Seçimler Sonrası Türkiye Ekonomisinde Kredi Balonu 3 Mart yerel seçimleri ve öncesinde yaşanan siyasi kriz, dünya ekonomisinde önemli gelişmelerle çakıştı. Bu açıdan bakıldığında, seçimlerden güçlenerek çıkan, ayrıca bir veya iki yıl içinde yapılacak iki önemli seçime hazırlanan AKP Hükümeti nin aslında zamana karşı yarıştığı söylenebilir. AKP nin 12 yıla yayılan seçim başarısının, özellikle 28 dünya finansal krizi sonrası oy oranlarını artırmasının elbette birçok nedeni var. Burada ekonomik indirgemecilik yapmak niyetinde değilim. Fakat ortada savaş, büyük bir doğal afet gibi dönemsel olarak belirleyici görüngüler olmadığında, ekonominin orta vadede siyasi yapıyı şekillendiren en önemli faktörlerden biri olduğu rahatça söylenebilir. Bu durum, AKP Hükümeti için de geçerli: AKP Hükümeti geçen 5 yılda emekçi ve orta sınıfların gerçek gelirlerinde kayda değer bir artış sağlayamadı. Aksine gelir eşitsizliği olduğu gibi devam etti. Fakat dünya konjonktürü Türkiye ye bol miktarda ve ucuz sıcak para girmesini temin ettiği için şirketler ve hanehalklarının üretim/tüketimi, her iki kesimin de aşırı borçlanmasıyla finanse edildi. Bu finansman elbette farklı kredi türleriyle gerçekleştirildi. Böylece, birçok kamuoyu araştırmacısının da belirttiği gibi, alt ve orta sınıflar gerçekte sahip olmadıkları bir geliri tüketmenin keyfini çıkardılar ve kendilerini bir süreliğine bir üst tabaka nın yaşam standartlarına sahipmiş gibi hissettiler. Bu, kuşkusuz, çok önemli bir sosyolojik değişim di. Şimdi, gelişmekte olan piyasalar (GOP) denilen ülkelerin ekonomik durgunluğa girmeye başladığı yeni bir dönem söz konusu. Sorun şu: GOP ların ekonomileri dikkat çekici şekilde büyürken, şirketler ve hanehalklarının yatırımları/tüketimi artıyor, böylece birçok sektörde balonlar oluşuyordu. Türkiye deki gayrimenkul piyasası bu açıdan iyi bir örnek oluşturuyor. Balon, hisse senedi, devlet tahvili, konut ya da arsa olsun, varlık fiyatlarını yapay şekilde, yani söz konusu artışı destekleyen gerçek ekonomik temellerden yoksun olarak artması demek. Yüksek fiyat artışı, borçlanma yoluyla yaratılan talep sayesinde meydana geliyordu. O halde, GOP lar ne kadar süreceği tam belli olmayan bir ekonomik durgunluk dönemine girer ve uluslararası piyasalardan
borç bulmak zorlaşırken, bu fiyat düzeyleri nasıl korunacak? Muhtemelen korunamayacak. O zaman, örneğin, şu anda 4 bin TL lik daire sahibi olan bir aile, bir süre sonra aynı dairenin 25 bin TL ye düştüğünü görecek. Sonuçta, bir servet kaybı yaşayacak, eskisi kadar tüketim yapamaz hale gelecek ve üstelik kredi borçlarını geri ödemekte zorlanabilecek. Gerçekte ait olduğu sınıfın koşullarıyla yüzleşmek durumunda kalacak. Bu da önemli sosyolojik değişimleri beraberinde getirecek. İkincisi ise, bu yazıda asıl üzerinde durmak istediğim kredi balonu meselesi. Kredi balonu, bir