T.C. SAĞLIK BAKANLIĞI OKMEYDANI EĞİTİM VE ARAŞTIRMA HASTANESİ 4. İÇ HASTALIKLARI KLİNİĞİ Şef: Doç. Dr. Laika KARABULUT



Benzer belgeler
Crohn Hastalığı. İnflamatuar Barsak Hastalıkları. Patofizyoloji. Klinik. Dr. Erkan GÖKSU Acil Tıp A.D.

Gastrointestinal Sistem Hastalıkları. Dr. Nazan ÇALBAYRAM

Kansız kişilerde görülebilecek belirtileri

IX. BÖLÜM KRONİK HASTALIK ANEMİSİ TANI VE TEDAVİ KILAVUZU ULUSAL TEDAVİ KILAVUZU 2011

KOLOREKTAL POLİPLER. Prof. Dr. Mustafa Taşkın

ANEMİYE YAKLAŞIM. Dr Sim Kutlay

Olgu Sunumu Dr. Işıl Deniz Alıravcı Ordu Üniversitesi Eğitim Ve Araştırma Hastanesi

HIV & CMV Gastrointestinal ve Solunum Sistemi

Yaşlanmaya Bağlı Oluşan Kas ve İskelet Sistemi Patofizyolojileri. Sena Aydın

Cerrahi Hastada Beslenme ve Metabolizma. Prof.Dr. İsmail Hamzaoğlu

Tip 1 diyabete giriş. Prof. Dr.Mücahit Özyazar Endokrinoloji,Diyabet,Metabolizma Hastalıkları ve Beslenme Bölümü

KOLON VE İNCE BAĞIRSAĞIN NONTÜMÖRAL REZEKSİYON MATERYALLERİNDE TANIYA YAKLAŞIM. Dr. Armağan GÜNAL GATA Tıbbi Patoloji AD - Ankara

Çeşitli nedenlerle oluşabilen karaciğer fibrozisi hemen daima geri dönüşümsüzdür.

DÖNEM IV 3. GRUP DERS PROGRAMI

LABORATUVAR TESTLERİNİN KLİNİK YORUMU

Tıkanma Sarılığı. Yrd. Doç. Dr. Zülfü Arıkanoğlu

İNDETERMİNE KOLİT TANI. Patoloji. Makroskopik bulgular

TANIM. Ankilozan Spondilit (spondilartrit) Spondilit = vertebraların (omurların) inflamasyonu

DEMİR İÇEREN İLAÇLARLA ZEHİRLENME UZM.DR. SEVGİ YUMRUTEPE MALATYA EĞİTİM VE ARAŞTIRMA HASTANESİ 22.O4.2018

Akut Mezenter İskemi. Doç. Dr. Şule Akköse Aydın U.Ü.T.F Acil Tıp AD ATOK

TİROİDİTLERDE AYIRICI TANI. Doç.Dr.Esra Hatipoğlu Biruni Üniversite Hastanesi Endokrinoloji ve Diabet Bilim Dalı

Membranoproliferatif Glomerülonefriti Taklit Eden Trombotik Mikroanjiopatili Bir Olgu

Solunum sistemi farmakolojisi. Prof. Dr. Öner Süzer

GASTROENTEROLOJİ KLİNİĞİ

TÜRK KOLON ve REKTUM CERRAHİ DERNEĞİ

ERİTROSİTLER ANEMİ, POLİSİTEMİ

TAM KAN SAYIMININ DEĞERLENDİRMESİ

RADYASYONA BAĞLI GEÇ BARSAK TOKSİSİTESİ VE TEDAVİSİ

LÖKOSİT. WBC; White Blood Cell,; Akyuvar. Lökosit için normal değer : Lökosit sayısını arttıran sebepler: Lökosit sayısını azaltan sebepler:

Dr. Mehmet İnan Genel Cerrahi Uzmanı

MULTİPL MYELOM VE BÖBREK YETMEZLİĞİ. Dr. Mehmet Gündüz Ankara Üniversitesi Tıp Fakültesi Hematoloji B.D.

Karaciğer Fonksiyon Bozukluklarına Yaklaşım

Prof.Dr.Kemal NAS Dicle Üniversitesi Tıp Fakültesi Fizik Tedavi ve Rehabilitasyon AD, Romatoloji BD

Akut Karın Ağrısı. Emin Ünüvar. İ.Ü. İstanbul Tıp Fakültesi Çocuk Sağlığı ve Hastalıkları Anabilim Dalı.

Kalın bağırsağın mukoza adı verilen iç yüzeyinin zayıf noktalardan dışarı doğru kese şeklinde fıtıklaşmasına veya cepleşmesine, bağırsak divertikülü

BAŞKENT ÜNİVERSİTESİ HASTANESİ

EOZİNOFİLİK ÖZOFAJİT ANTALYA 2016 DR YÜKSEL ATEŞ BAYINDIR HASTANESİ ANKARA

Mikroskopik Kolit. Dr. Taylan KAV. Hacettepe Üniversitesi Tıp Fakültesi. İç Hastalıkları ABD Gastroenteroloji Bilim Dalı. Ankara

ÜLSERATİF KOLİT ve CROHN HASTALARINDA YAŞAM KALİTESİ, ANKSİYETE ve DEPRESYON

III. BÖLÜM EDİNSEL SAF ERİTROİD DİZİ APLAZİSİ TANI VE TEDAVİ KILAVUZU ULUSAL TEDAVİ KILAVUZU 2011

Crohn s hastalığı; Regional enterit; Kron;

NEFROTİK SENDROM. INTERN DR. H.RUMEYSA DAĞ Eylül 2013

ADRENAL YETMEZLİK VE ADDİSON. Doç. Dr. Mehtap BULUT Bursa Şevket Yılmaz EAH Acil Tıp Kliniği

Kocaeli Üniversitesi Tıp Fakültesi Çocuk Sağlığı ve Hastalıkları Anabilim Dalı. Romatoloji Bilim Dalı Olgu Sunumu 9 Ağustos 2016 Salı

ÇOCUKLUK ÇAĞINDA KRONİK KARIN AĞRISI

Tam Kan; Hemogram; CBC; Complete blood count

İmmünyetmezlikli Konakta Viral Enfeksiyonlar

Göğüs Cerrahisi Kuthan Kavaklı. Göğüs Cerrahisi. Journal of Clinical and Analytical Medicine

Polipte Kanser. Dr.Cem Terzi. Dokuz Eylül Üniversitesi Genel Cerrahi Anabilim Dalı Kolorektal Cerrahi Birimi

Akdeniz Anemisi; Cooley s Anemisi; Talasemi Majör; Talasemi Minör;

DÜNYADA VE TÜRKİYE DE DEMİR EKSİKLİĞİ ANEMİSİ. Prof. Dr. Özcan Bör Eskişehir Osmangazi Üniversitesi Çocuk Hematolojisi ve Onkolojisi Bilim Dalı

NEFRİT. Prof. Dr. Tekin AKPOLAT. Genel Bilgiler. Nefrit

Gerçek şilöz asit: yüksek trigliserid oranlarına sahip sıvı.

PERİANAL FİSTÜLLE KOMPLİKE CROHN HASTALIĞI

Vücutta dolaşan akkan sistemidir. Bağışıklığımızı sağlayan hücreler bu sistemle vücuda dağılır.

Karaciğer laboratuvar. bulguları. Prof.Dr.Abdullah.Abdullah SONSUZ Gastroenteroloji Bilim Dalı. 5.Yarıyıl

SPONDİLODİSKİTLER. Dr. Nazlım AKTUĞ DEMİR

Kocaeli Üniversitesi Tıp Fakültesi Çocuk Sağlığı ve Hastalıkları Anabilim Dalı. Romatoloji Bilim Dalı Olgu Sunumu 28 Haziran 2016 Salı

BÖBREK HASTALIKLARI. Prof. Dr. Tekin AKPOLAT. Böbrekler ne işe yarar?

HODGKIN DIŞI LENFOMA

BAŞKENT ÜNİVERSİTESİ HASTANESİ

06 Şubat Nisan SAAT P a z a r t e s i S a l ı Ç a r ş a m b a P e r ş e m b e C u m a

Otakoidler ve ergot alkaloidleri

Anemi modülü 3. dönem

İSKEMİK BARSAĞIN RADYOLOJİK OLARAK DEĞERLENDİRİLMESİ. Dr. Ercan Kocakoç Bezmialem Vakıf Üniversitesi İstanbul

SAAT P a z a r t e s i S a l ı Ç a r ş a m b a P e r ş e m b e C u m a. Pre-Operatif Hastaların Genel Değerlendirilmesi Yrd.Doç.Dr.

