Sevgili Sarı-Siyahlılar



Benzer belgeler
Türkçe Ulusal Derlemi Sözcük Sıklıkları (ilk 1000)

KALKINMANIN SÜREKLİLİĞİ KALİTELİ BEŞERİ SERMAYE İLE MÜMKÜN

TÜSİAD YÖNETİM KURULU BAŞKANI HALUK DİNÇER İN KADIN-ERKEK EŞİTLİĞİ HAKKINDA HER ŞEY KISA FİLM YARIŞMASI ÖDÜL TÖRENİ KONUŞMASI

Kadın Dostu Kentler Projesi. Proje Hedefleri. Genel Hedef: Amaçlar:

EĞİTİM FAKÜLTESİ İSTANBUL MEDİPOL ÜNİVERSİTESİ

Türkiye de insani, toplumsal ve ekonomik gelişmeyi sürdürmenin, her çocuğa hakkı olan kaliteli eğitimi sunmakla mümkün olacağına inanıyoruz.

PÜF NOKTALARI: SINIF İÇİNDE ÖĞRENCİLERİN KATILIM HAKKININ GERÇEKLEŞMESİNİ SAĞLAMAK

NİTELİKLİ EĞİTİMİN TOPLUMUN REFAH SEVİYESİNE ETKİSİ. Prof.Dr. Muammer Kaya, ESOGÜ Rektör Adayı,

PricewaterhouseCoopers CEO Araştõrmasõ

TÜRKİYE DE MESLEKİ EĞİTİM

KAPİTALİZMİN İPİNİ ÇOK ULUSLU ŞİRKETLER Mİ ÇEKECEK?

Mesleki ve Teknik Eğitim Genel Müdürlüğü ÇİN HALK CUMHURİYETİ. HAZIRLAYAN: Dr. Recep ALTIN

Türkler Kendi işinin patronu olmak istiyor!

Türk Bankacılık ve Banka Dışı Finans Sektörlerinde Yeni Yönelimler ve Yaklaşımlar İslami Bankacılık

Maliye Bakanı Sayın Mehmet Şimşek in Konuşma Metni

ÇAĞDAŞ EĞİTİM KOOPERATİFİ ÖZEL 3 MART İLKÖĞRETİM OKULU

R E H B E R L İ K B Ü L T E N İ - 1

KİTAP GÜNCESİ VIII. GELENEKSEL KİTAP GÜNLERİ SAYI:3

SİYASET BİLİMİ VE ULUSLARARASI İLİŞKİLER DOKTORA PROGRAMI DERS İÇERİKLERİ ZORUNLU DERSLER. Modern Siyaset Teorisi

Diğer: Diğer:... Diğer:...

SİYASAL İDEOLOJİLER (SBK457)

ULUSAL EĞİTİM PPROGRAMI (UEP) NEDİR?

HALKLA İLİŞKİLER (HİT102U)

İŞLETME VE YÖNETİM BİLİMLERİ FAKÜLTESİ GİRİŞİMCİLİK BÖLÜMÜ

GÜMÜŞHANE ÜNİVERSİTESİ İLETİŞİM FAKÜLTESİ NE HOŞGELDİNİZ

4. TÜRKİYE - AVRUPA FORUMU

EĞİTİMİN EKONOMİK TEMELLERİ

UNESCO Eğitim Sektörü

ŞEHİR YÖNETİMİ Şubat 2018

ANKET SONUÇLARI. Anket -1 Lise Öğrencileri anketi.

İlköğretim (İlkokul ve Ortaokul) Programları. Yrd.Doç.Dr.Gülçin TAN ŞİŞMAN

Türkiye nin geleceğini 25 milyonluk kitle belirleyecek

R E H B E R L Đ K B Ü L T E N Đ - 3

Temiz üretimin altı çizilmeli ve algılanması sağlanmalıdır

2013 YILI Faaliyet Raporu

TÜRKİYE EKONOMİSİ VE GÜNCEL KONULAR

YÖNETİŞİM NEDİR? Yönetişim en basit ve en kısa tanımıyla; resmî ve özel kuruluşlarda idari, ekonomik, politik otoritenin ortak kullanımıdır.

TÜSİAD YÖNETİM KURULU BAŞKANI HALUK DİNÇER İN İŞ DÜNYASI BAKIŞ AÇISIYLA TÜRKİYE DE YOLSUZLUK SEMİNERİ AÇILIŞ KONUŞMASI

Duygusal ve sosyal becerilere sahip Genç profesyoneller

Değerli misafirler, Kıymetli iş insanları... Basınımızın değerli temsilcileri... Hanımefendiler... Beyefendiler...

ZORLUKLAR, FIRSATLAR VE STRATEJĐLER

Pazartesi İzmir Basın Gündemi

ÜNİVERSİTE SANAYİ İŞBİRLİĞİNİN GELİŞTİRİLMESİ ve İYİ UYGULAMA ÖRNEKLERİ SEMİNERİ

İSTANBUL SANAYİ ODASI 12. SANAYİ KONGRESİ. 30 Nisan 2014

Türkiye dönüşüm geçirerek kırsal bir tarım ekonomisinden küresel ölçekte yılında Türkiye nin kentsel nüfusu ülkenin toplam nüfusunun sadece

LÜTFEN KAYNAK GÖSTEREREK KULLANINIZ 2013

N OLACAK ŞİMDİ? BEKİR AĞIRDIR. 26 Kasım 2015

Avrupa da Yerelleşen İslam

Türk Bankacılık ve Banka Dışı Finans Sektörlerinde Yeni Yönelimler ve Yaklaşımlar İslami Bankacılık

PROJE YAPIM VE YÖNETİMİ İNSAN KAYNAKLARI YÖNETİMİ ŞEYMA GÜLDOĞAN

Vatandaşlık Eğitimi Merkezi (CCE) Varşova, 22 Ekim 2013

İSO YÖNETİM KURULU BAŞKANI ERDAL BAHÇIVAN IN KONUŞMASI

Demokrasi ve Sivil Toplum (SBK256)

Üniversite Üzerine. Eğitim adı verilen şeyin aslında sadece ders kitaplarından, ezberlenmesi gereken

ULUSAL VEYA ETNİK, DİNSEL VEYA DİLSEL AZINLIKLARA MENSUP OLAN KİŞİLERİN HAKLARINA DAİR BİLDİRİ

KAMU İKTİSADİ TEŞEBBÜSLERİ VE ÖZELLEŞTİRME

LÜTFEN KAYNAK GÖSTEREREK KULLANINIZ 2013

Tarımda inovasyon küresel ölçekte stratejik değer kazandı

12. Araştırmacılar Zirvesi nin açılış konuşmasını yapmak için beni davet etmenizden, bana bu fırsatı vermenizden dolayı sizlere teşekkür ederim.

IFLA İnternet Bildirgesi

2. En başarılı olduğunuzu düşündüğünüz dersler hangileri? 3. En başarısız olduğunuzu düşündüğünüz dersler hangileri?...

MALİYE BAKANI SAYIN MEHMET ŞİMŞEK İN MAKROEKONOMİK GELİŞMELER İLE 2010 YILI OCAK- HAZİRAN DÖNEMİ MERKEZİ YÖNETİM BÜTÇE GERÇEKLEŞMELERİNİ

ABD - AB SERBEST TİCARET ANLAŞMASI Ve TÜRKİYE ÜZERİNE ETKİLERİ

Erbil Ticaret ve Sanayi Odası Başkanı Dara Celil Hayat ile Türkiye-Kürdistan Ekonomik ilişkileri. 02 Temmuz 2014

Politika; (Latince kökenli) Şehir yaşamı ve bu yaşamı düzenleme anlamındadır.

