UNESCO, İletişim Politikaları ve Küresel Pazarın Çıkarları Sevilmek çok iyi. İnsana insan olduğunu hatırlatıyor. Korkmaz Alemdar da irfan senin söyleyeceklerini zaten herkes biliyor, ne gerek var ki der bana hep. Ben sadece hatırlatma yapacağım. O kadar. Farklının varlığı bir şeyleri kanıtlıyor. Bir şeylerin soruşturulmasını aklıma getiriyor Arsın hocan iletişimi bilmediğini söyledi. Sonra tutu bize bir iletişim tanımı yaptı ki, hiçbir iletişim öğrencisi bunu bilmiyor. Bunu önemli sayıda iletişım profesyonleeri ve akademisyenlerinin de bildiğini sanmıyorum. Çünku iletişim denince herkesin aklına kitle iletişimi gelir. Arsın hoca ardından UNESCO nun işlevleriyle ilgili açıklamalarda bulundu. Dolayısıyla, benim söyleyeceklerimi lütfen Arsın hocanin ve diger konuşacıların söyledikleri üzerine inşa edin. Ben ideal ile gerçek arasındaki farkı vurgulayacağim. Temel uçaga binmiş.. küresel pazarın sahipleri, o pazarin bilinci, burada mi? Ben 30 dakikida tek bir kavramı bile çiklayamam capitalist pazarın bilincinin akademiye yansialarindan biri de akademisyenin bir konuda veya alanda mülkiyet iddiası. Yarım saat kadar bir şeyler söyleyeceğim. Herkes söylediklerim hakkında bir şey düşünecek. İstisnasız herkesin düşüncesinin özeti şu olacak: irfan hoca eleştirdi. Kapitalizmin bilinç yönetimindeki başarısına hayranım. Medyanın ve okulların bu başarıda çok önemi var. Arz iyidir. Çünkü bir hizmet, bir şeyler sunuyorsun. Arzı teşvik eden talep de iyidir. Ama memurlar ve işçiler ücret talep ettiklerinde talep kötüdür. Dünyalar tatlısı işveren hep arz eder; gözü doymak bilmeyen işçiler, memurlar falan da durmadan talep eder. Eleştiri de kötüdür. Harçlara karşı görüşlerini ifade eden ögrenciler, düzeni bozdukları için kötüdür. Şimdi ben eger etkili iletişım içın şunları yapın. Esnek üretim ve toplam kalite yönetiminde etkinliği aretırma yolları; vücut dilinizi iyi kullanın; yönetici ve duyarlılık eğitimine hoş geldiniz; şimdi gevşeyin; herkes birbirini masaja başlasın; sarıl; öp; hah tamam dur. bunları anlatsam. Ben dünyanın evrensel düzeninde evrensel gerçeklerle ilgili evrensel bazı durumu anlatıyor olurum. Ama eger ben küresel pazarın, UNEsconun, iletişim
politikalarının ve medyanın yapısının ve iş yapış biçiminin doğasını soruşturursam eleştiriyor olurum. Yani ben pek de makbul bir insan değilim. Ben bugün eleştirmeyeceğim. Anlatacaklarımın hiçbiri eleştiri değil. Sadece ve sadece bir durum değerlendirmesi olacak. Eleştirme yapmıyacağım. başlıyorum. Küresel pazar yapısı, bu yapıda unesconun ve medyanın yeri ve iletişim politikaları üzerinde duracağım. Bunu yaparken iletişim politikalarının, küresel pazarın, unesconun ve medyanın ürettiklerinin doğası üzerine eğileceğim. Bunu özlü bir şekilde yapmaya çalışacağım. Önce, iletişim politikaları İletişim politikaları ne demek, kim ne için ne amaçla hazırlar ve uygular? İletişim politikasında gönderici, mesaj, alıcı ve geri besleme vardır. Gönderici devlet olabilir, şirket olabilir, bir kurum olabilir. Göndericiler mesajı hazırlar, bir araçla, özellikle medya ile alıcılara gönderir. Alıcılar da arzu ettikleri şekilde bu mesajları yorumlar ve gerekirse geri besleme yaparlar. Göndericinin bir iletişim politikası vardır; bu politikayı mesajında biçimlendirir. Medyayla gönderir. Sonra oturur dua etmeye başlar: iiinşallah izleyiciler benim istedigim şekilde çözümleme yapar diye kıvranır durur. İzleyiciler, özgür bir şekilde bu mesajları alır, önce o yapıyı şöyle biir biir yıkar parçalar, darmadağınık ederler. Sonra kendileri yeniden inşa ederek