nu Nas11 Etkileyeqek? ve AIHM'nin Uygulamalari Protokol ve Iç Hukuka Etkisi Hasip Kaplan Günümüze Avrupa Partisi Aç1s1ndan Entegrasyon Sorunu rllği'ne

Benzer belgeler
SİYASET BİLİMİ VE ULUSLARARASI İLİŞKİLER DOKTORA PROGRAMI DERS İÇERİKLERİ ZORUNLU DERSLER. Modern Siyaset Teorisi

Türkçe Ulusal Derlemi Sözcük Sıklıkları (ilk 1000)

Güncel Jeo-Politik ve D-8 Cuma, 08 Aralık :55

1.- GÜMRÜK BİRLİĞİ: 1968 (Ticari engellerin kaldırılması + OGT) 2.- AET den AB ye GEÇİŞ :1992 (Kişilerin + Sermayenin + Hizmetlerin Serbest Dolaşımı.

ULUSLARARASI SOSYAL POLİTİKA (ÇEK306U)

1 TÜRKİYE CUMHURİYETİ DÖNEMİ (TÜRKİYE) EKONOMİSİNİN TARİHSEL TEMELLERİ

Bu yüzden de Akdeniz coğrafyasına günümüz dünya medeniyetinin doğduğu yer de denebilir.

KAPİTALİZMİN İPİNİ ÇOK ULUSLU ŞİRKETLER Mİ ÇEKECEK?

Vekiller Heyeti Kararı, Sıkıyönetim Komutanlığı ve Milli Güvenlik Konseyi'nce Kapatılan Siyasi Partiler

TÜRKİYE - POLONYA YUVARLAK MASA TOPLANTISI - 1

İ Ç İ N D E K İ L E R

ULUSAL VEYA ETNİK, DİNSEL VEYA DİLSEL AZINLIKLARA MENSUP OLAN KİŞİLERİN HAKLARINA DAİR BİLDİRİ

ULUSLARARASI KARADENİZ-KAFKAS KONGRESİ

Erbil Ticaret ve Sanayi Odası Başkanı Dara Celil Hayat ile Türkiye-Kürdistan Ekonomik ilişkileri. 02 Temmuz 2014

MAYIS 2018 TAŞIMACILIK İSTATİSTİKLERİ DEĞERLENDİRME RAPORU

Aç l fl Vural Öger Çok değerli misafirler, Konrad-Adenauer vakfının 23 senedir yapmış olduğu bu gazetecilik seminerinde son senesinde bizim de k

Kamu Yönetimi Bölümü Ders Tanımları

1979 İRAN İSLAM DEVRİMİ SONRASI TÜRKİYE-İRAN İLİŞKİLERİ. Ömer Faruk GÖRÇÜN

İktisat Tarihi

Cezayir'den yükselen bir ses: Yalnızca İslam hükmedecek!

Siyasi Parti. Siyasi iktidarı ele geçirmek ya da en azından ona ortak olmak amacıyla örgütlenmiş insan topluluklarına siyasi parti denir.

ATATÜRK İLKELERİ VE İNKILÂP TARİHİ DERSİ I.DÖNEM MÜFREDAT PROGRAMI

Milli Devlete Yönelik Tehdit Değerlendirmesi

MARUF VAKFI İSLAM EKONOMİSİ ENSTİTÜSÜ AÇILDI

Türkiye ve Avrupa Birliği

TBMM İnsan Haklarını İnceleme Komisyonu

ABD - AB SERBEST TİCARET ANLAŞMASI Ve TÜRKİYE ÜZERİNE ETKİLERİ

20. RİG TOPLANTISI Basın Bildirisi Konya, 9 Nisan 2010

Devrim Öncesinde Yemen

BİRİNCİ DÜNYA SAVAŞI, (1)

NİSAN 2018 TAŞIMACILIK İSTATİSTİKLERİ DEĞERLENDİRME RAPORU

T.C. İNKILÂP TARİHİ VE ATATÜRKÇÜLÜK DERSİ DERS NOTU I. DÜNYA SAVAŞI ÖNCESİ OSMANLI DEVLETİ NİN GENEL DURUMU. Ekonomik Durum:

ÖRNEK SORU: 1. Buna göre Millî Mücadele nin başlamasında hangi durumlar etkili olmuştur? Yazınız. ...

8 Mart Dünya Emekçi Kadınlar Günü, Kapitalist Sömürü Sistemini Yıkmak için Örgütlenme ve Mücadelenin adıdır!

Çarşamba İzmir Basın Gündemi

TÜRKİYE - ARJANTİN YUVARLAK MASA TOPLANTISI - 1

Avrupa Birliği Yol Ayrımında B R E X I T

İÇİNDEKİLER. A. Tarih B. Siyasal Tarih C. XIX.yüzyıla Kadar Dünya Tarihinin Ana Hatları 3 D. Türkiye"nin Jeo-politik ve Jeo-stratejik Önemi 5

Müdafaa-i Hukuk Hareketi bu hakları savunmak ve geliştirmek için kurulmuştur.

Bu bağlamda katılımcı bir demokrasi, hukukun üstünlüğü ve insan hakları alanındaki çalışmalarımız, hız kesmeden devam etmektedir.

TÜRKİYE - FRANSA YUVARLAK MASA TOPLANTISI - 1

Filistin Sahnesinde Faal Olan Gruplara Karşı Filistin Halkının Tutumu (Anket)

2 Ekim 2013, Rönesans Otel

CAM SANAYİİ. Hazırlayan Birsen YILMAZ T.C. Başbakanlık Dış Ticaret Müsteşarlığı İhracatı Geliştirme Etüd Merkezi

DEVLET TEŞKİLATINA TEORİK YAKLAŞIMLAR PROF. DR. TURGUT GÖKSU VE PROF. DR. HASAN HÜSEYIN ÇEVIK

TEMMUZ 2018 TAŞIMACILIK İSTATİSTİKLERİ DEĞERLENDİRME RAPORU

MİLLÎ EĞİTİM BAKANI SAYIN ÖMER DİNÇER İÇİN DEMOKRATİK VATANDAŞLIK VE İNSAN HAKLARI EĞİTİMİ PROJESİNİN AÇILIŞ KONFERANSI KONUŞMA METNİ TASLAĞI

ÜLKE RAPORLARI ÇİN HALK CUMHURİYETİ Marksist-Leninist Tek Parti Devleti Yüzölçümü 9,7 milyon km 2

TMMOB DANIÞMA KURULU 2. TOPLANTISI YAPILDI

Musul Sorunu'na Lozan'da bir çözüm bulunamadı. Bu nedenle Irak sınırının belirlenmesi ileri bir tarihe bırakıldı.

ÖN SÖZ... XI KISALTMALAR... XIII KAYNAKLAR VE ARAŞTIRMALAR... XV GİRİŞ... 1 I. ARNAVUTLUK ADININ ANLAM VE KÖKENİ...

