SAĞLIĞIN BİR BİLEŞENİ OLARAK GIDA Ne kadar süre ve nasıl yaşayacağımız beslenme diyetimize ve yaşam tarzımıza bağlıdır. Özellikle dünyanın dört bir yanında yapılan bilimsel çalışmalar, yediğimiz yiyecek türlerinin yalnızca ağırlığımızı değil, zindeliğimizi de etkilediğini ortaya koyuyor. Obezite, diyabet, kardiyovasküler hastalıklar, kanser ve Alzheimer: günümüzde soframıza konan yemek sağlığımızın iyiye ya da kötüye gitmesini doğrudan etkiliyor. EDİTÖR: MARGHERITA FRONTE 2012 yılının sonunda, tıp dergisi Lancet, bir sayısının tamamını şimdiye dek küresel sağlıkla ilgili olarak yapılan en büyük ankete ayırdı. Dünya Sağlık Örgütü için 500 den fazla uzman tarafından hazırlanan Küresel Sağlık Yükü başlıklı raporda hastalıkların son yıllarda nasıl değiştiğini anlamak, ölüm oranları en yüksek olanları veya sağlığımızı ve yaşam kalitemizi giderek daha çok tehlikeye atanları belirlemek ve geleceğin sağlık politikalarını planlaması gerekenlere değerli bilgiler sağlamak amacıyla aralarında hastalık, şiddet, kazalar ve kişiyi bedenen ve ruhen etkileyebilecek büyük küçük rahatsızlıkları kapsayan 291 tıbbi durumun dünyaya yayılışını değerlendirildi. En önemli sonuç aynı zamanda pek çok açıdan da en şaşırtıcı olanı: tarihte ilk kez yanlış beslenmeyle ilgili hastalık yükü yetersiz kalori almanın neden olduğu hastalıkların yükünü geçmiş durumda. Kısacası, insan ırkını en çok tehdit eden risk faktörleri sıralamasında meyve miktarı düşük bir diyet beşinci sıraya sıçrarken, çocuklarda yetersiz beslenme sekizinci sırada yer alıyor. Bu veriler hafife alınamaz; çünkü gelecekte görülecek kalorisi yüksek dengesiz bir beslenme diyetinden kaynaklanan kronik durumların yakın zamanlara kadar buna bağışıklığı olduğu düşünülen ülkelerde bile giderek yaygınlaşacağına yönelik senaryolara bir bakış sağlıyor. Rapor daha sonra, 1970 ten 2010 a kadınlarda 61,2 yıldan 73,3 yıla, erkeklerde ise 56,4 ten 67,5 yıla çıkan ortalama yaşam süresinde genel bir artışa dikkat çekiyor. Ancak bu, yaşam kalitesinde eşit düzeyde bir iyileşmeye tekabül etmiyor. Temelde insanlar daha uzun yaşıyor ancak yaşamın ikinci kısmı, eskiden olduğundan daha da güç olabilir; gerçek hedef, bunun yerine uzun bir süre iyi yaşamak. Şu anda bile dünyanın her yerinde üç ölümden ikisi, kardiyovasküler hastalık, diyabet ve kanser gibi bulaşıcı olmayan ve uzun yıllar sürebilecek ve yeme alışkanlıklarıyla yakından ilişkili kronik hastalıkların sonucunda gerçekleşiyor.
