3 : ( 1909 39 17 N, 114 51 W)



Benzer belgeler
BAŞLICA TOPRAK TİPLERİ

Su Yapıları I Su Kaynaklarının Geliştirilmesi

Su Yapıları II. Yrd. Doç. Dr. Burhan ÜNAL. Yrd. Doç. Dr. Burhan ÜNAL Bozok Üniversitesi n aat Mühendisli i Bölümü

Doğal Su Ekosistemleri. Yapay Su Ekosistemleri

5. SINIF SOSYAL BİLGİLER BÖLGEMİZİ TANIYALIM TESTİ. 1- VADİ: Akarsuların yataklarını derinleştirerek oluşturdukları uzun yarıklardır.

Tablo : Türkiye Su Kaynakları potansiyeli. Ortalama (aritmetik) Yıllık yağış 642,6 mm Ortalama yıllık yağış miktarı 501,0 km3

AKARSULAR

Yazı Menu. - Ülkemizdeki Göller. - Türkiyedeki Göl Çeşitleri. - Doğal Göller. 1 - Tektonik Göller. 2 - Karstik Göller.

Tuzlu Sular (% 97,2) Tatlı Sular (% 2,7) Buzullar (% 77) Yer altı Suları (% 22) Nehirler, Göller (% 1)

ÜNİTE 4 DÜNYAMIZI SARAN ÖRTÜ TOPRAK

COĞRAFYANIN PUSULASI HARİTALARLA COĞRAFYA 2018 KPSS BAYRAM MERAL

Suyun yeryüzünde, buharlaşma, yağış, yeraltına süzülme, kaynak ve akarsu olarak tekrar çıkma, bir göl veya denize akma vs gibi hareketlerine su

T.C. BALIKESĠR ÜNĠVERSĠTESĠ FEN-EDEBĠYAT FAKÜLTESĠ COĞRAFYA BÖLÜMÜ HAVZA YÖNETĠMĠ DERSĠ. Dr. ġevki DANACIOĞLU

SU HALDEN HALE G İ RER

FENERBAHÇE SPOR KULÜBÜ EĞİTİM KURUMLARI ANADOLU LİSESİ 10. SINIFLAR COĞRAFYA İZLEME SINAVI

1- Çevresine göre alçakta kalmış ve vadilerle derin yarılmamış düzlüklere ne denir?

GÜNEYDOĞU ANADOLU BÖLGESİ KONUMU, SINIRLARI VE KOMŞULARI:

Taşların fiziksel etkiler sonucunda küçük parçalara ayrılmasına denir. Fiziksel çözülme, taşları oluşturan minerallerin kimyasal yapısında herhangi

Toprak oluşum sürecinde önemli rol oynadıkları belirlenmiş faktörler şu

YERKÜRE VE YAPISI. Çekirdek (Ağır Küre) Manto (Ateş Küre (Magma)) Yer Kabuğu (Taş Küre) Hidrosfer (Su Küre) Atmosfer (Hava Küre)

JEOLOJĠ TOPOĞRAFYA VE KAYAÇLAR

YAZILI SINAV CEVAP ANAHTARI COĞRAFYA

Kömür ve Doğalgaz. Öğr. Gör. Onur BATTAL

TOPRAK ANA MADDESİ KAYAÇLAR. Oluşumlarına göre üç gruba ayrılırlar 1. Tortul Kayaçlar 2.Magmatik Kayaçlar 3.Metamorfik (başkalaşım) Kayaçlar

MEKANSAL BIR SENTEZ: TÜRKIYE. Türkiye nin İklim Elemanları Türkiye de İklim Çeşitleri

DOĞU ANADOLU BÖLGESİ KONUMU, SINIRLARI VE KOMŞULARI:

Murat TÜRKEŞ ve Telat KOÇ Çanakkale Onsekiz Mart Üniversitesi, Fen-Edebiyat Fakültesi Coğrafya Bölümü, Çanakkale

TOPRAK ANA MADDESİ Top T rak Bilgisi Ders Bilgisi i Peyzaj Mimarlığı aj Prof. Dr Prof.. Dr Günay Erpul kar.edu.

OTEKOLOJİ TOPRAK FAKTÖRLERİ

TOPRAK TOPRAK TEKSTÜRÜ (BÜNYESİ)

BÖLÜMLERİ: - 1. Adana Bölümü - 2. Antalya Bölümü YERYÜZÜ ŞEKİLLERİ: AKDENİZ BÖLGESİ KONUMU, SINIRLARI VE KOMŞULARI: Akdeniz Bölgesi

2016 Yılı Buharlaşma Değerlendirmesi

TARIM: Ülkemizde farklı iklim özellikleri görülmesi farklı tarım ürünlerinin yetişmesine sebep olmaktadır.

Dr. Rüstem KELEŞ SASKİ Genel Müdürü ADASU Enerji AŞ. YK Başkanı

HİDROLOJİ. Buharlaşma. Yr. Doç. Dr. Mehmet B. Ercan. İnönü Üniversitesi İnşaat Mühendisliği Bölümü

5. SINIF FEN BİLİMLERİ YER KABUĞUNUN GİZEMİ TESTİ

5. Ünite. ÇEVRE ve TOPLUM. 1. Doğadan Nasıl Yararlanıyoruz? Çevre Sorunları Konu Değerlendirme Testi

1 PÜSKÜRÜK ( MAGMATİK = KATILAŞIM ) KAYAÇLAR :

Toprak oluşumu ve toprak türleri

FURKAN ERKAN /H COĞRAFYA PERFORMANS

AYRIŞMA (KAYA VE TOPRAK KAVRAMI)

HİDROELTRİK SANTARALLERİ

Kimyasal Toprak Sorunları ve Toprak Bozunumu-I

SEDİMANTER KAYAÇLAR (1) Prof.Dr. Atike NAZİK, Çukurova Üniversitesi J 103 Genel Jeoloji I

IĞDIR ARALIK RÜZGÂR EROZYONU ÖNLEME PROJESİ İZLEME RAPORU

YENİLENEBİLİR ENERJİ KAYNAKLARI VE ÇEVRE MEVZUATI

METEOROLOJİ GENEL MÜDÜRLÜĞÜ ARAŞTIRMA DAİRESİ BAŞKANLIĞI

5. Bölüm: TOPRAK PROFİLİ

YENİLENEBİLİR ENERJİ KAYNAKLARI. Gökhan BAŞOĞLU

HİDROLOJİ Doç.Dr.Emrah DOĞAN

Horzumalayaka-ALAŞEHİR (MANİSA) 156 ADA 17 PARSEL DOĞAL MİNERALLİ SU ŞİŞELEME TESİSİ NAZIM İMAR PLANI AÇIKLAMA RAPORU

Rüzgarlar kum çakıl gibi gevşek maddeleri havalandırarak taşımak, zemine çarparak aşındırmak ve biriktirmek suretiyle yeryüzünü şekillendirirler.

ORMANCILIĞIMIZ (TOHUM-FİDAN-AĞAÇLANDIRMA)

COĞRAFİ KONUM ÖZEL KONUM TÜRKİYE'NİN ÖZEL KONUMU VE SONUÇLARI

Herhangi bir noktanın dünya üzerinde bulunduğu yere COĞRAFİ KONUM denir. Coğrafi konum ikiye ayrılır. 1. Matematik Konum 2.

Kaya çatlaklarına yerleşen bitki köklerinin büyümesine bağlı olarak çatlak genişler, zamanla ana kayadan parçalar kopar.

qwertyuiopgüasdfghjklsizxcvbnmöçq wertyuiopgüasdfghjklsizxcvbnmöçqw ertyuiopgüasdfghjklsizxcvbnmöçqwer tyuiopgüasdfghjklsizxcvbnmöçqwerty

Türkiye nin Yüzey Suyu Kaynakları (Nehirler, Göller, Barajlar) Usul (2008)

Başlıca Toprak Tipleri ve Özellikleri

EGE BÖLGESİ BÖLGENİN YERİ VE SINIRLARI

EDİRNE UZUNKÖPRÜ DOĞAL ORTAMI TEMİZ HAVASI İLE SÜPER BİR YAŞAM BURADA UZUNKÖPRÜ DE. MÜSTAKİL TAPULU İMARLI ARSA SATIŞI İSTER YATIRIM YAPIN KAZANIN

TOPOÐRAFYA ve KAYAÇLAR

SU YÖNETİMİ GENEL MÜDÜRLÜĞÜ KURAKLIK YÖNETİMİ İHTİSAS HEYETİ 2.TOPLANTISI

ÖSYM. Diğer sayfaya geçiniz KPSS / GYGK-CS

SU KİRLİLİĞİ HİDROLOJİK DÖNGÜ. Bir damla suyun atmosfer ve litosfer arasındaki hareketi HİDROLOJİK DÖNGÜ

Ekosistem ve Özellikleri

ÖZEL EGE LİSESİ İKLİM

Ekoloji, ekosistemler ile Türkiye deki bitki örtüsü bölgeleri (fitocoğrafik bölgeler)

Meteoroloji. IX. Hafta: Buharlaşma

Ekonomiyi Etkileyen Etmenler (Faktörler): 1- Coğrafi Etmenler. 2- Doğal Kaynaklar. 3- Teknolojik Gelişmeler. 4- İhtiyaç ve İstekler

