MİLYONLARIN SOKAKLARA DÖKÜLDÜĞÜ, BAYRAKLARA SARILI BİR GECENİN ARDINDAN... KAH ÇIĞLIK ÇIĞLIĞA, KAH GÖZÜ YAŞLI KUTLANMIŞ BİR 90 YILI BETİMLEMEK İÇİN KALEME SARILIYORUM. MÜMKÜNMÜŞ GİBİ... BU TARİHİN NASIL TASARLANDIĞINI YAZMAK İSTİYORUM, BECEREBİLİRMİŞÇESİNE. OLMUYOR... NE SÖYLESEM EKSİK KALIYOR. OKUYORUM BEN DE YAZMAK YERİNE... ATATÜRK ÜN SEYYAR SERGİSİ KARADENİZ GEMİSİ NİN TÜRK ÜRÜNLERİNİ NASIL GEZDİRDİĞİNİ HATMEDİYORUM. SUNUŞ TARZI ÇOK İYİDİR. HAZIRLAYICISINI TAKDİR VE TEBRİK EDERİM SÖZLERİNİ KAZIYORUM AKLIMA BİR KEZ DAHA ÖYKÜNÜYORUM O GEMİNİN YOLCULARINA, SANATÇILARINA, ZANAATKARLARINA. İHAP HULUSİ NİN ATATÜRK ÜN İSTEĞİYLE TASARLADIĞI ALFABE KAPAĞINA BAKIYORUM; BİRLİKTE RESMEDİLDİĞİ MANEVİ KIZI ÜLKÜ YE LATİN HARFLERİNİ ÖĞRETİŞİNİ İZLİYORUM UZUN UZUN, CANLI GİBİ, GÖRMEDEN ÖZLÜYORUM. BİZE ORİJİNAL BİR MODERN TÜRK MİMARLIĞI GEREKİR. İNANIYORUM Kİ, YETİŞMEKTE OLAN GENÇ TÜRK MİMARLARI, BU HAKLI İSTEĞİMDE OLUMLU BİR YARATICILIĞA ERİŞECEKLERDİR DEDİĞİ GÜNLERE DÖNÜYORUM ZİHNİMDE İLK MESLEK ODASINI KURAN MİMAR KEMALEDDİN BEY İN GAR BİNALARINI GEZİYORUM, MİMAR VEDAT TEK İN İKİNCİ MECLİS BINASINA, MİMAR ARİF HİKMET KOYUNOĞLU NUN ETNOĞRAFYA MÜZESİ NE UĞRUYORUM. GÜZEL SANATLARDA BAŞARI, BÜTÜN DEVRİMLERİN BAŞARILDIĞININ EN KESİN KANITIDIR. BUNDA BAŞARILI OLAMAYAN MİLLETLERE NE YAZIKTIR! SÖZLERİNİ KAZIYORUM ZİHNİMİN DERİNLERİNE, YILLAR İÇİNDE YIKILANLARIN, YAKILANLARIN YANIBAŞINA. DİLİMİ ISIRIYORUM TASARIM HAFTALARI MODANIN ALTIN ÇAĞLARI VİTRİN TASARIMLARI ÇÖP KÜLTÜRÜ KENTSEL AKUPUNKTUR GÖSTERGE OLARAK MİMARLIK ATATÜRK ÜN ŞAPKASINI, AYAKKABISINI, KOSTÜMLERİNİ TASARLAYANLARI LİSTELİYORUM BİR BİR ALTIN ÇİZME Yİ, NURİ Yİ MERAK EDİYORUM. YALNIZ KENDİNE TİTİZLENMEDİĞİNİ, TÜRK SİLAHLI KUVVETLERİ NİN ÜNİFORMALARINI COCO CHANEL E TASARLATMIŞ OLDUĞUNU ÖĞRENİYORUM. GÜLÜMSÜYORUM, İSTER İSTEMEZ VE EN SON İNSANLARIN HAYATINA, FAALİYETİNE EGEMEN OLAN KUVVET, YARATMA, İCAT YETENEĞİDİR SÖZÜNÜ NOT EDİYORUM, GURURLANIYORUM, SANKİ BANA SÖYLENMIŞ GİBİ. BENİ TÜRK HEKİMLERİNE EMANET EDİN SÖZLERİNİ HER OKUDUĞUMDA DOKTOR OLMADIĞIMA HAYIFLANDIĞIM ATATÜRK ÜN. TÜRK TASARIMCILARI İÇİN DE BU CÜMLEYİ - YA DA BU ÖDEVİ- MİRAS BIRAKTIĞINI DÜŞÜNÜYORUM. SAHİP ÇIKMAYA SÖZ VERİYORUM. Umut Kart umut@kaletasarimmerkezi.com KASIM 2013 KALE TASARIM MERKEZİ NİN AYLIK TASARIM GAZETESİDİR, PARA İLE SATILMAZ.
