DİŞ HEKİMLİĞİ TARİHİ



Benzer belgeler
BU DERS NOTU ÇEŞİTLİ KAYNAKLARDAN YARARLANILARAK HAZIRLANMIŞTIR 1

Tıp Tarihine Yaklaşım

ECZACILIK MESLEĞİNİN TARİHİ

İLK ÇAĞ UYGARLIKLARI MEZOPOTAMYA UYGARLIKLARI MISIR UYGARLIĞI İRAN UYGARLIĞI HİNT UYGARLIĞI ÇİN UYGARLIĞI DOĞU AKDENİZ UYGARLIĞI

Periodontoloji nedir?

Şehir devletlerinin merkezlerinde tapınak bulunurdu. Yönetim binası, resmî yapılar ve pazar meydanları tapınağın etrafında yer alırdı.

Arap Yarımadasından Mezopotamya'ya gelen Sami kökenli bir kavimdir.

Prof. Dr. Ayfer TEZEL

4. Yazılı belgeler dikkate alınırsa, matematiğin M.Ö yılları arasında Yunanistan da başladığı söylenebilir.

İlkçağ Anadolu Uygarlıklarında Sosyo-Ekonomik ve Kültürel Yapı Bağlamında Kütüphane/Arşiv Kurumu

ODUN DIŞI ORMAN ÜRÜNLERİ

YERYÜZÜNDE YAŞAM ANADOLU VE MEZOPOTAMYA UYGARLIKLARI

Defne ağacı, bahçeye güzellik verir. Defne yaprağı, yemeklerinize lezzet katar. Defne yağlı sabunu ise cildinizi güzelleştirir

İÇİNDEKİLER. Tarihteki Önemli Buluşlar Bilim, Türk ve İslam Devletlerinde yaşayan bilginler ile yükseliyor Coğrafi Keşifler...

Roma İmparatorluğu nda uygulanan taş kaplı yol kesiti A: toprak, B-D: taş katmanlar, E: taş kaplama, F: kaldırım ve G: bordür

AĞIZ VE DİŞ SAĞLIĞIMIZ ELİMİZDE

MÜZİK ALETLERİ 40 BİN YIL ÖNCESİNE DAYANIR

Prof. Dr. Gökhan AKSOY

Tarih Öncesi (Pre Historik Dönemde) Diş Tedavisi İLK ÇAĞLARDA DİŞ TEDAVİSİ

Günümüzde diş ve diş eti hastalıkları bütün dünyada yaygın ve önemli bir sorundur. Çünkü ağız ve diş sağlığı genel sağlığımızla yakından ilişkilidir.

Kanserin sebebi, belirtileri, tedavi ve korunma yöntemleri...

İktisat Tarihi II. IV. Hafta

KEMİK VE DİŞ ETİ SORUNLARI İÇİN EN GÜVENİLİR VE EN ETKİLİ ÇÖZÜM

ANKARA ÜNİVERSİTESİ ZİRAAT FAKÜLTESİ PEYZAJ MİMARLIĞI BÖLÜMÜ MİMARLIK BİLGİSİ YUNAN UYGARLIĞI

İnsanların var oluşundan yazının icadına kadar olan döneme denir. Tarih öncesi devirlerin birbirinden

TRAVMA. Doç Dr. Onur POLAT Ortopedi ve Travmatoloji Uzmanı Ankara Üniversitesi Tıp Fakültesi Acil Tıp Anabilim Dalı

Pazartesi İzmir Basın Gündemi

ANTİK DÖNEM SAĞLIK MERKEZLERİ

En eski uygarlıklardan biri olan Mısır Uygarlığı Nil nehri vadisinde gelişmiştir. Mısır mimarisinin en önemli yapıtları Mısır Piramitleri dir.

İktisat Tarihi II. 1. Hafta

Burun, anatomik olarak, yüz üzerinde alınla üst dudak arasında bulunan, dışa çıkıntılı, iki delikli koklama ve solunum organı. Koku alma organıdır.

Periodontoloji nedir?

Antibakteriyel bitkiler, Akneye iyi gelen bitkiler ve dahası. Antibakteriyel bitkiler, Akneye iyi gelen bitkiler ve dahası

hasta EĞİTİMİ Bel fıtığını anlamak ve Anüler Kapama için Barricaid Protezi

İktisat Tarihi II. I. Hafta

Anadolu eski çağlardan beri insanların dikkatini çekmiş, önemli bir yerleşim ve uygarlık merkezi olmuştur.

URARTU UYGARLIĞI. Gülsevilcansel YILDIRIM

Kırık, Çıkık ve Burkulmalar

BÖBREK HASTALIKLARI. Prof. Dr. Tekin AKPOLAT. Böbrekler ne işe yarar?

AST101 ASTRONOMİ TARİHİ

MEME KANSERİ. Söke Fehime Faik Kocagöz Devlet Hastanesi Sağlıklı Günler Diler

Sığırda Dişe Bakarak Yaş Tahmini

T.C. Gaziosmanpaşa Üniversitesi Tıp Fakültesi TOKAT

İktisat Tarihi II

ANTİK ÇAĞDA ANADOLU ANATOLIA AT ANTIQUITY KONU 3 FRİGLER 1

Obsidyen ile sağlıklı kalın. OBSİDYEN TAŞI NEDİR?

İktisat Tarihi II. 2. Hafta

Administrator tarafından yazıldı. Cumartesi, 16 Haziran :16 - Son Güncelleme Cumartesi, 16 Haziran :25

COĞRAFİK UYGARLIKLAR. Mezopotamya ya kurulmuş devletler: Sümerler, Akadlar, Babiller, Assurlar ve Elamlılar dır. SÜMERLER AKADLAR ASSURLAR BABİLLER

İmplantın Uygulanabilirliği İmplantlar belirli bir kalınlığı ve genişliği olan yapılardır. Bu nedenle implant öngörülen bölgede çene kemiğinin

İMPLANT. Prof. Dr. Ahmet Saraçoğlu

ODUN DIŞI ORMAN ÜRÜNLERİ

CANLILARIN SINIFLANDIRILMASI

Romatizma ve Tedavisi Hakkında Yanlışlar ve Doğrular

İLAÇ ŞEKİLLERİ VE TIBBİ MALZEME I (ECH203) 1. Hafta

AMAÇ. HEKİMLİK ve HALK SAĞLIĞININ GELİŞİMİ HEDEFLER HEKİMLİĞİN TARİHSEL GELİŞİMİ. Prof. Dr. Yıldız PEKŞEN

11. SINIF KONU ANLATIMI 42 SİNDİRİM SİSTEMİ 1 SİNDİRİM SİSTEMİ ORGANLARI

Simental sığır ırkının anavatanı İsviçre dir. Simental hem süt ve hemde etçi olmalarından dolayı kombine bir sığır ırkıdır. Dünyada bir çok ülkede

Romatizma BR.HLİ.066

BATI MÜZİĞİ TARİHİ 1. ÜNİTE İLK ÇAĞ DÖNEMİ MÜZİĞİ

TARİHÇE BÖLÜMLER. Fakültemiz Klinik Bilimler Bölümü altında hizmet veren sekiz Anabilim Dalı bulunmaktadır.

