AVRUPA İNSAN HAKLARI MAHKEMESİ İKİNCİ BÖLÜM DÜRRÜ MAZHAR ÇEVİK VE ASUMAN MÜNİRE ÇEVİK DAĞDELEN / TÜRKİYE DAVASI (Başvuru No. 2705/05) KARAR (esas) STRAZBURG 14 Nisan 2015 İşbu karar, Sözleşme'nin 44 2 maddesinde belirlenen şartlara göre kesinleşecek olup, bazı şekli değişikliklere tabi tutulabilir. T.C. Adalet Bakanlığı, 2015. Bu gayriresmi çeviri, Adalet Bakanlığı, Uluslararası Hukuk ve Dış İlişkiler Genel Müdürlüğü, İnsan Hakları Daire Başkanlığı tarafından yapılmış olup, Mahkeme açısından bağlayıcılığı bulunmamaktadır. Bu çeviri, davanın adının tam olarak belirtilmiş olması ve yukarıdaki telif hakkı bilgisiyle beraber olması koşulu ile Adalet Bakanlığı, Uluslararası Hukuk ve Dış İlişkiler Genel Müdürlüğü, İnsan Hakları Daire Başkanlığına atıfta bulunmak suretiyle ticari olmayan amaçlarla alıntılanabilir.
DÜRRÜ MAZHAR ÇEVİK VE MÜNİRE ASUMAN ÇEVİK DAĞDELEN 1 Dürrü Mazhar Çevik ve Münire Asuman Çevik Dağdelen / Türkiye Davasında, Başkan András Sajó, Yargıçlar Işıl Karakaş, Nebojša Vučinić, Helen Keller, Egidijus Kūris, Robert Spano, Jon Fridrik Kjølbro, ve Yazı İşleri Müdürü Stanley Naismith'in katılımıyla oluşturulan Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (İkinci Bölüm) heyeti, 17 Mart 2015 tarihinde gerçekleştirdiği müzakerelerin ardından, yine aynı tarihte aşağıdaki kararı vermiştir: USUL 1. Türkiye Cumhuriyeti aleyhine açılan (2705/06 no.lu) davanın temelinde, T.C. vatandaşları Dürrü Mazhar Çevik (Bay) ve Münire Asuman Çevik Dağdelen'in (Bayan) (''başvuranlar''), 23 Aralık 2004 tarihinde, İnsan Hakları ve Temel Özgürlüklerin Korunmasına ilişkin Sözleşme nin (''Sözleşme'') 34. maddesi uyarınca yapmış olduğu başvuru bulunmaktadır. 2. Türk Hükümeti (''Hükümet''), kendi yetkilisi tarafından temsil edilmiştir. 3. Başvuranlar, resmi tapu belgelerinin bulunmasına rağmen, kendilerine tazminat ödenmeksizin mülkiyet haklarından yoksun bırakılmalarından şikâyet etmektedir. 4. Başvuru, Hükümete 16 Eylül 2008 tarihinde tebliğ edilmiştir.
