Atatürk Dönemi Türk Dış Politikası (1932-1938) Ünite 9 5İ Ortak Dersler ATATÜRK İLKELERİ VE İNKILAP TARİHİ II Yrd. Doç. Dr. Mehmet AYDIN 1
Ünite 9 ATATÜRK DÖNEMİ TÜRK DIŞ POLİTİKASI (1932-1938) Yrd. Doç. Dr. Mehmet AYDIN İçindekiler 9.1. TÜRKIYE NIN MILLETLER CEMIYETINE GIRMESI (18 TEMMUZ 1932)... 3 9.2. BALKAN ANTANTI (9 ŞUBAT 1934)... 4 9.3. SADABAD PAKTI (8 TEMMUZ 1937)... 4 9.4. MONTREUX BOĞAZLAR SÖZLEŞMESI... 5 9.5. HATAY IN ANAVATANA KATILMASI (30 HAZIRAN 1939)... 6 9.6. BİBLİYOGRAFYA... 7 2
Atatürk Dönemi Türk Dış Politikası (1932-1938) Ünite 9 1923-1932 dönemi Türk dış politikası Türkiye ile ilgili devletlerarasında ikili ilişkiler biçiminde bir seyir izlemiş, Lozan dan kaynaklanan problemlerin çözümü yönünde çaba gösterilmişti. 1932-1938 dönemi çok taraflı ve uluslararası boyutta gerçekleştirilmiştir. 1929-1930 Dünya ekonomik buhranı olayları, olması gerekenlerin yanında olması istenmeyenleri de tetikledi. Ülkeler içlerine çekildiler, gümrük duvarlarını yükselterek korumacı, milliyetçi arayışa koyuldular. Bunlar faşizmi büyüttü, nasyonalist cereyanları kuvvetlendirdi. Birinci Dünya savaşının galiplerinden İtalya ile mağluplarından Almanya durumdan memnun görünmüyorlar mevcut duruma tepki gösteriyorlardı. Bu durumda devletler, Versay (Versailles) düzenlemelerinden yana olan statükocular ile mevcut durumu değiştirmek isteyen revizyonistler biçiminde ikiye ayrıldılar. Statükocu İngiltere ve Fransa nın karşısına revizyonist Almanya ve İtalya geçmişti. Amerika Birleşik Devletleri Avrupa işleriyle ilgisini büyük ölçüde azalttı, Rusya başlangıçta tarafsız kalmayı tercih etti ise de batıda Alman, doğuda Japon tehdidi karşısında statükoculara yönelmek zorunda kaldı. 9.1. TÜRKIYE NIN MILLETLER CEMIYETINE GIRMESI (18 TEMMUZ 1932) Milletler Cemiyeti yasası Paris Barış Konferansı sırasında, 25 Ocak 1919 da müttefiklerce kabul edilmiş, mağlup devletlere barışın ön şartı olarak imzalattırılmış ondan sonra barış anlaşmalarına geçilmişti. Söz konusu yasa bir yıl kadar sonra 10 Ocak 1920 de yürürlüğe girdi. Cemiyet Meclisi ilk toplantısını Paris te yaptıktan sonra 20 Ocak 1920 de Cenevre de resmen açıldı. Galip statüsündeki 32 devlet cemiyetin kurucuları oldular. Katılmaya çağrılan 13 üye ile sayı 45 e yükseldi. Mağlup devletler kurucu üye olamadıkları gibi çağrılan 13 devlet arasında da görünmüyorlardı. Sonradan mağlup devletler de katıldılar, galiplerden bazıları ayrıldı veya çıkarıldılar. 1930 lardan itibaren statükocu ve revizyonist devletler arasındaki çekişme barış ve güvenliği tehdit etmeye başladı. Türkiye Birinci Dünya Savaşının mağlup devletlerinden olmasına rağmen macera peşinde koşmuyor, Atatürk ün yurtta sulh, cihanda sulh ilkesini uygulamada tutuyordu. O sebeple statükocu devletler Türkiye yi yanlarında görmek istiyorlardı. Öte yandan milletlerarası barışın en önemli koruyucusu Milletler Cemiyeti olması gerektiği halde, Cemiyet Meclisinin konumu itibariyle statükoculardan yana idi ve kendini Versay da tesis edilen düzeni korumakla yükümlü sayıyordu. Türkiye yenik devlet olduğundan birliğe davet edilmemiş dolayısıyla asli üyeler arasında yer almamıştı. Fakat zamanla şartların ortaya çıkardığı zorunluluk, mağlup devletlerin teşkilata alınmasını