İSLÂM, İNSAN ve İKTİSAT (1)



Benzer belgeler
KATILIM BANKALARI Tespitler, Tenkitler, Teklifler

MÂTÜRÎDÎ KELÂMINDA TEVİL

İktisat Tarihi I. 27 Ekim 2017

Murabaha Nedir? Murabahalı Satış Ne Demek?

Ýslâm Ahlak Teorileri (Ethical Theories in Islam)

Sabahattin Zaim islam VE EKONOMi SEMPOZYUMU II-III

Tefsir, Kıraat (İlahiyat ve İslâmî ilimler fakülteleri)

AYP 2017 ÜÇÜNCÜ DÖNEM ALIMLARI

SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ TARİH BÖLÜMÜ YÜKSEK LİSANS PROGRAMI DERS BİLGİ PAKETİ

T.C. RECEP TAYYĠP ERDOĞAN ÜNĠVERSĠTESĠ SOSYAL BĠLĠMLER ENSTĠTÜSÜ TEMEL ĠSLAM BĠLĠMLERĠ ANABĠLĠM DALI YÜKSEK LĠSANS DERSLERĠ DERSĠN KODU VE ADI

Altın Ayarlı İslâmi Finans

Ders Adı Kodu Yarıyılı T+U Saati Ulusal Kredisi AKTS

2.SINIF (2013 Müfredatlar) 3. YARIYIL 4. YARIYIL

ERCİYES ÜNİVERSİTESİ İLAHİYAT FAKÜLTESİ Eğitim Öğretim Yılı 1.ve 2.Öğretim (2010 ve Sonrası) Eğitim Planları HAZIRLIK SINIFI (YILLIK)

TEMEL İSLAM BİLİMLERİ ANABİLİM DALI YÜKSEK LİSANS DERSLERİ DERSİN KODU VE ADI TEZ 5000 Yüksek Lisans Tezi TİB 5010 Seminer UAD 8000 Uzmanlık Alan

Öğrenim Kazanımları Bu programı başarı ile tamamlayan öğrenci;

İSMAİL TAŞ, MEHMET HARMANCI, TAHİR ULUÇ,

İRAN IN BÖLGESEL FAALİYETLERİ VE GÜÇ UNSURLARI ABDULLAH YEGİN

Murat Çokgezen. Prof. Dr. Marmara Üniversitesi

ERCİYES ÜNİVERSİTESİ İLAHİYAT FAKÜLTESİ Eğitim-Öğretim Yılı 1.ve 2. Öğretim Eğitim Planları

2016 KPSS ÖN LİSANS TESTİNİN ANALİZİ

2016 KPSS ÖN LİSANS TESTİNİN ANALİZİ

MARUF VAKFI İSLAM EKONOMİSİ ENSTİTÜSÜ AÇILDI

Anneye En Güzel Hediye Olarak Ne Alınması Gerekir?

İslamî bilimler : Kur'an-ı Kerim'in ve İslam dininin doğru biçimde anlaşılması için yapılan çalışmalar sonucunda İslami bilimler doğdu.

Ders Adı : DİN PSİKOLOJİSİ Ders No : Teorik : 3 Pratik : 0 Kredi : 3 ECTS : 4. Ders Bilgileri. Ön Koşul Dersleri

Ana Stratejimiz Milletimizle Gönül Bağımızdır BÜLTEN İSTANBUL B İ L G. İ NOTU FİLİSTİN MESELESİ 12 de İÇİN 3 HEDEFİMİZ, 3 DE ÖDEVİMİZ VAR 3 te

YENİ BİR İSLAM MEDENİYETİ TASAVVURU İÇİN FELSEFEYİ ANADOLU DA YENİDEN YURTLANDIRMAK PROJESİ

ESKİ TÜRK EDEBİYATI TARİHİ- 14.YÜZYIL TEMSİLCİLERİ

MehMet Kaan Çalen, tarihinde Edirne nin Keşan ilçesinde doğdu. İlk ve orta öğrenimini Keşan da tamamladı yılında Trakya

O, hiçbir sözü kendi arzularına göre söylememektedir. Aksine onun bütün dedikleri Allah ın vahyine dayanmaktadır.

SORU : CEVAP: SORU: CEVAP:

Pazartesi İzmir Basın Gündemi

BAYRAM DALKILIÇ, HÜSAMETTİN ERDEM,

Aynı kökün "kesmek", "kısaltmak" anlamı da vardır.

KAVRAMLARIN ANLAMINI KARŞITLARI BELİRLER

İKTİSAD VE EKONOMİ TERİMLERİNİN FARKI

İleri Diferansiyel Denklemler

SOSYOLOJİSİ (İLH2008)

2. ISRAIL VE YAHUDILIK KONFERANSI BANDIRMA DA GERÇEKLESTI

DÜNYA MÜSLÜMAN KADINLAR ZİRVESİ VE FUARI (BİLGE 2017)

Nasıl? Fark etmez! Ne kadar? Sonsuza kadar! Niçin? Çünkü böyle mutlu olabilirsin!

Temel Kavramlar Bilgi :

SELÇUK ÜNİVERSİTESİ İSLÂMÎ İLİMLER FAKÜLTESİ LİSANS PROGRAMI 1. Yıl / I. Dönem Ders. Kur'an Okuma ve Tecvid I

İŞLETME N.Ö. Ders Adı

GÜMÜŞHANE ÜNİVERSİTESİ EDEBİYAT FAKÜLTESİ Felsefe Bölümü DERS İÇERİKLERİ

Tıbb-ı Nebevi İSLAM TIBBI

İSLAMİ BANKALAR VE FİNANS KURUMLARI GENEL KONSEYİ (CIBAFI) GLOBAL FORUM 2018

Arsa Karşılığı İnşaat İşlerinin Vergilendirilmesinde Ne Değişti?

Eğitim Tarihi. Eğitimin Doğuşu ve Gelişimi

AKADEMİK YILI

15 Mayıs 2009 al-dimashqiyye Salonu

İçindekiler. İndeks. İKTİSADÎ DÜŞÜNCE TARİHİ 1. Giriş 1-19

SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ TARİH BÖLÜMÜ DOKTORA PROGRAMI DERS BİLGİ PAKETİ

T.C. RECEP TAYYİP ERDOĞAN ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ ENSTİTÜ KURULU TOPLANTI TUTANAĞI

Petrol fiyatlarının istatistiksel analizi ve örüntüleri

İkinci Basımın Ön Sözü

İslam Hukukunun kaynaklarının neler olduğu, diğer bir ifadeyle şer î hükümlerin hangi kaynaklardan ve nasıl elde edileceği, Yemen e kadı tayin edilen

Mesleki Sorumluluk ve Etik-Ders 5 Çalışma ve Meslek Ahlakı

FOCUS ON LANGUAGE and MULTI MEDIA LANGUAGE ASSISTANT

Türkçe Ulusal Derlemi Sözcük Sıklıkları (ilk 1000)

Ahlâk ve Etikle İlgili Temel Kavramlar

KELAM DERSİ ÖĞRETİM PROGRAMI

YALOVA ÜNİVERSİTESİ - SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ

Öğrenim Kazanımları Bu programı başarı ile tamamlayan öğrenci;

Üniversitemiz Senatosunun tarih ve 2018/19 2 sayılı karar eki

Russell ın Belirli Betimlemeler Kuramı

Moro Müslümanları Üzerine 99 KENDİ LİDERİNİN KALEMİNDEN BANGSAMORO MÜCADELESİ

Üniversitemiz Senatosunun tarih ve 2018/19 2 sayılı karar eki

KURAN I KERİMİN İÇ DÜZENİ


TEMEL İSLAM BİLİMLERİ

YENİ YÜZYIL ÜNİVERSİTESİ HUKUK FAKÜLTESİ GÜZ DÖNEMİ

İslam Ahlâk Düşüncesi Projesi

Öğrenim Kazanımları Bu programı başarı ile tamamlayan öğrenci;

İSLAM AHLAK ESASLARI VE FELSEFESİ

İSLAM KURUMLARI VE MEDENİYETİ

İÇİNDEKİLER. 1. BÖLÜM İSLÂMCILIK VE YENİ İSLÂMCI AKIM Yeni İslamcı Akımın Entelektüel Zemini Olarak İslâmcılık...17 Yeni İslâmcı Akım...

