META VE PARA ANALiZiNDE FiNANS KAPiTAL



Benzer belgeler
KAPİTALİZMİN İPİNİ ÇOK ULUSLU ŞİRKETLER Mİ ÇEKECEK?

Bölüm 1 Firma, Finans Yöneticisi, Finansal Piyasalar ve Kurumlar

KURUMLAR KISA ÖZET KOLAYAOF

İKTİSAT ANABİLİM DALI ORTAK DOKTORA DERS İÇERİKLERİ. Dersin Adı Kod Yarıyıl T+U AKTS. Dersin Adı Kod Yarıyıl T+U AKTS. Dersin Adı Kod Yarıyıl T+U AKTS

FİNANSAL YÖNETİME İLİŞKİN GENEL İLKELER. Prof. Dr. Ramazan AKTAŞ

FİNANSAL SERBESTLEŞME VE FİNANSAL KRİZLER 4

İÇİNDEKİLER YAZAR HAKKINDA

TÜRKİYE EKONOMİSİ Prof.Dr. İlkay Dellal Ankara Üniversitesi Ziraat Fakültesi Tarım Ekonomisi Bölümü

SERMAYE VE DOĞAL KAYNAK PİYASALARI 2

Makro İktisat II Örnek Sorular. 1. Tüketim fonksiyonu ise otonom vergi çarpanı nedir? (718 78) 2. GSYİH=120

SORU SETİ 11 MİKTAR TEORİSİ TOPLAM ARZ VE TALEP ENFLASYON KLASİK VE KEYNEZYEN YAKLAŞIMLAR PARA

Bölüm 1 (Devam) Finansal Piyasalar & Kurumlar

İçindekiler kısa tablosu


İşletmenin temel özellikleri

Neo-liberal Küreselleşme Sürecinde Türkiye de Değişen Sermaye İçi Bileşenler: 1980 Sonrası İçin Bir Çerçeve Denemesi * / **

Plan Ödemeler Dengesi, tanım, kapsamı Ana Hesap Grupları Cari Denge, Sermaye Hesabı Dengesi Farklı Ödemeler Dengesi Tanımları Otonom ve Denkleştirici

ULUSLARARASI ÖRGÜTLER

İktisada Giriş I. 17 Ekim 2016 II. Hafta

İktisat Anabilim Dalı- Tezsiz Yüksek Lisans (Uzaktan Eğitim) Programı Ders İçerikleri

İŞLETMELERİN EKONOMİDEKİ ÖNEMİ IMPORTANCE OF ENTERPRISES IN THE ECONOMY

Merkez Bankası 1998 Yılı İlk Üç Aylık Para Programı Gerçekleşmesi ve İkinci Üç Aylık Para Programı Uygulaması

DERS NOTU 09 DIŞLAMA ETKİSİ UYUMLU MALİYE VE PARA POLİTİKALARI PARA ARZI TANIMLARI KLASİK PARA VE FAİZ TEORİLERİ

PARA, FAİZ VE MİLLİ GELİR: IS-LM MODELİ


YÖNT 101 İŞLETMEYE GİRİŞ I

İKTİSADÎ DÜŞÜNCENİN EVRİMİ (Başlangıcından Neoklasiklere) (İktisada Giriş I dersi için yardımcı kısa notlar)

Finansal Piyasalar ve Bankalar

R KARLILIK VE SÜRDÜRÜLEB

FİNAL ÖNCESİ ÇÖZÜMLÜ DENEME MALİYE POLİTİKASI 1 SORULAR

İktisadi Planlamayı Gerektiren Unsurlar İKTİSADİ PLANLAMA GEREĞİ 2

Finansal Ekonometri. Ders 3 Risk ve Risk Ölçüleri

Para talebi ekonomik bireylerinin yanlarında bulundurmak istedikleri para miktarıdır. Ekonomik bireylerin para talebine tesir eden iki neden vardır;

İÇİNDEKİLER KAPİTALİST ÜRETİM TARZI 41 I TEKEL-ÖNCESİ KAPİTALİZM 42

EKONOMİK KRİZİN EMEK PİYASALARINA ETKİLERİ

2005 YILI İLERLEME RAPORU VE KATILIM ORTAKLIĞI BELGESİNİN KOPENHAG EKONOMİK KRİTERLERİ ÇERÇEVESİNDE ÖN DEĞERLENDİRMESİ

İktisat Tarihi I. 27 Ekim 2017

Rasyonel Beklentiler Teorisinin Politika Yansımaları ve Enflasyonla Mücadele

ÜNİTE:1. Sanayi Sonrası Toplum: Daniel Bell ÜNİTE:2. Alain Touraine: Modernlik ve Demokrasi ÜNİTE:3. Postmodern Sosyal Teori ÜNİTE:4

ONDOKUZUNCU BÖLÜM ULUSLARARASI EKONOMİVE ULUSLARARASI FİNANSMAN

TOPLAM TALEP I: IS-LM MODELİNİN OLUŞTURULMASI

1. KEYNESÇİ PARA TALEBİ TEORİSİ

2015 NİSAN ÖZEL SEKTÖRÜN YURT DIŞINDAN SAĞLADIĞI KREDİ BORCU GELİŞMELERİ

1 TÜRKİYE CUMHURİYETİ DÖNEMİ (TÜRKİYE) EKONOMİSİNİN TARİHSEL TEMELLERİ

Avrupa Birliği Lizbon Hedefleri ne UlaĢabiliyor mu?

SERMAYE PİYASALARI VE FİNANSAL KURUMLAR

MAKROEKONOMİK ANALİZİN ALTYAPISI: TEMEL MAKROEKONOMİK İLİŞKİLER

FİNANSAL SİSTEM VE FİNANSAL PİYASALAR

TEORİSİ KISA ÖZET KOLAYAOF

ÜNİTE:1. Para ve Finansal Sistem ÜNİTE:2. Mali Varlık Fiyatlarının Belirlenmesi ÜNİTE:3. Finansal Kurumlar ve Piyasalar ÜNİTE:4

109 MİLYAR DOLARLIK YABANCI PORTFÖYÜ VAR

iktisaoa GiRiş 7. Ürettiği mala ilişkin talebin fiyat esnekliği değeri bire eşit olan bir firma, söz konusu

1. HAFTA (FİNANSAL PAZARLAR) Prof. Dr. Yıldırım B. ÖNAL

YATIRIM. Ders 19: Menkul Kıymet Analizi. Bahar 2003

Yeni Dış Ticaret Teorileri

DÜZENLEME VE ANTİ-TRÖST YASASI 2

Stratejik Düşünce Enstitüsü Ekonomi Koordinatörlüğü

1. Temel Finansal Kavramlar. 2. Finansal Analiz ve Planlama. 3. Yatırım ve Çalışma Sermayesi. 4. Fizibilite Etüdleri- Yatırım Kararının Alınması

Genel Muhasebe - I. Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi İşletme Bölümü Muhasebe ve Finansman Anabilim Dalı

KAMU FİNANSMANI VE BORÇ GÖSTERGELERİ

Ayrım I. Genel Çerçeve 1

H1. GİRİŞ VE TEMEL KAVRAMLAR 1.1. Girişimcilik

SÜLEYMAN DEMİREL ÜNİVERSİTESİ

Teknoloji Geliştirmede ve Eğitimde Üniversite Sanayi İşbirliği

Doç.Dr.Gülbiye Y. YAŞAR

Dengesi Dr. Dilek Seymen Dr. Aslı Seda Bilman

Cari işlemler açığında neler oluyor? Bu defa farklı mı, yoksa aynı mı? Sarp Kalkan Ekonomi Politikaları Analisti

Bilgi Toplumunda Sürekli Eğitim ve Yenilikçi Eğitimci Eğitimi

Ekonomi Nedir? Doç.Dr.Tufan BAL. Not:Bu sunun hazırlanmasında büyük oranda Prof.Dr.Tümay ERTEK in Temel Ekonomi kitabından. faydalanılmıştır.

Kurumsal Şeffaflık, Firma Değeri Ve Firma Performansları İlişkisi Bist İncelemesi

PARA VE BANKA I.BÖLÜM. PARANIN TEMEL KAVRAMLARI ve TARİHSEL GELİŞİMİ

Yılları Bütçesinin Makroekonomik Çerçevede Değerlendirilmesi

Giriş İktisat Politikası. İktisat Politikası. Bilgin Bari. 28.Eylül.2015

İKTİSADA GİRİŞ - 1. Ünite 4: Tüketici ve Üretici Tercihlerinin Temelleri.

KÜÇÜK İŞLETMELERDE FİNANSMAN İŞLEVİ VE YENİ FİNANSAMAN YÖNTEMLERİ. Öğr. Gör. Aynur Arslan BURŞUK

RUMİNANT RASYONLARINDA MAYA KULLANIMI VE ÖNEMİ

NEOKLASİK YÖNETİM KURAMLARI III (Takas ve Uyum Kuramlarının Eğitim Yönetimine Yansımaları)

Üretim/İşlemler Yönetimi 4. Yrd. Doç. Dr. Mert TOPOYAN

2015 MAYIS ÖZEL SEKTÖRÜN YURT DIŞINDAN SAĞLADIĞI KREDİ BORCU GELİŞMELERİ

HALKLA İLİŞKİLER (HİT102U)

FİNANS VE MAKROEKONOMİ. Finansal Sistem ve Ekonomik Büyüme. Finansal Krizler ve Ekonomi

GENEL EKONOMİ DERS NOTLARI

GİRİŞİMCİNİN GÜNDEMİ

Bilimsel Araştırma Yöntemleri I

2015 HAZİRAN ÖZEL SEKTÖRÜN YURT DIŞINDAN SAĞLADIĞI KREDİ BORCU GELİŞMELERİ

YÖNT 101 İŞLETMEYE GİRİŞ I

1.Kameranın Toplumsal Tarihi. 2.Film ve Video Kameraları. 3.Video Sinyalinin Yapılandırılması. 4.Objektif. 5.Kamera Kulanım Özellikleri. 6.

Dersin Amacı: Bilimsel araştırmanın öneminin ifade edilmesi, hipotez yazımı ve kaynak tarama gibi uygulamaların öğretilmesi amaçlanmaktadır.