Çene Eklemi (TME) ve Yüz Ağrıları Merkezi

Zeytinyağı ve Çocukluk İnsanın çocukluk döneminde incelenmesi gereken en önemli yönü, gösterdiği bedensel gelişmedir. Doğumdan sonraki altı ay ya da

Endometriozis. (Çikolata kisti)

VÜCUDUMUZDA SISTEMLER. Destek ve Hareket

BİLİM TARİHİ VE JEOLOJİ 6

Kaç çeşit yara vardır? Kesik Yaralar Ezikli Yaralar Delici Yaralar Parçalı Yaralar Enfekte Yaralar

İNME. Yayın Yönetmeni. TND Beyin Yılı Aktiviteleri Koordinatörü. Prof. Dr. Rana Karabudak

Öğrenim Kazanımları Bu programı başarı ile tamamlayan öğrenci;

ÜNİTE 3 YAŞAM KAYNAĞI TOPRAK

SOLUNUM YOLU TIKANIKLIĞI VE BOĞULMALARDA İLK YARDIM

Urla / Klazomenai Kazıları

-Anadolu Türkleri arasında efsane; menkabe, esatir ve mitoloji terimleri yaygınlık kazanmıştır.

Uygarlığın Doğuşu ve İlk Çağ Uygarlıkları Video Flash Anlatımı 2.ÜNİTE: UYGARLIĞIN DOĞUŞU VE İLK UYGARLI

GÖZLÜK BİR İTALYAN BULUŞUDUR

KULLANMA TALİMATI. ACNEDUR Merhem. Haricen uygulanır.

İSKELET YAPISI VE FONKSİYONLARI

KİŞNİŞ(Coriandrum sativum)

KULLANMA TALİMATI. Etkin Madde: Mepiramin maleat, lidokain hidroklorür, dekspantenol.

Yaşlanmaya Bağlı Oluşan Kas ve İskelet Sistemi Patofizyolojileri. Sena Aydın

Bitkiler genel olarak 4 temel kategoride incelenir.

Makedonya Cumhuriyeti ; 1991 yılında Yugoslavya Sosyalist Federatif Cumhuriyeti nin iç savaşlara girdiği dönemde bağımsızlığını ilan etmiştir.

Kırık-Çıkık Ve Burkulmalarda İlk Yardım

DERİ TABAKLAMANIN SIRLARINI SÜMERLER DEN ÖĞRENDİK

1- Aşağıdakilerden hangisi tarih çağlarının başlangıcında ilkel endüstrinin ve sermaye birikiminin temelini oluşturmuştur.

Tarihin Çeşitleri Hikayeci Tarih: Nakilci tarih yazımıdır. Eski Yunan Tarihçisi Heredot'la başlar.

Ankilozan Spondilit BR.HLİ.065

MEZBAHA BİLGİSİ ve ET T M U M A U Y A E Y NES E İ

Dişlerin Ark İçerisindeki ve Karşılıklı İlişkileri. Prof. Dr. Mutahhar Ulusoy

Yunan Medeniyeti kendinden sonraki Hellen ve Roma Medeniyetleri üzerinde etkili olmuştur.

TÜRKİYE DE EN FAZLA GÖRÜLEN BESLENME HATALARI

Mitosta, arkaik anaerkil yapı Ay tanrıçalığı ile Selene figürüyle sürerken, söylencenin logosu bunun tersini savunur. Yunan monarşi-oligarşi ve tiran

Tarihi ve bugünü ile. Her an Harran

Yrd.Doç.Dr. Zülfü ARIKANOĞLU

BEL AĞRISI. Dahili Servisler

ATATÜRK KÜLTÜR, DİL VE TARİH YÜKSEK KURUMU KAZI DESTEĞİ: POLEMAİOS ONUR ANITININ KAZI, RESTİTÜSYON VE RESTORASYON RAPORU

YARA VE YARA ÇEŞİTLERİ. Öğr. Gör. Nurhan BİNGÖL

BOŞALTIM SİSTEMİ ORGANLARI

Rönesans Heykel Sanatı

2. Kozmetik Kongresi, Subat 2012, Antalya. Prof.Dr. Mustafa BĐRĐNCĐOĞLU

Transkript:

DİŞ HEKİMLİĞİ TARİHİ DERS NOTLARI DERSİN KONUSU Diş hekimliği tarihi dersi nin konusu; diş hekimliği mesleğinin günümüzün modern uygulamalarına ulaşana kadar farklı coğrafyalarda ve farklı uygarlıklarda izlemiş olduğu gelişim sürecinin incelenmesi ve değerlendirilmesidir. DERSİN AMACI Diş hekimliği tarihi dersi nin amacı; dişhekimliği mesleğinin insanoğlunun varoluş tarihi boyunca farklı zamanlarda, farklı mekanlarda ve farklı uygarlıklarda uygulanış şekillerinin incelenmesi yolu ile, modern Türk ve dünya dişhekimliği uygulamaları, sorunları ve geleceği hakkında kapsamlı ve geniş ufuklu bir değerlendirme olanağı sağlanmasıdır. DERSİN KAYNAKLARI Diş hekimliği tarihi dersi nin akışı içerisinde ders notlarına ek olarak aşağıdaki kaynak kitaplardan yararlanılması salık verilir. 1. Yüksel Noras. Diş Hekimliği Tarihi. Hacettepe Üniv. Yayınları No: B10 Ankara, 1973 2. Ahmet Efeoğlu. Dişhekimliği Tarihi. İstanbul Üniv. Yayınları, İstanbul, 1992 3. Nuri Muğan. Türk Diş Hekimliği Tarihi. İstanbul Üniv. Yayınları No:3831, İstanbul, 1994 4. Ahmet Efeoğlu, Ayşegül Demirhan Erdemir, Öztan Öncel. Başlangıçtan Günümüze Diş Hekimliği. Nobel Tıp Kitabevleri, İstanbul, 2000 5. İlter Uzel. Anadolu Uygarlıklarında Diş Hekimliği. Yeni Adana Ofset Ltd. Şti, Adana, 2000 6. Curt Proskauer, Fritz Witt. Pictorial History of Dentistry. Verlag M. Du Mont Schauberg, Köln, 1962 7. Malvin E. Ring. Dentistry An Illustrated History. The CV Mosby Comp, St Louis, 1985

2 1 PALEOSTOMATOLOJİ ve DENTAL ANTROPOLOJİ Diş hekimliği nin özgün bir meslek olarak yapılanmaya başlaması 18.yy ikinci yarısından itibaren başlamış olmakla birlikte, çok daha eski çağlardan beri insanoğlu nun ağız, diş ve çevre dokularının hastalıkları bulunduğuna ve bunların tedavisi ile uğraşıldığına dair deliller bulunmaktadır. Eski çağlardan kalma insan ve hayvan kalıntılarındaki hastalık belirtileri ile ilgilenen bilim dalı, paleopatoloji adı ile bilinir. Bu bağlamda, kalıntıların ağız, diş ve çevre dokuları açılarından incelenmesi, insan dişi kalıntıları üzerindeki hastalık belirtilerinin değerlendirilmesi konularındaki çalışmalar, paleostomatoloji biliminin kapsamı içindedir (1). Eski çağlardan kalma insan kalıntıları, paleontoloji bilim dalının olduğu kadar antropoloji biliminin de ilgi alanı içindedir. Özellikle dişler; insan topluluklarının genetik yakınlıkları ya da farklılıkları, aralarındaki ilişkiler ve büyük göçler hakkında değerli bilgiler kazandırırlar (2,3). Dişlerin tarih bilimleri açısından böylesi değerli oluşunun sebebi, kemikten daha dayanıklı olması ve çağlar boyu bozulmadan toprak altında kalabilmeleridir (2). Antropolojinin dişleri inceleyen bu dalı, dental antropoloji olarak bilinir. Dental antropoloji diş buluntularının biçimi, ölçüsü, durumu, genetik özellikleri, farklılıkları, işlevi ve konumunu inceleyerek sonuç çıkarır (4 6). Örneğin, Bilgin ve ark. (7) tarafından incelenmiş olan Erzurum yerleşkesi diş örneklerinin, 9000 yıl daha eskiye tarihlenen ve Özbek (8) tarafından incelenmiş olan Çayönü yerleşkesi diş örneklerinden daha küçük oldukları saptanmıştır (7,8). Benzer şekilde, her ikisi de Geç Bizans dönemine tarihlenen Aslantepe ve İznik yerleşkelerine ait diş buluntularının aynı büyüklüğe sahip oldukları, kafatası ölçüm kriterlerinin de aynı oldukları saptanmıştır (9 11). Çürük: Günümüz bilgilerinin ışığında, en eski diş hastalığının çürük olduğu kabul edilmektedir. Diş çürüğü, insandan önceki buluntularda bile saptanmıştır. 6 milyon yıl öncesinde yaşamış sürüngenlerin, hatta 12 milyon yıl önce yaşamış balıkların dişlerinde bile