bankanın, şirketin ya da hanehalkının özsermayesi/geliriyle orantısız şekilde borçlanması anlamına geliyor. Dolayısıyla devran dönüp ülke ekonomisi durgunluğa girdiğinde, gerek bankalar gerekse hanehalklarının geliri azalıyor ve bu süreç sonunda adı geçen birimlere kredi açmış olan bankacılık sistemi zorlanmaya başlıyor. Türkiye de doğrudan yurtdışı bankalardan ve fonlardan dövizle borçlanan reel sektör şirketlerini ise bir sorun daha bekliyor: Gelirleri çoğunlukla TL cinsinden, oysa borçları dolar üzerinden alınmış; üstelik GOP lardan sermaye çıkışı nedeniyle TL, dolar karşısında değer kaybediyor. Bu da borçların durduk yerde artması demek. Dünya Konjonktüründeki Değişmeler: FED in, Parasal Genişleme Programını (QE) Azaltması Bilindiği gibi, 28 finans kriziyle birlikte Amerikan Merkez Bankası (FED), bankaları kurtarmak için trilyonlarca dolar para bastı. Bu para, GOP lara aktı. Derken, tam da Mayıs 213 de iki derecelendirme kuruluşu Türkiye nin notunu yatırım yapılabilir ülke seviyesine çıkardığı sırada, FED, enflasyon ve balon riskine dikkat çekerek bastığı para miktarını azaltacağını ve tedricen sonlandıracağını açıkladı. FED in tahvil karşılığı her ay Amerikan bankalarına verdiği 85 milyar dolar, art arda gelen üç indirimle Mart 214 te 55 milyar dolara düşürüldü. Bunu, tahminen 215 in ikinci yarısında FED in kısa vadeli faizleri arttırması izleyecek. Dolayısıyla 1 yıllık Amerikan devlet tahvillerinin faizleri yükselecek ve GOP lara akan sıcak para nın, yeni dönemde güvenli liman niteliği kazanan ABD ye geri dönüşü hızlanacak. İşte bu konjonktürde, yani FED in parasal genişlemeyi azaltacağını açıkladığı Mayıs 213 ten bu yana GOP lardan sıcak para çıkışı başladı. Yeni sıcak para girişleri ise Mayıs 213 öncesi dönemine göre çok daha düşük düzeylerde kaldı. Sonuç olarak, Brezilya,
Endonezya, Türkiye, Hindistan, Güney Afrika gibi ülkelerin para birimleri yüksek oranda değer kaybına uğradı. Bu ülkelere kırılgan beşli ismi takıldı. Değişen dünya konjonktürü derken bunu kast ediyoruz: GOP larda ve bu arada Türkiye de yapay olarak yaratılan talep artışının sonuna gelmiş bulunuyoruz. Öyleyse hayli şişkin fiyatların olduğu gayrimenkul sektörü ne olacak? Farklı koşullarda bankalar, şirketler ve bireylerin aldığı krediler, şimdi ekonomi orta vadeli bir durgunluk dönemine girerken nasıl geri ödenecek? Kuşkusuz bu yeni konjonktürde kredi balonu nun patlamasının ne kadar şiddetli olacağını, bunun daha derin bir krize yol açıp açmayacağını kestirmek kolay değil. Fakat yeni bir döneme girerken, insanların yaşam standartlarının nasıl değişeceğini, geniş kesimlerin hangi sorunlarla boğuşmak zorunda kalacağını ve bunun siyasi yansımalarını genel hatlarıyla tartışmak önemli sanıyorum. Verilerle Kredi Balonu Aşağıdaki veriler incelendiğinde, 28-213 döneminde oluşan kredi balonunun boyutları daha