Yaşamak bir ağaç gibi tek ve hür Ve bir orman gibi kardeşçesine



Benzer belgeler
EĞİTİM VE KÜLTÜR ALANINDA YAPILAN İNKILAPLAR

Türkiye Milli Eğitim Sisteminin Yasal Dayanakları. 2. Eğitim ve Öğretimi Düzenleyen Yasalar. 3. Milli Eğitim Şuraları. 4.

TÜRKİYE DE MESLEKİ EĞİTİM

İÇİNDEKİLER. Karşılaştırmalı Eğitim Nedir?... 1 Yabancı Ülkelerde Eğitim... 4 Uluslararası Eğitim... 5 Kaynakça... 12

KALKINMA BAKANLIĞI KALKINMA ARAŞTIRMALARI MERKEZİ

BĠR MESLEK OLARAK ÖĞRETMENLĠK

Yeni kanun teklifi neden yeterli değildir?

TÜRK EĞİTİM SİSTEMİ ve OKUL YÖNETİMİ. 8. Bölüm Eğitim Bilimine Giriş GÜLENAZ SELÇUK- CİHAN ÇAKMAK-GÜRSEL AKYEL

Eğitim Bilimleri Enstitü Müdürleri Çalıştay Raporu

Atatürk İlkeleri ve İnkılap Tarihi

Cumhuriyetin Laik, Bilimsel Eğitim Anlayışı, Sapmalar ve Önlemler... Metin eklemek için tıklayın Mustafa Gazalcı

EFA 2009 Küresel İzleme Raporu. Eşitsizliklerin Üstesinden Gelmek: Yönetişim. EFA Hedeflerindeki İlerleme ve Önemli Noktalar

Çocuk Hakları Kongresi, Şubat 2011, Istanbul

MUĞLA SITKI KOÇMAN ÜNİVERSİTESİ

MUĞLA SITKI KOÇMAN ÜNİVERSİTESİ

EĞİTİM ALANINDAKİ İNKILÂPLAR

AÇIK SİSTEM. Sistemler, çevrelerinden girdiler alarak ve çevrelerine çıktılar sunarak yaşamlarını sürdürürler. Bu durum, sisteme; özelliği kazandırır.

İlköğretim Fen ve Teknoloji Öğretim Programı. Fen ve Teknoloji Program ve Planlama Dersi

Bilgi Toplumunda Sürekli Eğitim ve Yenilikçi Eğitimci Eğitimi

EĞİTİMİN EKONOMİK TEMELLERİ

Beyin Gücünden Beyin Göçüne...

DÜNYADA DİN EĞİTİMİ UYGULAMALARI

EFA 2008 Küresel İzleme Raporu e Kadar Başarabilecek miyiz? Önemli Noktalar

ÇİN (ŞANGHAY) EĞİTİM SİSTEMİ

TÜRK EĞİTİM SİSTEMİNİN TEMEL İLKELERİ VE YASAL DAYANAKLARI

Sn. M. Cüneyd DÜZYOL, Kalkınma Bakanlığı Müsteşarı Açılış Konuşması, 13 Mayıs 2015

BÖLGE PLANI SÜRECİ. Bursa Sosyal Yapı Özel İhtisas Komisyonu Çalışmaları Merinos Atatürk Kültür ve Kongre Merkezi

SOSYOLOG TANIM A- GÖREVLER

Eğitimde Yeterlilikleri Artırma Projesi

OSMANLI EĞİTİM SİSTEMİ İNÖNÜ ÜNİVERSİTESİ / FIRAT ÜNİVERSİTESİ / ARDAHAN ÜNİVERSİTESİ SEFA SEZER / İNGİLİZCE ÖĞRETMENİ

TEST REHBER İLKELERİ PROGRAMI ULUSAL KOORDİNATÖRLER ÇALIŞMA GRUBU 26. TOPLANTISI (8-11 Nisan 2014, Paris)

DEĞİŞEN DÜNYA-DEĞİŞEN ÜNİVERSİTE:YÜKSEKÖĞRETİMİN GELECEĞİ TÜRKİYE İÇİN BİR ÖNERİ

BÖLGE PLANI SÜRECİ. Eskişehir Sosyal Yapı Özel İhtisas Komisyonu Çalışmaları Anadolu Üniversitesi

T.C. INKILÂP TARİHİ ve ATATÜRKÇÜLÜK

BÖLGE PLANI SÜRECİ. Bilecik Sosyal Yapı Özel İhtisas Komisyonu Çalışmaları Bilecik İl Genel Meclis Toplantı Salonu

KURUM İÇ DEĞERLENDİRME RAPORU

EYD 536 Öğretmen Eğitimi Yaklaşımları. Dr. Ali Gurbetoğlu

EYD 536 Öğretmen Eğitimi Yaklaşımları. Yrd. Doç. Dr. Ali Gurbetoğlu

ANAYASAL ÖZELLİKLER. Federal Devlet

İlköğretim (İlkokul ve Ortaokul) Programları. Yrd.Doç.Dr.Gülçin TAN ŞİŞMAN

KKTC de EĞİTİM ve ÖĞRENİM. GÖRÜŞLER ve ÖNERİLER

Prof. Dr. Semih ÖZ Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi

NEVŞEHİR MİLLİ EĞİTİM MÜDÜRLÜĞÜ. Nevşehir de Göçmen Eğitimi Uygulamaları ve Sorunları

Kanun, üniversitelerin ülke sathına dengeli bir biçimde yayılmasını gözetir.

Stratejik Plan

İçeriği, Amacı, Tarihsel Gelişimi ve Yapılan Değişiklikler [değiştir]

DERS BİLGİLERİ Ders Kodu Yarıyıl T+U Saat Kredi AKTS A- Seçmeli IV-Okul Öncesi Eğitimde Kaynaştırma Ön Koşul -

Türkiye de Kadın İstihdam Sorununa Çözümler LİZBON SÜRECİ ve KADIN GİRİŞİMCİLİĞİ

21 yıllık tecrübesiyle SiNCAN da

Ülkemizdeki Güzel Sanatlar Fakültelerindeki Sanat Eğitimi ve

SORU ve CEVAPLARLA 12 YILLIK (4+4+4) ZORUNLU EĞİTİM SİSTEMİ

DERS: EĞİTİM YÖNETİMİ

SANAT TARİHİ ÖĞRETMENİ

Editör. Din Eğitimi. Yazarlar Doç.Dr. Hacer Aşık Ev. Doç.Dr. Hasan Dam

IFLA/UNESCO Çok Kültürlü Kütüphane Bildirisi

EĞİTİM-ÖĞRETİM YILI... ORTAOKULU SOSYAL BİLGİLER DERSİ 7. SINIF ÜNİTELENDİRİLMİŞ YILLIK DERS PLANI

İÇİNDEKİLER. 3. BÖLÜM BİLİM OLARAK EĞİTİMİN TEMELLERİ 3.1. Psikoloji Sosyoloji Felsefe...51

EĞİTİM-ÖĞRETİM YILI... ORTAOKULU SOSYAL BİLGİLER DERSİ 7. SINIF ÜNİTELENDİRİLMİŞ YILLIK DERS PLANI

KİMYA ÖĞRETMENİ TANIM. Çalıştığı eğitim kurumunda öğrencilere kimya ile ilgili eğitim veren kişidir. A- GÖREVLER

T.C. MİLLÎ EĞİTİM BAKANLIĞI. Hayat Boyu Öğrenme Genel Müdürlüğü KİŞİSEL GELİŞİM VE EĞİTİM ALANI

Matematik Öğretimi. Ne? 1

Bu nedenle çevre ve kalkınma konuları birlikte, dengeli ve sürdürülebilir bir şekilde ele alınmalıdır.