3. Global SATELLITE SHOW HALİÇ KONGRE MERKEZİ STK, Kurum ve Kuruluşlarımızın Değerli Başkan ve Temsilcileri,

TÜRK-ARAP SERMAYE PİYASALARI FORUMU 2013 TÜRKİYE

Global Ekonomi ve Yurtdışı Piyasalar. Temmuz 2011

İstanbul Tıp Fakültesi Sosyal Sorumluluk Projeleri

final in başarı geleneği final temel liseleri ile sürüyor...

ENERJİ DÖNÜŞÜMÜ ENERJİ TÜKETİMİ

ATBÖ Sürecinde Ölçme-Değerlendirmeye Hazırlık: ATBÖ Yaklaşımı Nasıl Bir Ölçme Değerlendirme Anlayışını Öngörüyor?

OKUL MÜDÜRÜMÜZLE RÖPORTAJ

T.C. EKONOMİ BAKANLIĞI

ENGELSİZ BİR ÜNİVERSİTE İÇİN TESPİT VE ÖNERİLER EL KİTABI

ÖĞRENCİNİN HAK VE SORUMLULUKLARI

Değişim ve Yönetim. Prof. Dr. M. HAMİL NAZİK Gazi Üniversitesi Mesleki Eğitim Fakültesi

Avrupa Birliği Yol Ayrımında B R E X I T

İşsizlik ve İstihdam Raporu-Aralık 2017 İŞSİZLİK VE İSTİHDAM RAPORU- AĞUSTOS 2018 MEVSİM ETKİLERİNDEN ARINDIRILMIŞ İŞSİZLİK ARTTI, İSTİHDAM DÜŞTÜ

Dershane Algısı Araştırması Mayıs 2012

İNSANİ GELİŞMEYİ SÜRDÜRMEK:! EĞİTİM VE İŞGÜCÜ PİYASASI GÖSTERGELERİ İTİBARİYLE TÜRKİYE NİN PERFORMANSININ DEĞERLENDİRİLMESİ!

KAMU POLİTİKASI BELGELERİ

Avrupalı liderler baskıcı, Türk liderler ise dostane

Yükseköğretim Kurumlarımızın Mühendislik Fakültelerinin Kıymetli Dekanları ve Çok Değerli Hocalarım..

15 Ekim 2014 Genel Merkez

ÜNİVERSİTE VE SOSYAL SORUMLULUK. Prof. Dr. Yunus Söylet İstanbul Üniversitesi Rektörü

Anneye En Güzel Hediye Olarak Ne Alınması Gerekir?

Yeni kanun teklifi neden yeterli değildir?

Politika Notu 09/2 ÇALIŞAN ANNELERİN ÇOCUKLARI DAHA BAŞARILI. Yönetici Özeti

MAVİ YAKALILARIN ÇALIŞMAYA YÖNELİK TUTUMLARI

VİZYON BELGESİ (TASLAK)

izlenmiştir. Çin Halk Cumhuriyeti 1949 yılında kurulmuştur. IMF'ye bağlıbirimler: Guvernörler Konseyi, İcra Kurulu, Geçici Kurul, Kalkınma Kurulu

21 yıllık tecrübesiyle SiNCAN da

2013/14 AKADEMİK YILI İÇİN KIBRIS TÜRK TOPLUMUNA YÖNELİK BURS PROGRAMI

TÜRKİYE NİN İLK 1000 İHRACATÇI FİRMASI

Öğrencilerin Üst Düzey Zihinsel Becerilerinin Belirlenmesi. Öğrenci Portfolyoları

AFYON KOCATEPE ÜNİVERSİTESİ SANDIKLI UYGULAMALI BİLİMLER YÜKSEKOKULU

SOSYAL MEDYA YÖNETİMİ ve SOSYAL MEDYADA REKLAM UYGULAMALARI

Öğretmenlik Meslek Etiği. Sunu-2

Transkript:

SUNUŞ Sevgili Sarı-Siyahlılar Kış sayımızla bir kez daha Merhaba, Bu sefer tüm Yönetim Kurulu adına yazılmış erken bir veda yazısı kaleme alıyorum. Dergimizin bu sayısının konusu dur diyebilmek üzerine. Dünyada, ülkemizde, hayatta dur demek istediğimiz, dur dememiz gereken şeylerden kurulu bir sayı öngörmüştük konuyu seçerken. Şimdi bir Olağanüstü Genel Kurul ile karşı karşıyayız. Kurumların kişilerin üstünde olduğuna inanan bir yönetimin üyeleri olarak, Sarı Siyahlı iradenin de bu gidişata dur diyebilmesi için bu kararı verdik. Biz, dernek bünyesinde görev almanın, öyle ya da böyle bugünümüzü borçlu olduğumuza inandığımız okulumuza gönül borcumuzu ödemek olduğuna inandık. Bu gaye ile göreve geldiğimiz günden bugüne, yaptığımız iş bir gönüllülük olsa da, işlerimize, ailemize, dostlarımıza gösterdiğimiz özeni, görevimize de gösterdik. Ortak ve doğru bir amaç için, doğru şekilde çizilmesi gereken bir yolda, beraberce ilerleyebilmek için Olağanüstü Genel Kurulun en geniş katılımla gerçekleşmesini ve seçilecek yeni yönetimin başarılarla dolu bir süreç yaşamasını diliyoruz. Yönetim Kurulu olarak, çalışma dönemimiz süresince bizlere inanan, güvenen, destekleyen tüm Sarı Siyahlılara teşekkür ederiz. Ben de Yönetim Kurulunun uyum içerisinde çalışmasını sağlayan arkadaşlarıma minnetlerimi sunuyorum. Kayıplar Kayıplar Geride bıraktığımız günlerde üç önemli Sarı Siyahlıyı kaybettik. Yoklukları eksikliğimiz olacak. Ağabeyimiz ve her zaman en büyük destekçimiz Asım Kocabıyık aramızdan ayrıldı. Geride bıraktığı eserleriyle anılacak. Okulumuz müdürlerinden ve matematik öğretmenimiz Sami Ertek Hocamız çok değerli öğrenciler yetiştirdi, hepimizin kalbinde yaşayacak. Dernek başkanlarımızdan Şahin Yılmazbayhan ın yokluğunundan kaynaklanan hislerimi ise tarif etmem olanaksız. Onu, can dostu, yönetim kurulu üyemiz Fatih Aydın ın yazdıklarıyla uğurluyorum: Bilirim ki Sarı Siyahlı doğulmaz, ama senin kadar da Sarı Siyahlı olunmaz. Herkese nasip olmaz her yaştan Sarı Siyahlı gençler tarafından ölüm sessizliğini yırtan marşımızla uğurlanmak...uğrunda oymağın, her zinde ferdi... Hepsine Allah tan rahmet diliyorum. Sarı Siyah Sevgi ve Saygılarımla... Hoşçakalın... Alev Karabaş Avınca 77 stanbul Erkek Liseliler Derne i Baflkanı derneginiz@ielder.org.tr