KALEBODUR HER AÇIDAN BEKLENMEYENİ YARATIR. C-Extreme Çimento, traverten ve ahşap doku görünümünü buluşturan fullbody porselen. Kalebodur dan. kale.com.tr C Extreme RADIKAL EK 240x325.indd 1 16.08.2013 18:21
KASIM/2013 03 Gözde Severoğlu gozdeseveroglu@gmail.com TASARIMCININ BURSA KEŞFİ Bir yılı aşkın süredir art ı Mekan Dekorasyon ve Mimarlık Dergisi liderliğinde kurgulanan Design City Bursa Yaratıcı Endüstriler Buluşması, şehir ve tasarım dünyası için önemli bir etkinlik olarak hafızalarda yerini almayı başardı. 4-5 Ekim tarihlerinde Aloft Hotel ev sahipliğinde gerçekleşen, art ı Mekan Dekorasyon ve Mimarlık Dergisi tarafından organize edilen, Design City Bursa Yaratıcı Endüstriler Buluşması nın ilk gününde tasarımcılar, şehir haritaları ile bir geziye çıktılar. Belirledikleri rotayı karış karış gezen her bir tasarımcıdan şehir deneyimini en az 5 fotoğraf ile özetlemesi istendi. Kent müzeleri ve şehrin iletişim araçları ile ilgilenen Eray Makal, Yeşil Camii de An ı fotoğraflayan Derin Sarıyer, Koza Han ve dolayısıyla Bursa ipeğine verdiği önemi bir kez daha hatırlatan Gamze Saraçoğlu, İnkaya daki tarihi çınar, Karagöz Hacivat Anıtı ve Kadınlar Hamamı gibi şehrin bilinirliği yüksek tarihi yerlerini gezen ve kendini de fotoğraflarına fiziksel olarak dahil eden Mehmet Turgut şehri keşfedenler arasındaydı. Bursa ve çevresindeki İznik Çinileri ni araştırmak üzere yollara düşen ve şaşırtıcı perspektifler ile karşılaşan Oya Akman, Kozahan dan yola çıkıp Ünlü Cadde, Irgandı Köprüsü ve ardından Atatürk Caddesi nde son bulan rotası ile Erdem Akan rastlantısal yolculuğu etkileyiciydi. Sit alanı olarak belirlenen Cumalıkızık tan başlayarak şehri, mimariyi, insanı okumalarını akıcı ve çözüm odaklı bir dilde aktaran Yılmaz Zenger, şehrin markalaşması için gerekenleri objektif bir şekilde paylaşan, şehrin tarih kokan bölgelerinde günümüz teknolojilerinin amatörce kullanılmasından dolayı gördüğü zararları fotoğraflayan Adnan Serbest ve ziyaret ettiği camileri, medreseleri eskiz defterine çizen Kerem Erginoğlu, çektiği fotoğrafları telefonundaki uygulama aracılığıyla çizgi romana dönüştürdüğü sunumu ile izleyicinin karşısındaydı. Etkinliğin sonunda gerçekleşen partide DJ kabininde de endüstriyel tasarımcı ve DJ, olan Ezgi yer aldı. Katılımcıların görüşleri şöyle oldu: Eray Makal: Verimli bir etkinlikti. Şehrin dışından gelen tasarımcıların şehre yeniden bakıyor olması izleyiciler için heyecan vericiydi. Bu, tasarım ile ilişkili Bursalılar için yeni bir bakış açısı olabilir mi, yeni bir sinerji çıkabilir mi sorusunu canlandırdı. Tasarımcıların kendilerini anlatmalarındansa kenti yaşamaları daha önce deneyimlenmemişti. Birebir kentin insan, tasarım ilişkisini göstermenin markalaşmanın yüzeysel anlatılmasından daha verimli bir yaklaşım olduğu kesin. Daha iyiye gitmesi için bu bir adım, tasarımcının tek başına şehri bir yere getirmesi mümkün değil. Sivil toplum kuruluşları ile bir sistem kurgusunun yapılması gerektiğini düşünüyorum. Yılmaz Zenger: Bu etkinlik Bursa ya yönelik bir etkinlikti. Şehre katkısı, katılımcıların ne kadar Bursa dışından olduğuna bağlı olarak değişir. Bursa ya nasıl baktığımız, Dünya ya nasıl baktığımızdan yola çıkarak şekillendi. Böylece okumalarımız ortaya çıktı. Mimari, kent, insan nasıl okunur; olaylar, geçmişler, objeler nasıl okunur, herkes kendinden anlattı. İzleyiciler arasında çok genç insanlar vardı, bu etkinlik bir okuma etkinliği oldu. Farklı disiplinlerden gelen insanların söyledikleri arasındaki benzerlikler ve farklılıklar arasındaki faz farkı da çok önemli. Disiplinlerin farklılaştırma potansiyeli ve bizler için çizdiği pencereler nasıldır, bizleri sorgulamaya yönlendirdi. Tüm bu sorgulamalar görseller ile desteklendi, ancak bana göre görsellerden daha çok sözler önemliydi. Görseller izleyiciler için tanıdıktı. Nesneler üzerindeki okumalar, daha sonrasında aynı nesnelerle karşılaşan izleyicilerin, okumaları anımsayıp kendilerine bir eğitim süreci yaratabileceklerini düşünüyorum. Adnan Serbest: Türkiye nin özellikle markalaşma konusunda bazı sorunları çözmesi gerekiyor. Bu konuda, insanların gelişmesi ve sorunları birlikte çözmesi adına bir araya gelmeleri, örgütlenmeleri ve bu konu ile ilgili problemleri ortadan kaldırmak için çalışmaları gerekiyor. Bu etkinlik, bu bir araya geliş için ilginç ve ciddi bir adım. Belki küçük, ancak doğru bir adım.
