Madde ve Sûret Anlayışı Aristo, Metafizik'in VIII. kitabında daima sorulmuş olan "varlık nedir?" sorusunun aslında "cevher nedir?" sorusundan ibaret olduğunu söylüyordu." 9 Bu bakımdan cevher aynı zamanda varlık olarak varlık olduğundan, cevhere ait araştırmalar varlık olarak varlığa ait araştırmalar olacaktır. Aristo önce bir prensip araştırmasına girişir. O felsefeyi ilimlerin ilki, varlık olarak varlığın, ilk sebeplerin ilmi olarak gördüğü için 1 bu ilk sebep ve prensiplerin neler olduğu hususu üzerinde de durur. Aristo Eflâtun'un Phedon'da, bu sebeplerin ideler olduğunu iddia ettiğini, fakat bu iddianın kabul edilemiyeceğini, ide- ler'in duyulur âlemde hiç bir gerçekliğe sahip olmadıklarını, tabiatın tamamen hareketle dolu olmasına karşılık onların hareketsiz olduklarını, bu sebeplerden dolayı idelerin duyulur varlıklar için hiç bir hareket ve değişmenin sebebi olamıyacaklarını belirtir 2 ve felsefenin ilk ve üstün cevheri, gayri maddî varlıkları incelemeden evvel fizik âlemi ve oradaki duyulur varlıkları, oluşu, yok oluşu ve değişmeleri incelemesi gerektiğini ileri sürer. Aristo'dan önceki bir takım filozoflar, tabiattaki oluşun sebebi olarak zıtları kabul etmişlerdi. Aristo ise bu görüşü kabul etmez ve oluş zıtlar arasında meydana geldiği için, zıtların kendilerinin prensip olamıyacağını savunur. Buna gerekçe olarak zıt- lar arasında öncelik ve çıkış münasebeti bulunmasını, zıtların cevher değil sıfat olmalarını, cevherin zıddının olmayışını, zıtların biribirlerine tesir edemeyişlerini, bunlara karşılık prensiplerin ezelî oluşlarını 3 gösterir. Bunun için, zıtların, üzerinde vuku bulacağı bir üçüncü şey, hiç bir zıt terimle karışmayacak olan bir dayanak gerektir ki işte bu dayanak Aristo'ya göre zıt terimlerin kendinde yer ettiği madde'dir. Bu durumda oluşun ilk şartı madde ve iki zıt terimdir. Her oluşta bu üç unsur mutlaka bulunmalıdır. Aristo'nun düşüncesinde, bu zıttan birisi var oluş'a, diğeri de yokluk'a (Var-olmayana) karşılık gelir; bunlardan birisi maddede gerçekleşen form'dur, ötekisi form'dan mahrumiyet (Privation)tir. Şunu da unutmamak gerekir ki Aristo nazarında madde ile form çelişik olarak biribirine zıt değildirler. Bu bakımdan bunlar prensip olabilirler. 1 Aristo, a.e., 1003 a 30-35, 1025 b 1-5, 992 a 23. 2 Aristo Metaph, A, 991 b 3 v.d., 991 a 10-11. 3 Aristo, Physique, 1, 189 a 11-21.
