KÜRESEL DÜZEYDE MAKRO SOSYAL HİZMET UYGULAMALARI



Benzer belgeler
3 Temmuz 2009 İngiltere Büyükelçiliği Konutu, Ankara Saat: 16:00. Çevre ve Orman Bakanlığı nın Saygıdeğer Müsteşar Yardımcısı,

izlenmiştir. Çin Halk Cumhuriyeti 1949 yılında kurulmuştur. IMF'ye bağlıbirimler: Guvernörler Konseyi, İcra Kurulu, Geçici Kurul, Kalkınma Kurulu

İkinci Öğretim. Küreselleşme ve Yoksulluk

TOPLUM TANILAMA SÜRECİ. Prof. Dr. Ayfer TEZEL

IMF, Birleşmiş Milletlerin uzmanlaşmış kurumlarından biri olsa da, kendi tüzüğü, yönetim yapısı ve mali kaynağı vardır.

IMF KÜRESEL EKONOMİK GÖRÜNÜMÜ

Kırsal Alan ve Özellikleri, Kırsal Kalkınmanın Tanımı ve Önemi. Doç.Dr.Tufan BAL

ULUSLARARASI SOSYAL POLİTİKA (ÇEK306U)

1 TÜRKİYE CUMHURİYETİ DÖNEMİ (TÜRKİYE) EKONOMİSİNİN TARİHSEL TEMELLERİ

KAPİTALİZMİN İPİNİ ÇOK ULUSLU ŞİRKETLER Mİ ÇEKECEK?

24 HAZİRAN 2014 İSTANBUL

Dağlık alanda yaşayan insanlar ve yaşadıkları çevreler için birlikte çalışmak

Kadın Dostu Kentler Projesi. Proje Hedefleri. Genel Hedef: Amaçlar:

İŞLETME 2020 MANİFESTOSU AVRUPA DA İHTİYACIMIZ OLAN GELECEK

Çok Uluslu İşletmeler. Doç.Dr. Barış Baraz

WORLD FOOD DAY 2010 UNITED AGAINST HUNGER

ÜLKE RAPORLARI ÇİN HALK CUMHURİYETİ Marksist-Leninist Tek Parti Devleti Yüzölçümü 9,7 milyon km 2

FİNANSAL SERBESTLEŞME VE FİNANSAL KRİZLER 4

YENİ YAYIN ULUSLARARASI ÖRGÜTLER HUKUKU: BİRLEŞMİŞ MİLLETLER SİSTEMİ

SİYASET BİLİMİ VE ULUSLARARASI İLİŞKİLER DOKTORA PROGRAMI DERS İÇERİKLERİ ZORUNLU DERSLER. Modern Siyaset Teorisi

DURGUNLUK VE MALİYE POLİTİKASI

SAĞLIK DİPLOMASİSİ Sektörel Diplomasi İnşası

ABD - AB SERBEST TİCARET ANLAŞMASI Ve TÜRKİYE ÜZERİNE ETKİLERİ

INTERNATIONAL MONETARY FUND IMF (ULUSLARARASI PARA FONU) KÜRESEL EKONOMİK GÖRÜNÜM OCAK 2015

TBMM İnsan Haklarını İnceleme Komisyonu

BİRLEŞMİŞ MİLLETLER (BM)

Dünya da ve Türkiye de İş Sağlığı ve Güvenliği

GIDA GÜVENCESİ-GIDA GÜVENLİĞİ

UNCTAD DÜNYA YATIRIM RAPORU 2015 LANSMANI 24 HAZİRAN 2015 İSTANBUL

PAZAR BÜYÜKLÜĞÜ YATIRIM MALĐYETLERĐ AÇIKLIK EKO OMĐK VE POLĐTĐK ĐSTĐKRAR FĐ A SAL ĐSTĐKRAR

AMAÇ İSG alanında devlet, işçi, işveren taraflarının yeri ve önemini, faaliyet gösteren ulusal ve uluslararası kuruluşlar ile bu alanda hazırlanmış

TÜRKİYE'NİN GSYH PERFORMANSI TARİHSEL GELİŞİM ( )

6. İSLAM ÜLKELERİ DÜŞÜNCE KURULUŞLARI FORUMU

İKLİM MÜCADELELERİ. bu küresel sorunlarla yüzleşmede kilit bir rol oynayacak, eğitme, tecrübeye ve uzmanlığa sahiptir.

EĞİTİM ÖĞRETİM YILI SORGULAMA PROGRAMI

Berlin Katılım gelişmesinin durumu ve perspektifler

Mirbad Kent Toplum Bilim Ve Tarih Araştırmaları Enstitüsü. Kadına Şiddet Raporu

Finlandiya da Sosyal Güvenlik Politikası Oluşturma

İÇİNDEKİLER GİRİŞ:... 1

YÖNT 101 İŞLETMEYE GİRİŞ I

ULUSAL VEYA ETNİK, DİNSEL VEYA DİLSEL AZINLIKLARA MENSUP OLAN KİŞİLERİN HAKLARINA DAİR BİLDİRİ

UNESCO Eğitim Sektörü


İÇİNDEKİLER. ÖN SÖZ...i GİRİŞ...1. Birinci Bölüm MİLLETLERARASI ÖRGÜT TEORİSİ

ENGELLİLERE YÖNELİK SOSYAL POLİTİKALAR

AB nin İstihdam ve Sosyal Politikası

Maliye Bakanı Sayın Mehmet Şimşek in Konuşma Metni

Türkiye de Dünya Bankası: Öncelikler ve Programlar

Sayfa 1 Kasım 2016 ULUSLARARASI SIRALAMALARINDA BELARUS UN YERİ

Sayın Mehmet CEYLAN BakanYardımcısı Türkiye Cumhuriyeti Çevre ve Şehircilik Bakanlığı

18 Ocak 2002 de STK olarak kuruldu. 19 Ocak 2006 tarih ve no lu Bakanlar Kurulu kararı ile Kamu Yararına Çalışan Dernek statüsü kazandı.

C.Can Aktan (ed), Yoksullukla Mücadele Stratejileri, Ankara: Hak-İş Konfederasyonu Yayını, 2002.

ÇEVRE SORUNLARININ TOPLUMLARIN GÜNDEMİNE YERLEŞMESİ

İktisat Tarihi

AKP ye Soruyoruz CHP EKONOMİ POLİTİKALARI GENEL BAŞKAN YARDIMCILIĞI

Kamu Yönetimi Bölümü Ders Tanımları

G-20 TÜRKİYE 2015 ÇALIŞTAYI

Entegre Acil Durum Yönetimi Sistemine Giriş

Türkiye ve Avrupa Birliği

İktisat Anabilim Dalı- Tezsiz Yüksek Lisans (Uzaktan Eğitim) Programı Ders İçerikleri

TÜRK KONSEYİ EKONOMİK İLİŞKİLERİ YETERLİ Mİ?

4 -Ortak normlar paylasan ve ortak amaçlar doğrultusunda birbirleriyle iletişim içinde büyüyen bireyler topluluğu? Cevap: Grup

Sayın Bakan, Başbakanlık Sosyal Hizmetler ve Çocuk Esirgeme Kurumu Genel. Kurumu Genel Müdürü, Danışma Kurulu Üyeleri, Kurumların Saygıdeğer

DR. BEŞİR KOÇ KALKINMA

AVRUPA BİRLİĞİ BAKANLIĞI

Dr. A. Tarık GÜMÜŞ Selçuk Üniversitesi Hukuk Fakültesi Kamu Hukuku Anabilim Dalı. Sosyal Devlet Anlayışının Gelişimi ve Dönüşümü

Polonya ve Çek Cumhuriyeti nde Tahıl ve Un Pazarı

Enerji ve İklim Haritası

ULUSLARARASI KARADENİZ-KAFKAS KONGRESİ

BU YIL ULUSLARARASI KOOPERATİFLER YILI!

