TOPLUMSAL CİNSİYET KAMLA BHASIN



Benzer belgeler
KADIN DOSTU AKDENİZ PROJESİ

Mirbad Kent Toplum Bilim Ve Tarih Araştırmaları Enstitüsü. Kadına Şiddet Raporu

KADIN DOSTU AKDENİZ PROJESİ

Yaşam Boyu Sosyalleşme

TOPLUMSAL KURUMLAR VE AİLE ÇIKMIŞ SINAV SORULARI MURAT YILMAZ EGE ANADOLU LİSESİ

EĞİTİM ÖĞRETİM YILI SORGULAMA PROGRAMI

Cinsiyet ve Toplumsal cinsiyet

TAP VAKFI ERGENLER & GENÇLER için CİNSEL SAĞLIK EĞİTİMLERİ

TOPLUMSAL TABAKALAŞMA ve HAREKETLİLİK

2013 YILI Faaliyet Raporu

Türkçe Ulusal Derlemi Sözcük Sıklıkları (ilk 1000)

KİMLİK, İDEOLOJİ VE ETİK Sevcan Yılmaz

HAYVAN ÖZGÜRLEŞMESİ HOŞGELDİNİZ

bilgilerle feminizm hakkında kesin yargılara varıp, yanlış fikirler üretmişlerdir. Feminizm ya da

Ana fikir: Oyun ile duygularımızı ve düşüncelerimizi farklı şekilde ifade edebiliriz.

KADINA YÖNELİK ŞİDDETLE MÜCADELEDE ULUSLARARASI BELGELER VE KORUMA MEKANİZMALARI

Sosyoloji. Konular ve Sorunlar

TOPLUMSAL CİNSİYET - 2 YRD.DOÇ.DR. ÖZGÜR GÜLDÜ

İşgücü Piyasasında Gelişmeler: Döneminde Kadınlar ve Erkeklerin İstihdamı ve İşsizliği Ne Yönde Değişti? 1

DAVRANIŞ BİLİMLERİNE GİRİŞ

KANSER HASTALIĞINDA PSİKOLOJİK DESTEĞİN ÖNEMİ & DEPRESYON. Uzm. İletişim Deniz DOĞAN Liyezon Psikiyatri Yük.Hem.

KADIN CİNSELLİĞİNİN SÖYLEMSEL İNŞASI VE NAMUS CİNAYETLERİ: ŞANLIURFA ÖRNEĞİ

OKUL ÖNCESİNDE OYUN VE HAREKET ETKİNLİĞİ

Öğr. Gör. Özlem BAĞCI

TOPLUMSAL CİNSİYET TOPLUMDA KADINA BİÇİLEN ROLLER VE ÇÖZÜMLERİ

1. İnsan Hakları Kuramının Temel Kavramları. 2. İnsan Haklarının Düşünsel Kökenleri. 3. İnsan Haklarının Uygulamaya Geçişi: İlk Hukuksal Belgeler

İMAN/İNANÇ ve TANRI TASAVVURU GELİŞİMİ JAMES FOWLER

TOPLUMSAL CİNSİYET, KÜLTÜR

DERS : ÇOCUK RUH SAĞLIĞI KONU : KİŞİLİ ETKİLEYEN FAKTÖRLER

Kadına YÖNELİK ŞİDDET ve Ev İçİ Şİddetİn Mücadeleye İlİşkİn. Sözleşmesi. İstanbul. Sözleşmesİ. Korkudan uzak Şİddetten uzak

FEMİNİST PERSPEKTİFTEN KÜRT KADIN KİMLİĞİNİ ÜZERİNE NİTELİKSEL BİR ARAŞTIRMA

ULUSAL VEYA ETNİK, DİNSEL VEYA DİLSEL AZINLIKLARA MENSUP OLAN KİŞİLERİN HAKLARINA DAİR BİLDİRİ

TOPLUMSAL DAVRANIŞ KURALLARI VE HUKUK. Dr.Öğr. Üyesi Barış TEKSOY Hukukun Temel Kavramları Dersi

10/22/2015. Kültürün Tanımı. Kültürel Ürünler, Kurallar ve Davranışları. Kültürün Tanımı

Dil Gelişimi. temel dil gelişimi imi bilgileri

Günümüzdeki ilke ve kuralları belirlenmiş evlilik temeline dayanan aile kurumu yaklaşık 4000 yıllık bir geçmişe sahiptir. (Özgüven, 2009, s.25).

KAPSAYICI EĞİTİM. Kapsayıcı Eğitimin Tanımı Ayrımcılığa Neden Olan Faktörler

ULUSLARARASI SOSYAL POLİTİKA (ÇEK306U)

DEĞERLER EĞİTİMİ FARKLILIKLARA SAYGI

AİLE EĞİTİM PROGRAMLARI (AÇEV)

ÇOCUK HAKLARI HAFTA 2

kişinin örgütte kendini anlamlandırmasına fırsat veren ve onun inanış, düşünüş ve davranış biçimini belirleyen normlar ve değerler

İSTEK ÖZEL ACIBADEM İLKOKULU PDR BÖLÜMÜ EĞİTİM ÖĞRETİM YILI

9.Sınıf Sağlık Hizmetlerinde İletişim. 3.Ünite Toplumsal İletişim GELENEK-GÖRENEKLER / DİNİ ve AHLAKİ KURALLAR 20. Hafta ( / 02 / 2014 )

OYUN VE ÇOCUK. -Çocuğun iç dünyasını anlayabilmek. -Çocuğun olayları anlamasına yardım etmek. -Çocuğa olaylarla baş etme becerileri kazandırmak

TÜSİAD YÖNETİM KURULU BAŞKANI HALUK DİNÇER İN KADIN-ERKEK EŞİTLİĞİ HAKKINDA HER ŞEY KISA FİLM YARIŞMASI ÖDÜL TÖRENİ KONUŞMASI

DAVRANIŞ BİLİMLERİ DAVRANIŞ BİLİMLERİNİN İNCELENDİĞİ SİSTEMLER

Temel Kavramlar Bilgi :

Kadir CANATAN, Beden Sosyolojisi, Açılım Yayınları, 2011, 720 s. İstanbul.

T.C. İSTANBUL RUMELİ ÜNİVERSİTESİ SAĞLIK HİZMETLERİ MESLEK YÜKSEKOKULU AMELİYATHANE HİZMETLERİ PROGRAMI 2. SINIF 1. DÖNEM DERS İZLENCESİ

TÜRKİYE DE KADIN İŞÇİ GERÇEĞİ: DAHA FAZLA AYRIMCILIK, DÜŞÜK ÜCRET, GÜVENCESİZ İSTİHDAM

Kadına Yönelik Şiddet

TÜRKİYE NİN TOPLUMSAL YAPISI

Allah Kuran-ı Kerim'de bildirmiştir ki, O kadın ve erkeği eşit varlıklar olarak yaratmıştır.

Benjamin Beit-Hallahmi, Prolegomena to The Psychological Study of Religion, London and Toronto: Associated University Press, 1989.

Bu yüzden de Akdeniz coğrafyasına günümüz dünya medeniyetinin doğduğu yer de denebilir.

Türkiye de çocuk, çocuk olmak ve. Türkiye de Çocuk Çalışmaları Konferansı , ODTÜ Emrah Kırımsoy

İÇİNDEKİLER BÖLÜM I: GERONTOLOJİ: YAŞLILIK BİLİMİ...1

Yrd.Doç.Dr. Serap YÜKRÜK GİRİŞ. Geleneksel Türk Müziği

ULS344 - Milliyetçilik ve Azınlıklar. İlkçi Yaklaşımlar - Primordializm

Dünya Sağlık Örgütü nün tanımına göre sağlık fiziksel, zihinsel ve sosyal açılardan tam bir iyilik halidir.

Engellilere Yönelik Tutumların Değiştirilmesi ZEÖ-II 2015

TOPLUMSAL DAVRANIŞ KURALLARI ve HUKUK. Dr.Barış TEKSOY Hukukun Temel Kavramları Dersi

Proje Adı: Türkiye Akademisinde Toplumsal Cinsiyet Algısı ve Yansımaları. Araştırma Şirketi Araştırma Veren Veri Toplama Firması

Kadın Olmak? Prof. Dr. Sibel ERKAL İLHAN

1. Sosyolojiye Giriş, Gelişim Süreci ve Kuramsal Yaklaşımlar. 2. Kültür, Toplumsal Değişme ve Tabakalaşma. 3. Aile. 4. Ekonomi, Teknoloji ve Çevre

ÜNİTE:1. Sosyolojiye Giriş ve Yöntemi ÜNİTE:2. Sosyolojinin Tarihsel Gelişimi ve Kuramsal Yaklaşımlar ÜNİTE:3. Kültür ve Kültürel Değişme ÜNİTE:4

Kadına Yönelik. Siddete Karsı. Uluslararası. Dayanısma Günü 25KASIM. Av. Selcen BAYÜN Stj. Av. Narin Ceren DİNÇER. 110 Hukuk Gündemi 2013/2

EĞİTİMİN SOSYAL TEMELLERİ TEMEL KAVRAMLAR. Doç. Dr. Adnan BOYACI

Gruplar-Uyma. Prof. Dr. Turgut Göksu. Prof. Dr.Turgut Göksu/GBF 1

Dünyayı Değiştiren İnsanlar

KADINLARA KARŞI ŞIDDETIN TASFIYE EDILMESINE DAIR BILDIRI. Genel Kurulunun 20 Aralık 1993 tarihli ve 44/104 sayılı Kararıyla ilan edilmiştir.

Hak ihlalinin sosyal boyutları Prof. Dr. Ejder Okumuş Eskişehir Osmangazi Üniv. İlahiyat Fak. Hak-fedakârlık dengesi

İş yerinde anne ve babalık: Dünya da hukuk ve uygulamadaki yansımaları 1

CİNSİYET EŞİTLİĞİ MEVZUAT ÇERÇEVESİ: AB/TÜRKİYE

Çocuğunuz ne kadar zeki?

