YÖK YASA TASLAĞI SORUŞTURMA DOSYASI



Benzer belgeler
Eğitim Bilimleri Enstitü Müdürleri Çalıştay Raporu

6. Uluslararası Sosyal Güvenlik Sempozyumu İzmir de Başladı

KAPİTALİZMİN İPİNİ ÇOK ULUSLU ŞİRKETLER Mİ ÇEKECEK?

4. TÜRKİYE - AVRUPA FORUMU

Maliye Bakanı Sayın Mehmet Şimşek in Konuşma Metni

Yükseköğretim Kurumlarımızın Mühendislik Fakültelerinin Kıymetli Dekanları ve Çok Değerli Hocalarım..

İSO YÖNETİM KURULU BAŞKANI ERDAL BAHÇIVAN IN KONUŞMASI

Yükseköğretim Sistemimizdeki Yapısal Gelişmeler. ÜRP Kapsamında YÖK Maddeleri. Prof. Dr. Hasan Mandal

TÜRK KONSEYİ EKONOMİK İLİŞKİLERİ YETERLİ Mİ?

SAĞLIK KURUMLARI YÖNETİMİ II

Bilim ve Teknoloji Yüksek Kurulu 28. Toplantısı. Yeni Kararlar

ÜRETİM REFORM PAKETİNDE YÜKSEKÖĞRETİM KANUNU İLE İLGİLİ MADDELERİN AÇIKLAMALARI

2013/101 (Y) BTYK nın 25. Toplantısı. Üstün Yetenekli Bireyler Stratejisi nin İzlenmesi [2013/101] KARAR

Uluslararası Yükseköğretim Hareketliliği ve Türkiye nin Konumu temalı Toplantı İstanbul TOBB Plaza da Gerçekleşti

TÜRKİYE TİPİ BAŞLANLIK SİSTEMİ MODEL ÖNERİSİ. 1. Başkanlık Sistemi Tartışmasının Temel Gerekçeleri

ENGELLİLERE YÖNELİK SOSYAL POLİTİKALAR

Avrupa Birliği Lizbon Hedefleri ne UlaĢabiliyor mu?

YÜKSEKÖĞRETİM KALİTE KURULU BİLGİ NOTU

MESLEKİ EĞİTİM, SANAYİ VE YÜKSEK TEKNOLOJİ

Özet. Gelişen küresel ekonomide uluslararası yatırım politikaları. G-20 OECD Uluslararası Yatırım Küresel Forumu 2015

YÖNETİŞİM NEDİR? Yönetişim en basit ve en kısa tanımıyla; resmî ve özel kuruluşlarda idari, ekonomik, politik otoritenin ortak kullanımıdır.

Partilerin 1 Kasım 2015 Seçim Beyannamelerinde Mahalli İdareler: Adalet ve Kalkınma Partisi

izlenmiştir. Çin Halk Cumhuriyeti 1949 yılında kurulmuştur. IMF'ye bağlıbirimler: Guvernörler Konseyi, İcra Kurulu, Geçici Kurul, Kalkınma Kurulu

BİRİNCİ BÖLÜM Amaç, Kapsam, Dayanak ve Tanımlar

YÜKSEKÖĞRETİM KURULU 2018 YILI YÜKSEKÖĞRETİM KURUMLARI SINAVI YERLEŞTİRME SONUÇLARI RAPORU

Dersin Amacı: Bilimsel araştırmanın öneminin ifade edilmesi, hipotez yazımı ve kaynak tarama gibi uygulamaların öğretilmesi amaçlanmaktadır.

TÜSİAD YÖNETİM KURULU BAŞKANI HALUK DİNÇER İN KADIN-ERKEK EŞİTLİĞİ HAKKINDA HER ŞEY KISA FİLM YARIŞMASI ÖDÜL TÖRENİ KONUŞMASI

Sn. M. Cüneyd DÜZYOL, Kalkınma Bakanlığı Müsteşarı Açılış Konuşması, 13 Mayıs 2015

Türkiye de Üniversiteleşme

Nasıl Bir ÜNİVERSİTE. Nasıl Bir REKTÖR. İstiyoruz. Eğitim Sen Yükseköğretim Bürosu (YÖB) Mayıs 2012

TÜRKİYE - POLONYA YUVARLAK MASA TOPLANTISI - 1

Makroekonomik Hedeflere Ulaşmada Rekabet Politikası ve Uygulamalarının Rolü

INTERNATIONAL MONETARY FUND IMF (ULUSLARARASI PARA FONU) KÜRESEL EKONOMİK GÖRÜNÜM OCAK 2015

AESK ve Türkiye REX. Dış İlişkiler. Avrupa Ekonomik ve Sosyal Komitesi

İSLAM ÜLKELERİNDE MESLEKİ VE TEKNİK EĞİTİM KONGRESİ SONUÇ DEKLARASYONU

TÜRKİYE DEMİRYOLU ULAŞTIRMASININ SERBESTLEŞTİRİLMESİ HAKKINDA KANUN

ÜSİMP 2013 Altıncı Ulusal Kongresi, Mayıs 2013, Düzce Üniversitesi

DÜŞÜNCE KURULUŞLARI. Şubat 2018

AKOFiS ÖDEME VE MENKUL KIYMET MUTABAKAT SİSTEMLERİ, ÖDEME HİZMETLERİ VE ELEKTRONİK PARA KURULUŞLARI HAKKINDA KANUN. Halkla İlişkiler Başkanlığı

1 TÜRKİYE CUMHURİYETİ DÖNEMİ (TÜRKİYE) EKONOMİSİNİN TARİHSEL TEMELLERİ

ZORLUKLAR, FIRSATLAR VE STRATEJĐLER

GÜNEŞTEN ELEKTRİK KAZANAN, KAYBEDEN YA DA MASUM KURBAN? Dr. Baha Kuban - ŞİŞECAM

Dr. A. Tarık GÜMÜŞ Selçuk Üniversitesi Hukuk Fakültesi Kamu Hukuku Anabilim Dalı. Sosyal Devlet Anlayışının Gelişimi ve Dönüşümü

ULUSLARARASI KARADENİZ-KAFKAS KONGRESİ

Vakıf Üniversitelerinde Kontenjan Boşluğunun Nedenleri ve İleriye Dönük Tehlikeler

ANALİZ TÜRKIYE DE ILERI TEKNOLOJIYI KIMLER GELIŞTIRIYOR?