DEĞERE DAYALI YÖNETİM ve FİRMA DEĞERİNİN TESPİTİ. Prof. Dr. Ramazan AKTAŞ

Cem Somel in Türkiye de Küreselleşmeye Tepkiler

Ders İçeriği (2. Hafta)

PARA POLİTİKASI AMAÇLARI VE ARAÇLARI TÜRKİYE UYGULAMASI

14 Varant Stratejisi

TÜSİAD, iç denetim ile ilgili raporunu kamuoyuna sundu

gerçekleşen harcamanın mal ve hizmet çıktısına eşit olmasının gerekmemesidir

Servet değer biriktirme araçlarının tümüne (tahvil, bono, hisse senedi, ev, arsa vb. verilen bir isimdir.

DR. BEŞİR KOÇ KALKINMA

DR. Caner Ekizceleroğlu

DERS BİLGİLERİ. Ders Adı Kodu Yarıyıl T+U Saat İŞL YL 501

Bölüm 1. Para, Banka ve Finansal Piyasaları Neden Öğrenmeliyiz?

Transkript:

EKONOMiK YAKLAŞlM 157 META VE PARA ANALiZiNDE FiNANS KAPiTAL (1970 Sonrasi Yaşanan Ekonomik ilişkiler için Teorik Bir Çerçeve)*/** Fuat ERCAN* * * /.Giriş İ.1970'lerden itibaren dünya ekonomisinde başlayan değişim/bunalım eğilimlerinde, parasal değişkenler belirleyici olmaya başlamıştır. Bunalımın açığa çıkışında belirleyici olan parasal değişkenler, bunalıma karşı geliştirilen bütünsel yeni mekanizmalarda çok daha önemli bir dizi yeni işlev yüklenmiştir. Kriz ve yeniden yapılanma süreci, aynı zamanda ekonomik ilişkilerde süregelen güç ilişkilerinin de farkltiaşarak değişmesine yol açmıştır. Para kavramı ve dolayısıyla para-sermayesinin belirleyici olduğu bir dönemde, güç ilişkilerinin tanımlanmasında para-sermayesi özel bir önem kazanmıştır. Güç ilişkilerinin analizi için önemli bir kavramlaştırma olan finanskapital kavramı, bu önemine karşılık akademik dünyada genellikle pek fazla dikkate alınmamış ya da finans kapital kavramı, finansal kuruluşları ifade etmek için kullanılmıştır 1. Diğer yandan ma...-ksist yazın ise, kavramı daha çok banka ile endüstriyel sermaye arasındaki bütünleşmeler dolayımında Hilferding'in ya da Lenin'in kullandığı anlamda kullanmaya devam etmiştir. Finans-kapital kavramının akademik ve marksist yazında pek fazla dikkate alınmamasının bir çok nedeni olmakla birlikte, her iki ele alış açısından ortak olan eğilim, ekonomik ilişkilerin analizinde ampirizmin belirleyici olmasıdır. Oysa finans-kapital kavramının anlaşılır olrn,ası için, kapitalist ekonomik ilişkilerde belirleyici olan para ile meta arası ilişkilerin, değer kavramı dolayımında yeniden tanımlanması, yani soyutlama dolayımında sisteme içkin olan mekanizmaların, içsel ilişkilerinin açığa çıkarılması gerekiyor. Böyle bir çaba, sonuçta meta ile para arasındaki ilişkilerin çok daha somut biçimi olan sermaye birikiminin sosyal-toplam süreci içinde ele alınmasına olanak verecektir. * Bu makale ODTÜ Uluslararası Iktisat Kongresi'ne (Eylül1997) sunulmuştur. ** Çalışmaya zaman ayırarak dil ve içeriğe ilişkin önerilerde bulunan sevgili Nurcan Özkaplan'a teşekkür ederim. Hiç kuşkusuz, yazıdaki eksik ve hatalar bana aittir. *** Yard. Doç Dr., Marmara Üniversitesi, Iktisat Bölümü Ekonomik Yaklaştm, Cilt 8, Sayı 27, Kiş 1997

158 Fuat ERCAN 2.Kapitalist ekonomide (toplumsal ilişkilerde) parasal değişkenler, oldukça belirleyici olmasına karşın, sosyal bilimlerin para olgusuna pek fazla sıcak bakmadığını söylememiz gerekiyor2. Sosyal bilimlerde süregelen iş bölümüne göre, para kavramı, iktisactın egemenlik alanına bırakılmıştır. Para olgusunun genel geçer iktisactın egemenlik alanındaki konumu ise doğrusunu söylemek gerekirse hep sorunlu olmuştur. E. Altvater'in haklı olarak vurguladığı gibi, "teorik açıdan para ile uğraşanlar, genellikle ya paranın tarihi ya da işlevleri üzerinde yoğunlaşmış, paranın kendisini bir araştırma nesnesine dönüştürmemişlerdir" (Altvater, 1993, 89). Para kavramının anlaşılmamasının hem nedeni hem de sonucu olmasında, paranın ekonomik ilişkilere dışsal olduğu yönündeki vurgu belirleyici etken olmuştur. Böyle bir vurgunun özünde, egemen iktisactın temel aldığı ontolojik ve epistemolojik gerçekliğin belirleyiciliği olduğunu söylememiz gerekiyor. Genel geçer iktisactın paraya ilişkin analizlerinde geçerli olan ontolojik ve epistemolojik temelleri analiz etmek bu çalışmanın sınırlarını aşmakla birlikte3, şunun belirtilmesi gerekir ki, iktisat disiplinin paranın reel ekonomik işleyişe dışsal olduğu yönündeki açıklamasına yol açan epistemolojik vurgu, aynı zamanda, kapitalist toplumsal ilişkilerin genelde bütünsel (holistik) analizine olanak vermezken, özel olarak da para ile meta arasındaki ilişkilerin anlaşılınasını önlemiştir. Bir adım daha atacak olursak, meta ile para arasındaki öze ilişkin içsel ilişkiler üzerinde yoğunlaşmayan genel geçer analiz, kapitalist ekonomide daha somut düzlemde açığa çıkan ekonomik ilişkilerin taşıyıcıları, eyleyenlerin (agency) para ve meta ile olan ilişkilerinin analizinin yapılmasına olanak vermemiştir. Biraz daha açacak olursak, 1980'li yıllardan itibaren artan oranda belirleyici olan finansal hareketliliği/ genişlemeyi analiz edeı. ele alışlarda belirleyici olan eğilim, finansal dinamiklerin reel dinamiklerden soyutlanarak ele alınmasıdır. Finansal genişlemenin taşıyıcıları, yani bizim aşağıda işaret edeceğimiz analiz içinde para kapitalistleri ile meta üretimini gerçekleştiren üretken kapitalistler arasındaki ilişkiler, sistemin içsel ilişkileri dolayımında ele alınmadığı ölçüde, birbirlerinden kopuk, birbirlerine karşı olan iki gerçeklik olarak analiz edilmiştir. Çok daha önemlisi, bu tür bir algılama tarzına da yol açan bir diğer metodolojik yönelim, ekonomik ilişkilere ilişkin sonuçları ampirik bir veri tabanı olarak ele alarak, bu sonuçları yine bir diğer ekonomik ilişkilerin sonucu olan verilerle açıklama eğilimi egemen bir analiz biçimi olmuştur. Bu yöndeki analizlerin, son yıllarda yaşanan süreci anlamamızı önleyen önemli metodolojik açmazlar olduğunun belirtilmesi gerekiyor4. 3.Bu çalışmada, akademik dünyanın pek fazla prim vermediği, dahası sessiz kaldığı Marx'ın kapitalist ilişkileri para-meta arası ilişkiler/ değer ilişkileri doğrultusundaki ' analizini temel alarak, 1970 'li yıllardan itibaren başlayan dönüşüm sürecini anlamamızı kolaylaştıracağını düşündüğümüz finans-kapital kavramını yeniden tanımlayacağız. Burada finans-kapital kavramının yeniden formüle edilmesinde, farklı olan temel vurgu, kavramın emek-değer teorisinden hareketle analiz edilmeye çalışılmasıdır. Çalışmanın ilk bölümünde, bu anlamda para ile meta arası ilişkiler irdelenecek. İlk bölümü izleyen bölümde, para ile

EKONOMİK YAKLAŞlM 159 metaın daha bütünsel bir süreç olarak sermaye birikim sürecinde aldığı biçimler, ve farklılaşan işlevler üzerinde durulacak. Üçüncü bölümde ise, sermaye birikim sürecinin ulaştığı aşamaya bağlı olarak, finans-kapitalin değerin farklı biçimleri üzerinde kontrol kurma anlamında, bir güç bloğu olarak finans-kapital kavramı üzerinde duracağız'.' Son bölümde ise tanımladığımız kavramsal çerçeve açısından 1970'leri analiz etmeye çalışacağız. ll. Değerin Açtğa Çtktş Biçimi Olarak Para ve Metantn Bütünsel Analizi 4.Finans kapital kavramının anlaşılması için, meta ve paranın değer ile olan ilişkisinin tanımlanması gerekiyor. Finans kapital kavramı, somut düzlemde bir güç bloğu ve denetleme ilişkisine referans olarak kullanılıyorsa, bu güç ve denetlemenin kaynağında sermayenin toplam sosyal döngüsünde değerin açığa çıktığı biçimler olarak meta ve para üzerinde egemenlik, ve bu egemenliğin varlığı için sermaye birikiminin bütünsel olarak ulaşması gereken bir aşamadan bahsetmemiz gerekir. Böylece finans kapital kavramı, sadece somut süreç olarak banka ve endüstri sermayesinin bütünleşme eğilimini işaret etmekle kalmayacak, bir bütün olarak sermayenin toplam döngüsünde, değerin açığa çıktığı biçimler olan meta ve para üzerinde bireysel sermaye veya sermayeler arası ittifakın belirleyici olducu durumu gösteren bir kavram olarak kullanılacaktır. Genel geçer iktisat yazınında, paranın temel işlevi, ekonomik ilişkilere aracılık etmesidir. Bu anlamda da ekonomiye dışsal bir değişken olarak analize dahil edilir. Para kavramını analiz ederken, genel geçer iktisat genellikle aynı metaforu kullanmıştır. Egemen ekonomi düşün geleneğinde, ekonomik ilişkileri işleyen bir makine, para ise bu makinenin daha iyi işlemesini sağlayan ve dışarıdan konulan yağ olarak gösterilmiştir. D.Hume ve J.S.Mill'den sonra K.Wicksell de oldukça önemli olan çalışmasında, aynı örneği ele alarak paranın ekonomide yerine getirdiği fonksiyon ile yağın makinede yerine getirdiği fonksiyonun benzer olduğunu vurgulamış ve devamla bu benzetmenin "oldukça uygun olduğunu" belirtmiştir. K.Wicksell çalışmasında benzetmenin nedenini dile getirir; "yağ makinenin bir parçası değildir, o ne makineyi harekete geçiren güç, ne de süreci sona erdirecek bir araçtır, tamamen geliştirilmiş bir makine için minumum düzeyde yağa ihtiyaç duyulacaktır" (Wicksell, 1967: 5-6,vurgu bana ait). A.C.Pigou ise "Money a Veil" adlı çalışmasında, parasal değişkenierin "ekonomik yaşamın özüne ilişkin bir olgu olmadığını" vurgulamıştır. Pigou'ya göre para; "ekonomi makinesinin fonksiyonlarını sürekli temiz bir şekilde yerine getirmesine" olanak tanır(pigou, 1969: 35). W.S Jewons ise "Barter" başlıklı çalışmasında, paranın varlığını metaların değiş:-tokuş için sağladığı kolaylığı temel alarak açıklamaya yönelmiştir (Jewons, 1969: 29-69). Diğer yandan klasik ve neo-klasik okul, yöntemsel olarak birbirlerinden tamamen farklı olmalarına rağmen, parayı tanımlamada genellikle aynı düşünceleri paylaşmışlardır. J. Weeks'in vurguladığı gibi; "Hume'nin