Ç O C U K L U K T A A R K A D A Ş İLİŞ K İLERİ

ÖZEL EGEBERK ANAOKULU Sorgulama Programı. Kendimizi ifade etme yollarımız

İş Yeri Hakları Politikası

DAVRANIŞ BİLİMLERİNİN TEMEL KAVRAMLARI

IFLA/UNESCO Çok Kültürlü Kütüphane Bildirisi

ECE Hizmetleri Yoksullara Nasıl Yaygınlaştırılır ve Kadınlar için Güçlendirme Stratejisi Olarak Nasıl Kullanılır?

TÜRKİYE KIRSALINDA KADIN

sorular-sorular-sorular

MİLLÎ EĞİTİM BAKANI SAYIN ÖMER DİNÇER İÇİN DEMOKRATİK VATANDAŞLIK VE İNSAN HAKLARI EĞİTİMİ PROJESİNİN AÇILIŞ KONFERANSI KONUŞMA METNİ TASLAĞI

ANNE-BABA TUTUMLARI. Aşırı Koruyucu Tutum

AÇEV AİLE EĞİTİM PROGRAMLARI

Siyaset Psikolojisi (KAM 318) Ders Detayları

4 -Ortak normlar paylasan ve ortak amaçlar doğrultusunda birbirleriyle iletişim içinde büyüyen bireyler topluluğu? Cevap: Grup

T.C. AİLE VE SOSYAL POLİTİKALAR BAKANLIĞI Trabzon Koza Şiddet Önleme ve İzleme Merkezi PINAR ÖŞME PSİKOLOG

Doç. Dr. Tülin ŞENER

MBA 507 (3) TUTUMLAR VE İŞ TATMİNİ

ÇALIŞMA HAYATINDA KADINLAR: DAHA ÇOK ÇALIŞIYOR, DAHA AZ KAZANIYOR

ANABİLİM EĞİTİM KURUMLARI. BABA ve ÇOCUK

TEOG VE TERCİH DANIŞMANLIĞI

MBA 507 (7) ALGILAMA VE KARAR ALMA

ANABİLİM EĞİTİM KURUMLARI ARKADAŞLIK İLİŞKİLERİ

TÜRK EĞİTİM SİSTEMİ VE OKUL YÖNETİMİ. Nihan Demirkasımoğlu

Kurumlarda Toplumsal Cinsiyet Etkileri (PSY 326) Ders Detayları

GMO 1. KADIN ÇALIŞTAYI

Transkript:

TOPLUMSAL CİNSİYET KAMLA BHASIN

Kamla Bhasin 2 Kamla Bhasin sosyal bilimlerde lisans eğitimini tamamladıktan sonra 1965-67 yıllarında Rajasthan Üniversitesinde ekonomi dalında yüksek lisans eğitimi aldı. 1967-69 yıllarında Almanya daki Muenster Üniversitesinde, Gelişmenin Sosyolojisi üzerine eğitim gördü ve bir araştırma enstitüsünde araştırma asistanı olarak çalıştı. 1972 yılında Rajasthan da gönüllü olarak kurulmuş olan bir örgüte katıldıktan sonra kalkınma, eğitim, toplumsal cinsiyet vb. konular üzerinde çalıştı. 1976 ve 2001 yılları arasında BM Gıda ve Tarım Örgütü nün (FAO) Açlıktan Kurtuluş Kampanyası / Kalkınma için Eylem de yaratıcı çözümler üreten sivil toplum örgütü girişimlerinin desteklenmesine, eğitimler ve çalışma atölyeleri düzenlenmesine. Güneydoğu ve Güney Asya daki SKT lar, kadın örgütleri ve diğer halk örgütleri arasında bilgi ve işbirliği ağı oluşturulmasına çalıştı. Halen Güney Asya Toplumsal Cinsiyet Aktivistleri ve Eğitimcileri Çalışma Ağı nın (SANGAT) koordinatörlüğünü yapıyor ve Jagori (Kadınların Bilgi Danışma ve Eğitim Medkezi) nin, WIPSA (Güney Asya da Barış için Kadınlar Girişimi) nin ve SAHR (Güney Asyalılar İnsan Hakları Örgütü) nün aktif bir üyesidir. Kamla, politik kimlik, askerileşme, çatışmaların çözümü, barış v.b. ile ilgili konularla derinden ilgilidir. Kendisi farklı konular arasındaki bağlantıları görmeye ve farklı hareketler arasındaki ortak çalışma ve işbirliklerini güçlendirmeye gayret göstermiştir. Kamla Bhasin, yerel, ulusal ve Güney Asya düzeyinde toplumsal cinsiyet ve sürdürülebilir kalkınma konularında kadınlar ve erkekler için kapasite artırıcı, katılımcı ve deneysel atölye çalışmaları ve eğitimler düzenlemektedir. Kendi eğitim ve atölye çalışması deneyimlerini ayrıntılı raporlar haline getirmiş ve bu deneyimlerini yaygın bir biçimde paylaşmıştır. Kamla, çok sayıda kadın grubunun ve gönüllü örgütün ve bazı bölgesel ve uluslararası bilgi ve işbirliği ağlarının kurucusu ve üyesidir. Kamla Bhasin, katılımcı ve sürdürülebilir kalkınma, katılımcı eğitim, medya ve iletişim, toplumsal cinsiyet, kadınların güçlendirilmesi v.b. konularda kapsamlı yazıları bulunmaktadır. Kitaplarının çoğunun hedef kitlesi aktivistler ve kalkınma konusunda çalışanlardır. Kamla, aynı zamanda kadın hareketi için şarkılar, sloganlar ve çocuklar için şarkı kitapları yazmaktadır. Kendisi, iyi bir şarkıcı olmamasına rağmen fırsat bulduğunda yüksek sesle ve tutkuyla şarkı söylemekte ısrarlıdır. Çeşitli hareketler için çok sayıda afiş ve bez pankart da yaratmıştır. Nisan 1946 doğumlu olan Kamla nın iki çocuğu, bir kocası vardır ve Hindistan da Yeni Delhi de yaşamaktadır.

TOPLUMSAL CİNSİYET KAMLA BHASIN çeviri: Kader Ay

Liseli K ıvılcım Eğitim Broşürleri İÇİNDEKiLER Sunuş Türkçe Baskı İçin Önsöz Birinci Bölüm: Toplumsal Cinsiyeti Anlamak - Cinsiyet sözcüğüne yüklenen yeni anlam - Toplumsal cinsiyeti belirleyen normlar - Kadınlar ve erkekler arasındaki biyolojik farklılığın onlara atfedilen rollerle ilişkisi - Mekanların da cinsiyeti var - Dil de cinsiyetçidir - Ataerkil sistem toplumsal cinsiyet eşitsizliğini ve kadınların ikincil konumunu nasıl etkiliyor İkinci Bölüm: Ulusal Kurtuluş, Modernleşme, Eğitim - Uluslar kurtuldu, ya kadınlar - Toplumsal cinsiyet ilişkileri ya da ince politika - Aile içi politika ve kadının sürekli müzakereye dayanan pazarlık gücü - Din, kast ve sınıf gibi diğer kimliklerimiz toplumsal cinsiyet ilişkilerini nasıl etkiler 4 Üçüncü Bölüm: Toplumsal Cinsiyete Dayalı işbölümü - Üreme ve Üretim - Toplumsal - yapısal bir sorun - Sanayi devrimi ve özel alan - kamusal alan ayrımı - Kamusal ve özel alan ayrımı eşitsizlikleri keskinleştirdi - Özel olan politiktir - Kadınların ikincil konumuyla ilgili kavramlar arasındaki farklar Dördüncü Bölüm: Toplumsal Cinsiyet ve Kalkınma - Toplumsal cinsiyet, kalkınma konularında neden bu kadar önemli oldu - Kadınların önemsizleştirilmesine, dışlanmasına (marjinalleştirilmesine) yol açan kalkınma programları - Feminist bakış açısından kalkınma programları - Modernleşmenin kurbanları - Kalkınmada Kadınlar dan Toplumsal Cinsiyet ve Kalkınma ya - Kadın hareketi güçleniyor, kalkınma anlayışı değişiyor - Söylemesi kolay yapması zor: Gücü kadınlar ve erkekler arasında yeniden paylaştırmak Beşinci Bölüm: Toplumsal Cinsiyete Duyarlılığı Artırmak - Toplumsal cinsiyeti anlamak ve değiştirmek - Toplumsal cinsiyet kavramının sorunları - Kavram neden popüler oldu - Daha fazla önem verilmesi gereken konular - Toplumsal cinsiyet konusundaki çalışmalar erkeklerle birlikte yapılmalı, görüşünde olanlar var - Toplumsal cinsiyet tartışması erkeklere karşı kadınların tartışması değildir - Toplumsal cinsiyet ile ilgili konular neden tepki uyandırıyor - Ataerkil toplumda radikal dönüşümler gerekiyor