kendi özgür ve bağımsız anlamlarını yüklerler ve kendi iletişim politikalarını bu anlamlar çerçevesinde belirleyerek, ona göre hareket ederler. Böylece post-modern dünyada milletin gözü kulağı ve vicdanı olan medyanın da aracılığıyla yöneten ve yönetilen, ürünü olan ve ürün satın almak isteyen, reklamı olan ve reklamlarla doğru seçim yapmak için can atan izleyiciler buluşurlar. Sarmaş dolaş ikiside. Onlar ermiş muradına Film biter. Aynı masalı Fiyatların pazarda serbestçe oluşması olarak kitaplarda okuruz. Bu masal sosyal bilimlerde özgürlük, enformasyonun ve bilginin serbest oluşumu ve dolaşımı masalıyla zenginleştirilir. Bu masalda arz ve talep çarşıda karşılaşırlar; henüz fiyatlar belirlenmemiştir. Arz talebe nasılsın der. Talep de valla haberim yok der. Arz ile talep tokalaşırlar ve pazarlığa başlarlar. Sonunda talebin eli değil, kolu gider. Arz kolla ve talep de kolsuz ayrılırlar. Talep şaşkın. Benzin dolara endeksli olarak durmadan yükselir. Sonra dolar birden düşmeye başlar. Ama benzin artmaya devam eder. Medyada... dudu dudu dilleri ve Firdevzin çarpik bacakları. Diller, bacaklar, aşklar, ihanetler Avrupa Birliginin bize olan tutumuyla birleştirilir. Talep benzincide veya süpermarkette bir bakar öbür kol da gitmiş. Serbest pazar der. Ama el, kol, bacak gidiyor durmadan. Küresel dünyada serbest pazar. Kim serbest? Kim pazar? Neden kocamaan profösörler serbest
pazarda kendilerinin maaşlarının artmasıyla ilgili politikaları belirleyemezler? Neden politikaları belirleyemediklerini anlayan profesorler, memurlar, kısaca çalışanlar, politikalarımızı belirlemede etkili olmak istiyoruz diye sokakta iki adim attiklarında kafaları kırılır ve bedavadan panzer suyuyla banyo yaparlar? Neden medyada iki polis yaralandı, trafik aksadı, millet işine zamanında gidemedi, düzen bozuldu haberleri verilir? Bir neden vereyim: İletişim... amaçlı insan girişimidir. Amaçlarımızı ilişkilerden geçerek gerçekleştiririz. Bu gerçekleştirme de örgütlü yapılar içinde, örgütlü yapılardan geçerek olur. Bir ilişkinin olabilmesi için iletişim zorunludur. Dolayısıyla, özel mülkiyet yapısı ve ilişkilerinin egemen olduğu bir ortamda amaç gerçekleştirme daima egemenlik ve mücadele içinde olur. Yani, amaç gerçekleştirme egemenlik ve mücadeledeki güç ile bağıntılıdır. Dolayısıyla, iletişim politikasının olması ve gerçekleşmesi, dolayısıyla amaçların gerçekleşmesi üretim tarzı ve ilişkilerine bağlı olarak şekillenir. Bu şekillenmede birileri kolsuz kalırken birileri de Amerikan Senatosunda şunları söyler: AMERIKA kitabından sayfa 227yi oku. Bu söylem sadece 90 yıl kadar önce söylenmiş ve elbette günümüzde tümüyle geçerliliğini yitirmiştir. Post-modern duruma asla yakışmaz. Şimdi yirmi birinci yüzyılın başındayız. Küresel pazar denen bir egemenlik yapısı var. Küresel pazar yapısında, üretimin, dağıtımın ve tüketimin koşulları serbest pazar ilkelerine ve UNESCO gibi örgutlü yapılarda sunulan insanca ölçütlere göre belirlenmiyor. Küresel pazardaki dev firmalar, firmaların ardındaki devletler, dünya bankası ve IMF gibi modern tefeciler ve şantajcılar yoğun bir örgütlenme ve ilişki ağından geçerek neyin üretileceğine, ne kadar, nerede ve nasıl üretileceğine, neyin nerede nasıl dağıtılacağına, işçilerin, tüketicilerin, alıcıların, izleyicilerin doğuştan itibaren nasıl hazırlanacağına ve nasıl yönlendirileceğine; karşı gelenlerin ve mücadele edenlerin nasıl marjinal duruma düşürüleceğine, nasıl bastırılacağına, nasıl yok edileceğine karar verirler. Küresel pazar egemenliklerin perçinlendiği, mücadelelerin