160 Fuat ERCAN zamanından başlayarak, burjuva para teorisi, parayı değişim ilişkilerinde sadece bir aracı olarak ele almıştır. Bu analizlerde, para yapay olarak, birikim ve metalann üretim sürecinden soyutlanarak ele alınmıştır" (Weeks, 1981: 96). 5.Genel geçer iktisadın parayı ekonomik işleyişe dışsal ve bu anlamda nötr olduğu yönündeki açıklamalara karşılık K.Marx, parayı kapitftlist ilişkilerin tarihsel gelişimine tekabül eden ve meta üretim mantığını tanımlayan "değer" ilişkileri doğrultusunda analiz etmiştir. K.Marx'ın para kavramına yönelik analizleri bir anlamda Marx'ı klasik iktisattan ayıran ve kapitalizmin bütünsel analizine olanak veren bir yönü vardır. K.Marx emek-değer teorisinde etkisi altında kaldığı D.Ricardo'yu, değer-ile para arasındaki ilişkiyi kuramadığı için eleştirmiştir. D.Ricardo metalann değerinin onun için harcanan emek miktarı olduğunu vurgulamasına ve bu anlamda da değişim değerini metaların birbirlerine göreli olarak içerdikleri emek miktarına bağlamasına rağmen; "Ricardo emeğin özel karakteri olan değişim değeri yaratması, ya da kendini değişim değeri olarak ortaya çıkardığı biçim olarak emeği analiz etmemiştir. Bu yöntemden dolayı, Ricardo emek ile para arasındaki ilişkileri yakala yamamıştır. Ricardo bu yüzden emek zamanı ile belirlenen metaların değişim değerlerinin belirleyiciliği ile metaların gelişmesi için gerekli olan para formasyonuarasındaki ilişkileri tanımlamada tamamen başarısız kalmıştır (Marx, 1978: 164, vurgular bana ait). K.Marx'ın klasik iktisat okulun emek-değer teorisine yönelttiği eleştirinin temelinde, gerek emeğin ve gerekse değerin, meta biçiminde açığa çıkış biçiminin tarihsel ve sosyo.! ' ilişkiler içinde yeniden analiz etmesinde yatar. K.Marx'ın belirttiği gibi, kapitalist ekonomi, "muazzam miktarda meta üretimi" üzerinde yükselir. Muazzam miktarda meta Üretilmesinin sosyal ilişkiler açısından anlamı, sosyal ilişkilerin tepeden tırnağa değişmesidir. Böylece muazzam miktarda meta üretme koşulları ve yöntemi, kapitalizmi tarihsel olarak diğer toplumlardan farklı kılan bir dizi ilişkinin kurulmasına neden olmuştur. Bu dönüşüm sürecinde, üretim ve tüketirole birlikte, para olgusu da dönüşmüştür. Genel geçer iktisat, sosyal bilimlerdeki işbölümünün verdiği rahatlıkla, sosyal ilişkiler alanına pek fazla ilgi göstermediği için, toplumsal ilişkilerde gözlemlenen dönüşümle birlikte, para olgusundaki dönüşümü analizlere dahil etmemiştir. Burada vurgulanması gereken bir diğer olgu ise, dönüşümün sosyal ilişkiler açısından analizine, genellikle Marksist iktisatçıların da çok fazla eğilmedikleridir. Kapitalizmi tanımj.ayan sosyal ilişkilerdeki dönüşümün, insanın ihtiyaçları veya tüketimini karşılamak için neredeyse tüm tarım toplumlarında geçerli olan, kullanım değeri için üretim, ya da daha sosyolojik bir tanımlamayla kendi ihtiyacı için üretim, kapitalist toplumsal ilişkilerde büyük ölçüde değişmiştir. Kapitalist toplumda, metaların üretilmesi için belirleyici olan üretenin kendi ihtiyacı için değil, başkalarının ihtiyacını karşılamak için üretilir. Kapitalizmin gelişimine paralel olarak tarihsel süreç içinde, üretim ile tüketim aktiviteleri sürekli olarak

EKOIVOMİIC YAKLAŞlM 161 birbirinden ayrışınış ve artık üretim genellikle başkalarının ihtiyacını karşılamak için yapılan bir etkinhğe dönüşmüştür. K.Marx'ın çerçevesini çizdiği emek-değer teorisini, klasik iktisadın emek-değer ', teorisinden ayıran önemli özelliklerinden biri, K.Marx'ın kapitalist toplumda gerçekleştirilen üretimin değişim amaçlı olduğunu göstermesi değil, tam tersine sistemin bütünsel işleyişi açısından iş gücü ile emeğin birbirinden farklı olduğunu yani kapitalist toplumda soyut emeğin belirleyici olduğunu göstermesidir. Biraz daha açacak olursak, K.Marx, değeri analiz ederken, kapitalist toplumda üretim ile tüketimin hızla birbirinden ayrışması sonucu, metaların kullanım değerinin yani ihtiyaçları giderici doğal boyutunun yanı sıra, metaın sosyal ilişkilerde açığa çıkan değeri -dolaşım-değerinin- önemi üzerinde yoğunlaşır. Kar.italist toplumda iş gücü, değeri meta dolayıınında yaratmakla birlikte, iş gücünün kendisi değer değildir. Kapitalist toplumda yaratılan değerin varlığı, ancak kullanım-değeri ile değişim değerinin birliğinde açığa çıkar. Bu aşamada bir başka vurgunun daha yapılması gerekiyor, kapitalist toplumda emekgücü ve üretim araçları birer meta biçimine dönüşümü, aynı zamanda üretim araçlarının mülkiyeti, emek gücünün ise üretim süreci içinde üretimi eorganize eden için' kiralanması gerçeği ile karşdaşırız. Emeğin üretim araçlarından koparılması ile birlikte, üretim ile tüketimin birbirinden ayrışması ( dissaciation), kapitalist toplumda emeğin konumunu, değeri yaratan konumunu öne çıkarırken, üretim faaliyetini de birbirinden ayrı özel üretimler halinde organize olmasına yol açmıştır. Üretimin, farklı ve özel birimlere dönüşmesi ile birlikte, üretim sürecinde belirli bir emeğin, somut emeğin sosyalleşmesi yani değer biçimini tamamlaması için dolaşıma girmesi gerekir. Üretim sürecinde harcanan bireysel, somut emek-güçlerinin, metalarda potansiyel olarak yüklü olan değerlerin soyut emeğe dönüşmesi yani Marx'ın deyimi ile "değişik büyüklükteki değişim-değerleri olarak metalar, değişim-değerinin özünü teşkil eden o basit, tek biçimli, genel soyut emeğin az ya da çok miktarlarını temsil" eden potansiyelin açığa çıkması gerekir (Marx, 1979b: 48). Kapitalist toplumda, üretim sürecinde bir metaa dönüşen bireysel-somut emeğin sosyalleşebilmesi, yani değerin nihai biçimine ulaşması için, objektif bir aracın, yani paranın varlığını gerektirir. K.Marx bu farklılığı açıkça dile getirmiştir "(M)etaın bir yandan kendi doğal varlığı içinde mübadele değerini ideal bir biçimde (potansiyel olarak) taşıyan özgül bir ürün olarak, öbür yandan ürünün doğal varoluş biçimiyle varoluş biçimiyle her türlü bağını koparmış, başlı başına mübadele değeri(para) olarak, çifte varlığı" (Marx, 1979:214) bir yandan kapitalist toplumda emeğin somut, spesifik varoluşu ile, onun bu varoluşundan hareketle gerçekleşen soyut/sosyal biçimi para biçiminde nihai olarak değerin tamamlanmış biçimine dönüşür. Bu analize göre para, sadece değerin açığa çıkış biçimi değil, değerin varoluşu ve kendini tamamlaması için kapitalist toplumda zorunlu bir uğrağı işaret ediyo~.