BAŞBAKAN YARDIMCISI HAKAN ÇAVUŞOĞLU, BATI TRAKYALI GENÇLERLE YTB DE BULUŞTU Cuma, 13 Nisan :47

AVRUPA GÜVENLİK VE İŞBİRLİĞİ KONFERANSI SONUÇ BİLDİRGESİ (HELSİNKİ BELGESİ)

HAZİRAN 2018 TAŞIMACILIK İSTATİSTİKLERİ DEĞERLENDİRME RAPORU

Atatürk İlkeleri ve İnkılap Tarihi

TÜRKİYE NİN AVRUPA BİRLİĞİ İLETİŞİM STRATEJİSİ

Dünyada silahlanma artıyor, Türkiye 20'nci sırada

ŞUBAT 2018 TAŞIMACILIK İSTATİSTİKLERİ DEĞERLENDİRME RAPORU

ÜNİTE:1. Anayasa Kavramı, Anayasacılık Akımı ve Anayasa Çeşitleri ÜNİTE:2. Türkiye de Anayasa Gelişmelerine Genel Bakış ÜNİTE:3

GENEL BAŞKANIN MESAJI

ORTADOĞU DA BÖLGESEL GELIŞMELER VE TÜRKIYE-İRAN İLIŞKILERI ÇALIŞTAYI TOPLANTI DEĞERLENDİRMESİ. No.12, ARALIK 2016

BAŞBAKAN ERDOĞAN: KOPENHAG SİYASİ KRİTERLERİ NOKTASINDA EĞER HERHANGİ BİR SIKINTI DOĞACAK OLU

Çalışma hayatında barış egemen olmalı

Haziran 2015 Seçimlerine Giderken Kamuoyu Dinamikleri

İSTANBUL AYDIN ÜNİVERSİTESİ SİYASET AKADEMİSİ ANKARA DEMOKRATİKLEŞME SÜRECİNDE KÜRT VE ERMENİ MESELELERİNİ TARTIŞTI!

YENİ YAYIN ULUSLARARASI ÖRGÜTLER HUKUKU: BİRLEŞMİŞ MİLLETLER SİSTEMİ

TÜRKİYE NİN AVRUPA BİRLİĞİ İLE İLİŞKİLERİ

CHP Yalıkavak Temsilciliğinin düzenlediği Kahvaltıda Birlik ve Beraberlik Mesajı

değildir. Ufkun ötesini de görmek ve bilmek gerekir

Değerli misafirler, Kıymetli iş insanları... Basınımızın değerli temsilcileri... Hanımefendiler... Beyefendiler...

Dr. Zerrin Ayşe Bakan

TÜRKİYE DE AVRUPA- ŞÜPHECİLİĞİ KARŞILAŞTIRMALI BULGULAR

REKABET KURUMU, ÖZERKLİK VE İŞLEVSELLİK

İÇİMİZDEKİ KOMŞU SURİYE

Cumhuriyet Halk Partisi

Türkiye, bu oranla araştırmaya katılan 24 ülke arasında 5. sırada yer alıyor.

Türk Armatörler Birliği

ANAYASAL ÖZELLİKLER. Federal Devlet

Berkalp Kaya KASIM 2018 TAŞIMACILIK İSTATİSTİKLERİ DEĞERLENDİRME RAPORU

Sudan'da Türk-Sudan İlişkileri Sempozyumu düzenlendi

Yeni Göç Yasas Tecrübeleri

Kuzey Irak ta Siyasi Dengeler ve Bağımsızlık Referandumu Kararı. Ali SEMİN. BİLGESAM Orta Doğu ve Güvenlik Uzmanı

İKLİM MÜCADELELERİ. bu küresel sorunlarla yüzleşmede kilit bir rol oynayacak, eğitme, tecrübeye ve uzmanlığa sahiptir.

ALMANYA VE FRANSA NIN NÜKLEER KARARININ ARDINDAN

EKİM 2018 TAŞIMACILIK İSTATİSTİKLERİ DEĞERLENDİRME RAPORU

T.C. YARGITAY CUMHURİYET BAŞSAVCILIĞI Basın Bürosu Sayı: 19

5. SINIF SOSYAL BİLGİLER YILLIK PLANI

YÖNETİŞİM NEDİR? Yönetişim en basit ve en kısa tanımıyla; resmî ve özel kuruluşlarda idari, ekonomik, politik otoritenin ortak kullanımıdır.

İNÖNÜ ÜNİVERSİTESİ İKTİSDİ VE İDARİ BİLİMLER FAKÜLTESİ ULUSLARARASI İLİŞKİŞLER BÖLÜMÜ LİSANS PROGRAMI

KRİZ ÖNCESİNİN TEK İYİ HABERİ

11 EYLÜL SALDIRISI VE YENİ DÜNYA: SOĞUK BARIŞ DÖNEMİ

BÜLTEN İSTANBUL AZİZ BABUŞCU. FİLİSTİN MESELESİ 2 5 te B İ L G İ NOTU. Öğretmenler ile öğrenciler yıllar sonra bir araya geldi

KÜRESELLEŞME VE BÖLGESELLEŞME

Şimdi fazla ileri gitmiş bu gerici diktatörlüğü terbiye etmek, mümkünse biraz değiştirip halka kabul ettirmek istiyorlar.

TÜRKİYE NİN JEOPOLİTİK GÜCÜ

(DEÜ Hukuk Fakültesi Kamu Hukuku Bölümü Anayasa Hukuku Anabilim Dalı)

Ortadoğu ve Afrika Araştırmacıları Derneği Yayınları Araştırma Eserleri Serisi Nu: 7. Emeviler den Arap Baharı na HALEP TÜRKMENLERİ

Transkript:

g or d. ur ak iv rs.a w ve Bar1ş w rllği'ne w nu Nas11 Etkileyeqek? Partisi Aç1s1ndan Entegrasyon Sorunu Yılmaz Çamlıbel ve AIHM'nin Uygulamalari Protokol ve Iç Hukuka Etkisi Hasip Kaplan Geçmişten Günümüze Avrupa Nebi kesen Birliği

Evin Turizm inşaat ve Yayıncılık Ticaret Limited Şirketi Adına SAHiBi Veddat Mavlay SORUMLU YAZI işleri MÜDÜRÜ M. Salih Sevinç HUKUK MÜŞAViRi Av. Erhan Aslaner YAZlŞMA ADRESi Tarlabaşı Cad. No: 232 Daire: 4 Beyoğlu - istanbul Tel: O (212) 235 38 62 Fax: O (212) 235 53 82 TEMSiLCiLiKLER DiYARBAKlR Kurt ismail Paşa 3. sok. Aydınlar Apt A Girişi Zemin Kat No: 1 Tel-Fax: (O 412) 221 99 93 Ofis- DiYARBAKlR ALMANYA Postfach: 131831, 42045 Wuppertal/ ALMANYA Tel: o (202} 370 25 05 Fax: O (202) 370 25 60 ABONE KOŞULLARI Altı Aylık: 1 500.000 TL Yıllık: 3.000.000 TL Avrupa: 60 DM ABD: 40 $ Avusturalya: 45 Avusturalya Doları ilan TARiFESi Arka Kapak: 80.000.000.-TL iç Kapak: 60.000.000.-TL iç Sayfalar: 45.000.000.-TL Yarım Sayfa: 25.000.000.-TL 1/4 Sayfa: 12.500.000.TL Içindekiler DENG'den Sunu... 1 OLAYLAR ve GÖRÜŞLER AB Süreci Kürt Sorununu Nasıl Etkileyecek Kemal Burkay... 2-8 Demokrasi ve Barış Partisi Açısından Avrupa Birliği'ne Entegrasyon Sorunu Yılmaz Çamlıbel... 9-17 11 Nolu Protokol ve AHiM'nin Uygulamaları ve iç Hukuka Etkisi Hasip Kaplan... 18-21 Avrupa Birliği Üyesi Olmak ve Evrensel Demokrasiye Geçiş Ayfer Eğilmez... 22-25 Geçmişten Günümüze Avrupa Birliği Nebi Kesen... 26-37 Adaylık sürecinde Avrupa Birliği hukuku karşısında Türk hukuku Osman Aydın... 38-42 Çalışma ilişkileri ve Demokratikleşme Konusunda Türkiye Avrupa'nın Neresinde C. Faydalı....43-56 BASKI Yön Matbaası Tel: O (212) 544 66 34 Topkapı 1 istanbul Dersim tarihi mi, resriıf tarih mi?- 2 Munzur Çem... 57-64

