Dünyada, Bölgemizde ve Türkiye de Günümüz Nükleer Enerji Üretiminin Risk ve Fizibilite Değerlendirmesine Yönelik Olarak Dikkate Alınacak Temel Gerçekler ve Denklemler Tolga Yarman* Temel Gerçekler ve Hususlar Bunu takip eden kabul, aşağıdaki gibi olmuştur: [Ortaya Çıkan Açığı Kapatacak Tek Kaynak] = [Nukleer Enerji]. Bu kabüllerin, bunlara ilişkin olarak dile getirilen bütün ifadelerle birlikte tümüyle hatalı olduğu ortaya çıkmıştır. İlk olarak, bütün dünyadaki enerji talebi nin önceden tahmin edilenin yarısı olduğu ortaya çıkmıştır. Kömür, petrol (oil) ve hidrolik enerji gibi kaynakların önceden tahmin edilenden kabaca iki kat daha zengin olduğu ortaya çıkmıştır. Üstelik, yenilenebilir enerjilerin (yenilenebilir enerji kaynaklarının), yani genel olarak, geleneksel olmayan enerji kaynaklarının da önceden sanıldığından çok daha fazla önemli olduğu ortaya çıkmıştır. Dolayısıyla söz konusu açık, artık açık olmaktan çıkmıştır. Eğer böyle bir hipotetik açık (hypothetical gap) olmuş olsaydı bile nükleer enerji, bu açığı kapatmaya yönelik yegane çözüm olmanın dışında kalırdı. 1 Günümüzde nükleer enerjinin, (1960 larda başlamış olan nükleer çağın başlangıcında inanılanın aksine) teknik bir gereklilikten ziyade artık daha çok bir siyasi tercih olduğu ortaya çıkmıştır. Politik iradeye, politik iradenin hem kendileri hem de kendilerinden sonra gelecek nesiller için farklı bir rüyası ve buna ilişkin planları olanların iradesine saygı göstermesi kaydıyla saygı duyarım. 1970 lerden itibaren temel varsayım aşağıdaki şekilde olmuştur: [Talep] [Talebi Karşılamaya Hazır Kaynaklar] = [Ortaya Çıkan Açık]. Esasen, örneğin, 1970 li yıllarda hiçbir zaman kapsam dahilinde olmayan Sibirya doğal gazı, bütün bir Avrupa için olduğu gibi Türkiye için de başlıca kaynak olmuştur. Iran ın doğal gazı gibi, bölgedeki diğer doğal gaz kaynakları da devreye girmiştir... Aynı çerçevede, dünya; yaptığı her şeyi, tükettiği enerjinin sadece yarısını tüketerek de yapabileceğinin farkına vardığı için enerji verimliliği bütünüyle yeni bir enerji kaynağı ola- (*) Prof. Dr., Nükleer Bilimler & Mühendislik, Massachusetts Teknoloji Enstitüsü. Danışma Kurulu ve Nükleer Düzenleyici Komite Eski Üyesi. Atom Enerjisi Komisyonu, Türkiye. (**) Bu çalışma, davetli bir konuşmacı olan yazar tarafından 8-22 Haziran 2014 te İstanbul da düzenlenen Uluslararası Temiz Enerji Konferansı nda yapılan konuşmanın çerçevesini oluşturmuş olan metne dayalı olarak Uluslararası Bilim ve Teknoloji Konferansı na sunulmak üzere hazırlanmıştır.
