ÜNİTE SOSYAL HİZMET KURAM VE YAKLAŞIMLARI İÇİNDEKİLER HEDEFLER PSİKANALİTİK KURAM. Prof. Dr. Veli DUYAN

Benzer belgeler
Psikanaliz Kuramı. Sigmund Freud

REHBERLİK VE PSİKOLOJİK DANIŞMANLIK BÖLÜMÜ

Psikanaliz Sigmund Freud

K İ Ş İ L İ K. Kişilik kavramı Kişilik kuramları Kişiliğin ölçülmesi. Doç.Dr. Hacer HARLAK - PSİ154 - PSİ162

ZİHİNSEL ENGELLİ ÇOCUKLARDA CİNSEL EĞİTİM

Rehberlik ve Psikolojik Danışmanlık Birimi Aile Bülteni. Çocuk ve Cinsellik

ÜNİTE PSİKOLOJİ İÇİNDEKİLER HEDEFLER GELİŞİM PSİKOLOJİSİ I

Yaşam Boyu Sosyalleşme

UNITE 1=SİSTEM KURAMI

OYUN VE ÇOCUK. -Çocuğun iç dünyasını anlayabilmek. -Çocuğun olayları anlamasına yardım etmek. -Çocuğa olaylarla baş etme becerileri kazandırmak

Soru: Tanrı tasavvuru ne demektir?

İSTEK ÖZEL ACIBADEM İLKOKULU PDR BÖLÜMÜ EĞİTİM ÖĞRETİM YILI

Okul Dönemi Çocuklarda

1. ÜNİTE İÇİNDEKİLER EĞİTİM PSİKOLOJİSİ / 1

Kişilik Gelişimi. S.Freud E.Erikson

Temeller, Bölüm I: Freud. Psikolojiye Giriş. Değerlendirme. Temeller, Bölüm I: Freud Ders 3. Arasınav (%30) Final (%35)

İZMİR YÜKSEK TEKNOLOJİ ENSTİTÜSÜ

Lion Leo İletişiminde Yetişkin Boyutu

PDR de Üç Gelişim Alanı (Kişisel-sosyal gelişim) Prof. Dr. Serap NAZLI

İstek Özel Kemal Atatürk Anaokulu Eğitim Öğretim Yılı. Ocak Ayı Bülteni ÜNİTE BAŞLIĞI: Kendimizi İfade Etme Yollarımız (PYP) 4A 4B

OYUN VE ÇOCUK. Oyunun Aşamaları:

İSTEK ÖZEL ACIBADEM İLKOKULU PDR BÖLÜMÜ EĞİTİM ÖĞRETİM YILI

ANABİLİM EĞİTİM KURUMLARI ARKADAŞLIK İLİŞKİLERİ

ERGENLERDE İNTERNET BAĞIMLILIĞI

YAKIN DOĞU ÜNİVERSİTESİ ATATÜRK EĞİTİM FAKÜLTESİ

Kişilik Gelişimi Doç. Dr. Tülin Şener

Toplumsal Cinsiyetle İlgili Kuramlar

GEBELİĞİN PSİKO-SOSYAL VE KÜLTÜREL BOYUTU

GÜDÜLENME. Doç.Dr. Hacer HARLAK - Psikolojiye Giriş I

Kişilik Gelişimi. Yrd.Doç.Dr.Banu YÜCEL TOY 2/10/2016

TEMEL KAVRAMLAR. Odak Sistem

Sağlık Psikolojisi-Ders 8 Stres

KLİNİK PSİKOLOJİNİN TARİHSEL GELİŞİMİ

CİNSEL KİMLİK GELİŞİMİ

ORİON EĞİTİM VAKFI ÖZEL PİRİ REİS OKULLARI PSİKOLOJİK DANIŞMA VE REHBERLİK SERVİSİ NİSAN AYI VELİ BÜLTENİ 2016 ÇOCUKLA ETKİLİ İLETİŞİM

BÖLÜM I GELİŞİM İÇİNDEKİLER 1. ÜNİTE 2. ÜNİTE. ÖNSÖZ... v YAZARLAR HAKKINDA... vii

KRİMİNOLOJİ -I- Yar.Doç.Dr. Tuba TOPÇUOĞLU 6 Kasım 2014 Kriminolojide Pozitivist Okul İSTANBUL ÜNİVERSİTESİ HUKUK FAKÜLTESİ

SAYI : 5 AYLIK BÜLTENLER SERİSİ KONU : ERGENLİK OCAK, 2008 ERGENLİK

içindekiler BÖLÜM 1 GİRİŞ 1 B Ö L Ü M 2 PUBERTE, SAĞLIK VE BİYOLOJİK TEMELLER 49 B Ö L Ü M 3 BEYİN VE BİLİŞSEL GELİŞİM 86

CİNSEL GELİŞİM VE EĞİTİM

Çocuk ve ergenlerde cinsel kötüye kullanımın belirtileri ve etkileri Çocuk ve ergenlerde cinsel kötüye kullanımı önlemek için yapmamız gerekenler

ÖZEL ATACAN EĞİTİM KURUMLARI ANAOKULU PSİKOLOJİK DANIŞMANLIK VE REHBERLİK SERVİSİ EYLÜL 2012 VELİ BÜLTENİ ÇOCUKLARDA OKUL KORKUSU

Duygu Düzenleme sorununun bir çok psikolojik belirtinin arka planında yer aldığı tespit edilmiştir.

Evde çalışırken yararlanabileceği bir yazı tahtası çok işe yarayabilir. Bu tahta, hem yapıcı bir oyuncak

Obezite ve Yeme Alışkanlıklarının Psikolojik Temelleri

Savunma Mekanizmaları

BĠLĠŞSEL GELĠŞĠM. Jean Piaget ve Jerome Bruner. Dr. Halise Kader ZENGĠN

Kişilik kuramları psikoloji tarihi içinde başkaldırıcı bir özellik taşır. Kişilik kuramcıları bulundukları çağın yenilikçileri olmuşlardır.

AFYONKARAHİSAR MİLLİ EĞİTİM MÜDÜRLÜĞÜ VELİ GRUP REHBERLİĞİ PROGRAMI.. KASIM 2012

KİŞİLER ARASI İLİŞKİLER ve İLETİŞİM. Feriha GÜNAY Psikolojik Danışman ve Rehber Öğretmen

GELİŞİM DÖNEMİ VE ÖZELLİKLERİ

BEYİN GELİŞİMİNİN HİKAYESİ

GELİŞİM, KALITIM ÇEVRE ETKİLEŞİMİNİN BİR ÜRÜNÜDÜR.

O Gelişim, organizmanın döllenmeden başlayarak bedensel, zihinsel, dil, duygusal ve sosyal yönden en son aşamaya ulaşıncaya kadar sürekli ilerleme

DAVRANIŞ BİLİMLERİNİN TEMEL KAVRAMLARI

Annenin Psikolojisi İle İlgili Distosi

KANSER HASTALIĞINDA PSİKOLOJİK DESTEĞİN ÖNEMİ & DEPRESYON. Uzm. İletişim Deniz DOĞAN Liyezon Psikiyatri Yük.Hem.

PDR de Üç Gelişim Alanı (Mesleki gelişim) Prof. Dr. Serap NAZLI

Birey ve Çevre (1-Genel)

ÇOCUKLARDA ÖZGÜVEN GELİŞİMİ

Rehberlik bir süreçtir. Bir anda olup biten bir iş değildir. Etkili sonuçlar alabilmek için belli bir süre gereklidir.

ÖZEL KAŞGARLI MAHMUT ORTAOKULU MART 2016

1. BÖLÜM ÇOCUK PSİKOLOJİSİNE GİRİŞ

DUYGUSAL ZEKA. Birbirinden tamamen farklı bu iki kavrama tarzı, zihinsel yaşantımızı oluşturmak için etkileşim halindedirler.

Bizi Zorlayan Çocuklarımızla İletişim. Prof. Dr. Ayşegül Ataman Lefke Avrupa Üni. TÜZYEKSAV Mütevelli Heyet İkinci Başkanı

MASLOW İHTİYAÇLAR HİYERARŞİSİ. Dr.Abdullah Atli

AKRAN İ LİŞKİ LERİ. PDR Bülteni Sayı: 03

ÇOCUK GELİŞİMİ VE EĞİTİMİ AÇISINDAN AİLENİN ROLÜ VE ÖNEMİ

Ankara Üniversitesi Geliştirme Vakfı Özel İlkokulu/Ortaokulu

BULDAN DAKİ İLKÖĞRETİM SINIF ÖĞRETMENLERİNİN YAPISALCI ÖĞRENME HAKKINDAKİ GÖRÜŞLERİ

BAĞLANMA ve TERAPİ DE BAĞLANMA YRD.DOÇ.DR.ESRA PORGALI ZAYMAN İNÖNÜ ÜNİVERSİTESİ TIP FAKÜLTESİ PSİKİYATRİ AD

YAŞLILIKTA PSİKO-SOSYAL YAŞAM

BEBEK HAKLARI BİLDİRGESİ

Hani annemin en büyük yardımcısı olacaktım? Hani birlikte çok eğlenecektik? Kardeşime dokunmama bile izin vermiyor. Kucağıma almak da yasak.