162 Fuat ERCAN 6.Para, değerin dışsal ölçüsü olduğu oranda, metaların birbirlerine karşı değerlerini zaman ve mekandan bağımsız olarak belirleme işlevini üstlenmiştir (Altvater, 1993: 58). Para, zaman ve mekan sınırlamalarının üstesinden gelmesi ile, piyasa sürecinin öz ve biçim arasındaki ilişkilerinde köpıü işlevi göıür. Emst Mach'ın vurguladığı gibi para, meta üretimi üzerinde yükselen toplumlarda, sonsuz sayıda sosyal ilişkilerin ördüğü ilişkiler ağının merkezinde yer alır. Bu anlamda para bireysel değişim ilişkilerinin düğüm noktasıdır (Mach'tan aktaran, Hilferding, 1981: 34). Para metada içkin olan potansiyel değeri açığa çıkardığı ölçüde, kapitalizmin gelişimine bağlı olarak kendisi de bir meta olarak alınıp, satılmaya başlanmıştır. Para toplumsal zenginliğin kaynağı olan değeri temsil ettiği ölçüde, kısa sürede burjuva mülkiyetinde tanınmaya ve düzenlenmeye konu olmuştur. Para, kapitalizmi öneeleyen mülkiyet ilişkileri ile karşılaştırıldığında mülkiyet ilişkilerinin daha esnek bir düzlemde gerçekleşmesine yol açmıştır. Kapitalizm açısından bakıldığında, G.Sim e ll' in de ısrarla vurguladığı gibi para, paranın mülkiyetine sahip olan için özgürlük anlamına geliyor. Böylece değerin farklılaşmış biçimleri yani para ve meta, sermaye birikim sürecinin ilerleyen aşarnalarına bağlı olarak, kendi aralarında gerilimli bir sürecin varlığına yol açar. Kapitalist toplumda, para bir yandan değerin yaratılması için sermayeye dönüşürken, diğer yandan üretim sürecinden bağımsız, yaratılan değerlerin soyut temsilcisi konumunda iki önemli işlev yüklenmiştir. Sermaye birikiminin farklılaşan aşamalarında, para bu iki farklı işlevinden birini yerine getirdiği ölçüde, paranın mülkiyetini elinde bulunduranlar için özgürlük anlamına gelir. Dolaşım süreci dışında para, artık başlı başına amaç Marx'ın vurguladığı gibi "para olarak para" konumuna geçmiştir. Paranın başlı başına para olarak genel kabul görmesi "genel olarak tüm mülkierin temsilcisi, tüm nesnelerin soyut toplumsal özü, mübadele değerinin elle tutulur cisimlenmiş biçimine"dönüşmüştür (Marx, 1979a: 258-259). Paranın kapitalist toplumda farklılaşan işlevlerine ilişkin buraya kadar yaptığımız vurgular, kapitalist toplumda, metaın kullanım değeri ile değişim değeri olarak farklılaşmasına bağlı olarak paranın, metaın ayrılmaz unsuru ve dolayısıyla metaya içkin olan değerin açığa çıkış biçimi olduğu ölçüde önem kazanır. Kapitalist toplumda öze ilişkin mekanizma dolayında farklılaşan para böylece, değerin açığa çıkış biçimi olmasına paralel olarak yeni değer yaratma sürecinin de temeli olmuştur. Üretim sürecinin savrulan para, üretim sürecinden meta kimliğinde artarak çıkması aynı zamanda, kapitalizmin para yaratan bir ekonomi olması anlamına gelmekte. Kapitalist üretim sürecinde "daha az para sürekli olarak daha fazla paraya dönüşmekte." Paranın gerçek anlamında para yaratmasının tek koşulu, üretim sürecinde yaratılan artı-değerdir. Paranın daha fazla paraya dönüşmesi için, üretim sürecine girmesi, yani üretken sermayeye dönüşme zorunluluğu para-sermayesinin özgürlüğünün önündeki temel engeldir. Bu vurguyu yaptığımız andan itibaren ryaranın en soyut mülkiyet biçimi olduğu gerçeğinin daha da ötesine gitmiş oluruz. Eğer deger, para ve

EKONOMiK YAKLAŞlM 163 meta biçimlerine dönüşerek, artarak varoluyorsa, kapitalist toplumda meta ve paranın mülkiyeti ve kontrolü özel anlam taşıyacaktır6. Değeri temsil ettiği ölçüde para, paranın mülküne sahip olan için ilişkilerinde z::pnan, ve mekandan özgürleşmesi anlamına gelmekle birlikte, paranın gerek değerini koruması gerekse yeni değerler yaratması için üretim ya da dolaşım sürecine girmesi yönünde bir zorunluluğu vardır. Kapitalist ekonomide paranın hem özgürlüğü, hem de zorunluluğu aynı anda temsil etmesinin çok daha somut düzlemdeki anlamı, sermaye birikiminin belirli aşamalarında özgürlüğün, belirli aşamalarında zorunluluğun belirleyici olması anlamına gelir. Bir adım daha atarak daha da açıklayacak olursak, sermayenin genişleme dönemlerinde yani ilave değerlerin yaratıldığı dönemlerde, para zorunlu olarak meta biçimine dönüşme eğilimindedir, oysa sermaye birikiminin belirli bir biçiminin yapısal olarak artık kendi kendini üretemediği aşamalarda, para özgürlük aracı olarak işlev görür. Özgürlük aracı olarak işlev görmesinin nedeni ise şöyle açıklanabilir, yeni değerler yaratma yerine para, ya varolan değerleri değersizleşmeden kurtarma, ya da krize karşı yeni mekanizmalar geliştirmek için verili kaynakların hızla yeniden payiaşıruma olanak verir. Böylece kapitalist toplumda paranın sermaye olarak yüklendiği işlevler ile mülkiyetin en soyut temsilcisi vlmasına bağlı olarak yüklendiği işlevler arasında gerilimli bir alan yaratır. Fakat burada yapılması gereken vurgu, gerek meta, gerekse meta kavramının aslında birer sosyal ilişki olduğudur. Birer sosyal ilişki olarak meta ve para, sermaye birikim sürecine bağlı olarak somut sınıf/bireylerler dolayında açığa çıkar. Özgürlük ile zorunluluk arasındaki gerilimli ilişkilerin rengini ve dokusunu sermaye birikim süreci belirler. Kapitalist toplumda sermaye birikiminin toplam toplumsal sürecinde farklı işlevler yüklenen kapitalistler arası ilişkiler, aslında üretim süreci ve dolayısıyla meta üzerinde kontrol kuran sermaye kesimi ile paranın dolaşım süreci üzerinde kontrol kuran sermaye arasında gerçekleşir. Her iki kesim içinde özgürleşme, ancak para ve metaın kontrolünü toplumsal olarak kontrol edilebildiğinde ya da bu çalışmanın temel referansı olan finanskapital dolayımında yani bireysel sermaye olarak hem meta hem de paranın kontrolünü ele geçirdiğinde elc:e edilir. Bu vurgunun bir diğer doğal sonucu ise, meta ve para arasındaki gerilimden dolayı, sermaye için özgürleşme süreci toplumsal ölçüde her geçen gün daha da zorlaştığıdır. Diğer yandan, sermayenin merkezileşmesi ve yoğunlaşması arttıkça, bireysel sermayeler açısından sermayenin toplam döngüsünde açığa çıkan para ve meta üzerinde kontrol kurdukları ölçüde özgürleşebilmekteler. Bu aşamada, bireysel sermayeler açısında gerek sermayenin genişleme, gerekse kriz dönemlerinde para kaynaklarına ulaşma kapasitesi, toplam sermaye içinde verili k,rlılık koşullarından yararlanma ya da verili zararlardan kurtulma anlamına gelecektir. Bireysel sermayelerin, para kaynaklarına sahip olma ya da ulaşma kapasitesini ise bu sermayeterin sahip olduğu donanıını belirleyecektir. Sonuçta para, varolan değerlerin hızla likitleşmesine yol açtığı ölçüde, ekonomide verili olan güç ilişkilerinin de farklılaşmasına yol açar. Güç ilişkilerinin yeniden tanımlanmasında

164 Fuat ERCAN para ve finansal ilişkiler özel bir önem kazanır. İlk etapta sermayenin bütiinsel çıkarı doğrultusunda para, ücret ve faiz ve döviz kurundaki yeni mekanizmalar kanalı ile emeğin sermaye tarafından kontrol/denetim altına alınmasına yol açarken, diğer taraftan da sermayenin kendi iç bileşiminde geçerli olan denetleme biçiminin farklılaşmasına neden olur7. lll-yap1 ve Yap1n1n Taş1y1c1 Unsurlan:Para Sermaye (Para Kapitalisti)ve Üretken Sermaye (Üretken Kapitalist) 7.1970'lerle birlikte özellikle de ülkemizde sıkça belirtilen, kumarhane ekonomisi ve rantiye kapitalistler gibi kavramlaştım1alarda, ekonomik ilişkilerde sermayenin toplam dinamikleri göz önüne alınmadan iki farklı kesimden bahsedilir. Birinci kesim, rantiye olarak adlandırılır ve bu kesimin ekonomi için genellikle parazil olduğu vurgulanırken; bu parazil kesimin olumsuz yönde etkilediği bir diğer kesim olarak da, üretim faaliyetleri ile uğraşan, (marksist kavramiaştırma ile üretken kapitalistler) bir başka grup tanımlanır. Bu analizin genel mantığı içinde, bu iki aktör, birbiriyle ilişkisiz ve birbirlerine alternatif iki konumu işaret eder8. Oysa kapitalizm bir toplumsal ilişkiler sistemi olarak geliştiği andan itibaren, sermayenin sosyal toplam döngüsünün gerçekleşmesi için, para ve üretken sermayenin varlığı zorunludur. K.Marx bunu açıkca dile getirmiştir: "Kapitalistlerin bir bölümü uygun bir büyüklüğe ulaşmış bulunan potansiyel para-sermayelerini, durmadan üretken sermayeye çevirirler; yani artı-değerin paraya çevrilmesiyle yığılan para ile, üretim araçları ve ilave değişmeyen sermaye öğeleri satın alırlar. Bu arada kapitalistlerin bir başka bölümü ise, hala potansiyel para-sermaye yığınakla uğraşmaktadır. Bu iki kategoriye giren kapitalistler karşı karşıya gelirler; bazıları alıcı, ötekiler satıcı olarak ve bu ikisinden her biri yalnız bu rollerden birisi içerisinde" yer alır (Marx, 1979c: 521). Sermayenin iç bileşenlerinin daha da iyi anlaşılması için, sermayenin toplam döngüsünün gelişimi ile birlikte, kapitalistlerin kendi iç bileşenleri olarak, bazılarının alıcı, bazılarınınsa satıcı olmasının oldukça özel anlamı vardır. Yani, para-sermayesini biriktiren para kapitalisti ile üretim sürecini başiatacak olan üretken kapitalistin aralarındaki alıcısatıcı ilişkisi, yani kredi ilişkisi özel bir anlam kazanır. Kredi ilişkileri yukarıda anlattıoğımız zorunluluk ile özgürlük arasındaki gerilimin çözümü olarak kapitalist ilişkilerde merkezi bir özelliğe sahiptir. IV- Değerin Zaman Ihlali ya da Özgürleşmesi Olarak Kredi Ilişkileri 8.Kredi ilişkilerinin gelişimi ile öirlikte, paranın özgürlük aracı olma işlevi çok daha büyük önem kazanır. "Değerin zaman ihlali" olarak tanımlayacağımız kredi ilişkileri, bireysel sermayelerin para-sermaye donanıroma kavuşma olanaklarını tlaha da artınrken,