DÜRRÜ MAZHAR ÇEVİK VE MÜNİRE ASUMAN ÇEVİK DAĞDELEN 2 OLAY I. DAVANIN KOŞULLARI 5. Başvuranlar Dürrü Mazhar Çevik ve Münire Asuman Çevik Dağdelen, T.C. vatandaşları olup, sırasıyla 1945 ve 1950 doğumludurlar, İstanbul'da ikamet etmektedirler. 6. İzmir - Dikili Hanım Çiftliği mevkiinde yer alan ve başvuranların anneannesine (buradan itibaren metinde ''Z.B.C.'') ait olan taşınmazın bir kısmı, 1958 yılında, sulama kanalı inşaatı nedeniyle istimlâk edilmiştir. Taşınmazların istimlâk bedeli başvurana ödenmiş ve kamulaştırmaya dâhil olmayan kısımlar için başvuran adına yeni tapu kayıtları düzenlenmiştir (24 ve 25 no.lu parseller) ancak, kadastro makamları tarafından söz konusu taşınmazların sınırları belirtilmemiştir. 7. Z.B.C., 1966 yılında, Dikili Asliye Hukuk Mahkemesi önünde söz konusu taşınmazlarla ilgili sınır tespiti davası açmıştır. Z.B.C., 1979 yılında vefat etmiştir. İlgilinin tek varisi olan başvuranların babası da 1981 yılında vefat etmiştir. Başvuranlar davayı sürdürmüşlerdir. 8. Söz konusu bölgede 1981 yılında kadastro idaresi tarafından yapılan taşınmaz mal sayımı çalışmalarının ardından, Z.B.C.'ye ait olan ve başvuranlara miras kalan arazilere, 5 ve 20 parsel numaraları tahsis edilmiştir. 9. Bu kadastro çalışmaları sonucunda, Asliye Hukuk Mahkemesi tarafından, belirtilmeyen bir tarihte, başvuranların davasıyla ilgili olarak bir karar verilmiştir. Bununla birlikte Yargıtay, 20 Ekim 1981 tarihli kadastro evraklarına dayanarak, bu kararı 25 Aralık 1984 tarihinde bozmuştur. Ardından dava dosyası, davayla ilgili yetkili organ olarak değerlendirilen kadastro mahkemesine sevk edilmiştir. Dosya, söz konusu davaya ilişkin herhangi bir delil unsuru içermemektedir.
DÜRRÜ MAZHAR ÇEVİK VE MÜNİRE ASUMAN ÇEVİK DAĞDELEN 3 10. Davanın Dikili Kadastro Mahkemesi'ne sevk edilmesinden sonra, bu mahkeme ihtilaf konusu taşınmazlar için teknik bilirkişi incelemesi yapılmasını talep etmiştir. 11. Diğer taraftan Hazine Müsteşarlığı, 28 Nisan 2003 tarihinde, idare tarafından yürütülen bataklık kurutma çalışmalarına atıfta bulunarak, davaya müdahil taraf olarak katılmış ve söz konusu bataklık kurutmayla ilgili parsellerin kendi adına tescil edilmesini talep etmiştir. 12. Dikili Kadastro Mahkemesi, 12 Mayıs 2003 tarihinde kararını vermiştir. Bu kararda; ihtilaf konusu taşınmazların büyük kısmında, sıcak su kaynaklarının ve bataklıkların bulunduğu ve bu sebeple özel mülkiyet konusu olamayacakları, söz konusu taşınmazların bir kısmının kayalıklardan oluştuğu, bu nedenle tarıma elverişsiz olduğu, dolayısıyla bu kısımların, sahipsiz taşınmazlar olarak Devlet'in tasarrufunda olduğu ve hazine adına tescil edilemeyecekleri hususlarını tespit etmiştir. Sonuç olarak Mahkeme'nin kararı aşağıdaki gibidir: 20 no.lu parselin tamamının ve 5 no.lu parselin 936.474 m² 'sinin Hazine adına tescil edilmesine, aynı parselin (5 no.lu) 877.679 m² 'sinin tapu kaydının, başvuranlar adına düzenlenmesine, arazinin yüzölçümü 895.212 m² olan ve kayalıklardan oluşan kısmının özel mülkiyet olarak kaydedilmemesine karar verilmiştir. 13. Başvuranlar, 11 Ağustos 2003 tarihinde, bu karara karşı temyiz başvurusunda bulunmuşlardır. 14. Başvuranların temyiz başvurusu, 23 Şubat 2004 tarihinde Yargıtay tarafından reddedilmiştir. 15. Başvuranlar tarafından sunulan karar düzeltme talebi de, 30 HAziran 2004 tarihinde Yargıtay tarafından reddedilmiştir.
