmak yerine, 1991 yılında neredeyse bütün Türk topluluklarının bilimadamlarının katılımıyla İstanbul da düzenlenen Milletlerarası Çağdaş Türk Alfabeleri Sempozyumu nda karara bağlanan genişletilmiş Ortak Türk Latin Alfabesini tercih ettik. Buna göre Türkiye Türkçesi alfabesinde bulunmayan bazı sesler aşağıdaki tabloda belirtildiği üzere kullanılacaktır:

Kiril Alfabesi Latin Alfabesi ² Q ³ Ñ X У X W Ä Bu sistemi kullanmaya karar verirken iki unsuru göz önünde bulundurduk. Bunlardan birincisine göre; transkripsiyon harfleri araştırmanın yapıldığı dilin çağdaş alfabesinde bulunmayan sesleri ifade etmek amacıyla icat edilmiş şekillerdir. Bizim araştırma alanımızda ise -yapılacak derlemelerde karşılaşılacak yerel sesler dışındazaten kararlaştırılmış olan zengin bir alfabe vardır ve mecbur kalınmadıkça başka bir formül aramaya da gerek yoktur. İkinci olarak, gelecekte Kazak Türkçesinin yukarıda belirtilenler dışında bütün harfler Türkiye alfabesiyle aynı olmak kaydıyla, bu alfabeyi kullanmasının Türk Dili nin istikbaldeki durumu açısından faydalı olacağı kanaatindeyiz. Çalışmamızın bu noktada da bir örnek teşkil etmesini arzuluyoruz. Buna ek olarak, verdiğimiz Karakalpak ve Nogay Türkçesine ait örneklerde de aynı alfabeyi kullandığımızı belirtmek isteriz. Mesela Nogay yazı dilinde g ve k ünsüzlerinin kalın varyantları olan ğ ve q sesleri için ayrı birer harf bulunmamaktadır. Bu duruma rağmen biz, telaffuzları birebir aynı olan Kazak ve Karakalpak Türkçeleri ile Nogay Türkçesi arasında en azından bu çalışmada bir imla birliği sağlamak amacıyla kalın sıradaki Nogayca sözler için ğ ve q harflerini kullanmayı uygun gördük. Kazak Türkçesinin ağızlarındaki farklılıklar araştırılırken Kazak ülkesinin çeşitli bölgelerinde yaşayan insanların konuşmaları tespit edilmiş, fırsat bulundukça ülke, şehir şehir ve köy köy dolaşılmıştır. Ayrıca, Kazak Türkçesinin geçirdiği ses değişim evrelerini araştırmak için en sağlıklı bilgilere ulaşılmış, bize göre Sovyet döneminde girilmesi yasaklanmış olan arşivlere erişilmiştir. Almatı ile Kazakistan ın diğer bazı kültür merkezlerindeki arşivlerde bulunan ve çoğu bugüne kadar gün yüzüne çıkmamış olan eserlere ulaşabilmek, Kazak Türkçesi fonetiğinin asırlar önceki durumunu tespit

edebilmemiz açısından çok önemliydi. Kazak Türkçesi Grameri, ayrıca bu kapsamda fonetiğini standart normlarda değerlendiren Kazakistan, eski Sovyetler Birliği, Türkiye ve Batı dünyası kökenli pek çok esere ulaşmak imkanını bulmuş bulunuyoruz. Standart fonetik özellikler Kazak Türkçesinin tanınmış edebî eserlerinden alınmış örnek metinlerle de desteklenmiştir. Kazak Türkçesinin fonetik hususiyetlerine örnek teşkil etmek üzere, Kazak Türklerinin Abay Qunanbayev, Mağjan Jumabayev, Şäkärim Qudaybergenulı gibi ünlü edebi şahsiyetlerine ait eserlerden faydalanılmıştır. Tezimizde Kazak Türklerinin bugüne kadar kullanmış oldukları alfabelerin tümü, örnekleriyle ve eleştirel bir gözle ele alınmıştır. Kazakların çeşitli dönemlerde kullandıkları Arap, Latin ve Kiril Alfabeleri ile bunların ses yapısına yaptıkları tesir ise ilmi kriterler göz önünde bulundurularak incelenmiştir. Ayrıca Kazakistan ın bağımsız bir cumhuriyet olarak yaşadığı günümüzde, bu ülkede süregelen alfabe tartışmaları, çeşitli bilimadamlarının teklif ettiği türlü alfabe modelleri ve bunların Kazak Türkçesinin müstakbel ses yapısına ne gibi etkilerinin olabileceği de bahis mevzularından biri olarak ele alınmıştır. Kazak Türkçesi nin genel ses bilgisi, ünlü ve ünsüz sesleri, bu seslerin birleşmesi, hece, Kazak fonetiğinin gelişme devreleri, tarihi, gramerlik ve konuşma dilindeki ses olayları, Kazak Türkçesi ağızlarındaki ses farklılıkları, yazıya aksetmeyen seslik durumlar, Kazak Türkçesi fonetiğinin son dönemdeki yapay gelişimi, siyasi baskılarla defalarca değiştirilen Kazak alfabelerinin ses yapısına tesirleri ve Kazakça nın alıntı kelimelere uyguladığı fonetik kriterler gibi araştırılmaya açık bakir konular, belli bir düzen içerisinde verilmiştir. Bu konular incelenirken daha önce bahsetmiş olduğumuz araştırma yöntemleri uygulanmış ve bu model gerekli görüldüğü durumlarda zenginleştirilmiştir. Tezin biçim ve içerik düzenlemesi, Trakya Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü nün bastırdığı Tez Hazırlama El Kitabı nda öngörülen kurallara tam bir uyumluluk içerisinde tanzim edilmiştir 1. 1 Tez Hazırlama El Kitabı (1999), T.Ü. Sosyal Bilimler Enstitüsü, Edirne.

1. Kazak Adı ve Kazaklar Kazak adının aslında hür, serbest, bekâr, merd, yiğit ve cesur manasına geldiğini, daha sonraları ise derbeder serserî gibi manalarda kullanıldığını belirten Nadir Devlet, Türkiye de de bu birinci manada olduğu gibi Kazak erkek tabirinin sertlik ifadesi olarak kullanıldığını hatırlatıyor 1. Zeki Velidi Togan ise Kazak adının ilkin ancak sultanlara mahsus olduğunu, sonra onlara tabi kabilelere ve tüzümek istedikleri devlete de itlâk olunduğunu, o vakte kadar Kazak kelimesinin devlete değil, kabileler heyetine bile ad olduğunun görülmediğini ifade ederek; bu ismin ekseriya siyasi bir maksatla, bir isyan neticesinde ailesiz (boydak) halde ve bazen de aile ile cemiyetten uzaklaşarak dağ ve sahralara çekilen ve fırsattan istifade ederek hükümet işlerini ele alana kadar el ve kabilenin himayesinden dışarıda dolaşan sergüzeştçilere bir sıfat olarak verildiğini söylemektedir 2. Çekoslovak tarihçisi Groznıy Kazakların milat öncesinde Hazar denizinin batı bölgesinde yaşayan Hunların torunları olduklarını ve Kazak sözcüğünün Kafkaz Kafkasya ve Kaspi Hazar kelimelerinin bünyesindeki kaz, kas hecesinden türemiş olduğunu söylüyor. Vernştam, Radloff, Vamberi, Bartold ve Samoyloviç de bu görüşte olup, bu sözcüğün Kaspi Hazar ve Sak Saka sözcüklerinin birleşiminden meydana geldiğini ve hür, yiğit, bağımsız, isyancı anlamlarını sonradan kazandığını ifade etmektedir. Togan ın değindiği gibi Türklerde hükümdar adayı için kazak çıkmak bir nevi kendi rüştünü ispatlamak fırsatı olmaktaydı. Yandaşlarıyla birlikte devlet merkezinden ayrılan oğul, bu tür bir aykırılıkla başlattığı hareketiyle tahta liyakat kesp etme yoluna girmekteydi. Bir adet olarak Türkler arasında uzun yıllar yaşayan kazak çıkmak yabancı kültürlere de tesir ettiği göz önünde bulundurulursa, bu hareketin ne denli yaygın olduğu daha iyi anlaşılacaktır. Bütün bu bilgilerden hareketle, Kazak Hanlığı nın, Altın Orda Devleti&nden, yani merkezi idareden koparak kurulan bir idari 1 N. Devlet, (1989): Çağdaş Türk Dünyası, Marmara Üniversitesi Yayınları, İstanbul: s. 147. 2 Z. V. Togan, (1981): Bugünkü Türkili (Türkistan) ve Yakın Tarihi, 2. Baskı, Enderun Kitabevi, İstanbul: s. 37.