2 rak ortaya çıkmıştır. Böylece biz de, bir kere yakınlardaki balı keşfedince, bütün vücudunu bala bulayan ayılar gibi olduğumuzun farkına varmış olduk. Aynı kapsamda, güneş enerjisi ve rüzgar enerjisi de önceden sanıldıklarından çok daha fazla öneme sahip olmuşlardır. Türkiye de daha şimdiden birkaç bin rüzgar değirmenli (MW-wind mill) rüzgar tribünü kurulmuş durumdadır. Halihazırda ülkemizde yaklaşık 15.000 rüzgar tirübünü yer almaktadır ki bu da bizim doğal gaz için yapacağımız ilave bir milyar dolarlık masraftan kurtulmamızı sağlamaktadır. Kurulumu yapılmak üzere toplamda yaklaşık 10 GW lık bir lisanslama yapılmıştır. (bu miktarda bir güç (enerji) Akkuyu da kurulması planlanan Nükleer santralden elde edilecek güçten (enerjiden) 10 kat daha yüksektir.) Nükleer enerji üretimi, bundan böyle ne Avrupa da ya da daha geniş anlamıyla Türkiye yi de çerecek biçimde ne de dünyada1960 larda ve 70 lerde umulanın aksine artık bir teknik gereklilik değildir. Her ne olursa olsun, hatta o döneme (1970 lerdeki) kadar bile, zenginleştirilmiş uranyuma dayalı olarak ya da başka bir deyişle yeniden yakıt yani PU 239 ya da U 233 üretmeksizin nükleer güç santralli kurulumu, doğurgan reaktörler, dünya üzerinde sadece 6 milyon ton uranyum olduğundan ve kalan miktarın o zamana kadar öngörülen nükleer iştahı karşılamak için çok yetersiz olduğundan dolayı ölü işletmeler olarak değerlendirilmişlerdir... Ve nükleer doğurgan reaktörlerin, kompakt güç yoğunluğu üretimleriyle ve dolayısıyla likid metal soğutma sistemleriyle, başlangıçta sanıldıklarından çok daha fazla riskli oldukları ortaya çıkmıştır. Bugün İtibariyle Gerçekçi Bir Risk Değerlendirmesi Ben MIT de (1970 li yıllarda) öğrenciyken, risk değerlendirmesi çıktısının, 30 yıllık bir dönem boyunca (bir reaktör ömrünün yaklaşık olarak yarısı) bir reaktör başına 10-6 ila 10-5 civarında olduğunu öğrendik. Yine de, önceki karmaşık (komplike) risk analiz hesaplarının tümüyle ötesinde ve tamamen öngörülmeyen nedenlerden dolayı üç büyük kaza meydana gelmiştir. Bunlara aşağıda yeniden göz atıyorz. 1. Three Mile Adası Kazası (1979). Reaktör gücü 906 MWe idi. Sağ Tarafta TMI nin Ölü Ünitesi 2. Chernobil Chernobil Kazası (1986). Reaktör Gücü 1000 MWe idi. Chernobyl de Hasar Gören Ünite 3. Fukushima Fukushima Kazası (2011) Üç reaktör kazaya maruz kaldı. Bahsekonu reaktörlerin güçleri aşağıdaki gibiydi: 1 x 460 MWe (1 numaralı ünite hasar gördü) 3 784 MWe (2, 3 ve numaralı üniteler hasar gördü) 1 x 784 MWe (5 numaralı ünite soğutma problemleri yaşadı)
1 1100 MWe (6 numaralı ünite soğutma problemleri yaşadı) 460 MWe + 2x784 MWe = 2028 MWe. Böylece, bu üç büyük kaza, hep beraber toplamda bütünüyle ölmüş olan; Japonların Nükleer Reaktörleri 906 MWe + 1000 MWe + 2028 MWe = 3934 MWe. lık bir nükleer gücün sorumlusudur. Dünyada kurulu olan toplam güç yaklaşık olarak 400.000 MWe dır. Söz konusu ünitelerin çoğu oldukça yaşlıdır. Bundan dolayı hayat boyu risk faktörünü kabaca 4000 MWe / 400.000 MWe = %1 olarak bulmuş oluruz. Bu açıkça devasa bir rakamdır. Ve muhakkak ki bu, klasik olarak belirlenmiş olan 10-6, ya da en muhafazakar (iyimser) seviyedeki 10-5 den daha yüksek bir büyüklük kertesidir (mertebesidir). Yine de, 50 civarında işleyen reaktörden sadece 3 tanesinin elde çıktığı dikkate alındığında, Japon nükleer mühendisliğinin, emniyet ve kaza mühendisliğinin, inşaat (yapım) ve deprem mühendisliğinin ve aynı zamanda oşinografi mühendisliğinin son derece başarılı olduğu kaydını da düşmek gerekir. 