KOLONOSKOPİK TARAMA VE KOLONOSKOPİ

İBH da osteoporoz. Dr. Ahmet TEZEL Trakya Üniversitesi Tıp Fakültesi İBH Okulu Mayıs 2013

mm3, periferik yaymasında lenfosit hakimiyeti vardı. GİRİŞ hastalığın farklı şekillerde isimlendirilmesine neden Olgu 2 Olgu 3

LABORATUVAR TESTLERİNİN KLİNİK YORUMU

İNTERAKTİF VAKA TARTIŞMASI

SİNDİRİM SİSTEMİ KANSERLERİNDE ONKOLOJİK TEDAVİ. Prof. Dr. Evin Büyükünal Cerrahpaşa Tıp Fakültesi İç Hastalıkları. ABD Tıbbi Onkoloji Bilim Dalı

TAM KAN SAYIMININ DEĞERLENDİRİLMESİ

Çocukluk çağında Inflamatuvar Barsak Hastalıkları. Doç.Dr. Yeşim ÖZTÜRK Çocuk Gastroenteroloji, Hepatoloji ve Beslenme Bilim Dalı Mayıs 2005

KOLOREKTAL KANSER. Prof. Dr. Ömer ŞENTÜRK

TRANSFERRİN ERİTROSİT. Transferrinin normal değerleri: Transferin seviyesini düşüren sebepler. Eritrosit; RBC: Red Blood Cell = Alyuvar

Patogenez Bronşektazi gelişiminde iki temel mekanizma rol oynar

Tam Kan Analizi. Yrd.Doç.Dr.Filiz BAKAR ATEŞ

Serap BALAS. Ankara Çocuk Sağlığı ve Hastalıkları Eğitim ve Araştırma Hastanesi

ORGANİZMALARDA BAĞIŞIKLIK MEKANİZMALARI

3. OLGU. Tüberküloz Kursu 2008 Antalya

GAZİANTEP İL HALK SAĞLIĞI LABORATUVARI TEST REHBERİ

İnflamatuvar Bağırsak Hastalıklarında Klinik Belirtiler

AORT ANEVRİZMASI YAKIN DOĞU ÜNİVERSİTESİ SHMYO İLK VE ACİL YARDIM BÖLÜMÜ YRD DOÇ DR SEMRA ASLAY 2015

oporoz Tanı ve Tedavi Prensipleri

Engraftman Dönemi Komplikasyonlarda Hemşirelik İzlemi. Nevin ÇETİN Hacettepe Üniversitesi Pediatrik KİTÜ

Özofagus Mide Histolojisi

Saat 25 Eylül 2017 Pazartesi 26 Eylül 2017 Salı 27 Eylül 2017 Çarşamba 28 Eylül 2017 Perşembe 29 Eylül 2017 Cuma. Seminer

4. SINIF GENEL CERRAHİ STAJ PROGRAMI

Yüksekte Çalışması İçin Onay Verilecek Çalışanın İç Hastalıkları Açısından Değerlendirilmesi. Dr.Emel Bayrak İç Hastalıkları Uzmanı

Kocaeli Üniversitesi Tıp Fakültesi Çocuk Sağlığı ve Hastalıkları Anabilim Dalı. Çocuk Gastroenteroloji BD Olgu Sunumu 26 Eylül 2017 Salı

Anestezi Uygulama II Bahar / Ders:9. Anestezi ve Emboliler

Akut Apandisit Tanısal Yaklaşımlar

ÇOCUKLUK ÇAĞINDA AKUT KARIN DOÇ. DR. GONCA TEKANT CERRAHPAŞA TIP FAKÜLTESİ ÇOCUK CERRAHİSİ ANABİLİMDALI

2. Çocukluk çağında demir eksikliği anemisi?

17 Nisan Haziran SAAT P a z a r t e s i S a l ı Ç a r ş a m b a P e r ş e m b e C u m a

Bilinen, 5000 den fazla fonksiyonu var

*Barsak yaraları üzerine çalışmalarda probiyotikler, yaraların iyileşmesi ve kapanması amaçlı test edilmiştir.

Aşağıdaki 3 kriterin birlikte olması durumunda derin cerrahi alan enfeksiyonu tanısı konulur.

TIPTA UZMANLIK EĞİTİMİ GİRİŞ SINAVI (TUS) (Sonbahar Dönemi) KLİNİK TIP BİLİMLERİ TESTİ 25 EYLÜL 2016 PAZAR ÖĞLEDEN SONRA

Transkript:

T.C. SAĞLIK BAKANLIĞI OKMEYDANI EĞİTİM VE ARAŞTIRMA HASTANESİ 4. İÇ HASTALIKLARI KLİNİĞİ Şef: Doç. Dr. Laika KARABULUT İNFLAMATUVAR BARSAK HASTALIĞINDA DEMİR EKSİKLİĞİ ANEMİSİ TEDAVİSİNDE ORAL FERROGLİSİN SÜLFAT İLE PARENTERAL DEMİR SÜKROZ ETKİNLİK VE GÜVENİRLİĞİNİN KARŞILAŞTIRILMASI UZMANLIK TEZİ Dr. Sibel HAMARAT İSTANBUL-2008

ÖNSÖZ Uzmanlık eğitimim süresince tıbbi bilgi ve deneyimlerimin artması için katkılarını esirgemeyen, kişiliği ve davranışları ile örnek olan sayın klinik şefim Doç. Dr. Laika KARABULUT a; Bilgi, deneyim, hayat tecrübelerinden yararlandığımız, her zaman sınırsız destekçimiz olan değerli klinik şef yardımcımız Dr. Bilgivar KAYA ya; Uzmanlık eğitimim süresince bilgi ve birikimlerinden yararlandığım servis uzmanlarımız Dr. Arif ACAR, Dr. Vedat ÇELİK, Dr. Melek ÖZER, Dr. Mehmet KÜÇÜK, Dr. Bilal UĞURLUKİŞİ, Dr. Yaşar YOĞUN, Dr. Şükrü ÖZBAL a; Asistanlığım süresince her zaman desteğini gördüğüm değerli uzmanım ve abim Dr. Ferhan MANTAR a; Birlikte çalışmaktan zevk duyduğum asistan arkadaşlarım Dr. Mahmut ALTINDAL, Dr. Cumali KARATOPRAK, Dr. Fatma AYDOĞAN, Dr. Tuğba DUMAN, Dr. Şeyda GÜLENAY, Dr. Fatmanur OTMAR, Dr. Tuğba ÖZGEL e, Değerli servis hemşirelerimiz ve servis çalışanlarına; Uzmanlık eğitimimde büyük katkıları olan Enfeksiyon Hastalıkları ve Klinik Mikrobiyoloji şefi Dr. M.Taner YILDIRMAK, Biyokimya Klinik şefi Dr. Sembol TÜRKMEN YILDIRMAK a; Hastanemiz Başhekimi Dr. M.Hayri ÖZGÜZEL e; Her zaman bana destek olan aileme sonsuz teşekkür ederim. i

İÇİNDEKİLER GİRİŞ VE AMAÇ....1 GENEL BİLGİLER.2 İnflamatuvar barsak hastalıkları...2 Epidemiyoloji...2 Etyoloji ve Patogenez...3 Crohn Hastalığı...6 Ülseratif kolit 11 Ekstraintestinal tutulumlar 17 Tedavi....19 Prognoz..23 İnflamatuvar barsak hastalığı nda anemi...25 Demir metabolizması ve demir eksikliği anemisi...25 Kronik hastalık anemisi.29 Vitamin B12 ve folik asit eksikliği 31 Hemolitik anemi.33 Kemik iliği depresyonu..33 Tedavi 34 MATERYAL VE METOD... 37 BULGULAR......40 TARTIŞMA.......49 ÖZET......58 KAYNAKLAR..59 ii

KISALTMALAR ALP ALT AST : Alkalen fosfataz : Alanin aminotransferaz. : Aspartat aminotransferaz. 5-ASA : 5-Amino Salisilik Asit CH CRP GİS GGT HLA İBH Ig IL INF LDH MCH : Crohn hastalığı : C Reaktif Protein : Gastrointestinal sistem : Gama glutamil transferaz : İnsan lökosit antijeni : İnflamatuvar barsak hastalığı : İmmünglobulin : İnterlökin : İnterferon : Laktat dehidrogenaz : Ortalama eritrosit hemoglobini MCHC : Ortalama eritrosit hemoglobin konsantrasyonu MCV NO PE : Ortalama eritrosit hacmi : Nitrik oksit : Parenteral TDBK : Total demir bağlama kapasitesi TGF TH TNF : Transforming growth faktör : T helper : Tümör nekrozis faktör TSAT : Transferrin saturasyonu ÜK : Ülseratif kolit iii

GİRİŞ VE AMAÇ Anemi, inflamatuvar barsak hastalıklarının sık rastlanan bir ekstraintestinal komplikasyondur. Prevalansı %8.8 ile %73.7 arasında değişmektedir. İnflamatuvar barsak hastalığında anemi; hastaların genel durumunu ve hayat kalitesini kötüleştirmekte, hastaneye yatış oranını arttırmaktadır(1). İnflamatuvar barsak hastalığında oluşan anemi en çok demir eksikliği ve kronik hastalık anemisi tipindedir. Demir eksikliği anemisi, genellikle kronik intestinal kan kaybı sonucu gelişir. Crohn hastalığı nda duodenum ve üst jejenum tutulumu varlığında veya ince barsak rezeksiyonu sonrasında demir emiliminin azalması da katkıda bulunmaktadır. Aynı zamanda inflamasyon nedeniyle açığa çıkan sitokinler de demirin eritroid öncül hücrelere sunumunu engelleyerek demir eksikliğine yol açar. Demir eksikliği anemisinin tedavisi eksik olan demirin yerine konması ile olur. (2,3). Bu çalışmanın amacı, İBH olan hastalarda demir eksikliği anemisi tedavisinde kullanılan oral demir sulfat ile intravenöz demir sukrozun etkinliği ve güvenirliğinin karşılaştırılmasıdır. 1

