AVRUPA İNSAN HAKLARI MAHKEMESİ İKİNCİ BÖLÜM D.Y.S. / TÜRKİYE DAVASI (Başvuru No. 49640/07) KARAR STRAZBURG 16 Temmuz 2015 İşbu karar Sözleşme nin 44 2 maddesinde belirtilen koşullar çerçevesinde kesinleşecek olup şekli bazı değişikliklere tabi tutulabilir. T.C. Adalet Bakanlığı, 2015. Bu gayriresmî çeviri, Adalet Bakanlığı Uluslararası Hukuk ve Dış İlişkiler Genel Müdürlüğü İnsan Hakları Daire Başkanlığı tarafından yapılmış olup, Mahkeme'yi bağlamamaktadır. Bu çeviri, davanın adının tam olarak belirtilmiş olması ve yukarıdaki telif hakkı bilgisiyle beraber olması koşulu ile Adalet Bakanlığı Uluslararası Hukuk ve Dış İlişkiler Genel Müdürlüğü İnsan Hakları Daire Başkanlığına atıfta bulunmak suretiyle ticari olmayan amaçlarla alıntılanabilir.
D.Y.S. / TÜRKİYE KARARI 1 D.Y.S. / Türkiye davasında, Başkan, András Sajó, Hâkimler, Işıl Karakaş, Nebojša Vučinić, Paul Lemmens, Egidijus Kūris, Robert Spano, Jon Fridrik Kjølbro ve Bölüm Yazı İşleri Müdürü Stanley Naismith in katılımıyla, Daire olarak toplanan Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (İkinci Bölüm), 23 Haziran 2015 tarihinde gerçekleştirdiği kapalı oturumdaki müzakereler neticesinde, anılan tarihte aşağıdaki kararı vermiştir: USUL 1. Türkiye Cumhuriyeti aleyhine açılan davanın temelinde, Türk vatandaşı olan D.Y.S. nin ( başvuran ), 15 Kasım 2007 tarihinde İnsan Hakları ve Temel Özgürlüklerin Korunmasına İlişkin Sözleşme nin ( Sözleşme ) 34. maddesi uyarınca yapmış olduğu başvuru (49640/07 No.lu) bulunmaktadır. Daire Başkanı, başvuranın kimliğinin açıklanmaması talebini kabul etmiştir (AİHM İçtüzüğü'nün ( İçtüzük ) 47. maddesinin 4. fıkrası). 2. Başvuran, İstanbul Barosu na bağlı Avukatlar Z. Bayraktar ve M. Aslan tarafından temsil edilmiştir. Türk Hükümeti ( Hükümet ) ise kendi görevlisi tarafından temsil edilmiştir. 3. Başvuran özellikle, temyiz başvurusu hakkında Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından açıklanan görüşün tebliğ edilmemesi nedeniyle
D.Y.S. / TÜRKİYE KARARI 2 aleyhinde yürütülen ceza davasının adil olmadığı gerekçesiyle Sözleşme nin 6. maddesinin ihlal edilmesinden şikâyet etmektedir. 4. Başvuru, 11 Aralık 2009 tarihinde Hükümet e tebliğ edilmiştir. OLAYLAR I. DAVANIN KOŞULLARI A. Ceza Davası 5. Başvuran, 1938 doğumlu olup İstanbul da ikamet etmektedir. 6. 17 Ekim 2000 tarihinde, başvuranın müdürlük ve başhekimlik görevlerini yürüttüğü özel hastanede gerçekleştirilen bir ameliyatın ardından bir hasta hayatını kaybetmiştir. 7. 12 Eylül 2001 tarihinde başvuran ve diğer dört kişi, N.S., Ç.Y., M.C. ve S.J.N. tedbirsizlik ve dikkatsizlik sonucu ölüme sebebiyet verme ile suçlanmışlar ve Fatih Asliye Ceza Mahkemesi'nde yargılanmışlardır. Başvuran, Doğan Özcan tarafından; N.S. ve Ç.Y. ise Mehmet Altun tarafından temsil edilmiştir. 8. 14 Mayıs 2003 tarihinde Adli Tıp Kurumu, bahsekonu hastanın ölümü ile ameliyatı sonrasında gelişen komplikasyonlar arasında illiyet bağının bulunduğu sonucuna varılan bir rapor düzenlemiştir. 9. 30 Ekim 2003 tarihinde, mahkemenin talebi üzerine Adli Tıp Genel Kurulu, hastanın ölümü ile hastanede acil müdahale olanaklarının bulunmaması arasında illiyet bağının bulunduğu sonucuna varılan ek bir bilirkişi raporu düzenlemiştir. 10. Asliye Ceza Mahkemesinin talebi üzerine Yüksek Sağlık Şurası 11 Kasım 2005 tarihinde, hastanenin yeterli acil yardım ve yaşam desteği sağlayacak imkânının ve araçlarının bulunmadığını tespit etmiştir. Yüksek Sağlık Şurası ayrıca, ölüm nedeninin tam olarak belirlenemediğini ve başvuranın bu ölümden sorumlu tutulamayacağına karar vermiştir.
