LaborComm 2013 Bildiriler Kitabı



Benzer belgeler
Müziğin Yeni İletişim Teknolojilerinde Madde ve Meta olarak Görünümü

Giresun Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü İletişim Bilimleri Anabilim Dalı İletişim Bilimleri Doktora Programı Ders İçerikleri

doktorları, doktor jenerasyonlarının çekişmesi, Tıp Fakültesi ve sorunları hakkındaydı (Özel, 2006, ss ).

1. Hafta: Giriş ve İletişim, Teknoloji ve Toplum İlişkisine Dair Temel Yaklaşımlar

KAMU DİPLOMASİSİNDE KİTLE İLETİŞİM ARAÇLARININ VE MEDYANIN ROLÜ

DERS BİLGİLERİ. Ders Kodu Yarıyıl T+U Saat Kredi AKTS ULUSLARARASI POLİTİK İKTİSAT ECON

2. ISRAIL VE YAHUDILIK KONFERANSI BANDIRMA DA GERÇEKLESTI

EĞİTİM ÖĞRETİM YILI SORGULAMA PROGRAMI

ÖZEL EGEBERK ANAOKULU Sorgulama Programı. Kendimizi ifade etme yollarımız

ZORUNLU GÖÇLER, SÜRGÜNLER VE YOL HİKAYELERİ: ULUPAMİR KIRGIZLARI ÖRNEĞİ ZORUNLU GÖÇLER, SÜRGÜNLER VE YOL HİKAYELERİ: ULUPAMİR KIRGIZLARI ÖRNEĞİ

Türkçe Ulusal Derlemi Sözcük Sıklıkları (ilk 1000)

TÜRKİYE DE KADIN İŞÇİ GERÇEĞİ: DAHA FAZLA AYRIMCILIK, DÜŞÜK ÜCRET, GÜVENCESİZ İSTİHDAM

DÜŞÜNCE KURULUŞLARI. Şubat 2018

GALATASARAY ÜNİVERSİTESİ BİLİMSEL ARAŞTIRMA PROJELERİİLETİŞİM FAKÜLTESİ ÖĞRETİM ÜYELERİ TARAFINDAN YÜRÜTÜLEN PROJELER ( )

TBMM İnsan Haklarını İnceleme Komisyonu

ÖZGEÇMİŞ. Derece Alan Üniversite Yıl. Lisans Maliye Hacettepe Üniversitesi İİBF Y. Lisans İktisat Akdeniz Üniversitesi SBE 2003

DİYARBAKIR GÜNEYDOĞU ANADOLU BÖLGESİNDE GENÇLİĞİN SİYASAL, SOSYAL VE GELECEK BEKLENTİLERİNİN TESPİTİNE YÖNELİK SAHA ARAŞTIRMASI.

STANDART VE STANDARDİZASYON

İŞVERENLERİN ÇALIŞANLARDAN BEKLENTİLERİ

ZORLUKLAR, FIRSATLAR VE STRATEJĐLER

Temiz üretimin altı çizilmeli ve algılanması sağlanmalıdır

Necla Akgökçe den bilgi aldık. - İlk olarak ülkede kadınların iş gücüne katılım ve istihdam konusuyla başlayalım isterseniz

DERS BİLGİLERİ. Ders Kodu Yarıyıl T+U Saat Kredi AKTS. Çin Halk Cumhuriyeti nde Toplum ve Siyaset PSIR Ön Koşul Dersleri -

Yaşam alanları ihtiyaca ve koşullara göre değişiklik. gösterir. BULUNDUĞUMUZ MEKÂN VE ZAMAN

İÇİNDEKİLER. Gelişim Kuramları 22 Eylem Kuramı ve Toplumsal Yapılandırmacılık 28

BÖLÜM 1 Toplumsal Cinsiyete Duyarlı Bütçeleme: Türkiye de Bütçeleme Süreci

İktisat Tarihi (ECON 204T (IKT 125)) Ders Detayları

Türk-Alman Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi Siyaset Bilimi ve Uluslararası İlişkiler Bölümü Ders Bilgi Formu

MİMARLAR DERNEĞİ DÖNEM ÇALIŞMA RAPORU

DERS PROFİLİ. POLS 303 Güz

BURCU ŞENTÜRK Bu Çamuru Beraber Çiğnedik

2. SINIFLAR PYP VELİ BÜLTENİ (13 Şubat- 24 Mart 2017)

1 TÜRKİYE CUMHURİYETİ DÖNEMİ (TÜRKİYE) EKONOMİSİNİN TARİHSEL TEMELLERİ

Öğretmenlik Meslek Etiği. Sunu-2

MEDYA ENTELEKTÜEL PAYLAŞIM PROGRAMI

ÇapulTV Direnişin MEDYASI

DERS BİLGİLERİ. Ders Kodu Yarıyıl T+U Saat Kredi AKTS. Türk Düşünce Tarihi PSIR

Uluslararası Siyasi İktisat (IR211) Ders Detayları

MAVİ YAKALILARIN ÇALIŞMAYA YÖNELİK TUTUMLARI

Yaşam Boyu Sosyalleşme

3. SINIFLAR BU AY NELER ÖĞRENECEĞİZ? OCAK

İLETİŞİMDE TASARIM TASARIMDA İLETİŞİM KONULU ULUSLARARASI KATILIMLI SEMPOZYUM VE SERGİ GERÇEKLEŞTİ

İletişim kavramı ve tanımı

GALATASARAY ÜNİVERSİTESİ BİLİMSEL ARAŞTIRMA PROJELERİİLETİŞİM FAKÜLTESİ ÖĞRETİM ÜYELERİ TARAFINDAN YÜRÜTÜLEN PROJELER ( )

DERS BİLGİLERİ. Ders Kodu Yarıyıl T+U Saat Kredi AKTS. İleri Araştırma Yöntemleri MES

TMMOB ŞEHİR PLANCILARI ODASI ŞEHİR VE BÖLGE PLANLAMA ÖĞRENCİLERİ BİTİRME PROJESİ YARIŞMASI

Devletler Umumi Hukuku II HUK208. Zorunlu. Lisans. Bahar. Örgün Eğitim. Türkçe

Müzakere Becerileri ile Satış Performansını Geliştirmek

KAPİTALİZMİN İPİNİ ÇOK ULUSLU ŞİRKETLER Mİ ÇEKECEK?

DERS BİLGİLERİ. Ders Kodu Yarıyıl T+U Saat Kredi AKTS. Makro İktisat SPRI

KADIN ESERLERİ KÜTÜPHANESİ VE BİLGİ MERKEZİ VAKFI

Savaş DİLEK Jeoloji Yük.Müh

Milli Devlete Yönelik Tehdit Değerlendirmesi

Siyaset Psikolojisi (KAM 318) Ders Detayları

MEDYA EKONOMİSİ VE İŞLETMECİLİĞİ

Avrupa Birliği Lizbon Hedefleri ne UlaĢabiliyor mu?

Son 5 Yılda Türkiye Medyasında İnsan Hakları ve Nefret Söylemi. Şubat 2015

SİYASET SOSYOLOJİSİ (SBK307)

DERS KODU DERS ADI İÇERİK BİLİM DALI T+U+KR AKTS

Cinsiyet Eşitliği İzleme Derneği

EĞİTİMDE DEĞİŞİM. Prof. Dr. Aşkın Asan - Prof. Dr. Buket Akkoyunlu

TERSİNE MENTORLUK. Tersine Mentorluk İlişkisinin Özellikleri

12. SINIF MANTIK DERSİ SÖKE ANADOLU LİSESİ 1. ORTAK SINAVI KAZANIM TABLOSU (Sınav Tarihi: 4 Nisan 2017)

Bir. güç birliği. hikayesi

TMMOB ELEKTRİK MÜHENDİSLERİ ODASI DİYARBAKIR ŞUBESİ 17. DÖNEM ÇALIŞMA RAPORU PANEL, ÇALIŞTAY, FORUM, SEMPOZYUM, KURULTAY, KONFERANS, KONGRE

I. SINIF / I. YARIYIL

DERS BİLGİLERİ. Ders Kodu Yarıyıl T+U Saat Kredi AKTS

Kadir CANATAN, Beden Sosyolojisi, Açılım Yayınları, 2011, 720 s. İstanbul.

bilgilerle feminizm hakkında kesin yargılara varıp, yanlış fikirler üretmişlerdir. Feminizm ya da

5. BÖLÜM: BULGULAR Yerleşik Yabancılara Yönelik Bulgular

DERS BİLGİLERİ. Ders Kodu Yarıyıl T+U Saat Kredi AKTS. Televizyon Eleştirisi RTC

KARİYER GELİŞİMİ VE MESLEKİ REHBERLİK

İKTİSADÎ DÜŞÜNCENİN EVRİMİ (Başlangıcından Neoklasiklere) (İktisada Giriş I dersi için yardımcı kısa notlar)

JORGE LUIS BORGES PIERRE MENARD A GÖRE DON QUIXOTE & HOMER İN BAZI UYARLAMALARI. Hazırlayan: Rabia ARIKAN

2. Uluslararası İktisadi ve İdari Perspektifler Kongresi 5-7 Ekim Tarihlerinde Fakültemiz Ev Sahipliğinde Gerçekleştirildi

İÇİNDEKİLER. Sunuş Bölüm I: Küresel İletişim, Değişen Paradigmalar ve Reklamın Yeni Rolü Küreselleşme Sürecinin İletişime Yansımaları

2. SINIFLAR PYP VELİ BÜLTENİ (18 Ocak-11 Mart 2016 )

Ders Adı Kodu Yarıyılı T+U Saati Ulusal Kredisi AKTS TÜRKİYE EKONOMİSİ TÜK

Medya Metin Yazarlığı (PR 427) Ders Detayları

Araştırma Notu 12/124

KURUMSAL REKLAMIN ANLATTIKLARI. Prof. Dr. Müge ELDEN Araş. Gör. Sinem YEYGEL

GAZİ ÜNİVERSİTESİ ULUSLARARASI İLİŞKİLER BÖLÜMÜ STRATEJİK PLANI

ÖZEL SEYMEN EĞİTİM KURUMLARI EĞİTİM ÖĞRETİM YILI REHBERLİK BÜLTENİ MESLEK SEÇİMİNİN ÖNEMİ

DERS BİLGİLERİ. Ders Kodu Yarıyıl T+U Saat Kredi AKTS. Jeopolitik POLS

Saygılarımızla, Genç Barış İnisiyatifi Derneği adına, M. Emre Akkaş Genel Başkan

T.C. İSTANBUL ÜNİVERSİTESİ AÇIK VE UZAKTAN EĞİTİM FAKÜLTESİ MÜFREDAT FORMU Ders İzlencesi

ZANAATLA TEKNOLOJİ ARASINDA TIP MESLEĞİ: TEKNO-FETİŞİZM VE İNSANSIZLAŞMIŞ SAĞALTIM

T.C. DÜZCE ÜNİVERSİTESİ Sosyal Bilimler Enstitüsü. Eğitim Programları ve Öğretimi Tezsiz Yüksek Lisans Programı Öğretim Planı.