12. MĐSYON 13. VĐZYON

TARİH LİSANS PROGRAM BİLGİLERİ

Eğitim, doğayı, insanı olumlu biçimde dönüştürmenin bilgisi ve bilinci.

İSLAMİYETİN KABÜLÜNDEN SONRAKİ EĞİTİMİN TEMEL ÖZELLİKLERİ İNÖNÜ ÜNİVERSİTESİ / FIRAT ÜNİVERSİTESİ / ARDAHAN ÜNİVERSİTESİ SEFA SEZER / İNGİLİZCE

EĞĠTĠMĠN EKONOMĠK TEMELLERĠ

FEN FAKÜLTESİ TARİHÇEMİZ AMACIMIZ

Avrupa'da Okullarda Sanat. ve Kültür Eğitimi

Yeni Göç Yasas Tecrübeleri

İ Ç İ N D E K İ L E R

24 HAZİRAN 2014 İSTANBUL

BU YIL ULUSLARARASI KOOPERATİFLER YILI!

Türkiye Nüfusunun Yapısal Özellikleri Nüfus; 1- Nüfusun Yaş Gruplarına Göre Dağılımı Genç (Çocuk) Nüfus ( 0-14 yaş )

ÖLÇME, DEĞERLENDİRME VE SINAV HİZMETLERİ GENEL MÜDÜRLÜĞÜ

EĞİTİM-ÖĞRETİM YILI 8. SINIF T.C. İNKILAP TARİHİ VE ATATÜRKÇÜLÜK DERSİ DESTEKLEME VE YETİŞTİRME KURSU PLANI VE KAZANIM TESTLERİ

EĞİTİM FAKÜLTESİ İSTANBUL MEDİPOL ÜNİVERSİTESİ

EĞİTİM VE ÖĞRETİM 2020 BİLGİ NOTU

AFYON KOCATEPE ÜNİVERSİTESİ SANDIKLI UYGULAMALI BİLİMLER YÜKSEKOKULU

tepav OECD Beceri Stratejisi ve UMEM Projesi Aralık2011 N POLİTİKANOTU Türkiye Ekonomi Politikaları Araştırma Vakfı

AVRUPA BİRLİĞİ HAYAT BOYU ÖĞRENME İÇİN KİLİT YETKİNLİKLER

Kadınlar ikinci bir şansı hak ediyor!

İÇİNDEKİLER ÖNSÖZ...9 GİRİŞ...11

MOLEKÜLER BİYOLOJİ VE GENETİKÇİ (MOLEKÜLER BİYOLOG)

TÜRKİYE DE SOSYAL PLANLAMA; SORUNLAR ÇÖZÜM ÖNERİLERİ: GİRİŞ VE EĞİTİM

TC. YÜKSEK ÖĞRETİM KURULU BAŞKANLIĞI Bilkent/ANKARA. 26 Temmuz 2006

TÜRKİYE'NİN BİLİM, TEKNOLOJİ, SANAYİ VE KALKINMA STRATEJİSİ ASST. PROF. DR. HAKKI ÇİFTÇİ (ÇUKUROVA UNİVERSİTY, TURKEY)

Her Okulun Bir Projesi Var

YABANCI DİL ÖĞRETMENİ

Tohum Türkiye Otizm Erken Tanı ve Eğitim Vakfı. Sayın Milletvekili, konusunda kamuoyunda bilinç oluşturmaya gayret etmekteyiz.

AB 2020 Stratejisi ve Türk Eğitim Politikasına Yansımaları

EK-2: İnşaat Mühendisliği Öğrenci Anketi

TÜRK EĞİTİM SİSTEMİNİN GENEL YAPISI

MALİYE YÜKSEK EĞİTİM MERKEZİ (MAYEM)

SAINT BENOIT FRANSIZ LİSESİ

Atatürk İlkeleri ve İnkılap Tarihi

Education at a Glance: OECD Indicators Edition

Yeni Sosyal Güvenlik Sistemi Üzerine Notlar

DÜNYA SERAMİK SAĞLIK GEREÇLERİ İHRACATI. Genel Değerlendirme

COĞRAFYA ÖĞRETMENİ TANIM. Çalıştığı eğitim kurumunda, öğrencilere coğrafya ile ilgili eğitim veren kişidir. A- GÖREVLER

Transkript:

EĞİTİM ve KÜLTÜRDE KİRLİLİK Prof. Dr. İsmail Halûk Gökçora Ankara Üniversitesi Tıp Fakültesi Yaşamak bir ağaç gibi tek ve hür Ve bir orman gibi kardeşçesine Bu hasret bizim N. Hikmet Ran Durum değerlendirmesi Türkiye, bunca yıldır fedakârlıkla ve kıt bütçe ile yatırım yaptığı beyinlerini kaybetmektedir! Dünya Ekonomik Formu nun 23 Mayıs 2006 tarihli raporunda; ülkemiz, her ne kadar, dünyanın ekonomik sıralamasında 18.likte yer alsa da, genel eğitimde 70. sırada, üniversite eğitiminde ise 68.dir. Gelişmişlik indeksinde ise 175 ülke arasında ancak 92. sırada kalmıştır. Devletin, anayasamızda belirtilen; sağlık, eğitim ve kültür hizmetleri, her geçen gün özelleştirme adı altında toplumun değil, kişisel ve başka ülkelerin çıkarlarına yönelen değişime uğramaktadır. Diğer bir deyişle; hakkımız olan hizmetlerin yerine getirilmesinde devletin kaçındığı ve bu hakların paraya yenik düştüğü bir döneme girmiş durumdayız. Eğitim sistemimiz ezberci, edilgen olmakla kalmayıp; özgün araştırmadan ve neden-sonuç ilişkisini kurabilen sorgulayıcı niteliklerden uzak, yaratıcılığı ve fikirleri bastırılmış,akılcılıktan uzak bir edilgenlikle kabullenen ve yalnızca söylenilenleri onaylaması beklenilen gençleri yetiştirmektedir. Bebek ve çocukta beyin gelişmesini ilk üç yılda yüzde 80 oranında tamamlamaktadır. Yaratıcılık özelliklerinin yok olmaması için baskı ve yasaklayıcı ortamda yetiştirilmemesi ve sürekli olumlu etkileyecek uyarılar verilmelidir. Bu nedenle eğitimin daha küçük yaşlara indirilmesi, dinsel ve dogmatik eğilim yerine bireyin aklını kullanmasını sağlayan çağdaş niteliğin özenle üzerinde durulması çok yararlıdır. Eğitim ve kültür yapılanmamızda Cumhuriyet imizin kuruluş yıllarında olduğu gibi belirlenen ve ivmelenen bir politika, artık bulunmamaktadır. Kırsal kesimde 35 yaş altındakiler şehirlere iş için göç edip, azalmaktadır. Nüfus bakımından Türkiye ile kıyaslanabilir Avrupa Birliği (AB) ülkelerinden, Almanya da 70 bin sağlık kurumu ve ancak 8 bin kilise bulunurken, Fransa da bu rakamlar 60 bin ve 9 bin düzeyindedir. Türkiye de ise tam tersine ve çok dikkat çeken bir durum söz konusudur: Yalnız 7 bin sağlık kuruluşuna karşılık 77 bin ibadet mekânı vardır. Bu durum; dinin vicdana, düşünceye, bilime, siyasete etkilemek yönünden daha da egemen olması amacıyla Türkiye de giderek yoğunlaşmaktadır. Devlet kurumları siyasal yapının kadrolaşmasıyla ve onaylanmayan yönetimlerin vekâleten yürütülmesiyle ancak işlerliktedir. Özellikle AB ye girme hevesinde olan Türkiye nin yanlış, şaşırtıcı ve ne aradığını bilmeyen politikaları dikkate alınmalıdır. AB ülkelerindeki milyonlarca islâma zorlamalı, abartılı ve göstermelik biçimde tanıtılan çok az sayıda (Ör: Atina, Paris vb..) ibadet yeri açılmıştır. Buna karşılık, Türkiye gibi halkın yüzde 99 unun islâm inancını seçmiş olduğu bir ülkede, AB nin hıristiyan misyonerleri yoğun çalışmakta, güncel hükümetin desteğini de yanlarına alarak maddesel çıkarlar ve yerli işbirlikçiler kullanarak bu dinin ibadet yerlerini (yüzlerce) ve sempatizanlarını (binlerce) sayıca artırmaktadırlar. Diğer yandan, UNESCO (Birleşmiş Milletler Eğitim, Bilim, Kültür ve İletişim Kurumu) ve OECD (Ekonomik ve Kültürel Kalkınma Kurumu) 2006 yılı raporlarına göre her yıl on binlerce hekim, mühendis, eğitimci, yönetici ve her alanda meslek sahibi, daha iyi bir yaşama ulaşmak için kuzey yarıkürenin zengin ülkelerine gitmektedir. Küreselleşme adına sadece Amerika Birleşik Devletleri (ABD), 1990 dan bu yana, gelişmekte olan ülkelerden (özellikle Hindistan, Çin ve Rusya dan) 900 bin in üzerinde yüksek eğitimli insan göçünü kabul etmiştir. Bu beyin göçü sonucunda; özellikle bilim insanları egemen ülke tarafından 1