gerektirdi. Türkiye uluslararası alanda işbirliğine yönelmiş, olumlu davranışlar sergilemiş bir devlet olarak Milletler Cemiyetine katılmayı hem hak etmişti ve hem de istiyordu. Ancak Musul sorunu sırasında Cemiyet Meclisinin İngiltere den yana tavrı, Türkiye yi tedirgin etmekte, statükocu devletlerin cemiyetteki varlığı onu cemiyete yaklaştırmakta idi. Cemiyeti, kendisine karşı girilecek hareketin bir aracı olarak gören Rusların karşıt tavırları da Ankara nın dikkate alması gereken hususlardan biri idi. 17 Aralık 1925 tarihli Türkiye-Rusya anlaşması bunu öngörüyordu. Türkiye yaptığı anlaşmaya bağlı kalmak adına Milletler Cemiyetine girmek için başvuruda bulunmamıştı. İngiltere ise cemiyete girmesi için Türkiye yi sıkıştırıyordu. Nihayet Rusya nın çekinceleri bir dereceye kadar hafifledikten sonra, Türkiye 1931 yılında Milletler Cemiyeti Meclisinin üyesi olmak kaydıyla teşkilata girmeyi kabul etti. Ne var ki Cemiyet Meclisinin daimi üyelikleri kurucu devletlere aitti. Türkiye kurucu devletlerarasında bulunmuyordu. Geçici üye olabilmek için önce teşkilata üye olmak, sonra Genel Kurul tarafından seçilmek gerekiyordu. Her iki halde de Türkiye nin talebinin karşılanması mümkün değildi. Türkiye de bunu biliyor, teşkilata girmemek konusundaki isteksizliğini bu tarzda kapatmak istiyordu. 1932 de Türkiye 3
Atatürk İlkeleri Ve İnkılâp Tarihi II bu konuda Rusya nın olurunu aldıktan sonra davet edilmek kaydıyla teşkilata girmeyi bekledi. 6 Temmuz 1932 de Milletler Cemiyeti Genel Kurulu, Türkiye nin teşkilata davet edilmesi için karar aldı. Bu karar cemiyetin genel sekreteri tarafından Ankara ya iletildi. 9 Temmuz da TBMM nin daveti kabul ettiğine dair kararı cemiyetin genel sekreterliğine bildirildi. Milletler Cemiyeti Genel Kurulunun 18 Temmuz 1932 tarihli kararıyla Türkiye Milletler Cemiyeti üyesi oldu. 9.2. BALKAN ANTANTI (9 ŞUBAT 1934) Lozan Anlaşmasından sonra Türkiye Balkan ülkeleriyle 1913 ten beri kesilmiş bulunan ilişkilerini düzeltme yoluna gitti. Önce ikili anlaşmalar yoluyla girişimlerini başlattı. Bu çerçevede Arnavutluk, Bulgaristan, Sırp-Hırvat-Slovenya ve 1930 da Yunanistan ile barış ve dostluk anlaşmaları imzaladı. Genel uzlaşma için bu yeterli değildi. Balkan ülkelerinin de kendi aralarındaki sorunları halletmeleri gerekiyordu. 1913 statüsü buna uzun zaman engel oldu. 1929 a kadar Balkan ülkeleri arasında bu konuda bir canlanma görülmedi. Avrupa daki revizyonist, anti-revizyonist ya da statükocu kamplaşmaları da Balkan ülkelerini etkiledi. O nedenle görüşmeler oldukça çekingen, konferanslar tarzında ve uzun süreli oldu. Arnavutluk, Bulgaristan Romanya, Yugoslavya, Türkiye ve Yunanistan ın katıldığı İlk konferans 5 Ekim 1930 da Atina da toplandı ve kararlar aldı. Bura göre konferanslar her yıl dışişleri bakanları seviyesinde gerçekleştirilecek, bir Balkan paktı hazırlanacak, sürekli bir teşkilat kurulacaktı. İkinci konferans Ekim 1931 de İstanbul da toplandı. Türkiye ve Yunanistan arasındaki sıkı işbirliği burada kendini gösterdi. Üçüncü konferans Ekim 1932 de Bükreş te toplandı. Burada Türkiye ve Yunanistan ın statükocu tavrı, statükodan yana olmayan Bulgaristan ı memnun etmedi ve öteki balkan ülkelerini etkileme yoluna sürükledi. Bu itibarla dördüncü konferans öncesi statükocu devletler kendi aralarında ikili anlaşmalar yaptılar. Türkiye, 14 Ekim de Yunanistan ve 17 Ekim de Romanya ile anlaşmalar imzaladı. Bunu müteakiben dördüncü konferans Kasım 1933 te Selanik te toplandı. Revizyonist-anti revizyonist çatışması açıkça su yüzüne çıktı. Bulgaristan ve Arnavutluk un dışında diğer dört ülkenin dışişleri bakanları 9 Şubat 1934 te Balkan Antantını imzaladılar. 