3 çürüğe rastlandığı bilinmektedir (12,13). Ferrier, MÖ 8. bine tarihlenen 2000 insan dişinde çürük oranını %3 olarak bildirmiştir. Mummery ise, İngiltere de bulunan aynı döneme ait 68 kafatasının inceleyerek çürük oranını %2,94 olarak bildirmiştir (12). Magitot, Fransa da bulunan benzerlerinin %1 1,2 sinde çürük saptadıklarını bildirmişlerdir (13). Bas Moulin mağaralarında ve Rodezya nın kuzeyindeki bir mağarada bulunan neolitik döneme ait insan dişlerinde de az sayıda çürük saptandığı Weinberger tarafından aktarılmıştır (14). Sandallı ve ark. (15), Hitit çağı insan kalıntılarında yalnız bir adet çürük dişe rastlandığını bildirmişlerdir. Neolitik döneme ait Çayönü buluntularında çalışan Özbek (8), inceledikleri 874 dişin 49 unda (% 5.6) çürük saptamışlardır. Erzurumda keşfedilen yakın çağ a ait insan buluntularını inceleyen Bilgin ve ark (7); 62 erişkin iskeletinin 16 sında (% 25.8) çürük diş saptamışlardır. Toplam 297 sürekli dişin 44 ünün (%14,8) çürük olduğu görülmüştür. Paleolitik çağda çürük diş sayısının düşük olmasının sebebi, insanların avcılık ve toplayıcılıkla beslenmeleri ile açıklanmaktadır. Mezolitik çağda az da olsa artış gösteren diş çürüğü, neolitik çağda insanların tarım ve yoğun karbonhidrat beslenmesine geçmeleri ile birlikte artış göstermiştir (16 18). Bununla birlikte, onbinlerce yıl toprak altında kalmış dişlerde çeşitli hasarlar oluşmuş olabileceği de göz ardı edilmemelidir. Humus asiditesinin yüksek olduğu yer altı ortamlarda kalan iskeletlerde dişin boyun bölgesindeki sement dokusu üzerinde post mortem ölüm sonrası yalancı çürükler gelişebilir. Bazı toprak altı canlılarının salgılarının da yalancı çürüğe neden oldukları bilinmektedir (2,17). Günümüzde ise insan dişlerinde çürük sıklığının %98 civarında olduğu bilinmektedir (19). Aşınma: Tarih öncesi insan buluntularının incelenmesinde, çürükten sonraki ikinci önemli dental problemin aşınma olduğu görülmüştür. Aşınma; çiğneme sırasında dişlerin birbirine sürtünmeleri ve bu arada çiğnenen gıda içindeki sert cisimlerin yol açtığı tahrip sonucu diş minesinin giderek eksilmesi şeklinde tanımlanmaktadır (15,19). İki bileşeni vardır. Atrisyon, dişlerin birbirine sürtünmesi ile oluşan aşınmayı, Abrazyon ise yabancı cisimlerin sürtünmesi ile oluşan aşınmayı ifade eder. Önceleri yalnızca, karşıt dişlerin birbirine değen çiğneyici yüzlerinde oluşan aşınma zamanla komşu dişlerin ara yüzlerinde de ortaya çıkar. Genç bireylerdeki ara yüz değim noktaları, yaşlılarda ara yüz değim alanlarına dönüşür. Besinlerin sertliği, kum ve toprak ile karışmış olması ve tahılların taş havanlarda öğütülmüş olması, aşınmanın sebepleri olarak gösterilebilir. Çayönü toplumuna ait ön dişlerin kesici kenar ve ön yüzündeki aşınmalar, bu dişlerin beslenme dışı amaçlar için de kullanılmış olabileceklerini düşündürmüştür (2,8).

4 Apse: Çürük, aşınma ya da kırık sonucu oluşan pulpa diş özü açılmaları, pulpitis ler pulpa iltihapları ve apikal paradontitisler kök ucu iltihapları nın oluşturduğu diş abseleri de, paleostomatolojinin önemli hastalıklarındandır. Apseli diş oranı, Bilgin ve ark. (7) tarafından yakınçağ Erzurum yerleşkesi buluntularında %5.7, Özbek (8) tarafından Çayönü yerleşkesi buluntularında % 30.4 olarak hesaplanmıştır. Apsenin en çok üst 6 numaralı dişlerde görüldüğü saptanmıştır. Dişeti iltihabı: Yaşam boyunca dişler üzerinde birikmiş olan diş taşları, post mortem dönemde aynen kalır. Dental antropolojide diş taşları, Brothwell şemasına göre hafif, orta, belirgin ve çok belirgin olarak dört sınıfta değerlendirilir (16). Çoğunlukla diş taşları ile paralel gelişen bir başka hastalık ise periodontitis dişeti iltihabı dir. Çok eski buluntularda bile yaygındır. Dişi tutan çevre kemik dokusunun kaybı ile karakterizedir (20). Erzurum yerleşkesindeki büyük azıların yanak yüzünde hafif oranda diş taşına rastlanmış, dişeti iltihabı oranı %11.6 (%5.3 hafif, %6.3 orta) olarak hesaplanmıştır (7). Çayönü toplumundaki dişeti iltihabı oranı ise % 28.5 olarak bildirilmiştir (8). Hipoplazi: İnsan buluntularında çürük ile karıştırılabilecek bir başka diş hastalığı, hipoplazidir. Mine dokusunun kötü kalitede oluşması şeklinde tanımlanabilir. Mine yüzeyinde çukurlar ya da oluklar şeklinde görünür (21). Sıklığı; Erzurum toplumunda %10, Çayönü toplumunda ise % 8.1 olarak hesaplanmıştır (7,8). MÖ 6. Bine tarihlenen Tepecik (Elazığ) buluntularında ise 478 süt ve sürekli diş incelenmiş, hipoplazi sıklığı süreklü dişlerde %56.4, süt dişlerinde ise %63.6 olarak hesap edilmiştir (22). Hipoplazinin farklı toplumlarda değişen sıklıkta ortaya çıkması, beslenme bozuklukları ve sistemik hastalıklarla ilişki olasılığını düşündürmektedir. Ante mortem diş kaybı: Çürük, kırık, diş özü ve dişeti iltihapları ve apseler gibi hastalıklar yüzünden dönemin insanlarının çok fazla ağrı çekmiş olduklarını ve bu zorlamaların insanları tedavi yöntemi keşfetmeye itmiş olduğunu tahmin etmek güç değildir. Bilinen en eski diş tedavisi ise diş çekimi dir. İnsan buluntularında yaygın olarak gözlenebilen ante mortem diş kayıpları, eski insanların kendi dişlerini ya da başkalarının dişlerini çekmiş olabileceklerini göstermektedir. Antemortem diş kaybı yüzdesi Erzurum toplumunda %32, Çayönü Toplumunda ise %25 olarak hesaplanmıştır. En sık olarak kaybedilen dişlerin birinci büyük azılar, en seyrek kaybedilen dişlerin ise köpek dişleri olduğu görülmüştür (7,8). Muğan (14), neolitik dönemde diş tedavisi ile ilgili üç tip uygulama yapılmış olabileceğini tahmin etmektedir. Bunlar; parmakla kavrayarak diş çekmek, ağrıyı kesebileceği

5 umulan bazı bitkileri çiğnemek (ya da çiğnetmek) ve çürük diş kovuklarını çakıl taşı ya da boynuz tozu ile doldurmak. Yazarın bu tahminleri oldukça akla yakın gibi görünmekle birlikte, bilimsel kanıtlara dayanmadığından tahminden öteye geçememekte, diş tedavisi uygulamalarına işaret eden en eski buluntular ise günümüzden 5000 yıl öncesine tarihlenmektedir.