Original Sin olgusu ve BRIC-T ülkelerinin Dış finansmana Dayalı Kalkınması. Tahsin BAKIRTAŞ

2002 HANEHALKI BÜTÇE ANKETİ: GELİR DAĞILIMI VE TÜKETİM HARCAMALARINA İLİŞKİN SONUÇLARIN DEĞERLENDİRİLMESİ

Biyosistem Mühendisliğine Giriş

ÇALIŞMA EKONOMİSİ II

Türk Bankacılık ve Banka Dışı Finans Sektörlerinde Yeni Yönelimler ve Yaklaşımlar İslami Bankacılık

Çalışanların yüzde 94 ü yurtdışında yaşamak istiyor!

21. YÜZYILDA TEMEL RİSKLER

KONGRE KAPSAMI. Kongremizin ana başlığı Dünya nın Yükselen Güçlerinin (BRICS+T) Türkiye ve Dünya ya Etkileri olarak belirlenmiştir.

Bu bağlamda katılımcı bir demokrasi, hukukun üstünlüğü ve insan hakları alanındaki çalışmalarımız, hız kesmeden devam etmektedir.

ÜNİVERSİTE VE SOSYAL SORUMLULUK. Prof. Dr. Yunus Söylet İstanbul Üniversitesi Rektörü

GRAFİKLERLE FEDERAL ALMANYA EKONOMİSİNİN GÖRÜNÜMÜ

RIO+20 ışığında KOBİ ler için yenilikçi alternatifler. Tolga YAKAR UNDP Turkey

IFLA/UNESCO Çok Kültürlü Kütüphane Bildirisi

DTO TURİZM VE ÇEVRE DERS NOTLARI ÖĞR.GÖR. ŞULE KIYCI

Lions un Evrensel Hedefleri nin dayandığı en temel kavramlardan birisi Lions un Evrensel Vizyonu dur.

SWOT Analizi. Umut Al BBY 401, 31 Aralık 2013

TÜRKİYE DE MESLEKİ EĞİTİM

ÇALIŞMA YAŞAMININ GELECEĞİ GİRİŞİMİNDEN SORUMLU BİRİM 2017

KADINA YÖNELİK ŞİDDETLE MÜCADELEDE ULUSLARARASI BELGELER VE KORUMA MEKANİZMALARI

Sinop ilinin Ocak-Ağustos dönemi dış ticareti Türkiye İstatistik Kurumu ndan (TÜİK) alınan veriler

(09-11 Mayıs 2016, Ankara) Kıymetli İslam İşbirliği Teşkilatı Üye Ülkeleri Temsilcileri, Değerli Katılımcılar,

JAPON EKONOMİSİNİN ANA BAŞLIKLAR İTİBARİYLE ANALİZİ

Birleşmiş Milletler Asya ve Pasifik Ekonomik ve Sosyal Komisyonu (UNESCAP)

MESLEKİ EĞİTİM, SANAYİ VE YÜKSEK TEKNOLOJİ

T.C. İSTANBUL KALKINMA AJANSI

İYİ MÜHENDİSLİK UYGULAMALARI NEDİR?

Bu bölümde A.B.D. nin tarihi ve A.B.D. hakkında sıkça sorulan konular hakkında genel bilgilere yer verilmektedir.

2014 YILI NİSAN AYI TÜRKİYE DERİ VE DERİ ÜRÜNLERİ İHRACATI DEĞERLENDİRMESİ

TÜRKİYE - POLONYA YUVARLAK MASA TOPLANTISI - 1

Transkript:

KÜRESEL DÜZEYDE MAKRO SOSYAL HİZMET UYGULAMALARI Zeki Karataş Giriş Küresel düzeyde sosyal hizmet uygulamalarına geçmeden önce, dünyada neden sosyal hizmet müdahalesine ihtiyaç duyulduğuna genel hatlarıyla göz atmak yerinde olacaktır. Küreselleşmeyle birlikte küçük bir köy haline gelen dünyamızda yoksulluk, gelir bağlamında giderek azalma eğilimi gösterse de hala büyük boyutlarda yaşanmaktadır. Ayrıca yoksulluk sadece gelir yoksulluğu olarak değil, insani yoksulluk olarak da birçok kişiyi etkilemektedir. Dünya nın pek çok yerinde insanlar gelir azlığından ziyade temel sağlık imkânlarına ulaşamama, sağlıklı içme suyuna sahip olamama ve yetersiz beslenme gibi sorunlarla karşı karşıyadırlar. Dünyanın yarısı, yaklaşık 3 milyar insan, günlük 2 doların altında bir gelirle yaşamaktadır. Dünyanın en yoksul 48 ülkesinin gayr i safi milli hasılası dünyanın en zengin 3 insanının servetlerinin toplamından daha az. Yaklaşık 1 milyar insan 21. yüzyıla bir kitabı okuyamadan ya da ismini bile yazamadan girdi. Dünyada her yıl silahlara harcanan paranın % 1 inden daha azı ile bütün çocuklar okula gidebilirlerdi. Dünyanın en zengin ülkesi, endüstrileşmiş ülkeler içinde zengin yoksul arasındaki farkın en büyük olduğu ülkedir. Gelişmiş ülkelerdeki nüfusun % 20 si dünyadaki malların % 86 sını tüketmektedir. Bir kaç yüz milyarderin serveti dünyanın en yoksul 2,5 milyar insanınkine eşittir. UNICEF verilerine göre, dünyada yoksulluk yüzünden her gün 30 bin çocuk hayatını kaybetmektedir. Dünyadaki 2,2 milyar çocuğun 1 milyarı yoksuldur. Dünyada temel eğitim hakkından yoksun olan çocuk sayısı 121 milyondur. Gelişmekte olan ülkelerde yaşayan 1,1 milyon insan yeterli suya, 2,6 milyon insan da temel sağlık hizmetlerine ulaşamamaktadır. Öğretim Görevlisi, Recep Tayyip Erdoğan Üniversitesi İ.İ.B.F. Sosyal Hizmet Bölümü. 32

Dünya nüfusunun yalnızca % 12 si suyun % 85 ini kullanıyor ve bu % 12 üçüncü dünya ülkelerinde yaşamıyor. Bahsedilen bu rakamlar dünya çapındaki eşitsizliğin ve yoksulluğun ne kadar büyük boyutlarda yaşandığını açık bir şekilde anlatmaktadır. Elbette ki gerek gelir yoksulluğu, gerekse insani yoksulluk az gelişmiş ülkelerde diğer ülkelere nazaran çok daha yaygın olarak görülmekte ve yoksulluğun etkileri de az gelişmiş ülkelerde çok daha yıkıcı olmaktadır. Ancak üzerinde durulması gereken nokta ülkelerin hangi kriterlere göre az gelişmiş, gelişmekte olan ve gelişmiş ülkeler olarak sınıflandırıldığıdır (Brueggemann, 2006, s. 458). Günümüzde yoksulluk yadsınamaz bir gerçeklik olarak varlığını sürdürmektedir. Her geçen gün dünya üzerinde daha çok kişi yoksulluğun yarattığı olumsuzluklardan etkilenmektedir. 2004 yılı itibariyle dünyada yaklaşık her beş kişiden biri günlük 1 dolar gelire sahip ve dünya nüfusunun neredeyse yarısı günde 2 doların altında bir gelirle yaşamını devam ettirmeye çalışmaktadır. Bu durum Güney Asya da ve Sahraaltı Afrika da çok daha yıkıcı boyutlara ulaşmış bulunmaktadır. Dünya nüfusunun dörtte üçlük bir kısmını oluşturan azgelişmiş ülkeler önemli bir kalkınma sorunuyla karşı karşıya bulunmaktadır. Bu soruna karşı, özellikle son elli yılda gösterilen ilgiye karşın bu ülkelerle sanayileşmiş ülkeler arasında büyük refah farklılıklarının bulunduğu, bu ülkelerde yaşayan milyonlarca insanın hâlâ yeterli beslenme, sağlık, eğitim gibi olanaklardan yoksun olduğu, işsizlik ve yoksulluk gibi sorunlarla karşı karşıya kaldığı görülmektedir. Küreselleşme bu bağlamda yadsınamaz bir gerçeklik olarak karşımızda durmaktadır. Ancak önemli olan küreselleşmenin nasıl olup da bütün ülkeleri olumlu veya olumsuz bir şekilde etkilediğidir. 1980 li yıllardan sonra küreselleşmenin bu denli güç kazanmasının en önemli nedeni; Uluslararası Para Fonu, Dünya Bankası ve Dünya Ticaret Örgütü gibi uluslararası kurumların uyguladığı politikalar ve uygulanan bu politikaların sonucunda çok uluslu şirketlerin etkinliğinin küresel çapta önemli ölçüde artmış olmasıdır. IMF, Dünya Bankası ve DTÖ gibi kurumların uyguladığı politikaların gelişmiş ülkelerin lehine olarak onları daha da güçlendirdiği ve az gelişmiş ülkeler üzerinde önemli bir baskı unsuru oluşturduğu günümüzde açıkça görülebilmektedir (Brueggemann, 2006). Uluslararası Sosyal Hizmetlerin Tarihi Bilimsel sosyal hizmetlerin ortaya çıkışı 1800 lerin sonlarına rastlamaktadır. Dinsel ve insancıl yaklaşımlarla ele alınan hizmetlerde eğitilmiş elemanlara duyulan ihtiyaç sosyal hizmetin meslekleşmesini sağlamıştır. Yardımsever toplum gönüllülerin çalışması 33