31 Temmuz 1938 de Balkan Antantı adına dönem başkanı Yunanistan ile Bulgaristan arasında Selanik te bir anlaşma yapıldı ve karşılıklı güvenceler verildi. İkinci Dünya Savaşı ile pakt işlevini yitirdi. 9 Ağustos 1954 te Türkiye, Yunanistan, Yugoslavya arasında Balkan İttifakı imzalandı. 9.3. SADABAD PAKTI (8 TEMMUZ 1937) Müslüman ülkelerle Türkiye Cumhuriyeti arasında önemli sorunlar bulunmuyordu. Halifeliğin kaldırılması, çağdaş düzenlemeler Müslüman ülkelerde bazı kesimlerin tepkisine yol açmış, İran la sınır problemleri yaşanmıştı. Türkiye bu konudaki sorunları kısa sürede çözmüş, Balkan Antantındaki öncü rolünü burada da oynamıştır. İngiltere nin bazı sınırlamalardan sonra Irak ın bağımsızlığını tanıması ve Irak ın Türkiye ye yönelmesi Kral Faysal ve Başbakan Nuri Sait Paşa nın ayrı zamanlarda Türkiye yi ziyaret etmeleri, Irak ın 1933 te Türkiye ve İran a birer saldırmazlık anlaşması teklif etmesi üzerine Türkiye bunun Balkan Paktı örneğinde düzenlenmesini istedi. Nitekim Balkan Paktının imzalanmasında sonra İran Şahı Rıza Pehlevi Türkiye yi ziyaret etti. Bu ziyaretle Türk-İran ilişkilerinde gelişme sağlandı. İtalya nın Habeşistan a saldırması üzerine Milletler Cemiyeti İtalya ya karşı önlem almaya çalışırken, 2 Ekim 1935 te Türkiye, İran ve Irak arasında 4
Atatürk Dönemi Türk Dış Politikası (1932-1938) Ünite 9 Cenevre de üçlü anlaşma parafe edildi. Daha sonra Afganistan da buna katıldı. İran-Irak sınır anlaşmazlığı paktın oluşturmasını geciktirmekle birlikte Türkiye söz konusu devletlerle ilişkilerini geliştirdi. İran la anlaşma yapıldı Irak ve Mısır la iyi ilişkiler kuruldu. İran-Irak sınır uyuşmazlığı 4 Temmuz 1937 de imzalanan anlaşma ile çözümlenince 8 Temmuz 1937 de Tahran da Sadabad Sarayında Dörtlü Pakt imzalandı. Buna göre devletler birbirlerinin iç işlerine karışmayacaklar, ortak sınırlara uyacaklar, uluslararası konularda istişare edecekler, birbirlerine karşı saldırgan tutum ve davranış takınmayacaklar, anlaşmazlıkların çözümünde Kellog-Briand Paktı nın esaslarına uyacaklardı. Altı ay öncesinden feshedildiği bildirilmedikçe beş yıl daha uzatılmış kabul edilecekti. İkinci Dünya Savaşıyla unutuldu, 1955 te Bağdat Paktı kuruldu. 9.4. MONTREUX BOĞAZLAR SÖZLEŞMESI Lozan da gerçekleştirilen 143 maddelik ana anlaşma metninin yanı sıra on yedi adet protokol, sözleşme, beyanname vb. de imzalanmıştı. Bunlardan biri de 14 Temmuz 1923 tarihli Boğazlar Rejimine İlişkin Sözleşme idi. Bu sözleşme, yabancı gemilerin boğazlardan geçişi ile boğazların tanımını ve statüsünü belirliyordu. Bu hususta Türkiye açısından sorun yok gibi görünüyordu. Ancak boğazların silahsızlandırılmasına ilişkin sözleşmenin 18. Maddesi ile uluslararası bir komisyon eliyle yönetilmesine dair 10, 11, 12. maddelerine Türkiye öteden beri karşı çıkıyordu. Boğazların silahsızlandırılması