İKİNCİ BÖLÜM ENDÜSTRİ DEVRİMİ, SOSYAL SORUN VE SOSYAL POLİTİKA İÇİNDEKİLER BİRİNCİ BÖLÜM SOSYAL POLİTİKA BİLİMİNİN KONUSU, KAPSAMI VE TEMEL YAKLAŞIMI

DERS PROFİLİ. POLS 338 Bahar

Türkiye nin Gizli Yoksulları 1

3. Yazma Becerileri Sempozyumu

Türk Bankacılık ve Banka Dışı Finans Sektörlerinde Yeni Yönelimler ve Yaklaşımlar İslami Bankacılık

Tablo 1: Mezunlarımızın Tanıtıcı Özellikleri (n=110)

Yrd. Doç. Dr. Gökçe BECİT İŞÇİTÜRK. Gökçe BECİT İŞÇİTÜRK 1

Çeviriye önsöz... xi Önsöz... xii Teşekkür... xv Kitabı kullanmanın yolları... xvii. Ortamı hazırlamak... 1

İRAN IN BÖLGESEL FAALİYETLERİ VE GÜÇ UNSURLARI ABDULLAH YEGİN

Genellikle emek süreçlerindeki dönüşümler

T.C. İSTANBUL ÜNİVERSİTESİ AÇIK VE UZAKTAN EĞİTİM FAKÜLTESİ MÜFREDAT FORMU Ders İzlencesi

Transkript:

LaborComm 2013 Bildiriler Kitabı Ankara - 2013

LaborComm 2013 4. Uluslararası İşçi ve İletişim Konferansı The 4 th International Labor and Communication Conference 3-4 Mayıs 2013, Ankara Bildiriler Kitabı Derleyen Aylin Aydoğan LaborComm 2013 4. Uluslararası İşçi ve İletişim Konferansı, 8. Uluslararası İşçi Filmleri Festivali Kapsamında Düzenlenen Bir Etkinliktir.

LaborComm 2013-4. Uluslararası İşçi ve İletişim Konferansı, Bildiriler Kitabı. Derleyen: Aylin Aydoğan Basım Yeri ve Tarihi: Ankara, 2013. ISBN No: 978-605-85244-0-8 www.laborcomm. org info@laborcomm.org Laborcomm LaborComm

LaborComm 2013 Düzenleyicileri: - Ankara Üniversitesi İletişim Fakültesi Bilişim ABD. - Ankara Üniversitesi İletişim Fakültesi Bilişim ABD. - Türkiye Gazeteciler Sendikası - Çankaya Belediyesi - EMO Ankara Şubesi - İMO Ankara Şubesi - BMO Genel Merkezi LaborComm 2013 Düzenleme Komitesi: - Doç. Dr. Funda Başaran Özdemir - Prof. Dr. Gamze Yücesan Özdemir - Prof. Dr. Nurcan Törenli - Turgut Dedeoğlu - Çağrı Kaderoğlu Bulut - Dr. Aylin Aydoğan - Zuhal Kırmızıoğlu - Alkım Özaygen - Zafer Kıyan - Dr. Hakan Yüksel

İÇİNDEKİLER Sunuş Ali C. Gedik Müziğin Yeni İletişim Teknolojilerinde Madde ve Meta olarak Görünümü Aslı Kayhan Toplumsal Çatışma ve Dayanışma Hattında Alternatif Bir İletişim Modelinin Olanakları ve Yöntem Sorunu Eminalp Malkoç Cumhuriyet in İlk Yıllarında Basının İşçilere Bakışından Bir Kesit: Meslek Gazetesinin Perspektifinden Türkiye deki İşçi Sınıfının Geçmişi ve İşçi Hareketleri Gökçe Arslan Sendikaların Sosyal Medya Kullanımları: Türkiye, ABD ve Britanya İşçi Konfederasyonlarının Sosyal Medya Kullanım Analizi Gökçe Baydar Beyaz Yakalı Örgütlenmesinde Yeni İletişim Teknolojileri Olanakları: Türkiye Örnekleri Gülcan Seçkin, Hüseyin Çelik Gençlik ve Güzellik Sermayesi nin Ticari ve İletişimsel Değeri Hakan Yüksel Enformasyon Toplumu Belgelerinin Güvencesiz ve Esnek İnsanı İhsan Koluaçık, Nesrin Kula Türk Sinemasında İşçi Temsili: 1960lı Yıllara Sosyolojik ve İdeolojik Bir Bakış Örsan Şenalp The Dramatic Rise of Peer-to-Peer Communication within the Emancipatory Movements: Reflections of an International Labour, Social Justice and Cyber Activist Özlem Şendeniz Toplumsal Hareketler Repertuarı Merkezinde Kayma Tahir Olcay Kıraç Türkiye de Gazetecilik Mesleğine İlişkin Örgütlenmeler (1908-1938) Zafer Kıyan Kültürel Ürünleri Meta Olarak Yeniden Düşünmek

Sunuş IV. Uluslararası İşçi ve İletişim Konferansı, yedi ayrı oturumda sunulan bildirilerle, bir çağrılı konuşmacının sunumuyla ve medyada örgütlenme sorunlarının ele alındığı özel bir panel ile 3-4 Mayıs 2013 tarihlerinde Ankara da gerçekleşti. İlki 2010 yılında 5. Uluslararası İşçi Filmleri Festivali kapsamında toplanan konferans o tarihten itibaren olduğu gibi 2013 te de emek ve iletişim üzerine düşünen, çalışan ve siyaset üreten akademisyenlerin ve aktivistlerin üretimlerini ve tartışmalarını paylaştıkları bir platform oldu. IV. Uluslararası İşçi ve İletişim Konferansı nın ana odağı kapitalizmin küresel krizi bağlamında iletişim alanındaki yeni yaklaşımları ve bunların emekten ve toplumsal muhalefetten yana anlamlarını tartışmaya açmaktı. Bu bağlamda da konferans kapsamında, emek örgütlerinin iletişim teknolojilerini ve yeni iletişim teknolojilerini kullanma biçimlerinden toplumsal muhalefetin yeni iletişim teknolojilerini örgütlenme ve direniş amacıyla nasıl kullandıklarına, ofis çalışanlarının bir başka ifadeyle beyaz yakalıların örgütlenmesinden bir direniş biçimi olarak hactivizme, yeni iletişim teknolojileri alanında cinsiyetçiliğin görünür olduğu durumlara ve bununla mücadele pratiklerine kadar farklı başlıkların ele aldığı oturumlar yer aldı. Ayrıca, iletişim ve emek tartışmalarında iletişim endüstrisinin ürünlerinin metalaşması ve iletişim alanında son yıllarda yaşanan değişimleri anlamak ve açıklamak için sıklıkla başvurulan yaklaşımlardan olan enformasyon toplumu kuramı da konferansta tartışılan konular arasındaydı. IV. Uluslararası İşçi ve İletişim Konferansı nda sunulan bildirilerden oluşan bu kitap da konferansın bu tematik çeşitliliğini yansıtır nitelikte hazırlandı. Toplam 12 bildiriyi kapsayan kitapta, konferansta konuşulan, tartışılan başlıkların tamamına ilişkin metinlerin araştırmacılara ve okurlara ulaştırılması amaçlandı. Sadece uzun soluklu araştırmalarının henüz devam etmesi ve konferansa katkıları yapılandırılmış bir bildiri olmaktan ziyade ilk bulguların paylaşılması niteliğinde olan katılımcıların ve deneyim paylaşımı ve sorunların çözümüne yönelik fikir alışverişi odaklı medyada örgütlenme sorunlarının tartışıldığı panelin metinleri bu kitaba dahil edilemedi. IV. Uluslararası İşçi ve İletişim Konferansı, Türkiye Gazeteciler Sendikası, BMO Genel Merkezi, EMO Ankara Şubesi, İMO Ankara Şubesi ve Çankaya Belediyesi nin katkılarıyla ve çok sayıda gönüllünün emeğiyle mümkün olabildi. Elbette ki çalışmalarıyla konferansa katkı sağlayan araştırmacıların emeği ve katkısı da konferansa zenginlik ve güç kattı. Bu kitap vesilesiyle emeklerini ve katkılarını esirgemeyen tüm dostlarımıza, katılımcılarımıza ve gönüllülerimize teşekkür ederim. Aylin Aydoğan Ankara Üniversitesi, İletişim Fakültesi Gazetecilik Bölümü