Toplumsal Cinsiyet Bize Yüklenen Roller SUNUŞ Kadınlarla Dayanışma Vakfı (KADAV), örgütlü yaşamının dördüncü, tüzel kişiliğini kazanışının ikinci yılını doldururken, önemli üç kitapla KADAV Yayınları nı başlatmanın sevincini duyuyor. Ataerkil Sistem, Erkeklerin Dünyasında Yaşamak, Feminizm Üzerine Bazı Sorular ve Toplumsal Cinsiyet, Bize Yüklenen Roller adlı kitaplardan oluşan bu setin Türkiyeli kadınların hem keyifle okuyacakları hem de kaynak olarak yararlanacakları kitaplar olacağın i umut ediyoruz. Bu kitapları yayımlama olanağını, 2001 Haziran ında kendilerini tanıma ve üç günlük bir eğitim alma şansına sahip olduğumuz, Hintli Toplumsal Cinsiyet Uzmanları Abha Bhaia ve Kalyani Menon-Sen e borçluyuz. Kitapların içerdiği bilgileri aldığımız o seminer bizleri öylesine heyecanlandırmıştı ki, edindiğimiz bilgileri paylaşmak için güçlü bir arzu duymuştuk. Şimdi bu arzumuz da gerçekleşmiş oluyor. Kitabın yazarı Kamla Bhasin de, Abha ve Kalyani gibi, Hindistan ın en büyük kadın örgütü JAGORi nin aktivist ve uzmanlarından biridir. Kısa biyografisinde de görüleceği gibi, uluslararası alanda da sayısız deneyim ve engin birikime sahiptir. Gelişen, giderek güçlenen ve o ölçüde de tutucu, baskıcı güç odaklarının saldırısıyla karşı karşıya bulunan Türkiye deki kadın hareketinin iki önemli ihtiyacı olduğunu düşünüyoruz. Birincisi dayanışma ve güçlerimizi birleştirmekse, ikincisi de eylem ve söylemimizi kuramsal bilgiyle güçlendirmektir. Bhasin in Türkçe baskıya yazdığı önsözde de belirttiği gibi, teorisyenlerle aktivistlerin, kuram ve eylem arasındaki duvarları yıkmalarına; eylem ve deneyleri kuramsal düzeye yükseltmelerine ihtiyacımız var. Kadın hareketinin en temel konularına, ağırlıkla soru cevap yöntemiyle, anlaşılır yalınlıkta yanıtlar getiren, ama güçlü bir kuramsal temele dayanan bu kitapların da bu ihtiyacın karışlanmasına katkı yapacağına inanıyoruz. Herhangi bir telif söz konusu olmaksızın kitapları Türkçeye ve Türkiyeli okura kazandırmamızı kabul ederek uluslararası dayanışmanın güzel bir örneğini veren JAGORi ye ve kitabın yazarına, buna vesile olan Abha ve Kalyani ye teşekkür ederiz. Ayrıca kitapların çevirisinde, redaksiyonunda, düzeltisinde gönüllü emeklerini esirgemeyen Kader, Ayşe, Mine, Beril ve Iraz arkadaşlarımıza da en içtenlikle teşekkürler. Kadınlarla Dayanışma Vakfı

Liseli K ıvılcım Eğitim Broşürleri TÜRKÇE BASKI İÇİN ÖNSÖZ Ben bir duvar değilim ki duvar böler, ayırır Ben o duvardaki bir gediğim. Benim için duvarlar dışlamanın ve ayırmanın sembolleridir. Duvarlar diğer ini tanımayı, diyaloğu ve birlikte güç yaratmayı zorlaştırır. Günümüz dünyasında fazlasıyla duvar var - uluslar, topluluklar ve dinler arasındaki duvarlar; sınıflar, kastlar ve ırklar arasındaki duvarlar; toplumsal cinsiyetler ve cinsiyetler arasındaki duvarlar; toplumsal hareketler arasındaki duvarlar; teorisyenler ve aktivistler, teori ve eylem arasındaki duvarlar. Bu kitapçıklar bu duvarların bazılarında, özellikle de disiplinler, eylem ve teori, teorisyenler ve aktivistler arasında bulunan duvarlardaki gedikler olarak tasarımlandı. Kitapçıklarda, bilimsel tezleri anlamak için zamanı ve olanağı olmayan aktivistler için kavramları ve konuları kolaylıkla anlaşılabilir hale getirmeğe gayret gösterdim. Eylem ve teorinin el ele yürümesi ve birbirini güçlendirmesi son derece önemlidir. Gerçekten de, bu kitapçıkların pek çok ülkede kullanılması ve beğeni kazanması böylesi malzemelere olan ihtiyacın bir kanıtıdır. Feminist hareketin kızları, bu kitapçıklar şimdi çeşitli ülkelerdeki örgütlerimiz arasında bir bağ, duvarları yıkan bir gedik haline geliyor. Örgütler ve aktivistler arasındaki bu uluslararası bağ, neo-liberalizmin ve dinsel tutuculuğun yeni elbiselerini giyen ataerkil güçlerle; devlet ve devlet dışı terörle mücadelede yaşamsaldır. Kitapçıklarımın şimdi de Türkçeye çevrilip basılmasından dolayı sevinçliyim, Bir feminist aktivist ve yazarın sınırlar ötesindeki feministler tarafından kabul görmesinden daha büyük mutluluk ne olabilir? Kamla Bhasin Yeni Delhi - Haziran 2003

Toplumsal Cinsiyet Bize Yüklenen Roller Birinci Bölüm Toplumsal Cinsiyeti Anlamak *Cinsiyet sözcüğüne yüklenen yeni anlam Dilbilgisi açısından cinsiyet kelimesini biliyoruz; ama belli ki, günümüzde bu kavramın farklı bir kullanımı var. Cinsiyet kelimesi sosyolojik olarak ya da kavramsal bir kategori olarak kullanılmaktadır ve ona çok özgün bir anlam verilmiştir. Yeni halinde cinsiyet, kadın ve erkeğin sosyo-kültürel açıdan tanımlanmasını, toplumların kadın ve erkeği birbirinden ayırt etme biçimini ve onlara verdiği toplumsal rolleri ifade etmektedir. Kadınlar ve erkekler açısından toplumsal gerçekleri anlamanın çözümsel bir aracı olarak kullanılmaktadır.* Cinsiyet ile toplumsal cinsiyet arasındaki ayrım, kadınların, erkeklerin hükmü altındaki ikincil konumunu kadınların anatomilerine dayandıran genel eğilimle baş etmek için ortaya kondu. Yıllar boyunca toplumda kadınlara ve erkeklere atfedilen farklı özelliklerin, roller ve statülerin biyolojik olarak (yani cinsiyet ile) belirlendiğine, bunların doğal, dolayısıyla da değiştirilemez olduğuna inanıldı. 7 * Türkçe sözlük anlamı ismin cinsi veya cinsiyet demek olan İngilizce gender kelimesi bu bağlamda toplumsal cinsiyet anlamına gelir. Feminist araştırma ve çalışmalarda bu kavram toplumsal cinsiyet rolü olarak da kullanılır (ç.n.).

Liseli K ıvılcım Eğitim Broşürleri 8 Bir bakıma kadınlar ve kadınların bedeni, onların toplumdaki ikincil statülerinin sorumlusuydu ve halen de bundan sorumlu tutulur. Bu bir kere doğal olarak kabul edilince, toplumda var olan adaletsizliğe ve toplumsal cinsiyet rollerindeki eşitsizliğe işaret etmeye de elbette gerek kalmaz. Toplumsal cinsiyet kavramı, cinsiyeti bir şey, ama toplumsal cinsiyeti çok daha başka bir şey olarak ifade etmemizi mümkün kılar. Herkes erkek ya da dişi olarak doğar. Cinsiyetimiz sadece cinsel organımıza bakılarak tespit edilebilir. Fakat her kültürün kızları ve oğlanları değerlendirme yöntemi vardır ve onlara farklı roller, tepkiler, nitelikler yükler. Doğumlarından itibaren kızlara ve oğlanlara tüm bu sosyal ve kültürel algı ve davranışların paket halinde yüklenmesi aslında, toplumsal cinsiyetin öğretilmesi ve benimsetilmesi dir. Her toplum; bir erkek ya da kadını, farklı nitelikleri, davranış model- leri, rolleri, sorumlulukları, hakları ve beklentileri olan bir erkek ve kadına, eril ve dişile yavaş yavaş dönüştürür. Biyolojik olan cinsiyetten farklı olarak erkeklerin ve kadınların toplumsal cinsiyet kimlikleri psikolojik ve sosyolojik -yani tarihsel ve kültürelolarak belirlenmiştir.bu kavramı ilk kullanan birkaç feminist akademisyen arasında yer alan Ann Oakley şöyle söyler: Toplumsal cinsiyet bir kültür meselesidir,

Toplumsal Cinsiyet Bize Yüklenen Roller erkek ve kadınların eril ve dişil olarak sosyal sınıflandırılmasına işaret eder. insanların erkek ya da kadın olduğu, çoğunlukla biyolojik göstergelere göre anlaşılabilir. İnsanların eril veya dişil olduğu ise aynı şekilde anlaşılamaz; ölçütler kültüreldir, yere ve zamana göre değişiklik gösterir. Cinsiyetin değişmezliğini kabul etmek zorunludur, ama böylece toplumsal cinsiyetin değişkenliği de kabul edilmelidir. Oakley şöyle bir sonuca varıyor: Toplumsal cinsiyet rolünün biyolojik kökeni yoktur, cinsiyet ile toplumsal cinsiyet arasındaki bağlantılar gerçekte hiç de doğal değildir. Bu iki kavram arasındaki temel farklılıkları görelim: CİNSİYET ~ Cinsiyet doğaldır. ~ Cinsiyet biyolojiktir. ~ Cinsel organlardaki görünür farklılıklara ve buna bağlı olarak üreme işlevindeki farklılıklara işaret eder. ~ Cinsiyet değişmez, her yerde aynıdır ~ Cinsiyet değiştirilemez. ~ Toplumsal cinsiyet sosyo kültüreldir, eril ve dişi niteliklere, davranış modellerine, rollere, sorumluluklara vs. işaret eder. ~ Toplumsal cinsiyet değişkendir. Zamana, kültüre hatta aileye göre değişir. ~ Toplumsal cinsiyet değiştirilebilir. Toplumsal cinsiyet (gender), Güney Asya dillerine nasıl tercüme edilir? Bu, gerçekten bir sorun. İngilizce de iki ayrı kelime (sex ve gender) varken, çoğu Güney Asya dilinde yalnızca bir kelime (linga) hem cinsiyet hem de toplumsal cinsiyet için kullanılmaktadır. Bunları birbirinden ayırt edebilmek için linga yı nitelendirecek iki kelime bulduk: Cinsiyete ya da doğal/biyolojik cinsiyete (sex) praakritik linga diyoruz ve gender kelimesi yerine saamaajik linga ya da toplumsal cinsiyet diyoruz. Aslında gender kelimesi yerine bu tanımlar daha çok işe yarıyor, çünkü bu kavramlar tanımlamayı içerdikleri. için daha fazla açıklamaya da gerek kalmıyor.* 9 TOPLUMSAL CİNSİYET ~ Toplumsal cinsiyet sosyokültüreldir, insan icadıdır Toplumsal cinsiyet, cinsiyetimizle ne kadar ilişkili? Eğer bir kadın yemek yapabiliyorsa, bir erkek de yapabilir, çünkü yemek yapmak için rahim gerekmez! * Aynı durum Türkçede kullandığımız toplumsal cinsiyet için de geçerli, hem açıklayıcı hem de kendini tanımlayan bir kavram kullanmış oluyoruz. (ç.n.)