değişen dünya şartlarında her an tehdit ve tehlike oluşturuyordu. O nedenle 18. maddenin a ve b fıkraları İngiltere, Fransa, İtalya ve Japonya nın garantörlüğünü kapsar şekilde düzenlenmişti. Türkiye bu güvence ile sözleşmeyi imzalamıştı. Ne var ki zamanla şartlar değişti. Milletler Cemiyeti saldırgan devletleri engelleyemedi, silahlanma çabaları arttı, uluslararası yükümlülükler revizyonist devletler tarafından çiğnendi. Milletler Cemiyeti Meclisi üyesi İtalya Habeşistan ı işgal etti, Almanya Ren bölgesini silahlandırdı, Almanya ve Japonya Milletler Cemiyeti Meclisi daimi üyeliğini terk ettiler. Bunun gibi daha birçok konu boğazların güvencelerle (18/a ve 18/b maddeleri ile) korunamayacağını ortaya koyuyor, Türkiye Balkan Konferansları sırasında, Mayıs 1933 teki Londra silahsızlandırma konferansında, Milletler Cemiyeti toplantılarında bunu dile getiriyor, mevcut statünün değiştirilmesini istiyordu. 1933 ten itibaren sözleşmeye taraf ülkelerden Rusya, 1934 te Balkan Antantı, 1936 da Ren bölgesinin silahlandırılması üzerine İngiltere de Türk tezini desteklemeye başladılar. Bunun üzerine Türkiye, Boğazlar Sözleşmesinin yeniden düzenlenmesi için 11 Nisan 1936 da taraf devletlere birer nota göndererek, 18. maddenin yetersizliğini, bunun Türk topraklarına saldırıyı engelleyemeyeceğini, rejimi düzenlemeye yönelik görüşmelere hazır olduğunu bildirdi. Romanya ve İtalya dışında taraf ülkelerden olumlu denilebilecek cevaplar geldi. Dışişleri Bakanlığı Genel Sekreteri, Roma ve Tokyo haricinde taraf ülkelerin başkentlerini ziyaret etti. Balkan Antantı Daimi Konseyi 4 Mayıs 1936 tarihli toplantısında tam destek verdi. İtalya dışında bütün taraf devletler konferansa katılacaklarını bildirdiler. Konferans 22 Haziran 1936 da İsviçre nin Montreux kentinde toplandı. Türk heyeti yeni sözleşme koşullarını taraf ülkelere verdi. 29 maddelik yeni sözleşme, dört adet ek ve bir adet protokol 20 Temmuz 1936 da imzalanarak statünün değiştirilmesi sağlanmış oldu. Revizyonist, anti-revizyonist tartışmalarının ve çatışmalarının aralığında Türkiye nin uluslararası hukuk yollarını kullanarak elde ettiği başarı çok büyük ve önemli idi. 5
Atatürk İlkeleri Ve İnkılâp Tarihi II 9.5. HATAY IN ANAVATANA KATILMASI (30 HAZIRAN 1939) 1923-1932 döneminde Türk-Fransız ilişkileri söz konusu edilirken sancak sorunu üzerinde durulmuş, sancağın statüsü hakkında 21 Ekim 1921 ve 30 Mayıs 1926 tarihli Ankara Anlaşmalarından bahsedilmişti. Montreux Boğazlar Sözleşmesinin imzalanmasında bir buçuk iki ay kadar sonra, 9 Eylül 1936 da Fransa ile Suriye arasında mandanın kardırıldığına dair anlaşma imzalandı ve Suriye bir bakıma bağımsızlığını kazanmış oldu. Bu gelişme, sancak sorununu tekrar gündeme getirdi. Söz konusu anlaşmanın üçüncü maddesi ile Fransa bütün yükümlülüklerini, sorumlulukların, hak ve vecibelerini Suriye Hükümetine devrediyor, doğal olarak sancakla ilgili taraf ülke Suriye Devleti oluyordu. Bu durum sıkıntı yarattı, sancak elden gidiyor yorumlarını beraberinde getirdi. 