DERS BİLGİLERİ. Ders Kodu Yarıyıl T+U Saat Kredi AKTS. Makro İktisat SPRI

TABLO-1 KPSS DE UYGULANACAK TESTLERİN KAPSAMLARI Yaklaşık Ağırlığı Genel Yetenek

İÇİNDEKİLER BÖLÜM - I

TV LERDEKİ PROGRAMLARA ÇIKANLAR KURAN OKUMASINI BİLMİYOR

KOPENHAG ZİRVESİ IŞIĞINDA TÜRKİYE AB İLİŞKİLERİ

Öğrenim Kazanımları Bu programı başarı ile tamamlayan öğrenci;

Ders Adı Kodu Yarıyılı T+U Saati Ulusal Kredisi AKTS FIKIH I İLH

Proje Tabanlı Öğrenme Yaklaşımının temeli bir konunun derinlemesine araştırılmasına odaklanmaktadır. Araştırmada genellikle sınıf içerisinde

EĞİTİM-ÖĞRETİM YILI 9. SINIF DİN KÜLTÜRÜ VE AHLAK BİLGİSİ DERSİ DESTEKLEME VE YETİŞTİRME KURSU KAZANIMLARI VE TESTLERİ

MBA MBA. İslami Finans ve Ekonomi. Yüksek Lisans Programı (Tezsiz, Türkçe)

Bütçeye Dair Kritik Sorular

Fakülte Kurulunun tarih ve 2018/02 1 sayılı karar eki İSTANBUL 29 MAYIS ÜNİVERSİTESİ ULUSLARARASI İSLAM VE DİN BİLİMLERİ FAKÜLTESİ

DERS BİLGİLERİ. Ders Kodu Yarıyıl T+U Saat Kredi AKTS EKONOMİYE GİRİŞ I ECON Yrd. Doç. Dr. Alper ALTINANAHTAR

YARATICI ÖĞRENCİ GÜNLERİ Her Öğrenci Yaratıcıdır

DAVRANIŞ BİLİMLERİNE GİRİŞ

TÜSİAD YÖNETİM KURULU BAŞKANI HALUK DİNÇER İN İŞ DÜNYASI BAKIŞ AÇISIYLA TÜRKİYE DE YOLSUZLUK SEMİNERİ AÇILIŞ KONUŞMASI

ÜNİTE:1. İktisadi Düşünceler Tarihine Giriş ÜNİTE:2. Modern İktisadi Düşüncenin Doğuşu: Mertantilizm ve Fizyokrasi ÜNİTE:3. Klasik Okul ÜNİTE:4

MİLLİ GELİR DENKLEMİNDEKİ DEĞİŞKENLERİNANALİZİ (2008)

KAMU DİPLOMASİSİ ARACI OLARAK ÖĞRENCİ DEĞİŞİM PROGRAMLARI VE TÜRKİYE UYGULAMALARI. M. Musa BUDAK 11 Mayıs 2014

MIT OpenCourseWare Ekonomide İstatistiksel Yöntemlere Giriş Bahar 2009

Takdim. Bu, Türkiye nüfusu göz önüne alındığından her 90 kişiden birinin aday olması anlamına geliyor (TV, Haberleri, ).

AKDENİZ ÜNİVERSİTESİ REKTÖRLÜĞÜ İLAHİYAT FAKÜLTESİ DEKANLIĞI EĞİTİM - ÖĞRETİM YILI DERSLER KATALOĞU. Dersin Optik. Kredi AKTS. Ulus.

Transkript:

İSLÂM, İNSAN ve İKTİSAT (1) Prof. Dr. Sabri ORMAN İstanbul Ticaret Üniversitesi Rektörü GİRİŞ YERİNE Konumuz İslâm, insan ve iktisat, ama ben bugün konunun insan boyutu üzerinde çok fazla durmayacak ve bu hususta sizi daha önceki bir çalışmama yönlendireceğim. Hiç olmazsa bir kısmınızın malumu olduğu gibi benim, kitap olarak da yayınlanmış olan, Gazali nin İktisat Felsefesi isimli bir doktora tezim var. Bu kitap aslında iktisadî faaliyetin bir insan, ama tahsisi olarak bir Müslüman insan için taşıdığı anlamı ve yol açtığı problemleri ve tabii ki bunların hal çarelerini konu edinen bir çalışmadır. Yalnız orada konular kendi başlarına değil, Gazali gibi nafiz bir âlimin, İslami duyarlığa sahip derinlikli bir düşünürün perspektifinden görülmeye, tahlil edilmeye ve değerlendirilmeye çalışılmıştır. Pek tabiidir ki o dönemin ve o döneme kadarki insanlık tecrübesinin ışığı altında Bu atıftan sonra İslâm İktisadı ile ilgili genel bir değerlendirme yapmak istiyorum. Bunun için konuya tarihi bir girizgâh ile girecek, daha sonra da günümüzdeki manzaranın genel bir değerlendirmesini yapmaya çalışacağım. İSLAM VE İKTİSAT İLİŞKİLERİNE TARİHİ BİR GİRİZGAH İnsanlığın uygarlık adresinin, bin yıl kadar bir zaman boyunca İslâm dünyası olduğu bugün biliniyor(yaklaşık olarak 7-17. Yüzyıllar). Bunun farkında olmak önemlidir. Önemlidir, çünkü bu başarı hikâyesini iyi öğrenmemiz ve iyi değerlendirmemiz halinde ondan çıkarabileceğimiz önemli dersler vardır. Bunun için de aşağıdakilere benzer sorular sormamız ve onlara taminkar cevaplar verebilmemiz lazımdır: İlk Müslüman bilginler, düşünürler, uygulayıcılar, iş adamları, devlet adamları ve alelade insanlar önlerindeki problemlerle nasıl uğraşıyorlar ve onları nasıl çözüyorlardı? Aynı insanlar diğer uygarlıkların entelektüel gelenekleri ve genel olarak onların bıraktığı miras ile nasıl hesaplaşıyorlar ve onları nasıl bir muameleye tabi tutuyorlardı? İlk Müslüman nesiller yeni bir dinin, yeni bir toplumun ve yeni bir medeniyetin tesisi yönünde çaba harcarken hayatın her alanıyla ilgileniyor, hesaplaşıyor ve kendi dünya ve hayat görüşleriyle uyumlu vaziyet alışlar gerçekleştiriyorlardı. Bu süreç her yönüyle ilginç, öğretici ve heyecan vericidir, ancak ben bu konuşmada daha çok onun temsil ettiği tecrübenin iktisadi yönüyle ilgilenmeye çalışacağım. Müslümanlar iktisadî konularla daha tarihlerinin ilk dönemlerinden itibaren ilgilenmeye başlamışlardı. Biraz önce atıfta bulunduğum çalışmamda da hayli detaylı bir şekilde gösterilmeye çalışıldığı gibi aslında bu tabii bir zorunluktur; ne bir insan ferdinin, ne de bir insan topluluğunun iktisadi konulara lakayt kalabilmesi mümkün değildir. Nitekim tarihî tecrübe de bu tespiti teyit ediyor. İlk Müslümanların iktisat meselesine şu şekilde yaklaştıkları söylenebilir. Ellerinde İslami ilkeler ve (1) Bu metin sempozyumda yapılan konuşmanın çözümünün geliştirilmesiyle elde edilmiştir. 29