iyi görülebilir. Bütün süreç uluslararası finans piyasalardan yoğun şekilde borçlanmayla başladığı için öncelikle Türkiye özel sektörünün, finans krizinin başladığı 28 den 213 kadar kısa/uzun vadeli dış borç stoğunun nasıl olağanüstü arttığına bakalım. Aşağıdaki grafikler, özel sektörün toplamı ile onun alt-bileşenleri finansal kuruluşlar (bankalar) ve reel ekonomi/hizmet sektörü şirketlerinin dış borç stoğundaki artışı gösteriyor. Özel sektör toplam brüt dış borç stoğu 28 deki 47,4 milyar dolar seviyesinden 213 sonunda 11,7 milyar dolar seviyesine çıkıyor. Özellikle bankacılık sektöründeki artış yüksek: 24,1 milyar dolardan dönem sonunda 74,5 milyar dolara yükseliyor. Kısa vadeli borçlar 1 yıl vadeli olduğundan doğal olarak daha riskli bir kategori. Borçların bir yıldan kısa süre içinde tekrar çevrilmesi gerekiyor. Grafik 1: 28-213 Döneminde Özel Sektör Kısa Vadeli Brüt Dış Borç Stoğunun Gelişimi (milyon dolar)
12 1 8 6 4 2 Özel Sektör Toplam Finansal Kuruluşlar Reel Sektör 28 29 21 211 212 213 Kaynak: TCMB (elektronik veri dağıtım sistemi EVDS) Özel sektör toplamının, bankaların ve reel/hizmet sektörü şirketlerinin uzun vadeli brüt dış borç stoğu ise şöyle bir gelişim izliyor: Özel sektörün toplamda dışarıdan borçlanması 28 de 141,4 milyar dolardan 213 sonunda 156,6 milyar dolara yükseliyor. Bu kategoride de bankaların uzun vadeli dış borç stoğu daha ciddi bir artış gösteriyor: 28 de 51,3 milyar dolardan 213 sonunda 7,7 milyar dolara çıkıyor. Grafik 2: 28-213 Döneminde Özel Sektör Uzun Vadeli Brüt Dış Borç Stoğunun Gelişimi (milyon dolar) 18 16 14 12 1 8 6 4 2 28 29 21 211 212 213 Özel Sektör Toplam Finansal Kuruluşlar Reel Sektör Kaynak: TCMB (EVDS) Bu olağanüstü kaynak akışı, Türkiye de bankaların gerek özel sektör şirketlerine gerekse tüketimin finansmanı için bireylere (daha doğrusu hanehalklarına) yine görülmedik ölçüde kredi aktarımına yol açtı.
Önce, bankalar tarafından özel sektör şirketlerine yatırım ve üretimin finansmanı için verilen taksitli ticari kredilere bakalım. Grafik 3: 28-213 Döneminde Bankalarca Özel Şirketlere Açılan Taksitli Ticari Kredilerin Gelişimi (TL ve yapancı para toplam; bin TL) TAKSİTLİ TİCARİ KREDİLER (TL + YP) 14 12 1 8 6 4 2 28 29 21 211 212 213 TAKSITLI TICARI KREDILER (TL + YP) Kaynak: TCMB (EVDS) Ele aldığımız dönemdeki aşırı ve ucuz (düşük faizli) kaynak bolluğu, özel sektöre büyük bir finansman imkânı sağladı. 28 de şirketler yurtiçindeki bankalardan 37,6 milyar TL kaynak sağlarken 213 sonunda bu tutar çok yüksek bir artışla 121,7 milyar TL ye çıktı. Elbette şirketlerin yatırımlar yapması ve üretimini artırması tek başına yetmiyordu. Halkın bu ürünleri alabilmesi gerekiyordu. Dolayısıyla tüketicilerin (dolayısıyla hanehalklarının) da aşırı ölçüde borçlandırılması gerekti. Döviz ucuz ve bol olunca bunu yapmak işten bile değildi. Grafik 4: 28-213 Döneminde Tüketici Kredileri ve Alt-Bileşenleri Konut, Taşıt ve Diğer Kredilerdeki Artışlar (TL ve yapancı para toplam; bin TL) 25 2 15 1 5 TUKETICI KREDILERI (TL+YP) I.C.1.Konut I.C.2.Tasit I.C.3.Diger 28 29 21 211 212 213
