BUZ VE ATEŞ OYUNLARI Taht Oyunları, Buz ve Ateşin Şarkısı serisinin ilk kitabı olarak piyasaya sürülen, dizisi çekildikten sonra meşhur olan kitaptır. Bana göre bu serinin Yüzüklerin Efendisi kıvamına gelmeden önceki son kitabıdır. Muhteşem Yüzyıl a rakip olacak kadar entrika, Kurtlar Vadisi ni kıskandıracak kadar savaş ve Kavak Yelleri ne denk yoğunlukta aşk(!) içeren bu ilk kitaba serinin daha sonraki kitaplarında fantastik ögeler de katılmıştır. Konumun sadece Taht Oyunları olmasına rağmen yazımda serinin diğer kitaplarından da bahsedeceğim çünkü bana göre bu kitaplar birbirinden ayrı incelemek Yıldız Savaşları nı anlatırken ilk üç filmden bahsedip jedi dönüş yapamadan hikâyeyi kesmeye benziyor. Konusu açılmışken Bilkent Türkçe Zümresi nin örnek romanlara Harry Potter ı seri olarak eklemesine rağmen Buz ve Ateşin Şarkısı serisinin neden sadece ilk kitap ile sınırlı kaldığı benim için Brandon Stark ın akibeti kadar belirsizdir. Gönül isterdi ki siz bu giriş cümlelerini okurken serinin diziye çevrilmiş halinin başında binalar yükselirken olduğu gibi o mükemmel müzik çalsın. Müzik çalmasa da şuan içinizden melodisini mırıldandığınızı umuyor, bu zorlu şartlar altında kitabımı anlatmaya başlıyorum.
Serinin Sahip Olduğum Diğer Kitapları Kitabı okumaya başladığımda ilk dikkatimi çeken durum karakterlerimizin isimleri ve soy isimleriydi. İsimler gayet güzel seçilmiş adeta hepsi ait oldukları karakterlerin hakkını veriyordu. Ancak kitabın Türkçe çevirisinde karşılaştığım ufak bir durumu paylaşmak istiyorum. Örneğin kitabın orijinal dilinde Tyrion Lannister olan isim Türkçe çeviri ile birlikte aynen aktarılmış buna karşın ismi Jon Snow olan kişi hiç acımadan Türkçe ye Jon Kar olarak çevrilmiş. Çevirmenin kim olduğunu araştırdığımda daha önce daha önce hiç duymadığım bir isimle karşılaştım (Kaç tane çevirmen tanıyorsun sanki diyebilirsiniz.). Kitabı, internette müzik kariyeri ön plana çıkan Sibel Alaş isimde genç bir bayan çevirmişti. İlk çeviri deneyimi olsa gerek kendini ispat etmek için Türkçe karşılığı olan her şeyi çevirmiş izlenimine kapılmadan edemedim. Ayrıca kendisi adı Ejderhalar ile Dans(A Dance With Dragons)
olması gereken serinin son kitabını Ejderhaların Dansı diye çevirerek gönlümde taht kurmayı başardı. Böylece kitabın henüz başında taht oyunları başlamıştı bile. Yazımın başında fantastik ögelerden bahsetmiştim. Hemen hemen herkesi en çok şaşırtan şeyin ejderhaların ortaya çıkışı olduğunu düşünüyorum. Yüzlerce yıldır tek bir ejderha bile ortada yokken aniden üç tanesi birden ortaya çıkıyor. Ortaya çıkma hikâyeleri ise bana göre ortaya çıkmalarından daha enteresan. O dönemde bir kişinin sahip olabileceği en değerli şey bir ejderha ancak ejderhalar yüzlerce yıldır ortada yok ve soylarının tükendiği düşünülüyor. Gel gelelim piyasada dolaşan ejderha yumurtaları var ve kimse bunlardan ejderha çıkartmaya çalışmıyor hatta ve hatta ejderha yumurtasının sarısının bel fıtığına iyi gelip gelmediğini bile denemiyorlar. Yumurtaların süs olarak kullanıldığı bu atmosferde şans eseri alevlerden etkilenmeyen 13 yaşındaki bir kızın sevgilisini kaybedip ergenlik sebebiyle olduğunu düşündüğüm bir hareketle kendini yumurtalarıyla birlikte ateşe atmasıyla ejderhalar ortaya çıkıyor. Buradan Nasrettin Hoca nın göle maya çalmasını sorgulayan zihniyeti bu kitabı okumaya davet ediyorum. Kitabın bu kadar popüler olmasının asıl sebebi olarak herkes başrol karakterlerinin veya favorilerin ölmesini gösteriyor ki bu durum işe yarıyor gibi gözüküyor. Hiç ölmeyecek gibi gözüken, ölürse kitap biter diyeceğiniz kişi bir anda aramızdan ayrılabiliyor. Polat Alemdar ile büyüyen bir nesil bu durum karşısında afallıyor ve şaşkınlık hissi ile kitabı okumaya devam ediyor. Bu durumda kitabın tahmin edilebilir yanı tahmin edilemez oluşu oluyor. Bu durum kitabı okumaya devam ettikçe sizi paranoyak bir hale getirebiliyor. Nasıl bir insan çok aşık olduğu, bağlandığı biri tarafından terk edildikten sonra yeni ilişkilere çekinerek bakar, kitabı okurken ben de karakterleri sevmeye, onlara sempati duymaya korkar oldum. Uzun lafın kısası Ned Stark dan ağzı yanan Tyrion Lannister ı üfleyerek yer. Ben de mu misal kitabı bir noktadan sonra tarafsız bir şekilde okumaya başladım. Bu tarafsız okuma
durumu istemeden de olsa bir şeyleri fark etmemi sağladı. Bir karaktere veya aileye sempati duymayınca kitapta iyi veya kötü diyebileceğimiz kimsenin olmadığını fark ettim. Savaş başlatıp binlerce kişinin ölmesine sebep olan birinin aslında ailesini korumaya çalıştığı, küçük bir çocuğa zarar veren birinin aşık olduğu kişi zarar görmesin diye bunu yaptığını anladım. Yanlışlıkla ufkumu açtım diyebilirim ve inanın kitap bu şekilde çok daha zevkli hale geldi. George Martin'in Çalışma Şekli Okuması çok zevkli, ara sıra fantastik ögelerin dozunu kaçıran, yaratıcı ve hikayenin içinde bile hikaye bulunduran güzel bir seri. Hikayenin içinde hikaye derken kitabı kastetmiyorum. Seriyle ilgili enteresan bilgileri biraz araştırırken gördüğüm bir bilgiyi paylaşmak istiyorum. Kitabın yazarı George R.R. Martin çok yaşlı ve bir ayağı çukurda olduğu için ölme ihtimaline karşı dizinin yapımcısına seriyi nasıl bitireceğini anlatmış. Henüz
serinin son iki kitabı çıkmadığı için nasıl biteceğini kimse bilmiyor. Yüzyılın en büyük spoilerını yiyen yapımcıya üzülmediğimi de söyleyemeyeceğim. Her ne kadar sonunu çok merak etsem de böyle öğrenmek istemezdim.