Marmaris Datça yarımadasında bulunan Bozburun un 1992 yılında belde olması ile birlikte yöre halkı bölgede uygulanacak imara ilişkin gelişmeleri ve imar planı yapılmasını ilgiyle bekledi. Belde halkının uzun yıllardır beklediği imar planları, Bozurun belediyesi tarafından hazırlatılarak, 2007 yılı başında Çevre Ve Orman Bakanlığı Özel Çevre Koruma Kurulu Başkanlığınca onaylandı ve 06.02.2007 tarihinde askıya çıkarıldı. Yasanın öngördüğü bir aylık askı süresince incelenen imar planlarına, belde halkının büyük bir çoğunluğu tarafından itirazlarda bulunuldu. İtirazlara yönelik herhangi bir düzenleme olmaması ve idari davaların açılmasının süreye tabi olması nedeniyle, bir kısım itiraz sahipleri tarafından Muğla İdare Mahkemesinde davalar açıldı. İmar planının iptaline yönelik söz konusu davalar halen devam etmekte olduğundan, sadece imar planlarının amacı ve hukuki niteliği hakkında kısaca bilgi vermenin yararlı olacağı düşüncesindeyim. İMAR PLANININ AMACI İmar planı yasada şu şeklide tanımlanmıştır: İmar planı; Belde halkının sosyal ve kültürel gereksinimlerini karşılamayı, sağlıklı ve güvenli bir çevre oluşturmayı yaşam kalitesini arttırmayı hedefleyen ve bu amaçla beldenin ekonomik, sosyal kültürel, tarihsel, fiziksel özelliklerine ilişkin araştırmalara ve verilere dayalı olarak hazırlanan, yerleşme ve gelişme eğilimlerini alternatif çözümler oluşturmak suretiyle belirlenen arazi kullanımı, koruma, kısıtlama kararları, örgütlenme ve uygulama ilkelerini içeren pafta, rapor ve notlarından oluşan belgedir. Yasadaki tanımlamadan da anlaşılacağı gibi imar planlarının öncelikli amacı; yöre halkının sosyal ve kültürel ihtiyaçlarını göz önünde bulundurarak mevcut yaşam kalitesini yükseltmektir. Halkın sağlık, çalışma, barınma, dinlenme, eğitim ve ulaşıma ilişkin koşullarını, mevcut imkanlar dahilinde en iyi çözüme kavuşturabilmektir. İmar planlarının arzu edilen amaca ulaşabilmesi için 1
öncelikle plan hazırlıkları sırasında bölgenin özellikleri çok iyi etüt edilmeli, ilgili kurumlardan alınan bilgiler uzmanlarca doğru değerlendirilmelidir. Her bölgenin yapısı ve yöre haklının ihtiyaçları birbirinden farklılık gösterdiğinden, plan yapma tekniklerinde tek tip uygulama olamayacağı, yörede hâlihazırda yaşayan halkın bulunduğu durumlarda ise anayasa ile korunan mülkiyet hakları ve kazanılmış hak kavramlarının titizlikle değerlendirilmeye alınması bir gerekliliktir. İMAR PLANI YAPMA YETKİSİ Belediye ve mücavir alan sınırları içerisinde kalan yerlerde, imar planı yapma ve yaptırma yetkisi belediye aittir. Belediye, bir bölgeye ait nazım ve uygulama planları yaparken, mevcut bölge ve çevre düzen plan kararlarına uymak zorundadır, bu düzenlemelere aykırı imar planları oluşturulamaz. Bozburun u da içine alan bölgenin tümü için geçerli olan ve Özel Çevre Koruma Kurulunca tarafından hazırlanmış /25000 ölçekli Çevre Düzeni Plan Hükümleri mevcuttur. Belediyelerin imar planı yapılması ve değiştirilmesi konusundaki yetkili organı belediye meclisidir. Belediyeler, yeterli şartlara haiz elemanları bulunması halinde imar planlarını kendi bünyeleri içinde yapabilecekleri gibi dışarıya bir yüklenici firmaya da yaptırabilirler ve bu planlar belediye meclis kararı ile yürürlük kazanırlar. Belediye meclisinin onayından geçtikten sonra, imar planları yöre halkının bilgisine sunulmak üzere ilan edilerek bir ay süre ile askıya çıkarılır. Ancak, özel statülü bölgelerde, imar planları askıya çıkmanda önce ilgili üst kurumun onayına sunulur. Datça-Bozburun yarımadası 22.10.1990 tarih ve 90/1117 sayılı Bakanlar Kurulu Kararı ile Özel Çevre Koruma Bölgesi olarak tespit ve ilan edilmiş olduğundan, belediyece oluşturulan imar planları Özel Çevre Koruma Kurulu nun onayından sonra askıya çıkarılmıştır. Bozburun - Datça yarımadası, tarihten günümüze kadar çeşitli medeniyetleri barındıran, arkeolojik, kentsel, doğal, tarihi açılardan korunması gerekli alanlara sahip bir bölgedir. Bu özelliği nedeniyle Özel Çevre Koruma Bölgesi olarak tespit edilerek korumaya alınmıştır. 2