GENEL BİLGİLER İNFLAMATUVAR BARSAK HASTALIKLARI İnflamatuvar barsak hastalıkları, genetik olarak duyarlı kişilerde, çeşitli antijenlere ya da çevresel faktörlere karşı abartılı bir immün yanıt ile meydana gelen, nedeni tam olarak bilinmeyen, kronik seyirli, iyilik ve aktivasyon dönemleri olan bir grup inflamatuvar hastalıktır. Esas olarak iki klinik formu vardır: Ülseratif kolit ve Crohn hastalığı. Crohn hastalığı, ağızdan anüse kadar tüm sindirim kanalını segmenter tarzda ve transmural olarak tutar. Hastalar en sık karın ağrısı, diyare ve kilo kaybından şikayet ederler. Sıklıkla görülen komplikasyonlar, cerrahi müdahale gerektirebilen intestinal darlık ve fistül gelişimidir. Ekstraintestinal tutulumlar sıklıkla görülür. Crohn hastalığı etyolojisi tam olarak anlaşılamamıştır ve medikal tedavi hastalık aktivitesinin kontrol altına alınmasında etkilidir, küratif değildir(4). Ülseratif kolit ise rektumdan itibaren proksimale doğru değişik uzunluklarda ama arada sağlam kısım bırakmaksızın kolon mukozasını tutar. Klinik belirtiler sıklıkla rektal kanama, diyare ve karın ağrısıdır. Komplikasyonlar arasında toksik megakolon, darlıklar, kolorektal displazi ve kanser sayılabilir. Medikal tedavi hastalık aktivitesini kontrol altına almada etkilidir. Cerrahi tedavi küratiftir(5). EPİDEMİYOLOJİ Ülseratif kolit ve Crohn hastalığının insidans ve prevalansı coğrafi bölgelere göre büyük farklılıklar gösterdiği gibi, etnik grup ve ırka göre de varyasyonlar gösterir. ÜK ve CH nın insidensi 5-15/100 000 dir. CH prevalansı 9-199/100 000, ÜK prevalansı ise 21-268/100 000 dir(6). Her iki hastalık da Kuzey Amerika ve Kuzey Afrika da sık, Güney Amerika ve Avrupa, Asya, Afrika ve Latin Amerika da daha nadir görülür(7). İBH her ırkta 2

görülürse de, Yahudilerde insidans diğer ırklara göre çok yüksektir. İsrail de Asya ve Afrika kökenli Yahudilerde bu insidens, Avrupa ve Amerika kökenli Yahudilere kıyasla çok daha düşüktür(8). İBH her yaşta görülse de, pik insidansını 2. ve 3. dekadda yapar. İnsidansda ufak bir artış ise 6. ve 8. dekadlar arasında görülür. Kadın:erkek oranı CH da 1,2:1, ÜK de ise 1:1 dir. İBH insidansı kentsel alanlarda, kırsal alanlara göre daha fazladır. Sosyoekonomik koşulların iyi olduğu toplumlarda insidansta hafif bir artış mevcuttur(4,5). ETYOLOJİ ve PATOGENEZ: İnflamatuvar barsak hastalıkları, genetik olarak duyarlı kişilerde tetikleyici faktörlerle gelişen inflamasyonun barsak duvarında meydana getirdiği hasar sonucu gelişir(4). 1. İNFLAMASYON HAZIRLAYICILARI: a. Genetik yatkınlık: İBH da genetik temeli olduğunu gösteren birçok kanıt vardır. İBH olan hastaların 1. derece akrabaları arasında İBH insidensi, genel populasyona göre 14-15 kat daha fazladır. Ashkenazi Yahudilerinde, aynı coğrafi bölgeden olup Yahudi olmayanlara göre İBH gelişim riski 2-4 kat daha fazladır. Monozigot ikizlerde CH %67 oranında uyum göstermekteyken, ÜK de bu oran %13-20 arasındadır(4). Birçok genin İBH ile ilişkili olduğu saptanmıştır. HLA-DR1-DQB1 ve DRB3*0301 allelinin Crohn hastalığında, HLA-DR2 nin ise Ülseratif kolitte ekspresyonu artmıştır. NOD2/CARD15 (nucleotide-binding oligomerization domain 2-caspase-recruitment domain 15) geninin ise CH ile ilgili olduğu gösterilmiştir(9). 3

b. Çevresel Faktörler: İBH olan hastalarda en dikkat edilmesi gereken çevresel faktörlerin başında sigara kullanımı gelmektedir. ÜK sigara içmeyen ve sigarayı bırakmış insanlarda, sigara içenlere göre 2-6 kat daha fazla sıklıkta gözlenmektedir(19). CH ise sigara içme oranı daha fazla olup, sigara içenlerde daha fazla cerrahi gereksinim ve daha fazla relaps riski mevcuttur(4). Besin allerjisi, özellikle süt alerjisi ÜK için potansiyel etyoloji olduğuna dair kanıtlar mevcuttur. Sütsüz diyetle remisyona girmiş hastaların, süt verildiğinde nüksettiği gözlenmiştir(10). Apendektominin, ÜK için koruyucu olduğunu gösteren çalışmalar mevcuttur(11). Oral kontraseptif kullanımının hem ÜK hem de CH gelişim riskini arttırdığı düşünülmektedir. Rafine şeker ve non steroid anti-inflamatuvar ilaç kullanımı da CH için risk faktörleri arasında sayılmaktadır(4,5). c. İnfeksiyöz ajanlar: Bu konuda pek çok çalışma bulunmaktadır, ama hiçbir bakteriyel, viral, fungal ajan suçlanamamaktadır. Paramyxovirus (kızamık virüsü) granülomatöz vaskülit ve barsakta mikroinfarkt yapması nedeniyle CH sıklığını arttırdığını gösteren çalışmalar vardır. Erken kızamık aşılaması ile CH sıklığının artması arasında ilişki bulunmuştur(12). CH oluşumu ile ilgili en çok üzerinde durulan ajan Mycobacterium paratuberculosis dir. Sonrasında da M. paratuberculosis ile ilgili birçok çalışma yapılmış olsa da bu hipotezi destekleyecek veya reddettirecek bir sonuca varılamamıştır(4). 4

2. İNFLAMASYON TETİKLEYİCİLERİ Genetik ve çevresel faktörlerle duyarlı hale gelmiş kişide inflamasyonu başlatacak tetikleyici olaylar; patojen olmayan kommensal lüminal flora ve onların ürünleri, diet antijenleri ve intestinal epitelyum hücreleri olduğu düşünülmektedir(4). 3. İNFLAMASYON Sağlıklı barsak mukozasında, besin maddeleri ve mikrobiyal ajanların uyarısıyla sürekli bir zayıf fizyolojik inflamasyon meydana gelmektedir. Bu inflamasyon CD4+ T hücrelerinden salınan TGF β1, IL-10 ve T helper 3 hücreleri ile bastırılarak belli bir düzeyde tutulmakta ve sonuçta barsakların zarar görmesi engellenmektedir. Buna immün tolerans denmektedir. İBH olan hastalarda bu inflamatuvar cevap abartılı olmaktadır. İnflamasyon, tetikleyici ajanın barsak duvarına nüfuz edip burada antijen sunan hücreler aracılığı ile T lenfositlere sunulması ile başlar. Makrofaj ve T lenfositler aktive olur. T lenfositler ürettikleri sitokinlere göre iki ana gruba ayrılır; T helper 1 ve T helper 2. T helper 1 tipi hücreler, IL-1, IL-2, TNF-α ve INF-γ salgılar. Bu tip sitokinler CH da daha çok salgılanarak inflamasyonu arttırır. T helper 2 tipi hücreler, IL- 4, 5, 6, 10 gibi sitokinleri salgılar ve bu tip sitokinler ÜK de daha çok salgılanmaktadır. Ülseratif kolit ve Crohn hastalığının her ikisinde de hem T helper 1 hem de T helper 2 tipi sitokinler değişik oranlarda bulunmaktadır (Şekil 1). T hepler 2 tipi sitokinler B lenfositleri uyararak IgG salınımına yol açarlar. CH da IgG1 ve IgG2, ÜK de ise IgG3 daha fazla salınmaktadır(4). 5

Crohn hastalığı Ülseratif kolit Tolerans Şekil 1: T lenfosit aktivasyon yolları (13) Nonimmün hücreler de olaya katılır. Fibroblastlar IL-11 ve diğer proinflamatuvar sitokinleri salgılarlar. Nöronlar mast hücrelerini uyarark histamin salınımına neden olurlar. Granülosit ve mononükleer hücreler de bölgeye toplanarak olaya katılır ve mukozaya nüfuz ederler. Tüm bu hücrelerden prostaglandinler, lökotrienler, reaktif oksijen metabolitleri ve nitrik oksit salınımıyla barsak epitel hücreleri hasara uğrar(4,5). İBH da hem mukozal inflamasyon süreçlerinde aşırıya kaçma hem de bu inflamasyonu durdurmaya yönelik mekanizmalarda defekt mevcuttur(4). CROHN HASTALIĞI Crohn hastalığı, sindirim kanalında ağızdan anüse kadar herhangi bir lokalizasyonu tutan kronik inflamatuvar bir hastalıktır. CH en sık terminal ileum ve sağ kolonu tutar. Vakaların %50 sinde ince barsak ve kolon tutulumu beraber, yaklaşık %30 unda sadece ince barsak tutulumu, %20 sinde ise sadece kolon tutulumu mevcuttur. Hasta segmentler arasında sağlam 6

alanlar bulunabilir (skip areas). Anal kanalda derin fissürler, anal ve perianal fistüllere sık rastlanır ve bu Crohn hastalığını Ülseratif kolitten ayıran önemli özelliktir(14). Patoloji: CH daki intestinal inflamasyon tüm katları tutar ve segmenterdir. Lenfosit, plazma hücreleri, histiosit, polimorf nüveli lökositler ve eozinofiller tüm barsak katlarını infiltre etmişlerdir (mukoza, submukoza, muskuler, seroza) ve mezenterik lenf bezleri de tutulmuştur. En erken gelişen karakteristik lezyon aftöz ülserlerdir. Lenfoid agregatların üzerinde gelişen bu ülserler, lineer şekilde uzanırlar ve aralarında sağlam mukozayı sınırladıklarından klasik kaldırım taşı (cobblestone) görünümünü oluştururlar. Ülserler derinlemesine ilerleyerek barsak duvarının tüm katlarını aşabilir ve barsak ile mezenter ve komşu organlar arasında fistül gelişmesine neden olabilirler(4). Granülomlar genellikle submukozada rastlanan, sınırları belirli, kazeifikasyon nekrozu olmayan, multinukleuslu dev hücreleri içeren oluşumlardır ve granülomlar CH için karakteristik bulgudur. Prevalansı endoskopik serilerde %15 (15), cerrahi serilerin %70 civarındadır(16). Granülomlara mesenterik lenf nodları, cilt, göz, karaciğerde de rastlanabilir ama oldukça nadirdir. CH da inflamatuvar değişiklikler transmural olup, barsak duvarının kalınlaşmasına ve lümenin daralmasına neden olur. Zamanla fibrozis gelişir ve striktürlere neden olur. Diğer karakteristik bir bulgu ise mezenterin kaba, yağlı görünümde olup barsağın serozal yüzeyine doğru uzanmasıdır (fat wrapping) (4). Klinik bulgular: CH belirti ve bulguları hastalığın şiddet, yaygınlık derecesi ve tutulan organa göre değişir. İleum tutulumu olan hastalarda yaygın kolik tarzda ya da sağ alt kadranda karın ağrısı olur. Ağrı defekasyon sonrası geçer. Sağ alt kadranda ele gelen kitle olabilir. Yumuşak ve sık dışkılama ve kilo kaybı da görülebilir. Kolon tutulumu, 7