Deng 'ten sunu Merhaba! Geçen sayımızın önsözünde yaptığımız kısa değerlendirmede, halkımızın beklentileriyle siyasal iktidm ın tutumu arasında varolan uçuruma dikkat çekmiş, rejimin İmralı yargılamasıyla başlattığı politik hamleyi, Kürt hareketini tümden çökertme perspektifine oturttuğunu ifade etmiştik. Gelişmeler bizi haklı çıkardı. "Demokratik cumhuriyetin inşa sürecine katılım ve devleti güçlendirme projesi" adı altında yürütülen "karayı ak" yapma kampanyası, düzenden kopmuş olan kitleleri rehabilitasyo~a aldı. Kürtler Kemalizmin ne kadar "demokratik ve çağdaş " olduğunu, üniter devletin "yararlarını" bu kampanya sayesinde yeniden öğrenmeye başladılar! Temelsiz, içi boş bu kampanya egemenlerin işine çok yaradı. Devletin inkar ve baskıya dayalı Kürt politikası "savaş rantçısı" bir kesimin işiymiş gibi ortaya konuldu;' Baskı politikasının mimarları olan Demirel-Ecevit ikilisi bu durumdan yararlanıp Kürdistana geziler düzenlediler. Gittikleri yerlerde HADEP'li belediyelerin organize ettiği çiçekli, posterli gösterilerle karşılandılar. Bu zatlar kendilerine sunulan sahte zaferin sarhoşluğu içinde Kürlere "Kürtlükten vazgeçmeleri" telkininde bulunarak, aksi halde baskı ve kıyımdan kurtulamayacakları mesajını verdiler. Öcalan hakkında verilen ölüt;n cezasının infa~ı da bu koşula bağlanıp bir tehdit ve şantaj unsuru olarak geleceğe bırakıldı. Görülen odur ki, AB'ye üyelik sürecindeki Türkiye, Kürt sorununun çözümü ve demokratiklcşm~ yönünde bir istek içinde değil. Ecevit hükümetinin icraatına bakarak, sınırlı bir takım hak '(C özgürlüklerin de tehlikede olduğunu söyleyebiliriz. Bununla birlikte, Kürt sorununun çözümü ve demokratikleşme yönünde bir süreciri AB 'nin etkisi ve hatta "zoruyla" işletileceğine inananların sayısı hiç de az değildir. Bu beklenti gerçekleşebilir mi? Soruya olumlu ya da olumsuz bir yanıt vermeden önce, AB'nin politikalarıııa yön veren argümanları iyi irdeleyip tanımak gerekir. Mart ayına girilirken egemenleri Newroz korkusu sardı. İçişleri Bakanlığı valiliklere göndei diği genelgeyle kutlamalaı a engel çıkarılacağı sinyalini verdi. Yaşadığımız deneyimler bu Newraz'da birtakım sıkıntıların yaşanabileceğini gösteriyor. Zira ne zaman "güvenlik önlemlerinin arttırılması" yollu genelgeler yayınlanmışsa, aı kasından ciddi provakasyonlar gelmiştir. Umarız bu kez böyle olmaz, halkımız alanlaı da Newroz'umı kutlar. Biz güncelliği ve önemi nedeniyle bu sayımızı ağırlıklı olarak AB konusuna ayıı dık. Kemal Burkay, "AB Süreci Kürt Sorununu Nasıl Etkileyecek?" Başlıklı yazısında, AB 'nin niteliğini, adaylık sürecinin Türkiye'ye etkisini ve Kürt Sorununun bu gelişmelerden nasıl etkileneccğini irdeliyor. Demokrasi ve Barış Partisi Genel Başkanı Yılmaz Çamlıbel, "Avn.ıpa Birliği'ne Entegrasyon Sorunu" ana başlığı ile yazdığı yazıda, konuyu partisinin yaklaşımı çerçevesinde değerlendiriyor. Diğer bir yazı ise AB 'nin dayandığı hukuksal temelleri ve bunların: iç hukuka etkilerini inceliyor. Avukat Hasip Kaplan 'nın kaleme aldığı "ll Nolu Protokol ve AİHM'nin Uygulamaları ve İç Hukuka Etkisi" başlıklı yazı konuya ışık tutacaktır. Bu sayımızdaayrıca "Avrupa Birliği Üyesi Olmak ve Evrensel DeJilokrasiye Geçiş" başlıklı yazısıyla Ayfer Eğilmez; "Adaylık sürecinde Avrupa Birliği hukuku karşısında Türk hukuku" başlıklı yazısıyla Osımin Aydın; "Geçmişten Günijmüze Avrupa Birliği" başlıklı yazısıyla N abi Kesen; "Çalışma İlişkileri ve Demokratikleşme Konusunda Türkiye Avrupa'nın Neresinde?" başlıklı yazısıyla da C. Faydalı yer alıyorlar. Son yazımız Munzur Çem'in 54. Sayıda yayınlanan "Dersim tarihi mi, resmi tarih mi?" başlıklı yazısının devamıdır. İlgi ve beğeniyle okuyacağınızı umuyoruz..'i4. Sayımız da toplatıldı. Bu "rutin " bir gelişme 'olduğu için pek şaşırmadık; Bundan böyle iki aylık yayın peryodunu aşmamaya çalışacağız. Gelecek sayıda buluşmak dileğiylc. Halkımızın Newroz Bayramı'nı kutluyoruz...