6 2 SÜMER BABİL ASUR Günümüz uygarlığının ilk tohumlarının atıldığı, küçük insan topluluklarının avcılıktoplayıcılığa dayalı yaşam tarzını terk ederek tarıma dayalı yerleşik köy yaşantısına geçtikleri beş ana merkezden birinin Mezopotamya, ve özellikle de Bereketli Hilal olarak bilinen bölge olduğu artık genel olarak kabul edilmektedir (23). Mezopotamya da site devlet biçiminde örgütlü ve iyi yapılanmış merkezi yönetimler oluşturmayı başaran ilk kültür Sumer kültürüdür. Bölge daha sonraları sırası ile Babil ve Asur devletleri tarafından işgal edilmiştir. Buluntulardan birbirine kaynaşmış oldukları anlaşılan bu üç kültürün, dişhekimliği uygulamalarının tarihi açısından da aynı başlık altında incelenmesi daha yararlı olacaktır. Ünlü Asur kralı Asurbanipal in MÖ 700 de başkent Ninova da yaptırmış olduğu kütüphane, Mezopotamya tarihinin erken dönemlerini de içeren, çivi yazısı ile yazılı 100 bine yakın kil tabletin bir bölümünün günümüze ulaşmasını sağlamıştır. MÖ 1000 yıllarına ait bazı tabletlerde diş çürüğünden ve bu çürüğe neden olduğu düşünülen kurtlardan bahsedilmekte ve bu kurtlardan korunmayı sağlayacak dualar öğretilmektedir (14,24): Evren Anu tarafından Yeryüzü, evren tarafından Akarsular, yeryüzü tarafından Dereler, akarsular tarafından Bataklıklar, dereler tarafından Ve küçük kurt, bataklıklar tarafından Yaratıldıktan sonra, Küçük kurt ağlaya sızlaya Tanrı Şamaş ın huzuruna vardı Yaşlı gözlerle dedi ki: Bana vereceğin besin ne ola?

7 İncirle kayısı senin ola. Bunlar ne ki benim için? İncirle kayısı ha! Bırak da hiç olmazsa Dişle dişeti arasına sokulayım Azı dişlerinin içine yerleşeyim. Mademki böyle dedin ey küçük kurt, Katretsin seni toprak ana O kudretli eliyle Mayalanmış arpa suyu ile karıştırılmış yağ, bu dizeler üç kere yinelenerek ağrıyan dişin üzerine sürülecek. Dualar ve sihirler dışında çeşitli hastalıklara iyi gelen 250 kadar bitkisel formül drog tarif edilmekte; bunların yenerek, çiğnenerek ya da topikal yol (sürülerek) ile kullanılması tavsiye edilmektedir. Bununla birlikte, diş ağrısı ile ilgili herhangi bir cerrahi uygulamadan söz edilmemektedir. Babil de astroloji çok gelişmişti. Doğadaki her olayın gökyüzünde yazılı olduğuna ve değiştirilemeyeceğine inanılırdı. Bu Gökyüzü Kitabı nda yaşayan tüm varlıkların günü, geleceği ve kaderi yazılı idi. Doğal olarak hastalık ve sağlık da bu bağlamda değerlendirilirdi. Babil ve Asur da tıp ve din pratiğinin iç içe olduğu bilinmektedir (14). Bu kültürlerde tıp uygulayan iki kesim bulunmakta idi. Bunlardan birincisi, eğitimli ve yüksek sınıfa ait saray büyücüleri olup, hekimlik ve din adamlığı özelliklerinin ikisini birden taşırlardı. Hastaları, günün belli saatlerinde yaptıkları ve belli sayıda tekrarladıkları büyülerle iyileştirmeye çalışırlardı. İkinci grup uygulayıcı ise; çıraklıktan yetişen, bitkisel droglarla semptomatik tedavi uygulayan, bazı cerrahi uygulamaları yapabilen kişilerdi. Bu hekimlerin uygulamalarını anlatan 26 kil tablet günümüze ulaşmıştır. Bu tabletler, Büyücü hastanın evine gittiği zaman başlığını taşır. Hastalığın tanı ve tedavisini içermektedir. Örneğin, diş gıcırdatan bir hastanın tedavisi şöyledir: Kırmızı toz ve ardıç meyvesi birlikte ezilir, dişler bu toz ile ovulur. Aynı hastalığın büyü yolu ile tedavisi ise şöyledir:

8 Bir insan kafatası, renkli yün bir örtü ile örtülmüş bir iskemle üzerine konur. Üç gün boyunca sabah ve akşam birer kurban kesilir. Büyü yedi kez tekrarlanır. Hasta, kafatasını yedi ayrı zamanda yedişer kez öper. İkinci grubun daha başarılı olması nedeni ile zaman içinde yöntemleri yaygınlık kazandı ve büyücüler arasında da yaygınlaştı. Bu tabletlerden birinde, dişler ile ilgili 16 reçete bulunmaktadır. Üç sütun halinde düzenlenmiş olan tabletin birinci sütunu ilaç olarak kullanılacak maddeyi, ikinci sütun endikasyonu, üçüncü sütun ise uygulama şeklini tarif etmektedir (12): Erkek pillu bitkisi Diş ağrısı Dişe uygulayın Topraktan çıkarıldıktan sonra güneşe Diş kurdu Dişe uygulayın gösterilmeyen keçi boynuzu ağacı kökü Topraktan çıkarıldıktan sonra güneşe Hastalıklı diş Kurutup toz haline getirin, yağ ile gösterilmeyen deve dikeni kökü karıştırıp dişe uygulayın Kasnı otu sakızı (Galbanum) Sallanan diş Dişe uygulayın Şap, nane ve aromatik turu Diş temizliği Yemeklerden önce dişleri temizleyin Yine Babil dönemine (MÖ 2250) ait bir başka tablette ise, diş çürüğünün neden olduğu ağrı için bir formül bulunmaktadır. Buna göre; Banotu (Hyosycamus Niger) tohumları ezilerek toz haline getirilir, mastika ile karıştırılarak macun haline getirilir ve çürük kavitesine yerleştirilir. Tıp uygulayıcılarının din adamlarından ve tıbbi pratiklerin dini pratiklerden ayrılması ise, Hammurabi Kanunları nda belgelenmiştir. Hekimler ile hastaların karşılıklı sorumlulukları Hammurabi Kanunlarında ayrıntılı olarak tarif edilmektedir. MÖ 2200 yılarına ait olan kanunların yazılı olduğu tabletler 1901 yılında Susa harabelerinde bulunmuştur. 2,25m yükseklikteki bir dikilitaş üzerine çivi yazısı ile yazılı olan bu yasalar 282 paragraf