EDİTÖRDEN Merhaba, Bu sayımızın sayfaları yanlış, eksik ya da hatalı olduğunu düşündüğümüz ve Dur! demek istediğimiz olgu/durum/ eylemlerden bazılarını (sayfa sayımızın sınırladığı kadarıyla) ayrı ayrı gündemimize taşıyor. İçinde yaşadığımız küresel hayatın sonucu olarak ortaya çıkan bu olgu/durum/eylemler bazen problem olarak fark edilseler de, çoğunca kabullendiğimiz, hatta şirket terminolojisiyle yazmak gerekirse içselleştirdiğimiz oluşlar. Küresel hayat görünen-görünmeyen sayısız ilişkiler ağı üzerine kurulu. Arap Baharı ile yeni fiziksel sosyal alanımız AVM lerin bağlantısını anlamak için, araya birkaç kelime daha yazmak yeterli aslında. Sorun belki de uzay geometri bilmemek; tüm sisteme sistemin dışından başka bir noktadan bakamamak. Dur!Ma diyerek buna niyetleniyoruz elinizdeki derginin tamamında. Kendimizi bir an ayın tepesinde oturur hayal edip, aşağıdaki mavi küreye bakmaya çalışıyoruz. Gördüğümüz, her konunun derinlemesine uzanan dikey boyutunun yanında, aralarındaki yatay ilişki. Bunu anlamaya ve anlatmaya çalışıyoruz. Derginin giriş yazısı Bir Manipulasyon Biçimi: Neoliberalizm bu yatay ilişkiyi mercek altına alıyor. Takip eden sayfalarımız ise, tek tek her konunun derinine iniyor. Umudumuz, başka bir dünya istemek için itilen domino taşlarından birine de bizim ivme kazandırmış olmamız. Bahar Sayısı Yeni sayımızın ana konusu ütopya. Kelime anlamı olmayan (tasarlanmış) mükemmel (ideal) yer (toplum) olsa da, biz sayfalarımızda distopya, eutopya, fantazi, plan, tasarım, proje, istihare gibi kavramlara da yer vereceğiz. İlk başka 12. sayı çok felsefi olacak gibi gözükse de, her zaman olduğu gibi temamızı realiteye de yaslayacağız ve camiamızı ilgilendiren taraflarında da gezineceğiz. Bir iki somut örnek soru, nasıl belirsizliğini bir nebze olsun giderir sanırım: Düyûn-ı Umûmiye binasının İstanbul Erkek Lisesi ne verilmesi Cumhuriyet in gelecek tasarımının parçası olarak ele alınabilir mi? Batıdaki ütopyalar teknolojiyle de ilgiliyken, doğudakiler neden çoğunca toplumsaldır? Çılgın projeleri nasıl değerlendirmek gerekir? Eğitimde hayal etmenin yeri ne? Hangi öğretmenler bunu daha iyi başarıyor? Almanlar mı, Türkler mi?.. Olağanüstü Genel Kurul Bu yazıyı yazarken, derneğimiz Olağanüstü Genel Kurula hazırlanıyordu. Muhtemelen siz bu yazıyı okurken de kurul bitmiş olacak. Her değişiklik beni heyecanlandırıyor. Çünkü gelişme çoğunca yeni insanların, yeni çabaların ve yeni fikirlerin sonucunda gelir. Üç sene önce ilk sayıyı çıkartırken İstanbul Erkek Liseliler in geniş vizyon ve kalitesini ortaya koyacak bir yayın yapmanın yanında, hergün daha fazla insana ulaşan, beğenilen ve desteklenen bir dergi yapmayı önümüze koymuştuk. Gerek derneğe, gerekse bana ve dergi ekibine (ve elbette yazarlarımıza, onlar bu ekibin temel direği) gelen yorumlar gönlümüzü kıvanç, yüzümüzü mutlulukla dolduruyor. Yeni yönetimle oluşacak sinerji dergimizi de içine alacak ve daha da güçlü kılacaktır. Şimdiden onları tebrik ediyor, camiamıza hayırlı olacaklarına inanıyorum. Bahar sayısında görüşmek üzere. Tansel Atasagun 87 SARISİYAH Dergisi Genel Yayın Yönetmeni tansel@tanselatasagun.com

hayalgucutanitim.com

XXXXX 36 Futbolda Sıradan Milliyetçilik Futbol maçındaki karşılaşma durumu, özcü/milliyetçi biz - onlar ayrımını en rahatça ve en doğal/ masum görünümüyle yansıtır. Dosya İçindekiler Dünyanın Yeni Aklı Bir Manipülasyon Biçimi: Neoliberalizm Tansel Atasagun 87 Sürekli olarak tekrarlanan ekonomik krizler, kamusal alanın giderek şirket gibi işletilmesi, yoksa bir deliliğin değil de, parçaları bir araya getirilmesi gereken bir aklın sonucu mu? 8

48 Dönüşmemek Bir Kent Hakkıdır SARIS YAH Say 11 KIŞ 2013 MT YAZ SAH B stanbul Erkek Liseliler Derne i ad na Alev Karabaş Avınca 77 GENEL YAYIN YÖNETMEN Tansel Atasagun 87 tansel@tanselatasagun.com tansel@hayalgucutanitim.com Bugünler plansızca gelişmiş ve sorunlarla boğuşan kentlerimizin hızlıca dönüştürme zamanı. Her gün her yerde parça parça projelerle büyük alanlara müdahaleler yapılıyor. Kararlar alınıyor, uygulanıyor. Peki yapılan bütün bu uygulamalar ne kadar doğru ve biz bu kentlerde yaşayanlar olarak bunların ne kadar farkındayız? SORUMLU YAZI filer MÜDÜRÜ Zeynep Erverdi 00 YAYIN KURULU Banu Çavuşoğlu Özerk 77, Cem Erözü 82, Fatih Aydın 74, Mehmet Cemil Ozansü 00 SANAT YÖNETMEN Rag p ncesa r YAZI filer Bahar Balık 09, Begüm Hamzaoğlu 09, Canberk Beygova 09, Emre Koz 97, Mehmet Burak Soysal 06 16 20 24 28 30 32 50 56 Kişi ve Toplumun Apolitikleşme Süreci Fatih Aydın 74 Seçici Devlet Liseleri ve İstanbul Lisesi Aytuğ Şaşmaz 02 Anne, Piyano Dersi İstemiyorum Bahar Ulusoy Emek Çocuklarımız Adına Teşekkürler Banu Bayer Özsoy 90 O Okul Burak Kılanç 88 Şiddet Mor Bir Gözden İbaret Değil! Mehveş Evin 87 Proje Değil Satış Önemli Aysim Türkmen ve Korhan Gümüş söyleşisi Metropol Sürgünleri Gülşen İşeri ile röportaj 60 62 68 70 74 78 82 Yamuk Dörtgen ve Kırmızı Fener Fuat Yalçın 72 Yoksa Almanlar İçin mi Öldük? Hüsnü Dökmeci 82 Fon Müziği Dayatmasına Dur! Onurcan Çakır 05 Hayat Dur Durak Bilmiyor Fatih Böhürler 78 Şakayla Karışık Sadri Alışık Tansel Atasagun 87 Uluslararası Film Festivali TISFEST Röportaj Begüm Hamzaoğlu 09 Bizden Haberler Emre Koz 97 - Emre Yılmazcan 09 GRAF K TASARIM - UYGULAMA Hayalgücü Tanıtım Hizmetleri GÖRSEL ÇALIŞMALAR Alan Parker, Anton von Werner, Begüm Hamzaoğlu 09, Boulder, Cleveland Halk Kütüphanesi Koleksiyonu, Henri Cartier Bresson, Leonardo Da Vinci, Nejla Osseiran, NTV Spor Arşivi, Onurcan Çakır 05, Star Gazetesi, Tansel Atasagun 87, TisFest arşivi, Zac Allan YAZILAR Aysim Türkmen, Aytuğ Şaşmaz 02, Bahar Ulusoy Emek, Banu Bayer Özsoy 90, Begüm Hamzaoğlu 09, Burak Kılanç 88, Canberk Beygova 09, Emre Gökalp, Fatih Aydın 74, Fatih Böhürler 78, Fuat Yalçın 72, Hüsnü Dökmeci 82, Korhan Gümüş, Mehveş Evin 87, Onurcan Çakır 05, Tanıl Bora, Tansel Atasagun 87 REKLAM KOORD NATÖRÜ Filiz Atasagun YAPIM Hayalgücü Tan t m Hizmetleri 212 219 6260 BASKI Karakter Color 212 432 3001 Sertifika no: 12799 KAPAK YAYIN TÜRÜ Süreli Yerel Yay n ISSN- 1309-7431 Ücretsizdir Üç ayda bir yay nlan r. DUR!MA Başka Dünya İste Kapak çalışması Tansel Atasagun 87 stanbul Erkek Liseliler Derne i Türkoca Caddesi No:4 Ca alo lu T: 212.5126462-5225994 W: www.ielder.org.tr Yap m Yeri: stanbul Bask Tarihi: Ocak 2013 Her hakl sakl d r. Yaz lar n sorumluluklar yazarlara aittir. Bu dergide yer alan yaz, makale, foto raf, çizim ve illüstrasyonlar n elektronik ortamlar da dahil olmak üzere bir k sm n n veya tamam n n yay nlanmas ve ço alt lmas yaz l izne tabidir. Bu dergi Bas n Meslek lkeleri'ne uymaya söz vermifltir. S A R I S İ Y A H 7