susturulduğu ve ezildiği bir yerdir. Bu yerde hiçbir şey özgür değildir. hiçbir şey serbest değildir. Bu pazarda gerçek bilgi ve gerçek enformasyon değerli maldır ve mülkiyetin bir parçasıdır. Bu pazarda medyadan sunulanlar bilgi değildir, küresel pazarın bilincinin çeşitli formatlarda yansıtılmasıdır. Bu yansıtılan bilinç eğer pazarın çıkarına hizmet ediyorsa, gerçeği ifade eder. Eğer pazar gerçeğini olduğu gibi sunma pazar için işlevsel değilse, o zaman hurafelerle, masallarla, mitlerle, yalanlarla, sahte imajlarla bilinç yönetimi yapılır. Bunu yutmayanların büyük çoğunluğu cebinden ve kafasından vurulma
korkusuyla meşrulaştırılmış baskı yollarıyla sindirilir. Sindirilmeyenlerin akıbetini medya haber bile yapmaz. Bu sırada Gülben Elgen memelerini göstererek medyada uçar Biz alttan bastırılarak ve sıkıştırılarak kaldırılmış bu teşhire ah ne güzel dedigimizde seksist oluruz. Bazıları da medya seksist der. Bir araç seksist olamaz. Ve tartışmalar./// ve tartışmalar deva eder gider. İşte buna iletişim politikalaları uygulamasıyla bilinç yönetiminden geçerek bir kazı bin bir yolla yolma denir. İletişim zirvesi, medyasıyla ve 1989 dan beri susturulmuş UNESCO suyla, bu yolma işinin muhasebesini çoktan yapmış olan ve bilinç yönetimiyle ilgili ilkeleri çoktan hazırlamış olan bir zirve olacak. Zirve mücadelelerin olduğu fakat zirve metni ve ilkeleri üzerinde hiçbir etkinin yapılamadığı bir yerdir. Zirve küresel pazarın gereksinimleriyle biçimlendirilmiş bir pazarlama mekanizmasıdır. O kadar. Mücadelenin kaybedildiği ve egemenliğin perçinlendiği örgütlenmiş bir yer ve zaman. İkinci dünya savaşı sonunda birinci dünya savasıyla kurulan dünya düzeninde bazı degişiklikler oldu: Eski sömürgecilerin bazıları tümüyle güçlerini yitirirken bazıları ciddi güç kaybına uğradı. Sadece Amerika en güçlü olarak çıktı. Savaş sırasında Amerikan şirketleri o zamana kadar asla yapamadıkları oranda kar elde ettiler ve büyüdüler. ABD artık dünya egemenliğinde liderliği elde etti ve bu liderliği sürdürme işine girdi. Galiplerin dünya tarihini kendilerinin istediği biçimde yazmaları ve bunu sürdurebilmeleri için sayısız kontrol mekanizmaları kurmaları gerekir. Bu mekanizmalardan biri de Birleşmiş Milletlerin oluşturulmasıdır. Birleşmiş Milletlerin nihai görevi ikinci dünya savasıyla ortaya çıkan egemenlik yapısının sürdürülmesi ve geliştirilmesidir. Birleşmiş Milletler olarak kurulan bu yapı bu amaçla birçok altörgütlenmelerle sayısız faaliyetler yüklenmiştir. Bu örgütlenmelerden biri de Unesco dur. Adı ister UNESCo veya Dünya Saglik orgütü, İnsan hakları komisyonu olsun fark etmez; bu alt-örgütlerin faaliyetleri egemen bir pazar yapısının sürdürülmesini, gelişmesini ve yaygınlaşmasını sağlamaktır. Böyle olsa bile, bir örgütlü yapıyı egemen bir güç kendi çıkarları için biçimlendirse bile, orada daima bir mücadele vardır. Egemenlik her gün kazanılmalıdır. UNESCO da egemenlik ve mücadelenin verildiği bir yerdir. 1970lerin ortasından 1980 in sonuna kadar UNESCO da olanlar egemen bir yapıda egemenliğin yitirilebileceğinin bir kanıtıdır. Küresel pazar yapısı kapitalist üretim tarzı ve ilişkileriyle gelen bir karaktere sahiptir. Bu pazarda üretilen malların maksimum karı sağlayacak bir şekilde üretilmesi ve dağıtılması gerekir. Aynı zamanda, kitle üretimi yapan bir endüstriyel yapi kitle tüketimine muhtaçtır. Dolayısıyla, ekonomik pazar ürün üretirken, aynı
