Kontrast Fotoğraf Dergisi Sayı 20/ Kasım-Aralık 2010



Benzer belgeler
Türkçe Ulusal Derlemi Sözcük Sıklıkları (ilk 1000)

TURK101 ÇALIŞMA 6 ZEYNEP OLGUN MAKİNENİN ARKASI

İBRAHİM DEMİREL FOTOĞRAF DİLİNDE BİR SÖYLEŞİ. asosöyleşi

Fotoğraf Sevdalısı Bir Doktor:

KİTAP GÜNCESİ VIII. GELENEKSEL KİTAP GÜNLERİ SAYI:3

66 Fotoğrafçı Etkinlik Listesi. 52 Haftalık Fotoğrafçılık Yetenek Sergisi

Kızla İlk Buluşmada Nasıl Sohbet Edilir? Hızlı Bağ Kurma Teknikleri

ÇAĞDAŞ TÜRK EDEBİYATI. Betül Tarıman. Öykü GÖKYÜZÜ PRENSİ PO İLE KÜÇÜK KIZ. 2. basım. Resimleyen: Uğur Altun

ANKET SONUÇLARI. Anket -1 Lise Öğrencileri anketi.

Hazırlayan: Tuğba Can Resimleyen: Pınar Büyükgüral Grafik Tasarım: Ayşegül Doğan Bircan

Budist Leyko dan Müslüman Leyla ya

BAHARA MERHABA. H. İlker DURU NİSAN 2017 İLKOKUL BÜLTENİ

PÜF NOKTALARI: SINIF İÇİNDE ÖĞRENCİLERİN KATILIM HAKKININ GERÇEKLEŞMESİNİ SAĞLAMAK

Şef Makbul Ev Yemekleri'nin sahibi Pelin Tüzün Quality of magazine'e konuk oldu

ERASMUS BAHAR DÖNEMİ Accademia della Moda İtalya DİDEM ALTUNKILIÇ

Bilgi güçtür. Sevdiğiniz kişiyi dinleyin ve kendinizi eğitin.

Okuyarak kelime öğrenmenin Yol Haritası

Necla Akgökçe den bilgi aldık. - İlk olarak ülkede kadınların iş gücüne katılım ve istihdam konusuyla başlayalım isterseniz

Fotografi (GRT 205) Ders Detayları

FOTO MUHABİRİ PROGRAMINA İLİŞKİN AÇIKLAMALAR MESLEK SEVİYESİ : 4. SEVİYE

TÜSİAD YÖNETİM KURULU BAŞKANI HALUK DİNÇER İN KADIN-ERKEK EŞİTLİĞİ HAKKINDA HER ŞEY KISA FİLM YARIŞMASI ÖDÜL TÖRENİ KONUŞMASI

Melih Güler. - şiirler - Yayın Tarihi: Yayınlayan: Antoloji.Com Kültür ve Sanat

Bu resmi ne yönden yada nasıl gördüğünüz,nasıl yorumladığınız çok önemli! Çünkü medya artık hayatımızın her alanında ve her an yanı başımızda!

Benim en büyük şansım Adnan Turani gibi hem iyi bir sanatçı hem de iyi bir eğitimci atölye hocamın olmasıydı.

MOTİVASYON. Nilüfer ALÇALAR. 24. Ulusal Böbrek Hastalıkları Diyaliz ve Transplantasyon Hemşireliği Kongresi Ekim 2014, Antalya


Geç Kalmış Bir Yazı. Yazar Şehriban Çetin


1 ÇALIŞMANIN NASIL SUNULACAĞINI İŞARETLEYİNİZ

EDEBİYATIN İZİ 86. İZMİR ENTERNESYONAL FUARI NA DÜŞTÜ

GRAFİK VE FOTOĞRAF FOTOĞRAF BASKI OPERATÖRÜ MODÜLER PROGRAMI (YETERLİĞE DAYALI)

:48 FİLİZ ESEN-BİROL BAŞARAN

SANAT FELSEFESİ. Sercan KALKAN Felsefe Öğretmeni

Sayın Başkanım, Sayın Müdürüm, Protokolümüzün Değerli Mensupları, Çok kıymetli Hocalarım, Değerli Öğrenci Arkadaşlarım, Velilerimiz

ISSN Yayın Türü: Yerel ve Süreli. Yayın Danışmanları Oya İşeri - Hüseyin Emiroğlu. Görsel Yönetmen Sedat Gever. Grafik Arz Tanıtım

EĞİTİM ÖĞRETİM YILI SORGULAMA PROGRAMI

İTÜ GELİŞTİRME VAKFI OKULLARI BEYLERBEYİ ÖZEL ANAOKULU, İLKOKULU VE ORTAOKULU EĞİTİM VE ÖĞRETİM YILI 35.VELİ BÜLTENİ

ÇOCUK VE YETİŞKİN HAKLARI

Müze eğitiminin amaçları nelerdir?

BİR ÇOCUĞUN KALBİNE DOKUNMAK

Yaratıcı Metin Yazarlığı (SGT 332) Ders Detayları

İşimizi aşımızı müşterimizi Sosyal Medyayla BÜYÜTÜYORUZ.

SIFATLAR. 1.NİTELEME SIFATLARI:Varlıkların durumunu, biçimini, özelliklerini, renklerini belirten sözcüklerdir.

ÇOKLU ZEKA ÖZELLİKLERİ

GRAFİK VE FOTOĞRAF BİLGİSAYAR DESTEKLİ REKLAM VE TASARIM MODÜLER PROGRAMI (YETERLİĞE DAYALI)

3. Global SATELLITE SHOW HALİÇ KONGRE MERKEZİ STK, Kurum ve Kuruluşlarımızın Değerli Başkan ve Temsilcileri,

NURULLAH- Evet bu günlük bu kadar çocuklar, az sonra zil çalacak, yavaş yavaş toparlana bilirsiniz.

Duygusal ve sosyal becerilere sahip Genç profesyoneller

SADETTİN ÖKTEN İÇİMDE AVM VAR!

Dünyayı gezen fotoğrafçı Patricia Willocq

BİR ACAYİP SOYGUN ADANA İŞİ. - Basın Toplantısı Haber Küpürleri Ocak 2015 Adana Hilton Otel

Kıbrıs'ta öğrenci olmak

ATBÖ Sürecinde Ölçme-Değerlendirmeye Hazırlık: ATBÖ Yaklaşımı Nasıl Bir Ölçme Değerlendirme Anlayışını Öngörüyor?

BASIN BİRİMİ GÜNLÜK YAYIN RAPORU

SORU- Bize kısaca kendinizi tanıtır mısınız? Bugüne kadar nerelerde görev aldınız?

Anneye En Güzel Hediye Olarak Ne Alınması Gerekir?

TBD Antalya Şube Başkanı Akyelli: Özellikle yazılımcıların yatırımlarını Antalya da yapmamaları için hiçbir neden yok

Mehmet Ömür le Paris iphone Fotoğraf Gezisi

ANAFİKİR: Kendimizi tanımamız, sorumluluklarımızı yerine getirmemizde

Yeni Göç Yasas Tecrübeleri

FRİGYA KÜLTÜREL MİRASINI KORUMA VE KALKINMA BİRLİĞİ FRİG VADİLERİ 3. FOTOĞRAF YARIŞMASI ŞARTNAMESİ

ÇOCUĞUM BAŞARACAK MI?

Kasım/Aralık fındığın başkenti. kirazın anavatanı

Tragedyacılara ve diğer taklitçi şairlere anlatmayacağını bildiğim için bunu sana anlatabilirim. Bence bu tür şiirlerin hepsi, dinleyenlerin akıl

GENEL BİLGİLER AİLEMLE İYİLİK PEŞİNDEYİM YARIŞMA YÖNERGESİ

Yüreğimize Dokunan Şarkılar

Nasıl Bir Zekâya Sahipsiniz? - Genç Gelişim Kişisel Gelişim. Ayın Testi

FOTOĞRAF SANATÇISI TANIM

Sevgi evlerinde kalan kardeşlerimize konser düzenledik. Huzurevi ziyaretlerimiz ara sıra oluyor,gönül Köprüsü diye bir proje de yer alıyoruz.

ORTOPEDİ VE TRAVMATOLOJİ UZMANLIK EĞİTİMİ PROGRAMLARINI DEĞERLENDİRME ANKETİ

TÜRK DÜNYASI VAKFI. Bana Bir Hikaye yaz projesinin web portalına hoş geldiniz!

Üç Soru Üç Cevap - Tunç Fındık'la Yeni Kitabı Üzerine


Seyfi Teoman Kısa film çekmeyi düşünmüyorum, çünkü maliyeti çok yüksek, geri dönüşü yok.

Örnek Tarot Okuması

MARMARA ÜNİVERSİTESİ BAHÇELİEVLER KAMPÜSÜ Aralık w w w.sektorgunleri. c o m

GAZETECİLİK DİJİTAL FOTOĞRAFÇILIK MODÜLER PROGRAMI (YETERLİĞE DAYALI)

TV LERDEKİ PROGRAMLARA ÇIKANLAR KURAN OKUMASINI BİLMİYOR


çocuk ve çocuk resminin gelişim aşamalarını öğrenir.

Cumhuriyet Üniversitesi İletişim Kulübü Başkanı Metin Baykal: Halkla ilişkilerci girişken olmazsa çok şeyi kaybeder..

5Element Eğitim ve Danışmanlık EĞİTİM KATALOĞU

çocukların çok ilgisini çekti. Turdan sonra çocuklar müzedeki atölyede

SORU-- Bize kısaca kendinizi tanıtır mısınız?

HALKLA İLİŞKİLER. HALKLA İLİŞKİLER ve SPONSORLUK. Yrd.Doç.Dr. Özgür GÜLDÜ

ÜYELERE YÖNELĐK ANKET ÇALIŞMASI PEYZAJ MĐMARLARI ODASI ĐSTANBUL ŞUBESĐ ÜYE ANKETĐ SORULARI

Düşüncelerimizi, duygularımızı ve kültürümüzü oyunlar aracılığı ile ifade ederiz.

ANASINIFI PYP VELİ BÜLTENİ. (07 Aralık Ocak 2016)

R E H B E R L Đ K B Ü L T E N Đ - 3

CUMHURİYET ORTAOKULU 7. SINIF GÖRSEL SANATLAR GÜNLÜK DERS PLANI

OKULUMUZDA DEĞERLER EĞİTİMİ ÇALIŞMALARI. Sevgi Etkinlikleri Sunum Planı

IEEE Türkiye Başkanlar Kurultayı

Evren Nağmesinde Bir Gelincik Tarlası

ozalit - reklam - matbaa

HAKİM ÖMER ONSUN İLKOKULU ERASMUS + KAYNAŞTIRMA EĞİTİMİNDE YENİLİKÇİ YAKLAŞIMLAR VE FARKINDALIK YARATILMASI VELİ SEMİNERİ MAYIS 2017

HAYATTA İMKÂNSIZ DİYE BİR ŞEYİN OLMADIĞINI DÜŞÜNÜYORUM

GÜMÜŞHANE ÜNİVERSİTESİ İLETİŞİM FAKÜLTESİ NE HOŞGELDİNİZ

FESTİVAL HAKKINDA RAPOR HAKKINDA

ABLA KARDEŞ Gerçek bir hikayeden alınmıştır.

Transkript:

AFSAD ın ücretsiz yayınıdır. Kontrast Fotoğraf Dergisi Sayı 20/ Kasım-Aralık 2010 4 Zamansız Fotoğraflar / Fotoğrafta Farklı Uygulamalar 5 Usta İşi 6 Kitaplık Özlem Eser 7 İMece İlker Maga 8 Doğa Fotoğrafçılığı Tarık Yurtgezer 9 f/64 Özcan Yurdalan 10 Söyleşi Fazlı Öztürk 15 İnce Elek Altan Bal 16 Dosya Konusu Disiplinlerarası Bir Disiplin Olarak Fotoğraf 24 Söyleşi Orhan Cem Çetin 27 Bakış Egzersizi Aytaç Togay 28 Yol Notları Ceyda Taşdelen 30 Yurtdışı Haberler Özlem Dağ ana sponsorluğunda yayımlanmaktadır.