TÜRKİYE'DE HİDROELEKTRİK POTANSİYELİ ÜZERİNE BİR DEĞERLENDİRME

DOĞU KARADENĠZ BÖLGESĠNDE HEYELAN

III.BÖLÜM A - KARADENİZ BÖLGESİ HAKKINDA

TÜRKİYE NİN YER ALTI SULARI ve KAYNAKLARI

3.10. ÇEVRESEL SORUNLAR VE RİSK ALGISI

SAMSUN BÜYÜKŞEHİR BELEDİYESİ YENİ HİZMET ALANI

1.Bölüm: Kayaçlar vetopoğrafya

TÜRKİYE EKONOMİSİ. Prof.Dr. İlkay Dellal Ankara Üniversitesi Ziraat Fakültesi Tarım Ekonomisi Bölümü. Ankara

TÜRKİYE NİN İKLİMİ. Türkiye nin İklimini Etkileyen Faktörler :

HİDROLOJİK DÖNGÜ (Su Döngüsü)

LAND DEGRADATİON. Hanifi AVCI AGM Genel Müdür Yardımcısı

BÖLÜM 16 YERYÜZÜ ŞEKİLLERİNİN GELİŞMESİ

Yavuz KAYMAKÇIOĞLU- Keşan İlhami Ertem Mesleki ve Teknik Anadolu Lisesi.

8. Ünite Yeryüzünde Yaşam

TÜRKİYE SULAKALANLAR KONGRESİ SONUÇ BİLDİRGESİ Mayıs 2009 Eskikaraağaç Bursa

5.SINIF FEN VE TEKNOLOJİ KİMYA KONULARI MADDENİN DEĞİŞMESİ VE TANINMASI

Havza. Yağış. Havza. sınırı. Havza. alanı. Akarsu ağı. Akış Havzanın çıkış noktası (havzanın mansabı) Çıkış akımı

EÜAŞ ADANA VE YÖRESİ HES İŞLETME MÜDÜRLÜĞÜ

3. Hafta (12 16 Ekim) Hoş Geldiniz

3. ULUSAL TAŞKIN SEMPOZYUMU. Sıtkı ERAYDIN Dağlık Alan Yönetimi Şube Müdürlüğü

Fonksiyonlar. Fonksiyon tanımı. Fonksiyon belirlemede kullanılan ÖLÇÜTLER. Fonksiyon belirlemede kullanılan GÖSTERGELER

YAGIŞ-AKIŞ SÜREÇLERİ

Akarsu aşındırma ve biriktirme şekilleri nelerdir?

INS13204 GENEL JEOFİZİK VE JEOLOJİ

COĞRAFYA ARAZİ KULLANIMI VE ETKİLERİ ASLIHAN TORUK 11/F-1701

BİTKİ BESİN MADDELERİ (BBM)

ÇEVRE KORUMA ÇEVRE. Öğr.Gör.Halil YAMAK

INS13204 GENEL JEOFİZİK VE JEOLOJİ

128 ADA 27 VE 32 PARSEL NUMARALI TAŞINMAZLARA YÖNELİK 1/5000 ÖLÇEKLİ AÇIKLAMA RAPORU

KÜLTÜR VE TURİZM BAKANLIĞI YATIRIM VE İŞLETMELER GENEL MÜDÜRLÜĞÜ

Transkript:

***Dünyada kurak ve yarıkurak bölgelerde su sıkıntısı çekilmektedir. Kuzey Amerikanın en önemli kurak bölgesi Büyük Havzadır (Great Basen, Grosses Becken). Burası Rocky dağları ile Sierra nevada dağları arasında yeralan bir kapalı havzadır (endoreik). Merkezi kısmında Büyük Tuz Gölü (Great Salt Lake) yeralır. Nevada, Arizona gibi eyaletler büyük havza içinde yeralırlar. Ölüm vadisi adı verilen (Death Valley ve Mojave çölü gibi çöller de büyük havzada yeralırlar. Büyük havzanın kuraklık şartları hakkında Nevada da buluna Ely şehrinin rasat sonuçları bir fikir verir. Tablo 3 : Ely ( 1909 m, 39 17 N, 114 51 W) aylık ortalama yağıģ ve sıcaklık değerleri Aylar 1 2 3 4 5 6 7 8 9 10 11 12 yıllık yağış (mm) 18 16 24 27 27 26 18 21 28 22 19 19 265 sıcaklık (C ) -4.0-1.4 1.6 5.2 10.2 15.2 19.7 18.6 13.4 8.0 1.4-3.2 6.8 Tablonun incelenmesinden iklimin çöl şartlarına çok yakın bir iklim olduğu anlaşılmaktadır. Büyük havzadaki çöl şartlarına rağmen burada bir çok büyük şehir kurulmuştur. Bunlardan bazıları Las Vegas, Phonix ve Salt Lake City şehirleridir. Bunlar Amerikanın keşfinden sonra buraya yerleşen Avrupalılarca kurulmuştur. Las Vegas nüfusu 2 milyonu bulan bir şehirdir. Phonixin nüfus 1.5 milyonudr. Salt Lake Citynin ise 2.3 milyon nüfusu vardır. Phoenixin kullanma, içme ve sulama suyu ihtiyaçlarını Colorado nehrinin doğudan gelen büyük bir kolu olan Salt River dan karşılamaktadır. Ancak bunun için bu nehir üzerine başta Roosovelt barajı (1911) olmak üzere bir çok baraj inşa edilmiştir (Apache, Canyon Lake, Saguaro). Çöl ikliminin hakim olduğu Arizona eyaletinin su ihtiyacını karşılamak üzere ise (CAP, Central Arizona Projekt) adı altında yeni bir proje başlatılmıştır. Bu proje ile Colorado nehrinin suları büyük bir kanal ile Tucson kentine kadar sevkedilecektir. Türkiye su varlığı bakımından orta durumda olan bir ülkedir. Yıllık yağış miktarı ortalama 625 mm civarındadır. Bunun anlamı Türkiye yüzeyine 1 senede 500 milyar m³ (ton) su düşüyor demektir. Bu suyun % 54 ü (270 milyar m³) evapotranspirasyon yoluyla tekrar atmosfere iade edilmektedir. Yüzde 32 si akışa geçmektedir (160 milyar m³). Yüzde 14 sızarak yer altı sularını beslemektedir (70 milyar m³). Bu bilançoya göre Türkiyenin yüzeysel ve yeraltı suları varlığı 230 milyar m³ tür. Fakat bunların hepsinden faydalanmak mümkün değildir. Teknik imkanlar kullanılarak bunların ancak 112 milyar m³ ünden istifade edilebileceği hesaplanmıştır. Türkiyede yıllık su tüketimi 50 milyar m³ kadardır (2010 yılı ). Kişi başına düşen günlük tüketim ise 315 lt dir (içme, kullanma, sulama ve sanayi suyu olarak). Türkiyenin nüfus hızla arttığından su tüketimi de hızla artmaktadır. Gelecekte ülkenin su sıkıntısıyla karşılaşabileceği anlaşılmaktadır. Bu nedenle su kaynaklarının geliştirilmesi gerekmektedir. Yani buharlaşmayı ve akışı azaltmak. Buharlaşma bitki örtüsünden mahrum arazilerde çok şiddetlenmektedir. Akış da aynı şekilde bitki örtüsü zayıfladıkça artmakatdır. Türkiyede ormanlar ve bitki örtüsü geliştirilerek buharlaşma ve akış azaltılabilir sızma ise arttırılabilir. Bu takdirde yer altı suları zenginleşir. Akış oranı azalır. Çünkü akışa geçen suların pek çok kısmı denizlere karışmaktadır. *Faust kuralına göre ideal olarak Atmosferden düşen yağış üçe taksim olur. Yani 1/ 3 ü akar, 1/3 ü sızar, 1/3 ü ise buharlaşma yoluyla tekrar atmosfere döner. Bu oranlar üzerinde iklim, eğim, bitki örtüsü ve kayaların litolojik özellikleri rol oynar. Mesela sızma oranı teorik olarak % 33 civarındadır. Türkiyede ise sızma oranı % 15 civarındadır. Bunun nedeni Türkiyede iklim olarak sıcak-kurak şartların hakim olmasıdır. Ayrıca eğim değerlerinin yüksekliği ve bitki örtüsünün zayıflığı bu sonucu ortaya çıkarmıştır. Türkiye yüzeysel sular bakımından zengin sayılabilecek bir ülkedir. Daimi akışlı nehirler, ırmaklar, çaylar ve dereler ile suları tatlı olan büyüklükleri farklı bir çok göllere sahiptir.