Fakat önceki bir takım filozofların kanaatlarının aksine Aristo Ateş, Hava, Su ve Toprak'ı da, zıtlar gibi, ilke olarak kabul etmez. Çünkü ona göre bunlar zıtlıkları kendilerinde taşımaktadırlar. Halbuki üçüncü ilkenin ilk ikisi arasında aracı olması gerekir. Aristo, bu aracı ve müşterek olan şeye "Madde" diyor. Mad- de'nin özelliği ise, üzerinden zıt vasıflar gelip geçtiği halde, aynı kalmak, kendisi o vasıflar gibi arizî olmamaktır, işte bu, oluşun "Kendi içindeki mevcut unsuru"' 23 ve prensibidir. Yalnız burada Aristo, madde ile yokluk ve yoksunluk'un (Pri- vation) ayırdedilmesine taraftardır. Zira bu iki şeyden madde'yi Aristo, arızî olarak varolmayan (Non-etre), diğerini ise bizatihi var-olmayan yani yokluk olarak kabul etmektedir. Aristo için madde belirsiz (İndetermine) olduğu için varlığa, cevhere yakındır, hatta bazı bakımlardan cevherdir;' 24 öteki ise hiç bir şekilde cevher olamaz. Madde form'dan yoksunluğu kabul eder, fakat onunla asla özdeş değildir. Aristo maddeyi belirsiz olarak vasıflandırmakla onun kuvve (gizli güç) halinde bir varlık olduğunu kabul etmekte ve buradan da madde'nin ezelî olduğuna hükmetmektedir. O bu sebeple maddenin doğmadığını, yok olmayacağını ve başka bir şey tarafından meydana getirilmiş olmadığını ileri sürerek bunun izahını da şöyle yapar: Eğer öyle olmasaydı, her şeyden önce bir konu, kendisinin meydana getirildiği kendi içindeki mevcut bir unsur bulunması gerekirdi. Böyle bir şey olmadığı için o ezelîdir ve onun bir meydana getirilme ânı da yoktur. Aksi takdirde o olmazdan önce var olmuş olmalıdır ki' 25 bu da mümkün değildir. Aristo form için de aynı şeyi düşünür. Onun nazarında form da madde gibi her doğuş ve oluştan (Generation), zarurî olarak öncedir. Çünkü hiç bir doğuş onlarsız olmaz. Bunlardan anlaşıldığına göre Aristo, her doğuşun arızî olmayan, kendi içinde mevcut unsuruna madde adını vermektedir.' 26 Aristo'nun düşüncesinde madde belirsiz ve kuvve halinde varlık 4 olması sebebiyle, varlığın meydana gelişinde bir imkândır, doğuşun ve oluşun çekirdeği, zarurî şartı ve unsurudur. Somut varlık, sert olan bu çekirdeğin patlaması ve ondaki potansiyelin, imkânın gerçekleşmesidir. Buna ilaveten madde form'un da tohumudur, çünkü onda form kuvve halinde mevcuttur. Bu bakımdan madde daima başlangıçtır. Meselâ bir yatağın maddesi ağaçtır, ağaç ise güç halinde bir yataktır. Yapılan yatak 4 Aristo, Metaph., IX, 8, 1050 a 15-17; De l'âme, II, 412 a 9.
da ağaçta gerçekleşen bir form'dur. San'at âleminde heykel ve tunç'un durumu da böyledir. Tabiatta ise tohum kuvve halinde bir ağaç, ağaç da onun gerçekleşmiş form'udur. Aristo maddenin böyle başta ve önde gelmesine karşılık, form'un da onun yöneldiği yetkinleşme gayesi olduğu kanaatindadır. Bu bakımdan Aristo felsefesinde madde noksanlık, form tamamlanma, yetkinleşmedir. Şu halde Aristo form'u varoluşun ilk şartı ve prensibi olarak koymakta ve onun gayesini yetkinleşme (Mükemmeleşme) şeklinde tespit etmektedir. Varoluşun başlangıcı ve sebebi olarak maddenin yanında bir de form'un bulunduğu yukarıda geçmişti. Eflâtun'un ide (fikir) sine mukabil (karşılık) olan bu form, Aristo'ya göre esas ve tam sebebtir. Çünkü kendisi maddenin yöneldiği bir yetkinliktir, bu durumda madde de ikinci dereceden bir sebep olmaktadır. Aristo bu hususu, form olmadığı takdirde maddenin tek başına bir şey olamıyacağına, gerçek varlığı tarife yarayan bir halin bulun- mıyacağına dair düşüncelerini belirterek teyit eder. Form'un esas sebep olması, madde'nin pasif olup bir etkene ihtiyacı olmasından ileri gelmektedir. Dolayısıyla madde form'a muhtaçtır. Bu bakımdan bir oluşun ve bir varlığın meydana gelmesi için kuvve halindeki maddede form'un gerçekleşmesi ve bunun için de bir geçiş gereklidir. Bu geçişi ve form'un maddeye tesir ederek gerçekleşmeyi temin edecek olan şey, maddedeki mevcut arzudur. Form'a yönelik olan bu arzuyu Aristo, dişinin erkeği, çirkinin güzeli arzu etmesine benzetir. 