DÜRRÜ MAZHAR ÇEVİK VE MÜNİRE ASUMAN ÇEVİK DAĞDELEN 4 II. İLGİLİ İÇ HUKUK VE UYGULAMASI 16. İlgili iç hukuk ve uygulaması, N.A. ve diğerleri/türkiye (no. 37451/97, 30, AİHM 2005-X) ve Hüseyin Ak ve diğerleri/türkiye (no. 15523/04 ve 15891/04, 16-21, 7 Aralık 2010) Kararlarında açıklanmıştır. 17. Mahkeme, Medeni Kanun'un 1007. maddesinin yorumu konusunda yeni Yargıtay içtihatlarının detaylı bir değerlendirmesi için Altunay/Türkiye (kabul edilebilirlik hakkında), (no. 42936/07, 21-27, 17 Nisan 2012) Kararına atıfta bulunmaktadır. 18. Eski Medeni Kanun'un (743 sayılı) 641. maddesi ile 8 Aralık 2001 tarihinde yürürlüğe giren (4721 sayılı) Medeni Kanun'un 715. maddesi, sahipsiz malların, Devlet'in hüküm ve tasarrufu altında olduğunu ve özel mülkiyet konusu olamayacaklarını öngörmektedir. 3402 sayılı Kadastro Kanunu'nun 16-C maddesinde, Devletin hüküm ve tasarrufu altında bulunan kayalar, tepeler, dağlar (bunlardan çıkan kaynaklar) gibi tarıma elverişli olmayan sahipsiz yerlerin, ( ) tescil ve sınırlandırmaya tabi olmadığı öngörülmektedir. 19. Hükümet, deniz kenarında bulunan kamu alanının bir kısmını teşkil eden bir arazinin tapu belgesinin iptal edilmesinin ardından, tazminat ödenmesine ilişkin 12 Kasım 2007 tarihli Yargıtay kararını göstermektedir. HUKUKİ DEĞERLENDİRME I. SÖZLEŞME'YE EK 1 NO.LU PROTOKOL'ÜN 1. MADDESİNİN İHLAL EDİLDİĞİ İDDİASI HAKKINDA 20. Başvuranlar, mülkiyetlerinin, Sözleşme'ye Ek 1 No.lu Protokol'ün 1. maddesinin öngördüğü tazminat kendilerine ödenmeksizin, Hazine adına tescil edilmesiyle, mülklerinden yoksun bırakıldıklarını iddia etmektedirler. Söz konusu hüküm aşağıdaki gibidir:
DÜRRÜ MAZHAR ÇEVİK VE MÜNİRE ASUMAN ÇEVİK DAĞDELEN 5 ''Her gerçek ve tüzel kişinin mal ve mülk dokunulmazlığına saygı gösterilmesini isteme hakkı vardır. Bir kimse, ancak kamu yararı sebebiyle ve yasada öngörülen koşullara ve uluslararası hukukun genel ilkelerine uygun olarak mal ve mülkünden yoksun bırakılabilir. Yukarıdaki hükümler, devletlerin, mülkiyetin kamu yararına uygun olarak kullanılmasını düzenlemek veya vergilerin ya da başka katkıların veya para cezalarının ödenmesini sağlamak için gerekli gördükleri yasaları uygulama konusunda sahip oldukları hakka halel getirmez.'' A. Kabul Edilebilirlik Hakkında İç Hukuk Yollarının Tüketilmediğine İlişkin İtiraz Hakkında 21. Hükümet, Mahkeme'yi, mevcut birçok iç hukuk yolunun tüketilmediği gerekçesiyle, başvuruyu reddetmeye davet etmektedir. Hükümet, başvuranların, Türk Medeni Kanunu'nun 1007. maddesi, Anayasa'nın 125. maddesi, İdari Yargılama Usulü Kanunu'nun 13. maddesi ve Borçlar Kanunu'nun 46. ve 47. maddelerine dayanarak, atladıkları bir husus olan aslında idareye karşı tazminat davası açma yoluna başvurmuş olmaları gerektiği kanaatindedir. Bu bağlamda Hükümet, Türk Yargıtayının içtihatlarına atıfta bulunmakta ve Yargıtay'ın deniz kenarında bulunan kamu alanının bir kısmını teşkil eden bir arazinin tapu belgesinin iptal edilmesinin ardından, tazminat ödenmesine ilişkin kararlarından birini Mahkeme'ye sunmaktadır. 