Başlarken... Merhaba, Yeni ve fotoğraf adına dolu dolu olduğuna inandığımız bir sayıyla daha karşınızdayız. AFSAD adına ve ruhuna uygun bir yayın çıkarma adına harcadığımız emeklerin gerek dernek içinde gerekse dernek dışında takip ediliyor, inceleniyor ve iyi ya da kötü eleştiriliyor olması, bizleri her zaman son derece mutlu ediyor. Kontrast dergisi, önceki yıllarda olduğu gibi bu yeni yayın döneminde de gönüllülük esasıyla ama tüm ekip üyelerinin üstün gayreti ve profesyonel yaklaşımıyla çıkarılmaya devam ederken, zamanla azalsa ya da yeni isimlerle artsa da kemikleşen ekibin bu yayına sımsıkı sarılıyor olması, kadrodaki değişikliklerin hissedilmesinin karşısındaki en büyük engel galiba. Tüm bunlara rağmen, bazen ekibin kemikleşmiş kadrosunda kimi nedenlerle kopmalar da yaşanabiliyor. Kemik kadroda yaşanan bu eksilmedir işte ekibi her zaman derinden sarsan. Bizim için Şule Tüzül de işte öyle, kemik kadronun başındaki isimlerdendi. Özel sebeplerinden ötürü ve biliyoruz ki içinde bu dergiye dair sevgisi hiç azalmadan ayrılmak zorunda kaldı. Özellikle benim için en büyük destekçi olan, iş yükümü azaltmayı kendi sorumluluğu sayan, aldığı işi en kısa zamanda ve en iyi şekilde teslim eden; fotoğrafa sevdalı ve fotoğraf düşünürü olma yolunda emin adımlarla yol alan Sevgili Şule Tüzül e, kendim ve tüm ekip arkadaşlarım adına, bize sağladığı tüm katkılar için ama en önemlisi o güzel kalbini, ruhunu bizlere açarak onu yakından tanımamızı sağladığı için sonsuz teşekkürler. Bazen bir hazır nesne, bazen de özerk bir üretim biçimi olarak fotoğraf, bugün diğer sanat dalları ile iç içe girmiş ve bu birliktelikler, sanatçının kendisini daha özgür ifade edebileceği alanları yaratmıştır. diyor Özlem Eser, Disiplinlerarası Bir Disiplin Olarak Fotoğraf isimli dosya konusunda. Ciddi bir okuma, geniş bir bakış açısı ve farklı disiplinlerden isimlerin buluştuğu bu çok özel dosya konumuzu keyifle okuyacağınızdan hiç şüphem yok. Emek, zaman ve bilgi birikimi ile hazırlanmış olan dosya konumuzun dışında bu sayımızda, derneğimiz AF- SAD içinden, dernek adına gösterdiği emek, harcadığı zaman ve bilgi birikimiyle bir ismi buluşturuyoruz söyleşi bölümümüzde sizleri: Fazlı Öztürk. Ankaralı fotoğrafçıların, AFSAD lıların ve fotoğraf dünyasını yakından takip edenlerin çok iyi bildiği bu ismin fotoğraf yolculuğunu, fotoğrafla yola çıkıp çevresini nasıl aydınlatmaya çalıştığını bulacaksınız bu ayki söyleşimizde. Geçtiğimiz ay derneğimiz adına çok önemli bir fotoğraf etkinliği gerçekleştirildi. AFSAD lı fotoğrafçılar Macaristan da sergi, söyleşi ve gösterileriyle Sopron kentine adlarını yazdırdılar. Son yıllarda Yönetim Kurulu muzun üstün çabalarıyla yurt dışı etkinliklerle adını dünyaya duyurmaya başlayan AFSAD, bu etkinliğe Soyut ve Kompozit atölye sergileriyle katıldı. Etkinliği izlemek üzere ekiple birlikte Macaristan yollarına düşen arkadaşımız Özlem Dağ, izlenimlerini bu sayımızda bizlerle paylaşıyor. Köşe yazarlarımızdan Özcan Yurdalan, bu sayımızda, yakın geçmişe uzanarak fotoğrafın toplumsal yapımız içindeki durumuna dair son derece önemli bir analizde bulunuyor. Bir başka köşe yazarımız İlker Maga ise, yaratma eyleminin ideolojik konumu üzerine düşündürüyor yazısında. Altan Bal, fotoğrafa yeni başlayanlara sesleniyor ve onlara sunduğu yol haritasında eleştirilerini gizliyor. Bu sayımızda Yol Notları bölümünde ise Frig Vadisi ya da bir başka bilinir adıyla Dağlık Frigya ya doğru yola çıkıyoruz. Ülkemizin Kütahya, Afyon, Eskişehir illeri arasında kalan ve gezince gerek Friglere gerekse bu bölgeye olan ilgimi arttıran Frig Vadisi nin son derece özet bir anlatımı aslında yazdıklarım. Her bir adımında sayfalarca yazılabilecek bir bölgeden kısa bir değerlendirme; belki sizleri yola döker ve peşine düşürür umuduyla. Bu ay Doğa Fotoğrafçılığı alanında usta bir ismi Tarık Yurtgezer i ise Fotoğraf Dalları bölümümüzde ağırlıyoruz. Doğada sadece nasıl fotoğraf çekileceğine değil aynı zamanda hangi etik ve bilgi birikimi ile yola çıkılması gerektiğine ilişkin de bilgi veren bu yazıyı herkese tavsiye ederim. Fotoğraf dolu günler dilerim Ceyda Taşdelen Yayın Yönetmeni AFSAD Ankara Fotoğraf Sanatçıları Derneği Adına Sahibi Gökhan BULUT Yayın Yönetmeni (Sorumlu Müdür) Ceyda TAŞDELEN Yayın Yönetmeni Yardımcısı Grafik Tasarım Levent ÇAĞIN Özlem DAĞ Editörler Şirin AYDIN Kamuran FEYZİOĞLU Editör Yardımcıları Elçin POLAT Özlem ESER Özlem DAĞ Reklam ve Abone Sorumlusu Ufuk DURUMAN Yayın Kurulu Ceyda Taşdelen, Şule Tüzül, Şirin Aydın Kamuran Feyzioğlu, Ufuk Duruman Yönetim Yeri (Dergi İletişim) AFSAD Büklüm Sok. No: 22/11 Kavaklıdere Ankara Tel: 0312 4172115 Faks: 0312 4172116 GSM: 0533 7388208 www.kontrastdergi.com www.afsad.org.tr kontrast@afsad.org.tr İki ayda bir yayımlanır. Baskı: Mattek Matbaacılık Basım Yayın Tanıtım San. Tic. Ltd. Şti. Adres: Adakale Sok. 32/37 Kızılay - Ankara Tel: 0312 433 2310 Basım Tarihi: 01.07.2010 Yayın Türü: Bölgesel Süreli ISSN: 1304-1134 Kapak Fotoğrafı: Fazlı Öztürk Her hakkı saklıdır. Bu dergide yer alan; yazı, makale, fotoğraf, karikatür, illüstürasyon, vb. nin, elektronik ortamlar da dahil olmak üzere, kullanım hakları AFSAD (Ankara Fotoğraf Sanatçıları Derneği) a ve/veya eser sahiplerine aittir. İzin almaksızın, hangi dilde ve hangi ortamda olursa olsun, materyalin tamamının ya da bir bölümünün kullanılması yasaktır.

Mustafa Çağan: Fotoğrafı hobi olarak yapıyor; asıl mesleği Mühendislik. Kendisini fotoğrafa çekenin portre çalışmalar olduğunu çünkü insanın yüzünün insanı anlattığını söylüyor. Fotoğrafçı, porte fotoğrafının olmazsa olmazı olarak dokuyu görüyor; çünkü bunun fotoğrafı çekilen kişinin hikâyesini anlattığını düşünüyor. Bilirsiniz işte, insanın yüzü içinden geçtiği yaşamın izlerini taşır; duygu ve ifade ise buna bütünlük kazandırır. Bu üçlüyü barındıran her portre fotoğrafı, izleyicisine o insanın hikâyesini anlatır. diyor.

Zamansız Fotoğraflar HAZIRLAYAN: ELÇİN POLAT Fotoğrafta hiçbir şey gölgede kalmaz. August Sander Doğası gereği, fotoğrafı gerçekliğinden emin olduğumuz dış dünyadan bağımsız düşünemeyiz. Fotoğrafçının tercihleri doğrultusunda gösterilmek istenen parça fotoğraflanarak izleyiciye sunulur. Bazı fotoğraflar yalnızca bakarak edindiğimiz bilgilerle açıklanamayacak kadar derinlikli olurken, bazıları yalnızca gerçeği ispat amacıyla üretilmiş olabiliyor. Muybridge in 1880 de gerçekleştirdiği Horse in Motion çalışması, insandaki göz yanılsamasını fotoğraf yoluyla ispatlayan bir çalışma. 1870 lerde Pasifik kıyılarında fotoğraf müfettişi olarak görev alan Muybridge, Stanford Üniversitesi nin kurucusu ve aynı zamanda atlara düşkünlüğüyle tanınan Leland Stanford la tanışır. Stanford tırıs koşan bir atın tüm ayaklarının havalandığına inanarak, böyle olmadığını düşünen bir arkadaşıyla bahse girer. Bunun ispatı için görevlendirilen Muybridge e her türlü araştırma imkânı sağlanır. Muybridge önce toz kalkmasının önüne geçmek için kauçuk bir zemin hazırlar, sonra bu yolun arkasına, üzerinde numaralandırılmış yatay çizgiler bulunan beyaz bir kâğıt asar ve bu yöne bakan tam 12 fotoğraf makinesi yerleştirir. Fotoğraf makinelerini, at yol üzerinde ilerlerken fotoğrafların otomatik olarak çekileceği şekilde ayarlar. Fotoğraflar çekildikten sonra görülür ki tırıs ve sonraki aşamanın tam ortasında atın dört ayağı da aynı anda yerden kesilmektedir. Sonuçta Stanford bahsi kazanırken, eski zamanlarda yapılmış atlara ait resim ve heykellerin de doğru olmadığı ortaya çıkar. 1800 lerden günümüze, fotoğraftaki teknikler ve anlatım olanakları genişlemeye devam ederken, fotoğraf da bize dünyayı göstermeye devam ediyor. Fotoğrafta Farklı Uygulamalar Yorum: ÖZLEM ESER Fotoğraf: ŞİRİN AYDIN GÜNEŞ BASKI TEKNİKLERİ Fotoğraf sanatçıları, yaratıcı ürünler vermek arzusuyla gerek çekim, gerekse baskı aşamasında estetik yönü ağır basan alternatif teknikler uygulamaya fotoğrafın ilk yıllarından itibaren başlamışlardır. Güneş baskı tekniği, kimyasal yöntemlerle fotoğrafın özünü bozmadan, resimsel özellikler de taşıyan özgün fotoğraf çalışmaları üretme biçimlerinden biri. Renk ve kontrast bakımından farklı sonuçlar veren tekniklerin içinde en popülerleri Van Dyke, Cyanotype ve Gum Bichromat olarak adlandırılıyor. Güneş baskı tekniğinin nasıl uygulanacağına gelince, amaca ve tekniğe uygun olarak belli oranda karıştırılan kimyasallar yarı emici bir malzeme üzerine fırça yardımıyla sürülerek ışığa duyarlı bir yüzey elde edilir. Bu yüzeyi, baskı yapana kadargüneş ışığından korumak gerekli tabii. Fotoğrafın, baskı boyutlarına uygun bir negatif filmi hazırlanır. Film, duyarlı yüzeyin üzerine yerleştirilerek güneş ışığında pozlandırılır ve son aşamada banyo edilerek kurutulur. Işığa duyarlı yüzeyin hazırlanmasında kullanılan kimyasal çözeltiler, pozlama ve banyo aşamalarındaki farklı uygulamalar ile Van Dyke, Cyanotype ve Gum Bichromat teknikleri gibi farklı görünümler taşırlar. Örneğin Cyanotype tekniğinde kullanılan kimyasallar potasyum ferri siyanür ve fer amonyum sitrat çözeltisidir. Negatifin güneş ışığında pozlanmasıyla ışık görmeyen kısımlar beyaz, ışık gören kısımlar cyan yani mavi renkte olur, mavi renk ağırlıklı bir görünüm oluşur. Van Dyke yönteminde gümüş nitrat, fer amonyum sitrat ve tartarik asit gibi kimyasalların kullanılmasıyla kahverengi tonlarının ağırlıkta olduğu sonuçlara ulaşılır. Gum Bichromat tekniğinde ise, potasyum dichromat çözeltisi ve guaj boyanın karıştırılmasıyla hazırlanan karışım kağıda sürülerek kurutulur. Üst üste farklı renklerle yapılan baskılarla çok renkli görünümler elde edilebildiği gibi tek renkli, iki renkli baskılar da yapılabilir. Güneş baskı tekniğiyle resim kâğıdı, alçı, deri, tahta, kumaş gibi yüzeylere fotoğraf basılabilir. Fotoğraf sanatçısına estetik kaygıları ağırlıklı eserler üretme şansı veren ve yaratma özgürlüğü sunan Güneş Baskı Teknikleri 1840 lardan günümüze, fotoğrafa renkli görünümler kazandırmaya devam etmektedir. Ankara Fotoğraf Sanatçıları Derneği Kasım-Aralık 2010

