T.C. MALTEPE ÜNİVERSİTESİ İKTİSADİ VE İDARİ BİLİMLER FAKÜLTESİ EKONOMİK, TOPLUMSAL VE SİYASAL ANALİZ DERGİSİ



Benzer belgeler
T.C. MALTEPE ÜNİVERSİTESİ İKTİSADİ VE İDARİ BİLİMLER FAKÜLTESİ EKONOMİK, TOPLUMSAL VE SİYASAL ANALİZ DERGİSİ

ÇALIŞMA EKONOMİSİ II

T.C. MALTEPE ÜNİVERSİTESİ İKTİSADİ VE İDARİ BİLİMLER FAKÜLTESİ EKONOMİK, TOPLUMSAL VE SİYASAL ANALİZ DERGİSİ

Kırsal Alan ve Özellikleri, Kırsal Kalkınmanın Tanımı ve Önemi. Doç.Dr.Tufan BAL

Türkiye Nüfusunun Yapısal Özellikleri Nüfus; 1- Nüfusun Yaş Gruplarına Göre Dağılımı Genç (Çocuk) Nüfus ( 0-14 yaş )

İşgücü Piyasasında Gelişmeler: Döneminde Kadınlar ve Erkeklerin İstihdamı ve İşsizliği Ne Yönde Değişti? 1

EVLET PLANLAMA ÖRGÜTÜ EKİM 2011 HANEHALKI İŞGÜCÜ ANKETİ SONUÇLARI

DEĞERLENDİRME NOTU: Mehmet Buğra AHLATCI Mevlana Kalkınma Ajansı, Araştırma Etüt ve Planlama Birimi Uzmanı, Sosyolog

Türkiye de işsizler artık daha yaşlı

EVLET PLANLAMA ÖRGÜTÜ EKİM 2008 HANEHALKI İŞGÜCÜ ANKETİ SONUÇLARI

1844 te kimlik belgesi vermek amacıyla sayım yapılmıştır. Bu dönemde Anadolu da nüfus yaklaşık 10 milyondur.

EVLET PLANLAMA ÖRGÜTÜ EKİM 2006 HANEHALKI İŞGÜCÜ ANKETİ SONUÇLARI

EVLET PLANLAMA ÖRGÜTÜ EKİM 2007 HANEHALKI İŞGÜCÜ ANKETİ SONUÇLARI

EVLET PLANLAMA ÖRGÜTÜ EKİM 2010 HANEHALKI İŞGÜCÜ ANKETİ SONUÇLARI

EVLET PLANLAMA ÖRGÜTÜ EKİM 2016 HANEHALKI İŞGÜCÜ ANKETİ SONUÇLARI

EKONOMİ POLİTİKALARI GENEL BAŞKAN YARDIMCILIĞI Nisan 2014, No: 90

EVLET PLANLAMA ÖRGÜTÜ EKİM 2014 HANEHALKI İŞGÜCÜ ANKETİ SONUÇLARI

EVLET PLANLAMA ÖRGÜTÜ EKİM 2012 HANEHALKI İŞGÜCÜ ANKETİ SONUÇLARI

EVLET PLANLAMA ÖRGÜTÜ EKİM 2005 HANEHALKI İŞGÜCÜ ANKETİ

EVLET PLANLAMA ÖRGÜTÜ EKİM 2017 HANEHALKI İŞGÜCÜ ANKETİ SONUÇLARI

EVLET PLANLAMA ÖRGÜTÜ EKİM 2009 HANEHALKI İŞGÜCÜ ANKETİ SONUÇLARI

EVLET PLANLAMA ÖRGÜTÜ EKİM 2015 HANEHALKI İŞGÜCÜ ANKETİ SONUÇLARI

EVLET PLANLAMA ÖRGÜTÜ EKİM 2013 HANEHALKI İŞGÜCÜ ANKETİ SONUÇLARI

Türkiye de Kentleşme

EVLET PLANLAMA ÖRGÜTÜ 2006 NÜFUS VE KONUT SAYIM SONUÇLARINA GÖRE REVİZE EDİLMİŞ EKİM 2004 HANEHALKI İŞGÜCÜ ANKETİ SONUÇLARI.

BİRİNCİ BÖLÜM: KALKINMA VE AZGELİŞMİŞLİK...

YÖNT 101 İŞLETMEYE GİRİŞ I

C.Can Aktan (ed), Yoksullukla Mücadele Stratejileri, Ankara: Hak-İş Konfederasyonu Yayını, 2002.

Sanayi Devriminin Toplumsal Etkileri

ŞEHİR YÖNETİMİ Şubat 2018

Mevsimlik Çalışma Arttı, İşsizlik Azaldı: Nisan, Mayıs, Haziran Dönemi

tepav Nisan2011 N DEĞERLENDİRMENOTU 2008 Krizinin Kadın ve Erkek İşgücüne Etkileri Türkiye Ekonomi Politikaları Araştırma Vakfı

Tarımsal Gelir Politikası/Amaç

Doğu ATEŞ ADRESE DAYALI NÜFUS KAYIT SİSTEMİ 2007 NÜFUS SAYIMI SONUÇLARI HAKKINDA İLK YORUMLAR

Türkiye nin Nüfus Özellikleri ve Dağılışı

BÖLGE VE NÜFUSUN GENEL DURUMU. Doç.Dr.Tufan BAL

Maliye Bakanı Sayın Mehmet Şimşek in Konuşma Metni

BU YIL ULUSLARARASI KOOPERATİFLER YILI!

TÜRKIYE NİN MEVCUT ENERJİ DURUMU

Tablo 1. Seçilen Ülkeler için Yıllar İtibariyle Hizmetler Sektörü İthalat ve İhracatı (cari fiyatlarla Toplam Hizmetler, cari döviz kuru milyon $)

MAKROİKTİSAT (İKT209)

DR. BEŞİR KOÇ KALKINMA

ALAN ARAŞTIRMASI II. Oda Raporu

SOSYAL POLİTİKA II KISA ÖZET KOLAYAOF

HOLLANDA ÜLKE RAPORU

Nüfus ve Kalkınma İlişkisi: Türkiye (TÜİK'in Yeni Nüfus Projeksiyonları Işığında)

Çalışma Hayatının İki Büyük Korkusu: İşsizlik ve İş Güvencesizliği Two Big Fear of Working Life: Unemployment and Job Insecurity

TRC2 BÖLGESİ NDE İŞSİZLİK ORANI ÜZERİNE BİR DEĞERLENDİRME

KRONOLOJİK YAŞ NEDİR?

DERS VI-VII Nüfus Artışı Küresel Isınma

İşsizlik ve İstihdam Raporu-Aralık 2017 İŞSİZLİK VE İSTİHDAM RAPORU- AĞUSTOS 2018 MEVSİM ETKİLERİNDEN ARINDIRILMIŞ İŞSİZLİK ARTTI, İSTİHDAM DÜŞTÜ

10İşgücü Labour Force

NÜFUSUN YAŞ GRUPLARINA DAĞILIMI

İşsizlik ve İstihdam Raporu-Eylül 2016

İŞGÜCÜ VE İSTİHDAM Demografik Fırsat Penceresi

Ekonomik Rapor Kaynak: TÜİK. Grafik 92. Yıllara göre Doğuşta Beklenen Yaşam Süresi. Türkiye Odalar ve Borsalar Birliği /

2013 Türkiye Nüfus ve Sağlık Araştırması

MESLEKİ EĞİTİM, SANAYİ VE YÜKSEK TEKNOLOJİ

Aksaray Üniversitesi Jeodezi ve Fotogrametri Mühendisliği Bölümü

Türkiye de Kadın İşgücünün Durumu: Kocaeli Örneği

Biyosistem Mühendisliğine Giriş

EĞİTİMİN EKONOMİKTEMELLERİ. 6. Bölüm Eğitim Bilimine Giriş GÜLENAZ SELÇUK- CİHAN ÇAKMAK-GÜRSEL AKYEL

Kadınların Ġstihdama Katılımı ve YaĢanan Sorunlar

ULUSAL ÖLÇEKTE GELIŞME STRATEJISINDE TRC 2 BÖLGESI NASIL TANIMLANIYOR?

İZMİR TİCARET ODASI EKONOMİK KALKINMA VE İŞBİRLİĞİ ÖRGÜTÜ (OECD) TÜRKİYE EKONOMİK TAHMİN ÖZETİ 2017 RAPORU DEĞERLENDİRMESİ

Eğitimin Ekonomik Temelleri

1980'den Günümüze Türkiye ve İstanbul'da İstihdam

TOPLUM TANILAMA SÜRECİ. Prof. Dr. Ayfer TEZEL

DOĞA - İNSAN İLİŞKİLERİ VE ÇEVRE SORUNLARININ NEDENLERİ DERS 3

1. SOSYAL SERMAYE 1. (1) (2) 2. (3). (4) 3. (5) (6) 4.

GENEL SOSYOEKONOMİK GÖRÜNÜM

TÜRKİYE ODALAR VE BORSALAR BİRLİĞİ

AYLIK İSTİHDAM DEĞERLENDİRMELERİ

İşsizlik ve İstihdam Raporu-Ağustos 2016

ÜZERĠNE BĠR DEĞERLENDĠRME

2005 YILI İLERLEME RAPORU VE KATILIM ORTAKLIĞI BELGESİNİN KOPENHAG EKONOMİK KRİTERLERİ ÇERÇEVESİNDE ÖN DEĞERLENDİRMESİ

İSTİHDAM VE İŞGÜCÜ PİYASASI RAPORU

ORTA VADELİ PROGRAM ( ) 8 Ekim 2014

T.C. Kalkınma Bakanlığı

TARIM DIŞI İŞSİZLİK ARTIŞTA (Temmuz Ağustos - Eylül)

EKONOMİK GELİŞMELER Kasım

İŞSİZLİK BÜYÜK ÖLÇÜDE ERKEKLERDE YAŞANAN İŞGÜCÜ ARTIŞI İLE İSTİHDAM KAYIPLARINDAN KAYNAKLANIYOR

2018 / 2019 EĞİTİM - ÖĞRETİM YILI DESTEKLEME VE YETİŞTİRME KURSLARI 11. SINIF COĞRAFYA DERSİ YILLIK PLAN ÖRNEĞİ

Yeniden Yapılanma Süreci Dönüşüm Süreci

ĐSTĐHDAM AÇISINDAN ĐLK 250 Prof. Dr. Şükrü Kızılot Gazi Üniversitesi Arş.Gör.Özgür Şahan Gazi Üniversitesi

AB 2020 Stratejisi ve Türk Eğitim Politikasına Yansımaları

Doğu ve Batı Mekânsal Tasarım Sürecinin Aktif Yaşlanma Açısından Ele Alınışı

TRB2 BÖLGESİ MEVCUT DURUM ANALİZİ. NÜFUS ve KENTLEŞME

Nüfus Yaşlanması ve Yaşlılığın Finansmanı

Özet Değerlendirme 1

Nitekim işsizlik, ülkemizin çözümlenemeyen sorunları arasında baş sırada yer alıyor.