Liseli K ıvılcım Eğitim Broşürleri 10 Yalnızca bir dereceye kadar. Kadınlar, ama her kadın değil, bedenleri sayesinde çocuk doğurur, onları besler ve adet görür; fakat bundan başka kadınların yapıp erkeklerin yapamayacağı ya da erkeklerin yapıp da kadınların yapamayacağı hiçbir şey yoktur. Çocuk doğurmak, yalnızca kadınların çocuklara bakabileceği ya da bakması gerektiği anlamına gelmez. Erkekler de bakım işini gayet iyi yapabilir. Dolayısıyla yalnızca kadın ya da erkek bedenine sahip olmakla, özelliklerimizin, rollerimizin ya da kaderlerimizin ister istemez belirlenmesi söz konusu değildir. Fakat gerçekte neyin doğal ve neyin sosyal olarak yapılandırılmış olduğunu saptamak oldukça güçtür; çünkü çocuk doğar doğmaz, toplum ve aileler toplumsal cinsiyetine göre çocuğu yetiştirmeye başlarlar. Birçok Güney Asya kültüründe bir oğlun doğumu kutlanır, bir kızın doğumunda yasa bürünülür; erkek çocuklara sevgi, saygı, daha iyi gıda ve bakım yağdırılır. Erkekler dayanıklı ve dışadönük olmaya, kızlar ise çekingen, ağırbaşlı ve eve bağlı olmaya teşvik edilir. Bir kız çocuğun bedeninde onu şort giymekten, ağaca tırmanmaktan ya da bisiklete binmekten alıkoyan hiçbir şey yoktur. Bir erkek çocuğun bedeninde de onu oyuncak bebeklerle oynamaktan, kendinden daha küçük kardeşleriyle ilgilenmekten, yemek hazırlamaya ya da temizlik yapmaya yardımcı olmaktan alıkoyan hiçbir şey yoktur. Farklılıklar, toplumsal cinsiyetteki farklılıklardır ve toplum tarafından yaratılır. Toplumsal cinsiyetin doğal bir şey olmaktan ziyade, kültürel ve toplumsal bir nitelik olduğu gerçeğinin kanıtı, onun zaman boyunca, farklı yerlerde ve farklı sosyal gruplar arasında değişmeye devam etmesidir. Örneğin bir kabile kızı hayvan otlatarak, meyve, yaprak veya dal toplamak için ağaçlara tırmanarak ormanda özgürce dolaşırken orta sınıftan bir kız çocuk okula ya da eve kapatılabilir. Her ikisi de kız çocuktur, fakat vücutlarının aynı olduğu gerçeğine rağmen, farklı yetenekler, amaçlar ve hayaller geliştirirler. Benzer şekilde pek çok ailede kızlar geleneksel olarak okula gönderilmez ya da 10-11 yaşlarından sonra evden dışarı çıkmalarına izin verilmez ve çoğunlukla ergenlik çağında evlendirilirlerdi. Fakat şimdi çok şey değişti. Aynı şekilde, çok da fazla olmamakla birlikte, erkeklerin eğitimleri, rolleri ve sorumluluklarında da değişimler oldu. Toplumsal cinsiyetin değişken olduğunu söylerken bunu kastediyoruz; farklı ailelerde ya da topluluklarda ve aynı ailede farklı zamanlarda farklı olur ya da olabilir. Vücutlarımız bile kendimiz, toplum ya da kültür tarafından biçimlen- dirilebilir ya da değiştirilebilir. Vücutlarımızın ölçüsünü, biçimini ve gücünü egzersizle, kullanma, kullanmama, yanlış kullanma veya suistimalle değiştirebiliriz. Kadın ve erkek güreşçilerin, vücut geliştiren-

Toplumsal Cinsiyet Bize Yüklenen Roller lerin, atletlerin, dansçıların, yoga uygulayıcıların vs. vücutları, bunun en bariz örnekleridir. Benzer şekilde, kadın vücudunun üreme yetisi vardır, fakat şimdi bizler çocuk doğurup doğurmamaya, kaç çocuk doğuracağımıza ve hangi aralıklarla doğuracağımıza karar verebiliriz. Doğurganlık, kadınlar için dişi hayvanlarda olduğu gibi kaçınılmaz değildir. Bunu takip eden ise şudur: Kadınların ve erkeklerin toplum içinde sahip olduğu farklı statüler aslında toplumsal ve kültürel olarak belirlenmektedir; insan yapımıdır, doğanın bununla ilgisi çok azdır. Hemen hemen her yerde bir grup olarak kadınların erkeklere göre ikincil sayılmalarını cinsiyet değil, toplumsal cinsiyet belirlemektedir. Kadınlar daha az hakka ve daha az kaynağın denetimine sahiptir, erkeklerden daha uzun saatler çalışır fakat işlerine ya az değer verilir ya da az ödeme yapılır. Kadınlar erkeklerin ve toplumun sistematik şiddetine maruz kalırlar; toplumsal, ekonomik ve siyasal kurumlarda karar alma güçleri çok azdır. Tarihteki hiçbir toplumsal düzen, cinsiyetler arasındaki doğal farklılığı, günümüzde olduğu kadar vahşi ve sistematik bir şekilde kullanmadı, artırmadı ve çarpıtmadı. Bu düzen önce doğal olan cinsiyeti yapay bir toplumsal cinsiyete dönüştürüp erkeği erkek, kadınıı kadın yaptı. Gerçekte ise erkeği insan ırkı na, kadını da yalnızca bir cinsiyete dönüştürdü... Ve sonuçta, bu düzen kadınları ve erkekleri ekonomik olarak sömürülebilir kılmak için, kendi yarattığı farklılıkları tekrar doğal ilan etmekte. Claudia von Werlhof *Toplumsal cinsiyeti belirleyen normlar Her toplum kızlar ve oğlanlar, kadınlar ve erkekler için, onların yaşamlarının ve geleceklerinin hemen her durumunu belirleyen farklı normlar tayin eder. Bunların en görünür olanlarına şöyle bir göz atalım. Giyim Çoğu toplumda kızlar ve oğlanlar, kadınlar ve erkekler birbirlerinden farklı giyinir. Bu fark, bazı yerlerde çok az, diğerlerinde çok belirgin olabilir. Bazı topluluklarda kadınlar, yüzleri de dahil olmak üzere, tepeden tırnağa tüm vücutlarını örterler. Giyim tarzı insanların hareket yeteneğini, özgürlük ve saygınlık duygusunu etkileyebilir ve etkilemektedir. Nitelikler Pek çok toplumda kadınlardan yumuşaklık, nezaket, ilgi gösterme, besleyip yetiştirme ve itaat gibi niteliklere sahip olmaları ve bunları mükemmelleştirmeleri; erkeklerden ise güçlü, özgüvenli, mantıklı olmaları ve rekabet etmeleri beklenir. 11

Liseli K ıvılcım Eğitim Broşürleri 12 Hindistanlı feminist Vasanth Kannabiran, toplumsal cinsiyet konulu bir seminerde şöyle diyor: Kadınların çocuk yetiştirmesinin çocuk doğurmak kadar doğal ve kalıtımsal olduğu varsayılıyor... Ve bu sadece ürettiğimiz çocuklarla da kalmıyor; sevginin ya da anneliğin içimizde oturmuş, ihtiyacı olan herkese akmayı bekleyen bir nehir olduğu sanılıyor. Ezeli ve ebedi anneler haline geliyoruz. Böylece kendi çocuğuma, başkalarının çocuklarına, kocama, erkek kardeşlerime, kız kardeşlerime ve gerçekten de, bana cici anne diye seslenen babama annelik yapıyorum! Kapsamı genişletilmiş bir anne haline geliyorum. Tüm evrene karşı bir annelik duygusuyla dolup taşman bekleniyor. Ve bunun doğal olduğu varsayılıyor! Bunun bir iş olduğu değil, nefes almak, yemek yemek ya da uyumak kadar kolay yaptığınız bir şey olduğu düşünülüyor.! Roller ve sorumluluklar Erkekler ev halkının reisi, ekmeği kazanan, mülkiyetin sahibi ve yöneticisi, siyasette, dinde, iş ve meslek hayatında aktif yer alanlar olarak kabul edilir. Diğer yandan kadınlardan çocuk doğurmaları ve yetiştirmeleri, hasta ve yaşlılara bakmaları. tüm ev işini yapmaları vs. beklenir ve kadınlar bu doğrultuda eğitilir. Bu ise kadınların eğitimlerini ya da eğitim eksikliğini, istihdam için hazırlıklarını, istihdamıarının doğasını vs. belirliyor. Ancak kadın ve erkek rolleri arasındaki farklılığın derecesi çok değişkendir. Bazen kurallar sadece tercihe bağlıdır ve geçici rol değişimleri konusunda her iki cins de pek az endişelenir. Core du Bois, Alor da cinsiyetler arasında ekonomik roller açısından farklılıklar olmasına karşın, bir kişinin diğer cinsiyetin işini yapmasının sağlıksız olduğunun düşünülmediğini - aksine ek bir yetenek kazandıkları için takdir edildiklerini belirtir. Kadınlar yaşamsal tüketim malları ekonomisini kontrol ediyor, erkekler ise mali işlerle uğraşıyor, fakat pek çok erkek tutkulu bahçıvanlardır, pek çok kadın da mali yeteneklere sahiptir. Diğer yandan bahçıvanlığın kadın işi olarak tanımlandığı bazı kültürlerde, bir erkeğin bu tür işlere eğilimi cinsel sapma olarak değerlendirilir. Başka kültürlerde ise her iki cinsiyete atfedilen işlerin üstesinden gelen kadınlar için özel bir kategori bile yaratılabilmektedir. Ann Oakley Diğer toplumlar, katı cinsiyet rolleri dayatır. Orta Brezilya da yaşayan Mundurucu yerlileri, yine Ann Oakley e göre cinsiyet rolleri ve cinsiyet gruplaşmaları kutuplaşmasının asli bir toplumsal öğe halini almış olduğu bir toplum örneğidir. Cinsiyetlerin fiziksel ve toplumsal ayrışması, fiilen tamamlanmıştır. Erkekler ve erkek çocuklar, kadınlardan ayrı erkek evlerinde yaşarlar. Her bir cinsiyet grubu (küçük çocuklar hariç) yalnızca kendi grubuyla etkileşim içindedir ve iki cins arasındaki zıtlık pek çok ayinde ve diğer vesilelerle sergilenir. Cinsiyet kutuplaşması yalnızca ekonomik görevler ve

