GÖKYÜZÜNÜN HAKİMLERİ: YIRTICI KUŞLAR H. Mehmet Gürsan Uzman Biyolog Kızıl Akbaba Kimi sever, kimi imrenir, kimi korkar, hatta nefret eder... Kimilerine ilham kaynağı olmuştur, kimileri için körükörüne savaşılacak bir düşman. Ancak değişmeyen bir şey var ki, o da günümüzde bile yırtıcı kuşları yeteri kadar tanımadığımız. İlk yırtıcı kuş gözlemcileri günümüzden 8000 yıl önce yaşayan Çatalhöyük insanlarıydı. Onlar akbabalarla hepimizden önce tanışmışlardı. Ölülerinin kafalarını evlerinin altına gömerek onlarla yakınlıklarını devam ettirmenin yanı sıra, vücutlarını da akbabalara yedirerek karşılıklı faydalanıyorlardı. Bu insanlar arasında bir akbaba kültü söz konusuydu. Çatalhöyük te Akbaba kılıklı rahiplerin cenaze ayinlerini gösteren resim. (Mellaart 1988 den alınmıştır) Bir başka akbaba kültü de yıllar sonra Eski Mısır da oluştu. Eski Mısırlılar için akbaba, Yukarı Mısır ı ve Tanrıça Nekhbet i temsil ediyordu. Ayrıca Tanrıça Isis in de kutsal hayvanıydı ve Güney Mısır tacında akbaba başı bulunurdu. Mısırlılar'ın yırtıcı kuşlara ilgisi akbabayla sınırlı değildi. Baş Tanrı Osiris in oğlu Horus un kimliğinde bir doğan kültü oluşturulmuştu. Mısır da, Doğan Tanrılar Horus ve Horakhty adına yapılmış birçok tapınak mevcuttu. Yırtıcılar Mısırlılar ı o kadar etkilemiş olmalı ki, yazılarına bile ilham kaynağı olmuşlar. Örneğin kartal ve baykuş, hiyeroglif alfabesinde önemli bir yer edinmişler. Bunlar bir parça değişerek; kartal a harfi olarak, baykuş ise m harfi olarak, günümüze dek mevcudiyetlerini sürdürmüşler.
Oturan Kaya Kartalı ve a harfinin karşılaştırılması resmi. Peki yırtıcı kuş nedir? Balık Kartalı nı Karabatak tan veya Küçük Kerkenez i Kızılsırtlı Örümcekkuşu ndan daha yırtıcı yapan nedir? Yırtıcı kuşlar gündüz ve gece yırtıcıları olarak iki gruba ayrılırlar. Gündüz yırtıcıları, Falconiformes takımında olan kuşlara verilen genel addır ve dört familyadan oluşur. Pandionidae ve Sagittaridae familyalarında birer tür vardır. Diğer iki familya ise; doğanlar ve karakaralardan oluşan Falconidae familyası ve akbaba, kartal, atmaca, şahin, delice gibi türlerin bulunduğu Accipitridae familyasıdır. Bunlar dışında, Yeni Dünya akbabaları'nın bulunduğu Cathartidae familyası da bazı araştırmacılar tarafından bu takıma dahil edilse de, sözü geçen familya, leyleklere daha yakın olduğunun anlaşılması üzerine artık Ciconiformes takımında yer almaktadır. Gece yırtıcıları, diğer bir adla baykuşlar ise Strigiformes takımındadır. Strigiformes takımı iki familyadan oluşmaktadır: Peçeli baykuşlar olan Tytonidae familyası ve diğer baykuşları içeren Strigidae familyası. Kukumav
Yırtıcı kuşlar canlı avla beslenen tek kuş grubu olmamakla beraber, bütünüyle aktif olarak avlanmaya adapte olmuş en gelişmiş kuş grubudur. Yırtıcı kuşları diğer kuşlardan ayıran özellikleri aşağıdaki biçimde gruplandırabiliriz: 1. Gaga: Tüm yırtıcı kuşlar, eti kesmekte oldukça başarılı, çengel biçimli ve uç tarafı oldukça sivri gagalara sahiptirler. Üst gaga alt gagadan daha uzun olduğundan aşağı dönük kanca biçimindedir. Bu genel bir biçim olmakla birlikte, cinsten cinse ve türden türe farklılıklar gösterir. Örneğin akbaba ve kartal gibi hayatlarının belirli dönemlerinde leşle beslenen yırtıcıların gagaları, leşleri parçalayabilecek şekilde oldukça iridir. Buna karşılık bir Amerikan türü olan Salyangoz Çaylağı nın gagası, yemekte uzmanlaştığı salyangozları kabuğundan çıkarabilecek şekilde diğer türlere göre daha ince ve kıvrıktır. Benzer bir şekilde, doğanların gagalarının kenarlarında diş gibi çıkıntılar bulunur. 