Bildiri Metinleri

Müziğin Yeni İletişim Teknolojilerinde Madde ve Meta olarak Görünümü Ali C. Gedik Dokuz Eylül Üniversitesi, Müzik Bilimleri Bölümü Giriş Bu çalışmada yeni iletişim teknolojilerinde müziğin sayısal formatlardaki görünümü üzerine yaygın olduğu kadar problemli olduğunu düşündüğümüz iki tezi ve bu tezlerden türetilen iktisadi ve siyasi çıkarımları tartışmak istiyoruz. Birinci tez, müziğin sayısal olarak temsil edilmesinin müziğin maddeden arındırılması anlamına geldiği tezidir (Attali, 2005). İkinci tez de müziğin bu formatlar sayesinde kapitalizmin işleyiş yasalarına aykırı bir görünüm halini aldığı, yani meta olmaktan çıktığı tezidir. Bu tezlerin dayandığı temel olgu ise sayısal bir müzik temsili olan MP3 formatı ve eşler arası (peer-to-peer) dosya paylaşımı yazılımları sayesinde müzik dosyalarının internette özgürce paylaşılabilir hale gelmesidir. Böylece bu olgunun iktisadi olarak müzik endüstrisini ciddi bir krize sürüklediği, siyasi olarak da antikapitalist bir karakter taşıdığı sonucuna varılır (Wayne, 2006). Birinci tezle yani müziğin maddeden arınması tezine dair temel itirazımız şudur: Müziğin herhangi bir temsili zaten üst düzey bir soyutlamaya karşılık geldiği için, bu temsilin ezberde, notasyonda, anolog veya sayısal bir ortamda olması müziğin maddiliği konusunda herhangi bir fark teşkil etmez. Kuzey Hindistan geleneksel sanat müziğine kaynaklık eden Brahmin rahiplerin kuşaktan kuşağa sözel olarak aktardıkları Vedik ilahilerinin tarihsel olarak yazının icadından öncesine dayandığı bilinmektedir (Ruckert, 2004). Bu anlamda bugün icra edilen Vedik ilahileri aynı zamanda dünyada bilinen en eski müzik kayıtları dır. Benzer bir biçimde müziğin benzeşik (analog) olarak radyo yayınlarıyla elektromanyetik dalga formatında temsili ile sayısal olarak bilgisayarda temsili arasında müziğin maddeden arınması anlamında bir fark yoktur. Son kertede canlı bir Vedik ilahisi icrası olsun, lambalı bir radyoda veya internetten özgürce indirilmiş bilgisayarda çalınan bir müzik parçası olsun müzik ancak ya canlı bir icrada doğrudan ya da bir kayıtta hoparlör yardımıyla dolaylı olarak havada titreşen partiküllerin kulak zarına ulaşması ve sinirsel olarak beyne aktarılmasıyla algılanabilecek son derece maddi bir sürecin sonucunda ortaya çıkar. İkinci tezle, yani müziğin MP3 formatıyla birlikte meta olmaktan çıktığı tezine dair itirazımız ise şöyledir: Bugün yaygın olarak internetten indirilen müziklerin neredeyse tamamı kapitalist üretim tarzı içinde üretilmektedir. Tersinden söylenecek olursa kapitalist bir toplumsal formasyon içinde kapitalizm dışı bir üretim tarzında üretilmiş herhangi bir müziğin yaygınlığından söz etmek mümkün değildir. Bu tezin yaygınlığının nedeni ise P2P sayesinde özgürce MP3 paylaşımının müzik endüstrisinin krizine neden olduğu argümanıdır. Bu argüman iki nedenle problemlidir. Birincisi, müzik endüstrisi varolan krizine çözüm olarak yine interneti ve sayısal müzik formatlarını başarılı bir biçimde kullanmaya başlamıştır (Taylor, 2001). İkincisi, krizin nedenini doğrudan MP3 paylaşımına bağlanması çok kestirme bir yaklaşımdır. Leyshon ve arkadaşlarının (2005) gösterdiği gibi müzik endüstrisindeki krizin temelleri MP3 öncesine dayanmaktadır ve değişen kültürel tercihlerle ilişkilidir.

Sonuç olarak bu tartışma aslında kapitalist bir toplumsal formasyonda kültür alanındaki teknolojik bir gelişmenin baskıcı veya özgürleştirici bir karaktere sahip olup olmadığına dair eski bir tartışmayı yeni teknolojiler üzerinden yürütmek anlamına gelmektedir. Bu anlamda çalışmamızda medya çalışmaları ve siyasi-iktisat yanında kültürel çalışmaların bir bileşeni olan popüler müzik çalışmaları ve etnomüzikoloji disiplininin kazanımlarından da yararlanılmıştır. Temel yaklaşımımız Stuart Hall un (1986) popüler kültür alanını sınıf mücadelesinin bir alanı, yani hegemonyanın inşa edilip korunduğu zemin olarak gördüğü garantisiz marksizm yaklaşımıdır. Diğer bir deyişle popüler kültür alanı ne yukarıdan dayatılan yapılar ne de aşağıdan inşa edilen pratiklerdir. Ancak bu yaklaşımı popüler kültürü kazananın ya da kaybedenin olmadığı bir bahis olarak görülmesine dair bir rezervle birlikte kullanıyoruz. Bu rezerv de kapitalist bir toplumsal formasyonda kazananın daima burjuvazi olduğu itirazıdır (Gedik, 2009). Madde ve Meta Olarak Müzik Jacques Attali henüz müziğin sayısal formatta temsili ve paylaşımına dair argümanlarını dile getirmeden önce müziğin kendine içkin özel durumunu şu şekilde ifade eder: Onu kaybetmeden verebiliriz; kullandıkça eskimez; paylaşıldığında hiçbir şey kaybedilmez; kimse onu duyan tek kişi olmakla bir şey kazanmaz; değeri, onu üretmek için harcanan zamana bağlı olmaz (Attali, 2005, s. 83). Attali nin yaklaşımını tartışmak için Marx ın kapitalist üretim ilişkileri içinde müziğin konumuna dair önermesi yol açıcı olacaktır: Piyano üreticisi sermayeyi yeniden üretir; piyanist ise emeğini sadece gelirle takas eder. Fakat piyanist müzik üretip müzik zevkimizi tatmin etmez mi? Hatta böylece belirli bir ölçüde müziksel tatmini üretmez mi? Aslında üretir: onun emeği bir şeyler üretir; ancak ekonomik anlamda bu onun emeğini, hayalinde saçmalıklar üreten bir delinin üretkenliğinden daha fazla üretken emek yapmaz (Marx ve Engels, 1996, s. 91). Marx a göre üretken emeğin koşulu artı-değer üretmesidir ve kendi deyişi ile bu durum emekçi için bir talih değil tam aksine bir talihsizliktir: Kendi yazdığı şarkısını satan şarkıcı bir kadın, üretken olmayan bir emekçidir. Ama bu aynı şarkıcı kadın, eğer bir organizatör tarafından, kendisine para kazandırsın diye şarkı söylemesi için işe alınmışsa üretken bir emekçidir; çünkü sermaye üretmektedir. (Marx ve Engels, 1996, s.92). Sonuç olarak Marx sadece müzik değil genel olarak maddi-olmayan üretim olarak sınıflandırdığı alanda eğitim, sanat ve bilim emekçilerinin meta üretimlerinin kapitalist üretim içindeki yerinin ihmal edilebilir düzeyde kaldığını belirtir. Attali (2005) böylece Marx ın müziğe dair yaklaşımında aciz kaldığı sonucunu çıkartır. Marx en fazla bugünkü müzik endüstrisinin kapitalist üretim içinde kapladığı hacmi tahmin edememekle suçlanabilirdi; aynı 1800 lerde yeterince çevreci veya feminist olmadığı konusunda suçlanabileceği gibi(?). O zaman dönüp Marx ın aciz kaldığı ama Attali nin 2000 lerde hakkından geldiği müziğe dair problemlere tekrar dönmek gerekiyor. Attali aşağıda italik olarak gösterilen önermelerle bu problemlerin hakkından gelmektedir. Onu kaybetmeden verebiliriz; kullandıkça eskimez: Müzik maddi-olmayan bir üretim olsa da müziksel ürün de Marx ın genel olarak emek için söylediği gibi beynin, sinirlerin ve kasların harcanmasının ürünüdür. Canlı bir icrada veya bir notasyonda somutlanmış olsa harcanan müzisyenlerin emeğidir.

Paylaşıldığında hiçbir şey kaybedilmez; kimse onu duyan tek kişi olmakla bir şey kazanmaz: Paylaşıldığında hiçbir şey kaybedilmeseydi, müzik telifi 1789 Fransız Devrimi ile birlikte ortaya çıkan bir kavram olmazdı. Müzik dinlemenin kazandırdığı bir şey olmasaydı bu kez de müziğin bir kullanım değeri olmazdı. Değeri, onu üretmek için harcanan zamana bağlı olmaz: Engels in belirttiği gibi sadece herhangi bir insan emeği değil müziğe dair emek de insanlık tarihinde insan elinin emek üzerinden gelişmesinin kollektif ürünüdür ve bu sayede... insan eli, Raphael resimlerini, Thorsvalden heykellerini, Paganini müziğini bir mucize olarak ortaya koyabilecek yetkinliğe ulaşmıştır. (Marx ve Engels, 1996, s.80). Eğer müziğin değeri onu üretmek için harcanan zamana bağlı olmasaydı bugün insanlar her çalgının virtüözü haline gelmiş icracıları dinlemek için konser salonlarını doldurmak yerine, sokak çalgıcılarını zengin ederlerdi. Attali bu argümanlara dayanarak müziğin maddeden arındırılmış olduğunu öne sürer. Oysa Marx Kapital in daha ilk cümlelerinde maddeden arındırılmış olanın da ne kadar maddi olduğunu yazıyordu: Meta herşeyden önce şu ya da bu türden insan gereksinimlerini gideren bir şeydir. Bu gereksinimlerin niteliği, örneğin ister mideden, ister hayalden çıkmış olsun, bir şey değiştirmez. (Marx ve Engels, 1996, s.94). Elbette tüm bu tartışmalar müzik endüstrisinin asıl gelir kaynağını oluşturan popüler müzikler üzerinden gerçekleşmektedir. Bu nedenle tartışmaya poüler müzik çalışmaları üzerinden devam etmek gereklidir. Eğer sayısal temsilinden önce müziğin değişim değerini kaybettiğini düşünmüyorsak, odaklanmamız gereken müziğin kullanım değeridir. Aşağıda Tablo 1 ve 2 de sunulan veriler ise müziğin kullanım değerine dair önemli ipuçları sunmaktadır. Tablo 1. Müzikle birlikte hangi aktivitelerde bulunuyorsunuz? sorusuna verilen yanıtlar Asla (%) Bazen (%) Sık(%) Sabah uyanınca 43 37 20 Banyo yaparken 58 28 14 Egzersiz yaparken 25 36 39 Çalışırken 22 47 32 Ev işi yaparken 4 31 64 Dinlenirken 12 51 37 Yemek yerken 25 61 15 Toplumsal ilişki kurarken 6 48 46 Romantik ortamlarda 17 59 25 Okurken 56 36 Yatmaya hazırlanırken 64 25 11 Araba, bisiklet kullanırken, koşarken 8 46 46 Tren, otobüs ya da uçakta 34 47 19 Kaynak: Juslin, 2004. Tablo 2. 11 yaşındaki çocuklardan toplanan veriler. Yanıtlar Müzik dinlerken,... sözüyle başlamaktadır Yatıştırıcı Yoğunlaştırıcı, öncesinde heyecanlandıysam, beni gerçekten yatıştırır., daha az yalnız hissederim., kendimi daha iyi hissetmemi sağlar., gözlerimi kapatmaktan hoşlanırım.