EKONOMiK YAKLAŞlM 165 diğer yandan üretim sürecinde yaratılan değerlerin gerçek ifadesi olan paranın hızla bu değerlerden uzay.:laşmasına, yani hayali sermaye donanımının gelişmesine olanak tanır. Kapitalist toplumda değerin zaman ihlalinin gerçek açığ açıktığı an bu andır. Biraz qaha açacak olursak, kredi-parasının para biçiminden temel farklılığı, kredinin temsil ettiği değerin "henüz gerçekleşmemiş" olmasıdır. Bu anlamda kredi yaratılması beklenen değerlerin önceden değerlenmesine (pre-validation) olanak tanır. Kredi-parası beklenen, gelecekte yaratılması düşünülen değeri temsil eder. Kredi parası, kredi yaratan aracı kurumların üretim süreçinde yaratılacağı düşünülen/ beklenilen değerin (pre-validation) karşılığını, önceden belirli bir miktar ödeme aracı anlamında ekonomik ajaniara sunmasıdır. Tam anlamıyla sembolik olmasına rağmen kredi parası, öznel/ somut değerin sosyalleşmesine yani -realizasyonuna olanak verir (Lipietz, 1982:53). Kredi-para biçiminin gelişmesi ile birlikte, üretken kapitalist ile para-kapitalisli arasındaki ilişki, böylece kredinin gelişimine paralel olarak önem kazanan bir sosyal ilişki haline gelir. Bu ilişki biçiminin para kapitalisli için temel anlamı faiz geliri elde etmektir. Kredi-parasının varlığı, satış ile satın alışların eş-zamanlı olmamasına(the non-synchrony) bağlı olduğu ölçüde, ticari kredinin zincirleme varoluşuna ve para-sermayeyi olanaklı kılan kredi-para yaratan kurumların (özellikle bankaların) gelişmesine de olanak sağlamıştır. Bankaların kredi-para yaratma süreçleri, kapitalizmin gelişimine paralel olarak, paranın yerine daha fazla kredi-parasının kullanılmasına olanak sağlamıştır. Kredi parası özde banka ile müşterisi arasında özel bir ilişki olmasına rağmen, sonuçta sosyal bir karakter kazanır ve genel eş-değerin dalaşımda temsilcisi konumuna düşer" (Reuten ve Williams, 1989: 84). Kredi mekanizması bir yandan üretken kapitalistler için ek para-sermayesi anlamına gelirken, diğer bir anlamda da üretilen metaların hızla el değiştirmesine olanak tanır. Her iki fonksiyonun işlemesi sonucu, sermayenin üretim ve dolaşım alanında kalma süresi azalır, buna karşılık bu fonksiyonlar sermayenin geri dönüş hızının artmasına neden olur. Sermayenin geri dönüş hızının artması ise, belirli bir zaman dilimi içinde birim para sermayesinin üretken sermayeye dönüşerek daha fazla artı-değer elde edilmesi ya da dolaşım sürecine çıkmış metaların hızla paraya dönüşmesine olanak tanıyaı ak ticari sermayenin dolaşım hızının artmasına neden olur. Burada gerek üretken sermaye sahibi kapitalist, gerekse ticari sermaye sahibi kapitalist, zaman kısıtını aşmış olur. Üretici, kredi sayesinde, henüz üretilmemiş metaa karşılık olarak finansal destek ya da kredi alabilir. Yani kredi-para biçiminin gelişimi ile birlikte, meta (M) paradan ayrılmı~, ya da paranın metadan zaman içinde ayrılmasına olanak sağlanmıştır. Kapitalist krediyi, sanki kendi sermayesiymiş gibi kullanır. Kredinin, kapitalistin sermayesi olarak -belirli süre için de olsa-mülkiyetine geçmesi, kapitalistin temel amacı olan üretime yatırdığı sermayenin kısa bir zaman diliminde geri dönmesini kolaylaştırır. Bu anlamda ek kredi ya da sermaye ile kapitalist çok etkin ve büyük para-sermayeler gerektiren teknolojijere yat::nm yaparak, üretim koşullarını geliştirebileceği gibi, aynı kredi kaynakları ile satış koşullarının gelişmesi için gerekli ortamı da -özellikle reklam- sağlar (Veblen,

166 Fuat ERCAN 1932: 50). Sermaye birikiminin tarihsel gelişimine paralel olarak kredi ilişkileıi daha kompleks ve daha kurumsal biçim aldıkça, finansal işlemlerin hacim ve hızında yoğun bir artış yaşanmıştır. 9.Üretimin finans ı için borç veya kredi ihtiyacı sonuçta iki farklı ilişki biçimi ile birlikte bir dizi aracı kurumun gelişmesine neden olmuştur. Birinci ilişki biçimi parakapitalistini elindeki parayı üretken sermayeye aktararak üretimin finans sorununu çözmesi, yani ilişkide bizzat bir miktar paranın bir elden diğerine geçmesi şeklinde gerçekleşirken, diğer ilişki biçimi, alıcının gelecekte ödeme yapma sözünün para yeıine geçmesi şeklinde olmuştur. Bu durumda paranın yerini alan sözleşme ilişkisi: kredi p(ara)_m(eta) ilişkisinin zaman içinde birbirinden ayrılmasına neden olduğu ölçüde, kapitalist ilişkilere bir dizi esneklik kazandırır. Burada sermayenin toplam döngüsünde bireysel sermayenin özgürleşmesi, bir diğer anlamda kredi mekanizması üzerinde denetim olanağına sahip olması anlamına gelecektir. Çünkü kapitalist ekonomide kredi mekanizması, değerin açığ açıktığı meta ve para biçiminin biraraya gelmelerine olanak sağlamakta. Fakat diğer yandan kredi ilişkileri ve kredi mekanizması üzerindeki denetim, varolan bazı katılıkların esnetilmesine olanak tanımakla birlikte, sermaye ilişkilerinde varolan eşitsizliklerin daha da kırılgan ve eşitsiz hale gelmesine yol açmıştır. IV- Güç Bloğu Olarak Finans-Ka,pital 10. Para ile meta üzerinde denetim dolayımında oluşan güç ilişkilerinin analizini ilk defa R.Hilferding yapmıştır. R.Hilferding 1910 yılında Finans Kapital adlı çalışmasını yayınlarken, önsözde, "Finans-kapitalin işlevleri ve yasalarının bilgisine ulaşmadan bugünkü ekonomik eğilimlerin bilinmeyeceğini; ve dahası bilimsel bir ekonomi ve politikanın yapılamayacağını" belirtmiştir (Hilferding, 1981:21). R.Hilferding'in yüzyılın başlarındaki uyarısı, günümüzde çok daha anlamlı bir içerik kazanmıştır. 1970'li yıllarla birlikte sermaye birikiminin ulaştığı aşamada finans-kapital, Hilferding'in kullandığı anlamda ampirik bir gerçeklik olmasının ötesinde, sermayenin toplam sosyal döngüsünü tanımlar hale gelmiştir. Diğer yandan günümüzde finans-kapital kavramı; semıayenin merkezileşmesi ve yoğunlaşmasına bağlı olarak bireysel sermayeterin sermayenin toplam sosyal döngüsü üzerinde belirleyici olma anlamında, somut bir güç olarak yeni organizasyonları ve bireysel sermayeler arası yeni ilişkileri işaret ediyor.,, 11.Erriek-değer teorisi dolayımında, değeri temsil eden meta ve paranın iki farklı mülkiyeti (üretim araçlarına, üretilen metalara sahiplik ve para-sermayeye sahiplik) ve bu iki farklı mülkiyetin getirileri ile mülkiyet biçimleri arasındaki içsel geçişler ve içsel bağlantıların yoğunlaşması anlamında kavramsal ayrımların yapılması gerekiyor.bu ayrım, finansal döngü ile finansal sermaye ve dolayısıyla kontrol anlamında finans kapital arasında ortaya konabilir. Sermaye birikim sürecinin gelişmesine paralel olarak, üretimin finans

EKONOMiK YAKLAŞlM 167 sorunun artarak önem kazanması, bir yandan meta üretimi üzerinde yoğunlaşmış üretken kapitalistlerin para ihtiyacını artırırken, diğer yandan bu ihtiyaç, meta üretimi üzerinde yoğunlaşan üretken kapitalistlerin potansiyel olarak para-sermayeye dönüşecek para olanaklarını kendi etkinlik alanı içine çekme mücadelesine yol açmıştır. Sermaye birikim sürecinin artan hızına bağlı olarak, artan para-sermaye ihtiyacı, bu ihtiyaca karşılık gelecek bir para-piyasası, para-kapitalistleri ve bunların kurumsallaşmalarını işaret eden bankaların gelişmesine bileşenlerden verdiği neden olmuştur.. Kapitalist ekonomide sermaye birikim sürecinin temel biri olan para-sermayesini elinde bulunduran bankalar, para sermayesinin olanaklarla üretken sermaye üzerinde etkide bulunmaya, üretken-sermayeyi etki altına alma çabasına yönelir. Sorun değerin iki farklı biçimi olan meta ve paranın mülkiyetine ve her iki mülkiyetin getirilerine sahip olmaktır (Aglietta, 1987: 253). Çalışmanın bu aşamasında bu anlamda somut ekonomik yaşamı anlamaya yönelik bir adım daha atarak, bu:-aya kadar ele aldığımız ve kavramsal olarak birbirinden ayırdığımız parakapitalistleri, üretken kapitalistlerini ve ticari kapitalistleri, birikim süreci içinde işlevlerini kaybetmeden bireysel bir sermaye sahibi ya da sermaye gtubunun etkinlik alanı içinde nasıl kesiştikleri göstermeye çalışacağız. Bu vurgulardan sonra tekil sermaye sahipleri olarak, endüstri sermayesi ile para-sermayesi (ve ticari sermayenin) sahiplerinin, üretim sürecinde yaratılan değer iızerinde sistematik bir kontrol kurma adına koalisyona girmesi, ya da tek bir bireysel sermayenin sosyal döngüsünü oluşturan farklı sermaye birimlerini içine alacak şekilde geliştirmesi, organize olması ve bu şekilde yaratılan değer biçimleri üzerinde kontrol gücünü artırması yönündeki gerçekliği finans kapital olarak tanımlıyoruz. Finans kapital, finansal sermayeden farklı olarak sadece bir soyutlama değil, Aglietta'nın vurguladığı gibi, kapital, sermaye birikim sürecinde, sermayenin merkezileşme biçiminin devasa firmalar ya da finans gruplar olarak kendini açığa çıkarmasının ürünüdür (Aglietta,1987).. Finans kapital kavramının somut anlamda kullanılmasının daha da anlaşılır kılmak için, sermayenin toplam döngüsü süreci içinde gerçekleşen finansal sermayenin toplam döngüsü anlamında finansal döngü kavramı ile, bu döngü üzerinde kurumsallaşan güç bloğu olarak finansal kapital kavramı ayrımını yapmamız gerekiyor (Harvey, 1984: 316)9. Diğer yandan finansal dolaşım kavramı ise, faiz getiren sermayenin toplam sosyal döngüsü sürecindeki aldığı biçimleri işaret etmek için kullanılmıştır. Finansal dolaşımı tanımlayan temel özellik, dolaşım sürecinin, hisse senedi ya da paranın alım-satımına bağlı olan ilişkileri içermesidir. Böylece finansal sermaye; "üretken, ticari, ve banka sermayesinin eklemlenmiş bileşimini işaret etmekte" (Thompson, 1977: 247). Sermaye birikim sürecinin gerçekleşmesi için, değerin farklı biçimlere dönüşmesine olanak sağlayan bu farklı sermaye biçimlerinin hareket noktası "değer yaratmanın" gerçekleştiği üretim süreci olmakla birlikte, gerek üretken sermaye ya da endüstri sermayesi gerekse, yaratılan değerin meta olarak tüketim ya da yeni üretime aktaı ma işlevini üstlenen ticari sermayenin etkinliklerini gerçekleştirmek için para-sermayesine ihtiyaçları vardır.