Ergenlikte Kimlik Gelişimi. Doç. Dr. Şaziye Senem BAŞGÜL Hasan Kalyoncu Üniversitesi

Çalışma Hayatında Psikolojik Sorunlar. Doç. Dr. Ersin KAVİ

PSİKOLOJİK REHBERLİK BÖLÜMÜ DANIŞMANLIK VE. Gamze EREN Anaokulu Uzman Psikoloğu

Böbrek Hastalıklarında Yaşanan Ruhsal Sıkıntılar; Yaşamı Nasıl Güzelleştirebiliriz? Prof.Dr.Oğuz Karamustafalıoğlu Üsküdar Üniversitesi

GELİŞİMİN EN HIZLI OLDUĞU DÖNEMİ 0-3 YAŞTIR Fakat 0-6 yaşın her döneminde çocuğun öğreneceği fiziksel, sosyal, zihinsel, cinsel, duygusal ve ahlaki gö

PSİKANALİTİK TEORİ - PSİKANALİZİN TEMEL KURAMLARI

T.C. DUMLUPINAR ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ ANABİLİMDALI İLKÖĞRETİM PROGRAM SINIF ÖĞRETMENLİĞİ TÜRKÇE ÖĞRETİMİNDE YENİ YAKLAŞIMLAR

Gereksinme. Amaç. Amaca yönelmiy. Doyum. Doğal, endojen, belli bir eylemde bulunmak ya da nesneye ulaşmak için duyulan istektir.

KPSS'de 4 soru hatalı iddiası

DERS : ÇOCUK RUH SAĞLIĞI KONU : KİŞİLİ ETKİLEYEN FAKTÖRLER

Bağlanma Nedir? Bağlanma, kişinin kendisi için önemli gördüğü bir başkasına (bağlanma figürü) karşı geliştirdiği güçlü duygusal bağlardır.

KÜÇÜK EŞEK VE YILBAŞI KUTLAMASI

DAVRANIŞ BİLİMLERİ DAVRANIŞ BİLİMLERİNİN İNCELENDİĞİ SİSTEMLER

Bağımlılık-Bağımsızlık. Prof. Dr. Sibel ERKAL İLHAN

ÖN ERGENLİK DÖNEMİ. Siz de Çocuktunuz. Sizde Ergendiniz

Dinamik Formülasyon Üzerine Bir Olgu Sunumu. Dr. Abdullah AKGÜN Gülhane Eğitim ve Araştırma Hastanesi

ANABİLİM EĞİTİM KURUMLARI SINAV KAYGISI

Meslekte Ruh Sağlığı. A.Tamer Aker İstanbul Bilgi Üniversitesi Travma ve Afet Ruh Sağlığı AD

Çocuğum Ergen Oldu 2013 / 2014 SAYI: 20. Haftanın Bazı Başlıkları

ÖZEL ÇEKMEKÖY NEŞELİ ANAOKULU. PSİKOLOJİK DANIŞMANLIK ve REHBERLİK BÜLTENİ ÇOCUKLARDA DAVRANIŞ GELİŞİMİ

5 Yaş : En sevdiğim arkadaşım Yaş : Kurallar ve törenler 9-11 yaş : Kuvvetlenen Arkadaşlık Bağları

10 yaş döneminin gelişim özelliklerine dil-bilişsel, bedensel, motor, duygusal, FATİH HANOĞLU

TEMEL EĞİTİMDE SOSYAL BECERİLERİN GELİŞTİRİLMESİ

Psikolog Seda BİLGEN IŞIK İÇİNDEKİLER: 1. TIRNAK YEME 2. ÇOCUKLARDA BİLGİSAYAR KULLANIMI 3. SINAV KAYGISI 4. KAYNAKÇA

Transkript:

HEDEFLER İÇİNDEKİLER PSİKANALİTİK KURAM Psikanalitik Kuram'ın Temelleri İnsan Doğası (İçgüdüler) Topografik Model Yapısal Model Benliğin Savunma Mekanizmaları Psikoseksüel Gelişim Dönemleri Psikanalitik Kuram Ve Sosyal Hizmet SOSYAL HİZMET KURAM VE YAKLAŞIMLARI Prof. Dr. Veli DUYAN Bu üniteyi çalıştıktan sonra; Psikanalitik Kuram'a göre insan doğasını açıklayabilecek, Topografik Model ve Yapısal Model'i sınıflandırabilecek, İnsan doğasını ve benliğin savunma mekanizmalarını kavrayabilecek, Psikoseksüel Gelişim Dönemlerini açıklayabilecek Psikanalitik Kuram ve sosyal hizmet ilişkisini kurabileceksiniz. ÜNİTE 4

GİRİŞ İnsan davranışlarını ortaya çıkaran nedenlerin neler olduğu tarih boyunca ilgi çekmiş olup birçok araştırmanın yapılmasına yol açmıştır. 20. yüzyıla kadar özellikle ruhsal davranışlar mantıklı bir nedene bağlanamamış, yeterli açıklamaları yapılamamıştır. Ruhsal davranış bozuklukları bu zamana kadar beyindeki yapısal bir bozukluğa, yozlaşmaya (dejenerasyona), sinir zayıflamasına ya da doğaüstü güçlere bağlanma eğiliminde olmuştur. Psikoloji, felsefeden ayrıldıktan sonra, araştırmacıların temel amacı, bilinçli süreçlerin temel birimlerini ve bu süreçler arasındaki ilişkileri keşfetmeye çalışmak olmuştur. Ancak o dönemde Sigmund Freud bu yaklaşımın aksine hastaların rahatsızlıklarının fizyolojik olmaktan çok psikolojik olduğunu düşünerek bunu incelemiştir. Freud, insanın ruhsal yapısını bir buz dağına benzeterek davranışlarında bilinç dışı güçlerin etkili olduğunu savunmuştur. Freud tarafından öne sürülen Psikanalitik Kuram, bize hem normal, hem de anormal zihinsel süreçlerin işleyişiyle ve bunların somut yansımaları olan davranışlarla ilgili bilgiler verir. Bu kuramın da çıkış noktası olarak aldığı ilk varsayım, daha önce Spinoza tarafından tanımlandığı belirtilen nedensellik varsayımıdır. Ruhsal nedensellik varsayımına göre, hiçbir davranışımız nedensiz, rastgele ya da şansa bağlı değildir. Her davranışımızın altında yatan bir neden vardır. Bu neden her zaman insanın dışında ya da çevresinde değildir, insan davranışlarının nedenleri kimi zaman onun iç dünyasıyla ilgilidir. Freud a göre, çocuk doğuştan getirilen içgüdüsel güçlerle yönetilir ve bir eğreltiotu yaprağının açılması gibi psikoseksüel gelişim devresinden geçerek katman katman açılır. Birkaç cephede çatışma vardır: İkili içgüdüler (ego içgüdülerine karşı libidoya ait içgüdüler) birbirine karşı çıkar; içgüdüler çevrenin ve daha sonra da içselleştirilmiş çevrenin süperegonun- talepleriyle çarpışır; çocuk dolaysız haz elde etmeye yönelik iç baskıyla hazzın geciktirilmesini talep eden gerçeklik ilkesi arasında bir uzlaşma sağlamalıdır. Bu nedenle içgüdüsel olarak yönlendirilen birey, doğuştan getirdiği saldırgan ve cinsel iştahın doyurulmasını önleyen dünyayla savaş hâlindedir. Kendi deneyimleri ve psikanaliz (ruh çözümleme) yöntemiyle hastalarının derinliklerini keşfetmelerini sağlayan Freud 4 ana unsura vurgu yapmıştır: Topografik Model, Yapısal Model, kaygı ve benliğin savunma mekanizmaları ve Psikoseksüel Gelişim Dönemleri. Atatürk Üniversitesi Açıköğretim Fakültesi 2

İNSAN DOĞASI (İÇGÜDÜLER) Freud, insanların içgdüler adı verilen doğuştan getirdikleri güçler tarafından güdülendiklerini ifade etmektedir. Freud a göre insanların bütün bilişsel ve fiziksel faaliyetleri içgüdülerce yönlendirilir ve gerçekleştirilir. İçgüdü, bedensel bir ihtiyacın psikolojik bir ifadesi, fizyolojik bir gereksinimi doyurma isteğidir. Örneğin; acıkan bir insan vücudunun besin ihtiyacını karşılamak üzere gıdaya ulaşma isteği içine girer. Freud, insan davranışının temel amacının hoş olan şeylere yönelmek ve acıdan kaçınmak olduğunu belirtir. İçgüdülerin dört ortak özelliği vardır: Kaynak: İçgüdünün temsil ettiği bedensel ihtiyaç Amaç: Bedensel uyarılmayla ortaya çıkan gerilimin azaltılması, kısacası ihtiyacın doyurulması Nesne: O içgüdünün doyumunu sağlayabilecek her şey İtici güç: İçgüdüyü tatmin etmek için kullanılan enerjinin miktarı Freud, insanların cinsellik ve saldırganlık olmak üzere iki temel içgüdü ile yönlendirildiğini belirtmiştir: CİNSELLİK İÇGÜDÜSÜ Freud a göre cinsel içgüdüler, erotik olan ve haz veren tüm yaşantıları kapsamaktadır. Bu içgüdüler, açlık, susuzluk, cinsellik gibi insan yaşamının sürekliliğini sağlayan içgüdülerdir. Bu içgüdülerin çalışmasını sağlayan enerji türüne ise libido (psişik enerji) denir. Libido, haz alma isteği konusunda içgüdüleri tetikleyen bir güç olarak ifade edilmektedir. SALDIRGANLIK İÇGÜDÜSÜ Freud, cinsellik içgüdüsünün organizmayı korumak amacıyla salıdırgan içgüdülerinin karşısında yer aldığını belirtir. Bu iki grup içgüdü, aynı zamanda iç içedir ve birlikte çalışırlar. Örneğin; açlık ihtiyacını karşılamaya yönelik olan yeme davranışı aynı zamanda ısırma, çiğneme ve yutma gibi saldırgan davranışları içerir. Diğer taraftan aşk ve nefret duygularının bir arada hissedilmesi cinsellik ve saldırganlık içgüdülerinin çatışma halinde olabileceğini gösterir. Atatürk Üniversitesi Açıköğretim Fakültesi 3