ENERJİ DÖNÜŞÜMÜ ENERJİ TÜKETİMİ

Erkan ERDİL Bilim ve Teknoloji Politikaları Araştırma Merkezi ODTÜ-TEKPOL

SİYASET BİLİMİ VE ULUSLARARASI İLİŞKİLER DOKTORA PROGRAMI DERS İÇERİKLERİ ZORUNLU DERSLER. Modern Siyaset Teorisi

ÜLKE RAPORLARI ÇİN HALK CUMHURİYETİ Marksist-Leninist Tek Parti Devleti Yüzölçümü 9,7 milyon km 2

Kamu Yönetimi Bölümü Ders Tanımları

KAMU-ÜNİVERSİTE-SANAYİ İŞBİRLİĞİ (KÜSİ) FAALİYETLERİ

T.C. CUMHURİYET ÜNİVERSİTESİ DIŞ İLİŞKİLER BİRİMİ YÖNERGESİ. BİRİNCİ BÖLÜM Amaç, Kapsam, Dayanak ve Tanımlar

MİLLÎ EĞİTİM BAKANI SAYIN ÖMER DİNÇER İÇİN DEMOKRATİK VATANDAŞLIK VE İNSAN HAKLARI EĞİTİMİ PROJESİNİN AÇILIŞ KONFERANSI KONUŞMA METNİ TASLAĞI

TÜRK İŞGÜCÜ PİYASASI MESLEKİ EĞİTİM İSTİHDAM İLİŞKİSİ VE ORTAKLIK YAKLAŞIMI

EKONOMİK KRİZİN EMEK PİYASALARINA ETKİLERİ

17 Nisan 2013 ÇARŞAMBA. Resmî Gazete. Sayı : YÖNETMELİK. İstanbul Ticaret Üniversitesinden:

SAĞLIK DİPLOMASİSİ Sektörel Diplomasi İnşası

SAN-TEZ PROJE DESTEKLERİ VE SANAYİ-ÜNİVERSİTE İŞBİRLİĞİNE KATKILARI

YÖNETMELİK. b) Merkez: Işık Üniversitesi İnovasyon ve Girişimcilik Uygulama ve Araştırma Merkezini,

Yrd. Doç. Dr. Tevfik Sönmez KÜÇÜK Yeditepe Üniversitesi Hukuk Fakültesi Anayasa Hukuku Anabilim Dalı Öğretim Üyesi PARTİ İÇİ DEMOKRASİ

ViZYON BELİRLEME ÇALIŞMASI. Hazırlayan: Mustafa YILMAZ- Uzman (PKB)

Bu yıl 2.si düzenlenen Euromoney Türkiye Finans ve Yatırım Forumu nda Akbank adına sizlerle bir arada olmaktan büyük mutluluk duyuyorum.

İstanbul İmam Hatip Liseliler Derneği YÖNERGESİ

R KARLILIK VE SÜRDÜRÜLEB

Dünya Enerji Görünümü Dr. Fatih BİROL Uluslararası Enerji Ajansı Baş Ekonomisti Ankara, 25 Aralık 2012

Namık Kemal Üniversitesi SÜREKLĠ EĞĠTĠM MERKEZĠ

Araştırma Notu 13/159

TÜRKİYE DE MESLEKİ EĞİTİM

FİNANSAL SERBESTLEŞME VE FİNANSAL KRİZLER 4

TEB KOBİ AKADEMİ İLLER GELECEKLERİNİŞEKİLLENDİRİYOR: ADANA GELECEK STRATEJİSİ KONFERANSI 5 ARALIK 2007

Filistin Sahnesinde Faal Olan Gruplara Karşı Filistin Halkının Tutumu (Anket)

2000 li Yıllar / 8 Türkiye de Eğitim Bekir S. GÜR Arter Reklam Ağustos-2011 Ömür Matbaacılık Meydan Yayıncılık-2011

Bilgi Toplumunda Sürekli Eğitim ve Yenilikçi Eğitimci Eğitimi

2006 MAYIS ÇALKANTISI 2003 VE 2004 TEKİ ÇALKANTILARDAN NASIL FARKLI?

DEVLET TEŞKİLATINA TEORİK YAKLAŞIMLAR PROF. DR. TURGUT GÖKSU VE PROF. DR. HASAN HÜSEYIN ÇEVIK

KARİYER GELİŞTİRME KOORDİNATÖRLÜĞÜ YÖNERGESİ

TÜRK DÜNYASI KIZIL ELMA ÖDÜLLERİ SUNUŞ

ÜNİVERSİTE VE SOSYAL SORUMLULUK. Prof. Dr. Yunus Söylet İstanbul Üniversitesi Rektörü

ENERJİ SİSTEMLERİ MÜHENDİSLİĞİ PROF. DR. EMİN TACER BAHÇEŞEHİR ÜNİVERSİTESİ

Güncelleme: 15 Nisan 2012

MBA MBA. İslami Finans ve Ekonomi. Yüksek Lisans Programı (Tezsiz, Türkçe)

STRATEJİK PLAN, AMAÇ, HEDEF VE FAALİYET TABLOSU

GAZİ ÜNİVERSİTESİ ULUSLARARASI İLİŞKİLER BÖLÜMÜ STRATEJİK PLANI

HOCA AHMET YESEVİ ULUSLARARASI TÜRK-KAZAK ÜNİVERSİTESİ TÜRKİYE TÜRKÇESİYLE UZAKTAN EĞİTİM PROGRAMLARI ARAŞTIRMA VE UYGULAMA MERKEZİ YÖNETMELİĞİ

AB de Yerel ve Bölgesel Yönetimler. Ders 2

- TERCİHLERDE ROL OYNAYAN BİRİNCİ FAKTÖR: İSTİHDAM İMKANLARI

İŞGÜCÜ PİYASALARINDA MEVSİMLİK ETKİLER AZALIYOR

İSO Kadın Sanayiciler Platformu 8 MART MANİFESTOSU

Demokrasi ve Sivil Toplum (SBK256)

Stajyer Eğitim Programı (SEP)

Sağlık Sektörünün Olmazsa Olmazı: Tıbbi Malzeme Alt Sektörü

Yeniden Yapılanma Süreci Dönüşüm Süreci

MAVİ YAKALILARIN ÇALIŞMAYA YÖNELİK TUTUMLARI

SÜRDÜRÜLEBİLİR ARAZİ YÖNETİMİ İŞ FORUMU. Ankara Deklarasyonu

AB 2020 Stratejisi ve Türk Eğitim Politikasına Yansımaları

ÖSYS de İlk 100 e Yerleşen Adayların Analizi

We Make it... onlinetamkeen

Tarımda inovasyon küresel ölçekte stratejik değer kazandı

Transkript:

> DÜBAM DUNYA BÜLTENİ ARAŞTIRMA MASASI YÖK YASA TASLAĞI SORUŞTURMA DOSYASI DÜBAM DÜNYA BÜLTENİ ARAŞTIRMA MASASI

DÜBAM YÖK YASA TASLAĞI SORUŞTURMA DOSYASI Haz. Aynur Erdoğan Genel Yayın Yönetmeni Akif Emre DÜBAM Yayınları Küresel İletişim Merkezi Barbaros Bulvarı, Balmumcu / Beşiktaş Tel: (0212) 274 80 21 274 80 22 www.dunyabulteni.net

