Makale Yazarı: Zeynel Özgün 21 Mayıs 2013 Yeni KESK i kuralım! Bugün Türkiye de ve dünyada sendikal mücadelenin bir durağanlık, hatta gerileme gösterdiği herkesçe bilinen, söylenen bir gerçek. İşçi sınıfının sendikal krizini aşmak amacıyla birçok platformda ve çeşitli sendikal yapıda tartışmalar sürüyor. Ancak tartışmalar bu güne kadar ortak bir zemine oturmadığı gibi, bu tartışmalardan sistematik bir sonuç çıkarmaya yönelik çaba da henüz gözle görünür hale gelmedi. Tartışmaların ortak noktaları ise, bu krizin aşılmasının gerekli olduğu, bunun için sendikal anlayışın yeniden gözden geçirilmesi gerektiği ve emek hareketinin yeniden yapılandırılması olarak öne çıkıyor. Bu yazıda (*) yapılacak değerlendirme, sorunu daha çok KESK özelinde ele alıp buradan bir tartışma zemini yaratmayı amaçlıyor. KESK in mevcut sendikal krizi ele alındığında sorunu en genel hatlarıyla üç başlık halinde ortaya koymak mümkün olabilir: 1- KESK İN SİYASAL SORUNLARI Bu kısmı tartışırken söze, belki de son zamanların en sık kullanılan cümlesi ile başlamak en doğrusu olur: İçinde bulunduğumuz dönemde Türkiye, Cumhuriyet tarihinin en önemli değişim sürecinden geçiyor. Bu değişim süreci Kürt sorunu ile ilişkilenmiş bir zemin üzerinde ülkedeki bütün siyasal ve toplumsal aktörlerin yeniden konumlanacağı bir dönemin de başlangıcını oluşturuyor. Devletin temel paradigmalarının da değişikliğe uğradığı bu süreç, doğal olarak sendikal örgütleri ve onların içinde bulunun dinamikleri de etkiliyor, onların da yeniden dizilimini zorunlu kılıyor. Bu süreç içinde doğru inisiyatifi gösterecek olan güçlerin toplumsal meşruiyeti artacak ve doğal olarak etki alanları da genişleyecektir. Süreç içinde doğru inisiyatifi gösterebilmek ise ancak süreci iyi okumakla mümkün olur. Düne kadar savaş dili kullanan, her türlü özgürlük mücadelesine karşı uzlaşmaz bir tutum takınan sarı sendikaların önemli bir kısmı bugün (AKP nin yönlendirmesi ve mühendislik çalışmasının sonucu da olsa) değişimden yana bir dil kullanmaya başlıyor, çok kısıtlı ve sadece kendileriyle ilgili alanlarda da olsa özgürlükçü bir tutum takınma iddiası ileri sürüyorlar. Bunlar aynı zamanda, ulus devlet paradigmasından kopuşlarını yüksek sesle dillendirmekten çekinmiyor ve milliyetçi çizgiden uzaklaşma eğilimi gösteriyorlar. AKP ve sermaye şirketleri düne kadar savaş çığırtkanlığı yapan, değişime ve gelişime karşı tahammülsüz olan bu güçleri değişim sürecinin önemli aktörleri haline
getirmeye çalışıyor, sarı sendikalar da kendilerine verilen bu misyonu başarılı bir şekilde yerine getiriyor ve toplumda değişimden, özgürlüklerden yana olduklarına ilişkin bir algı oluşturmaya çalışıyorlar. Öte yandan, kurulduğu günden bu yana özgürlüklerin savunuculuğunu yapmış olan KESK in içindeki sendikal dinamiklerin bir bölümü ise (ki çoğu zaman bunların KESK üzerinde belirleyici bir rol oynadıklarını söylemek de mümkün), siyasi konumlanışını sadece AKP karşıtlığına indirgiyor ve bu payda üzerinden hareket ederek devletin statükocu, milliyetçi güçleriyle yan yana geliyor, hatta onlarla birlikte hareket etmekte tereddüt göstermiyor. Bu yan yana gelişin iradi bir durum olup olmadığı tartışılır olsa bile, böyle bir gerçekliğin KESK in siyasal ve pratik çizgisini şekillendirmesi oldukça önemli bir sorunun varlığına işaret ediyor. Çünkü bu durum ister iradi bir tercihle gelişsin ister siyasal gündemin dayattığı bir sonuç olsun, sonuçta KESK in genetik yapısında bir deformasyona yol açıyor, KESK i kuruluş ilkelerinden ve özgürlükçü siyasal çizgisinden uzaklaştırıyor. KESK, dinamiklerinde görülen bu savrulmaların etkisiyle milliyetçi bir zemine kayılıyor, statükocu güçlerle görülen bu yan yana duruş giderek iradi bir tercihe dönüşüyor. Bir yandan sarı sendikaların milliyetçilikten koparak değişim sürecinin aktörleri haline gelme iddiası, öbür yandan KESK in özgürlükçü, barış yanlısı çizgiden savrularak milliyetçileşmesi ve statükocu güçlerle yan yana düşmesi büyük bir paradokstur ki bu, KESK ile ilgili siyasal sorunun da temelini oluşturuyor. Bu paradoksun KESK te yakın zamanda ortaya çıkardığı sapmalar; Kürt sorununa bakışta dalgalanmalarla devam eden ikircikli tutum, Devam