kendi çıkarlarına yönelik kullanılmaktadır! Böylece, bilim-insanının yetiştirildiği (geride bırakılmış ya da kalkınmakta olan!) ülkeler beyinler ini elinden kaçırmakla, onlardan yararlanamamaktadır. Ülkesinde sağlık, kültürlü yetişmesi için yatırım yapılmış insan, nitelik ve yeteneklerini; çoğu kez anavatanının aleyhine kullanmak zorunda kalmaktadır. Özellikle ABD, ithâl ettiği eğitimli insanı kendi amaçları için kendi yönetimiyle uyumlu, sanki çağdaş köle ordusu gibi çalıştırmaktadır. Bu olay, eski Mısır da köle olarak kullanılan Yahudilerin durumuna benzer. Beklenilen Musa peygamber, onun ardı sıra gitmek, denizin yarılması ve karşıya geçmek midir? Günümüzde uygulanmasına yasayla karar alınan, yabancı hekimlerin ( -ki çoğu Türk hekimliğine çok katkısı olamayacak ve gelişmemiş islâm ülkelerinden seçilmiş olan hekimleri- ) Türkiye de çalışmaya başlayacak olması ilginçtir. Ülkeye artı katkı sunamayacak bu hekimlerin dil ve kültür sorunları bir yana, çoğu milletvekinin ortak olduğu özel hastanelerin ard arda açılması da gözden kaçmamalıdır. Kullanım dışı bırakılmaya çalışılan ve çoğu ihtisas veren; sanatoryum, devlet ve SSK hastanelerinde işsiz ya da işlevsiz bırakılan kaliteli Türk hekimlerinin, yeni açılan ve açılacak olan özel hastanelerde ucuza istihdam edilme tehlikesi de nasıl sonuçlanacaktır? Bu sorunun yanıtı, okuyucunun mantığına ve değerlendirmesine bırakılmıştır! 1999-2004 yılları arasında dünyada ülkeleri dışında yüksek öğretim gören nüfus; 1,75 milyondan 2,5 milyona çıkmıştır. Beş yıl içinde bile, %41 oranında artmış bulunan bu sayısal gerçeğin ardında özellikle (%67) Afrika kökenli, Arap ve Çinli öğrenciler vardır. Amerika Birleşik Devletleri (%23), İngiltere (%12), Almanya (%11), Fransa (%10), Avustralya ( %7) ve Japonya (%6) gibi oranlarda bu gezgin öğrencilerle karşılaşmaktadır. Öte yandan, OECD hükümetleri, son zamanlarda yüksek öğretim sistemlerini gözden geçirmeye ve yeniden yapılandırmaya gereksinim duymuşlardır. Ülkelerinin bilgi üretme, öğretme ve öğrenmenin merkezî olarak plânlanmasının genellikle verimsiz olduğu görüş-birliğine varmışlardır. Bu kavramları ışığında; toplumun ve ekonominin gelişmesinin belirli ölçüde özerk çalışan kurumlar gerektirdiği ve arz ile talebin düzenlenmesinde piyasa mekanizmalarının yöneticilerden daha etkin olduğu anlaşılmaktadır. Batı toplumları, sömürüye dayanan haksız gelirlerini paylaşmak istememektedir. Teknolojinin kültüre üstünlüğünü ispatlamaya çalışmaktadırlar. Sömürdüğü toplumların elinden kaçmaması için; renkli ve renksiz medyayı kullanmaktadırlar. Ne yazık ki Türkiye de burada edilgen ülkeler arasında bulunup, olumsuz etkilenmektedir. OECD, bilgi toplumuna ilerlerken kazançların âdil dağılımının sağlanması için; yaşam boyu öğrenim i temel bir strateji olarak ele almaktadır. Yetişkin eğitimi, yaşam boyu öğrenim çerçevesi içindeki en zayıf halkadır. Genelde yetişkinlerin ve özelde dezavantajlı yetişkinlerin öğrenime katılmalarının sınırlı derecede olmasına yol açan engeller bulunmaktadır. OECD ülkeleri, ilk çocukluk ve okul öncesi eğitimden (Ör: Avusturya, Kore ve Yeni Zelanda) yetişkin eğitimi ve işyeri eğitimine kadar (Ör: Danimarka, Finlandiya ve İspanya) uzanan, yaşam boyu öğrenim çerçevesindeki politik gelişmeleri ön-plândadır. Tüm ülkeler tarafından zorunlu okul yıllarındaki öğrenimin kalitesini arttırmak amacıyla geliştirilen politikalar, öğrencilerin kazanmaları gereken temel bilgi ve becerilerin daha net olarak belirlenmesi [ör. Belçika (Fransızca konuşan kesim), Almanya ve Japonya], öğrencilerin öğrenimi ve okulun etkinliğinin dışarıdan değerlendirilmesine başlanması (Ör: Hollanda, Norveç ve Portekiz), ve öğretmenlerin uzmanlığının arttırılmasını (Ör: ABD de okumayı öğretme alanında) içermektedir. Öğrenim hedeflerini ve hesap verebilirlik koşullarını belirleyen çerçevelerin benimsenmesi, genel olarak, okullara daha fazla etkinlik özerkliği de sağlayan (ör. Finlandiya ve İtalya) daha geniş kapsamlı bir reform paketi içinde yer almaktadır. Eğitim programları; vasıfsız gençlerin sayısını azaltmayı (Ör: Fransa ve Almanya), öğrencinin istencini (motivasyonunu) arttırmayı (Ör: İngiltere), ya da eğitim fırsatları açısından bölgeler arasındaki farklılıkların azaltılmasını (Ör: Kore) amaçlamaktadır. Ancak, toplumsal dezavantaj ve öğrenci yabancılaşması konularına çözüm bulunamamıştır. Çoğu 2