TOPOGRAFİK MODEL Freud'un bilincin çeşitli katmanlarından bahsettiği kuramı "Topografik Zihin Modeli" olarak da adlandırılmaktadır. Topografinin sözcük olarak yer betimi anlamına geldiğini göz önünde bulunduracak olursak buzdağı ve bilinç arasındaki benzeşimi kurmak çok da zor olmayacaktır. Çünkü Freud, bilinci bir buz dağına benzeterek farklı bilinç aşamalarını bu buz dağının suyun altında ve üstünde kalan kısımlarıyla, yerlerini su seviyesine göre betimleyerek bağdaştırmaktadır. Dolayısıyla su seviyesini bilinç eşiği olarak düşünürsek, bu eşiğin altında bilincin en büyük alanını oluşturan bilinç dışı yatmaktadır. Bilinç ve bilinç dışı arasında bulunan bilinç öncesi aşamasında ise o anda farkında olmadığımız ancak her an bilince taşıyabileceğimiz anılarımız ve dünya bilgileri yer almaktadır. Bilinç İnsan, yaşamının her döneminde; her anında iç ve dış enerji değişiklikleriyle karşılaşır. Bunlardan ancak bazıları uyaran niteliği taşır ve algılanır. Burada seçici dikkat ve bireysel nitelikler önemlidir. Seçilen uyaran algılandıktan sonra uygun tepki verilir. Organizmanın iç ve dış dünyada olan bitenlerin farkında olabilmesi, seçebilmesi, algılayabilmesi, ayırt edebilmesi ve uygun yanıt verebilmesi için gerekli olan uyanıklık durumuna bilinçlilik (conscious) denir. Bilinç alanındaki içerikler gerçeklik ilkesine uyar. Bilinç öncesi Kişinin belirli bir anda ayırt edemediği birçok düşünce ve duygusu vardır. Bilinçli bir çaba ile çağrılabilen anı, düşünce, dürtü ve duyguların yer aldığı bu bölmeye bilinç öncesi (preconscious) adı verilmektedir. Bunlar bilincimizde o anda bulunmadığı halde özel bir dikkat çabası ile bilince çağrılabilirler. Örneğin; bir süre önce karşılaştığımız bir olayı artık bilincimizden tümüyle silmiş gibi olabiliriz. Silmiş gibi, çünkü bu olayla ilgili bir çağrışım, bir uyaran tüm olayın yeniden bilince dönmesini sağlayabilir. İşte bu tür, bilinçten silinmiş sanılan ve uyaranlarla, çağrışımlarla yeniden bilince gelebilen anılar, duygular, dürtüler, bilinç öncesi niteliğini taşır. Bilinç dışı Bilinç dışı, farkında olmadığımız ancak sözlerimizin, duygularımızın ve davranışlarımızın çoğunu yönlendiren tüm istek, dürtü ve güdülerden oluşur. Örneğin; rüyaların, dil sürçmelerinin ve kimi unutmaların altında yatan nedenler Atatürk Üniversitesi Açıköğretim Fakültesi 4

bilinç dışıdır. Bilinç dışı, ruhsal yapının en derin katmanıdır ve içgüdüsel dürtülere ve hatırlandığında kişi açısından fazla tehdit edici olacağı için bir şekilde bastırılmış olan anılara ev sahipliği yapar. Bilinç dışı düşünceler hipnoz ve rüyaların yorumlanması gibi tekniklerle ortaya çıkarılabilir. YAPISAL MODEL Freud, kişiliği oluşturan üç temel yapıdan söz etmektedir: İd, ego ve süper ego. Bu üç yapıyı haz, mantık ve vicdan olarak da düşünebiliriz. İd (Altbenlik) Kişiliğimizin öyle bir bölmesi vardır ki bu kısım insanların en kaba, en ilkel, kalıtımsal dürtü ve arzularını içerir. Freud, bu kısma id adını vermiştir. İd, davranışlarımızın altında yatan psikolojik enerjinin kaynağıdır. İd, zevk ilkesine göre işler ve hiç geciktirilmeden (şuanda) bütün isteklerinin yerine getirilmesini bekler. İd in itmeleri bilinçaltı dürtülerdir (Cüceloğlu, 1998: 407). İd, haz ilkesi doğrultusunda hareket eder ve acıdan kaçınır. İd, tamamen mantık dışıdır ve gerçeklik kavramından yoksundur. Ego (Benlik) Freud Gerçek dış dünyanın etkisi altında, altbenliğin bir parçasının özel bir gelişme gösterdiğini, dış uyaranları algılayan ve aşırı uyaranlara karşı ruhsal yapıyı koruyan bir dış tabakadan giderek özel bir yapı geliştirdiğini ve bu yapının altbenlik ile dış dünya arasında bir arabulucu görevini yüklendiğini ileri sürdü ve gelişen bu yapıya ego (benlik) adını verdi. Benlik ruhsal aygıtın "uyum yapıcı" yapısıdır. Daha ayrıntılı söylemek gerekirse, ruhsal aygıtın algılayıcı, açıklayıcı, uyum yapıcı ve uygulayıcı yapısıdır. Benlik, bu işlevlerini yerine getirirken altbenlik ve üstbenlikle ilişki kurar. Benliğin işlevleri şöyle sıralanabilir: 1. İç uyaranların algılanması 2. Dış uyaranların algılanması ve dış dünyayla ilişkilerin sürdürülmesi 3. İç uyaranlarla dış uyaranlar arasında bir düzenleme yapılması ve bunların çevre koşullarına uydurulması 4. Doyumun sağlanmasına ve fiziksel çevrenin değiştirilmesine yönelik eylemlere geçilmesi Atatürk Üniversitesi Açıköğretim Fakültesi 5

Ego, gerçeklik ilkesine uyarak idin tatmin edilebileceği elverişli şartlar oluşana kadar onu kontrol altında tutmaktadır. Ego, idin isteklerini doyuracak uygun bir nesne ve uygun çevre koşullarını bulana dek içgüdüsel doyumu erteleyerek organizmanın güvenliğini korur. Aksi takdirde insanoğlunun davranışlarını yönlendiren yegâne kişilik birimi id olsaydı; insanların, hayvanların yaşam biçiminden pek farkı kalmazdı. Süperego (Üstbenlik) Çocuk, doğduğu zaman iyiyi kötüyü, doğruyu yanlışı ayırt edebilecek düzeyde değildir. Ancak çocuk, zaman içerisinde, ana babasının, çevresindeki diğer kişilerin benimsediği ahlaki kuralları ve değerler sistemini fark etmeye başlar. Örneğin çocuk, ana babasının ne gibi davranışları onayladıklarını ya da onaylamadıklarını, hangi davranışlara şiddetli tepkiler gösterdiklerini, doğru ya da yanlış bulduklarını ayırt eder duruma gelir. Bu davranışları gösterdiğinde ana, babasının ödül ve ceza uygulamalarıyla karşılaşır, onların tavrını öğrenir ve içselleştirir. Böylece, kişiliğin ahlaki ve yargısal yanını oluşturan süperego gelişir. Süperego; ana, babası ve yakın çevresi tarafından çocuğa aktarılan toplumsal ve ahlaki kurallarla, geleneksel değerleri içerir. Dolayısıyla; süperego, toplumun ve ailenin kurallarını temsil ettiği için kişiliğin ahlaki, yargısal ve vicdan yanını oluşturur. Süperego, egonun ahlaki kurallar ve değerler doğrultusunda hareket etmesine çalışarak mükemmel olmak ister. Bu nedenle, süperego ideal ve kusursuz olma ilkesine göre çalışır. Ayrıca, süperego, doyum bulması ve yerine getirilmesi ahlaki kurallar tarafından hoş karşılanmayacak olan id in isteklerini (özellikle cinsel ve saldırgan dürtüleri) engellemeye ve bastırmaya çalışır. BENLİĞİN SAVUNMA MEKANİZMALARI Egonun görevi oldukça zordur. Ego hem idin arzularını yerine getirmekle, hem de dış dünyanın nesnel gerçekliği ile başaçıkmakla yükümlüdür. Bunları yaparken de süperegonun katı kısıtlamalarını dikkate almak zorundadır. Bunlar aynı zamanda, egonun görevini yerine getirirken karşılaştığı üç tehdit kaynağıdır. Ego, bu tür tehditlere karşı kaygı (anksiyete) ile tepki verir. Bu ise yoğun sinirliliğe benzeyen ve oldukça rahatsızlık verici bir duygudur. Bu noktada kullanılan savunma mekanizmaları, ego tarafından, id, süperego ve dış dünyadan gelen tehditleri savuşturmak ve bu tehditlere eşlik eden kaygıyı azaltmak amacıyla kullanılan mekanizmalardır. Atatürk Üniversitesi Açıköğretim Fakültesi 6

Savunma mekanizmaları, her insanın kaygıyı azaltmak için kullandığı baş etme mekanizmalarıdır. Savunma mekanizmaları aşırı derecede kullanıldığında uyumsuzluğa yol açabilir ve kişinin gerçekliği algılamasını engelleyebilir. Psikanalitik Kuram da sözü edilen başlıca savunma mekanizmaları aşağıda sıralanmaktadır: Bastırma Bastırma, dürtü, anı ve deneyimlerin bilinç dışına itilmesi ve orada tutulmasıdır. Bilinç dışına itilen ve orada tutulan dürtü, istek, anı ve duyguların bilinç düzeyine çıkmasını benlik genellikle kabul edilemez bulur. Bir başka deyişle, bunlar üstbenlikçe yargılanarak yasaklanan ve benliğe acı, bunaltı veren ögelerdir. Bu nedenle benlik tarafından bastırılırlar. Bastırma, her insanın kullandığı bir savunma olmakla birlikte, yaşamımızda ne kadar çok olay bastırırsak, doyum ve yeni uyum yolları öğrenmede o oranda güçlük çekeriz. Herhangi bir dürtünün, duygunun ya da anının bilinç dışına itilmesi ve orada tutulması belirli bir enerji harcanmasına; kimi doğal dürtülerin doyurulmasına yol açarak kişiliğin sağlıklı gelişmesini kısıtlayabilir. Yadsıma Benlik için tehlikeli olarak algılanan ve bunaltı doğurabilecek bir gerçeği yok saymak, görmemek, değişik derecelerde oldukça yaygın kullanılan ilkel bir savunma biçimidir. Bazı özürlerimizi, utanç ya da suçluluk duygusu doğurabilen deneyimlerimizi yalnız bilinç dışına itmekle kalmayız; bunları hiç yaşamamış gibi, başımızdan hiç geçmemiş gibi algılayabiliriz, kendimize konduramayabiliriz. Örneğin, birçok insan, ruhsal bunalım içinde olduğu hâlde bunalım ve acıyı kendine hiç kondurmak istemez; kendine yakıştıramaz. Yansıtma Bazı özürlerimizi kendimiz için yadsıdığımız, kendimize yakıştıramadığımız gibi, bunları başkalarında görmek kolaydır. Kendi tembelliğini, kendi kişilik sapkınlıklarını yadsıyıp başkalarına aktaran, hep başkalarını eleştiren kişiler az değildir. Yansıtma düzeneği ile birey, kendi içinde yadsıdığı bir dürtüyü başkalarında görür ya da başkalarının bu dürtüleri kendisinde gördüğünü sanır. Örneğin; içinde öfke ve kin olan bir kişi, Bana kızıyorlar, benden nefret ediyorlar. diye düşünebilir. Burada, hem yadsıma: Bende kin, öfke yok., hem de yansıtma: onlarda var, bana karşı var düzeneği işlemektedir. Atatürk Üniversitesi Açıköğretim Fakültesi 7