AB Süreci Kürt Sorunun u AB kanımca, uluslararası Nasıl Etkileyecek? ilişkilerin yönü ve gelecekte alacağı biçim bakımından bir prototip ve dünyamızdaki genel değişim sürecinin Kemal BURKAY bir ürünüdür. T ürkiye yıllar süren bir beklemeden sonra, nihayet I I Aralık J999'da, Avrupa Birliği'nin Helsinki'de yapılan doruk toplanttsında birliğin genişleme halkası içine aday üye olarak alındı. Böylece Türkiye bakımından AB ile ilişkilerde yeni bir dönem başladı. Türkiye'nin tam üye olm.ası birliğin kendisinden istediği koşulları yerine getirmesine bağlı. Türkiye 'nin yapacağı reformlarla hem ekonomide, hem insan hakları alanında Avrupa standartlarına ulaşması, en azından yaklaşması gerekir. Ayrıca Kıbrıs sorununu ve Yunanistan'la ikili sorunlarını barışçı yoldan çözmesi gerekir. Bu olmazsa çözüm konusunda AB 'nin hukuku devreye girecektir. Çözüm gerektiren diğer bir konu ise Kürt sorunudur. Bu olmadan Türkiye'nin AB'ye tam üye olması mümkün değil. AB 'nin Türkiye'yi böyle bir baş ağrısı ile içine alması bekleheınez. Türkiye bütün bu adımları ----------------------2 atabilecek mi? Bana göre TUt-kiye, düşe kal ka ve ayak sürtiyerek de olsa, sözkonusu adımları atacaktır. Osmanlı döneminden ba~layarak ikiyüz yıla yakın bir süredir Avrupa'dan güçlü biçimde etkilenen, batılılaşınaya çalışan, ama doğu ile batı arasındü hep bir kişilik bunalımı yaşayan Türkiye, AB 'ye aday üyelik sürecinin başlamasıyla, yeni ve. artık dönüşü zor bir yola girdi. Kanımca bu, Türkiye açısından artık bir dönüm noktasıdir. Öte yandan AB 'nin, tam üyeliğe hak kazanınası için Türkiye'nin önüne koyduğu görevler ~ekonomi, demokratikleşme. insan hakları, Kıbrıs sorununun. Yunanistan'la ikili sorunların ve. Kürt sorunuı;ıun çözümü- birbirlerine bağlıdır. Bu nedenle. Türkiye'nin nasıl bir yola girdiğini ve bunun Kürt sorununun çözümünü nasıl etkileyeceğini kavramak için, konuyu daha geniş bir çerçevede, bütünlük içinde ele almak gerekir.

Avrupa Birliği Nasıl Bir Oluşum AB kanımca, uluslararası ilişkilerin yönü ve gelecekte alacağı biçim bakımından bir prototip ve dünyamızdaki genel değişim sürecinin bir ürünüdür. Yüzyıl önce böyle birşey, örneğin "Avrupa Birleşik Devletleri" türünden öneriler; insanlar için bir düş ya da fantaziydi. Geçmiş yüzyıll~ırda Avrupa "Otuz Yıl" hatta "Yüzyıl" savaşlarıyla kaynadı. Birkaç gün önce artık geride bıraktığımız 20. Yüzyıl ise insanoğlunun tanık olduğu en büyük, en acımasız iki dünya savaşına tanık oldu ve bu savaşlar Avrupa'da patlak verdi. Avrupa' nın büyüklü küçüklü ulusları bir- birleriyle kıyasıya boğazlaştılar. Böyle bir Avrupa'dan, yüzyılın 2. yarısında AB türü, önce ekonomik, sonra da siyasi birliklerin doğabileceği kimin aklına gelirdi? Ama bütün bunlar oldu. Yüzyılın ilk yarısında birbirleriyle boğazlaşan Avrupa ulusları, ikinci yarıda yeni bir süreç başlattılar. Aslında Avrupa da, dünya da iki zit sistemle -kapitalizm ve sosyalizmle- bölünmüştü ve büyük bir rekabet, gerilitti ve çatışma yaşanıyordu. Bir yandan bu rekabetin, ote yandan ekonomik çıkarların etkisiyle hem "Doğu" hem de "Batı" kendi arasında birliğe yöneldi, askeri ve ekonomik paktlar ortaya çıktı: Batı'da.NATO ve Avrupa Ekonomik Topluluğu, Doğu'da, SSCB'nin öncülüğünde Varşova Paktı ve sosyalist yönetimli Doğu Avrupa ülkelerinin ekonomik birliği olan KOMEKON. SSCB 'nin kendisi çok uluslu büyük bir federasyondu. Dünya 1945'ten 1980'1i yılların sonlarına kadar, yaklaşık 45 AB Süreci Kürt Sorununu... yıl süreyle, iki sistemin dünya ölçüsündeki çekişmesinden kaynaklanan bir gerilim içinde ve bir nükleer savaş tehditi altında yaşadı. Belki de nükleer, kimyasal ve biyolojik silahların büyük yıkım gücü ve yarattıkları "ddışet dengesi" yeni bir dünya savaşını önledi, barış içinde birarada yaşama politikalarına yol açtı. Doğu ve Batı bloku ülkelerini içine alan Avrupa Güvenlik ve işbirliği Konferansı (AGiK, daha sonraki adıyla AGİT) bu dönemde ortaya çıktı. Bloklar arasındaki denge ise çok sürmedi. Dünya çapındaki ilk büyük sosyalist deneyim başarısızlıkla sonuçhındı ve sosyalist sistem yüzyılın sonuna doğru büyük bir çöküntüye uğradı. Böylece, mücadeleyi -bu etaba yönelik de olsa- kapitalizm kazandı. Dönemin yarattığı birlik süreci ise, doğuya doğru genişleyen NATO, Avrupa Birliği ve AGiT biçiminde devam etti. Soğuk savaş döneminin sona erme-. si yle globalleşme. yönündeki eğilim hız kazandı. Yüzyılın son onyılında yaşananları kapitalizmin nihayi.zaferi saymak kadar, sosyalizm ve devrim adına globalleşmeye karşı çıkmak da kanımca yanlıştır. Kapitalizmin üstünlüğü geçicidir. 2L Yüzyılda neler olacağını ise kimse şimdiden kestiremcz. Bu aşamadan sonra değişim, büyük ihtimalle -özellikle de gelişkin ülkeler bakımından- savaş ve şiddet yöntemleriyle değil, asıl olarak evrimci biçimde, kitlelerin barışçı ve demokratik seçimine dayalı o.larak gerçekleşecektir. Globalizme karşı kimi çevrelerin gösterdiği tepki ise tutucu niteliktedir ve bu çevrelerin kaygı ve kork;ularını yansıtıyor. ilginç olan, gerek AB 'ye, gerekse dün- -,--,----,--,----:-------------.3 DENG Yüz yılın ilk yan.~ ında birbirleriyle bo,~azlaşan Avrupa ulusları, ikinci. yarıda yeni bir süreç başlattılar. Aslında Avrupa da, dünya da iki zıt si:<ıtemle -kapitalizm ve sosyalizmlebölünmüştü ve büyük bir rekabet, gerilim ve çatlşma yaşanıyordu. Bir yandan bu rekabetin, öte yandan ekonomik çıkarların etkisiyle hem "Do,~u" hem de "Batt" kendi arasmda birli,~e yöneldi, askeri ve ekonomik paktlar ortaya çıktı: Batı' da NATO ve Avrupa Ekonomik Toplulu,~u, Do,~u' da, SSCB' nin öncülü,~ ünde Varşova Paktı ve sosyalist yönetimli Do,~u Avrupa ülkelerinin ekonomik biriiki olan KOMEKON. SSCB' nin kendisi çok uluslu büyük bir j~derasyondu.