> DÜNYA BÜLTENİ ARAŞTIRMA MASASI 4

YÖK YASA TASLAĞI < YÖK YASA TASLAĞI SORUŞTURMA DOSYASI Yüksek öğrenim kurumlarına ilişkin yeniden yapılanmaya gidilirken bu alanın en tartışmalı kurumu olarak YÖK ün yasal çerçevesinin geniş toplumsal katılımla değiştirilme ve reforme edilmesi yönünde adımlar atıldı. Bu taslağın teknik boyutlarına ilişkin birçok tartışma gerçekleştirildi. Ve aslında yasa taslağında mündemiç ruha ilişkin de konuşuldu, yazıldı, çizildi. DÜBAM (Dünya Bülteni Araştırma Masası) olarak biz de konunun uzmanı isimlerle bir soruşturma dosyası hazırlayarak yeni yasa taslağından hareketle yüksek öğrenimin temel meselelerini tartıştık. Soruşturma dosyasına katkıda bulunan isimler: İstanbul Üniversitesi Felsefe Bölümü öğretim üyesi ve Trakya Üniversitesi Rektör Yardımcısı Prof. Dr. Hüseyin Sarıoğlu, Pamukkale Üniversitesi Sosyoloji Bölümü öğretim üyesi ve YÖK Başkan Danışmanı Yrd. Doç. Dr. Alim Arlı ve İstanbul Üniversitesi Çalışma Ekonomisi Bölümünde Yükseköğretim Sistemi İle İşgücü Piyasaları Arasındaki Uyum Düzeyinin Analizi üzerine doktora çalışması yapan Yusuf Alpaydın. YÖK ün tarihî rolü YÖK, 12 Eylül askeri darbesinin sonrasında akademik alanda yapılan düzenlemelerin kurumsal ifadesidir. Askeri darbenin olanca kıyıcılığının yanı sıra Türkiye siyasi ve ekonomik düzenini yeni dünya konjonktürüne uyumlu hale getirdiğini dönemin değerlendirmesini yapan analistler ifade ediyor. Ülkenin dünya sistemine entegrasyonunu gerçekleştiren darbe düzeni, toplumun yıllarca merkez den ve imkanlarından uzak kalmış çevre kesimlerini de aktive etmiştir. Bu gelişmenin eğitim ve özellikle yüksek 5 > SORUŞTURMA DOSYASI

> DÜNYA BÜLTENİ ARAŞTIRMA MASASI 6 öğrenimde de yansımaları okullaşma oranının hızla artmasıyla kendini göstermiştir. Diğer taraftan bu çapı çok geniş ve hızlı siyasi, ekonomik, sosyal değişimin merkezi kontrol altında olması için darbe yönetimi, biçilmiş kaftan olmuştur. Bu kontrol mekanizmasının yüksek öğrenimdeki eli, YÖK olmuştur. Arlı, YÖK ün bu işlevini şu şekilde tasvir etmektedir: YÖK ün tarihi yasakların ve bir yönüyle keyfi uygulamaların tarihidir. Diğer yönüyleyse 70 li yıllardaki iç çatışmalarda üniversitelerin açık bir savaş alanı haline gelmesine duyulan politik tepkilerin bir sonucu olarak icat edilmiş merkeziyetçi bir planlama biriminin adı YÖK. Aslında YÖK ün tarihi dikkatli incelendiğinde oldukça karmaşık bir yapıyla karşı karşıya olduğumuz, modernleşme tarihimizin iflah olmaz çelişkilerinin bire bir yansıdığı bir kurum olduğu rahatlıkla görülebilir. Darbe sonrası kurulan YÖK sayıları otuzu bulmayan üniversiteleri hizaya sokmak ve ideolojik bakımdan denetlemek için etkili mevzuatlar kullanmış ve üniversitelerin bağımsız kimliklerine zarar vermiş bir kurumdur. Ancak daha önceki yıllarda eğitime ve özellikle bazı eğitim kurumlarına ulaşmanın ayrıcalıklı bir sosyal konuma sahip olmayı gerektirmesinden dolayı, darbe sonrası çevrede kalan toplum kesimlerinin eğitim imkanından faydalanmaya başlaması yeni eğitim sisteminin ve YÖK ün rolünü de toplum nezdinde meşrulaştırmıştır. YÖK ün bugüne kadar devamını da sağlayan bu olguyu Arlı, şu şekilde açıklamaktadır: Benim analizimde, özellikle üniversite yerleştirme işinin merkezi bir sınavla yapılmaya başlaması kritik bir yere sahiptir. Bu yeni tercih 80 öncesinin elitist üniversite sisteminin öğrenci seçme mekanizmalarına ağır bir darbe indirmiştir. Bu merkezi yerleştirme sistemi, Özal döneminde kurulan Anadolu Liseleri ve sayıları artırılan Fen Liseleriyle birlikte oluşan yeni durumla entegre

YÖK YASA TASLAĞI < biçimde Türkiye nin eskiden mahrumiyet bölgeleri olarak görülen yerlerinden gelen öğrencilerin iyi üniversitelere girebilmelerinin önünü açan kuvvetli bir cihaza dönüşmüştür. YÖK ün merkezi seçme sınavı bu anlamda modernleşme tarihimizde örneği az olan görece eşitlikçi bir mekanizma yaratmıştır. Yükseköğretime yönelik talebin örgütlenmesini adeta kışkırtıcı bir etki yapmıştır. YÖK elindeki kanun gücüyle üniversite hocalarının belirli metropollerde toplanmasını engelleyici araçlar da üretmiş ve hoca kompozisyonun yaygın bir dağılım kazanmasını sağlamıştır. Böylece yaptığı tüm kötü şöhretli işlerin üzerini kapatacak ve kendini meşrulaştıracak kuvvetli araçlar icat etmeyi de başarmış bir kurum. Aynı süreçte üniversitelerin kontenjanlarını belirleme hakkını merkezileştirerek, üniversite sisteminin sürekli genişlemesinin önünü de açmıştır. 1981 de 240.000 olan öğrenci sayısı YÖK ün merkeziyetçi karar tekeli ile bugün 4.000.000 a ulaşmıştır. Buna paralel lisansüstü eğitimde de sayılar geometrik katlanmıştır. Bu tür, her eve yansıyan politikalar bir yönüyle bu merkeziyetçiliğin sonuçlarıdır. Bugün YÖK ün yeniden yapılandırılması tartışılırken YÖK ün söz konusu tarihsel rolü de masaya yatırılmaktadır. Ancak gerek küresel anlamda gerekse Türkiye bazında sistemik değişimler yaşanmasına paralel olarak gerçekleştirilen reformlar kapsamında ele alınabilecek olan yeni YÖK yasa tasarısı YÖK ü merkeziyetçi, yasakçı ve bilimsel gelişmeden daha çok akademiyi zabtu rapt altına alma yönündeki eski kimliğinden ne kadar uzaklaştıracaktır? Diğer taraftan YÖK ün bu merkeziyetçi rolünün yerine ikame edilecek özgürlükçü muhteva hangi özgürlükleri içermektedir? Örneğin devlet kontrolünün yerine özgürlükçü karakterine vurgu yapılan serbest piyasa koşulları mı hakim olmaya başlayacaktır? 7 > SORUŞTURMA DOSYASI