Ödev Psikanalitik Kuram İçe Atım Benliğin ilkel savunma düzeneklerinden biri olan içe atımda bir başkasının tüm varlığı ya da bir parçası benliğin içine sanki yenip yutulmuşçasına atılır. Kişinin içine şeytan girdiğini iddia ettiği durumlarda olduğu gibi, ilkel toplumlarda öldürülmüş olan düşmanın eti yenilerek onun kişiliğinin alınması inançlarında içe atım düzeneğinin işlediğini görürüz. Bölme İnsan benliğinde bulunan doğal dürtülerin ya da içe atılmış olan nesnenin olumlu ve olumsuz, iyi ve kötü diye bilinen parçalara bölünmesi; iyinin yaşatılmaya, kötünün yok edilmeye ya da kötünün yaşatılmaya iyinin yok edilmeye çalışılması en ilkel savunma düzeneklerinden biridir. Çözülme Çözülme, zihindeki birtakım düşünce ve duygu kümelerinin ya da karmaşaların bağlı oldukları olay ve yaşantılardan koparak, ayrılarak, özerkleşmeleri ve benliği etkilemeleri sürecidir. Yer Değiştirme Çatışmaya, bunaltıya neden olabilecek ve benlikçe kabul edilemeyen bir dürtü asıl yöneleceği nesne yerine başka bir nesneye yöneltilerek çatışma ve bunaltı bir derece azaltılabilir ya da önlenebilir. Örneğin; içinde annesine ya da babasına karşı derin bir öfke, aşırı bir saldırganlık duygusu uyanmış olan bir genç bu öfkesini başkalarına, topluma, babayı ya da anneyi temsil eden yetke (otorite) örneklerine yöneltebilir. İnsanlar savunma mekanizmalarını kullanmaya neden gereksinim duyar? Huzurevinde yaşamaya isteksiz olan bir yaşlının hangi savunma mekanizmalarını kullanabileceğini tartışınız. Hazırladığınız ödevi sistemde ilgili ünite başlığı altında yer alan ödev bölümüne yükleyebilirsiniz. Atatürk Üniversitesi Açıköğretim Fakültesi 8

Kendine Yöneltme Sevdiklerine kızınca kendi canını acıtan, başını duvara vuran, kendine ceza veren kişiler az değildir. Eğer içe atılmış ve içeride yaşatılan bir sevgi nesnesi varsa ve yaşamın bir çağında sevgi nesnesine karşı kin uyanmışsa, birey kendine acı vererek; hatta kendine kıyarak içinde yaşattığı nesneyi yok edebilir. Akla Uygunlaştırma (Mantığa Bürüme) Benlik için acı, bunaltı verici durumlarda, akla yatkın görünen, fakat sıkıntı vermeyecek bir neden, bir açıklama bulmak çok sık kullanılan savunma düzeneklerinden biridir. Başkalarıyla kolay geçinemeyen, kendini sevdiremeyen ve insanları sevmeyen bir kişi Ben yalnızlıktan hoşlanırım. diyerek bilinç dışı bir aldatıcı açıklama ile kendini rahatlatabilir. Karşıt Tepki Kurma Kişi kendi içindeki bilinç dışı yasak dürtü ve eğilimlerinin tam karşıtı tepkiler göstermekle de benliğini savunmaya çalışabilir. Örneğin; içindeki kin, nefret ve kabalık eğilimlerine karşı kişi aşırı derecede kibar ve nazik; pislik ve kirlilik eğilimlerine karşı anormal derecede titiz ve temizlik düşkünü olabilir. Düşünselleştirme Yasak dürtülerin, anıların ve yaşantıların, düşünsel (entelektüel) yetiler ve bilgilerle açıklanmaya çalışılması, asıl bunalım kaynağının bu tür düşünce ve bilgi ürünleri ile kapatılması öncelikle okumuş kişilerin sık kullandığı savunmalardan biridir. Kişi sorunlarını bir tıp konusu olarak inceler, hastalığa adlar bulur, nedenlerini bilimsel terimlerle açıklar; bir hekim gibi konuşur. Kendi sorunları yerine dünya sorunlarını bilgili ve gerçekten eleştirici bir kavrayışla tartışır. Yalıtma Yalıtma düzeneğinde bir anının bilişsel, yani bilme, tanıma ve anlama ile ilgili yanı tümü ile anımsanabilirken, duygusal yanı ayrılarak bastırılır ve bilinç dışı kalır ya da duygular ilgisiz gibi görünen bir başka yaşantıya, başka nesneye aktarılır (yer değiştirme). Böylece, kişi çocuklukta yaşadığı hoş ya da acı bir olayı kuru kuruya hiçbir duygu yükü olmaksızın anımsar ve anlatır. Atatürk Üniversitesi Açıköğretim Fakültesi 9

Döndürme Ağır bunaltı doğuran durumlarda, yatkın kişilerde, hareket ya da duyu organlarında işlev yitimi ortaya çıkabilir. Örneğin, kollar bacaklar tutmaz olur, hasta görmeyebilir, işitmeyebilir, konuşamayabilir. Bu tür bir rahatsızlıkta bunaltı, organın işlev yitimine, işlev bozukluğuna döndürülmüştür. Somutlaştırma Kaynağı ve nedeni belli olmayan bunaltı ve sıkıntıların giderilebilmesi için, sıkıntı ve bunaltının belli somut bir şeye, bir nedene, bir duruma bağlanması da insanoğlunun başvurduğu önemli savunmalardandır. Ruhsal bir sıkıntının fiziksel bir rahatsızlığa; karmaşık ve açıkça tanımlanamayan bir kuşkunun belirli düşmanlara bağlanması somutlaştırmaya örnek verilebilir. Yapma-Bozma Kişinin gerçekte ya da düşüncesinde yaptığı ya da yaptığını düşündüğü olumsuz bir eylemi yansızlaştırmak (nötrleştirmek), etkisini kaldırmak ve yapılmamış gibi saymak amacı ile yürütülen birtakım işlemler yapma- bozma düzeneğini oluşturur. Bu düzenek daha çok obsesif kompulsif kişilik ve bozuklukta görülür. Örneğin; havagazı musluğunu sık sık açıp kapayarak kontrol etmek. Saplanma Gelişme basamak basamak ilerlerken, çocuğun bir basamakta saplanıp kalması, daha doğrusu bir basamağın özelliklerini bırakamaması; onları sonraki basamakların gereklerine uyduramaması kimi kişilik türlerinde daha belirgindir. Örneğin; ilk çocukluk döneminin en önemli ruhsal özelliği, çocuğun bağımlı oluşu; bakımı, korunmayı başkalarından bekleyişidir. Bu özelliği yetişkin çağda da sürdüren, sanki dünya kendisine borçlu imiş gibi hep dışarıdan verilmeyi bekleyen bağımlı kişilik gelişimi çeşitli nedenlerle çocukluğun ilk dönemlerinde bir saplanma sonucudur. Gerileme Ulaşılmış bir gelişme dönemi kişi için ileri derecede bunaltı doğuracak nitelikte olursa, daha önceki bir döneme gerileme kişinin başvurabileceği bir savunma yoludur. Örneğin, çocukluk çağında, yeni bir kardeş gelince, çocuğun çişini, kakasını söylemeyi bırakması Ben de bebeğim. dercesine bir gerileme belirtisidir. Atatürk Üniversitesi Açıköğretim Fakültesi 10