9 içermektedir ve hekimin toplumsal sorumluluklarını tarif eden ilk yasalardır. Örneğin 282. yasa, hastanın ölümüne neden olan ya da apse drenajı sırasında hastayı kör eden hekimin ellerinin kesilmesini öngörür. Buna karşılık olarak cerrahi uygulamanın başarılı olması 10 şekel (1 şekel: 8,4gr) gümüş ile ödüllendirilir. Dişlere verilen önem ise bazı yasalarda açıkça görülmektedir. Örneğin: 196. Eğer kişi kendisi ile aynı sınıftaki bir kişinin gözüne zarar verirse, aynı zarar onun gözüne de verilir. 198. Eğer kişi kendisinden daha aşağı sınıftaki bir kişinin gözüne zarar verirse, 505gr gümüş öder. 200. Eğer kişi kendisi ile aynı sınıftaki bir kişinin dişine zarar verirse, onun da dişi çekilir. 201. Eğer kişi kendisinden daha aşağı sınıftaki bir kişinin dişine zarar verirse 166gr gümüş öder. Yukarıdaki maddelerden, bir dişe bir gözün üçte biri kadar tazminat bedeli saptanmış olması dikkat çekmektedir. Eski Mezopotamya da tıp uygulayıcıları, ayın uğursuz sayılan 7.,14.,19., ve 21. günleri çalışmazlardı. Diş tedavisi uyguladığı bilinen en eski Mezopotamya hekimi, MÖ 2400 de, Kral Gudea döneminde yaşamış olan Dio Edinmugi dir. Günümüzde Louvre müzesinde bulunan bir monogram, bu hekimin diş çekimi yaptığını belgelemektedir. Mühürü ele geçirilmiş olan bir diğer eski Mezopotamya hekimi ise, MÖ 2100 yıllarında yaşamış olan Urlugaledinna dır. Bu dönemde ağız ve diş temizliğine önem verildiği iki ayrı kanıttan anlaşılmaktadır. Bunlardan birincisi, altın ve gümüş kürdanlardır. İkincisi ise bir diş macunu formülüdür: Eğer bir kişinin dişleri sararmışsa akad tuzu, çamsakızı, mısır anasonu ezilerek karıştırılır ve dişler ovulur. Bal, şarap ve yağ karıştırılarak dişler çalkalanır ve gargara yapılır.

10 3 ANTİK MISIR M.Ö. 3000 yılları civarında Nil nehri çevresindeki verimli düzlüklerde ortaya çıkan ve başkenti Memphis olan Mısır İmparatorluğu; merkezi otoriteye sahip, iyi örgütlenmiş ve düzenli bir devlet olarak, en eski yazılı dökümanlara sahiptir. M.Ö. 2780 de yaşamış olduğu tahmin edilen İmhotep, bilinen en eski hekimdir. Kendinden sonrakiler tarafından tıp tanrısı olarak Eski Mısır pantheon una yerleştirilmiştir. Eski krallık döneminde (M.Ö. 2664 2155), tıbbın gelişmiş ve örgütlü bir meslek kolu olduğu bilinmektedir. Giza piramitleri yakınlarındaki kazılarda ortaya çıkarılan hekim mezarlarından, hekimlerin o dönemdeki uygulamaları, çalışma şartları ve sosyal durumları hakkında bilgi sağlanmıştır. Hekim sözcüğünün hiyeroglif yazısında yatay bir ok ve bir yağ kavanozu ile gösterildiği ve sinu şeklinde telaffuz edildiği; ayrıca hekimler arasında Baş Hekim, Bölge Hekimi ve Yüksek Hekim şeklinde bir hiyerarşi bulunduğu öğrenilmiştir (12). Pers lere ait bazı belgeler ise Eski Mısır da hekimlerin tıp okullarında yetiştirildiğini belirtmektedir (25). Heredotos, M.Ö. 5. yy Mısırındaki tıp uygulamasını şöyle anlatmaktadır: Tıp onlar arasında ayrı bölümler halinde uygulanmaktadır. Her hekim bir tek hastalığın tedavisi ile uğraşır. Böylelikle ülke hekimlerle dolup taşar. Göz, diş, baş, barsak ve iç hastalıkların tedavisi ile ayrı hekimler ilgilenir. Tarif edilen bu uzmanlaşmanın yalnız bu yüzyıla has olduğunu ve daha önceki dönemlerde olmadığını savunan tarihçiler bulunmakla birlikte, yalnız diş ile ilgilenen hekimlerin her zaman mevcut olduğu genel olarak kabul görmektedir. Mısır kültüründe diş sağlığı ile uğraşan hekimler diğer hekimlerden farklı olarak göz ve yatay fildişi ile gösterilir ve sinu adını kullanmazlardı (12).

11 Diş tedavisinde uzmanlaştığı bilinen ilk hekim Hesi Re dir. Bu kişiye ait belgeler, Kral Zoser (M.Ö. 2600) e ait olan Basamaklı piramit te bulunmuştur. Belgeler beş ahşap levhadan ibarettir. Hesi Re nin kabartma resmini ve 13 ünvanını içermektedir. Ünvanlardan bazıları, Hekimlerin ve Diş Hekimlerinin Şefi, Kraliyet Kayıtlarının Yöneticisi ve Krallığın Bekçisi dir. Eski Mısır uygarlığında ağız ve diş temizliğine özel bir önem verildiği, kahvaltı ile ağız ve diş temizliğinin ayrılmaz bir bütün olarak algılandığı hatta yüksek sınıftan Mısırlıların yalnız saç ve diş bakımı ile uğraşan özel hizmetçileri bulunduğu Grapow tarafından bildirilmiştir (12). Yalnız soylu ailelere hizmet eden ve dişçilik sanatı ile uğraşan bir meslek kolundan Heredotos da söz eder. Bu kişilerin, sycamore (Frenk çınarı) ağacından yonttukları yapay dişleri keten iplik ya da altın ve gümüş tellerle boşluğa komşu dişlere bağladıklarını anlatır. Yazılı ve resimli dokümanlarda ağız ve dişler ile ilgili herhangi bir tanımlamaya rastlanmamıştır. Ağız, vücudun giriş deliği olarak tanımlanmış, dişler uzun ve sivri resmedilmiş, mandibula ise çiğneme kemiği olarak adlandırılmıştır. Bu noktadan hareketle Mısırlıların anatomiye ilgi göstermedikleri düşünülebilir. Mumyalama sanatında bu denli ileri gitmiş olan bir uygarlığın anatomiye böylesine ilgisiz kalmış olması şaşırtıcıdır. Bazı tarihçiler, mumyalama işlemini eğitimsiz cahil zenaatkarların yapması nedeni ile Mısırlıların mumyalama çalışmalarından tıbbi bir bilgi elde edemediklerini savunmaktadır (12). Eski Mısırda MÖ 3. yy dan sonraki Ptolome ler döneminde insan diseksiyosu yapılabilmiş ancak bu dönem çok uzun sürmemiştir. Bununla birlikte Eski Mısır hekimleri Mezopotamyalı meslektaşlarından daha ileri düzeyde idiler ve dolaşım sisteminin merkezinin metu yani kalp olduğunu biliyorlardı. Hastalıkların tanısı için ise; bakma, elleme, dinleme, dışkı ve idrar kontrolü gibi usuller kullanırlardı. Gıda artıklarının kanda vedihu olarak adlandırdıkları bir kalıntıya neden olduğunu ve bunun hastalık yapma potansiyeli bulunduğuna inanırlardı. Tedavi yaklaşımı genel olarak bu riskli vedihu nun vücuttan atılması esasına dayalı olduğundan; ishal oluşturma, idrar söktürme, lavman, hacamat, terletme, balgam çıkartma, dağlama, friksiyon ve banyo yöntemlerinden yararlanırlardı. Eski Mısır tedavi uygulamaları dinsel, büyüsel ve drog tedavisi olarak üç türdü. Dinsel tedavilerde rüyalardan ve telkinden, büyü tedavisinde büyücülerin özel ritüeller ile hazırladıkları muska ve nazarlıklardan, drog tedavisinde ise, çeşitli bitkisel, hayvansal ve madensel droglardan yararlanılırdı. Bu droglar hastaya infüzyonlar, kaşeler, macunlar, fitil, gargara, tütsü ve pomatlar olarak uygulanırdı