Kaynak: TCMB (EVDS) Böylece 28 krizinden önce merkez kapitalist ülkelerde, özellikle ABD de, krizden sonra ise çoğu GOP larda olduğu gibi Türkiye de tüketici kredilerinde bir patlama yaşandı. Yabancı para ve TL cinsinden 28 de verilen toplam tüketici kredileri 81 milyar TL düzeyindeyken, 213 sonunda 236,4 milyar TL ye yükseldi. Tüketici kredilerinin en önemli iki kalemi olan konut ve diğer (çoğunlukla ihtiyaç) kredilerindeki gelişim ise şöyle: Konut kredileri 28 de 37,4 milyar TL iken 213 te neredeyse 3 misli artarak 11,2 milyar TL ye çıktı İhtiyaç kredilerinin de içinde olduğu diğer krediler ise 28 de 38,2 milyar TL iken 213 sonunda 127,3 milyar TL ye yükseldi. Üç katın üzerinde bir artış. Tüketimi kışkırtan diğer önemli kalem ise hepimizin bildiği gibi bireysel kredi kartları oldu. Bu alandaki gelişmeler aşağıdaki grafikte gösteriliyor. Grafik 5: 28-213 Döneminde Bireysel Kredi Kartları Bakiyesinin Gelişimi (TL ve döviz toplam; bin TL) 1 BİREYSEL KREDİ KARTLARI 8 6 4 I.I.1.BIREYSEL KREDI KARTLARI 2 28 29 21 211 212 213 Kaynak: TCMB (EVDS) Hepimizin gayet aşina olduğu üzere bu dönemde bireysel kredi kartı bakiyelerindeki artış da çok yüksek bir artış gösterdi. 28 de bireylerin toplam kredi kartı bakiyesi 33,4 milyar TL iken, bu tutar 213 sonunda 81,2 milyar TL ye yükseldi. Bütün bu kredi türlerindeki olağanüstü artışlar, Türkiye de özellikle gayrimenkul sektöründe gerçek bir balona yol açtı. Yurtdışından sağlanan kolay finansman sayesinde
konut kredisi faizleri düştü ve alt-orta ve orta sınıflar, ucuzlayan konut kredisine âdeta saldırdı. Böylece, özellikle son yıllarda, konut sektörü toplumsal dengeleri yakından etkileyecek bir rant kaynağı haline geldi. Pek çok sektörü harekete geçirdiği için de ekonomik büyümenin lokomotiflerinden birine dönüştü. Sonuç olarak konut fiyatları son yıllarda yapay şekilde arttı. Aşağıdaki grafik, Haziran 27 dönemi 1 birim olarak alındığında sonraki, yıllarda konut fiyatlarındaki şişme yi gösteriyor. Buna göre, küresel krizin Türkiye ye yansımasının yoğun olduğu 28-29 yıllarında % 1 un üzerinde değer kaybeden konut fiyatları, sadece yaklaşık bir yılda (212-213) % 3 değer kazandı. Bu yapay bir artıştı, çünkü ekonomik büyüme çok daha düşük düzeyde gerçekleştiği için birçok yerde pahalıya alınan konutlar kiraya verildiğinde, kedini amorti etmesi 2-25 yılı buluyor. Oysa bu süre normalde 1-15 yıl olmalı. Grafik 6: 28-213 Döneminde Birleşik Konut Satışları Fiyat Endeksi (Haziran 27 = 1) Kaynak: TCMB (EVDS) GOP larda Ekonomilerin Durağanlaşması Yukarıda FED in parasal genişlemeyi azaltmaya başlamasının ardından birçok GDP dan sermeye çıkışları yaşandığını ve ulusal para birimlerinin ciddi kayıplara uğradığını söylemiştik. İşte bu nedenle söz konusu ülkelerin merkez bankaları, para birimlerindeki değer kaybını frenlemek üzere faiz oranlarını yükseltti. TC Merkez Bankası da (MB) geçtiğimiz Ocak ta ancak çok yüksek oranda bir faiz artışına giderek (gösterge niteliğindeki gecelik