etmekte olan barış sürecine karşı olumsuz tavırlar ve KESK in bu süreç içinde aktif olması gereken rolünü oynamasına engel olan tutum, Yeni ve sivil bir Anayasanın yapılması konusundaki pasif ve etkisiz tutum, Zaman zaman başta CHP olmak üzere diğer devlet ve vesayet güçlerin yedeğine düşmek olarak gözlendi KESK, Türkiye de değişimin ve özgürlüğün dinamosu olduğu yıllarda hızla gelişmiş, büyümüş, Türkiye nin siyasal ve toplumsal mücadelesinde büyük kazanımların elde edilmesini sağlamıştı. KESK, kuruluş döneminde Türkiye sendikal hareketinde de yepyeni bir soluk olarak ortaya çıkmış, Türkiye sendikal mücadelesinde tarihe geçecek kazanımlara imza atmıştı. Şimdi şekillenmekte olan yeni Türkiye de emek hareketinin, hem AKP ye hem de statükocumilliyetçi devlet güçlerine karşı doğru bir zeminde güçlü olarak yeniden ayağa kalkmasını sağlamak da ancak KESK in başarabileceği bir şeydir. Çünkü bunu başarabilecek maya KESK te var. 20 Mayıs günü yaptığı basın açıklaması ile KESK, bu beklentinin karşılığının kendisinde olabileceğini gösteriyor. Ancak bunları başarabilmesi için KESK in öncelikle yukarıda belirlenen paradokstan kurtulması gerekiyor.
2- KESK İN SENDİKAL SORUNLARI Sendikal örgütlenme sorununun tartışılması gereken ikinci boyutu ise özelde KESK in, genelde de bütün sendikal örgütlerin içinde bulunduğu bir açmazdır. Günümüzdeki sendikal örgütlenme biçiminin ana hatları 19. yy da oluştu ve sendikal örgütler büyük bir değişiklik göstermeden bu güne kadar geldi. Günümüzdeki sendikal örgütlenmelerin ortaya çıktığı dönemlerde çalışma hayatı bugünkünden kuşkusuz çok farklıydı. Çok sayıda işçinin çalıştığı işyerlerinin sayısı fazla, işçi sınıfının nitelikleri de bugünkü gibi değildi. O dönemdeki mali sistem ve sermaye dolaşımı da bugünkünden farklı ilkelere dayanıyor, iş kolları arasında bugünkü kadar girift ilişkiler bulunmuyordu. İş kolları birbirinden belirgin özelliklerle ayrılıyor ve her işkolu adeta kendi içinde kapalı devre bir şekilde üretim faaliyeti sürebiliyordu. O koşullarda ortaya çıkmış olan işkolu sendikacılığının o günkü hayatta doğru ve güçlü bir karşılığı elbette vardı. Zaten bu karşılığın olması nedeniyle sendikal mücadele süreci içinde önemli kazanımlar elde edilebildi. Oysa günümüzdeki Kapitalist sistemin üretim faaliyetleri, mali disiplini, bu sistemdeki işkolları arasındaki ilişki ve çalışanların nitelikleri eskiye göre çok değişti. Bugün, esnek çalışma, taşeron/alt taşeron uygulamalarının yaygınlaşması, az sayıda işçi çalıştıran işyerlerinin artması, sermayenin küreselleşmesi, üretimin ve hizmet sektörünün ucuz emek pazarlarına doğru kaydırılması, üretim süreçlerinde teknolojinin yoğun kullanılması, işçi sınıfının (ki bu tanımın da yeniden yapılıp yapılmayacağına ilişkin ihtiyaç da ayrı bir tartışmanın konusu olabilir) özelliklerinde ve kapsamında çok büyük değişikliklerin olması sonucunda hak alma, sendikal mücadele yürütme faaliyeti çok zorlaştı. İş kolu sendikacılığı artık bugün, sendikal hareketin kendi içine kapanmasına ve giderek etkisizleşmesine yol açıyor. İşçi sınıfı mücadelesinin bu güne kadar ortaya çıkardığı en önemli silah olan grev de sermaye güçlerinin oyunları ve yeni uygulamalarıyla oldukça zayıfladı, nerdeyse kullanılamaz bir araç haline geldi. Grev yapmak zorlaştırıldı. Başlatılabilen grevler de çoğu zaman ya sonuçsuz kaldı ya da etkisizleşerek sönümlendi. Daha önceleri TEKEL direnişi, bugün de başladığı gün biten ÇAY-KUR grevi ve etkisi tartışılan/tartıştırılan THY grevi bu konudaki güncel örnekler oldu. Nerdeyse yüz yıl öncesinin talebi olan iş güvencesi, günlük çalışma süresi gibi hakların, bugün işçi sınıfı için hala güncel olmasının ve giderek daha acil hale gelmesinin en önemli nedenleri arasında sendikal hareketin güçsüzlüğü ve grevin işlevsizleşmesi gösterilebilir. İş kolu sendikacılığı, sendikaların toplumun diğer kesimlerinden ve doğal olarak sınıfın diğer güçlerinden kopmasına yol açıyor, onları yalnızlaştırıyor. KESK de, temeli 19. yy a dayanan işkolu sendikacılığını temel alarak kurulmuş, fiili meşru mücadele sürecinin ardından çıkarılan yasalarla bir çerçeve içine hapsedilmiş ve toplumun diğer kesimlerinden kopartılmıştır.