04 Gözde Tüfekçi gozdetufekci@kale.com.tr KALEBODUR ADI DESIGN INDEX 2013 E SEÇİLDİ Türk seramik sektörünün lider markası Kaleseramik, ışığın farklı açılarıyla hayat bulan ve Kalebodur markası ile üretilen Light+ Seramik Karo Koleksiyonu ile, İtalya Endüstri Ürünleri Tasarımı Birliği nin (ADI) her yıl en başarılı tasarımları seçtiği ADI Design Index 2013 seçkisine alındı. İtalya Endüstriyel Tasarım Birliği - The Italian Association for Industrial Design (ADI) nin değerlendirme kriterleri arasında bulunan, üretimde mükemmelliyetçilik ve ayırt edici tasarım özelliklerini karşılaması ile bu seneki seçkide yer almaya hak kazanan Isao Hosoe tasarımı Light+ koleksiyonu, seramik ve yapı ürünleri grubu dışında birçok alandan başarılı ürünlerin aday gösterildiği, İtalya nın en prestijli tasarım seçkilerinden biri olan organizasyonda, 853 adayın arasından seçilerek 170 ürünün arasına girmeyi başardı. Işık ve gölgenin birbiri ile olan ilişkisinden ilham alan koleksiyon, sanatsal ve matematiksel teorilerden esinlenilerek, banyo alanlarına farklı bir yorum getirme hedefiyle ortaya çıkıyor. Japon bakış açısı ile İtalyan tasarımının birleşiminden doğan koleksiyon ve kağıt katlama sanatı origaminin banyolardaki yanısıması olan seri, yalın duruşunun içinde bir hikaye barındırarak uygulandığı duvarda üçüncü bir boyut kazandırmayı hedeflemiş. Çok ince ve şekil alabilen bir tabaka olan kağıt davranışının, rijit ve bir o kadar dayanıklı karo ürününe yansıması olarak şekil alan seri, sade, yalın ve bir o kadar da etkileyici. Sekiz farklı renk seçeneği ile sunulan karo serisi, bir kağıdın katlanışındaki ışık ve gölge oyunlarını ürüne taşıyarak, banyo mekanlarında farklı renk kullanımlarını da öneriyor. Light+ Triennale di Milano da ADI Index kapsamında her yıl, seçkiye giren ürünlerin yer aldığı bir sergi de ziyaretçilerin ilgisine sunuluyor. Organizasyon kapsamında kentin önemli modern sanat ve tasarım müzesi olan Triennale di Milano da bu sene 2 Ekim-3 Kasım tarihleri arasında gerçekleştirilen serginin açılış gecesinde, ADI Konferansı da yer aldı. Ziyaretçilerin beğenisine sunulan Light+ koleksiyonunun yanısıra, İtalyan tasarım bakışaçısıyla ortaya konmuş, birçok büyük markanın ürünleri de ziyarete açıldı. Çanakkale Seramik, Kalebodur ve Kale markalarıyla banyolar ve yaşam alanlarında farklı ve konforlu mekanlar yaratan Kaleseramik, Isao Hosoe Design ile yaptığı işbirliğinden doğan proje ile, Türk firmasının İtalyan bir tasarım ofisiyle işbirliğinden doğan başarısını da bir kez daha tescillemiş oldu. İtalyan tasarımcı ve tasarım ofislerine ait ürünlerin arşivlenmesine yönelik olarak gerçekleştirilen ADI Design Index te yer alan diğer sektör firmaları arasında ise, Ceramica Sant Agostino, Ceramiche Refin, 3D Surface ve XILO1934 markaları bulunuyor. Müge Yorgancı mugeyorganci@gmail.com DÜNYA ŞEHİRCİLİK GÜNÜNÜZ KUTLU OLSUN Her yıl 8 Kasım da kutlanan Dünya Şehircilik Günü bir kez daha şehir ve tasarım kelimelerini yan yana koyup düşünmemize neden olacak. Doğrusu şehir kavramı hiç bu kadar anlamlı olmamıştı! Demokrasi arayışındaki bir toplum olarak şehirde kendini ifade edebilme, şehirde var olabilme, yaşadığımız yer ile ilgili söz hakkımızı kullanabilme haklarımızı hatırlamaya başladığımız günlerde eski bir Alman atasözünü anımsadık: Şehrin havası özgür kılar. Dünya nüfusunun yarısından fazlasına ev sahipliği yapan yoğun şehir alanları aynı zamanda yaratıcılığın ve üretkenliğin yüksek olduğu yerler. Tasarımın doğadan ilham aldığını kabul edersek, şehrin de iyi tasarım için yaratıcılık ortamını sağladığı söylenebilir. Bu ortam yalnızca farklılıkların yan yana gelerek oluşturduğu ahengin değil, eşitsizliklerden oluşan adeletsizliğin tasarım yolu ile aşılabileceği gerçeğinden doğuyor. İyi tasarlanmış bir kentin, yaşayanlara sunacağı en önemli özellik adalet dersek yanılmış olmayız. Kamusal alanda var olmak, kentin sunduğu olanaklardan eşit bir şekilde faydalanmak için kentin ve sağladığı olanaklar iyi tasarlanmış olması bir gereklilik. Her yıl 8 Kasım Dünya Şehircilik Günü etkinlikleri kapsamında düzenlenen Dünya Şehircilik Günü Kolokyumu nun 37.si, 6-7-8 Kasım 2013 tarihlerinde İzmir de, Dokuz Eylül Üniversitesi ev sahipliğinde gerçekleştirilecek. Bu yıl Kolokyum un en önemli amaçlarından birisi, gözlemlenen yeniden yapılanma süreçlerinin kentin yönetimi ve planlanmasındaki etkilerini ve sonuçlarını değerlendirebilmek için belirtilen soruları yanıtlayabilecek örnekler üzerinden tartışma platformları oluşturmak. Ayrıntılı bilgi için http://www.sehircilik. org/ adresini ziyaret edebilirsiniz.