Toplumsal Cinsiyet Bize Yüklenen Roller toplumsal rolleri değil, egemenlik ve teslimiyetle ilgili olarak şekillenen kişilik alanlarını da kapsar. İnsanların tanımlanmış cinsiyet rolleri ve kişilik türleri içinde kalma becerileri konusunda veya bunları aşmak için gerçek ve hayali arzuyla ilgili korku, pek çok folklorik öğede ve dini merasimde ifade edilir. 5 Dışarıdan bakanlar batı toplumlarında toplumsal cinsiyetler arasında çok az farklılığının olduğunu sanabilir, fakat Ann Oakley şöyle belirtiyor: Günümüz Batı toplumlarında cinsiyet, toplumsal yapıyı örgütleyen bir ilkedir ve yaygın inancın aksine toplumsal rollerin belirlenmesinde büyük bir rol oynar. Böylece Mundurucular da olduğu gibi, batı kültüründeki korkunun büyük bir kısmının köklerini de toplumsal cinsiyet rolleri tarafından ortaya konan taleplerde bulmak şaşırtıcı değildir. Psikiyatrlar, yetişkinler olarak güvenliğimizin büyük bir bölümünün, bu rol sınırları içinde kalmaktan kaynaklandığını söylemektedir -zihin sağlığı korunacaksa bu sınırlar içinde kalmalıyız. Kadınlar biyolojik olarak zayıf mı? Aslında biyolojik açıdan değerlendirecek olursak, zayıf cinsiyet erkektir ve Y kromozomu (yalnızca erkeklerde bulunur) pek çok eksiklikten sorumludur. Ashley Montagu nun The Natural Superiority of Women (Kadınların Doğal Üstünlüğü) isimli kitabında verdiği liste, ya tamamen ya da büyük oranda cinsiyetilişkili genler sebebiyle ve çoğunlukla erkeklerde görülen 62 özgün hastalık içerir. Bunların yarıya yakını ciddi rahatsızlıklardır ve hemofili (kanın pıhtılaşma mekanizmasındaki yetersizlik), kalp kapakçığı daralması (bir kalp deformasyonu) ve bazı zihinsel yetersizlikleri kapsar. Ana rahminden itibaren yaşamın her aşamasında kalıtsal nedenlerden dolayı dişilerden daha fazla erkek ölür. Dişilerden daha fazla erkek üretilir ve bu iki gerçek, ölümlülük ve üretim oranlarının yüksekliği, el ele gider görünüyor. X ve Y spermleri eşit sayıda üretiliyor görünmesine karşın, her 100 dişiye karşılık 120 ila 750 erkeğe gebe kalınmaktadır. Doğum anına kadar erkeklerin dişilere oranı, Birleşik Devletler de (yalnızca beyazlar için) yaklaşık 106: 700 e, Britanya da ise yaklaşık 98: 100 e düşer. Kızlara göre daha çok erkek çocuk düşüğü olmakta ya da ölü doğmaktadır, doğum travması nedeniyle kızlardan fazla erkek çocuk ölmek- 13

Liseli K ıvılcım Eğitim Broşürleri 14 tedir; kız çocuklara göre yüzde 54 oranında daha fazla erkek çocuk doğum zedelenmesi nedeniyle ölmekte ve yüzde 18 oranında daha fazla erkek çocuk doğuştan sakat kalmaktadır. Aslında kadınların ortalama ömrü, neredeyse evrensel olarak erkeklerden daha uzundur. Britanya da kadınlar için ortalama ömür uzunluğu 74.8 yıl iken, erkekler için 68.1, Çin de 65.6 ya karşılık 61.3, Brezilya da ise 45.5 e karşı 41.8 dir. Ann Oakley, erkeklerin bulaşıcı hastalıklara karşı çok daha hassas ve ölüm oranlarının daha yüksek olduğunu ortaya koyan araştırmalardan ayrıntılı veriler sunmaktadır. Oakley e göre bu hassasiyet kadın ve erkek arasındaki kromozom yapı farklılığıyla doğrudan ilintilidir. Vücudu enfeksiyonlara karşı dayanıklı kılan mekanizmaları kontrol eden genler, X kromozomu aracılığıyla taşınmaktadır... erkeklerin yüksek hassasiyeti, açıkça biyokimyasal bir temele sahiptir. Buna karşın Güney Asya da kadının biyolojik üstünlüğü, kadınlara dayatılan toplumsal ve kültürel ikincilik ile gölgelenmektedir ve günümüzde hemen hemen her alanda kadın erkeğin gerisinde kalmaktadır. Aristo, erkeği aktif dişiyi ise pasif olarak adlandırmaktadır. Ona göre dişi, sakat edilmiş erkek, bir ruha sahip olmayan kimseydi. Onun bakış açısında, kadının biyolojik ikincil/iği onu yeteneklerinde, ekı! yürütme becerisinde ve dolayısıyla karar alma becerisinde de ikincil hale getirir. Erkeğin üstün, birincil, kadının aşağı, ikincilolması nedeniyle erkek yönetmek, kadın da yönetilmek için doğar. Aristo, Erkeğin cesareti, emrederken, kadının ise itaat ederken sergilenir demiştir.9 Sigmund Freud, kadınlar için gövde yapısı (enetomi) kaderdir der. Freud un normal insanı erkekti, kadın ise penisi olmayan ve güya tüm psikolojisi bu yetersizliği telafi etme çabası etrafında odaklanan, aykırı bir insandı. Ve işte Bay Darwin in kadınlar hakkında dedikleri: Kadının, en başta derin şe ati ve daha az bencilliğiyle zihinsel yapısında erkekten farklı olduğu görünür.... Sezgi ya da daha hızlı algılama ve belki de taklit etme güçlerinin kadınlarda erkeklerden çok daha güçlü olarak ortaya konduğu genellikle kabul görür; ama bu yeteneklerin en azından bazıları daha aşağı ırkların, dolayısıyla geçmiş ve daha aşağı bir uygarlık seviyesinin karakter özelliğidir. *Kadınlar ve erkekler arasındaki biyolojik farklılığın toplumda onlara atfedilen rollerle ilişkisi Kadınlar ve erkekler arasında bazı biyolojik farklılıklar olduğunu inkar edemeyiz; ancak kültürler arasında toplumsal cinsiyet rollerinin çok

Toplumsal Cinsiyet Bize Yüklenen Roller fazla çeşitlenmesi, bunların yalnızca cinsiyet üzerine temellendirilip açıklanamayacağını gösterir. Bilimin basit bir kuralını hatırlamalıyız: -değişkenler (toplumsal cinsiyet rolleri) sabitlerle (cinsel organlar ve kromozomlar ya da cinsiyet) açıklanamaz. Eğer biyoloji yalnız başına rollerimizi belirleseydi, dünyadaki her kadının yemek yapıyor, çamaşır yıkıyor ve dikiş dikiyor olması gerekirdi, fakat bunun böyle olmadığı açık, çünkü profesyonel aşçıların, çamaşırcıların ve terzilerin çoğu erkektir. Biz, kadınlar ve erkekler arasındaki haksız eşitsizliklerden ne cinsiyetin ne de doğanın sorumlu olduğunu söylüyoruz. Tıpkı kastlar, sınıflar ve ırklar arasındaki eşitsizlikler gibi, bunlar da insan icadıdır; tarihsel yapılardır, bu yüzden sorgulanabilir, karşı durulabilir ve değiştirilebilirler. Bir kadın pekala çocuk doğurabilir, ancak bu onun aşağılanmasına ve boyun eğmesine neden olamaz; ne de eğitimini, öğrenimini ya da mesleki olanaklarını belirler. Farklı vücutlar ve farklı işlevlere sahip olmak niçin eşitsizliğe yol açmak zorunda olsun? Eşit olmak, eşit hak ve olanaklara sahip olmak için aynı olmak gerekmez. Feminist bir aktivist ve akademisyen olan Maria Mies, The Social Origins of the Sexual Division of Labour da (Cinsiyete Dayalı işbölümünün Toplumsal Kökenleri) şunları söylemektedir: Erkek-lik ve dişi-lik biyolojik veriler değil daha ziyade uzun tarihsel bir sürecin sonucudur. Her bir tarihsel devirde erkeklik ve dişi-lik farklı tanımlanır; tanım her devrin başlıca üretim biçimine bağlıdır... Bundan dolayı, kadınlar ve erkekler kendi vücutları ile farklı nitelikte ilişkiler geliştirir. Böylece anasoylu toplumlarda dişilik, tüm üretkenliğin toplumsal modeli, hayatın üretiminde esas aktif ilke olarak yorumlanmıştı. Tüm kadınlar anne olarak tanımlanmıştı. Fakat o zamanlar anne nin farklı bir anlamı vardı. Kapitalist koşullar altında tüm kadınlar toplumsal olarak, ev kadını diye tanımlandı (tüm erkekler de ekmeği kazanan) ve analık bu ev kadınlığı sendromunun ayrılmaz bir parçası haline geldi. Dişiliğin anasoylu ve modern tanımları arasındaki fark, modern tanımdan tüm aktif, yaratıcı, üretken (yani insani) niteliklerin çıkartılmış olmasıdır. Toplum, kadın ve erkekleri eril ve dişil varlıklara nasıl dönüştürüyor? Bu, aile ve toplum içinde süregelen, bir toplumsallaşma ya da toplumsal cinsiyetin ve buna uygun düşünce ve davranışların benimsetilmesi süreci üzerinden gerçekleşir. Hepimiz biliyoruz ki, yeni doğan bir bebek derhal sadece cinsiyetiyle sınıflandırılmaz, ona bir de toplumsal cinsiyet rolü verilir. Bazı kültürlerde yeni doğmuş bir çocuğa ne kadar farklı şekillerde hoşgeldin denildiğini gördük. Bunu, çocuklara hitapta, muamelede, davranışta ve 15