Düş Kurma Kişinin gerçek dünyada doyum sağlayamadığı istek ve dürtülerini düşler kurarak doyurmaya çalışması en sık görülen savunma düzeneklerinden biridir. Öncelikle çocukluk ve ergenlik çağlarında, birçok bireysel ve toplumsal yasağın etkisi altında doyurulamayan dürtü ve istekler karşısında düş kurma yoluna başvurulur. Özdeşim Başka bir kişinin özelliklerini, duygu ve davranış biçimlerini, değerlerini ve inançlarını benimseyerek; kendi benliğimize sindirip kişiliğimizin bir parçası, bir özelliği durumuna getirmek anlamına gelen özdeşim her insanın çocukluktan yetişkinlik çağına dek kullandığı bilinç dışı bir olgunlaşma ve savunma düzeneğidir. Yansıtmalı Özdeşim Aile dinamiklerinin incelenmesi ile giderek önem kazanmış olan bu düzenek, çocuğun kendine göre zihninde geliştirmiş olduğu ana-baba özelliklerini onlara yansıtarak; onlarda varsayarak, buna göre özdeşim yapması anlamını taşır. Örneğin, kendi annesini daha güçlü algılamak isteyen bir çocukta bu özellik annenin gerçek kişiliğine uymasa bile anneye yansıtılır; anne öyle algılanır ve özdeşim de anneye yansıtılmış bu özelliğe göre olur. Yüceleştirme Çalışma merakı, toplum için yararlı çeşitli uğraşılar, bilme, öğrenme tutkusu, sanat yapıtları yüceleştirme ürünleridir. Yüceleştirme düzeneğinin en önemli noktası benliğin herhangi bir bunaltı kaynağına karşı savunma gereksinimine bağlı olmamasıdır. PSİKOSEKSÜEL GELİŞİM DÖNEMLERİ Freud a göre yeni doğan bir bebek değişik aşamalardan geçerek kişiliğini geliştirir. Freud, kişilik gelişiminde bebeklik ve çocukluk yıllarında geçirilen yaşantıların önemini vurgulayarak, bu dönemdeki yaşantıların yetişkin yıllarındaki kişilik özelliklerinin temelini oluşturduğunu ifade etmiştir. Freud, kişiliğin doğumdan itibaren oral, anal, fallik, gizil (latent) ve genital olarak adlandırılan beş Psikoseksüel Gelişim Dönemi içerisinde geliştiğini belirtmiş ve gelişim dönemlerini, bireye haz veren ve doyum sağlayan haz bölgelerine bağlı olarak açıklamıştır. Atatürk Üniversitesi Açıköğretim Fakültesi 11

Çocuğun her bir gelişim döneminde karşılaştığı temel gereksinimlere doyum bulması gerekmektedir. Ancak, çocuk herhangi bir gelişim döneminde temel gereksinimlerine yeterince doyum sağlayamaz ve aşırı engellenirse ya da aşırı ölçüde doyum sağlar ve bağımlılık geliştirirse, çocuk içinde bulunduğu bu döneme saplanır. Freud a göre, çocuğun belli bir dönemdeki ihtiyaçlarının karşılanmaması ya da aşırı karşılanması durumu, onun sonraki dönemlerindeki kişilik gelişimini engeller ve yetişkinlik yıllarındaki kişiliğini olumsuz biçimde etkiler. Bu bakımdan çocuğun isteklerine cevap verebilecek bir ailesinin ve yakın çevresinin olması önem arz etmektedir. Freud, ruhsal bozuklukların temelinde psikoseksüel (ruhsal-cinsel) gelişmenin önemini açıklamış ve Psikoseksüel Gelişme Dönemleri ndeki sorunların ve saplantıların, nevrozların kaynağını oluşturduğunu ileri sürmüştür. Çocukluk çağında yaşanılan cinsel yönelişlerin ve çatışmaların bilinç dışına itildiğini ve bunların ancak ruh çözümleme (psikanaliz) yöntemiyle bilinç düzeyine çıkarılabileceğini açıklamıştır. Oral Dönem (0-2 yaş) Freud, oral dönemde cinsel bakımdan duyarlı bölgenin ağız olduğunu ve libidonun ağız yoluyla tatmin edildiğini ileri sürmektedir. Çocuğun ilk doyumu yemek ve emmekten aldığı haz olarak belirlenmekte ve oral dönem çocuğun iki yaşına kadar sürmektedir. Bu dönem id in egemenliği altındadır. Doğal dürtülerin hemen doyurulması, gerginliğin hemen giderilmesi çocuğun en başta beklentisidir. Çocuk dışarıdan verilecek bakıma tümden bağımlı ve çaresizdir. Çocuk ancak kendine verebilecek bir annenin varlığıyla yaşamını sürdürebilir. Çocuğun bu dönemde kazandığı ilk toplumsal işlev, almak, almayı bilmek ve elde etmektir. Yani çocuk kendisine anne tarafından verilen şeyleri alırken, toplumsal anlamda almayı da öğrenir. Çocuk kendine veren kişilerden verilmiş olmayı da değerlendirerek vermek-verebilmek yetisini de kazanır. Oral dönem, doğumdan itibaren dişlerin çıkmasına kadar süren emme ve yutmanın temel haz yaşantıları olduğu oral edilgen ve dişlerin çıkmasıyla başlayan ısırma ve çiğneme gibi yaşantılarla haz alınan oral agresif olmak üzere iki bölümde ele alınmaktadır. Oral dönemde ağız bölgesi yoluyla aranan ve yaşanan haz duygusunun aşırı derecede olması ya da engellenmesi durumunda oral döneme takılma gerçekleşir. Oral edilgen dönemde yetersiz ya da aşırı haz yaşayan birey, yetişkinlikte oral edilgen kişiliğe sahip olacaktır. Bu kişilik tipinin temel özellikleri aşırı bağımlılık, edilgenlik, saflık, iyimserlik, onaylanma ve diğer insanlar tarafından desteklenme Atatürk Üniversitesi Açıköğretim Fakültesi 12

beklentisidir. Oral agresif dönemde yaşanan takılma ise kişinin münakaşacılık, kötümserlik, sömürücülük, kırıcılık, aşağılayıcılık gibi kişilik özelliklerini edinmesine yol açmaktadır. Anal Dönem (2-4 yaş) Çocuk, iki ile dört yaşları arasında emmekten çok dışkılamadan zevk almaya başlar. Çocuk, bu dönemde yürümeyi, konuşmayı, kendisini ve çevresini algılamayı öğrenmektedir. Bu dönemde gelişen dışkılama büzgeç kasları, çocuğun dünyasına yeni bir eylem katar. Anüs kasları üzerinde kontrol sahibi olmaya başlayan çocuk, içerde biriken dışkısını tutarak ya da bırakarak bir haz duyar. Çocuğun dışkısını tutabilmesi, annesinin istediği yerde ve zamanda yapması çevreden büyük ilgi görür ve ödül alır. Böylelikle çocuk artık toplumun iyi, kötü, doğru, yanlış ve ayıp gibi yargıları ile karşılaşmaktadır. Ayrıca, bu dönemde, haz arayışı ile anne- baba tarafından uygulanan toplumsal kısıtlamalar arasındaki ayrımı yapan çocuk, kendini kontrol etmeyi öğrenir. Bu dönemdeki anne- baba tutumları, çocuğun yetişkinlik kişiliğinin özelliklerinin belirleyicisi olabilir. Tuvalet eğitimi konusunda aşırı talepkâr ve otoriter olan anne baba tutumu karşısında çocuğun tepkisi dışkısını salmamak olabilir ve bunu diğer davranışlarına da genelleyebilir. Bu durum, çocuğun yetişkinlikte inatçı, aşırı düzenli, aşırı titiz, cimri gibi kişilik özelliklerini içeren anal tutucu kişiliğin e sahip olmasına neden olabilir. Diğer taraftan, tuvalet eğitimi konusunda aşırı serbest tutum biçimine sahip bir anne babaya karşı çocuğun tutumu dışkısını uygunsuz zamanlarda ve yerde salması şeklinde olabilir. Anal salıcı kişiliği ifade eden bu durum, çocuğun dağınık, düzensiz, savurgan ve yıkıcı kişilik özelliklerini göstermesine sebep olur. Fallik Dönem (4-6 yaş) Üçüncü evre olan fallik dönem de çocuğun haz alma odağı genital organlarına yoğunlaşır. Bu yaş grubunda, çocukların cinsel konulara merak duydukları, cinsel organlarıyla ilgilendikleri görülür. Bu dönemde, çevreden ve diğer insanlardan ayrı bir kişi olduğunun farkına varan çocuk, bedenine, cinsel farklılıklarına ve çevresinde olup bitene karşı aşırı bir sorgulama ve öğrenme eğilimindedir. Fallik dönemde erkek çocuk için penis, çocuğun bütün benliği, varlığı ile eşdeğer bir anlam ve önem kazanır. Toplumsal tutumların da desteği ile erkek çocuğu kız çocuktan ayıran bu değerli, üstün organla ilgili olarak çocuk zihninde birtakım korkular gelişir. Kız çocukta penis olmadığını fark edince bunun kendisinde Atatürk Üniversitesi Açıköğretim Fakültesi 13

de yok olabileceği kaygısı doğar. Ayrıca, ailede ve toplumda çocuğun yaramazlıklarına, penisi ile oynamasına, gece işemelerine karşı bir ceza olarak penisin kesileceği sıklıkla söylenir. Çocuğun bilişsel dünyasında henüz büyüsel ve animist düşünce tümden kalkmadığı için yapılan bütün şakalar, takılmalar gerçek olarak algılanır ve çocuk iğdişlik korkusu olarak bilinen korkuyu yaşar. Erkek çocuğunun sık sık penisini açıp bakması, göstermesi ve bu konuda konuşması, penisinin sağlam olduğuna ilişkin kendisine bir çeşit güvence verme belirtileridir. Psikanalitik Kuram a göre kız çocuğun psikoseksüel gelişiminde fallik dönem, erkek çocuğa göre daha karışık ve yavaş sürer. Kızda, erkek çocukta olduğu gibi bir penis ve bunun uyarılması olmadığından, kız çocuğun cinsel yaşamdaki ilk duygusu bir penisi olmadığını keşfetmesi ile ilgilidir. Bu durum, derin bir eksiklik duygusu altında kız çocukta bir penise imrenme, yani kendisinde de penis olması isteği belirir. İşte erkekteki iğdişlik korkusunun kızdaki karşılığı penise imrenme duygusudur. Freud a göre fallik dönemde çocuklar, karşı cinsten olan ebeveynlerine yönelik cinsel arzular beslemektedir. Erkek çocuğun babanın yerine geçerek anneye, kız çocuğun da annenin yerine geçerek babaya sahip olma arzusunu, Freud Odipus kompleksi olarak adlandırmaktadır. Freud, çocukların bu dönemde yaşadıkları karmaşaya, Yunan mitolojisinde yer alan ve yazgısı nedeniyle, bilemeden kendi babasını öldüren ve kendi annesiyle evlenen Kral Odipus un ismini vermiştir. Oedipus kompleksi, erkek çocuğun babasını annesinden kıskanması ve bilinçaltında babasının ölmesini istemesi olarak tanımlanmaktadır. Elektra kompleksi ise kız çocuğun babasına duyduğu aşk dolayısıyla annesine olan kıskançlığını ifade etmektedir. Bu aşk dolayısıyla cezalandırılacağını düşünen kız çocuk kaygı duymaya başlamaktadır. Odipus kompleksinin erkek ve kız çocuklarındaki seyri ve karmaşanın çözümü farkılılık göstermektedir. Erkek çocuk için doğumdan itibaren doyum kaynağı olan ilk sevgi nesnesi annedir. Erkek çocuk annesine karşı beslediği arzuları yetişkinlerden gözlemlediği şekilde göstermek ister. Annesine dokunarak, ona yakın olarak, hatta penisini ona göstererek bu arzusuna doyum arar. Yerine geçmeyi arzuladığı babası artık onun bu arzusunun doyumunu engelleyen bir rakiptir. Ancak, babanın fiziksel olarak çok güçlü olması ve kendisininkine nazaran çok daha büyük bir penise sahip olması, çocuk tarafından, rakibinin (babasının) onun bu arzularına ulaşmasına engel olacağı, daha da ötesi bu arzularından dolayı kendisini cezalandıracağı şeklinde bir korkuya yol açar. Freud, erkek çocuğun korkusunun, babasının onun penisini keseceği yönünde olduğunu belirtmektedir. Atatürk Üniversitesi Açıköğretim Fakültesi 14