zamanla alanda belirli nitelikte eğitim almış sosyal hizmet elemanlarına yerini bırakmıştır. İlk temsilciler daha çok toplum liderleri, din görevlileri arasından çıkmıştır. Bu rolleri üstlenen hayırseverlerin organize çalışmaları mesleğin felsefesinin yerleşmesinde etkili olmuştur (Pierson, 2012, s. 11). Sosyal hizmet uygulamaları olarak nitelendirilebilecek toplumsal gelişim programları, başlangıçta kilise faaliyetleri olarak düzenlenmiştir. Özellikle Batılı ülkeler sömürgeleştirdikleri ülkelerdeki insanların asgari düzeyde yaşam şartlarının oluşması için yardım organizasyonları düzenlemişlerdir. Daha çok misyonerlik faaliyetleri olarak gerçekleştirilen bu yardım organizasyonları yerel aktörlerin de devreye girmesi ile birlikte yerini sivil toplum kuruluşlarına bırakmıştır (Brueggemann, 2006, s. 458). Sosyal sorun yaşayan insanlara daha çok sosyo ekonomik destek sağlayan ilk sosyal hizmet sunucuları, gönüllüler ve kilise temsilcileridir. Batı da sosyal hizmetin öncüleri, muhtaçlara sadaka veren vatandaşlar ile eski çağlardan beri bilinmekte olan kiliselere bağlı hayırseverlik örgütleridir (Friedlander, 1966, s. 583). 1800 lü yıllar henüz başlamadan, Katolik kilisesinin en önemli hayırsever yardım etkinliği aktörlerinden birisi Fransa da bulunan Papaz Vincent de Poul dür. Aristokrat kadınlar arasında kurmuş olduğu Hayırsever Kadınlar adlı dernek ile yoksulların evlerine gidilerek giyecek ve yiyecek dağıtılmaktaydı. 1633 tarihinde hasta ve engellilerin bakımı için hemşirelik mesleğini geliştirmek amacı ile Papaz Vincent diğer bir dernek kurmuş ve bunun adına Hayırsever Kızlar demiştir. Bu derneğin üyeleri köylü kızları arasından hayır işlerinde çalışmak isteyenler eğitilerek hemşire olmakta idiler. Böylece eğitim görmüş bu hemşireler sosyal çalışma mesleğinin öncüleri olmuşlardır. Papaz Vincent in fikirleri sadece Fransa nın Katolik çevrelerinde değil, başka memleketlerde de ilgi ile takip edilerek uygulanmıştır (Friedlander, 1966, s. 16). İlk sosyal refah örgütlenmesi kurumu 1820 de John Griscom tarafından kurulan Yoksulluğu Önleme Derneği ydi. Bu derneğin amaçları yoksulların yaşam koşullarını ve alışkanlıklarını araştırmak, yoksul bireylerin kendi kendilerine yardımcı olabileceği planlar önermek, onları tasarruf etmeye ve ekonomik davranmaya cesaretlendirmekti. Bu amaçlara yönelik olarak dernek, yoksullara ev ziyaretleri gerçekleştirmişti. 1800 lerin ikinci yarısında işsizler, yoksullara, hastalara, fiziksel ve zihinsel engellilere, yetimlere yardım etmek üzere büyük kentlerde oldukça çok sayıda dini yardım kuruluşları kuruldu. Bu nedenle, bir İngiliz buluşu Hayırseverlik Örgütlenme Cemiyeti (Charity Organization Society COS) çok sayıda Amerikan kent sakininin dikkatini çekti. 1877 de Bufallo ve New York ta başta olmak üzere COS birçok kentte hızla benimsendi (Zastrow, 2013, s. 2 3). Eğitilmiş eleman ihtiyacının karşılanması için atılan ilk adım, 1873 de 34

Londra da hayır derneklerinde çalışanlar için düzenlenen konferanslar olmuş, bunu 1898 de New York da açılan yaz okulu izlemiş ve 1899 da Amsterdam da ilk sosyal çalışma (sosyal hizmet) okulu açılmıştır (Kut, 1988, s. 4). COS hareketi ile eş zamanlı olarak 1800 lerin sonunda yerleşim evleri kuruldu. Bu yerleşim evlerinden ilki 1884 te Londra da kurulan Toynbee Hall dur. Kısa süre çerisinde birçok başka yerleşim evi çalışanlarının çoğu genellikle orta ve üst sınıftan bürokratların kızlarıydı. Dost ziyaretçilerin aksine bunlar, yoksul bölgelerde yaşadılar ve eğitim merkezlerinde yoksulların ahlaki yaşamlarını nasıl sürdürecekleri ve koşullarını nasıl iyileştirecekleri konularında görev eğilimli bir yaklaşım sergilediler. Yoksulların barınak, sağlı ve yaşama koşullarını iyileştirme yollarını aradılar, çevre yerleşim yerlerinde oturanlar için iş buldular, İngilizce öğrettiler, hijyen konusunda eğitim verdiler ve mesleki beceriler kazandırdılar. Yerleşim evi hareketinde en dikkat çekici önder, Chicago daki Hull House dan Jane Adams tır (Zastrow, 2013, s. 3). Aslında sosyal çalışma mesleği, sosyal refah kurumunun işlevsellik kazanmasının bir gereği olarak ortaya çıkmıştır. Sosyal refaha ilişkin ilk sosyal düzenlemeler 1601 de İngiltere de Kraliçe I. Elizabeth zamanında çıkarılan Yoksullar Yasası ile gerçekleştirilmiştir (Kut, 1988, s. 7). Yardımlar artık kurulu idarenin sorumluluğuna geçmiştir. Başka bir ifadeye göre ise; ulusal gelirin artması sonunda, Batı ülkelerinde, bu gelirin artması sırasında meydana gelen sosyal ve ekonomik yaraları sarmak için sosyal refah hizmetleri geliştirilmiştir (Kongar, 1972, s. 185). Sosyal çalışma mesleği, sanayi zemini üzerinde üç temel esas üzerine oturmuştur. Bu esaslar, insan hakları, toplumsal değişim ve mesleki bilgidir. Bu üç esas üzerinde meslek becerisini ortaya koyar, deneyimini paylaşır. İnsandan alır; insana verir. Kendisini bu değişken yapıya göre, ulaşmak istediği amaca göre sürekli yeniden biçimlendirir. Bunları yaptıkça mesleki olma özelliği kazanır, sistematik hale gelir, bilimsel disipline dönüşür. Bu şekilde toplumda işlevi artar, yaygınlaşır ve vazgeçilmez hale gelir (Tomanbay, 2007, s. 199). Batı toplumlarının tarihsel birikimleri ve özgürlük mücadeleleri içinde şekillenen sosyal hizmet mesleği Asya, Afrika ve azgelişmiş ülkelerde kısmi olarak etki alanı bulmuştur. Bu ülkeler de her ne kadar kendi özgüllüklerini oluşturma konusunda yeterli bir çaba sergilememiş olsalar da Batı ya endeksli olarak sosyal hizmetlere duyarsız kalmamışlardır. Azgelişmiş ülkelerde sosyal hizmet kalkınma unsurları içerisinde değerlendirilmiştir. Bu durum sosyal hizmetin mesleki gelişiminin önemli engellerle karşılaşmasına zemin hazırlamıştır. 35