Liseli K ıvılcım Eğitim Broşürleri 16 çocukları giydirmedeki farklılıklar izler. Bu düzenleme üzerinden çocuk içinde doğduğu toplumun bir parçası olarak nasıl davranması gerektiğini öğrenir. Buna toplumsallaşma denmektedir. Çocuklara toplumsal cinsiyet rollerinin öğretildiği özgün toplumsallaştırma süreci ise toplumsal cinsiyetin benimsetilmesi ya da toplumsal cinsiyet fikri olarak aşılanması olarak da açıklanır. Farklı toplumsal mekanizmalar çocuklara kadınlık ve erkeklik kişiliklerini öğretir ve davranış, tutum ve rolleri içselleştirmelerini sağlar. Ruth Hartley e göre toplumsallaşma; aşağıda sırasıyla açıkladığımız dört süreç üzerinden, yani manipülasyon, yönlendirme, sözel tanılar ve etkinlik teşhiri aracılığıyla gerçekleşir. Bu dört sürecin hepsi de normal olarak cinsiyete göre farklılık gösterir ve hepsi çocuğun doğumundan itibaren toplumsallaşmasının özellikleridir. Manipülasyon ya da şekillendirmeyle, bir çocuğa muamele biçiminiz ifade edilir. Erkek çocuklara en başından itibaren güçlü ve bağımsız varlıklarmış gibi davranıldığı tespit edilmiştir. Bazı kültürlerde anneler, kız bebeklerinin saçlarını titizlikle süsler, onları dişi] bir tarzda giydirir ve ne kadar güzel olduklarını söylerler. Erken çocukluk döneminde yaşanan bu fiziksel deneyimler, kız ve erkek çocukların öz-algılarının şekillenmesinde çok önemlidir. İkinci yöntem olan yönlendirme, erkek ve kız çocukların dikkatlerini nesnelere ya da nesnelerin özelliklerine yönlendirmeyi içerir. Buna örnek, kız çocuklara oynamaları için oyuncak bebeklerin ya da kap kacağın verilmesi, erkek çocukların ise silahla, araba ve uçakla oynamaya teşvik edilmesidir. Güney Asya da işçi sınıfı evlerinde kız çocuklar oyuncak kap kacakla oynamaz, onlar gerçek tencere ve tavaları yıkamaya, gerçek evleri temizlemeye, çok küçük olmalarına rağmen gerçek bebeklere bakmaya başlatılırlar; erkek çocuklar ise ya okula ya da ev dışında çalışmaya yollanır. Bu farklı tutumlar nedeniyle kız ve erkek çocukların ilgileri, farklı noktalara yönlendirilir, böylece onlar da farklı yetenekler, tutumlar, amaçlar ve hayaller geliştirir. Belirli nesnelere aşinalık, tercihlerini de yönlendirir. Sözel tanılar, hitaplar da kız ve erkek çocuklar için farklıdır. Örneğin genellikle kız çocuklara Ne kadar da güzel görünüyorsun derken, erkek çocuğa Büyük ve güçlü görünüyorsun, deriz. Araştırmalar bu tür sözlerin, kız ve erkek çocukların, kadınların ve erkeklerin özbenliğini yapılandırdığını göstermektedir. Çocuklar kendilerini dişi ya da erkek olarak düşünmeyi, dolayısıyla diğer dişi ya da erkeklerle özdeşleştirmeyi öğrenirler. Aile üyeleri toplumsal cinsiyet rollerinin özelliklerini çok küçük çocuklara bile konuşma tarzıyla sürekli aktarır ve her bir çocuğa verilen önemi de ifade ederler. Son süreç etkinlik teşhiridir. Hem

Toplumsal Cinsiyet Bize Yüklenen Roller kız hem de erkek çocuklar, çok küçük yaşlardan itibaren, geleneksel eril ve dişil eylemlerle karşı karşıya kalır. Kız çocuklardan günlük ev işleri için annelerine yardımcı olmaları, erkek çocuklardan da dışarıdaki işler için babalarına eşlik etmeleri istenir. Cinslerin tümüyle birbirlerinden ayrıldığı toplumlarda, kız ve erkek çocuklar iki ayrı mekanda yaşarlar ve çok farklı faaliyetlerin etkisi altın- da kalırlar. Bu süreçler dolayısıyla çocuklar, eril ve dişil olmanın anlamını özümserler ve çoğu kez bunları farkında olmadan içselleştirirler. Bu toplumsal/aşma süreci süregelen bir şeyse o zaman niye doğuştan veya sonradan arasındaki tartışma hala sürüyor? Kız ve erkek çocuklar arasındaki farklılıktan yetiştirilişin sorumlu olduğu yeterince açık değil mi? Şaşırtıcı olan şey, çoğumuzun çocuklarımıza ne yaptığımızın her zaman farkında olmamamızdır. Aslında kız ve erkek çocuklara, gerçekten farklı oldukları için farklı davrandığımıza inanıyor olabiliriz. Kız ve erkek çocuklarımızın, okulun, toplumun ve bizzat bizim onlara yönelik tutumlarımız nedeniyle farklı geliştiklerini kabul etmeyebiliriz. Ayrıca çocuklar şekillendirildikleri gerçeğinin farkına varmaksızın da bu rolleri öğrenirler. Eğer kız ve erkek çocuklar arasında bir fark olmasaydı ve tüm kızlar ve tüm erkekler her yerde hemcinsleriyle az çok benzer davranışlar sergileseydi, biri çıkıp toplumsal cinsiyetin biyolojik cinsiyetten kaynaklandığını iddia edebilirdi, ama gördüğümüz gibi durum böyle değildir. Toplumsal cinsiyet rol/erinden sapma gösterdiklerinde çocuklara ve yetişkinlere yönelik yaptırımlar ya da kınama, beklenen kadın-erkek davranışlarına uymaya zorlamanın bir başka güçlü yöntemidir. En yaygın yaptırım biçimi, toplumsal olarak alay etmektir. Cinsiyetçi rollere uymama cesareti gösteren kadınlara yönelik tepkinin en berbat örneğine, Kerala da bir köyde tanık oldum. Üç genç kadın işçi, erkek meslektaşlarının köydeki bara her gün gittiklerini görür. Bir gün sırf eğlence olsun diye onlar da aynısını yapmaya karar verirler. Bu davranış, her çeşit erkeğin onları takip edip, cinsel taleplerde bulunmasına yol açar. iyi kadınların adım bile atmayacağı bir mekana girme cesareti gösterdikleri için, onlar artık kötü kadınlardır. Mantık şu: Bir bara girebiliyorsan, cinsel ilişkiye de girebilirsin. Bu toplumsal alay ve tacizle başa çıkamayan kızlardan ikisi intihar etti. Toplumsal yaptırımlara ek olarak ekonomik yaptırımlar da söz konusudur ve Ann Oakley e göre, çocuklu bekar kadınların karşı karşıya kaldığı ciddi sorunlar ve ekonomik zorluklar, toplumun onları nasıl kınadığının bir göstergesidir. Sık sık aileler, konulmuş norm ve uygulamalara aykırı davranan 17

Liseli K ıvılcım Eğitim Broşürleri 18 çocuklarını tehdit ederler veya onlara maddi açıdan destek olmayı reddederler. Belirli karekter özellikleri ve nitelikleri eril ve dişil olarak nasıl etiketleniyor? Belirli ikilikler erkek ya da kadın diye bir ayrımı gerektirmese bile, Böyle tanımlanmaktadır. Örneğin; Beden - - - - - Akıl Doğa - - - - - Kültür Duygu - - - - - Mantık Özne - - - - - Nesne Özel - - - - - Kamusal Solda sıralananlar kadına, sağdakiler ise erkeğe özgüdür. Bu sıralama yalnızca zıt kutupları ifade etmemektedir, bunlar arasında aynı zamanda bir hiyerarşi de yaratılmıştır. Aklın bedenden daha üstün olduğu, kültürün doğa karşısında bir ilerleme olduğu ve doğadan üstün olduğu varsayılmaktadır. Mantıklı ve nesnel olanlar, duygusal ve öznel olanlardan çok daha fazla değer görmektedir. Kadınlar vücuttur, hemen hemen doğa gibi (hayvanlar gibi ürerler): erkeklerse akıldır, doğayı işleyip o nu kültüre dönüştüren, düşünen, mantıklı, eylemci varlıklardır. Bu yüzden erkekler doğaya baskın ve üstündürler, doğaya istediklerini yapabilirler. Yukarıda belirtilen ikiliklerin sol tarafında sıralananlar yalnızca kadınlarla özdeşleştirilmez, yerliler ve yoksullar da böyle sınıflandırılmaktadır. Bu nedenle kadınlar gibi, kabile mensupları, orman sakinleri, küçük köylü ve balıkçılar da, kalkınma planlamacıları tarafından önemsenmiyorlar. Bu insanların bilgileri ya da rızaları olmaksızın ormanları kesilebilir, toprakları işgal edilebilir. Bunların milyonlarcası bu şekilde kalkınma göçmeni oluyor ve şehir merkezlerindeki korkunç gecekondu mahallelerinde en insanlık dışı koşullarda geçim mücadelesi veriyorlar. Küresel düzeyde ise, üçüncü dünya veya Güney, Beden; birinci dünya, Akıl; üçüncü dünya, Doğa; birinci dünya, Kültür; üçüncü dünya, duygusal ve mantıksız; birinci dünya, mantıklı, bilimsel, modern olarak değerlendirilmektedir. Toplumsal cinsiyet ile sınıf, kast, ırk, birinci dünya ve üçüncü dünya vs. gibi diğer hiyerarşiler arasındaki ilişkinin anlaşılması önemlidir. Üçüncü Dünya insanının olduğu kadar kadınların da güçlerini, ekonomilerini ve bilgilerini ellerinden almak ve onları bugün oldukları gibi ev kadınları ve az gelişmiş kılacak şekilde sosyalleştirmek için dünyanın sömürgeleştirilmesine paralel giden üç yüz yıllık cadı avcılığı gerekliydi. Ev kadını -ve onunla birlikte azgelişmişlik - tüm ekonomi, hukuk, bilim, sanat ve siyaset, aile, özel mülkiyet ve modern kurumlarımızın üzerine inşa edildiği son derece sarsıcı bir gelişmeden ortaya çıkan suni bir üründür. Üçüncü