ya ölçüsündeki globalleşme eğilimine karşı tepkiler hem ırkç,ı, milliyetçi çevrelerden, hem de kimi sol çevrelerden geliyor. Bunlardan herbirinin kendine göre nedenleri var. lrkçı ve milliyetçi ler, bu geniş kaynaşma (entegrasyon) süreci içinde kendilerine özgü renk ve değerleri yitirmekten korkuyorlar. Bazı sol çevreler ise. olup biteni sermayenin istekleri yönünde bir gelişim olarak değerlendirdikleri için, emeğin haklarını koruma kaygısıyla tepki gösteriyorlar. Oysa, bu önü alınamaz değişim süreci karşısında ırkçı ve milliyetçi çevrelerin çabaları boşuna olduğu kadar, solun tedirginliği de yersizdir. Hem ticaretin ve scıınayenin dünya ölçüsünde artan büyümesini ve yaygınlığını, buna denk düşen siyasal yapılaııınaları, birlik yönündeki olu" şumları önlemek imkansızdır, hem de emeğin çıkarlarını bu tür birlikler içinde savunmak mümkündür. Glob~ılleşme yalnızca semıayenin daha geniş bir alanda hareketini ve büyümesini değil, emeğin birliğini de hızlandırıyor. Sol partilere ve sendikalara düşen, süreci doğru biçimde yonımiayıp yeni koşı.ıllarda kendilerine düşeni saptamak ve yerine getirmektir. Nitekim Avrupa Parlamentosu, kapsadığı çeşitli gruplarla (muhafazakarlar, liheraller, yeşiller, sosyal demokratlar, sosyalistler, komünistler) bir ulusal parlamentoyu andırıyor.. Ulusların belirleme yanlısı kendi geleceğini olan Marks, geleceğin dünyasını ise sınırların giderek oıtadan kalkacağı, ulusların kaynaşac-.ığı, bazı dillerin yaygınlaşıp uluslararası di Ic dönüşeceği bir dünya olarak tasarlamıştı. Bir başka deyişle, AB Süreci Kürt Sorununu... ulusal ayrışmaları kaçınılmaz. olarak kaynaşma süreçleri izleyecektl Günümüz dünyasında olup bitenler Marks'ın öngörülerine tümüyle uygundur. Birinci Dünya Savaşı 'nın ardından ortaya çıkan Milletler Cemiyeti, ikinci Dünya Savaşı 'h ın ardından Birleşmiş Milletler Örgütü bu yolda adımlardır. Avrupa'da. son 50 yılda yaşamın değişim ise daha ileri bir örı'lek. Dünün birbirleriyle boğazlaşan deylctleri şimdi Avrup~t aralarındaki.sıımları kaldırıyorlar. Ortak Avrupa bayrağı, parlamentosu, para birimi daha şimdiden var. Avrupa ve bazı Asya ülkelcriniı1 yanısıra.abd ve Kanada'yı kapsayan AGiT ise, güvenlik ve işbirliği alanında daha geniş bir olu-. şu m. Öte yandan sürecin daha başlarındayız. Birleşmiş Millctler'in rolü ve etkinliği zaman içinde artabilir ve bunu gösteren işaretler var. AB' ve AGiT giderek genişlemekte. Bugün Avrupa'da olanlar, ekonomik ve kültürel gelişme süreçlerine paralel olarak yarın Ortadoğu'da, Latin Amerika'da ve dünyanın başka yerlerinde gerçekleşebilir. Gelişen ekonomik ilişkilere, ulaşım -.;e haberleşme araçlarındaki hızlı devrime paralel biçimde dünya görece olarak küçülüyor. Ayrışma ve birleşme süreçleri - farklı ülkeler bakımından- aynı anda yaşanıyor. Bir yanda sömürge imparatorluklarının dağılışı, ulusların özgürleşme, bağımsız devlet kurma eğilimi, öte yanda özgür uluslar arasında gö~ nüllü birlikler ve fcdcrallcşmc.. Bu iki eğilimin aynı yüzyıl, hatta aynı onyıllar içinde birarada yaşanması, ya da birini diğerinin izlemesi doğaldır. Halkların kendi kendini yönetme tercihi- 4 DENG ne, özgürlük istemine karşı çıkmak nasıl gericilik ve zoı:balıksa, özgür halkların yakınla~ına ve gcni~ birlikler kurma eğilimine karşı çıkmak da öylesine geri bir tavırdır, tutuculuktur. AB Adayiiğı Türkiye'yi Nasıl Etkileyecek? Türkiye Avrupa Birliği'ne aday olma amacıyla girdiği bu yolda çok yönlü etkilenecektir. O, en baştaekonomisini Avrupa Birliği 'ne uyarlam ak zorunda. Bu alanda Avrupa'nın desteğini de göreceği için Türkiye ekonomisi geli~ip zaman. içinde Avrupa standartlarına yaklaşacak. ulasal geli ı' artacak.tanı ve ya~aın düzeyi iyileşecektir. Geli~cn ekonomi,/ ister istemez sosyal hayatı da etkileyecek ve insan ilişkilerinde önemli değişikliklere yol açacaktır. Türkiye hukuk sistemini Avrupa'ya uyarlamak zorundadır ve bir apda olmasa da, tam üyeliğe uzanan yıllar içinde bu değişiklikleri yapmak zoruıı(la. Köklü bir anayasa değişikliğinin yanısıra, genel olarak hukuk sistc;ninde bir reform yapılıp demokrasinin, insan haklarının önünde ayakbağı olan yasa ve hükümlerin ayıklanması gerekir. Türkiye bugünkü yasakçı düze-. niyle, işkencesiyle Avrupa Birliği içinde yer alamaz. Ö, kiitü huylarını bırakmak, zorundadır. Bir toplum için ekonomik durumun. hukuk sisteminin ötesinde bir de yüzyılların oluşturduğu gcleneklci, alışkanlıklar, değer yargıları vardır. En zor değişen de bunlardır. Am a kimse değişen dünyanın dışında kalamaz, çağa direnemez. Türk yiin.eticilerinin ve halkının kaf<isııidaki belli saplantılar, tartışılmaz sayılan kimi tabular da ister iste-