KASIM/2013 05 Serap Alp Demirel seraplamoda@gmail.com MERCEDES-BENZ FASHION WEEK ISTANBUL U İLE Dünyanın sayılı moda şehirleri arasına girmek için çaba gösteren İstanbul, bir adım daha attı. Mercedes-Benz Fashion Week, toplam 40 tasarımcının çalışmalarını ağırladı. İstanbul, dünya moda şehirlerinden biri olabilmek için bir sınav daha verdi. İki sezondur güçlü sponsorluk alan Moda Haftası nın organizasyonu her geçen yıl daha da güçleniyor. Organizasyon güçleniyor güçlenmesine... Ancak organizasyonun PR ı, organizasyonu takip eden satın almacı ve defileleri izleyen profil açısından bir değişim olmuyor. Gerçi geçen sezon bir yayın grubuna verilen yayın sponsorluğu krizi bu yıl aşıldı. Geçtiğimiz iki sezondur boykot eden dergi grupları da moda haftasına katıldılar. Podyumun ön sıraları yine ajanslar tarafından doğru yönetilemedi. Olması gereken uluslararası ve yerli satın almacılar, geleneksel ve dijital basın ön sıralarda değildi. Maalesef satın almacıların dikkatlerini çekebilen bir organizasyon yapılamadığını söyleyebiliriz. MBFWİ ye 40 tasarımcı katıldı: ADL Cengiz Abazoğlu, Argande, Arzu Kaprol Private Viewing, Asu Aksu, Ayhan Yetgin, Ayşe Deniz Yeğin, Beste Gürel, Burçe Bekrek, Çiğdem Akın, DB Berdan, Ece Gözen, Emre Erdemoğlu, Gizia, Günseli Türkay, Hakan Akkaya, İstanbul Fashion Akademi (İMA), Janucha by Jale Hürdoğan, Kaf tan by Elaidi, Kith&Kin, Lady Faith Designed by Nazlı Soylu, Les Benjamins, Lug Von Siga, Made İn Love, Maybelline New York By DB Deniz Berdan, Merve Bayındır, Nej, Nian, Nil Kandemir, Niyazi Erdoğan, Odrella, Özgür Masur, Özlem Erkan, Özlem Kaya, Red Beard By Tanju Babacan, Şafak Tokur, Selma State, Serdar Uzuntaş, Songül Cabacı, Tuba Ergin, Tuvanam, Raisa Vannesa Sason, Zeynep Erdoğan, Zeynep Tosun, Zeynep Mayruk ve Mercedes Benz Presents Zeynep Tosun. Tasarımcılar koleksiyonlarını defile ya da studio olarak sergilediler. Geçen sezon Studio yapan Deniz Berdan, Tuba Ergin ve Ece Gözen bu yıl koleksiyonlarını defileyle tanıttılar. MBFWİ kapsamında ilk defilesini sunan Tuba Ergin e görüşlerini sorduk: Mart ayında Studio sunumu yapmış olduğum MBIFW kapsamında bu sezon Earth Unknown adını vermiş olduğum ilk defilemi gerçekleştirdim. Ana sponsorumuz Desa ile başlamış olduğumuz Tuba Ergin for Desa işbirliği altında 5 parçalık deri ve deri kombinli ürünlerden oluşmuş kapsül koleksiyonu da sergilediğim defilemin geneline çok ince ve işlenmiş deriler, organze ve keten gibi kontrast materyaller, deneysel formalarla yorumlanan modeller, lazer kesimler ve elişçiliğiyle zenginleştirilmiş detaylar hakimdi. Geriye dönüştürülmüş kamyon lastikleri gibi endüstriyel atıkları ipek organzelerle birleştirdiğim koleksiyonum farklı olmayı seven genç ve güçlü hisseden kadınlara hitap ediyor. Gerçekleştirdiğim ilk defilem ile hem basın hem de sektörden tam not aldık. Organizasyon için seçilen mekan Kuruçeşme Arena, herkesi İstanbul boğazının güzel manzarası eşliğinde birbirinden kreatif birçok koleksiyon ile buluşturarak moda haftasına ayrı bir keyif kattı. Organizasyonel aksaklıkların çok daha azaldığı, hazırlanmış koleksiyonların daha nitelikli olduğu genel anlamda daha profesyonelce ele alınmış bir etkinlik olduğunu düşünüyorum. Basın ve ünlülerin yoğun ilgisi olmasına rağmen, sektörel katılımın yeterli olmayışı üzücüydü. Türk ve uluslararası satın almacıların daha yoğun katılımı kesinlikle sağlanmalı ve tasarımcılara somut dönüşlerinin arttırılması gerektiğini düşünüyorum. MBFWİ ye 3.kez katılan Songül Cabacı nın görüşleri ise şöyleydi: Bu yıl bir kez daha moda haftasını atlattık. Her şey oldukça keyifli ve gerçekten profesyoneldi. Her sene gelişerek devam eden moda haftamız bu sezon dingin ortamı ve sadece yaptığımız işe odaklı halimiz ile olması gerektiği gibi geçti. Mutlaka düzelmesi gereken detaylar çok irdelersek çıkabilir. Fakat tüm emekleri için İMG ekibinin ve bizlerden desteğini eksik etmeyen herkesin hakkını yemiş oluruz. Hepsine sonsuz teşekkürler. Her sezon daha profesyonel ve güzel geçmesi dileğiyle...