Bozburun veya benzer konumda olan bölgelerde, imar planlarının hazırlanması özel bir çalışma ve hassasiyet gerektirir. Bölgenin dokusu ve gerçek yaşamı ile uyumsuz ancak şekli şartlarına uygun imar planlarının, bu bölgelere yarar yerine telafisi imkânsız zararlar vereceği de bilinen bir gerçektir. KIYILARDAKİ DÜZENLEMELER Bilindiği gibi Bozburun u da içine alan bölge, Ege ve Akdeniz i birleştiren kıyı şeridinde konumlanmış, özellikle yat turizmi açısından önemli bir bölgedir. Yöre halkının büyük bir bölümünün, balıkçılık, tekne yapımı ve otel pansiyon işletmeciliği yoluyla geçimini denizden sağlaması, bölge yaşamında kıyıların öneminin bir kez daha altının çizilmesi gerekliliğini ortaya koyar. Ülkemizde, kıyıların süratle ve kontrolsüzce yok edildiği, kaçak yapılar ile doğal güzelliklerin katledildiği gerçeğini göz önünde bulundurduğumuzda, Bozburun un ve benzeri bölgelerde biran önce bölgenin yapısını korumaya ve geliştirmeğe yönelik imar planlarına ihtiyaç duyulduğu ortadadır. Kıyılardaki düzensiz yapılaşma; doğanın dengesinin bozulmasına, çevre kirlenmesine ve dolayısıyla halkın geçim kaynaklarının tek tek ortadan kalkmasına yol açacak istenmeyen bir sonuçtur. Bu itibarla Bozburun a ait imar planlarını hazırlanmasında, 3194 sayılı imar yasası ile plan yapımına dair esaslara ait yönetmelik yanında, yörenin özelliği gereği 3621 sayılı kıyı kanunu da uygulanmaktadır. Ülkemiz için önemli doğal zenginlikler arasında yer alan kıyılarımızın, özellikle son yıllarda rant sağlamak amacıyla tahrip edilmesine yol açan kullanım şekli, kıyıların korunması üzerinde hassasiyetle durulması zorunluluğunu da beraberinde getirmiş ve dikkatleri bu yöndeki yasal düzenlemelere çekmiştir. 3
Toplumsal ihtiyaçların ve zorunlulukların sonucu olarak ortaya çıkan hukuk kurallarının, kimi zaman ihtiyaçların hızına yetişmekte zorlandığını bilinmektedir. Türk hukuk sisteminde kıyının ilk yasal tanımı ve korunmasına göz attığımızda ilk kez 1926 yılında kabul edilen 743 sayılı Medeni Kanun da yer aldığını ancak bu hususta özel başkaca bir yasa ile korumaya yer verilmediği görmekteyiz. Sahil şeritlerinde yapılanma ve planlamaya ilişkin imar mevzuatı kapsamındaki ilk yasal düzenleme ise 11.7.1972 tarih ve 1605 sayılı Kanun ile gündeme gelerek kıyı bölgelerimiz de imar düzeni kavramı ile karşılaşmıştır. Bu düzenleme ile deniz, göl ve nehir kenarlarında 10 metreden 10 metrelik şerit içerisindeki arazi ve arsaların özel mülkiyet konusu yapılamayacağı, denizin doldurulması yoluyla özel mülkiyete konu edilecek şekilde arsa ve arazi kazanılamayacağı kuralı getirilmiştir. İlk kez 1982 Anayasası nın 43 üncü maddesin ile kıyılarımız anayasal güvence altına alınmaya başlanmış olup Kıyılar devletin hüküm ve tasarrufu altındadır. Deniz, göl ve akarsu kıyıları ile deniz ve göllerin kıyılarını çevreleyen sahil şeritlerinden yararlanmada öncelikle kamu yararı gözetilir. Kıyılarla sahil şeritlerinin kullanım amaçlarına göre derinliği ve kişilerin bu yerlerden yararlanma imkan ve şartları kanunla düzenlenir. hükmü getirilmiş getirilmiştir. Anayasada hüküm altına alınmasından sonra, ilk kez bu konuda özel bir yasa çıkarılarak 01.12.1984 tarihinde 3086 sayılı Kıyı Kanunu yürürlüğe girmiştir. Bu yasayla da sahil şeridinin korunması imar planlı yerlerde 10 metre, plansız yerlerde ise 30 metre ile sınırlı tutmuş, ayrıca Bakanlar Kurulunca onaylanacak plan kararları ile özel yapılanmalara olanak tanımıştır. Ancak bu yasanın önemli birçok maddesi Anayasa Mahkemesi nin kararı ile iptal edilmiştir. 01 Temmuz 1992 tarihinde kabul edilen 3830 sayılı kanunla 3621 sayılı Kıyı Kanununda bazı değişiklikler yapılmıştır. Halen uygulamada bulunan mevzuat, 3621 sayılı Kıyı Kanunu ile 1992 ve 1994 yıllarında yayımlanan Uygulama Yönetmelikleridir. 4
