Yüzde 4 lük büyüme hedefini değiştirmedik Eylül 02, 2012-12:37:48 Başbakan Yardımcısı Ali Babacan, bu yıl Orta Vadeli Program'ın hazırlandığı konjonktürün, geçen yıla göre daha olumsuz olduğunu, buna rağmen Türkiye'nin yüzde 4'lük büyüme hedefini değiştirmediklerini bildirdi. Çin'in Sincan Uygur Özerk Bölgesi'nde bu yıl 2'ncisi düzenlenen Çin-Avrasya EXPO'suna katılmak için gelen Babacan, Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurumu'nun (BDDK) bankalara altın satma yetkisi vermesinden, Orta Vadeli Program'la ilgili beklentilere ve Uluslararası Para Fonu'na (IMF) taahhüt edilen 5 milyar dolarlık bedelin nasıl ödeneceğine dair birçok güncel ekonomik konuyu değerlendirdi. Babacan, BDDK'nın bankalara altın satma yetkisi verilmesiyle ilgili çalışmayla ilgili, Türkiye'de ''yastık altı'' diye tabir edilen altın tasarruflarının oldukça yüksek miktarlar da olduğuna dikkati çekerek, bu miktarı tahmin edebildiklerini ancak bilemediklerini kaydetti. Türkiye'nin cari açığı olduğunu, bu nedenle eldeki döviz ve altın rezervinin ne kadar olduğunun ortaya konması ve bunun güvenilir bir şekilde rapor edilebilmesinin de son derece önemli olduğunu vurgulayan Babacan, hadiseye genel olarak bakıldığında ''yastık altındaki altının'' ekonomiye ve sistemin içerisine girmesini fikir olarak desteklediklerine, bunun şeklinin ve yöntemlerinin ilgili taraflarla istişare halinde belirlenip düzenlenmesi gerektiğine vurguladı. Babacan, Merkez Bankası, BDDK, Hazine Müsteşarlığı, bankalar ve kuyumculuk sektörünün birlikte çalışarak, mümkün olduğunca kusurları giderilmiş ve şu anki sıkıntıları çözen yöntemler bulunabileceğine inandığını belirterek, daha önce hem Bankalar Birliği'nden hem de kuyumculuk sektöründen çalışmalar istediklerini, bu minvalde bazı fikir ve önerilerin kendilerine ulaştığını ve değerlendirildiğini aktardı. Başbakan Yardımcısı Babacan, buradaki amacın, kayıt altında olmayan ''yastık altındaki altın tasarruflarının'' ekonomiye kazandırılması ve Türkiye'nin milli rezervleri içerisinde somut rakamlarla ifade edilecek şekilde görülmesi olduğunu vurguladı.
Orta Vadeli Program Babacan, Orta Vadeli Program'ın ne zaman açıklanacağının ve bir revizyonun söz konusu olup olmadığının sorulması üzerine, bu programın en son Ekim 2011'de açıklandığına ve o tarihten bu yana dünyayla alakalı beklentilerin daha da kötüleştiğine işaret etti. Bugün itibariyle dünya ekonomisinde büyümenin daha düşük beklendiğine dikkati çeken Babacan, gelişmekte olan ülkelerle ilgili de sorunlar çıkmaya başladığını, Brezilya ve Çin'in büyüme beklentilerinin aşağı yönlü revize edildiğini, Hindistan'da da ciddi ekonomik sorunların baş gösterdiğini ifade etti. Babacan, şöyle devam etti: ''Bu yıl Orta Vadeli Programı hazırladığımız konjonktür geçen yıla göre daha olumsuz bir konjonktür. Buna rağmen Türkiye'nin yüzde 4'lük büyüme hedefini değiştirmedik. Büyüme, belki bu hedefin bir miktar altında olabilir ancak hedefi değiştirecek kadar büyük bir sapma beklemiyoruz.'' Türkiye'de işsizlik konusuna bakıldığında geçen seneki Orta Vadeli Program'a oranla işsizliğin 1 puan aşağıda seyrettiğini anlatan Babacan, bunun işsizlik istatistiğinde büyük bir ilerleme olduğunu dile getirdi. Babacan, Merkez Bankası'nın yıl sonu enflasyon beklentisinin yüzde 6,2 olduğunu ifade ederek, bu rakamı da içinde bulunulan şartlarda ''makul bir rakam'' olarak değerlendirdi. Cari açığın geçen sene Orta Vadeli Program'da öngörülenin bir miktar altında beklendiğine işaret eden Babacan, bunun yanında bütçe açığının ise geçen seneki Orta Vadeli program'da öngörülenin bir miktar üzerinde olacağını söyledi. Çalışmaların bugün itibariyle devam ettiğini aktaran