Sosyal Hizmet Eğitiminin Gelişimi Meslek anlamında sosyal hizmet 19. yüzyıl hümanist hareketlerinden doğmuş ve yoksulların kötü koşullarını düzeltmeye, kanunlarla sosyal reform yapmaya yönelmiştir. Sosyal hizmet alanında özel bir eğitim ihtiyacı duyulduğunda bu tarz eğitimi ilk ortaya koyan 1893 de Pittsfield den (Massachusetts) Anna L. Dawes idi. 1873 de Londra da Oktavia Hill tarafından hayır derneklerinde çalışan gönüllüler için düzenlenen konferanslar ilk adımdır. Bu kişi Chicago da toplanan Hayırseverlik, Islah ve Yardım Dernekleri Milletlerarası Kongresi nde okul fikrini ortaya atmıştır. 1897 de Mary Richmond ise Pratik Yardım İçin eğitim okulunun kurulması ile ilgili bir plan yaparak 1898 yılında New York da ilk sosyal hizmet kursunu açmıştır (Leighninger, 2008, s. 11). Hayırseverlik örgütü gruplarının gösterdikleri ihtiyaç üzerine sosyal hizmet alanında profesyonel eğitim programları başlatılmıştır. Altı haftalık kurs programı altı aya çıkarılarak New York da ilk sosyal hizmet okulunun temeli oluşturulmuştur. Bu okul 1940 yılında Columbia Üniversitesi ile birleştirilmiştir. Hayırseverlik örgütlerinin diğer bir özelliği de, üyelerinin hem kendileri ve hem de halkın bilgisi için derneklerin etkinlikleri ile yoksul halkın sosyal ve sağlık kurumları hakkında güvenilir bilgi toplama isteğiydi. Bunun sonucunda 1891 yılında New York ta Charities Review adlı bir dergi yayınlandı; bu dergi 1910 yılında diğer ilgili dergilerle birleşerek The Survey adı altında başlıca profesyonel bir dergi oldu. Aynı dergi 1952 yılına kadar devam ederek sosyal çalışma alanında kuramsal ve pratik gelişmelere büyük yararlar sağlamıştır (Friedlander, 1966, s. 104,583). Sosyal hizmet okulu olarak açıkça tanımlanan ilk okul (Institute for Social Work Trainning) ise Hollanda, Amsterdam daki bir grup sosyal reformcu tarafından 1899 da kuruldu. Enstitü iki tam yıl kuramsal ve uygulamalı derslerden oluşan bir programla kendilerini hayır işlerine adayan kişilere eğitim vermeye başladı. 1904 ve bunu izleyen yıllarda Almanya, İsviçre, İngiltere de yeni sosyal çalışma okulları açılmış, 1910 yılında beş ülkedeki sosyal çalışma okulu sayısı 14 ü bulmuştur. Ülkeler arasında yayılan bu okullar daha sonra Latin Amerika ya sıçramış ve 1920 de Şili de (Santiago) ilk sosyal hizmet okulu faaliyete geçmiştir (Pierson, 2012). Asya kıtasında ise sosyal hizmet eğitiminin öncülüğünü Tata Enstitüsü ile Hindistan yapmıştır. Asya da; Hindistan Bombay da (1936), Afrika da; Güney Afrika (1924) ve Mısır da (1936) ilk sosyal çalışma okulları açılmıştır. Böylece söz konusu ülkelerde mesleki eğitim, sosyal hizmetlerde görev alacaklar için bir önkoşul olarak kabul edilmiş, daha sonra eğitim kurumlarının ülkeden ülkeye kıta dan kıta ya yaygınlık göstermesiyle sosyal çalışma mesleği evrensel bir nitelik kazanmıştır (Kut, 1988). 36

Uluslararası Sosyal Hizmet Okulları Derneği (IASSW) dünyanın her yerinde sosyal hizmet eğitimi için bilinen bir merkezdir. Dünya çağında sosyal hizmet eğitimini ve yüksek kaliteli eğitim programlarının gelişimini özendirir. 1929 da kurulmuştur. ABD deki Sosyal Hizmet Eğitim Konseyi gibi ulusal derneklere üyelik açıktı ve 100 ülkeden toplam olarak 450 nin üzerinde okul üyedir (Zastrow, 2013, s. 29). Sosyal hizmet eğitim programları ülkeden ülkeye değişir; belli benzerlikler paylaşırlar ve aynı zamanda dikkat çeken farklılıklara da sahiptirler. Örneğin ABD gibi bazı ülkeler, genellikle insan davranışını çözümlemek üzere çevresi içinde insan modelini kullanırlar, oysa İsveç gibi diğer ülkeler hala büyük ölçüde mekanik modeli kullanmaktadırlar (Zastrow, 2013, s. 29). Uluslararası Sosyal Hizmet Uzmanları Federasyonu (IFSW) 50 den fazla mesleki derneğin üye olduğu bir örgüttür. ISFW nin amaçları şöyle açıklanmıştır: Federasyonun amaçları profesyonel standartları, eğitim ve etiği içeren bir meslek olarak sosyal hizmeti teşvik etmek; politika geliştirilmesinde ulusal sosyal hizmet derneklerinin katkılarını desteklemek; çeşitli ülkelerde sosyal hizmet uzmanları arasındaki iletişimi özendirmek ve mesleğin görüşlerini evrensel olarak hükümetler arası örgütlere sunmaktır. Fedarasyonun çalışmalarından önemli bir bölümünü, dünyanın çeşitli yerlerindeki politik mahkum olarak alıkonan sosyal hizmet uzmanları için insan hakları savunuculuğunu sağlamak olmuştur. (Zastrow, 2013, s. 29) Dünyanın her ülkesinde insanlar yoksulluk, ruhsal hastalık, suç, boşanma, aile içi şiddet, evlilik dışı doğumlar, ensest, madde bağımlılığı, yabancılaşma, AIDS, tecavüz, işsizlik, terörizm, fiziksel zihinsel engeller, aşırı nüfus artışı, ırkçılık gibi pek çok sorun yaşamaktadırlar. Sosyal hizmet politika yapıcıları ve onların her ülkede destekçileri, diğer ülkelerin bu sorunlarla nasıl mücadele ettiğini araştırarak ve çözümleyerek, daha etkin programları ve hizmet dağıtım sistemlerini belirlemeyi öğrenebilirler. Gerçekten bu sorunlardan bazıları yalnızca koordine edilmiş uluslararası çabalarla çözümlenebilir. Sosyal hizmet uzmanları gelecekte sosyal sorunları çözümleme ve bu sorunlarla mücadele etmede uluslararası bir bakış açısına yoğun olarak ihtiyaç duyacaklardır (Zastrow, 2013, s. 29). Sosyal hizmet uzmanları için bazı uluslararası kuruluşlarda iş bulma fırsatları bulunmaktadır. UNESCO ve UNICEF göçmen çalışması yapılan görev pozisyonları için sosyal hizmet uzmanlarını görevlendirmektedirler. Diğer ülkelerdeki bazı devlet birimleri ve bazı özel kurumlar danışmanlık yapmak üzere ABD lerindeki sosyal hizmet uzmanlarıyla anlaşma imzalamaktadırlar. Bazı özel ulusal veya uluslararası kurumlar Katolik Hayırseverlik Kurumu, Dünya Çapında Uyum Kurumu, Kızılhaç uluslararası 37