26 Eylül 1936 da Dışişleri Bakanı Tevfik Rüştü Aras, Milletler Cemiyeti Meclisinde Fransız mevkidaşı ile ikili görüşme yapmak istedi ise de olumlu cevap alamadı, Suriye Hükümeti ile görüşebileceği bildirildi. Bunun üzerine Türkiye 9 Ekim 1936 da Fransa ya bir nota vererek Suriye ve Lübnan a bahşedilen bağımsızlık hakkının sanacağı da kapsamasını istedi. Fransa nın 10 Kasım 1936 tarihli cevabi notasında, sancağın ayrılması durumunda Suriye nin parçalanacağı, buna Fransa nın hakkının bulunmadığı belirtildi. Fransa ayrıca sorunu Milletler Cemiyeti Meclisine taşıdı ve meclis, İsveç temsilcisi Sandler in raportörlüğünde üç kişilik (Hollanda, Norveç, İsviçre) bir heyetin görevlendirilmesini kararlaştırdı. Avrupa da savaş hazırlıklarının arttığı bir ortamda Türkiye nin dostluğuna ihtiyaç duyulmakta idi. O nedenle Milletler Cemiyetinin 20 Ocak 1937 tarihli toplantısında İngiliz Dışişleri Bakanı Eden aracılığı ile 26 Ocak ta sancakla ilgili Türk-Fransız prensip anlaşması yapıldı. Buna göre, sancak iç işlerinde bağımsız kalacak, ayrı bir anayasa ile yönetilen ayrı bir varlık olacak, dışişlerinde bazı durumlarda Suriye Hükümeti tarafından yönetilecek, resmi dili Türkçe olacak, sancağın toprak bütünlüğü Türkiye ve Fransa tarafından garanti edilecekti. Bir ay kadar sonra 25 Şubat 1937 de sancak için bir anayasa komisyonu kurularak bölgeye gönderildi. İki ay içinde sancağın statüsü ve anayasası ile ilgili bir rapor hazırlandı. 29 Mayıs 1937 de yukarıdaki hususları kapsayan bir Türk-Fransız Anlaşması imzalandı. Seçimlerden Türkiye sınırının tespitine kadar çok sayıda sorun 1937 yazını ve 1938 yılının ilk aylarını kapsadı. Uluslararası ilişkilerin gerginleştiği bir ortamda Fransa Türkiye ile sorunlarını çözümleme ihtiyacını duydu. 3 Temmuz 1938 de sancağın ortak korunmasıyla ilgili bir askeri anlaşma imzalandı. 24 Ağustos 1938 de milletvekili seçimi yapıldı. Çoğunluğunu Türklerin oluşturduğu meclis, 2 Eylül 1938 toplandı ve sancağa Hatay Devleti adını verdi. Atatürk ün desteklediği Tayfur Sökmen, Hatay Devletinin cumhurbaşkanı seçildi ve Abdurrahman Melek i başbakanlığa getirdi, 5 Eylül de Melek Hükümeti kuruldu. 1 Kasım 1938 de TBMM açış konuşmasını Atatürk adına başvekil Celal Bayar yaptı ve Hatay meselesine temas etti. Gelişmeler üzerine Suriye Hükümeti Hatay a sınırlarını kapattı. Türkiye tarafı zaten doğal olarak kapalı tutuluyordu. Yeni durum karşısında Türkiye sınırı Hatay Devleti ne açıldı. 23 Haziran 1939 de Ankara da Türkiye ile Fransa arasında Türkiye ile Suriye Arasında Toprak Sorununun Kesinlikle Çözümüne İlişkin Anlaşma ile buna ilaveten bir protokol, iki ek bir tutanak imzalandı. Anlaşmaya göre, bir ay içerisinde (23 Temmuz 1939 tarihine kadar) Hatay toprakları Fransız kuvvetlerince boşaltılacak, Hatay yurttaşları Türk uyrukluğunu kendiliğinden edinmiş olacaklardı. Bu anlaşma, TBMM nin 30 Haziran 1939 tarihli oturumunda kanunla kabul edildi. Böylece Hatay bağımsız cumhuriyeti, Türkiye Cumhuriyeti Devletine katılmış oldu. Bağımsız Hatay Cumhuriyeti ve Tayfur Sökmen in cumhurbaşkanlığı on ay kadar sürdü. 6
Atatürk Dönemi Türk Dış Politikası (1932-1938) Ünite 9 9.6. BİBLİYOGRAFYA SOYSAL, İsmail, Türkiye nin Siyasal Anlaşmaları, c. I (1920-1945), Türk Tarih Kurumu Yayınları, Ankara 1989. GÖNLÜBOL, Mehmet ; SAR, Cem, Atatürk ve Türkiye nin Dış Politikası (1919-1938), Ankara 1973. Atatürk Araştırma Merkezi, Atatürk Dönemi Türk Dış Politikası, Ankara 7
8 Atatürk İlkeleri Ve İnkılâp Tarihi II