karşılarında da iktisadî realiteler vardı. Bu ilkelerin ışığında o realiteleri anlamaya, anlamlandırmaya, yorumlamaya ve nihayet düzenlemeye ve şekillendirmeye çalıştılar. Realitelerin bir kısmı günlük hayatın somut problemleri türünden şeylerdi. Müslümanlar bunlarla yaratıcı bir şekilde ilgilendiler ve onların teşhis, tahlil, değerlendirme ve çözümüne yönelik dikkat çekici bir bilgi üretimi gerçekleştirdiler. Emval, Haraç, Kesb, Ticaret ve Hisbe gibi literatür türleri bu yeni bilgi üretimini temsil eder. Aslında İslam ın ilk dönemlerindeki bilgi üretimi iktisat sahasıyla sınırlı da değildi. İktisat alanı o zamanlardaki hayatın sadece bir boyutunu teşkil ediyordu. Yeni bir hukuk, yeni bir ahlak, Tefsir ve Hadis gibi yeni bilim dalları ve Arapça gramerin ilk olarak sistematize edilmesi bu yaygın ve yoğun bilgi üretiminin örnekleri arasında yer alır. Tabiidir ki İslamiyet öncesi ve sonrası olmayan bir boşluğun içine doğmadı; o bir tarihi bağlamın içinde ortaya çıktı. Böyle olunca da daha önceki kültür ve medeniyetlerin mirasıyla da karşılaştı ve onlarla hesaplaşması icap etti. Bu mirasın bir kısmı olgusal nitelikte olup, çeşitli kurumlar tarafından temsil ediliyordu. Cahiliye dönemi Arabistan kurumları, Bizans, Sasani, Hint ve Çin kültür ve medeniyetleri Müslümanların hesaplaştığı belli başlı tarihi gelenekler arasında yer alıyordu. Müslümanlar, bu tarihi geleneklerin kurumlarıyla büyük bir özgüven içinde, peşin fikirden uzak ve son derece geniş fikirli ve geniş yürekli bir şekilde hesaplaştılar. Yaklaşımlarının kendi dünya görüşleri ve ilkeleri ışığında selektif bir vaziyet ve tavır alma şeklinde olduğu söylenebilir. Eşyada asıl olan ibahattir ilkesinden hareketle karşılaştıkları her kurumu dikkatle ve özenle incelediler. Dünya görüşleriyle çelişmeyen unsurları olduğu gibi aldılar ve onları geliştirdiler. Bu özelliği taşımayan unsurları ise tashihe elverişli iseler tashih ederek aldılar, değilseler ancak o zaman terk ettiler. Böylece onların bu konudaki tavırlarının kısmen üretim ve yaratıcılık, kısmen de hazır buldukları mirasın tüketimi şeklinde olduğu söylenebilir. Tüketim olarak nitelediğimiz faaliyetlerin dahi önceki kültür ve medeniyetlerin mirasının muhafazası gibi bir yönü olduğunu dikkate almak gerekir. Bu tavra kurumların İslamileştirilmesi gözüyle bakabilir. Bunun en çarpıcı örneklerinden bir tanesi Müslümanların, Sasaniler in gümüş para sistemiyle, Bizans ın altın para sistemini sentezleyerek Fıkıh kitaplarına kadar geçen ve Dinar-Dirhem esasına dayanan bimetalist yeni bir para sistemi geliştirmeleri oluşturur. Diğer taraftan Müslümanların önlerindeki realiteler, hayatın olgusal gerçeklerinden ibaret değildi. Bir müddet sonra başka medeniyetlerin iktisadî konulara ilişkin entelektüel mirasları da ellerine geçti. Müslümanlar onlar üzerinde düşündüler ve onlarla hesaplaştılar. Antik Yunan felsefesinin iktisadî konularla ilgili mirası bunun bir örneğini teşkil eder. Bugün İslâm felsefî geleneğinde Ameli Felsefe dediğimiz şey Müslümanların Yunan felsefi geleneğiyle hesaplaşmaları sonunda ortaya çıkmış bir felsefi disiplindir. Çok enteresan, öğretici ve heyecan verici bir hesaplaşmadır bu. Bugün İslam felsefe tarihinde Ahlâk dediğimiz, İlm-i Tedbir-i Menzil dediğimiz, İlm-i Tedbir-i Medine dediğimiz bilgi gövdeleri işte bu Ameli Felsefe geleneğinin alt dallarını oluşturur. Müslümanların bu tür çabalarının kısmen bilgi üretimi, kısmen ise bugün bazen bilginin İslamileştirilmesi olarak nitelenen türdeki çabaların bir kombinezonu olduğu söylenebilir. Sasaniler in entelektüel ve kurumsal geleneğiyle, mesela onların siyasi düşünce ve kurumlarıyla ve bunların iktisadi boyutlarıyla ilgili olarak da benzer bir hesaplaşma ve özümseme süreci yaşandı. Buradan hareketle hem entelektüel olarak hem de uygulamada son derece dikkat çekici bir tecrübe gerçekleştirdiler. Kısacası benzer bir tavrı karşılaştıkları her kültür ve medeniyet karşısında gösterdiler denebilir. Buraya kadar anlattıklarımdan bu konuda ve her konuda ilk Müslüman nesillerin yeknesak bir tavır ve tutum içinde oldukları sonucu çıkmamalıdır. Biz burada genel trendi tespit etmeye çalıştık. Onun ötesinde bir tavırlar ve tutumlar çeşitliliği olduğunu belirtmemiz gerekiyor. Bir başka ifadeyle, İslâm uygarlığının kurucusu olan nesiller bu konularda ve diğer pek çok konuda her zaman ve her yerde fikir birliği halinde değillerdi. Onlar bu konuda da hayatın diğer alanlarında da bir çeşitlilik manzarası arz ediyorlardı. Nitekim Aristo ya üstad ı evvel diyenler de vardı, onu tekfir edenler de vardı ve her iki taraf da Müslümandı. Aynı şekilde Eflatun a Eflatun i İlâhî diyenler de vardı, Eflatun u tenkit ve reddedenler de vardı Görüş, tavır ve tutum farklılıklarının en çarpıcı örneklerinden birisinin Fıkıh alanında ortaya çıktığını