The Wall, Pink Floyd (Yön. Alan Parker, 1988) KİMSİN SEN?

Sürekli olarak tekrarlanan ekonomik krizler, kamusal alanın giderek şirket gibi işletilmesi, yoksa bir deliliğin değil de, parçaları bir araya getirilmesi gereken bir aklın sonucu mu? Küresel dünyanın gerçeği neoliberalizm, söylendiği gibi piyasanın serbest bırakılması değildir; tersine o, piyasayı çoklu aktör ve stratejilerle inşa edilmesi ve sınırsızca genişlemesi gereken bin alan olarak görür. Neoliberalizm de yeni (neo) olan, tam da budur. Bu yeni akıl bir yandan yeni piyasalar oluştururken, bir yandan da management gibi teknikler sayesinde piyasa mantığını, devlete olduğu kadar kişilerin kendileriyle kurdukları ilişkiye de sirayet edecek biçimde genişletir. Dolayısıyla devlet gibi her birimiz kendimizi bir şirket gibi yönetmeye itiliriz. Bir akıl olarak neoliberalizm rekabet normlarını, eğitim ve sağlık alanlarından psikolojiye dek hayatın her alanında yaygınlaştırarak, birey olarak özne olma biçimimizi etkiliyor. Dünyanın Yeni Aklı, Neoliberal toplum üzerine deneme - Pierre Dardot & Christian Laval kitabından S A R I S İ Y A H 9

DOSYA Bir Manipülasyon Biçimi: Neoliberalizm İktisat fakültesinin dört yılı boyunca enikonu öğretilen, referans almamız istenilen ve neredeyse tüm sistemin en ortasına oturtulan ekonomik model Keynes İktisat Okulunun Müdahaleci Devlet anlayışıydı. Modele göre devletin ekonomideki rolü belirleyici olmalıydı. Bu anlayışın bir uzantısı da sosyal barışı ve sosyal adaleti sağlamakla yükümlü olan sosyal devlet ti. Sonra bir gün, son sınıfın son günlerinin birinde, iktisat hocamız gelip Keynes i unutmamız gerektiğini, artık geçerli olanın neoliberalizm olduğunu söyledi. Sınıftaki derin sessizliği tahmin edersiniz. O gün bunun ne anlama geldiğini tam kavrayamamış olsak da, yıllar içinde etkileri hem birey, hem de toplum olarak dört bir yanımızı sardı; hatta daha ileri giderek ruhumuzu ele geçirdi. Artık bugün bir oluş içindeyiz. Bazılarımız buna rağmen yanlış, eksik ya da hatalı olduğunu fark ettiği olaylara karşı duruyor. Ama çoğunca bu fark ediş/karşı duruş o olayın özelinde kalıyor. Çok az insan, kendini aya çıkarıp, olaylar arasındaki bağ ne, tüm bunlar ne anlama geliyor diye soruyor. Bölgesel savaşlar, yerelleşmek, Arap Baharı, sosyal ağlar, özelleştirmeler, özel devlet şirketleri, değişen sağlık ve eğitim yapıları, AVM ler, kişisel gelişim programları, kendini aşma durumları, işçi işveren ilişkileri, yeni emek/çi tarifi, 2008 ekonomik krizi, e-ticaret, bilginin hızlı dolaşımı, kişiselleşen teknoloji, yönetişim, performans, hesap verebilirlik... Küresel dünyanın artık içselleştirdiğimiz kavramları. (İçselleştirmekle, kanıksamak kavramları arasındaki ilişki hep ilgimi çekmiştir!) Bu yazıyı bir ekonomi makalesine dönüştürmeme gerekliliğini bilsem de, yine de içinde yaşadığımız (ya da içine düştüğümüz) küresel sistemi anlamak ve yukarıda bir kaç örneği verilmiş olan kavramları ilişkilendirmek için, birlikte kısa bir ekonomi tarihi yolculuğuna çıkmak gerekecek. Keynes ten Neoliberalizme Makroekonomik Keynesyen politikalar 1929 Büyük Bunalımından sonra, neredeyse tüm dünyada 70 li yılların sonlarına kadar uygulandı. Özal a kadar Türkiye ekonomisinde yaşanan atmosferi, içe