mez zaman içinde yıkılacaktır. Bunlar arasında Kemalizme, üniter devlete, egemenliğe iliş~ kin olan yargılar da var. Öteden beri devleti kutsal bir yaratık sanan, ya da işlerine geldiği" için öyle gösteren Türk yöneticiler. yıllardır üniter devleti de değişmez sayıyorlar, federasyonu ve benzer önerileri korku, ve öfkeyle karşılıyorlar,. Oysa Avrupa Birliği'nin kendisi, daha şimdiden bir tür federasyon, ya da konf~derasyondur. Uüşünün de de. Türk milliki birliğin artık ortak ortak bir Avrupa pasaporlu ve ortak Avrupa parası var. Kendi aralarında artık ne gümıtik. ne pasaport kontrolü yapılıyor. Ülkelerin kendi bayraklarının ve parlamentolarının yanısıra. Avrupa' nın ortak bir bayrağı, sınırları, ortak, bir parlamentosu var. Bu parlamentoda tüm ülkelerin dilleri konuşul uyor. AB Bakanlar Konseyi i.se ortak bir hükümet olma yolunda. Türkiye işte böylesi bir birliğe giriyor. Bu durumda yıllardır bir sakız gibi çiğnenen üniter devlet y<ı da "tek sınır, tck bayrak, tek dil" ve benzeri nakarat -ların önemi kalıyor mu? Bu tür heyecan verici sloganlar, ne yazık ki (!) bir süre sonra müzelik olacak!. Egemenlik kavramı da böylesi birlikler içinde artık esk.1 anlamını yitiriyor. Bu, görece olarak küçülen dünyada uluslar artık geniş insanlık ailesinin bir parçası olduklarını, kendilerini izole etmenin mümkün olmadığını, ırkçı ve şoven safsatalann boşluğunu, uluslararası bazı değer ve normların ise artık ortak AB Süreci Kürt Sorununu... DENG hale geldiğini düşe kalka da olsa öğrenecekler. Tek tek devletler ülke içinde bile artık diledikleri gibi davranamıyacaklar. Her ülke insan haklarına uymak zorunda. Hiç bir devlet işkence yapamaz, insan hak ve özgürlüklerini keyfi biçimde kısıtlayamaz. Avrupa Birliği gibi birlikler içinde ise kaynaşma çok daha güçlüdür. Burada egemenlik bir bölümüyle ortak kurumlara devredilmiştir. Türk insanı.da, Türk yöneticisi de artık hem dünyanın, hem de tek tek ülkelerin değiştiğini Yann Avrupa Birliği içinde Türk soyunun ve kantnm üstünlüğünü savunmak arttk gülünç olacaktlf. Kemalizm dogmasmt sürdürmek de. Gelişkin, uygar, demokratik bir dünyada put yaratmak ve sürdürmek kojay değil. Dtşa açilan, Avrupa yaşam tarztnt, kültürünü tamyan Türk insant da ister istemez etkitenecek ve zamanla, çoğu aşağtltk duygusunun ürünü olan bu tür kof övünmelerden uzak/aşacaktlf. kabul etmek zorunda. Siz bu ge-, niş dünyada ve aynı zamanda tek tek ülkelerde başka kökenden, renkten, inançtan ve dilden insanlarla yaşamak zorundasınız. Devlet dediğin kutsal değildir, ona insanlar biçiı11 vermiştir ve gerektiğinde bu biçim değişir. Hatta, bir gün gelir, devlet insan- lığın yaşamında tümüyle işlevsiz hale gelir ve ortadan kalkar. TC de dahil, hiçbir devlet ebedi değildir. Bugünün tutucu kafaları bunu kavramasa da, gelecek kuşaklar buna tanık olacaktır. Özetle söylemek gerekirse, Türk toplumunda bugün varolan, tartışılmaz ve dokunulmaz olan kimi tabular birleşme süreci içinde yıkılacaktır. Türkiye'deki tutucu çevrelerin telaşı da bu n dandır. AB 'ye.girişe karşı di re" 5 nen kesimler, Türk ırkçı ve milliyetçileri ile bazı sol gruplanlır. Soy sop ve kan üstünlüğü üzerine dünyalarını kuran ırkçıların durumunu anlamak mümkündür. Bunlar geniş bir dünya ile kaynaşmaktan elbet ürkerler. Ama Türk solunun bazı kesinıleri de. diğer ülkelerdeki benzerlerinde olduğu gibi, emperyalizme, ulus'lararast sermayeye karşı direnme ve sözde emekçileriı11ıaklarını koruımı adına birliğe karşı çıkıyorlar. Temeli araştırıldığı zaman bunların tavrının temelin- yetçilerinin duyduğu korkuların benzerini bulmak mümkündür. Bunlar da ulusal egemenlik adımı geni~ birlikle.rden ve kayna~madan ürküyorlar. Yarın Avrupa Birliği içinde Türk soyunun ve kanının üs- liiiılüğünü savunmak artık gülünç olacaktır. Kemalizm dogmasını _sürdürmek de. Gelişkin, uygar, demokratik bir dünyada put yaratmak ve sürdürmek kolay değil. Dı~a açılan, Avrupa ya~am tarzını. kültürünü tanıyan Türk insanı da ister istemez elkitenecek ve zamanla. çoğu aşağılık duygusunun ürünü olan bu tür kof övünıncierden uzaklaşacaktır. Avrupa Birliği 'nin Türkiye ye yapacağı en önemli etkilerden -biri de, dem<?krasi ve insan hak ları alanındaki geli~melere paralel olarak toplumsal ya~amın siville~mesi, ınilitarizmin etkisinin azalması. bugünkü polis devletinin zayıllaması olacaktır. Yunanistan ve Kıbrıs'la sorunların önümuzdeki yıllarda harı~çı yöntemlerle, AB'nin ve ARD.-