İŞSİZLİK VE İSTİHDAM RAPORU

Sosyal Güvenlik (Emeklilik) Sistemine Bakış

2002 HANEHALKI BÜTÇE ANKETİ: GELİR DAĞILIMI VE TÜKETİM HARCAMALARINA İLİŞKİN SONUÇLARIN DEĞERLENDİRİLMESİ

Ekonomi II. 24.Ekonomik Büyüme ve Ekonomik Kalkınma. Doç.Dr.Tufan BAL

Toplumlar için bilginin önemi

1960 ile 2012 arasında ortalama yıllık büyüme oranı yüzde 4,5 olarak gerçekleşmiştir.

MEDYA EKONOMİSİ VE İŞLETMECİLİĞİ

KRİZ İŞSİZ BIRAKIYOR

TÜRKİYE ODALAR VE BORSALAR BİRLİĞİ

Transkript:

2014 / 2

T.C. MALTEPE ÜNİVERSİTESİ İKTİSADİ VE İDARİ BİLİMLER FAKÜLTESİ EKONOMİK, TOPLUMSAL VE SİYASAL ANALİZ DERGİSİ İmtİyaz Sahİbİ Genel Yayın Yönetmenİ EDİTÖR : Prof. Dr. Şahin KARASAR : Prof. Dr. Nazif GÜRDOĞAN : Yrd. Doç. Dr. Burak KÜÇÜK Yayın Kurulu : Prof. Dr. Nazif Gürdoğan Prof. Dr. Dinç Alada Prof. Dr. Süleyman Seyfi Öğün Prof. Dr. Sadettin Özen Prof. Dr. Ergül Han Yayın Kurulu Sekreteri : Canan Ayar Danışma ve Hakem Kurulu : Prof. Dr. Ali Rıza ABAY Yalova Üniversitesi Prof. Dr. Mustafa ACAR Aksaray Üniversitesi Prof. Dr. Melek AKGÜN Sakarya Üniversitesi Prof. Dr. Betül ÇOTUKSÖKEN Maltepe Üniversitesi Prof. Dr. Mustafa DİLBER Fatih Üniversitesi Prof. Dr. Bülent DURMUŞOĞLU İstanbul Teknik Üniversitesi Prof. Dr. Ercan EREN Yıldız Teknik Üniversitesi Prof. Dr. Yavuz GÜNALAY Bahçeşehir Üniversitesi Prof. Dr. Emine KILAVUZ Nuh Naci Yazgan Üniversitesi

Prof. Dr. Hüseyin İNCE Gebze Yüksek Teknoloji Enstitüsü Prof. Dr. Niyazi KARASAR Maltepe Üniversitesi Prof. Dr. Halit KESKİN Gebze Yüksek Teknoloji Enstitüsü Prof. Dr. Mehmet MARANGOZ Muğla Üniversitesi Prof. Dr. Sedat MURAT İstanbul Üniversitesi Prof. Dr. Cemil OKTAY Yeditepe Üniversitesi Prof. Dr. Ali Yaşar SARIBAY Uludağ Üniversitesi Prof. Dr. Mehmet TÜRKAY Marmara Üniversitesi Prof. Dr. Cavide UYARGİL İstanbul Üniversitesi Doç. Dr. Sinan ALÇIN İstanbul Kültür Üniversitesi Doç. Dr. Nihat KAYA Gebze Yüksek Teknoloji Enstitüsü Doç. Dr. Ramazan KAYNAK Gebze Yüksek Teknoloji Enstitüsü Doç. Dr. Özalp VAYVAY Marmara Üniversitesi Yrd. Doç. Dr. Zeynep AKIN Maltepe Üniversitesi Yrd. Doç. Dr. İdris AKKUZU Maltepe Üniversitesi Yrd. Doç. Dr. Levent AKSOY Maltepe Üniversitesi Yrd. Doç. Dr. Gonca ATICI Maltepe Üniversitesi Yrd. Doç. Dr. Ebru Beyza BAYARÇELİK Gelişim Üniversitesi

Yrd. Doç. Dr. Çiğdem BOZ Gaziantep Üniversitesi Yrd. Doç. Dr. Funda H. DEMİRBİLEK Maltepe Üniversitesi Yrd. Doç. Dr. Tolga DURSUN Maltepe Üniversitesi Yrd. Doç. Dr. Fulya EREKER Maltepe Üniversitesi Yrd. Doç. Dr. Funda KARADENİZ Maltepe Üniversitesi Yrd. Doç. Dr. Kader OSKAYBAŞ Maltepe Üniversitesi Yrd. Doç. Dr. Cangül ÖRNEK Maltepe Üniversitesi Yrd. Doç. Dr. Deniz ÖZBAY Maltepe Üniversitesi Yrd. Doç. Dr. Utku ÖZER Maltepe Üniversitesi Yrd. Doç. Dr. Mürşide ÖZGELDİ Maltepe Üniversitesi Yrd. Doç. Dr. Fulya TAŞEL Maltepe Üniversitesi Yrd. Doç. Dr. Hamit VANLI Maltepe Üniversitesi BASKI ve TASARIM : Ege Reklam Basım Sanatları San. Tic. Ltd. Şti. Esatpaşa Mh. Ziyapaşa Cd. No:4 34704 - Ataşehir / İSTANBUL Tel: 0216 470 44 70 www.egebasim.com.tr Matbaa Sertifika No:12468 YAZIŞMA ADRESİ : Maltepe Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi Marmara Eğitim Köyü 34857 Maltepe/İstanbul E-MAIL : analiz@maltepe.edu.tr ISSN : 1303-0496

İÇİNDEKİLER Göç ve Kentleşmenin İşgücüne Etkileri... 11 Ahmet Mithat KİZİROĞLU Türkiye den Yapılan Uluslararası Lojistik Faaliyetler Açısından Gümrük İşlemlerinin Değerlendirilmesi... 49 Burak KÜÇÜK ve Mehmet TANYAŞ Why Silicon Valley Works... 63 Melih ONVURAL ve Raif ONVURAL Testing The Money Demand Function And Income or The Lucas Critique: The Case of Turkey... 73 Utku ALTUNÖZ Elektrik Dağıtım Şebekesi Afet Planlaması İlkeleri... 85 Mehmet TANYAŞ, Levent AKSOY, Hüsnü DÖKMECİ, Yavuz GÜNALAY ve Burak KÜÇÜK

MALTEPE ÜNİVERSİTESİ İKTİSADİ VE İDARİ BİLİMLER FAKÜLTESİ EKONOMİK, TOPLUMSAL ve SİYASAL ANALİZ DERGİSİ Maltepe Üniveristesi İİBF Ekonomik, Toplumsal ve Siyasal Analiz Dergisi, Maltepe Üniversitesi nce yılda iki kez yayımlanan hakemli bir dergidir. Dergimizde tüm sosyal bilim dallarında makaleler yayımlanmaktadır. Dergide yayımlanmak üzere gönderilen yazılar, belirtilen kurallara uygun olarak hazırlanmalıdır. Dergide yayımlanan makalelerde görüşler yazarlara ait olup, dergimizi bağlamaz. Dergimizde yer alan makalelerden kaynak gösterilerek aktarma ve alıntı yapılabilir. Editör Yrd. Doç. Dr. Burak KÜÇÜK

Göç ve Kentleşmenin İşgücüne Etkileri Ahmet Mithat KİZİROĞLU 1 ÖZET Geçmişi insanlık tarihi kadar eskilere dayanan göçler, toplumların yaşadıkları mekânlar ile ekonomik, sosyal ve kültürel yapılarını da değiştirmektedir. Genellikle endüstriyel büyümenin beraberinde getirdiği ilave işgücü talebi ve göçlerin doğal bir sonucu olarak sonucunda ortaya çıkan kentleşme, kent sayısını arttıran, kentleri büyüten, toplumda örgütlenme, işbölümü, uzmanlaşma yaratan, insan davranış ve ilişkilerini değiştiren bir nüfus birikim sürecidir. Nüfusun ekonomik faaliyetlere katılan kısmını ifade eden işgücü ise nüfus, işgücüne katılma oranı, istihdam düzeyi, işgücünün yıllık çalışma saatleri toplamı, gizli işsizlik oranı, işgücünün niteliği, etkinliği ve yapısı gibi faktörlere bağlı olarak değişebilmektedir. Göçler çoğunlukla gelişmekte olan ve hızlı kentleşen ülkelerde görülmekte, bu ülkelerde imkânları fazla olduğu düşünülen kentlere doğru hızlı bir göç gerçekleşmektedir. Çekiciliğine kapılarak iş bulmak umuduyla kentlere göç eden nüfus, tarımsal işgücü yapısından sanayi ve ticarete dayalı kentsel bir işgücü yapısına geçmekte, genellikle marjinal işlerde ve kayıt dışı sektörlerde çalışmak durumunda kalmaktadır. Göç ve kentleşme, kentlere akın eden işgücünün arz ettiği emeğe karşı yeterince talep oluşturamayan yerlerde işsizliğin kente taşınmasına, yoksullaşmaya, gelir dağılımında adaletsizliğe, eğitimin maddi getirilerinin azalmasına ve emeğin özellikle kayıt dışı sektörde yaygınlaşmasına neden olmakta, kayıt dışı istihdam ise göçün devamlılığını sağlamaktadır. Anahtar Kelimeler: Göç, kentleşme, işgücü, nüfus, işgücüne katılma oranı. 1 Yrd. Doç. Dr. Maltepe Üniversitesi, MYO, Finans, Bankacılık ve Sigortacılık Bölümü, ahmetkiziroglu@maltepe.edu.tr 11