> DÜNYA BÜLTENİ ARAŞTIRMA MASASI 8 Yeni yasa taslağı üniversitelere özerklik getirir mi? 90 lı yıllarla birlikte küresel sistemde tek kutuplu dünya düzeninin açmazlarının derinleşmesine paralel olarak yeni kıpırdanmalar meydana gelirken Türkiye de de bu sefer post-modern bir darbenin merkezi etkisiyle yeni bir sürece girilmiş oldu. Acaba bu darbe de yeni değişim sürecini merkezi bir kontrolle gerçekleştirme çabası mıydı? Derin tetkike ihtiyaç duyan bu mevzudan üniversitelerin bu yeni süreçteki konumuna geçecek olursak özerklik tartışmalarının öne çıktığı söylenebilir. Özellikle YÖK ün merkeziyetçi yapısına karşın özerklik talepleri yüksek sesle seslendirilmeye başlamışken bu tartışmanın aslında konuşulması gerekenleri perdeleyen bir yanının olduğu da söylenebilir. Sarıoğlu, sorunun bu denli yüzeysel ve mekanik olmadığının altını çizerken 1933 reformundan bugüne Türkiye de üniversitenin kendi iç yapılanması ve yönetimi kadar başka kurumlarla ve toplum kesimleriyle ilişkileri de hep tartışma ve yeni düzenleme konusu olagelmiştir demektedir. Sarıoğlu özerklik tartışmalarına farklı bir zaviyeden bakarak şunları söylemektedir: Bu tartışmalarda üniversitenin önemsediği husus daima özerklik olur iken merkezi yönetim ve toplumun üniversiteden beklentileri daha çok verimlilik ve ülkenin ihtiyaç ve sorunlarına cevap üretmesine yönelik olmuş gibi gözüküyor. Bu bakımdan da merkezi ve üst yönetimler hep üniversite yönetiminin üniversite mensuplarına bırakılamayacak kadar önemli olduğunu düşünmüş olmalılar ki bu son yasa çalışmalarında üniversite yönetiminde farklı toplum kesimlerinden temsilcilerin yer almasını istemektedirler. Gerek üniversite kurumunun gerekse diğer kesimlerin, üniversitenin Türkiye serüveninin geleneksel etkisi ve yükünden bağımsız olarak konuyu irdeleyememesindedir asıl mesele. Kafalar karışık Sözgelimi üniversitenin bir yandan her türlü kaynak ve imkânı beklerken

YÖK YASA TASLAĞI < yahut geçmişte bariz örneklerini gördüğümüz üzere ideolojik hatta günlük politik çıkışlar söz konusu olduğunda merkezi yönetimle araya mesafe koymazken, diğer yandan ülkenin ve toplumun ihtiyaçlarına göre kendisinden program ve kontenjan açılması ve yürütülmesi talep edilince özerklik ve özgürlük argümanına sarılması/sığınması bu kafa karışıklığının bir tezahürüdür. Arlı, öncelikle özerkliğin ihlali olarak yorumlanan duruma açıklama getirerek; elinde bu kadar kuvvetli politik araçlar bulunmasının verdiği imkânları, mevzuatlarla yetki alanını sürekli genişleterek pekiştiren bir kurum YÖK. Bazı başkanlar döneminde ülkenin ara rejim politikalarıyla hızla bütünleşerek üniversite alanını toplumsal kutuplaşmalardan doğrudan etkilenen bir alan haline sokmuştur. Bütün bu karar alma tekellerinin YÖK te toplanması, sorunuzdaki tılsımlı kavram olan özerklik in ihlali olarak yorumlanagelmiştir. Ancak yeteneksiz üniversite yöneticilerinin de kendi yetersizliklerinin üzerini örtmede YÖK ün kötü imajının arkasına saklanmaları da not edilmesi gereken bir durumdur. Bugün YÖK ün, elindeki tekelleşmiş bilgi süreçlerinin avantajı nedeniyle, makro politik kararlar gerektiren birçok konuda üniversite üst yöneticilerinden daha önde olması da YÖK ü eleştirenler için trajik bir durumdur kanaatimce demektedir. Yeni yasa taslağıyla yapılmak istenen değişim üniversite özerkliğini siyasal partiler ve sermaye lehine mi bozmaktadır? Alpaydın, yeni yasa taslağının bu çerçevede radikal bir değişikliği ifade etmediğini vurgulayarak üniversite konseylerinde kimlerin olduğundan çok bu kişilerin görev tanımlarının ne olduğunun önemli olduğuna dikkat çekmektedir: Özerklik konusu genellikle akademik özerklik ve idari özerklik olarak iki başlık altında incelenmektedir. Yeni yasa ile gelen düzenlemeler daha çok idari özerklikle ilgili gözükmektedir. Yeni yasada eski yasaya nazaran önemli bir değişiklik gelmemiştir. 9 > SORUŞTURMA DOSYASI

> DÜNYA BÜLTENİ ARAŞTIRMA MASASI 10 Konsey uygulaması bir idari özerklik uygulaması olarak sınırlı sayıda üniversitenin yararlanabileceği bir hak olarak tarif edilmektedir. Konsey üyelerinin büyük kısmı seçimle belirlenmektedir. 11 üyeden birinin yerel sermayedar kategorisinde olması öngörülmüştür ki bu belirleyici bir sayı değildir. İş dünyasından uygun adayların üniversite yönetiminde önemli katkıları olabilecektir. Siyasi parti temsilcilerinin konseyde yer alması söz konusu değildir. İdari ve bilimsel özerkliğin sağlanmasında seçilen kişilerden ziyade seçilenlerin görev tanımları daha belirleyici olacaktır. Yasanın tamamı incelendiğinde konseyin bilimsel özerkliğe engel teşkil edecek bir görev ve yetkisi bulunmamaktadır. Arlı da yeni yasa taslağının bu şekilde değerlendirilemeyeceğinin altını çizmektedir: Yeni yasa önerisinde ne üniversite senatolarına ne üniversite yönetim kurullarına sermayedar veya siyasi parti temsilcisi girmesi diye bir şey söz konusudur. Üstelik akademisyenlerin mevcut yasada bile siyasi partilere üye olma hatta parti başkanı olmalarının önünde bir engel yoktur. Sınırlı sayıda üniversite için kurulması planlanan Üniversite Konseylerinde, Konseydeki diğer akademik üyelerin seçeceği sadece bir tane bağışçı veya hayırseverin olması önerilmektedir. Aslında ABD ve Uzakdoğu örnekleri incelendiğinde Konsey türü yapıların idaresinde paydaş olarak nitelenen akademi dışı sivil ve kamu kökenli kişilerin daha ağırlıklı olduğu görülür. Bu yapılarda genel bir ilke olarak yurttaş katılımı ve denetimi esastır. Ülkemizdeki Vakıf üniversitelerindeki durum da aynıdır. Özerklik kaybı konusundaki tartışmada önemli bir kavram kargaşası yaşandığını da belirtmek gerek. Özerklik her şeyden önce bilimsel özerkliktir ve üniversite hocalarının özgür bir ortam