5 Aristo maddeye arzu yüklemekle ona metafizik bir güç atfetmektedir. Burada esas arzuyu taşıyan noksan olmamasından dolayı form değildir. Bu mülahazalarla (düşüncelerle) Aristo, madde-form münasebetini ortaya koymaktadır. Şu halde bu iki kavram, biribirine gerekli, aralarında uyuşmazlık olmayan karşılıklı çekim ve tesirle bir birlik ve varlık meydana getiren esaslardır. Aslında madde ve form tabiatta biribirinden ayrı bulunmazlar. Bu bakımdan Aristo, bunların ayırımının ancak mantıkî bir değer taşıdığını söyler. Realitede bunlar esas olarak prensip oldukları için ancak zihnen ayrılırlar. Hakikatta eşyanın öznel prensibi olan form, maddeden ayrılmayıp onda aslen mevcuttur. Buradan Aristo'da, Eflâtun'da olduğu gbii, form (Eflâtun'da fikir) ile eşya kesin çizgilerle biribirinden ayrılmamıştır. Bunun da sebebi, form'un, gerçek cevher olan madde ile birleşiminin bileşik cevheri teşkil etmesidir. 129 Bu bakımdan biz daima tabiatta belli bir şekil kazanmış madde ile karşılaşmaktayız. Buradan anlaşılıyor ki madde ile form'un 5 Aristo, Metaph., 1042 a 26.
münasebeti, tohumla meyve arasındaki münasebet gibi tabiî bir münasebettir. Bu da gösteriyor ki, Aristo, burada Eflâ- tun'daki zıtlıktan mümkün-mertebe kurtulmak gayreti içindedir. Bu gayret dolayısıyla o, bu iki prensibi hem biri hem de ötekisi olarak kabul etmektedir. Bu anlayışa göre tunç, işlenmemiş madene göre form ve fiildir, fakat aynı zamanda, aynı tunç, heykele göre madde veya kuwe(gizli güç)'dir. Aynı şey tabiatta da görülür. Meselâ canlı bir varlık, yine canlı bir varlıktan, insan bir insan tarafından meydana getirilmiştir. 6 Bu durumda baba madde çocuk form, delikanlı madde olgun adam form'dur. Aristo bütün âlemi de bu münasebet içinde düşünür, alem de böyle daimî bir inkişaf vetiresi (geliştirme süreci) içindedir. Fakat âlemdeki bu devamlı oluş hâdisesinde, daha önce geçtiği gibi, mevcut olan madde hiç bir zaman saf halde bulunmaz; zira sırf madde yahut "ilk madde" her türlü vasıftan mahrum olup her hangi bir şekle sahip değildir. 7 Bu şekilsiz madde, her türlü şekli kabul edebilir, her yönde düzensiz bir şekilde değişebilir ve her türlü oluşa tâbi olabilir; bu yüzden o Aristo'nun ifadesiyle, bizatihi bilinemez. 8 Aristo'nun nazarında madde ya duyulur yahut kavranır halde mevcuttur. Duyulur madde, tunç gibi odun gibi değişmeğe müsait olup, mekandaki değişmenin ana maddesi, oluş ve yoko- luşun kuvvesi olabilir. Kavranabilir madde ise matematik varlıklar olarak duyulur varlıklarda mevcuttur; yani Aristo'ya göre bu madde, aslında geometrik mekândan ibarettir. Maddenin, vazgeçilemez bir unsur olmakla birlikte, değişmenin ikinci dereceden sebebi olmasından dolayı form'un maddî parçalardan sentezi yapan birliğin prensibi olduğu ve eşyayı bunun kavranabilir hale getirdiği anlaşılmaktadır. Aynı zamanda mad- de'nin çokluk, düzensizlik, noksanlık ve yok olma gibi vasıflarının yanında, form, eşyanın özü olarak, birlik, düzen, mükemmellik, değişmezlik ve süreklilik gibi karakterlere sahip olmakta, bu özellikleriyle de Ricoeur'ün dediği gibi eşyayı bilinir hale getirmektedir. 9 Halbuki madde, var olabilmek için daima bir başkasına bağlanmak ihtiyacında olduğundan 10 değişmede belirsiz bir konu olarak ve bütün belirlenimlerin potansiyeli halinde kalmaktadır. 6 Aristo, Phys., 198 a 26. 7 Aristo, Metaph., 1029 a 20-22. 8 Aristo, Metaph., 1036 a 8-12. 9 P. Ricoeur, Etre, Essence et Substance Chez Platon et Aristote, s. 123. 10 Aristo, Metaph., 1029 a 26-30.