Toplumsal Cinsiyet Bize Yüklenen Roller Dünya, cadı avcılığı günlerinin cadı sıdır. Üçüncü Dünya, erkekleri de dahil olmak üzere, günümüzün genel ev kadını, dünyanın ev kadınıdır. Kart ve koca arasındaki ilişki, Birinci ve Üçüncü Dünya arasındaki ilişkide yinelenmektedir. Claudia von Werlhof *Mekanların da cinsiyeti var... Yalnızca nitelikler ve özellikler değil, mekanlar bile toplumsal cinsiyet esaslıdır. Bar, stadyum, sokak başı, kahvehane, dükkan, sinema salonu vs. erkek mekanları halini alabilir. Kadınlar normal koşullarda buralara erkekler eşliğinde gider. Eğer bu mekanlara yalnız girmek zorundalar ise, başlarını derde sokmamak için mümkün olduğu kadar çabuk çıkmaları beklenir. Hiçbir şekilde ortalıkta erkekler gibi salınmayı düşünemezler. Benzer şekilde mutfak ve halkın yararlandığı çeşme de neredeyse tümüyle bir kadın mekanıdır. Yalnızca kadınlara özel bir sosyal mekan bulmakta zorlanıyorum; kadınların eğlenmek veya çalışmak için sadece kendilerine ait bir mekanı yok. Dhaka da bazı kadınlar haftalık bir adda - başlattılar; bu kavram genellikle erkeklerin sohbet ettikleri, yiyip içip eğlendikleri toplantılar için kullanılıyor. Pek çok erkek ve bazı kadınlar, adda kelimesinin kadınlar tarafından kullanılmasına itiraz ettiler, çünkü adda son derece eril bir kavramdı -kadınlar için yeterince saygın değildi. Saygın erkekler için uygun olan kavramlar ve etkinlikler, saygın kadınlar için yeterince iyi bulunmuyor. Bu, ataerkil mantıktır. Ev içinde bile, sessiz bir oda ya da mekan, diğer ev halkı tarafından rahatsız edilmemesi için erkeğe ayrılabilir. Atölye çalışmaları bana, evdeki kaynakların ya da eşyaların bile toplumsal cinsiyet esaslı olabileceğini gösterdiler. Örneğin, daha büyük olan bardak, koltuk ya da yatak, evin (erkek) reisine ayrılıyor. işçi sınıfı evlerinde bisiklet, radyo, kol saati hep erkekler içindir. *Dil de cinsiyetçidir Dil ataerkildir, bu yüzden toplumsal cinsiyete dayalı önyargılar ve eşitsizlik içerir ve bunu yansıtır. Genellikle erkeklerin 19

Liseli K ıvılcım Eğitim Broşürleri 20 kendilerine özgü ve kadınların çok ender kullandıkları bir kelime hazneleri vardır. Bunun en açık örneği, çoğunlukla erkeklerin kullandığı, cinsel içerikli küfür kelimeleridir. Erkekler bu sözcükleri hiç çekinmeden kullanırlar, ancak bunları bir kadın söylese dehşete düşerler. Dillerimiz kadınların erkeklerden daha aşağı olduğunu gösteren, onları günahkar, kötü ve kavgacı addeden deyişler ve atasözleriyle de doludur. Davulun, cahilin veya alt kasttan bir insanın ve kadınların dövülmeyi hak ettiğini söyleyen ve sık kullanılan bir Hindu sözü vardır. Kadın için cennet, kocasının ayakları altındadır atasözü kimi ulema tarafından sürekli tekrarlanır. Bangla da şöyle bir deyiş vardır: ineği ölen adam şanssızdır. Karısı ölen adam şanslıdır. Ayrıca erilin bir standart, norm olarak kullanımı vardır. Kadınlar ifade edildiğinde bile insanoğlu (lngilizcede mankind, o (İngilizcede he : erkek), onun (İngilizcede his ; erkeğin) kullanılır. ingilizce de chairman (yönetici), newsman (muhabir), sportsman (Türkçe de de sportmen, yani sporcu) one man show (tek kişilik gösteri) vs. gibi yüzlerce kelime, bu işi yapan kadınlar için bile kullanılmaktadır -ancak bu kullanım şu sıralar değişmektedir (İngilizce de man erkek anlamına gelir). Sosyal bilimler, felsefe ve diğer disiplinler de ataerkil olmaya devam ediyor ve kadınları göz ardı ediyor, küçümseyip dışlıyor ya da yanlış tanıtıyor. Soyut düşünme yöntemi ve bunun ifade edildiği dil, kadının dışlanmışlığını, önemsizliğini sürekli kılacak şekilde biçimlenmiştir. Biz kadınlar, kullanmak zorunda olduğu- muz dile yansıyan ataerkil düşünceyle kendimizi ifade etmek zorunda kaldık. Bu, bizim erkek zamiri altında ifade edildiğimiz ve insanoğlu için kullanılan terimin erkek olduğu bir dildir. Biz kadınlar, bedensel deneyimlerimizi tanımlamak için ahlaksız kelimeler ya da gizli kelimeler kullanmak zorunda kaldık. Her dildeki en iğrenç hakaretler, kadın vücudunun bölümlerinden ya da kadın cinselliğinden bahseder. Cerda Lerner Burada sözü edilmeye değer bir başka nokta, dilimizdeki belirli kavram ve rollerin toplumsal cinsiyete atıflar içermesidir (toplumsal cinsiyet bunların içine yapılandırılmıştır); amca-teyze, erkek kardeş- kız kardeş, anne-baba gibi kavramlar, kişinin cinsiyetini ya da toplumsal cinsiyetini gösterir. Fakat toplumsal cinsiyete bir atıf içermese de bir kadın ya da erkekten söz edildiği varsayılan başka pek çok kavram vardır. Örneğin sekreter, hemşire, anaokulu öğretmeni denildiğinde kadınlardan söz edildiği varsayılırken, patron, pilot, yönetici, politikacı, cerrah ya da çiftçi denildiğinde bir erkekten bahsedildiği düşünülür. Bu varsayımlar sadece, kamusal alan ve mesleklerin erkeklerin egemenliğinde olmayı sürdürdüğünün bir kanıtıdır. Özellikle karar meka-

Toplumsal Cinsiyet Bize Yüklenen Roller nizmaları ve yönetim mevkiilerinde hala çok az sayıda kadın var. *Ataerkil sistem toplumsal cinsiyet eşitsizliğini ve kadınların ikincil konumunu nasıl etkiliyor? Ataerkil sistemi anlamak, kadın ve erkek arasındaki günümüz ilişkilerini anlamak açısından son derece önemlidir. Toplumsal cinsiyet ilişkileri, ataerkil sistemin varlığı nedeniyle çarpıtılmıştır. Genel deyişle ataerkil sistem erkek egemenliğini ifade eder; ataerki kelimesi yazınsal olarak babanın ya da aile reisi sayılan adam ın yönetimi anlamına gelir ve aslen belirli bir erkek-egemen aile türünü tarif etmek için kullanılmıştır: egemen erkeğin yönetimi altında bulunan kadınları, daha genç erkekleri, çocukları, köleleri ve ev hizmetlilerini kapsayan geniş ev halkı. Şimdi ise daha genel olarak erkek egemenliğini, erkeğin kadına egemen olduğu güç ilişkilerini anlatmak ve çeşitli yollardan kadınların ikincil konumda tutulduğu bir sistemi nitelendirmek için kullanılıyor. Örneğin Güney Asya da buna Hintçe pitrasatta, Urdu dilinde pidarshahi ve Bangla dilinde pitratontro denir. Hangi sınıfa mensup olursak olalım, kadınların günlük hayatta yaşadığı bu ikincil konum, ezilmişlik, aile içinde, işyerinde ya da toplumda çok çeşitli biçimler almaktadır: ayrımcılık, önemsenmemek, aşağılanmak, denetim, sömürü, baskı, şiddet vs. gibi. Detaylar değişse de konu değişmez. Ataerkil sistem her yerde aynı değildir. Doğası, aynı toplumdaki farklı sınıflar içinde, farklı toplumlarda ve tarihin farklı dönemlerinde farklılık gösterebilir /gösterir. Örneğin, büyükannelerimizin içinde yaşadığı ataerkil sistem ile bugünkü aynı değildir; aşiret kadınları, üst kastlardaki Hindu kadınlar, Amerika daki kadınlar ve Hindistan daki kadınlar için farklılıklar gösterir. Her toplumsal sistem ya da tarihi dönem, ataerkil sistemin işleyişine ve toplumsal ve kültürel uygulamalara kendine özgü değişiklikler getirir. Buna karşın genel ilkeler aynı kalır, yani çoğu ekonomik kaynak ve toplumsal, iktisadi ve siyasi kurumların tümü erkeklerin denetimindedir. Ataerkil sistem, hem toplumsal bir yapı hem de bir ideoloji ya da erkeklerin üstün olduğunu iddia eden bir inanç sistemidir. Dinler, ataerkil ideolojiyi yaratmakta ve devamını sağlamakta önemli bir rol oynamıştır. Dinler, Havva nın Adem in kaburga kemiğinden yaratıldığı ya da erkeğin Tanrı nın suretine göre yaratıldığı vs. gibi öykülerle, erkeğin üstün olduğu fikrini yaymıştır. Günümüzde medya ve hatta eğitim kurumları bile, erkeği karar mekanizmalarında ve daha güçlü, kadını ise doymak bilmez bir tüketici, bağımlı ve kıskanç göstererek ataerkil ideolojiyi yaygınlaştırmak- 21