YÖK YASA TASLAĞI < içinde, telkinlerden ve baskından uzak biçimde çalışmalarını örgütleyebilme özgürlüğünü ifade eder. Ayrıca idari özerklik ise üniversitenin iç akademik karar alma süreçlerinin dış etkilerden bağımsız kurulabilmesiyle ilgilidir. Gerçek bir üniversite sistemi bunları yerine getirmediğinde zaten üniversite olma iddiasını yitirmiş demektir. Ancak kamu kaynağıyla çalışan bütün kurumlarda olduğu gibi üniversitelerde de mali denetimden, kaynakların doğru kullanılıp kullanılmadığının denetlenmesinden daha doğal bir durum olamaz. Nihayetinde üniversitelere aktarılan kaynakların yerinde kullanılıp kullanılmadığının sorgulanması sadece devlet kurumlarının değil vergi veren her yurttaşın hakkı olmalıdır. Üniversitenin kendisini hesap vermez bir konumda görme alışkanlığı kutsallaştırılmış bir bilim kavramıyla yakından ilişkilidir. Son otuz kırk yılda bilim felsefesi, bilim ve teknoloji çalışmaları sahalarındaki muazzam araştırmalar bu konudaki efsaneleri de tartışmaya açmıştır. Bilim insanlarının günümüz dünyasında ne kadar özerk oldukları sorusu temel hipotetik sorulardan biridir. Örneğin bir fizikçinin çalışmalarıyla olgunlaşan atom silahları veya nükleer silahların devletlerin savaş makinelerinin yönetim süreçlerinden ne kadar bağımsız örgütlendiği bir soru dur. Yine günümüzün en büyük ekonomik sektörü olan petro-kimya sanayi ile kimya ve tıp bölümlerinin araştırmaları neredeyse tamamen iç içe geçmiş durumdadır. Sosyal bilimcilerin veya tarihçilerin içinde yaşadıkları toplumun çıkarlarına, devlet erkinin etkilerine ne kadar mesafe alarak çalışabildikleri de başka bir soru dur. Bugün bilim adı altında toplanan faaliyetlerin tamamında bu sorular canlıdır. Petrol mamüllerinin işlenip binlerce ürüne dönüştüğü süreçlerin tamamında tekno-bilim baş aktördür. Silah sanayi, ilaç sanayi, tüm 11 > SORUŞTURMA DOSYASI

> DÜNYA BÜLTENİ ARAŞTIRMA MASASI 12 yeni teknolojik sanayilerde de durum aynıdır. Bu ürünlerin yarattığı sağlık sorunları ya da fosil yakıtlarından dolayı delinen ozon tabakasının yarattığı yakıcı sonuçların çözüm süreçleri de bilimsel faaliyetin içindedir. Dolayısıyla pozitivizmin kutsallaştırdığı hesap vermez, mutlak iyilikler üreten idealist bilim imgesinin yıkıldığını artık görmemiz gerekir. Ayrıca sermaye çevreleri bilimin finansmanına hiç katkı yapmasalar bile, ki bugünkü dünyada böyle bir olgu söz konusu değildir, vergi veren yurttaşın üniversitenin kutsal özerkliğinin sınırsız olmadığını sorgulama hakkı olduğunu teslim etmemiz gerekir. Bilimsel özgürlüklerin garanti altına alınması ise ancak devletlerin bu konuda samimi bir biçimde bilimsel bilginin bağımsız örgütlenmesine saygı duyabilmesiyle mümkün olmaktadır. Bu nedenlerle toplumun meşru temsilcileri olarak milletvekillerinin parlamentoda yükseköğretimin üst yönetimine üye göndermelerinin demokratik bir yönetimde sorun olarak algılanması sorundur. Özerklik tartışması daha çok akademik yapılar olan üniversitelerin yine başka bir akademik kurul olan YÖK e karşı durumuyla bağlantılı tartışılmaktadır. Üniversiteler daha çok kendi kontenjanlarını belirleyemedikleri, kendi öğrencisini seçemedikleri için özerklik eksikliğinden bahsetmektedirler. Halbuki her iki konu da adil alternatifleri önerilmedikçe çözülmesi zor karmaşık sorunlardır. Sarıoğlu nun sun î bulduğu özerlik tartışmasına yönelik önerileri ise devlet ve toplum olarak üniversite mefhumunu masaya yatırmamız gerektiğini salık vermektedir: Problemin çözümü yolunda atılacak ilk adım başta üniversite kurumu/camiası olmak üzere ilgili tüm tarafların insan, bilim ve üniversite kavram ve gerçeğini kendileri için hareket noktası kılmalarıdır. Özerklik kendi başına varlığı ve değeri olan bir nesne

YÖK YASA TASLAĞI < değil, izafi bir kavramdır. Toplum bütünlüğü ve devlet aygıtını teşkil eden kurum ve kuruluşlar, kendilerine düşen görev ve sorumlulukları hakkıyla yerine getirdikleri, aralarında rekabet hatta adaveti değil işbirliği ve dayanışmayı ikame ettikleri sürece özerklik diye bir kavram ve problemin gündeme gelmeyeceği açıktır. Bu kavramın gerçek bir problemi değil, görev ve sorumlulukların yerine getirilmemesi veya yetki/güç paylaşımı kavgaları nedeniyle ortaya çıkan sorunları örtmeyi ve sorumluluktan kaçmayı işaret eden sun î bir kavram ve problem olduğunu düşünüyorum. Görüşlerini aldığımız uzmanların beyanları, özerklik meselesinden daha çok üniversiteye bilimsel özerkliği sağlayacak, akademik üretimin önünü açacak, bilime hak ettiği konumu bahşedecek bir düzenleme yapılması gerektiği noktasında birleşmektedir. Üniversitenin bizdeki yaklaşıkyüzyıllık tarihi boyunca ana işlevi, üzerinde anlaşmaya varılamayan bir husustur. Üniversitenin bir bilim merkezi olarak topluma yön verecek seçkin kadroları mı yetiştireceği yoksa sanayiyi geliştirecek, teknolojik kalkınmayı sağlayacak meslek dallarında uzmanları mı yetiştireceği dikotomisi, üniversite mefhumuna ve dolayısıyla yüksek öğrenimin kurumsal örgütlenmesine dair kafa karışıklığına sebep olmaktadır. Bu dikotomi, Türkiye nin teknoloji üreten veya teknolojiyi ve düşüncesini ithal eden olma politikaları arasında seçim yapmayı dayatırken sosyal bilimlerin üniversite eğitimi içindeki konumunu netleştirmeyi de zorunlu kılmaktadır. Sosyal bilimler ve teknoloji üretimi Hiç kuşkusuz bugünkü üniversite anlayışı, Türk modernleşmesinin Batı karşısında teknik gerilikle kendini anlamlandıran tarihi süreçlerden bağımsız değildir. Teknolojik gelişmeye yüklenen bu hayati anlam, üniversitelerde de teknik bilimlerin öne çıkmasında 13 > SORUŞTURMA DOSYASI

