TÜRKİYE DE OBEZİTENİN GÖRÜLME SIKLIĞI: T.C. SAĞLIK BAKANLIĞI VERİLERİ Ülkemizde de diğer dünya ülkelerinde olduğu gibi obezite görülme sıklığı gün geçtikçe artmaktadır. Bakanlığımız Temel Sağlık Hizmetleri Genel Müdürlüğünce 7 coğrafik bölgede seçilen 7 ilde 14 sağlık ocağında 30 yaş üstü 15468 birey üzerinde yapılan Sağlıklı Beslenelim Kalbimizi Koruyalım çalışmasına göre; Obezite görülme sıklığı; Erkeklerde %21.2, Kadınlarda ise %41.5 olarak bulunmuştur. Bunun yanı sıra Vücut Kitle İndeksi (VKİ) değeri 40-69 yaş arasında doğrusal olarak artmakta, 70 yaşından sonra doğrusal olarak düşmektedir. Bölgesel dağılımlar göz önüne alındığında; * Obezite Doğu Anadoluda en düşük (%17.2) * İç Anadoluda en yüksektir (%25.0) * Güneyde %24 * Kuzeyde %23.5 * Batıda ise %21.6 olarak saptanmıştır. Tüm coğrafi bölgelerde ve yerleşim birimlerinde kadınlarda görülme sıklığı erkeklere kıyasla daha yüksek bulunmuştur. Genel olarak obezite sıklığının yaşlanmayla arttığı gözlenmiştir. 55-59 yaş grubunda çalışma kapsamındaki bireylerin %34.8 nün, 40-45 yaş grubunda çalışma kapsamındaki bireylerin %30 nun obez olduğu görülmüştür. Refik Saydam Hıfzıssıhha Merkezi Başkanlığı-Hıfzıssıhha Mektebi Müdürlüğünce yapılan beyana dayalı Ulusal Hanehalkı
Araştırması sonuçlarına göre; Ülkemizde 18 yaş ve üzeri bireylerde fazla kilolu olanların sıklığı %31.35, obezite sıklığı ise %12.02 olduğu bulunmuştur. Cinsiyete göre değerlendirildiğinde, Kadınların %28.93 ü fazla kilolu, %14.49 unun obez, erkeklerin %33.64 ünün fazla kilolu, % 9.70 nin ise obez olduğu bulunmuştur. Yetişkinlerde obezite görülme sıklığını geniş çapta araştıran 5 büyük çalışma tamamlanmış olup, aşağıda sıralanmıştır. Toplam 3681 kişiyi kapsayan Türkiye de Erişkinlerde Kalp Hastalığı ve Risk Faktörleri (TEKHARF) çalışmasında VKİ>30 kg/m² obezite olarak kabul edilmiştir; 1990 yılı değerlendirmesinde; obezite görülme sıklığı %16.4, Erkeklerde %9.0, Kadınlarda ise %24.0, 1997-1998 yılı değerlendirmesinde; bu rakamlar %28.6, Erkeklerde %18.7 ye, Kadınlarda ise %38.8 e yükselmiştir. Buna göre 8 yıl içinde obezite görülme sıklığı; Erkeklerde %65, Kadınlarda ise %50 artmıştır. 2000 yılı değerlendirmesinde ise obezite görülme sıklığının, Erkeklerde %21.1 e, Kadınlarda ise %43.0 e yükseldiği bildirilmiştir. 1999-2000 yılları arasında 23.888 erişkin kişi üzerinde yapılan Türkiye Obezite ve Hipertansiyon Araştırması (TOHTA) çalışmasının değerlendirilmesinde; Erkeklerin %40 ı, Kadınların %50 si ve genel erişkin nüfusun %44.4 nün normal vucut ağırlığının VKİ > 25 kg/ m² üzerinde olduğu saptanmıştır. 20 yaş üzeri 24.788 birey üzerinde yapılan Türkiye Diyabet, Obezite ve Hipertansiyon Epidomiyolojisi (TURDEP) çalışmasında obezite görülme sıklığı (VKİ>30 kg/m²), Erkeklerde %12.8, Kadınlarda %29.9 olarak belirlenmiştir. Çocuklarda ve Adölesanlarda: Ülkemizde çocuk ve adolesanlarda obezite sıklığını araştıran ulusal bazda yapılmış bir çalışma mevcut olmamakla birlikte lokal ve bölgesel düzeyde yapılan çeşitli çalışmalar bulunmaktadır. Çocuklarda ve gençlerdeki obezite profilinin