Kız çocukları ise babalarına duydukları cinsel arzuyu bastırırlar. Çünkü büyüyüp gelişebilmek için annelerine gereksinimleri vardır ve onları kendilerine açıkça cephe alamazlar. Bu nedenle kız çocukları bu kompleksi çözebilmek için bu cinsel arzuyu bastırarak, annelerini model alır ve kendilerini onunla özdeşleştirirler. Fallik dönem içerisinde çocuklar, kendi cinsiyetinden ana babayı model alarak kendilerini onlarla özdeştirirler ve yaşadıkları bu çatışmaları çözümlerler. Böylece, çocuklar kendi cinsiyetindeki ana babayla özdeşim kurarak cinsel kimliklerini geliştirirler. Bu çerçevede, çocuklar kendi cinsiyetine özgü rolleri, toplumsal kuralları, değerleri, sorumlulukları kavramaya başlar ve böylece kişiliğin süperegosu gelişir. Dolayısıyla fallik dönemde, çocuğun yaşadığı çatışmaları çözümlemesi önemlidir. Çünkü bu dönemde yaşanan güçlükler ve çatışmaların çözümlenememesi sonucunda, çocuğun ileriki yıllarda vicdan gelişiminde başarısızlıklar ve uygun olmayan cinsiyet rol davranışlarını içeren sorunlar ortaya çıkabilir. Fallik dönemde, cinsellikle ilgili, çocuğa aktarılan olumsuz görüşler ve tutumlar, çocukların yaşadıkları çatışmaları çözümlemelerini güçleştirir. Bunun sonucunda çocuk sağlıklı bir süperego geliştiremeyebilir ve yetişkinlik yıllarında uygun cinsel rolleri sergilemede güçlükler yaşayabilir. Bundan dolayı fallik dönemde çocukları cinsel merakı ve sorduğu sorular yüzünden engellemek, azarlamak ve cezalandırmak yerine uygun bir biçimde açıklamalar getirilmelidir. Gizil (Latent) Dönem (6-12 yaş) Gizil dönemde cinsel dürtülerin kendini göstermediği görülmektedir. Bu dönemde, ebeveyn yasaklamaları ve gelişmekte olan süperego nedeniyle cinsel arzular bastırılmakta ve bir önceki dönemde yaşanan anılar unutulmaktadır. Çocuğun daha önceki dönemlerde çocuksu ilişki ve sevdalara yönelik ilgileri artık cinsellik dışı alanlara yoğunlaşmaktadır. Çocuk okumaya, oyuna, o toplum için geçerli olan araç ve gereçleri kullanmayı öğrenmeye ağırlık vererek toplumun bir bireyi olma yolunda ilerlemektedir. Çocuk, enerjisini oyun, okul ve öğrenme faaliyetlerine yöneltmektedir. Bu dönemde çocuğun karşı cinse ve cinsel konulara ilgisiz olduğu ve kendi cinsiyetinden çocuklarla arkadaşlık kurduğu görülmektedir. Genital Dönem (12-15 yaş) Bu dönem, ergenlikle başlayan ve ergenlik sonrası yılları kapsayan son gelişim dönemidir. Ergenlikle birlikte üreme orgaları gelişir ve libido odağı genital organlar üzerinde yoğunlaşır. Her iki cinsiyette de cinsel hormonların artması sonucu, gençler karşı cinsle yakın ilişkiler kurmaya başlarlar. Böylece, çocuk cinsel organları ve duyguları arasında bir bağ kurmaya başlamıştır ve karşıt cinsler arasında Atatürk Üniversitesi Açıköğretim Fakültesi 15

Ödev Psikanalitik Kuram duygusal ilişkiler doğmaya başlar. Çocuk, diğer psikoseksüel gelişim aşamalarında bir takılma yaşamamışsa, bu dönemde karşı cinsle doyum sağlayacak olgun cinsel faaliyetlere uygun bir şekilde katılabilir. Genital karakter Psikanalitik Kuram daki ideal kişilik tipinin iyi bir örneğidir. Genital karakter, sosyal ve cinsel ilişkilerde olgun ve sorumlu, cinsel dürtülerini uygun bir biçimde denetleyebilen ve heteroseksüel ilişkiler aracılığıyla doyum sağlayan bir kişiliği temsil eder. Ancak, erken çocukluk yıllarında travmatik olaylar yaşanmış ve buna bağlı olarak takılmalar gerçekleşmişse genital dönemde sözü edilen bu özellikleri kazanmak için gerekli olan enerji bulunamayacaktır. Çünkü kökleri çocukluk yaşantılarında olan cinsel çatışmalar bu dönemde de sürecek ve kişiliğin olgunlaşmasını, genital karakterin oluşmasını engelleyecektir. PSİKANALİTİK KURAM VE SOSYAL HİZMET 30 lu yaşlarda ciddi bir nevroz yaşayan ve yalnızlığa düşen Freud, kendi rüyalarını yorumlamaya ve kendi geliştirdiği yöntemlerle iç dünyasını çözümlemeye çalışmıştır. Bu noktadan hareketle kişiliğimiz ve davranışlarımızda bilinç dışı güçlerin etkili olduğu noktasına ulaşmıştır. İnsanların bütün fiziksel ve bilişsel faaliyetlerinin içgüdülerce gerçekleştiğini savunan Freud içgüdü yü; bedensel ihtiyacın psikolojik ifadesi, fizyolojik bir gereksinimi doyurma arzusu olarak kabul eder ve insanların temel amacının hoş olan şeylere yönelip, hoş olmayan şeylerden kaçınmak olduğunu savunmaktadır. Freud, insanda tüm bedensel hazları içeren cinsellik içgüdüsü ve tüm insanların bilinç dışında var olan ölüm içgüdüsüne karşı geliştirdikleri saldırgan dürtülerinin olduğunu belirtir. Sosyal hizmet, kişilerarası çatışmalar, ruhsal ve davranış bozuklukları, sosyal ilişkilerden memnun olmama, rol performansına ilişkin güçlükler, grup ve toplum kaynaklı problemler gibi problemlerle karşılaşarak; kişilerin iç yaşantılarına ve çevreyle teması noktasındaki işleyişe dikkat etmektedir. Bu noktadan hareketle sosyal hizmet uzmanlarının birey, grup ve toplum düzeyinde yapılacak olan müdahalelerde, insan davranışında bilinç dışı güçlere vurgu yapan Psikanalitik Kuram ı göz önünde bulundurması gerekir. Psikanalitik Kuram sosyal hizmet kurum ve kuruluşlarında nasıl uygulanabilir? Hazırladığınız ödevi sistemde ilgili ünite başlığı altında yer alan ödev bölümüne yükleyebilirsiniz. Atatürk Üniversitesi Açıköğretim Fakültesi 16