programlarında sosyal hizmet uzmanlarını görevlendirmektedirler (Zastrow, 2013, s. 29). Sosyal Refah Politikalarını Etkileyen Uluslararası Organizasyonlar Birleşmiş Milletler Birleşmiş Milletler Örgütü ya da kısaca Birleşmiş Milletler (BM), 24 Ekim 1945'te kurulmuş dünya barışını, güvenliğini korumak ve ülkeler arasında ekonomik, toplumsal ve kültürel bir iş birliği oluşturmak için kurulan uluslararası bir örgüttür. Birleşmiş Milletler kendini adalet ve güvenliği, ekonomik kalkınma ve sosyal eşitliği uluslararasında tüm ülkelere sağlamayı amaç edinmiş küresel bir kuruluş olarak tanımlamaktadır. Uluslararası İlişkilerde, kuvvet kullanılmasını evrensel düzeyde yasaklayan ilk antlaşma Birleşmiş Milletler Antlaşması'dır. Örgütün, kurulduğu yıllarda 51 olan üye sayısı, şu an itibariyle üyeliği kaldırılan Vatikan ve değiştirilen Çin Halk Cumhuriyeti, son katılan üye Güney Sudan dâhil 193'e ulaşmıştır. Örgütün yönetimi New York'ta bulunan genel merkezinden yürütülür ve üye ülkelerle her yıl düzenli olarak yapılan toplantılar yine bu genel merkezde gerçekleştirilir (Adams, 2002, s. 13). Birleşmiş Milletler fikri ilk olarak, II. Dünya Savaşı'nın bitiminde savaşın galibi ülkeler tarafından, ülkeler arasındaki anlaşmazlığı ortadan kaldırarak ileride meydana gelebilecek ve kendi güvenliklerini tehdit edebilecek bir savaşın önüne geçebilmek amacıyla ortaya atılmıştır. Örgüt yapısının halen bu amacı koruduğunu BM Güvenlik Konseyi'nin varlığı ve çalışmalarıyla ortaya koymuştur. Güvenlik Konseyi on beş ülkeden oluşmakta olup, bu üyelerden beşi daimi üye statüsündedir ve mutlak veto yetkisine sahiptir. Bu ülkeler ABD, Rusya, Çin Halk Cumhuriyeti, Birleşik Krallık ve Fransa'dır. Güvenlik Konseyinin karar alabilmesi için 9/15 oranı gerekli olup, daimi üyelerden herhangi birisinin aksi yönde oy kullanmaması gereklidir. BM içtihatlarına göre Güvenlik Konseyi karar alırken veto yetkisine sahip üyelerden biri veya birkaçının oylamaya katılmaması bu üyelerin kararı veto ettiği anlamına gelmektedir. Ayrıca daimi üyelerin çekimser kalmaları da aynı sonucu vermektedir (Brueggemann, 2006, s. 460 461). Dünya çapında artan yoksulluk, Birleşmiş Milletler'in insan hakları gündemine de taşınmış ve bu konuda bir dizi bildiri, karar ve rapor yayınlanmıştır. Örneğin, Birleşmiş Milletler Dünya İnsan Hakları Konferansı'nda (Viyana, 1993) aşırı yoksulluk ve toplumsal dışlanmanın insan onurunu ihlal ettiği görüşü kabul edilmiştir. 1996'da ise Birleşmiş Milletler Genel Kurulu, "İnsan Hakları ve Aşırı Yoksulluk" başlığı altında bir karar alarak, aşırı yoksulluğun insan haklarından tam ve etkin yararlanmayı engellediğini ve bazı durumlarda yaşam hakkına tehdit oluşturduğunu belirlemiştir. 38

Yoksulluk sorununu Birleşmiş Milletler'in insan hakları gündemine dahil eden bu gibi örnekler, Birleşmiş Milletler'in aynı zamanda sermayenin çıkarları ile de bütünleşme sürecine girdiği dikkate alındığında, ilk bakışta bir paradoks gibi görünmektedir. Ne var ki, Dünya Bankası'nın da gerçekte yoksulluğu arttıracak yeni stratejilerini yoksullukla mücadele adıyla sunması gibi, Birleşmiş Milletler'in insan hakları gündemine giren yoksulluk bir insan hakları ihlalidir yaklaşımı da, eğer bir paradoks değilse, son analizde yeni yoksullukla mücadele stratejilerine insan hakları söylemiyle meşruiyet kazandırmaktadır. Bir yandan sermaye çıkarları ile bütünleşip dünyanın bir avuç şirketinin yörüngesine girerken, öte yandan resmi belgelerde biçimsel olarak yoksullara insan hakları bahşetmenin hiçbir inandırıcılığı yoktur. Eğer yoksulluk bir insan hakları ihlali ise, bu ihlali derinleştirecek değil, ortadan kaldıracak samimi politikaların geliştirilmesi ve uygulanması gereklidir. Kuşkusuz, Birleşmiş Milletler'in içinde tümüyle homojenleşmiş bir politik tutumdan söz etmek gerçekçi olmaz. Bu örgüte üye olan devletler, farklı çıkarların politikasını gütmektedir. Bununla birlikte, Birleşmiş Milletler'de de sermayenin ideolojik üstünlüğü tartışmasızdır. Yoksulluk sorununu gündeme alan bir dizi belgenin, aynı zamanda serbest piyasa kurallarına uyulmasını ön görmesi, bu durumun bir göstergesidir. Bu serbest, dizginlerinden kurtarılmış piyasa, bugünkü yoksulluğun da temel nedenidir. Yoksulluğu ortaya çıkaran nedenlere değinmeksizin onu bir sorun olarak insan hakları gündemine taşıyan girişimler iyi niyetli olsa bile, sermayenin sözde yoksullukla mücadele stratejilerine eklemlenmesi ve onun ideolojik hegemonyası altında ezilmesi kaçınılmazdır. Küresel Ekonominin Aktörleri: IMF ve Dünya Bankası Uluslararası Para Fonu (IMF), II. Dünya Savaşı nın Avrupa da yol açtığı yıkımı hafifletmek ve dünyayı ekonomik bunalımlardan kurtarmak için 1944 yılının Temmuz ayında New Hampshire eyaletinin Bretton Woods kasabasında yapılan Birleşmiş Milletler (BM) Para ve Maliye Konferansı nın sonucunda ortaya çıkmıştır. IMF nin kurulduğu dönemde dünya küresel bir bunalım olan 1929 krizinden henüz çıkmıştı.1930 larda yaşanan kriz esnasında dünyada işsizlik eşi görülmemiş rakamlara ulaşmış, Amerika nın iş gücünün yaklaşık dörtte biri işsiz kalmıştır. Bu dönemde sorun J. M. Keynes in sunduğu reçete ile çözüme kavuşturulmuştur. Ona göre temeldeki sorun talep yetersizliğidir ve devlet yürüttüğü politikalar ile toplam talebi teşvik etmelidir. Keynes in analizinin dayandığı modeller sonradan eleştirilip düzeltilse de piyasa güçlerinin neden ekonomiyi hemen tam istihdama ulaştıracak kadar hızlı çalışmadığını daha iyi anlamayı sağlamıştır ve alınan temel dersler günümüzde de geçerliliğini korumaktadır. Bu bağlamda IMF nin en önemli görevi, küresel bir bunalımın bir daha ortaya çıkmasını önlemek olarak 39