D.Y.S. / TÜRKİYE KARARI 3 11. Asliye Ceza Mahkemesinin yeni bir rapor talep etmesi üzerine, 16 Mart 2006 tarihinde Adli Tıp Genel Kurulu; hastanenin, ameliyatın ardından gelişen komplikasyonlardan sonra hastaya gerekli acil yardım ve yeterli yaşam desteği sağlamadığını tespit etmiştir. Ayrıca Adli Tıp Genel Kurulu, hastanın ölümü ile bu komplikasyonları giderecek müdahale olanaklarının bulunmaması arasında illiyet bağı bulunduğunu tespit etmiştir. Adli Tıp Genel Kurulu, hastanenin müdürü sıfatıyla başvuranın 6/8 oranında kusurlu olduğuna karar vermiştir. 12. Asliye Ceza Mahkemesi 31 Mayıs 2006 tarihinde, özellikle Adli Tıp Genel Kurulu tarafından hazırlanan 16 Mart 2006 tarihli bilirkişi raporu sonuçlarına dayanarak, 765 sayılı Ceza Kanunu nun 455. maddesinin 1. fıkrası uyarınca tedbirsizlik ve dikkatsizlik sonucu ölüme sebebiyet vermek suçundan başvuranı ve N.S. yi iki yıl hapis ve 91 Türk lirası (TL) adli para cezası ile cezalandırmıştır. Asliye Ceza Mahkemesi daha sonra, ilgiliye atfedilen kusur oranını göz önünde bulundurarak başvurana verilen cezayı aynı Kanunun 455. maddesinin 3. fıkrası gereğince bir yıl altı ay hapis ve 68 TL adli para cezasına indirmiştir. Asliye Ceza Mahkemesi, başka hafifletici sebeplerin bulunmamasını dikkate alarak 765 sayılı Ceza Kanunu nun 59. maddesi uyarınca ceza indirimine yer olmadığına kanaat getirmiştir. Asliye Ceza Mahkemesi, ayrıca suçun işlenmesindeki özelliklere göre, başvuranın 647 sayılı Kanunun 4. ve 6. maddelerinden yararlandırılmasına yer olmadığına kanaat getirmiştir. Öte yandan mahkeme, kusur oranının derecesini dikkate alarak N.S. ye verilen cezayı, altı ay hapis cezasına indirmiş; ardından suçun işlenmesindeki özelliklere göre hapis cezasını para cezasına çevirmiştir. Diğer sanıklar, ceza yargılaması sonucu beraat etmiştir. Bu yargılamada, D. Özcan başvuranın müdafii olarak yer almaktadır. 13. K. Ersoylu, Z. Bayraktar ve M. Aslan tarafından temsil edilen başvuran, 23 Haziran 2006 tarihinde Yargıtay a başvurmuştur. 14. Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı, 8 Şubat 2007 tarihli temyiz başvurusu hakkındaki görüşünde Asliye Ceza Mahkemesinin kararını dayandırdığı Adli Tıp Genel Kurulu nun sağlık raporuna dayanarak, ilk
D.Y.S. / TÜRKİYE KARARI 4 derece mahkemesinin kararının onanmasını talep etmiş ve sanık müdafii tarafından temyizi desteklemek için ileri sürülen argümanların yerinde olmadığına kanaat getirmiştir. 15. Başsavcılığın görüşü 26 Şubat 2007 tarihinde, M. Altun dâhil olmak üzere bazı sanıkların avukatlarına tebliğ edilmiştir. Başvurana tebliğ edilmemiştir. 16. Yargıtay 16 Mayıs 2007 tarihinde, Asliye Ceza Mahkemesinin kararının gerekçesinden, bu mahkemenin dosyayı ve de ceza yargılaması sırasında elde edilen delilleri inceledikten sonra kararını verdiğinin anlaşılması üzerine itiraz edilen kararı onamıştır. 