06 Yasemin Şener yaseminsener@prchitect.com MIMARLAR ARKIMEET TE TOPLANDI 7-8 Ekim tarihlerinde Haliç Kongre Merkezi nde gerçekleştirilen Arkimeet bu yıl mimarlık dünyasının duayenlerini Mimarlar İstanbul da Buluşuyor sloganıyla bir araya getirdi. Arkitera tarafından düzenlenen ve her yıl mimarların buluştuğu Tükiye deki en büyük platform olarak hayata geçirilen Arkimeet, bu kez 7-8 Ekim tarihlerinde Haliç Kongre Merkezi nde kapılarını açtı. Mimarlık dünyasının uluslararası isimlerinin de konuşmacı olarak davet edildiği etkinlikte, Türkiye gündemindeki önemli konular ve projeler yapılan konferans ve oturumlarla ele alındı. Etkinlik kapsamında düzenlenen ödül programlarıyla fiziksel çevrenin niteliğinin iyileştirilmesine katkı sağlayan kişi ve kurumlar da onurlandırıldı. Arkimeet 2013 ün Mimarlar İstanbul da Buluşuyor konferans serisinde yer alan en ilgi çekici iki isim, Josep Luis Mateo ve Manuelle Gautrand dı. ETH Zürih te mimarlık kürsüsünde profesör ve MateArquitectura nın kurucusu olan Josep Llois Mateo konuşmasında doğa, kent ve mimarlık olgularının kendi mimari üretimi üzerindeki etkilerinden söz ederken; Manuelle Gautrand ise yenilikçi mimari konusunda yaptıkları işlerden örnekler sergiledi. Kentlerin geleceği ve yaratıcı bir şekilde yeniden keşfi için uluslararası bir otorite olan Charles Landry, Arkimeet in özel konuklarından bir diğeriydi. Sürdürülebilir Tasarımlar Konferansı ise Duygu Erten in moderatörlüğünde, Selçuk Avcı, Engin Ayaz ve Chip DeGrace nin katılımıyla gerçekleşti. İngiltere nin En İyi 50 Genç Mimarlık Ofisi Rehberi nde yer alan Avcı Mimarlık ın kurucusu Selçuk Avcı, sürdürülebilirlik kavramının geçmişten bugüne hikâyesini anlatırken mimarların ve mühendislerin karbon salınımının %40 ından sorumlu olduklarını ve modern mimarinin yanlış tasarımlarla çok farklı boyutlara ulaştığını söyledi. Arkimeet izleyicilerinin en çok ilgi gösterdiği etkinliklerden biri olan Pecha Kucha Night, Yaşar Adanalı, Ali Taptık, Ertuğ Uçar, Koray Çalışkan, Ömer Selçuk Baz ve Arman Akdoğan ın sunumlarıyla gerçekleşti. Pecha Kucha oturumunun kapanış konuşmasını ise İstanbul milletvekili, gazeteci-yazar Şafak Pavey yaptı. İstanbul un bir çiviye bile dermanı kalmadı diyen Pavey, İstanbul a yapılan tüm müdahaleleri ağır yaralı birinin defalarca bıçaklanmasına benzetti. Arkimeet in ikinci ve son gününe ise, son yılların en çok ses getiren projelerinden Zorlu Center damgasını vurdu. Katılımcılar, Arkimeet kapsamında gelenekselleşmesi hedeflenen oturumlardan biri olan Zaman Tüneli nde mercek altına alınan Zorlu Center projesini, mimarı Emre Arolat tan dinleme fırsatı buldu. Bir projenin, özellikle de süreklilik taşıyacak bir etkinlik projesinin ilkini yapmak -yapmayanların bilemeyeceği kadar- zor bir iş. Aynı anda dikkat edilmesi gereken çok sayıda kriter var, kurguladığınız strateji bir anda çökebiliyor. Bu zor durum içinden de bakacak olursak kesinlikle Arkimeet in oldukça başarılı geçtiğini düşünüyorum diyen Arkitera Yönetim Kurulu Başkanı Ömer Yılmaz, etkinlikte en fazla ilginin Arkimeet Zaman Tüneli ne gösterildiğini söyleyerek, bunun nedenlerini şu şekilde açıkladı: Zaman Tüneli projesi zaten ilginç; inceleyeceğimiz yapılar zaten her zaman büyük ölçekli yatırım projeleri olacak. Bunun üzerine açılışı tam da bugünlerde yapılan ve gündemde oldukça önemli yer bulan Zorlu Center projesinin bu yılki yapı olması sanıyorum ilgiyi yüksek tuttu. Arkitera Ödülleri Arkitera tarafından Türkiye deki mimarlık ortamını teşvik etmek amacıyla verilen Arkitera İşveren Ödülü, Genç Mimar Ödülü ve RAF Yapı Malzemesi Ödülü Arkimeet kapsamında düzenlenen bir törenle sahiplerini buldu. İTÜ Mardint ve PAB Mimarlık tarafından tasarlan Namık Kemal Üniversitesi Ortak Derslikler ve Merkezi Laboratuvarlar Binası Projesi kamu dalında Arkitera İşveren Ödülü nü alan ilk üniversite yapısı oldu. ArkiParc Gayrımenkul Ödülü Tekfen Bomonti Apartmanı projesi ile DB Mimarlık a verilirken, Seçici Kurul Teşvik ödülleri ise 2P Evleri ile Bürgehan ve Burçin Postalcıoğlu na ve İglo Mimarlık tasarımı Logipark Lojistik Tesisleri ile Access Turkey Capital Group a verildi. Arkitera Genç Mimar Ödülü ne ise bu sene ulusal ve uluslararası başarılara sahip bir mimar olan Arman Akdoğan layık görüldü.