belirlenmiştir. IMF bu görevi, küresel toplam talebi korumak için üstüne düşeni yapmayan ve kendi ekonomilerinin çökmesine engel olamayan ülkelere uluslararası baskı uygulayarak yerine getirecektir. Gerektiğinde ise, ekonomik çöküşle karşı karşıya kalan ve toplam talebi kendi kaynaklarıyla canlandıramayan ülkelere likidite sağlayacaktır. (Stiglitz, 2002, s. 33) Küresel ekonominin yönetimi, düzen ve adalet arasındaki uzlaştırma konusunda gerilimi de beraberinde getirmektedir. Her bir ekonomik düzenin adalet ile ilgili olarak belirli iddiaları bulunmaktadır; serbest pazar kapitalizmi girişimciliği ve çok çalışmayı ön plana çıkarırken, merkezi plan ekonomileri ise yoksulun ve şartları uygun olmayanların korunmasını vurgulamaktadır. Aynı şekilde uluslararası düzeydeki tartışmalar düzen, adalet ve hükümetlerin rolü konusuna odaklanmaktadır. Küreselleşen ekonomide düzeni kurmak gittikçe karmaşık hale gelmektedir. Çünkü uluslararası sermaye, yatırım, mal ve hizmetler, bilgi ve kollektif organizasyonlar niceliksel ve hız açısından artış göstermektedir. Küresel ekonomiyi yönetmek, 21. yüzyılda daha önce olmadığı kadar kırılgan ve istikrarsız olmasından dolayı kolay olmamaktadır. Örneğin 11 Eylül 2001 tarihinde ABD ne yapılmış olan terörist saldırının ekonomik sonuçları bunu açıkça göstermektedir; borsa düşüşe geçmiş, ulusal havayolu şirketleri iflasla karşı karşıya gelmiş, politikacılar küresel ekonomiyi etkili olarak nasıl yönetecekleri konusundaki şüpheleri giderme ile uğraşmak zorunda kalmışlardır. Yine, Eylül 2001 den önce, 1990 larda Tayland daki kriz Rusya da finansal krizin ortaya çıkmasına neden olmuş, bunu yansıması ise hızlı bir şekilde Connecticut, Greenwich de ortaya çıkmıştır. Küreselleşen ekonomi içerisinde adaletin sağlanmasının gerekliliği hem zor hem de karmaşık bir durum sergilemektedir. Devletin sınırları, uluslararası konularda daha az koruyucu tampon görevi görmeye başlamıştır. Örneğin yoksulluk, uluslararası düzeye rağmen bazı ülkelerde daha çok hissedilir olmasından dolayı küresel ekonominin yönetiminin gündemindeki temel konu olmaktadır. IMF ve Dünya Bankası nın işleyişi de bu değişiklikleri yansıtmaktadır. İkinci Dünya Savaşı ndan sonra ortaya çıkmış olan bu kuruluşlar, BM Antlaşmasının 2. maddesinin 7. bendi olan işbu antlaşmanın hiçbir hükmü, Birleşmiş Milletlere herhangi bir devletin kendi iç yetki alanına giren konulara müdahale yetkisi vermediği gibi, üyeleri de bu türden konuları işbu antlaşma uyarınca bir çözüme bağlamaya zorlayamaz ilkesini kapsayan bir anlayışı ilke edinmiş iken, son yıllarda, IMF ve Dünya Bankası, devletler arasındaki etkisinden ziyade, ülke içerisinde çok sayıda insan, grup ve faaliyetleri etkileyen bir program ve politika benimsemiştir. IMF ve Dünya Bankası; hukuki reform, rüşvet ve ortak yönetim alanlarında çalışmalarını sürdürmektedir. 40

Birçok gelişmekte olan ülke, IMF ve Dünya Bankası nın bu yeni rolünün, ulusal hükümetlerin rolü ve sorumluluğunu azaltma yönündeki tehlikeleri ile yüz yüze gelmektedir. Küreselleşmenin hükümetin yetkilerini aşındırması sorunlu bir durum sergilemektedir. Gelişmekte olan ülkeler, kendilerinden kaynaklanmayan negatif ekonomik şoklarla yüz yüze gelmektedir. Bu krizler içerisinde birçok gelişmekte olan ülke, IMF ve Dünya Bankası nın yardımına ihtiyaç duymaya başlamıştır. Bu yardımlar ise, bir nevi zorlama ile ortaya çıkmaktadır. Buna ek olarak, ülkelerin kendi ekonomileri ve toplumlarında köklü değişiklikleri içeren reformları gerektirmektedir. Bu nedenlerle dünya ülkelerinin 2/3 si IMF ve Dünya Bankası nın bu uygulamalarından daha önce hiç olmadığı kadar derin etkilenmektedir. IMF ve Dünya Bankası nın uygulamaları eleştirel bir bakış açısıyla incelendiğinde hem düzen ve hem de adaleti sağlamak açısından etkisinin kötü olduğu görülmektedir. Eleştirilen hususlar; bu kuruluşların liberalleşme ve özelleşme yönündeki reçetelerinin, devlet içerisindeki eşitsizlikleri daha çok arttırdığı ve gelişmiş ülkelerin kendi sanayilerini koruma ve istikrarsızlıklarının saldırılarına daha açık hale getirilmiş olmasıdır. Yine, IMF ve Dünya Bankası nın güçlü endüstrileşmiş ülkelerin çıkarlarını yansıtmaları ve küresel eşitsizliği daha çok arttırdığına yönelik eleştiriler yapılmaktadır. IMF ve Dünya Bankası kendi içsel yapıları ve yöntemleri açısından da eleştirilmektedir. Bu kuruluşlar kime karşı sorumludurlar? Örneğin IMF bu açıdan incelendiğinde; her üyenin Fon daki ağırlığı kendi kotasının (kota; üye ülkenin GSMH si, dış ticareti ve sermaye hareketlerinin büyüklüğü ile belirlenmektedir ve beş yılda bir gözden geçirilmektedir) büyüklüğü ile belirlenmektedir. G7 ülkelerinin kota toplamı, bütün kotaların %50 sine eşittir; bu nedenle oy hakkı ağırlığının yarısı bu ülkelerde bulunmaktadır. Buna diğer AB ülkeleri de eklendiğinde bu oran % 60 a ulaşmaktadır. Yani bu durumda ABD, Japonya, AB ve Kanada oy ağırlığının 2/3 payına sahip görülmektedir, geri kalan ülkelerin pay oranı ise azınlıkta kalmaktadır. Payı az olan ülkelerin birlikte hareket etme olanağı olmadığından alınan kararlarda etkin olmaları güç olmaktadır. Bu tablo, IMF in niçin merkez ülkelerin sermayelerinin, şirketlerinin çıkarlarını yansıtan politikaları savunduğunu açıkça göstermektedir (McDonald, 2006, s. 199). Gelişmekte olan ülkeler, iç ya da dış ortamdaki olumsuzluklar nedeniyle borç para bulma sıkıntısına düşüldüğünde IMF den, taleplerini karşılamak suretiyle borç alabilmektedir. Eğer istenilen kredi, bu ülkenin kotasının % 25 ini oluşturan dilimi kadar ise ülkeye şartlar dayatılmamakta, durumunu düzeltme taahhüdünde bulunması yeterli olmaktadır. Ancak, bunu aşan tutarlarda bir kredi talebi olursa stand by (destekleme) anlaşması gereğince IMF tarafından ileri sürülen şartları kabul etmesi gerekmektedir. Bunlar; 41

enflasyonun düşmesi, ekonominin daralması, faiz hadlerinin yükselmesi için para arzının kısılması ve iç talebi düşürmek için ücret ve maaşların düşürülmesi, tarım fiyatlarının reel anlamda düşürülmesini sağlayacak önlemlerdir. Bunlara küreselleşme dünyasına uyum sağlama üzere serbestleştirici ve özelleştirmeyi hızlandırıcı şartlar da eklenmektedir. Dünya Bankası ise, başlangıçta gelişmekte olan ülkelere proje kredileri vermekte iken, ancak 1980 lerde dış borçlarını ödeyemez duruma düşünce, IMF ile birlikte çalışmaya başlamış ve kredi alan gelişmekte olan ülkelere serbestleştirme kapsamının unsurlarını koşul olarak ileri sürmeye başlamıştır. Bu durum gelişmekte olan ülkelerden büyük tepki almıştır. Örneğin 1994 yılında sivil toplum örgütlerinin protestosu ile karşılaşmıştır. Bu eleştirilere karşılık olarak yayımlarında, toplumda refahın yaygınlık derecesi ya da yoksulluk kıstasları gibi konulara ilişkin değerlendirmelere yer vermesine rağmen uygulamalarında bundan ötesine geçememiş olduğu görülmektedir. Sonuç olarak Dünya Felsefe Kongresi nde Dünya sorunlarına yönelik sunulan bildiriler konuya açıklık getirmektedir; ''Uluslararası Hukukun Geleceği'' başlıklı bir konuşma yapan, Habermas, yenidünya düzeninde bugün için asıl sorunun, uluslararası adaletin mümkün olup olmadığı ndan çok uluslararası hukukun bu tür bir adaleti sağlamaya uygun olup olmadığıdır demiştir. Uluslararası hukukun artık önemi var mı? sorusunun da tartışılması gerektiğini belirten Habermas, Küresel olarak dünyaya egemen olan bir süper gücün, kendi ahlaki argümanlarını uluslararası hukukun yerine geçirdiği bir dönemde, uluslararası ilişkilerin anayasallaştırılması projelerine mi bağlı kalmalıyız? diye sormuştur. Uluslararası çatışmaların görüntüsünün de değiştiğini anlatan Habermas, artık suçlu devletler, başarısız devletler ve uluslararası terorizm gibi üç yeni kavramın ortaya çıktığını vurgulamıştır. Yine, Ganalı felsefeci Kwasi Wiredu, biçimsel demokrasi yerine, bir uzlaşma sistemi geliştirilmeli. Herkesin söz hakkının olacağı ve haklı olduğunda sözünün kabul edileceği bir sistem oluşturulmalı demiştir. Çözüm için tek yolun diyalog olduğunu vurgulayan Wiredu; diyalog yalnızca karşılıklı konuşma değildir, konuşmanın geliştirici olması gerekir Tarihsel deneyimlerin önemi de ancak bu tür diyalogla ortaya çıkar ve gelecek için sağlam yollar döşer demiştir. Ganalı felsefeci, bugün dünyanın başlıca sorununun ne olduğu sorusunu iç içe geçmiş, ama ayrı ayrı da çözümlenebilecek iki sorun vardır. Birincisi, hem ulusal, hem de uluslararası boyutlarda şiddet sorunudur. Ötekiyse yoksulluk, açlık sorunu. Dünyayı kaplayan maddi eşitliksizlikler haksız güç ve iktidar dağılımının temelidir, daima şiddete başvurularak sürdürülür. Ve elbette şiddete şiddetle karşı konuluyor şeklinde yanıtlamıştır. İoanna Kuçuradi ise, küresel problemleri iki kategoriye ayırmaktadır; bir bütün olarak günümüz insanlığının ulaştığı uygarlık düzeyine rağmen, aynı insanlığın 42