dönüklüğü, durgunlukla mücadelede kullanılan müdehaleci tavrı hatırlayanlar olacaktır. Devletin büyümesinin sonucu yaşadığımız kronik bütçe açıklarını, yüksek vergi yükünü ve çok haneli enflasyonu da elbette. Yeni sorunlar, yeni arayışları beraberinde getirdi. Böylece, temelini Adam Smith in 1776 da yayınladığı baş yapıtında yazdığı Her birey kendi çıkarı peşinde koşarken, sıklıkla, katkıda bulunmaya niyetleneceğinden çok daha etkin olarak topluma katkıda bulunur. önermesiyle temellenen, bırakınız yapsınlar, bırakınız geçsinler şeklindeki klasik liberalizmin temel ilkesinden yola çıkan çağdaş liberal düşünce okulları ortaya çıktı. Bunlardan Friedman ın başını çektiği Chicago Okulu nun temel görüşü Devletin faaliyet alanı sınırlandırılmalıdır. Devletin başlıca görevi, kanun ve düzeni sağlamak, özel girişimlerin kendi aralarındaki sözleşmelerinin yürürlüğünü temin etmek ve rekabetçi piyasaları özendirmek suretiyle özgürlüğümüzü korumak olmalıdır. Devletin gücü sınırlanmalıdır. Özgürlüğün korunması, devletin gücünün sınırlanması ve yerelleşmesiyle olasıdır. şeklindeydi. Muhtemelen, 1986 da aldığı Nobel Ekonomi Ödülü sonrasında tüm dünyada gördüğü kabulle bizim okula da Keynes i bıraktırmış olan Virginia Okulu nun kurucusu Buchanan ın yeni liberalizm anlayışı ise şöyle özetlenebilir: Bireysel çıkarın olmadığı bir yerde başka bir çıkar söz konusu değildir. Dünyanın Yeni Aklı Sorulması gereken esas soru, küresel dünyanın genelgeçer sistemi olan neoliberalizmin içinde bulunduğumuz hayatı nasıl biçimlendirdiği dir. Konuya belki de ilk dikkat çeken isim olan Michael Foucault Bir İktidarın Doğuşu nda, neoliberalizmi sadece bir iktisadi doktrin olarak analiz etmez. Onu bir düşünme, hissetme ve davranış biçimi olarak ele alır. Yani Foucault a göre neoliberalizm normatif bir sistemdir ve bu normların en temelinde rekabet vardır. Klasik liberalizmden en önemli farkı da buradadır, yeni sistem piyasa modelini ekonominin dışındaki siyasal, sosyal ve hatta psikolojik tüm alanlara taşır. Bu sistemde devlet ve hatta birey kendini çağdaş kapitalizmin normlarına göre yeniden yapılandırır. Bu yapılanma şirket modeli temeline dayanır. Yani yeniden yapılandırma sürecindeki devlet de, toplum da, birey de kendini bir şirketmiş gibi ele alır, buna göre düşünür, davranır. Buna karşı çıkmak çağdaş (kapitalist) akla karşı çıkmaktır. Kriz Bir Son mu Başlangıç mı? Son mali krizden (Lehman Brothers ın iflası,2008) sonra, içlerinde Joseph Stiglitz gibi ödüllü iktisatçıların da olduğu bir dizi ekonomist durumu neoliberalizmin sonu olarak ilan etti. Bunun nedeni, Keynes e dönüş gibi algılanan devletin bankalara müdahale etmesiydi. Oysa kriz, başka bir işe yaradı: Sağlık, eğitim, adalet gibi alanların tümünde neoliberal reformları hızlandırdı. Bu durum Yunanistan, Portekiz, İrlanda, İspanya örneklerinde açıkça görülebilir. IMF, Avrupa Merkez Bankası ve Avrupa Birliği nin baskılarıyla bu ülkelerde uygulanan kemer sıkma politikaları, yalnızca maaşları düşürerek ya da KDV tipi vergileri arttırarak bütçe açıklarını kapatmaya yönelik politikalar olarak değil, eğitim, sağlık gibi kamu hizmetlerinin yönetilmesindeki temel dönüşümleri ve yoğun özelleştirmeleri Sorulması gereken esas soru, küresel dünyanın genelgeçer sistemi olan neoliberalizmin içinde bulunduğumuz hayatı nasıl biçimlendirdiği dir. Bu sistemde devlet ve hatta birey kendini çağdaş kapitalizmin normlarına göre yeniden yapılandırır. Bu yapılanma şirket modeli temeline dayanır. Yani yeniden yapılandırma sürecindeki devlet de, toplum da, birey de kendini bir şirketmiş gibi ele alır, buna göre düşünür, davranır. getiren, toplum üzerinde derinlemesine etkide bulunan politikalar olarak değerlendirilmeli. Aslında kriz, neoliberal politikaları henüz sonuna kadar uygulamamış ülkelerdeki neoliberal normalizasyonu hızlandırdı. Bahsedilen sistem, -Pierre Dardot ve Christian Laval ın Dünyanın Yeni Aklı, Neoliberal toplum üzerine deneme kitabında da yazdıkları gibi- sadece piyasa ilişkilerinden ibaret değil. Çok daha fazlasıyla sosyal bir durum ve önemli olan topluma ve bireye nasıl nüfuz ettiğini incelemek olmalı. Neoliberalizm Bir Yönetim/Manipülasyon Biçimidir Foucault ya dönersek, ona göre neoliberalizm bir yönetim (governmentality/yönetebilirlik) biçimidir. Bu cümleyi daha iyi anlayabilmek için batıda birbiri ardına gelen, birbirinin içine geçerken dönüşen yönetim modellerini de anlamak gerekir. Bunlardan ilki yasa ve yasaklama modelini kullanan hükümranlıktır. Ancak endüstri toplumuna geçişle birlikte emek gücü barındırması dolayısıyla insan bedeninin değerinin farkına varılır. Emek çoğaltılarak üretim sürecine dahil edilmelidir. Böylece ortaya becerikli ama uysal bir emek gücünü hedefleyen disiplin toplumu anlayışı çıkar. Çeşitli talim ve terbiye yöntemleri kullanılır, dolayısıyla özgürlükler önceden yapılandırarak kısıtlanır. S A R I S İ Y A H 11