şekil olduğu da hesaba katıldığında, adını kazak çıkmak adetinden almış olabileceği kuvvetle değerlendirilmesi gereken bir mesele haline gelmektedir. Zira bilindiği gibi, 1466 yılında Barak Han ın oğulları Kerey ve Canibek, Ebülhayır Han a (kz= Äbilqayır) isyan ederek Yedi Su etrafına göç etmişler, böylece kazak çıkmışlardır. Kazak Hanlığı da, bu tarihten itibaren kurulmuştur. Bizce Kazak adı için, en mantıklı yaklaşım da böyle olmalıdır. Topluluk ismi olarak Kazak adına ilk defa XI. asırda, 1534 tarihli Rusça bir metinde rastlanmış olup, bu asırdan sonra Türkçe kayıtlarda dahi seyrek de olsa Kazak kelimesinin geçtiği bilinmektedir. Kazaklardan bahsederken tarihçi Marr Kafkasya da Kazak lar (kasok, kasahi) diye bir halkın yaşadığını, Ermeni tarihçi-yazar Musa Hareni ise, İran hükümdarı Velirittis in devrinde, M.Ö. 197-126 yıllarında Kazakların Farslarla savaştığını yazıyor. Bütün bu bilgilere rağmen Türkiye deki bazı bilimadamlarının Kazaklar Orta Asya da Moğol istilasından sonra oluşmuş Türk-Moğol karışımı bir halktır 1 veya Kazaklar Sibirya, Moğol ve Kalmuk kabilelerinin de bir kısım iştirakıyla, aşağı yukarı XV. asırda ortaya çıkmıştır 2 benzeri yorumları bilim adına oldukça endişe vericidir. Bu bilimadamları sözünü ettikleri karışım ı nasıl tespit etmişlerdir? Tarihi kaynaklarda buna dair deliller bulunmakta mıdır? Yoksa bu insanlar üzerinde DNA testleri mi uygulanmıştır? Elbette hayır! Biz, bilim le uzaktan yakından ilişkisi olmadığı gibi, Kazak Türklerine karşı ağır bir hakaret taşıyan bu tür söylemlerin artık hak ettikleri gibi değerlendirilmesini diliyoruz. Belki de bu ilk anlamdan hareketle Ruslar, Türkleri taklit ederek kurdukları askeri bir gruba Kazak adını vermişlerdir. Bu Rus Kazaklarıyla, Türk Kazaklar çokça birbirine karıştırılmakta olup, esasında elbette aralarında hiçbir köken ilişkisi bulunmamaktadır. Bu iki farklı etnik topluluğu ayırmak amacıyla, Rus Kazaklarına Nadir Devlet Kozak, Rus Kozak, Don Kazakları 3, Zeki Velidi Togan ise Kazaçi, Kozak, Rus Kozağı 4 tabirlerini kullanmayı uygun bulmuşlardır. Rusça da da Türk 1 T. Tekin, M. Ölmez, (1999): Türk Dilleri, Simurg Yayınları, Ankara: s. 107. 2 R. R. Arat,(1964): Kazakistan, İslam Ansiklopedisi, 6. cilt, s: 498. 3 N. Devlet, (1989): s. 147. 4 Z. V. Togan, (1981): s. 145.

Kazaklara Кaзax denilirken, Rus Kazakları için Кaзaк ve Кaзaкu ifadeleri kullanılmaktadır. XIX. asrın başlarına kadar Kazak ve Kırgız kavramlarının birbirinden çok da ayrılmadığını belirtmek isteriz. Ruslar, Kalmuklar ve Tatarlar başta olmak üzere, birçok topluluk Kazaklarla Kırgızları tek bir etnik unsur olarak kabul etmekteydi. Sovyetler Birliği bünyesinde kurulan Kazak yönetiminin adı Kırgız Muhtar Sovyet Cumhuriyeti olduğu gibi, çalışmamızın ilerleyen bölümlerinde sıkça karşılaşılacağı üzere Rus dilinde kaleme alınan ilk Kazakça dilbilgisi kitaplarının adı bile daima Kirgizski Yazık idi. Z. V. Togan ın da belirttiği gibi Rus bilginleri bu Türk topluluklarını birbirinden ayırmak amacıyla önce Kazakistan Türklerini Kırgız-Kazak, Tiyanşan Türklerini ise Kara Kırgız olarak adlandırmaya başladılar 1. Bugün ise, Kazak ve Kırgız Türkleri, aralarındaki müthiş kültür ve dil birliğine rağmen ayrı unsurlar olarak kabul edilmekte, öyle isimlendirilmektedir. 2. Kazakistan Tarihçiler, Türklerin M.Ö. I. asır sonlarından beri bu günkü Kazakistan topraklarında yaşadıklarını kaydetmektedir. VI.-VIII. asırlarda Göktürk Devletinin, X- XII. asırlarda Karahanlılar ın, XIII. asrın sonlarından itibaren de Altın Orda Devleti nin bir parçası olarak Türkler in yönetiminde kalan Kazakistan, XVI. asırda da Kazak Hanları Burunduk Han (kz= Murındıq) ve Kasım Han ın idaresine girmiştir. Kazak Hanlığı, XIII. asırda Altın Orda Devleti bünyesinde kurulan Ak Orda nın devamı niteliğindedir. Ak Orda, aynı zamanda Altın Orda Devleti nin de merkezidir. Asıl kurucusu Cengiz Han ın torunu Orda Ecen dir. Batu Han, 1227 de Cuci öldükten sonra, Altın Orda yı sağ ve sol kanatlara taksim etmiş, toprakların batı kesimini bizzat kendisi yönetirken, doğu bölümünü ise ağabeyi Orda Ecen e emanet etmişti. Devletin daha sonra Ak Orda adını alacak bu doğu kısmı, 1395 yılında Emir Timur un hakimiyeti altında kalmış, 1428 den 1466 yılına kadar ise Ebülhayır ın idaresinde olmuştur. 1466 yılında Barak Han ın oğulları Kerey ve Canibek, Ebülhayır a isyan ederek Yedi Su (kz= Jetisuw) etrafına göç etmişler, yani bir anlamda kazak 1 Z. V. Togan, (1981): s. 68.