biliyoruz. Malum, bazen İslâm Hukuku diye de Türkçeye tercüme edilen bu ilim dalı, Müslümanların kültür ve medeniyet âlemine kazandırdığı yeni disiplinlerden biridir. İlginçtir ki Fıkıh ta her kesin üzerinde birleş- tiği tek bir görüşler seti yoktur. Aksine, aynı konularda farklı görüşler ileri sürebilen ve bugün adına ameli mezhepler dediğimiz birden fazla ekol vardır. Hatta bunun ötesi de vardır; öyle ki aynı mezhep içinde dahi farklılıklar vardır. Mesela Şafii mezhebinde İmam-ı Şafii nin kavl-i atik ve kavl-i cedid, yani önceki ve sonraki kavilleri diye bir olay vardır. Bilindiği gibi Şafii belirli konularda bazı görüşler ileri sürmüş, ancak hayatının daha sonraki dönemlerinde onları yeniden düşünme ihtiyacı hissetmiş ve ilk düşüncelerinin bir kısmını değiştirme cihetine gitmiştir. Dolayısıyla yekpare ve tam mütecanis bir Şafii mezhebi yok, onun içinde de varyasyonlar var. Benzer şeyler mesela Hanefi mezhebi için de geçerlidir. Bu mezhebin kurucusu olarak kabul edilen Ebu Hanife ile belli başlı öğrencileri arasındaki görüş ayrılıkları meşhurdur. Bakarsınız hoca bir şey söylüyor, onun birinci derecedeki öğrencilerinden Ebu Yusuf başka bir şey söylüyor, Muhammed Şeybanî daha başka bir şey söylüyor. Pek tabiidir ki bu üçlünün çeşitli kombinezonları ile Züfer ve Hasan b. Ziyad gibi diğer öğencilerin katılmasıyla oluşabilecek diğer ihtimaller de söz konusudur. Dikkat edilirse Hanefi mezhebinde dahi aynı konularda herkesin aynı şeyleri söylemesi söz konusu değildir. Bu farklılıkların bir kısmı eşyanın tabiatı gereği ve sonucudur. İnsanın olduğu yerde fertler, gruplar ve toplumlar arasında ihtilaflar olur ki bu anlamda çeşitlilik ve faraklılık normaldir ve kaçınılmazdır. Böyle olduğu için de hadisenin bu tarafı üzerinde burada ayrıca durmaya gerek yoktur. Burada üzerinde durulmaya değer olan taraf, İslami dünya görüşünün çeşitlilik ve ihtilaflar konusundaki yapıcı, olumlu ve adeta teşvikkar tavrıdır. Hz. Peygamber in, ümmetinin ihtilafının rahmet olduğunu ifade eden sözü meşhurdur. Ayrıca Fukahanın, yani Fıkıh otoritelerinin bu konuda geliştirdiği kültür de iyi bilinmektedir. Benim görüşüm yanlış olma ihtimali taşıyan bir doğrudur, muhalifimin görüşü ise doğru olma ihtimali taşıyan bir yanlıştır şeklinde özetlenebilecek olan bu kültürün çeşitlilik ve farklılıkların bir arada yaşaması için son derece elverişli bir ortam hazırladığı açıktır. Nitekim mesela Ebu Yusuf, Ebu Hanife ye itiraz ederken hocasına saygısızlık yaptığını düşünmüyor, aksine kendisine itiraz ederken dahi onu saygının en üst derecesinde tutuyordu. Ebu Hanife, yani hoca da Ebu Yusuf ya da başka bir öğrencisi kendisine itiraz ederken saygısızlık yaptıklarını düşünmüyor ve onları sevginin en üst mertebesinde tutuyordu. Aralarında baba evlat ilişkisinin de ötesinde bir sevgi ve saygı bağı vardı, ama bu bağ onların farklı pozisyonlar almalarına mani olmuyordu. Sevgi ve saygı korunarak insanlar farklı düşünebiliyordu. Bu hem diğer kültür ve medeniyetler karşısında, hem de Müslümanların kendi aralarındaki ihtilaflar için geçerli bir formüldür ve son derece değerlidir. Bu tecrübenin çok dikkatli bir şekilde, çok soğukkanlı bir şekilde değerlendirilmesi gerekir diye düşünüyorum. Çünkü buradan hareketle elde edilecek sonuçların günümüzde de bize rehberlik edebilme potansiyeli vardır. Bu gün de hem de daha yoğun bir şekilde yabancı kültür ve medeniyetlerle karşı karşıyayız ve diğer şeyler arasında mesela onların iktisadi düşünce ve kurumlarıyla hesaplaşmamız mecburiyeti vardır. Bu düşünce patikasını biraz daha sürdürelim istiyorum. Sözünü ettiğim kadim zaman ile bizim zamanımız arasında, pek de parlak olmayan bir ara dönem var. Buna bazıları İslâm uygarlığının inkırazı derler. Bu olayın, yani İslâm uygarlığının inkırazı olayının ciddi bir şekilde incelenmesi, mesela en azından birkaç doktora tezinin konusu olması gerekir. Gerçekten acaba bir inkıraz var mıdır? Olan ne gibi bir şeydir? Dâhili sebeplerden mi, harici sebeplerden mi kaynaklanmıştır? Ya da ikisinin müşterek sonucu mudur? İsmi ne olmalıdır? Bunların çok ciddi, uzun soluklu araştırmalara konu edilmesi lazımdır. Böyle birkaç çalışma vardır, fakat bunlar yeterli değildir. Biraz önce söylediklerimle tutarsızlığa düşmek istemem ama bu konuda, İslam medeniyetinin inkırazı konusunda bir asgari konsensüse ihtiyacımız var. Nerede düştük? Eğer nerede düştüğümüzü bilirsek oradan da kalkabiliriz, çünkü kişi veya toplum düştüğü yerden kalkar. GÜNÜMÜZDE İSLAM İKTİSADI Şimdi gelelim modern zamanlara Türkiye de 1960 lı yılların sonunda, ama özellikle 1970 li yılların başlarından itibaren yani İslam iktisadı konusuna dikkate değer bir ilgi uyandı. Bunun önderlerinden bir tanesi de Sabahattin Zaim Hocamızdı. Görüldüğü gibi modern zamanlarda İslam iktisadına karşı Türkiye de 30 31