KASIM/2013 07 Bahar Türkay bahar.turkay@gmail.com KENT-KARAKTER-BELLEK-KİMLİK 21. yüzyılda kentleri tehdit eden küresel dinamiklere bağlı olarak İstanbul un içinde bulunduğu değişimle birlikte, kimliğe ait yerel, özgün izlerin başkalaşma ihtimaliyle karşı karşıyayız. Kentlerin görsel kimlik sorunsalı yaygın olarak pazarlanan marka kent / kent markası bağlamında tartışılıyor gibi görünse de, kentte yaşayan herkesin farklı şekillerde yüzleştiği bir konu. Kentler toplumsal yaşantının izlerini barındırıyorlar ki bu, beraberinde ortak bir bellek ve bu belleğin devamında bir kimlik oluşması süreci. Kentin görsel kimliği ve bunu yansıtan tüm grafik tasarım unsurlarıysa bunun yansıması. Kentsel dönüşüm sürecini fotoğraflarıyla belgeleyen isimlerden Kerem Uzel, kentin yeniden tasarlanmasında aslolanın özne değil, ekonomi olduğu İstanbul da şimdiki estetik anlayışı siluetinde yeni yer edinmeye başlayan inşaatlarla tanımlanıyor, dolayısıyla şehir sakinleri için kentin görsel kimliğinin çok farkedilir olmadığı görüşünde. İstanbul çok hızlı bir değişim, yaygın ifadeyle dönüşüm sürecinde. 3. köprü ve havalimanı, yeni meydanlar, yıkılan binalar, dikilen kuleler derken çok fazla şey olup bitiyor. Bu başdöndürücü hızın, kentin kimliğiyle ilgili öncelikle kentte yaşayanlar olarak bize dokunduğu haliyle ne söylediğini dinlemeyi akıl ettiğimizde geç olabilir. Görsel kimlik kişinin algısında ortak bir ruh ve aidiyet oluşturan, başlı başına bir kimlik yaratmasa da varolan değerleri, kimliği görünür kılan bir uzmanlık. Türkiye de grafik tasarım dendiğinde ilk akla gelen tasarımcılardan olan, ağırlıklı olarak kültür ve sanat alanında çalışmalarını yürüten ve halen MSGSÜ Grafik Tasarım Bölümü nde öğretim üyesi olan Bülent Erkmen yıllar önce yazdığı Şehir Kimliği Üzerine Bazı Düşünceler yazısında şehirlerin insanlar gibi, o şehri o şehir yapan bir karakteri, bir kimliği olduğunu belirtiyor. Tek başına bir tabela veya tasarlanmış bir otobüs durağının kimlik olmadığını, kimliğin bütünsel bir karakter olduğunu vurgulayan Erkmen, şehir için yapılacak her şeyin o şehrin kimliğine uygun tasarlanması gerekliliğinden söz ediyor. Ulaşım araçlarından yönlendirme işaretlerine kadar tüm bu unsurların o şehre ait olması için sadece orada yer almaları yeterli değil. Şehir üzerine tasarlanacak işler için önce belirgin bir şehir kimliğine ihtiyaç var ve burada asıl olan, göze hoş gelmese de şehrin kişiliğini belirleyecek güçte bazı özelliklerden kaçınılması değil, aksine üzerine gidilmesi. Erkmen in verdiği örnekte olduğu gibi; İtalyan rehber Napoli sokaklarında gezdirdiği turistlere balkonlardan sarkan çamaşırları göstererek, Bunlar Napoli nin bayraklarıdır der. İstanbul daki dönüşüm faaliyetleriyse bunun tersi bir temizleme/düzenleme eğilimini çağrıştırıyor. Bunda belki de kimlik, tasarım gibi kelimeleri kullanırken esas olarak bir karakter kazandırmayı değil o şeyi güzelleştirmeyi anlıyor olmamızın tehlikeli etkisi var. Bu konular üzerine düşünürken akla gelen çalışmalardan biri, 2005 te Bülent Erkmen ve Aykut Köksal tarafından tasarlanan ve İstanbul un tamamında uygulanan kırmızı sokak tabelaları. Büyükşehir Belediyesi nin talebiyle başlatılan projede kentin bilgi veren bu öğelerinin kente özgü olması hedeflenmişti. Erkmen, kent kimliğini bir tür evinde hissetme hali olarak tanımlıyor ve bu bağlamda bu tabelaları küçük aidiyet işaretleri olarak birleştirici bulduğunu ifade ediyor. 