genelde sağ kolon tutulumu şeklindedir. Kolon tutulumu olan hastalarda da diyare ve karın ağrısı görülür. Rektum tutulumu nadir olduğundan tenezm nadir bir semptomdur(4). Perianal bulgular; cilt lezyonları, anal kanal lezyonları ve perianal fistüller şeklinde sınıflanabilir. Cilt lezyonları maserayon, yüzeyel ülser ve abseleri kapsar. Anal kanal lezyonları da fissür, ülser ve stenozdur. Perianal fistülere sekonder derin yerleşimli abseler de gelişebilir(17). Kilo kaybı, halsizlik, iştahsızlık, ateş gibi konstitüsyonel semptomlar da görülebilir. CH na bağlı ateş genellikle hafif düzeydedir, eğer yüksek veya persistan olursa altta yatan infeksiyöz bir neden veya abse formasyonu araştırılmalıdır(4). Uzun süreli CH olan hastalarda demir, folik asit, vitamin B12, kalsiyum, magnezyum, çinko ve yağda eriyen vitaminlerin eksikliklerine bağlı malnütrisyon belirtileri sıkça görülür(18). CH klinik tipleri: CH klinik tipleri fistülizan ve obstrüktif-stenozan olmak üzere ikiye ayrılır. Üçüncü grup olarak da CH seyri boyunca her iki klinik tipin de gelişmediği hastalar kabul edilir. Her iki klinik tip aynı hastada da görülebilir(19). Fistülizan CH: Fistül CH nın sık görülen bir bulgusudur. İmmün aktivasyon sonucu doku yıkımı, sinüs kanalı oluşumu ve sonuç olarak komşu dokuya penetrasyon gelişir. En sık perianal fistüller oluşur ve hastaların %15-35 inde rastlanır. İki GİS segmenti arasında gelişen fistüllere de sıkça rastlanır. Bunlar enteroenterik, enterokolonik ve kolokolonik fistüllerdir. Ayrıca rektovajinal, enterovezikal ve kolovezikal fistüller de oluşabilir. İleumdan retroperitoneuma açılan fistül psoas kasını tutarak psoas absesine sebep olabilir ve böylece karın ağrısı kalça, uyluk ve diz yoluyla sağ bacakta aşağıya doğru yayılabilir.enterokutane fistüller ise daha çok önceki ameliyat skarlarında gelişirler(4). CH nın 1/4 ünde hayatlarının herhangi bir zamanında intraabdominal abse gelişmiştir. İnflamasyon çevre doku ve organlara yayılıp orada kapalı kalırsa abse 8

gelişir. Belirtiler dalgalı ateş, karın ağrısı ve batında ele gelen kitle şeklindedir. Perforasyon riski yüksektir ve eğer gelişirse oluşan peritonit hayatı tehdit edicidir(4). Obstrüktif-Stenozan CH: Hastalığın erken evresinde aktif inflamasyon nedeniyle oluşan ödem ve spazm obstrüksiyona yol açar. Bu da radyolojik olarak ip belirtisine neden olur. Uzun süreli inflamasyon sonucu barsağın herhangi bir segmentinde fibrozise bağlı darlık da oluşabilir. Bu tip hastalarda postprandiyal ağrı, şişkinlik, kusma görülür. Fibrostenoza bağlı darlıklar tam obstrüksiyona kadar gidebilir(4). Tanı Tanı, klinik gidişin değerlendirilmesi ve radyolojik, endoskopik ve çoğu vakada patolojik bulgularla doğrulanması ile konur. Anamnez ve özgeçmiş bilgilerinin alınması, fizik muayenede karında kitle, sertlik saptanması, perianal fistül ve abse gibi bulguların saptanması tanıda önemlidir(4). Laboratuar bulguları normal olabilse de, anemi ve hipoalbuminemi saptanabilir. Anemi demir eksikliği, folik asid eksikliği, ve B12 vitamin eksikliği nedeniyle olabilir(20). Lökosit sayısı normal veya artmış olabilir. Dışkı incelemesi, kültür ve parazit incelemesi yararlıdır. Anti-Saccharomyces cerevisiae (ASCA) antikorları yüksek oranda pozitiftir. Radyolojik inceleme, CH tanısında önemlidir. Baryumlu ince barsak incelemesi, hastalığın anatomik yerleşimini ve aktif inflamasyonun bulgularını gösterir. Asıl yararı fistül, sinüs traktı ve striktür gibi geç transmural komplikasyonları göstermesidir(4). Erken lezyonlardan aftöz ülserler, kalınlaşmış mukozal villüsler de görülebilir. Klasik ip belirtisi baryumlu incelemede görülen CH özgü lezyonlardandır. Geç lezyonlardan da kaldırımtaşı görünümü saptanabilir(21). Bilgisayarlı tomografi, lümen dışı bulgularda önem kazanır. İntraabdominal ve retroperitoneal abse gibi süpüratif lezyonların görüntülenmesinde yararlıdır(22). Endoskopi, mukozayı direkt gösterir ve biyopsi alınma olasılığı vardır. Aftöz ülserler, mukoza ödemi, kaldırımtaşı görünümü ve barsak lümeninde darlıklar 9

görülebilir. Kolonoskopide segmental tutulum CH için önemli bulgudur. Aynı zamanda terminal ileumdan alınan biyopsi tanının sensitivite ve spesifitesini arttırır(23). Sonuç olarak, tanıda endoskopi ve patolojik bulgular önemlidir ve CH tarafından tutulmuş ve tutulmamış segmentlerden alınan biyopsiler ile tanının doğruluğu arttırılır(4). Şekil 2 - CH nın endoskopik progresyonu. A.Erken değişiklikler sadece yama tarzında eritem B.Diğer bir erken bulgu aftöz ülser C. Lineer ülserler D. İleri hastalıkta lineer ülserler derinleşir ve birleşir kaldırım taşı görünümü alır. Aktivite: CH olan hastalarda tedavi yeterliliğinin belirti ve bulgularla takibi skorlama sistemleri ile yapılır. En sık kullanılanlar Harvey Bradshaw İndeksi(24) ve Crohn Hastalığı Aktivite İndeksi dir(25). Eritrosit sedimentasyon hızı ve C-reaktif protein gibi akut faz reaktanları da hastalık aktivitesinin biyolojik göstergeleridir ama sensitivite ve spesifiteleri düşüktür(4). Diğer yaklaşımlar endoskopik bulgulara göre(26), perianal hastalığa göre (27) aktivite belirlenmesidir. 10

ÜLSERATİF KOLİT Ülseratif kolit, primer olarak kolon mukoza ve submukozasını tutar. İnflamasyon rektumdan itibaren proksimale doğru uzanır ve arada sağlam kısım bırakmaksızın devamlı bir seyir gösterir(5). Patoloji Ülseratif kolitte, sadece rektum tutulursa ülseratif proktit veya hemorajik proktit diye de isimlendirilir. Sadece rektum ve sigmoid kolon tutulursa distal tutulumlu ülseratif kolit denir. Splenik fleksuraya kadar olan bölge (rektum+sigmoid+inen kolon) tutulursa sol kolon tutulumlu, transvers kolon da tutulursa (rektum+sigmoid+inen+transvers) yaygın tutulumlu ülseratif kolit denir. Tüm kolon tutulursa pankolit denir. Pankolitli hastaların pek az bir kısmında ileoçekal valvde meydana gelen deformasyon sonucu kolon içeriği terminal ileuma reflü olarak backwash ileit denen inflamasyona neden olabilir. Hastalarının %45 inde rektosigmoid tutulumu, %35 inde sigmoid kolonu aşan ama tüm kolonu kapsamayan tutulum, %20 sinde ise tüm kolon (pankolit) tutulumu mevcuttur. Makroskopik olarak, hafif hastalıkta mukoza hiperemik, ödemli ve granülerdir. Hastalık ilerledikçe mukoza hemorajik hale gelir ve ülserler oluşur. Uzun süre devam eden ve ağır seyreden olgularda, kolonda psödopolipler gelişir. İnflamatuar polip adı da verilen bu polipler rejenere olmuş hücrelerden oluşur. Uzun süren hastalıkta oluşan bir diğer lezyon da atrofik, soluk, düzleşmiş mukoza görünümüdür. Seyrek olarak ağır ve kronik olgularda kolonun çapı ve uzunluğu, müskülaris mukoza ve müskülaris proprianın kontraksiyonu sonucu küçülebilir. Mikroskopik olarak,erken evrede lamina propriada ödem, kapiller ve venüllerde konjesyon mevcuttur. Sonrasında nötrofil, lenfosit, plazma hücreleri ve makrofajlar gibi inflamatuvar hücreler infiltre eder. Nötrofiller kriptleri invaze ederek kriptit ve kript lümeninde toplanarak kript absesi oluştururlar. Bu inflamatuvar değişiklikler sadece mukoza ve submukozayı kapsar. İnflamasyonun artmasıyla epitel dejenerasyonu sonucu lamina propriaya uzanan ülserler gelişir. 11