22. Başvuranlar, bu gerekçelere itiraz etmektedir ve iç hukuk yollarının tüketilmesi zorunluluğunu yerine getirdiklerini ileri sürmektedirler. 23. Öncelikle, Medeni Kanun'un 1007. maddesine ilişkin itirazla ilgili olarak, orman arazileriyle ilgili davalarda Mahkeme tarafından verilen kararların ardından (diğer kararlar arasında bk. Turgut ve diğerleri/türkiye, no. 1411/03, 8 Temmuz 2008), Yargıtay'ın 2009 yılında bir içtihat değişikliğine gittiğinin (bk. Hüseyin Ak ve diğerleri/türkiye, no. 15523/04 ve 15891/04, 18, 7 Aralık 2010 Altunay/Türkiye (kabul edilebilirlik hakkında karar), no. 42936/07, 26, 17 Nisan 2012) ve bu değişiklikten
DÜRRÜ MAZHAR ÇEVİK VE MÜNİRE ASUMAN ÇEVİK DAĞDELEN 6 sonra, söz konusu taşınmazın Devlet'in orman arazilerine veya kıyı şeridine dâhil olduğu gerekçesiyle tapu belgesi iptal edilen herkese, Medeni Kanun'un 1007. maddesine dayanarak tazminat elde etme imkânı verdiğinin tespit edilmesi gerekmektedir; söz konusu hüküm, tapu belgelerinin düzenlenmesinden kaynaklanan her türlü zarardan Devletin sorumlu olduğunu öngörmektedir. Bahsedilen içtihat, 2011 yılında, bu başvuru yoluna yönelmek için belirlenen sürenin, tapu belgesinin iptal edildiği tarihten itibaren on yıl olduğu şeklinde değiştirilmiştir. 24. Bu bağlamda Mahkeme, kıyı şeridinde yer alan veya orman arazisi sayılan taşınmazlara ilişkin olarak tazminat ödenmeksizin iptal edilen tapu belgelerini içeren davalar kapsamında benzer bir itirazı daha önce incelemiştir (bk. daha önce anılan Altunay (kabul edilebilirlik hakkında karar), 30-38 ve Arığolu ve diğerleri/türkiye (kabul edilebilirlik hakkında karar), no. 11166/05, 22-35, 6 Kasım 2012). 25. Mahkeme bununla birlikte, Sözleşme'nin 35. maddesinin hükümlerinin, sadece aynı zamanda iddia edilen mevcut ve yeterli derecedeki ihlallere ilişkin hukuk yollarının tüketilmesini öngördüğünü hatırlatmaktadır. Bu başvuru yollarına, gerekli görülen etkinlik ve erişilebilirlikten yoksun olmaksızın, sadece teoride değil aynı zamanda uygulamada da yeterli bir kesinlik derecesinde başvurulabilmesi gerekmektedir (diğerleri arasında bk. Mifsud/Fransa (kabul edilebilirlik hakkında karar) [BD], no. 57220/00, 15, AİHM 2002-VIII). Hükümet tarafından var olduğu ileri sürülen tüm başvuru yolları, hem teoride hem uygulamada yeterli kesinlik derecesinde bulunmalıdır. İlke olarak, iç hukuk yollarının tüketilip tüketilmediği, aslında doğal olarak başvurunun Mahkeme önüne sunulduğu tarihte değerlendirilmektedir. Bununla birlikte Mahkeme'nin de birçok defa belirttiği gibi, her somut olayın kendine özgü koşullarıyla haklı gösterilebilecek istisnalara tabidir (Baumann/Fransa, no. 33592/96, 47, AİHM 2001-V (özetler), Brusco/İtalya (kabul edilebilirlik hakkında karar), no. 69789/01, AİHM 2001-IX ve daha önce anılan Altunay, 35).