OECD ülkesinde, özellikle yüksek öğretim sektörü, reformların odağını oluşturmuştur. Bu değişimler genellikle performans konusunda dışarıya karşı daha fazla hesap verebilirlik çerçevesi içinde, kurumlara daha fazla özerklik verilmesi yönünde olmuştur. Bolonya Bildirgesi ile yüksek öğretim diplomaları için ortak bir çerçeve hedefi konmuştur. Bu bildirgede Avrupa da yüksek öğretim reformuna yönelik önemli bir ivme oluşturmuş, birkaç ülke tarafından (Danimarka, Almanya, Hollanda ve Norveç) yüksek öğretim diplomalarının yapısındaki değişikliklere dikkat çekilmiştir. 1990 dan sonra, tek kutuplu dünya dengelerinde; ABDi nin önderliğini sürdürmesindeki önemli sırlardan biri de; insanlara çekici bir merkez olması ve eğittiği, çalıştırdığı ithâl insanlardan yararlanmasıdır. Diğer yandan, Orta ve Güney Amerika ülkelerinde, Asya da ve Afrika toplumlarında önemli ölçüde hekim ve profesyonel eksikliği bulunmasına karşın, yetişen elemanlar doğrudan A B D, Kanada ve Avrupa ülkelerine göç etmektedir. Beyin göçü veren ülkelerin yüksek öğretim kurumları ise; böylesine bilim-insanı ve profesyonel göçünden etkilenerek, eğitim, kültür, sağlık ve sosyal hizmetlerde büyük sıkıntıya girmektedir. Bu karmaşık ve sömürülen ülkeler düzenindeki yerimizi daha ayrıntılı görmek için ülkemizdeki eğitimin yakın tarihi gelişmesini irdelemek gerekir. Türkiye de Eğitimin Tarihçesi 1. Cumhuriyet Öncesi Eğitim Sistemi: Selçuklularda ve diğer İslâm ülkelerinde olduğu gibi, Osmanlı Devleti nde de genelde dine dayanan bir eğitim sistemi vardı. Bu dönemdeki eğitim kurumları; çoğunluğu vakıf kuruluşu halk çocuklarına yönelik parasız sübyan okulları ve medreseler ile devletin üst kademelerine yönetici yetiştiren Enderun Mektebi (Saray Okulu) idi. Bu kurumlar başlangıçta gereksinimi karşılayan ve devrin bilimsel gelişmelerini izleyen kurumlarken, zamanla bu özelliklerini kaybettiler. 17.yüzyılın sonlarından itibaren batı karşısında ilk kez toprak kaybeden Osmanlı Devletinde bazı yenilik hareketlerine girişildi. İlk yenilikler orduda başlamış ve batılı anlamda askeri okullar açılmıştı. Gerilemenin sürmesiyle, batının üstünlüğünün kabûl edilmeye başlandığı 19. yüzyıldan itibaren, eski eğitim kurumlarının yanı sıra, diğer alanlarda da çeşitli düzeylerde çağdaş okullar açıldı. Bunlar Rüştiye, İdadî ve Sultanî adında orta dereceli okullarla, Tıbbîye (1827), Harbîye (1834), Mülkiye (1859) ve Darülfünûn (1863) gibi yüksek okullardı. Ancak, bu durum ülkede mektep/medrese ikiliğini oluşturdu. Ayrıca, azınlık (Rum, Ermeni, Yahudi) ve yabancı devletler tarafından açılan misyoner okulları da eğitimdeydi. Farklı din, dil ve kültüre dayalı programlarla değişik düşüncede kuşakların yetiştiren bu kozmopolit eğitim sistemi, Cumhuriyet dönemine kadar sürdü. 2. Atatürk Dönemi Milli Eğitim Politikası: Millî Mücadele Hareketi nin başarısından sonra, Türkiye yi çağdaş uygarlığa ulaştırmayı ve diğer ülkeleri de geçmeyi hedefleyen Atatürk, köklü devrimlere girişti. Siyasal erkin kontrolünde, devrim karşıtı etmen yok edildi. Hedef alınan ana düşünce; ulusal bir eğitim programıyla millî, çağdaş ve lâik bir toplum oluşturmaktı. Ulusal savaşımın kazanılmasında etken; birlik ve ulusal bilinç anlayışı eğitimin temelini oluşturdu. Osmanlı dan farklı olarak, ulus birliği ni temelinde devlet kuran Türkiye, eğitim politikasını da ulusal yapıda gerçekleştirdi. Millî eğitimin amacı; ulusal egemenlik ve tam bağımsızlık ilkelerini benimsemiş, ulusal birlik ve bütünlüğe önem veren nesillerin yetiştirilmesi olarak belirlendi. Bu dönemde millî eğitimin, çağdaş ve lâik özellikler taşıması için özenle çalışıldı. Türk toplumunun çağdaşlaşabilmesi için eğitimin dinin tesirinden kurtarılarak lâik temellere göre yeniden düzenlenmesi gerekti. Böylece, millî ve lâik bir eğitim politikası ile dinsel temele bağımlı ümmet toplumundan vatandaşlık ilkesine bağlı ulus topluma geçiş sağlandı. Millî eğitim politikası halkçı nitelik kazandı. Daha çok ilk ve orta öğretimde belirgin ortaya çıkan bu özellik, fırsat eşitliğinin yaratılması, okulların bütün ülke çocuklarına açık ve parasız hale getirilmesi anlayışı ile kendini gösterdi. 3