> DÜNYA BÜLTENİ ARAŞTIRMA MASASI 14 etkili olmuştur. Sarıoğlu bu algının Türkiye ye mahsus olmadığının altını çizerek modernitenin karakterine dikkat çekmektedir: Modern zamanların ve modernitenin insanlığa armağanı (!) her şeyin mekanik bir anlayışla algılanıp değerlendirilmesine yönelik paradigma olmuştur. Bu çerçevede insan da mekanik bir yapı olarak algılanmış, onun ruh ve gönül dünyası, güzellik ve bütünlük arayışı hiçe sayıldığı için insanın bu yanını besleyip geliştirecek olan beşeri ve manevi bilimler bilim kategorisinden dışlanmıştır. Modernitenin bir ürünü olarak pozitivist bilimin üniversite eğitimini ve genel olarak bilim anlayışını şekillendirdiği bir gerçek. İnsanı insan yapan değerleri hayatın dışına atan bu bilim anlayışı Batılı sosyal bilimciler tarafından da eleştirilmekte nicel olanın karşısında nitel olanın değer kazandığı post-modern bir bilim anlayışı hakim olmaya başlamıştır. Ancak bir merkezi ve ekseni olmayan bu genişleme, beraberinde insani olanın ve insanın hakikatle ilişkisinin eğitimdeki biliş süreçlerine dahil edildiği bir örgütlenme biçimini getirdiğini söylemek çok zor. Tam aksine neo-liberal siyaset ve ekonomi anlayışının, katı pozitivist anlayışının çekildiği alanları doldurduğu gözlemlenmektedir. Arlı bu süreci şu şekilde tasvir etmektedir: Bugün dünya üniversiteleri birkaç yönlü baskıların tehdidi altındadır ve üniversitenin kamusal sorumluluklarının farkında olan herkes bunlarla başa çıkmanın yollarını aramaktadır. Bu baskıların bir kısmı bilgi üretiminin finansal neo-liberalleşmeyle paralel biçimde bir ticari meta haline gelmesiyle bağlantılıdır. Bilginin ticarileşmesi günümüz ekonomisinin de motoru haline gelmiş durumdadır. Özellikle mühendislik, tıp ve doğa bilimleri alanlarındaki teknolojikleşme süreçleri patentleme ve lisanslamada da bir patlama yaratmıştır. Bugün dünyada yıllık iki milyondan fazla akademik çalışma ürün olarak patentlenmektedir. Bu patentlerin her biri iktisadi etkinliklerin

YÖK YASA TASLAĞI < kurucu bir unsurudur ve bilimsel olduğu kadar ticari bir üründür. Diğer taraftan ülkemizde teknolojiye yüklenen hayati anlama rağmen üniversitelerin bu alanda yeterli gelişme gösterememeleri ülkeyi teknoloji üreten değil transfer eden durumuna düşürmüştür. Sarıoğlu bu noktada ezber bozan bir yaklaşımla sosyal bilimlerin ihmal edilmesinin teknik gelişmeye de ket vurduğunu işaret etmektedir: Bizim üniversite kurumuz da bu rüzgarın etkisinden kendisini kurtaramamış, bünyesinde insan ve toplum bilimlerini konu alan birimler yer almışsa da daima teknolojiyle daha içli-dışlı olan fen-teknik ve sağlık-tıp bilimlerinin gölgesinde kalmış/ bırakılmıştır. Bunun faturası ise başka pek çok alanda olduğu gibi teknoloji alanında da ciddi atılım ve hamlelerin yapılmayıp yalnızca ithal ve transferi düzeyin de kalmak olmuştur. Arlı nın Türkiye deki üniversitelerin teknolojik gelişmedeki katkılarını tasvir ettiği fotoğraf çok çarpıcı: Türkiye nin patentlediği ürün sayısı 2010 yılında 5010 idi. Bunların yarısı da ticarileşememiş patentlerdi. Bir başka deyişle, Türkiye bu alanda rekabet bakımından kategori dışı bir ülkedir ve mutlak ithalatçıdır. Birkaç istatistik verirsem durumun kökeni daha da netleşecektir. Türkiye GSYH dan Ar-Ge faaliyetlerine ayırdığı bütçenin oranını her yıl düzenli artırmasına rağmen, % 0,85 dir. Bu oran İsrail de %4,2, Japonya da 3,3, Almanya da 2,78, Çin de 1,7 dir. Polonya, Yunanistan ve Meksika gibi ülkelerden daha iyi durumda olmamıza rağmen, Türkiye henüz tılsımlı bir diğer kavrama dönüşmüş olan inovasyon alanlarında da başlardadır. OECD de yükseköğretime ayrılan kamu payının ortalaması % 1,3 iken, Türkiye nin ayırdığı pay yine son on yılda sistemini muazzam bir ölçekte büyüttüğü halde %0,8 dir. Yükseköğretim okullaşma oranlarında, 15 > SORUŞTURMA DOSYASI