faizler % 4,5 tan % 1 a çıkarıldı) TL nin Dolar ve Avro karşısında değer kaybını önleyebildi. Hemen bütün GOP larda merkez bankalarının yüksek oranlı faiz artışları, şirketlerin kullandığı ticari krediler ile tüketicilerin kullandığı çeşitli kredilerin faizlerinde ciddi artışlara yol açtı. Örneğin, Türkiye ekonomisinin neredeyse temel dinamiği konut sektöründe talebin motoru olan konut kredisi faizleri, geçen yıl Aralık ta yıllık % 1 un altındayken, MB nin kısa vadeli faizleri artırmasının ardından % 14 lere yaklaştı. Diğer kredi faizlerinde de benzer artışlar gözlendi: Taşıt kredilerine hem çeşitli sınırlamalar getirildi hem de Aralık ta % 11 seviyesinde bulunan faizler, Mart ta % 15,5 lara yükseldi. İhtiyaç kredisi faizleri ise Aralık ta % 13,5 lardan, şimdilerde % 17 lere çıktı. - Tüketici Kredileri Aşağıdaki grafik, faiz artışı nedeniyle tüketici kredilerinin Ocak 214 ten itibaren nasıl düştüğünü gösteriyor. Grafikte gösterilen eğilimler, verilen kredi tutarlarını değil, bu tutarlarda bir önceki aya göre meydana gelen değişimleri gösteriyor. Örneğin, 213 ün son 4 ayında (Eylül-Aralık 213) toplam tüketici kredileri % 4,21 oranında artmışken, 214 ün ilk üç ayında artış % 1,5 le sınırlı kalıyor. Yine bu iki dönemi karşılaştırdığımızda, konut kredilerindeki artışın % 3,5 tan %1,37 ye düştüğünü; taşıt kredilerinde ilk dönemdeki % 2,72 lik artışın 214 ün ilk üç ayında eksi % 7,34 olduğunu, yani bu oranda küçüldüğünü; diğer kredilerde ise ilk dönemde artış % 4,7 iken, ikinci dönemde % 1,6 ya indiğini gözlemliyoruz. Grafik 7: Haziran 213 Mart 214 Dönemi Tüketici Kredilerinde % Değişim 5 4 3 2 1-1 -2-3 -4 % Degisim I.A.KONUT % Degisim I.B.TASIT % Degisim I.C.DIGER
Kaynak: TCMB (EVDS) Faiz oranlarındaki artış, tüketici kredileri kullanımını azaltarak talebi daralttı; bu da, reel ekonomi üzerinde durağanlaştırıcı bir etki oluşturmaya başladı. Örneğin, Ocak- Şubat 213 dönemiyle karşılaştığında, konut kredisi faizlerinin yükseldiği Ocak-Şubat 214 aralığında ipotekli konut satışları % 24 oranında azaldı. Türkiye ekonomisi için başka bir lokomotif sektör olan otomotivde ise Şubat 214 de satışlar % 27,5 oranında düştü. İç talebin düşmesinin reel ekonomiyi daraltıcı sonuçları hakkında gazetelerin ekonomi sayfalarında her gün yeni haberler görmek mümkün. Tam da bu yüzden geçen hafta T. Erdoğan MB ye, faizleri yükselttiği gibi artık indirmesi gerektiği talimatı verdi. Doğal olarak T. Erdoğan ekonominin durgunlaştığı bir konjonktürde