12 (25). Antik Mısır uygarlığındaki tıbbi uygulamalar hakkındaki bilgilerimiz, bazı papirus lerden kaynaklanmaktadır. Ebers Papirusları: 1872 de George Ebers tarafından Thebes te bulunmuş olup, Leipzig Üniversitesinde korunmaktadır. M.Ö. 3700 ile 1500 arası dönemi içeren 21m boyunda anonim bir eserdir. Genellikle iç hastalıklar ile ilgilidir. Organlara göre bölümlere ayrılmıştır. Hastalıklara ait 700 tedavi yöntemini, çeşitli ilaçların formülü ile kullanım şekillerini tarif eder. Dişeti iltihapları, pulpa iltihapları, diş ağrıları ve aşınmalar gibi diş hastalıkları hakkında da birçok bilgi içermektedir. Tedaviler genellikle yakılar, bitki özleri ve çiğneme tabletleri şeklindedir. Örneğin, dişleri güçlendirmek için aşağıdaki formül önerilmektedir: Öğütülmüş kayatuzu, aşıboyası ve bal birer ölçü karıştırılır ve karışım dişe basınçla uygulanır. Diş absesi için önerilen beş ayrı formülden biri ise şöyledir: İnek sütü, taze hurma ve baklagil tohumu birer ölçü karıştırılarak açık havada bir gece bekletilerek çiğ ile nemlendirilir. Karışım yutulmadan çiğnenip tükürülerek kullanılır. Hearst Papirusları: Phoebe Hearst tarafından bulunan ve günümüzde California Üniversitesinde korunmakta olan bu papiruslar ilk kez 1905 de Reisner tarafından incelenmiştir. Ebers Papiruslarına benzer şekilde yüzlerce tedavi içermekle birlikte daha geç bir döneme aittir ve önerilen tedaviler Ebers papirusundakilerin benzeridir. Edwin Smith Papirusları: Luxor da 1862 de Edwin Smith tarafından bulunmuş olan bu papiruslar günümüzde Brooklyn Müzesindedir. 4,68m uzunluğunda olup her iki yüzü de yazılıdır. Kafatası hasarlarından omurga hasarlarına kadar 48 olgu üzerinde travmatik ve cerrahi sorunlar irdelenmektedir. Kısa olgu sunumlarından oluşmaktadır. Her olguda kısa bir başlıktan sonra tanı özetlenmiş, sonuç ise; tedavi edilebilir bir hastalık, tedavi için uğraşılması gereken bir hastalık ya da tedavi edilemez bir hastalık şeklinde ifade edilmiştir. Tarif edilen olgular arasında ağız bölgesi ile ilgili olanlar şunlardır:

13 Olgu 15. Maksilla (üst çene) ve zigoma (elmacık kemiği) bölgesinde kemik delinmesi. Olgu 16. Maksilla ve zigoma bölgesinde kemik çatlağı. Olgu 17. Maksilla ve zigoma bölgesinde karışık kemik kırığı. Olgu 24. Mandibula (alt çene) kırığı. Olgu 25. Mandibula çıkığı. Olgu 26. Üst dudakta yara. Olgu 27. Çenede yarık şeklinde yara. Anlatılan bilgiler arasında kas, tendon ve ligamentler ile alt çene kasları ve bunların temporal kemiğe bağlanma şekilleri de bulunmaktadır. Olgu 25, yerinden çıkan mandibulanın yerleştirilmesi işlemini şöyle açıklamaktadır: Başparmağını ağız içine, ramus un bittiği yere, diğer dört parmağını da ağız dışına hastanın çenesinin altına yerleştir ve çeneyi aşağı ve arkaya doğru it. Bu uygulama modern tıp ta hala uygulanmakta olan ve Hipokrat manevrası olarak bilinen bir uygulamadır. Eski Yunan hekimlerinin bilgilerinin kaynağını göstermektedir. Papirus un kırığa yaklaşımı şöyledir: Çenesi kırık kişiyi muayene ederken kırığı el ile bulun ve parmaklarınızla yerine yerleştirin. Kırık üzerinde açık yara varsa kanama durmaz ve yüksek ateş görülür. Bu hastalık tedavi edilemez. Edwin Smith papiruslarında dişler ile ilgili herhangi bir bilgi bulunmamaktadır. Bu üç papirus dışında, Chester Beatty Koleksiyonu (MÖ1200), Berlin Tıbbi Papirusu (MÖ 1300) ve Londra Tıbbi Papirusu (MÖ1350) adı ile bilinen belgeler, medikal bilgi içermekle birlikte dişlerle ilgili değildirler. Eski Mısır uygarlığından kalan tıbbi buluntular yalnız yazılı dokümanlardan ibaret değildir. İnsan kalıntıları da aynı şekilde zengin bilgi kaynağıdır. Anılan dönemde uygulanmış diş tedavileri ile ilgili bilgi veren buluntulardan bazıları şunlardır:

14 Örnek 1. Giza piramidi yakınlarında Hermann Junker tarafından bulunmuş olan bu parça, M.Ö. 2500 e tarihlenmekte olup, birbirine altın bir tel ile bağlanmış olan 47 ve 48 no lu dişlerden ibarettir. Aşınma sonucu pulpası (diş özü) açılmış olan 48 no lu dişin, pulpa hasarı sonucu sekonder gelişen apikal paradontitis (kök ucu iltihabı) nedeni ile mobilite (sallanma) sinin arttığı tahmin edilebilir. Buluntuyu Weinberger den aktaran Efeoğlu (12) dişin mobilitesini kök rezorbsiyonu (erimesi) na bağlamakla birlikte, köklerin rezorbe kökler mi, yoksa apeksifikasyonu (kök oluşumu) tamamlanmamış dişler mi olduğu anlaşılamamaktadır. Sebebi her ne olursa olsun, örnekten anlaşıldığı kadarı ile sallanan bir dişin hareketliliği, sağlıklı olan komşusuna splintlenerek tedavinin gerçekleştirilmiş olduğu kesindir. Dişler üzerinde diş taşı bulunmasına rağmen tel üzerinde taş bulunmaması yazarlar arasında şüphe oluşturmuşsa da, işlemin birey hayatta iken ağız içinde yapılmış olduğu ve tedavi gören dişlerin bir süre bu şekilde kullanılmış olduğu genel olarak kabul görmektedir. Örnek 2. El Qatta (Kahirenin kuzeybatısı) da Farid tarafından bulunmuş olan örnek, birbirine altın tel ile bağlı 11,12 ve 13 no lu dişlerden oluşmaktadır. 13 no, çift kat tel ile bağlıdır. 11 no arayüz ve labialinde telin sıkıca oturabileceği bir oluk hazırlanmıştır. 12 no üzerinde diş taşı bulunmaktadır. 11 no daki ucu kopuk olan splint in, şimdi eksik olan 21 no lu dişe bağlandığı tahmin edilebilir. Tarif edilen bu iki örneğin her ikisi de IV. ve V. Krallık (MÖ 2614 2181) dönemine tarihlenmekle birlikte, bir benzerleri daha bulunamamıştır. Aristokrat mumyalarındaki incelemelerde pek çok dental problem saptanmış olmakla birlikte herhangi bir tedavi girişimi belirtisine rastlanmamıştır. Anılan altın splintlerin tıbbi mi yoksa kozmetik gereksinimden mi doğduğu henüz bilinmemektedir. Örnek 3. M.Ö. 2900 2750 ye tarihlenen erkek mandibulası aşırı ve yaygın aşınma göstermektedir. Birinci büyükazı oklüzalinde pulpa açılmıştır. Mandibulanın bukkal yüzünde ise, birinci büyükazı mezyal kökü hizasında, yaklaşık 2,5mm çaplı ve birbirinden 3mm uzaklıkta iki delik bulunmaktadır. Alveol kemiği kenar kristasının yaklaşık 5mm apikalindeki bu delikler kemik içindeki bir boşluğa ulaşmaktadır. Deliklerin tam yuvarlak ve keskin sınırlı olmaları, patolojik bir süreç sonucu oluşmadıklarını, bir tür delgi ve insan eli ile oluşturulduklarını göstermektedir. Eski Mısırlıların bu tür delgileri çeşitli amaçlar için kullanmakta oldukları da bilinmektedir. Bu abse drenajı uygulamasının başka benzerine rastlanmamıştır. Bu kültürde diş çürüğü çok seyrek olmakla birlikte, aşınma nedeni ile oluşan pulpa açılmaları, iltihabi kök ucu değişiklikleri ve kist ler sıktır. Diştaşı, çürük ve abse