> DÜNYA BÜLTENİ ARAŞTIRMA MASASI 16 öğretim üyesi başına düşen öğrenci sayılarında durumumuz hızla iyileşse de hala kat edilecek çok mesafe olduğu ortadadır. O nedenle, tüm eleştirilerimiz kayıtlı olmak koşuluyla, bir kalkınma yolu olarak üniversiteleri ileri teknoloji üssüne çevirme hedefi konsa bile bunu gerçekleştirmek Türkiye nin on yıllarını alacak bir süreçtir. Peki, sosyal bilimlerin bu tablodaki yeri nedir? Arlı bu durumu şu şekilde tasvir etmektedir: Sosyal bilimler alanları tüm ticarileşme süreçlerine en fazla eleştirel yaklaşan alanlardır ve o anlamda üniversite yönetimlerinde tüm dünyada etkin konumlarını bir ölçüde kaybetmişlerdir. Yaşanan süreçlerin eleştirisi anlamında sosyal bilimlerin konumu korunmadığı takdirde gidilecek noktaların çok sağlıksız olacağından şüphem yoktur. Çin üniversiteleri bu konuda örnektir. Resmi olarak komünist bir ülke olmasına rağmen, ekonomi biliminin dışa dönük yüzü dünyayla uyumlu biçimde matematiksel iktisattır. Mühendislik ve Fen Bilimlerinin egemen konumu ezici boyutlardadır ve eleştirel sosyal bilim faaliyetleri o kadar cılızdır ki, Çin de yükseköğretim sistemi o anlamda nevi şahsına münhasırdır. ABD de doktora yapan Çinlilerin %90 dan fazlası fen ve mühendislik sahalarındadır. Buna karşın ABD de kuvvetli ticarileşmeye rağmen sosyal bilimlerin görece iyi konumu dikkate değer. Sosyal bilimlerin yaşadığı sorunların birçoğu bu anlamda ülkeden ülkeye ve bulunduğu ülkedeki ideolojik ve ekonomi-politik tercihlere göre farklı farklı biçimlerde gözlemlenebilir. Sosyal bilimler sessiz bir Rönesans yaşadığı II. Dünya Savaşı sonrası dönemden itibaren ağır adımlarla yürüyüşünü sürdürmeye devam edecektir. Dünyadaki mevcut ekonomi-politik ve ideolojik dengesizliklerin sosyal ve politik sonuçları arttıkça da (2008 ekonomik krizindeki otistik iktisat tartışması ve iktisat bilimine

YÖK YASA TASLAĞI < yönelik büyük tartışmayı veya Arap Uyanışının derin bir sessizliğin içinden çıkıp gelmesindeki şaşkınlığı hatırlayalım) üniversite sistemi içinde daha saygın bir konum kazanacağını düşünüyorum. Öyle olmak zorunda çünkü mevcut haliyle tekno-bilimin bu tür sorunları anlamlandırabilecek felsefi araçları yok denecek kadar az. Temel varoluşsal soruları unutmuş bir dünya ahvali içindeyiz ve sosyal ve beşeri bilimlerin düşünce alanlarının korunması hayatidir. Buna karşın Alpaydın ın ifade ettiği gibi, üniversitelerde araştırma fonları önemli ölçüde uygulamalı araştırmalara sağlanmakta, temel bilim ve sosyal bilimle ilgili fonlar sınırlı ölçüde yer alabilmektedir. Üniversite rektörlüğüne ilişkin farklı dönemlerde farklı alanlardan rektör seçilmesi yönündeki düzenlemeye benzer şekilde üniversitelerdeki araştırma fonlarının mühendislik alanları, sağlık alanları, temel bilimler ve sosyal bilimler arasında dengeli biçimde dağılmasını sağlayacak düzenlemeler de yeni yasada yer almalıdır. Bununla birlikte Alpaydın, yeni yasa taslağının da bu konuda değişiklik getirmediğinin altını çizmektedir: Yeni yasa ve eski yasa karşılaştırıldığında üniversite sanayi işbirliği konusunda belirgin bir vurgu artışı yoktur. Hali hazırda üniversiteler bünyesinde yer alan teknoloji merkezleri ile buralarda geliştirilen ürünlerin lisanslaması konusundaki sorunları giderecek birtakım düzenlemeler getirilmiştir. Üniversitelerin amaçlarının tanımlandığı kısımlarda üniversiteler teknoloji üretimi ile değil, bilimsel üretimle tanımlanmıştır. Her halükarda teknolojik gelişim, insani gelişimle ilişkilendirilen (sosyal) bilimler, teknolojiyle ilişkilendirilen (sosyal) bilimler, toplumun genel kültür seviyesinin yükselmesi vb. gibi çok çeşitli beklentiler göz önünde tutulduğunda yüksek öğrenimin yeni yasa taslağının çizdiği çerçeveden daha geniş bir zeminde yapılandırılması gerektiğini ortaya çıkarmaktadır. 17 > SORUŞTURMA DOSYASI

> DÜNYA BÜLTENİ ARAŞTIRMA MASASI 18 Üniversitenin ekonomik kaynakları Yeni yasa taslağının en çok tartışılan yanlarından biri, özerkliğe paralel olarak sanayi ile işbirliği içinde olması ve yine kendi ekonomik kaynaklarını üretmesi meselesidir. Peki, bir üniversite hangi kaynaklardan gelir elde edebilir. Bu konuda bizi Alpaydın bilgilendiriyor: Üniversitelerin kendi kaynaklarını üretmeleri birkaç yoldan gerçekleşebilir. Birincisi eğitimin ücretli olmasıdır. İkincisi uygulamalı projeler ve hizmet sunumu (sağlık hizmeti, sürekli eğitim merkezlerinde eğitim hizmetleri gibi) yoluyla gelir sağlama, iş dünyası ile proje ortaklıkları neticesinde fon oluşturma gibi kaynaklar olmaktadır. Bir diğeri ise bağışlardır. Bu üç kalem açısından da Türkiye de sorunlar bulunmaktadır. Öğrencilerin maddi kaynakları eğitim maliyetlerini karşılayabilecek durumda değildir. İş dünyası ile yeterli düzeyde proje işbirliği yoktur. Tüm üniversitelerin hizmet sunumuna yönelik birimleri kurma imkanı yoktur. Bağışların da yetersiz olduğu söylenebilir. Yani, üniversitelerin maddi olarak kendi kendine yetebilecek bir yapısı yoktur. Diğer taraftan Sarıoğlu nun ifade ettiği gibi üniversitelerin öz kaynak oluşturmaya yönlendirilmesi ve teşvik edilmesi, yürütülen araştırma ve eğitim-öğretim faaliyetinin teorik kalmaktan çıkıp uygulama aşamasına geçmesi bakımından olumlu sonuçlar doğurabilir; bu aynı zamanda toplumla ve iş dünyasıyla iletişim ve işbirliği kanallarının açılmasını da zorlayıcı bir etki yapabilir. Çünkü, Arlı ya göre; Kaynak konusundaki çeşitlenme ihtiyacının zarureti özellikle Türkiye gibi %97 mertebesinde kamu kaynağı kullanan ülkeler için geçerli. Sadece kamu kaynağına bağımlı olunduğunda da, dünyadaki araştırma-geliştirme trendlerinde ligden düşmeniz, tüketici ve ithalatçı bir ülke konumuna düşmeniz kaçınılmaz. Eğer