cumhurbaşkanlığı seçimlerine girmek istemiyor. - Taksitli kredi kartı harcamaları Bilindiği gibi Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurulu (BDDK) Şubat 214 ten geçerli olmak üzere kredi kartı taksitlerine ciddi sınırlamalar getirdi. Özellikle dayanıklıdayanıksız tüketim eşyalarında (beyaz eşya, mobilya, tüketici elektroniği vs.) taksitler 12 ila 9 ay arasında sınırlandırıldı. Görünen gerekçe döviz harcatan, dolayısıyla cari açığı artıran akıllı cep telefonu gibi ürünleri kolayca satın alınmasını önlemekti. Biraz daha derine indiğimizde ise, aslında korkulan, yoksul ve alt-orta sınıf hanehalklarının büyük gruplar halinde kredi kartı borçlarını ödeyemeyecek duruma gelmesi, böylelikle bankacılık sistemini tehdit etmesiydi. Türkiye de kredi kartları düşük gelirli kesimler tarafından savunulduğu gibi bir savurganlık değil, bir geçim aracı olarak kullanılıyor. Bu toplum kesimleri harcanabilir gelirlerine göre yüksek derecede borçlanmış durumda. Durum böyleyken, insanların geçim araçlarına sınırlama getirmenin yaratacağı geçim zorlukları elbette toplumsal tepkilere yol açacaktır. Bu sınırlamalar sonucunda, özellikle taksitli kredi kartı harcamaları Şubat-Mart aylarında, sınırlamaların geçerli olduğu 1 Şubat a göre % 15 oranında azaldı. Böylece iç talebi daraltıcı bir etki daha oluştu. Grafik 8: Haziran 213 Mart 214 Dönemi Bireysel Kredi Kartı Harcamalarında % Değişim
4 2-2 -4-6 Bireysel Kredi Kartları % Değişim Taksitli Kredi Kartaları % Değişim Taksitsiz Kredi Kartları % Değişim -8-1 Kaynak: TCMB (EVDS) Kredi Balonunun Getirdiği Riskler Neler? Geçen haftalarda iki derecelendirme kuruluşu, Moody s ve Fitch sırasıyla 1 büyük Türk bankasını ve bankacılık-dışı şirketleri izlemeye aldı. Uzun süredir son derece sağlam denilen bankacılık sisteminde Garanti, İş, Yapı Kredi, Ziraat, Akbank gibi büyük bankaların notlarının gözden geçirilmek üzere incelemeye alınması gayet önemliydi. - Moody s Raporu Moody s in ilgili raporunda bazı sistemik risklere dikkat çekiliyor. Aslında bu riskler, kredi balonunun göstergeleri niteliğinde: - 21 dan bu yana Türk bankacılık sistemindeki toplam varlıklar % 72 oranında artarken, krediler % 99 artmış durumda. Bu, krediler için kullanılabilecek bir kaynak açığı yaratıyor ve açık, finans piyasalarından borçlanılarak bulunduğundan piyasalardaki olası oynaklıklar ciddi bir risk unsuru oluyor. Bankaların verdiği kredi/topladığı mevduat oranı ise % 88 den riskli bir seviyeye, % 114 e çıkıyor. Yani 1 birim mevduata karşılık 114 birim kredi açıyorlar. Böylece bankaların kaldıraç denilen, borç/özsermaye oranı biraz daha bozuluyor: 1 birim özsermaye karşılığında 8 birim borç alırlarken, bu oran 9 a yükseliyor. Sonuç olarak, Türk bankaları piyasalardan borçlanmalarını artırarak varlıklarına göre daha fazla kredi vermiş, böylelikle bir kredi balonu oluşturmuşlar.