DÜRRÜ MAZHAR ÇEVİK VE MÜNİRE ASUMAN ÇEVİK DAĞDELEN 7 26. Mahkeme, somut olayda, söz konusu içtihat değişikliğinin, iç hukukta verilen nihai kararın üzerinden yıllar geçmesinin ardından meydana geldiğini dikkate almaktadır. Üstelik öngörülen on yıllık süre zaten geçmiştir, başvuranlar Medeni Kanun'un 1007. maddesine dayanarak, tazminat davası açmak amacıyla ulusal mahkemelere başvurmuş olsalar bile, zamanaşımından dolayı bu hakkı kaybetmişlerdir. Bu şartlarda, iç hukuk yollarının tüketilmesinin, başvurunun Mahkeme'ye sunulduğu tarihte değerlendirilmesine ilişkin genel ilkenin göz ardı edilmesi hakkaniyete uygun olmayacaktır. 27. Mahkeme ayrıca, Hükümetin, başvuranların bataklık ve sıcak su kaynaklarına ilişkin durumuyla kıyaslanabilecek bir durumda bulunan ve söz konusu başvuru yolunu başarıyla kullanmış bir kişiyi içeren herhangi somut bir durum örneği göstermediğini kaydetmektedir. 28. Bu sebeple Mahkeme, davanın koşullarında, ilgililerin, Medeni Kanun'un 1007. maddesine dayanan bir tazminat talebi için hukuk mahkemelerine başvurmak zorunda olmadığı kanaatindedir. Dolayısıyla Mahkeme, Hükümetin ileri sürdüğü itirazın bu kısmını reddetmektedir. 29. Mahkeme, ileri sürülen diğer hükümlere dayanarak iç hukuk yollarının tüketilmediği iddiasına ilişkin olarak, birçok kararında benzer gerekçeleri daha önce de incelediğini ve reddettiğini hatırlatmaktadır (diğerleri arasında bk. gerekli değişikliklerin yapılması şartıyla (mutatis mutandis), Doğrusöz ve Aslan/Türkiye, no. 1262/02, 22-23, 30 Mayıs 2006, Mehmet Ali Miçooğulları/Türkiye, no. 75606/01, 17, 10 Mayıs 2007, Ardıçoğlu/Türkiye, no. 23249/04, 29, 2 Aralık 2008 ve Berber/Türkiye, no. 20606/04, 17, 13 Ocak 2009). Somut olayda hiçbir unsurun, bu davalarda Mahkeme'nin vardığı sonucu bertaraf etmeye imkân vermemesi sebebiyle, Mahkeme, Hükümet itirazının bu kısmını da reddetmektedir. 30. Dolayısıyla Mahkeme, başvurunun, Sözleşme'nin 35. maddesinin 3. fıkrası anlamında açıkça dayanaktan yoksun olmadığını tespit etmektedir. Mahkeme diğer taraftan, başvurunun herhangi bir kabul edilemezlik
DÜRRÜ MAZHAR ÇEVİK VE MÜNİRE ASUMAN ÇEVİK DAĞDELEN 8 gerekçesiyle bağdaşmadığını tespit etmektedir. Dolayısıyla kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi uygundur. B. Esas Hakkında 31. Mahkeme, esas hakkında, başvuranların kendilerine herhangi bir tazminat ödenmeden taşınmaz mülklerinin, Hazine adına tescil edildiğinden şikâyetçi olduklarını tespit etmektedir. 32. Hükümet, sunulan şikâyetleri reddetmektedir. Hükümete göre, başvuranların, kadastro makamları tarafından taşınmaz sınırlarının belirlenmemiş olması dolayısıyla söz konusu arazilere ilişkin tapu belgelerine sahip olmamaları nedeniyle, somut olayda herhangi bir müdahale bulunmamaktadır. Bir müdahalenin bulunduğu varsayılsa bile, Hükümet, taşınmazların Hazine adına tescil edilmesinin adli bir karar yoluyla sağlandığını, bu kararın kamu yararı gözetilerek verildiğini ve doğanın korunmasına yönelik olduğunu belirtmektedir. 