nin katkılarıyla çözülmesi (görünen odur) ve Küıt sorununda sava~ ve ~iddetin yerine barışçı yöntemlerin geçmesi de (yeni süreç o yöndedir) Türkiye'de sivillqme sürecini etkileyecektir. Terör döneminde zayıflayan, sinen barış ve demokrasi güçleri yeni dönemde canlanacak, bu da Kürt ve Türk halkının demokratik ve ilerici güçleri arasındaki köprüterin yeniden güçlendirilmesine ve Kürt sorununun barışçı çözümüne olumlu bir etki yapacaktır. Kuşkusuz, bütün bunlar bir anda, kendiliğinden ve kolayca gerçekleşmeyecektir. Gerek hukukun ve siyasal yaşamın demokratikleşmesi, gerek tutucu geleneklerin ve değer yargılarının değişmesi, AB 'nin etki ve teşviklerinin yanısıra, ülke içinde değişiınci ve tutucu güçler arasındaki çekişmenin bir sonucu ı1lacaktır. Bu değişimin başarısı ve hızı, aynı zamanda içerde demokrasi güçlerinin çaba ve etkinliğine bağlıdır. Bu olmadıkça, AB ile bütünleşme yolundaki bu süreçten bir geriye dönüş zor olsa bile. tümden imkansız da değildir. Kürt Sorunu Nasıl Etkilenecek Türkiye şu anda aday üyedir ve tam üyeliğe giden yolun ne kadar süreceğini bugünden kestiremeyiz. Bu hem ekonomik, hem de siyasal alanda uyum sonınunu çözmeye bağlıdır. Bunun ise, sevindirik olan Türk yöneticilerinin sandığı kadar kısa olmayacağına kuşku yok. Çünkü en başta bu bayların kafaları de ğişimin önünde ciddi bir engel-. dir. Tam üyelik için daha çok Kıbrıs sorununun, Yunanistan 'la AB Süreci Kürt Sorununu... DENG ikili sorunların yanısıra, Kürt sorununun çözümü gerekli görünüyorsa da, ekonomik uyum da az önemsiz değil; hatta Batılı ülkeler açısından, ötekiler kadar önemlidir. Tam üyelikle birlikte Türkiye'nin büyük işgücü Avrupa içinde serbest hareket edebilecektir. Bu nedenle Türkiye'nin o zamana kadar ekonomisini iyileştirmesi, ulusal gelir düz~ i yükseltmesi, işsizlik sor~nu Avrupa ölçülerinde çözmüş olması gerekiyor. AB aday üyeliği Kürt sorununa nasıl bir etki yapacak? Bu etkinin olumlu olacağma kuşku yıık. Öncelikle, demokrasi ve insan hakları alanında iyileşen bir Türkiye 'de Kürtlerin durumu daha iyi olacaktır. Besbelli bu, Kürt sorununu otomatik olarak çözmez; ama Kürtlerin mücadelesi için daha elverişli bir ortam oluşturur. Bu açıdan, Avrupa'nm aday ülkeler için koyduğu kriterler, yalnızca insan haklarına ilişkin değil, aynı zamanda üye ülkelerdeki farklı etnik kökenden gruplara, ulusal azmiıkiara ilişkin hükümler de Kürtlerin çlurumumı doğrudan etki ler. Aday üyelik sürecinde daha çok Kopenhag Kriterleri gündeme geldi. Avrupa Birliği ülkelerinin 21-22 Haziran 1993 tarillinde Kopenhag'da yaptıkları doruk toplantısında, birliğe alınacak yeni ülkeler için saptadıkları ve üç başlık altında toplanan bu kriterlerden biri, AB içinde rekabet gücü olan bir serbest piyasa ekonomisinin gerekliliğidir.. Bir diğeri, ilgili ülkenin AB'nin politik, ekonomik ve parasal birlik konularında koyduğu ortak hedefleri benimsemesi Ve bu doğrultuda çaba gösterınesidir. Üçüncüsü ise "kurumsal istikrar, 6 demokrasi ve hukuk devlet i~ıiıı güvence altına alınması, insan haklarına saygı ve azınlık haklarının korunması "dır. Avrupa ölçülerine uygun bir demokrasi ve insan hakları düzeyinin Kürt sorununu olumlu yönde ctkileınesi bir yana, korunması istenen "ulusal azınlıkların hakları" özel olarak Kürt sorununun çözümü yönünde Türkiye'ye ciddi sorumluluklar yükli.iyor. Gerçi Türk devletinin başındakiler, daha şimdiden, yine şark kurnazlığıyla bu işin içinden çıkmak ve ödevleriıü yapınaktan kaçınmak için Lozan Anlaşmasına sığınınaya kalkıyor ve K li rtlerin bir azınlık olmadığını i leri süri.iyorlar. Kürtlerin bir azınlık olmadığı clhak doğrudur. Elbet Kürtler bir azınlık değil, kendi toprakları Lizerinde bir çoğunluktur. Kürtlerin, adına Kürdistan denen ve Türkiye, İran. Irak ve Suriye arasında bölünmü~ koca bir ülkeleri var. Kürtler - Türkler, Araplar ve Farslar"la birlikte- Ortadoğu 'nun dört büyük ulusundan biridir. Türkkrin bu bölgedeki tarihi datıa bin yılı bile doldurmamı~ olmasına karşılık, Kürtlerinki ilk çağa uzanmaktadır. Kürtler kendi lerine özgü bir tarihi, dil ve kültürü. vatanı olan büyük bir ulustur. Böyle bir ulusu sıradan bir ulusal azınlığa indirgemek elbet kimsenin haddi değildir. Nitckim Lozan'da da Türk tarafı, İsmet Paşa'nın ağzından, Kürtlerin bir azınlık değil, Türklerle birlikte ülkenin iki asli unsurundan biri olduğunu dile getinni~, "azınlık hakları" belirlemesinin onları tatmin etmeyeceğini ileri süımüştür. Ne ilginçtir ki Türk yönetimi, Lozan'da ettiği sözlere karşılık, o günden bu güne. bu

"asli unsura" tanıması gereken eşit hakları tanımakşurda kalsın, onlara azınlıklar kadar hak tanımayı bile kabul etmemiştir. Hat-, ta Lozan Anlaşmasının 39. Maddesiyle tüm TC vatandaşlaı ına tanınan "anadilini basın-yayında ve yaşamın her alanında serbestçe kullanma hakkını" bile onlardan esirgeıniş, yani uluslararası anlaşınaları göz göre çiğnemiştir. Türk yönetimi bugün de aynı zorbaca politikayı sürdürmek istiyor. Nitekim, daha Helsinki sözleşmesinin ınürekkebi kurumadan Cumhurbaşkanı Demirel, basma yaptığı açıklamada Kürtçe televizyona bile karşı çıktı ve bir kez daha demagojinin seçkin örneklerinden birini vererek "insan haklarına evet, ama grup haklarına hayır!" dedi. Kürtlerin bir ulus olması ve ilkesel olarak. kendi kaderini tayin hakkı dahil, tüm ulusların sahip oldukları temel haklara sahip olması bir yana -ki bunu gerçekleştirmek pratikte bir güçler dengesi sorunudur- en azından Avrupa Birliği 'ne girmeye hazırlanan bir Türkiye'nin Kürtlere ve öteki etnik gruplara, Kopenhag kriterlerinde benimsenen azınlık haklarını tanımayı kabul ettiği açıktır. Türkiye bundan kaçamaz. Bu Lozan'ı çiğnemek kadar kolay olmayacak. Çünkü dünya yetmiş beş yıl önceki dünya değil Kürtler de o günkü Kürtler değil. Azınlık Haklarının Çerçevesi AB 'nin Haziran 1993 'teki duruk toplantısında azınlık haklarıyla ilgili olarak yapılan belirleme ilkeseldir, bu hakların koc runması gerektiğini söylüyor. Öte yandan burada kimlerin azınlık olduğu ve azınlık hakları- AB Süreci Kürt Sorununu... DENG nın ne olduğu tek tek sayılmamıştır, buna gerek de yoktur. Besbelli, "ulusal azınlıklar"dan kastedilen üye ülkelerdeki egemen ulusun dışında kalan tüm etnik gruplardır. Bunun, Türk tarafının iddia ettiği gibi, Lozan'da sayılan ve sayılmayantarla hiçbir ilgisi yoktur. Önemli olan gerçek durumun ne olduğudur. İnsan ve azınlık hakları her kişinin ve grubun,doğal hakkıdır. Besbelli Türkiye'de, Kürt ulusunun yanısıra, Arap, Çerkez, Laz gibi bu ülkede ancak bir azınlık teşkil eden halkların.da bu haklardan yararlanmaya hakları vardır. Öte yandan, azınlıklar sorunu ile ilgili olarak Avrupa Güvenlik ve İşbirliği Teşkilatı'nın (AGİT) daha önceki bir dönemde aldığı kararlar vardır. AGiT üyesi 35 ülkenin dışişleri bakanlarının katıldığı. ve Haziran 1990'da, yine Kopenhag'da yapılan doruk toplantısının sonucunda yayınlanan ortak bildiride ulusal azınlıklardan söz eden bir bölüm vardır. Bu 4 nolu bölümde hertürlü zoraki asimilasyon çabasına karşı çıkılıyor ve ulusal azınlıkların hakları şöyle sıralanıyor: "Kendi etnik, kültürel, dilsel veya dinsel kimliklerini özgürce ifade etme, koruma ve geliştirme; "Kendi anadillerini özel ve aynı zamanda kamu yaşamında özgürce kullanli1a; ' "Kendi eğitim, kültür ve dini kurumlarını, örgütlerini, derneklerini kunna ve gel,iştirıne." Aynı bildirinin 33. maddesinde ise şöyle deniyor: "Taraf ülkeler kendi toprakları üzerinde ulusal azınlıkların etnik, kültürel, dilsel ve dinsel kimliklerini koruyacak ve bu kimliğin gelişmesi için uygun koşullar yaratacaklardır." 7 Madde 34'te ise ulusal azınlıkların kendi anadillerinde eğitim yapma hakkına yer veriliyor ve eğitim kurumlarında tarih ve edebiyat öğreninıinin, aynı zamanda ulusal azınlıkların tarih ve kültürünü içermesi ger~ktiği belirtiliyor. Bu bildiri AGiT içindeki 35 ülkenin uz! aşması sonucu, görüşbirliği ile yayayınlanmıştı. bu nedenle ele AGiT'in bir üyesi olan ve bu toplantıya dışişleri bakanıyla katılan Türkiye bakıınından da bağlayıcıdır. Gerek Avrupa Birliği'nin Kopenhag kriterleri. gerek AGiT'in 1990 bildirisi birlikte göz önüne alındıkları zaman, Türkiye'nin en azından Kopenbag kriterleri çerçevesinde ne yapınası gerektiği ortaya çık,ar. Bunun içinde etnik kimliğin ta- nınması, kültürün özgürce geliştirilmesine fırsat verilmesi, anadilde eğitim, anadilin özel ve kamu yaşamında özgürce kullanılması (basın-yayında, toplantılarda, resmi işlemlerde) ve serbestçe örgütlenme hakları var. Hakların Hayata Geçmesi için Güvence Nedir? Türk yönetimi işine gelmeyen durumlarda, benzer pckço~ uluslararası sözleşmede olduğu gibi, AGİT içinde de bugüne kadar verdiği sözleri tutmadı. AB' ye üyelik sürecinde de aynı şeyi yapamaz ını? Kanımca bu kez de aynı şeyi deneyecekler. üyak adeta abra kadabra yöntemle sürüyecekler, normları sulandırmak isteyeceklef ve. Kürtlerin haklarını tanımamak için elleri n den geleni yapacaklardır. Nitckim daha şimdiden ı:iemagojiyc, çarpıtn~aya hız verdiler. Bay Demin~!, göz önündeki metinleri