Ekonomik, Toplumsal ve Siyasal Analiz Dergisi Abstract EFFECTS OF IMMIGRATION AND URBANIZATION ON LABOUR The history of immigrations that goes back as old as human history have changed economic, social and cultural structures of societies as well as the places they have lived in. Urbanization is the result of the demand for additional labor and the immigrations that have been usually brought about by industrial growth, and is a process of population growth that increases the number of cities, grows cities, creates organization, division of labor and specialization in a society, and changes human behavior and relationships. Labor force representing the part of the population participating in economic activities may vary depending on the factors such as population, labor force participation rate, employment level, sum of annual working hours, hidden unemployment rate, and labor force quality, effectiveness and structure. Immigrations are often seen in developing and rapidly urbanizing countries, in these countries immigration rapidly takes place to the cities that are thought to have more opportunities. Population, being attracted by the hope of finding work, migrate to urban areas, and move from agricultural labor force structure to a labor force structure based on industry and trade, and are often obliged to work in marginal jobs and informal sectors. Immigration and urbanization lead unemployment to move to the city, give rise to impoverishment, and injustice in the distribution of income, decrease in the financial returns of education, cause labor to become widespread especially in the informal sector in places where influxing labor to the city doesn t create enough demand, and unrecorded employment maintains immigration. Key words: Immigration, urbanization, labor force, population, labor force participation rate. 12

2014/2 1. GİRİŞ Tarih boyunca değişik nedenlere bağlı olarak ortaya çıkan göçler, toplumların ekonomik, siyasal, sosyal ve kültürel yapılarını yakından etkilemiştir. Nüfusun miktarı ve yapısını doğrudan etkileyen önemli bir faktör olan göçlerin esas nedeni, göç edilen yerler arasındaki iticilik ve çekicilik ilişkisidir. Kentler karmaşık, farklılaşmış ve örgütlenme açısından bütünlük arz eden, aynı zamanda da büyük nüfus kütlelerini barındıran yerleşim alanlarıdır. Günümüzde dünya nüfusun çoğunluğu kentlerde yaşarken, ekonomik ve sosyal gelişmelerin büyük bölümü de kentlerde meydana gelmektedir. Kentleşme, sanayileşme ve ekonomik gelişmeyle birlikte kent sayısının arttıran, kentleri büyüten, toplumlarda örgütlenme, işbölümü, uzmanlaşma ve insan ilişkilerinde kentli insan davranışı yaratan bir nüfus birikimi süreci olup itici, çekici, iletici nedenler ile göç sonucunda ortaya çıkan bir olgudur. Kentleşmenin ana nedeni endüstriyel büyümenin yoğun olduğu alanlarda ortaya çıkan ilave işgücü talebi olup, bu talep göç hareketlerini de başlatmakta, bu açıdan kentleşme de göçlerin doğal bir sonucu olmaktadır. Emek arzını ifade eden bir kavram olan işgücünün miktarı, toplam nüfusa, nüfusun bileşimine, nüfus artış hızına, çalışma çağındaki nüfusun miktarı ile göç ve kentleşme oranlarına bağlı olarak değişmektedir. Göçler, daha çok gelişmekte olan ve hızlı kentleşen ülkelerde görülmekte ve en büyük etkiyi kentleşme ve kentler üzerinde yol açtıkları tahribatla göstermektedir. Göç ve kentleşme, işgücünün yapısını tarımdan sanayi ve hizmet sektörlerine doğru değiştirmekte ve işgücüne katılma oranlarının genel olarak düşmesine neden olmaktadır. Göç, kentlerde oluşan fazla emek arzı için yeterli iş imkanı yaratılamaması durumunda, kırsal alanlardaki gizli işsizliğin kentlere taşınması ve açık işsizliğe dönüşmesi anlamına da gelmektedir. Sanayileşmeye dayanmayan bir kentleşme, kentlere göç edenlerin marjinal ve kayıt dışı sektörde istihdamına neden olurken, kayıt dışı istihdamın varlığı da göçün devamlılığını sağlayan bir unsur olmaktadır. 13

Ekonomik, Toplumsal ve Siyasal Analiz Dergisi Bu çalışma, çağımızın en önemli olaylarından olan göç ve kentleşmenin işgücü üzerindeki etkilerinin belirlenmesine ihtiyaç bulunduğu düşüncesinden hareketle, konuyla ilgili kişi, kurum ve kuruluşların yaptıkları çalışmalara katkı sağlayabilmek amacıyla yapılmıştır. Çalışmada önce kavramsal olarak göç, kent, kentleşme, göç ve kentleşme ilişkisi, daha sonra işgücü ve işgücünü etkileyen faktörler ele alınarak incelenmiş, ardından göç ve kentleşmenin işgücünü etkileyen faktörler üzerindeki etkileri analiz edilmiştir. Çalışmada fonksiyonel analiz yöntemi kullanılmış, bağımsız değişken olarak kabul edilen göç ve kentleşmenin, bağımlı değişken olarak kabul edilen işgücü ve işgücünü etkileyen faktörler üzerindeki etkileri araştırılmış, göç ve kentleşme kavramlarının işgücünü, ülkelerin ekonomik, siyasi, sosyal ve kültürel gelişmişlik düzeylerine göre farklı şekilde etkilediği, ancak gelişmiş ülkelere göre az gelişmiş ve gelişmekte olan ülkeleri olumsuz yönde daha fazla etkilediği sonucuna ulaşılmıştır. 2. GÖÇ, KENT VE KENTLEŞME KAVRAMLARI 2.1. Göç Kavramı Sosyal, ekonomik, siyasi, kültürel ve dini nedenlere bağlı olarak ortaya çıkan göçlerin geçmişi insanlık tarihi kadar eskilere dayanmaktadır. Toplumların yapısında büyük değişikliklere yol açan, bireysel ya da kitlesel olarak yapılabilen göçlerin en önemli özelliği, kalıcı veya geçici bir süreyi kapsayan mekân değişikliklerine yol açmasıdır. Temelinde sosyal bir hareket olan, kişilerin yaşamını ve toplumların yapısını değiştiren göç, değişik bilim dalları tarafından; bireylerin veya sosyal grupların kısa veya daimi süreli bir mekân ve sosyo-kültürel alana yerleşmesi, yerleşmek amacıyla, bir yerleşim yerinden bir başka yerleşim yerine gitme eylemi, kişilerin gelecekteki hayatlarının tamamı veya bir parçasını geçirmek üzere daimi ya da geçici olarak bir yerden başka bir yere yerleşmek kaydıyla yaptıkları coğrafi yer değiştirme hareketi, kişilerin gönüllü ve zorunlu sebeplere dayalı olarak coğrafi alanlar üzerinde yer değiştirmesi, ülke içinde farklı yöre ve bölgeler arasında veya bir ülke ile yabancı 14

2014/2 ülkeler arasında süreklilik arz eden, kırdan kente, kentten kente veya kentten kıra doğru nüfus hareketi olarak tanımlanmaktadır (Murat, 2006: 349-350; Akkayan, 1979: 20; İşçi, 2000: 71; Ozankaya, 1986: 202, Özer, 2004:11-14) Göç olgusu sosyolojik açıdan kişilerin, ailelerin, değişik nitelikteki sosyal grupların, toplum içinde sahip oldukları bir statüden diğerine doğru hareketleri şeklinde tanımlanan sosyal hareketlilik kavramına da dayandırılmaktadır (Erkal, 1995: 223). Nüfusu doğrudan etkileyen bir faktör olan göç, nüfusun yaş ve cinsiyet bileşimi ile işgücünü de etkilemekte, göç alan yerlerde nüfusu ve işgücünü arttırırken, göç veren yerlerde ise azaltmaktadır. Göçler yerleşmek ve genellikle de çalışmak amacıyla yapıldığı için, giriş ve çıkış noktalarını oluşturan yerlerdeki oturma şartlarını, kamu hizmetlerini, emek arzını, emek piyasası şartlarını, istihdam imkânlarını, hatta ücret düzeylerini etkileyerek, iş ve çevreye uyum konularında düşünce ve davranış değişikliklerine de neden olmaktadır. Demografik-ekonomik açıdan göç, ekonomik imkânlar ile nüfusun coğrafi dağılımı arasında denge sağlaması açısından gerekli olan, insanların yetenek ve uzmanlıklarından faydalanmayı sağlayan olumlu bir mekanizma olmaktadır (Murat, 2006: 350-351). Göçün yer değiştiren kişiler açısından çok yönlü işlevleri bulunmakta olup, göç eden kişiler, yeni yerlere giderek faydalanabilecekleri fırsatların sayısını arttırırken, mesleki ve sosyal hareketlilik de sağlamaktadırlar. Her türlü sosyal hareketlilikte göç, bir ülke, bölge ve kent ile diğerleri arasında nüfus alışverişi olarak giriş ve çıkışlar şeklinde gerçekleşirken, girişler ülke, bölge veya kentin nüfusunun artmasına, çıkışlar ise azalmasına neden olmaktadır (Tekeli, 1998: 12). Göçler itici, çekici nedenler ve iletici faktörlerin etkisiyle gerçekleşmektedir. İtici nedenler; toprağın düşük verimi, düşük ücret, sınırlı iş, eğitim, sağlık imkânları, kıtlık, toplumsal çatışma ve terör, çekici nedenler; yeni iş imkânları, yüksek ücret, yükselme olanakları, sağlık, eğitim, konut imkânı, toplumsal güven ve huzur, iletici faktörler ise; göçün gerçekleşmesini kolaylaştıran iletişim ve ulaşım imkanlarıdır. Göç tipleri; mesafe, irade, siyasi sınırlar ve zaman kriterlerinden yararlanılarak tanımlanmaktadır. Göç edilen yerin uzaklığı esas alınarak yapılan tanımlamalarda mesafe, göç kararı esasına göre tanımlamada irade, sınırların aşılmasına 15