ortaya konulması açısından farklı bölgelerde yürütülen çalışmalardan bazıları aşağıda belirtilmiştir; Kayseri de 6-10 yaş grubunda 1032 ve 11-17 yaş grubunda 2671 olmak üzere 6-17 yaş grubu 3703 çocukta yürütülen bir çalışmada çocukların %10.6 sını kilolu (VKİ > 85-<95.yüzdelik) ve %1.6 sının obez (VKİ >95) olduğu belirtilmiştir. İstanbul, Ankara ve İzmir illerinde 12-13 yaş grubu 1044 adolesan üzerinde yapılan bir çalışmada çocukların %12 si zayıf, %12 si kilolu ve %2 si obez olarak saptanmıştır. Yine bu üç büyük ilde 12-13 yaş grubunda 1014 adolesanda yapılan bir başka çalışmada toplam obezite prevalansı erkeklerde %15.1, kızlarda %13.3 olarak bulunmuştur. Yeditepe Üniversitesi tarafından yüksek sosyo-ekonomik bölgede 20 özel yuva, ilköğretim okulu ve lisede 1669 çocuk arasında yapılan beslenme araştırması sonuçlarına göre her altı çocuktan birinin obezite sınırında olduğu, kızlarda %16.7, erkeklerde ise %25 sıklıkla görüldüğü, 10-12 yaş grubu erkek çocukların %34.4 ünün obezite açısından yüksek risk altında olduğu görülmüştür. Türkiye Obezite Araştırma Derneği (TOAD) tarafından İstanbul Şişli Bölgesinde 12-15 yaş grubunda 1821 çocukta yapılan bir çalışmada, VKİ 18-25 kg/m2 (85.-95. yüzdelik) olanların oranı %9.9, VKİ>30 kg/m2 (>95.yüzdelik) olanların oranı ise %6.2 bulunmuştur. Muğla da 6-15 yaş arasında 4260 çocuk obezite açısından değerlendirilmiş ve kızların %7,6 sının, erkeklerin %9,1 inin obez olduğu saptanmıştır. Bu yaş grubunda obezitenin nedenleri TV başında fazla süre kalma, TV başında atıştırma, annenin çalışması ve okulda en az 1 öğün tatlı tüketimi olduğu belirlenmiştir. Günümüzde obezite çocukluk çağının en sık görülen kronik hastalıklardan biri olarak kabul edilmektedir. Ülkemizde çocukluk obezitesinin görülme sıklığının son 20 yılda %6-7 den %15-16 ya çıktığı bildirilmektedir. Çocukluk çağı obezitesinin
yetişkinlik obezitesine yol açtığı ve pek çok kronik hastalık için zemin oluşturduğu düşünüldüğünde obezite ile mücadeleye çocukluk çağında başlamanın ne kadar önemli olduğu açıkça görülmektedir. Türkiye Obezite Araştırma Derneği tarafından, 2000-2005 yılları arasında 6 ilde (İstanbul, Konya, Denizli, Gaziantep, Kastamonu ve Kırklareli) 20 yaş üstü 13.878 bireyde yapılan Türkiye Obezite Profili çalışmasında; VKİ>25 kg/m2 olan 4255 birey (%30.9) VKİ = 25-30 kg/m2 olan 5443 birey (%29.5) Kadın:%34.5 Erkek:%44.8 VKİ>30 kg/m2 olan 4056 birey (%29.5) Kadın:%34.5 Erkek:%21.8 bulunmuştur. 7306 birey bel çevresine (santral obezite) göre değerlendirildiğinde, bel çevresi ortalaması kadınlarda 96.83 cm, erkeklerde ise 97.33 cm. olarak tespit edilmiştir. Bu çalışma verileri T.C. Sağlık Bakanlığı Temel Sağlık Hizmetleri Genel Müdürlüğü, Beslenme ve Fiziksel Aktiviteler Daire Başkanlığı web sitesinden derlenmiştir. Doç. Dr. Halil Coşkun OBEZİTE CERRAHİSİ SONRASINDA EGZERSİZ ÖNERİLERİ Egzersiz, bariatrik cerrahi geçirmiş hastalarımızın kilo vermelerinde anahtar rolü üstlenmektedir. Hem kilo kaybetme