DOSYA Disiplin de tek başına yeterli olmayınca, devreye yönetim modeli girdi. Bu model disiplini gerektiğince kullanıyordu. Temeli özgürlüğü kısıtlayıp, ona rağmen bir sistem kurmaya değil, onun aracılığıyla uygulanan üretici bir modele dayanıyordu. Modelde insanlar oluşturulan normlara kendiliğinden uyum sağlıyorlardı. Bunun için bırakılmış özgürlük alanları vardı. Burada devletten ve devletin kurumlarından beklenen özgürlükleri kısıtlamaları değil, bu özgürlük alanına aktif olarak etki etmeleri, yani bu alanı yönetmek (bir başka deyişle manuple etmek) için organize olmalarıydı. Özgürlük bir anlamda, kişinin kendi seçtiği normları içselleştirip uygulaması olarak tanımlanabilir. Neoliberalizmde yapılan ise yine aynı şey, kişinin özneleştirilmesidir. Tek fark içselleştirilen normların kimin seçimi olduğudur. Kişi bu tarif edilmiş özgürlük alanı nın içinde normları uygular. Sistem burada aktif düzenleyicidir. Bu nedenlerledir ki, neoliberalizm bir iktidat doktrini olmaktan öte bir yönetim modeli olarak tarif edilmelidir. Kendinin Girişimcisi Olmak Neoliberalizm, kişiye emek tarifini farklı yaparak yaklaşır. Marx ın klasik ekonomi analizine göre emek soyuttur, zaman faktörü üzerinden ölçülebilir ve ancak satın alındığında somut hale gelir. Oysa neoliberalizme göre bu yanlıştır, çünkü emek bir sermayedir. Herkes bir takım becerilerle doğar, ancak bu becerileri kendi seçimleriniz ve hedefleriniz doğrultusunda geliştirmek sizin elinizdedir. Geliştirdiğiniz becerileriniz sizin sermayenizi oluşturur. Bundan sonrası sermayenizi nasıl bir yatırıma dönüştüreceğinizle ilgilidir. Elinizdeki bu kıt kaynağı -birbirinin yerine geçmeyenbelli amaçlar doğrultusunda kullanırken, hesap yapmak zorundasınızdır. Böylece artık ekonominin nesnesi değil, öznesi olursunuz. Bu durum tüm sorumluluğu kişiye yükleyen bir durumdur, zira yapacağınız hataların veya yanlış seçimlerin tek sorumlusu sizsinizdir. Sonuçların olumsuz olması durumunda neoliberalizmin tek bir yanıtı vardır: Bize ne! Herkesin kendinin girişimcisi (entrepreneur) olduğu böyle bir sistem için kullanılan bu terminoloji yeni şirket terminolojisidir. Yeni şirket terminolojisinde emekçi bir işverenin altında çalışıyor olsa dahi, pasif değildir, çünkü sermayedardır. İşçi sınıfı kavramının ortadan kalktığı bir tanımlamadan söz ediyoruz. Böylece sosyal devlet ortadan kalkar. Herkesin kendinden sorumlu olduğu bir sistemde, sosyal devletin zorda kalan insanlar için geliştirdiği mekanizmalar da ortadan kalkar. Artık işsizlik sigortası, sağlık hizmeti alma, eğitim görme hakkı gibi kavramlardan söz edilemez. Aslında liberalizmin tam tersine- devlet piyasadan çekilmez, sadece kamu tanımı değişmektedir. Artık devlet, düzenli bir şekilde parçalanarak (fragmantasyon), içinde birbiriyle de yarışan başka dev şirketleri barındıran kendi başına dev bir şirkettir. Piyasanın aktif belirleyicisi olarak ama şirketlere özgü bir tavırla regüle etmeye (düzenlemeye) devam eder. Bugün uygulamanın en çarpıcı örneklerini Çin, Singapur, Malezya gibi ülkelerde görmekteyiz. Öyle ki bu devletler, Malezya devletinin Türkiye deki büyük bir hastane zincirinin bir kısmını satın alması gibi, başka ülkelerdeki özel kuruluşlara ortak bile olmaktadırlar. Özgürlük Yönetimi Tehlikelerden biri de bu noktada başlıyor. Çünkü tüm bu kamu-şirketi sisteminin tepesinde siyasi erkin olduğunu düşünürsek, sistemi kurgulayacak akıl özelleşmiyor; siyasetçilerin patronlaşmasıyla tek elde toplanıyor, merkezileşiyor. Böylece sisteme eklemlenen tüm piyasa aktörleri siyaset tarafından yönetilebilir hale geliyor. Bu noktada kişilerin de piyasa aktörü olarak kabul edildiğini unutmamak gerek. Ve sonunda dönüp dolaşıp yine özgürlüğe geliyoruz. Özgürleşmiyoruz, aslında yönetim tekelinin size izin verdiği alanlarda ve ölçüde özgür olduğumuzu sanıyoruz.

Neoliberalizme göre emek bir sermayedir. Herkes bir takım becerilerle doğar, ancak bu becerileri kendi seçimleriniz ve hedefleriniz doğrultusunda geliştirmek sizin elinizdedir. Geliştirdiğiniz becerileriniz sizin sermayenizi oluşturur. Bundan sonrası sermayenizi nasıl bir yatırıma dönüştüreceğinizle ilgilidir. Sonuçların olumsuz olması durumunda neoliberalizmin tek bir yanıtı vardır: Bize ne! Türkiye de Neler Oluyor Türkiye den birkaç örnek vererek, neoliberal düşüncenin büyük makro söylemlerin arkasında nasıl ince bir şekilde uygulandığını, böylece devlet, toplum ve bireyin şirket modeline nasıl uyumlu hale getirildiğini anlatalım. Devlet kamudaki çalışma biçimini, çalışanların birbirleriyle rekabet içine gireceği şekilde düzenledi. Bu düzenlemeye maruz kalan kamu görevlileri de, örneğin çocukları eğitirken ya da hastanelerde hastalarla muhatap olurken, neoliberal mantığı topluma yayan araçlara dönüşüyor. Şirket gibi düşünen okullar da aileleri ve çocukları bunun içine çekiyor. Sağlık kurumlarında da hastalar artık müşteri, doktorlar da nicelik bakımından performans göstermek zorunda olan kişilere dönüşüyor. Yeni sağlık ve YÖK yasası en güncel örnekler. Artık hastaneler hastaları tedavi etmek değil, onları kapitalist sisteme ket vurmasınlar diye çalışmaya devam edebilecek seviyeye getirme derdinde. Psikiyatri bile insanları piyasa koşullarına adapte etmenin bir aracına dönüşüyor. Hastanelere performans sisteminin gelmesi, başlarına CEO ların atanması şirket mantığının evrensel biçimde dayatıldığının kanıtı. Aynı şekilde üniversitelerdeki öğretim görevlileri de kendilerini şirket gibi görmek zorundalar. Buradaki sorun, hayati işlevleri olan bu tip kurumların amaçlarının değişmesi. Piyasalaştırılmış okulların artık görevi, sorgulayan ve muhakeme yeteneğine sahip (tehlikeli) iyi yurttaşlar yetiştirmekten çok, şirketlerin doğrudan kullanabileceği insan sermayesi üretmek. Yeni şehircilik anlayışıyla yaşam ve eylem alanları önceden planlanıyor, bu planlar yeni yaşam normları olarak meyvalarını veriyor. Kentsel dönüşüm çalışmalarında da karar tamamen piyasa aktörlerine bırakılıyor. O bölgede yaşayan insalar olayın tamamın dışında tutuluyor. Barınma, dönüştürülmeme hakları, orada yarattıkları tarih yok sayılıyor. Onlara verilen akıllı ol mesajı da aslında, sen de sisteme katıl (yani sermayeni kaliteli hale getir ve yatırıma dönüştür) ve sistemden nemalanmanın yolunu bul demek oluyor. Muhalif alanlardan entellektüel üretim ve sanat da sisteme dahil ediliyor. Bu alanlardaki bilgi, düşünce ya da sanat üretimi, piyasada para karşılığı olsun diye yapılmıyor. Sistemin bu kesime de söylediği kendini satılacak kitap yazarak, resmini pazarlayarak ya da bilgini konferans vererek sisteme sok oluyor. Tüm dünyayı gezen konferans guruları, yayınlanabilir değerde olsa dahi makalenizi yayınlatmak için yayıncı kuruluşa para ödemek zorunda oluşunuz, yayınevinin piyasa araştırmaları sonucunda yazara ısmarladığı kitaplar pek çok örnekten sadece bir kaçı. Güncel sanat gibi (direnenleri ayrı tutarak) aslında satılamayan şeyler üretenlerin bile sermayenin koruması (boyundurluğu mu demek doğru olur?) altına girdiğini söylemek hiç de yanlış olmaz. Piyasadaki çoğalan danışmanlık, kişisel koçluk vb şirketlerinin var oluş nedeni de işte bu düşünce ve/ya sistem. Kişiler üzerine hiç düşünmedikleri normları kabul ederek sistemin öznesi oluyorlar, ancak ne yapacaklarını bilmiyorlar. Elbette birilerinin bunu onlara söylemesi lazım. Karakter Çürümesi Mahalleniz yıkılıyor, hastaneye verecek paranız yok, patronunuz sizi işten kovdu, toplumsal soru(n)larınız var ve bunu sanatla ifade ediyorsunuz... Diyelim ki bir derdiniz var ve bunu bağırmak istiyorsunuz. Artık yolların çoğu para ödemekten geçiyor. Piyasa koşullarına uymaya başladığınızda da dayanışmacı değerleriniz yok oluyor ve ortaya bir karater çürümesi çıkıyor. Neoliberalizm, değerler gibi kişisel ya da toplumsal muhalefeti de sevmiyor. Belki yok etmiyor ama yeniden tarif ediyor: Muhalefet artık birşeyleri değiştirmek çabası içinde olan bir karşı duruş değil, iktidar olmak ya da iktidardan pay almak için yapılan bir eylem. Foucault bunu iktidarın açtığı özne alanlarını doldurma çabası olarak tanımlıyor. S A R I S İ Y A H 13