2.1. Öğretimin Birleştirilmesi Yasası ve Uygulamaları: 3 Mart 1924 de kabul edilen, 430 sayılı öğretimin birleştirilmesi yasası (Tevhid-i Tedrisat Kanunu) ile kadın ve erkek eşit haklardan yararlanmak koşuluyla, tüm okullar Millî Eğitim Bakanlığına bağlandı. Medreseler kapatıldı. İstanbul Darülfünûnuna bağlı İlâhiyat Fakültesi ile ülkenin değişik bölgelerinde İmam-Hatip Okulları açıldı ve azınlık-yabancı okullarıyla birlikte devlet denetimine girdi. Farklı programlarla eğitim yaparak ikiliğe yol açan mektep-medrese ayrılığına son verildi. Eğitim programları ulusal ve lâik esaslar çerçevesinde yeniden düzenlendi. Ders kitapları dönemin politikasına uygun hazırlandı. Ders kitaplarında eskiye ait bilgiler azaltıldı. Ulusal eğitim politikası çerçevesinde Cumhuriyet ideolojisini yerleştirecek ulusal şuuru uyandırıcı konulara ağırlık verildi. Eğitimde sağlanan bu birlik ve lâik uygulamaları izleyen 1930 lardan itibaren kültürün ve dilin ulusallaştırılması ve yabancı sözcüklerden kurtulma ile yeni Türkçe sözcükler türetme yolunda çalışmalara önem verildi. 1928 de Lâtin harflerinin kabulünden sonra hem yeni harfleri öğretmek hem de okur-yazar oranını arttırmak ereğiyle Halkevleri, Halk Okulları açıldı. Atatürk ün başöğretmenliğinde yürütülen çalışmalarla harf devrimini yaygınlaştırmak için 16-45 yaş arasındakilere kurslar düzenlendi. Bu kurslarda daha çok okuma yazma, aritmetik, sağlık ve yurt bilgisi derslerine ağırlık verildi. Ayrıca açılan Halk Okuma Odaları ile okuma alışkanlığı kazandırılmaya çalışıldı. 1926 dan itibaren ortaöğretimde karma eğitim başlatılarak, kız ve erkeklerin aynı okulda aynı programla bir arada okumaları sağlandı. 2.2. İlk ve Ortaöğretimdeki Gelişmeler: 1920 lerde Türkiye de okuma yazma bilenlerin oranı yüzde 10 civarında varsayılmaktadır. Cumhuriyet Türkiye sinde yöneticiler, önceliğe ilköğretimi almışlardır. İlköğretim yaygınlaştırılarak parasız ve zorunlu hale getirilmiştir. İlkokuldaki eğitimle çocukların ulusal yaşama ve vatandaşlık kültürüne hazırlaması amaçlanmıştır. Ortaöğretim ise ortaokul ve lise olarak iki devreye ayrıldı. Ortaokullar liseye, liseler de yüksek okullara öğrenci hazırlayan kurumlar oldu. Ortaöğretim, mesleksel bilgi ve becerilerin de verilmesi gereken yerler olarak görüldü. Türkçe ve edebiyat gibi derslere ağırlık verildi. Liselere ilk kez sosyoloji dersi konuldu. (Ne yazık ki, günümüzde; akılcı düşünme ve muhakeme etmeyi geliştiren mantık ve felsefe dersleri ile sosyal iletişimi ve sosyal sorumluluk bilincini geliştiren sosyoloji dersleri lise eğitim müfredatından tamamıyla çıkartılmıştır!) Çağrılı yabancı uzmanların bilgi ve deneyimlerinden yararlanıldı. Cumhuriyetin ilk yıllarından itibaren eğitim alanında gösterilen çabalarla yüzde 10 civarındaki okur-yazar oranı; 1935 de yüzde 19 a, 1940 da ise yüzde 22 ye çıkarıldı. Kadınların okur-yazar oranı düşüktü. Bu veriler; 1935 de erkeklerdeki yüzde 23 lük oran kadınlarda yüzde 8 civarındayken, 1950 lere gelindiğinde erkeklerde yüzde 55 e çıkarken kadınlarda yüzde 25 e ulaşmıştır. Bu veriler kırsal kesimdeki kadında daha da düşüktür. Dünyadaki aydınlanma süreciyle; bilimin, düşünmenin temeli olduğu açık şekilde anlaşılır. Batı ülkeleri okullarını, iş okulu ilkesine göre düzenlemeye başlarlar. Akıl yoluyla (soyut) düşünmenin önemini birçok ulus anlamaya başlar. Teknolojiye ulaşamayan ulusların geçim kaynakları hızla bozulur. İlaç, aşı, gübre, çeşitli araç ve gereçlerinin sayısı gelişmiş ülkelerde sürekli artarak vazgeçilemez hâle dönüşür. Tüm Avrupa ulusları bu yenilikleri yakalamak için var güçleriyle çalışmaya başlarlar. Önemli nokta; bilim ve teknolojinin yaratıcısı insanoğlunun, bu gelişmelere ulaşmayan toplumları sömürmesi ve köle olarak kullanmasıdır. Atatürk ve arkadaşları çağdaş eğitimin kurulması için bütün olanakları kullanırlar. Bu anlayışa göre 17 Nisan 1940 ta çıkarılan 3083 sayılı yasayla Köy Enstitüleri kurulur. 1940 lı yıllarda İsmail Hakkı Tonguç, kurucusu olduğu Köy Enstitülerinde öğrenciye katılımcılık sağlar; onlara sorumluluk ve yönetimde yer verir. (Bu okullar, köy kökenli olan akıllı ve gelişmeye açık çocukların kendi yetenekleri doğrultusunda ve köylerin gereksinim duydukları çok geniş bir alanı kapsayacak doğrultuda eğitim vermeye başlamışlardır. Köy Enstitülerinden uygulama ve üretimle birlikte bilgilenerek yetişen 4