önemli bir kısmının çektiği sıkıntılar, çağca ulaştığımız değer bilgisiyle bakıldığında çağımızın 'ayıpları' ve günümüz dünyasının, farkına varmadan girdiği bazı çıkmazlarını çağımızın olguları olarak yorumlamakta ve bu problemlerin en önemlilerinin ise yoksulluk ve terörizm olduğunu vurgulamakta, dünya problemlerinin ise; yaşanılan sıkıntı ve çıkmazlar karşısında düşünülen çözüm yolları olduğunu, bunların içinde en önemlisinin de insan haklarının korunmasının olduğunu belirtmektedir. Küreselleşme temelinde uluslararası düzen anlayışında çözüm ise; insani bireyi araç olarak değil, amaç olarak görebilmede kendini göstermektedir (Tekel, 2013, s. 12 15). Küresel Toplumun Sosyal Sorunları ve Sosyal Hizmet 1914 yılında başlayan I. Dünya Savaşı ve 1929 yılında talep yetersizliğinden doğan Büyük Buhran olarak adlandırılan ekonomik kriz, gelişme ve kalkınma sürecini sekteye uğratmıştır. II. Dünya Savaşı sonuna kadar ticari ve ekonomik ilişkiler en alt seviyede kalmış ve ancak savaşın bitmesiyle tekrar canlanmıştır. II. Dünya Savaşı sonrası dönem talep yanlı politikaların uygulamaya konması neticesinde ücretlerin artması ve sosyal devlet anlayışının benimsenmesiyle kapitalizm ve küreselleşmenin getirdiği olumsuzlukların çok fazla hissedilmediği bir dönemdir. Ancak 1970 li yıllarda kapitalizmin krize girmesiyle birlikte uygulamaya konan neo liberal politikalar, küreselleşme sürecinin hız kazanmasına ve etki alanının genişlemesine neden olmuştur. Bu bağlamda küreselleşmeyi kapitalizmden ayrı düşünmek mümkün değildir. Küreselleşme kavramı, yeryüzü medeniyetleri ve ekonomilerinin, kendi niteliklerini ve öz çıkarlarını koruyacak biçimde, bireysel ve toplumsal refahları yükseltmek amacı ile bir araya geldikleri, görüntüsü ve imajını yaratıyor olmakla beraber, küreselleşme olgusu ile yaşanan fiili bir durum değildir. ( ) gerçekte yaşanan, hâkim merkez sermayenin sıkışan kar hadlerini yükseltebilmek için, kendisine yeni üretim ve tüketim merkezleri oluşturabilmek amacıyla yeryüzünü kaplaması hadisesidir (Önder, 2001, s. 61). Az sanayileşmiş toplumlarda, insanların temel gereksinimleri daha doğrudan ve resmi olmayan yollarla karşılanmaktadır. ABD de bile 150 yıldan daha az bir süre önce, Amerikalılar geniş aileleriyle ve yakın akrabalarıyla birlikte çiftliklerde veya küçük kasabalarda yaşamaktaydılar. Maddi yada diğer ihtiyaçlar ortaya çıkarsa akrabalar, kilise ve komşular bir yardım eli uzatmak için oradaydılar. Sorunlar görünür ve kişiseldi; toplumdaki herkes diğer herkesi tanırdı. Bir ihtiyaç ortaya çıktığında güçlüğü azaltmak için kaynaklarla birlikte ellerinden ne gelirse yapacakları garantiye alınırdı. Örneğin eğer gereksinim maddi ise dükkan sahibi veya bankacı gibi kişisel tanıdıklar genellikle gereken parayı toplamak için yeterliydi (Zastrow, 2013, s. 38). 43

Açıkça şimdi farklı bir çağda yaşamaktayız. Teknolojimiz, ekonomik temelimiz, sosyal desenlerimiz ve yaşam biçimlerimiz belirgin biçimde değişmektedir. Ticari, endüstriyel, siyasi, eğitimsel ve dini kurumlarımız düşündürücü biçimde genişlemekte ve daha gayri şahsi bir hale gelmektedir. Çoğunlukla komşularımızı bile tanımadığımız, ailelerimizden ve akrabalarımızdan uzak, geniş kentsel toplumlarda yaşama eğilimindeyiz. Daha hareketli olduk ve yaşadığımız topluma ilişkin köklerimiz ve bilgimiz daha az. Mesleki açıdan uzmanlaştık ve diğerlerinden daha bağımsız hale geldik ve sonuç olarak yaşamımızdaki temel unsurlar üzerindeki kontrolümüz azaldı. Hızla değişen toplumumuz, önceki sosyal hastalıkları şiddetlendirmek ve artan sayıda evsiz insan, yükselen suç oranları, tekrarlanan enerji krizleri, terör ve çevremizin tahribatı gibi yeni sorunlar oluşması için üretici bir zemindir. Artık sosyal refah ihtiyaçlarını karşılamada kırsal sınır bölgesi yöntemleri geçerli olmamaktadır (Zastrow, 2013, s. 39). Sosyal politikalar aracılığıyla gerçekleştirilecek makro düzeydeki sosyal hizmet müdahalesi uygulamalarıyla küreselleşmenin bireyler ve aileler üzerinde oluşturduğu olumsuz etkilerin en aza indirilmesi hedeflenmektedir. Bu anlamda topluluk örgütlenmesi önemli bir yöntem olarak karşımıza çıkmaktadır. Topluluk örgütlenmesinin amacı, yerel topluluğun kendi sağlık, refah ve dinlenme ihtiyaçlarını karşılamak için gösterdiği çabaları değerlendirme, planlama ve koordine etmede topluluğu uyarmak ve topluluk üyelerine yardım etmektir. Belki de bir topluluk örgütlenmesinin etkinliklerini kesin olarak tanımlamak olası değildir. Fakat bu gibi etkinlikler muhtemelen vatandaş katılımını teşvik etmeyi ve cesaretlendirmeyi, kurumlar veya gruplar arasındaki çabaları koordine etmeyi, genel ilişkileri yerine getirmeyi, eğitim vermeyi, araştırmalar yürütmeyi, planlamayı ve referans bir kişi olmayı kapsar. Bir topluluk örgütleyicisi topluluk çalışmasını uyarma ve cesaretlendirmede katılımcı görevi görür (Zastrow, 2013, s. 12). Bu gibi uzmanların görev aldığı kurum merkezleri topluluk refah konseylerini, sosyal planlama kurumlarını, sağlık planlama konseylerini ve topluluk eylem kurumlarını kapsar. Topluluk örgütlenmesi kavramı bazı merkezlerde planlama, program geliştirme ve makro uygulama gibi başlıklarla icra edilmektedir. Barker topluluk örgütlenmesi kavramını şöyle tanımlamıştır: Sosyal problemlerle uğraşmak, planlı kollektif hareketler yoluyla sosyal refahı güçlendirmek için aynı coğrafi bölgelerden veya ortak çıkarları olan insan toplulukları, bireyler veya gruplara yardımcı olmak üzere, sosyal hizmet uzmanları ve diğer profesyoneller tarafından kullanılan bir müdahale sürecidir. Yöntemler problem alanının tanımını, nedenlerin analizini, planları formüle etmeyi, strateji geliştirmeyi, gerekli kaynakları harekete geçirmeyi, topluluk liderlerini belirlemeyi, bir araya getirmeyi 44