33. Mahkeme, 1958 yılında başvuranların anneannesi Z.B.C.'nin İzmir- Dikili Bölgesinde konuşlanmış iki arazinin tapu belgelerine sahip olduğunu ve kadastro makamları tarafından bu arazilerin sınırlarının tespit edilmediğini gözlemlemektedir. Dikili'de 1981 yılında gerçekleştirilen kadastro çalışmalarının ardından, kadastro mahkemesi, arazilerin bir kısmının bataklık olduğu ve söz konusu arazilerde sıcak su kaynakları bulunduğu gerekçesiyle, söz konusu araziye dâhil olan taşınmazların Hazine adına ve kalan kısmın başvuranlar adına tescil edilmesine karar vermiştir. 34. Mahkeme, ihtilaf konusu taşınmazların tapu kayıtlarının, 1958 yılında Z.B.C. adına yapıldığını tespit etmektedir. Başvuranlara mülkiyet hakkı tanınmasına ilişkin bu tescilin, hukuki sonuçlarına Hükümetin itiraz etmesine rağmen, taraflarca geçerliliğine itiraz edilmemiştir. Bu sebeple Mahkeme, Sözleşme'ye Ek 1 No.lu Protokol'ün 1. maddesi anlamında başvuranların bir ''mülkiyete'' sahip olduğu sonucuna varmıştır.
DÜRRÜ MAZHAR ÇEVİK VE MÜNİRE ASUMAN ÇEVİK DAĞDELEN 9 35. Mahkeme, ihtilaf konusu taşınmazların özel mülkiyet konusu olamayacağı sebebiyle tapu belgelerinin iptal edilmesine ilişkin benzer davaları daha önce incelemiş ve Sözleşme'ye Ek 1 No.lu Protokol'ün 1. maddesinin ihlal edildiği sonucuna varmıştır (diğerleri arasında bk. N.A. ve diğerleri/türkiye, no. 37451/97, 38-43, AİHM 2005-X). Aslında Mahkeme, mülkün değerine göre makul bir ödeme yapılmaksızın mülkiyetten yoksun bırakmanın, doğal olarak haddinden fazla bir ihlal oluşturduğunu ve hiçbir tazminat ödenmemesi durumunun, yalnızca istisnai koşulların bulunması durumunda, 1 No.lu Protokol'ün 1. maddesi alanında haklı gösterilebileceğini belirtmiştir (gerekli değişikliklerin yapılması şartıyla (mutatis mutandis) bk. Jahn ve diğerleri/almanya [BD], no. 46720/99, 72203/01 ve 72552/01, 111, AİHM 2005-VI ve Les saints monastères/yunanistan, 9 Aralık 1994, 71, A Serisi no. 301-A). 36. Mevcut davada, sıcak su kaynaklarının ve bir bataklığın söz konusu olması dolayısıyla, Devlet tarafından el koyulan arazilerin istimlâk sebepleri birbirinden farklı olsa bile, başvuranların mülklerinin önemli bir kısmı, adli bir kararla, söz konusu taşınmazların özel mülkiyet konusu olamayacakları gerekçesiyle tazminat ödenmeksizin, tapu kayıtlarında Devlet adına tescil edilmiştir. Bu bağlamda Mahkeme, başvuranların, taşınmazlarının bir kısmının Hazine adına tescil edilmesinin ardından herhangi bir tazminat elde etmediğini bilfiil tespit etmiştir. Hâlbuki dava dosyasında, hiçbir tazminatın ödenmemesini haklı gösterecek nitelikte istisnai herhangi bir koşul bulunmamaktadır (daha önce anılan N.A ve diğerleri, 41-42). 37. Mahkeme, yukarıda belirtilenler ışığında, konuyla ilgili içtihadının mevcut davaya da uygulanacağı kanaatindedir (örneğin bk. I.R.S. ve diğerleri/türkiye, no. 26338/95, 20 Temmuz 2004 ve daha önce anılan N.A.ve diğerleri). Mahkeme, somut olayda Hükümet tarafından, kendisinin farklı bir sonuca varmasını sağlayabilecek, ikna edici nitelikte herhangi bir olgu veya gerekçe sunmadığını tespit etmektedir. 38. Dolayısıyla Sözleşme'ye Ek 1 No.lu Protokol'ün 1. maddesi ihlal edilmiştir.