Ekonomik, Toplumsal ve Siyasal Analiz Dergisi göre tanımlamada siyasi sınır, göçün süresine göre tanımlamada ise zaman kriteri kullanılmaktadır. Göçler, kullanılan kriterlere göre içgöç, dışgöç, mevsimlik göç, daimi göç, iradi göç, zorlama nedeniyle göç, kitle göçü, katkısız göç ve seçimli göç şeklinde sınıflandırılmaktadır (Tüfekçi, 2002: 4-8). Dünyada ve Türkiye de en yaygın göç tipi iç göçler olup, iç göçler içerisinde en önemli yeri, kırsal alanlardan kentlere doğru gerçekleşen göçler işgal etmektedir. Dışgöçler ise, genellikle uzun süre kalmak, çalışmak ve yerleşmek amacıyla, bir ülkeden diğerine doğru gerçekleşen nüfus hareketleri olup, içgöçlere göre genellikle daha uzun bir zaman dilimini kapsamaktadır (Özer, 2004: 11). 2.2. Kent ve Kentleşme Kavramı Ortaya çıkışları konusunda ortak bir görüş bulunmaması, eldeki bilgilerin büyük bölümünün yazılı olmaması ve değişik biçimlerde tanımlanmasına karşın, kentlerin ortak karakteri bir alanda yoğunlaşma ve birikmedir (Hatt ve Reiss, 2002: 28, Richardson, 1978: 5-8). Kentler, ekonomik nedenlerle işbirliği ihtiyacı sonucunda doğmuş, beraberinde getirdiği kurallar ile toplumsal yaşamı değiştirirken, çalışmayı da diğer faaliyetlerden ayırmıştır. Kentlerle birlikte mesleki uzmanlaşma ortaya çıkmıştır (Ertürk ve Sam, 2009: 38-39, Mumford, 2007: 41-54). Kentler sosyal açıdan insanların karşılıklı ilişki içine girdikleri ve özellikle de gelişmekte olan ülkelerde değişimin itici gücü olan yerleşim birimleridir (Laborıt, 1990: 21-27). Kentler; sürekli gelişme içinde bulunan, toplumun yerleşme, barınma, çalışma, dinlenme ve eğlence ihtiyaçlarının karşılandığı, tarımla uğraşanların az olduğu, nüfusu fazla ve nüfus yoğunluğu yüksek olan yerleşme birimleridir (Keleş, 1998: 55). Ekonomik, siyasi ve sosyal değişimler, çevrelerindeki diğer yerleşim yerleri ile etkileşim içinde olan kentlerde gerçekleşmektedir (Kıray, 2007: 28). Her kentin kendine özgü bazı özellikleri olmasına karşın, işlev ve şekilleri bakımından kentler genel olarak birbirine benzemektedir (Chauncy, 2002: 55,56). Kentler dar anlamıyla; nüfus yoğunlukları çevredeki yerleşim yerlerinden daha fazla olan yerleşim yerleri olarak tanımlanmaktadır (Goodall, 1972, 19-21, Mills, 1972: 2-4). Kentler modern çağda, daha çok kendi nüfusları için üretimde bulanan ve kırdan göç edenlerin modern yaşam deneyimini yaşadıkları mekânlar durumu- 16

2014/2 na gelmiştir (Hatt ve Reiss, 2002: 30, Aslanoğlu, 2000: 106-107). Küreselleşme ile birlikte, daha önce devletler aracılığı ile gerçekleştirilen sermaye, mal, hizmet ve bilgi akışının yönetildiği küresel kentler ortaya çıkmış, dünya ekonomi ve siyasetine bu kentlerde yön verilmeye başlanmıştır. Her biri kendi etkinliklerinde ve kurumlarında uzmanlaşmış birden çok merkez ve yerleşim yerinin bulunduğu yerler olan ve nüfusları 1.5 milyonu geçen bu kentlere metropolitan kentler de denilmektedir (Hatt ve Reiss, 2002: 33, OECD, 2014: 2). Kentleşmenin giderek hızlanması dünyadaki büyük kentlerin ve metropollerin sayısını arttırmış olup, günümüzde OECD ülkelerindeki nüfusun yarısından fazlası (% 53) kentlerde yaşamaktadır. OECD ülkeleri içinde 78 metropol bölgesi bulunmakta olup, ekonomik faaliyetlerin önemli bir bölümünün gerçekleştirildiği bu kentlerde, ülkelerin GSYİH nın yaklaşık olarak 1/3 ü elde edilmektedir (OECD; 2006: 1). Günümüzde evrensel boyutta finansal, ekonomik ve kültürel açıdan diğerlerine göre daha önemli durumuna gelmiş olan kentler Dünya Kenti (World City) olarak tanımlanmakta, kentler arasındaki hiyerarşide üst düzeyde yer alan bu kentlerde dünyanın kontrol süreci de gerçekleştirilmektedir (Batur, 1996: XXI, Ertürk ve Sam, 2009: 108-109, Aslanoğlu, 2000:117, 147) Kentler toplumların yerleşme, barınma, çalışma, dinlenme, eğlenme gibi ihtiyaçlarının karşılandığı, tarımla uğraşanların az olduğu, nüfusu köylere göre daha yoğun ve sürekli gelişme içinde olan yerleşme birimleridir (Keleş, 1998: 55). Kentler tarımsal olmayan üretimin yapıldığı, üretimin denetlendiği, dağıtımın koordine edildiği, teknolojinin kullanıldığı, nüfusun belli bir büyüklük ve yoğunluğa ulaştığı, heterojenlik ve bütünleşmenin var olduğu yerleşme yerleridir (Yıldırım, 2004: 11). Günümüzde dünyadaki insanların çoğunluğu kentlerde yaşamakta ve kentlerin nüfusu hızla artmaktadır. Ülkeden ülkeye farklılık gösteren kentleşme trendi son 20-30 yılda en büyük değerine ulaşmış bulunmaktadır (OECD, 2012: 8). Geçmişi insanlığın yerleşik hayata geçişine kadar dayanan kentleşme sürecini hızlandıran en önemli faktör sanayi devrimi olmuş, 200 yıl süren değişimin ardından batı ülkelerinde yaşayan toplumlar, günümüzde kent toplumuna dönüşmüşlerdir. Toplumların gelişmişlik düzeylerinin göstergesi olarak da kullanılan, 17

Ekonomik, Toplumsal ve Siyasal Analiz Dergisi tarımsal gelişme ve sanayileşmeyle yakın ilişkisi bulunan kentleşme, günümüz toplumlarının başlıca özelliklerinden biri durumuna gelmiş bulunmaktadır (Ertürk ve Sam, 2009: 10-11). Kentleşme olgusunun temel özelliği nüfusun belirli bir alanda yoğunlaşmasıdır. Bu anlamda ve dar açıdan bakıldığında kentleşme: demografik nitelikli bir olay olarak, kent sayısının ve kentlerde yaşayan nüfusun artması olup, demografik karakterli bu olay, nüfus artışı ve kırsal alanlardan kentlere göç yoluyla gerçekleşmektedir. Ekonomik ve sosyal değişimlerin sonucunda ortaya çıkan bir olgu olan kentleşmeye, nüfus hareketlerine neden olan ekonomik ve sosyal değişimler de hesaba katılarak geniş açıdan bakıldığında ise kentleşme; sanayileşme ve ekonomik gelişmeye bağlı olarak kent sayısının artması ve kentlerin büyümesi sonucunu doğuran, toplumda örgütlenme, işbölümü ve uzmanlaşma yaratan, insan davranış ve ilişkilerinde de kentlere özgü değişikliklere yol açan bir nüfus birikimi süreci olmaktadır (Ertürk ve Sam, 2009: 11-13, Keleş, 2008: 25-26). Kentleşme, teknolojik açıdan, tarım dışı etkinliklerin gelişmesi sonucunda, nüfusun kentlerde toplanması ve kentsel alanların genişlemesi süreci olarak tanımlanmaktadır (Ozankaya, 1975: 63). Kentleşme, toplumsal yapıda değişime neden olan, köyden kente doğru tek yönlü bir yer değiştirme hareketi ve her ülkenin sanayileşme yolunda yaşaması gereken yapısal ve sancılı bir dönüşüm, dengeli yaşanamadığı zaman birçok soruna neden olan bir süreç olarak da tanımlanmaktadır (Tekeli, 2008: 49, Bal, 2003: 71). Kentleşme, kırsal alanlarda yaşayan insanların kazanç ve çalışma süreleri belli olan işlerde çalışmak, eğitim, sağlık, dinlenme ve eğlenme kolaylıklardan yararlanmak istemeleri sonucunda ortaya çıkan bir olgudur. Sanayi devrimiyle birlikte ortaya çıkan fabrikalar ve yeni iş alanları kırsal bölgelerde tarımla uğraşan kişilerin, sanayi merkezleri olan kentlere yönelmesine ve değişmelerine neden olmuştur (Karpat, 2010: 461-462, Kutlu, 1986: 210, Türkdoğan, 1988: 104-105). Dinamik bir kavram olan kentleşme, ekonomik nitelikli demografik bir değişim sürecini içermekte olup, insan davranış ve ilişkilerinde kentlere özgü değişikliklere yol açarken, günümüzde hayal gücümüzün bile yetişemediği bir şekilde artmış bulunmaktadır (Ertürk ve Sam, 2009: 11-13, Bilgili, 2007: 34, Kartal, 1978: 4, Toffler, 2006: 37-38). Kentleşmeyle birlikte, siyasal açıdan da bir değişim yaşan- 18