ÜK in klasik histolojik bulgusu kript distorsiyonu, dallanması ve kriptlerde goblet hücre kaybıdır. Paneth hücre metaplazisi de diğer kalsik histopatolojik bulgudur. Hastanın histolojik aktivitesinin düzeyi klinik aktivitesi ile korele değildir(5). Klinik Sık görülen belirtiler diyare, rektal kanama, mukuslu feçes, tenezm ve karın ağrısıdır. Ciddi vakalarda ateş ve kilo kaybı belirgindir. Belirtiler hastalığın şiddeti ve yaygınlık derecesi ile orantılıdır(28). Rektal kanama, proktit varlığında taze kırmızı kan şeklindedir ve dışkının sadece yüzeyindedir. Lezyon daha proksimale doğru gittikçe dışkı kan ve mukusa bulaşık şekilde olabilir(5). Diyare, sık rastlanan bir belirtidir. Özellikle rektumun ciddi inflamasyonu durumunda dışkı kaçıracakmış hissi ile ani dışkılama ihtiyacı, hatta inkontinans bile olabilir. Diyare mukus, kan ve iltihap karışıktır. Proktiti olan hastaların %30 unda konstipasyon da olabilir(29). Karın ağrısı, birçok hastada rastlanan bir belirtidir. Genellikle kramp tarzındadır. Diğer belirtiler ise; ateş, bulantı, kusma gibi sistemik belirtilerdir. Fizik muayenede, herhangi bir anormallik saptanmayabilir veya karın muayenesinde hafif hassasiyet olabilir. Çomak parmak, ödem ve barsak dışı tutulum belirtileri olabilir. Ciddi ataklarda taşikardi, ateş, kilo kaybı görülebilir. Fulminan kolit geliştiğinde, barsak seslerinin kaybı ile beraber batında distansiyon ve periton inflamasyon belirtileri ortaya çıkar(5). Tanı: Tanı; klinik belirtiler, endoskopik görünüm ve histolojik bulguların toplamı ile konur. Laboratuvar bulguları, tanıya yönlendirmede ve aktivite değerlendirilmesinde anlamlıdır. Dışkının direkt mikroskopik analizinde eritrosit ve lökositler saptanır. Hematolojik değişiklikler; anemi, lökositoz ve trombositoz şeklindedir. Anemi, 12

kronik kan kaybına bağlı demir eksikliği, kronik hastalık anemisi veya ilaçlara bağlı kemik iliği süpresyonu nedeniyle olabilir. Ataklar sırasında hipokalemi, metabolik alkaloz ve kreatinin artışı saptanabilir. Hipoalbuminemi hem aktif hastalık, hem de remisyon sırasında saptanabilir. Ciddi hastalık durumlarında aspartat aminotransferaz ve alkalin fosfataz sıklıkla yükselebilir, remisyona girince normale döner. Serum inflamatuvar göstergelerinden eritrosit sedimentasyon oranı ve C-reaktif protein de aktif hastalık durumunda yükselir ama sensitivite ve spesifitesi düşüktür. panca(perinükleer antinötrofil sitoplazmik antikor), %50-85 inde pozitiftir. Endoskopi; tanı, ayırıcı tanı, tutulum yeri saptanması açısından önemlidir. Sigmoidoskopi ile birlikte yapılan biyopsi genellikle tanıyı doğrulamada yeterlidir. Aktif hastalıkta perforasyon riski nedeniyle kolonoskopinin dikkatli yapılması önerilmektedir. Kolonoskopik incelemede ilk bulgu mukozanın normal vasküler paterninin kaybı, ödemli ve eritemli görünümün ortaya çıkmasıdır. Bunu granülaritenin gelişmesi izler. Endoskopun teması ile mukoza kolayca kanar(friabilite). Daha ciddi hastalıkta yüzeyel küçük ülserasyonlar belirir. Lümende spontan kan ve eksüdasyon bulunur, haustral yapı silinir. Uzun süreli ÜK hastalarında psödopolipler belirir. İnflamatuar polip de denen bu polipler remisyon döneminde de vardır ve tedavi ile gerilemez. Malignite potansiyeli yoktur. Polipler küçük, yumuşak ve silindirik şekillidir. Bütün bu endoskopik aormallikler rektumdan başlar ve prosimale doğru arada sağlam bölge bırakmadan devam eder(5). Radyolojik incelemelerden düz karın grafisi, hastalığın iki önemli komplikasyonu olan toksik megakolon ve perforasyon tanısında yardımcı olur. Toksik megakolonda kolon çapı 6 cm'den fazla ölçülür, ayakta çekilen grafide diyafragma altında serbest hava bulunması perforasyonu gösterir(30). Çift kontrastlı baryum lavmanı ile mukozal değişiklikler gösterilebilir ama endoskopun kullanıma girmesi ile daha az gereksinim duyulmaktadır. Kolonda striktür geliştiginde endoskopun geçişine izin vermez ve baryum enema striktürün yeri, uzunluğu, çapı ve kolonun tamamı hakkında bilgi verir. Baryumlu incelemede erken dönemde; ödem, artmış sekresyon, granülarite sonucu kolon cidarının tam olarak belirginleşmemesi gözlenir. Cidarın düzensiz olması yüzeyel erozyonlar, küçük ülserasyonlar ve psödopoliplere bağlıdır, psödopolipler sayısız lümen içi dolum defektleri şeklinde 13

gözlenirler. Tekrarlayan inflamasyonlar sonucu gelişen fibroz, longitudinal retraksiyon, haustra kaybına ve kurşun boru görünümüne neden olur. Bazen fibroza bağlı konsantrik darlıklar gözlenebilir. Darlıklar uzun süren hastalığın komplikasyonu olan kanser gelişiminde de gözlenir ama bu darlıklar ekzantriktir(31). Şekil 3 : ÜK in endoskopik görünümü. Mukozada yaygın ülserasyon ÜK in en sık endoskopik bulgusudur. Mukoza düzensiz ve eritamatöz ve normal vasküler işaretlerin kaybı mevcut (Panel A). Psödopolipler rejeneratif inflamatuar nodüllerdir (Panel B). Psüdopolipler bazı yaygın olabilir (Panel C). Aktivite Aktivite belirlenmesi prognoz ve tedavi belirlenmesinde önem taşır. En sık kullanılan Truelove-Witt aktivite indeksidir (32). Ayrıca Ülseratif Kolit Hastalığı Aktivite İndeksi de mevcuttur. Bu indeks dışkı sıklığı, rektal kanama, sigmoidoskopik bulgular ve doktorun genel muayene bulguları skorlanarak toplamına göre hesaplanır(33). Endoskopik ve histolojik skalalar da mevcuttur(34,35). 14

Komplikasyonlar: Toksik megakolon: ÜK in en sık rastlanan ve en ciddi komplikasyonudur. Şiddetli ve yaygın hastalığı olan olgularda gelişir. Klinik tablo hızla bozulur. Radyolojik olarak kolon dilatasyonu(>6 cm) ve distansiyonuna ek olarak, ateş, taşikardi, lökositoz ve anemi vardır. Antikolinerjikler, narkotik analjezikler, potasyum kaybına bağlı olabilir. Şiddetli kolit olan hastada kolonoskopi megakolon ve perforasyona yol açabilir, bu nedenle kontrendikedir. Olguların %50 si tıbbi tedavi ile düzelebilir, diğerlerinde acil kolektomi gerekir, perforasyon gelişebilir(36). Perforasyon: Genellikle toksik megakolonlu hastalarda gelişir, daha çok ilk ÜK atağında ve sol kolonda görülür. Kortikosteroid kullanan hastalarda peritonitin fizik muayene bulguları maskelenebilir. Perforasyon mortalitesi % 50 dir(37). Darlık: ÜK de yaklaşık %5 olup nadir görülür(38). Masif kanama: Nadir gözlenir, durdurulamazsa acil kolektomi gerekir (39). Kolorektal kanser: ÜK li hastalarda kolorektal kanser gelişme riski artmıştır. En önemli risk faktörü, hastalığın süresi ve boyutudur. Diğer risk faktörleri; primer sklerozan kolanjit, kolon kanseri aile hikayesi varlığı, ÜK hastalığı tanı yaşı, inflamasyon şiddeti ve muhtemelen backwash ileit varlığıdır(40). Hastalık başlangıcından beri 20 yıl geçmiş olguların %7-10 unda, 35 yıl geçmiş olan olguların ise %30 unda kolon kanseri geliştiği görülmüştür. Kolorektal kanser gelişme riski 8-10 yıldan sonra her yıl için %0.5-1 artar. Displazi öncü lezyondur. Multifokal olabilir. 8-10 yıllık ÜK olan hastalarda yıllık veya iki yılda bir kolonoskopi ile multipl biyopsi alınarak takip yapılır. İzleme adı verilen bu işlem özellikle hastalığın remisyon devresinde yapılmalıdır, çünkü aktif hastalıkta da displaziye benzer epitel değişiklikleri bulunabilir. İleri düzey (high grade) displazi saptandığında kolektomi kararı verilir(41). 15

Tablo 1: Crohn hastalığı ve Ülseratif kolit ayrımı (5) Özellik Crohn hastalığı Ülseratif kolit Klinik Sigara kullanımı ++ +/- Rektal kanama ++ +++ Karında kitle ++ + Karın ağrısı +++ + Perianal abse +++ - Endoskopik Rektal hastalık + +++ Difüz, süregen tutulum + +++ Aftöz ve lineer ülserler +++ - Kaldırım taşı görünümü ++ - Friabilite ++ +++ Radyolojik Süregen hastalık + +++ İleum tutulumu ++ - Darlık ++ + Fistül ++ + Patoloji Kesinti ++ - Transmural tutulum +++ -/+ Lenfoid agregat +++ - Kript abseleri +++ +++ Granülom ++ - Sinüs trakt/fistül +++ - 16