Babacan, ''Orta Vadeli Program, 2013 yılının bütçesi şekillendikten sonra açıklanacak'' dedi. Babacan, öncelikle 2013 yılı için nasıl bir bütçe ortaya konulacağının, bu bütçede nasıl bir açık hedefi olacağının önemli olduğunu, bunlara karar verildikten sonra Orta Vadeli Program'ın bitirilip kamuoyuna duyurulacağını kaydetti. Türkiye'nin IMF'ye vermeyi taahhüt ettiği 5 milyar dolar Türkiye'nin IMF'ye vermeyi taahhüt ettiği 5 milyar dolarlık bedelin ne zaman verileceğinin sorulması üzerine Babacan, IMF'nin kaynaklarını artırmayı hedeflediği dönemde Fonun yaklaşık 400 milyar dolarlık bir kaynağı olduğunu hatırlattı. Babacan, krizin kötüleşmesi durumunda bu kaynağın yeterli olmayacağının bilindiğini, bu nedenle IMF'nin ek kaynak arayışına girdiğine işaret ederek, bu kapsamda birçok ülkenin destek taahhüdü verdiğini belirtti. ''Türkiye, 5 milyar dolarlık taahhüdünü, IMF'nin elindeki kaynağı eritip yeni kaynaklara ihtiyaç duyması halinde yavaş yavaş devreye sokacak'' diyen Babacan, şu anda sadece taahhütler olduğunu, bu durumun yalnızca Türkiye için değil, diğer ülkeler içinde geçerli olduğunu dile getirdi. Şu anda IMF'ye fiili bir kaynak aktarımı yapan ülkenin olmadığına dikkati çeken Babacan, taahhüdün kendi başına bile bir güç olduğunu ve Merkez Bankası'nın bunun tekniğiyle ilgili detaylar hususunda IMF ile görüştüğünü aktardı. Babacan, 5 milyar dolarlık taahhüdün Türkiye'nin rezervlerinden sayılabilen ve ihtiyaç duyulduğunda anında çekilebilecek bir rakam olduğunu vurguladı.
Bu hususta da IMF'den şifahi taahhütler aldıklarını ve bununla ilgili yönetim kurulu kararlarının da alındığını kaydeden Babacan, teknik hususta mutabık kalınınca IMF'nin talebinin bekleneceğini anlattı. IMF'nin talebine ve takvimine göre de Türkiye'nin 5 milyar dolara kadar IMF'ye kaynak aktarımı yapabileceklerini söyleyen Babacan, bu kaynağın IMF'de açılacak bir hesaba yatırılacak bir rakam olacağını ifade etti. Babacan, bu konuda ''banka hesabı'' benzetmesi yaparak, bu bedelin bir banka hesabına yatırılır gibi, ihtiyaç duyulduğunda da geri çekilebileceğine işaret etti. Bu rakamın Türkiye'nin rezervleri içinde değerlendirileceğinin altını çizen Babacan, bunun rezervleri azaltıcı bir operasyon olmayacağını vurguladı. İhracat rakamlarındaki artış İhracat rakamlarını değerlendiren Babacan, AB içinde yaşanan ekonomik sorunlar nedeniyle bu bölgeye ihracatın iyi bir performans göstermediğine, buna rağmen sekiz aylık dönemde ihracatın artmasının ''önemli bir başarı'' olduğunu vurguladı. ''Türkiye her krizde bir fırsat penceresi yakalamıştır'' diyen Babacan, 2009'da yaşanan son krizin Türkiye'ye sunduğu fırsatın Avrupa pazarına olan aşırı bağımlılığını azaltması ve Avrupa dışındaki pazarlara ihracatını artırması olduğunu kaydetti. Babacan, ihracatçıların yoğun bir şekilde Avrupa dışındaki pazarlara eğilmiş durumda olduğunu ve bu pazarlardan da güzel sonuçlar aldığını belirterek, yeni pazarları geliştirmenin zaman alacağını, mevcut rakamların bu konuda iyi bir başlangıç yapıldığını gösterdiğini bildirdi. Ortadoğu'da Suriye ve Arap Baharı'nın yaşandığı birkaç ülke dışında bu bölgedeki ihracat rakamlarının tatmin edici seviyede olduğuna işaret eden Babacan, ''Irak pazarının şaşırtıcı bir şekilde genişlediğini'' söyledi. Babacan, Doğu ve Güney Asya olmak üzere Asya ülkeleri ve Latin Amerika'nın önemli bir pazar olduğuna, Türkiye'nin bu pazarlara daha çok eğilmesi gerektiğine vurgu yaparak, aynı zamanda ekonomik büyümenin olduğu bu ülkelerde hem hükümetin hem de ihracatçıların daha yoğun faaliyet göstermeleri gerektiğinin altını çizdi. VOB ve SPK Türev enstrümanlarının işlem platformu Vadeli İşlem ve Opsiyon Borsası (VOB) iken, Sermaye