Türkiyede su problemi 1-su kaynaklarımızın envanteri 2-içme suları Ģehirlere su temini (içme-kullanma-sanayi) 3-sulama barajları (zirai sulama) 4-sularımızın kirlenmesi (yukarı havzalar) 5-kurak devreler (yağıģlı devrenin kurak geçmesi) 6-yeraltı sularının beslenememesi (yağıģların ve sızmanın azalması) 7-su kayıplarının artması 8-kiĢi baģına düģen su miktarının azalması Türkiye akarsularının önemli bir kısmı Karadenize dökülür. Bunlara Karadeniz Havzasına Ait Olan Akarsular denir. Tablo : Karadenize Dökülen Akarsular Adı uzunluğu (km) ort debi m³/sn havza alanı km² diğer Çoruh 431-410 193 m³/sn 22 100 artvin Fırtına deresi 68 km 28.4 1150 rize Filyos Harşit İyidere Kızılırmak Melet suyu Rezve deresi Sakarya Yeşilırmak 519 121 36129 Karadenize dökülen akarsular yüksek dağlardan kaynaklanır bu nedenle debileri ve rejimleri üzerinde kar sularının etkisi büyüktür. Kışın dağlara kar olarak düşen yağışlar ilkbaharda ve yazın eriyerek akarsuları besler. Bu erimelere ilkbahar yağışları da eklenince akarsuların debileri maksimuma ulaşır. Bkn, İyidere, yeşil, kızıl, filyos Tablo : Marmaraya Dökülen akarsular Adı uzunluğu debi diğer Susurluk ırmağı Gönen çayı Biga çayı Garsak deresi Tablo: Egeye dökülen akarsular Adı Uzunluğu debi diğer Meriç karamenderes Havran çayı

Karınca çayı Bakırçay Gediz Küçük menderes Büyük menderes Akdenize Dökülen Akarsular Adı Uzunluğu debi diğer Aksu Asi Ceyhan Dalaman çayı Dim çayı Eşen çayı Göksu Köprü Manavgat çayı Seyhan Tablo : Fırat Havzası Adı uzunluğu debi diğer Havzalara göre akarsular, akım özellikleri barajları Göller büyüklükleri özellikleri ve sularından istifade Tablo : Şehirler ve su kaynakları ġehir Su kaynakları akarsu Yönetim Adı Ankara -Kurtboğazı Barajı 1963- Kurtboğazı deresi ASKİ 1967 Balıkesir İkizcetepler Barajı Kille çayı Bursa -Nilüfer barajı BUSKİ -Doğancı barajı Edirne -Süloğlu barajı -Kayalıköy barajı -süloğlu deesi-ıstranca dağ. -teke deresi-ıstranca dağ. Belediyemüdürlük İstanbul Terkos gölü Elmalı 1 Elmalı 2 İzmir -Balçova Barajı 1983 -Tahtalı Barajı 1997 Rumeli-Terkos gölü Anadolu-göksu deresi Tahtalı deresi İSKİ İZSU

ġehirlerimizin Ġçme ve Kullanma Suyu Temin Kaynakları Adı nüfusu Yönetimi Su temin kaynağı rezerv Tüketim/yıl/m³ Adana 2 000 000 ASKİ Çatalan Barajı- 1629 141 974 222 Adana Büyükşehir Belediyesi Adana Su ve Kanalizasyon İdaresi Seyhan nehri hm³ Adıyaman Gürlevik suyu. Havşeri suyu Çelikhan ilçesinde, PınarbaĢı köyünde Bitlis Yer altı suları, yakınlardaki açık kaynak sularının depolanması. Duap yaylası suları (Ģehre 18 km uzakta, kuzeyde, Tabanözü, Koruk köyü, Altınkalbur mevkisindeki kaynaklardan. ) Bitlis ilinin içme suyu ihtiyacının karşılandığı kaynaklar; Duap Yaylası Kaynakları ortalama 140 lt/ sn., Sapkor kaynağı 13 lt/ sn., Bağhan Kaynağı 17 lt/sn., Kanimyan kaynağı 12 lt/sn., ġelale kaynağı 16 lt/sn. ve Altınkalbur kaynağı 40,00 lt/sn. dir. Debi ort 108.5 lt/sn, ġehir su ihtiyacının % 40 ını sağlıyor. 5000 m³ lük depoya aktarılıyor.

Türkiyede sularla ilgili olarak çıkmış olan ilk kanun 831 sayılı ve 28.4.1926 tarihli Sular Hakkındaki Kanun dur. Bu kanun şehir ve köylerin içme ve kullanma sularının nasıl sağlanacağı hakkında hükümler içeriyordu. Bu kanuna göre şehirlerin içme sularının temini ve idaresi belediye teşkilatlarına, köylerde ise köy ihtiyar heyetine aitti. Bu sular ise akarsu, göl ve kaynak suları idi. Yer altı suları hakkında bu yıllarda henüz kanuni bir hüküm yoktu. Yer altı suları konusu Türkiyenin gündemine ancak 1950 li yıllardan itibaren gelmiştir. Devlet, suyu ilgilendiren her alandaki işlerle ilgilenmek üzere çok önemli bir kamu teşkilatı olan Devlet Su ĠĢlerini (DSĠ) 1953 yılında çıkardığı 18.12. 1953 tarih ve 6200 sayılı kanunla kurmuştur. Devlet Su ĠĢleri Umum Müdürlüğü TeĢkilat ve Vazifeleri Hakkında Kanun. 58 maddeden meydana gelen bu kapsamlı kanun DSĠ teģkilatına yerüstü ve yer altı sularını kullanma yetkisini vererek dört önemli alanda görevler yüklemiştir 1-Yerleşmelerin İçme ve kullanma sularının temini 2-Akarsuların potansiyel enerjisinden faydalanmak üzere hidroelektrik santralleri (barajlar) kurmak 3-Tarım arazilerine sulama suyunun sağlanması ve iletilmesi 4-İskân alanlarının ve tarım arazilerinin taşkınlardan korunması **Bu kanunun çıkmasını takiben 1954-1960 yılları arasında Gediz nehri üzerinde Türkiyenin ilk hidroelektrik santrali olan Demirköprü barajı kurulmuştur. Günümüzde Türkiyede çeşitli amaçlara hizmet eden 673 adet baraj mevcuttur. Türkiye bu barajlardan yılda 47871 GWh (gigawattsaat) enerji üretmektedir (toplam enerji üretimi 151 000 GWh). 1950 li yıllarda Türkiyenin toplam enerji üretimi 800 GWh idi Türkiyede 26 akarsu havzası vardır. DSİ taşra teşkilatı da XXVI Bölge müdürlüğü şeklinde yapılanmıştır. Mesela Balıkesir XXV.Bölge müdürlüğüdür. Müdürlüğün bünyesinde halen çalışmakta olan 11 adet baraj mevcuttur. Bunlardan 1992 de tamamlanıp hizmete giren İkizcetepeler barajı içme ve kullanma suyu temini için inşa edilmiş bir barajdır. Balıkesir kentinin içme ve kullanma suyunu temin ettiği gibi Balıkesir ovasının tarımsal alanlarına da sulama suyu sağlamaktadır. 1997 de açılan Gönen barajı ise içme suyu, sulama suyu, enerji ve taşkın önleme olmak üzere dört amaca hizmet etmektedir. Ürettiği yıllık enerji ise 45.7 GWh dir. Not (1 gigawatt 1 milyar watt, saat 3600 joule) Türkiyede tarım arazisi 28 milyon hektardır (280 000 km², % 35.8). Sulanan tarım arazileri ise 5 280 000 hektardır (52 800 km², tarım arazilerinin % 18.8 i, Türkiye yüzölçümünün 6.7 si). Türkiyede 9.5.1960 tarihinde 7778 sayılı Köy Ġçme Suları Hakkında Kanun yürürlüğe girmiştir. Bu kanunun 1. maddesi Köylerin içme ve kullanma suyu ihtiyacı, DSĠ Umum Müdürlüğü tarafından temin ve tedarik olunur şeklinde idi. Çünkü o tarihlerde Türkiyedeki köylerin yarısından fazlasında içme ve kullanma suyu problemi vardı. Daha sonraki yıllarda 4951 sayılı ve 23.12. 1963 tarihli bir kanunla Köyişleri Bakanlığı kurulmuş, Köylerin içme ve kullanma sularının temini bu bakanlığa devredilmiş, bakanlığın bünyesinde kurulan YSE (Yol Su Elektrik) Genel Müdürlüğü bu işle vazifelendirilmiştir. Böylece 10-15 senelik bir süre zarfında Türkiye köylerinin hemen hemen tamamının içme ve kullanma suyu problemleri halledilmiştir. Türkiyede sularla ilgili olara çıkan önemli bir kanun da 16.12.1960 tarih ve 167 sayılı Yeraltı Suları Kanunu dur. Bu kanun ile yer altı suları devletin hüküm ve tasarrufuna