3 Fukushima Kazası Japon liderlerin anlaşılabilir iyimserliğine rağmen, bu kazanın, ötesinde herhangi bir şey olduğu takdirde, TMI ve Chernobil Kazalarının arasında sınıflandırılması gerektiğini ve ne yazık ki Chernobil düzeyini yakalayacak bir seviyeye tırmanacağını, kazanın hemen ardından basına ifade etmiş olmanın onurunu taşıyorum. Bütün bir alan şimdi kapatılmış durumda. Fakat gelin sadece ciddi hasar gören 1, 2 ve numaralı üniteleri dikkate alalım (4, 5 ve 6 numaralı üniteler rastlantı eseri kazadan önce bakıma alınmak için kapatılmışlardı): Böyle olunca, en sonuncusunda da görüldüğü üzere, deprem ve tusunami felaketlerine karşı mücadele etmek için almış oldukları önlemlerden dolayı, Japon nükleer teknolojisini %94 mertebesinde başarılı olarak derecelendirmek oldukça mümkündür. Aynı şey, Amerikan ve Rus nükleer teknoloji mühendisliği için de geçerlidir. Yine de her şeyi göz önünde tutarak söylemek gerekirse, başarısızlık bütünün içinde ne kadar az yer tutarsa tutsun, nihai hasar aşikardır ve çok ciddi bir biçimde (incitici) ziyan vericidir. Bu tabi Chernobil Kazası için de geçerlidir.
4 Üstelik bu, hasarın; kendine özgü bir tipi olan bu reaktörün müthiş dizayn kapasitesi içindeki ikincil (tali) emniyet konteynırı bünyesinde meydana geldiği TMI kazası için de geçerlidir. Japonya Başbakanı Yoshihiko Nnoda (13 Eylül 2011 de) durumu aşağıdaki şekilde özetlemiştir: - Orta ve uzun vadede nükleer güce olan bağımlılığımızı mümkün mertebe azaltacak bir doğrultu hedeflemeliyiz. Ardından Japon Ticaret Bakanı Yoshio Hachiro şöyle demiştir: - Yakın zamanda yaşadığımız Fukushima daki nükleer kazanın ardından ülkedeki bütün nükleer reaktörler kapatılacaktır. Ülkemizde gelecekte sıfır nükleer reaktör olacaktır, kamuoyu genellikle [nükleer güç üretimini kastederek] bunları artırmak yerine azaltmak yönünde bir görüş üzerinde birleşmektedir. Yapılan bütün bu ilanlara rağmen, insan tabiî ki Japon karar vericiler düzeyinde doğru olmak ve en yeni nükleer eğilimlerin ve nükleer inşaat projelerinin altını çizmek durumundadır. Her halükarda, bu yolda ilerlerken ortaya çıkmış olan aşağıdaki problemleri de hatırlamak zorundayız. Gereğinden fazla emniyet önlemi alma zorunluluğu İlgili inşaat ve lisanslama prosedürlerinin uzaması. Artan söküm ve aynı zamanda atık bertaraf masrafları Atık Nakli Her halükarda nükleer güce yönelik kamuoyu tepkisi arttı. Plutonyum üretimi yapan hızlı doğuran-üreten (fast breeder reactors) reaktörlerin çok riskli olduğunun ortaya çıktığını ve plutonyum u yeniden işlemekten (plutonıum reprocessing) vazgeçilmesi gerektiğinin altını çizmek isterim. Bu, daha önce tahmin edilmiş olan, dünya üzerindeki nükleer enerji üretim ömrünü, yüz kere daha azaltmıştır. Esasen, dünyadaki