DOSYA Tüm bu kamu-şirketi sisteminin tepesinde siyasi erkin olduğunu düşünürsek, sistemi kurgulayacak akıl özelleşmiyor; siyasetçilerin patronlaşmasıyla tek elde toplanıyor, merkezileşiyor. Böylece sisteme eklemlenen tüm piyasa aktörleri siyaset tarafından yönetilebilir hale geliyor. Bu noktada kişilerin de piyasa aktörü olarak kabul edildiğini unutmamak gerek. Son Söz Devlet i aşan ve toplumsal düzlemdeki bütün ilişkileri kapsayan devlet aklı dır. Bu ilişkiler en temel anlamda nüfusun sağlığı, zenginliği ve üretkenliğidir. Devlet vatandaş için neyin iyi, neyin kötü olduğunu belirler ve bu şekilde sağlık, zenginlik vs. sağlar. Bu belirleme işinde ekonomi, istatistik vb. bilimler ve nüfusun bilgisi rol oynar. Artık devlet sivil toplumu yönetmeden yönetir hale gelmiştir. Yapılması gereken sadece devlet aklına uygun öznellikler yaratmak ve bu öznellikleri özgür bırakmaktır. Bu şekilde bir baba ailesini, bir işveren işçilerini ve en temelinde bir vatandaş kendini nasıl yöneteceğini bilir. Neoliberalizmin devlet aklı da günümüzde bu şekilde işler. Devlet aklı, topluma şunu yap, bunu yapma demez. Tam tersine kişilere, kendi seçimlerinde özgür ve otonom bireyler olduklarını söyler. İhtiyaç duyulan otonom bireyler üzerinden devlet aklı içselleştirilir ve tüm topluma yayılır. Bu tarz bir sorumluluk yüklenemeyenler ise anti-sosyal, deli vs. diyerek dışlanır ve onlar üzerinde sorumluluk yükleme pratikleri uygulanır. Oysa kişiler aslında hiç bir zaman otonom ve kendi kendilerini yöneten, kendileriyle özdeş, rasyonel ve rekabetçi olmamışlardır. İnsan bir çok güç ve arzu istenci arasında gidip gelen irrasyonel bir varlıktır. Neoliberalizmi anlamak için, normların yayılmasındaki mantığın genişliğini ya da farklı normların karşılıklı olarak birbirlerini kuvvetlendirmelerini, bütüncül (totaliter) bir projeye bağlamamak gerekir. Bunun anlamı şudur: Eğer bütünleştirme varsa, bu bütünleştirme normların gerçekleşmesindeki bir bütünleştirmedir, pratik bir bütünleştirmedir. Bu, gelişkin bir projeye bağlı bir şey değildir, özel hayata hiçbir yer bırakmayan ideal bir toplum halini gerçekleştirmek için bilinçli ve kasıtlı olarak hazırlanmış bir bütünleştirme değildir. Çünkü, totalitarizm, bir partinin ya da bir devletin toplumsal dönüşüm için bütün bir projesi olduğu ve bunu ne pahasına olursa olsun uyguladığı bir duruma gönderme yapar. Neoliberalizmin gücü ve ona karşı yürütülen mücadelenin son derece güç oluşu, burada odakların çoklu oluşudur, tek bir merkezin yokluğudur. Neoliberalizmde, bir orkestra şefi ve hatta bir ideoloji olmaksızın, neredeyse teknik bir biçimde işleyen bir yönetimsellik vardır. Tam da bu noktada yapılması gereken, insanı otonomlaştırmaya çalışan iktidara karşı savaş vermektir. Bu yüzden yıkılması gereken devlet değil, devlet aklı dır. Temel soru şu olmalıdır: İnsanın sistemleştirilmesi mi, sistemin insancıllaştırılması mı? Kaynaklar 1. Hapishanenin Doğuşu, Michael Foucault 2. Deliliğin Tarihi, Michael Foucault 3. Özne ve İktidar, Michael Foucault 4. The Birth of Biopolitics: Lectures at the College de France 1978-1979 5. Michael Foucault ta Liberalizm Eleştrisi: İktidar, Yönetimsellik ve Güvenlik (tez), Efe Baştürk 6. Neoliberalism and the End of Liberal Democracy, Wendy Brown 7. Dünyanın Yeni Aklı, Neoliberal toplum üzerine deneme, Pierre Dardot & Christian Laval 8. Das Kapital, Karl Marx 9. Rızk Kapısı Olarak Bilim Çağında Karakter Çürümesi, Richard Sennett, 10. Ulusların Zenginliği, Adam Smith 11. İktidarın Dönüşen Çehresi: Neoliberalizm Şiddet ve Kurumsal Siyasetin Tasfiyesi (makale İ.Ü. Siyasal Bilgiler Fakültesi Dergisi), Zeynep Gambetti 12. Neoliberalizm ve Şiddet (makale, Cumhuriyet Portal), Ergin Yıldızoğlu 13. Pierre Dardot & Christian Laval ile röportaj, Radikal-Ezgi Başaran 14. Eleştirel Düşüncenin Yenilenişi, Pierre Dardot & Christian Laval ile söyleşi (Fransız Kültür) Ferhat Taylan 15. Ferda Keskin ile söyleşi, Metropolitika- Açık Radyo