Ekstraintestinal tutulumlar: Ekstraintestinal komplikasyonlar hem ÜK hem de CH da görülmektedir. Her iki hastalık karşılaştırıldığında CH da daha sık görülmektedir. Crohn hastalığı olan hastaların dörtte birinde bu komplikasyonların birden fazlası görülmektedir(42). Kas-iskelet sistemi: Periferik artrit: İki tipi mevcuttur. Tip 1 ; asimetrik, tutulan eklem sayısı beşten az, sıklıkla diz, dirsek ve ayak bileği eklemleri tutulduğu formdur. İBH nın alevlenmesi ile eklem belirtileri ortaya çıkar. Tip 1 formu; ÜK de %3.6, CH da ise %6.0 sıklıkta görülür. Tip 2 formunda; simetrik, poliartiküler (beş ve üzeri sayıda eklem tutulumu), sıklıkla metakarpofalingeal, proksimal intelfalingeal eklemler gibi küçük eklem tutulumu vardır. Tip 2 formu; ÜK de %2.5, CH da %4.0 oranında görülür(43).ibh aktivasyonundan bağımsız ortaya çıkar. Her iki form da deformite bırakmaz ve seronegatiftir. İBH tedavisine yanıt verir(44). Ankilozan spondilit: İBH olan hastaların %3-6 sında gözlenir. CH da daha sık gözlenir. Ankilozan spondiliti olan inflamatuvar barsak hastalarının 2/3 ünde HLA- B27 pozitiftir(45). Ankilozan spondilit gelişimi İBH aktivitesi ile ilişkili değildir, ilerleyicidir ve iskelet deformitesine yol açar. Sakroileit İBH da daha sık (%10-15) oranda görülür(46). Metabolik kemik hastalığı: Osteoporoz ve osteopeni CH da %30-40 oranında görülür. CH da ince barsak tutulumuyla kalsiyum ve D vitamini emiliminin azalması, sigara ve muhtemelen proinflamatuvar sitokinlerin etkisi yanında ana risk faktörü glukokortikoid kullanımıdır(47). Deri: Pyoderma gangrenozum: Papül, püstül veya nodül olarak başlar. Nekrotizan ülseratif lezyon halini alır. Bir veya birden fazla olabilirler. Çapları 30cm'ye kadar büyüyebilir. ÜK'de daha sık gözlenirler. Hastalığın aktivitesi ile ilişkili olmayıp, yıllar önce gelişebilirler. Tedavisi bazen çok güç olabilir. Skar bırakarak iyileşirler, kolektomiden sonra da devam edebilirler(48). 17

Eritema nodozum: Daha çok bacağın ön yüzünde gözlenen, ağrılı, sıcak, çapları 1-5 cm arasında değişen nodüllerdir. Hastalığın aktivitesi ile ilişkilidir. Skar bırakmadan iyileşirler(49). Diğer deri tutulumları; CH deri metastazı(50), lökositoklastik vaskülit(51) ve Sweet sendromu dur(52). Göz: İBH da göz tutulumu yaklaşık %5 dir. Episklerit, sklerit, üveit şeklinde olabilir. Tedavide lokal kortikosteroid kullanılır. Üveit, hasta remisyonda iken veya kolon rezeksiyonundan sonra da görülebilir, sistemik kortikosteroid gerekebilir(53). Hepatobiliyer: Kolelitiyazis: CH da %25 oranında görülür. Normal populasyona göre CH da kolelitiyazis gelişme riski 1.8 oranında artmıştır. CH'de özellikle safra tuzu emiliminin etkilendiği terminal ileum tutulumlarında veya rezeksiyonunda gelişir(54). Primer sklerozan kolanjit: (%3-5): Ekstrahepatik ve intrahepatik safra yollarının inflamasyonu ve fibrozudur. Tanı ALP, GGT, bilirubin yüksekliğinin yanında endoskopik retrograd kolanjio pankreatografi ile konur. Biliyer siroza neden olabilir, kolanjiokarsinom gelişebilir. CH'de daha az sıklıkla, özellikle kolon tutulumlarında görülmektedir(55). Perikolanjit: Küçük safra kanallarının inflamasyonudur. Görülme oranı %30 civarındadır. Hastalar genellikle asemptomatiktir, ALP %30 unda yüksek olabilir, bilirubin değerleri nadiren yükselir(56). Diğer hepatobiliyer komplikasyonlar yağlı karaciğer ve otoimmün hepatittir(4). Renal: Nefrolitiyazis: CH da görülür. Ürik asit ve oksalat taşları sıktır. İnce barsak tutulumunda veya rezeksiyonunda yağ malabsorbsiyonu oluşur ve lümende serbest 18

yağ asitleri kalsiyumu bağlar. Yağ asitleri ile bağlanan kalsiyum, oksalat ile bağlanamaz ve oksalat emilir. Oksalat taşları oluşur(57). Diğer nadir renal komplikasyonlar; membranöz nefropati, glomerülonefritler ve renal amiloidozdur(4). Hematolojik: Tromboza eğilim: İBH lı hastalarda genellikle venöz tromboemboli eğilimi vardır, nadiren arteryel de görülebilir. Derin ven trombozu, pulmoner emboli, serebrovasküler atak gibi şekillerde karşımıza çıkar(58). Anemi: kronik gastrointestinal kan kaybı, kronik hastalık, folat eksikliği, vitamin B 12 eksikliği veya otoimmün hemolitik anemi nedeniyle olabilir(5). TEDAVİ İBH tedavisinde başlıca ilaçlar; antiinflamatuvarlar, immunosupresifler, immunomodulatörler, antibiyotikler, nütrisyonel ve destekleyici ajanlardır. Sulfasalazine ve meselamin: Sulfasalazin, sulfapiridine azo bağıyla bağlanmış 5-aminosalisilik asid'ten (5-ASA) ibarettir. Bu bileşikteki sulfapiridin taşıyıcı olup, esas etkili ve aktif kısmı 5-ASA'dır(59). 5-ASA'nın muhtemel etki mekanizmaları arasında natural killer hücrelerinin, antikor sentezinin, siklooksijenaz ve lipooksijenaz yollarının ve nötrofil fonksiyonlarının inhibisyonu ile serbest oksijen radikallerinin temizlenmesi yer alır. 5-ASA ağız yoluyla direkt verildiğinde, hemen hemen tamamı üst sindirim kanalından emilir ve kana geçer. Halbuki inflamatuvar barsak hastalığında 5-ASA etkisini sindirim kanalındaki inflamasyonlu bölgeye ulaşıp diffüze olarak gösterir, yani topikal etkilidir. Sulfasalazin ağız yoluyla alındığında çekuma ulaşınca bakteriler azoredüktaz enzimi aracılığıyla sulfasalazin ve 5-ASA arasındaki azo bağını parçalar ve aktif bileşik 5-ASA açığa çıkar. Sulfapiridin hızla emilip karaciğerde metabolize edilir ve idrarla atılır. 5-ASA'nın %25 kadarı kolondan emilir, geri kalanı dışkı ile değişmeden atılır(60). 19

Sulfasalazindeki taşıyıcı inaktif molekül sulfapiridin, sulfasalazin kullananlarda rastlanan yan etkilerin büyük kısmından sorumludur. Sulfasalazin alanların %25-30'unda doza bağlı (bulantı, kusma, iştahsızlık, folat malabsorbsiyonu, baş ağrısı, saç dökülmesi) veya aşırı duyarlığa bağlı (raş, hemolitik anemi, agranülositoz, toksik hepatit, pankreatit, fibrozan alveolit, oligo-azospermi) yan etkiler görülebilir. Hastaların %15'inde bu yan etkiler sulfasalazinin kesilmesini gerektirecek ciddiyettedir(61). Meselamin sadece 5-ASA molekülü içerir. Ağız yolundan alınan 5-ASA molekülü jejenumdan emildiğinden kolona ulaşamaz. Bu nedenle 5-ASA, ph ya duyarlı membranla kaplanarak veya etilsellüloz kaplı granül ile kolona ulaşması sağlanır ve istenen etkiyi yapar. Lavman ve suppozituvar formu da vardır. Olsalazin ise iki molekül meselamin in azo bağı ile bağlanmasından oluşur(62). Meselamin, sulfasalazin e kıyasla daha az yan etkiye sahiptir(63). Ülseratif kolitte hem remisyonu sağlamada, hem de remisyonun idamesinde sulfasalazin ve 5-ASA bileşikleri eşdeğer dozlarda eşdeğer etkinliğe sahiptir, ancak sulfasalazin çok daha ucuzdur. Dolayısı ile ülseratif kolitte ilk kullanılacak oral aminosalisilat bileşiği, sulfasalazindir. Genç erkeklerde ve sulfasalazin intoleransında 5-ASA verilir. Kolon tutulumlu CH da sulfasalazin yararlıdır(64). Kortikosteroidler: İBH da akut tedavide yeri varken, nükse engel olmada etkileri yoktur, bu nedenle idame tedavide yeri yoktur. Ciddi yan etkileri nedeniyle uzun süre kullanımı sakıncalıdır. Orta ve şiddetli olgularda 40-60 mg/gün prednizolon veya eşdeğeri kullanılır. Cevap alındıkça yavaş yavaş doz azaltılmalıdır(65). Sol kolon tutulumu olan aktif ÜK de likit formda topikal glukokortikoidler etkilidir. Bu amaçla hidrokortizon lavmanı, kortizon asetat köpük ve suppozituvarı kullanılır(66). İmmünosüpresif ilaçlar: Azothiopürin ve 6-merkaptopürin gibi immünsüpresif ilaçlar İBH tedavisinde etkilidir. Kortikosteroide bağımlı veya kortikorezistan olgularda kullanılmalıdır. Azatioprin ve 6-merkaptopurinin etkisinin başlaması için 20

