ASTROLOJİ VE SİMYA Astroloji ile simya arasındaki bağlantı, M.Ö. 5. ve 4. yüzyıllarda, Sokrates, Plato ve Aristo'nun felsefelerinde ve eski Mısırlıların metalürjik becerilerinden ortaya çıkmaktadır. Simyanın anlamı ve yapısı, "Zümrüt Tablet" de özetlendiği gibi "Corpus Hermeticum"ın yazarı Hermes Trismegistus'a bir vahiy olarak sunulmuştur. Astroloji ve simya konusundaki anlayışın gerçek anlam ve amaçlarını anlamak yaşam kaynağını derinlemesine deşmek anlamına gelir. Simya gerçekliğini ampirik (deneysel) olarak anlamak pek mümkün olmadığından en iyi ihtimalle felsefi düşünce, en kötü ihtimalle batıl inanç olarak algılamak muhtemeldir. Astroloji ve simya özünde aynı şeyi farklı düzeylerde veya farklı alanlarda işleyen enerjilerdir. Basitçe söylemek gerekirse, Simya ruhun hareketi, Astroloji ruhun tezahürüdür. Simya göksel bilgeliği ele alırken astroloji alt-küresel bölgede varlığını yaşatır. Ruh tüm yaşamın özüdür ve yaratılışın tamamını birlikte tutar. Her maddeye nüfuz eder, maddi ve canlılık kazandırır. Ruh dikey RNA dizilimine benzetilebilir; Madde yatay DNA dizilimi gibidir. Ruh ile madde iç içedir ve hayatı yaratmak için bir araya gelirler. Ruhun amacı ruhu yansıtmaktır. Simyanın ve astrolojinin amacı; Ruh un maddedeki düzenle kendini yansıtabilmesi arınmış bir şekilde hizalanmasını sağlamaktır. Simya nedir? Simya kelimesi, esrarengiz ortaçağ kimyagerlerinin ilgisini çeken esrarengiz el yazmaları üzerinde bulunur. Ana metallerden altın çıkarmak ya da sonsuz yaşam vermek için "filozof taşı" yaratmak için doğanın sırlarını çözmeye çalışan bir amacı işaret eder. Bazıları, simyayı felsefi bir yaklaşım olarak görür. Onlara göre metallerin dönüştürülmesi veya sonsuz yaşam arayışı ancak aptalların meşgul olacağı bir konudur ve simyacıyı bir filozof olarak tanımlarlar. 20. yüzyılda Carl Jung liderliğindeki bir takım psikologlar ise bu düşünce biçimini reddederek simyanın imajını ve sembolizmini kullandılar. Simyayı kişisel evrimin ve analitik uygulamanın psikoterapik sürecine atfettiler.
Modern psikolojik astrologlar Jung'un simya anlayışını benimsemiş ve doğum öncesi astroloji haritalarını ruhun büyümesine yönelik sembolik bir rehber olarak kullanmışlardır. Bu yaklaşım bireyin bireyselleşme sürecini ve kendini tanıması anlamında iyi bir performans sergilemekle birlikte, simyanın yanlış anlaşılmasına veya yanlış tanıtımına sebep olmuştur. Simya, bireyin veya onun gelişiminin süreciyle ilgili değildir. Öte yandan simya, ruhun saflığına ithaf edilen kimyası da değildir. Bununla birlikte astroloji ve sembolleri, simyanın ayrılmaz bir parçasıdır. Simyanın asıl amacı, "Ben" in ötesine geçmektir; çünkü ben, bilinçliliğin ve saf ruhun ışığının sızmasını engelleyen düşünce kavramı veya benlik bilincidir. Simyager, felsefi, kimyasal ve psikolojik olarak Ben üzerinde çalıştığında, ruhu doğru bir şekilde yansıtmak için ruhun arındırılması gayretini gösteren kişidir ve bunu alt karasal dünyada astroloji kullanarak yapar. Gerçekliğin simyasal görünüşünde, benlik bilinci metaller ve gezegenler de dâhil olmak üzere her şeyde bir biçimde mutlaka bulunur. Simyanın Kökleri Simyayı anlamaya çalışırken yaşanan sorun her zaman