DÜRRÜ MAZHAR ÇEVİK VE MÜNİRE ASUMAN ÇEVİK DAĞDELEN 10 II. SÖZLEŞME'NİN 41. MADDESİNİN UYGULANMASI HAKKINDA 39. Sözleşme'nin 41. maddesi uyarınca; ''Şayet Mahkeme, bu Sözleşme ve Protokollerinin ihlal edildiğine karar verirse ve ilgili Yüksek Sözleşmeci Taraf ın iç hukuku, bu ihlalin sonuçlarını ancak kısmen ortadan kaldırabiliyorsa, Mahkeme, gerektiği takdirde, zarar gören taraf lehine adil bir tazmin verilmesine hükmeder.'' 40. Başvuranlar, uğradıkları maddi zarar karşılığında 5.586.188 avro (EUR) talep etmekte ve bu bağlamda gayrimenkul değerleme konusunda uzman anonim bir şirket tarafından düzenlenen 17 Nisan 2009 tarihli bilirkişi raporuna atıfta bulunmaktadırlar. Başvuranlar ayrıca, maruz kaldıkları manevi zarar karşılığında 2.380.952 avro talep etmektedirler. Başvuranlar, Mahkeme ve yerel mahkemeler önünde meydana gelen masraf ve giderler karşılığında 1.891 avro talep etmektedirler. 41. Mahkeme, mevcut davanın koşullarında, Sözleşme'nin 41. maddesinin uygulanması konusunun söz konusu olmadığı ve davalı Devlet ile başvuranlar arasında varılabilecek bir anlaşmanın muhtemel olduğunu dikkate alarak bu maddeye ilişkin hakları saklı tutmanın uygun olduğu kanaatindedir. BU GEREKÇELERLE, MAHKEME, OYBİRLİĞİYLE, 1. Başvurunun kabul edilebilir olduğuna; 2. Sözleşme'ye Ek 1 No.lu Protokol'ün 1. maddesinin ihlal edildiğine; 3. Sözleşme'nin 41. maddesinin uygulanması konusunun, söz konusu olmadığına ve sonuç olarak; a) bu konuya ilişkin hakların tamamen saklı tutulmasına; b) Hükümet ve başvuranların, Sözleşme'nin 44. maddesinin 2. fıkrası gereğince kararın kesinleştiği tarihten itibaren altı ay içerisinde, bu
DÜRRÜ MAZHAR ÇEVİK VE MÜNİRE ASUMAN ÇEVİK DAĞDELEN 11 konuyla ilgili görüşlerini yazılı olarak sunmasına ve özellikle tarafların anlaşmaya varabilecekleri her türlü durumu Mahkeme'ye bildirmelerine; c) sonraki yargılama hakkının saklı tutulmasına ve ihtiyaç duyulması durumunda yargılamanın başlatılması için Bölüm Başkanının yetkilendirilmesine karar vermiştir. İşbu karar Fransızca dilinde tanzim edilerek, İçtüzüğün 77 2 ve 3 maddeleri uyarınca, 14 Nisan 2015 tarihinde yazılı olarak tebliğ edilmiştir. Stanley Naismith Yazı İşleri Müdürü András Sajó Başkan