zamanda o pazarın bilincini, düşenselini, ideolojisini, siyasalını, kültürelini ve bilimini de üretir. Nasıl ki mülkiyet yapısı ve bu yapının işleyişi ve üretimi planlı politikalarla yürütülüyorsa, pazarın bilincinin üretimi de şansa, tesadüfe bırakılamaz. Özellikle o pazar yapısı toplumun ve toplumların sosyal olarak geniş katılımla ürettiği zenginliklerin bölüşümünde büyük bir çoğunluğun yoksun bırakılmasına neden oluyorsa, işte o zaman o pazarın çeşitli meşrulaştırma yollarından geçerek bilinç yaratma işine aktif olarak girmesi ve bu kontrol işinde başarısını aç ve işsiz bırakma terörü ve örgütlü baskı yollarıyla desteklemesi gerekir. Eğitimsizlikle yoksulluk arasında bağ kuran resmi ve özel eğitim sistemi, iletişım medyası sistemi, iletişim zirveleri, Çevre zirveleri, Dünya bankası, IMF, UNESCO vb işte bu mekanizmalar arasında yer alır. İkinci dünya savaşından sonra egemen kapitalist pazarın temel politikası kapitalist üretim tarzına işlevsel olan ulus devletlerin kurulmasıydı. Bu politikayle gelen iletişim politikası bu ulus devletlerin ve insanlarının modernleşmesi, çağdaşlaşması, yani batı ve batılı gibi olması propagandası ekseninde donuyordu. UNESCO da bu politikayı yaygınlaştırmaya çalışan örgütlü yapılardan biriydi. Kapitalist pazarın egemen politikası özlüce şöyleydi: Kardeşim siz çoook geri kaldınız birey ve toplum olarak modernleşmeniz gerekir. Bunun için de biz sizin boyunuzu posunuzu ölçtük ve sonunda modernleşmeniz için gerekli bir indeks çakardık. Bu indekste gösterilen seviyeye geldiğinizde, gelişmiş olacaksınız. Biz sizi bu sırada tavla atarak falan bekleriz; arada da, hadin ya, sıkıldık, hadi hadi, diye teşvik ederiz. Bir sürü yardımlarda bulunuruz. İletişim politikalarıyla ilgili gelişmişlik ölçütleri UNESCO nun ta başından berim bütün dokümanlarında da yansıtıldı. Bu dökümanlarda, kalkınma kitaplarında, Yale, MIT ve Priceton Universitelerinde yapılan araştırmalar ve sunulan önerilerde kapitalist bir yapının kendini pazarlaması ve satışı vardı. Bu pazarlamada denen şuydu: Kapitalist kitle üretim teknolojilerinin ürettiği ürünleri satın alacaksın (radyon, televizyonun, sineman ve elektrik ev eşyaların olacak). Tabi bu ürünlerin ürettiği ürünleri de alacaksın (programlar, software denen şeyler). Yani bu kadar almışken, ayıp olmasın diye, bireysel modernleşme için, iletişim medyasının modern iş yapış biçimini de transfer edeceksin. Yani, haber nedir bilmen gerekir/ haber nasıl yapılır bilmen gerekir. Bunları da aldın mı tamamdır. İşin biter. Modern oldun ve kalkındın. Bugün bunların hepsi var. Modern miyiz? neden Avrupa bizi kabul etmiyor? Neden hala dünya
pazarında yeni-sömürge durumundayız? Yok canım ne sömürgesi. Karşılıklı bağımlılık içinde, post-modern durumu deneyimleyip gidiyoruz. O 1960 lardi. Şimdi post modern politikalar var. Bu politikalar da... mesela,...iletişim zirvelerinde herkesin özgürce katılmasıyla serbestçe belirlenecek. UNESCO da bu belirmede katkıda bulunacak. Aynı masallar farklı söylemelerle. İletişim zirvesine gidilecek. Gezilecek görülecek. yenilecek içilecek. Politikalar zaten saptanmış. kararlar zaten alınmış. Ama bunların galasının yapılması gerekir. Orada pazar kendini kutlayacak. Herkes alkışlayacak. Bu pazarın hazırladığı metinlere hiçbir ülke hiçbir şekilde değişim, farklılık getiremeyecek, çünkü getirilemez. Tartışmalar sadece ve sadece güçlüler arasında payını artırma veya bir şekilde bir yerde üstünlük elde etme çabası biçiminde olabilir ki, zaten oraya gelen metinler üzerinde önceden uzlaşma sağlanmıştır. Elbette alternatif gruplar bildiriler yapacak, toplantılar yapacak, ama bunları özgür medya sayesinde hiç kimse durmayacak. Yirmibirinci yüzyılın bu zirvesi de 40 ve