çıkmışlar ve kendi müstakil hanlıklarını ilan etmişlerdir. Bu tarihten sonra Ak Orda Hanlığı, Kazak Hanlığı diye adlandırılmaya başlanmıştır. Bu sebepten, Kazak Hanlığının kuruluşu bazı yorumculara göre 1466 tarihidir. En parlak devrini 1511-1523 yılları arasında Kasım Han ın yönetiminde yaşayan Kazak Hanlığının toprakları, Hazar Denizi nin doğusu ile Aral Gölünün kuzeyinde kalan topraklardan, İrtiş İrmağının yukarı kesimlerine ve Altay Dağlarının batısına kadar uzanan bir coğrafyaya yayılmıştı. Kasım Han ın çıkardığı ve Beş Tüzük (kz= Bes Jarğı) adını verdiği kanuni düzenlemelerle, bu denli geniş bir coğrafyaya yayılmış Türk boyları tam anlamıyla birlik altına alınmıştır. Kazak Hanlığı, 1538-1580 yılları arasında hüküm süren Haknazar Han (kz= Aqnazar) devrinde; 1586-1598 tarihleri arasında hakimiyeti elinde bulunduran Tevekkül Han devrinde de güzel günler yaşamıştır. Tevekkül Han ın ölümünün ardından yerini alan Esim Han (1598-1628), yeni yeni başlayan Kalmuk (Oyrat-Conğar) saldırılarını sert şekilde durdurduğu gibi, çıkardığı Yedi Tüzük (kz= Jeti Jarğı) adlı anayasayla ülke içinde birliği tekrar tesis etti. Kazak Hanlığı, Kasım Han ın ölmesinin ardından, yavaş yavaş zayıflama sürecine girdi. Kalmuklar, XVII. asırda Kazak topraklarına saldırdı ve bu mücadele, asırlar boyu devam etti. İç çekişmelerin de doruğa ulaştığı bu yıllar, Kazak Hanlığının toprak kaybetmeye başladığı yıllar oldu. 1698, 1711, 1712, 1714, 1718, 1723, 1725, 1729 yıllarında Kazaklar ile Kalmuklar (Oyrat-Congarlar) arasında çok çetin savaşlar gerçekleşti. Bazı tarihçiler, Kazakların XVIII. asırda, Ulı Jüz, Orta Jüz, Kişi Jüz olarak boy sistemlerini tasnif etmelerini, üçe bölünmek şeklinde açıklasalar da, hakikat böyle değildir. Aksine, bu tarihlerde üç biy, Kazak topraklarında dağınık olarak varlıklarını sürdüren Türk boylarını bu üç ana boy kitlesinde bir araya getirmişlerdir. Yani, söz konusu olan bir bölünme değil, artan düşman baskılarına karşı bir birleşme dir. 1680 yılında hanlık mertebesine ulaşan Tevkel Han (kz= Täwke), büyük gayretlerle Kazak uruklarını, üçlü saç ayağı üzerinde duran tek bir federasyon çatısı altında birleştirmeyi başardı. Bu atılımlar, Kazak Hanlığının, teşkilat yapısını düzenleyerek devletleşmesi sürecinde atılan en önemle adımlardır. Ancak, Tevkel Han dan sonra, bu sefer komşu Oyratların, Kazak topraklarına

yağma amacıyla saldırmaları, Kazak Türklerini büyük sıkıntıya soktu. Saldırıların sebep olduğu yıkım o denli büyük oldu ki, Kazak Hanları ilk defa olarak Ruslardan yardım isteme fikirini düşünmeye başladılar. Bu talihsiz fikrin hayata geçtiği XVIII. asrın ilk yarısı, aslına bakılırsa Kazak eli için tam 250 yıl sürecek en büyük belanın, Rus belasının da başlangıcı oldu. 1731 de Kişi Jüz, 1740 ta Orta Jüz, 1742 de ise Ulı Jüz Ruslardan Oyratlara karşı koruma talep etti. Rus yardımı hiçbir işe yaramadı ve Oyrat saldırıları 1757 yılında Oyrat Devletinin Çin Mançu Hanedanı tarafından yıkılmasına kadar sürdü. Kazakistan daki Rus yayılmacılığı, işte bu tarihlerde hız kazandı. Kazaklara yardıma gelen (!) Ruslar, Ural Dağlarından İrtiş Irmağına kadar uzanan bölgede önemli askeri yığınaklar yaptılar ve 1822 de Orta Jüz, 1824 de Kişi Jüz, 1848 de de Ulı Jüz Kazaklarını bütünüyle esaret altına aldılar. Ruslar, işgal tamamlandıktan sonra, 1853 yılında bugünkü adı Qızılorda olan Ak-Mescit i, 1854 yılında ise bugünkü adı Almatı olan Verni yi alarak bu şehirlerde büyük kaleler bina ettiler. Yağmacı Ruslar, işgal ettikleri Kazak topraklarını Oral, Torğay, Aqmola ve Semey adlı 4 oblasta (eyalete) böldükten sonra, 1893 tarihinden başlayarak işgallerini perçinlemek üzere ülkedeki Rus nüfusu yükseltmek için Kazakistan ın özellikle kuzeyinde çok sayıda Rus köyü kurdular. Kurulan şehirlerde en güzel yerler, en verimli topraklar bu Rus göçmenlerine verildi. Kazakistan ın bağımsızlığını kazandığı yıllara kadar devam eden bu istila hareketi, 1926-1939 yılları arasında gerçekleştirilen açlık (!) maskeli Kazak katliamı da hatırlanacak olursa, Kazakları kendi yurtlarında azınlık durumuna düşürmekle kalmadı, ülkenin en sefalet içindeki topluluğu haline de getirdi. XVIII. asrın sonunda özellikle Kişi Jüz Kazaklarının Ruslara karşı silahlı ayaklanmaları başladı. Bu ayaklanmaların en önemlileri Sırım Batır (1783-1797), Karatay Sultan (1797-1814), Arınğazı Sultan (1816-1821), İsatay, Mahambet (1836-1837), Eset Batır (1853-1858), Cankoca Batır (1856-1857), Kenesarı Navruzbay (1841-1847) önderliklerinde gerçekleşen ayaklanmalardır. Bütün olumsuzluklara rağmen, bütün dünyada olduğu gibi Kazakistan da da XX. asrın başları, milliyetçilik duygusunun filizlendiği bir dönem oldu. 1910 yılında çıkan Aykap gazetesi ve 1913 tarihinde yayın hayatın başlayan Qazaq gazetesi tam anlamıyla Türkçü çizgide yayın organlarıydı. Bu yıllar Kazak Türklerinin, Çarlık Rusyasına

karşı önemli ayaklanmalarına da şahitlik etti. 1917 Ekim inde gerçekleşen Bolşevik İhtilali nden sonra ise, Alihan Bökeyhanulı önderliğindeki Kazakların, Sovyet Rusyasından tam özerklik talebinde bulunduğunu ve böylece Türkçü bir oluşum olan Alaş Orda Hükümetinin kurulduğunu notlarımız arasına eklemeliyiz. Çarlık Rusyasının işgali altına girdikten sonra Kazak toprakları Rusya nın Bozkır Genel Valiliğine dahil edilmişti. Kazakistan bölgesi, 1917 Ekiminde meydana gelen Bolşevik İhtilali inin ardından ise, 26 Ağustos 1920 tarihinde Kırgız Muhtar Sovyet Sosyalist Cumhuriyeti adıyla uzun yıllardan sonra ilk kez yarı bağımsız bir statü kazandı. Kırgız MSSC nin adı, 15 Haziran 1925 tarihinde Kazak Muhtar Sovyet Sosyalist Cumhuriyeti olarak değiştirildi 1. Kazakistan, 5 Aralık 1936 tarihinde ise Sovyet Cumhuriyeti ünvanını alarak adını Kazakistan Sovyet Cumhuriyeti olarak yenilemiştir. Sovyet idaresi altındaki konar göçer Kazakların, 1930 larda başlatılan, mecburi yerleşikleştirmeye (kolhozlaştırmaya) sebebiyle maruz kaldıkları yapay açlık sırasında ve 1937-1938 yıllarında gerçekleştirilen soykırım (repressiya) yıllarında milyonlarca kayıp verdiklerini biliyoruz. Kazaklar, yaşadıkları bu katliamlar yetmiyormuş gibi, 1954 te 6 milyon 300 bin hektar yerin zor kullanılarak Rus muhacirlerine dağıtılması, 1960 lı yıllara kadar Rus göçmenlerini yerleştirme planlarının uygulanması neticesinde ülkelerinde tam anlamıyla azınlık durumuna düştüler. Repressiya yıllarında aydınlar başta olmak üzere Türk üm diyen herkesin aileleriyle birlikte öldürülmelerinden sonra, müthiş nüfus kayıplarına uğrayan Kazaklar, bu tarihlerin ardından sistemli olarak asimle edilmiş, planlı bir şekilde mankurt laştırılmışlardır. Kazak topraklarının asırlar sonra tekrar bağımsızlığa kavuşmasında 17-18 Aralık 1986 da meydana gelen ünlü Aralık (kz= Jeltoqsan) olayları ateşleyici bir vazife görmüştür. Jeltoqsan Olayları, 16 Aralık 1986 tarihinde Kazikastan SSC Komünist Partisi Merkezi Komitesinin, Kremlin in emriyle yıllardır 1. sekreterlik görevini 1 Nadir Devlet, bu muhtar cumhuriyeti nin ilk adının yanlış olduğunu söylemektedir. Biz ise, Devlet in tespitini yanlış olarak nitelemek zorundayız. Zira, bugünün Kazak ve Kırgız toplumları, hatta bunların dilleri, o yıllarda hiçbir tarihi ve filolojik kaynakta birbirlerinden ayırt edilmemekteydi. Demek, bu Türk halkları aynı milletin unsurları olarak görülmekteydi ve gerçekten de öyleydi. Verdiğimiz tarihler, birleşme yi (komünü) savunan istilacı kızıl Rusların, bölme operasyonlarını en korkunç seviyede hayata geçirdikleri yıllardı.