2. Tüyler: Yırtıcı kuşların tümü için geçerli olmamakla birlikte, leşle beslenen akbabaların başlarındaki tüyler çok incelmiş, hatta bazı türlerde tamamen kaybolmuştur. Akbabaların başlarındaki tüysüz bölgelere bakarak beslenme alışkanlıkları hakkında bir fikir sahibi olabiliriz. Örneğin Küçük Akbaba nın (Neophron percnopterus) tüysüz yüzüne bakarak, sadece başını leşin içine sokup fazla derine inmeden beslendiğini anlayabiliriz. Buna karşılık, Kara Akbaba (Aegypius monachus) ve Kızıl Akbaba (Gyps fulvus), başlarını ve boyunlarının bir kısmını leşin içine sokabilmektedir. Bu da kısa tüylü alanın başlarından boyunlarına kadar uzanmasından anlaşılabilir. 3. Görme: Yırtıcı kuşların gözleri başlarına oranla oldukça iridir. Ayrıca insanlara kıyasla çok daha net görürler. Akbabalar bir kilometre yükseklikten yerdeki bir leşi görebilirler. Bir Gök Doğan (Falco peregrinus) 5 km. uzaklıktan bir güvercini görebilir. Şahinler (Buteo buteo) ise, 1 mm 2 lik alanda bir milyon konik görme hücresi ile görme hücrelerinin yoğunluğu bakımından bu alanda şampiyondurlar. Başlarının ön tarafında 35-50 derecelik binoküler görüşe sahiptirler. Her iki gözün 150 monoküler görüş açısı vardır. Bunun sonucunda yalnızca başlarının arkasında 20 kadar bir kör açı kalır ve sadece bu alanı başlarını çevirmeden göremezler. Şekil 1. Yırtıcılara örnek olarak Amerikan kerkenezinin gözünün yapısı (Johnsguard 1990 dan)
4. Koku alma ve duyma: Yırtıcı kuşların burun delikleri üst gaganın dip kısmında bulunur. Genel olarak kuşlarda koku duyusu pek gelişmiş olmasa da, araştırmalar, özellikle Yeni Dünya akbabalarının leş bulmak için kokudan da faydalandıklarını ortaya koymuştur. Belirli cinsler dışında duyma avlanmakta çok önem taşımamakla beraber, özellikle delicelerin ve baykuşların, başlarının iki yanında asimetrik olarak bulunan kulakları sayesinde, avlarının yerini işitme yoluyla oldukça kesin olarak tespit edebildikleri bilinmektedir. Özellikle baykuşlar karanlıkta avlanırken duyma yeteneklerini sıklıkla kullanırlar. 5. Kanatlar: Cinsten cinse değişmekle birlikte, kanat tipleri genelde yırtıcı kuşların habitatlarını ve avlanma tekniklerini yansıtır. Kartal, akbaba gibi avlarını bulmak için büyük alanlar dolaşması gereken türlerde kanatlar geniş ve kanat uçları parmak gibidir. Bu türlerin çoğu göç eder ve geniş kanatları sayesinde süzülerek, uzun mesafeleri çok az enerji harcayarak kat ederler. Doğan gibi hızlı uçan ve ani saldırı tekniği ile avlanan türlerde kanatlar daha kısa, ince ve sivridir. Atmaca (Accipiter nisus) ve Çakırkuşu (A. gentilis) gibi sık, kapalı ormanlarda yaşayan ve ağaç taçlarının altında uçarak, ani manevralarla avlanan kuşların kanatları ise daha kısa ve yuvarlaktır. 6. Kuyruklar: Yırtıcı kuşların kuyrukları da avlanma tekniği için önem taşır. Örneğin doğanlar, atmacalar ve çaylaklar gibi ani manevralar yapmak zorunda olan türler genelde daha uzun kuyrukludur. 7. Ayaklar: Yırtıcı kuşların ayakları genel olarak önde üç parmak ve arkada daha kısa bir parmak olacak şekildedir. Ayaklar, çoğu türde öldürmek için uyum sağlamış olmakla beraber, akbabalar gibi bazı türlerde öldürecek kadar güçlü değildir. Bunun yanısıra ayaklar türün avına göre de değişkenlik gösterirler. Örneğin Balık Kartalı nın (Pandion haliaetus) ayağı, yakaladığı balığın kayarak kaçmasını engelleyecek şekilde pullarla kaplıdır. Yırtıcı kuşların besin tercihleri çok çeşitlidir. Genel olarak her tür, belli bir habitatta belirli avları daha etkili olarak avlayacak şekilde evrimleşmiştir. Bu sayede, belirli bir alanda simpatrik olarak yaşayan yırtıcı kuşlar birbirlerinden farklı nişlere sahip olurlar. Bu 4 farklı şekilde olabilir: 1. Av çeşitliliği: Bazı türler belirli avlara uzmanlaşmıştır, bazı türler ise daha geniş av tercihine sahiptir. Örneğin Balık Kartalı balıklar üzerine uzmanlaşmışken, Kızıl Şahin (Buteo rufinus) keklikten kertenkeleye kadar çok geniş bir av yelpazesine sahiptir. 