Psikanalitik sosyal hizmet müdahalesi, müracaatçıların geçmiş deneyimlerine, iç dinamiklerine ve karşılıklı ilişkilere odaklanarak iç çatışmaların çözümünü, iyileştirilmesini sağlamaya çalışır. Yapılan mesleki müdahale sonucunda müracaatçıların geçmiş ve şuan arasındaki ilişki iç görüsünü kazanmaları ve psikososyal gelişim kaydetmeleri beklenir. Psikanalitik Kuram çerçevesinde sağlıklı bir insanın görünümü; iç dinamiklerinin farkında olan bir birey iken, patolojik bir görünüm ise; iç çatışmalarının farkında olmayan ve geçmiş deneyimlerinden edinmiş olduğu işlevsiz olan çocukluktaki baş etme mekanizmalarını bugünde sürdüren bir birey şeklindedir. Psikanalitik Kuram çerçevesinde yapılacak olan sosyal hizmet müdahalesi, müracaatçıların derin iç dinamiklerini keşfetmesi bakımından önemlidir. Bu müdahalenin, çalışmanın başlangıç aşamasında uygulanması yararlı olmayabilir. Ayrıca, müracaatçının içyapısının bu müdahaleye uygun olup olmadığı da müdahalenin başarısına etki etmektedir. Başka bir deyişle, kendini geliştirmemiş, iç dinamiklerinin farkında olmayan müracaatçılar için bu müdahale yararlı olmayacaktır. İnsan davranışının ve problemlerinin çözümüne yönelik bir çalışma yapan sosyal hizmet uzmanı, müdahale planını yapmadan önce müracaatçının, her insanda olan içgüdüleri ve onların doyumunu nasıl sağladığına yönelik bir değerlendirme yapması müracaatçının karşılaştığı problemlere ışık tutabilir. Ruhsal yapıda gerçekleşen hiçbir şeyin rastlantısal olmadığı, aksine her şeyin bir nedeni olduğu unutulmamalıdır. Örneğin Freud; dil sürçmeleri, bizzat yapılan kazalar, rüyalar ve nevrotik davranışların altında bilinç dışı nedenlerin olduğunu savunur. Bilinç dışı bir korku, bir saplantı kişiyi yetişkin yaşamında etkileyebilir ve kişi bu etkileyici gücü hiç ayırt edemeyebilir. Örneğin; sosyal hizmet uzmanı, uzun yıllar evlenemeyen, annesini bırakamayan ve evlenmemeye karşı birçok akılcı gibi görünen bilinçli düşünceler ileri süren bir müracaatçının, bu düşünce ve davranışlarının altında, bilinç dışındaki ödipal saplantının evlenemeyişinin gerçek dinamiğini oluşturduğunu keşfedebilir ve müracaatçısının bu konuda farkındalık geliştirmesini sağlayabilir. Freud un kişilik yapısal modeli; id (içgüdü), ego (gerçeklik) ve süperegodan (vicdan) oluşmaktadır. Bir sosyal hizmet uzmanının, her insanda biyolojik gereksinimlere bağlı içgüdülerin olduğunu (id), idin arzularının ifade edilmesi ve doğru zaman ve yerde doyurulmasını sağlayan egosunun olduğunu ve insanın toplumsallaşması ile birlikte toplumun değerler sistemine uygun davranması gerektiği düşüncesiyle bir vicdana sahip olduğunu (süperego) bilmesi, kendisine başvuran müracaatçıların içsel çatışmalarının neden kaynaklandığı konusunda farkındalık kazanmasını sağlayacaktır. Atatürk Üniversitesi Açıköğretim Fakültesi 17

İki yaşından itibaren çevreden gelen tepkilerle iyi-kötü, doğru-yanlış gibi değer yargılarını anlamaya başlayan bir çocuk daha sonra başkalarının gözü önünde neyin yasaklandığını öğrenir ve bu yasağı başkalarının önünde yapınca korku ve utanç duyar. Korku ve utanç duygusu süperegonun gelişiminin öncüleridir. Bu noktada, bir müracaatçının bu gelişimi nasıl tamamladığı, ailesinin ve çevresinin bu gelişimde olumlu ya da olumsuz etkilerinin neler olduğunu bilmek müracaatçının bugünkü bazı davranışlarına ışık tutacaktır. Ego, idin arzularını yerine getirmeye çalışırken dış dünyanın nesnel gerçekliği ile başa çıkmakta ve süperegonun kısıtlamaları sonucunda insanda kaygı oluşmaktadır. İnsanlar kaygıları ile bastırma, yansıtma, karşıt tepki geliştirme gibi savunma mekanizmalarıyla baş etmeye çalışmaktadır. Bireyi, geçmiş yaşantılarını ve yaşadığı çevreyi bilen bir uzman müracaatçının sorunlarla baş etme noktasında hangi savunma mekanizmalarını kullandığını fark eder ve müracaatçının da bunu fark etmesini sağlayarak değişim planı hazırlayabilir. Psikanalitik Kuram çerçevesinde müracaatçıların doğumundan itibaren yaşantıları ve deneyimlerini analiz etmek gerekmektedir. Çünkü Freud erken çocukluk yaşantılarının yetişkin kişiliğini biçimlendirdiğini vurgulamaktadır. Freud kişiliğin gelişimini beş döneme ayırmıştır. Bunlardan ilki oral dönem dir ve bu dönemde bebeğin haz kaynağı ağız ve çevresidir. Bu dönemde istekleri karşılanamayan kişi kötümser, sömürücü, kırıcı, aşağılayıcı olabilirken; aşırı doyum sağlayan bir kişi ise saf, temiz, bağımlı ve diğer insanlar tarafından sürekli desteklenme beklentisi içerisinde olabilmektedir. Bu bilgi doğrultusunda, müracaatçıların kişilik ve davranışlarını analiz ederken bu özelliklere rastlamış olmak, sosyal hizmet uzmanını çocukluğunda karşılanmamış ya da aşırı karşılanmış gereksinimleri noktasına götürmektedir. İkinci dönem olan anal dönem de tuvalet eğitimi söz konusudur ve uygun tuvalet eğitimi almayan çocuklar yetişkinliklerinde inatçı, aşırı düzenli, cimri ya da dağınık, düzensiz, savurgan olabilmektedir. Kişiliğin bu özelliklerinin çocukluk yaşantılarına dayandığının farkında olmak ve müracaatçının da bu konuda bilgilendirilmesi müdahale sürecinde olumlu bir değişim oluşturabilir. Fallik dönem de ise müracaatçıların cinsiyet rolleri konusunda aldıkları eğitim ve bugünkü göstergeler incelenir. Fallik dönemde cinsellikle ilgili çocuğa aktarılan olumsuz görüşler ve tutumlar, çocukların yaşadıkları çatışmaları çözümlemelerini güçleştirir. Bunun sonucunda çocuk sağlıklı bir süperego geliştiremeyebilir ve yetişkinlik yıllarında uygun cinsel rolleri sergilemede güçlükler yaşayabilir. Bundan dolayı fallik dönemde çocukların cinsel merakı ve sorduğu soruların yanıtlanış biçiminin farkına varmak gelişimin göstergelerini görmek açısından önemlidir. Atatürk Üniversitesi Açıköğretim Fakültesi 18

Gizil dönem de ebeveyn yasaklamaları ve süperegonun gelişimi ile bastırılan cinsel arzuların o dönemde ve sağlığın bugünkü göstergelerinde yol açtığı olumlu ya da olumsuz sonuçlar temellendirilebilir. Son evre olan genital dönemde ise cinsel heyecan ve isteklerin nasıl karşılandığı sorusuna yanıt bulmak önemlidir. Müracaatçı şu an, sosyal ve cinsel ilişkilerinde olgun ve sorumlu mu; cinsel dürtülerini uygun bir biçimde denetleyebiliyor mu? sorusunu açıklığa kavuşturmak gerekir. Bu farkındalık, tecavüz suçu işlemiş bir kişi ile çalışırken, ensest vakalarında ya da bir çiftin cinsel yaşama ilişkin sorunlarında bize yol gösterecektir. Tüm bunların farkında olarak müracaatçılarıyla çalışırken değişim için müracaatçılara çocukluk yılların edilgenliğini bırakıp çalışmayı, doyumu ertelemeyi, diğer insanlarla içten ve sıcak ilişkiler kurabilmeyi ve yaşam sorunlarıyla daha etkin bir biçimde baş edebilmek için yol gösterilmelidir. Sosyal hizmet uzmanı, müracaatçıların bilinç dışı çatışmalarını ortaya koymak ve daha işlevsel davranış kalıplarını geliştirmelerini sağlamak amacıyla yaptıkları müdahalelerde çeşitli müdahale stratejilerini kullanmaktadır: Yorumlama; müracaatçılara doğrudan mesaj vermek, yüzleştirme tekniklerini kullanmak, empatik tepki; müracaatçıların yaşadıkları derin duyguları anlama ve ifade etme, sanatsal teknikler; müracaatçının geçmiş yaşam deneyimlerini yazıya kaydetmesini isteme, psikoeğitim; bilişsel yönü gelişmiş müracaatçılara öğretilen bir psikanalitik bilinç modeli, hikâye anlatma; müracaatçılarla güçlü öğretme stratejilerine sahip hikâyeleri paylaşmak şeklindedir. Sosyal hizmetin gruplarla çalışma düzeyinde de grup üyelerinin bugün gösterdikleri kişilik özellikleri ve davranışların geçmiş yaşantılara dayanabileceği unutulmamalı ve üyelerin iç dinamiklerini yansıtıcı grup amaçları seçilmeli, oyunlar, ödevler ve hikâyeler aracılığıyla üyelerin derinlikleri keşfedilmeli ve benzerlikler, karşıtlıklar konuşulmalıdır. Son olarak belirtmek gerekir ki bireyin yaşadığı toplum ve kuşaklararası taşınan olumlu olumsuz özellikler gelecek yaşantılara ayna olacaktır. Atatürk Üniversitesi Açıköğretim Fakültesi 19