elli yıl öncesinde olduğu gibi kapitalist endustriyel yapının üretim, dağıtım ve tüketimle ilgili satış promosyonu olacaktır. yoksulluktan bahsedilecektir ve dünyada yoksulluğun kaldırılması için girişimlerin artırılması gerekliliğinde söz edilecektir; öneriler sunulacaktır. Bu öneriler doğrultusunda çeşitli örgütlü yapılar, UNESCO dahil faaliyetlerde bulunacaktır. Yoksulluğu azaltma için girişimlerde bulunulacaktır. bu girişimlerde önce Türkiyede yoksulluğun nedenleri bulunmaya çalışılacaktır. Sanki bilinmiyor Turkiye ve benzeri bir çök ulkede araştirmalar devam edecektir. İletişim VE endüstriyel yapıların iletişim politiklarıyla gelen araştırmalar yapılacaktır. Ve bu araştırmalarda yoksullara şu sorular sorulacaktır: Buraya soruları. Eger kazara medya ilgilenirse, bunlardan bazılarını küçük bir haber yapacaktır. televizyon programlarında, filmlerde, haberlerde yoksulluğun nedeni olarak eğitimsizlik, çok çocuk yapma, tembellik, yol yordam bilmeme, beceriksizlik çeşitli ifadelerle vurgulanacaktır. tabi bu haberlerde pek yoğun yansitılmaz, çunku adam kopegi ısirmali ki haber olsun. Düşunun newyork hava alaninda birisi bir kopegin kuyruğuna basmış ve köpek havlamış. E! Na apalim; her gün milyonlarca kopegin kuyruğuna basilıyor ve bagirıyor. Ama eger New york hava alaninda kuyruğuna
basilan bir kopek istanbul hava alaninda aciyla bagirmaya başlarsa, bu haber olur. Dikkat edilirse, olagan olan haber değildir; olagan ustü, normal olmayan, aykırı bir şeyler olmalı ki haber olsun. Bir insanin haftanın yedi gün çalışması ve her gun 10 saat işte tutulması olagan ve normal olduğu için haber olmaz bu. Çünkü zaten bu her iş yerinde yaygın olarak yapılandır. Bu normali kazara biri sunarsa, bunu sunanlar haberciligin ne olduğunu bilmeyenlerdir....dünya iletişim zirvesi olacak. Zirve belki biraz haber olacak Eğer o sırada Tarkan New york ta erkek arkadaşıyla bu gece sıcak, sımsıcak olacak diye öpüşmezse, meşhur bir sporcuyu iki kız paylaşamazlarsa, meşhur birileri bir tuvaletin penceresinde sıkışıp kalmazsa, Erdogan ile Denktaş birbirlerine diş göstermezse, belki haber olur. UNESCO politikaları artık Amerika nın egemen oldugu bir pazarin çıkarların göre belirleniyor ve yurütüluyor. Bir ornek vereyim: digital mirasın korunması. UNESO dan ve diger baskı mekanizmalarından geçerek ileri surülen politikaya gore örneğin türkiye digital mirasi korumalıdır ve bununla ilgili olarak gerekli tedbirleri almalidır. Bu tedbirlerin ne oldugu da gene ayni pazar tarafından belirlenmektedir. Benim aklıma şu geldi hemen: bir dakika kardeşim, digital mirasın korunmasi için, benim digital teknolojiye sahip olmam, bu digital teknolojinin benim içın miras olması, tehlikede olması gerekir ki koruyayım. Digitalim yoksa, benim değilse, neyi koruyacagım. Digital mirası koruma işınde genel teknolojik ürünleri ve bu ürünler uzerindeki mulkiyet haklarını koruma, dolayısıyla yaygınlaşma ve kar maksimizasyonu var. Daha kötüsü, bu digital teknolojiyle kaybolan miraslarimizi kaydedeceğiz, koruyacağız: yani dijital ile gelen bir sürü teknolojiyle geleneksel olanlar ortadan kalkmaktadır; aman onları koruyun diyorlar. Nasıl koruyacağız; digital kayıt ile. Afidersiniz ama siz benim olanı yok ediyorsunuz; yok ederken de koruyun diyorsunuz; nasıl korunacagını da kaydedin, resmedin, arşivlere koyun diyorsunuz. İste zirvede bu tur politikalarin tekrarlanana galalarından biri yapılacak. Çok negatif ve umutsuz gibi görünüyor, ama hiç değil. İnsan iyiyi arayarak buraya kadar, gelmiş. Elbette çok daha iyisi olacak. Teşekkür ederim