verilmiştir. 22 maddelik bu kanun yer altı sularını tanımlıyor, arama ve işletme işlemlerini izne bağlıyor ve bu konudaki hukuki yetkileri DSİ ne veriyordu. Türkiyede bir doğal kaynak olarak tatlı suların kullanılış alanı içme ve kullanma sularıdır. Bu nedenle köy biriminden başlamak üzere en büyük şehirlere varıncaya dek, yerleşme sakinlerinin su ihtiyaçlarının karşılanması yapılması çok gerekli büyük bir iş olarak ön plana çıkmaktadır. Belirtilmiş olduğu gibi köy içme ve kullanma sularının temini işleri, Köyişleri Bakanlığının bir alt birimi olan YSE (Yol-Su-Elektrik) kurumuna verilmiş ve böylece, Türkiyenin tüm köylerinin (36 000) içme ve kullanma suyu ihtiyacı sağlanmıştır. Bu iş yapılırken yakın çevredeki yerüstü ve yer altı suları devreye sokulmuştur. Beldelerin su temini işi ise 831 sayılı kanunla Belediyelere verilmişti. Türkiyede şehirsel yerleşmeler büyüyüp geliştikçe su temini işlerinin hacmi ve kapasitesi de buna paralel olarak büyüdü. İstanbul-Ankara ve İzmir gibi şehirlerin su ihtiyaçlarında sıkıntı ve problemler başladı. Bu nedenle ilk kez İstanbul İlinin Su İşleriyle ilgilenmek üzere 2560 sayı ve 20 kasım 1981 tarihli kanunla Ġstanbul Su ve Kanalizasyon ĠĢleri Genel Müdürlüğü (ĠSKĠ) kuruldu. Bu kuruluş arama, tesis kurma ve işletme olmak üzere İstanbulun her türlü su işlerini yürütmekte yetkili kılınmıştı. Günümüzde 15 milyon nüfuslu İstanbulun İçme ve kullanma suyu ihtiyacı Başta Terkos gölü olmak üzere 15 ayrı barajdan sağlanmaktadır. 7 12 2004 tarihli ve 5272 sayılı Belediyeler Kanunu da beldelerin su işlerinin yürütülmesi yetki ve sorumluluğunu tamamen belediyelere devretmiştir. 9.08.1983 tarihinde yürürlüğe giren 2872 sayılı Çevre Kanunu suları doğal bir kaynak olarak kabul etmiştir. Göl ve akarsular üzerinde bir ekosistem olarak durmuş ve atıklarla bu doğal kaynakların kirlenmesini önleyici yaptırım maddeleri koymuştur (vazetmiştir). Barajlar, akarsu vadileri üzerine inşa edilen ve yüzeysel akış sularını depolayan yapılardır. Daha önce de belirtildiği gibi bu yapıların amacı, içme, kullanma, sulama suyu temin etmek, hidroelektrik enerji üretmektir ve taşkınları önlemektedir.

ġekil 3 Bir baraj ve hidroelektrik santrali Barajlarda rezerve edilen suyun potansiyel enerjisi türbinler vasıtasıyla kinetik enerjiye dönüştürülerek elektrik enerjisi elde edilir. Bu enerji enterkonnekte sistem adı verilen elektrik enerjisi iletişim hatları vasıtasıyla kullanım yörelerine gönderilir. Enterkonnekte sistemde her bir HES ten üretilen enerjileri sevkeden hatlar birbirleri ile irtibatlandırılmıştır. Bu sebeple Türkiyenin en doğusundan en batısına enerji nakletmek mümkün olabilmektedir. Sulama suyu barajlardan açık veya kapalı kanallar, kanaletler içinde ziraat arazilerine sevkedilir. Baraj gölünün yüzey kodu (yüksekliği) tarım arazilerinin kodundan daima daha yüksektir. Yüzey kodu 200 m olan bir baraj gölünden 150 m rakımındaki tarım arazilerine kanallarla su sevkedilebilir. Balıkesir İkizceteler barajının kurulduğu yerde talveg 120 m rakımındadır. Barajın yüksekliği ise 50 m civarında olup buna göre su yüzeyi yaklaşık 170 m dedir. Balıkesir ovası ise ortalama 100 m seviyesindedir. Ovadaki tüm köyler sulama suyunu bu barajdan temin ettikleri halde 250 m kodunda bulunan Çağış ve 300 m kodunda bulunan Esenli köyleri bu sulamadan istifade edememektedir. Şehirlerin içme suları ise çelik borular vasıtasıyla sevkedilir. Bunlara isale hatları adı verilir. Fakat öncelikle baraj suyunun arıtılmadan geçirilmesi ve daha sonra da özellikli borular vasıtasıyla tercihan yeraltından yerleşim alanlarına sevkedilmesi gerekir. Arıtma tesislerinde içme suları fiziki, kimyasal ve biyolojik arıtma işlemlerine tabi tutulur.

ġekil 4 Bir barajın kesiti. Barajlar bir akarsu vadisinin darlaşan kesimine yani boğazlar üzerine kurulur. Balıkesir şehrini ilgilendiren ikizcetepeler barajı kille çayı üzerinde ikizcetepeler mevkiindeki bir boğazda inşa edilmiştir. Bir barajın ana yapısı suyun akış istikametiyle dik açı durumunda bulunan sağlam bir duvardır. Bu ana yapıya sedde veya baraj denir. Bu seddeler betonarme olduğu gibi toprak dolgu da olabilmektedir. Duvarın, boğazı dik keser konumdaki uzanış istikametine aks yeri yani baraj ekseni denir. Su bu sağlam ve yüksek duvarın arkasında birikir. Bu su kitlesine ise baraj gölü adı verilir. Burası aynı zamanda maksimum miktarda suyun birikebileceği bir rezervuar alanıdır. Bu nedenle baraj rezervuarı da denir. Balıkesir İkizcetepeler barajının göl alanı 9.60 km²kadardır. Barajlar zamanla dolar. Bu olaya siltasyon denir. Siltasyonun sebebi barajları besleyen yüzeysel suların bol miktarda alüvyal maddeler getirmesidir. Bu alüvyal maddeler barajı besleyen havzanın her tarafından baraj gölü içine taşınarak burada biriktirilir. Bu nedenle havzanın jeolojik yapısını oluşturan kayaçların litolojik özellikleri önem taşır. Kumtaşı, granit ve andezit gibi kolaylıkla ayrışan ve erozyona maruz kalan kayaçlardan oluşan havzalardan bol yük sağlanır ve bunlar baraj göletini kısa zamanda doldururlar. Mesela Cumhuriyetin ilk yıllarında Ankaranın su ihtiyacını sağlamak üzere inşa edilmiş olan Çubuk I barajı 60 senelik bir süre zarfında dolarak ekonomik ömrünü tamamlamıştır. Barajların kısa sürede dolmasını önlemek için havza ıslahı çalışmaları yapılması gerekmektedir. Erozyon kontrolü bu konuyla ilgili ilk iştir. Havzalarda erozyonun olduğu veya erozyon tehlikesinin bulunduğu alanların ağaçlandırılması veya bitkilendirilmesi gerekmektedir (fitobonifikasyon). Ancak bu ağaçlandırmalar yapılırken yöre şartlarına uygun ağaç türlerinin seçilmesi bilhassa önemlidir. Aksi takdirde başarılı bir sonuç elde edilemez. Çevre ve Orman Bakanlığına bağlı Ağaçlandırma ve Erozyon Kontrolü Genel Müdürlüğü havzaları ağaçlandırma işleri ile uğraşıyorsa da, ayrılan kısıtlı bütçe bedeniyle ancak küçük sahalar ağaçlandırılabilmektedir. Bu nedenle sivil toplum kuruluşlarının da katkıları beklenmektedir. TEMA (Türkiye Erozyonla Mücadele ve Ağaçlandırma Vakfı) bu kuruluşlardan biridir. Ağaçlandırma erozyonu önleme Türkiyenin milli meselerinden biri olduğu için bu konula ilgili olarak TBMM 4122 sayılı ve 23 7 1995 tarihli Milli Ağaçlandırma ve Erozyon Kontrolü Seferberlik Kanunu adıyla bir kanun çıkarmıştır. Türkiyede erozyon kadar tehlikeli bir sorun da ormanların hatalı ve yanlış işletilmesidir. TraĢlama kesim adı altında icra edilen ve bir havzanın ormanlarını veya çalılıklarını toptan ortadan kaldıran işlemler, ekolojik dengeyi bozan ve erozyona davetiye çıkaran en yanlış