Usta İşi HAZIRLAYAN: ÖZLEM DAĞ BILL RAY (1936-) ŞEVK Fotoğrafçılığın hedefi, bir şeyin ya da birinin belirli koşullar altında ve belirli bir anda nasıl göründüğünü açığa çıkarmak ve sonucu başkalarına aktarmaktır. Bill Ray her zaman hareketin içinde olmak isterdi. National Geographic te yarı zamanlı fotoğrafçı olarak New York ta çalışmaya başladı. Genellikle ünlülerin fotoğraflarını çekmeye başladığında, Life dergisinin magazin departmanının editörü oldu. 1964 yılında Life ın özel bir projesi için Japonya ya gitti. Life dergisi onu şaşırtıcı bir kararla Vietnam a gönderdiğinde, pilotları daha alçaktan uçmaları için kışkırtmıştı. Ona şaşkınlıkla bakan pilota, Lanet olsun, ben buraya ünlülerin fotoğrafını çekmeye gelmedim! diye bağırarak, fotoğrafçılığa bakış açısını özetlemiş oldu. Life, onu Bir Zamanlar Amerika da Yaşam isimli bir proje için 1974 de görevlendirdiğinde Ray, hâlâ bir füze deposunda fotoğraf çekmekle meşguldü. Annem ölmüştü, aynı gün projeye başlamam gerekiyordu. Bu benim görevimdi. diyen Ray, annesinin cenaze törenini Life için fotoğrafladı. Annesinin de bunun böyle olmasından mutlu olacağını söyledi. Bütün bu birikimlerini 400 ün üzerinde makalede ve fotoğrafçılık tarihi ve eleştirisi üzerine 15 ten fazla kitapta topladı. Üniversitelerdeki fotoğrafçılık kürsülerinde dersler verdi. Birçok fotoğrafı sergilendi, sergilenmeye devam ediyor... Peki, aşağıdaki fotoğrafın sizde uyandırdığı duygu nedir? Lütfen, görüş ve düşüncelerinizi usta.isi@gmail.com adresine göndererek bizimle paylaşın.

Kitaplık FOTOĞRAF VE TOPLUM GİSÈLE FREUND Tarihin her ânında, dönemin politik özelliğine, düşünme tarzlarına ve zevklerine bağlı olarak farklı sanatsal anlatım biçimleri doğar. Zevk, insan doğasının bilinmeyen yönlerinin açığa çıkması değildir; toplumsal yapıyı belirleyen ve sınırları apaçık çizili olan yaşam koşullarına bağlı olarak biçimlenir. diyerek söze başlar Gisèle Freund Fotoğraf ve Toplum adlı kitabının ilk bölümünde. Aslında bu iki cümle, kitabın sanki küçük bir özetidir. Bu ilk bölüm orjinalinde Gisele Freund un 1936 da yayımlanan doktora tezine aittir. Daha sonra yazarın seminer çalışmalarını içeren bölümlerin eklenmesiyle genişletilerek, 1974 te yayımlanmıştır. Frankfurt Üniversitesi nde sosyoloji ve sanat tarihi eğitimi alan ve daha sonra Sorbonne Üniversitesi ndeki eğitimi sırasında Walter Benjamin ile tanışarak birlikte çalışan Freund un Magnum Ajansı yla yedi senelik bir birlikteliği Hazırlayan: ÖZLEM ESER olmuştur. Yazarının fotoğrafçı, sosyolog, sanat tarihçisi kimlikleri sayesinde çok güçlü bir içeriğe sahip olan Fotoğraf ve Toplum, üzerinden geçen 36 yıla rağmen halen sanat, toplumbilim ve fotoğraf öğrencileri için vazgeçilmez bir kaynak olma özelliğini sürdürmektedir ve sürdürecektir. Fotoğraf ve Toplum, 18. yüzyıldan kitabın ilk basım yılı olan 1974 e kadar geçen süreçte fotoğraf makinesini ve fotoğrafı tarihsel, toplumsal açıdan ve bir sanat eylemi olarak ele alır. İlerleyen bölümlerde dönemin sanatçılarının fotoğrafa karşı tavırlarını, basın ve kitle medyası içerisindeki yerini ve politik bir araç olarak fotoğrafı inceler. Fotoğrafı, sanatın geçirdiği evrim içerisindeki yerinin yanısıra, insanın varolduğu her alanda, toplumun önemli bir anlatım biçimi olarak inceler Freund. Sadece fotoğrafı değil, toplumsal yapının sanatın anlatım biçimleri üzerindeki etkisini anlatan bir başucu kitabıdır. Ankara Fotoğraf Sanatçıları Derneği Kasım-Aralık 2010

İlker Maga İMece FOTOGRAFİK YARATI EYLEMENİN ANTİ- KAPİTALİST DURUŞU Yaratma eylemine bir de ideolojik açıdan bakılabilir mi? Fotoğraf yaratısı dahil tabiî. Yoksa yaratma eyleminin ideolojisi olmaz mı? Yaratma eylemi bir bütün süreç olarak, belki pek çok alandan çok daha kışkırtıcı ve cazip bir ideolojik alan. Gerekli-gereksiz, insanî-gayri insanî olduğuna bakılmadan her şeyin tüketmek üzere üretildiği bir dünyada yaşıyoruz. Kapitalist mekanizma içinde üretim, bilinmeyen bir yere yapılıyor. Üretilenin gerekli ve yeni olduğuna inandırmak, yalanla hayat bulan reklâmın görevi; kimilerinin medya, kimilerinin büyük basın dediği propaganda araçlarıyla bu görev yerine getiriliyor. Her şeyin tüketilmek üzere üretildiği dünyanın insanlarının tipik özelliği ise vermeye değil, almaya eğilimli olmaları. Büyük köy de denebilecek metropol hayatının hemen her alanı ekonomize edilmiş durumda; bu hayat içinde kimse öylesi ne iş yapmıyor. Bir işyerinin kârdan başka hedefi yok. Bir şirket bir yere fiyat teklifi geçerken de kârdan başka bir amaç taşımıyor. Pazar böyle işliyor. Kârın, pazarın etik yanını tartışmak, kapitalist ilişkilerin vardığı çirkin boyutu özetlemek değil burada asıl amacım, şu: Bir dükkânı açmak, bir yere fiyat vermek kârı amaçlarken, yaratma eylemi bütün bu kuralların dışında gelişiyor. Şairin, yazarın, ressamın, fotoğrafçının ya da bir bestecinin uykusunu bölüp çalışmalarının başına iten şey, esas itibariyle ondan kâr etmek değildir. Bu yaratıcı, üzerinde çalıştığı eserin ne kadar gelir getireceğini hesap etmez. Fotoğrafçıyı, akıp gitmekte olan anlardan birini kutusuna hapsetmek için bir konu peşine düşüren de asıl olarak ondan para kazanmak değildir. Kapitalist insan tipinde almak esasken, kültürel yaratma eyleminde vermek var. Bu özellikleriyle kültürel yaratma eylemi, bütün kapitalist ilişkilere ters bir süreç içinde gelişir. Bu yanıyla antikapitalist bir süreçtir. Yaratıcısı, siyasi duruşundan bağımsız, yaptığı her şey antikapitalist süreç içinde geliştiği için objektif olarak anti-kapitalisttir. Yaratıcı, kapitalist insan tipinden uzak, hesapsız bir refleksle üreterek veren bir varlık olarak daha çok kadına, daha doğrusu anneye benzer. Evrende sadece insan üretir. Kültür yaratımı ise insanın en temiz yanını temsil eder. Yaratma eyleminin asıl gizemi, yaratıcısına yönelik genel merak, yine yaratıcının bilinen zor yanlarının temel kaynakları, onun iradesinden bağımsız anti-kapitalist duruşunda ve ürünlerinin insanlığın en zararsız, en temiz yanını temsil etmesinde yatmasın sakın? Sadece bir soru Bazı alanlar vardır, meslek olamazlar. Bilim, meslek değildir. Politikacı ve aydın olmak da meslek değil, iç meslektir. Bilim ve politika, her homo-sapienste olması gereken iç meslektir; bilimi günlük hayatın alanlarına yaymak ve politik olmak meslek değil, bir yurttaşlık görevi olarak birer iç meslektir. Kültür üretimi ve aydınlatma görevi, ancak bu iki iç meslek üzerine inşa edilebilir. Siparişle yaptırılan işler ise burada anlatılanların tamamen dışında, ne kadar yaratıcı olursa olsun mesleki faaliyetlerdir. Bu nedenle kimsenin görevlendirmediği hâlde, sırf kendi bağımsız ve özgür iradesiyle bir konuda kendini sorumlu hissederek fotoğraf projeleri gerçekleştirmek, fotoğraf yaratısı içinde en değerli olanıdır. Diğer bütün yaratı alanlarında olduğu gibi fotoğrafçıyı başkalaştıran, kendine has bir tarz geliştirmesini sağlayan da asıl olarak burasıdır. Gerçekleştirdiği proje, tüm insanlığın en temiz yanı saydığımız kültür parçacıklarından biri olsa, yaratıcı projesinin insanlara ulaşması, yani insanlar tarafından paylaşılması için de en az o kadar çaba harcamalıdır. Çünkü insani kültür parçası ancak insana ulaştığında, ulaştığı yeri bir şekilde harekete geçirdiğinde asıl değerine ulaşır. İlker Maga, Kadın İşi dizisinden, Baca Temizleyicisi Tamara Heller

DOĞA FOTOĞRAFÇILIĞI YAZI VE FOTOĞRAFLAR: TARIK YURTGEZER Doğa fotoğrafçılığı, doğayı seven, doğaya ilgi duyan, doğada bulunmaktan keyif alan herkes için bulunmaz bir uğraş alanıdır. Doğa fotoğrafçısı olmak için yalnızca doğayı sevmek, doğaya ilgi duymak yetmez; doğayı bilmek ve onu içselleştirmek de gerekir. Doğayı bilmek; neyi, ne zaman, nerede çekeceğimizi bilmek anlamına gelir. Her bitkinin bir çiçeklenme zamanı vardır. Hele bazıları, yalnızca belli bölgelerde yetişir. Yine bazı hayvanlar belli bölgelerde ve yılın belli zamanlarında fotoğraflanabilir. Bu tür bilgilere sahip olmak önemlidir. Yani doğa fotoğrafı çekebilmek için sadece fotoğraf bilgisi yetmez. İnsan olarak kendimizi doğadan yukarıda bir yerde görmememiz gerektiği aşikârdır. Doğadaki varlıklar insan için yaratılmışır ve insan doğayı kendi çıkarları doğrultusunda değiştirip dönüştürebilir gibi bir düşünceye, değil doğa fotoğrafçısı, hiç bir aydın sahip olmamalıdır. Biz olmasak da doğa kendi varlığını sürdürebilir. Doğaya saygı içerisinde, onunla uyumlu bir şekilde, ona zarar vermeden yapılan bir fotoğrafçılık tarzı doğa fotoğrafçılığı adını alabilir. Doğayla barışık olmayan, bir örümcek görünce çığlık atan, paçalarına dikenler yapıştı diye hayıflanan fotoğrafçı arkadaşlara, fotoğrafın başka bir alanına yönelmelerini salık veririm. Peki, doğa fotoğrafı çekmek için objektifimizi hangi varlıklara yöneltmeliyiz. Adı üstünde, doğa fotoğrafının konusunu doğal varlıklar oluşturur. Hemen belirteyim; doğa, insanın ortaya koyduğu her kuruluşla -ki biz ona kültür diyoruz- karşıtlık içinde, kendi kendine var olan demektir. Yani doğal olan, kültürel olanın karşıtıdır. Doğa, kültüre karşıt olarak kendi kendine var olurken, kültür de insanın kalıtımsal yolla getirmeyip doğaya kattığı her şey olarak tanımlanır. Dolayısıyla doğa ve kültür kavramları arasında bir karşıtlık vardır. Bu karşıtlık bağlamında, kültürel ögeler doğa fotoğrafının konusu olamazlar. Yani yol, köprü gibi yapıların yanı sıra kültür bitkileri, evcil hayvanlar ve kültürel bir varlık olan insan da doğa fotoğrafının konusu dışındadır. Eğer içinde koyun sürüleri, ayçiçeği tarlaları olan bir fotoğraf size doğa fotoğrafı diye sunulursa kabul etmeyin! Bu fotoğraf ancak kır peyzajıdır. Doğa fotoğrafçısı, doğa ile fotoğraf bağlamında girdiği ilişkide iki farklı evreden geçer: Doğa fotoğrafçısının ilk evresi, karınca gibi çalıştığı toplayıcılık evresidir. Fotoğrafçı bu evrede doğada gördüğü hemen her şeyin fotoğrafını çeker. Sanki doğanın bir envanterini çıkarırcasına çalışır. Arşivini çiçek, böcek, kuş fotoğraflarıyla zenginleştirmek ister. Bunun için peşinde olduğu belli bir türün uzun yolculuklar yapar. Bir ters lale türü olan ağlayan gelin i çekmek için Hakkari dağlarına, kara akbaba çekmek için Soğuksu Milli Parkı na gider. Bu evredeki doğa fotoğrafçısı, örneğin belli bir kelebek türünü fotoğrafladığı gibi, o türün Latince adını bile araştırıp öğrenir. Çektiği manzara fotoğrafları önemli, çok bilinen doğa alanlarından olmalıdır; örneğin Meke Gölü. Bu evrede çok sayıda fotoğraf çekip arşivini zenginleştiren fotoğrafçı bir süre sonra keyif almamaya başlar. Çünkü kendini tekrar etmeye başladığı duygusuna kapılır. Ayrıca doğadan aldığını olduğu gibi aktarmak artık onu tatmin etmez. Fotoğrafçı Nasıl olur da doğayı herkesin gördüğü şekilde değil de farklı bir şekilde fotoğraflayabilirim? diye sormaya başladığında, ikinci evreye yani bireşim (sentez) evresine girmiş demektir. Bu evrede fotoğrafçı bir arı gibi çalışır. Doğadan aldıklarını olduğu gibi aktarmaz; onlara, kendinden de bir şeyler katmaya başlar. Ortaya çıkan fotoğraf birebir aktarılan bir doğa değil, doğanın değiştirilerek (Photoshop tan söz etmiyorum; çekim anında ışık, form ve hareketten yararlanılarak) bir anlamda yeniden yaratılmasıdır. Bu tür fotoğrafların nerede ve ne zaman çekildiği de önem taşımaz. Bu evrede çalışan doğa fotoğrafçısının çok özel bölgelere gitmesine gerek yoktur. Sıradan bir göl kıyısı bile, yine doğanın kendi güçleri kullanılarak sıradışı bir hâle getirilebilir. İşte bu, doğanın birebir aktarılması değil, doğanın, fotoğrafçının kendi duygularını da kattığı bir izleniminin fotoğraf aracılığıyla ortaya çıkarılmasıdır. Yazımızı bir soru ile bitirelim: Fotoğrafını çektiğiniz çiçeğe teşekkür ediyor musunuz? bulunduğu alanlara Ankara Fotoğraf Sanatçıları Derneği Kasım-Aralık 2010