sürdüren Dinmuhammet Qonayev i görevinden alması ve yerine Kazakistan la hiçbir alakası olmayan bir Rus u, Gennadıy Kolbin i getirmesiyle patlak verir. Başta başkent Almatı olmak üzere, birçok Kazak şehrinde meydanları dolduran binlerce üniversiteli Kazak genci, durumu Kazakistan a Rus başkan istemiyoruz sloganlarıyla protesto eder. Kızıl Ordu olaylara müdahale eder ve asla geri adım atmayan onlarca Kazak Türkü, Rus tankları altında can verir; bir kısmı ise tıkıldıkları hapishanelerde maruz kaldıkları korkunç işkenceler sonrasında şehit olur. Kazakların uğradıkları bu son katliam, aslında kanlı Rus işgalinin sonunun, bağımsız Kazak devletinin ise başlangıcının da habercisi olur; Kazaklar bir ölür, bin dirilirler. Jeltoqsan da sergilenen Kazak kahramanlığı, Sovyet işgali altında yaşayan daha birçok topluluğa da cesaret verir. Bundan sonra hızla dağılma sürecine giren SSCB, 1990 yılında resmen çökünce, Kazakistan, 25 Ekim 1990 tarihinde önce egemenliğini, 16 Kasım 1991 tarihinde de bağımsızlığını ilan eder. Artık Kazak topraklarında tutsaklık zincirleri kırılmış, Kazak Türkleri, tarihteki layık oldukları yeri tekrar almışlardır. Kazakistan Cumhuriyeti Haritası

Bağımsız Kazakistan Cumhuriyeti, doğuda Çin işgali altındaki Doğu Türkistan, güneyde Kırgızistan ve Özbekistan Türk Cumhuriyetleri, batıda Hazar denizi, kuzeyde ise Rusya ve Rus işgali altındaki Altay Özerk Cumhuriyeti ile çevrili, 2.853.000 km 2 lik yüzölçümüne sahip büyük bir devlettir. Kazakistan, bu yüzölçümüyle en geniş topraklara sahip Türk cumhuriyetidir ve Türkiye nin yaklaşık 3,5 katıdır. Bugün, Kazak Türklerinin büyük bir çoğunluğunun (% 80,3) oturduğu, İdil boylarından Batı Sibirya ya, Hazar kıyılarından Doğu Türkistan a kadar geniş bir sahaya yayılmış bir cumhuriyet olan Kazakistan da 8.137.878 lik Kazak nüfusun 6.531.921 lik kısmı yaşamaktadır 1. Eski nüfus sayımlarında tespit edilen bu sayının günümüzde iki katına yakın olduğu tahmin edilmektedir. 3. Kazak Türkçesinin Türk Şiveleri Tasnifindeki Konumu Kazakça nın da bağlı olduğu çağdaş Kıpçak Türkçesi, Türk lehçe grupları arasında, ayrıldığı kollar ve konuşanlarının sayısı açısından en geniş olanıdır. Bu lehçe grubuna, bizim yaptığımız gibi Kıpçak grubu adı verildiği gibi, konuşanlarının yaşadığı coğrafya göz önünde bulundurulmak suretiyle yaygın olarak Kuzey-Batı Türk lehçeleri grubu da denilmektedir. Kazak Türkçesinin yanısıra, çağdaş Kıpçak grubuna dahil olan diğer şiveler; Tatar Türkçesi, Başkurt Türkçesi, Nogay Türkçesi, Karakalpak Türkçesi, Kırgız Türkçesi, Karayim Türkçesi, Karaçay Türkçesi, Balkar Türkçesi ve Kumuk Türkçesidir. Saydığımız bu Türk şivelerinin tamamı yazı dili olmuştur ve görüleceği üzere Altay dağlarından Avrupa içlerine kadar oldukça geniş bir bölgede kullanılmaktadır. Bugüne kadar yapılan Türk dili tasniflerinde bilimadamları Kıpçak grubuna kendilerince değişik adlar vermiş de olsalar, Kazak Türkçesini daima doğru yere oturtmuşlardır. W. W. Radloff, Kıpçak grubuna Batı Dialektleri adını verdiği ve büyük bir eksiklik olarak Nogay, Kumuk, Karaçay, Balkar, Karayim Türkçelerinden söz etmediği 1 N. Devlet, (1993): s. 308-310.

tasnifinde Kazak Türkçesini, Kazak-Kırgız dialekti olarak ifade edip, Karakalpak ve Kırgız (Kara Kırgız) Türkçeleriyle birlikte Kırgız dialektleri arasında anmıştır 1. F. E. Korş un tasnifi, Radloff un değerlendirmelerinin bir tekrarı niteliğinde olup, bu çalışmada Kazak Türkçesi, aynı şekilde Kırgız dialektleri arasında zikredilmiş, farklı olarak ana şive grubuna Kuzey grubu denilmiştir 2. G. J. Ramsted ise, Kazak Türkçesini Batı grubu adını verdiği Kıpçak şiveleri arasında değerlendirmiştir 3. En sağlıklı Türk şiveleri tasniflerinden birine imza atan A. N. Samoyloviç, Kazak Türkçesinin de içinde bulunduğu bu şive grubu için hem Kıpçak grubu, hem Kuzey-Batı grubu, hem de taw grubu deyimini kullanmıştır 4. L. Ligeti, Kıpçak olarak isimlendirdiği grupta Kazak Türkçesini Kazak-Kırgız şivesi olarak dahil etmiştir 5. M. Räsänen ise Kazakça nın içinde bulunduğu bu gruba Kuzeybatı grubu demiştir 6. J. Benzing, konuyu çok daha ayrıntılı olarak ele almış, Kıpçak-Kuman ve Batı dilleri adını verdiği bu grupta Kazak Türkçesini, Aral-Hazar grubu diye isimlendirdiği alt bir kolda Karakalpak, Nogay ve Kırgız Türkçeleriyle birlikte zikretmiştir 7. K. H. Menges de, ana grubun adını Kuzeybatı veya Kıpçak bölümü olarak koyup, Kazak Türkçesini Benzing gibi ayrı bir alt grupta, Aral-Hazar dilleri grubunda Karakalpakça, Nogayca, Kırgızca ve Kıpçak Özbekçesi ile birlikte değerlendirmiştir 8. N. A. Baskakov, Kazak Türkçesini kendi deyimiyle Kıpçak Grubu içerisindeki Kıpçak-Nogay bölümüne dahil etmiş ve burada Kazakça nın yanında yalnızca Nogay ve Karakalpak Türkçelerini saymıştır. Baskakov, diğerlerinden farklı olarak Kırgız 1 W. Radloff, (1882-1883): Classification der Türk-Dialecte Nach den Phonetischen Erscheinungen, Phonetik der Nördlichen Türksprachen, Leizpig: s. 280-291. 2 F. E. Korş, (1910): Klassifikatsiya Turetskih Plemen po Yazıkam, Etnografiçeskoe Obozrenie, Moskva: s. 84-85. 3 G. J. Ramstedt, (1917): Tietosanakirja, IX, s. 2039-2040. 4 A. N. Samoyloviç, (1922): Nekotorıe Dopolneniya k Klassifikatsii Turetskih Yazıkov, Petrograd. 5 G. Bárezi, (1941): Magyar Szófejtö Szótár, Budapest. 6 M. Räsänen, (1949): Materialien zur Lautgeschichte der Türkischen Sprachen, Studia Orientalia XV, Helsinki: 7 J. Benzing; K. H. Menges, (1959): Classification of the Turkic Languages, Philologiae Turcicae Fundamenta I, Wiesbaden. 8 J. Benzing; K. H. Menges, (1959).