Piyasası Kurulu'nun (SPK) İstanbul Menkul Kıymetler Borsası'nda (İMKB) da bu enstrümanların işlem görebileceğine yönelik son kararı hatırlatılarak, bu durumun VOB'un ifa ettiği görev açısından bir çelişki olup olmadığının sorulması üzerine Babacan, bu konunun hem İMKB hem de VOB tarafından SPK'dan talep edilen bir izin olduğunu söyledi. Babacan, burada münferit hisse senetlerinin işlem görmesinden bahsedildiğini, münferit hisse senetlerinin şu anda İMKB'de işlem gördüğünü kaydetti. Bu hisse senetlerinin İMKB'de işlem görürken aynı hisse senedinin bir başka borsada işlem görmesinin kendilerinin finans piyasasıyla da ilgili vizyonuna ''çok uygun olmadığını'' ifade eden Babacan, SPK'nın toplanarak böyle bir kararı aldığını belirtti. Babacan, SPK'nın verdiği bu kararın ''geri dönüşü olmayacak bir karar'' olduğunu belirterek, hisse senetlerinin ve opsiyonlarının tek bir borsada işlem görmesinin Türkiye'nin uzun vadedeki uluslararası
bir finans merkezi olması vizyonuyla da uyumlu olduğunu dile getirdi. AB'deki ekonomik kriz AB'yi derinden etkileyen ekonomik krizle ilgili değerlendirmelerde bulunan Başbakan Yardımcısı Babacan, AB'ye üye 27 ülkeden 17'sinin parasal birlik içerisinde olduğunu hatırlattı. Babacan, parasal birliğin tek başına sorunları çözecek bir mekanizma olmadığının son 10 yıllık tecrübeyle ortaya çıktığını anlattı. Ortak para birimi kullanımının tek başına yeterli olmadığı konusunda herkesin mutabık olduğunu kaydeden Babacan, şöyle konuştu: ''Bu durumda ya bazı ülkeler bu parasal birlikten çıkacaklar, ya da parasal birliğin devamı isteniyorsa, AB'nin bir maliye politikası birliği veya bir bankacılık politikası birliği haline gelmesi gerekecek. Sorun yaşayan bankalar sıkıştıklarında ve likidite ihtiyacı olduğunda nasıl Avrupa Merkez Bankası'na başvuruyorsa, o zaman bu bankaların denetiminin ve düzenlenmesinin de merkezi bir yapıyla gerçekleştirilmesi gerekiyor.'' ''Bankacılık konusunda ortak güçlü yapıların kurulması gerekiyor'' Sistemin sürdürülebilmesi için parasal birliğin yanında maliye politikaları konusunda daha güçlü bir ortak çerçeve olması gerektiğini belirten Babacan, bankacılık konusunda ortak güçlü yapıların kurulması gerektiğine dikkati çekti. ''Parasal birliğin kendi başına sürdürülebilirliğinin mümkün olmayacağı ortaya çıkmış durumda'' diyen Babacan, bu sorunların AB'de yoğun bir tartışma konusu olduğunu ve çözümünün nasıl olacağının önemli hale geldiğini vurguladı. Babacan, AB üyesi ülkelerin maliye ve bankacılık politikaları konusundaki ulusal yetkilerini merkezi bir yapıya devretmek konusunda ''tereddütlü'' olduğunu ifade ederek, şöyle devam etti: ''Eğer para basma gibi en temel egemenlik göstergelerinden birini siz bir ortak havuza koyduysanız, buna göre daha ikincil konular olan maliye ve bankacılık politikalarının da, ortak hareket edecek olgunluğa erişmiş olması lazım. 'Bu bir ulusal egemenlik meselesi' dediklerinde kendileriyle çelişkiye düşüyorlar. O zaman bunu diyenler, parasal birlikten de çıkıp kendi paralarına geri dönsünler.'' Bunların tutarlı yaklaşımlar olmadığına dikkati çeken Babacan, ''Önümüzdeki dönemde ya daha güçlü bir beraberlik ya da herkesin kendi yoluna gideceği bir Avrupa olacak. Son yaşanan sorunlarla birlikte mevcut yapının sürdürülemez olduğu ortaya çıkmıştır'' dedi. ''(Suriyeli sığınmacılara yardım) İnsani ve vicdani bir görev olarak görüyoruz'' Suriye'deki karışıklığın ekonomiye yansımasını değerlendiren Babacan, Suriye ile geçmişte de Türkiye'nin ihracatının ''oldukça sınırlı'' olduğuna dikkati çekti. Türkiye açısından Suriye'nin başka ülkelere yapılan ihracatta transit ülke özelliği taşıdığını ancak bunun alternatiflerinin