birkaç ayın (ortalama 3 ay) geçmesi gerekir. Azatioprin ve 6-Merkaptopurinin primer endikasyonları yılda iki veya daha fazla nüks olması, steroid bağımlılığı, kronik aktif hastalık, ve fistüllü Crohn hastalığıdır. Sağlanan remisyonun idamesi, postoperatif Crohn hastalığı nüksünün engellenmesi için de azatioprin ve 6-merkaptopurin kullanılmaktadır. Azothiopürin 1.5 mg/kg/gün ve 6-merkaptopürin 50-100 mg/gün dozda kullanılır(67). Akut pankreatit, alerjik reaksiyon, lökopeni ve hepatit gibi yan etkileri vardır(4). Siklosporin, steroide dirençli ÜK de etkilidir(68). Fistüllü Crohn vakalarında da kısmen başarılı olduğunu gösteren çalışmalar vardır(69). Ayrıca metotrexat CH tedavisinde yararlı bulunmuştur(70). Takrolimus ve mikofenolat diğer ajanlardır. Takrolimus, fistüllü CH da(71) ve steroide yanıtsız ÜK de etkili olduğu gösterilmiştir(72). Mikofenolat ın CH daki etkisi net değilken, ÜK de steroide yanıtsız hastalarda faydalıdır(73). Antibiyotikler: Metronidazol ve siprofloksasin mevcut tedaviye tek veya kombine olarak eklendiğinde aktif Crohn hastalığının remisyona girmesini kolaylaştırırlar(74). Fistüllü veya intraabdominal abseli Crohn hastalarında da başarıyla kullanılır(75). Antibiyotiklerin ÜK tedavisinde rolü sınırlıdır. Yapılan çalışmalarda aktif hastalık tedavisinde ve remisyon devamının sağlanmasında yararı gösterilememiştir(76). İmmunomodülatörler: Anti-tümör nekroz faktör alfa (İnfliximab) fistüllü Crohn hastalığında ve tedaviye dirençli aktif hastalık durumunda hastalık aktivitesinde azalmaya yol açtığı klinik deneylerle kanıtlanmıştır. Diğer tedavi seçeneklerine yanıtsız CH da infliximab ın yararlı olduğu gösterilmiştir(77-80). Fistüllü CH nda da başarılı sonuçlar alınmıştır, ancak striktürlü CH da kullanılmaz(81). Crohn hastalığı tedavi yaklaşımı: Kolit veya ileokolit durumunda aminosalisilatlardan biri seçilip, metronidazol ve/veya siprofloksasin ile birlikte hastaya verilir. Remisyon sağlanamadı ise steroidler eklenir. Steroid ile remisyon sağlanıyor ancak doz azaltılamıyor ise veya steroide rağmen kısmi bir aktivite devam ediyor ise uzun etkili immunosupresifler başlanır. İmmünsüpresif tedaviye rağmen devam eden aktivite durumunda cerrahi tedavi düşünülür. 21

Fistül varlığında, sessiz ise tedavisiz izlenirken, barsak hastalığının inflamatuvar aktivitesinin olmadığı hafif semptomatik fistüllerde immünomodülatör tedavi ve total parenteral beslenme ile tedavi denenir. İnfliximab, fistüllü Crohn'da yeni ve umut vadeden bir tedavi alternatifi olarak gözükmektedir. Tedavi edilemezse cerrahi girişim gerektirir. Komplikasyonlu fistüllerde (aşikar inflamatuvar aktivite veya karın içi absenin eşlik ettiği) ise tıbbi-cerrahi-radyolojik kombine tedavi yaklaşımları zorunludur. Obstrüktif-stenozan tip Crohn hastalığında aktif inflamasyon var ise, intravenöz sıvı, nazogastrik drenaj ve parenteral steroid verilir. Obstrüksiyon inflamasyona bağlı değilse endoskopik veya cerrahi yöntemlerle dar segmentin tedavisi yapılmalıdır. Dar segment kısa ve endoskopla ulaşılabilecek yerde ise endoskopik balon dilatasyon yapılmalı, aksi takdirde çok uzun olmayan dar segmentler için striktüroplasti, uzun segmentler için rezeksiyon tarzında cerrahi girişimler uygulanır. İdame tedavi olarak aminosalisilatlar Crohn hastalığı nda Ülseratif kolitteki kadar etkili değildir, ancak idamede kullanılırlar. Yılda iki veya daha fazla nükseden vakalarda da idame tedavisine uzun etkili immunosupresifler eklenir. Rezeksiyon cerrahisi uygulanan Crohn lu hastalarda postoperatif nüksü önlemede kullanılacak tedavi tartışmalıdır. Genellikle 2-3 g/gün oral 5-ASA verilir. Ancak hastanın cerrahi girişimden önce ciddi inflamatuvar aktivite, fistül ve daha önce rezeksiyon cerrahisi geçirmiş olmak gibi özellikleri varsa ilk 3 ayında metronidazolle birlikte olmak üzere 6-merkaptopurin (50 mg/gün) kullanılmalıdır. Cerrahi tedavi, hastalığı tedavi etmez, komplikasyonların giderilmesi amacıyla başvurulur. Obstrüksiyon, abse, fistül ve perforasyon durumunda başvurulur. Tıbbi tedaviye yanıtsız ve sürekli kortikosteroid kullanması gereken hastalarda da semptomları kontrol etmek amacıyla başvurulur(4). Ülseratif kolit tedavi yaklaşımı: Aktif ülseratif kolitli bir hastanın tedavisini planlarken en önemli nokta, alevlenmenin sebebini belirlemektir. Alevlenme intestinal amebiyazis, C.difficile veya sitomegalovirus koliti gibi hastalığın intrensek aktivitesi dışında bir sebebe bağlı ise tedavinin o sebebe yönelik düzenlenmesi gerekir. Ülseratif proktit durumunda topikal tedavi verilir. 5-ASA suppozituvar veya 22

lavman verilir. Yanıt alınamazsa lokal kortikosteroid, oral 5-ASA ve kortikosteroid kullanılması gerekir. Hafif derecede ÜK, topikal uygulamaya ek olarak oral 5-ASA tedavisi verilir. Yanıt alınamazsa oral prednisolon başlanır ve remisyona girince doz yavaş yavaş azaltılarak kesilir. İdame tedavi yine aminosalisilatlar ile yapılır. Orta şiddette ÜK, oral kortikosteroid ve 5-ASA başlanır ve remisyon sağlanınca idame tedavi aminosalisilatlar ile yapılır. Şiddetli ÜK, parenteral kortikosteroid ve parenteral beslenme, sıvı-elektrolit desteği yapılmalıdır. Rektal kortikosteroid lavmanları da ek olarak yapılmalıdır. Hasta toksik megakolon ve perforasyon yönünden takip edilmelidir. İyileşmekte olan hastalara önce oral kortikosteroide geçilir, sonrasında aminosalisilatlara geçilir. Tüm çabalara rağmen düzelmeyen hastalarda, toksik megakolon veya perforasyon gelişmiş hastalarda acil kolektomi uygulanmalıdır. Ülseratif kolitte idame tedavisi, oral sulfasalazin veya 5-ASA ile yapılır. Aminosalisilatlara rağmen bir yıl içinde iki veya daha fazla nüks meydana gelmiş ise uzun etkili immunosupresifler tedaviye eklenir. Ülseratif proktit formunda idame tedavisi sadece topikal 5-ASA preparatları ile de yapılabilir. Aminosalisilatlarla en az 3 yıl remisyonda kalan hastalarda idame tedavisi kesilebilir. Cerrahi tedavi; acil olarak toksik megakolon ve perforasyon durumlarında uygulanır. Elektif olarak da tıbbi tedaviye yanıt vermeyen veya yüksek doz kortikosteroid tedavi gerektiren hastalarda uygulanır(5). PROGNOZ Crohn hastalığı olan hastalarda yaşam kalitesi hastalık şiddeti, yaygınlık derecesi ve komplikasyonların gelişmesine bağlı olsa da genel olarak kötüdür. Perianal lezyonlar, internal ve eksternal fistüller ve striktürler yaşam kalitesini olumsuz yönde etkiler, tedaviyi zorlaştırır ve cerrahi tedaviyi zorunlu hale getirir. Kolorektal kanser gelişme riski farklı klinik çalışmalarda; normal populasyona göre artmamış risk veya çok artmış risk şeklinde farklılık gösterir. Kalın barsak tutulumlu CH da risk ÜK deki riskle benzerdir(82). 23

Ülseratif kolit de de prognoza etkili olan en önemli iki faktör, hastalığın yaygınlığı ve tıbbi tedaviye yanıttır. Hastaların büyük bir bölümünde (%80) hastalık intermittan ataklarla, %15 kadarında kronik devamlı ve arta kalan küçük bir kısmında da ilk atakta fulminan seyir gösterir ve kolektomiye gerek duyulabilir(83). Mortalite komplikasyonlara bağlıdır. Perforasyon, toksik kolon dilatasyonu ve kansere bağlıdır. Cerrahi girişim ÜK de hastalığı ortadan kaldırıcı yöntemdir(5). 24

İNFLAMATUVAR BARSAK HASTALIKLARINDA ANEMİ İnflamatuvar barsak hastalıklarında anemi sık rastlanan bir komplikasyondur. Anemi, genel olarak hemoglobin düzeyinin azalması şeklinde tanımlanır. Normal hemoglobin konsantrasyonu erkeklerde 13-17g/dl, kadınlarda 12-16g/dl düzeyindedir. Hemoglobin konsantrasyonu erkeklerde 13 g/dl nin altında, kadınlarda ise 12 g/dl nin altında olunca anemiden bahsedilir. İBH lı hastalarda anemi sıklığı literatüre bakıldığında %8.8 ile %73.7 arasındadır. İBH da anemi patogenezinde vitamin B12 ve folik asit eksikliği, ilaca bağlı kemik iliği süpresyonu, hemolitik anemi gibi faktörler yer alsa da en sık demir eksikliği ve kronik hastalık tipinde anemi görülmektedirbu nedenle İBH lı hastalarda anemi tanısı, aneminin tipi ve tedavisi oldukça önemlidir(84-87). İBH da anemi nedenleri: 1. Demir eksikliği anemisi 2. Kronik hastalık anemisi 3. Vit B 12 ve folik asit eksikliği 4. Hemolitik anemi 5. Kemik iliği süpresyonu 1. Demir metabolizması ve demir eksikliği anemisi Demir metabolizması: Demir her gün belli bir miktar alınması zorunlu bir mineraldir. Vücüttaki demirin %60 ı eritrositlerde bulunur. Eritrositlerin yaşam süresinin ortalama 120 gün olduğu düşünülürse sürekli eritropoez ile ilişkili olarak günde yaklaşık 30 mg demir gerekmektedir. Vücuda demir gıdalar ile barsaktan emilerek ve yaşlı eritrositlerin parçalanmasıyla ortaya çıkan demirin tekrar kullanıma sunulması ile sağlanır(88). Normal bir diyette 12-15 mg demir bulunur ve bunun %5-10 u (0.6-1.5 mg) emilir. Diyetteki demir hem (myoglobin, kümes hayvanları ve balık) ve hem dışı (bitkiler) olmak üzere 2 formda bulunur. Hem dışı demirin emilimi mide asiti, askorbik asit ve inhibitör (fitik asit, polifenol) faktörlerin varlığından etkilenir. Hem 25