onun ezoterik veya gizli bir bilim olmasından kaynaklanır. Geçmişte Simya, herkes için anlamı olmayan "kraliyet sanatı" olarak biliniyordu. Bir kişi, simyagerlerin sırlarını öğrenmeden önce gerekli bilgeliği kazanmak zorundaydı. Simyanın gerçek amacı ve doğruluğu simya dilinin sembolizmi içinde gizlidir. Bu sembolizm, astrolojik sembolizmle büyük bir benzerliğe sahiptir. Altın elde etmeye kadar giden fiziksel sürecin, kazara zehirlenme veya patlamalardan kaynaklanan tehlikeye maruz kalması gibi simya bilinci, hazır olmayan veya doğru hazırlanmayan kişiler için tehlikeli olarak kabul edilir. Felsefi olarak, Simya tek tanrılı dinler için bir tehdit gibi algılandığından gizlenmiştir. Eski metinlerin çoğunun gizli dilde, resimli sembollerde, paradokslarda ve bilmecelerde yazılmış olmasının sebebi bundan kaynaklanmış olmasıdır. Hermes Trismegistus'un "The Corpus Hermeticum" adlı kitabında Astroloji, simya ve felsefi bilgisinin efsanevi bilgesinin Mısır Tanrısı Thoth olduğu ve Corpus Hermiticum'un bir noktaya kadar tüm insanlık bilgisini kaydettiği söylenir. Yazıldığı üzere, Yukarıda ne varsa
aşağıda da o vardır kuralından anlaşılacağı üzere bu prensip Astrolojinin olduğu gibi Simyanın da kurulu olduğu temel prensibi ortaya koyar. Simya (Alchemy), ruhun bu dünyasal alanda yansıması ve tezahür ettirilmesi için saflık yaratmayı amaçlar. Ruhun ışığı hiçbir formla, renkle veya yönlenmeyle gölgelenemez. Ancak ruh/madde saf olmadığında, kısmen ışığı yansıtabilen kirli bir ayna gibi olduğundan ruhun yansımasını bozar. Ruh sadece kendini saf bir ruhla ifade edebilir. Ruhun haznesi veya gövdesi ne kadar safsa, ruhun ışığını yansıtmak o kadar çok kolay olur. Simyasal süreç Materia Prima (ilk madde) ile başlar ve biter. İşin kökeni ve meyvesi budur. Materia Prima yaratılışta her yerde bulunur, dünyanın ana maddesidir ve ruhun temel özüdür. Her şeyi içerir ve her şeye sahiptir. Materia Prima'yı arındırmak için, parçalanması ve karşıtların birleşmesi gerekir; suyun ateşle, somutlaştırılmış maddenin ruhla birleşmesi gibi. İnsan, metal veya diğer varlıklar birleşir ve böylece yaratıcı ruhun ortaya çıkışı gerçekleşir. Ancak yaratıcı ruh ortaya çıkınca saflık gerçekleşemez. Bu paradoks, simya metinlerinde belirtilen kutsal evliliğin gerçek anlamıdır. Kral ve Kraliçe birlikte gelir, saf varlık saf ruhla buluşur. Güneşin ve Ay'ın evliliği; Soul ve spirit, Kükürt ve Cıva simyanın başlıca maddeleri gibi düşünülebilir. Simyanın temel maddelerinden ikisi Kükürt ve Cıvadır. Kükürt, orijinal eril güçtür, sıcak ve kurudur. Güneş tarafından sembolize edilmiştir. Güneş veya eril enerjinin dinamik yönüdür. Cıva soğuk ve nemlidir ve Ay tarafından sembolize edilen orijinal kadınsı güçtür. Ay'ın veya dişil enerjinin dinamik yönü olan "maddenin" üretken gücüdür. Bu iki madde, doğanın iki aşamasını somutlaştırır ; çözülme ve pıhtılaşma. Bazı seviyelerde çözünme, simyasal kükürtle karşılık gelen özün veya ruhun aktif dikey yerleşimini yani RNA sına (veya kutbuna) ilişkindir. Pıhtılaşma ise bu eşitliğinin yatay pasif yerleşimini DNA sını (veya kutbunu) gösterir. Bu ikisi zıt gibi görünebilir ancak aslında karşılıklı olarak tamamlayıcıdırlar.