Özcan Yurdalan f/64 BİR ORTA SINIF MEŞGALESİNE DAİR ÖNERME Türkiye de fotoğraf meraklılarının çoğaldığı 70 li yılların ikinci yarısında önemli bir toplumsal hareketlilik yaşanıyordu. 50 lerde başlayan ve giderek hızlanarak 60 larda yapısal hâle gelen kırdan kente göç, şehirlerin ekonomik, sosyo-kültürel dokusunda kalıcı dönüşümler yaratmaya başlamıştı. Fikir ve sanat ortamları bu hareketlilikten az ya da çok, mutlaka etkileniyordu; hararetli tartışmalar sürüyordu. Darbelere zemin hazırlayan karanlık planların tezgâhlandığı bu dönemde, politize olan orta sınıf mensupları arasında fotoğrafçılık yaygınlaşıyordu. Fotoğraf dükkanları çoğalmış, taksitle makine satılmaya başlamıştı. İstanbul da yıllardır faaliyet gösteren İFSAK ın yanı sıra Ankara da kurulan AFSAD, ilk yılında Türkiye de Fotoğraf Sanatının Toplumsal İşlevi başlıklı bir sempozyum düzenlemişti. Fotoğrafı toplumsal amaca yönelik bir medium, bir iletişim ve tanıklık aracı olarak değerlendiren kadrolar, fotografik görüntünün kültürel kökenlerini ve toplumsal değişime etkilerini merak ediyordu; bu konudaki farklı görüşleri değerlendirmek istiyordu. Fotoğraf ortamı bugünkünden farklıydı; düşünceye, fikre, yoruma, mânâlı tartışmaya önem verilen zamanlardı... Yazıya yukarıdaki cümlelerle girmemin nedeni, ne geçmişi yüceltmektir tahmin edersiniz ne de ham nostaljik duygulara kapılmış olmamdır. Maksadım, günümüzde hayli yaygın biçimde uygulanan ve tabiatıyla orta sınıfın boş vakit uğraşı hâline gelen yurdum fotoğrafçılığının bir makas değişikliği yapması, fotoğrafçıların dikkatini başka bir yere çevirmesi için küçük bir öneride bulunmaktır. Lakin bu öneriye geçmeden önce fotoğrafın yaygınlaşmaya başladığı günlerdeki zihniyet dünyasına göz atacak olursak, bu teknik kaydın öteki hayatlara bakmak için varolduğu anlayışının benimsendiğini söyleyebiliriz. Fotoğrafçılar, bugün olduğu gibi dün de var oluşlarını başka hayatlara tanık olmak üzere kurgulamışlardı. Memlekette de Cumhuriyetin ilk yıllarındaki durum pek farklı değildi. Halkevleri nin organize ettiği gezilerde ressamlar ve fotoğrafçılar Anadolu yu gezmeye, çizmeye, çekmeye başlamışlardı. Yeni merkez, yeniden tanımladığı topluma, adresi farklılaşmış taşraya, taşradaki öteki hayatlara bakıyordu. Lakin sonraki yıllarda bağımsız gidişler biçiminde devam eden bu tanıklık hayli yetersiz ve gerekli metodolojiden hayli yoksun olmalıydı ki o günlerden bugüne ulaşabilen kayda değer görsel bir dokümantasyon bulunmuyor. Sonraki dönemlerde de benzer tarzda çalışmaların devam ettiğini biliyoruz. Tıpkı elitlerin toplumu değiştirme misyonunun devam ettiğine dair sarsılmaz inanç gibi, fotoğrafçıların Turizm Bakanlığı afişi kıvamındaki kartpostal görüntülerinde de herhangi bir eksilme yok. Yaygın fotoğrafçılık anlayışı, toplumun elitlerine hâkim olan zihniyetin doğal yansıması olan içselleştirilmiş oryantalist bakışla biteviye egzotik Anadolu görüntüleri oluşturdu. Olabilir, belki de farklı coğrafyalara, değişik kültürlere, başka hayatlara bakan fotoğrafçının tek dili oryantalist dildir. Bundan başkası fotoğrafın boyunu aşar, kapasitesini zorlar; pekâlâ böyle düşünülebilir, tartışmaya değer bir konudur, ben de katılırım. Hatta argümanlarımı şu zeminlerde kurarım: Fotografik görüntünün oryantalist dokusunu çözümlemek için mesela oryantalist ressamların eserlerindeki konu seçimine, yaklaşıma, ışık, renk kullanımına, dile, yoruma vs. bakarım, onlarla karşılaştırırım. Ancak fotoğrafta oryantalist bakışın, resimdeki ya da yazıdaki oryantalist dilden daha ince bir analiz ve daha farklı enstrümanlar gerektirdiğini de ihmal etmem... Amacım, yakın dönem fotoğrafındaki oryantalist bakışı tartışmak değil. Ancak bu tartışma yapılmadığı için, hayatın gerçeğinden kopartılarak estetize edilmiş, hayali kılınmış imajlardan oluşan büyük bir sahte Türkiye görüntüleri toplamına sahibiz bugün. Dünya değişiyor, yeni teknik imkânlarla birlikte yeni algı kanalları, görme biçimleri, yorum mekanizmaları oluşuyor. Bilginin bölünüp katmanlaşması gibi bilinç ve farkındalıklar da çoğalıyor ve yaygınlaşıyor. Fotoğrafçıların başka hayatlara bakışı değişti, başka hayatları gösteriş biçimi de anlam değiştirdi. Fotoğraflanan hayatların sahiplerine karşı fotoğrafçının sorumluluğu büyüdü. Elbette bugüne kadar olduğu gibi bundan sonra da kent yoksulları, gecekondular, kırsal hayat, köylüler, işçiler, dezavantajlı gruplar, ezilen sınıflar, cinsel tercihler fotoğraflanacak; ama buna kalkışmadan önce fotoğraf çekmeyi bilmek kadar hayata, toplumsal yapıya, sınıflara, kültürel dokuya, fikriyata, etiğe, siyasete dair yeterli donanıma sahip olmak gerektiği de benimsenecek. Fotoğrafçı tarafından o hayatlar araçsallaştırılmadan, o insanlar nesneleştirilmeden gösterilecek, problemli alanlara adil ve hakkaniyet içinde yaklaşmak ve sorumluluk duyarak fotoğraflamak değerli bulunacak. Lafı buraya getirdikten sonra yapacağım önerme az çok ortaya çıkmıştır sanırım. Günümüzde orta sınıfın eğlenceli uğraşlarından biri olan fotoğrafçılıkta küçük bir makas değişikliği olsa da objektiflerini başkalarının hayatına çeviren fotoğrafçılar, biraz da kendi hayatlarına baksalar nasıl olur acaba? diye düşünüyorum. Bugüne kadar ötekileri göstermeyi, o yaşamları estetize etmeyi ve biçimsel kaygılar içinde kalmayı tercih ettik. Ötekilerin görüntülerini üretmekle kalmadık, onları seyretmeyi de çok sevdik. Ortaya çıkan klişe görüntüler, kolay üretildiği gibi kolay tüketildi. Orta sınıf şimdiye kadar, kendi hayatını hemen hiç fotoğraflamadı. Kendi toplumsal çevremizle, kendi hayatımızın görsel tezahürleriyle ilgilenmedik. Kendimiz gibi görünenleri çekmedik. Ya gösterecek kayda değer bir şeyimiz olmadığından ve kendi yaşam alanlarımızı ilginç saymadığımızdan, ya bir şeyler saklamak istediğimizden, ya fotoğrafa dair ezberimizi bozamadığımızdan, ya tembelliğimizden, ya da yaratıcılık eksikliğimizden... Fotoğrafçılar bize kırları, dağları, köylüleri, kent yoksullarını gösterdikleri kadar; kendi iş ortamlarını, yaşam mekânlarını, evlerini, arkadaşlarını, sosyal alanlarını, yatak odalarını, boş vakitlerini, günlük alışkanlıklarını gösterseler... Şimdiye kadar yaşamayı aklımızın ucundan bile geçirmediğimiz hayatlara baktık; onları fotoğraflayacak ve gösterecek kadar değerli bulduk. Ya kendi yaşadığımız hayatların fotoğraflanmaya değecek bir yanı yok mu acaba? Eğer öyleyse bakmaya, göstermeye bile değer bulmadığımız hayatı nasıl oluyor da yaşamaya değer buluyoruz? Hayatın anlamı ve değeri ile onu görünür kılmanın bir ilişkisi yoksa eğer, fotoğrafladığımız ötekilere aynı hakkı neden tanımıyoruz?