Türkçesini, Altay Türkçesiyle birlikte Kırgız-Kıpçak bölümü dediği bölümde ele almıştır 1. N. Poppe de, Kazak Türkçesini Kıpçak grubu adını verdiği bölümde incelemiş; onu ortak ç > ş, ş > s değişmeleri ve n ünsüzüyle başlayan eklerde görülen n > d > t değişimlerini esas alarak Nogay ve Karakalpak Türkçeleriyle beraber bir alt bölüme yerleştirmiştir 2. T. Tekin, Kazakça dahil olmak üzere, Kırgız Türkçesi dışındaki bütün Kıpçak şivelerini Kıpçak grubu veya tawlı grubu dediği ana öbekte değerlendirmiştir 3. Tekin in tasnif denemesinde, Kazak ve Karakalpak Türkçelerini birbirinden ayırmaksızın ele aldığını da hemen belirtelim. N. Devlet de, bir tarihçi olarak Kazak Türklerinin, Doğu Türkçesinin kuzeybatı ve Kıpçak şubesini teşkil eden Kazak Türkçesini konuştuklarını ifade ediyor 4. Biz ise, çağdaş Türk şivelerini Kıpçak grubu, Karluk grubu, Oğuz grubu ve Sibirya grubu olarak 4 gruba ayırdıktan sonra, Kazak Türkçesini bunlar içerisinde Kıpçak Grubuna dahil ediyoruz. Karakalpak ve Nogay Türkçelerini ise, bunları genellikle özel bir alt grupta ele alan bilimadamlarından bir anlamda farklı olarak, Kazak Türkçesinden ayrı bir şive olarak değil, Kazakça ile aynı noktada duran ağızlar olarak nitelendiriyoruz. Karakalpak ve Nogay ağızlarının bugünkü günde birer yazı dili olmaları hiçbir şeyi değiştirmeyecektir; sözgelimi Kayseri ağzının bir sebeple yazı dili haline gelmesinden sonra, Türkiye Türkçesinden ayrı bir şive olamayacağı gerçeğinin hiçbir şeyi değiştirmeyeceği gibi... Bu mantıkla yaklaşıldığında; Kazak, Nogay ve Karakalpak Türkçelerini Kıpçak grubu içerisinde ayrı bir alt bölüm olarak gören ve qos bölümcüğüne sokanlara daha yakın durduğumuzu belirtmek isteriz. 1 N. A. Baskakov, (1960): Tyurkskie Yazıki, Moskva: s. 142. 2 N. Poppe, (1965): Introduction to Altaic Languages, Wiesbaden. 3 T. Tekin, (1989): Türk Dil ve Diyalektlerinin Yeni Bir Tasnifi, Erdem AKM Dergisi, V/13, Ankara. 4 M. Saray, (1993): Kazak Türkleri Tarihi, İstanbul: s.107.

3.1. Kazak-Karkalpak-Nogay Türkçeleri Kıpçak, bir Türk boyunun, en sonraları bu boyun rehberliği altında kurulan siyasi ve kavmi birliğin adıdır 1. Avrupalılarca «Kuman» şeklinde adlandırılan Kıpçaklar, aslında Kumanlardan ayrı bir boylar birliği olmasına rağmen, bu iki Türk unsuru daha sonraları «Kıpçak» adı altında birleşmiş ve XII. asırdan beri bu adla adlandırılagelmişlerdir 2. Anlaşılacağı üzre Kıpçak adı bir boyun ismi olmaktan çok tarih sahnesinde birleşik bir boylar teşkilatı olarak görülmüşlerdir. Tarihin ilerleyen devirlerinde ise bu teşkilatı oluşturan küçük boyların bazıları kendi aralarında biraz daha yakınlaşarak geniş Kıpçak şemsiyesinden dar olsa bile büyükçe boy birlikleri kurmaya temayül etmişlerdir. Mesela günümüzde hayatlarını idame ettirmekte olan Tatar [Tatar-Başkurt], Kazak [Kazak-Nogay-Karakalpak], Karaçay [Karaçay-Malkar] gibi Kıpçak grupları, küçük uruğların büyük merkezlerde yoğunlaşmalarıyla meydana gelmişlerdir. Tarihi vesikalardan, Karakalpakların, bugün Karakalpakistan Özerk Bölgesinde yaşadıkları yere İdil boylarından, Nogaylardan kopup gelen Türkler olduğunu biliyoruz. Karakalpakistan ın bir zamanlar Kazakistan Sovyet Cumhuriyeti sınırları içinde bulunduğu ve cetvelle çizilmiş bir haritayla çok sonraları Özbekistan a bağlandığını da hatırlanacak olursa, bu üç unsur (Kazak-Nogay-Karakalpak) arasında ne büyük tarihi birliklerin olduğu daha rahat görülecektir. Bugün nüfusunun çoğunluğu, Özbekistan a bağlı Karakalpakistan Otonom Cumhuriyetinde yaşayan Karakalpak Türklerinin toplam sayısı 475.000 civarındadır 3. Karakalpak toprakları, Sovyetler Birliği döneminde önce 1930 yılında Kazakistan a, sonra 1932 de doğrudan doğruya Rusya ya ve 1936 yılında da Özbekistan a bağlanmıştır 4. Karakalpak Türkçesiyle ilk defa 1924 yılından itibaren konuşma dili esas alınmak suretiyle gazete ve edebi eserler basılmaya başlanmıştır 5. Zaten çok küçük bir 1 A. Temir, (1992): Kıpçak Edebiyatı, Türk Dünyası El Kitabı III., Ankara: s.103. 2 A. F. Karamanlıoğlu, (1962): Kıpçaklar ve Kıpçak Türkçesi, Türk Dili ve Edebiyatı Dergisi, Sayı: 12, İstanbul: s. 175. 3 M. Tetimov, Türkiler Düniyesi, Almatı: s. 19. 4 A. İnan, (1987): Karakalpaklılar, Makaleler ve İncelemeler, Türk Tarih Kurumu Yayınları, Ankara: s. 13. 5 N. A. Baskakov, (1952): Karakalpakskiy Yazık II, Fonetika i Morfologiya, Çasti Reçi i Slovoobrazovanie, Moskva: s. 11-12.