Kükürt, dünyadaki kaosun dışına çıkar ve "İlahi emir" e karşılık gelir. Cıva ise, kendinin kalıplaşmasına izin veren maddenin "Evrensel tabiat" ı temsil eder Her ikisinin de birinci mülkiyeti (sıcak ve soğuk) aktif eril olup, ikinci mülkiyet (kuru ve nemli) pasif dişildir. Maddenin bozulması, her birinin özellikleri karşılıklı olarak birbirlerine nüfuz edince gerçekleşir; bu nedenle kükürdün kuruması (pıhtılaşması), soğuk (kasılma) ile birleşirse, ruh ve beden bütünüyle sertleşir. İnsan hayatında bu, yaşlılık dönemine işaret edebileceği gibi, canlılığın tamamen şehvete düşüşünün bir şekli olarak da ifade edilir. Diğer taraftan, Cıva hızlıca nemlenir (çözünür) ve kükürdün sıcaklığına nüfuz ederek onu genişletir. Böylece onunla yaşamın kendini işaret eden bir güç elde edilir. Kısaca bir tanrıcı öbürü doğurur. Yaratıcı denge, kükürdün genişleme gücüyle civanın daralma gücü arasındadır. Aynı zamanda bu eril pıhtılaşma ile dişil dağılma kapasitesinin verimli bir birliğe dönüştüğü zaman gerçekleşir. Bu iki öz (kutup) varlık ile evlenir (birleşir). Bu durum Süleyman ın mühründeki altı köşeli yıldız şeklindeki üçgenleriyle sembolize edilir. Pasif ve aktif arasındaki bu mutlak denge durumu, dünyevi varlığı gerçekleştiren simyanın nihai hedefidir. Saf ruhsal özü, madde beden ve ruh yalnızca bu şekilde birleşerek yansıtabilir. Bu madde boyutunun her seviyesinde ortaya çıkan birleşimlere işaret eder. Böylece altın yapılır, fiziksel ömür uzar ve psişe (ruh) arzularından kurtulur. Maddedeki ruh ışığının açığa çıkmasına izin vermek için dönüştürme yoluna gidilmesi gerekir. Astrolojik simgeler ve simya Simya metinlerinde astrolojik referanslar ve semboller bulunur. Her ikisi de birbiriyle ilişkili olduğundan birinin anlaşılması diğerini anlamaya yardımcı olur. Her iki öğreti de dünyayı birbirine bağlayıp birleşmeye ve çeşitli şekillerde kendini gösteren bilinçli maddeye işaret eden aynı kaynaktan gelmektedir. Astroloji, gezegenlerin anlamını yorumlar; simya ise elementlerin ve metallerin anlamını yorumlar. Metaller yeryüzünün rahminde üretilen akıllı cisimlerdir ve aslında yedi gezegenin etkisi altında olduklarından bilgiyi gezegenlerden alırlar. Altın ve gümüş kutsal metallerdir ve Güneş in ve Ay'ın dünyevi yansımalarıdır. Cennet çiftiyle ilişkili olan tüm ruh gerçeklerini yansıtırlar. Simyacıların amacı olan altın, en saf metal olarak kabul edilir; Diğer ana metaller yabancı maddelerinden arınmış ruhun yansıyan yer altı tezahürleridir. Kutsal metal Gümüş, ruhu yansıtabilme kabiliyetine sahiptir ve bir ayna gibi çalışır.
Gezegenlerin hiyerarşisi gereği Satürn'ün gücü vücudun istemsiz ve içgüdüsel faaliyetlerini düzenleyen hayati ruha işaret eden Ay'a kadar uzanır. Karşılık gelen metallerin hiyerarşisi, kurşundan başlayarak metallerin en yoğun ve en kaotik halinden en saf ve biçimlenmemiş olan Gümüş'e doğru gider. Her ikisinde de, Altın/Güneş, simyagerin asıl ve nihai hedefi olan merkezi konumu kaplar. Gezegenlerin / metallerin varlığının (7 şer adet) polarizasyonunun sonucu tüm kozmik hiyerarşiyi gösterir. Güneş tarafından sembolize edilmiş aktif ya da eril bir kutupla Ay tarafından sembolize edilmiş bir pasif ya da kadınsı kutup haline gelmektedirler. Güneş daireyle simgelenir ve varoluşun aktif ilkesini, özün saf halini yansıtır. Bu, kralların gezegen sembolüdür. Altın Güneş'le ilişkili metaldir, mineral formda saf ruhu temsil eder. Ay, hilal ya da yarı daireyle simgelenir ve edilgen değişim ilkesini yansıtır. Kraliçenin gezegen sembolüdür. Gümüş Ay'la ilişkilidir ve saflığını ruhunu bütün ihtişamıyla yansıtabilen saflaştırılmış ruha benzeyen metali temsil eder.