17. Başvuranın temsilcileri 5 Haziran 2007 tarihinde, özellikle Başsavcılığın temyize ilişkin görüşünün kendilerine tebliğ edilmediğini ileri sürerek Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına karar düzeltme talebinde bulunmuşlardır. 18. Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı 6 Temmuz 2007 tarihinde, görüşün ona göre başvuranın avukatlarından birisi olan M. Altun a tebliğ edildiğini tespit ettikten sonra başvuruyu reddetmiştir. 19. Dosyadan, 22 Ağustos 2007 tarihinde, başvuranın cezasının infazının sağlık nedenleriyle Fatih Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından 18 Şubat 2008 tarihine kadar askıya alındığı anlaşılmaktadır. B. 19 Şubat 2001 Tarihli Vekâletname 20. 19 Şubat 2001 tarihinde, sağlık alanında işyeri kurmayı planlayan başvuran dâhil birçok tüzel ve gerçek kişiyi temsil edebilmesi amacıyla Mehmet Altun adına 19 Şubat 2001 tarihinde müşterek vekâletname düzenlenmiştir. II. İLGİLİ İÇ HUKUK 21. Ceza Muhakemesi Kanunu nun konuyla ilgili hükümlerine değinen 7201 sayılı Tebligat Kanunu nun 11. maddesinin son cümlesi şu şekildedir:
D.Y.S. / TÜRKİYE KARARI 5 Madde 11 Vekil vasıtasıyla takip edilen işlerde tebligat vekile yapılır ( ) Ancak, Ceza Muhakemeleri Usulü Kanununun, kararların sanıklara tebliğ edilmelerine ilişkin hükümleri saklıdır. 22. 1 Haziran 2005 tarih ve 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu nun ( 5271 sayılı Kanun ) 2. maddesinde, söz konusu kanun uyarınca müdafi kelimesi, şüpheli veya sanığın ceza muhakemesinde savunmasını yapan avukatı anlamına geldiği öngörülmektedir. 5271 sayılı Kanunun 297. maddesinde, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının görüşünün sanık veya müdafiine tebliğ edilmesi gerektiği öngörülmektedir. HUKUKÎ DEĞERLENDİRME I. SÖZLEŞME NİN 6. MADDESİNİN 1. FIKRASININ İHLAL EDİLDİĞİ İDDİASI HAKKINDA 23. Başvuran Sözleşme nin 6. maddesi kapsamında birkaç konuda yargılamanın adil olmamasından şikayet etmektedir. Başvuran öncelikle, Yargıtay önündeki yargılama çerçevesinde, Başsavcılığın görüşünün tebliğ edilmemesinden şikâyet etmektedir. Öte yandan başvuran, yerel mahkeme tarafından benimsenen çözüm yolundan, delillerin, özellikle bilirkişi raporlarının değerlendirilme şeklinden ve lehine cezayı azaltan takdiri indirim sebebi olan bazı yasal hükümlerin uygulanmamasından şikayet etmektedir. Başvuran bu konuda özellikle, olaydaki sanıklardan birisi için uygulandığı halde, kendisine verilen cezayı ertelemeyen veya para cezasına çevirmeyen Asliye Ceza Mahkemesinden şikâyetçi olmaktadır. Ayrıca, yerel mahkemelerin kararlarının gerekçesinin yetersiz olmasından şikâyet etmektedir.