1997-2007 yılları arasında BEK tasarım ofisinde çalışmış, şu anda i-am Associates İstanbul un kreatif direktörü olan, bahsi geçen projede yer alan ve bu kapsamda Kent isimli yazı karakterini de tasarlayan Yetkin Başarır a göre esas tasarım problemi o dönemde şehirde belli standardı olmayan tabalalar olmasıydı. Dolayısıyla fonksiyonel ihtiyaçların doğurduğu bir iş. Tasarladığı yazı karakteri için ise öznel olarak kendisiyle İstanbul arasındaki izlerden yola çıkan Başarır a göre proje iyi çalışan, doğru bir iş ve sonunda kentin kimliğinin doğal bir parçası haline geldi. Ancak Başarır, kent kimliği meselesinin arkasında, nicelikler üzerinden tanımlanmaya çalışılmış günlük ihtiyaçlar yerine, geçmişle gelecek arasında bağ kuran bir vizyon, nitelikten vazgeçmeyen bir kent bilinci taşıması gerektiği görüşünde. Yapılan yanlışlar düzeltilmeli, diğer taraftan öncelikle varlığıyla kent belleğine kazınmış bir takım şeylerin yaşatılması gerekiyor; kendisinin ifadesiyle dolan bir kül tablasını garsonun 3 dakikada bir boşaltması başka birşey, o mekanda 100 senedir aynı kültablasının kullanılıyor olması başka birşey. Bu açıdan, bellek oluşturmak, onu korumak bir kimlik yaratmanın ön koşulu olarak önümüzde duruyor ve Başarır ın ilettiği gibi, önce kente insanların sahip çıkmasını sağlamak gerekiyor ki kent kimliğinden bahsetmeye başlayabilelim ve daha sonra da onun üzerine tasarımlar yapalım. Not: Tüm bunları yazarken İstanbul un eski valilerinden Lütfi Kırdar ın isminin Harbiye deki sokak tabelasında ve metro istasyonunun içindeki yönlendirmelerde yanlış yazdığını (Lütfü Kırdar olarak) görmek, üzülmek Not etmek!
08 Onur Mengi onur.mengi@ieu.edu.tr SİZ NASIL HAYAL EDERDİNİZ? Mimarlık ve şehircilik dünyasına ilham vermek üzere düzenlenen The City of Dreams Pavilion yarışmasının 2013 birincisi heyecan yarattı. Bakalım bu sene de 53.780 adet plastik şişeden yapılmış bir yapı gelecek mi? sorusu akıllardaydı. American Institute of Architects New York Chapter (AIANY) ve The Structural Engineers Association of New York (SEAoNY) tarafından bu sene 4.sü düzenlenen Rüyaların Şehri (The City of Dreams) Yapı Yarışması nın finalistleri belli oldu. Önümüzdeki yaz sezonunda New York Governors Island da uygulanacak birinci proje ise 31 Ekim günü açıklanıyor. Standart kalıcı şehircilik yarışmalarının aksine, The City of Dreams Pavilion, geçici kullanımlar için sürdürülebilir ve etkin tasarım çözümlerinin arandığı bir yarışma. Rüya gibi çekici, belki de hiç olamayacak kadar ütopik bir kent mekanının hayali. Bu yarışmadaki en önemli kriter, katılımcılarının öncelikle kullandıkları malzemelerin sürdürülebilir kullanım koşullarını, çevreye olan uyumlarını ve nasıl en zararsız uygulanabileceklerini içeren süreçleri gözetiyor olmaları. Öneri yapı malzemelerinin ise artık kendi bağlamlarındaki kullanım ömürlerini tamamlamış, atık ya da eski malzemeler olması bekleniyor. 2010 yılında ilki düzenlenen yarışmada Ann Ha, Assoc. AIA tarafından tasarlanan Living Pavilion u, 2011 de Bittertang nın Burble Bup ı ve 2012 de ise uygulaması bu Eylül ayında yapılan Head in the Clouds isimli tasarımlar birincilik aldı. Projelere baktığımızda, 2010 daki Living Pavilion, form, strüktür, ışık ve yaşamın sentezi olarak tasarlanmıştı. Yüzeyler yarı geçirgen yeşil öğeler ve bitkiler ile iklimlendirme sağlayacak şekilde düşünülmüştü. Living Pavilion, ekosistemdeki çeşitliliğin devam ettiği ancak daha yeşil bir kentin hayali olarak tasarlanmıştı. Temsilinde, yeşil duvar ve yeşil çatılar aracılığıyla, akşam saatlerinde yapılı çevrelerde görülen ısınmanın etkisinin azaltılabileceği düşünülmüştü. Doğaya dönen, teknolojinin bize kazandırdıklarını kullanmadan aksine onun yol açtıklarına savaşır nitelikteydi Living Pavilion. Modüler tasarımı sayesinde bu yeşillerin, postuse sürecinde kent içindeki konut ve kamusal yaşam alanlarına dağıtılabileceği planlanmıştı. 