2. Aynı av türünün değişik grupları: Örneğin Yılan Kartalı (Circaetus gallicus) yılanlar üzerine uzmanlaşmıştır. 3. Avların boyu: Kerkenez (Falco tinnunculus) tarla faresi gibi küçük memelilerle beslenirken, Kaya Kartalı (Aquila chrysaetos) tavşan gibi daha büyük avları tercih eder. 4. Avlanma habitatı: Şah Kartal (Aquila heliaca) açık alanlarda avlanırken, Çakırkuşu daha çok orman içinde avlanmayı tercih eder. 5. Avın değişik kısımlarından beslenme: Türkiye de dört tür akbaba bulunmaktadır. Bunlardan Küçük Akbaba leşin küçük artıkları ve iç organları gibi yumuşak kısımlarıyla beslenirken, Kızıl ve Kara Akbaba daha sert ve iç kısımlarıyla beslenir. Sakallı Akbaba (Gypaetus barbatus) ise kemikleri sindirecek şekilde özelleşmiştir.
Yırtıcı kuşların beslenme ekolojilerine baktığımızda, gruplar arasında farklılıklar olduğunu görürüz. Bir kısmı ağırlıklı olarak belirli bir av çeşidi ile beslenip bu avları izlerken, bir kısmı da bölgede mevcut olan değişik avlardan faydalanır. Bu iki grubun üreme stratejileri de farklıdır. Birinci gruptakilerin populasyonları bölgedeki av sayısına bağlı olarak yıldan yıla değişkenlik gösterir. Örneğin tundralardaki Paçalı Şahin'lerin (Buteo lagopus) sayısı dört yılda bir en yüksek sayısına ulaşan küçük memelilerin sayılarına göre değişiklik gösterirken; Çakırkuşu sayısı, bulunulan bölgeye bağlı olarak, tarla farelerinin 4 yıllık döngülerini izleyebildiği gibi 10 yıllık tavşan döngülerini de izleyebilir. İkinci gruptaki türler daha geniş bir av yelpazesine sahip oldukları için, belli bir av azaldığında bölgede bulunan diğer türlere geçiş yapabilirler ve bu nedenle populasyon sayılarında daha az iniş ve çıkışlar görülür. Yırtıcı kuşlar sanıldığı gibi yalnızca canlı avlarla beslenmezler. Belirli türler, rekabeti engellemek için alışılmamış besinler üzerine uzmanlaşabilirler. Örneğin Sakallı Akbaba kemiklerle beslenirken, Afrika da yaşayan Palmiye Akbabası (Gypohierax angolensis) bir tür palmiyenin meyvesini yer. Delice Doğan (Falco subbuteo) ise kırlangıç ve sağan gibi hızlı kuşları avlamak üzere evrimleşmiştir. Birçok türün uyguladığı farklı avlanma yöntemleri vardır. Ancak yine de, yırtıcı kuşların belirli avlar için belirli avlanma yöntemleri uyguladıkları görülür. Şah Kartal gibi büyük yırtıcılar genellikle yüksekten süzülerek avlarını ararlar ve gördüklerinde hızla dalarak şaşırtırlar. Ancak bunun yanında, yüksek bir tüneğin üzerinde bekleyip avlarını görünce üzerine dalma, alçak irtifada uçarken avının yerini belirleyip arkadan sürpriz bir saldırı ile yakalama veya yerde kovalayıp ayağıyla yakalama gibi birçok farklı avlanma yöntemlerini de farklı avlar için başarıyla kullanabilirler (Gürsan, 1990). Gökdoğan ve Çakırkuşu gibi birçok türün, avını öldürmek için aşağıdan takip ederek, ava iyice yaklaştığında kalçalarını aşağıdan ava doğru savurup alttan vurarak öldürdüğü görülmüştür. Öte yandan Kerkenez gibi daha küçük türlerin avlarını hareketsiz tutmak için ayaklarını kullandıkları ve esas öldürme işlemini gagalarıyla avlarının omurgalarını kırarak gerçekleştirdikleri gözlenmiştir.