D.Y.S. / TÜRKİYE KARARI 6 Sözleşme nin 6. maddesinin 1. fıkrasının somut davayla ilgili bölümleri şu şekildedir: Madde 6 1 Herkes davasının, medeni hak ve yükümlülükleriyle ilgili uyuşmazlıklar ( ) konusunda karar verecek olan ( ) bir mahkeme tarafından, ( ) hakkaniyete uygun olarak görülmesini isteme hakkına sahiptir. 24. Hükümet, başvuranın iddialarına karşı çıkmaktadır. A. Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının Görüşünün Tebliğ Edilmediği Hakkında 1. Kabul Edilebilirlik Hakkında 25. Mahkeme; başvurunun, Sözleşme nin 35. maddesinin 3. fıkrası anlamında açıkça dayanaktan yoksun olmadığını ve başka herhangi bir kabul edilemezlik gerekçesinin bulunmadığını tespit ederek başvurunun kabul edilebilir olduğuna karar vermiştir. 2. Esas Hakkında a. Tarafların Görüşleri 26. Başvuran, yaptığı temyiz başvurusunun reddedilmesi ve ilk derece mahkemesinin kararının onanmasının istenildiği Başsavcılığın görüşünün temsilcisine gönderilmediğini iddia etmektedir. Başvuran kendisine yönelik yürütülen cezai yargılama kapsamında müdafi olarak M. Altun u belirlemediğini ileri sürmektedir. Başvuran ayrıca, hükümetin kendi argümanlarına (aşağıda 27. paragraf) dayanarak söz ettiği 19 Şubat 2001 tarihli vekâletnamenin, sağlık alanında işyeri kurmak için kendisi dâhil birçok tüzel ve gerçek kişi tarafından düzenlendiğini ve dolayısıyla kendisine yönelik yürütülen cezai yargılamaya dahil olmayan M. Altun a müşterek olarak verdikleri bir vekâletnameden ibaret olduğunu belirtmektedir. Başvuran, M. Altun un diğer sanıklardan birisinin avukatı
D.Y.S. / TÜRKİYE KARARI 7 olduğunu ve söz konusu avukatın cezai yargılama süresince kendisini hiç temsil etmediğini eklemiştir. 27. Hükümet öncelikle, başvuran tarafın Yargıtay Yazı İşleri Müdürlüğü nden dosyayı isteyebileceğini ve Başsavcılığın görüşünün bir nüshasını elde edebileceğini ileri sürmektedir. Hükümet ayrıca, genel anlamda, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının görüşünün, sadece ilk derece mahkemesi kararının bozulması ya da onanmasının talep edilmesi için verildiğini ve bu görüşün davaya yeni herhangi bir şey katmadığını açıklamaktadır. Hükümet, Yargıtay a intikal eden bir dava hakkındaki Başsavcılığın görüşünün, davaya bakmakla görevli Yargıtay dairesini bağlamadığını ve dairenin davayı incelerken söz konusu görüşü dikkate almayabileceğini belirtmektedir. Öte yandan Hükümet, 5271 sayılı Kanunun somut davayla ilgili maddelerinde, Başsavcılığın görüşünün davacı tarafa cevap olarak tebliğ edilmesinin öngörüldüğüne dikkat çekmiştir. Bu bağlamda Hükümet, Başsavcılığın görüşünün başvuranı temsil eden vekile tebliğ edilmesiyle ilgili belgeleri ve söz konusu vekile yetki veren 19 Şubat 2001 tarihli vekâletnamenin bir nüshasını sunmuştur (yukarıda 20. paragraf). b. Mahkemenin Değerlendirmesi 28. Başvuranın Yargıtay Yazı İşleri Müdürlüğü nde dosyayı inceleyebileceği ve Başsavcılığın görüşünün bir nüshasını elde edebileceği yönündeki argüman konusunda; Mahkeme, öncelikle böyle bir imkânın tek başına ilgili şahısların çekişmeli yargı hakkının sağlanması açısından yeterli olmadığı kanaatindedir. Mahkemeye göre, Yargıtay Yazı İşleri Müdürlüğü nün adil olma adına, başvuranı ya da başvuranın temsilcisini, görüşün teslim edilmesi ve bu görüşe isterlerse yazılı olarak cevap verme imkânlarının olduğu konusunda bilgilendirmesi gerekirdi (bk. Göç/Türkiye [BD], No. 36590/97, 57, AİHM 2002-V). 29. Akabinde Mahkeme, Başsavcılığın görüşünün tebliğ edilmesi koşullarının taraflar arasında uyuşmazlığa neden olduğunu kaydetmektedir.