5. sırada Az meyve tüketilen bir beslenme diyeti, insan sağlığına yönelik tehditler arasında beşinci sırada 11 yıl ve daha fazla 1970 ile 2010 arasında dünya genelinde ortalama yaşam süresi kadınlar ve erkekler için eşit olarak arttı
7% İtalya da diyabet için sağlık hizmetine ayrılan para Kalp krizleri ve felçlerden kaynaklanan ölüm oranları daha gelişmiş ülkelerde genel olarak azalma eğilimindeyse de bu hastalıklar (Afrika da Sahra nın güneyi hariç) tüm enlemlerde ölümlerin baş nedenleri arasında. Ancak risk faktörleri arasında hipertansiyon küresel sağlık için en büyük tehdit; yine ilk 20 sırada bulunanlar arasında daha az vitamin alınması, aşırı kilo, hiperglisemi, egzersiz yapmama, aşırı tuz tüketimi, yüksek kolesterol ve balık ile tam tahılların az tüketildiği bir diyet bulunuyor. Son olarak dünya genelinde 150 milyon kişiyi etkileyen osteoporoz artıyor ve bu günümüzde Avrupa da elli yaşın üzerindeki her üç kadından birini etkiliyor. Ayrıca, alınan kalori gerçek ihtiyaçlara göre ayarlanarak yağlı gıdalar, kızarmış gıdalar ve şekerli maddeler sınırlanmalı. Yaşam tarzları açısından WHO, düzenli fiziksel aktivite (günde 30 dakika), sigara içmeme ve aşırı alkol tüketiminde kaçınmayı öneriyor. Kötü alışkanlıklar ile bazı hastalıkların riskinin artması arasındaki bağlantılar aynı derecede aşikâr. Örneğin, aşırı kilolu çocukların tip 2 diyabete yatkın oldukları kesin olarak biliniyor. Bu hastalık bir zamanlar yalnızca yetişkinlere ve yaşlılara özgüyken, şimdilerde giderek daha çok genç insanları da etkiliyor. Ayrıca, birkaç farklı çalışma vücut ağırlığındaki küçük azalmaların bile, diyabetik kişilerde Açıkça görünen o ki, kötü beslenme alışkanlıklarının küresel çapta yaygınlaşması dünya nüfusunun daha büyük bir bölümünün etkilenmesine neden oluyor. Üstelik bu durum, en yetkin uluslararası kuruluşların, pek çok çalışmaya dayanarak belirli yaşam tarzlarının ve yeme alışkanlıklarının sağlığı koruyabildiğini uzun süre önce belirlemiş olmasına karşın böyle. Örneğin, şunların önemli kronik hastalıklara ve yaşlanmaya karşı koruyucu etkileri var: meyve ve sebzeler, balık (haftada 2-3 kez), hayvansal olmayan bitkisel lezzetlendiriciler ve basit olanlar yerine kompleks karbonhidratlar. bozulmuş olan, glikozun hücrelerin içine alınmasını sağlayan insülin cevabını iyileştirdiğini gösterdi (başlangıçta, kanda yükselmiş glikoz konsantrasyonlarına karşın insüline direnç olarak kendini gösteren, sonra tip 2 diyabete dönüşen fenomen). Bunun sonucu, alınan kaloriyi sınırlamak ve enerji tüketimini artırmak, kişinin ağırlığını kontrol etmesine ve hastalığı önlemesine, daha da iyisi yenmesine izin veriyor. Dolayısıyla fiziksel etkinlik, yüksek oranda lifli bir diyet ve daha az yağ tüketimi (doymamış yağlar tercih edilmelidir) koruyucu bir etkiye sahiptir. +34% Dünyadaki diyabetli kişilerin sayısında 2003 ile 2009 arasındaki artış