, çeşitli temaları takip ederim. Duygusal, müzikte ne tür duygular ifade edildiğine dikkat ederim., benim için her şeyin ötesinde bir hissediş meselesidir. Mesafeli, müzik biçemini belirlemekten zevk alırım( Halk, caz ya da barok müzik olup olmadığını söylemekten)., müzik parçasının yapısını kavramaya çalışırım( tekrarlar, çeşitlemeler). Biyolojik, gerçekten içimde hissederim., farklı bir vücut pozisyonu düşlerim., tartımın beni büyülediği zamanlar vardır., bazen kalbim daha hızlı atar, tüylerim diken diken olur, mideme ağrılar girer. Duygulu, hayal kurmaktan hoşlanırım., geçmişe ait şeyler hatırlarım., kendimi düşünmeme neden olur. Kaynak: Behne 2002. Dinleyicilerle görüşmeler üzerinden yapılan bir çalışmanın sonucu yine müziğin kullanım değerine ilişkin önemli bilgiler veriyor. Bu çalışmada benliğin ve benlik kimliğinin oluşturulmasında müziğin rolü şu şekilde ortaya konuyor (Denora, 2002): Belirli bir duygusal moda girmek için müzik dinleme Benlik inşası olarak müzik dinleme Müziksel beğeninin kimlik, duygu ve hafıza temelinde ele aldığı daha kuramsal bir çalışmada ise müziğin toplumsal işlevi 4 başlıkta özetleniyor (Frith, 1987): Popüler müzikten hoşlanmamızın nedeni kimliğimize dair soruları yanıtlamasıdır. Popüler müzik bizim özel ve kamusal duygusal yaşantılarımız arasındaki ilişkiyi düzenlememizi sağlar. Müzik hem özel hem de kamusal alanda aşk, nefret vb. duygularımızı ifade etmemiz için bir araç olabilmektedir. Popüler müzik hafızamızı biçimlendirir ve zaman algımızı organize eder. Müzik bir yandan şimdiki anı unutmamızın bir yolunu sunarken bir yandan da geçmişimizi hatırlamak için anahtar bir rol üstlenebilir. Popüler müzik sahip olduğumuz bir şeydir. Bir anlamda kendi kimliğimize sahip çıkmamızın bir yoludur. Müziğin bir madde olarak insan fizyolojisi ile ilişkisi ise aşağıdaki şekillerde sunulmuştur (Gedik 2007). Şekil 1. Beynin yan görünümü. Motor korteks: Hareket, ayakla ritm tutma, dans etme ve bir çalgı çalma. İşitsel korteks: Sesleri işitmenin, algılamanın ve analiz etmenin ilk safhası. Görsel korteks: Nota okuma, bir icracıyı izleme. Prefrontal korteks: Çalgı çalma ya da dans etmeye dair duyusal geri besleme

Şekil 2. Beynin yanal kesiti. Corpus callosum: Sol ve sağ yarı küreyi birbirine bağlar. Hippocampus: Müzik, müziksel deneyimler ve bağlamları için hafıza. Nucleus Accumbens ve Amygdala: Müziğe duygusal tepkiler. Beyincik: Ayakla ritm tutma, dans etme ve bir çalgı çalma Müziğin yeni iletişim teknolojilerindeki görünümüne dair tezlerin odaklandığı nokta ise müzik endüstrisinin bu yolla krize girmesi ve bu nedenle bu yeni görünümlerin antikapitalist bir karakter taşıdığı tezidir. Bu anlamda yukarıda müziğin maddiliği üzerine yürüttüğümüz tartışmaya bir de müziğin meta olarak bu yeni teknolojilerdeki görünümü tartışmasının eklenmesi gerekmektedir. Diğer yandan yukarıda tartıştığımız gibi müziğin maddiliğinin müziğin sayısal temsili ile ortadan kalktığı söylenemez. Leyshon ve arkadaşlarının (2005) gösterdiği gibi müzik endüstrisinin krizi MP3 ve P2P teknolojilerinden çok öncesine denk gelir. Burada krtik olan nokta insanların boş zaman örgütlenmesinde müziğin eskiden olduğu kadar merkezi bir yere sahip olmamasıdır. Yine yeni teknolojilerle ilişkili olarak ortaya çikan bilgisayar oyunların, sosyal ağlar, sinema, TV vb. bu anlamda müziğe ayrılan zamana veya müziğin boş zamana dair merkezi rolünü kaybetmesine neden olmuştur. Diğer yandan Leyshon ve arkadaşları (2005) bu gelişmelere karşı müziğin yeni iletişim teknolojilerindeki müzik endüstrisi aleyhine gelişmelere karşı endüstrinin aynı teknolojileri kullanarak hızla önlem aldıklarını da göstermişlerdir. Taylor ın (2001) bu

anlamda verdiği örnekler henüz 2000 lerin başında dahi bu önlemlerin ne derece başarılı olduğunu ortaya koymaktadır. Raymond Williams ın (2003) belirttiği gibi herhangi bir teknolojinin toplumu doğrudan belirlediği tezi bir teknolojik determinizmdir. Bu nedenle teknoloji dahil herhangi bir insan etkinliğinin ne tür bir anlam taşıyacağı, yani özgürleştirici veya baskıcı bir karakter taşıyıp taşımayacağı son kertede sınıf mücadeleleri sonucuna bağlı olacaktır. Diğer yandan müzik dahil herhangi bir üretim biçiminin kapitalizm içinde anti-kapitalist bir anlam taşıdığını öne sürebilmek ancak Marx ın ünlü 1859 önsözünün yeniden reformist bir yorumuyla mümkün olabilir. Kaynakça Attali, J. (2005) Gürültüden Müziğe: Müziğin Ekonomi-Politiği. Çev. Gülüş Gülcügil Türkmen. İstanbul: Ayrıntı. Behne, K. (2002) The Development of "Musikerleben" in Adolescence: How and Why Young People Listen to Music. Perception and Cognition of Music. Eds.: I. Deliège, J. Sloboda, Reprint, The Psychology Press. Hove., 143-160. Denora, T. 2002. Music in Everyday Life, reprint, New York: Cambridge University Press,, p. 181 Frith, S. (1987) Towards an Aesthetic of Popular Music, Music and Society: The Politics of Composition, Performance and Reception, Eds.: R. Leppert, S. McClary. Cambridge: Cambridge University Press, 133-149. Gedik, A.,C. (2009) Differences of Taste in Popular Music: An fmri Study, MSc Thesis, Dokuz Eylül University, İzmir. Gedik, A. C. (2009) Popüler Müzikte Sınıf Mücadelesi: Redictio Ad Absurdum, Gelenek, Aylik Marksist Dergi, Temmuz 2009, sayı:103, 63-69. Hall, S. (1986) The Problem of Ideology-Marxism without Guarantees. Journal of Communication Inquiry, Vol. 10, Nr. 2 Juslin, P.N. and Laukka, P. (2004) Expression, Perception, and Induction of Musical Emotions: A Review and a Questionnaire Study of Everyday Listening. Journal of New Music Research, 33(3), 217-238. Leyshon, A., Webb, P., French, S., N. Thrift and L. Crewe (2005) On the reproduction of the musical economy after the Internet, Media Culture Society; 27; 177 Marx, Engels, Lenin (1996) Sanat ve Edebiyat üzerine. Çev. Aziz Çalışlar. İstanbul: Evrensel. Ruckert, G.E. (2004) Music in North India. New York: Oxford Unv. Press. Taylor, T. (2001) Strange Sounds: Music, Technology and Culture, London and New York: Routledge. Wayne, M. (2006). Marksizm ve Medya Araştırmaları: Anahtar Kavramlar, Çağdaş Eğilimler. Çev. Barış Cezar. İstanbul: Yordam. Williams, R. (2003) Televizyon, Teknoloji ve Kültürel Biçim. Çev. Ahmet Ulvi Türkbağ. Ankara: Dost.

Toplumsal Çatışma ve Dayanışma Hattında Alternatif Bir İletişim Modelinin Olanakları ve Yöntem Sorunu Aslı Kayhan Kocaeli Üniversitesi Giriş Türkiye de özellikle son otuz yıldır yaşanan etnisite, din, mezhep ve toplumsal cinsiyetin ana ekseni olduğu toplumsal çatışmalar, bölünmeler ve karşılaşmalar sosyoloji ve/veya siyaset bilimi alanında, kimlik merkezli araştırmaların konuları oldu. Üretimin ve deneyimin içinde oluşan bilginin üretilebilmesi ve toplumsal olanın bilgisi ile ilişkilendirilebilmesi için emek kesiminin deneyimine dair bilginin toplanması ve değerlendirilmesi gereklidir. Bu nedenle emek kesiminin anlatılarına ulaşmayı ve bu anlatıları alternatif bir kamusal alanın inşasının olası koşulları doğrultusunda tartışmak gereğinden doğan bir alan çalışmasına yöneldik. Bu hedefe uygun olarak, demografisi çeşitlilik arz eden en az son otuz yıldır yoğun göç almakta olan, iktisadi olarak istihdam alanları açısından gelişmiş olan ve çatışma ve dayanışma örneklerine rastlanan kentler seçildi. Bu kentler özellikle son otuz yıllık süreçte ortaya çıkan sermaye birikimi süreçlerindeki değişime paralel olarak gerek kırdan kente, gerekse bölgeler arasındaki göçlerin yaşandığı ve sermaye birikim süreçlerinde aldıkları rollerin farklılıkları gözetilerek seçilmiş yerlerdir. Daha açık ifade ile bölgelerinin en çok göç alan kentleri olmaları, çatışma ve dayanışma örneklerinin olması ve ülke ekonomisindeki paylarının büyüklüğü nedeniyle şeçilmişlerdir. Bu şehirler şunlardır: İstanbul-Kocaeli (Havzası), Bursa, İzmir-Manisa (Havzası), Adana Mersin (Havzası), Gaziantep-Hatay (Havzası), Antalya, Kahramanmaraş. Bu kentlerdeki imaalat sanayi işçileriyle görüşüyoruz.(gıda, Metal, Petrokimya, Tekstil gibi) Sözü edilen şehirlerde, toplumsal çatışmayı ve dayanışmayı üreten koşulları anlamak, incelemek, analiz etmek üzere araştırmanın odağına alınan grubun emek kesimi olmasının temel nedenleri şöyle açıklanabilir: Birincisi, emek kesimi özellikle çerçevesini çizdiğimiz şehir merkezlerinde süregiden göç ve istihdam olanaklarının genişliği ve çeşitliliği bağlamında farklı kimlik ve kültür arka planlarını bir arada yakalayabileceğimiz heterojen bir yapıya sahiptir. Tabii bu sorunun arkasındaki toplumsal süreçler konumuzu belirleyen temel durum. Burada çoğumuzun bildiği bu süreçlerin özellikle bizim çalışmamız açısından değerlendirmesini kısaca yapmak isterim. Bu değerlendirme neden özellikle imalat sanayiini seçtğimizi de gösterecektir. Bir dünya sistemi olarak kapitalizmin aslında 1960 ların ortalarında kendini belirgin bir biçimde hissettirmeye başlayan ve giderek derinleşen kriz eğilimleri, 1980 lere kadar iktisat politikası uygulayıcıları tarafından, eldeki mevcut iktisat politikası ve finansal araçlarla önlenmeye çalışılsa da, bu kriz eğilimlerinin aslında Fordizm olarak da adlandırılan bir sermaye birikim tarzının krizi olduğunun farkına varılmıştı. Kapitalist firmaların, kâr oranlarını tekrar yükseltmek için bu gelişmelere tepkisi bir kaç kanaldan geliştirilmiştir. İlki