uranyum rezervleri (6 milyon ton), mevcut reaktörlerden biraz daha fazla bir sayıya tekabül edecek ileri bir takım klasik reaktörü (yani plutonium üretmeyen) artık besleyemeyecektir. (Aksi takdirde bu aslında 100 kere fazla olurdu.) Şurası muhakkak ki, bütün bunlar, nükleer enerji santrallerinin kurulumunu bütün dünyada feci bir biçimde yavaşlatmıştır. Reaktörün Sökülümü Dünya Nükleer Güç Kurulumuna İlişkin Görümüm Bu grafiği anlamanın kolay yolu, bir yılın 10.000 (daha doğrusu ~8800 saat) saatten meydana geldiğini dikkate almaktır. Böyle olunca, y ekseninin uzak kenarında okuduğumuz 2500 Terawat saat
/ TWh, her biri 1000 Mwe lık 300 nükleer enerji santralinin, hepsinin yıl boyu işletilmesi durumundaki toplam kapasitesine karşılık gelir. Nükleerin toplam enerji üretim içindeki payı %18 ler civarından yaklaşık %14 e düştüğünü de hatırlayalım. Yaşlarına Göre İşleyen Reaktör Sayıları Kaynak: IAEA, 2013 Akkuyu Toplam Sayı: 434 Unite,, Ülke Sayısı: 31, Toplam Güç: 372 GWe Kaynak: IAEA, 2013 Elektrikte Nükleerin Payı Önceleri, artan enerji ihtiyacını karşılamak için, nükleer enerjinin çok güvenilir, ucuz ve gerekli olduğuna inanılıyordu. Aslına bakılacak olursa, o günün şartlarında, nükleerin tek çözüm yolu olduğuna inanılıyordu. Böylelikle, Türkiye Elektrik Kurumu (TEK) tarafından 1970 li yılların başında Akkuyu nükleer alan olarak seçilmiştir. Ancak, o tarihten itibaren, koşullar şiddetli bir biçimde değişti. Daha 1999 yılında, Başbakan Ecevit tarafından davet edildiğim Enerji Zirvesi nde hükümete şunları söylemiştim: 5 Kaynak: IAEA, 2013 Akkuyu da bir Nükleer Enerji Santrali inşaatı, o aşamadan itibaren, bölgedeki turizme ve aynı zamanda meyve ve sebze kültürüne korkunç bir biçimde hasar verecektir. Bu alana site lisansı nın verildiği 1970 li yılların ortalarında böyle kriterler yoktu. Bu konu hakkında bugün itibariyle bile yapılmış bir çalışma yoktur. (yani
6 1999 dan itibaren), (hatta bildiğimiz kadarıyla 2016 da bile hala yapılan bir çalışma yoktur.) Her şey yolunda gitse bile, komşu ülkelerimizle ve bilhassa Yunanistan la bire-bir karşılaştırma yapan biri, turizmimizin olumsuz bir biçimde etkileneceğini görebilir. Elbette, hiçbir Yunan gazeteci bizimle mülakat yapmaya gelmiyor, halbuki eskiden pek çoktular!.. Akkuyu da bir nükleer enerji santralinin dikilmesi durumunda, aynı şey, meyve ve sebze kültürü içinde geçerli olacaktır. Doğru olmasa bile, insanlar Akdeniz bölgemizden gelecek olan meyve ve sebzeleri kirlenmiş (bozuk) olduklarını iddia ederek suçlayacaklardır. Hatta bir sabotaj yapılacağına dair terörist saldırı iddiası bile, ne kadar aciddi olursa olsun, turistleri etkileyecektir. Bakım ve işletim faaliyetlerinin mükemmel olacağını varsayıyorum. Üstelik, Akdeniz de deniz suyu sıcaklığı hem yaz hem de kış mevsiminde Karadeniz in deniz suyu sıcaklığından yaklaşık olarak 10 derece daha sıcaktır. Karadeniz kıyıları yerine bu santrali Akkuyu da inşa etmek, santralin termodinamik verimliliğinde yaklaşık %10 luk bir fark açığa çıkaracaktır ki bu da 5 Milyar $ (yaklaşık 1000 MWe lik bir nükleer santralin maliyeti) üzerinden yaklaşık 500 Milyon $ tutarında bir kayba sebep olacaktır. Bu benim 1999 yılında Başbakan Ecevit Hükümetine söylediğim şeydi ve Hükümet projeyi gündeminden düşürdü. Gerçi, fiilen yeniden başa döndük. Rusya Federasyonu ile Türkiye Cumhuriyeti devletleri arasında bir anlaşma imzalandı ve işe (bana göre, ne yazık ki) başlanılmış oldu. Rus meslektaşlarıma (2011 yılında), Başbakan Sayın Ecevit hükümetine 1999 yılında söylediklerimin bir özetini yaptıktan sonra, aşağıdakileri ifade ettim: -Rusya nın nükleer enerji teknolojisine karşı söyleyecek bir şeyim yok. Her ne kadar, Chernobyl skandal bir felaket olsa da, Rus mühendisler ve teknisyenler gerçek birer kahraman olmuş ve bu nükleer kabusu önlemek ve bunun üstesinden gelmek için neredeyse imkansız olanı yapmışlardır. -Kendi güney kıyılarınıza, Karadeniz kıyılarına, nükleer enerji santralleri kurun ve tıpkı doğal gaz sattığınız gibi, bize elektrik satın, bilin ki biz de bu nükleer elektrik için şu an önerdiğinizin iki katı fiyatı vermeye hazır olacağız. -Bu, Karadeniz kıyılarında yaşayan insanlar, netice itibariyle turizmlerinin ciddi bir biçimde zarar göreceği endişesiyle size izin vermeyecekleri için bunu yapamayacaksınız demektir. -Esasen, Karadeniz kıyılarında hiçbir nükleer reaktör yoktur. -Her şeyin ötesinde, yıllar içinde, tümüyle öngörülemeyen sebeplerden dolayı, mevcut teknolojilere dayalı olarak nükleer kaza riski 1000 hatta 10000 kez daha fazla artmıştır. -Bu sebepten dolayı, nükleer istasyonu inşa etseniz (Akkuyu ya) bile, onu işletemeyeceksiniz Ve orası dünyanın en pahalı nükleer müzesi olacak!...
Dünya nın Çözülmeyen Nükleer Atık Bertaraf Problemleri Bu yüzden çok ciddi olarak Akkuyu dan çıkmamız gerektiğine inanıyorum. Eğer karar vericiler Türkiye de nükleer enerji üretimi konusunda ısrarcı olacaklarsa, bir taraftan kesin bir şekilde reaktörlerin hava ile soğutulması ihtiyacını ortaya çıkaracak ve bu da elektrik maliyetini artıracak olsa da, en azından nispeten Akdeniz kıyılarımızdaki turizmi ve meyve ve sebze kültürümüzü kurtaracak olması sebebiyle İç Anadolu ya yönelmelidirler. Atık Bertaraf Alanı Nevada Çölü Eğer Akkuyu da ısrarcı olursak, bundan en fazla komşularımız ve bilhassa turizmde rekabet içinde olduklarımız faydalanacaklardır. Ve tekrar ediyorum, bu bir şaka değil!.. Yukarıda sunduğum risk değerlendirilmesinin tekrar ciddi bir biçimde dikkate alınması gerektiğini ifade etmekle birlikte, nükleer güce karşı olmadığımı söylemek isterim. Ancak her durumda, nükleer teknolojinin anahtar teslimine dayalı üstelik yabancı misafirler tarafından işletilen nükleer reaktörler vasıtasıyla elde edilebileceğini iddia eden yanlış düşüncelerin karşısındayım. 7 Yucca Dağının İçi Nitekim, nükleer atık bertaraf problemi dünyada henüz çözülmüş değildir. Nükleer atık depolanması, sadece fizyolojik (physchologically) bakımdan olsa bile, bölgeye çok daha fazla zarar verecektir. İstanbul dan yaklaşık 100 km uzakta Bursa Ovasında kurulan Termik Gaz Santrali. Ki ben buna bir Mühendislik Felaketi diyorum!. Velhasıl, bir Türk deyişi olan (bizim bir deyişimiz olan) Kaş yapayım derken göz çıkarma! lafını hatırlatmakta fayda var.