gençlerin, kendi köylerinde bu bilgi ve deneyimlerini kullanması; köylerinin gelişimlerine, üretimlerine katkıda bulunacak kişilere ön ayak olmaları, hem kırsal üretimi artırmış hem de köylünün kendi köyünde, kendine yetecek ve mutlu bir şekilde yaşamalarına olanak tanımıştır. Köylerinde mutlu olan ve karınları doyan bu insanlar, günümüzde olduğu gibi şehre göçmeyi akıllarına bile getirmemişlerdir.) 2.3. Yükseköğretimdeki Gelişmeler: İnsan haklarının başında bireyin, yetenekleri ölçüsünde eğitimden en üst düzeyde yararlanarak kendisi olabilmesi gelmektedir. Her ülkenin en son bilgi ve teknolojileri kullanarak çağdaş uygarlığın güçlü, huzurlu ve onurlu bir üyesi olabilmeyi hedeflemesi ise hakkı ve görevidir. Bu yüzden hem kişisel hem toplumsal bakımdan günümüzde bilgi, teknoloji ve eğitim en büyük güç olmuştur. Kaynağı olan üniversite de toplumun ayrılmaz bir bütünleyicisi ve yönlendiricisi haline gelmiştir. Üniversiteler, birey ve toplum için yaşam ve varlık nedenine dönmüştür. Yükseköğretim bütün ülkelerde ve uluslar arası ortamlarda önceliklerin başında gelmektedir.klâsik ve yaygın anlatımıyla çağı yaratan ve üstünlükle varlıklarını sürdüren ülkeler yükseköğretimde kitlesel eğitim, seçkin eğitim, sürekli eğitim, akreditasyon, standardizasyon ve temel bilimsel araştırmalara ağırlık verme gibi çağdaş ilkeleri benimseyip uygulayanlardır. Daha Cumhuriyet in kuruluşunda bu bilince sahip yeni Türk Devleti, Darülfünunu bu işlevleri yerine getirecek bir yapı ve işleyişe kavuşturmak için yoğun çaba harcamış ve bu arada toplumsal gereksinimleri karşılayacak yeni yükseköğretim kurumları kurmuştur. Çağdaş toplum için kadrolar yetiştirmek ve bilimsel usu yerleştirmek için yüksek öğretimde düzenlemelere gidildi. İstanbul Darülfünûnunda reform yapıldı. Cenevre Üniversitesi pedagoji profesörlerinden Albert Malche Türkiye ye çağrılarak eğitimdeki reforma yönelik önerisi istendi. Malche, 1 Haziran 1932 de raporunu Türk Hükümetine sundu.malche Darülfünunla ilgili raporda, kurumun bilimsel yetersizliğinin düzeltilmesi için araştırmaya ve yabancı dil derslerine ağırlık verilmesi önerilmekteydi. Millî Eğitim Bakanlığı, üniversite reformu konusunda yalnız Malche dan değil, Darülfünun Divanı, fakülte meclisleri ve fakülte reislerinden de reform tasarıları istemiştir. Atatürk, Malche ın raporuna sadece bir üniversite sorunu olarak bakmamıştır. Bu rapordan çıkartılacak derslerle, düşündüğü geniş çaplı kültür değişimiyle üniversitelerin toplumu çağdaş uygarlık seviyesine çıkarmak için öncü olacağının bilincindedir. Sonuçta; Milli Eğitim Bakanlığınca hazırlanan bir rapor Bakanlar Kuruluna sunulmuş, Bakanlar Kurulu da 15 Mayıs 1933 tarihli toplantısında konuyu Meclise götürmüştür. Darülfünunun ortadan kaldırılarak yerine İstanbul Üniversitesi nin kuruluşu 31 Mayıs 1933 tarih ve 2252 sayılı kanun ile gerçekleştirilmiştir. Üniversite teşkilatı ile ilgili 2467 sayılı kanun ise 29 Mayıs 1934 te kabul edilerek TBMM den çıkmıştır. 20 Mayıs 1933 te Malche in başkanlığında Talim ve Terbiye Dairesi üyeleri Avni (Başman) ve Rüştü (Uzel) Beyler, Mühendis Mektebi Müdürü Kerim (Erim) ve Ankara Lisesi Müdürü Osman (Horasanlı) Bey den oluşan bir Islahât Komitesi oluşturuldu. Çalışmalar sonucunda yeni üniversitenin kadrosu kuruldu. Ayrıca, 1933 te iktidara gelen Adolf Hitler in zulmünden canını kurtarmak için yurt dışına kaçan yüzlerce Alman bilim-insanından bir bölümü detürkiye ye çağrıldı. Gelen profesörlerin büyük bir kısmı İstanbul Üniversitesi nin Tıp, Fen, Edebiyat ve İktisat fakültelerinde çalıştırıldı. Ankara da Hukuk, Dil ve Tarih-Coğrafya, Siyasal Bilgiler Fakültesi ile Ankara Devlet Konservatuarı, Hıfzısıhha ve Yüksek Ziraat Enstitüleri, Numune Hastanesi gibi kurumlarda da az sayıda yabancı bilim-insanına da görev verildi. Bilim yuvası olarak düşünülen üniversite, Edebiyat, Fen, Tıp ve Hukuk Fakülteleri olarak yeniden düzenlendi. Tevhid-i Tedrisat Kanunu gereği açılan İlahiyat Fakültesi İslam Tetkikleri Enstitüsü ne dönüştürüldü. Ayrıca, Türk İnkılabı Enstitüsü, Kimya Enstitüsü ve Morfoloji Enstitüsü gibi araştırma kurumları açıldı. Cumhuriyetin onuncu yılında gerçekleştirilen bu düzenlemelerin yanı sıra, Ankara da 1925 de açılan Hukuk Mektebi 1934 de Hukuk Fakültesi haline getirildi. Gazi Eğitim Enstitüsü 1926 yılında oluşturuldu. Daha önce açılan Ankara Yüksek Ziraat Mektebi 20 Haziran1933 te çıkartılan 2291 sayılı 5

yasayla Yüksek Ziraat Enstitüsü olarak düzenlendi. 1930 lardan sonra takip edilen milli kültür politikası gereğince Türk dilinin ve tarihinin bilimsel metotlarla araştırılması için Ankara da Dil ve Tarih-Coğrafya Fakültesi kuruldu (1936). Aynı yıl eski Mülkiye Mektebi, Siyasal Bilgiler Okulu adıyla Ankara da yeniden düzenlendi. Ankara Üniversitesi ni (1946) oluşturan bu okullarla Türkiye de yüksek öğrenimin gelişmesi ve yaygınlaşması sağlandı. 2.4. Azınlık ve Yabancı Okulları: Bu kurumlar değişik etnik köken ve dini inanca sahip unsurların bir arada yaşadığı Osmanlı topraklarında açılan ve serbestçe çalışmalarını sürdüren eğitim kurumlarıydılar. Ayrıca, yabancılara verilen kapitülasyonlar ve bu ülkelerin Türk toprakları üzerindeki misyonerlik çalışmaları, 19. yüzyıla gelindiğinde, sayılarını gittikçe arttırmalarına yol açtı. Başlangıçta hıristiyan çocukları ile yabancıların eğitimi için misyonerler tarafından açılan katolik ve protestan okulları, zamanla ait oldukları ülkelerin bölgedeki emperyalist emellerini gerçekleştirmede araç olarak kullanıldılar. Bütün bu gelişmelerin farkında olan Gazi Mustafa Kemâl onları engellemek için 24 Temmuz 1923 te imzalanan Lozan Antlaşmasını uyguladı. Dinsel propaganda yapmamaları ve yasalara uymaları koşuluyla Rum, Ermeni ve Yahudilere ait azınlık okulları antlaşmanın 40. ve 41.maddeleri gereğince, yabancı okulları ise Lozan a ekli mektuplarla Türkiye deki işlevlerini sürdürebileceklerdi. Büyük bir kararlılıkla yürütülen ulusal ve lâik eğitim politikası sonucunda sayıları binlerle ve yüzlerle açıklanabilen bu okullar, sadece İstanbul, İzmir ve Mersin gibi kıyı şehirlerinde olmak üzere onlar düzeyine düşürülebildi. Sonuç Artan iletişim olanaklarıyla küçülen dünya ve birbirlerinden, yaptıklarından haberdar olan insanoğlu, bugüne kadar karşılaşmadığı önemde kendisini, yaşamını ve geleceğini olumsuz yönde etkileyecek küresel ısınmanın tehdidi altına girmiştir. Bundan sonraki davranış ve eylemlerimizin uygulayıcısı durumunda olan çocuklarımızın, yetişmeleri, bilgi ve kültürlü olmaları, doğru girişimlerde bulunmaları yönünden son derece iyi eğitilmeleri gerekir. Çocuklar, aile, okul ve geniş topluluktan oluşan iç içe geçmiş üç çevre içinde büyürler. Gelecek kuşakların iyi veya kötü yetişmesinde, bu çevrede herkes eşit oranda sorumludur. Çocuklar ve gençler; adâlet, vatana hizmet, topluma güven, insanlığa faydalı olma gibi değerleri aileden ve okuldan alır. Eğitimde örnek olmanın büyük önemi vardır; anne-babalar, öğretmenler ve toplumun bütün fertleri, yaptıkları hareketlerin çocuklara ve gençlere örnek olacağını düşünmeli ve bu sosyal sorumluluk bilinciyle davranmalıdırlar. Diğer yandan günümüzde çocuklarımız arasında da yaygın kullanımı ve etkileşimi bulunan; INTERNET Amerika Birleşik Devletleri Genel Kurmayı nın, çok zekice ve sinsi bir davranışıdır. Tüm dünya ülkelerinin kullanımına sunduğu karmaşık makine ve ağ şebekesinden oluşan INTERNET; günlük yaşamımızda kullanan hemen herkesin banka, haberleşme, ticaret ve araştırma gibi işlemlerini kolaylaştıran bir girişimdir. Yaratılan sloganlar, tanıtılar; 21. yüzyılda bilgisayar kullanıcısı olmayan bireyin, 20. yüzyılda eli kağıtkalem tutmayan bir kişi kadar cahil düzeyinde kabul edileceğini ileri sürmektedir. Çocuklar ve gençlere ulaşmak için son derece alımlı renkler ve canlandırmalarla sunular oyunlar, bilmeceler, haberleşme, müzik, resim ortamları kullanılmaktadır. Ancak insan aklının yönlendirmesiyle çalışan bir sistemde her türlü yanlış bilgi ve yönlendirmenin var olabileceği de unutulmamalıdır. Bunun yanı sıra sahtekârlık, tuzaklar ve istenmeyen görüntüler de karşılaşılmaktadır. Çocuk ve genç eğitiminde son derece sakıncalı olan durum, erişkin yaşamda da zararlı sonuçlara neden olmaktadırlar. Diğer yandan, ABDi, çeşitli masum görünüşlü ve kullanıcı yardımcısı niteliğindeki mektup iletişim sistemleri ya da ağ sayfaları ve mektuplarla iletilen virüsler ve solucanlar la dünyada olup biteni, her iletişim kapsamını toplayan ve büyük bilgi merkezi haline dönüştüren komplosunu 1980 li yıllardan bu yana ve hızla tüm dünyaya yaymaktadır. Bilgi kuvvettir kavramından ilerleyen egemen 6