yukarıda da belirtildiği gibi, fiyat artışları yoluyla reel ücretleri düşürerek maliyetlerini aşağı çekmekti. Hüküm süren yüksek oranlardaki işsizlik, var olan emek gücüne göre iş bulma imkânlarının zorlaşması neticesinde işçilerin bir rekabet süreci içersine sokulması, bu politikaların uygulanmasında önemli bir çerçeve sağlamaktaydı. İç içe giden ve ücret maliyetlerini düşürmeye yönelik bu stratejilerden bir diğeri, üretim birimlerini esas itibariyle gelişmiş kapitalist ülkelerde konumlandıran kapitalist şirketlerin, bu üretim faaliyetlerinin önemli bir bölümünü, teknolojik gelişmelerin sağladığı avantajlardan da yararlanarak, dünyanın düşük ücretli bölgelerine, ülkelerine kaydırmaları oldu. Bir taraftan da gelişmiş ülkelerdeki ücretleri baskılama fırsatını da sunan, "küreselleşme" olarak döneme damgasını vuran bu strateji, aynı zamanda, azgelişmiş ülkelerde o zamana kadar uygulanan ithal ikameci politikaların da sona ermesi anlamına geliyordu. Kâr oranlarını arttırma yönünde tamamen yeni bir sermaye birikimi tarzının ana unsurlarını belirleyen bu stratejilerin en önemlilerinden biri de, yine gelişen teknolojilerin verdiği imkânlardan da yararlanarak, işçilere yaptırılan işin yükünü arttırmak, diğer bir ifadeyle işçinin çalışma temposunu arttırarak, emek verimliliğini yükseltmeye çalışmak olmuştur. Bu strateji kendisini hem belli bir işkolundaki ana firmaların ölçek küçültmeye giderek işçilerinin yüzde 10-20 lere varan oranlardaki kısmını işten çıkartarak göstermiş; hem de birçok ülkede ve Türkiye de taşeronlaşma olarak adlandırılan bir olgunun giderek yaygınlık kazanmaya başlamasını beraberinde getirmiştir. Taşeronlaşma, bilindiği gibi, ana firmanın, yapılan üretimin bir kısmını, esas itibariyle ana firma bünyesinde faaliyetlerini sürdürmek kaydıyla, başka bir firmaya yaptırmasıdır. Genellikle güvencesiz koşullarda, çok düşük ücretlerle, günde 10-12 saatleri bulan çalışma süreleriyle birlikte uygulanan bu yöntem kâr oranlarının arttırılması doğrultusunda kapitalist firmalara önemli imkânlar tanımaktadır. Bu projenin genel perspektifi bakımından bu gelişmeler çerçevesinde bir noktayı vurgulamakta yarar var. Bir bütün olarak dünya ekonomisine hâkim olan kapitalist sistemde kâr, üretim süreçlerinden ve işçinin emek gücü üzerinden elde edilir. Bu perspektiften bakıldığında bir bütün olarak kârların ve kâr oranlarının belirlenmesinde, üretimde çalışan emek gücü miktarı, emek gücüne ödenen ücretler ile ondan elde edilen ürünün değeri arasındaki fark asli rol oynarlar. Nitekim yukarıda sözü edilen stratejilerin esas itibariyle üretken emeğin istihdam edildiği imalat sektörlerinde yoğunlaşması bu nedenledir. Bu projede gerçekleştirilen alan çalışmasında da görüşme yapılan işçilerin imalat sektörlerinden oluşması, yani üretken emek kesimine dâhil olan işçilerin içinde bulundukları durumu kendi deneyimlerinden yola çıkarak değerlendirmelerinin odağa alınmasının nedeni de budur. Dolayısıyla çalışmada temel sorularımız; Dünyada emek süreçlerinin, yeryüzü üzerindeki iş gücünün dağılımının ve coğrafi hareketliliğinin de dönüşüme uğramakta olduğu süreçte Türkiye de üretim ve emek süreçlerindeki parçalanma dönüşüm ve yeniden yapılanma dinamikleri nasıl yaşanmaktadır? Bu süreçte Türkiye de aynı dönemde mülksüzleştirme politikalarının toplumsal dinamikler içindeki etnik ve mezhebe dayalı ayrımlar ve çatışmalarla ilişkisi nasıl cereyan etmektedir ve bu ilişki nasıl bir dinamik taşımaktadır? Yani belirli gruplar proleterleştiriliyor mu bu bir ivme taşıyor mu? İşçi sınıfının ayrıştırılması parçalanması ne şekilde biçimleniyor?

Alternatif bir iletişim modelinin imkân alanlarını ve koşullarını sorgularken sorgulamaya çıktığımız alanda soruyu yönelttiğimiz grup ve kişileri araştırmanın bizlerle birlikte olacak özneleri olarak tanımladık. Bu araştırmacı ve sorgulayan özne olarak danıştıklarımızın problemleri tanımladıkları koşulları ve deneyimleri üzerinden dinamik bir iletişim ilişkisini üretebildikleri bir süreç olarak araştırma yöntemini biçimlendirdik. Bu yöntem arayışının arka planında uzun ve kaçınılmaz farkları içeren nitel ve nicel yöntemin epistemolojileri yeralır. Bir diğer deyişle, 19. Yüzyılın toplumsal bilgiyi tanımlama ve ölçme tartışmasının; objektiflk ve subjeketiflik dikotomosinde üretilen; açıklama, yorumlama, içerden, dışardan bakış tartışmaları aslında ontolojik bir fark içerir. Toplumsal gerçekliğin inşası; öznelerin algılarında mı, sosyal gerçekliğin nesnel dialektik ilişkisinde mi gerçekleşir? (Özuğurlu;2009) Burada 1980 ler sonrası postmodern algı kapitalist hegemonyayla uzlaşı içinde emek kesimlerini sadece dünyaları anlaşılmaya ya da serimlenmeye çalışılan ötekileştirci etnografik çalışmalara kayışı. Ölçülebilir, genelleştirici ve doğal olarak tabii toplumsal gerçekliği yöneten bilginin ise başka bir yerde üretilebileceğini vurgular. Oysa üretici emek sadece ihtiyaç nesnelerini üretmenin bilgisine değil, tüm toplumsal gerçekliği üretmenin de bilgisine sahiptir. Bunu görebilmenin yolu hakim söylemin dışındaki kültürel formlara ve yaşam biçimlerine bakmaktan geçer. Bunun için de nitel çalışma bu analizi yapmayı kolaylaştırır. Ancak, bu çalışma için de nitel yöntem uygun görünse bile, deneyim ve ham bilgi toplamaktan fazlasına ihtiyaç duyan doğası gereği başka açılımlara ihtiyaç duymaktadır. Yol son derece dar bir patika; sadece yalnızlaştırılmış ve ayrıştırılmış çalışan kesimlerin yaşam tarzlarını ve deneyimlerine odaklanarak sosyal gerçekliği flexible ve unstable görme yanılgısına düşmeden, gerçekliğin a priori nedenselliğini çerçevesinde onlarla dünyalarını yeniden tartışarak dönüştürücü, alternative bir bilgi paylaşım ağı kurmak. Bu teknik farklı disiplinlerdeki yöntemlerden beslenerek oluşturuldu. İlki dönüştürücü eğitim yetişkin eğitimi ya da ezilenlerin pedagojisi gibi çalışmalar aslında yaygınlaşarak güçlenmiş baskın ideolojinin edinimleri ve söylemlerine karşı diyaloga ve eleştiriye açık bir yeniden öğrenim ve edinim süreci öneren yöntemler (Mezirow; 2000). Anlamın oluşması sürecinin merkezindeki söylemin toplumsal bir öğrenim süreci olarak görüldüğü çalışmalar da kritik olaylar, metaforların açımlanması, kavram haritalaması, bilinç yükselme çalışmaları, yaşam öyküleri ve toplumsal harekete katılım gibi yöntemlerle eğitim çalışmalarını geliştirmişlerdir. İster sohbet, söyleşi, biçimlerinde olsun ister dayanışma ve direnme süreçlerinde olsun bütün tartışmalar anlamanın ve anlam oluşturmanın bir öğrenme ve edinim süreci olduğunu bize göstereceğini düşündük ve öyle de oluyor. Yaptığımız alan araştırması bir eğitim çalışması olmamakla beraber biz de öğrenilmiş ve edinilmiş anlamların söylem ve tavır alma biçimlerinin eleştirel bir çözülmeye uğraması, yaratıcı ve diyaloga açık bir iletişim tarzının oluşmasına odaklandığımız için bu çalışmalar bizi besledi. Üretim süreçlerinin nesnel gelişimi ile sosyal sınıfların varlığı arasındaki ilişki sorununu açığa çıkaran önemli alanlardan biri olan işçi sınıfının kendi konumunu tarif etme biçimi bizim çalışmamızın da önemli bir parçasıdır. Üretim sürecinin bizzat bilgisine sahip olan bu kesimin hem fabrikada hem iş yaşamı dışında bu durumu nasıl yaşamakta olduğunun bilgisini sadece bir anlatı olarak değil belirli müdahalelerle onların duruma bakma biçimlerini de farklılaştıran bir tartışma tekniği ile almaya çalıştık. Çünkü oradaki varlığımızın sadece bir veri toplayıcılığı olmadığını bir bilgiyi birlikte ve yeniden üreten taraflar olduğumuzu düşündük. Ancak, bunu görüştüğümüz kişilerle aramızdaki mesafeyi koruyarak yaptık. (Coşkun, 2013; Fantasia,1989). Burada bize Michale Burawoy un bir etnograf olarak kuram ve kavramsallaştırmaları yol gösterici oldu. Kısaca değinirsek, Burawoy; işçi sınıfının