uygulamalardan biridir. Ekosistemi tamamen ortadan kaldıran, akışı ve buharlaşmayı artıran, sızmayı ise azaltan bu eylemden sonra, ikinci bir yanlış olarak hatalı tür seçimi ile yapılan monoton ağaçlandırmalardır. Traşlama havzasına, ekolojik şartlara dikkat etmeden sıralı olarak dikilen genellikle çam fidanlarından oluşan orman, sağlıklı bir orman olmayıp ekosistemi bozuk, yangın tehlikesine ve fitopatolojik bir felakete (çamkeseböcekleri) uğramaya her zaman açık bir orman olarak ön plana çıkmaktadır. Bir ağaçlandırma ormanı büyük ölçüde ölü bir orman sayılır. Çünkü ne alt florası ve ne de faunası vardır. Zaman geçtikçe bu orman kendi kendine değişerek sahanın ekolojik şartlarına uygun bir orman haline dönüşse de bu geç olmaktadır. Ağaçlandırma çalışmalarında yapraklı türleri ile çam türlerinin karışık olarak dikilmesi ormanın sağlıklı olması bakımından gereklidir. Aslında en doğru iş, traşlama kesim alanlarını çitlerle çevirerek kendi doğal akışına bırakmaktır. Bu takdirde doğal vejetasyonu gelişerek sahayı tamamen kaplayacaktır. Bu olaya ormancılık terminolojisinde doğal gençleģtirme adı verilir. Türkiyede şimdiye kadar meşe ormanları traşlamalara tabi tutulmuş ve yerlerine kızılçam karaçam ve fıstık çamı gibi türler dikilmiştir. Bu uygulamaların sağlıksız olduğu yıllar geçtikten sonra anlaşılmıştır. Balıkesir ilinin su kaynakları 1-Balıkesir ilinin yüzeysel su kaynakları -akarsular Susurluk ırmağı : 262 km, 24 349 km² (kolları; kille çayı, üzümcü çayı, emet çayı, Orhaneli çayı, nilüfer çayı ). Debi yıllık ort. 161 m³/sn Kocaçay: 170 km-manyas barajı Gönen çayı: 115 km-gönen barajı Havran çayı: 36 km-havran barajı Edremit çayı Zeytinli çayı Kızılkeçili çayı Şahindere Mıhlı çayı Karınca çayı: :20 km Madra çayı (demircidere) :: 66.5 km madra dağından doğar, egeye dökülür. Üzerinde Madra barajı var. Yağcılı çayı (Çitalan) : üzerinde sarıbeyler göleti var. Türkiyede bazı yüksek dağların üzerinde buzullara rastlanmaktadır. Türkiyedeki buzullar potansiyel tatlı su kaynaklarıdır. Türkiyenin en önemli buzulları Hakkari Bölümünde yeralır. Bu yörede daimi kar sınırı 3400-3500 m lerden geçer. Bu yükseltiyi aşan tüm dağların üzerinde daimi kar ve buzullara rastlanır. Yöredeki en önemli buzul olan Cilo (Buzul) dağları buzulu aynı zamanda Türkiyenin de en önemli buzuludur. En yüksek zirve olan Gelyaşinin (4168 m) kuzey eteklerinde yeralan buzul bir vadi buzuludur ve 4 km boyunca takibedilir3000 m lerde sona erer. Cilo dağlarındaki buzullar Büyük Zapın kolları olan Hakkari Dağlıca (Oramar) ve Şemdinli çaylarını besler. Zap suyunun Mayıs ortalama debisi 224 m³/sn dir. Bu ay Zap suyunun debi bakımından maksimuma eriştiği aydır. Halbuki Zap suyunun minimum debisi 18 m³/sn ile ocak ayıdır. Bu değerler bize Zap suyunun bol su taşıdığını ve eriyen kar ve buzul suları ile beslendiğini göstermektedir. Hakkari yöresinin kar ve buzul suları ile beslenen Hezil, Habur, Zap, Dağlıca (Oramar ) ve Şemdinli çayları gerek su ve gerekse hidroelektirk potansiyeli çok yüksek akarsular olmasına rağmen, güvenlik sorunları nedeniyle bu akarsulardan gereği gibi faydalanılamamaktadır.

Türkiyenin diğer önemli buzul alanı Doğu Karadeniz Bölümünde Rize dağları üzerinde yeralır. Rize dağlarının 3500 m yi aşan iki önemli zirvesi olan Kaçkar (3937 m) ve Verçenik in (3711 m) kuzeye bakan yamaçlarında, 1-2 km kadar uzunluğa sahip vadi buzullarıyla birkaç adet de sirk buzulu mevcuttur. Doğu Karadenizin önemli akarsularından olan Fırtına deresi Kaçkarlardan doğar ve Ardeşenin 2 km kadar batısında Karadaenize dökülür. Uzunluğu 60 km kadardır. Fırtına deresi, 240 m. 1991-1992 su yılı ortalama akımları aylar 10 11 12 1 2 3 4 5 6 7 8 9 Yıllık Akım m³/sn 8.76 8.98 11.7 9.52 8.85 23.3 46.9 71.0 99.3 56.2 32.6 20.8 33.1 Bu tablonun tetkiki bize ilk bakışta Fırtına deresinin bol su taşıyan bir akarsu olduğun gösterir. Fırtına deresinin akım değerlerinde dikkat çeken önemli husus akım değerlerinin kış aylarında düşük yaz aylarında yüksek olmasıdır. Tabloda şubat 8.85 m³/sn ile en düşük değere sahipken, Haziran maksimum akımın (99.3 m³/sn ) görüldüğü bir aydır. Böylece Fırtına deresinin kış aylarında çekik, yaz aylarında ise taşkın gösterdiği anlaşılmaktadır. Bu durumun sebebi yaz aylarında eriyen kar örtüsünün ve buzulların sağladığı sulardır.* Doğu Karadeniz kıyı akarsularının debisi günlük ortalama sıcaklıklar arttıkça çoğalır ve bu sebeple Haziran ayında maksimuma yükselir. Daha sonraki Temmuz ayında debi azalmasının sebebi ise yüksek dağlardaki kar örtüsünün pek çoğunun erimiş olması ve akarsuyun sadece buzullarla besleniyor olmasıdır. Bu açıklamalardan anlaşılacağı üzere doğu Karadeniz kıyı akarsularının beslenmesinde kar örtüsü ve buzul erimelerinin etkili olduğu bir rejim yani Nivo-glasiyal (karlı-buzullu) rejim hakimdir. Doğu Karadeniz akarsularının hem suları bol ve hem de yatak eğimleri çok fazladır (%6.5). Bu nedenle hidroelektrik potansiyeli yüksek akarsulardır. Ancak buralarda baraj inşaatları sırasında çevrenin nadir bitki ve hayvanları ile görsel manzaralar bakımından çok zengin olan doğasının zarar görme riski çok yüksek olduğundan, şimdilik bu işler askıya alınmış durumdadır. Doğu Anadoluda yeralan ve yüksekliği 5165 m ye erişen Ağrı volkan konisi üzerinde de Türkiyenin önemli buzul kütlelerinden biri yeralmaktadır. Bu buzul kütlesi 4000 m yükseltilerden itibaren başlayıp dağın zirve kısmını tamamen örten bir takke buzulu niteliğindedir. Erinç, Blumenthala atfen glasyenin alanının 10-13 km² kadar olduğunu yazmaktadır. (1971). Takke şeklindeki bu glasyeden çıkan bazı buzul dillerinin 3500 m lere kadar indiği saptanmıştır. Ağrı buzulu çevredeki akarsuları besleyen önemli bir tatlı su kaynağıdır. Ağrı dağının daimi kar ve buzullarından kaynaklanan akarsuların kuzeyde Aras nehrine güneyde ise Sarısuya karıştıkları görülür. Sarısu Türkiye sınırlarından çıktıktan sonra İrandaki Zengimar çayı ile birleşerek tekrar Arasa dökülür. Sarısuyun maksimum akımı mart ayında ve 4.90 m³/sn kadardır. Minimum akımı ise Haziran ayında ve 0.39 m³/sn dir. Bu verilerden anlaşılacağı üzere akarsuyun beslenmesinde kar erimelerinin büyük rolü vardır. İstasyonun bulunduğu bölgede -en sıcak ay ağustos olmasına rağmen minimum akımın haziranda görülmesi ve-temmuz ve ağustos akım değerlerinin 0.69 ve 0.73 m³/sn olması, bu aylarda akarsuyun eriyen buzul sularıyla beslendiğini ve sıcaklık arttıkça buzul erimesinin de bir miktar arttığını ortaya koymaktadır. Potansiyel bir temiz su kaynağı olan bu akarsuyun üzerinde herhangi bir amaçla yapılmış olan bir baraj veya regülatör bulunmamaktadır. Türkiyenin Akarsuları Aksu Aras -sarısu Asi Bartın çayı Bendimahi Biga çayı (Kocaçay )

Bolaman suyu Ceyhan Çoruh suyu Dalaman çayı DİCLE NEHRİ : 1900 km -Batman -Garzan -Botan -Pervari -Hezil -Habur -Zap -Dağlıca (Oramar) -Şemdinli -Dicle üzerindeki barajlar Kıralkızı GAP Projesi Eşen çayı FIRAT NEHRİ : 2800 km -Karasu -Murat -Fırat üzerindeki barajlar -GAP Projesi -Keban -Karakaya -Atatürk -Birecik Filyos çayı Gönen çayı Göksu : Akdenize dökülür. Harşit çayı Hoşap suyu İkizdere Karamenderes: Biga yarımadasında. Ege denizine dökülür. Karasu Kızılırmak Kocaçay Köprü suyu Kura Manavgat suyu Melet suyu (Kızıldere) Pazar deresi SAKARYA IRMAĞI Seyhan Susurluk ırmağı Tarsus çayı YEġĠLIRMAK Zilan

Akarsuların Dökülme Havzaları 1-Karadeniz Havzası 2-Marmara Havzası 3-Ege Havzası 4-Akdeniz Havzası 5-Basra Körfezi Havzası 6-Hazar Denizi Havzası 7- İç Havzalar (Kapalı Havzalar) -Van Gölü Kapalı Havzası -İç Anadolu Kapalı Havzası *Akşehir-Eber kapalı havzası.bu havza kuzeybatı-güneydoğu istikametinde uzanan bir külminasyon bölgesidir. Sultan dağları ile Emir dağları arasında yeralmaktadır. Akarçay buraya döküldüğü için Akarçay havzası adı da verilmektedir. *Konya Kapalı Havzası -Göller Yöresi Kapalı Havzası Türkiyenin gölleri Abant Acıgöl Akşehir Amik gölü Avlan gölü Bafa Balık gölü Beyşehir Burdur gölü Büyük çekmece Çavuşçu Çıldır gölü Eber Eğridir ( Eğirdir) :Tatlı su gölüdür. Erçek Gölhisar gölü Hazapin gölü Hazar gölü : Elazığ ilinde İznik Karagöl Karamık Ketsel gölü Kovada Köyceğiz Manyas Marmara Nazik gölü Nemrut gölü Ova gölü Salda gölü 300 km²