güç; bilim-kurgu eserlerinde olduğu gibi, dünyanın tek hakimi olma yolunda ve ihtirasla ilerlemektedir. Kullanıcıların bunun bilincinde olması gerekir. Bilgisayarlar, bilgi-işlem sistemleri, iletişim ağları insanlar tarafında icat edilmiş ve insan akıl ve davranışlarının tüm fazlalık ve eksiklikleriyle hizmet veren pasif (akılsız) makineler, kablolar ya da elektromanyetik dalgalardan oluştuğunun unutulmaması gerekir. Kısaca; bilgisayar dizgelerinin ancak kullanıcısının aklı kadar insana hizmet verdiği asla göz ardı edilmemelidir. Türkiye Millî Eğitim sisteminde okullarda bilgisayarlaşma ve maddi gücü yeterli olan ailelerin temin edebildikleri kişisel bilgisayarlar, internet kahvehaneleri bu alanda yaygın kullan görmektedir. Son derece olumlu ve hızlı iletişim olanakları (elektrik pili, uydu anteni bulunan) en ulaşılmaz yörelere kadar girerken, aynı sistemin bireyin aleyhine de işleyebileceği hep akılda tutulmalıdır. Eğitimde fırsat eşitliği ilkesi, demokratik toplumların temel koşullarından birisidir. Eğitimde fırsat eşitliğinin sağlanabilmesi için Türkiye Cumhuriyeti devleti sınırları içinde yaşayan tüm özel eğitime gereksinimi olan bireylerin ; engelliler, üstün yetenekliler, kültürel farklılığı olanlar, sınıfta öğrenme riski oluşturanlar ve hâttâ üzülerek de olsa, çağdaş düşünceden yoksun babaları tarafından okula gönderilmeyen kadınlarımızın gereksinimleri doğrultusunda eğitim almaları sağlanmalı ve bu eğitimin en az kısıtlayıcı ortamda sürdürülmesi hedeflenmelidir. Türkiye Cumhuriyeti nin eğitim politikası, Mustafa Kemâl Atatürk ün döneminde, her şeyden önce ulusal nitelikteydi. Ancak, burada eğitim politikalarının, kültür devrimiyle birlikte değerlendirilmesi; konuya değin daha açık bir fikir edinmemize yardımcı olacaktır. Atamızın manevi mirasçıları olarak gördüğü; bilimle birlikte yaşayan insanların olması gerektiği gibi; akla, ilime dayalı lâik ve çağdaş özellikler taşımaktaydı. Öncelikli sorun Osmanlı dan kalan halk cehaletinin ortadan kaldırılmasıydı. Bu amaçla parasız eğitim esas alındı ve ilköğretim bütün ülke çocuklarına zorunlu kılındı. Eğitim merkezileştirilerek bu alandaki çalışmalar Millî Eğitim Bakanlığı nın sorumluluğuna verildi ve bir devlet politikası haline getirildi. Yeni devletin kısa sürede gelişip kalkınmasını sağlayacak kadrolar yetişmesi için mesleki ve teknik eğitime ağırlık verilerek öğretimin her kademesinde pratik yaşamda işe yarar bilgilerin verilmesi esas alındı. Bu yıllardaki okullaşma oranının yüksekliği büyük bir ileri görüşlülükle bu konuya eğilimliğini göstermektedir. Tüm ekonomik zorluklara karşın, Türkiye de, yalnız 1923-1932 yılları arasında bile; büyüklü küçüklü 2650 yeni okul binası yaptırılmış olması, çok ilgi çekicidir. Türkiye nin ve özellikle kırsal kesimin kalkınmasını sağlayacak; Köy Enstitüleri projesi ve uygulaması yaşatılabilseydi, Kemâlist devrim ve Anadolu insanının aydınlanması kesintisiz sürecek, toprak reformu yapılacak, sosyal adâlet gerçekleştirilecek, köylülerimiz yabancı ülkelerde daha iyi yaşam koşulları aramak zorunda kalmayacak, köylerimiz boşalmayacak, kentlerimizin gelişmesi böylesine çarpık olmayacaktı! Halkın denetleme mekanizması ve bunun siyasal erk üzerine etkinliği; Batı eğitim sisteminde oto-kontrol görevi görmektedir. Ancak, Türkiye deki güncel koşullarda demokrasi ile yönetilen ülkemizde halk, yalnızca kültürü ve eğitimiyle maddesel çıkarlara yenik düşmekle kalmamış, yöneticilerini denetlemesi son derece kısır ve hâttâ tıkalı duruma gelmiştir. Egemen Batı toplumları, ellerinde bulundurdukları ve sürekli satın aldıkları basın yayın organlarıyla yönlendirerek, bazı bilgileri saklayarak, diğerleriyle heveslendirerek ülkemizi ve halkımızı kendi amaçları doğrultusunda kullanmayı sürdürmektedir. Türkiye deki siyasal islâm ve siyasal sermaye ülkemiz ve dünya üzerinde egemenliğe soyunanlar tarafından kullanılarak devletimizin ulusal ve sosyal yapısı yok edilmeye çalışılmaktadır. Eğitim ve kültür yapılanmasının, plân ve programlarla yürüyebildiği yadsınamaz bir gerçektir. Yapılacaklar, zaman içindeki eylemi ve kapsamı geniş tabanlı olarak hazırladıktan sonra, iktidarlara düşen akıllı yaklaşım, bunları kökten değiştirmek, yok saymak değil; küçük düzeltmelerle gerçekleştirmeye çalışmaktır. 7