coğrafyada yaşayan Karakalpak Türklerinin yazı dillerinin kuzey ağızlarına dayanılarak hazırlandığını 1 biliyoruz. Nogay Türkleri günümüzde, Kırım ın kuzeyinden Romanya ya, Türkiye ye ve II. Dünya Savaşından sonra gönderildikleri Özbekistan ve Sibirya da yaşayan nüfuslarını saymazsak, yerleştirildikleri Karaçay-Çerkes Özerk Bölgesi nde ve Kuzey Dağıstan da 2 yaşamaktadırlar. Bu bölgelerde hayatlarını devam ettiren Nogayların sayısı, 1982 Sovyet sayımlarına göre 53.762 3 olup, bugün bu sayının 65-70 binlere çıktığı tahmin edilmektedir. Nogay Türkleri'nin henüz 1928'lerde Latin harfleri esasına göre düzenlenmiş bir alfabeye 4 ve dolayısıyla bir yazılı dile ancak kavuşabilmiş olduklarını görüyoruz. Bunun yanında yazılı bir Nogay edebiyatından bahsetmek mümkün değildir 5. Kazak, Karakalpak ve Nogay Türkçelerinin aynı şivenin ağızları olarak çağdaş Kıpçakça nın qos grubunu oluşturduğunu söyleyebiliriz. Kıpçak grubunda, Kazakça dan başka, Nogay, Karakalpak, Tatar, Başkurt, Karaçay, Balkar, Kırgız gibi Türk şiveleri de bulunmaktadır. Bunlardan Nogay ve Karakalpak şiveleri, Kazak Türkçesinden müstakil olarak değerlendirilemeyecek kadar ona yakın şivelerdir 6. Bu sebepten dolayıdır ki, tezimizde Kazak Türkçesinin fonetiği, adı geçen bu şivelerle, özelikle de Nogay ve Karakalpak Türkçeleri ile bağlantılı olarak incelendi ve böylece Türk şiveleri arasındaki gizli kalmış bağlar da gün yüzüne çıkarılmış oldu. Nogaylar ve Karakalpaklar arasındaki birlik, bugüne dek pek çok bilimadamı tarafından dile getirilmiştir. Bunlardan A. İnan Karakalpakların Nogaylarla birlikte XVI. yy. a kadar Volga ve Yayık (İdil ve Ural) nehirleri boylarında yaşadıklarını 7, H. 1 D. S. Nasırov; O. D. Dospanov, (1971): Qaraqalpaq Dialektologiyasınıñ Geypara Mäselelerine, İssledovaniya po Karakalpakskomu Yazıku, Nukus: s. 65. 2 N. A. Baskakov (red.); S. A. Kalmıkova; M. F. Saruyeva, (1973): Grammatika Nogayskogo Yazıka, Fonetika i Morfologiya, Çerkessk: s. 5. 3 S. Tezcan, (1987): Von der Chinesischen Mauer bis zur Adria: Die türkische Sprachkarte, Germano-Turcica, zur Geschichte des Türkisch-Lernens in den Deutschsprachigen Ländern, Bamberg: s. 13. 4 N. Devlet, (1993): Çağdaş Türkiler, Doğuştan Günümüze Büyük İslam Tarihi, Ekcilt, İstanbul: s. 287. 5 A. Caferoğlu, (1965): Kafkasya Türkleri, TK IV, Sayı. 38 (Aralık), Ankara: s. 172-178. 6 O. Doğan, (1997): Kazak, Nogay ve Kırım Çöl Türkçesindeki Atasözleri ve Bunların Şive ve Ağız Yönünden Değerlendirilmesi, Yüksek Lisans Tezi, İstanbul Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, İstanbul 7 A. İnan, (1987): s. 46.

Howorth Nogayların Peçeneklerin devamı, Karakalpakların da Nogayların bir kolu olduğunu 1, P. P. İvanov da P. Rıçkov un kayıtlarına göre Karakalpakların kendilerinin de Nogaylardan koptuklarına inandıklarını ve en eski yurtlarının İdil in sağ tarafı olduğunu rivayet ettiklerini 2 belirtmiştir. K. H. Menges in Karakalpaklar, Nogaylar ve Kazakların birliği konusundaki yorumları ise, dikkatten kaçmaz niteliktedir. Menges, bu üç topluluğu hem köken, hem de dil olarak birlikte değerlendirir 3. Tam 21 yıl, tek amacı Türk halklarını birbirlerinden ve ortak milli değerlerinden ayırmak olan Kazak Sovyet Ansiklopedisi'nin ilmi kontrol, tarih, arkeoloji ve etnografya konularında yazı işleri müdürlüğünü yapmış olan Bayuzaq Qojabekulı bile Nogaylar XIX. asırda Orta Asya ile Kazakistan'a yerleşen halkların arasındaydı. Bunların halk türkülerinde, dilinde benzerlik bol 4 demekle bir gerçeği ikrar ediyordu. Tezimizin tarihi ve gramerlik ses olaylarını ele aldığımız bölümlerinde, Kazak Türkçesinde görülen ses olaylarının pek çoğunun Karakalpak ve Nogay Türkçelerinde de görüldüğünü örnekleriyle izah etmeye çalıştık. Bu üç Türk şivesinin, Sovyet Türkolojisinin iddia ettiği gibi ayrı diller olmak şöyle dursun, Kazak Türkçesine ağız olma yakınlığında olduğu gerçeğini, Türkiye de, Türkiye dışındaki bütün Türk şivelerinin ayrı diller olduğunun en ateşli savunucularından olan Prof. Dr. Talat Tekin in öğrencisi Süer Eker bile Kazakça, Kırgızca ve hatta Nogayca arasındaki farklılıklar, dilbilimsel olarak dil olmayı gerektirmeyecek ölçüde azdır 5 cümlesiyle itiraf ediyor. Oysa, Talat Tekin, kendisini aşan bir hamleyle Karakalpakça yı Kazak Türkçesinin bir diyalekti olarak nitelerken 6 ; Nogayca ya (ayrı bir dil kabul etmesine rağmen) Kazakça ve Karakalpakça ya çok yakın olma payesini bahşediyor 7. Filiz Kılıç da, Aral-Hazar grubu Kıpçak Türk lehçelerinin ses özelliklerini ele aldığı yüksek lisans çalışmasında Aral-Hazar grubu Kıpçak Türk lehçelerinden sırasıyla Kazak, Karakalpak 1 P. P. İvanov, (1938): Karakalpakların Tarihine Dair Materiyaller, Ülkü, C. XI, Sayı: 66, Ankara: s. 542-543. 2 P. P. İvanov, (1938): s. 544. 3 K. H. Menges, (1947): Qaraqalpaq Grammar, Part One: Phonology, King s Crown Press, Morning Heights, New York: s. 1-5. 4 Q. B. Albanıy, (1994): Tarıyxıy Tanım, Almatı: s. 218. 5 S. Eker, (1998): Kıpçak Grubu Türk Dillerinin Karşılaştırmalı Ses Bilgisi, Doktora Tezi, Hacettepe Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, Ankara: s. xiv. 6 T. Tekin, M. Ölmez, (1999): Türk Dilleri, Simurg Yayınları, Ankara: s. 109. 7 T. Tekin, M. Ölmez, (1999): s. 114.