uyanmaya başlayan ilginin tarihi hayli yenidir. O kadar ki bu ülkede, bu konuya emek verenlerin büyük bir kısmını şimdi ve bu salonda görebiliyorum. Neredeyse sadece Sabahattin Zaim Hocamızı gözlerimiz arıyor ki aslında bu toplantının manevi ev sahibi olarak o da aramızda sayılır. İslam iktisadı konusunda gerek ülkemizde, gerekse başka ülkelerde şimdiye kadar meydana gelen gelişmeleri birkaç başlık altında mütalaa etmek mümkündür. İSLAM İKTİSADINDA TEORİK ÇALIŞMALAR İslam İktisadı alanında meydana gelen gelişmelerin bir kısmı teorik çalışmalar şeklinde oldu. Yalnız İslam İktisadı alanındaki teorik çalışmaların bir bilgi üretimi manzarasından ziyade bir bilginin İslamileştirilmesi manzarası arz ettiğini söylemek durumundayız. Başka bir ifadeyle bu alandaki çalışmalar İslam medeniyetinin teşekkül devrindeki gibi bir yeni bilgi üretme faaliyeti olmaktan çok, mevcut çağdaş bilgilerin talan edilip, İslami bir iktisat inşası için adaptasyona tabi tutulmasından, ya da bazen ifade edildiği gibi İslamileştirilmesinden ibaret gibi görünüyor. Bilginin İslamileştirilmesi adabına uygun bir şekilde yapılabildiği takdirde esas itibarıyla meşrudur; fakat ilgili çalışmalar onunla sınırlı kalınca ve/veya bu yönde aşırıya gidilince, özellikle ona bir orijinalite eşlik etmeyince zamanla verimsizleşebiliyor ve anlamlı bir faaliyet olmaktan uzaklaşabiliyor. Diğer taraftan teorik çalışmaların bu versiyonu konusunda dahi bir netlik elde edilebildiği söylenemez. Hangi teorik unsurların İslamileştirilebileceği, hangilerinin böyle bir işleme tabi tutulamayacağı veya tutulmasına ihtiyaç olmadığı konusunda henüz tatminkâr bir netlikten uzağız. İslam iktisadının bir akademik disiplin olarak statüsü konusunda da henüz bir sarahat elde edebilmiş değiliz. Kanaatimce bu konuda faydalı olabilecek bir yaklaşım tarzı, iktisat teorisinin evrensel geçerli olan ve bağlam bağımlı olan unsurları arasında anlamlı bir ayırıma gitmektir. Burada bağlam bağımlı bilgiden kastımız, belirli bir ekonomik sisteme veya belli bir ahlak ve zihniyete sahip fertlerin davranışlarına dair bilgiler iken, evrensel geçerli bilgiden kastımız ise bütün ekonomik sistemler için veya bütün insanlar için geçerli olan bilgilerdir. Bu anlamda mesela homoeconomicus varsayımının bağlam bağımlı, azalan marjinal fayda kanununun ise evrensel geçerli bir bilgi örneği olduğunu düşünüyorum. Bu ayırımdan sonra makro ve mikro ekonomik bilgi tasnifinin de anlamlı ve meşru bir şekilde yapılabileceğini düşünüyorum. Bu anlamda ister evrensel geçerli, ister bağlam bağımlı bilgi niteliğinde olsun, bütün bir ekonominin veya ekonomik sistemin yapısı ve işleyişiyle ilgili bilgilerin makro iktisat; fert, firma ve sektör gibi daha alt düzeylerdeki aktörlerin yapısı, davranışı ve işleyişiyle ilgili bilgilerin ise, yine ister evrensel geçerli, ister bağlam bağımlı nitelikte olsun, mikro iktisat bilgisi kapsamında yer alacağı söylenebilir. Ancak tasnifler yaparken, teorik tasniflerin realitelere giydirilmeye çalışılan elbiseler gibi olduğunu ve biçtiğimiz elbisenin gerçek hayatın her durumuna uymayabileceğini hatırda tutmamız gerekir. Aynı mülahaza pek tabii ki makro/mikro ayırımı veya tasnifi için de geçerlidir. Diğer taraftan makro/mikro ve evrensel/bağlam bağımlı bilgi ve teori ayırımlarının farklı kritelere göre yapılan tasnifler olduğu açıktır. Bu anlamda, mesela, evrensel veya bağlam bağımlı bir teori aynı zamanda makro veya mikro bir teori olabilir. Tabiidir ki fonksiyon tersine de çevrilebilir. Yine bu durumda eğer tahsisi olarak bir bilgi gövdesine İslam İktisadı denecekse bunun bağlam bağımlı makro ve mikro iktisat bilgilerinden oluşacağı, geri kalan kısmın, yani evrensel geçerli makro ve mikro bilgilerin ise sadece İktisat olarak isimlendirilmeye devam edeceği söylenebilir. Nihayet, bağlam bağımlı da olsa, İslam İktisadı alanına ait bilginin objektif olduğu ve konuyu çalışan her kese aynı derece açık olacağı sonucu da kendiliğinden ortaya çıkar. Bu anlamda İslam iktisadını bir gayr-ı müslim de pekala başarıyla çalışabilecek demektir. Bu vesileyle İslam iktisadı çalışmalarında hayli yaygın olan bir anlayışı burada biraz tartışmak istiyorum. Bazen modern de denen geleneksel iktisadın homoeconomicus varsayımına karşılık, İslam iktisadının homoislamicus varsayımıyla çalışması gerektiği konusundaki anlayıştır bu. İslam iktisadı, eğer biraz yukarıda önerdiğimiz gibi, bağlam bağımlı bir bilgi dalı veya disiplin olacaksa, onun diğer şeyler arasında bazı varsa- yımlarının da farklı olabileceği anlaşılır bir husustur. Fakat homoeconomicus kavramının İslam ekonomisindeki mütekabilinin, homoislamicus olacağı kanaatinde değilim. Bir kere, öyle veya değil, birincisi pozitif bir varsayım olduğu