demiri ise myoglobinin mekanik ve enzimatik sindirimi ile ortaya çıkar ve emilim sırasındaki faktörlerden az etkilenmesinden dolayı hem dışı demire göre daha iyi emilir(89). Demir duodenum ve üst jejenum enterositlerinin membranından emilir. Barsak yüzeyinde ferro (Fe 2 ) değerliğine sahip demir ferri redüktaz ile ferro (Fe 3 ) değerliğine sahip hale döner ve enterosit içine alınır. Enterosit içine geçen demirin bir kısmı depo edilmekte (ferritin) bir kısmı ise bazolateral bölgeden plazmaya aktarılmaktadır. Emilen demir plazmada transferrine bağlı olarak taşınır. Plazma demir deposu 3.5-5 gr arasındadır ve transferrin vücuttaki total demirin küçük bir kısmını yansıtır. Şekil 4: Vücuttaki total demirin dağılımı (90) Transferrin 2 adet demir bağlama bölgesi içerir. Fizyolojik koşullarda bu bağlanma bölgelerinden %30-40 ı doludur (Transferrin saturasyonu). Transferrine bağlı demirin, eritroid öncül hücreler başta olmak üzere karaciğer ve immün hücrelere geçişi transferrin reseptörleri ile olur(90). İntrasellüler demir eksikliği durumunda hücrenin demir ihtiyacının karşılanması için hücredeki transferrin reseptör ekspresyonu arttırılır. Hücre içinde demir ferritin formunda saklanır. Ferritin, 24 zincirli subünitten oluşan apoprotein kabuk ve içinde 4,500 atom içeren demir çekirdekten oluşur. Ferritin proteinlerin sentezinde kullanılacak demir havuzunu sağlamaktadır. Dolaşımdaki ferritin düzeyleri, intrasellüler ferritinin ve demir kaynaklarının miktarını yansıtır. İnflamasyon ve neoplazi varlığında serum ferritin konsantrasyonu artar. Ferritin inflamasyona cevap olarak akut faz proteini gibi davranır ve inflamasyon varlığında yanlış olarak yüksek düzeylerde ölçülebilir(91). 26

Demir kaybı dökülen barsak ve deri hücreleri ile günde 1-2 mg dır. Kadınlar her menstruasyon döngüsünde ekstra 10-42 mg demir kaybeder. Demirin vücuttaki en önemli rolü hemoglobin sentezinde kullanımıdır. Eritroid prekürsör hücrelerdeki hemoglobin sentezi intrasellüler demir varlığına bağlıdır. Hemoglobin total vücut demirinin % 60 ını taşır (şekil 1). Demir metabolizması hemoglobin, plazma demir, transferrin ve ferritin konsantrasyonları ölçümü ile izlenir(90). Demir bağışıklık hücrelerinin proliferasyonu ve fonksiyonu için de gereklidir. Nötrofil ve makrofaj aracılı sitotoksisitede gerekli olan reaktif oksijen metabolit oluşumunda demir katalizör görevi görür. Demir eksikliği B ve Th 1 lenfositlerinin proliferasyon ve diferansiyasyonunu etkiler. Demir fazlalığı ise naturel killer hücre disfonksiyonu, nötrofil etkisinde azalma ve CD4, CD8 lenfosit oranında değişikliğe yol açar. Demir yüklü makrofajlar interferon-γ cevabı, TNF-α üretimi ve NO oluşumunu azaltır. Bu durum belli oranda demirin lenfosit gelişimi için gerekli olduğunu ama fazla demir depolanmasının immün fonksiyonları ve konak direncini azalttığını göstermektedir(92). Demir eksikliği anemisi İnflamatuar barsak hastalığında demir eksikliği anemisi kronik intestinal kan kaybına bağlıdır. Kronik intestinal kanamaya cevap olarak barsaktan demir absorbsiyonu arttırılsa da günlük kaybedilen demir miktarı emilen demir miktarından fazla olur ve negatif demir dengesi oluşur. İBH da genel olarak demir emilimi normaldir, sadece duodenum ve üst jejenum tutulumu olan Crohn hastalarında demir emilimi azalır(93). Demir eksikliğinin sonucu olarak eritroblast gelişimi için gereken demir sağlanamaz, kırmızı hücre hemoglobinizasyonu bozulur. Kemik iliğinden mikrositik ve hipokromik kırmızı hücreler salınır. Hemoglobindeki düşüş eritropoezi uyarır ve eritropoezin artması ile daha da artan demir ihtiyacı karşılanamaz. Sonuç olarak ineffektif eritropoez oluşur(94). 27

Klinik belirtilerin başlıcaları yorgunluk, baş dönmesi, baş ağrısı, solukluk, nefes darlığı ve çarpıntıdır. Nefes darlığı ve çarpıntı kan oksijen seviyesinin azalması ve periferik hipoksiye bağlıdır. Mezenterik arter kan akımının kompansatuar olarak perifere geçmesiyle barsak mukoza perfüzyonu bozulur. Anemi, barsak motilite bozukluğu, bulantı, zayıflama ve malabsorbsiyona da neden olabilir. Kadınlarda menoraji ve amenore sık görülen bulgulardandır. Erkeklerde impotans görülebilir. Libido kaybı her iki cins için de hayat kalitesini azaltan faktörlerden biridir(95). Santral hipoksi başağrısı, baş dönmesi, vertigo veya tinnitusa sebep olabilir. Anemi tedavisi ile kişilerin kognitif fonksiyonlarında iyileşme görülmektedir. İBH lı anemik hastalarda kronik yorgunluk sık semptomlardan biridir. Yorgunluk kişinin günlük hayatını sınırlayan önemli fiziksel, duygusal, psikolojik ve sosyal sonuçlara yol açar(96). Demir eksikliğine bağlı klinik belirti ve bulgular da oluşabilir ve bu durum anemiden bağımsızdır. Epitelyal dokuların hızlı büyüme ve hayat döngüleri için demire gereksinimleri vardır. Demir eksikliğinde bu dokular etkilenir. Glossit, ağız çevresi ve dudak bileşkesinde çatlaklar, ösofagusta halka veya darlık ve midede atrofi gelişebilir. Pika, normal olmayan yemek yeme duygusudur ve demir eksikliğinde görülür. Hastalar kil, toprak (jeofaji), buz (pagofaji) gibi bazı maddeleri yemek için şiddetli arzu duyarlar. Pika, demir tedavisi ile sıklıkla birkaç günde düzelir. Koilonişi (kaşık tırnak) tırnakların kolay kırılır hale gelmesi, incelmesi, düzleşmesi ve çukurlaşmasıdır, demir eksikliğine özgü olsa da görülme oranı azdır(97,98). Laboratuar bulguları demir depoları tükendiğinde ve demir eksikliği hipokromi ve mikrositozla sonuçlandığı zaman gelişir. Ortalama eritrosit hacmi (MCV) azalır (<80 fl, mikrositoz), ortalama eritrosit hemoglobini (MCH) azalır (<28 pg, hipokromi), ortalama eritrosit hemoglobin konsantrasyonu (MCHC) azalır. Periferik yaymada hipokromi ve mikrositoz görülür. Serum ferritin düzeyinde azalma (<12ng/ml) demir eksikliği açısından anlamlıdır ve kesin demir eksikliği anemisi tanısı koydurmalıdır. Ancak inflamasyon varlığında ferritin akut faz reaktanı gibi davranarak yükselir. İBH da anemi varlığında aktif inflamasyon sırasında ferritin yanlış yüksek bulunabilir. 28

Serum demir düzeyi düşük (<30 µg/dl), total demir bağlama kapasitesi yüksektir (TDBK 350-500 µg/dl). Transferin saturasyonu (serum demiri/serum demir bağlama kapasitesi x100) azalmıştır (<%10). Kemik iliğinde eritroid seride mikronormoblastik hiperplazi mevcuttur. Kemik iliği biyopsi preparatında demir boyaması ile hemosiderin azalmış veya yoktur. Kemik iliği aspirasyonu veya biyopsisi tanı için gerekli değildir(99,100). 2. Kronik hastalık anemisi İBH da anemi nedenlerinden ikinci sırada kronik hastalık anemisi yer alır. Kronik hastalık anemisinde asıl durum demirin retiküloendotelyal sistemde tutulması, biriktirilmesi ve eritrona sunulmamasıdır. Anemi derinliği barsak inflamasyon durumu ve hastalık aktivitesi ile paralellik gösterir. Patogenezde rol alan faktörler: Sitokinlerin direkt etkileri: İnflamasyon sırasında açığa çıkan sitokinlerin farklı etkileri vardır. Proinflamatuvar sitokinler (TH 1 kaynaklı sitokinler), interlökin-1 (IL-1), interferon gama (IFN-γ), IL-2, IL-6, TGF (transforming growth factor) ve tümör nekroz faktörü-beta (TNF-β) dır. Monosit-makrofaj sisteminin aktive edilmesini izleyerek açığa çıkarlar, ilikte eritroid öncü hücrelerin çoğalmasına engel olurlar, ayrıca hematokrit değerine göre eritropoietin yanıtını olumsuz etkilerler. Yine eritroid öncüllere demir sunumunun azalmasına yol açarlar(101). Eritronlara demir sunumunun azalması: Eritrositlerin parçalanması ile ortaya çıkan demir eritropoezin azalması sonucu veya direkt etki ile eritroid öncül hücrelere sunulamaz ve retiküloendotelyal sistemde depolanır. Sonuç olarak serum ferritin düzeyleri artar ve barsaktan demir emilimi azalır(şekil 3)(89). 29