Özet Psikanalitik Kuram Freud kendi rüyalarını yorumlayarak ve psikanaliz (ruh çözümleme) yöntemiyle hastalarının içsel dünyalarını keşfetmelerini sağlayarak geliştirmiş olduğu Psikanalitik Kuram'la, insan kişiliğinin ve davranışının bilinç dışı güçler tarafından yönlendirildiği sonucuna ulaşmıştır. İnsanların içgüdü adı verilen doğuştan getirdikleri güçler tarafından güdülendiklerini belirten Freud, insanların bütün bilişsel ve bedensel faaliyetlerinin bu içgüdülerce gerçekleştiğini savunmuştur. Freud, bu içgüdüleri tüm bedensel hazları içeren cinsellik içgüdüsü ve tüm insanların bilinç dışında var olan ölüm içgüdüsüne karşı geliştirdikleri saldırganlık içgüdüsü olarak ikiye ayırmıştır. Freud çalışmaları sonucunda, insan kişiliği ve davranışlarında etkili olan 4 temel unsura vurgu yapmıştır: Topografik Model, Yapısal Model, kaygı ve benliğin savunma mekanizmaları ve psikoseksüel gelişim dönemleri. Bilinç seviyelerini ifade eden topografik zihin modelinde bilinç, buz dağına benzetilerek bilinç, bilinç öncesi ve bilinç dışı olmak üzere üç katmanda incelenir. Bilinç, organizmanın iç ve dış dünyada olup bitenin farkında olması ve geri bildirimde bulunmasıdır. Bilinç öncesi, bilinçli bir çaba ile çağrılabilen anı, düşünce ve duyguların yer aldığı bölmedir. Bilinç dışı ise hipnoz, rüyaların yorumlanması gibi tekniklerle ortaya çıkarılabilen ruhsal aygıtın en derin katmanında yer alan bastırılmış istek, dürtü ve güdülerdir. Freud un Kişilik Yapısal Modeli; id (haz), ego (gerçeklik) ve süperego (vicdan) dan oluşmaktadır. İd, her insanda var olan biyolojik gereksinimlere bağlı içgüdüleri ifade eder. Ego, idin arzularının ifade edilmesi ve doğru zaman ve yerde doyurulmasını sağlayan kısımdır. İnsanın toplumsallaşması ile birlikte toplumun değerler sistemine uygun davranması gerektiği düşüncesiyle bir vicdana sahip olması ise süperegoyu yansıtır. Ego, idin arzularını yerine getirmeye çalışırken dış dünyanın nesnel gerçekliği ile başa çıkmakta ve süperegonun kısıtlamaları sonucunda insanda kaygı oluşmaktadır. İnsanlar bu kaygıları ile bastırma, yansıtma, karşıt tepki geliştirme gibi savunma mekanizmalarıyla baş etmeye çalışmaktadır. Freud, kişiliğin doğumdan itibaren oral, anal, fallik, gizil (latent) ve genital olarak adlandırılan beş psikoseksüel gelişim dönemi içerisinde geliştiğini belirtmiş ve bu gelişim dönemlerini, bireye haz veren ve doyum sağlayan haz bölgelerine bağlı olarak açıklamıştır. Çocukluk yıllarındaki deneyimlerin yetişkin kişiliğini etkilediğini savunan Freud, çocuğun haz kaynağının; oral dönemde ağız ve çevresi, anal dönemde ise anal uyarılma ve dışkılama olduğunu belirtmiştir. Fallik dönemde ise çocuk cinsel merak ve zevk içerisindedir. Gizil dönemde çocuğun cinsel dürtüleri gizlidir ve enerjisini okul, arkadaş, oyun ve öğrenme gibi faaliyetlere yönlendirir. Genital dönem ise çocuğun cinsel organları ve duyguları arasında bağ kurduğu ve karşı cinsle romantik birlikteliklerin yaşandığı dönemdir. Atatürk Üniversitesi Açıköğretim Fakültesi 20

DEĞERLENDİRME SORULARI 1. Aşağıdakilerden hangisi Freud un Psikanalitik Kuramı nda savunduğu düşüncelerden biri değildir? Değerlendirme sorularını sistemde ilgili ünite başlığı altında yer alan bölüm sonu testi bölümünde etkileşimli olarak cevaplayabilirsiniz. a) Hastaların rahatsızlıkları fizyolojik olmaktan çok psikolojiktir. b) Çocuklar, doğuştan getirdikleri içgüdüsel güçlerle yönlendirilirler. c) Birçok insan kendilerine ve içinde yaşadıkları dünyaya yabancılaştıkları için kaygı ve umutsuzluk yaşar. d) İnsanların temel amacı hoş olan şeylere yönelip, hoş olmayan şeylerden kaçınmaktır. e) İnsanların kişilik ve davranışlarında bilinç dışı güçler etkilidir. 2. Freud un Topografik Modeli ne göre rüyaların, dil sürçmelerinin ve kimi unutmaların altında yatan neden aşağıdaki ifadelerden hangisiyle açıklanabilir? a) Bilinç öncesi b) Bilinç c) İçgüdü d) Libido e) Bilinç dışı 3. Freud un Yapısal Modeli ne göre kişiliği oluşturan üç temel yapı; id, ego, süperego olarak adlandırılmaktadır. Aşağıdakilerden hangisi id in özelliklerinden biri değildir? a) Haz ilkesine göre işler b) İsteklerinin hiç geciktirilmeden hemen yerine getirilmesini bekler c) Kişiliğin en ilkel bölmesidir d) Gerçeklik ilkesine göre hareket eder e) Bilinç dışı dürtüler ile güdülenir Atatürk Üniversitesi Açıköğretim Fakültesi 21

4. Aşağıdakilerden hangisi egonun işlevlerinden biri değildir? a) İç uyaranları algılar. b) Kişiliğin ahlaki ve yargısal yanını oluşturur. c) Dış uyaranları algılar ve dış dünyayla ilişkileri sürdürür. d) İç uyaranlarla dış uyaranlar arasında bir düzenleme yapar ve bunları çevre koşullarına uydurur. e) Doyumun sağlanmasına ve fiziksel çevrenin değiştirilmesine yönelik eylemlere geçer. 5. Ego, idin arzularını yerine getirmeye çalışırken dış dünyanın nesnel gerçekliği ile başa çıkmakta ve süperegonun kısıtlamaları sonucunda insanda kaygı oluşmaktadır. İnsanlar bu kaygılar ile çeşitli savunma mekanizmalarını kullanarak başa çıkmaktadırlar.. Aşağıdaki savunma mekanizmalarından hangisinin açıklamadaki tanımı yanlıştır? a) Bastırma: Kaygı yaratacak düşünce ve duyguların bilincin dışında tutulması b) Gerileme: Ulaşılmış bir gelişme dönemi kişi için bunaltı oluşturuyorsa daha önceki bir döneme ait davranışları sergilemek c) Döndürme: Kişinin kendinde yok saydığı bir özelliği başkalarında görmesi d) Yer değiştirme: Çatışmaya, bunaltıya neden olabilecek bir dürtüyü asıl yöneleceği nesne yerine başka bir nesneye yöneltmek. e) Yadsıma: benlik için tehlikeli olarak algılanan bir gerçeği yok saymak 6. Uzanamadığı ciğere kokmuş diyen bir kedi ya da eşeğinden düşen Nasrettin Hoca nın düşmesem de inecektim. ifadeleri aşağıda verilen savunma mekanizmalarından hangisidir? a) İçe atım b) Yer değiştirme c) Düşünselleştirme d) Akla uygunlaştırma e) Bastırma Atatürk Üniversitesi Açıköğretim Fakültesi 22

7. Oral dönemde ağız bölgesi yoluyla aranan ve yaşanan haz duygusunun aşırı derecede olması ya da engellenmesi durumunda oral döneme takılma gerçekleşir. Oral edilgen dönemde yetersiz ya da aşırı haz yaşayan birey, yetişkinlikte oral edilgen kişiliğe sahip olacaktır. Aşağıda belirtilen özelliklerden hangisi bu kişilik özelliğine aittir? a) Sömürücülük b) Aşağılayıcılık c) Aşırı bağımlılık d) Dağınıklık e) Cimrilik 8. I. Çocuklar cinsel konulara ilgi duyarlar. II. Çocuklar karşı cinsten olan ebeveynlerine yönelik cinsel arzu beslerler. III. Çocuklar enerjilerini okul, arkadaş, oyun ve öğrenme faaliyetlerine aktarırlar. Psikoseksüel gelişim aşamalarından olan fallik döneme ait yukarıda verilen özelliklerden hangisi ya da hangileri doğrudur? a) Yalnızca III b) I- II c) I-II-III d) I-III e) Yalnızca II 9. Üreme organlarının gelişmesiylebirlikte libido odağının genital organlar üzerinde yoğunlaştığı ve karşı cinsle yakın ilişkilerin kurulduğu psikoseksüel gelişim aşaması aşağıdakilerden hangisidir? a) Fallik Dönem b) Oral Dönem c) Genital Dönem d) Gizil Dönem e) Anal Dönem Atatürk Üniversitesi Açıköğretim Fakültesi 23

10. Bir sosyal hizmet uzmanı psikanalitik sosyal hizmet müdahalesi ile aşağıda belirtilenlerden hangisini amaçlamaktadır? a) Müracaatçıların ölüm korkusunu yenmek b) Müracaatçıların varoluş sebebini anlamalarını sağlamak c) Müracaatçıların geçmiş deneyimlerine odaklanarak iç çatışmalarının çözümünü sağlamak d) Müracaatçıların tutumlarının değişmesini sağlamak e) Müracaatçıların ebeveynleriyle olan ilişkilerini düzeltmek Cevap Anahtarı: 1- C, 2-E, 3- D, 4 B, 5-C, 6-D, 7-C, 8-B, 9-C, 10-C Atatürk Üniversitesi Açıköğretim Fakültesi 24

YARARLANILAN VE BAŞVURULABİLECEK DİĞER KAYNAKLAR Arı, R., Üre, Ö. ve Yılmaz, H., Gelişim ve Öğrenme Psikolojisi, Mikro Yayınları, Konya, 1999. Cüceloğlu, D. İnsan ve Davranışı, Remzi Kitabevi, İstanbul, 1998. Doğan, O.. Tıp Fakülteleri İçin Davranış Bilimleri Ders Kitabı, Cumhuriyet Üniversitesi Yayınları, Sivas, 1999. Eren, E., Örgütsel Davranış ve Yönetim Psikolojisi, Beta, İstanbul, 2001. Gençtan, E., Psikanaliz ve sonrası, Remzi Kitabevi, İstanbul.1998. Öztürk O.,M., Uluşahin A., Ruh Sağlığı ve Bozuklukları Cilt I, Nobel, Ankara, 2008. İnanç, Y.B ve Yerlikaya, E.E. Kişilik Kuramları, Pegem Akademi, Ankara, 2011. Sabuncuoğlu, Z. Örgütsel psikoloji, Ezgi Kitabevi, Bursa,2001. Yalom, I., Varoluşçu Psikoterapi, Kabalcı, İstanbul, 2011 (http://notoku.com/freudun-kisilik-ile-ilgili-kuramlari/). (http://www.psikiyatr.com/other/freudvepsikanaliz.pdf). (http://www.biltek.tubitak.gov.tr/gelisim/psikoloji/kisilik.htm). Atatürk Üniversitesi Açıköğretim Fakültesi 25