Söyleşi RÖPORTAJ: ELÇİN POLAT FOTOĞRAFLAR: FAZLI ÖZTÜRK Fotoğraf benim için anlama, anlamlandırma ve anlatma yolculuğunda bir araç Fazlı ÖZTÜRK Fotoğraf öyle bir şey ki İnsanın hayatına İşleyen, İtİraz eden, İsyan eden, yanlışları değiştirmek İsteyen bir dil. Eskisinden yenisine neredeyse tüm AFSA- D lıların yakından tanıdığı bir isim o. Kime sorsanız Fazlı Öztürk ü nasıl bilirsin? diye, ilk söyleyecekleri şey paylaşımcı olacaktır kesinlikle. 2000 yılından bu yana sadece AF- SAD lı olmayan, derneği hayatının bir parçası hem de önemli bir parçası olarak gören ve zamanının büyük kısmını dernek merkezinde ya da dernek adına çalışmalar yaparak geçiren çok değerli bir isim. Onun projelerinin ulaştığı başarıların ardından şımarmasını, egosunun kabarmasını, oldum ben demesini bekleyenler hep yanıldılar ve onu iyi tanıyanlar da bilirler ki hep yanılacaklar. Dernek bünyesinde verdiği, akıl almaz bir enerjiye ve paylaşıma dayalı eğitimleri dışında yürüttüğü sosyal sorumluluk projelerinin yanı sıra TFSF Genel Sekreterliği görevinde de kendini ve AFSAD ı başarıdan başarıya koşturan bu çok değerli fotoğrafçı dostumuzu ve hocamızı kendi ağzından tanımanızı istedik Fotoğrafın hangi yönü, hayatınızın önemli bir bölümünde var olmasını sağladı? Konuya çok yönlü bakılabilir. Fotoğraf benim için anlama, anlamlandırma ve anlatma yolculuğunda bir araç. Bu anlamda fotoğrafın bana kattıkları çok değerli. İnsanlar genellikle güzel fotoğrafın peşinden koşuyor ve bunu önemsiyorlar. Oysa fotoğraf eylemini bir bütün olarak ele alırsak, deklanşöre basılan ve güzel fotoğrafın elde edildiği ânın, fotoğrafın olsa olsa yüzde 49 u olabileceğini düşünüyorum. Benim açımdan daha çok olsa da en az yüzde 51 lik sürecinse konuya ait araştırmalar, önceden yapılan işleri incelemek, dünyada bu işlerin nasıl olduğunu öğrenme çabası olduğunu düşünüyorum. Bu anlama çabası sizi çok değiştiriyor ve geliştiriyor. Çekimden önceki bu süreci çok önemsiyorum. Kendinizi hangi fotoğraf türüne daha yakın hissediyorsunuz? Fotoğraftaki sürece farklı insanlar farklı açılardan yaklaşırlar. Her insan kendi hayat ve fotoğraf algısına göre hangi tarza yakın duruyorsa onu ön plana çıkarır. Belgeselciler, bu tarzın kendilerine kattıklarına bakarken, başka bir grup deneysel çalışmalarla adeta şiir gibi fotoğraf yapma eyleminden bahseder. Bir diğer grup doğa fotoğrafına kendini yakın görüp, fotoğrafı doğayla bütünleşmenin, belki de doğanın üzerinden kendini tanımanın bir aracı olarak değerlendirebilir. Ben bunların hepsini kaplayacak şekilde bakıyorum fotoğrafa. Yani bir tarza bağlanıp onun peşinden giden bir yapım yok ve bundan sonra da olacağını sanmıyorum; çünkü fotoğraf öyle bir şey ki insanın hayatına işleyen, itiraz eden, isyan eden, yanlışları değiştirmek isteyen bir dil. Diğer taraftan, fotoğraf hakikaten renklerin harmonisi, bazen estetik bir güzellik, bir uyum, bazen düşünsel bir yolculuk, bazen deneysel bir çaba ürünü. Böyleyken, ben fotoğrafın tek bir alanına yönelirsem, kendimi büyük güzellikten mahrum etmiş gibi hissederim. Bu bakışımın nedenlerinden birisi belki de şu an AFSAD da bulunduğum konumun bana açmış olduğu ufuk ve benim kendi yaşam algımla ilgili. Bu yüzyılda bu konulara biraz daha geniş, belki saçaklı bakmamız gerekiyor. Günümüzde bilimde bile her geçen gün doğru olduğunu sandıklarımızın eksik ya da yanlış olduğu ortaya çıkarken, fotoğrafa dair kesin yargılarda, tanımlamalarda bulunmamız kanımca çok yanlış olur. Takip ettiğimiz fotoğrafçıların üretimlerini genellikle belli bir tarzı kullanarak yaptıklarını görüyoruz. Fotoğrafta belli bir yere gelmiş insanların çoğunun bir tarzı var. Bu da beraberinde başarıyı getiriyor ama ben fotoğrafa hiçbir zaman başarı merkezli bakmadım, bakamıyorum. Fotoğraf benim için bir konuşma aracı olduğundan, anlatılmak istenen her neyse ona uygun anlatım yöntemi seçilmeli diye düşünüyorum. Örneğin boşluk, güven ya da yabancılaşma gibi bir kavramı anlatırken eğer belge amaçlı bir çalışma değilse- kavrama uygun fotoğraflar aramaktansa, konuya uygun bir fotoğraf disiplini kullanmak gerekir. Bu yüzden tek bir alana bağlanıp kalamıyorum. Bu anlamda başarı denen şey benim için hiç olmayacak ama başarı kavramını önemsemediğimi de çok rahatlıkla söyleyebilirim. Ben bu dille konuşmayı seviyorum, nasıl insan anadilini severse, benim için de fotoğraf böyle bir şey. Belgesel bir çalışma olan Ulus projenizden bahseder misiniz? Ulus, Ankara için çok özel bir semt. Aslında Ankara nın oluşumundaki merkez... Projenin zihnimde oluşumu, AFSAD da asistanlık yaptığım dönemlerde, şehir dışı gezilere gidemeyen kursiyerleri Ulus a götürmemizle başladı. Bu geziler sırasında Ulus un o izbe, biraz dağınık, biraz terk edilmiş, kaderine bırakılmış hâli dikkatimi çekti. Düşünün ki 1. Meclis in kapısında dilenci var, Cumhuriyet Anıtı nın önünde bir kadın kucağında çocuğuyla kendini pazarlıyor ama Ulus u düşündüğümüzde, devrimlerin hayata geçirildiği, direnişin ve isyanın merkezi bir anlamda. Sonra düşündüm, dünyanın başka kentlerinde, tarihsel açıdan bu kadar önemli olan yerler Ulus gibi mi, diye. Hayır, hiçbiri böyle değil; hepsi tertemiz ve koruma altında. Ben bu durumun nedenini sorgularken, kafamda bazı düşünceler oluşmaya başladı ve araştırmaya, düşünmeye, okumaya başladım. Şunu çok önemsiyorum: Doğru soruyu sormak; ama burada mesele doğru cevabı bulmak değil. Ben kendi sorumun ve kendi yanıtımın peşindeydim. Boş boş gezdim; arkadaşlarım bana ne yapıyorsun diye sorarlardı, fotoğraf da çekmiyordum. Biriktiriyorum derdim, anlamaya çalışıyorum Biliyorum ki anlamadığın bir şeyi anlatamazsın. Bu süreçte Ulus un bir sokağında örneğin Ordulular oturuyordu, bir diğerinde Kastamonulular; bu insanlar dağlık köylerden göçle gelmişlerdi. Sonra şunun farkına vardım: Ulu- 10 Ankara Fotoğraf Sanatçıları Derneği Kasım-Aralık 2010

s ta çok eskiden beri yaşayan insan yok, bu bir göç kültürü. Bu kültür sahiplenmemeyi de getiriyor. Tek amaç var, yaşamak. Böyle olduğunda diğer ihtiyaçlar ikinci plandadır. İnsan en son kültürü, sanatı düşünür. Tüm bunları gördükten sonra benim zihnimde şu kavram oluştu: Yeniden Ulus. Sonrasında bu ad çok kullanılır oldu. Konuyu biraz daha derinleştirdiğimde Yeniden Ulus bana yetmedi. Projenin ana adı aynı kalmakla birlikte Devrim-karşı devrim diyalektiğinde Yeniden Ulus adını kullanmaya başladım. Sonrasında fotoğraflama süreci benim için daha kolaydı; çünkü nereden baktığımı öğrenmem gerekiyordu. 2005 yılında sunulan bir gösteriydi ve içime sinen bir çalışma oldu. İkinci basamağına henüz başlamadım; umarım yakın zamanda ona da başlayacağım. Fotoğrafla olan kişisel yakınlığınız dışında eğitmenlik yönünüzden söz edersek, bir eğitmen olarak fotoğraf(çılık) ne kadar öğretilebilir bir alandır sizce? Fotoğrafçılığın teknik kısmının öğretilmesinin hiç de zor olmadığını düşünüyorum; ben 6-8 yaş grubuyla da, 70-80 yaşlarında emeklilerle de derse girmiş biri olarak bunu söyleyebilirim. Elbette ki fizyolojik yaşın ya da beden yapısının ya da kişinin ruh hâlinin bir takım engel ya da avantajları olabiliyor ama sonuçta biz bir tekniği anlatıyoruz. Önemli olan o tekniği anlatmanın yanında, fotoğrafın dilini anlatmak, etik değerlerden söz etmek. Teknik kısmı çok basit; örtücü, diyafram, bunların fotoğraf üzerindeki etkileri, kompozisyon, kompozisyonun göreceliliği vs Bunları öğrettikten sonra geri kalan kısmın bireyin kendisiyle ilgili bir süreç olduğunu düşünüyorum; çünkü birey zaten kendi entelektüel birikimini, yaşam algısını, yaşarken oluşturuyor ve bir teknikle onları ifade etmenin yolunu buluyor. Fotoğraf eğitiminin kolay olduğunu düşünmekle birlikte, özen gösterilmezse çok tehlikeli olabileceğini de düşünüyorum. Fotoğraf çok popüler bir dil olduğu için sadece teknik eğitimin yeterli olmadığını, örneğin etik konusunun mutlaka işlenmesi gerektiğini düşünüyorum. Bilmem kaç bin lira vererek alınmış bir makineye sahip olmanın sizi diğer insanlardan üstün kılmadığını, onları çalışmanızın parçası olarak kullanma hakkınız olmadığını anlatmak gerekiyor. Sonuçta fotoğrafın teknik kısmını öğrenmek çok kolay; belki bu yönünden dolayı insanlar akın akın fotoğrafa yöneliyor. Teknik anlamda özel bir yetenek gerektirmiyor oluşu da etkili olabilir mi? Elbette bir yetenek vardır da bu yetenek, iyi fotoğrafçıyı diğerlerinden ayıran özelliktir. Şimdi şöyle bir tehlike var, -Sevgili Özcan Yurdalan ın geçen Kontrast ta değindiği gibiilk eğitimini alanlar hemen sokağa çıkıyorlar, varoşlarda fotoğraf çekip, paylaşım sitelerine bunları yüklüyorlar; sonra gelsin övgüler, eleştiriler Fotoğrafı çekilen kişi belki buna izin vermiştir ya da beden diliyle buna karşı gelmemiştir ama herhalde internette bunun paylaşılacağından ya da altına alakasız bir metnin yazılacağından haberli değildir. Bu tip paylaşımlarda bireyin çok dikkatli olması gerekiyor. Eskiden böyle değildi. Eskiden, eğer sizin fotoğraflarınız bir gösteri için kullanılacaksa, gösteri yapılan yerde, sergi açıyorsanız sergi açtığınız yerde görünürdü. Günümüzde fotoğrafın asıl tehlikesi de burada başlıyor. İşin duyarlılıkla ilgili kısmını yalnızca söylemde bırakmıyor, çeşitli sosyal sorumluluk projeleriyle hayata geçiriyorsunuz. Öncelikle Az Gören Çocuklarla Fotoğraf Eğitimi projenizden bahsedelim. Bu projenin adeta bir meydan okuma olduğunu söylemek yanlış olmaz sanırım. Çalışmanın ortaya çıkışı ve hayata geçişi nasıl oldu bahseder misiniz? Eğitimler sırasında fotoğrafın geniş kapsamlı bir yönü olduğunu fark ediyorduk. Başka neler yapabiliriz derken, bir öğrencim Özürlüler İdaresi nde çalışan bir arkadaşı olduğunu ve onlarla çalışma konusunda ne düşündüğümü sordu. Sanırım 2005 yılıydı ve Başbakanlık Özürlüler İdaresi, o yıl ilk proje yarışmasını açtı ve biz de bu yarışmaya Bedensel Engelli Çocuklarla Fotoğraf Eğitimi projesiyle katıldık. Projeyi hayata geçireceğimiz zaman, bize bütçenin olmadığı söylendi ve bu proje hayata geçemedi; ama bu sürecin şöyle bir etkisi oldu, insanlar benim böyle çalışmalara yakın olduğumu öğrenmiş oldular ve bir özel merkezden, az gören çocuklarla fotoğraf eğitimi yapıp yapamayacağımızı sordular. Hemen o anda evet bu denenmeli, diye düşündüm. Yalnız şunu hemen belirtmeliyim, bu çalışmalarda sanat yapıyoruz gibi iddialarla yola çıkılmadı asla. Zaten bırakın bu süreci, sürekli yaptığımız eğitimlerde de sanat yapıldığı iddialarına itirazım var. Bu konuda Sontag a katılıyorum: Fotoğraf sanat değildir; fotoğrafla sanat yapılabilir. Ben bu işlerde sanat yapmak iddiasıyla ortaya çıkmıyorum. Dediğin o meydan okuma duygusuyla araştırmaya başladım: Az gören çocuklar aslında nasıl görürler? sorusuyla başladım. Otofokus makinelerle çocukların görme sıkıntısının ortadan kaldırılabileceğini tespit ettim ve daha sonra, makine sıkıntısının nasıl çözülebileceğine kafa yordum; çünkü çocukların parası yoktu. Yaş grubu 9-12 idi ve her birinin engel seviyesi farklıydı. Tüm bunları düşününce, aslında asıl sorun fotoğraf değildi elbette. Onlara fotoğraf üzerinden diğerini tanıma, dış dünyayla iletişim kurma yetisi kazandırma yolunu açmaktı amaç. Fotoğrafın eşitleyen yapısını çok önemsiyorum. Bir fotoğrafın engelli bir birey tarafından mı üretildiği, engeli olmayan bir birey tarafından mı üretildiğinin bir önemi yok. Bu ve diğer eğitimleri, öğretirken öğrenme yolculuğu olarak özetleyebilirim. Bir başkasının bu projeler hakkında ne düşündüğünü hiç umursamıyorum. Ne kadar iyi fotoğraf çıkıp çıkmadığı da benim için hiç önemli değil; bizim hedefimiz bambaşka, tek bir çocuğun gözündeki gülümseme, onun hayat yolculuğunda gözlediğim ufak bir gelişim önemli. Dünya Bankası Yaratıcı Fikirler Yarışması nı kazanan İşitme Engelli Gençlerle Fotoğraf Eğitimi projenizden bahsedelim. 11