2014/2 makta, demokrasi ve özgürlük kavramlarının önemi artmaktadır. Kentleşme; toplumsal yaşamda farklılık, çeşitlilik, yoğunluk, karmaşıklık, çatışma, yabancılaşma, benzeşme, bireyselleşme, bencilleşme, ticarileşme ve toplumsallaşma kavramlarıyla da ifade edilmektedir (Kaya, 2009: 13). Dünyada hızlı bir kentleşme süreci yaşanmakta olduğu için, yaşadığımız binyıl Kentsel Binyıl (Urban Millenium) olarak adlandırmaktadır. Birleşmiş Milletlere göre, 2006 yılından itibaren kentlerde yaşayan nüfus, kırsal alanlarda yaşayan nüfustan daha fazla olmaya başlamış olup, 2050 yılından itibaren dünya nüfusunun % 70 i, OECD ülkelerinin nüfusunun ise % 86 sı kentlerde yaşayacaktır (OECD, 2012: 17). Günümüzde gelişmiş ülkelerde nüfusun tamamına yakını kent ve kasabalarda yaşarken, gelişmekte olan bazı ülkelerde ise, gelişmiş birçok ülkenin nüfusundan daha fazla nüfusa sahip olan mega kentler ortaya çıkmaktadır. Gelişmekte olan ülkelerdeki bu mega kentlerinin en belirgin özelliği ise, apartmanlar, gökdelenler ile gecekondular olmaktadır (Tümertekin, 2007: 10-14). Hızlı yaşandığında toplumların sosyo-ekonomik yapılarını derinden etkileyen, insanların yaşamını kolaylaştırdığı kadar zorlaştıran da kentleşme, günümüzde yaşamanın insaniliğinin kaybedilmesi, topluluk yaşamının yok edilmesi ve tarımsal yaşamın doğallığından uzaklaştırılması anlamına da gelmektedir (Tatlıdil, 1989: 4; Ersoy, 1996: 247-256,Türkdoğan, 2006: 210). Kentleşme; itici, çekici, iletici nedenler ve göç olgusuyla açıklanabilir. İtici nedenler; insanları içinde yaşadıkları koşullara katlanılamaz duruma getiren veya rahatsızlık veren ve içinde zorunluluk bulunan nedenler olup, ekonomik nedenler olarak da adlandırılmaktadır. Çekici nedenler; kırsal alanlar ile kentlerin yaşam biçimleri ve standartları arasındaki farklılıklardan kaynaklanan, itici nedenlerin karşıtı olan ve insanları kent hayatına çeken nedenlerdir (Keleş, 2008: 21-33). İletici nedenler ise; insanların kentlere akın etmesinde aracılık eden ulaşım ve iletişim imkânları gibi kentleşmeyi bazen hızlandırarak arttıran veya yavaşlatarak azaltan nedenlerdir (Yıldırım, 2004: 23-34). 20. yüzyıl ın ayırt edici en önemli özelliklerinden birisi durumuna gelmiş olan kentleşme olgusunun etkileriyle, kapitalist veya sosyalist, gelişmiş veya gelişmekte olan tüm ülkeler karşı karşıya bulunmaktadır. Ülkeler yapısal özellikleri ve eko- 19

Ekonomik, Toplumsal ve Siyasal Analiz Dergisi nomik durumlarına bağlı olarak bu süreci olumlu ya da olumsuz bir şekilde yaşamakta ve sorunlarına çözüm bulmaya çalışmaktadır. Kentleşme plansız olduğunda ise işsizlik, yoksulluk, gelir dağılımında bozukluk, marjinal işler ile kayıt dışı çalışma ortaya çıkmaktadır. 2.3. Göç ve Kentleşme İlişkisi Kentleşmenin ana kaynağı endüstriyel büyümenin yoğun olduğu alanlarda ortaya çıkan ilave işgücü talebidir. Bu açıdan bakıldığında kentleşme genel olarak iticilik-çekicilik ilişkisi içersinde gerçekleşen göçlerin doğal bir sonucu olmaktadır. Coğrafi mekân değiştirme süreci, ekonomik, kültürel, siyasi ve sosyal boyutlarıyla toplum yapısında değişikliklere neden olan bir nüfus hareketi olarak da tanımlanan göç olayında, kırsal alanların itici, kentlerin ise çekici etkileri olduğu görülmektedir. Kırsal alanlardan kentlere doğru, zincirleme ve kademeli olarak gerçekleşen göç olayı, toplumsal kurumların, kültürel değerlerin ve kimlik yapılarının dönüşüm sürecini belirleyen en önemli mekanizmalarından birisi olmaktadır (Akşit: 1998: 31). Göç, bireyler ve aileler açısından genellikle ekonomik refah düzeyinin iyileştirilmesi amacıyla yapılmakta olup, gidilmesi düşünülen yerde elde edilmesi beklenilen gelir, bulunulan yerdeki gelirden fazla olduğunda gerçekleştirilmektedir (Biçerli, 2007: 281-283). Göç, ekonomik imkânlar ile nüfus arasında dengenin yanı sıra, insanların yetenek ve uzmanlıklarından faydalanılmasını da sağlayarak, kişilerin sosyal, kültürel, psikolojik arzularını da tatmin etmektedir. Göç uzun vadede toplumdaki gerilimleri azaltırken, toplumsal değişime uyum sağlamayı da kolaylaştırmaktadır. Ancak sağladığı faydalarının yanı sıra, birçok değişik sorunu da bünyesinde barındırmaktadır. Hem olumlu hem de olumsuz yönleri bulunan göçün, beraberinde getirdiği en önemli sorunlardan birisi, göçle birlikte uzun vadede, bir yerdeki nüfusun aktif olan kısmının kaybedilmesi ve göç veren yerlerin gelişme hızının düşmesidir. Göçle beraber kırsal alanlardaki çözülme hızlandığında aşırı kentleşme adı verilen olgu ile karşılaşılmaktadır. Göçün getirdiği önemli diğer bir sorun ise, göç eden nüfusun yeni yaşam yerlerine uyum sağlamakta zorlanmasıdır (Tekeli, 1998: 16-17). 20

2014/2 Göçün; göç alan yerler bakımından en önemli etkisi, yerleşim yerinin coğrafi alanının büyümesi, buradaki nüfusun büyüklüğü ve niteliğinin değişikliğe uğraması, düzenli veya düzensiz bir kentleşme olgusunun yaşanmasıdır. Göç veren yerler açısından en önemli etkisi ise, toplumsal katmanın verimli tabakası ve kalkınmanın itici gücü olan işgücü potansiyelini alıp götürmesidir. Göç nüfusun aktif ve verimli kesimi götürürken, ekonomik gelişme hızı düşmekte, gelişme hızı düştükçe göç artmakta ve bu süreç giderek hızlanan kısır bir döngü halini almaktadır. Göçün diğer önemli bir sonucu ise yaşanılan alanların terk edilmesinin ardından nüfusun bağımlılık oranlarının yükselmesi, kırsal alanların demografik özelliklerinin değişmesi ve yaş bileşiminin yükselmesidir. 15 yaş altı çocuklar ile 64 yaş üstü yaşlıların sayısının çalışma çağındaki (15-64 yaş) nüfusa oranı olan bağımlılık oranlarının yükselmesi, çalışanları üzerindeki yükü arttırırken, yatırımların da azalması anlamına gelmektedir (Lordoğlu ve Özkaplan, 2007: 38-39). Göç veren yerlerde insan gücü kaybedilir, kırsal alanlar boşalır, kalkınma yavaşlarken, pazar daraldığı için yatırımlar azalmakta ve üretimin dinamik faktörü olan girişimciler de kaybedilmektedir (Serter, 1994: 33, Başel, 2008: 316). Göçler arasında kırdan kentlere yönelik olan göç ilk sırayı alırken, kentten kırsal alanlara doğru göç ise oldukça düşük düzeyde kalmaktadır. Burada dikkat çeken husus, göçlerin sonucunda kentlerde açık işsizlik ve düşük istihdamın giderek artmasına rağmen, göçün hızında bir düşüş olmadan devam etmesidir. Göçler daha çok gelişmekte olan ve hızlı kentleşen ülkelerde görülmekte ve bu ülkelerde ekonomik imkânların daha fazla olduğu düşünülen kentlere doğru hızlı bir nüfus akımı gerçekleşmektedir. Göç, en büyük etkiyi kentleşme ve kent alanları üzerinde yol açtığı tahribatla göstermektedir. Kırsal alanlardan itilen nüfus kentlerde sağlıklı bir şekilde istihdam edilememekte ve barınamamaktadır. Kentin çekiciliğine kapılarak iş bulmak umuduyla kentlere akan nüfus, niteliği düşük kaldığı için işportacılık, ayakkabı boyacılığı, hamallık, bilet satıcılığı, kapıcılık, meyve-sebze satıcılığı, odacılık gibi düşük gelir getiren marjinal ve kayıt dışı işlerde çalışmakta, genellikle kendi yaptıkları ya da düşük bedellerle kiraladıkları gecekondularda ikamet etmek durumunda kalmaktadır. Hızlı göç akımı kentlerde yerleşim, konut, çevre, altyapı, ulaşım, eğitim, sağlık ve asayiş sorunlarının artmasına neden olurken, mekânsal ve kültürel açıdan kent- 21