D.Y.S. / TÜRKİYE KARARI 8 Nitekim Mahkemenin, ilgili ulusal hukuk kurallarını özellikle 5271 sayılı Kanunun 297. maddesini (yukarıda 22. paragraf) dikkate alarak söz konusu koşulları açıklığa kavuşturması gerekir. Bu bağlamda Mahkeme, görüşün özellikle mevcut davada (yukarıda 15. paragraf) bazı sanıkların temsilcisi olan ve cezai yargılamayla ilgisi olmayan bir işlemle ilgili bazı eylemleri yerine getirmek için başvuran dâhil bazı kişilerce 19 Şubat 2001 tarihli vekâletname (yukarıda 20. paragraf) ile görevlendirilen M. Altun dahil olmak üzere tebliğ edildiğini kaydetmektedir. Öte yandan söz konusu bu belgenin, başvuran tarafından davasını inceleyen ceza mahkemelerine tevdi edilmediği anlaşılmaktadır. 30. Tebligata ilişkin Ceza Muhakemesi Kanunu hükümlerine atıfta bulunan 7201 sayılı Kanunun 11. maddesinde, vekil vasıtasıyla takip edilen işlerde tebligatın vekile yapılacağı öngörülmektedir (yukarıda 21. paragraf). Ceza Muhakemesi Kanunu nun somut davayla ilgili hükümlerine dair Mahkeme, 5271 sayılı Kanunun 297. maddesinde, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının görüşünün sanık veya 5271 sayılı Kanuna göre, şüpheli veya sanığın ceza muhakemesinde savunmasını yapan avukatı olarak tanımlanan müdafiine tebliğ edilmesinin öngörüldüğünü gözlemlemektedir. 31. Somut dava koşullarında elindeki belgeleri göz önünde bulunduran Mahkeme, Asliye Ceza Mahkemesi önünde başvurana yönelik yürütülen ceza yargılamasında başvuranın ilk duruşmadan (yukarıda 7. paragraf), 31 Mayıs 2006 tarihli karara dek (yukarıda 12. paragraf) D. Özcan tarafından temsil edildiğini tespit etmektedir. Mahkeme ayrıca, başvuranın Yargıtay önünde K. Ersoylu, Z. Bayraktar ve M. Aslan tarafından temsil edildiğini kaydetmektedir (yukarıda 13. paragraf). 32. Yukarıdaki hususlar doğrultusunda Mahkeme, tebliğin başvuranın avukatlarından birisine yapılması gerektiği kanaatindedir. Hükümetin atıfta bulunduğu tebliğin, ceza yargılaması süresince ilgilinin fiilen yardım aldığı avukatlarından birisine gönderilmemiş olması dikkate alındığında; Mahkeme, Başsavcılığın görüşünün başvuranın temsilcisine gönderilmediğini kabul etmektedir.
D.Y.S. / TÜRKİYE KARARI 9 33. Mahkeme bu bağlamda, somut davada sunulan şikâyetlere benzer şikâyetleri incelediğini ve başsavcılık görüşlerinin niteliği ve yargılanan kişinin buna yazılı olarak cevap verememesi göz önüne alındığında Cumhuriyet Başsavcılığının görüşünün tebliğ edilmemesinden dolayı Sözleşme nin 6. maddesinin 1. fıkrasının ihlal edildiğine karar verdiğini hatırlatmaktadır (Göç, yukarıda anılan, 55 ve Tosun/Türkiye, No. 4124/02, 16-17, 28 Şubat 2006). 34. Mahkeme mevcut davayı inceledikten sonra, Hükümet'in farklı bir sonuca ulaştıracak herhangi bir olay ya da argüman sunmadığına kanaat getirmektedir. 35. Dolayısıyla, somut davada Sözleşme nin 6. maddesinin 1. fıkrası ihlal edilmiştir. B. Diğer İhlal İddiaları Hakkında 36. Mahkeme, başvuranın adil yargılanma hakkından yararlanmadığını iddia ederek özellikle ulusal mahkemeler tarafından benimsenen çözümden ve delillerin, bilhassa bilirkişi raporlarının değerlendirilme şeklinden şikâyet ettiğini tespit etmektedir. Oysa Mahkeme, bir mahkemenin şu ya da bu kararı vermesine neden olan unsurlar hakkında değerlendirme yapma yetkisi olmadığını hatırlatmaktadır (Kemmache/Fransa (No. 3), 24 Kasım 1994, 44, A Serisi No. 296-C). Bununla birlikte, bir mahkeme tarafından yapıldığı iddia edilen olaya veya hukuka ilişkin hataları incelemek Mahkeme nin görevi değildir. Mevcut davada dosyadaki unsurlar göz önünde bulundurulduğunda, başvuranın argümanlarını sunabilecek ve bilirkişi raporlarına itiraz edebilecek durumda olduğu anlaşılmaktadır. Ayrıca, mahkemelerin kararlarını dayandırdıkları gerekçelerde herhangi bir keyfilik görülmemektedir. Dolayısıyla, Sözleşme nin 6. maddesi kapsamındaki söz konusu şikâyetlerin açıkça dayanaktan yoksun olmaları nedeniyle, Sözleşme nin 35. maddesinin 3. fıkrasının a) bendi ve 4. fıkrası uyarınca reddedilmesi gerekir.