168 Fuat ERCAN Burada dikkatdçn kaçmaması gereken olgu, finans sermayenin ya farklı bireysel sermayelerin arasında bir koalisyon, -iç içe geçme- ya da başlı başına tekil bir sermayenin toplam döngüsü içinde farklı işlevleri üstlerrecek şekilde örgütlenmesi, sermayenin toplam sosyal döngüsünün soyut düzeyde tanımlanan işleyişi ile ilişkili bir süreçtir. Burada bir başka vurgunun daha yapılması gerekir, marksist analizde ilk elden belirtilen ve somut süreçlerde açığa çıkan finans-kapital olgusunun sadece kurumsal yapıları ifade etmekten çok, yapısal bir zorunluluğun ürünü olarak düşünülmesi gerekir. Böylece yapı-süreç, aktörler ve stratejiler arası içsel ilişkilerin açığa çıkarıimalısı şeklinde ortaya konabilir. Kavramları ve kavramların birbiri üzerindeki etkileri bir şekil dolayında Sermayenin toplam sosyal döngüsü sürecinde, para-sermayeye ilk ihtiyaç açıklayabiliriz. duyulduğu nokta, daha önceden de belirttiğimiz gibi üretim sürecinin başlangıç aşamasıdır. Bu aşamada bankalar, bir miktar parayı (PB), endüstriyel anlamda yatırım yapacak girişimeiye ödünç olarak verirken, bu ödüncün getirisinin nitelik olarak miktarının genel anlamda üretim sürecinde yaratılan değere bağlı olurken, nicelik olarak ise pazar koşullarına göre değişiklik gösterir Şekilden de anlaşılacağı gibi finans kapital akışı, öncelikle para-serıneyenin endüstri kapitalistine (PB(PE) verilmesi ile başlar, üretim sürecinde, genişleyen bir değer ile birlikte meta biçimine bürünür (ME), üretilen meta (ME), üçüncü aşamada ticari sermaye tarafından para ile (PT) satın alınır. Ticari sermaye tarafından PT miktarını para ile satın alması, endüstriyel sermayenin (ME-PE) elindeki metaın değerinin para biçimine dönüşerek realizasyonunu sağlarken, ticari sermaye meta şekline dönüşür. Sermayesini realize etmek için ticari sermaye sahibi, elindeki metayı (M') satması gerekir. Şekil 1-Finans Sermayenin Formal Döngüsü. Banka Sermaye Döngüsü PE --M E (EG+ÜA)... ÜE... M'E -P'E Endüstriyel Sermaye Döngüsü Ticari Sermaye Döngüsü P----M...? Kaynakça;G.Thompson;(1977, 249)* * Burada;B=banka sermayesi, E=Endüstriyel sermayesi, T=ticari sermayeyi, P=para, M=Meta., Ü=Üretimi, ÜA=Üretim araçlan, EG=ise emek gücünü göstermekte.

EKONOMiK YAKLAŞlM 169 Ticaretle uğraşan kapitalist, ancak satış sonrası sermayesini realize etmiş olur (P'T). Bu noktada ise, metalar dolaşımdan çekilirken yerini para alacaktır. Buradaki metalar ya yeni bir üretim sürecine girme anlamında dolaşımdan çekilecektir ya da tüketildiği,, için tamamen dolaşımdan çıkmış olacaktır. Banka sermayesini ticari ~ermayeye de borç para verdiği düşünülecek olursa, banka sermayesinin döngüsü ve dolayısıyla finans sermayenin döngüsü aşağıdaki gibi gerçekleşecektir (Thompson, 1977: 250): Anlaşılacağı gibi sermayenin toplam sosyal döngüsü içinde, finansal sermayenin işlevi oldukça önemlidir. Toplam parasal-sermayenin döngüsü olarak da tanımlayabileceğimiz finansal sermayenin döngüsü gerek yeni değer üretim sürecini başlatması, ge~ekse yaratılan değerlerin realizasyonu açısından kapitalizm açısından oldukça önemli işlevler yüklenir. 12.Burada temel bir soru ile karşılaşmaktayız. Sermayenin toplam sosyal döngüsü içinde, sürekli olarak akan para-sermayeyi kim kontrol edecektir? Bu soruya cevap olarak, banka-sermayesi ya da endüstri-sermayesi cevabını vermek doğru, fakat eksik bir cevap olacaktır. Kontrolü elinde bulunduran büyük ölçekli finansal olmayan firmaların varlığı ya da bankaların varlığı bu anlamda kontrolün nedeni değil, sermaye birikim sürecinde süregelen bir dizi içsel dinamiklerin sonucudur. Böylece kontrolü banka-sermayesinin mi yoksa endüstri-sermayesinin mi elinde tuttuğuna dair sürdürülen tartışmalar D.Harvey'in vurguladığı anlamda büyük ölçüde sorunu anlamamızı zorlaştıracak mistik bir içerik kazanır. Büyük miktarda paraların kontrolünü elinde bulunduran şirketler ve şirket yöneticilerinin varlığının bilimsel analizi için, ilk etapta bu büyük somut gücün kendisinin öze ilişkin bir dizi içsel dinamiğin dışa vuruş biçimi olduğunu belirtmek gerekiyor (Harvey, 1984: 317). Bu anlamda yukarıda belirlediğimiz yöntemin belirleyiciliğinden hareketle bu tamamen hegemonik gücün varoluşuna olanak sağlayan dinamiklerin içsel ilişkilerini tanımlamamız 6...,ı.ekiyor. İçsel ilişkiler derken, öze ilişkin yani yukarıda tanımladığımız değer ile meta arasındaki dinamik ilişkiden bahsediyoruz,aına bu aşamada bu ilişkinin daha dinamik ve daha somut olarak aldığı biçimler önem kazanmakta. Bireysel sermayenin, sermayenin toplam sosyal döngüsündeki farklı işlevleri içine alacak şekilde donanım kazanması ve zamanla, sermayenin farklı işlevleri arasındaki içsel bağlantıların yoğunlaşması sımnayenin yoğunlaşması ve merkezileşmesinin doğal sonucu olarak analiz edilmesi gerekiyor. Çok detaya girmeden bu iki kavram hakkında kısa bilgi vermek anlamlı olacak. 13.Sermaye birikim süreci tarihsel olarak, basit kooperasyondan, manüfaktüre, manüfaktürden, fabrikayadayalı üretime dönüşerek farklı evrelerden geçer. Bu evrelerden geçerken bireysel sermayeler arasındaki rekabet özel bir önem taşırio. Toplam sermayeyi oluşturan her bireysel sermaye, "olabilen en hızlı biriktirmeye ulaşmak amacıyla, doğrudan doğruya kendisi tarafından kendisi için mücadeleye girişir. Rekabet, aynı zamanda artı-

170 Fuat ERCAN değerin paylaşımı için verilen bir mücadeledir. Bu mücadeleye girişrnek için, bireysel sermayeler sürekli olarak tümüyle <<ayrıcalıklı>> özel bir durum sağlamaya çalışmak zorundadırlar" (Dellilez, 1974: 136). Bu sürece bağlı olarak, üretim faaliyetlerinin özünde bireysel faaliyet olması ve bu faaliyet sonucunda her birim sermayenin kontrolü altındaki sermayesini artırması "sermayenin yoğunlaşması" olarak tanımlanmakta. "Her birikim, yeni bir birikimin aracı olur. Sermaye olarak iş gören servetin kitlesindeki artışla birlikte yükselen birikim, bu servetin bireysel kapitalistlerin elinde yoğunlaşmasını artırır ve böylece, boyutları genişlemiş bir üretim ile, kapitalist üretime özgü yöntemlerin dayandığı temeli genişletir" (Marx, 1986: 642). Birikim koşulları geliştikçe, toplam sermayenin miktarı artar. Sermayenin toplam miktarının artışıyla birlikte, toplam sermaye içinde yer alan bireysel sermaye, mülkiyet ilişkileri nedeni ile özellikle miras nedeni ile bu yoğunlaşmaya paralel olarak ayrıca sermaye sahipleri arasında bir bölünmeye neden olur. Bölünmeye tepki olarak, "bunların birbirlerini çekmesi" yönünde bir süreç başlar. Parçalanmış sermaye sahipliklerinin birbirini çekmesi ".. daha önce oluşmuş bulunan sermayelerin yoğunlaşması, bağımsızlıklarına son verilmesi, kapitalistin kapitalist tarafından mülksüzleştirilmesi, bir çok küçük sermayenin, birkaç büyük sermayeye dönüştürülmesidir. Bu süreci daha önceki süreçten ayıran şey, halen varolan sem1ayenin dağılımında yalnızca yeni bir değişiklik önermesi nedeniyle, faaliyet alanının, toplumsal servetin mutlak büyüklüğü ya da birikimin mutlak sınırı ile sınırlı olmamasıdır. Başka yerlerde birçok kapitalistin elinden çıkan sermayeler, burada, tek bir kapitalistin elinde büyük bir kitle halinde toplanır, işte bu, birikim ve yoğunlaşmadan farklı olarak, gerçek anlamda sermayenin merkezileşmesidir" (Marx, 1986: 643). Finans kapital kavramanın doğru bir şekilde kavranması için, sermayenin yoğunlaşması ile merkezileşmesi yönündeki eğilimlerin birbirleriyle karıştmlmaması gerekir. Sermayenin yoğunlaşması, özde emeğin ü~ etkenliğinin artması ile ilgili bir olgu iken ve buna bağlı olarak birbirinden ayrı sermaye sahipleri için, daha çok niceliğe ilişkin bir olgu iken, sermayenin merkezileşmesi niteliksel bir olgudur. Sermayenin merkezileşmesi, sermayenin yoğunlaşmasından farklı olarak sermayeterin otonom yapısında ve dolayısıyla sermayeler arasındaki ilişkiler üzerinde etkide bulunur. (Aglietta, 1987: 218-9). 14.Sermayenin merkezileşmesi, beraberinde bir yandan krediye yani para-sermayeye ihtiyaçı artırarak ekonomik ilişkiler içinde parayı sadece para-sermaye işlevinden dolayı biriktiren bir sınıfın varlığına neden olurken, diğer yandan rekabetin artan şiddetine bağlı olarak toplam sermayenin büyük bir kısmı üretken-sermaye olarak belirli ellerde toplanır. Sermayenin merkezileşmesi böylece varoluş kaynağını üretken sermayeden alan bir parakapitalistleri kesiminin varlığına neden olur. Fakat diğer yandan bu gelişme, üretken sermayeyi para sermayeye bağımlı hale getirdiği ölçüde, üretken sermayenin para sermaye dolayında özgürlüğünün kısıtlanmasına neden olur.