iddiasında iken, ikincisi için aynı şey söylenemez; zira o daha çok normatif bir kavramdır ve gerçekte neye tekabül ettiği yere ve zamana göre hayli değişiklik gösterebilir. Ayrıca, İslami açıdan da çağdaş İslam iktisatçılarının anladığı anlamdaki bir homoislamicus tipinin, bir islam ekonomisini temsil kabiliyeti hayli su götürür. Tedavüldeki haliyle bu kavram, İslam ahlakının ideallerine göre formüle edilmiş bir insan tipi olup, İslami bir sistemde dahi bir Müslümanın, içi bu şekilde doldurulmuş bir kavrama göre hareket etme mecburiyeti yoktur. Bu sebeple böyle tanımlanmış bir kavramın, standart bir Müslüman tipini veya bir İslam ekonomisini temsil kabiliyeti hayli meşkûktür. Müslümanların dinlerini yeterince ciddiye aldığı toplumlarda bu kabiliyet hayli yüksek olabilecek iken, bunun olmadığı durumlarda hayli düşük kalabilir. Ve bütün bunlar olurken söz konusu toplumum bir İslam toplumu olarak nitelenmeye devam edilmesi konusunda herhangi bir teorik problem de ortaya çıkmaz. Bir Müslümanın her halükarda ifa etmek mecburiyetinde olduğu şey, İslam hukukunun kurallarıdır. Bir Müslümanın İslam ahlakıyla ahlaklanması ise arzuya şayandır, fakat bir mecburiyet değildir. Başka bir ifadeyle, bir Müslüman, İslam ahlakının ilkelerine uygun bir şekilde hareket ettiği zaman mükâfatlanmayı hak eder; ancak onlara uygun hareket etmemesi halinde mücazata, yani cezalandırılmaya, itaba ve hatta hesaba muhatap olmaz. Bu söylediklerimizi zekat ve sadaka örnekleriyle açıklamak mümkündür. Zekat İslam hukukunun bir vecibesi veya icabıdır ve onu yerine getiren mükafatlandırılır, terk ve ihmal eden ise hesaba çekilir ve cezaya muhatap olur(dünya ve ahirette). Hâlbuki sadaka İslam hukukunun bir gereği değildir, ama İslam ahlakının teşvik ettiği bir davranıştır. Onu verene sevap vardır, ama vermeyene ceza yoktur. Dolayısıyla homoislamicus kavramı tanımlanırken zekât onun kapsamına girmeli, ama sadaka girmemelidir. Özetle eğer homoislamicus bir rtahil aracı olarak kullanılacaksa onun muhtevasının İslam ahlakının idealleriyle değil, İslam hukukunun emir ve nehiyleriyle doldurulması gerektiği kanaatindeyim. İslam iktisadının teorik yönüyle ilgili olarak değinmek istediğim son bir nokta bizzat İslam İktisadı teriminin anlamıyla ilgili bir müphemliğin var olmasıdır. Pek farkında olunmadan bu terim bazen akademik bir disiplin, bazen de bir ekonomik sistem anlamında kullanılır. Aslında terimin her iki anlamda kullanılmasının bazı özel durumlar dışında herhangi bir sakıncası da yoktur. Bu özel durumlardan birisi Ayrı ve bağımsız bir İslam İktisadı var mıdır? sorusunun sorulduğu zaman ortaya çıkar. Böyle bir durumda terimle neyi kastettiğinize bağlı olarak cevabınızın değişeceği şüphesizdir. Bir akademik disiplin anlamında kullanıldığında cevabınızın ne olacağı, iktisat disiplini konusundaki düşüncenize bağlı olarak değişecektir. Nitekim bu konuda, sınırlarını kategorik olarak vardır ve yoktur cevaplarının oluşturduğu ve bütün mantıki ihtimalleri içeren bir cevaplar setinin, adeta bir cevaplar yelpazesinin mevcut olduğu bilinmektedir. Bizim kanaatimiz, bağlam bağımlı bilgi üretme kabiliyetine sahip bir iktisat alt disiplini anlamında bir İslam İktisadı nın olabileceği, bağımsız bir disiplin anlamında bir İslam İktisadı nın ise olamayacağı şeklindedir. Aslında bu son anlamda, yani bir alt disiplin anlamında bir İslam iktisadının olup olamayacağı dahi terimin diğer anlamının ifade ettiği şeyin, yani bir İslam ekonomik sisteminin mevcut olup olmamasına bağlıdır. Eğer bir İslam ekonomik sistemi veya reel olarak bir İslam ekonomisi mevcut ise, onun yapısını, işleyişini ve onunla ilgili sair meseleleri araştırıp inceleyen bir İslam iktisadı disiplini de olacak demektir; aksi halde ise aksi varit olacak demektir. Peki, bir İslam ekonomik sistemi var mıdır? Bu sorunun cevabı sistem kelimesine hangi anlamın yüklendiğine bağlı olarak değişik olacaktır. Eğer sistem kelimesiyle olmuş-bitmiş ve kesinlik kazanmış, efradını cami ve ağyarını mani bir bütün kastediliyorsa bana göre böyle bir İslam ekonomik sistemi yoktur. Ama sistem kelimesiyle gayet gevşek bir anlamda yekdiğeriyle tutarlı parçaların oluşturduğu bütün anlamı kastediliyorsa, o takdirde sadece bir değil, çok sayıda İslam ekonomik sistemi olabileceğini söyleyebilirim. Şöyle ki,islam ın ekonomik hayatın düzenine ve işleyişine dair bazı temel kuralları vardır; ancak bu kuralların yorumuna, hiyerarşik sıralanmasına ve benzeri faktörlere bağlı olarak onların farklı kombinezonları elde edilebilir veya ortaya çıkabilir. Bu hem mantıki olarak böyledir, hem de tarihi olarak da böyle olmuştur. Bundan dolayıdır ki bazen İslam Sosyalizmi nden, bazen de İslam Kapitalizmi nden söz edildiğine 32 33