bilincine dair kendi-için-sınıf kavramıyla yalnızca eğitim, siyaset gibi konulara gönderme yapılarak üretim sürecinin bu konudaki belirleyici etkisinin ihmal edildiğini söyler(burawoy,2000). Üretim süreci açık ve seçik olarak işçi sınıfının konum algısını belirler. Bu nedenle üretim sürecini belirleyen düzenlemelerin de bir politik ve ideolojik süreç olduğunu görerek emek rejimi kavramını geliştirir. Biraz daha açmak gerekirse; işin örgütlenmesi ideolojik ve politik sonuçlara yol açar, çünkü erkek ve kadınlar üretim esnasında belirli toplumsal ilişkileri ve o ilişkilere dair deneyimleri de yeniden üretirler. Aynı zamanda, bu ilişkileri düzenleyen ayırt edici ideolojik ve politik aygıtlar da mevcuttur. (Burawoy;1987). Çalışma ve sorgulamamızın önemli kilit kavramlarından biri de dayanışma kavramıdır. Biz bütün kimlik ayrımları ve çatışmaları içinde mücadele sürecindeki dayanışmanın alternatif bir iletişim oluşturup oluşturmadığına ya da bu tür bir potansiyelin muhtemel koşullarına odaklanmaktayız. Klasik sosyolojinin ağırlıklı olarak cemaat veya topluluklar üzerinden tartıştığı bir olgu olarak dayanışma örüntüleri daha çok modern öncesine ait olarak belirlenmiş ve yorumlanmıştır. Oysa biz modern öncesi gelenekle ilişkilendirilmiş değil tarihin bir ürünü olarak insanın nesnel toplumsal ilişkilerinin doğasındaki deneyimi olarak gördüğümüz dayanışma pratiğini hareket ve devinim halinde bir durum olarak görmekteyiz. Bu analizimizin ve çalışmamızın özgün yanını oluşturan bir ayrımdır. Bu dayanışma pratiğinin analizini geçmiş ve bugüne ait deneyimleriyle bizzat var eden işçi sınıfının kendilerinden istemenin bu araştırmaya en uygun yöntem olacağını düşündük. Böylece kendimizi de çalışan insanlar olarak bir geçmişimiz ve deneyimlerimiz ve analizlerimiz olduğunu yine pek çok benzer geçmiş ve deneyimlerle ilişkilendirebileceğimiz örnekler ve hikâyeler üzerinden yola çıkarak eleştirel sorgulayan bir tartışma zeminini açabileceğimizi gördük.. Bu da araştırma öznelerinin kendi dünyalarını anlamlandırma biçimlerini (metaforlar, alegoriler, gelenekler, direniş biçimleri, kabullenme tarzları vs.) özgürce ifade etmesinin ötesinde buradan kendi dünyalarına dönük yeni bir bakış açısı geliştirmelerinin ve dönüştürücü bilgi üretmelerinin sağladığını zaman zaman gözlemledik. Kaynakça Burawoy, M. et al (2000). Global Ethnography: forces, connections and imaginations in a postmodern world. London:University of California Press. Burawoy,M. (1987). The Politics of Production: Factor Regimes Under Capitalism and Socialism. London: Versus. Coşkun, M. K. (2013). Sınıf Kültür ve Bilinç,. Ankara : Dipnot. Fantasia, R. (1989). Cultures of Solidarity. London: University of California Press Mezirow J. (2000). Learning To Think Like an Adult Core Concepts of Transformation Theory Learning as Transformation. Critical Perspectives on a Theory in Progress. In: Mezirow. Jack et. al. (Hg.). San Francisco: Jossey-Bass, 3-33. Özuğurlu M. (2009). Sınıf Çözümlemesinin Temel Sorunsalları. Praksis Dergisi, 8, 29-50.

Cumhuriyet in İlk Yıllarında Basının İşçilere Bakışından Bir Kesit: Meslek Gazetesinin Perspektifinden Türkiye deki İşçi Sınıfının Geçmişi ve İşçi Hareketleri Eminalp Malkoç İTÜ, Atatürk İlkeleri ve İnkılap Tarihi Bölümü Giriş Meslek, 15 Aralık 1924 ile 1 Eylül 1925 tarihleri arasında haftalık resimli bir gazete kimliğiyle toplam 38 sayı olarak yayımlanmıştır. Gazetede, başyazar Muhittin Birgen ile birlikte Memduh Şevket (Esendal), Ziyaettin Fahri (Fındıkoğlu), Sadri Ethem, Zeki Cemal (Bakiçelebioğlu) ve daha birçok ismin imzalarını taşıyan yazılar çıkmıştı. Meslek gazetesi, ticaret ve sanayi alanlarındaki hareketlilikleri kapsar şekilde ekonomik gelişmeleri kamuoyuna yansıtmış; haber niteliğindeki yazılarla düşünce yazılarına da yer vermişti. Muhittin Birgen aracılığı ile iktisadi bir gazete olarak tanımlanan Meslek, adından da anlaşılacağı üzere mesleki temsil düşüncesinin savunulduğu süreli bir yayın organı idi. Meslekçilik, mesleki temsil düşüncesi ve mesleki temsil hareketlerinin doğal bir esprisi olarak gazete tarafından meslek kuruluşları/örgütlenmeleri takip edilmişti (Arıkan, 2007, ss. 60-63; Koraltürk, 2001, ss. 83-86) 1. Bu çizgide baro, muallimler cemiyeti ve diğer meslek örgütleri hakkında yazı ve haberler yayınlanmıştı. Meslek gazetesinde çeşitli esnaf cemiyetleriyle meslek örgütleri hakkında yazı ya da haberler yayınlanırken başta Zeki Cemal olmak üzere çeşitli yazarların kaleminden amele hayatı, amele hareketleri ve amele tarihi gibi başlıklar altında Türkiye deki işçi sınıfının geçmişi ve örgütlenmeleri değerlendirilmişti. İşçi tarihinin yapraklarını aralayan ve işçilerle ilgili güncel olaylara yer veren gazete, zaman zaman işçiler hakkındaki tarihsel gelişmelerle güncel ve popüler haberlere oldukça eleştirel yaklaşmıştı. Meslek, özellikle 1925 yılının işçilerle ilişkili gelişme ve olaylarını aktarırken Türkiye ile sınırlı kalmamış, bazı sayılarında bu sınıfla ilgili dünyadaki tarihsel olayları ya da işçileri etkileyen güncel gelişmeleri kamuoyuna aktarmıştı 2. Bu çalışma, Muhittin Birgen, meslekçilik, erken Cumhuriyet döneminde meslek örgütlenmeleri ile ekonomik yapılanma gibi konular açısından oldukça değerli -ve hatta 1 Meslek gazetesinde tıp alanıyla ilgili yazılar da çıkmıştı. Bunlar Türk doktorluğu, Anadolu da Yunan doktorları, doktor jenerasyonlarının çekişmesi, Tıp Fakültesi ve sorunları hakkındaydı (Özel, 2006, ss. 253-258). 2 Meslek gazetesindeki dış dünyadan haberlere örnekler: Meslek gazetesi, 1918 yılından itibaren Avrupa nın önemli meselelerinden birinin sınıf mücadeleleri olduğunu ve bu mücadelenin merkezi durumunda Rusya nın bulunduğunu, Üçüncü Enternasyonel in kontrolünde burjuvaya karşı şiddetli bir mücadelenin yürütüldüğünü yazmıştı. Gazeteye göre Rusya da işçilerle köylüler arasında menfaat çatışması bulunuyordu ve bu kesimler arasındaki uçurum giderek artıyordu. Aralarındaki anlaşmazlıkların yanında Rusya da şehirli, işçi ve köylünün durumunun iyi olmadığı ileri sürülmüştü (M. 15 Kanun-ı Evvel 1340/Aralık 1924, s. 18). Meslek, İngiltere de Mesai Fırkası nın kongresini, Nisan sonlarında haber yapmıştı. Mesai Fırkası, kongre sırasında iktidarda iken sosyalist programı uygulamakta zayıf ve aciz kaldığı eleştirilerine maruz kalmıştı (M. 28 Nisan 1925 s. 4).