Birçok yırtıcı kuş ilkbaharın başında üremeye başlarsa da, üreme sezonunun başlangıcındaki iklim ve besin durumu ile türün kuluçka ve yavru uçurma süreleri gibi birçok faktör başlama tarihini etkileyebilir. Genel olarak yırtıcı kuş ne kadar büyükse üreme dönemi o kadar erken başlar ve o kadar uzun sürer. Örneğin büyük kartallar ve akbabalar için yumurtlama Şubat ta başlarken, Kızıl Şahin gibi orta boy yırtıcı kuşlarda Mart ın ikinci yarısında, Kerkenez gibi küçük yırtıcılarda ise Nisan-Mayıs aylarında başlar. Bazı türler için belli olaylar belirleyicidir. Örneğin, Akdeniz ve Ege adalarında üreyen Ada Doğanı nın (Falco eleonorae) yavrularının yumurtadan çıkışı Eylül ayına, küçük ötücü kuşların göç dönemine denk gelir. Küçük Akbaba Kızıl Şahin Üreme yaşları da genel olarak türlerin boylarıyla doğru orantılıdır. Kerkenez gibi küçük yırtıcıların birçoğu ikinci yıllarında üreyebilirken, şahin gibi orta boy yırtıcılarda üreme üç yaşında gerçekleşmekte, kartal ve akbabalarda ise 5-6 yılı bulmaktadır. Ancak üreme yaşı genel olarak populasyon yoğunluğu gibi dış etkenlere de bağlı olduğu için, ilk üreme yaşı her zaman biyolojik olarak ilk üreyebilme yaşı değildir. Küçük Kerkenez Bir üreme döneminde çıkarılan yavru sayısı da türün boyu ve yaşam süresi ile orantılıdır. Genel olarak daha küçük olan türlerin yaşam süresi daha kısa, ancak yavru sayısı daha fazladır. Kerkenez gibi küçük türler bir yılda 5-6 yavru uçurabilirken, kartal ve akbabalar yılda bir yavru uçurabilirler. Kartallarda görülen bir diğer özellik de Habil ile Kabil Sendromu olarak biyoloji literatürüne geçmiştir. Birçok kartal türü her yıl bir ile üç arasında yumurta bırakmakla beraber, genellikle ilk çıkan yavru daha çabuk gelişeceği için daha küçük olan yavruyu öldürür veya beslenmesini engelleyerek ölümüne sebep olur. Ancak besinin bol olduğu yıllarda kartallar iki, hatta üç yavru uçurabilirler. Besinin kısıtlı olduğu yıllarda ise uçan yavru sayısı bir taneyle kalır. Bu özellik tüm Aquila cinsi kartallarda görülmekle beraber, her türde aynı sıklıkla gerçekleşmez. Örneğin Şah Kartal sıklıkla iki, hatta üç yavru uçurabilir. Hatta İspanyol Şah Kartalı nın (Aquila adalberti) dört yavru uçurduğu görülmüştür.