Sapanca Sife (Seyfe) gölü Suğla gölü Söğüt gölü Terkos Tuz gölü Ulubat (Apolyont) Van gölü Yumurtalık lagünü TOPRAK KAYNAKLARI-KORUNMASI VE YÖNETĠMĠ İnsanoğlunun tarım yapabilme şartlarından biri de toprağın mevcudiyetidir.tüm koşullar yerine getirilse bile,şayet toprak mevcut değilse insan tarım yapamaz ve ihtiyacı olan bitkileri yetiştiremez hale gelir. Toprak jeolojik zamanlara göre kısa,insanoğlunun ömrüne kıyasla uzun bir zaman diliminde oluşmuş bir materyaldir.çeşitli nedenlerle bir mekandaki toprak varlığı ortadan kaldırılacak olursa,yerine yenisinin oluştuğu görmek insan ömrünün sınırlarının çok dışına taşar. Toprakların,yerkabuğunun ayrışması neticesinde oluştuğunu bilim bize göstermektedir.bu sebeple oluşması uzun zaman alsa bile, doğal kaynaklar arasında en önemlisi olan topraklara yenilenebilir doğal kaynaklar kategorisi içinde yerverilir. Toprağı ; yerkabuğunun ayrışmasıyla oluşmuş,belirli,fiziki,kimyevi ve biyolojik özelliklere sahip,üzerinde bitki yetişmesi ve tarım yapılması mümkün olan katı ve yerkabuğunu örten katman olarak tanımlayabiliriz. Hangisi olursa olsun bir doğal kaynaktan istifade etmek, korumak ve geliştirmek için onu iyice tanımak zorundayız. Toprak gevşek ve kolayca işlenebilir bir materyaldir.sert ve katı olan anakayanın üzerinde yeralır ve bu anakayanın ayrışması ile oluşmuştur.toprak gevşek olma ve renk farkı gibi fiziki özellikleri ile ilk bakışta anakayadan hemen ayırt edilir. Toprağın derinliği veya kalınlığı çok önemlidir.toprağın kalınlığı veya derinliği denilince yüzeyinde itibaren sert anakayaya kadar mesafe anlaşılır. Bu kalınlık birkaç cm den birkaç metreye kadar değişir. Dış faktörlerden aşındırıcı olanlar toprak üzerinde de etkilidirler. Korumasız kalan toprağı bazen birkaç yıl süren bir zaman diliminde bazen de birkaç dakika içinde aşındırarak ortadan kaldırabilirler. Bu olay kısaca erozyon kelimesiyle ifade edilir (erozyon Latince kökenli bir kelimedir ve kemirme anlamına gelir (erodere) ). Doğada, toprak oluşumu ile aşınma arasında bir denge vardır. Ancak burada kastedilen aşınma erozyon değildir. Erozyon kısa sürede meydana gelen toprak aģınmasıdır. Bu anormal aşınmanın başlıca nedeni doğal bitki örtüsünün tahribidir. Likenler, yosunlar, otlar ve ağaçlar bir örtü şeklinde toprağı muhafaza eder ve kökleriyle onu tutarlar. Doğal bitki örtüsü insanlarca çeşitli amaçlara yönelik olarak tahribedilir. Bunların başında tarla açmak ve yakacak temini gelir.hayvancılık faaliyetleri onları takibeder.ayrıca yerleşim alanları ve yol yapımları da bitki örtüsünün büyük ölçüde ortadan kaldırılmasına neden olur Eğim faktörü bitki örtüsünün tahribatıyla ele ele verince erozyon korkunç boyutlara erişir. Düz bir alanda bitki örtüsünün tahribi ile (rüzgar erozyonu müstesna) önemli ölçüde bir erozyon meydana gelmeyebilir. Fakat eğimli yamaçlardaki bitki örtüsünün ortadan kaldırılması büyük çaplı erozyonlara yol açar,toprağı anakayaya kadar tamamen süpürür. Hatta anakayaya intikal eder. Bu erozyonun önünü almak ve onarmak neredeyse mümkün değildir.

Zayıf erozyonlarda,toprağın organik maddesini (humus) oluşturan kısım(o horizonu ) aşınır.toprak besin maddelerince fakirleşir. Biraz daha ilerleyenlerde inorganik tuzları ihtiva eden A ve B horizonları da ortadan kalkar.bunun anlamı çözülmüş anakayanın ortaya çıkması anlamına gelir ki artık bu kademe asıl toprak (solum) değildir. Türkiye binlerce yıldan beri iskan edilmiş bir ülkedir. Bu süreç zarfında bitki örtüsü fazlasıyla tahribedilmiştir. Buna ilaveten engebeli ve eğim değerleri yüksek relief özellikleri erozyonu alabildiğine arttırmıştır. Türkiyede erozyonun boyutları giderek büyümekte ve erozyon şiddetlenmektedir. Artan nüfus nedeniyle tarım alanlarının genişletilmesinin mecburiyeti erozyon tehdidini sürekli bir hale getirmektedir. Türkiyenin 1923 yılında yüzölçümünün % 55 i mera ve otlak idi. Tarım alanlarına dönüştürüldüğü için bu oran bugün % 35 e inmiştir. Bu arazilerin bazıları az eğimlidir. Fakat önemli bir bölümünün eğim değerleri yüksektir yani kazanılan tarım alanları erozyon tehdidi altındadır. Şayet bu eğimli alanlarda uygun bitkilerin tarımı yapılmaz ve uygun kullanım metodları tatbik edilmezse kısa zamandan elden çıkacağını söylemek olaya olumsuz gözlerle bakma anlamına gelmemelidir. Türkiyede bilim adamlarının yıllar önce araştırmalarıyla ortaya koydukları ve en kıymetli doğal varlığımız olan topraklarımızın ortadan kalkmasını sonuç verecek böyle bir olayın önüne geçmek için devlet olarak önlemler alınmaya çalışılmıştır. Türkiye topraklarının envanteri 70 li yılların sonlarına doğru, Köyişleri Bakanlığı Toprak-Su Genel Müdürlüğünün yürüttüğü çalışmalar sonucunda tamamlanmıştır. Etüd bulguları her bir il için ayrı ayrı kitaplar halinde yayınlanmıştır.mesela Balıkesir ilinin toprakları, Balıkesir Ġli Toprak Kaynakları Envanter Raporu adı altında müstakil bir kitap halinde yayınlanmıştır. Kitap halindeki bu rapora ekli toprak haritaları da mevcut olup bunlar 1/100 000 ölçekli paftalar halindedir. Toprak çalışmalarında ilk başvurulacak kaynaklar arasındadır. Toprak ÇeĢitleri Topraklar oluşumları göz önüne alınarak 1-taşınmış topraklar(azonal, Alokton) ve 2-yerli topraklar (Zonal) olmak üzere iki ana grupa ayrılmışlardır. 1-TaĢınmıĢ topraklar ayrışmış materyallerin dış faktörle tarafından taşınarak uygun alanlarda biriktirilmesi neticesinde oluşmuşlardır. Alüvyal topraklar, kolüvyal topraklar, lösler, moren menşeyli topraklar, kumul depoları üzerinde gelişmiş topraklar Azonal toprak grupunun başlıca çeşitleridir. a-alüvyal topraklar, alüvyal materyallerin pedojeneze maruz kalması ile oluşurlar. Bilindiği gibi alüvyal materyaller kil boyutundan(0,002 mmden küçük unsurlar ) blok boyutuna (200 mm den, 20 cm büyük unsurlar) kadar olan tüm detritik unsurlardan oluşan bir yığışım yani detritik bir depodur. Bu depolar yığıldıktan sonra geçen yeterli bir zaman süresi (birkaç yüzyıl) onların toprağa dönüşmesini sağlar bu nedenle genç alüvyon yığınlarına toprak demek doğru bir betimleme değildir. Alüvyal depolar zamanla iklimin etkilerine maruz kalır ve ayrışır, iklim şartlarına göre yıkanır veya kalsifikasyona maruz kalır, üzerinde bitki örtüsü tutunur, humus teşekkül eder, bünyesinde mikro ve makro fauna yaşamaya başlarsa,artık toprak haline gelmiş demektir. Alüvyal topraklar parçacıklı tekstürleri sebebiyle porozitesi yüksek, geçirimli, suyu sızdırabilen ve iyi havalanabilen topraklardır. Bünyelerinde daha çok kum vardır. Çeşitli kayaçlardan kopartılarak getirilmiş bulunan materyallerin ayrışması, bitki besin elementlerince zengin bir toprağın oluşmasına sebeb olur. Kalker çakıllarının ayrışması