döneminde sonucun başarı ile sonuçlanmasında hem de verilen kiloların geri alınmamasında oldukça önemlidir! Egzersizlerinizi düzenli olarak ve tolere edebildiniz ölçüde yapmalısınız. Egzersiz planınız için uzmanından destek almanızı tavsiye ederiz. Yapmış olduğunuz egzersiz; Kaslarınızın güçlenmesine Enerji metabolizmanızın hızlanmasına Stresin azaltılmasına oldukça etkilidir Her egzersizden sonra kendinize olan güveniniz artacak ve daha da mutlu olacaksınız! Tercih edilen düşük kalorili diyetler veya ameliyat sonrasında alıyor olduğunuz düşük kalori kas yıkımını arttırır. O nedenle şok diyetlerin önerilmediği gibi ameliyat sonrasındaki beslenme kriterlerine mutlaka uymalısınız. Kas kayıplarını engellemek için yeterli proteini almalı ve mutlaka egzersiz yapmalısınız. Egzersiz ile metabolizmanızı çalışır halde tutarken kaslarınızın yerine yağlarınızı yaktığınızı unutmamalısınız. Rutin Egzersiz Planı: Ameliyat Öncesi:Mini aktiviteler ile başla! İşine yürüyerek git! Su aerobiğini tercih et! Düşük hızdaki aktiviteler senin için önerilenlerdir sakın unutma! Hastanede : Hastane koridorlarında yürümek kendini iyi hissettirecektir. Yeni hayata başladın! Tebrikler! Ameliyat Sonrası 1-4. hafta: Yavaş yavaş yürümeye basla! Evin içinde, evin çevresinde eğer tolere ediliyorsan merdivenleri de deneyebilirsin! Başlangıç için düşük hızdaki aktiviteleri tercih etmelisin! Ameliyat Sonrası 5-6. hafta: Aktivite düzeyinin arttırılabilmesi senin için uygun mu? Doktoruna danış! Eğer
her şey yolunda ise; düşük hızda bisiklete binebilir, koşu bandında yürüyebilir ve ev işi yapmaya başlayabilirsin! Yasam Tarzınız Nasıl Olmalı? Düzenli aralıklarla egzersizlerinin şiddetini ve sıklığını arttır! Kilo vermen durduğunda egzersiz programını değiştirmek iyi gelecektir! Rutin Kardio Egzersizi: 30 dk orta tempoda, haftada 5 kez veya 150 dk, haftada 1 kez veya 10.000 adım/gün Kas Güçlendirme Egzersizi: Rutin kardio egzersiz günleri dışında en az 2 gün! Uzm. Bariatrik Dyt. Nazlı Acar UYKU DÜZENİMİZ (KRONOTİPİMİZ) OBEZİTEDE ÖNEMLİ BİR ROLE SAHİP! Kendinizi sabah erken kalkan yada gece geç yatan bir kişi
olarak görüyorsanız, bu durumun sebeplerini destekleyen yeni bir araştırma var. Münih deki Ludwig Maximillian Üniversitesi kronobiyoloji bölümünden ve dünyanın sayılı uyku uzmanlarından biri olan Prof. Dr. Till Roenneberg, her birimizin kişisel bir kronotipimiz ya da kendimize has 24 saatlik bir ritmimiz olduğunu söylüyor. Ana hatlarıyla bu kronotipler erkenden yatıp kalkan, normal bir saatte yatan ya da geç saatlere kadar kalan insanlara karşılık olarak genellikle erken, normal ya da geç olarak karakterize edilir. Vücudunuzun doğal olarak istediğinden daha erken yatmaya zorlanırsanız, Roenneberg in sosyal uçuş sersemliği olarak adlandırdığı durumdan problem yaşarsınız. Erken kronotipleri bulunan insanlar rahatlıkla sabahın yedisinde uyanırken diğerleri zorlanacaktır. Başta tipik çalışma saatlerine aykırı olmaya eğilimleri bulunan geç kronotipler olmak üzere, doğuştan gelen