bilimsel- verileri içeren Meslek gazetesinin işçilere yönelik yayınlarını ve işçi sınıfına yaklaşımını incelemektedir. Basın-işçi ilişkileri hakkında yapılmış bilimsel çalışmalara katkıda bulunmak düşüncesiyle hazırlanan bu araştırma, Meslek özelinde basındaki işçi algısını ön plana çıkartarak, Cumhuriyet in ilk yıllarında işçi sınıfına farklı ve objektif yaklaşmaya çalışan yayın organlarının bulunduğunu, bunların aynı zamanda işçilere yönelik toplumsal algının bir boyutunu oluşturduklarını ortaya koymayı amaçlamaktadır 3. Meslek Gazetesinin İşçi Sınıfına Yaklaşımı İstanbul da istikrarsız da olsa küçük çapta bazı sanayi girişimlerinin göze çarptığı 1924 sonlarında çıkmaya başlayan Meslek, meslek örgütlenmelerini izlemiş ve bu yapılanmalara tedkik ve takip ideceğiz ve onlara daha şuurlu bir yolun nerelerden geçtiğini göstermeye çalışacağız iddiasıyla yaklaşmıştı. Gazetede avukat, öğretmen ve diğer çalışan kesimlerin meslek örgütlenmeleriyle birlikte işçi yapılanmaları da değerlendirilmişti (M. 15 Aralık 1924, ss. 23-24). Meslek in açıklamasıyla Türkiye de amele hayatı uyanmaya başlayalı çok az zaman olmuş tu ve amele cemiyetlerinin teşkilatı da çok yeni idi. Bununla birlikte şurada burada hayli iyi şerait içinde kurulmuş amele cemiyetlerine tesadüf ediliyordu. Fakat işçilerin sendikacılık açısından bilgi ve donanımları yeterli düzeyde olmadığından böyle örgütlenmelerden yeterince yararlanamadıkları gibi işçilerin bilgi eksiklikleri ya da düşünsel donanımsızlıkları çeşitli parti veya şahıslar tarafından istismar edilmelerine yol açıyordu. Gazete bu perspektiften yaklaşarak Sosyalist Hilmi yi ön plana çıkarmış ve ona çeşitli suçlamalar getirirken bir yandan da işçi örgütlenmelerine siyasi fırka müdahalelerinin bu örgütlerin (ya da böyle yapılanmaların) geleceğini olumsuz yönde etkileyeceğini ileri sürmüştü. Meslek te gerek amele gerek herhangi bir meslek mensubları için ilk söyleyeceğimiz şey, kendi meslek işlerini, bizzat o mesleğin içinden yetişmiş ve meslekde elan fiili bir rol sahibi insanlara tevdi etmek mecburiyetindedirler görüşü işlenmiş ve bu noktadan hareketle Şirket-i Hayriye memurlarının kurdukları cemiyetin başına gazeteci Ethem Ruhi yi getirmeleri eleştirilmişti (M. 15 Kanun-ı Evvel 1340/Aralık 1924, s. 23; M. 13 Kanun-ı Sani/Ocak 1341/1925, s. 18). Nitekim Ocak ortalarında gazetede geçim sorunu içinde olan işçilerin sosyal-siyasal ve kültürel çizgide kendilerini geliştiremedikleri belirtilmiş ve her ne olursa olsun kendi işlerini kendileri derecesinde başarıyla bir başkasının yürütemeyeceği vurgulanarak işçilere Kendinizi idare ediniz aranıza yabancı sokmayınız! önerisiyle seslenilmişti (M. 13 Ocak 1925, s. 18). Meslek devleti kurulmasını savunan gazete, 1925 in ilk aylarında, siyasi amele fırkasının kurulması gündeme geldiğinde, sayısı az olan işçilerin gözlerini açık tutarak 3 İşçilere yönelik farklı bir bakış açısını Süleyman Nazif, 8 Ocak 1925 tarihli Son Telgraf ta şu sözlerle ortaya koymuştu: Tamir edilmekte olan bir kaldırım mürûrü ubûru [geliş gidişi] işkâl ediyordu [zorlaştırıyordu]. Çalışan ameleden birinin biraz öteye çekilerek, yol vermesini nâzikâne ihtar eden, temiz giyinmiş, kibâr tavırlı bir adama o işçi müteazzım [büyüklük taslayan] ve kaba bir edâ ile şu cevabı verdi: -Ben ameleyim. Ve amele efendidir. İşime sen karışamazsın. Dünyada hiçbir millet-i mütemeddine [gelişmiş milletler] yoktur ki efrâdının seviye-i akliye ve ilmiyesi aynı derecede olsun. Bu tefâvüt [farklı oluş], tabakat-ı içtimâiyede de farkı icâb eder. Dünya devam ettikçe sınıflar ihtilaf edecektir. Avrupa daki amele burjuvaziye karşı hüsn-i niyet ve muhabbet beslemez. Fakat hiçbir yerde bir kaldırım ırgadı, kendine sınıfen ve imlan mütefevvik [üstün] bir vatandaşın daima geçebileceği bir yoldaki hakk-ı mürûrunu [geçiş hakkı] nez etmeye [kaldırmaya] kadir değildir. Ve bu onun hatırına bile gelmez, meğer ki sarhoş ola!... Bu zavallı kaldırımcıyı İştirakçi Hilmi nâmıyla bir zaman İstanbul un sathında bir kasırga gibi geçip gitmiş olan mahlûk bir terbiyesiz, mütecâviz ve bedmest [kötü sarhoş] etmişti (Demirel, 1994, s. 48).

kuvvetli meslek örgütleri oluşturmalarını tavsiye etmiş ve siyasi fırka oluşumuyla kazançlı çıkamayacaklarını değerlendirerek... bir takım politikacıların ve mesleksiz tufeylilerin bu defada millet mefkuresi sırtından kalkıp amele mefkuresi sırtına binerek o suretle geçinmeleri demek olacaktır yorumunu yapmıştı. İlginçtir; işçi hakları doğrultusunda politikaya bulaşan işçilerin ellerindeki nasırların yumuşayacağı ve işçi menfaatlerine ihanet edeceklerinin şüphesiz olduğu kesinlik taşıyan ifadelerle gazetenin satırlarına yansıtılmıştı (M. 13 Ocak 1925, s. 18). Meslek in işçilere yönelik yaklaşımı, özel yer ayırdığı -hatta bilimsel düzeyde incelemeler niteliğinde ele alınabilecek- kömür havzalarıyla kömür işçileri hakkındaki yayınlarında da görülebilmektedir. Gazetenin tanımlamasıyla kömür havzalarındaki bütün madencilerin başlıca sermayesi ellerindeki ruhsatlarla ucuz ücretle istihdam ettikleri işçilerdi (M. 10 Mart 1925, s. 4). Bunun yanında Ereğli kömür havzasındaki işçi kitlesi, genel sanayi [sanayi-i umumiye] işçileri ve özel sanayi [sanayi-i hususiye] işçileri olmak üzere iki başlık altında sınıflandırılmıştı. Genel sanayi işçileri tesviyeci, tornacı, marangoz gibi sanat sahiplerinden özel sanayi işçileri ise kazmacı, tamirci, yıkayıcı, lağımcı ve yükleyicilerden [tahmilci] oluşuyordu. Kömür işçilerinin % 90 ını oluşturan özel sanayi işçileri madenlerde iş bulamadıklarında asıl meslekleri olan çiftçiliğe dönmekteydiler ki bunlar için aslında işçilik geçici bir ara formüldü. Bu noktada Meslek, işçi sınıfını yaratmak için bu iki yönlülüğe son verilmesi gerektiğinin altını çizmişti. Ayrıca gazete, limandaki nakliye ve yükleme-boşaltma işlerini yürüten, hemen tamamı Ereğli halkından olan işçiler hakkında da yaptıkları işlerden kazançlarına kadar oldukça doyurucu bilgileri kamuoyuna aktarmıştı (M. 3 Mart 1925, s. 8). Kömür havzasındaki işçilerin geldikleri yöre ya da bölgeye göre farklı işlerde çalıştıklarını belirleyen gazete, çalışma şekillerinin farklılığının paralelinde değişen bir ücretlendirmenin geçerli olduğunu ortaya koymuştu. Meslek, kömür madenlerinin işletme ve çalışma şekilleri hakkında oldukça gerçekçi hatta ayrıntılı bir çerçeve oluşturduktan sonra Amele Kanunu nun çalışma saati ilgili sekizinci ve ücretlendirmeye yönelik on birinci maddelerini 4 aynen aktararak çelişkiyi ve çarpıklığı ortaya koyacaktı (M. 7 Nisan 1925, s. 2). Öte yandan gazetenin aktardıklarına göre 17 Mart 1925 tarihinde TBMM de Ticaret Vekaleti Bütçesi görüşülürken Yusuf Akçura, Zonguldak-Ereğli kömür havzasındaki bazı sorunları gündeme getirmişti. Bu sorunlar arasında madenlerdeki çalışma saati fazlalığı, işçilerin eski dönem araçlarıyla madenlerde taşıma yapmaları ve sağlık şartlarının olumsuzluğu vardı. Ortaya atılan bu sorunlar karşısında Ticaret Vekili Ali Cenani Bey, bir yandan buradaki işletmenin yeniden düzenlenmesi gereğini dile getirmiş, diğer yandan Akçura ya Amele Kanununun sekizinci maddesinde saat-i mesai 8 saat olarak tesbit edilmiştir. Bu sekiz saat memleketimiz için muvafık mıdır, değil midir? Bu başka bir meseledir. Ancak ben zannediyorum ki kanun tamamiyle tatbik edilmektedir. Edilmesi lazımdır ifadeleriyle cevap vermişti 5. Meslek ise TBMM de kömür havzası için hazırlanan kanunda çalışma 4 Madde 8: Mesai-i yevmiye ale-l-ıtlak [genel olarak] sekiz saattir. Bu müddetten fazla çalışmaya hiçbir işçi icbar edilemez. Sâât-i mesai [çalışma saatleri] haricinde tarafeynin rıza ve muvafakatiyle iki kat ücrete tabidir. Tahte-l-arz [yer altı] mesafede nüzül ve suud [inmek ve çıkmak] için geçen müddet sekiz saate dahildir. Madde 11: Maden ocaklarında çalışan amelenin hadd-ı asgari ücreti ocak amil (vergi tahsilinden sorumlu kimse) ve mültezimleriyle Amele Birliği ve İktisat Vekaleti tarafından müntahab [seçilmiş] üç zat marifetiyle tayin olunur. 5 Görüşmeler sırasında Yusuf Akçura uzun uzun incelemelerini anlatmış ve Elyevm bir amele kanunu bilhassa Zonguldak Kömür Havzası hakkında yapılmış 10 Eylül 1337 tarihli Amele Kanunu mevcuttur. İhtisasat ve müşahedatım bu kanuna tevafuk etmemektedir demişti. TBMM tutanaklarına göre Ali Cenani Bey Efendiler! Ereğli madenleri bu memleketin en mühim servetidir diyerek söze başlamış, bununla birlikte maden işletmelerinin durumlarının iyi olmadığını anlatmıştı. Çalışma saati konusunda ise Buyuruyorlar ki, saati mesai sekizdir. Evet, Amele Kanununun sekizinci maddesi, mesai müddetini sekiz saat olarak tespit etmiştir. Sekiz saat mesai bizim memleket için nafi [menfaatli] midir, değil midir? O meseleyi Mesai Kanununda münakaşa edeceğiz. O ayrı bir meseledir. Bugün iktisat alemlerinde başka türlü nazariyeler vardır. Fakat şimdi kanunun