toprağa kalsiyumca zenginleştirken, mağmatik kayaç parçacıklarının ayrışması toprağa, Na, K, Fe, Mğ, Al, elementlerini sağlar. Deniz seviyesine yakın kıyı ovalarındaki alüvyal toprakların tabii drenejı kötü olduğundan bu topraklarda tuz birikmesi olayı görülür. Bu sebeple bu topraklar tuzlu topraklardır ve bunlara halomorfik alüvyal topraklar adı verilir. Sadece pamuk, domatesi gibi tuz toleransı yüksek bazı tarım bitkilerinin yetiştirilmesine elverişlidirler. Alüvyal topraklar yer altı suyu seviyesinin yüksek olduğu bazı sahalarda iyi havalanamazlar. Bu nedenle asit reaksiyon gösterirler. Yer altı suyunun etkisine maruz kalmış olan bu çeşit alüvyal topraklara hidromorfik alüvyal topraklar adı verilir. Anamateryal özelliğine sahip olan diğer detritik depolar üzerinde de belirli bir zaman sonra toprak oluşur. Sahil, nehir ve kara kumulları, önce doğal bitkiler tarafından stabilize edilir belirli bir zaman sonra da toprağa dönüşür. Buzulların bıraktıkları materyaller olan moren depoları da pedojeneze maruz kalarak toprak haline gelir. Orta ve kuzey Avrupanın bir kısım topraklarının anamateryali moren depolarıdır. Lös adı verilen topraklar kurak bölgelerden nemli bölgelere doğru esen rüzgarların çöllerden kaldırarak nemli bölgeler yığdığı toz depolarından oluşmuş topraklardır. Bunlar sarımtrak renkli çok ince materyalli ve porozitesi (gözenekliliği) yüksek topraklardır. b-kolüvyal topraklar Tepe ve dağların eteklerinde gerek sel ve seyelan sularınca taşınan ve gerekse kütle hareketlerine tabi olarak aşağılara sürüklenen kırıntılı materyallerin pedojeneze uğramıs neticesinde hasıl olmuş topraklardır. Gözeneklidirler. Çeşitli cinsteki kayaç kırıntı ve parçalarından oluşmuş depolar olduklarından, besin maddelerince zengin topraklardır. Suyu sızdırmaları ve havalanmaları iyidir. 2- Yerli Topraklar (Otokton, Zonal) Bu grupa giren toprakların anakayanın dış faktörler tarafından ayrıştırılması ile teşekkül etmiştir. Topoğrafyada mostra vermiş bir anakaya atmosferik faktörler tarafından ayrıştırılır. Yani havanın oksijeni, karbondioksiti ve nemi, kayacın yapısındaki minerallerle reaksiyona girer. Bu kimyasal olaylara oksidasyon, hidrotasyon ve karbonasyon adı verilir.ayrıca havanın sıcaklığı, güneş ışınlarının direkt tesiri, donma ve çözülme olayları günlük sıcaklık farkları kaya üzerinde fizki olayların gelişimine zemin hazırlar. Mineraller genleşir ve büzülür. Neticede kaya fiziki olarak da parçalanır, çeşitli boyutlardaki parçalara ayrılır. Daha sonraki evrede bitki kökleri kayaların çatlakları içine girerek ve asitler salgılayarak fiziki ve kimyasal ayrışmaya katkıda bulunur. Böylece zamana bağlı olarak anakayanın üzerinde toprak oluşmaya başlar, derinleşir ve horizonlar oluşur. Bu süreçte anlatıldığı şekilde gelişen topraklara yerli topraklar denir. Bunların başlıca çeşitleri ve özellikleri aşağıda açıklanmıştır. 1-Podsolik topraklar atalayın topr coğr hariya bak.

Raporda Balıkesir ilindeki topraklar başlıca aşağıda belirtilen gruplar halinde toplanmışlardır: 1-Kireçsiz kahverengi topraklar 2-Kireçsiz kahverengi orman toprakları 3-Rendzinalar 4-Kırmızı Kahverngi Akdeniz toprakları 5-Grumusollar (Vertisoller) 6-Kahverengi orman toprakları 7-Kolüvyal topraklar 8-Alüvyal topraklar 9-Hidromorfik alüvyal topraklar Türkiye Arazi Kullanımı Türkiye Arazi Kullanımı Ziraat arazileri % 36.1 Çayır mera % 30.6 Ormanlar % 28.3 Diğerleri % 5 Toplam % 100.0 ĠLLERĠMĠZĠN ZĠRAAT ARAZĠLERĠ VARLIĞI İl Yüzölçümü (ha) Ziraat arazisi (ha) İl yüzölçümüne oranı % AYDIN 800 700 395 494 49.3 BALIKESİR 1 439 668 474 761 32.9 BURSA 1 081 954 429 599 39.7 ÇANAKKALE 973 690 338 094 34.7 KÜTAHYA 1 187 500 409 488 34.4 MANİSA 1 381 000 466 507 34.1 İZMİR 1 197 300 350 839 40.9 ADANA * YERALTI KAYNAKLARI (MADENLER, MADEN KAYNAKLARI)

Yeraltı Kaynakları sözcüğü ile,topoğrafya yüzeyinin altında bulunan cansız zenginlikler anlaşılır.ancak bazen topoğrafya yüzeyinde görülen bir kısım cansız kaynaklar da bu kategori içine dahil edilirler.aslında yeraltı kaynakları sözcüğünün ifade ettiği geniş mana ile yerkabuğunun içinde veya yüzeyinde bulunan madenler kastedilmektedir. Madenlerin pek çoğu topoğrafya yüzeyinin altında veya diğer bir deyişle yeraltında ve yerkabuğunun içinde bulunmaktadırlar. Madenlerden önemli bir grupun oluşumu mağmatik faaliyetlerle ilişkilidir.bilindiği gibi mağma adı verilen ve yerkabuğunun altında yeralan sıcak (1200 C º ) ve kıvamlı silikat (SiO2 ) karışımı madde pek çok elementi de içermektedir. Hatta şöyle söylenebilir Bilinen hemen hemen bütün elementler mağma adı verilen maddenin içinde bulunmaktadır. Mağma yerkabuğunun yaptığı basıncın ağırlığı altında bulunduğundan,yarık ve çatlaklardan yukarıya doğru yükselir hatta yeryüzüne çıkar. Mağmanın bu çıkış noktalarına volkan,çıkan kızgın ve akıcı maddeye de lav denir.lavlar soğuyunca bazalt adını verdiğimiz taşlar oluşur. Mağma bir çok durumda yerkabuğunun içinde kalarak da soğur ve katılaşır.bu takdirde plütonik kayalar adını verdiğimiz ve başlıcalarını granitin oluşturduğu derinlik kayaları meydana gelir. Altın, gümüş, bakır, demir, kalay, krom, kurşun vs.gibi bir çok metalik maden de bu sırada oluşur.biraz önce tüm elementlerin mağmanın bileşiminde bulunduğu açıklanmıştı. Bunlar mağma içinde dağılmış olarak bulundukları zaman bir kıymet ifade etmezler. Fakat bir araya gelip konsantre olurlarsa bu takdirde metalik bir maden yatağını oluşturlar. Mesela bir altın madeninin oluşabilmesi için mağma içinde bulunan altın (Au ) elementinin bir araya toplanarak konsantre olması yani bir konsantrasyon oluşturması gerekmektedir. Bu olay ancak mağma içindeki akıntı ve mağma içindeki konveksiyonal hareketlerle mümkün olabilir İşte o zaman dağınık halde bulunan elementler birararaya gelerek yoğunlaģırlar (konsantre olurlar ) ve bir Altın (Au ) yatağı oluşur (Külçe yataklar). Bazı demir, krom, platin yatakları da böyle oluşmuştur. Bazı durumlarda da mağma kütlesi değdiği (kontakt) kayaçları sıcaklık nedeniyle değişime uğratır ve onları assimile eder (içine alarak hazmeder) bu durumda komģu kayaç adını verdiğimiz kayaçların ihtiva ettiği elementler mağmaya geçer.bir kısım mağma elementleride komşu kayaç içine geçer böylece bir madde değiştokuşu (metasomatoz) olayı cereyen eder ve bazı metalik maden yatakları oluşur. Mesela mağma kireçtaşlarına değecek olursa,ca CO3 bileşimindeki kireçtaşında bulunan CO3 (karbonat) mağmaya geçer. Buna karşılık mağmadaki demir kireçtaşına geçer ve demir karbonat (Fe CO3 ) =siderit adı verilen demir cevheri minerallaeri teşekkül eder. Bazı durumlarda mağmadan ayrılan mineral içerikli sıcak sular (hidrotermal),yarık ve çatlaklar içine girerek oralarda soğuyarak içeriklerini çökeltebilirle.bu takdirde maden damarları oluşur.mesela,gümüş damarı, kalay damarı gibi.altın damarı *Maden yataklarının bir bölümü sedimantasyon olayları ile ilgilidir.sıvı ortamlarda katmanlar çökelirken,onlarla birlikte bazı mineraller de çökelir.mesela şayet bir deniz ve göl suyu demir içerikleri,bakır içerikleri veya manganez içerikleri bakımından zengin ve doymuş durumda ise bu takdirde demirli tortular (demirli sedimentler),bakırlı tortular,manganezli,fosfatlı tortular katmanlarla beraber veya onlarla aratabakalı olarak çökelerek sedimanter kökenli yatakları veya sedimanter kökenli metalik yatakları oluşturabilirler.mesela bazı durumlarda katmansı demir yatakları söz konusudur.bunlar katman katman olurlar,katmanların arasında bulunurlar.limonit (2 Fe2 O3.3H2 O) mineralinin oluşturduğu bir kısım demir cevheri yatakları böyle teşekkül etmiştir. Bazı metalik maden yataklarına topoğrafya yüzeyinde yığışımlar, depolar rastlanılır.bunlar kırıntılar halindedir.bunların oluşumu,evvelce mevcut metalik bir yatağın dış kuvvetler tarafından aşındırılıp,taşınması ve uygun yerlerde birikmesiyle oluşmuştur.diyelimki bir kalay damarı topoğrafya yüzeyinde mostra vermiş ve dış kuvvetlerin aşındırmasına maruz kalmışsa,bu damardan koparılan parçacıklar aşınıp taşınrak müsait yerde birikirler ve bir