şahit oluruz. Pek tabiidir ki sosyalizm ve kapitalizmle irtibatlandırılmayan kombinezonlar geliştirmek de mümkündür (2) ki çok sayıda İslam ekonomik sistemlerinden bahsederken ne demek istediğimiz böylece daha iyi anlaşılabilir. Bu mantıki ve teorik ihtimallerin mevcudiyetini tarihi tecrübe de teyit eder. Nitekim iktisadi hayatın düzenlenişi ve yönetimi konusunda bütün İslam toplumlarının ve devletlerinin aynı şeyleri tekrarlaya geldiklerini söylemek mümkün değildir. Aksine, İslam tarihi boyunca zamanın ve yerin şartlarına ve İslami nassların yorumu konusundaki tercihlerine bağlı olarak daha müdahaleci İslami yönetimlerden, daha adem-i merkeziyetçi veya liberal İslami yönetimlere kadar çeşitli örnekler görmek mümkündür. Burada konunun detaylarına giremeyiz ve sadece iki örnek vermekle yetinebiliriz. İlk örneğimiz zekâtın toplanması meselesidir. Hz. Ebu Bekir in, zekâtın devlet eliyle toplanması konusunda ne kadar hassas olduğu Ridde Savaşları hadiselerinden pekala anlaşılabilir. Diğer taraftan bu anlayış ve uygulamanın İslam tarihi boyunca hep aynı şekilde kalmadığını ve zaman içinde zekat vermenin kişiye ait bir hak ve sorumluluk haline geldiğini bilmekteyiz. Benzer şekilde Hisbe meselesi de tarih içinde farklı şekillerde anlaşılabilmiştir. Malum olduğu üzere Hisbe, İslamiyetteki emr-i bi l-maruf ve nehy-i ani l-munker ilkesinin (3) kurumsallaşmış şeklidir. Bazı alimler bu yetkiyi sadece devlete ait görürken, diğerleri fertleri de bu konuda yetkili kabul eder. Ayrıca, Hisbe yetkisini devlette görenler dahi bunun devlet içinde nasıl formüle edilmesi gerektiği konusunda farklı görüşler sergilerler. UYGULAMADA İSLAM İKTİSADI Çağdaş İslam iktisadındaki gelişmelerin bir kısmı da uygulamayla ilgilidir. Uygulamadaki gelişmeleri de mikro/kısmi gelişmeler ve makro/bütünsel/sistemik gelişmeler şeklinde tasnif etmek mümkündür. Modern gelişmeler anlamında ilk kategorideki, yani mikro/kısmi gelişmelerin kronolojik olarak daha önce ortaya çıktığı görülür. Bunların Türkiye deki klasik örnekleri bir zamanlar Özel Finans Kurumları, şimdi ise Katılım Bankaları denen firmalar olup, aynı zamanda kurumsal gelişmenin en yaygın türünü teşkil ederler. İslam Kalkınma Bankası(IDB) gibi bazı uluslararası kurumsal gelişme örnekleri de vardır. Faizsiz bankacılık ve İslam bankacılığı gibi isimlerle de anılan bu kurumsal gelişme, son zamanlarda hem İslam dünyasında hem de onun dışında hatırı sayılır bir yaygınlık göstermiştir. Yalnız bu gelişmenin hatırısayılır olması, konvansiyonel bankacılığa kıyasla olmaktan ziyade, kendisinin daha önceki hallerine kıyasladır. Diğer taraftan, bu bankaların sayısal gelişmeleriyle orantılı bir orijinalite sergiledikleri söylenemez. Onların performansının genel karakteristiğinin de İslam iktisadı teorisindeki gelişmelere paralellik gösterdiği söylenebilir. Orada konvansiyonel iktisadın bilgileri İslamileştirirlmeye çalışılırken, burada da konvansiyonel bankacılığın enstrümanlarının İslamileştirilmesine dayalı bir gelişme sözkonusudur. Konvansiyonel bankacılık, esas itibariyle kapitalist bir bankacılık olduğuna ve faizli işlemlere dayandığına göre burada adeta kapitalizmin İslamileştirilmesi veya hatta faizin İslamileştirilmesi gibi bir faaliyetin sözkonusu olduğunu düşünenler dahi vardır. Her halukarda İslam bankacılığı çerçevesinde geliştirilen enstrümanların son tahlilde daha çok kredi benzeri enstrümanlar olduğu inkâr edilemez. Bu durumun, eğer İslamiyet in faiz yasağı yoluyla dolaylı olarak yasaklamak istediği asıl şeyin, krediye dayalı bir ekonomi olduğu şeklindeki tezimiz (4) doğruysa, İslam bankacılığının son zamanlardaki performansının İslamilik derecesinin tereddütlere yol açabileceği şüphesizdir. Kanaatimce gerçek bir İslam bankacılığının uzun vadede hedeflemesi gereken şey, kredileşme dışında ve ortaklık esasına yönelik enstrümanların geliştirilmesi olmalıdır (5). Nispeten yakın zamanlarda bazı ülkelerde bütünsel veya sistemik türde İslam iktisadı uygulamaları (2) Bizim yaptığımız bir deneme için aşağıdaki çalışmaya bakılabilir: Kur an ve İktisat: Kredi ve Faiz Meselesine Makro-sistemik Bir Yaklaşım, İktisat, Tarih ve Toplum, 2. B., İstanbul: Küre Yayınları, 2010, içinde, s. 161-176. (3) İyiliğin yaygınlaştırılması ve kötülüğün caydırılması ilkesi. (4) Kur an ve İktisat: Kredi ve Faiz Meselesine Makro-sistemik Bir Yaklaşım, İktisat, Tarih ve Toplum, 2. B., İstanbul: Küre Yayınları, 2010, içinde, s. 161-176. (5) Mamafih, olağandışı şartlarda faaliyet göstermeleri halinde bu kurumlar lehine mülahaza edilebilecek noktalar vardır. Örnek olarak bakınız: Sabri Orman, Tarih, Uygarlık ve İktisadi Politika Bağlamında Özel Finans Kurumları, İktisat, Tarih ve Toplum, 2. B., İstanbul: Küre Yayınları, 2010, içinde, s. 115-129. da denendi ki İran, Pakistan ve Sudan bu konudaki belli başlı örnekleri teşkil ederler. Yalnız son türdeki tecrübelerin pek sağlıklı ve başarılı örnekler olduğu söylenemez. Pakistan ve Sudan daki sistemik İslam iktisadı denemeleri, askeri darbeler neticesinde ortaya çıkan bir süreç ve bağlam içinde gerçekleşmiş denemeler olup, talihsiz tecrübe örnekleri arasında yer alır. Bu tecrübelerin gerisindeki niyetler ne olursa olsun, askeri darbe yönetimlerinin bu tür tecrübeler için arzettikleri kendilerine has handikaplar vardır ve bunların başında da meşruiyet problemi gelir. Dolayısıyla Pakistan ve Sudan da ortaya çıkan İslam iktisadı tecrübelerinin, askeri darbelerin handikaplarıyla malul olmaları itibariyle, özel bir dikkat ve özenle değerlendirilmeleri gerekir. İran tecrübesi ise birçok bakımdan bu iki tecrübeden farklı olmakla beraber, o da en azından bir devrim sonrasının bağlamı içinde gerçekleşmiş olma gibi bir olağandışılığı temsil eder. Devrimlerin kendilerine has şartları vardır. İran ın aradan geçen zaman içinde normalleşmesi belki mümkün olabilirdi, ama onun devrim sonrası yakın tarihinin herkesce bilinen olayları sebebiyle bunun mümkün olmadığını biliyoruz. Dolayısıyla modern zamanlarda atıfta bulunabileceğimiz olağan bir sistemik İslam iktisadı tecrübesine henüz sahip olmadığımız söylenebilir. Burada başka bir noktaya dikkat çekmek istiyorum. İslami endişelere sahip olup, belki İslâm iktisadı uygulaması değil ama ona tekabül eden veya benzeyen uygulamalar içinde üst yöneticilik tecrübesi yaşayan insanlar vardır. Devletin ilgili kademelerinde veya özel sektörün buna tekabül eden pozisyonlarında, yani arazide büyük bir tecrübe birikimine sahip olan bu insanların müktesebatından, İslam iktisadıyla ilgili gerek teorik, gerekse pratik, ama özellikle pratik konularda yararlanmanın önemli olabileceğini ve bu sebeple İslam iktisadı ile ilgili çalışmalarda bunların hesaba katılması gerektiğini düşünüyorum. Tabiidir ki öncelikle bu tecrübe birikiminin kayda geçmesi gerekir; ama biliyoruz ki bu iki kesimin yazma alışkanlığı pek gelişmiş değildir. Böyle olunca da onların bilgi ve tecrübe birikimlerini kayda geçirmenin yollarının bulunması gerekiyor demektir. O müktesebatı, onların derunundan, zihinlerinden dışarıya taşıyabilmenin yollarını bulmamız lazım. Ama bütün bunlardan sonra bir şey daha yapmamız lazım. Bütün bu müktesebatı baştan sona kadar dostane ama sıkı bir eleştiri süzgecinden geçirmemiz lazım. Bu konuda örneğimiz, yukarıda kısaca temas edilen Ebu Yusuf ile Ebu Hanife nin ve benzerlerinin ilişkileridir. Malum, onlara göre eleştiri, fikir ayrılığı saygısızlık ifade etmemekteydi ve onlar saygılarını en üst seviyede tutarak üstatlarını eleştirebiliyorlardı. Edebince yapılması şartıyla eleştirinin sadece kabul ve tolere edilmesi değil, aynı zamanda teşvik edilmesi gerekir. Aslında aynı şeyi tarihi müktesebatın değerlendirmesinde de yapabilmek gerekir. Biz bize kadarki bütün tecrübeyi önce görülebilir ve erişilebilir hale getirip daha sonra da onu sıkı bir eleştiriye tabi tutabilmeliyiz. SONUÇ YERİNE İslam iktisadı üzerine genel bir değerlendirme yapmaya matuf bu konuşmaya tarihi bir girizgâh ile başladık. Böyle yaptık, çünkü sosyal bilimlerin hem genel olarak tarihten, hem de özel olarak kendi tarihlerinden, hem sübstansif olarak, hem de metodolojik olarak, ama özellikle metodolojik olarak öğrenebilecekleri şeyler olduğuna inanıyoruz. Dikkat edilmiş olacağı üzere biz alanımızla ilgili tarihin daha çok metodolojik yönleri üzerinde durduk; zira İslam iktisadının bu alanda yararlanabileceği hususların daha önemli olduğuna inanıyoruz. İlk Müslümanların hayatın her alanındaki, ama özellikle iktisat alanındaki tecrübelerinin ilmi çalışma bakımından önemli olduğuna inandığımız fikri cesaret ve insiyatif, yaratıcılık, geniş ufukluluk; farklılık ve çeşitliliğe, dış dünyalara ve eleştiriye açıklık gibi bazı özellikler taşıdığını tespit ettik. Bu özelliklerin ve tarihi çalışmalarla bulunabilecek bunlara benzer diğer özelliklerin İslam iktisadı çalışmalarında hem motivasyon, hem de doğrudan örneklik yoluyla yararlanılabileceğini düşünüyoruz. İslam iktisadı alanı belli bir akademik donanımı gerektiren bir alandır. Disiplinin adının da işaret ettiği gibi bir kere bu alanda çalışacakların yeterli bir modern iktisat bilgisi teçhizatına sahip olmaları gerekir. Yine disiplinin adının işaret ettiği gibi bu alanda çalışacakların, alanla ilgili tatminkâr bir İslami bilgi donanımına da sahip olmaları gerekir. Disiplinin adının doğrudan işaret etmediği, ama dolaylı olarak ima ettiği bir başka 34 35