- Raporda sözü edilen diğer iki önemli risk ise, bir dizi olumsuz gelişme karşısında Türk bankalarının kredi batışları yaşaması ve kârlarının düşmesi riski. Olumsuz gelişmeler, ekonominin durgunlaşması, MB nin bankalara gecelik borç verme faizini çok yükseltmiş olması ve FED in politika değişikliği nedeniyle uluslararası piyasalardan fon bulma maliyetinin yükselmesini kapsıyor. Ulusal ekonominin yavaşlaması, haliyle şirket ve hanehalklarının gelirlerinde düşüşe yol açacağından, ticari krediler ile tüketici kredilerinin bir kısmının geri ödenmemesi riski var. Fon bulma maliyetlerinin artmış olması ise, bankların kârlılıklarını olumsuz etkileyecek. - Buna karşın, Moody s in raporunda Türk bankacılık sisteminin, finans piyasaları ve ülkedeki politik durumda kötüleşme olmazsa, bu riskleri emebilecek rezervlere sahip olduğu belirtiliyor. Yine de Moody s bu incelemenin sonunda Türkiye nin ülke görünümünü durağan dan negatif e çevirdi. - Fitch Raporu Fitch in reel sektör Türk şirketleri hakkındaki raporunda ise kabaca şunlar söyleniyor: - Büyük Türk şirketleri, küresel likiditenin bol olduğu konjonktürde yurtiçindeki yüksek kredi faiz oranları yerine uluslararası piyasalardaki düşük faiz oranlarının cazibesine kapıldı. Bu nedenle yoğun şekilde borçlandılar. Durumun böyle devam edeceğini ve uluslararası kuruluşların bir şekilde yeni borç vermeye istekli olduğunu düşündüler. - Oysa Türk şirketlerinin büyük çoğunluğunun borçları döviz, gelirleri ise TL cinsinden olduğundan, TL nin ciddi şekilde değer kaybetmesi bilançolarını bozacaktır. Bu durumda, finansal kuruluşlar yeniden borç vermek için çok daha yüksek faizler talep edecektir. Döviz pozisyon açıklarının yüksek olması, GDP larda meydana gelebilecek bir olumsuzluk karşısında Türk şirketlerini kırılgan kılıyor. Türk şirketleri belki vadesi dolan tahvillerinin yerine yeni tahvil ihraç etmekte zorlanırlarsa uluslararası bankalardan kredi bulabileceklerini düşünüyorlar, ama bunlar da kısa vadeli krediler olacaktır.
- Raporda Doğan, Coca Cola İçecek, Tüpraş, Arçelik, Yaşar Holding gibi büyük Türk şirketlerinin durumu ele alıyor. Bu tür şirketlerin her şeye karşın banka fonlarına erişim imkânı olduğu, fakat daha küçük boy şirketlerin bu imkândan yoksun olduklarını belirtiliyor. Fitch bu raporun ardından Türkiye nin notunu ve durağan olan görünümünü değiştirmedi. Türk bankacılık sektörünün dış şokları emebilecek kapasitede olduğunu, ancak siyasi durumun gerçek bir risk oluşturduğunu belirtti. Sonuç FED in parasal genişlemeyi azaltacağını ilan ettiği Mayıs 213 ten bu yana diğer GOP ların olduğu gibi Türkiye nin de yeni bir konjonktüre girdiğine şüphe yok. Kritik soru, yalnızca Türkiye nin yüksek cari açığını yeni koşullarda nasıl finanse edeceği değil. Asıl kritik soru, büyüme hızının belirgin şekilde düşeceği 214 ve 215 de bankalar, şirketler ve hanehalklarının aşırı borçlanmasıyla oluşan kredi balonunun patlayıp patlamayacağı; dolayısıyla gayrimenkul gibi varlık fiyatlarında aşırı bir düşüşün olup olmayacağı. Her durumda Türkiye kredi balonunu daha fazla şişiremeyecek durumda. Erdoğan seçimleri düşünerek MB üzerinde baskı kurarsa, balon gerçekten patlayabilir. Her ne olursa olsun alt-orta ve orta sınıflar kendini, uzun süredir ait olmadığı bir sınıfın yaşam standardına ulaşmış gibi hissetmeyecek. Ortaya çıkacak hoşnutsuzluğun politik alanda demokratikleştirici bir etki yaratıp yaratmayacağı ise politik öznelerin tutumuna bağlı.