maden deposunu oluşturular.bu kırıntı şeklindeki metalik maden yatağına plaser denir. Altın plaserleri, kalay plaserleri, platin plaserleri, manyetit plaserleri, elmas plaserleri sık sık rastlanan başlıca plaserlerdir. Bazı yer altı kaynakları organik oluşumlar niteliğindedir. Bunların başlıcaları petrol ve kömür adı altında toplanabilir. Sedimanter oluşumlardır. Petrol bir hidrokarbondur.yani kimyasal bileşimi karbon ve hidrojenden oluşmuştur.mesela en basit bir örnek olarak metan adı verilen ve CH4 kimyasal bileşiminde olan oluşuk gösterilebilir.hidrokarbonların özelliği yanıcı olmaları ve yüksek kalorili ısı enerjisi sağlamalarıdır.bu sebeple hem yakıt olarak hem de hareket enerjisi sağlayan güç kaynağı olarak büyük öneme sahiptirler. Kömür kimyasal olarak karbondur (C). Kömürler içerdikleri karbon oranına göre sınıflandırılırlar ve adlandırılırlar. Karbon oranı en yüksek kömür antrasittir. Antrasitte karbon oranı % 80-90 civarındadır. Karbon oranı % 80-70 civarında olan kömürlere taģkömürü veya maden kömürü (Steinkohle) adı verilir. Linyit adı verilen kömür çeşitlerinin karbon oranı % 50-70 arasında değişir. Henüz oluşmakta olan kömürlere turba denir. Bunların karbon oranları % 50 nin altındadır. Kömürlerin ana substansının (maddesinin) bitkisel organizmalar olduğu kabul edilmektedir. Karbon oranı ne kadar yüksek olursa kömürün kalorisi de o derece yüksek olur. Mesela antrasitlerin kalori miktarı 8000-9000 Kcal dır. Taşkömürü 7000-8000 arasındadır. Linyitlerde 6000 Kcal akadar çıkar. Tıurbalarda 4500-5000 Kcaldir. Bir kg odunun kalori değeri 4500 dür. Kömürler I. jeolojik zamandan güncel sedimanlara kadar her yaştaki arazide bulunabilirler. Ancak taşkömürleri I. zaman linyitler ise III. Zaman katmanları arasında yerealırlar. Basınç, sıcaklık ve tektonik olaylar bitkisel anamalzemenin karbonlaşma oranını arttırırlar. Türkiye linyit yatakları bakımından zengindir. Çünki tersiyer arazi geniş yer kaplar. Tablo. Türkiye BaĢlıca Linyit Yatakları Adı Ġli Jeoloji Beyşehir Çan Dodurga Elbistan Gediz Gölbaşı Adıyaman Neojensedimanter Horasan Ilgın Kangal Karlıova Köprübaşı Mengen Milâs Oltu Orhaneli Orta Saray Seyitömer Soma Sorgun Tufanbeyli Tunçbilek

Yatağan Balıkesir kömür yatakları Metalik olmayan bazı yer altı kaynakları mesela bor tuzları, Klorür tuzları gibi bazı maden yataklarının oluşumları da sedimanter yoldan dır. Bu gibi tuzlar eriyikçe zengin sıvı ortamlarda sedimantasyon yoluyla teşekkül etmişlerdir. Eriyikçe zengin sıvı ortamlardan kasıt tuz konsantrasyonu yüksek oranda olan (mesela 300 gibi) tuzlu, sodalı ve boratlı göllerdir. Bu gibi eriyikçe zengin göllerde buharlaşmlar sonucundaki sedimantasyonlarla teşekkül etmiş ve katmanlar halinde olan kayatuzu, bor tuzu, jips gibi metalik olmayan madenlere evaporit adı verilmektedir. Bu terim Latince buharlaşma anlamına gelen evaporasyon kelimesinden türemiştir. Metalik Madenler Altın yatakları -mağmatik altın yatakları -sedimanter altın yatakları *İzmir-Bergama-Ovacık altın madeni *Uşak Eşme-Ulubey Kışladağı Altın madeni *Balıkesir küçükdere altın madeni Metalik olmayanlar Bor Balıkesir *Bigadiç *Susurluk Bursa *Mustafakemalpaşa Kütahya *Emet 6-BĠYOLOJĠK KAYNAKLAR Bunlar Doğal özellikleri ağırbasan bitki ve hayvan kaynaklarını içerirler. Bunları ormanlar, meralar, av hayvanları ve su ürünleri olmak üzere dört grup halinde ale alarak incelemek mümkündür. 6A) Ormanlar 6 B) Meralar Doğal meralar hayvancılık faaliyetleri bakımından önemli olan doğal kaynaklardır. Mera denilince sürekli veya mevsimlik olarak hayvan otlatılan doğal alanlar anlaşılır. Türkiyede alt zonun step alanları, taban çayırları ve çalılık alanları ile üst zonun alpin çayırları doğal mera alanlarıdır. Türkiyede mera alanları sürekli olarak küçülmektedir. Bunun sebepleri mera alanlarının tarım alanlarına, yerleşim alanlarına, sanayi alanlarına dönüştürülmesidir. Aşağıdaki tablo mera alanlarının küçülmesi hakkında bir fikir verebilir. yıl 1928 55 1960 35.5 1970 27.8 2001 18.7 Türkiye yüzölçümüne oranı % olarak

Mera bitkileri (mera vejetasyonu) otlar çalılar Mera amenajmanı 6C) Av hayvanları 6D)Su ürünleri HAVA KAYNAKLARI: Hava kirliliği Hava: meteorolojik şartların günlük durumudur. Ayrıca atmosferin gaz halindeki durumu da anlaşılır. Tüm canlılar yaşamak için havaya muhtaçtırlar. Hava, atmosferin en alt katmanı olan troposferin gaz halindeki karışımı anlaşılır. 1 m³lük bir troposfer hacminde yüzde olarak 79 oranında azot gazı vardır. %21 ise oksijendir. Her ikisi hava adı verilen gaz karışımının % 99 unu oluşturur. Geri kalan % 1 ise diğer gazlardan ve bazı partikül cisimlerden oluşur. İnsanlar ve hayvanlar oksijen gazını solunurlar. Bu gaz onlar için hayati bir ihtiyaçtır. Oksijen bitki ve hayvanların bünyesinde yavaş yanmayı sağlayarak kimyasal enerjinin ısı enerjisine dönüşmesini sağlar. Bu enerji de potansiyel ve kinetik enerjiye dönüşür. Vücut ısısı (37 C) yavaş yanma ile sağlanan bir enerjidir. Bitkiler oksijenin yanı sıra CO² de kullanırlar. Oksijen ile solunum yaparlar (geceleri), gündüzleri ise karbondioksiti kullanarak fotosentez yaparlar ve madde üretirler. Böylece topraktan aldıkları suyu, atmosferden aldıkları CO² yi, güneş ışığını (enerjisini) kullanarak kimyasal maddelere (kimyasal enerjiye çevirirler). Güneş ışığı elementlerin birbiri ile kimyasal bileşim meydana getirmesini sağlar. Madde parçalanınca ısı enerjisi açığa çıkar. Normal durumda hava kirli değildir. Hava kirliği, beşeri etkinlikler neticesinde atmosfere co2, so2, co gibi insan sağlığına zararlı gazlar ve yine insan sağlığına zararlı olup atmosferde asılı olarak kalan partiküllerin salınmasıdır. Jeomorfolojik olarak çanak şeklinde olan alanlarda, doğal bir olay olan sıcaklık terselmesi (inversiyon) sırasında havanın durgun olması dolayısıyla bu maddelerin lokal olarak havanın birim hacmi içersindeki oranı artarak insan sağlığına zararlı hale gelir. Bu duruma hava kirliliği denir. Atmosferde kuvvetli bir hava hareketi başlayınca (rüzgar oluşunca) bu maddeler lokal olarak birikmiş oldukları alanlardan uzaklaşarak atmosferin içine dağılırlar ve bu suretle hava kirliliği kendiliğinden ortadan kalkmış olur. Bilhassa kış mevsiminde çanak şekilli alanlarda, atmosferin hareketlerinin durağanlaştığı zamanlarda soğuma sisleriyle birlikte inversiyon olayları oluşurken lokal olarak hava kirliliği hadiseleri meydana gelir. *** Yrd. Doç. Dr. Süleyman SÖNMEZ