özellik de, bir önceki paragraftaki gerekçelerle, alanla ilgili tarihi bilgi ve tecrübe birikiminin yeterli bir bilgisine sahip olunması gerekir. İslam iktisadı alanının hâlihazırdaki insan gücünün bu vasıf kombinezonu açısından bir değerlendirmesi yapıldığı takdirde hayli yetersiz olduğunun ortaya çıkacağı tahmin edilebilir. Bu alanda çalışanların daha büyük bir kısmının çağdaş iktisat donanımına sahip, ama İslami ilimler konusunda yetersiz kişiler olduğu söylenebilir. Daha küçük bir kısım ise İslami ilimler konusunda ehliyetli, ama çağdaş iktisat konusunda yeterli ehliyete sahip olmayan kişilerden oluşmaktadır. Denebilir ki İslam iktisadı alanının yeterince gelişememesinin önemli sebeplerinden bir tanesi budur. Bu donanıma sahip uzmanların yapacakları işler ise iki alanda mütalaa edilebilir. Gördüğümüz gibi bunların biri teori, diğeri uygulamaydı. Teori, alanın bilgi birikimini temsil eder. Alanda biriken bilgi ya üretilerek, ya da transfer edilerek elde edilmiş olabilir. Bilgi üretimi de ya rutin bilgi üretimi, ya da yeni bilgi üretimi şeklinde olur. Rutin bilgi üretiminden kastımız alanın olağan ve yerleşik metotları, standartları ve prosedürleriyle elde edilen bilgi iken yeni bilgi üretimi, alanın bilgi stokuna yapılan orijinal ve taze katkıları ifade eder. Bilgi transferi ile ise başka bağlamlarda üretilmiş bilginin ilgili alana adaptasyounu ile elde edilen bilgiyi kastediyoruz. Bu anlamda bilgi adaptasyonu da iki şekilde olabilir: Herhangi bir tarihi bağlamda üretilmiş bilginin şimdiki zamana transferi şeklinde veya çağdaş ama başka bağlamlarda üretilmiş bilginin transferi şeklinde... Birinci türdeki bilginin zaman içinde, ikinci türdeki bilginin ise mekân içindeki bir transfer özelliği taşıdığı açıktır. Gerek tarihteki, gerekse çağdaş dünyadaki bilginin İslamileştirilmesi çabalarının birer bilgi transferi örneği olduğu söylenebilir. Çağdaş İslam iktisadındaki bilgi birikiminin, bilgi üretiminden ziyade bilgi transferi veya adaptasyonu şeklindeki çabaların bir ürünü olduğu söylenebilir. İslam iktisadı disiplininin epistemolojik statüsü hakkında burada yeni olduğunu sandığım bir değerlendirmede bulunduk. Buna göre akademik disiplinlerin ürettiği bilgiler evrensel geçerli veya bağlam bağımlı, yani sadece belli bir bağlam içinde geçerli bilgiler şeklinde olabilir. Kanaatimce birinci tür bilgiler sosyal bilimlerdeki ana disiplinleri oluştururken, ikinci türdeki bilgi malzemesi, aynı alandaki alt disiplinleri oluşturur. Bu anlamda İslam iktisadının, iktisat disiplininin, bağlam bağımlı bilgi üreten bir alt disiplini şeklinde vazedilebileceğini düşünüyoruz. Bu statüdeki İslam iktisadı içinde üretilebilecek bilgilerin, genel olarak geçerli bütün ihtirazi kayıtlar geçerli olmak kaydıyla, makro ve mikro tasniflerine tabi tutulabileceği düşüncesi de buna eklenebilir. Burada bir katkı anlamında netleştirmeye çalıştığımız konulardan birinin de teorik İslam iktisadı çalışmalarında kullanılan bir analiz aracı olan homoislamicus varsayımının içeriği olmuştur. Bu konuda yapılabilecek diğer mülahazaların hakkı baki kalmak kaydıyla, denebilir ki eğer homoislamicus kavramıyla çalışılacaksa, bunun içeriği genel olarak yapılageldiği gibi, İslam ahlakının güzel, ama son tahlilde uyulması muhayyer olan idealleri yerine, İslam hukukunun uyulması zorunlu emir ve nehiyleriyle formüle edilmelidir. İslam iktisadı çift anlamlı ve bu sebeple müphem bir kavram olduğundan onun netleştirilmesi de tartıştığımız konular arasında yer almıştı. İslam iktisadı dendiği zaman bununla bazen bir akademik disiplin, bazen de teorik veya somut bir İslami ekonomik yapı, düzen veya sistem anlatılmak istenir. İlk anlamdaki İslam iktisadı, son anlamdaki İslam iktisadının her seviyede yapısının ve işleyişinin incelendiği bir alt akademik disiplin olarak tanımlanabilir. Ancak, hatırlanacağı üzere yaptığımız önemli tespitlerden birisi, olmuş bitmiş ve paket halinde sunulabilecek tekil bir İslam Ekonomik Sistemi nden ziyade, çoğul olarak İslami ekonomik sistemlerden söz etmenin daha doğru olacağıydı. Eğer öyleyse, o takdirde, tek bir İslami iktisat teorisinin de olmayacağı ortaya çıkar. Başka bir ifadeyle, incelenen ekonomik sistem versiyonuna göre elde edilecek iktisat teorisi versiyonu da farklı olacak demektir. Zaten, bir akademik disiplin olarak İslam iktisadının bağlam bağımlı bir alt disiplin olması gerekir derken kastettiğimiz şeylerden bir tanesi de buydu. Bu durumda İslam iktisadı terimini her iki anlamda da çoğul anlamamız gerektiği ortaya çıkmaktadır ki o takdirde de her iki anlamda adeta Fıkıh takine benzer çağdaş İslam iktisat mezhepleriyle karşılaşabileceğiz demektir. Nitekim ikinci anlamdaki İslam iktisadının, haklı veya haksız, bazen İslam Sosyalizmi, bazen İslam Kapitalizmi olarak, bazen ise bu ikisini de reddeden diğer formülasyonlar tarzında yorumlanması bunun bir göstergesi olsa gerektir. Yalnız her iki anlamıyla İslam iktisadı terimin ima ettiğini söylediğimiz çoğulculuğun keyfiliğe varacak şekilde esnetilemeyeceğini belirtmemiz gerekiyor. Her iki anlamın da referansları vardır ve ancak bu referansların meşru yorumlarının gidebileceği yere kadar meşru olarak gidilebilir. Evet, İslâm iktisadı diye herkesin üzerinde mutabık kalacağı, her yerde ve her zaman geçerli bir paketin söz konusu olmadığı doğrudur, ama diğer taraftan, zekât emri, faiz yasağı, haramlar ve helaller gibi değişmeyen bir çekirdeğe sahip olduğu da aynı şekilde doğrudur. Değişen sadece bu çekirdeğin yorumuyla ilgili ve sınırlı hususlardır ve bunun ötesine geçildiği takdirde meşruiyet statüsünün dışına çıkılmış olur. Bir oyun örneği üzerinde ifade etmek caiz ise, mesela futbol oyununun bazı karakteristik özellikleri vardır ve onlar muhafaza edilmek şartıyla bu oyun 4-3-3, 4-4-2, 4-2-4, WM ve 3-5-2 gibi çeşitli sistemlerle oynanabilir. Başka bir ifadeyle, futbol oyunu onu karakterize eden kurallar setinin içinde kalındıkça meşru bir şekilde çok sayıda yoruma müsaittir. Bu kurallar setinin dışına çıkıldığı, mesela top elle oynanmaya başladığı takdirde ise oynanan oyun futbol olmaktan çıkar ve duruma göre mesela basketbol veya voleybol olur. Yorumun dejenerayona dönüşmemesi gerektiği izahtan varestedir. İslam iktisadının uygulama alanıyla ilgili gelişmeler de teorik alandaki gelişmelere paralel bir seyir takip etmiştir. Bu alandaki gelişmelerin mikro/kısmi ve makro/bütünsel/sistemik diye tasnif edilebileceğini gördük. Bu alandaki çağdaş gelişmelerin kronolojik olarak birinci kategorideki kurumsal gelişmelerle başlayıp, daha sonra bunlara ikinci kategorideki bazı örneklerin eklendiğini söyleyebiliriz. Orijinalite ve yaratıcılık noksanlığı açısından bu alandaki gelişmeler de teorik alandaki gelişmelere benzer. Nitekim İslam bankacılığı, faizsiz bankacılık veya Türkiye deki adıyla katılım bankacılığı henüz faiz yasağının ima ettiği krediye dayanmayan enstrümanlardan çok, konvansiyonel bankacılık enstrümanlarının İslamileştirilmesine dayalı bir patikada yoluna devam etmektedir. Ancak kabul etmek gerekir ki mikro veya kurumsal gelişmenin başarısı büyük ölçüde elverişli bir makro/bütünsel ve sistemik bağlamın mevcudiyetine bağlıdır. Esefle belirtmek gerekir ki bu yöndeki birkaç çağdaş tecrübe ise sağlıksız ve talihsiz tecrübe örnekleri olmaktan öteye geçememiştir. Son olarak belirtmek gerekir ki gerek teoride, gerekse uygulamada İslam iktisadının orijinalitesi, yaratıcılığı ve vaatkârlığı, faiz yasağının ima ettiği ve krediye değil, namütenahi varyasyonlarıyla ortaklık esasına dayanan bir iktisadi hayat vizyonunda yatmaktadır. 36 37