Ekonomik, Toplumsal ve Siyasal Analiz Dergisi ten soyutlanmış Getto adı verilen bölgelerin ortaya çıkmasına, suç oranlarının artmasına, alt ve karşı kültürlerin oluşmasına, kaosa, yerleşik kural ve normlara karşı yabancılaşmaya da neden olmakta, göç edenler belli bir sayıyı aştıktan sonra ise, göç edenler yerine, çevreleri onlara uyum sağlamaya çalışmaktadır (DPT, 1995: 17; Tüfekçi, 2002: 27-29; Başel, 2008: 294, Serdar, 2013: 17-18). Hızlı göç sonucunda, kentlerin dışında sağlıksız yeni yerleşim birimlerinin kurulması, çevre kirlenmesine ve doğal kaynakların hızla tüketilmesine yol açarken, arsa, arazi ve bina değerlerinin de normalden çok daha fazla yükselmesine neden olmaktadır. Göçler, genellikle az gelişmiş ve gelişmekte olan ülkelerde görülmektedir. Az gelişmiş ve gelişmekte olan ülkelerin hızlı kentleşmesi; nüfus artışı, tarımsal gelişmenin yetersizliği, sanayileşmenin yavaşlığı ve dış ticaret engelleri gibi nedenlere bağlı olabilmektedir. Yavaş gelişen bu ülkelerde, mevcut kentsel yapının dış ticaretin etkisi ile koşullanması ise, çok hızlı bir kentleşme yaşanmasına neden olabilmektedir. 3. İŞGÜCÜ KAVRAMI VE İŞGÜCÜNÜ ETKİLEYEN FAKTÖRLER Kişilerin gelir ve yaşam standartlarının artması ekonomik faaliyetlere katılmamalarına bağlı bulunmaktadır. Ülkeler açısından ekonomik kalkınmanın sağlanabilmesi ve devam ettirebilmesi ise sahip olunan nüfusun büyük kısmının çalışabilmesi veya çalışabilecek durumda olan nüfusa istihdam yaratılmasına bağlı olmaktadır. Ekonomik olarak faal olan nüfus işgücünü ifade etmekte, işgücünün analizi ise, üreterek gelir yaratanların incelenmesi anlamına gelmektedir. Elde edilen gelir, tüketim yoluyla üretimi, buna bağlı olarak da işgücü etkileyerek emek konusunu her zaman gündemde tutmaktadır. Ekonomik gelişmenin tespitinde, sorunların çözümünde, insan gücü ihtiyaçlarının belirlenmesinde, bu gücün ihtiyaca uygun şekilde eğitilmesinde, istihdam edilmesinde ve işsizlik konularında çok önemli bilgilerin elde edilmesini sağlayan işgücü analizleri, planlı ekonomilerin vazgeçilmez araçlarındandır. Bu bölümde kavramsal olarak, işgücü, işgücünü etkileyen faktörler; nüfus, çalışma çağında olan nüfus, işgücüne katılma oranı, istihdam seviyesi ve işgücüne 22

2014/2 oranı, işgücünün yıllık çalışma saatleri toplamı, gizli işsizlik oranı, işgücünün niteliği, etkinliği ve yapısal özellikleri incelenmektedir. 3.1. İşgücü Kavramı Dünyada yaşanan hızlı değişim ekonomik ve sosyal yaşam ile birlikte emek piyasalarını da derinden etkilemekte, bu duruma bağlı olarak yeni meslekler ortaya çıkmakta, bazı meslekler şekil değiştirirken, bazı meslekler ise tamamen yok olmaktadır (Murat, 2009: 21-27). Vatandaşlarının refah ve mutluluğunu arttırmak için birbirileriyle yarışan ülkeler, daha çok ve kaliteli üretim yapmaya, insan gücünün miktar ve verimini yükseltmeye çalışmakta, bunu başarabildiklerinde ise emek arzını da arttırabilmektedirler (Zaim, 1997: 107). Günümüzde ülkelerin gelişmişlikleri ile uluslararası alanda sahip oldukları rekabet üstünlükleri yetişmiş insan gücüne bağlı bulunmakta olup, ekonomik olarak gelişerek uluslararası alanda rakiplerine üstünlük sağlamak isteyen ülkeler, öncelikle nüfuslarını arttırmak zorunluluğu hissetmektedirler (Murat, 2009: 28). Ekonomide, emek unsurunu insan, emek arzını ise işgücü ifade etmektedir. Potansiyel emek arzını; nüfusun miktarı, çalışma çağındaki nüfus ve işgücüne katılma oranları belirlerken, fiili emek arzını ise; istihdam seviyesi ile istihdam oranı belirlemektedir (Murat, 2000: 189). Emek arzı, kişilerin belirli bir bedel karşılığında çalışma güçlerini piyasaya sürmeleri ile şekillenmekte ve bireyler açısından gelir elde etmeyi ifade etmektedir. Emek arzı, makro açıdan ekonomideki üretim kapasitesinin belirlenmesine yardımcı olan unsurların başında gelmektedir (Kesici, 2013: 47-48). Emek arzını etkileyen diğer faktörler ise; işgücünün yıllık çalışma saatlerinin toplamı, gizli işsizlik oranı, işgücünün vasfı ve etkinliği olup, bu faktörlerde meydana gelen değişmeler de emek arzını etkilemektedir. Emek arzı bağımlılar grubuna da bağlı bulunmaktadır (Zaim, 1997: 108, Ekin, 1968: 18-30). Emek arzını ifade eden kavram işgücü olup, işgücü sosyo-ekonomik gelişmişlik, eğitim ve kültürel farklılıklara bağlı olarak ülkeler arasında farklılık gösterirken, belirli yaş sınırları dâhilinde, farklı nedenlerle azalma veya artma, bazen çocuk ve yaşlıların da katılmasıyla değişen dinamik bir durum göstermektedir Murat, 2010: 17, Ülgener, 1991: 81-83). 23

Ekonomik, Toplumsal ve Siyasal Analiz Dergisi Çalışma çağında olup, çalışma arzu ve iktidarına sahip bulunan cari ve geçer ücret hadlerinde emeğini arz etmeye hazır durumdaki fertlerin meydana getirdiği topluluk ve emek arzını ifade eden bir kavram olarak tanımlanan işgücü, nüfusun üretici durumunda olan ve ekonomik faaliyetlere katılan kısmını da ifade etmektedir (Yalçıntaş ve Tuna, 1999: 67; Zaim, 1997: 124). İşgücü kavramı yerine iktisaden faal nüfus kavramı da kullanılmakta olup, istihdam edilenler ve işsizlerden meydana gelen işgücünün miktarı; nüfusa, nüfusun bileşimine, nüfusun artış hızına, çalışma çağındaki nüfusa, kentleşme ve okullaşma oranlarına bağlı olarak değişebilmektedir (Murat, 2007: 94, 168). 3.2. İşgücünü Etkileyen Faktörler Nüfus: Bir yerleşim yeri, bölge, ülke veya dünya üzerinde belirlenmiş sınırlar içinde yaşayan insan topluluğuna nüfus, bu sınırlar içinde kalan alanlarda yaşayan insanların sayısında meydana gelen artışa ise nüfus artışı denilmektedir (Işığıçok, 2013: 113-114, Kocaoğlu, 1997; 145-146). Emek arzını belirleyen ilk faktör nüfusun miktarı olup, nüfusun fazla olması, diğer üretim faktörleri sabit kalmak şartıyla emek arzını, üretim kapasitesini ve milli geliri arttırmakta, ekonomik gelişmeyi hızlandırmaktadır (Zaim, 1997: 108). İşgücü, işgücüne dâhil olan ve olmayanlardan meydana gelmekte, işgücüne dâhil olan nüfus; işverenler, ücretliler, kendi hesabına çalışanlar, ücretsiz çalışan aile bireyleri, kayıt dışı ekonomide çalışanlar, işsizler ve sayım anında gelir karşılığı fiilen çalışan kimselerden, işgücüne dâhil olmayan nüfus ise; ev kadınları, öğrenciler, emekliler, irad sahipleri, sakatlar vb. gruplardan oluşmaktadır. Ev kadınları ev işleriyle meşgul oldukları, öğrenciler eğitime devam ettikleri, emekliler bir sosyal güvenlik kuruluşundan emekli oldukları, irad sahipleri bir menkul ya da gayrimenkul gelirine sahip oldukları, sakatlar bedensel özürleri, hastalık veya yaşlılık nedeniyle iş aramayıp iş başı yapmaya hazır olmayan kişiler, hasta veya yaşlı oldukları için işgücüne dâhil olmayan nüfus kapsamında değerlendirilmektedir. Bu grupların dışında olan ailevi ve kişisel nedenlerle iş aramayanları, iş arayıp son üç ayda iş arama kanalı kullanmayanları, bölgede iş bulunmadığına veya kendisine uygun iş olmadığına inandığı ya da nereden iş arayacağını bilme- 24