ve Nogay Türkçeleri özellikle birbirine yakın durur 1 derken aynı hakikati dillendirmiş oluyor. 4. Çağlar Boyu Kazak Türkçesinin İmlası ve Kazak Yazı Dili Kazak Türkçesi, asırlarca bir Türkistan da konuşulan bir Kıpçak ağzı olarak yaşadıktan sonra, ilk defa XIX. asırda yazı dili olma sürecine girmiştir. Çalışmamızın IV. bölümünde Kazak Türkçesinin Alfabe Serüveni başlığı altında ayrıntılı olarak incelediğimiz üzere, Kazakça yı ilk kez XIX. asrın ikinci yarısında N. İlminskiy gibi misyoner bilimadamları, Kiril alfabesiyle yazıya geçirmişlerdir. Bu yıllardan sonra Kazak Türkçesinin yine Kazaklar tarafından Arap harfleriyle yazıldığı bir gerçekse de, Kazakça nın tam anlamıyla bir yazı dili olma sürecine girmesini, Ahmet Baytursınulı nın Kazak Arap alfabesi üzerinde yaptığı çalışmalarının başladığı tarihlerle birlikte anmak gerekir. Konunun hükümet marifetiyle ele alındığı yıllar ise, Kazak Türklerinin zorla Latin alfebesine geçirildiği 1929 tarihinden sonra başlar. Kazakların daha önce köklü bir yazı diline sahip bulunmamaları, onlara yapay bir yazı dili ve imla sunma noktasında Rusların işini, Özbek, Tatar gibi diğer Türk boylarıyla kıyaslanamayacak derecede kolaylaştırmıştır. Türkiye nin yaklaşık 3,5 katı yüzölçümüne sahip olan Kazakistan ın değişik bölgeleri arasındaki ağız farklılıkları, yok denecek kadar az seviyededir. Buna karşın, Sovyetler Birliği zamanında Kazak yazı dili, bünyesinde diğer bölgelere nazaran en keskin farklılıkları bulunduran Kuzey Kazak ağızları temeli üzerine tesis edilmiştir 2. Qajım Basımulı, Jaña Ärip pen Jaña Emle jäne Dıbıstarımızdıñ Jikteri Yeni Harf ile Yeni İmla ve Seslerimizin Sistematiği adlı eserinin Eski Emlämizdiñ Qurılısı Eski İmlamızın Yapısı bölümünde Kazak imlası hakkında şunları söylüyor : Kazak imlasını sisteme oturtan Ahmet Baytursınulı idi. Eski imla, Arap harflerinin karakterine uygun, genel Türk yazı dilinin özelliklerine uyumlu olarak kurulmuştu. Bu sebepten, imlada halis Kazak seslerine, sözlerine uygun bir sistem kullanılmıyordu. Eskiden, al sözünü yazarken ال diye yazar ve elifin üstüne gereksiz eğri bir çizgi koyardık. Tereze sözünü iki 1 F. Kılıç, (1997): Aral-Hazar Grubu Kıpçak Türk Lehçelerinin Karşılaştırmalı Ses Bilgisi, Yüksek Lisans Tezi, Ankara Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, Ankara: s. 10. 2 Ş. Sarıbayev; G. Qaliyev, (1991): Qazaq Dialektologiyası, Almatı: s. 143.

türlü e ile تيرهزه diye yazıyorduk. Açıkça işitilen bazı seslerin işaretlerini koymaksızın mıltıq sözünü ملتق şeklinde yazardık. Eski imlanın bu şekilde kuruluşu, tabi ki güç oluyordu. Bundan başka, sesler de doğru dürüst gruplandırılmamış, bilimsel bir sisteme oturtulmamıştı. Bir taraftan Arapça sözlerin imlası, değiştirilmeksizin saklanıyordu. Dilimizin asli kuralları yeterli derecede incelenip, imlada hayata geçirilmemişti. Böylesine eksiklere rağmen, doğru yanlış yazıp geçerdik. Ulu Ekim Devriminden sonra, henüz Latin alfabesinin alınmadığı günlerde bile, imlamızın bozukluğu konusunda konuşma imkanı doğdu. Bilimsel bilinçleri artan gençler, imlamızın eksiklerini sorgulamaya başladı. Bundan sonra Ahmet, eski imla eksiklerini birazını, kendisi de durumun farkında olduğu için, ortadan kaldırmayı başardı. Onardı. Ancak yine de bütünüyle eksiksiz hale getiremedi. İmla meselesi hakkında hiçbir şey basılmadı. Bunun ardından 1924 yılında Orınbor daki Bilimadamları Toplantısı nda imla meselesi tartışmaya açıldı; münakaşa edildi. Ne var ki, bu toplantıya gençlerden neredeyse hiçbir temsilcinin katılmamasının yanısıra, katılımcıların çoğunluğu eski Aydınlar idi. Latin harflerinin kabulünden sonra da, imlamızın temelinde herhangi bir değişiklik yapılmaksızın, basit yazım özellikleri yenilenmişti. Sesler, yenibaştan kategorize edildi. Bu kategorize çalışmalarında bilimsel bir yol izlenemedi ve yazım sözcük sonlarına eklenen ekler açısından ele alınmıştı. Latin harflerinin almamızdan sonra, önceki imlamızı tekrardan yenilemek kaçınılmazdı. Çünkü, harflerin yeni, imlanın eski olması, büyük bir çelişkiydi. 1 Basımulı, eski imlanın bazı noktalarda kökene dayalı, bazı durumlarda ise sese dayalı olduğunu, bu durumun büyük bir kargaşa yarattığını, bunun ise bu iki sistemden birinin resmi olarak belirlenmemiş olmasından kaynaklandığını belirtiyor. Ona göre; bu sebepten ötürü, bir sözü bazıları sese dayalı imlayla yazarken, bazıları ise kökene dayalı sistemle yazıyordu: (Tas pa? Tas ba?; Attıñ, atdıñ) Yine Basımulı nın ifadelerine göre; yeni imla yazımın temelini sese dayalı sisteme göre belirledi; kökene dayalı sistem ise terk edildi 2. Oysa yine aynı bilimadamı, aynı eserinde Kazak Türkçesinin en önemli özelliklerinden biri olan dudak uyumunun yazıya geçmesini reddediyordu. Şüphesiz ki, bu tavır, onun ısrarla üzerinde durduğu sese dayalı imla fikrine taban tabana bir zıtlık arz etmektedir 3. Onun bu çabaları ve S. Amanjolov un 1940 ta Kiril alfabesine geçilmesinin ardından aynı tavrı devam ettirmesi, dudak uyumunu Kazak imlasından tamamen silmiştir. 1 Q. Basımulı, (1932): s.8-9. 2 Q. Basımulı, (1932): s.13. 3 Ayrıntılı bilgi için bkz. Gramerlik Ses Olayları > Dudak Uyumu