tercihlerinizin dışında uyumak sağlığınız için zararlı olabilir. National Institutes of Health (Ulusal sağlık enstitüleri) tarafından yapılan ve Mart ayında PLOS ONE da yayınlanan bir çalışmada geç kronotipleri bulunan obez yetişkinlerin, kronotipleri farklı olan diğer obez kişilerden daha fazla yemek yeme, daha çok uyku apnesi geliştirme, daha yüksek stres hormonlarına ve HDL ya da iyi kolesterol düzeylerine sahip olma eğiliminde oldukları saptanmıştır. Roenneberg bu kişilerin kronotiplerinin aynı zamanda kilo almalarında katkıları bulunmuş olabileceğini de belirtmektedir. Araştırmalar, kronotipiniz ile programınız arasındaki uyuşmazlık sonucu tek bir saatlik sosyal uçuş sersemliğinin obezite riskinizi yaklaşık olarak %33 artırdığını göstermiştir. Haziran ayında Chronobiology International da yayınlanan bir çalışmada geç-gece kronotipleri olan öğrenciler, üniversite ortamı gece kuşları için uygun olmasına rağmen birinci yılları sırasında diğer yeni öğrencilerden daha fazla kilo almıştır. Aynı zamanda beyinde etkilenebilmektedir. Chronobiology de
yayınlanan bir başka çalışmada günlük etkinliklerini sürdürmek için akşam saatlerini tercih eden bireylerin erken kronotiplerden daha fazla depresyona eğilimli oldukları saptanmıştır. Ağustos ayında NeuroImage de yayınlanan bir diğer çalışmada Alman bilim adamları genç erkeklerin beyinlerini taramış ve nöronlar arasında sinyalleri taşıyan ve güçlendiren beyaz maddenin geç kronotiplerde beynin belli kısımlarında diğer gönüllülerden daha az kohezif olduğunu saptamıştır. Bu çalışmanın yazarlarından, Almanya Jülich, Instutie of Neuroscience and Medicine de bir araştırmacı olan Jessica Rosenberg, bu durumun geç kronotiplerin beyinlerini biraz daha az etkili kılabildiğini söylemekte, ancak uyku eksikliğinin mi beyin değişikliklerine yol açtığını yoksa beyin değişikliklerinin mi uyku eksikliğine neden olduğunu söylemenin imkansız olduğuna işaret etmektedir. Vücudumuzdaki hemen her hücrenin kronotipimizi yansıtma olasılığı vardır. Mayıs ayında Chronobiology de yayınlanan bir çalışmada bilim adamları bir anket kullanarak gönüllüleri kategorilere ayırmış, daha sonra iç yanaklarından alınan hücreleri incelemiş ve geç kronotiplerin genlerinde geç uyumaya katkıda bulunan bir aktivite bulunduğunu saptamıştır. Bu sonuç geç saatlere kadar kalma ya da erken uyanmanın bir yaşam tarzı olmadığı, DNA larımızda bulunduğu şeklindeki bulguları desteklemektedir. Az sayıda insanın yaşamlarını kronotipleri ile düzenleme lüksü bulunmaktadır. Roenneberg şunu diyor: eğer patronunuzu, vücut sıhhatininizin daha geç bir saatte işe başlamayı gerektirdiği konusunda ikna edemiyorsanız, dışarıda daha fazla zaman geçirin. Güneş ışığı almak kronotiplerin çoğunu daha erken uyumaya sevk eder. Gün ışığından yararlanma saatinin sona ermesini bekleyin. Yaz saati uygulaması tipik olarak tüm kronotiplerde uykuyu bozar. Bu saat sona erdiğinde herkes daha iyi uyur. * Bu makale 20 Ekim 2013 tarihinde The New York Times Magazine de yayınlanmıştır.