2014/2 diği için iş aramayıp işbaşı yapmaya hazır olduğunu belirtenler ile iş bulma ümidi bulunmayanları da işgücüne dâhil olmayan nüfusa katmak mümkündür (Murat, 2006: 132). İşgücüne katılmayı etkileyen demografik faktörlerin başında nüfusun yaş, cinsiyet, eğitim ve medeni durumu bakımından bileşimi gelmektedir. İşgücüne katılma oranını etkileyen diğer demografik faktörler ise, uluslararası göç hareketleri ile kentleşmedir (Murat, 2006: 178). Nüfusun yaş gruplarına göre dağılımı, işgücüne katılımı farklı şekillerde etkilemekte, toplam nüfus içinde genç veya yaşlı nüfusun fazla olması işgücüne katılımı azaltırken, çalışma çağındaki nüfusun fazla olması ise işgücüne katılımı yükseltmektedir (Murat, 2007: 188). Nüfusun cinsiyete göre dağılımında ise; erkek işgücünü belirleyen faktörler genel olarak demografik nitelikli olurken, kadın işgücünü etkileyen faktörler kültürel, sosyal, ekonomik ve etnik bir karakter göstermektedir. Erkeklerin işgücüne katılma oranları uzun dönemde nüfus, eğitim faktörleri ile emeklilik sürelerinden etkilenirken, kadınların işgücüne katılımını, kadın işgücüne olan talep ve kadının çalışmasına engel olan sosyo-kültürel faktörler belirlemektedir (Murat, 2007: 181-194). Kadınlar için iş ve istihdam imkanlarının artması, hizmet sektörünün genişlemesi, ev dışında çalışmalarına yönelik sosyal tutum ve davranış biçimlerinin zaman içinde değişmesi, özellikle kentlerde doğum oranlarının düşmesi, çocuklar için kreş hizmetlerinin artması gibi faktörlerin ise kadınların işgücüne katılımını genellikle olumlu yönde etkilediği görülmektedir (Biçerli, 2007: 65-70). Nüfusun eğitim durumuna göre dağılımının, işgücüne dâhil olmayan nüfus ve bu nüfusun işgücüne katılımı üzerinde de önemli etkileri bulunmaktadır. Eğitim düzeyi ile işgücüne katılım arasında doğrusal bir ilişki bulunmakta, eğitim düzeyi arttıkça işgücüne katılımın ve özellikle de eğitim düzeyi yükselen kadınların erkeklere göre işgücüne katılımının arttığı görülmektedir (Biçerli, 2007: 67). Nüfusun medeni durumuna göre dağılımı da işgücüne katılımı etkileyen önemli faktörlerden biri olup, medeni durumlarındaki değişiklikler erkek ve kadınların işgücüne katılmalarını farklı şekillerde etkilemektedir. Çalışma Çağındaki Nüfus: Nüfusun 15 yaş altı ve 64 yaş üstündeki kısmı çalışma çağı dışındaki nüfus olarak kabul edilmekte olup, çalışma çağı yaşı her ülkeye 25

Ekonomik, Toplumsal ve Siyasal Analiz Dergisi göre farklılık göstermekle birlikte, Uluslararası Çalışma Örgütü (ILO) tarafından 15-64 yaş arası kabul edilmektedir. Aktif nüfus olarak da adlandırılan çalışma çağındaki nüfus, işgücüne dahil olan ve olmayanların toplamını ifade etmektedir (Lordoğlu ve Özkaplan, 2007: 37-38) Çalışma çağındaki nüfus, sağlıklı ve etkin bir işgücü piyasasının varlığı, sürdürülebilir bir büyüme ortamının sağlanması ve ekonominin rekabet gücünün artırılması açısından önemli bir faktördür. Çalışma çağındaki nüfusun miktarı ve toplam nüfus içindeki oranı nüfusun yaş itibariyle yapısına bağlı olarak değişmektedir. Nüfusun içinde yetişkinlerin miktarı genç ve yaşlı nüfustan fazla olduğunda emek arzı kapasitesi artarken, düşük olduğunda ise azalmaktadır (Zaim, 1997: 119, Murat, 2007: 189). İşgücü piyasasının ana sorunlarından birisi de çalışma çağında olan nüfusun miktarının istihdamdan daha hızlı artmasıdır (DPT, 2007: 23). Çalışma çağındaki nüfusun artması işgücünü arttırmakla birlikte, artan işgücü istihdam edilebildiği takdirde ekonomik gelişme sağlanabilmekte, istihdam imkânı yaratılamadığı takdirde ise işsizlik artmaktadır. İşgücüne Katılma Oranı: Aktif ve üretken nüfusun büyüklüğünü göstermesi bakımından önemli bir gösterge olan işgücüne katılma oranı nüfusun yaşı, cinsiyeti, eğitim durumu, medeni durumu gibi değişen yapısı ile sosyal, ekonomik ve kültürel gelişmelere bağlı olarak değişebilmektedir (Murat, 2007: 177). İşgücüne katılma oranı; genel nüfusun işgücüne katılan oranı veya işgücü miktarının genel nüfusun miktarına oranı olarak tanımlanmaktadır (Zaim, 1997: 124). Toplam veya çalışma çağındaki nüfusa göre hesaplanabilen işgücüne katılma oranı, çalışanlar ile işsizlerden oluşan işgücünün, toplam çalışabilir yaştaki nüfusa oranı olarak da hesaplanabilmektedir. Ülkeler ve ekonomik gelişme durumlarına göre faklılıklar gösteren işgücüne katılma oranı, üretim unsurlarından biri olan emeğin (insan gücünün) miktar olarak potansiyel kapasitesini göstermektedir. İşgücüne katılma oranının düşük olması yüksek nüfus artış hızından, kentlere göçten, kadınların işgücünden çekilmelerinden, ekonomik krizlerden, ortalama eğitim sürelerinin uzamasından, yüksek işsizlik ortamında kişilerin iş bulmaktan ümitlerini kesip iş aramamalarından, erken emeklilik ve eğitim seviyesinin düşüklüğünden kaynaklanabilmektedir (DPT, 2007: 32). 26

2014/2 İşgücüne katılma oranı nüfusun yapısı, toplumların kültürel yapılarındaki farklılıklar, ekonomik gelişmişliğe bağlı olarak ülkeler, bölgeler, kırsal alanlar, kentler ile sosyal gruplar arasında zamana bağlı olarak farklılıklar gösterebilmektedir. Toplumların kültürel yapılarındaki farklılıklar nedeniyle çalışanların özellikleri, kadınların iş hayatına katılma oranları, erkeklerin çalışma alışkanlıkları, gençlerin eğitim süreleri ve hayata atılma yaşları ile yaşlıların emeklilik çağları, iş hayatının kuralları, örf adet ve gelenekler her toplumda farklı olabilmektedir. Toplumların içinde bulundukları ekonomik gelişmişlik durumuna göre işgücüne katılma oranı, ekonomik gelişme ile birlikte genellikle önce yükselmekte, ekonominin olgunlaşma döneminde ise düşmektedir. Az gelişmiş toplumlarda iş bölümü gelişmediği, toplum organize edilemediği, iş sahaları sınırlı olduğu, refah düzeyi düşük kaldığı, insanların çalışma istekleri gelişmediği ve kadınlar da işgücüne katılamadığı için işgücüne katılma oranlar düşük olmaktadır (Biçerli, 2007: 66). Ekonomik gelişme döneminde iş bölümü ve ihtiyaçlar arttığı için, çalışma istek ve zorunluluğu hissedilmekte, sanayileşme ve kentleşme sosyal yapıyı, örf ve adetleri değiştirdiği için kadın ve çocuklar iş hayatına daha çok katılırken, işgücüne katılma oranları da hızla yükselmektedir. Ekonomik gelişme olgunluk çağına eriştiğinde ise, yaşam ve kültür düzeyi yükseldiği, eğitim süreleri uzadığı, toplum ekonomik ve sosyal açıdan daha iyi organize edildiği, emeklilik yaşları düştüğü, işgücü tarımın dışına ve kırsal alanlardan kentlere aktığı, çocuk ve yaşlı nüfus iş hayatından uzaklaştırıldığı, gelir seviyesi yükseldiği ve çalışma süreleri kısaltıldığı için işgücüne katılma oranları düşmektedir. İstihdam Seviyesi (Hacmi) ve İşgücüne Oranı: İş piyasasında emeğini arz eden ve uygun istihdam şartlarında iş bularak çalışanların toplamı, istihdam seviyesini (hacmini) meydana getirirken, işgücü seviyesi ile istihdam seviyesi arasındaki fark işsiz sayısını, istihdam edilenlerin sayısının işgücüne oranı ise istihdam oranını vermektedir. Çalışma çağındaki nüfus ve işgücüne katılma oranı aynı iken istihdam oranlarının farklı olması, insan sayısı olarak emek arzının da farklı olmasına neden olmaktadır. İstihdam seviyesinin işgücü seviyesine ulaştırılmaya çalışılması tam 27

Ekonomik, Toplumsal ve Siyasal Analiz Dergisi istihdam veya tam çalışma olarak adlandırılmaktadır. Ancak tam istihdama emeğin dışında sermaye, müteşebbis ve doğal kaynaklar gibi tüm üretim faktörlerinin de tam olarak kullanılması ile ulaşılabilmektedir (Zaim, 1997: 135-136; Murat, 2007: 167). İşgücünün Yıllık Çalışma Saatleri Toplamı: Emek arzını ifade etmek için insan sayısı yeterli bir ölçü olamadığından, üretime katılan kişilerin çalıştıkları iş saatlerinin toplamı da dikkate alınmaktadır. İstihdam edilenlerin sayısı eşit iken kişilerin bir yıl içinde çalıştıkları iş saatlerinin toplamının farklı olması, ekonomik olarak emek arzının da farklı olması anlamına gelmektedir. Gizli İşsizlik Oranı: Gizli işsizlik durumu, fiilen istihdam edilen insanların bir özelliğidir. Bir işletme veya bir sektörden belli sayıda kişiyi çıkarıldığında, toplam çıktıda değişiklik olmuyor ise, o işletme veya sektörde işten çıkarılan kişi sayısı kadar gizli işsiz bulunduğu anlamına gelmektedir. Açık işsizlik oranı işsiz sayısının işgücüne oranı, gizli işsizlik oranı ise istihdam edilen insan sayısına oranla hesaplanmaktadır. Diğer bir ifadeyle, istihdam edilen insanların, belli bir oranda eksik çalıştırılması olan gizli işsizlik, istihdam ile ilgili bir olayı yansıtmaktadır (Zaim, 1997: 141). İşgücünün Niteliği (Vasfı) Seviyesi: Emek arzını etkileyen faktörlerden birisi de işgücünün iş tecrübesi, eğitimi ve niteliğidir (vasıf durumu). İşgücünü oluşturanlar niteliklerine göre vasıflı, yarı vasıflı veya vasıfsız olarak gruplara ayrılmakta, eğitim ve iş tecrübesi farklı olanlar arasında da mevkii, görev, ücret gibi konularda farklılıklar bulunmaktadır. İşgücünün tecrübe ve vasfının artması genel olarak ekonomik gelişmeye ve mesleki eğitimlerinin artmasına bağlı olmaktadır. İşgücünün Etkinliği (Verimliliği): İşgücünün etkinliği, emeğin etkinliği ile iş çevresi ve alışılmış olan iş hızına bağlı bulunmaktadır. Emek arz ve talebi aynı iken emek etkinliklerinin farklı olması, iş piyasasındaki arz ve talebini farklı durumlarda buluşturmaktadır. Emek etkinliği yüksek olduğunda, aynı toplam talep daha düşük bir istihdam seviyesi ile karşılanabilmektedir. İş çevresi ve alışılmış iş hızı konusunda belirleyici olan unsur, çalışanın bedeni gücü olup, genellikle çalışanın kendisinin ve içinde bulunduğu grubun psikolojik durumu ile de ilişkilidir. İşgücünün Yapısal Özellikleri: Her ülkede istihdam politikaları ve uygulamaları farklı olmakla birlikte, hedeflenen istihdam politikalarının gerçekleştirileme- 28

