Son ekonomik göstergeler AB nin bel kemiğini oluşturan Almanya- Fransa ikilisinden Fransa nın ekonomisinin de durgunluğa girdiğini gösteriyor. Almanya ekonomisinde büyüme rakamları % 0,1 gibi minimal oranlara inmiş durumda. Yunanistan ve İspanya % 25 i aşan işsizlik oranlarıyla savaşıyor. Fransa ve İngiltere deki banliyö isyanlarından sonra dünyanın örnek gösterilen refah devleti İsveç te göçmen mahallelerinde başlayan olaylarda birçok ev ve araba kundaklandı. Peki Avrupa da neler oluyor? Avrupa Birliği nin sonu mu geliyor? Dünya nın en büyük açık pazarı bu krizden çıkabilecek mi? Küresel Sorunlar Platformu Diyalog serisinde bu haftaki konuğumuz İstanbul Bilgi Üniversitesi Öğretim Görevlisi ve Avrupa Birliği Uzmanı Emre Gönen. 11 Haziran 2013
Emre Gönen Kimdir? İstanbul Bilgi Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi, Uluslararası İlişkiler Bölümü Öğretim Görevlisi Emre Gönen, lisans ve lisansüstü eğitimini Strasburg ve Brüksel Üniversitelerinde aldı. Halen İstanbul Bilgi Üniversitesi Uluslararası İlişkiler Bölümü nde AB bütünleşmesi, Fransa siyaseti ve çevre politikası ile ilgili dersler vermekte olan Gönen in ilgi alanları arasında Ekonomik ve Siyasi Alanlarda AB-Türkiye İlişkileri, AB Politikaları ve Kurumları, Avrupa Siyasi Tarihi, Avrupa Ekonomik ve Sosyal Tarihi, Çevre Tarihi ve Sürdürülebilirlik ve Avrupa'da Sosyalist Hareketler yer alıyor. 2
AB de, parasal birlik kararının iyi veya kötü olmasının yanı sıra onun yönetişiminde de bir sıkıntı yaşandığı söylenebilir. Haber sitelerine baktığımızda AB ile ilgili sürekli kötü haberler görüyoruz. Psikolojik olarak AB nin düşüşü söylemi oldukça yaygınlaştı. Sizce Euro kriziyle belirgin hale gelen bu düşüş AB için geçici bir dönem mi yoksa Avrupa yı daha kötü günler mi bekliyor? AB de mevcut olan krizin kalıcı yanları da var geçici yanları da. Euro krizi etrafında şekillenen Avrupa nın düşüşü nosyonuna daha yakından bakmak için geçmişi de bir gözden geçirmek gerekiyor. Biliyorsunuz ekonomik kriz Avrupa nın içinden kaynaklanan bir sorun değil bunun bir de ABD ayağı var. ABD ayağını bir ziyaret ettikten sonra ona paralel olarak AB deki durumu gözden geçirmekte fayda var. ABD ekonomisindeki son finansal krizi anlamak için ekonomik tarihini 3 dönemde inceleyebiliriz. İlk olarak 1929 bunalımına kadar süregelen dönemde liberal politikalar hâkimdi ve slogan laissez faire di. 1929 buhranından çıkmak için New Deal politikaları uygulanmaya başladı. Franklin D. Roosevelt in öncülük ettiği bu Keynesçi ekonomik modelde finansal sistem baskı altına alınmıştı. Ve nihayetinde Reagan ın öncülük ettiği neoliberal politikalar 1980 den sonra öne çıktı. Neoliberal düzende finansal sistem de liberalleştirildi. Keynesçi sistemde işlerin ekonomik etik çerçevesinde yürüyeceği öngörülmüştü ve borcunu ödeyebilene kredi verilebilecekti. Oysaki neoliberal düzende bankalar krediyi herkese verdi. Bunlar içinde borç ödeme konusunda yeterli olanlar da olmayanlar da vardı. Sonra bankalar bu borç senetlerini karıştırıp paketler halinde başkalarına sattılar. Artık riskin kimde olduğu belli değildi ve nitekim 2008 finansal krizinde bu balon patladı. Bu kriz neoliberal ekonomik düzenin fırsat verdiği bir alanda ekonomi yönetimindeki yolsuzlukları da içeren bir krizdi. Şimdi Obama döneminde ekonomi konusunda kafa karışıklığı var. Ama 2008 den sonra ABD de yeni döneme geçtiğimiz de ortada. AB ye 3