Liseli K ıvılcım Eğitim Broşürleri 22 tadır. İdeoloji, toplumsal sistemlerin devamlılığında ve insan aklını denetim altında tutmakta önemli bir rol oynar. Örneğin kadınları bir vücuda indirgeyip nesneleştirerek medya, kadına yönelik şiddeti teşvik etmektedir. İdeoloji, toplumsal davranışları ve sosyo-ekonomik yapıları haklı gösterecek gerekçeler sunmaktadır. Normal koşullarda kadın yaşamının ve toplumların aşağıdaki alanlarının ataerkil denetim altında olduğu söylenebilir: Kadınların üretim ya da işgücü Kadınların doğurganlığı Kadınların cinselliği Kadınların etkinlikleri Mülkiyet ve diğer ekonomik kaynaklar Toplumsal, kültürel ve siyasal kurumlar15 Toplumun temel kurumlarının -aile, din, hukuk, siyaset, eğitim ve iktisat kurumları, medya, bilgi sistemleribir incelemesi, bunların tamamının ataerkil bir doğaya sahip olduğunu, ataerkil yapının dayanaklarını temsil ettiklerini açıkça sergilemektedir. Bu iyi örülmüş ve derinlere kök salmış sistem ataerkil sistemi yenilmez ve ayrıca sanki doğalmış gibi gösterir. Kadını denetim ve buyruk altına almak için ataerkil sistemde, farklı şiddet türleri kullanılabilir, hatta bu şiddet meşru bile görülebilir. Aslında feministler, ataerkil sistemlerde kadına yönelik şiddetin yalnızca yaygın değil, sistematik de olduğunu savunur. Tüm bunlar, ataerkil sistemde kadınların tümüyle güçsüz, etkisiz ya da haklara ve kaynaklara sahip olmadığını göstermez. Gerçekte, eşitliğin olmadığı hiçbir toplum baskı altındakilerin de katılımı olmaksızın devam edemez, ayrıca ezilenler arasında da sistemden kimi çıkarlar sağlayanlar olur. Aynı şey ataerkil sistemler için de geçerlidir. Kadınlar da iktidara yükselmiş, seyrek de olsa denetim sahibi olmuşlar, küçüklü büyüklü kimi kazançları zorla elde etmişlerdir. Ancak tüm bunlar sistemin erkek egemen olduğu gerçeğini değiştirmez; kadınlar bu sistem içersinde çeşitli yöntemlerle barındırılırlar sadece. Benzer bir örnek vermek gerekirse; kapitalist bir ekonomide işçiler çok önemli bir role sahiptir, belirli ölçülerde yönetime bile katılabilirler, fakat bu asla onların denetime ve güce sahip oldukları anlamına gelmez. Pek çok karmaşık nedenle, kadınlar da ataerkil sistemi destekler ve devamlılığını sağlar. Çoğumuz bu sistemin değerlerini içselleştirdik ve her zaman ataerkil ideolojiden kurtulmuş değiliz. Ayrıcalıklı konumlarını korumak için kadınlar, tabir caizse pazarlık güçlerini, kimi zaman diğer kadınlar pahasına, sürekli olarak yeniden müzakere ederler. Fakat sistemin genelini göz önünde bulundurmak ve bu karmaşanın nedenlerini araş-

Toplumsal Cinsiyet Bize Yüklenen Roller tırmak önemlidir. Kadınların genellikle erkek çocuklarına daha iyi davrandıkları, kız çocuklarını okutmadıkları, onların özgürlüklerini kısıtladıkları, gelinlerine çok kötü davrandıkları doğrudur. Tüm bunların, erkeklerin ve kadınların ailede ve toplumda sahip oldukları ayrı ayrı güç ve konumları bağlamında anlaşılması gerekir. Köylü bir kadın bunu çok güzel açıkladı. Şöyle dedi: Bizim ailelerimizde erkekler güneşe benzer, onların kendi ışıkları var (kaynaklara sahipler, hareket halindedirler, karar alma özgürlükleri var vb.). Kadınlar kendi ışığı olmayan uydulara benzerler. Eğer güneşin ışığı onlara değerse ve sadece o zaman parlarlar. İşte bu nedenle kadınlar güneş ışığından daha büyük pay almak için sürekli birbirleriyle rekabet ederler, çünkü bu ışık olmaksızın hayat da yoktur. Kadınlar üzerindeki erkek denetimini tanımlamanın uygun bir biçimi baba hakimiyetidir. Hakimiyet vardır ama babaya aittir, kadınlara barınma, bakılma ve dışarıdaki insanlardan korunma olanağı sağlar. Baba hakimiyetinin baskıcı yanları vardır ancak bir dizi karşılıklı yükümlülük içermektedir ve sıkça da baskıcı olarak algılanmaz. Onu tanımayı ve onunla mücadele etmeyi zor kılan da budur. İkinci Bölüm Ulusal Kurtuluş, Modernleşme, Eğitim Tarih, erkeklerin hikayelerinden oluşur. Dünyanın gerçek ve tam bir resmini elde edebilmek için kadınların hikayelerine de ihtiyacımız vardır. * *Uluslar kurtuldu, ya kadınlar? Her ne kadar ulusal bağımsızlık hareketleri, sömürgeci güçlerin siyasal denetimine son verip yasama, yürütme ve yargı güçlerinin ayrılığı ilkesini hayata geçirmiş olsa da kadınlar ev halkının içindeki kocaların ya da babaların yönetiminden kurtarmadı. Ev içinde erkekler, kuralları belirleme, davranışları yargılama ve eşlerini ve çocuklarını cezalandırmayla ilgili pekişmiş ve keyfi güçlerini hala koruyorlar. Bu yüzden erkekler aşağıdakileri yapma yetisine sahiptir: ~ herhangi bir zaman cinsel ilişki talep etme ~ eşlerinin doğum kontrol yöntemleri uygulamasını engelleme ~ eşlerinin ve kızlarının ev işlerine, 23 * Yazar, İngilizcede tarih anlamına gelen history kelimesi ile erkeğin hikayesi anlamına gelen his story sözleri arasındaki bağlantıyı göstererek, dilin erkek egemen bir söylem içerdiğini ve yazılı tarihin adı üstünde erkeklerin tarihinden başka birşeyolamayacağını vurguluyor. Orjinal metinde: history is his story tarih erkeğin hikayesidir (ç.n.)

Liseli K ıvılcım Eğitim Broşürleri 24 eğitime, kendilerine ya da kültürel aktivitelere nasıl ve ne kadar zaman ayırabilecekleri ve ayırmaları gerektiğini belirleme ve çalışmak için kamusal alana girme koşullarını belirleme ~ kendilerinin koyduğu kuralları kadınların ihlal etmesi halinde cezalandırıcı ve ıslah edici şiddet uygulama ve bunun karşılığında hiçbir yasal cezanın muhatabı olmama ~ eşlerinin kazandığı ya da eşlerine miras kalan mülkü kullanma ve elden çıkarma ~ eşleri/kızları, alma ve satma veya borçlarını karşılamak ya da diğer erkekler tarafından hor görülmeyi telafi etmek için elden çıkarma. Bu varsayımlar ve davranışların pek çoğu, dışarıdaki toplulukta, işyeri ve siyasal alandaki kadınlarla ilişkilere doğrudan aktarılmaktadır. Eğitim ve tüm bu modernizasyon ya da kalkınma, erkekler ve kadınlar arasındaki eşitliği sağlıyor mu? Sağladığı söylenemez. Genellikle eğitimin kendisi de ataerkildir; kadın ve erkek arasındaki eşitsizlikleri haklı gösterir, devamlılığını sağlar veya görmezden gelir. Ders kitapları ve çocuk edebiyatı üzerine yapılan sayısız inceleme, içerdikleri toplumsal cinsiyete dayalı -erkekler lehine- önyargıyı göstermektedir. Bu önyargı neredeyse tüm akademik disiplinlerde devam etmektedir; bu yüzden her yerdeki kadın hareketlerinin ve kadın araştırmaları yapanların mücadele ettiği ana cephelerden biridir. Çok uzun süredir evrensel bir eğitim sistemini benimseyen ve modern, sanayileşmiş, eşitliğin hakim olduğu toplumlar oldukları varsayılan Amerika ve İngiltere ye şöyle bir göz atmak bile, bu toplumlarda da toplumsal cinsiyet eşitsizliklerinin halen var olduğunu gösterir. Her iki ülkede de kadınlar tarafından yönetilen çok sayıda ev olduğu gerçeğine rağmen hala erkeklerin evin reisi olduğu varsayılmaktadır. Bu toplumlardaki kadınların yüzde ellisinden fazlası eşlerinin fiziksel şiddetine maruz kalmaktadır; tecavüz ve fiziksel şiddet oranları son derece yüksektir. ABD de Eşit Ücret Yasası hala onaylanma aşamasındadır ve pek çok eyalette kürtaj cezai bir suçtur. ABD Nüfus Sayım Enstitüsü rakamlarına göre, üniversiteden yeni mezun çalışan bir Amerikalı kadın, birlikte eğitim gördüğü erkek meslektaşının aldığı ücretin yüzde 75 ini almaktadır ve kadın yaşlandıkça kendini daha da gerilerde bulur. 1991 de açıklanan bir nüfus istatistiğini değerlendiren Associated Press, her eğitim düzeyi için geçerli olmak üzere, kadınların aynı eğitim düzeyindeki erkeklerden daha az kazandıklarını ortaya koymaktadır. Ann Oakley nin sunduğu istatistikler de tüm sanayileşmiş ülkeler- de,