4 İspanyol Şah Kartalı nı gösteren resim (Meyburg, 1973) Bazı türler her yıl aynı yuvada ürerken bazı türler yeni yuva yaparlar. Ancak çoğu tür için geçerli olan strateji, birden fazla yuvaya sahip olup her yıl yuvayı değiştirmektir. Yuva yapımı ve yuva tercihi de türden türe farklılık gösterir. Doğanlar yuva yapmazken, kartallar ağaçlarda veya sarp kayalıklarda yuva yapmayı tercih ederler. Gök Doğan kayalıklarda ürer, ancak yuva için materyal kullanmaz, yalnızca yumurtlayacağı alanı biraz düzleştirir. Buna karşılık kartallar ve akbabalar yumurtlayacakları alanı dallarla destekleyerek yuva yaparlar. Küçük yırtıcılar için ağacın gövdesindeki bir yuva veya eski bir karga yuvası yeterli olurken, Kara Akbaba yuvası 3 metre çapa ve 2 metre derinliğe ulaşabilir. Böyle bir yuvayı taşıyabilecek ağaçlar ise ancak yaşlı ormanlarda bulunabilir. Yırtıcı kuşların günümüzde karşı karşıya oldukları sorunlar ve koruma çalışmaları: Bir türün soyunu sürdürebilmesi, ölüm ve dışarı göç yoluyla populasyondan eksilen bireylerin yerine, üreme ve göç yoluyla yeni bireylerin gelmesi ile olur. Populasyona katılan bireylerin sayısı ayrılanlardan fazla olursa, populasyon artan bir eğilim izler, az olursa azalan bir eğilim izler ve zamanla yok olur. Yırtıcı kuşların başarılı bir şekilde üreyebilmeleri, besin miktarı, yuva yeri gibi birçok faktöre bağlıdır. Durum böyle olunca yırtıcı kuşların soyunu sürdürebilmesi günümüzde gittikçe zorlaşmaktadır. Yırtıcı kuşları tehdit eden sorunları sıralarken, doğal faktörler ve insanın sebep olduğu faktörler olarak ikiye ayırmak faydalı olacaktır. Doğal Sebepler: 1. Besin Azlığı: Besin azlığı sebebiyle açlıktan ölüm, özellikle ilk yılındaki yavrular için oldukça yüksektir. Ayrıca besinin azlığı üreme başarısında düşüş olarak da kendisini gösterebilir. 2. Hastalık: Her ne kadar doğal populasyonlardaki etkileri değişken olsa da, hastalık zaman zaman önemli bir ölüm sebebi olarak karşımıza çıkmaktadır. 3. Avlanma: Bu faktör diğerleri kadar önemli olmasa da, küçük türler zaman zaman büyük yırtıcılar ve diğer avcı türlere av olmaktadır. Bunun yanı sıra Puhu (Bubo bubo), Çakırkuşu gibi yırtıcı kuşlar yuvalarının yakınında diğer yırtıcı kuşları yaşatmazlar. Mikkola (1976) literatürden baykuşlar tarafından öldürülen gündüz yırtıcı kuşlarını listelemiştir ve bunlar arasında 65 Şahin, 55 Kerkenez, 26 Çakırkuşu ve 19 Gök Doğan bulunmaktadır. 4. Kaza: Avlanırken ağaçlara çarparak yaralanma ve ölümler olduğu görülmüştür. Yavruların yuvadan düşmesi, yangın, fırtına gibi nedenlerle yuvanın tahrip olması biçiminde kazalar da sözkonusu olabilir.
İnsanın sebep olduğu tehditler: 1. Zehirlenme: DDT benzeri organoklorlu pestisitler birçok yırtıcı kuşun soyunu tükenme seviyesine getirmiştir. Bu kimyasal zehirler gerek bireyleri öldürerek, gerekse yumurta kabuklarını zayıflatıp kırılmalarına sebep olarak üreme başarılarını düşürme yoluyla iki yönlü zarar vermektedir. ABD de organoklorlu pestisitlerin yasaklanmasından sonra özellikle Gök Doğanlar yok olmaktan kurtulmuş ve eski sayılarına ulaşmışlardır. 2. Habitat kaybı: Birçok yırtıcı kuş üremek için belirli bir habitata ihtiyaç duymaktadır. İnsan aktiviteleri sonucunda belirli habitatların tahrip olması sonucu yırtıcı kuşlar üreyememekte ve bazen bölgeyi terk etmek zorunda kalmaktadırlar. Özellikle kartal, akbaba gibi büyük yırtıcılar üreme döneminde oldukça hassastırlar ve rahatsızlık verilmesi durumunda üreme alanını terk ettikleri ve üreyemedikleri görülmüştür. 3. Avlanma: Doğrudan avlanma çok sık olmamakla birlikte yurdumuzun bazı bölgelerinde hala görülmektedir. Özellikle kartal ve akbabalar, kuzuları kaptıkları düşüncesiyle zaman zaman sürü sahipleri tarafından öldürülmektedirler. Bu yanlış bir yargıdır. Sözü geçen kuşlar leşle beslendiğinden ölmüş hayvanların leşlerini ortadan kaldırarak hastalıkların yayılmasının önlenmesinde kritik bir rol oynamaktadırlar. 