15 sıklığının, aristokrat kesime ait insan buluntularında, yoksul kesimden daha yüksek olduğu dikkat çekmiştir. (12)

16 4 FENİKE Mezopotamya ve Mısır kültürlerinin etkisi altındaki bu ara bölgede diş tedavisi ile ilgili ilk buluntu Fenike uygarlığına aittir. Gaillardot tarafından 1862 de Sidon (Sayda, Lübnan) da bulunmuş olan ve MÖ 4.yy a tarihlenen piyes, bir kadın üst çene parçasıdır. Çekilmiş olan 21 ve 22 no lu dişler yerine başka bir bireye ait olan dişler, altın bir tel ile kaninler arası bölgedeki dişlere bağlanmıştır. Böylece hastanın protetik tedavisinin başarı ile gerçekleştirilmiş olduğu anlaşılmaktadır (12). Aynı mezarlıktan ele geçen ikinci buluntu ise, ön altı dişin altın tel ile birbirine bağlanmış olduğu bir mandibuladır. Splint üzerindeki diş taşları, uygulamanın yaşayan bireyde ağız içinde uygulandığını ve bireyin ölümüne kadar geçen sürede kullanıldığını göstermektedir (12). Musevi kutsal kitabı Eski Ahit te, sağlık ve sanitasyon (vücut temizliği) la ilgili öneriler bulunmaktadır. Talmud da bir kamışın ince dilimlere ayrılması ve her bir parçanın ucu dövülüp liflendirilerek diş temizliğinde kullanılması tavsiye edilmiştir. Ayrıca diş güzelliğini öven cümlelere de rastlanabilir. Bunda Mısır ve Babil tıbbının etkisi söz konusu olabilir. Bununla birlikte, göç eden bir kavim olan Museviler, tıp pratiğinin yayılmasını sağlamışlardır (14).

17 5 HİTİT Önceleri tıp tarihi Grek uygarlığı ile başlatılıyordu. Ancak bugün tıbbın temellerinin, onlardan daha önce Mısır ve Mezopotamya'da atıldığı bilinmektedir. Anadolu topraklarını askeri ve siyasi bir güç altında toplayan ilk toplum ise Hititlerdir. Hititlerin Anadolu'da kurduğu büyük uygarlık içinde, farklı kültürlerin etkileri görülür. Hititler sağlık sahasında da diğer uygarlıklardaki tıbbi gelişmelerden etkilenmişlerdir. Hititler döneminde Anadolu'da gelişen tıbbi faaliyetler ve hekimlik hakkında bilgi veren belgeler henüz yeterli değildir. Ancak eldeki belgeler ışığında, Hititlerde de Mısır ve Mezopotamya'daki gibi gelişmiş tıbbi faaliyetlerin olduğu anlaşılmaktadır. Hitit tıbbı ve ilaçları hakkındaki bilgilerimiz, Hititlerin merkezi Hattuşa'da (Boğazköy) bulunmuş olan arşivindeki tabletlere dayanmaktadır. Bu arşivde ele geçen tıbbi metinlerin büyük kısmı Akkadcadır, bir kısmı ise Akkadcadan Hititçeye tercüme edilmiştir. Tıp ile ilgili bu tabletlerin başında hastalığın ismi verilir ya da özellikleri belirtilir ve hasta organlar sayılır. Sonra da bunları iyileştirmek için kullanılacak ilaçlar ve bunların hazırlanış şekilleri verilir. Bu ilaçların büyük bir kısmının bitkisel droglardan elde edildiği görülür. Hititlere ait, "anatomi kitabı" niteliğinde bir tablet ele geçmemiş olmakla birlikte, rituellerde geçen ve vücut organlarıyla ilgili olan bazı terimlerden, insan anatomisi hakkındaki bilgi sahibi oldukları anlaşılmıştır. Hititler devrinde Anadolu'da görülen hastalıkların en kötüsü, kitle halinde ölümlere yol açtığı bilinen ve henkan denilen hastalıktır. Bu hastalığın veba, kolera veya tifo gibi bir salgın hastalık olduğu sanılmaktadır. Anadolu'da zaman zaman uzun süren kıtlıkların ve salgınların olduğu bilinmektedir. Murşili'nin veba dualarından, vebanın o devirlerde Hatti ülkesini perişan ettiğini anlamak güç değildir. Vebanın ortadan kaldırılabilmesi için hemen her yolun denendiği anlaşılmaktadır. Veba duasından anlaşıldığı kadarıyla Murşili vebanın sebebini babasının döneminde yapılan haksızlık ve kötülüklere bağlar ve babası 1. Şuppiluliuma'nın yaptığı haksızlıklar yüzünden