Kültür ve Eğitim alanındaki kirlilikten kurtulmak ve sağlıklı bir gelecek yetiştirmek için aşağıdaki kuralları öneririm: 1. Geleceğimizi çocukların oluşturacağı asla unutulmamalı ve Atatürk ün Gençliğe Hitabesi kesin bir kılavuz olmalıdır. 2. Bağımsızlığımız, ulus devletimiz, kültürel mirasımız büyük bir titizlikle korunmalıdır. 3. Bilim ve teknolojinin önemi, elde edilen ürünlerin pazarlanarak paylaşılması gereği vurgulanmalıdır. 4. Çağdaş teknoloji ve kültürle gelen çoklu ortam ve iletişim olanaklarının içeriği, yarar ve yeterliliği ve eksiklikleri, zararları halka öğretilmelidir. 5. Türkiye de kızı erkeği, engelsizi engellisi herkes eğitim hakkını kullanabilmelidir. 6. Anaokulu zorunlu kılınmalı ve çocuğun yaratıcılığı üzerinde işlenmelidir. 7. İlk ve orta öğretim birleştirilmeli ve zorunlu hale getirilmelidir. 8. Topluma eğitimin önemi, kültüre saygılı olmanın niteliği ve kitap okuma alışkanlığı kazandırılmalıdır. 9. Lise dönemi mezununu yüksek öğretime girmesini engellemeye çalışan bir sistemden uzaklaştırılarak, gençlerin meslek yüksek okullarında üstün başarıma ulaşacakları inancı yaygınlaştırılmalıdır. 10. Bilim gerçek anlamında ve etik kuralların aileden itibaren öğretildiği ortamda, başkalarını kopyalayan özelliklerde değil, yaratıcı ve özgün niteliğiyle Türk toplumunun gereksinimlerine yönelik yapılmalı, sahte bilim ya da bilim karşıtlarına fırsat verilmemelidir. Başlangıçta Türkiye'de yetiştikten sonra yabancı ülkelere ileri eğitim ya da daha iyi iş olanakları bulmak ereğiyle giderek oralarda kalan, yabancıların kalkınmasına hizmet eden bilim adamlarımıza sahip çıkmalıyız. Böylesine davranışlar dünya üzerinde ilk canlının oluşumu, ilk protein molekülünün meydana gelişi gibi çok dikkat ve özel doz gerektiren olaylara benzer. Çağdaş açıklamaya göre proteinlerin oluşumu su içinde seyreltik kimyasal maddelerin uzaydan gelen ışınımların (radyasyon) etkisiyle cana kavuşmasıyla başlar. İşte; her ne kadar efsane niteliği taşısa da pek inandırıcı olmasa da, yaşam denen gerçek, bu şekilde ortaya çıkmıştır. Işınımın şu anda sayrılıkların tanısında ve sağaltımında çok yararlı olması gerçeği, aynı olayın dozu arttığında tüm yaşama son verebilecek bir nükleer bombadan da çıkabileceği gerçeğini bizlere unutturmamalıdır. Benzer gerçek, çok tehlikeli ve etkin bir zehir olan siyanür ün yaşamı sona erdirdiği kadar bedenimizin gereksinimi olan oksijenin taşınmasında temel molekül rolünü gören kırmızı-küreler içindeki hemoglobin yapılanmasında yer alan siyanokobalamin in de çekirdeğini oluşturduğudur. Burada da denge ve doz, ölüm ile yaşam arasında gelip giden özelliktedir. Evrenin oluşumunda böylesine çelişkiler yaşamı daha da ilginç kılmaktadır. Mustafa Kemâl Atatürk ve arkadaşları kurdukları, Türkiye Cumhuriyeti öğretmenlerinden gençlerin Fikri hür, vicdanı hür, irfanı hür nesiller olarak yetiştirilmesi istemiştir. Bir taraftan çok düşük olan okur-yazar oranı arttırılmaya çalışılırken, diğer yandan Türk toplumunu muasır medeniyetler seviyesine çıkaracak, cumhuriyet ilkelerine bağlı, diline, tarihine ve kültürüne saygılı, bilimsel zihniyeti benimsemiş ulusal bilince sahip gençlerin yetiştirilmesi için büyük gayret sarf edilmiştir. Eğitimciler ve öğretmenlerimiz tüm olanaksızlıklara ve karşı akımlara rağmen, büyük bir özveriyle gerekeni yapmaya çalışmıştır. Sorun siyasal erktedir. Hükümetle (Yüksek Öğretim Kurulu) YÖK ün anlaşmazlık içinde olduğu günümüzde; 2 milyon gencin üniversitelerarası giriş sınavlarında başarım şansı 8

(üniversitede eğitim görebilme olanağı) sadece yüzde 10 olduğu gerçeği dikkate alınır ve gençlerimize sahip çıkılmasında böylesine ilgisiz kalınırsa, gençlerimiz olumlu bir biçimde yönlendirilmezse ülkenin geleceği hiç de parlak görünmez. Bu nedenle, bizleri yetiştirdikleri ve hâlâ büyük gayretle görevlerini sürdürdükleri için burada onlara teşekkürü bir borç bilirim.türk insanının çağdaş eğitimine emek veren her eğitmene, kültür ve sanat insanına saygılarımla, Kaynakça 1. Ataünal A: Cumhuriyetin 75.yılında yükseköğretim. Önsöz. Ankara 29.10.1998 2. Ataünal A: Türkiye de yükseköğretim (1923-98), yasal düzenlemeler ve değerlendirmeler. Ankara, 1998, s 15-19 3. Gökçora İH: Şiddetli akıntıya karşı Türkiye nin bilime kavuşması: Bilinçli, nitelikli ve yaygın eğitim! Universite-Toplum Dergisi 2006 (4) 1-5 www.universite-toplum.org 4. Eşme İ: Türkiye nin eğitim kalkınmasında Köy Enstitüleri. Cumhuriyet Gazetesi 16.03.1999 5. Gazalcı M: İki Türkiye nin iki eğitimi.yeniden İmece 2006:(12) 90-91 ISSN 1306-5432 6. Okçabol R: Türkiye nin yükseköğretim stratejisi (Taslak Raporu)! Yeniden İmece 2006: (12) 27-29 ISSN 1306-5432 7. Ortaş İ: Sorun internet te değil, ne aradığını bilmeyen eğitim sistemimizde. iortas@cu.edu.tr 8. OECD: Education policy analysis: 2003 www.oecd.org 9. Şahin O: Devrimini yitiren Türkiye. Yeniden İmece 2006:(13) 28-30 ISSN 1306-5432 10. UNESCO: From brain drain to brain gain. Focus 2007; (18) 4-8 www.unesco.org 11. UNESCO Türkiye Milli Komisyonu: Cumhuriyet Dönemi Eğitimcileri. www.unesco.org.tr 12. Uzbay İT: Türkiye nin çağdaş uygarlığı yakalama hedefinde bilimin yeri. Silahlı Kuvvetler Dergisi 2007; 126 (391) 62-75 ISSN 1300-0063 j7obs@tsk.mil.tr 9