4. İnsan etkisi sonucu oluşan kazalar: Araba çarpması, göç sırasında binalara çarpma, yüksek gerilim hatlarında elektrik çarpması gibi sebeplerle ölümler, özellikle genç bireylerde oldukça sık gerçekleşir. Yırtıcı Kuşların Korunmaları Yırtıcı kuşların korunmaları için yapılan çalışmaların iki hedefi vardır: 1. Ölümleri azaltarak veya üreme başarısını arttırarak türün devamını sağlamak. Bu amaçla gerekli durumlarda yapay yuva yerleri sağlamak, bozulan habitatları eski haline getirmek, besin takviyesi yapmak, gerekirse kartal yuvalarındaki ölme riski yüksek olan ikinci yavruların yuvadan alınarak yumurtalarını kaybetmiş çiftlerin yuvalarına bırakılması veya laboratuar koşullarında beslenmesi gibi tekniklerle üreme başarısını arttırmak. 2. Yırtıcıların azalmasına sebep olan faktörleri belirleyip etkisini en aza indirmek. Örneğin yüksek gerilim hatları birçok yırtıcı kuş için önemli bir ölüm sebebidir. İspanya, A.B.D. gibi bazı ülkelerde yırtıcı kuşların korunmaları için yüksek gerilim hatlarının izolasyonlarının sağlanması, hatta yüksek riskli bölgelerde toprak altından geçirilmesi gibi işlemler için önemli bütçeler ayrılmaktadır. Bir başka önemli gelişme de, DDT gibi tarım ilaçlarının kullanımının birçok ülke gibi yurdumuzda da yasalarla kısıtlanması olmuştur. Türkiye de tüm yırtıcı kuşlar ve habitatları gerek kanunlar, gerekse uluslararası anlaşmalarla koruma altına alınmıştır. Ancak etkin bir denetim yapılamadığından bu koruma şimdilik yalnızca kağıt üzerinde kalmaktadır. Özellikle Doğu Karadeniz Bölgesi nde gelenekselleşen atmacacılık her türlü önleme rağmen kontrol altına alınamamaktadır. Bu sebeple her yıl göç zamanı yüksek sayılarda atmaca ve çeşitli yırtıcı kuş yakalanmakta ve alıkonulmaktadır. Her ne kadar göç dönemi bittikten sonra bunlardan bir kısmı salıverilse de, göç dönemi geçtiğinden bu kuşların büyük bir kısmı yolda telef olmaktadır. Pek çok ülkede atmacacılık sıkı bir kontrol altında yapılır ve doğadan alınacak kuş sayısı çok sınırlıdır. Bu kuşların büyük bir kısmı üretim programı çerçevesinde üretilip dağıtılmaktadır, dolayısıyla doğadaki populasyona etki son derece sınırlıdır. Bu programın Türkiye de de başlatılması gerekmektedir.
Son yıllarda etkisini arttıran bir başka tehdit de, Suriye gibi komşu ülkelerden gelen yırtıcı kuş kaçakçılarıdır. Tüm çabalara rağmen hala önüne geçilemeyen bu tehdit de özellikle İç Anadolu ve Güneydoğu Anadolu Bölgeleri nde etkili olmaktadır. Gerek leşleri ortadan kaldırarak salgın hastalıkların yayılmasını, gerekse zararlı hayvanların sayısının kontrolsüz bir şekilde artmasını önlemeleri bakımından son derece faydalı olan yırtıcı kuşların daha onbinlerce yıl aramızda yaşamalarını sağlamak bizim görevimiz. Hepsinden önemlisi, gökyüzünde süzülen bir kartalın insana hissettirdiği tarifsiz duyguların gelecek kuşaklara da kalmasını sağlamak en büyük amacımız. Kaynaklar Brown, L. 1977. Eagles of the World. Universe Press, London Cramp, H.&K.E.L.Simmons. 1980. Birds of Western Palearctic. Vol.2. University Press, Oxford Gensbol, B. 1992. Birds of Prey of Britain & Europe. Collins Photo Guide. London Gürsan, H.M.1999. Breeding Biology and Feeding Ecology of the Eastern Imperial Eagle, Aquila heliaca, in North-Central Anatolia. Unpublished M.Sc. Thesis, Middle East Technical University. Ankara, Turkey Johnsguard, P.A. 1990 Hawks, Eagles and Falcons of North America. Smithsonian Institution Pres. Washington, USA Mellaart, J. 2003. Çatalhöyük, Anadolu da Bir Neolitik Kent. Yapı Kredi Yayınları, İstanbul. Mikkola, h. 1992. Owls of Europe. T.&A.D. Poyser, London. Village, A. 1990. The Kestrel. T.&A.D. Poyser, London. Watson, J. 1997. The Golden Eagle. T.&A.D. Poyser, London.