Ancak Batılı yaşam tarzı bu alışkanlıkları giderek unutuyor; sonuç ise, 2003 ile 2009 arasında diyabetli kişilerin sayısının yüzde 34 artması. Bu rakamın giderek yükselmesi ve hem birey hem de toplum için önemli maliyetler oluşturması bekleniyor. Gerçekten de diyabet, yaşam kalitesini en çok etkileyen hastalıklardan biri ve sağlık hizmetleri içinde en pahalı olanlar arasında. Uluslararası Diyabet Federasyonu na göre sadece 2007 de dünya genelinde bu hastalığa $232 milyar harcandı ve 2025 te bu rakam $302 milyara ulaşabilir. İtalya da, diyabetin ve kalp ve damarlardaki komplikasyonlarının tedavisinin yıllık maliyeti 7,7 milyar olup toplam sağlık Kalp ve damar sağlığı ciddi bir biçimde sigara içme, fiziksel aktivite ve beslenme diyeti gibi pek çok faktörden önemli düzeyde etkileniyor. İkincisi açısından bakıldığında, bilimsel araştırmaların odak noktasını - özellikle et ürünleri ve peynir yenmesi sonucunda - doymuş yağ asitlerinin ve özellikle de birincil olarak hidrojenize yağlar içeren endüstriyel ürünler ve (yeteri kadar yağ değiştirilmeden) aşırı kızartılmış yiyecekler ile yalnızca küçük bir oranda olmak üzere süt ürünlerinin doğal içeriğiyle ilişkili trans yağ asidinin alınması oluşturuyor. Özellikle trans yağ asitleri kandaki kötü kolesterol olarak bilinen LDL seviyesini artırmakta, iyi kolesterol olarak bilinen HDL seviyesini düşürmekte, damar çeperlerinde harcamalarının yüzde 7 sidir. Kötü beslenme ile kardiyovasküler hastalıklar arasındaki neden-sonuç ilişkisi araştırmalarla ortaya konmuştur; hastalıkta yüksek maliyetli ilaçlar, hastanede tedavi ve rehabilitasyon, ayrıca işgünü kaybı ve diğer sosyal etkiler söz konusudur. Avrupa da bu hastalıkların maliyetinin yılda yaklaşık 200 milyar avro olduğu, İtalya da ise toplamın yaklaşık 22 milyar avro olduğu tahmin edilmektedir. birikmesini ve pıhtı oluşmasını kolaylaştırmaktadır. Etkileri ciddidir: Doksanların ortalarında, ABD de gerçekleştirilen iki bağımsız çalışma, trans yağlar açısından fazla zengin olan diyetlerin, sadece bu ülkede kardiyovasküler hastalıktan yılda 30 bin ölümün nedeni olduğu sonucuna vardı. Bu nedenle uzmanlar her tür trans yağ asidinden kaçınmayı ve doymuş yağları, bunların aksine kalbi ve damarları koruyucu bir etkisi olan doymamış yağlarla değiştirmeyi önermektedir.
Kötü beslenme nedeniyle oluşan tümörlerin oranı Bir diğer çalışma olan ve İtalya da ilk kalp krizini atlatmış 11 binden fazla hasta üzerinde yapılan GISSI çalışmasında (1999), belirli dozlarda balık yağı alınan üç buçuk yıldan sonra bu hastalardaki ölüm oranlarının yüzde 30 azaldığı ortaya konmuştur. Daha yakın zamanlarda ise bu rakam İspanya da yapılan, Barselona Üniversitesi tarafından koordine edilen PREDIMED (2013) adlı araştırmayla doğrulandı. New England Journal of Medicine dergisinde yayınlanan ve ciddi kardiyovasküler risk faktörleri taşıyan 7 bin 447 kişi üzerinde yapılan araştırma, doğal sızma zeytinyağı veya kabuklu meyvelerin bol kullanıldığı Akdeniz diyetinin kalp krizi ve felç nedenli ölümleri yüzde 30 azalttığını ortaya koymuştur. Araştırmaların hemfikir olduğu bir başka nokta da tuzun rolüdür: günlük kullanımında küçük bir azalmanın bile yüksek tansiyon sorunu olan kimselerin sağlığı üzerinde olumlu bir etkisi olduğu ortaya konmuştur. Ancak; kanıtların bolluğuna karşın, 2012 de Sağlık Enstitüsü tarafından yapılan bir araştırmanın tahminine göre İtalya da günlük tuz tüketimi WHO tarafından önerilen 5 gramın neredeyse iki katı. Öte yandan, kanserde ve (olasılıkla) demansta ve nörodejeneratif hastalıklarda da önemli roller oynayan antioksidanların ve vitaminlerin kalp