hayalgücü www.hayalgucutanitim.com S A R I S İ Y A H 15

ANALİZ Eğer sözü edilen bir süreçse, süreci başından almak ve bugünlere gelmek bir zorunluluk olarak ortaya çıkıyor. Başa olan yolculuğum çocukluk dönemime, 1960 lı yıllara uzanıyor Kişisel Apolitizm Hastalığı Menderes ve arkadaşlarının yargılandığı günler, sonrası idamlar ve derin bir sessizlik. Oy vermiş olanlar da sessiz ve tepkisiz, vermemiş olanlar da. Kişisel ve toplumsal bir sahipleniş yok, karşı duruş da yok. İlkokul yıllarımız, beyaz yakalı siyah önlüklerimiz içinde penguenleri kıskandıracak vaziyette kutlamalar yapıyoruz Aralık ayının ikinci ya da üçüncü haftasında. Şiirler okuyoruz sallanarak: Yerli malı haftası Seni özledik durduk Günün gelecek diye Yolunu gözlüyorduk. Sloganımız da var: Yerli malı yurdun malı, her Türk onu kullanmalı. Önümüze konulan yerli üretim Antep fıstığı, Antalya muzu, Amasya elması, Finike portakalı ile ilgiliyiz o yıllarda, yerli malı kavramı hakkında pek bilgi sahibi değiliz. Pek bir şey anlatıldığı da yok zaten, bir şey anlamamız gerekli görülmediğinden. Olayları içeriğinden kopuk, sloganlara sıkıştırılmış olarak yaşıyoruz ve bu hep böyle sürüyor. Galiba kişisel apolitizm hastalığına çocukluk dönemimizde yakalanıyoruz. Çocukluk yıllarımızda uluslararası meşrubatlar, şekerler, çikolatalar, sakızlar yok. Kağıt helva, pamuk helva, macun satan sokak satıcıları var. Uludağ gazozu da var, lezzeti doyumsuz. Semt bakkalından, manavından başka alışveriş yeri görmediğimiz yıllar, AVM lerden eser yok henüz. Biz Yerli Malı Haftalarında fırsat bu fırsattır deyip önümüze konulanları iştahla götürürken dünya kaynamaya başlıyor, 68 kuşağı giriyor politika sahnesine, sandıklardan değil sokaklardan geçerek. Uluslararası 68 Kuşağı Dünya 2. Paylaşım Savaşı sonrası savaşın yaralarını sarmaya çalışırken soğuk savaş rüzgarlarının içinde bulmuştu kendini. ABD

Apolitik Süreci Fotoğraf Henri Cartier Bresson, Öğrenci Yürüyüşü - 1968 Paris özgürlükler ülkesi olarak tanıtılmaktaydı, Sovyetler Birliği de esaretlerin ülkesi. 2. Paylaşım Savaşının canlı tanığı kuşaklar, yani 68 li gençlerin ana babaları böyle düşünmekteydiler ve çocuklarını inandırmışlardı inandıklarına. ABD nin Vietnam ı işgali, giderek çıkmaza giren kirli savaşı ve bu savaşta cepheye sürülen gençlerin sakat kalışları, tabutlar içinde geri dönüşleri gençlerin ana babalarını sorgulamasına kapı aralamıştı. Aileleri yalan söylemişti, ABD özgürlükler ülkesi değildi. Vietnam da ne işi vardı? Özgürleştirmek isteğiyle binlerce Vietnamlının öldürülmesi arasındaki uzlaşmaz çelişki Amerikan gençliğinde savaş karşıtı patlamaların nedeni oluyordu. Politik çıkış ve tavır alıştan çok hippy eğilimlerin ağır bastığı insancıl ve bezginlikle dolu yaklaşımlar öne çıkıyordu. Savaşma seviş ABD nin 68 kuşağını simgeleyen bir slogandı o yıllarda. Ana babalarına, her türlü otoriteye ve yalanlara, kandırmalara karşı bir kuşak ABD 68 kuşağının tepkileri çok sayıda dünya ülkesine sıçrayacaktı, uluslararası iletişimin teknolojik açıdan çok sınırlı olmasına rağmen. O yıllarda bir başka ülke ile telefonla görüşmenin, basılı ve görsel medyanın ulusal sınırları aşmasının, ülkeler arası seyahat edebilmenin neredeyse olanaksız olmasına rağmen. Fransa, Almanya, İtalya gibi batının gelişmiş ülkeleri 68 kuşağının geniş kitlesel eylemleriyle kaynayacak, Amerikan aleyhtarlığı ile sınırlı kalmayacak, ulus devletlere karşı politik duruşun ağırlıkta olduğu isyanlara dönüşecekti. Che Guevera, Fidel Castro, Martin Luther King 68 lerin sembol isimleri olarak tarihe geçecek, yakışıklı Che tüm dünya ülkelerinde genç kızların odalarını süsleyecekti. 68 kuşağı farkında olmaksızın karşı durduğu bir gelişmenin önünü açacaktı; Amerikan karşıtlığı uluslararasılaşırken beraberinde kültürel küreselleşme de hızlanacak, Amerikaseverlik akımları milliyetçi ve dinci görünümlerle ABD nin karşı önlemi olarak tüm dünyaya yayılacaktı. Kültürel küreselleşmenin yanı sıra, deyim yerindeyse aysbergin altındaki ekonomik küreselleşme 1970 lerde S A R I S İ Y A H 17

ANALİZ hızına hız katarak küreyi egemenliği altına alacaktı. O yıllarda Türkiye de de 68 kuşağı tarih sahnesindeki yerini alacak, ABD karşıtlığı 6. Filo ya karşı eylemlerle başlayacak, hızla radikalleşerek sınıflar mücadelesine girecek, savaşacak, darbelenecek ve yok edilecekti. 21. yüzyılda 68 kuşağı tüm ülkelerde, politik alanlar başta olmak üzere yaşamın tüm alanlarında önemli katkılar sağlarken Türkiye yok ettiği kuşağın eksikliğini hissetmiştir hep. Bu eksiklik bugünlerde tüm dünyada yaşanan kişisel ve toplumsal apolitikleşmenin Türkiye de daha fazla hissedilmesinin en önemli nedenlerinden biridir. 1980 darbesi bir olgu. IMF, Dünya Bankası, OECD, Dünya Ticaret Örgütü gibi uluslararası kuruluşlar ulusal sınırları parçalayarak egemenlik alanları oluşturuyorlar; dev karteller dünya markaları haline geliyorlar; Mc Donald s, Shell, Coca Cola, Benetton vb. markaları dünyanın en kuytu köşelerinde ezberler hale geliyoruz. Uluslararası şirketler ve markalar ulusal devletlerden daha güçlü hale geliyor. Zayıflayan ulus devletler güçlerini bir taraftan uluslararası otoritelerle, diğer taraftan yerel otoritelerle paylaşmak zorunda kalıyorlar. Küreselleşen dünya bütünleşirken yerel otoritelerin ulus devletlere başkaldırılarıyla parçalanıyor. Rusya nın ve Yugoslavya nın parçalanmasını ve 1 2 1) Fotoğraf Boulder, Holy Mom Jam - 1970 2) Vietnam Savaşı Karşıtı Yürüyüş - 1968 ABD 3) A.B.D. 6. Filosunu Protesto Olayları - 1960, İstanbul 4) Arap Baharı - 2012 ve sonrasında yaşananlar, demokrasinin rafa kaldırılması, politikanın neredeyse suç sayılması apolitikleşmenin tuzu biberi olmuştur denebilir. Politika darbelerle ve bedel ödemekle özdeş hale gelmiştir kısacası. Küreselleşirken Apolitikleşiyoruz Globalleşmenin insanlık tarihi kadar eski olduğunu düşünenler ve bunu insanlığın sivilleşme çabalarına bağlayanlar da var. Ancak, bizim anladığımız anlamda bir küreselleşme, yani kürenin küçülmesi 50 li yıllarda başlayıp 70 li yıllarda hızlanan dünyanın çok sayıda ülkesinde görülen ulusal devlet otoritesine karşı ayrılıkçı başkaldırıları sürecin canlı örnekleri olarak görmek mümkün. Ulusal sınırların ekonomik ve kültürel açıdan yıkıldığı bir sürecin içinde ulusçu yerel otoritelerin ve ulusçu politikaların güçlenmesini küreselleşmenin kendi canavarını yaratması olarak da değerlendirmek sanırım yanlış olmayacaktır. Ulusallık temelinde ya da etnisiteler üzerinden yürütülen politikalar dar alanlara sıkışmakta, güncel yaklaşımlardan