Fiziksel madde veya toprak elementlerin (veya maddenin) haçı, + aktif özün dikey kutbu (ateş ve hava) ve pasif maddenin (su ve toprak) yatay koluyla sembolize edilir. Simya Çalışmaları - Aşamalar Spritüel simya, illaki metalürjik olmak zorunda değildir. Simyanın amacı maddesel meseleyi aşmak değil, ruhu maddenin içinde tezahür ettirmektir. Bunu yapmanın yolu, ruhu veya vücudun etkileri ve tutkularından kurtulmak ve onu saflık durumuna yani orijinal haline geri döndürmektir. Dünyanın temel unsuru ve ruhun temelini oluşturan Materia Prima her şeyi içerir ve her şeyde bulunur. Her aktif enerjiye karşılık gelen pasif bir yön vardır. Satürn, egoya bağlı bilincin pasif azalmasını ve tükenmesini temsil eder. (SOMUT RUHUN AŞAĞI DOĞRU İNİŞİ) Mars bilinçsiz tutkunun aktif inişini temsil eder. (SOMUT RUHUN AŞAĞI DOĞRU İNİŞ) Jüpiter, ruhun duyarlılığının pasif gelişimini temsil eder (İNİŞTEN NÖTRLÜĞE GİDİŞ ) Venüs, içten dışa doğru güneşin veya ruhun aktif yükselişidir (YÜKSELME) Ay ve Güneş saf halindeki iki kutbu temsil eder. (YÜKSELME) Merkür (Cıva) özleri kendi içinde taşır ve simya sürecinin anahtarıdır. (YÜKSELME VE YÜKSELTME İLE YUKARI DOĞRU ÇIKIŞ) Çalışmanın ilk etabı siyah renkle sembolize edilen Satürn ün tüm metallerin en yoğun ve en karmaşık halinden uzaklaşmayla başlar. Bu aşınma ve tükenme aşamasını genelde kafatası veya ölümle simgelenir. Bu aşamada bilinç duyulardan içeriye doğru çekilir ve kararır, kapanır. Bu aşamanın hemen altındaki Mars ile ruh tutku ve arzularından koparak veya savaşarak uzaklaşır. Satürn ve Mars birbirinin karşısındadırlar. Her ikisi de bir tür yok olmayı temsil ederken, Satürn kaotik ölüm koşulunu sembolize eder. Mars, ruhun insan bilincinin en alt seviyelerinde aktiftir ve yönlendirilmesine neden olur. İkinci aşama karanlığın ağartılması, beyazlatılması aşaması Jüpiter in kontrolündedir. Ruh artık maddeden çıkarak yeryüzünün üstünde veya
dışında nötr bir şekilde yayılmaya başlar. Jüpiter in metali olan Kalay, ruhun zıtlıklarının gevşetilme adımlarını gösterir. Çalışmanın üçüncü aşamasında, başlangıçtaki ölüm kaosundan (Satürn) arındırılmış ruhun potansiyeli tamamen kabul görmüş, gelişmiş ve birleşmiş durumdadır ve Gümüş metaliyle beyaz ayna gibi saflığı tezahür ettirir. Burası "kutsanmış bakire anne" sembolizmasıyla Ay tarafından yönetilir. Ay'ın temsil ettiği enerji, "vücudun spiritüalizasyonu" na karşılık gelir; Yükselme aşamasının gezegeni Venüs ruhun aktif özüne Bakır elementiyle güç verir. Bakır katı cisimler üzerinde hakim olduğundan yeni bir ruh-beden formunu kristalleştirir. Burada vücut yanmaz ve Kükürt tarafından delinir, bu şekilde Ruh tamamen bedenin içine batmıştır. Simya işinin son aşaması olan kırmızılık (kızarıklık) Güneş tarafından gerçekleştirilir. Bu aşama, ruhu maddeye dönüştüren kızarıklıktır, tamamlanma ise mor-kırmızı renk ile yansır. (Tepe çakrası ve kalp çakrası gibi düşünülebilir.) Güneş, ruhun ve bedenin mükemmel birleşmesini temsil eden, ruh tarafından dönüştürülen ve aydınlanan ruha benzer ve simyagerler tarafından aranan denge ve merkez noktasını oluşturur. Metalleri altın haline dönüştüren, ışıklarla ifade edilen bu simya çalışması, paralel olarak ruhta, dualar vasıtasıyla gerçekleşir ve ruhun iç simyasında bulunur. Ruh ilk olarak dışa dönük dünyadan uzaklaştıkça yoğunlaşır, sonra iç sıcaklığın bir sonucu olarak dağılır ve nihayetinde akışa doğru ışık dolu ilerleyen bir kristal haline gelir. Sonuçta, simya süreci, ister ruhsal simya ister maddesel simya olsun, insanın yaşamını değiştirecek bir etmendir. Astroloji her zaman madde planında görünün enerjilerle çalışırken, aynı enerjilerin doğasını ve metallerini kullanan Simya bu çalışmayı ruhta yapar ve her ikisinde de derinlik ve bilgelik kullanılması gerekir. Biri diğerinden ayrılamaz ve nihayetinde biri diğerinin hizmetindedir. Uranyen Astrolog Sevilay Eriçdem @herhakkısaklıdır.