zaman içerisinde oluştuğunu ifade eden Babacan, ''İhracat kaybı açısından baktığımızda maliyetin çok ciddi boyutlarda olduğunu düşünmüyorum'' dedi. Babacan, Suriyeli sığınmacıların Türkiye ekonomisi üzerindeki etkilerini de değerlendirdi. Türkiye'ye sığınanların sayısının 70 bini geçtiğini ve bunun maliyetinin 300 milyon dolara yaklaştığını bildiren Babacan, ''Biz bu konuya insanı açıdan bakıyoruz. İnsani ve vicdani bir görev olarak görüyoruz. Başta Birleşmiş Milletler olmak üzere, uluslararası kuruluşların Suriye konusunda daha yakın ilgi göstermesini beklerdik. Son yapılan Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi toplantısında da Suriye
vatandaşlarıyla ilgili maalesef herhangi bir karar alınamadı. Bu kadar insani bir konuda bile bir mutabakat sağlanamadı. Bu durum bizi oldukça üzdü'' ifadelerini kullandı. Suriye'deki gelişmelerin tek başına Türkiye ekonomisi üzerindeki etkisinin ''son derece sınırlı'' olduğunu vurgulayan Babacan, sözlerini şöyle sürdürdü: ''Uzun vadede de çok ciddi problemler olacağını zannetmiyorum. Ne zaman Suriye'de bir istikrar sağlanır, temsili bir demokrasi kurulursa, bu yeni kurulacak rejimle birlikte Suriye ile ilişkilerimiz çok farklı bir noktaya gelecektir. Dolayısıyla ilerideki olumlu potansiyel çok önemli. Belki kısa vadede zorluklar olacak ama uzun vadede temsil gücü yüksek, demokratik ve dışa açık bir rejimin, Türkiye-Suriye ekonomik ilişkilerindeki katkısı da son derece büyük olacaktır.'' Çin temasları Babacan, II. Çin-Avrasya EXPO'suyla ilgili de değerlendirmelerde bulundu. Türkiye'nin, Çin'in Sincan Uygur Özerk Bölgesi'yle hem tarihi hem de kültürel bağlarının güçlü olduğunu vurgulayan Babacan, aynı zamanda Çin'in de bölgeye son yıllarda yatırım yaptığını kaydetti. Çin'in bölge ekonomisine destek ve önem verdiğini ifade eden Babacan, daha önce Urumçi Fuarı olarak anılan bu fuarın adının Çin-Avrasya EXPO olarak değiştirildiğine dikkati çekti. Babacan, Çin-Avrasya EXPO'sunun ilkinde sağlanan başarının ardından ikincisinin yapılmasını ''önemli bir gelişme'' olarak değerlendirdi. Fuarın açılışına özellikle bölge ülkelerinden çok sayıda devlet başkanı ve üst düzey yetkilinin katıldığına işaret eden Babacan, bu açıdan Çin'in bölgeyi dışa daha açık bir hale getirmesini ''önemli'' gördüğünü anlattı. Babacan, kendilerinin de bu çerçevede davet edildiğini ve fuara Türk firmalarının da katıldığını söyledi. Sincan Uygur Özerk Bölgesi'nin 20 milyon civarında bir nüfusu olduğunu hatırlatan Babacan, bu nüfusun yarısını Uygurların oluşturduğunu, bunun dışında bünyesinde birçok etnik unsuru da barındırdığını dile getirdi. Babacan, Çin'in petrol ve doğalgaz kaynaklarının yaklaşık 3'te 1'inin bu bölgede olduğunu belirterek, bölgenin aynı zamanda önemli bir tarım potansiyelinin olduğuna dikkati çekti. ''Türk firmaları için önemli bir potansiyel var'' Bölgede yeni bir sanayi bölgesi oluşturulduğunu bildiren Babacan, bu sanayi bölgesinde Türkiye'ye ve Türk firmalarına da bir bölüm tahsis edildiğini, bölgenin, Türk firmaları için hem yatırım hem de ticaret açısından önemli bir potansiyeli olduğunu vurguladı. Bölgenin, Tarihi İpek Yolu'nun da geçtiği güzergahta bulunduğunu anımsatan Başbakan Yardımcısı Babacan, Türkiye'nin de içinde olduğu bir projeyle Tarihi İpek Yolu'nu bir demiryolu projesiyle canlandırma hedefi olduğunu söyledi. Çin Güney Havayolları'nın (China Southern) doğrudan İstanbul-Urumçi seferleri başlattığını bildiren Babacan, Türkiye'den bölgeye ulaşımın eskisine göre daha kolay ve hızlı olduğuna dikkati çekti. Babacan, talep oldukça bu uçuşların daha da artacağını düşündüğünü ve bu durumun Türk işadamları için önemli bir konu olduğunu kaydetti.