Bugün, yüzyıl öncesinin örgüt biçimleriyle Kapitalizmin saldırılarına karşılık vermek artık mümkün değil. Yeni dönemdeki emek mücadelesi artık statü ve işkolu temelinde parçalanmış olarak değil bütünleşik bir şekilde yürütülmelidir. İktidarların çıkardıkları her yeni yasayla hareket alanı iyice daraltılan sendikalar, ya bu kalıbı parçalayıp yeni bir organizma oluşturmanın yolunu bulacak, ya da her gün daha fazla daraltılan bu alan içinde giderek etkisizleşerek işlevsiz hale gelecekler. Bu tartışma sürecini başlatıp yeniden yapılanmayı amaçlayan yaklaşımı geliştirebilme birikimi de KESK te mevcuttur. KESK in tarihi ve mücadele deneyimi yeniden yapılanma sorununa çözüm üretebilecek derinlikte ve zenginliktedir. KESK, acil olarak diğer emek örgütleri ile birlikte birleşik emek mücadelesi yürütmenin araçlarını yaratacak bir tartışmayı hedef olarak önüne koymalı ve yeniden yapılanma sürecine öncülük etmelidir. 3- KESK İN ÖRGÜTSEL SORUNLARI Örgütsel sorunlar, diğerleri kadar belirleyici olmasa da, yaşamsal sorunların aşılmasını zorlaştırması bakımından önemlidir. KESK, içindeki siyasal dinamikler ve bunların genel siyaset kurumları ile ilişkileri temelinde zaman zaman önemli açmazlara girebiliyor ve bunun sonucunda KESK in sendikal gücü etkisiz hale getiriyor. Aslında KESK içinde siyasal dinamiklerin bulunması sendika için bir zenginlik ve dinamizm kaynağı olarak görülmeli. Ancak siyaset kurumları ile sendika arasındaki ilişkinin doğru kurulması, bu ilişkinin doğru sürdürülmesi sendikal mücadelenin seyri açısından önemlidir. Doğal olarak KESK in organlarında, siyasal dinamiklerin de etkisi görülebilir. Bu siyasal dinamikler, tek başlarına veya bir kaçı bir araya gelerek sendika üyelerine yönelik bir çalışma da yapabilirler. Yapılan çalışmalar sonucunda bazı siyasal dinamikler arasında ittifaklar da olabilir. Ancak bu siyasal dinamiklerin dar, sığ, ilkesiz ve öngörüsüz hareketleri hem sendikanın çalışmalarını bloke ediyor, hem de sendikal süreçle ilgili yaşamsal tartışmaların yürütülmesini engelliyor. Siyasal dinamikler arasındaki bu ilkesiz ve öngörüsüz ittifakların olumsuz etkileri bugün KESK te belirgin olarak gözleniyor. Bugün KESK İn adeta genetik deformasyona uğramasına yol açan açmaz, büyük ölçüde bu öngörüsüz ve grupçu yönetim anlayışından kaynaklanıyor. KESK teki mevcut örgütlenme modeli ihtiyaca cevap verecek nitelikte değildir. Yeni örgütlenme modeli, katılımcılık, daha fazla demokrasi, ilkeleri ışığında tartışılmalı ve sonuçlandırılmalıdır. Sendikal bürokrasinin bir tür vesayet sistemine dönüşmesinin önüne geçilmelidir. Örgütlenme modeli, siyasal dinamiklerin güç dengelerine göre değil, emek hareketinin ihtiyaçlarına göre dizayn edilmelidir.
YENİ KESK İ KURALIM Örgütler, belli amaçların gerçekleştirilmesini sağlamak için kullanılan araçlardır. Araç olarak tasarlanan örgütlerin ve kurumların fetişleştirilmesi kesin bir şekilde hayal kırıklığı yaratır. Bu, KESK için de geçerlidir. KESK, kurulduğu günden bu yana Türkiye nin siyasal, sendikal ve toplumsal ufkunda büyük değişiklikler yarattı tarihsel kazanımlara imza attı. KESK, kuruluş dönemi misyonunu başarılı bir şekilde tamamlamıştır. Bugün hedef, KESK in ve bütün emek örgütlerinin günümüz emek dünyasının koşullarına göre yeniden yapılandırılmasıdır. KESK in, güçlü bir emek örgütü olarak yoluna devam edip edemeyeceği yeniden yapılanma sürecinde göstereceği beceriye bağlıdır. Şimdi görev, KESK i yeniden kurmak, yeni KESK i kurmaktır.