ile damarlar için faydalarıyla ilgili bir tartışma mevcuttur. Altmış beş yaşın üzerindekilerin yüzde 1 ile yüzde 5 ini, 80 yaşın üzerindekilerin yüzde 30 unu etkileyen ikincisi için araştırmalar daha yeni, ancak E ve C vitaminlerinin, beta karotenin ve flavonoidlerin nörolojik koruyucu rol oynadığı, buna karşın doymuş yağlar yerine çoklu doymamış yağlar kullanmanın, atar ve toplardamarların kötü durumu nedeniyle beyine daha az kan gitmesi sonucu gelişen vasküler demans riskini azaltabildiği üzerinde birleşiyorlar. Alzheimer hastalığının insidansındaki azalmalar da sonunda hipokalorik bir diyetle bağlantılıdır: bunun kanıtıysa Çin in ve Japonya nın günde alınan ortalama kalorinin 1.600-2.000 olduğu bazı bölgelerinde hastalığın daha az görülmesidir. Beslenme diyetinin kanser üzerindeki etkisi daha uzun bir süredir araştırılıyor, bu yüzden endüstrileşmiş ülkelerde tüm kanser vakalarının yüzde 30 unun yetersiz beslenmeden kaynaklandığını tahmin etmek mümkün. Tütün kullanma gibi alışkanlıkların ağırlığı doğal olarak daha fazla olmakla birlikte Lyon daki Uluslararası Kanser Araştırma Dairesi (IARC); göğüs, kolon, böbrek ve yemek borusu kanseri vakalarının yüzde 20-35 inde şişman olmanın ve hareketsizliğin rol oynadığını, buna karşın alınan gıdanın ve ilave kiloların, kırmızı et ve sosis yiyen kişiler arasında daha sık, vitaminler, lif ve antioksidanlar açısından zengin beslenme diyeti izleyenler arasında daha az görülen kolon ve rektum kanseriyle ilişkili olduğunu ortaya koyuyor. WHO, 2010 da her altı yetişkinden birinin kanserden öldüğünü; farklı araştırmalar ise sadece ABD de bu hastalığın doğrudan tıbbi maliyetlerinin 1963 te 1,3 milyar dolardan 2008 de 93 milyar dolara çıktığını tahmin ediyor. Bu kişilerin sayısı ve bu maliyetler, gıdanın kalitesine ve daha genel olarak hastalıkları önlemeye daha fazla önem veren bir politikayla sınırlandırılabilirdi. Dahası, üzerinde yoğunlaşılması gereken model, bilimsel araştırmalardan çok net olarak ortaya çıktı: Akdeniz diyeti, gerçekten de en sağlıklı ve en çevre dostu olanı; çünkü çevre üzerinde daha az olumsuz etkisi olan meyve, sebze ve baklagiller gibi gıdalardan oluşuyor.
AÇLIKTAN MI AŞIRI ŞİŞMANLIKTAN MI ÖLMELİ? GÜNÜMÜZDE DÜNYADA ÖLÜMLERDEKİ İLK 10 RİSK FAKTÖRÜ Dünya Sağlık Örgütü tarafından hazırlanan ve 2012 de yayınlanan Küresel Sağlık Yükü son onyıllarda hastalıkların nasıl değiştiğini anlamayı hedefliyor. Tarihte ilk kez kötü beslenme alışkanlıklarıyla ilişkili hastalıklardan kaynaklanan ölüm riski yetersiz kalori almanın neden olduğu hastalıklardan kaynaklanan ölüm riskini geçmiş durumda. 1990 a kıyasla % değiş. NÜFUSUN ÜÇTE BİRİNİN BESLENME SORUNLARI VAR Yüksek kan basıncı YETERSİZ BESLENEN KİMSELER 868 Milyon OBEZ VEYA AŞIRI KİLOLU KİMSELER 1.5 Milyar Sigara Alkol kullanımı KÖTÜ BESLENEN HER KİŞİYE KARŞILIK İKİ OBEZ VEYA AŞIRI KİLOLU KİŞİ VAR Hanelerde hava kirliliği Az Meyve GÜNÜMÜZDE AŞAĞIDAKİ NEDENLERLE ÖLEN KİŞİLERİN PSAYISI Yüksek bedenkitle indeksi GIDA SIKINTISI 36 Milyon Yüksek açlık plazma glikozu Düşük kilolu çocuklar AŞIRI YEMEK 29 Milyon Çevreye yayılan parçacıklı madde kirlenmesi Fiziksel hareketsizlik 1990 da mevcut değil Kaynak: Global Burden of Disease, 2013 verilerine BCFN nin eklediği detaylar