EKONOMiK YAKLAŞlM 171 Gerek aşırı para-sermaye ihtiyacı, gerekse bunun getirdiği maliyetler (özgürlüğün kısıtlanması) sonuçta, sermayenin daha da merkezileşmesine yol açacak anonim şirketlerin kurulmasına neden olacaktır. Anonim şirket, üretken sermayenin olası getirisi olan k,rın. üzerinde hak anlamına gelen hisse senetleri çıkararak, firma için gerekli para-sermayesini sağlama amacın.. n kurumsallaşmasıdır. Burada hisse senedi, bir gelir senedi olduğu ölçüde sanayici kapitalistinin işlevinde bir değişikliği işaret etmekte. Bu olay; "sanayici kapitalistin sanayi girimciliğinden (işlevinden) kurtulmasıdır. Bu işlev değişikliği sonunda, anonim şirkete yatırılmış olan sermaye kapitalist açısından salt parasal sermaye kılığına bürünür. Alacaklı durumc1aki bir para kapitalistinin sermayenin üretim sürecinde kullanılmasıyla, kullanım ödünç-verme ilişkisinin gerekli koşulları olduğu halde, hiç bir ilişkisi yoktur. Onun biricik işlevi sermayesini ödünç vermek ve belli bir dönem sonunda faiziyle birlikte geri almaktır. Kısacası onun işlevi hukuksal bir işlemle birlikte sona erer. İşte şirketin hisse sahibi de böyle düpedüz bir para kapitalisti olarak işlev görür" (Hilferding, 1995, 171). Anonim şirket, E.Mandel'in belirttiği gibi kapitalizmde büyük miktarda para-rezervlerinin kendini para-sermayesine dönü,ştürerek toplumsal olarak üretilmiş toplam artık-değerin bölüşümüne katılma eğilimine olanak sağladığı ölçüde kabul görmüştür. Anonim şirketlerin varlığı bir yandan sermayenin merkezileşmesine yol açarken, diğer yandan endüstri sermayesinin, para-sermayesinin bir kısmını içine alacak şekilde genişleme eğilimini hızlandırır. Gerçekleşen bu olgunun iki önemli sonucu vardır; (i)-endüstri-sermayesinin hisse senedi çıkartması, bu sermayenin toplam döngüsü içinde endüstriyel-sermayenin para-sermayesini içine alacak şekilde genişlemesine neden olur. Bunun daha somut sonucu ise endüstri-sermayesinin finansal dolaşım üzerinde kontrolünün artmasıdır. (ii)diğer yandan endüstriyel-sermayenin kendini temsil eden varlıklarını hisseler olarak piyasay~.,,ürmesi, özünde mülkiyetin ve en önemlisi üretken sermayenin gelecekteki yaratacağı değederin parasanaşması ve finansal-dolaşım içine katılması anlamına gelmekte. Parasaliaşma endüstri-sermayesi için yukarıda sağlanan avantajların, yanı sıra bir de dezavantajın ortaya çıkmasına neden olmuştur. Dezavantaj, endüstri-sermayesiqin finansalsermaye dolaşımı üzerinde kontrol gücünü, banka-sermayesi karşısında kaybetmesictir. Her iki değişkeni tanımlayan olgu, sermayenin merkezileşmesi sürecinde, bireysel sermayelerin sermayenin farklı biçimlerini içine alacak şekilde genişlemesidir. VI. Hegemonik Bir Güç Olarak Finans-Kapital 15. Bu aşamada finans-kapital kavramını sermaye kesimi içinde bir koalisyon bir hegemonik güç olarak ele alan düşüncelere geçebiliriz. Finans-kapital sorununu ilk olarak ele alan R.Hilferding analizinde, özellikle banka-sermayesinin endüstri-sermayesi üzerinde egemenliği anlamında sorunu ele almıştır. Hilferding'e göre; "Banka-sermayesi ile üretken

172 Fuat ERCAN sermaye arası ilişkiler, bir yandan karteller ve tröstler oluşturarak "serbest rekabetin rafa kaldırılmasına" neden olurken, diğer yandan da, banka sermayesiyle sanayi sermayesi arasında giderek pekişen içli dışlı ilişkiler sonuçta sermaye finans kapital biçimine "yani sermayenin en olgun ve en soyut görünümüne" bürünür (Hilferding, 1995: 47). R.Hilferding finans-kapital olgusunu böylece, yukarıda kısaca verrneğe çalıştığımız, "sermayenin merkezileşme ve yoğunlaşma" eğilimlerine bağlamıştır. Hilferding, banka ve endüstri sermayeleri arasındaki ilişkiyi ele alırken, aslında finans-kapital kavramını daha çok banka-sermayesinin belirleyici olduğu bir süreç olarak tanımlamakta. Finans-kapital kavramının detaylı olarak ele alındığı ı4.bölümde Hilferding, ekonomik eğilimi belirleyen temel değişkenin banka sisteminin gelişmesi ve yoğunlaşması olduğunu belirtmiştir. Bankaların sermaye olarak paranın büyük bir kısmını elinde tutmaları, bu anlamda kredi ilişkilerinde güç elde ederken, bu güçleri yarattıkları hayali para/sermayeye bağlı olarak daha da artmakta. Özellikle "bankaların yeni hisse senedi ve tahvil çıkarılması ve satılmasında oynarlıkları stratejik roller nedeniyle, anonim şirketlerin kuruluşunda önemli rol oynamaları bankaları daha da önemli kılmakta" (Swezzy, ı975:40). Hilferding, bankalar ile anonim şirketler arasında yakın bağ kurduğu gibi, finans-kapitalin de anonim şirketin gelişmesine paralel bir gelişme gösterdiğini belirtir. Anonim şirketin gelişimi ile bankalar arasındaki ilişki, bu anlamda oldukça önemli olmakta. Yukarıda vurguladığırniz anlamda, hisseli şirketlerin gelişimi ile birlikte endüstriyel sermayenin varoluşu büyük ölçüde parasallaşır ve parasallaşan mülkiyet yapısı, banka sistemi ile ilişkiye girmesi bir dizi dinamiğin varlığına neden olur. Hilferdingein vurguladı ğı anlamda, finanskapital yani banka-sermayesinin endüstri sermayesi üzerindeki belirleyiciliği, özünde "mülkiyet ilişkilerinin sonucudur" (Hilferding, ı98ı: 225, vurgu bana ait). Mülkiyet ilişkilerinin gelişmesinin temelinde ise, banka ile endüstri arasındaki ilişkiler yatmakta; "banka anonim şirkete verebileceği krediden sadece daha fazlasını vermekle kalmaz, aynı zamanda parasal sermayesinin bir bölümünü kısa veya uzun süreli olarak hisse senedine yatırabilir. Kısacası anonim şirketleri, bankanın sürekli çıkarı haline gelir. Banka, bir yandan kredinin yerinde kullanılmasını sağlamak için şirketi yakından kontrol ederken, öte yandan tüm kazanç getiricimali işlemleri kendisine kotarmak için, şirkete verdiği miktarda egemen olmak zorundadır... Hisse senedi sahipliği, bankaya kendisinin temsil edilmesine başlangıçta karşı çıkan şirketlere nüfus etme olanağı sağlamaktadır" (Hilferding, ı995: ı95). Hilferding'e göre sonuçta, "endüstrinin kullandığı sermayenin büyük bir kısmı zamanla endüstri sahibinin sahip olmadığı sermayeye" dönüşür. Sonuç olarak Hilferding "banka sermayesi olarak tanımladığı para biçimindeki sermayenin endüstri sermayesine dönüştüğünü" belirttikten sonra, dönüşen bu sermayeyi finans kapital olarak kavramlaştırmıştır Sermayenin finans kapital aşamasında, "endüstri artan oranlarda bankasermayesine bağlı hale gelir" (Hilferding, ı 98 ı: 225). Hilferding analizlerini daha da genelleştirerek, günümüz ekonomilerini de anlamamızı kolaylaştıracak önemli bir vurgu