Söyleşi Altı aylık bir süreci kapsayan bu projede fikrin ortaya çıkışı, projelendirme aşaması Bunlardan söz eder misiniz? Bu projenin önemli amaçlarından biri, çocuklara istihdam sağlamaktı. Foto muhabiri olarak ya da stüdyolarda çalışarak hayatlarını kazanabileceklerini düşünüyorduk; ama gelen öğrencilerin geneli lise öğrencisi oldukları için yaş problemleri vardı. Proje sonunda, yaşı çalışma uygun olanlardan biri Akşam Gazetesi nde staj yaptı, ikisi grafik tasarım alanında çalışma imkânı buldu. Bu süreçte şunu gördük: İstihdam alanında belki de en dezavantajlı grup işitme engelliler. Yaratıcılık ihtiyaçtan doğar, derler ya biz de onların düğün fotoğrafı çekiminde yer alabileceklerini düşündük; bu yıl onları bu alana yönlendirmeye çalışacağız. Çalışmayı hayata geçirirken sizi en çok zorlayan kısım ne oldu ya da zorlanacağınızı düşündüğünüz hâlde rahat geçmesine şaşırdığınız bir durum oldu mu? Teknik terimleri öğretmekte zorlanacağımızı düşünüyordum. Biz bütün eğitmenler ve asistanlar işaret alfabesini öğrendik. Bu şekilde biz de kendimizi eğittik. Birçok derste, on dakikalık bir sürede her öğrenci kendi asistanına işaret dilinde bir kelime öğretiyordu. Böylece dengeli bir yapı kurmaya çalıştık. Projelerinizde özgün eğitim teknikleri geliştiriyorsunuz; her öğrenciye bir asistan atanması gibi. Bu tip uygulamalarla makine alma zorunluluğu gibi maddi sorunlar da ortadan kalıyor ve dışarıdan bakınca, gerçekten engellerin aşılabildiği hissini veriyor. Manevi anlamda siz de beklediğiniz tatmini yaşıyor musunuz? Bu projenin finansman desteği vardı Hollanda Büyükelçiliği nden, ama koşulları şuydu: Demirbaş malzeme alamazsınız. Dolayısıyla bu bütçeyi makineye ayıramadık. Zaten buna da yetmiyordu bütçe. Bir fotoğrafçının en kıymetli varlığı makinesidir. Düşünün öyle insanlar var ki hiç tanımadığı bir çocukla bir araya geliyor ve dört ay boyunca kendi makinesini ona kullandırıyor. Üstelik makinenin başına bir şey gelirse maddi bir karşılık alamayacağını biliyor. Altı aylık projenin dört ayı fiili eğitim süreciydi. Sanırım Türkiye de bu konuda en deneyimli gruplardan biriyiz, hem eğitmen hem de asistanlar olarak. İşitme engelli gençlerde soyut kavramların gelişmediğinin farkına vardık; çünkü soyutu anlamlandırmak ve anlatmak onlar için zor. Eğitimlerde filmleri sessiz olarak izledik. Sessiz sinema oynadık ama işaret dilini yasaklayarak. Hem grup ruhu kurmaya hem de ödev verip bireysel çalışmaya yönlendirmeye çalıştık. Bizim için hiçbir proje salt fotoğraf eğitimi olmuyor. Nasıl fotoğraf bütün hayatı ilgilendiriyorsa, bu eğitimler de hayatın tüm yönlerini kapsayacak şekilde oluyor. Tüm bu çalışmalarınızın yanında Federasyon da da aktif olarak görev alıyorsunuz. Hep bir Federasyon un varlığından söz edilir ama genel olarak işlevleri bilinmez. Federasyon un görevleri nelerdir ve sizin federasyondaki göreviniz nedir bahseder misiniz? TFSF, Türkiye deki üye derneklerin oluşumuyla uzun yıllar ve emekler sonrasında ortaya çıkmış bir oluşum. Görevi, Türk fotoğrafını dünyaya tanıtmak, Türkiye de fotoğraf örgütlülüğünü sağlamak, fotoğrafın etik değerlerinin oluşumuna katkı sunmak, fotoğrafçı ve derneklere işbirliği imkânları sağlamak; kısacası ulusal ve uluslararası anlamda Türk fotoğrafını örgütleyip, onun sorunlarını ortadan kaldırarak, onu daha ileriye taşımak. Bunu özellikle sormak istedim çünkü sadece yarışmalar için varmış gibi bir izlenim var birçok insanda Çok eleştirilen bir yapı Benim görevim genel sekreterlik. Ben federasyona girmeden önce şunu biliyordum: En büyük eleştiri, yarışmalar federasyonu ithamıydı. Öncelikle şunu söylemeliyim, federasyonun maddi gelir kaynağı yok. Tek gelir kaynağı üye derneklerin aidatları ve yarışmalardan aldığı patronaj ücreti. Türkiye de federasyon olsa da yarışmalar yapılacak, olmasa da Yarışma konusunda federasyonun yaptığı şu: Birtakım standart ve kriterler getirerek bunlara uyum sağlamak ve seviyeyi yükseltmek. Son yıllarda federasyon çatısı altında önemli çalışmalar var. Milli Eğitim Bakanlığı ile yapılacak bir koordinasyonla ilköğretimlerde ve liselerde fotoğraf kollarının kulüplerinin üye dernekler tarafından 12 Ankara Fotoğraf Sanatçıları Derneği Kasım-Aralık 2010

Araç ve amaç yer değiştirdiğinde, her şey tersine döner, insan esir olmaya başlar. Oysa okyanus olan insandır; edebiyat, şiir, fotoğraf, sinema okyanusu besleyen nehirler, denizler gibidir. Onlardan birinin yokluğu okyanusu ortadan kaldırmaz ama eksiltir. desteklenmesi, öğretmenlere fotoğraf eğitimi verilerek çocuklara verilecek eğitimin yükseltilmesi, uluslararası sergi değişimleri yapılması gibi... İnsanlar aslında federasyonun ne yaptığını çok bilmediklerinden şikayet ediyorlar ama derneklerin bile büyük kısmı böyle bir çatının sorularına, taleplerine cevap vermiyor. Çok basit şeylerden bahsediyorum; örneğin, şunu yazıyoruz: Ulusal anlamda sergilenmek ya da Türkiye yi temsil etmek üzere başvuruda kullanılmak üzere derneğinizi temsil edeceğini düşündüğünüz sergi ya da gösterilerinizi gönderiniz. Derneklerden cevap dahi gelmiyor. Türkiye de kaç dernek federasyona bağlı? Şu anda 24 dernek bulunuyor federasyona bağlı olarak. Tüm derneklerin üye olması gibi bir beklenti de yok zaten. Ayakta duran, bağımsız iş üretebilen, gerçekten dernek niteliğini kazanmış ve federasyona katkı sunabilecek yapıda derneklerin bu çatı altına alınması önemli. Yoksa, tabela dernek lerin bizim gözümüzde bir önemi yok. Mesela telif hakları, fotoğrafın tescili üzerine çalışmalarımız devam ediyor. Kültür Bakanlığı na maddeler dolusu önerilerde bulunduk ama bunların çok azı kabul edildi; onlar da değiştirilerek kabul edildi. Önümüzdeki dönemde federasyon daha merkezi, Ankara ya da İstanbul gibi bir merkeze gelecek; böyle olduğunda, hem operasyonel gücü hem de diğer faaliyetleri daha güçlü olacaktır diye düşünüyorum. Kişisel olarak yarışmalara bakışınız nasıl? Kişisel olarak yarışmalara katılmıyorum. Bireyin bir fotoğraf üzerinden başarı kazanmasını, değerlendirilmesini çok doğru bulmuyorum. Bir de her ne kadar yarışmalarda fotoğrafın izin haklarından fotoğrafçı sorumludur gibi bir madde olsa da, özellikle çocukların, yaşlıların, yoksulların fotoğraf karesinde olduğu çalışmalarda ben inanmıyorum ki o fotoğrafı çekilen kişilerin o fotoğrafın yarışmada birinci olduğundan, fotoğrafçının da oradan para kazandığından haberi olsun. Bizim önerimiz fotoğrafın değil, fotoğrafçının değer bulduğu yarışmaların ön plana çıkması; portfolyo merkezli, içinde bir düşün- 13

Söyleşi Fotoğrafın eşitleyen yapısını çok önemsiyorum. Bir fotoğrafın engelli bir birey tarafından mı üretildiği, engeli olmayan bir birey tarafından mı üretildiğinin bir önemi yok. sel yapı barındıran. Bir çalışmamız var ama hayata geçme ihtimali olur mu bilemiyorum. TFSF kupası adı altında, artık jürilerde sadece üç beş fotoğrafçıdan oluşan bir jüri değil, onun yerine fotoğrafla ilgilenen bir felsefeci, bir sanat tarihçinin de içinde olacağı bir jüri düşünüyoruz; çünkü fotoğraf tek katmanlı bir yapı değil ve o yüzden hak ettiği yeri vermek için de biraz farklı bakmak gerektiğine inanıyorum. Eğitmenlik yapmanın kişisel üretim sürecini baskıladığı söylenir. Sizin için de bu durum geçerli mi? Kesinlikle geçerli. Genel olarak iyi bir eğitmen, iyi bir sanatçı ya da uygulayıcı değildir kabulü vardır ve benim için de geçerli. Çünkü ben bir şeyi yaparken tüm algım ve yüreğimle o işe odaklanıyorum. Eğitmenlik, paylaşımcı bir yapıyı gerektirir, özveri gerektirir. Ben hiçbir çekim alanında fotoğraf çektiğimi hatırlamıyorum. Hafta sonları öğrencileri çekime götürüyorum, hafta içi de eğitimlere girdiğimden zamanım olmuyor; ama şimdilerde biraz heyecanlıyım, aklımda bir iki proje var, umarım onlara çalışabilir olacağım. Önümüzdeki süreçte eğitim sürecini biraz azaltmayı düşünüyorum; çünkü hem kendimi geliştirip yeni yöntemler ortaya koymak, hem de bireysel üretime de biraz fırsat tanımak istiyorum. Bireyin kendi yolculuğu bambaşka bir şey ve insan buna ihtiyaç duyuyor. Eğitmenlik, yönetsel görevler vs. insanın üretkenliğini baskılıyor. Fotoğraf, kişisel bir anlatım özünde İnsanlar fotoğraflarını paylaşırken çekinceler yaşayabiliyor; derslerinizde fotoğrafları değerlendirirken nelere dikkat ediyorsunuz? Her şeyden önce bir fotoğrafta iyi olan bir şey mutlaka vardır diye düşünüyorum. Ben işe buradan başlıyorum. Biz Türkiye de eleştiriyi biraz farklı algılıyoruz; iyi, güzel, çirkin, kötü, doğru, yanlış gibi yargılamak olarak algılıyoruz. Hâlbuki bizim yapmamız gereken şey Terry Barret ın söylediği gibi- fotoğrafı betimlemek ve yorumlamak. Işık ölçümü, netlik, objektif seçimi ya da bakış açısı gibi yerlerden bakmaya çalışıyorum. Daha sonra fotoğrafı çeken kişiyle karşılıklı olarak konuşuyoruz; istediği etkiyi elde edebilmiş mi, örneğin neden o açıyı ya da objektifi seçmiş gibi. Böylesi daha çözümleyici oluyor bence; hem biçim hem içerik açısından bakıyorum. Öyle fotoğraflar var ki içerik önceliklidir, ona göre bir başlangıç yapıyorsunuz, ama öyle fotoğraflar da var ki biçim merkezli, onlarda biçimden başlayıp içeriğe doğru geçiş yapıyorsunuz. Bütün bunları da grupla karşılıklı konuşarak yapmaya çalışıyorum. Gruptan beni zenginleştiren çok ilginç yaklaşımlar da gelebiliyor ve bazen itirazlar da geliyor, kendi yanılgılarımı görebiliyorum. Bu konu doğruları olan bir konu değil; o yüzden fotoğraf yorumlamak, çok dikkatli yapılması gereken bir şey. Şuna da dikkat etmek lazım: Bazı kişiler iyi bir fotoğrafçı olmayabilirler, belki fotoğraf çekmeye devam etmeyebilirler ama fotoğraf izleyicisi olacaklardır ki eğitim veren kurumların bunu da göz önüne alması gerekiyor. Bresson un Fotoğraf bir yaşam biçimidir ve Fotoğraf hiçbir şeydir; beni ilgilendiren hayat cümlelerini derslerde sık sık kullanıyorsunuz. Siz kendi gri alanınızı nasıl yarattınız? Fotoğrafı seven birçok dostumdan Fotoğraf benim için yaşamın amacı sözünü duyardım. Benim için değildi ve bu konuda eksiğim galiba diye düşünürdüm. Benim için hiçbir zaman tek bir olgu yaşam amacı olamaz. Üstelik bunu söyleyenlerin birçoğu fotoğraftan koptu ve uzaklaştı. Benim gözümde fotoğraf bir araç. Araç ve amaç yer değiştirdiğinde, her şey tersine döner, insan esir olmaya başlar. Oysa okyanus olan insandır; edebiyat, şiir, fotoğraf, sinema okyanusu besleyen nehirler, denizler gibidir. Onlardan birinin yokluğu okyanusu ortadan kaldırmaz ama eksiltir. Benim için de hayatta umutla umutsuzluk arasında gidip gelen çok fazla gri var. Fotoğraf olmazsa yoksullaşırım, eksilirim ama yok olmam. Son olarak, hayata geçirilmeyi bekleyen ne gibi projeleriniz var? Engelli projelerimiz devam edecek, onları çok önemsiyorum ama o çalışmaları yeni yetiştirdiğim eğitmen arkadaşlarıma devrediyorum; bu projeler benim varlığımla anlam kazanmamalı. Ben bu projelerin hepsini Fazlı Öztürk olarak yapabilirdim ama ben gittiğimde biten projeler olurdu. Oysa AFSAD projesi olduğunda, ben gidersem, başka bir eğitmen gelir ve projeyi devam ettirir düşüncesiyle hareket ettim. Bu yıl sokak hayvanlarıyla ilgili geniş kapsamlı bir çalışma düşünüyorum. Bir de eğer izinlerini alabilirsek bir köyün belgesel çalışmasını yapacağız. 14 Ankara Fotoğraf Sanatçıları Derneği Kasım-Aralık 2010