D.Y.S. / TÜRKİYE KARARI 10 37. Başvuranın, lehine olan bazı cezayı azaltıcı yasal hükümlerin uygulanmamasına ilişkin iddiasıyla ilgili olarak Mahkeme, mevcut durumda ilgilinin ilk başta iki yıl hapis cezasına mahkûm edildiğini ve daha sonra bu cezanın, 765 sayılı Kanunun somut davayla ilgili hükmü uyarınca kusur oranının derecesi dikkate alındıktan sonra bir yıl altı aya düşürüldüğünü kaydetmektedir (yukarıda 12. paragraf). Mahkeme, ilk derece mahkemesinin hafifletici sebepleri uygulayabileceğini, hapis cezasının infazının ertelenmesine ya da bu cezanın para cezasına dönüştürülmesine karar verebileceğini, ancak buna rağmen söz konusu mahkemenin cezanın bireyselleştirilmesine ilişkin takdir yetkisini kullanarak ilgili hükümlerin uygulanmasına yer olmadığına karar verdiğinin altını çizmektedir. Mahkeme, ulusal mahkemenin söz konusu değerlendirmesinde herhangi bir keyfilik gözlemlememiştir. Dolayısıyla, bu şikâyet açıkça dayanaktan yoksundur ve bu şikayetin Sözleşme nin 35. maddesinin 3. ve 4. fıkraları uyarınca reddedilmesi gerekmektedir. 38. Ulusal mahkemelerin kararlarını gerekçelendirmediği bağlamındaki şikâyet konusunda Mahkeme, Sözleşmenin 6. maddesinin 1. fıkrasının mahkemeleri kararlarını gerekçelendirmeye zorladığını, ancak bunun her argümana ayrıntılı şekilde cevap verilmesini gerektirdiği anlamına da gelmediğini hatırlatmaktadır (Kok/Hollanda (kabul edilebilirlik hakkında karar), No. 43149/98, AİHM 2000-VI). Dosyadaki unsurlar göz önünde bulundurulduğunda Mahkeme, ulusal mahkemelerin verdiği kararların yeterince gerekçelendirildiğini gözlemlemektedir. Dolayısıyla, bu şikâyet açıkça dayanaktan yoksundur ve bu şikayetin Sözleşme'nin 35. maddesinin 3. ve 4. fıkraları uyarınca reddedilmesi gerekmektedir. II. SÖZLEŞME NİN 41. MADDESİNİN UYGULANMASI HAKKINDA 39. Sözleşme nin 41. maddesi aşağıdaki gibidir: Eğer Mahkeme bu Sözleşme ve Protokollerinin ihlal edildiğine karar verirse ve ilgili Yüksek Sözleşmeci Taraf ın iç hukuku bu ihlalin sonuçlarını ancak kısmen
D.Y.S. / TÜRKİYE KARARI 11 ortadan kaldırabiliyorsa, Mahkeme, gerektiği takdirde, zarar gören taraf lehine adil bir tazmin verilmesine hükmeder. 40. Başvuran, manevi tazminat olarak 20.000 avro (EUR) talep etmektedir. 41. Hükümet bu tutara itiraz etmektedir. 42. Benzer davalardaki yerleşik içtihatlarını dikkate alarak Mahkeme, ihlal tespitinin ileri sürülen manevi zarar için tek başına yeterli adil tazmin oluşturduğuna kanaat getirmektedir (Göç, yukarıda anılan, 41 ve Kömürcü/Türkiye, No. 77432/01, 24, 22 Haziran 2006). 43. Başvuran taraf, masraf ve harcamalar kapsamında herhangi bir talepte bulunmamıştır. Dolayısıyla, Mahkeme başvurana bu bağlamda herhangi bir miktarın ödenmesine gerek olmadığına kanaat getirmektedir. BU GEREKÇELERLE, MAHKEME OYBİRLİĞİYLE, 1. Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının görüşünün başvurana tebliğ edilmemesi nedeniyle Sözleşme nin 6. maddesinin 1. fıkrası bağlamındaki şikâyetin kabul edilebilir olduğuna ve bunun dışında kalanların kabul edilemez olduğuna; 2. Sözleşme nin 6. maddesinin 1. fıkrasının ihlal edildiğine; 3. İşbu kararın tek başına manevi tazminat için yeterli adil tazmin oluşturduğuna; karar vermiştir.
D.Y.S. / TÜRKİYE KARARI 12 İşbu karar, Fransızca dilinde tanzim edilmiş olup, İçtüzüğün 77. maddesinin 2. ve 3. fıkraları uyarınca 16 Temmuz 2015 tarihinde yazılı olarak tebliğ edilmiştir. Stanley Naismith Yazı İşleri Müdürü András Sajó Başkan