Çok geç tarihlerde yazı dili olan Kazak Türkçesinin imlası, bugün bile oturabilmiş değildir. Her ne kadar, Kazak Kirilinin ve yeni Kazak imlasının kurucularından olan S. Amanjolov, daha 1940 larda Bazı sözlerin ğılım ilim, xalıq qalıq, jäne jana, öytkeni üytkeni şeklinde her yerde değişik değişik yazıldığını, bu sözlerin yazımlarının tek şekilli hale getirilmesi için imla kılavuzunda doğrusunun gösterileceğini 1 belirtmişse de, onun o yıllarda gündeme getirdiği konular, 2003 Kazakistan ında bile güncelliğini korumakta olan imla problemleri olarak karşımızda durmaktadır. 4.1. Kazak Türkçesindeki Yabancı Sözcükler Kazak Türkçesi, eski devirlerde yabancı dillerden alıntıladığı sözcüklerin hemen hepsini Türk dili hançeresine ve ses düzenine uygun hale getirmiştir. Alıntı sözlerin çoğu, tanınmayacak şekiller almış, orijinal şekilleri tam anlamıyla deforme edilerek Kazak Türkçesine en uyumlu forma girmişlerdir. Bunda Kazakça nın çok geç tarihlerde yazı dili olmasının etkisi büyüktür. Çünkü, eğer bir halkın dili yazı dili değil de, yalnızca günlük konuşmalarda kullanılan bir konuşma diliyse, o halk yabancı sözlerin asli formlarını koruma kaygısı gütmeyecek, onları dilinin, ses organlarının imkan verdiği ölçüde telaffuz edecektir. O dil, bir gün ana gruptan ayrılarak bir yazı dili haline geldiğinde ise, alıntı sözleri -hatta alıntı olduklarını da unutarak- telaffuz ettiği gibi yazacaktır. Kazak Türkçesi, bunu yapmıştır. Kazakça nın yabancı diller ve bu dillerle sözcük alışverişi açısından ilişkisini üç döneme ayırmakta fayda vardır: 1-İslam Öncesi Dönem, 2-İslam Sonrası Dönem, 3-Rus İşgali Dönemi. a) İslam Öncesi Dönem: Türklerin, İslam ı kabul etmelerinden önce de, birçok kavim ve ülkeyle gerek kültürel, gerek ticari, gerekse savaş yollu ilişkiler içerisinde olduğunu biliyoruz. Değişik diller konuşan halklarla, değişik uygarlıklarla ilişki içinde bulunmak, o halklara her türlü kültürel öğe ve sözcük vermeyi sağladığı gibi, onlardan özellikle sözcük almayı da kaçınılmaz kılmaktadır. İslam öncesi devirde daha dar bir coğrafyada tek vücut olarak yaşayan Türklerin de, ilişki içinde bulundukları özellikle 1 S. Amanjolov, (1940): s. 24.

Çin, Moğol, Soğd, Sanskrit kavimlerinin dillerinden sözcük transfer ettikleri bilinen bir gerçektir. Bu sözcük alımı, yukarıda belirttiğimiz yolların dışında, din yoluyla da oluyordu. Zira Türklerin, ata dinleri olan Gök Tanrı inancının yanısıra, kalabalık topluluklar halinde Budizm, Maniheizm gibi dinlere de inandıklarını biliyoruz. Bu durum, bilhassa dini terimlerin, bazı kültürel sözcüklerin dilimize girmesini sağlıyordu 1. Türkçe -ve tabi o dönemde ana Türkçe den bağımsız olmayan Kazak Türkçesi-, henüz Müslüman olmadığı yıllarda transfer ettiği sözcüklerin hemen tamamını kendi yapısına uyumlu hale getirmiştir. b) İslam Sonrası Dönem: Müslüman Arapların Türk ülkesine gelmesinin ardından, uzun savaşlar ve çatışmalardan sonra İslam ı kitleler halinde kabul eden Türkler, Gök Tanrı inancının ardından neredeyse ilk defa nüfuslarının çoğunluğuyla bir yeni dine girmiş oldular. Türklerin Müslüman olması, Türk Dilini hayret verici derecede sıkıntıya soktu. Çünkü, yeni tanışılan Arap ve Fars kültürlerine karşı halk içinde, özellikle de devlet kademelerinde, aydınlar arasında yayılan hayranlık duygusu, Türkçe sözcüklerin yerine -Türkçe de karşılıkları var olmasına rağmen- bu dillerden yeni sözcükler alınması neticesini doğuruyordu. Kısa süre sonra Türk dili, bol sayıda Arapça ve Farsça sözcükle dolmuştu. İşin daha da kötüsü, bu sözcüklerin birçoğu, asli şekilleri korunarak, Türkçe nin fonetiğine uydurulmaksızın alınıyordu. Türk kültürünün, Türk yazı dillerinin iki merkezi, İstanbul ve Kaşgar (veya Buhara); yani Anadolu ve Maveraünnehir bölgelerinde yüksek kesimde yaygın Türk dili, uzun süre Arap ve Fars sözlerinin asli şekillerini korumakta direndi. Merkezler dışında, yani halk arasında ise, alıntılanan yabancı sözler, İslam öncesinde Çince, Sanskritçe, Moğolca sözlere yapıldığı gibi, Türkçe nin fonetiğine uydurularak kullanılıyordu. Bu durum, Rusların Türkistan ve Kafkasya yı işgal etmesinden sonra yapay olarak ortaya çıkarılan yeni Türk yazı dillerinin doğmasına kadar, bütün Türk dünyasında böyle devam etti. Günümüzde, Arapça, Farsça sözcüklerin orijinal 1 Bununla ilgili olarak belirtmeliyiz ki, Türkiye de dil devriminden sonra Arapça, Farsçalarının yerine Türkçe diyerek alınan kent, ulus gibi birçok söz de, işte İslam öncesi devirde dilimize girmiş sözcüklerdi.

imlalarına yüksek oranda sadık kalan çağdaş Türk yazı dillerinin hala Türkiye, Azerbaycan ve Özbekistan Türkçeleri olması tesadüf değildir. Çünkü bunlardan Türkiye ve Azerbaycan Türkçeleri, eski Selçuklu ile Osmanlı imparatorluklarının; Özbek Türkçesi ise Maveraünnehir bölgesi eski Türk devletlerinin bakiyesidir ve imlalarında eski imparatorluk devri dil mantığını büyük oranda sürdürmektedirler. Oysa Kazak Türkçesinin yazı dili oluşu henüz çok yenidir. Daha bir yazı diline sahip olmadıkları dönemlerde Arapça ve Farsça sözcükleri zaten iyiden iyiye Türkçeleştirmiş olan Kazak Türkçesi, yazı diline geçtikten sonra bu sözleri orijinal yazımlarıyla değil, Türk dilinin fonetik prensiplerine uydurulmuş şekilleriyle imlalarına soktular. Günümüzün çağdaş Kazak Türkçesi yazı ve konuşma dillerinde, Arap-Fars kökenli sözcüklerin, çok azı dışında, neredeyse tamamı, dilimizin ünlü ve ünsüz uyumlarına boyun eğer halde varlıklarını sürdürmektedir. c) Rus İşgali Dönemi: Türkistan ın ve onun özelinde Kazakistan topraklarının Ruslar tarafından işgal edilmesinden sonra ise, yabancı sözcükler adına yeni bir dönem açılmış oldu. Zira işgal, kendisiyle birlikte kültürel baskıyı da getirmişti. İşgalin ilk yıllarından itibaren Kazak toprağına yerleştirilen yüz binlerce Rus nüfus, sözde bunlar dolayısıyla açılan Rus okulları, faaliyete sokulan Rusça basın yayın organları, Rus dilinde yürütülen çeşitli resmi işlemler ve bunun gibi daha birçok sebep, hem Rusça nın öğrenilmesini yerli halk için mecburi hale getiriyor, hem de kültürel iletişimin biraz da baskı yoluyla sıkılaşması sebebiyle yerli Türk şivelerine çok sayıda Rusça asıllı sözcük girmesini sağlıyordu. Rusça sözlerin dile girmesi bir yana, işin kötüsü bunlar orijinallerindeki ses yapısını bozmadan Türkistan şivelerine dahil olmaktaydı. Çünkü, hakim güç Rus tu ve eğer siz Rusça bir sözcüğü yanlış (Türk hançeresine göre) telaffuz ederseniz, cahil, kültürsüz, bir şey bilmeyen adam olurdunuz. Hele bu yanlış telaffuzunuzu bir de yazıya geçirecek olursanız, size insanların saygıyla bakmaya devam etmesi için bir sebep kalmazdı. Kazakistan da devam eden Rus işgalinin 1917 den sonraki Komünist döneminde de durum farklı olmamış, Kazak Türkçesinde kullanılan Rusça sözcüklerin çoğunun yazımı, orijinallerindeki gibi hayata geçirilmeye devam etmiştir. Bolşevik Rusların, Türkistan Türklerine sundukları bağımsızlık, eşitlik, kültürel özerklik vaatleri, özellikle 1929 yılında Latin alfabesine geçilmesiyle uygulanması beklenen özlemler