İNCE ELEK A ltan Bal Fotoğraf Çekmeye Yeni Başlayanlar İçin Rehber: Fotoğraflarınızın Kelimenin Tam Anlamıyla Sıradan Olması için Yapmanız Gerekenler Fotoğraf çekmeye merak saran arkadaşlarımıza ve fotoğraflarının nasıl daha güzel olacağını anlatan fotoğrafçı ağabeylerimize her köşe başında rastlamak mümkün. Kelli felli insanların, hoca sı olmakla ateşlenen birilerine fotoğraf dersi vermenin dayanılmaz çekiciliği bu ağabeylerin artmasına sebep oluyor. Ben de güzel fotoğraf çekmeniz için yapmanız gerekenleri anlatmayı bu hocalara bırakarak, hobi düzeyinde fotoğraf çekmeye yeni başlayan arkadaşlarımıza, fotoğraflarının etkili ve akılda kalıcı olmaması için kısacası tam anlamıyla bir hayal kırıklığı yaratması için yapmanız gerekenlerden bahsetmek istiyorum. İlk yapmanız gereken daha fotoğraf öğrenmeye başlamadan önce, bütün markaların bütün modellerini en ince ayrıntısına kadar ezberlemenizdir. O internet sitesi senin, bu fotoğrafçı dükkanı benim gezip fotoğraf makineleri karşılaştırın; fotoğraf çekerken kesinlikle kullanmayacağınız en ince ayrıntılarına kadar tüm makinelerin birbirinden farkını bilin. Fotoğraflarınızın sıradan olması için bu yetmez. Fotoğraf çekmeye daha başlamadan Canoncu-Nikoncu tartışmasına siz de girin. Etrafınızda fotoğraf çeken birileri varsa arayıp Canon mu, Nikon mu? diye sorun. Eğer makineniz Canon sa Nikon kullanlarla uzun uzun geyik sohbeti yapın. Tersi de geçerli. Şimdiye kadar makinelerle olan mücadeleniz bitmediyse, hemen fotoğraf paylaşım sitelerine girin ve orada beğendiğiniz fotoğrafların sahiplerine mail atın ve kullandıkları makineleri, objektileri sorun. Hızınızı alamazsanız, okuyup beğendiğiniz bir romanın yazarına mail atıp romanını daktiloda mı yazdığını yoksa Word programını mı kullandığını hemen öğrenin. Aynı daktiloyu alırsanız aynı romanı yazabileceğinizi etrafınızdakilere anlatın. Bir sınıfta 40-50 kişinin olduğu bir fotoğraf kursuna başlayın. Fotoğraf kursunda size ders veren eğitmenlerin fotografik yetkinliklerini, yaptıkları çalışmaları daha önceden hiç araştırmayın. Haftada birkaç gün bir derslikte iki saat birilerini dinleyerek etkili fotoğraflar çekebileceğinize inanın. Derslerin dışında hiçbir çaba göstermeyin. Mesela size verilen ders notlarına hiç göz atmayın ya da evde fotoğraf makinenize elinizi bile sürmeyin. Fotoğraf makinesi fotoğraf kursuna götürülen bir nesne olarak kalsın hayatınızda. Fotoğraf albümlerine hiç bulaşmayın. Fotoğraf tarihinin tanınan fotoğrafçılarının kitaplarıyla zaman kaybetmeyin. Onun yerine bloglar var. Onun yerine fotoğraf paylaşım siteleri var. Zaten Google da ilk sırada çıkmayan fotoğrafçıdan size ne Fotoğraf kursunda da size ders veren eğitmeninizi Canon mu, Nikon mu sorularıyla boğun. Boğun ki size fotoğraflarınızı olumlu yönde etkileyecek bir şeyler öğretmesini engelleyin. Yine takip ettiğiniz temel fotoğrafçılık derslerinde size anlatılanları, eğitmenin heyecanını yok edecek bir ukalalıkla, bunları Photoshop ta yaparız zaten deyin. Photoshop un tek başına yeterli olacağına inanın. Fotoğrafla ilgilenmeye başladınız diye sanat dallarıyla ilgi alakayı kesin. Resim sergisi gezmeyin, film izlemeyin. Tiyatro mu? O zaten çok yapay gelsin size. Sinema varken tiyatro ne ki? Kendi şehrinizde olan hiçbir sanatsal etkinliği takip etmeyin. Onun yerine Photoshop çalışın. O daha önemli. Hatta hiçbir şey okumayın. Sanat konulu kitapları entel, dantel işi bulun. Okumaya zaten zamanınız yoktur. Fotoğrafları çekip internete yüklemek çok zamanınızı alıyordur eminim. Teknik bilgilerin yeterli olduğuna inanın. İçerik ve biçim hakkında hiç kafa yormayın. Birkaç ay o kalabalık sınıfta derse gidip bir de dış çekim yaptığınızda gerekli olan her şeyi öğrendiğinize emin olun. 4-5 ay sonra artık siz de ders verebilirsiniz. O kadar sabrınız yoksa belgesel, düğün, şiirsel doğum fotoğrafçılığına hemen başlayabilirsiniz. Facebook taki isminizin yanına photography eklemeniz yeterli bunun için. Kurmaca, belgesel, şiirsel fotoğraf gibi hayal gücümüzü zorlayacak tanımlamalar yaratıp en iyi fotoğraflarını da siz çekin. Fotoğrafçının yalnız çalışması gerektiğini unutun. Hemen kendinize bir grup edinin. Bu grubunuz en az 15-20 kişiden oluşsun. Her iki haftada bir haftasonu yaşadığınız şehirdeki bir semti fotoğraf makinelerinizle basın. Orada yaşayanların av hayvanı, kendinizin de avcı olduğuna inanın. Hatta bunu sürekli tekrarlayın: Ben bir avcıyım! Çekim gezilerinden eve döner dönmez, çektiğiniz fotoğraflarınız içinden bir seçme yapmadan her çektiğinizi hızlıca sitelere yükleyip sağa sola mail atın ve arkadaşlarınızdan gelen ellerine sağlık ve ışığın bol olsun cümlelerine hiç üşenmeden cevap yazın. Şimdiye kadar yapmadıysanız hemen hatırlatayım: Bir yerlerde adınıza photography ekleyin grup kurun. Ve geldik en önemli noktaya. Her yarışmaya hiç sektirmeden katılın. Jürileri araştırıp, hoşlandıkları türden fotoğraflar gönderin. Eğer kazanamazsanız hemen şike olduğundan bahsedin. Fotoğraf sergilerine gidip bunu ben de çekerim deyin. İçinizden demeniz yetmez, arkadaşlarınıza da söyleyin. Hatta Photoshop bunlar, deyin. Bir grup edinip, sürü hâlinde fotoğraf çekmeyi adet edinin. Tekrarlıyorum çünkü fotoğraflarınızın tam bir hayal kırıklığı olması için bu çok önemli. Fotoğraflarınız umduğunuz gibi değilse, her bulduğunuz atölyeye gidin. Ama eğitmeni hakkında daha önceden bilgi edinmeye çalışmayın. Belgesel Fotoğraf Atölyesi düzenleyen birinin belgesel bir fotoğraf çalışması olup olmadığını hiç araştırmayın. Önemli olan ağzının iyi laf yapması; size ne fotoğraflarından. Siz de atölye boyunca hiç fotoğraf çekmeyin. Fotoğrafın kuramsal yanıyla ilgili bir satır bile okumayın. Size makine karşılaştırmaları yapan parlak kağıda basılmış dergiler yeter de artar bile. Yeni çıkan makineleri takip etmeniz çok önemli. Bunu unutmayın. Sanki fotoğraf makinesi fabrikası kuracakmış gibi yeni çıkan her modeli takip edin. Sizin ortalama fotoğraflarınızı çok iyi bulacak bir grup edinin. Onlara ders vermeye başlayın onlarda size Hocam desin. Her çektiğiniz fotoğrafı çok beğensinler. Ve en önemli aşamaya geldik. Siz de bir yerlerde fotoğraf dersi vermeye başlayın. Sonra da sanat karın doyurmuyor deyip, normal ücretlerinin dörtte bir fiyatına fotoğraf çekim işleri bulmaya çalışın. Tüm bunları yaptıktan sonra fotoğraflarınız hâlâ sıradan değil de etkili ve akılda kalıcı ise lütfen beni bulun ve nasıl yaptığınızı bana da anlatın 15

Hazırlayan: ÖZLEM ESER DİSİPLİNLERARASI BİR DİSİPLİN OLARAK FOTOĞRAF 16 Ankara Fotoğraf Sanatçıları Derneği Kasım-Aralık 2010

Disciplinarum Libri X Romalı bilgin ve yazar Marcus Terentius Varro M.Ö. 1. yüzyılda Disciplinarum libri IX adlı eserini yazarken, bu eserin 21. yüzyılda bir fotoğraf dergisinin dosya konusunda gündeme geleceğini düşünmemişti muhtemelen. Eser bugün kaybolmuş olduğu için Varro nun disiplinlerarası bir disiplin olarak fotoğrafı tanımlayıp tanımlamadığını bilemiyoruz. Fakat bilgiyi yani bütünü parçalara ve kategorilere ayırarak disiplinlerin oluşumunun temellerini atmış ve böylece parçalarda (disiplinlerde) gözkamaştırıcı bir uzmanlaşma sürecini başlatmıştır. Dosya konumuzda oluşturmaya çalıştığımız Disciplinarum libri X un amacı ise, Varro nun bilgiyi parçalara ayırmasıyla başlayan sürecin ardından, diğer disiplinler içerisinde fotoğrafın bir disiplin olarak kendini tanımlamasını ve gelişim süreci içerisinde disiplinlerarası bir disiplin olarak fotoğrafı incelemektir. 17