Ortak parasal düzene geçildikten sonra yetkinin komisyonda mı yoksa üye devletler de mi olacağı sorusu tam olarak cevaplanamadı. Sonuç olarak uygulamada üye devletlerin at koşturduğu bir alan haline geldi. Avrupa 2. Dünya Savaşı nı atlattı ve bu kriz de geçecektir. Sonuçta dünyanın en büyük üretimini yapan açık ekonomisinden bahsediyoruz. Teknoloji üreten ve kapasitesi olan bir bölge burası. Fakat AB nin bu krizden öte ciddi sorunları olduğunu anlaması ve bu dönemde onları çözmesi gerekiyor. baktığımızda ise düzenlemesi bol bir ekonomik yapı ile karşı karşıyayız. AB içinde böylesine üçkâğıtçılıkların olması çok zor. Kurulduğundan beri ekonomik bütünleşme konusunda adımlar atan AB, Maastricht Anlaşması ile parasal birliğini sağlamak için dev bir girişimde bulundu. Ama AB bölgesinin optimum bir parasal bölge olup olmadığı (ki Paul Krugman olmadığını düşünüyor) ana tartışma konusu. Zira Euro bölgesi birbirinde farklı gelişmiş ülkelerden oluşuyor. Ekonomist Milton Friedman da İrlanda ve İtalya nın birbirinden farklı yapıda ekonomilere sahip olduğunu ve aynı parasal politikaların uygulanamayacağını belirtmiş ve Euro sisteminin uzun ömürlü istikrarlı bir yapısı olamayacağını teorik olarak söyleyebilirim demişti. Mesela ortak bir Avrupa hazinesi nasıl yönetilecek, hangi ülkelerin kâğıtları alınacak, İtalya mı, Almanya mı? Bunlar oldukça büyük sorunlar olarak ortada duruyor. Parasal birlik kararının iyi veya kötü olmasının yanı sıra onun yönetişiminde de bir sıkıntı yaşandığı söylenebilir. Ortak parasal düzene geçildikten sonra yetkinin komisyonda mı yoksa üye devletler de mi olacağı sorusu tam olarak cevaplanamadı. Sonuç olarak uygulamada üye devletlerin at koşturduğu bir alan haline geldi. Bu süreç içinde Komisyon ve üye ülkelerin bakanları arasında şiddetli tartışmalar yaşandı. Bazı konularda üye ülkelerin anlaşmalara aykırı davrandığı hususunda, Komisyon üyeleri Avrupa Adalet Divanı na dava açtılar. Yunanistan da hâlihazırda etkileri devam eden borç krizini de bu noktadan değerlendirmek gerekiyor. Yunanistan dolandırıcılık yaptı ve bu çok açık bir gerçek. Yunanistan ulusal muhasebesi bütçe açığı konusunda yanlış bilgileri AB ye gönderdi. Maastricht kriterlerine göre bütçe açığının GSMH ye oranının % 3 ü geçmemesi gerekiyordu; fakat Yunanistan bütçe açığında oranı bir hayli geçmesine rağmen bunu bildirmedi. Komisyon, Yunanistan dan gelen rakamlara inanmadı ve yerinde gözlem yapacağını bildirdi. Almanya ve Fransa bunu kabul etmedi. Komisyonun yetkisini artıracağını ve bu gözlemi kendilerine de yapabileceğinden korktular. Bütçe açığı % 3 bildirilmişken Yunanistan ekonomisi iflas edince yerinde gözlem yapıldı tabii ki. İlk saptama % 13, ikincisi ise % 17 çıktı. AB de böylesine büyük bir kandırma yapılabiliyorsa her şeyden önce ciddi bir sistem ve yönetme sorunu var demektir. Bu sorunda ortak parasal düzen kararının mı yoksa onu yönetecek mekanizmanın belirlenememiş olmasının mı daha fazla rol oynadığı konusunda kesin bir fikir belirtmeyeceğim. Ama bu işin sadece ekonomistlerin düşündüğü gibi de teknik olmadığını düşünüyorum. Sonuç olarak, ufukta insiyatifi eline alacak bir lider ve çözüm planı şu an için gözükmüyor ve çözüm yolunu ben de bilmiyorum. Ama işin acıklı tarafı bunu AB nin üst düzey yetkilileri de bilmiyor. Avrupa 2. Dünya Savaşı nı atlattı ve bu kriz de geçecektir. 4