EKONOMİK YAKLAŞlM 173 yapmıştır; "Kapitalistler, bir çoğunun söyleyecek bir şeyinin olmayacağı doğrultuda bir. toplum ortaya çıkarırlar. Üretken sermaye üzerindeki gerçek kontrol, bunun ancak bir kısmına sahip olanlara aittir" (Hilferding'ten aktaran Swezzy, 1975: 36). Hilferding 'in çalışmasından büyük ölçüde etkilenen V.İ.İ.Lenin Kapitalizmin En Yüksek Aşaması; Emperyalizm adlı çalışmasında, Hilferding'i izleyerek bankaların önemleri üzerinde yoğunlaşır. Lenin'e göre bankalar ilk etapta sadece aracı olarak işlev görmelerine rağmen, zamanla bu mütevazı konumundan kurtularak önemli birer kuruma dönüşmüşlerdir. Lenin analizinde, Hilferding' e göre daha abartılı bir vurgu yapar; "... bankalar mütevazı aracılar olmaktan çıkıp belli bir ülkenin ve birçok ülkedeki bütün kapitalistlerin ve küçük işadamlarının parasal sermayesinin hemen hemen tamamını ve üretim araçlarının ve hammadde kaynaklarının büyük kısmını emirlerinde bulunduran kudretli tekeller haline gelirler" (Lenin, 1979: 42). Lenin, bankaların etkinliğine ilişkin süreci, somut işleyen bir süreç olarak analiz eder: "... bankacılık ilişkileri, cari hesapları tutma ve başka mali işlemleri yapma yoluyla önce çeşitli kapitalistlerin mali durumlarını tam ve doğru olarak öğrenmek, sonra da kredileri daraltarak veya genişleterek, kolaylaştırarak veya zorlaştırarak onları denetlemek, etkilemek, ve nihayet onların kaderini tam anlamıyla belirlemek, gelirlerini belirlemek, onları sermayeden yoksun bırakmak ya da sermayelerini hızla ve çok büyük ölçülerde artırmalarına izin vermek imkanını elde ederler" (Lenin, 1979: 48). Lenin, Hilferding'in 1917 yılında yaptığı vurguyu tekrarlar; ".. böylece 20.yüzyıl, eski kapitalizmin yerini yenisinin, genel olarak sermaye egemenliğinin yerini mali sermaye (finans kapital) egemenliğinin aldığı dönüm noktasını oluşturur" (Lenin, 1979: 62). Lenin de her ne kadar dönemi tanımlayıcı özellik olarak finans-kapital kavramını kullansa da, kendi kullandığı finans-kapital kavramının Hilferding'in kavramından farklı olduğunu işaret eder. Fark, Lenin'e göre finans-kapitale neden olan dinamiklere yapılan vurgudadır. Lenin, Hilferding'in "üretimin ve sermayenin artan yoğunlaşması" olgusundan hareket etmediğini belirtmiştir (Lenin, 1979: 42). Yukarıda Hilferding'den yaptığımız alıntılar, Lenin'in bu konuda Hilferding'e karşı haksızlık yaptığını göst~rir niteliktedir11. Lenin kendi finans-kapital tanımını her ne kadar üretimin yoğunlaşması, bundan tekellerin doğması, bankaların sanayi ile birleşip kaynaşması veya iç içe geçmesi, mali sermayenin doğuşunun tarihi ve <<mali sermayenin>> teriminin iç~riği "budur diyorsa da, çalışmasının ilerleyen bölümlerinde banka-sermayesi ile sanayi sermayesi ilişkisinin birincinin ikinci üzerinde mutlak belirlediği bir ilişki biçimi olarak ele almıştır. Gary.P.Green'in detaylı çalışmasında belirttiği gibi, Hilferding ve Lenin'in finanskapital tanımlan özde bankaların kontrolü üzerinde yoğunlaşmaları açısından birbirleri ile kesişen bir teorik çerçeveyi paylaşmaktadırlar (Green, 1987: 19). İki düşünür açısından esas belirleyici olan ayrışma, finans-kapitali sermayenin birikim sürecinde sermayenin farklı işlevleri içerecek şekilde örgütlenmesi yönündeki Lenin'in imaları olmasına rağmen, bu imalar sistemati?:e olmadığı için, bunlar iki yazarı ayırt edici nitelikler olarak ele alınamaz.

EKONOMİK YAKLAŞlM 175 olma ya da ban!.<:a sermayesine sahip olma şeklinde gerçekleşmemekte, tam tersine farklı bireysel sermayeler, birikim miktarı ölçüsünde sermayenin diğer işlevlerini içine alacak şekilde bir yapıya dönüşmektedir. Bu konuda J.P.Delilez'in yaptığı yorum çok anlamlıdır; "... dev girişimler ilk önce oto-finansmanı kullanarak büyümelerini sağlamaya yöneiirler. Fakat gerçek sermaye birikimi ve para-sermaye hareketi arasındaki ilişkiler, onları bir mali politikaya sahip olmaya ve soyut sermayenin genel hareketine katılmaya götürür... Sanayi grupları, para-sermaye payının bir kısmıyla yaşayan banka şebekesini bundan mahrum ederek, kendilerine özgü uzmanlaşmış finansman organlarını oluştururlar" (Dellilez, 1976: 63). Bu anlamda finans-kapitalin özünü, sermaye birikiminin tarihsel gelişim sürecinde "üretken sermaye ve para sermaye arasındaki sıkı, fakat gerilimli, çelişkili ilişkide aramak gerekiyor. Bu ilişki, çelişkili bir süreci içerir, finans-kapital bir yandan sermayeler arası işlevsel farklılaşmayı artırırken, diğer yandan bireysel sermayeterin farklı işlevleri kendi içinde toplama eğilimine girer. Diğer bir anlatımla, finans-kapital, sermaye birikim sürecinin ritimlerine bağlanır (Harvey, 1984: 319) ve içsel olarak sermayenin parçalanma ve bütünleşme eğilimleri içinde somut çehresi oluşur (Caroll, 1989: 84). Bu ayrım, özellikle 1970'1erin dünyasının analiz için özel bir önem taşır. Üretken sermaye karşısına para-sermayesi ya da banka sermayesini çıkarmak, üretken sermaye sahiplerinin banka-sermayesi karşısında olumlamak yönündeki eğilim, eksik bir kavramiaştırmanın ürünüdür. Hilferding, her ne kadar analizinde açıkça sorunun mülkiyet ilişkileri ve mülkiyetin merkezileşmesi olarak belirtmişse de, analizine devam ederken parasermayesi ile banka sermayesi arasındaki ayrıma ısrarla bağlı kalmıştır. Burada tarihsel bir süreç ve bu sürece ilişkin gerçeklik, yani banka-sermayesinin ilk etapta farklı bireysel sermaye sahipliği doğrultusunda gerçekleştiği ve belirli bir aşamada bunun endüstriyelsermaye ile ilişkiye girdiği düşünülecek olunursa finans-kapital kavramlaştırılması daha gerçekçi bir boyuta taşınmış olur. Bu tarihsel süreç ise, bize sermayenin farklı kesimlerinin finansal dolaşım üzerindeki kontrolünü tanımlamamızı kolaylaştıracaktır. Yani finansalkapital olarak bireysel-sermayeler arası koalisyondan, ya da bireysel sermayelerin sermayenin farklı aşamalarını içerecek şekilde hegemonik kontrolünden bahsetmemiz mümkün olacaktır. Fakat burada esas belirleyici olan, sosyal sermayenin toplam döngüsü içinde (bazı) bireysel sermayelerin rekabet koşullarını arkada bırakarak, kendi varoluş koşullarını sağlamlaştırması yani birikimin yoğunluğu ölçüsünde işlevsel farklılaşmayı bireysel sermaye olarak kendi içinde gerçekleştirmesidir. Bu vurgu beraberinde bizi finanskapitali yeniden tanımlamaya, öze ilişkin bir tanımlamaya götürmekte. H.Oveerbek "Finance Capital and The Crisis in Britain" adlı çalışmasında böyle bir tanımlamayı destekleyecek veriler sunmakta. Bu veriler ışığında, finans kapitali; "tekelleşme ve uluslararasılaşma koşulları altında para-sermayesi, üretken-sermaye ve ticari sermayenin döngüsünün entegrasyonu" olarak tanımlamıştır. Entegrasyon süreci, bireysel sermayeler arasında bir dizi içsel ilişki ve bağlantıların kurulması anlamına gelmekte (Overbeek, 1980:

176 Fuat ERCAN 102)13. H.Overbeek haklı olarak, sermaye döngülerinin bütünleşmesinin süreklilik gösteren yapısal bir özellik olduğunu belirtir. Yapısal bir özellik olarak sermayenin toplam sosyal döngüsündeki bütünleşme eğilimleri, bireysel sermayeler arasında bir ilişkiler ağı oluşturur. Bu ilişkileri dört başlı altında toplayabiliriz; 1.finansal(hisselerin sahipliği; uzun-dönem kredi ve tahvil; kısa dönem krediler); 2.hizmeller(ele-geçirme ve birleşmelere ilişkin öğütler;diğer firmalar için portföy yatırımlarının yönetilmesi); 3.kurumsal( içsel ilişkilerin yönetimi); 4.enformal(enformal düzenlemeler patrimonial bağlantılar). H.Overbeek bu vurgulardan sonra, yukarıda sıralanan ilişkilerin bir bütün olarak geliştiğini ve fakat tarihsel ve yasal şartlara bağlı olarak farklı ilişkilerin farklı ülkelerde daha belirleyici olduğunu belirtmiştir. kurumsal ilişkilerin ilk etapta belirleyici olduğunu, Örnek olarak Almanya ve Amerika'da finansal ve buna karşılık, İngiltere'de ise hizmet ve enformal ilişkilerin belirleyici olduğunu vurgulamıştır (Overbeek, 1980: 103). Sermayelerin farklı döngülerinin bütünleşmesi ve buna bağlı olarak bireysel sem1ayeler arası içsel bağlantıların artması anlamında finans-kapital tanımı, bir yandan yukarıda vurguladığımız anlamda finansal döngüyü tanımlayan ilişkilerde belirleyici olan sermayenin diğer sermayeler üzerinde hegemonya kurması, diğer yandan da senn::ıve birikim sürecinde bu hegemonik gücün zaman içinde farklıtaşarak kendini açığa çıkardığı, sermayeler arası yeni ilişkileri ve organizasyonları anlamamızı kolaylaştırır. Kavram, bu özellikleriyle bize ekonomik ilişkilerin günümüzdeki farklılaşan biçimlerini anlamamız için daha zengin bir çerçeve sunmakta. Böyle bir çerçeve ise, yukanda anlamlı belirttiğimiz. olduğunu koalisyon ya da hegemonik kontrolün özünde sermaye birikim süreci ile sermayenin merkezileşme eğilimlerinin kesiştiği ve özellikle sermaye birikim koşullarının belirlediği somut süreçlerde kimlik kazandığı gerçeğini açığa çıkartır. VII-1970'lerde Dünya Kapitalizmi ve Finansal Kapitalin Belirleyiciliği 16.1970'1erle birlikte yapısal değişken olarak tanımladığımız sermayenin toplam döngüsünü tanımlayan yoğun sermaye birikim biçiminin, aşın-sermaye birikim nedeniyle krize girmesi, beraberinde serıneyenin toplam döngüsündeki işlevlerine bağlı olarak, para ve,,üretken sermaye arasındaki ilişkilerin değişmesine neden olmuşturl 4. Bu dönem içinde finansal firmalarla, finansal olmayan firmalar arasındaki ilişkilerde önemli denecek bir dönüşüm başlamış ve bireysel sermayeterin ayakta kalma şartı parasal sermayeye ulaşma ve onu kontrol etmesine bağlı hale gelmiştir. Parasal sermayenin bir anda belirleyici olmasının nedeni, aslında sermaye birikiminin belirli bir biçiminin olgunlaşmasının doğal sonucudur. Yoğun sermaye birikiminin 1970'lerde krize girmesinin temelinde, değerin meta biçimi