2011 deki Burble Bup ise, oturma, uzanma, yatma gibi eylemlerin rahatça gerçekleştirilebileceği bir iç mekan sunuyordu. Farklı ölçeklerdeki iç alt mekanlar, tırmanma, zıplama gibi çocuk oyunlarına da imkan sağlıyordu. Dışarıdan bakıldığında ise göz alıcı, amorf sakız balonlarını anımsatıyordu. Bu kocaman yapıyı oluşturan öğelerin, ışığın açısına göre renk değiştirerek daha keyifli bir mekan sağlayabildiğini düşünürseniz, aslında konforlu, eğlenceli ve renkli bir kentin hayali olduğunu kolayca söyleyebilirdiniz. Ağırlıklı olarak renkli şişme balonlardan oluşan, parçalara ayrılabilir strüktürün, post-use sürecinde New York kentindeki havuzlarda şişme can simidi ve yüzme öğeleri olarak kullanılması planlanmıştı. Geçtiğimiz haftalarda Governors Island da kurulan, 2012 nin birinci gelen projesi Head in the Clouds ile medyada ses getiren bu yarışmanın bilinirliği daha da pekişmiş oldu. Tasarımcılar Jason Klimoski ve Lesley Chang bu tasarımda, kentlerdeki karbon ayak izini düşürmeyi hedeflemişti. Yapı da kullanılan tüm malzemeler geri dönüştürülebilir türde seçilmişti. Şehirden topladıkları 53.780 adet plastik şişe ve süt kutularından inşa ettikleri rüya yapı strüktüründe 120 adet yastıktan oluşuyordu. Bulutların üzerinde kurulmuş bir kent ortamı sunan tasarımda, bu yastıkların biraraya gelişinden oluşan hayvan, insan ve şehir formları ortaya çıkıyordu. Bu fantastik strüktür, içinde bulundurduğu formlar ve şeffaf yapısı ile gökyüzüne bir bakışı temsil ediyordu. Bu senenin final projeleri de öncekiler kadar iddialı; Polonyalı IKAR tasarım ekibi tarafından önerilen ArtCloud yapısı, geleceğin şehirlerinin, kültür ve teknolojinin melez bir karması olacağının vurgusunu yapıyor. Çoğunlukla Amerikan Mimarisi nde karşılaştığımız siding malzemeleri toplayarak yeniden değerlendiriyor. Modüler olarak tasarlanması, ziyaretçileri kendi mekanlarını oluşturmalarına ve kişiselleştirmelerine imkan sağlıyor. Prefabrik olması sebebiyle kurulum aşamasında zaman ve enerji kaybı engelleniyor. Brooklyn New York dan Manifold ArchitectureStudio nun Dream Catcher ı da finalistler arasında. Basit, dairesel ve hafif bir strüktür önerisini hareketli balonlar ile tamamlayan tasarım, eğlenceli bir mekan deneyimi sunmayı hedefliyor. Peki neden balon? Bu finalistin tek iddiası, onları hareketi ile rüyaların bir temsilini mekana yansıtmak. Bir diğeri, yine New York tan CDR Studio nun projesi Governor s Cup. Geri dönüştürülmüş plastik bardakların kullanıldığı üst örtüsü ile yarı gölge mekanların önerildiği yapı, aynı zamanda dışarıdaki esintinin iç mekanda yankılanmasına fırsat veriyor. Bir başka New Yorklu ise STUDIO V Architecture ın tasarımı MÖBI Water Tower Pavilion. New York un ikonik Möbius unun ikonik yapısal özelliklerinden ilham alan proje, eski su tanklarından çıkan malzemeler ile tasarlanmış. Prefabrik ve ekolojik bir yapım süreci öneren proje, post-use aşamasında birbirinden farklı kamusal kullanımlara da ayrılabileceği iddiası ile tasarlanmış. Son finalist ise yine bir lokal; Afoam tasarım grubundan Urban Accordion. Bu yapının tasarımında özelleştirmeye ve azalan kamusal alan kullanımlarına vurgu var. Birbiri ile yarışan özel ve kamusal kullanımların farklı formlar ile birbirinden ayrıldığı ve bu kullanımların aynı anda gerçekleşebildiği, kimsenin birbiri üzerinde hakimiyet kurmadığı bir kent yaşamının hayali. Bu birbirinden iddialı yapılardan bakalım hangisi bize o hayal ettiğiniz kentlerin, acaba bir gün ulaşabilir miyiz dediğimiz mekanların en iyi örneğini sunacak, bundan sonra hangisi gerçekten rüya gibi bir kent ya da yapı tasarımına ilham verecek bekleyip, göreceğiz.