Öncelikle AB kurumları ile üye devletler arasındaki ilişkilerin federal bir düzen gibi yapılandırılması bir ihtiyaç. Sonuçta dünyanın en büyük üretimini yapan açık ekonomisinden bahsediyoruz. Teknoloji üreten ve kapasitesi olan bir bölge burası. Fakat AB nin bu krizden öte ciddi sorunları olduğunu anlaması ve bu dönemde onları çözmesi gerekiyor. Öncelikle AB kurumları ile üye devletler arasındaki ilişkilerin federal bir düzen gibi yapılandırması bir ihtiyaç. 2009 da ABD hükümeti Florida eyaletine 28 milyar dolar verdi, bunu geri mi alacak? Tabii ki hayır, üstüne bir bardak su içecek. AB, Yunanistan a 300 milyar Euro verdi toplamda. 2020 ye kadar bunu geri almayı planlıyor. Yunanistan ın en iyi yıllarında GSMH i 240 milyar Euro yu geçmez. Yunanistan da oradan buradan kısmaya devam ediyor. Bu ilişki mekanizması AB fikrine çok da uygun değil. İkinci olarak, AB nin genişlemesi bir yere kadar. Balkanlarda genişlemeyi tamamladıktan sonra geriye Türkiye kalıyor. AB nin dünya ekonomisindeki gelişmeleri dikkate alması ve Türkiye li bir gelecek planı oluşturması gerekiyor. Bundan sonrası çevresiyle komşuluk ilişkilerine bakıyor. AB deki borç krizinden sonra kemer sıkma politikaları çözüm olarak ortaya kondu; fakat daha sonrasında bu politikalar büyüme sağlamadığı için eleştiriye uğradı. Sizce kemer sıkma politikaları mı büyümeyi teşvik eden yapısal uyum paketleri mi? Kemer sıkma politikaları ve büyümeyi teşvik eden yapısal uyum politikaları üzerinde oldukça tartışılan ekonomik tercihler. Ekonomistler bu konuda hala uzlaşabilmiş değiller. Krugman, Reinhardt ve Rogoff tartışmasını takip etmenizi öneririm. Yunanistan daki sıkı tasarruf tedbirlerinin tepki çektiği de bir gerçek. Bu şartlarda, Neonazi ideolojisine sahip bir parti % 20 lere ulaşan bir taban desteği bulabiliyor. Ekonomik istikrarsızlık insanların ilkel bağlara sarılmasına ve yabancı olana karşı öfkesine neden oluyor. Fakat kemer sıkma politikalarından bahsedeceksek de bence atlanmaması gereken konu her ülkeye aynı etki yapmamasıdır. Yunanistan da bu yıl yapılan özelleştirmenin miktarı 2 milyar Euro yu bulmuyor. Neden? Çünkü Yunanistan devlet sektörü üzerinden paylaşımı yapan bir ekonomik yapıya sahip. Özel sektör bu yapıda oldukça minimal bir rolde ve gelişimi kısıtlı. Kemer sıkma politikasını bu yapıda bir ekonomiye uyguladığınız vakit halk ve bürokrasi birleşip özelleştirmeleri engellemek için uğraşıyor. Irkçılığın yükselmesi gibi istenmeyen semptomlar ortaya çıkıyor. Mesela bu politikaları İspanya ve İtalya gibi ülkelerde uygulanması Yunanistan daki gibi bir etki yaratmıyor. Çünkü ekonomik yapı bu tür tasarruf tedbirlerinin tolere edebilecek çeşitliğe ulaşmış durumda. Çeşitlilik geniş olduğunda ekonomideki yaratıcılık farklı alanlarda kendini gösteriyor. 5