2014/2 mesi durumunda karşılaşılan ortak sorun, işsizlik ve beraberinde gelen yoksulluk olmaktadır. Ülkelerin nüfusları, kullandıkları teknolojileri, doğal kaynakları, insan güçleri, ekonomik ve sosyal yapıları arasındaki farklılıklar nedeniyle, tercih ettikleri istihdam politikaları da kendilerine göre olmakta ve işgüçlerinin yapıları da bu duruma bağlı olarak değişmektedir (Murat, 2007; 199). İşgücünün sektörlere göre dağılımı; bir ülkenin ekonomik olarak gelişmişliğinin göstergelerinden biri de işgücünün sektörlere göre dağılımıdır. İşgücünün faaliyet gösterdiği sektörler tarım, sanayi veya hizmet sektörleridir. İşgücünün sektörlere göre dağılımındaki farklılıklar ekonomik gelişme açısından büyük önem taşımaktadır. Mal üreten ana sektörler tarım ve sanayi olup, hizmet sektörünün durumu ise bu iki sektörün gelişmişlik durumuna bağlı bulunmaktadır. Ekonomik gelişmişlik düzeyi düşük olan ülkelerde, sanayi fazla gelişemediği için işgücünün büyük kısmı tarım sektöründe toplanırken, ekonomik gelişmeyle birlikte işgücü tarım sektöründen sanayi sektörüne, sanayi geliştikçe de hizmet sektörüne doğru yayılmaktadır. İşgücünün sektörlere göre dağılımı, katma değer payı düşük olan sektörlerde çalışan insanların emek etkinliği ve gelir üretme güçleri düşük olduğu için emek arzını da etkilemekte, sanayi sektörü geliştikçe işgücünün niteliği de yükselmektedir (Zaim, 1997; 147). İşgücünün sektörlere dağılımı nüfusun yapısına, ekonomik gelişme durumuna, tarımsal hammadde kaynaklarının bolluğuna, ticari faaliyetlerin genişliğine ve kişi başına düşen milli gelir seviyesine bağlı olarak da farklılıklar gösterebilmektedir. İşgücünün sektörlere göre dağılımı kentleşme yoluyla da değişmektedir. Ekonomik gelişmenin hızına bağlı olarak işgücünün sektör dağılışındaki değişmelerle, tarım ve tarım dışı sektörlerdeki istihdam ve işsizlik problemlerinin karakteri de değişmektedir. Tarımda çalışan işgücü azalarak belirli bir noktada sabit kalırken, hızla artan nüfusa bağlı olarak genişleyen işgücü fazlası, kentleşme yoluyla tarım dışı kesimlere transfer edilmektedir (Yalçıntaş ve Tuna,1999: 74). İşgücünün ekonomik faaliyet kollarına göre dağılımı; işgücü sektörler içerisinde alt gruplara, alt gruplar işkollarına, işkolları kendi içinde bölünerek ekonomik faaliyet kollarına ayrılmaktadır. Ekonomik gelişme ile birlikte işgücünün yapısı da değişirken, işgücü üretimin belirli branşlarından diğerlerine transfer olmakta, 29

Ekonomik, Toplumsal ve Siyasal Analiz Dergisi tarım, ormancılık ve balıkçılık gibi temel ekonomik faaliyetlerin insan gücü ihtiyaçları, teknolojik gelişmenin bir sonucu olarak azalır ve tarımsal faaliyet dalları önemini kaybederken, sanayi ve hizmetlerle ilgili ekonomik faaliyet dalları ön plana çıkmaktadır (Murat, 2007: 211). İşgücünün meslek gruplarına göre dağılımı; kişilerin statüsü veya iktisadi faaliyet dalına bakılmaksızın yaptıkları işe meslek adı verilmekte olup, işgücü meslek gruplarına göre de bölünebilmektedir (Murat, 2007: 214). Meslek esasına göre sınıflandırmada, işgücünü oluşturan kişiler yaptıkları iş ve mesleklere göre sınıflandırılmakta, bu tip sınıflandırma insan gücü, eğitim ve sosyal politika planlamaları açısından gerekli olmaktadır. İşgücünün meslek gruplarına göre dağılımı ülkelerin ekonomik ve sosyal durumlarını açıkça ortaya koyan bir unsur olup, gelişmiş ülkelerde kazanılması orta ve uzun süreli eğitim gerektiren meslek sahiplerinin işgücü içindeki oranlarının yüksek, az gelişmiş ve gelişmekte olan ülkelerde ise daha düşük olduğu görülmektedir. İşgücünün meslekteki mevkiine (durumuna) göre dağılımı; ekonomik gelişme açısından önemli olan diğer bir faktör ise, işgücünün meslekteki mevkiine göre dağılımıdır. İşgücünü oluşturan kişiler toplum içinde işveren, ücretli, kendi başına çalışan veya ücretsiz çalışan aile bireyleri şeklinde istihdam edilmektedirler. Üretim unsurlarını bir araya getirerek ekonomik faaliyete yönelten ve kendi işyerlerinde bir hizmet akdi ve ücretle başkalarını çalıştıran kişilere işveren adı verilmekte olup, işgücü içindeki sayı ve oranları düşük olan işverenlerin, mali açıdan güçlü oldukları görülmektedir. Bir işverene hizmet akdi ile bağımlı olarak ücret karşılığında çalışan kişilere ücretli adı verilirken, kendi başına çalışanlar; başkalarının emrinde ücret karşılığı çalışmayan, başkalarının emeğini talep etmeyen, üretim unsurlarından emek ile teşebbüs faktörlerini bizzat temin eden, işveren ve işçi olmayan kişiler olarak tanımlanmaktadır. Ücretsiz çalışan aile bireyleri ise en yoğun olarak tarım sektöründe görülmekte olup, genellikle aile reisinin işinde çalışmalarına karşılık ücret almayan kişilerdir. Gizli işsizler de genellikle bu grupta görülmekte olup, yardımcı aile üyelerinin çoğunluğu kadın (%75) geri kalan kısmını ise gençler ve çocuklar oluşturmaktadır (Zaim, 1997: 154-167). 30

2014/2 4. GÖÇ VE KENTLEŞMENİN İŞGÜCÜ ÜZERİNDEKİ ETKİLERİ 20. yüzyılın en önemli özelliklerinden birisi tüm dünyada göçlerin ve kentlerde yaşayanların giderek artmasıdır. 2008 yılından bu yana dünya nüfusunun % 50 si kentlerde yaşamakta olup, dünyada doğum oranlarının düşmesi, yaşam sürelerinin uzaması ve yaşlı nüfusun artması şeklinde yaşanan demografik değişim sürecinde kentleşmenin de önemli rolü bulunmaktadır (Hoşgör ve Tansel, 2010: 40-43, DPT, 2007: 22-23). Küresel işgücüne her yıl yaklaşık 46 milyon yeni çalışan katılmakta olup, dünya işgücünün az gelişmiş ve gelişmekte olan ülkelerde yoğunlaştığı (Çin ve Hindistan ın dünya işçilerinin % 40 ını barındırdıkları) ve çoğunlukla da kentlerde toplandığı görülmektedir (Ghose ve Majid ve Ernst, 2010: 9-11). 4.1. Göç ve Kentleşmenin Nüfus Üzerindeki Etkileri Ekonomik faaliyetlerde insan unsurunu ifade eden emek arzını tayin eden birinci unsur nüfusun miktarıdır. Nüfusu daha fazla olan bir ülke, bölge veya kentin emek arzı, üretim kapasitesi, geliri ve ekonomik gücü de doğal olarak daha fazla olmaktadır. İşgücüne katılımı etkileyen demografik faktörlerin başında nüfusun yaş gruplarına, cinsiyete, eğitim durumuna ve medeni durumuna göre yapısı gelmektedir. Göç ve kentleşme bu demografik faktörler üzerinde değişik boyutlarda farklı etkiler göstermektedir. Nüfusun Yaş Gruplarına Göre Dağılımına Etkisi: Bir ülke veya bölge nüfusunun yaş grupları itibariyle dağılımı işgücüne katılımı, ülke veya bölgenin gelişmişlik düzeyine göre farklı şekillerde etkilediği için, göç ve kentleşmenin nüfusun yaş gruplarına göre dağılımına göre, göç alan ve veren yerlerdeki işgücü üzerindeki etkileri de farklı olmaktadır. Göç ve kentleşme; az gelişmiş ve gelişmekte olan ülkelerde göç alan yerler olan kentlerde, genç ve çalışma çağındaki nüfusu ve işgücüne katılımı arttırır, alt gençlik grubu ile ileri yaş grubundaki nüfusun işgücüne katılımını azaltırken, göç veren yerler olan kırsal kesimde ise; çalışma çağındaki nüfus azaltıp, yaşlı nüfusu arttırarak işgücüne katılımı düşürmektedir. Gelişmiş ülkelerde ise, sosyal politikalar ve 31