riyle bir yana iterek; "insan haklarına evet, ama grup haklarına hayır!" diyor, Kürtçe eğitime, televizyona bile karşı çıkıym. Türk yönetiminin, Kopenhag kriterleri çerçevesinde de olsa Kürt haklarını tanımamak için direneceğine, zaman kazanıp bu normları kendi açısından dejenere etmeye çalışacağına kuşku yok. Ancak bu kez durum farklıdır. Avrupa Birliği'nin kendisi de Türkiye'ye aday üyelik perspektifi sunmak!~ sorumluluk altına girmiştir. AB Kürt sorununun boyutlarını biliyor ve Kıbrıs sorunu ve Yunanistan'la sorunlar gibi bu sorun çözülmeden Türkiye'nin tam üyeliğinin kendisi bakımından ciddi baş ağrılarına yol açacağının farkında. Bu nedenle Türk yönetimi Kürt sorununda ne kadar başını kuma gömse de Avrupa gerçekçi olmak zorundadır. Bu da sorunun çözümü için çaba gösterıneyi gerektiriyor. Öte yandan, Kopenhag kriterlerinin hayata geçmesi, sulandırılmaniası, asıl olarak da Kürt halkmın vereceği mücadeleye bağlıdır. Biz Kürtler, sorunu AB'ye havale etmekle yetinelneyiz. AB 'nin ve AGiT'in saptadığı çerçevede de olsa, sözkonusu hakların hayata geçmesi için rejimi ve Avrupa'yı zorlamalıyız. Bu da etkili, kitlesel, barışçı bir siyasal mücadeleyle mümkündür. kürt halkı önümüzdeki dönemde bunu yapabilir ve yapmalıdıt. Kürt halkhim nice! gücü, örgütlehme ve mücadele deneyimi yeni koşullarda bunu l:ia~armaya elverir. ' AB Süreci Kürt Sorununu... Rejim yıllardır bizzat kendi ürünü olan terörü gerekçe göstererek barışın ve demokrasinin yölunu kesti, içten ve dıştan. gelen haskılara karşı Kürt halkının haklarını tanımamakla direndi. Ama şimdi, PKK'nın silahları bırakması ilc rejim bakımından terör bahanesi artık son bulmaktadır. Kürt ulusal mücadelesi ise yeni dönemde ister istemez daha çok legal alanda, çeşitli örgüt ve eylem biçimleriyle ve asıl olarak barışçı biçimde kendisini ifade edecektir. Özgürlük mücadelesinde silalım önemine koşullanmış kimi çevreler bunun nasıl olıicağını kavramakta zorluk çekiyorlar. Oysa siyasal mücadele en başta kitleleri örgütleme ve kendi çıkarları, istemleri doğrultusunda harekete geçirme sanatıdır. Türkiye sınırları içinde sayısı 20 milyona ulaşan ve geniş bir bölgede çoğunluğu oluşturan Kürt halkı, sağlıklı politikaların eşliğinde siyasal mücadeleyi başarıyla yürütebilir. Rejim, dağa çıkmış bir avuç insana karşı ordusunu seferber edebilir ve bunu bahane ederek siyasal ve demokratik h*ları budayabilir, kitleler üzerinde terör estirebilir. O, şimdiye kadar bunu yaptı. Ancak, günümüzde ve Türkiye'nin AB'ye girmeye yöneldiği koşullarda yüzbinlerin ve milyonların barışçıl, siyasal mücadelesine karşı bti yapılamaz. t:jemitel, dilediği kadar "Kürtçe televizyon olmaz," desin ve buha kilıfl:.tr biçmeye ça- 8 DENG lışsın, yarın yüzbinlerin imzasını taşıyan Kürtçe televizyon istemine karşı duraınaz. Böyle bir isteme AB kayıtsız kalamaz. Kürtçe eğitim, siyasal haklar ve öteki istemler için de öyle. Kürt halkı yığınsal gösıcrilerle. ve çok çeşitli demokratik eylem biçimleriyle, çok değişik platformlarda istemlerini Türkiye ve dünya kaınuoytııı<t yansıtabilir. Örgütlü kitlelerin gücü tüfeklerin gücünden çok daha önemlidir. Bütün sorun Kürt ulusal hareketinin yeni döneme uygun politikalara yönelmesi ve buna denk düşen sağlıklı yapılar oluşturmasıdır. Kuşkusuz, Kürt hal_kının istemi, salt Kürtçe televizyon ya da eğitim değildir. Hatta Kopenhag Kriterlerinin sulandırıl-. mayıp lam anlamıyla uygulanınası bile Kürt ulusal sorununun nihayi çözümünü sağlamaya yetmez. Sorunun çözümü kültürel, yönetsel ve siyasal alanları kapsayan çok daha köklü.değişimleri gerektirir. Çözüm <lllcak eşitlik temelinele yen i h ir yapılanma ile mümkündür ve bize göre bunüıı. biçimi, eğer iki halk birlikte yaşayacaksa. federasyondur. Öte yandan, Kopeııhag kriterlerinin gerçekleşmesi i~ in çalışmak, bunu gündemde tutmak ve bunun içiıı Türkiye'yi ve Avrupa 'yı zorlamak, eşitlik temelinde nihayi ve gerçek bir çözümle çelişmez, ondaıi vazgeçildiği anlamına gelmez. Her kazaiıımlü özgürlük mikadelcsi güç kazahacak ve silrecek ı ir.