ve çabalarını kolaylaştırmak için bunlar arasındaki ilişkileri özendirmeyi kapsar (Zastrow, 2013, s. 12). Toplum kalkınması ise küçük toplulukların içinde bulundukları ekonomik, toplumsal ve kültürel koşulları iyileştirmek amacıyla giriştikleri çabaların devletin bu konudaki çabalarıyla birleştirilmesi, bu toplulukların ulusun bütünüyle kaynaşması, ulusal kalkınma çabalarına tam biçimde katkıda bulunmalarının sağlanması sürecidir. Toplum kalkınmasının önemli bir yönü toplumsal bütünleşmeyi sağlamak üzere ana toplumla küçük topluluklar arasında gerekli ilişkiyi kurmaktır. Ufak ufak yerel toplulukların çabalarını ulusal amaçlara yöneltmek, kalkınmaya katkıda bulunmalarını, kalkınmanın sonuçlarından bunların da yararlanmalarını sağlamak amacı ağır basmaktadır (Geray, 1991, s. 101 104). Sonuç olarak toplum kalkınması geri kalmış yerel ve genel anlamdaki toplumların hızla gelişmişlik düzeyine ulaşabilmeleri amacıyla, insansal, doğal ve özdeksel kaynaklarının devletin katkısı ve desteğiyle bir araya getirilerek örgütlendirilmesi ve işletilmesi yoludur. Toplum kalkınması programlarında sosyal çalışma mesleği toplumla çalışma yöntemini kullanarak etkin rol alır (Tomanbay, 1999, s. 265). Sosyal hizmetler toplumun demokratikleşmesi, kalkınması ve toplum katılımını geliştirmesi için düzenleyici bir güçtür. Sosyal Hizmetin Geleceği Geleceğin yönelimi ve sosyal hizmetin doğası büyük ölçüde teknolojik ilerlemelerle belirlenecektir. Son yetmiş yılda gerçekleşen gelişmeler hayat tarzlarımızda çarpıcı değişikliklere neden oldu: Kara ve hava ulaşımı, nükleer güç, televizyon, bilgisayar, doğum kontrol yöntemleri, otomatizasyon, alış veriş merkezleri, tıptaki gelişmeler, bilgisayar ve internet Teknolojik buluşlarla sosyal refah programlarındaki değişim arasındaki ilişki genelde şu formatı izler: Teknolojik ilerlemeler, yaşam tarzımızdaki değişimleri besler; yaşam tarzındaki değişimler, gelecekteki sosyal, finansal, sağlıksal ve eğlence ihtiyaçlarındaki değişimleri etkiler; ve sonraki değişimler de, büyük oranda sosyal hizmet programında talep edilen değişimleri belirler (Zastrow, 2013, s. 63). Ne tür teknolojik buluşların ortaya çıkacağını ve bu ilerlemelerin yaşam tarzımızı nasıl etkileyeceğini önceden kestirmek büyük ölçüde spekülatiftir. İlerlemenin bir kısmı ön görüldü; diğer gezegenlere uzay seyahati, düşünebilen bilgisayarlar, zekayı arttırmak için kapasitesi geliştirilen beyinler, yaşlanmaya son verilmesi, kanserin çoğu türünü önleyecek aşılar, yapay kalp ve böbrek, HIV virüsünü yok eden aşılar, kalp ve diğer ameliyatları gerçekleştiren robotlar, depresyon ve felci tedavi etmek için beyne verilen 45

küçük elektrik şokları, hava ve iklim kontrolü gibi. Şu an için uygarlık tarihindeki herhangi bir zamandan daha çok bilim insanı teknolojik araştırma ve geliştirme çalışmalarına dahil olmuş durumda olduğundan, yeni teknolojik buluşlar muhtemel ki geçmiştekinden daha hızlı bir biçimde ortaya çıkacaktır. Halihazırda büyük bir sorun olan bu hızlı yaşam tarzına psikolojik olarak uyum sağlama durumu gelecek yıllarda da insanların maruz kalacağı en güç uyum sorunlarından biri olmaya devam edecektir. Aynı zamanda çevreciler, aşırı nüfus; enerji kaynaklarının tükenmesi, küresel ısınma, zehirli kimyasalların aşırı kullanımı, kitlesel açlık yetersiz beslenme durumu ve hayat kalitesinde ciddi düşüşler gibi faktörlerden dolayı uygarlığımızın çok ciddi bir tehlike altında olduğunu ön görüyorlar. Geleceğin ne getireceğini önceden kesin olarak bilmek mümkün değildir. En vahim hatanın da, sorunları görmezden gelen bir tutum takınarak, geleceği planlama ve kontrol etme adına hiçbir çaba göstermemek olacağı söylenebilir. Sosyal refah için gelecekteki anahtar mesele ailedeki değişimler olacaktır. Ne zaman parçalanmış bir aile varsa, genel olarak ihtiyaç duyulan şey sosyal hizmetler olmaktadır. Ailelerin ihtiyaçları değiştiği oranda, buna uygun biçimde sosyal hizmetlerin de değişmesi gereklidir (Zastrow, 2013, s. 64). Kaynakça Adams, R. (2002). Social Policy for Social Work. New York: Palgrave. Brueggemann, W. (2006). The Practice of Macro Social Work. Belmont, Canada: Thomson Brokks/Cole. Friedlander, A. (1966). Sosyal Refah Hizmetlerine Başlangıç. (R. Taşçıoğlu, Çev.) Ankara: SSYB. Geray, C. (1991). Türkiye'de ve Almanya'da Sosyal Hizmetler: Halk Eğitimi ve Toplum Kalkınması. Ankara: Selvi Yayınları. Kongar, E. (1972). Sosyal Çalışmaya Giriş. Ankara: Sosyal Bilimler Derneği. Kut, S. (1988). Sosyal Hizmet Mesleği. Ankara: SHYO. Leighninger, L. (2008). The Comprehensive Handbook of SocialWork and SocialWelfare: The History of SocialWork and Social Welfare (Cilt 1). (B. White, Dü.) USA New Jersey: John Wiley & Sons. McDonald, C. (2006). Challenging Social Work: The Institutional Context of Practice. New York: Palgrave Macmillan. 46

Önder, İ. (2001). Küreselleşme ve Ulus Devlet: Küreselleşme ve Ulusal Ekonomiler Açısından Egemenlik Sorunu. İstanbul: Yıldız teknik Üniversitesi Stratejik Araştırmalar Merkezi. Pierson, J. (2012). Understanding Social Work: History and Contex. USA, New York: Mc Graw Hill Open University Press. Stiglitz, J. E. (2002). Küreselleşme Büyük Hayal Kırıklığı. (A. Taşçıoğlu, & D. Vural, Çev.) İstanbul: Plan B yayınları. Şeker, A. (2010). Küreselleşme ve Sosyal Devlet. Ankara: SABEV. Şeker, A. (2004). Küreselleşen Dünya'da Geleceğin Sosyal Hizmeti. Ankara: SABEV. Tekel, S. (2013). Küreselleşme Uluslararası Düzen ve Adalet. Mayıs 22, 2013 tarihinde www.sosyalhizmetuzmani.org: www.sosyalhizmetuzmani.org/kuresellesmesosyaldevlet.doc adresinden alındı Tomanbay, İ. (1999). Sosyal Çalışma Sözlüğü. Ankara: Selvi Yayınları. Tomanbay, İ. (2007). Sosyal Olmak. Ankara: SABEV. Zastrow, C. (2013). Sosyal Hizmete Giriş. Ankara: Nika Yayınevi. 47