18 tanrıların kızarak, tüm ülkeye böyle büyük bir ceza verdiklerini ifade eder. Hitit toplumunda, hastalıklara sebep olduğu düşünülen faktörlerin başında tanrıların ihmal edilmesi veya onlara karşı işlenen suç ve günahlar, bedeni ve ruhi kirlilik, mağaralar, düdenler ve yer çatlaklarından çıkarak insanları kötü biçimde etkileyen birtakım kötü güçler, ölü ruhlarının huzursuz edilmesi ve kara büyü bulunmaktadır. Tedavi usulleri ise üç grupta incelenebilir. Bunlar, dini tedavi, büyü tedavisi ve droglar kullanılarak yapılan tedavidir. Hastalığın bir tanrı ya da başka bir güç tarafından verildiğine inanılıyorsa, hastalığı tedavi etmenin yolu, hastalık sebebi olduğu düşünülen güçlere yalvarmak, dua etmek ya da kurban sunmaktır. Anadolu yarımadasında bu inanış ve uygulama, Hippocrates a kadar sürmüştür. Büyü rituelleri, kötülüklerin keçi, koyun, fare, boğa, eşek gibi hayvanlara majik olarak geçirilmesine dayanır. İnsanın hasta olan kısımlarına, hayvanın kesilen uzuvları yerleştirilerek, insandaki hastalığın hayvanın bu organlarına geçeceği düşünülür. Hitit tıbbında büyünün yanısıra droglarla tedavinin de önemli bir yeri vardır. İlaç yapımında kullanılan droglar organik (bitkisel ve hayvansal) ve anorganik (mineraller v.b.) menşelidirler. Bitkiler, insanlar tarafından tedavi amacıyla kullanılan ilk ilaçlardır. İnsanoğlu, zamanla edindiği tecrübeler sonucunda, bitkilerin tedavi edici özellikleri olduğunu keşfetmiştir. Anadolu, iklim ve toprak özellikleri bakımından, üzerinde her tür bitkinin yetiştirilebildiği verimli topraklara sahiptir. Florası zengin olan bir yerde ikamet ettikleri için, Hititlerin de bu bitkilerden ilaç olarak faydalanmış olmaları doğaldır. Hitit tabletlerinde geçen bitkiler arasında, bugün Anadolu'da halen tıbbi amaçla kullanılan adamotu, banotu, haşhaş, mazı, mersin, meyan kökü, safran gibi bitkiler de yer alır. Tabletlerde, nebati drogların yanısıra, birtakım hayvansal ve madeni droglar da geçmektedir. İlaç reçetelerinde geçen ilaçların bir kısmını ise dışardan (Mezopotamya ve Mısır'dan) ithal etmişlerdir. Hititçede "hekim" sözcüğünü karşılayan sözcükler yabancı dillerden Hititçeye girmiştir. Sümercede "hekim" anlamına gelen LÚA.ZU ve "falcı, büyücü" anlamlarına gelen AZU kelimesi de Hitit tabletlerinde geçmektedir. Sümercede LÚA.ZU ile LÚAZU farklı iki terimdir. Akkadcadaki karşılıkları da bunu gösterir. LÚA.ZU'nun Akkadca karşılığı ASU, LÚAZU'nun ise BARU'dur. LÚA.ZU "hekim", LÚAZU ise "falcı, kurban bakıcısı, kahin" manasına gelir. Her iki kelimenin de Hititçede kullanılmış olması, Hitit hekimlerinin sadece büyü temelli tedavi uygulamadığını gösterir. Kaynaklarda SALA.ZU'ya da rastlanmıştır. SAL "kadın" anlamına geldiği için, Hititler döneminde kadın hekimlerin de görev yaptığı anlaşılmaktadır. KUB XXX 42 I 8 ve devamındaki satırlarda, Hurrili bir sala.zu yani kadın hekim olan

19 Azzari'nin, düşman saldırılarına karşı bir sıvı ile ordu komutanını, atları ve savaş arabalarını, ordudaki askerleri ve diğer savaş malzemelerini yağlayarak majik bir şekilde koruduğu anlatılır. Eldeki az sayıda belge, Hitit toplumunda kadın hekimlere de başvurulduğunu, ancak bunların tıbbi müdaheleden çok, majik işlemler uyguladıklarını göstermektedir. Eski yakın doğu'da, bir saray ve tapınağa bağlı olarak çalışan uzman zanaatkarların arasında hekimler de yer almaktaydı. Bu hekimler başka tapınaklar ya da saraylarda da görevlendirilir ve orada bir süre kaldıktan sonra, tekrar eski yerlerine geri dönerlerdi. Metinlerdeki ifadelerde, bu hekimlerin geri dönüşleri ve kalış süreleriyle ilgili sıkı kaideler getirilmiş olmasından, bulundukları ülkeler için çok değerli ve önemli oldukları anlaşılmaktadır. Bu hekimlerin daha ziyade Mısır ve Babil'den Hatti topraklarına gönderildiği bilinmektedir. Hititler bu yabancı hekimlere büyük değer vermişlerdir. Yabancı hekimlerin dışında tabletlerde isimleri geçen Hititli hekimler de bulunmaktadır. Bunlardan Hutupi ve Akiya, Hatti ülkesinin en meşhur hekimlerinden olup, saray halkını iyileştirme yetkisine sahiptiler. Hitit hekimlerini, sadece saraydaki hekimlerle sınırlamamak gerekir. Ayrıca Hitit ülkesinde, halkın tedavisiyle meşgul olan pek çok hekim de vardır. Ancak Hitit devlet arşivindeki tabletlerde geçmediği için bu halk hekimlerinin isimleri bilinmemektedir. Hititler hekimleri aralarında usta çırak ilişkisi ve iyi yapılandırılmış bir hiyerarşinin bulunduğu; tabletlerde anılan UGULA LÚA.ZU (yönetici hekim, hekimlerin idarecisi), GAL LÚ.MESA.ZU (hekimlerin en büyüğü, şef hekim), LÚA.ZU SAG (başhekim), LÚA.ZU TUR KAB.ZU.ZU (yardımcı talebe küçük hekim) gibi unvanlardan anlaşılmaktadır. Hititlerde gelişmiş tıbbi tedavi metotları yoktur; ancak tıbbi faaliyetlerin temelinde bulunan araştırıcı zihniyet mevcuttur (26). Boğazköy de bulunan Hitit tabletleri, diş ile ilgili tedavilerin hukuki ve mali yönü, sözgelimi tedavi ücretleri ile ilgilidir.

20 6 İON ve GREK Grek kültürü, bilim ve sanatın birçok alanında olduğu gibi tıpta da, Mezopotamya, Mısır ve Anadolu daki öncellerinin mirası üzerine kuruludur. Eski Ege Uygarlığı M.Ö. 3000 yıllarında, Ege adalarının Akdeniz'in doğu kıyılarında yaşayan ırklar tarafından fethedilmesiyle başladı. Grek ler, İndo Germen lerin MÖ 2000 ve 700 yılları arasında Balkan yarımadasının güneyine doğru yaptıkları sürekli akınlar ve göçler sırasında ortaya çıkmışlardır. Yerli Giritlileri ve İonia lıları iterek önce Ege adalarına, sonra da sırası ile Balkan yarımadasının güney ucuna ve Batı Anadolu ya yayılarak yerleşmiş, Batı Akdeniz ve Doğu Karadeniz de ticaret kolonileri kurmuşlardır. Helenistik kültürün, Ege denizinin her iki kıyısına egemen olmasından önceki dönemin tıp uygulaması, Homeros tarafından anlatılmaktadır: Hekim, pek çok yaşama değer bir varlıktır. Yaralardan okları çıkarmada ve açılan bu yaraları bitkisel merhemlerle iyileştirmede eşi yoktur." İlyada da ise; ok ve ciritlerin çıkarılmasından, bandajlamadan, kompreslerden, kanamayı durdurmadan, yaraları balmumuyla iyileştirme yöntemlerinden, bitkisel özlerle yapılan ilaçlar ve yaralıyı hayata döndürmede yararlanılan şarap ve diğer sıvılardan söz eder. Homeros'un devrinde tıbbın büyüye dayanmadığı, uzmanlar tarafından uygulanan, karşılığında para kazanılan bağımsız bir disiplin olduğu görülmekle birlikte, zaman içinde Grek kültürü üzerindeki doğu etkisi arttı, tıp da ruhanileşti. Homeros'dan sonraki edebi eserler incelendiğinde; büyü, kötü ruhlar, kahinler ve kehanetle ilgili konulara göndermelerle yüklü oldukları görülür. Bu dönemde Grek tanrılarının çoğu şifa verici özellikleriyle anılmaya başlandı. Apollo, Artemis, Athena ve Afrodit'in yanı sıra yer altı tanrıları da hastalıkları tedavi