Şu halde Aristo'da her varlık form ve ana madde, fikir ve madde, ruh ve beden gibi iki ayrı unsurdan meydana gelmektedir. Yalnız bu kaidenin bir istisnası vardır. En Yüksek Varlık (L'Etre supreme). Çünkü O, Aristo felsefesinde sırf form'dur ve maddesizdir. Bundan sonraki bahiste göreceğimiz gibi onda kuvve diye bir şey kalmamış, her şey fiile dönüşmüştür. Onda madde bulunmaması sebebiyle değişme de olmayacaktır. Bazı araştırıcıların kanaatına dayanarak Aristo'nun madde ve form'a dair tespit ettiğimiz bu görüşleri, Eflâtun'un İdeler Nazariyesinin tabiat felsefesiyle bir sentezi olduğu şeklinde değerlendirilebilir.' 35 Şu halde Aristo maddeyi, zıtları kendi üzerinde taşıyan, fakat onlarla karışmayan ve var oluşun kendi içindeki mevcut ezelî prensibi Olarak görmekte; onu yokluktan ayırarak ezelî bir imkân olarak kabul etmekte; madde'yi pasif ve her türlü taayyüne (belirlenime) müsait olarak vasıflandırmakla onun varoluş'un ilk şartı, maddî sebebi ve zarureti olduğunu anlatmaktadır. Fakat, maddeyi noksan gördüğü için onu, yetkinlik atf ettiği form ile tamamlamakta, böylece bu iki prensibi, zihnî ayrılıktan kurtarıp, fiilî birliğini ve terkibini elde etmekte, madde'yi vasıfsızlıktan kurtarmak, varoluşun izahını mümkün kılmak için Formel sebeb'i araya katmakta ve ağırlığı ona vermektedir. Aristo form ve mad- de'ye gaye atf etmekle felsefesinin deneme için (İmmanent-İçkin) karakterini ortaya koymakta, böylelikle form ile gayeyi biribirine yaklaştırmak form'a öz ve mâhiyet anlamı kazandırarak önceliği gayeye değil, form'a vermekte, alemdeki değişme süresi içinde, değişkenliği madde'ye, sabitliği de form'a yüklemekle form'a âlemdeki birlik ve düzenin esas sebebi gözüyle bakmaktadır. Bununla varlıklar arasında daimî ve değişken bir madde-form münasebetine ulaşmakta, bu izafî (göreli) münasebet içinde zıtlıktan kurtulmak için eşya ile form'u kesin bir hak ile ayırmamakta, sonunda maddesiz bir sırf form'a ulaşmak "Sırf Form" ile "Sırf Madde" arasında diğer varlıkları sıralayıp yerleştirmek gayreti içine girmektedir. Fakat bu oluş ve dizilişin sadece madde-form kavramıyla gerçekleşip gerçekleşmiyeceğinin ararştırılması lâzımdır. Bunun için de Aristo'nun güç-fiil kavramı etrafındaki düşüncelerini görmeliyiz.