3621/3830 Sayılı Kıyı Kanunundaki düzenlemeyi genel bir bakış açısıyla ele aldığımızda, Kıyı Kanununun amacının; deniz, tabii ve suni göl ve akarsu kıyıları ile bu yerlerin etkisinde olan ve devamı niteliğinde bulunan sahil şeritlerinin doğal ve kültürel özelliklerini gözeterek koruma ve toplum yararlanmasına açık, kamu yararına kullanma esaslarını tespit etmek olduğunu görmekteyiz. Yasaya göre; Kıyı Çizgisi: Suyun taşkın durumları dışında kara parçasına değdiği noktaların birleşmesinden oluşan doğal çizgidir. Kıyı Kenar çizgisi: Kıyı çizgisinden sonraki kara yönünde su hareketlerinin oluşturulduğu kumluk, çakıllık, kayalık, taşlık, sazlık, bataklık ve benzeri alanların doğal sınırdır. Sahil Şeridi: Kıyı kenar çizgisinden itibaren kara yönünde yatay olarak en az 100 metre genişliğindeki alandır. Yapılacak imar planında öncelikle kıyı kanunu ile sınırlama getirilen 100 metre kuralının uygulanacağı bir gerçektir. Buna göre; Sahil Şeridinin Birinci Bölümü yani Kıyı Kenar Çizgisinden itibaren kara yönünde 50 metre genişliğindeki alan olup, sadece açık alanlar, yeşil alan, gezinti alanları, çocuk bahçesi ve yaya yolu olarak kullanılabilecek alanlardır. Sahil Şeridinin ikinci Bölümü ise; ilk 50 metreden sonra gelen ve kara yönünde ikinci 50 metre genişliğindeki alan olup, toplumun yararlanmasına açık, günübirlik turizm yapı ve tesisleri, taşıt yolları, açık otoparklar ve arıtma tesislerinin yapılabileceği alanlardır. Kıyılar devletin hüküm ve tasarrufu altında bulunan alanlar olup, herkesin eşit ve serbest olarak yararlanmasına açıktır. Kıyıda yapı yapılamaz, duvar, çit, parmaklık, tel örgü, hendek, kazık ve benzeri engeller oluşturulamaz, kıyıyı değiştirecek boyutta kazı yapılamaz, kum-çakıl vs. alınamaz. Kıyılara moloz, toprak, cüruf, çöp gibi atıklar dökülemez. Bozburun un da gerek Kıyı kanunu kapsamında gerekse Özel Çevre Koruma Bölgesine dahil olması nedeni ile kıyıların doğal 5
şeklini bozan doldurma, moloz ve beton dökme işlemlerinin yapılmasının mümkün olamayacağı açıktır. Deniz kıyısına sınır olan bu tür yerleşimlerde planlama ve uygulama yapılmadan önce Kıyı Kenar Çizgisi nin tespit edilerek onaylanması zorunludur. Ancak kıyı kenar çizgisini belirlenmesine yaşanan güçlükler, belirlenen kıyı kenar çizgisi tespitlerinin dava konusu yapılarak adli ve idari yargıda farklı tespitler ile karşılaşılması, ve iptal edilen kıyı kenar çizgileri, imar planlarının oluşturulmasını güçleştirmektedir. Ülkemizin bu konumda olan diğer yerleşimlerinde yaşanan bu sorun Bozburun için de geçerlidir. Söz konusu imar planlarının hazırlanması sırasında dahi kıyı kenar çizgisine ilişkin devam etmekte olan davaların varlığı da bilinmektedir. Sonuç olarak; anayasal bir hak olan mülkiyet hakkı, yerleşme hakkının korunması, sağlıklı çevre ve yaşam koşullarının oluşturulmasında planlama zorunluluktur. Bölgesel özelliklerin önemini kavrayan, bunların korunarak geliştirilmesi gerekliliğini ön planda tutan imar planları, uygulandıkları yörenin değerini arttıran, yeni iş imkanları sağlayan dolayısıyla yöre halkının refah düzeyini yükselten gelişmelerdir. Gelinen noktada, Bozburun imar planlarına bakış açısının bu amaca yönelik olacağına, yöre halkının bilinçli ve duyarlı davranışlarıyla, bu yönde adım atacak tüm kişi ve kuruluşlara her zaman destek verileceğine inancımız sonsuzdur. 6