Fotoğraf resmettiği şeyin İfade ettiği anlamlar dışında resmettiği şeyle İlgİlİ bilgilerin bir parçasıdır. Levend Kılıç Kant ve Bacon olmak üzere tüm Aydınlanma felsefesi savunucularını ve de yaşamın bir bütün olarak algılanmamasından kaynaklanan problemlerin söz konusu olmaya başladığı anda da Aydınlanmacı Pozitivizme karşı ilk başkaldırıyı yaparak insan ve varoluş kavramlarına öncelik kazandıran gelişmenin başlamasında Nietzche yi saygıyla anıyoruz. M.Ö. 1. yüzyılda başlayan bilgideki uzmanlaşma ve alanların sınırlarını belirleme, yani kutuplaşma süreci, modernizm ile birlikte en yetkin hâline ulaşmıştır. Disiplinler yeni bilgileri keşfetmenin ve yeni anlayışları üretmenin temel mekanizması olarak görevlerini başarıyla yerine getirmişlerdir. Fakat, disipliner çalışmaların aşırı uzmanlaşma, genişlik karşısında derinlik tercihi, bilgiyi parçalayarak bölümlere ayırması ve bilgiyi bütünleştirememesi gibi güçlü ve zayıf yönleri bulunan alanlar olması nedeniyle, karmaşık sorunların bazı yönlerinin ele alınıp çözüme kavuşturulmasında zaman zaman büyük çaplı kesin çözüme ulaşmakta yetersiz kaldığı durumlar yaşanmıştır. Bu durum, disiplinlerarası çalışmaların temelini oluşturan, birçok bilgi türünü biraraya getirip sentezlenmeye götüren ve bütünleşik bir yaklaşımı gerektirmiştir. Biyokimya, mikrobiyoloji, kimya mühendisliği, iktisat, sosyoloji ve de- fotoğraf, ortak ilgi alanlarına sahip disiplinlerin sınırlarının kesiştiği düzlemlerde, disiplinlerarası bir evrim geçirerek doğmuş disiplinlerdir. Necdet Teymur un deyimiyle disiplinlerasılık bir meyve salatası, yani zaten var olan değişik meyvelerden alınmış parçaların bir araya getirildiği ve üzerine birazcık krema konularak oluşturulmuş yapay bir nesne değildir. Disiplinlerarasılık, yeni meyve ler düşünmeyi gerektiren bir düşünce tarzıdır. (Teymur 1998: 274). Inventas Vitam Iuvat Excoluisse Per Artes, Virgil (Buluşlar, sanat yoluyla güzelleştirilen hayatı genişletir.) Virgil e teşekkürler. Adeta fotoğrafı tarif etmiş. Fotoğraf, bir grup çok yetenekli olmayan sanat meraklısının daha az yetenek ve daha az zaman gerektiren bir sanatsal üretim biçimi bulma çabasının bir ürünü olarak gelişimini sürdürmemiştir. M.Ö. 330 da Aristo nun Problemata da Karanlık Kutu dan ilk kez bahsetmesinin ardından Aristo dan İbnü l Heysem e, Mao Ti den Leonardo Da Vinci ye kadar Yunanlı, Çinli, Avrupalı ve Arap bilim adamları, sanatçılar ve filozoflar yüzyıllar boyunca görüntünün iki boyutlu yüzey üzerine düşürülmesi ve sabitlenmesi üzerine çalışmışlardır. Bu çalışmalar, Rönesans ın yenilikçi ve yaratıcı gücü ve ardından Sanayi Devrimi nin getirdiği modernleşme süreci ile oluşan yeni toplum düzeni, bilimler ve disiplinler dünyasındaki yeni düzenlemelerin etkisi birleşerek fotoğrafı insanlığın hizmetine sunmuştur. Bilim adamları ve sanatçılar, yaptıkları çalışmalar ile sadece karanlık kutuyu geliştirme Fotoğraf makinesinin mekanizması kaynaklarını fizik, kimya ve optikten, yani bilimden alır. Oluşumu itibariyle teknolojik bir üretim biçimidir. Fotoğrafik görüntü ise, resim ve baskı teknikleri gibi iki boyutlu yüzey üzerinde görüntü oluşturma tarzıdır. Fotoğraf, bilimin ve sanatın bir alt disiplini olarak değil, disiplinler arası bir yol izleyerek konumunu belirlemiş ve özerk bir disiplin, bir sanat disiplini ve disiplinlerarası bir medium olarak günümüz kültür, bilim ve sanat ortamındaki yerini almıştır. Bu noktaya ulaşılan yolda bütünün parçalara ayrılmasında Varro yu, özellikle Immanuel 18 Ankara Fotoğraf Sanatçıları Derneği Kasım-Aralık 2010 Fotoğraf: H. Irmak Soldamlı

Fotoğraf, sanatsal anlatımın biçimsel olarak yüksek bir tarzıdır ki bu onun resim, şiir ve heykel sanatları arasında yer almasını sağlar. Fotoğraf özel bir sezgisel yaratıcılık yeteneğini İşİn İçİnde kullanır. Misha Gordin girişimleriyle kısıtlı kalmamış, erken yıllardan itibaren onu bir araç olarak da kullanmışlardır. Fotoğraf makinesi varlığını bilime borçlu; aynı zamanda varlığı ile bilime hizmet eden teknolojik bir üretim biçimidir. Mehmet Bayhan ın üzerinde durduğu gibi, yılların her eylemi fotoğrafla iç içedir. İnsan, bedeninin beş duyu ile algılama olanaklarıyla sınırlıdır ve sezgiler de yeterli olmayabilir. Bilimsel ve teknik çalışmalar, gerçeklerin büyük bir duyarlılıkla saptanmasını gerektirir. Bu gereksinmeyi karşılayacak bir malzemedir fotoğraf makinesi. Atomik patlamalar veya çok hızlı hareket eden makine parçaları, saniyede 20 milyon karelik hızlarla çalışan makinelerle fotoğraflanabilir. Tıpta kılcal damarların içine kadar bakılabilir. Adli tıp ve polis fotoğrafı birçok olayın belgelenmesini sağlar ve aydınlatılmasına yardımcı olur. Uydu fotoğrafları ile arkeolojik sit alanları saptanır ve incelenir. Doğanın, bitkilerin, hayvanların gözlemlenmesinden spor ve şehirciliğe kadar her konuda özel fotografik teknikler kullanılarak sonuca varılabilir. Günümüzde ise, bilim ve teknoloji sayesinde gelişen yeni imaj teknolojileri ile fotoğraf, gerçekliği kaydetme sorumluluğunu ve sınırlarını aşmakta, fotoğrafta imaj ve gerçeklik kavramlarına yeni bir boyut getirmektedir. Fotoğrafı tanık olma ve temsil etme görevlerinden kurtaran yeni teknolojiler, yeni kavramsal ve kuramsal çerçeveler, yeni bir görme kültürü, yeni bir imaj devrimi, gerçekliğin yeni boyutlarını ve bilgi modellerini gündeme getirmektedir. Bonum Commune Communitatis (Toplumun Ortak Çıkarı) Daguerrotype ile sabitlenen görüntü, vakit kaybetmeden insanlığın hizmetine girmiştir. Nesnel gerçekliği yansıtması\ daha doğrusu nesnel gerçekliğin görgü tanığı olması, belge özelliğini vermiştir fotoğrafa. Levend Kılıç ın fotoğrafın belge özelliğine dair şu cümleleri önemlidir: Herhangi bir şeyin fotoğrafı, o şey açısından fotoğrafın çekildiği mekan, durum ve ânla ilgili bir belgedir. Belgeyi oluşturan fotoğrafı çekilen şey, içerisinde bulunduğu mekan ve çevresindeki diğer nesneler gibi birçok bilgiyi de içerir. Yani fotoğrafı çekilen şey belge niteliği kazandığında, o fotoğrafın içindeki her bir detay da kendi başına bilgi niteliği kazanır. Bu nedenle, bir şeyin fotoğrafı çekildiği zaman, o şey fotoğraf yoluyla belgelenmiş olur ve bu belge sayısız bilgiyi içerir. Fotoğraf resmettiği şeyin ifade ettiği anlamlar dışında resmettiği şeyle ilgili bilgilerin bir parçasıdır. Toplumsal bilinç uyandırma ve bilgi aracı olma gibi önemli alanlar, fotoğrafa ciddi sorumluluklar getirir ve onu toplumun incelenmesi ve toplumsal değişme gibi alanların içine sokar. Bu noktada, doğum tarihleri ve gelişimleri Fotoğraf: Murat Germen 19

Fotoğraf: Uğur Okçu aşağı yukarı aynı tarihler olan sosyoloji ve sosyal bilimlerin diğer disiplinlerini (tarih, felsefe, psikoloji, antropoloji, hukuk, ekonomi, coğrafya, arkeoloji ve elbette sanat tarihi) fotoğrafla vazgeçilmez bağları olan alanlar olarak ele almak gerekir Gerek fotoğrafçılar, gerek sosyologlar toplulukları betimlemişler; göç, yoksulluk, ırk, toplumsal huzursuzluk gibi çağdaş toplumsal sorunlarla ilgilenmişler, meslekler ve bu işlerle bağlantılı kurumlar üzerine çalışmışlardır. Fotoğrafçılar da en az sosyologlar ya da kültür yorumcuları kadar, yeni toplumsal sınıfların yükselişlerine ya da toplumda unutulan gruplara dikkat çekme konusunda hassastırlar. Merter Oral fotoğrafçıları eli fotoğraf makineli sosyologlar olarak tanımlar. Amerika daki çocuk işçi ve göçmenleri belgeleyen ve sorunlara dikkat çeken fotoğrafçı ve sosyolog Lewis Hine gibi. Günümüzde fotoğraf, sosyal bilimler içerisinde artarak önem kazanmaktadır. Gamze Toksoy bu konuda şunları söylüyor: Fotoğrafın sosyal bilimler içerisinde önem kazandığı tespitine katılıyorum. Ancak aslında bu bilgi, fotoğrafın sosyal bilimler içerisinde önem kazanmasından çok daha geniş bir tartışma düzlemine işaret eder. O da sosyal bilimlerde disiplinlerarası yaklaşımlardır. Özellikle 90 lardan sonra sadece fotoğrafik görüntüler değil, görsel alana konu olan bir çok farklı görüntü üretme biçimlerinin sosyal bilimlerin araştırma ve uygulama konuları arasında yoğun olarak yer almaya başlamasında, sosyal bilimlerin klasik bilimsel argümanlarına yöneltilen eleştirilerin belirleyici olduğunu söyleyebiliriz. Farklı kanatlardan beslenen eleştiriler, sosyal bilimlerin kurumlardaki yerleşik yapılarıyla ürettikleri bilginin günümüz dünyasını açıklamaya yetmediği, disiplinlere ayrışık bakışın sınıflandırıcı, kategorize edici, anlamaktan ve yorumdan uzak yaklaşımlar doğurduğu; oysa modern dünyanın değişen hızında yeni dinamikleri de değerlendirebilecek ve gündelik yaşamın bilgisiyle yoğrulabilecek teorik ve metodolojik yaklaşımlara ihtiyacımız olduğu düşüncelerinde birleşmektedir. Bu yüzden, sosyal bilimlerin günümüz dünyasının ihtiyaçlarına cevap verebilecek nitelikte bilgi üretimi için kendi dar sınırlarını aşması ve farklı disiplinlerle, yalnızca o disiplinlerin bilgilerini alacak şekilde değil, çoğul bakışların biraradalığını zorlayan, çoğul bilgi üretimini hedefleyen yerden kapılarını aşması gerekmektedir. İşte gündelik yaşamımızda önemli yeri olan fotografik görüntüler; gittikçe karmaşıklaşan üretim ve dolaşım biçimleriyle, düşüncelerimizi, arzularımızı, eylemliliklerimizi yönlendiren uyaranlar, araçlar olarak topluma dair önemli izler taşırlar ve modern toplumları anlama çabasında sosyal bilimlere farklı olanaklar yaratmaktadırlar. Yaşamı belgeleyen, toplumsal dinamikleri etkileyen bir unsur olması, fotoğrafın sanatla olan ilişkisini de güçlendirmektedir. İnsanın bireysel dünyasının sanat eserinin oluşumundaki önemi kadar, toplumsal yaşamın yapısı ve toplumsal koşullar da sanatı etkilemiş, dönemin sanat anlayışını oluşturmuştur. Toplum ve insanla iç içe olan fotoğraf, sahip olduğu düşünsel ve estetik yapısı nedeniyle bir belge, kanıt ve iletişim aracı olmasının yanı sıra sanatsal bir ifade aracıdır. 20 Ankara Fotoğraf Sanatçıları Derneği Kasım-Aralık 2010