Peki son zamanlarda ABD ve AB nin imzalamayı düşündüğü serbest ticaret anlaşmasıyla ilgili fikirleriniz nedir? Düşünülen etkiyi yapabilecek mi? Türkiye eninde sonunda bu serbest ticaret bölgesinde yerini alacaktır. Dünyada teknoloji üreten belirli bölgeler var. ABD, AB, Japonya, Güney Kore, Singapur bölgesi. Şimdi bunlara yakından baktığımızda hepsinin ABD nin güvenlik şemsiyesinden yararlanan ülkeler olduğunu görüyoruz. AB, bu şemsiyeden yararlanarak gelişebildi. Japonya nın sembolik bir ordusu var ve silahlanma harcaması oldukça düşük. Bu ülkeler askeri harcamalara fazla pay ayırmadıkları için teknoloji üretimine yatırım yapabildiler. Yeni dünya ekonomisinde Çin, Hindistan, Brezilya ve Rusya nın etkinliğini artırmasıyla beraber bu ülkelerin serbest bir ticaret düzenine girmeleri beklenilen bir gelişme. Aslında Türkiye de ABD nin güvenlik şemsiyesinden yararlanan bir müttefiği olduğu için bu grupta yerini alıyor. Türkiye, diğerlerine benzemeyen atipik bir ülke. Fakat yaşam stili, güvenlik alanı ve siyasi sistemi açısından Batı ya eklemlenmiş bir ülke. Türkiye eninde sonunda bu serbest ticaret bölgesinde yerini alacaktır. Süreç uzun olabilir. Türkiye Katma Protokolü 1971 de imzaladı ve Gümrük Birliği ne ancak 1996 da dâhil olabildi. AB ve ABD arasındaki serbest ticaret anlaşması süreci de zorlu geçecektir. Şu an için kültür konusunda bazı anlaşmazlıklar var ama kültür konusu fesin saçağı gibi. En nihayetinde çözümlenecek bir konu. Bu anlaşmanın sonrasında ne olacağı da önemli tabii ki. ABD malları AB ve Türkiye pazarına rahatça girebilir zira iki market de oldukça açık. Fakat Güney Kore ve Japonya pazarladı her ne kadar liberalize olsalar da kapalı bir yapıya sahip. Tüketicilerin alışkanlıklarını değiştirmesi zor. Son olarak Avrupa da yükselen aşırı sağ akımlarla ilgili fikirlerinizi öğrenebilir miyiz? Her toplumda ırkçı bir grup vardır. Bunlar yüzde olarak 5-6 yı geçmez ama şartlar belli ölçüde etkilerini artırmalarına neden olabiliyor. Avrupa da da ekonomik şartlar ve tasarruf önlemlerinden dolayı bir sosyal tepki oluştu. Bu şartlarda ilkel bağlılıklar bazı gruplar tarafından gıdıklanıyor ve arzu edilmeyen olaylar meydana geliyor.
Hakkımızda Küresel Sorunlar Platformu İstanbul Bilgi Üniversitesi ev sahipliğinde kurulmuş olan bir düşünce kuruluşudur. Platformumuz; insan hakları, sürdürülebilir barış, demokrasi ve refahın arttırılması doğrultusunda, demokrasilerin olmazsa olmazı olan, düşünce kuruluşları, üniversiteler, sivil toplum örgütleri ve kamu kuruluşları ile ortak çalışmalar yürüterek bölgemizde ve dünyamızda vuku bulan sorunların çözüm süreçlerine katkı sağlamaktadır. Platformumuz; karar vericilerin, akademik çevrelerin, medyanın ve iş dünyasının referans aldığı bir düşünce kuruluşu olup, Amerika Birleşik Devletleri, Avrupa, Kuzey Afrika ve Ortadoğu, Asya Pasifik, Kafkaslar Orta Asya ve Afrika bölgelerinin siyasi, kültürel ve ekonomik gelişmelerini takip eder ve yaptığı çalışmaları kamuoyu, akademik çevreler ve karar vericiler ile paylaşır. İstanbul Bilgi Üniversitesi Santral Yerleşkesi Kazım Karabekir Cad. No: 2/13 34060 Eyüp İstanbul +90 (0212) 311 7248 www.kureselsorunlarplatformu.org info@kureselsorunlarplatformu.org 7