Doç. Dr. Halil Coşkun NEDEN DİYET VE EGZERSİZ OBEZİTEYİ YENMEK İÇİN YETERLİ DEĞİL? Yeni bir araştırmaya göre çoğu kişi genetik yapısı yüzünden obez veya aşırı şişmanlık ile mücadele etmektedir. Okula giden çocuklarda obezite son yıllarda giderek artış gösterirken, Centers for Disease Control (CDC) ABD de %33 den fazla yetişkinin obez olduğunu bildirmektedir. Bu araştırmada yer alan bilim adamları, aşırı kilolu veya obez olan birinin sağlıklı vücut kitle indeksine dönmesinin gerçekten çok zor olduğunu, fazla miktarda kilo kaybetse dahi, uzun süreli koruma ihtimalinin düşük olduğunu bildiriyorlar. Başka bir deyişle, aşırı şişman bir kişi az kalorili, besin değeri yüksek bir diyetten oluşan bir yaşam tarzını benimsemeye karar verirse, vücut derhal kalori kullanımını en aza indirerek ve aynı zamanda açlığı artıran hormonları aktive ederek yeni bir aşamaya geçmekte ve böylece insanın yağ depolama kapasitesini artırarak beyni aşırı tüketmeye yönlendirmektedir. Başka bir deyişle, vücuda giren yiyecek aniden kesildiği zaman, vücut aç kaldığını düşünmeye başlar ve daha az kalori yakarak yağ depolamaya çabalar. Kıtlık sendromu da denilen bu durum diyet esnasında beynin yapısını değiştirir, kalorisi yüksek yiyecekleri istemeye başlar. Lancet Diabetes & Endocrinology dergisinde yayınlanan yeni bir
araştırma, kilo verme programıyla ilk aylarda kilo veren hastaların daha sonra %80 ila %95 ihtimalle bu kiloları tekrar geri aldıklarını belirtiyor. New York Mount Sinai Icahn Tıp Fakültesi Pediatri ve Psikiyatri Bölümünden Doç. Dr. Christopher Ochner şunları söylüyor; Yaşam tarzında yapılan değişimler, aşırı kilolu insanlarda kalıcı kilo vermeyi de beraberinde getirmesine rağmen, tekrarlanan obezitesi olan kişilerde vücut ağırlığı biyolojik olarak adeta damgalanmış ve korunmaktadır. Araştırmacılar, vücudun diyete gösterdiği biyolojik tepkilerin sadece diyet ve egzersize dayanmadan ele alınarak tedavi edilmesi gerektiğinin altını çizmektedir. Dr. Ochner bu durumu şöyle açıklıyor: yaşam tarzı değişiklikleri hiç kuşkusuz kalıcı kilo verme için gerekli bir koşul olsa da, aynı zamanda doktorlar hastalarını obez olmaktan korumalı ve aşırı kilonun ilk işaretlerini görür görmez önlem almaya zorlamalıdırlar. Hiçbir durumda kişinin obez olmasını beklememelidirler. Vücudun şişmanlık ile ilgili kehanetini siz bir kez yerine getirirseniz, asla o şişmanlıktan kurtulamayız. Sonuç olarak gerek çocuklarımızda, gerekse kendimizde kilo kontrol ve takibinde hassas olmalı, önlem almak için başa çıkamayacağımız kadar kilo almayı asla beklememeliyiz. Birkaç kilo fazla ile mücadele etmek, obezite ile mücadeleden çok daha kolay ve etkilidir. Doç. Dr. Halil Coşkun