YÖK YASA TASLAĞI < Türkiye Kuzey Avrupa nın nüfus ölçeği küçük refah toplumlarından biri olsaydı bu alanda daha etkin rekabet politikaları geliştirebilirdi. Çünkü nüfus yapınız size bu tür bir esnekliği ve hareket kolaylığını sunabilir. Ancak Türkiye nin nüfusu 75 milyon ve bu her geçen artıyor. Bu ölçek farklılığı, üstelik demografik ve kentsel geçiş süreçlerini iç içe yaşayan bir toplumda, sadece kamu kaynağına bağlı kalarak hem eğitim hem araştırma hem de patentlemede dünya standartlarında rekabet imkânı tanımaz. O yüzden Türkiye gibi bir ülke kaynaklarını doğru yerlerde planlamak zorundadır. Çünkü nüfusunun yükseköğretim okullaşma sürecini artırmaktan başka çaresi olmayan orta boy bir ekonomi olarak yükseköğretimde sadece yasal reform değil aynı zamanda demokratik reformlar da yapmak kaçınılmazdır kanaatimce. Hükümetin harçların kaldırılması yönündeki son kararı oldukça cesur ve yükseköğretimdeki okullaşma oranlarını daha da artıracak radikal bir karardır. Ancak tüm OECD raporlarında da görüldüğü gibi 2030 projeksiyonlarında yükseköğretimin en önemli konusu finansman, artan uluslararasılaşma ve erişimde eşitlik konusudur. Türkiye kamu finansmanıyla gidebileceği yerin sınırlarındadır ve acilen yükseköğretimin finansmanında adil ve verimli politikalar geliştirmekle baş başadır. Çünkü Türkiye 2025 yılına kadar nüfusu 85 milyona ulaşmış ve hemen her gencin üniversite okumayı talep ettiği bir ülke olarak, aynı zamanda doktoralı öğretim üyesi sayısını akademik kaliteden taviz vermeden ve bunu artırarak iki katına çıkarmadığı takdirde ciddi sorunlarla baş başa kalacaktır. Bu da ancak bu kadar karmaşık sorunları bir arada ele alabilecek entegre politikalar geliştirebilmekle mümkündür. YÖK ün konumu da bütün bu gerçekler ışığında değerlendirilmeli ve elindeki haksız yetkilerden arındırılarak saygın dünya örneklerinde olduğu gibi 19 > SORUŞTURMA DOSYASI

> DÜNYA BÜLTENİ ARAŞTIRMA MASASI 20 rasyonel planlamalar yapan, yükseköğretim konusunda Ar-Ge üreten ve mesleki ve bilimsel kalitenin artırılması için yol gösterici çalışmalar yapan bir yeni biçime dönüştürülmelidir. 12 Eylül ün akıldışı süreçlerinde edindiği alışkanlıkları da ortadan tamamen kaldırılmalıdır. Türkiye nin yazan çizen düşünen bütün yurttaşları, bilindik ezberlerin ötesinde, üniversitelerin demokratik güzergahlarda gelişmesi için yeni fikirler üretmek sorumluluğuyla baş başadır. Ancak eğitim meselesinin sadece teknolojik kalkınma kıstasıyla değerlendirilemeyeceği de dikkatten kaçırılmaması gereken bir husustur. Eğitimde özelleştirme olarak isimlendirilebilecek bu süreç, öğrencilerin yüksek öğrenime ulaşımında adil olmayan bir rekabeti de beraberinde getirebilecektir. Bu endişeyle Alpaydın: Devletin tüm öğrencilere özel üniversite öğrenim ücretleri düzeyinde burs vermesi durumunda, eğitim ücretli olabilir. Bu durumda üniversiteler yeterli mali kaynağa ve mali özerkliğe kavuşmuş olacaktır. Böyle bir uygulama, mali kaynakların daha esnek biçimde kullanılabilmesine, böylece üniversitelerin daha rekabetçi bir yapıya kavuşmasına katkıda bulunabilir. Bu uygulamanın hayata geçirilmesi beraberinde mali denetimlerin artırılmasını da gerektirecektir demektedir. İnsanın, yapısı gereği emek ve kaynak harcayarak elde ettiği şeyi, böyle olmayanlara nispetle daha çok önemsediğini, benimsediğini ve sahiplendiğini vurgulayan Sarıoğlu, paralı eğitim konusunda halihazırda yürürlükte olana benzer bir sistem önermektedir ve bu itibarla sembolik de olsa bir öğrenim harcı ödemesi, öğrencinin bu süreci ciddiye alması bakımından yararlı olabilir. Bu imkana sahip olmayanlara burs yahut kredi desteği sağlanarak onların da sözü edilen yükümlülüğü yerine getirmeleri mümkündür demektedir.

YÖK YASA TASLAĞI < Üniversitelerin toplumsallaşması Son dönemlerde yerel yönetimlerin öne çıkması kadar bölgesel kalkınma projelerinin de devreye girdiği bir yönetişim modeline doğru gidildiğinin emareleri görülmekte. Buna paralel olarak başka saikleri olmakla birlikte- üniversite sayısında hızlı bir artış yaşandı. Bu nicel artışın nitelikli bir gelişme olması için bazı düzenlemelere gidilmesi gerektiği açık. Bu düzenlemelerden en önemlisi şüphesiz, üniversitelerin bölgelerinin sosyal ve ekonomik gelişmesine yapacağı katkı olacaktır. Peki, üniversitelerin toplumsallaşmaları ve bulundukları bölgelerin ihtiyaçlarına yönelik üretimde bulunmaları nasıl sağlanabilir, toplumun çeşitli taleplerine cevap verebilecek şekilde nasıl yapılanmaları gerekmektedir? Alpaydın a göre; Üniversitelerin bulundukları bölgelerin ihtiyaçlarına yönelik üretimde bulunmaları kamu kuruluşları, yerel yönetimler ve sivil toplum kuruluşları ile iletişim içerisinde bulunmasına, üniversitelerin topluma açılmasına, kapalı yapısından kurtulmasına bağlıdır. Bu amaçlarla dünya genelinde kullanılan temel mekanizmalar üniversite danışma konseyleri yoluyla yerel kuruluşların görüşlerinin alınması, üniversite hocalarının alanda çeşitli çalışmalara katılmalarının teşvik edilmesi, halkın katılabileceği etkinliklerin üniversite bünyesinde de düzenlenmesi gibi çalışmaların yapılmasıdır. Arlı da üniversitenin yurttaşlara açık yapılara dönüştürülmesi gerektiği görüşünde. Ona göre dersler belli oranlarda da olsa halka açılmalıdır. Hakeza üniversite kütüphaneleri de tabi önce sefil hallerinden kurtarılarak biraz geliştirilip- halkın aktif kullanımına açılmalıdır. Çünkü, Arlı ya göre; Nadir ve prestijli bilgilerin belirli grup ve sınıfların elinde tekelleşmesi iktidar oyunlarının en bilinen yollarından biridir. Modern toplum bu konuda belirli iyileşmeler üretse de hala klasik iktidar oyunlarının tutsağıdır. Üniversiteler bu bilgilerin toplumsallaşması için daha 21 > SORUŞTURMA DOSYASI