saatinin 8 saat olarak belirlendiğini ve Ticaret Vekaleti tarafından düzenlenerek TBMM ye gönderilen kanunda da madenler için 8 saat çalışma süresinin kabul edildiğini hatırlatmıştı. Ancak gazetenin incelemeleri, madenlerde çalışan işçilerin bir kısmının bu saatin altında faaliyet gösterdiğini, % 85 i aşan orandaki bir işçi kitlesinin ise çok daha fazla, 10 ya da 12 saat çalıştığını gün ışığına çıkarmıştı (M. 31 Mart 1925, s. 11). Meslek in Perspektifinden Türkiye İşçilerinin Geçmişi Zeki Cemal in Kaleminden İştirakçi Hilmi ve İşçi Örgütlenmeleri Meslek te Zeki Cemal Bey in Türkiye deki işçilerin geçmişiyle ilgili yazıları, bir dizi olarak yayımlanmıştı 6. Yazar, işçi hareketlerinde elebaşı olarak nitelendirdiği Hüseyin Hilmi Bey in Nihayet sözde bir Sosyalist Fırkası kurduğunu ve bu partinin 20 Temmuz 1335 [1919] teki kongresinde kabul ettiği tüzükle ünvanını Türkiye Sosyalist Fırkası olarak belirlediğini yazmaktadır. Bu tüzükte Hilmi Bey la-yen-azl [azlolunamaz] ve daimi reis olarak kabul edilmişti (M. 5 Mayıs 1925 s. 11). Zeki Cemal Bey, ülkede sermaye ve işçi diye kuvvetli iki kitlenin şekillenmesine/ayrılmasına neden olan ve işçileri siyasi-sosyal mücadeleye iten Hilmi Bey in hayatının şaşırtıcı olduğunu ifade etmişti. Hilmi Bey, Meşrutiyet öncesindeki İstibdat devrinde İzmir de sivil taharri memuru idi. Zeki Cemal Bey, ayrıca hususi hafiyelik vazifeleriyle meşgul olmaya başla yan Hilmi Bey in, oradaki yüksek dereceli memurlarla arasının iyi olduğunu ve mesleği icabı İzmir de küçükten büyüğe herkesin tanıdığı şahsiyetler arasına girdiğini vurgulamıştı. İzmir günlerinde Baha Tevfik ile tanışan Hilmi Bey, babasının ölüm haberi üzerine onunla birlikte İstanbul a gelmişti. Babasından miras kalan evi 800 liraya satmış ve taharri memuriyetinden istifa etmiş; bir süre sonra Romanya ya seyahat gerçekleştirmişti. Zeki Cemal Bey, Hüseyin Hilmi nin Bükreş te kırmızı gömlek giyen ve tezahürat yapan insanlarla karşılaştığını biraz alaylı bir üslupla aktarmıştı. Hüseyin Hilmi Bey, oldukça eğitimli bir hanım olan kaldığı otelin sahibinden bu insanların işçi ve sosyalist olduklarını öğrenmişti. Yazarın anlatımı çerçevesinde Hilmi Bey, bu hanımdan ilk derslerini alırken bu düzeni Türkiye ye uygulamayı düşünmüştü. Yazarın yine alaylı üslubuyla 20 günlük gezinin sonrasında Hilmi Efendi Romanya dan Sosyalist Hilmi Arkadaş olarak İstanbul a gelmişdir (M. 5 Mayıs 1925, s. 11). Hilmi Bey in İstanbul a geldiği günlerde Meşrutiyet ilan edilmişti ki bu gelişme onun hareket alanını genişletecekti. Evin satışından kalan parayla Baha Tevfik ile İştirak 7 gazetesini çıkartarak propagandaya başlayacaktı. Öte yandan Zeki Cemal, sosyalizmi savunan yazıları Baha Tevfik in yazdığını, imzayı Hüseyin Hilmi nin attığını ileri sürmüştü 8. Baha Tevfik in de İstanbul da kötü şöhretiyle tanındığının altını çizmiş, İttihat ve Terakki iktidara geçtiği tespit ettiği şekil, sekiz saattir. O halde kanunun ahkamını tatbik etmelidir ve tatbik edilmektedir. Ocakların dahilinde yapılan işler götürü veriliyor. Oradaki amele bu işleri götürü olarak almıştır açıklamasını yapacaktı. (TBMM ZC, 17.3.1341, ss. 551-561). 6 Zeki Cemal in dört bölümlük dizisi, Cumhuriyet in İlk Yıllarında Basının İşçilere Bakışından Bir Kesit: Meslek Gazetesinin Perspektifinden Türkiye deki İşçi Sınıfının Geçmişi ve İşçi Hareketleri adlı bu araştırmanın kaleme alınmasından birkaç ay önce başka bir eserde yayınlanmıştır (Erdem, 2012, ss. 216-227). 7 Gazeteyi Osmanlı Sosyalist Fırkası çıkarmıştı. Sahibi ve Mesul Müdürü Hüseyin Hilmi idi (Duman, 2000, s. 443). 8 Süleyman Nazif de Hilmi nin İştirak gazetesini Baha Tevfik yazardı diyecekti (Demirel, 1994, s. 49).

zaman hiçbir maddi menfaate sahip olamadıklarını ve bu fırkaya muhalefet ettiklerini belirtmişti. Ahmet Samim Bey in İttihatçılar tarafından öldürülmesi üzerine İştirak gazetesinin sahipleri özel bir sayı çıkartarak İttihat ve Terakki ye karşı bütün kin ve garezlerini sergilemişlerdi 9. Bunun üzerine İttihat ve Terakki hükümeti, İştirak gazetesini kapatmış ve Hilmi Arkadaş Bilecik e sürülmüştü 10. Böylece gazete ve sahibinin etkinliklerine son verilmişti (M. 5 Mayıs 1925, s. 11). Hilmi Arkadaş ise Bilecik te sürgün bulunan Şeyhülislam Mustafa Sabri Hoca ile tanışmış ve onunla dostluk kurmuştu. Birinci Dünya Savaşı ndan sonra İttihatçılar iktidardan düşünce Mustafa Sabri Hoca ile Hilmi Arkadaş yeniden İstanbul a geleceklerdi. Zeki Cemal Bey, Hürriyet ve İtilaf Fırkası nın iktidarı sırasında, Mustafa Sabri Hoca aracılığı ile Hilmi Arkadaş ın değerinin arttığını vurgulamıştı. Ayrıca onun Çatalca Mutasarrıflığı görevini kabul etmediğini, asıl isteğinin kırmızı gömlekli bir işçi kitlesinin başına geçmek olduğunu yine alaycı bir üslupla anlatmıştı. İstanbul un işgal altına girdiği bu süreçte Hilmi Arkadaş, İstanbul a gelen ve ameleci olarak tanınan Doktor Refik Nevzat ile birleşerek yeni bir Sosyalist Fırkası Nizamnamesi hazırlamıştı. Fakat Hilmi Arkadaş ın kendisini daimi başkan olarak tüzüğe koyması yüzünden bu birliktelik uzun sürmeyecekti. Diğer yandan Hilmi Arkadaş, Şeyhülislam Mustafa Sabri Hoca ile yine kendisini çok seven Dahiliye Nazırı Ali Rıza Paşa yı ikna ederek fırka tüzüğünün değiştirilmeden Heyet-i Vükela da kabul edilmesini sağlamıştı (M. 5 Mayıs 1925, s. 11). Bu aşamadan sonra Hilmi Arkadaş yardımlaşma (teavün) sandıkları etrafında toplanan işçilere yönelecekti. O sıralarda Kasımpaşa Seyr-i Sefain Fabrikası işçileri bir yardım sandığı etrafında toplanmışlardı. Ayrıca Yedikule deki debbağhane işçileri de örgütlenme sürecindeydiler. Anadolu Şimendifer memur ve işçileri de bir cemiyet kurmuşlardı. Hilmi Arkadaş bu yapılanmalarla temasa geçerek faaliyetlerine başlamıştı. İşçi sınıfının geçmişini İştirakçi Hilmi ye odaklanarak aktarırken sürekli olarak onun Romanya da kaldığı otelin önünde gördüğü kırmızı gömlekli işçi kitlesinin bir benzerini Türkiye de oluşturup başına geçmekten başka bir şey istemediğini alaylı şekilde vurgulayan Zeki Cemal Bey, 12 Mayıs tarihli yazısında fırkanın tüzüğünü, fırkaya giriş şartlarını ve fırkanın şube teşkilatını yayınlanmıştı 11 (M. 12 Mayıs 1925, ss. 14-15). 26 Mayıs tarihli makalesinde ise Sosyalist Fırkası nın programı içinde Hüseyin Hilmi nin menfaatinin okuyucular tarafından rahatlıkla fark edilebileceğini yazmış ve programın hükümetin 9 Ahmet Samim, 9-10 Haziran 1910 gecesi öldürülmüştü. Bunun üzerine İştirak gazetesiyle Servet-i Fünun dergisi özel yayın yapmışlardı (Hastaş, 2012, ss. 74-77). 10 Süleyman Nazif, İştirakçi Hilmi nin ilk kez Kastamonu ya sürüldüğünü ve Balkan Savaşı nın çıkışından hemen önce tekrar İstanbul a dönebildiğini, daha sonra İttihat ve Terakki tekrar iktidara gelince yeniden sürüldüğünü yazmaktadır (Demirel, 1994, s. 49). Farklı kaynaklarda sırasıyla Sinop, Bilecik, Çorum ve Bala da sürgün hayatı yaşadığı yazmaktadır (Erkek, 2012, s. 113; Erdem, 2012, ss. 60, 62). 11 Bu tüzükte fırka mebusları sermayedaran sınıfının her dürlü tahakkümünü hükümete karşı protesto ve bütçenin bilcümle tahsisat-ı mesturesini reddedecektir deniliyordu. İşçi hak ve siyasi özgürlükleriyle yaşam şartlarının iyileştirilmesi ve sınıf mücadelesinin kolaylaştırılması için çalışacakları söyleniyordu. Fırkanın adı ve daimi reis olarak Hüseyin Hilmi tanımlandıktan sonra fırka kurucularına beş senelik siyasi genel muamelatı düzenleme yetkisi verilmişti. Fırka kongresinin yetkisi tanımlandıktan sonra program ortaya konulmuştu. Programda seçim süresinin iki seneye indirilmesi, basın hürriyetiyle toplumsal-sosyal hürriyetin sağlanması, din ve mezhebin hususi meseleler olarak anlaşılması, ücretsiz eğitim ve idam cezasının kalkması dikkat çeken maddeler arasındadır. İnsanların doğal ihtiyacı olan maddelerden vergi alınmaması, işçi ve çiftçilerin ödedikleri vergilerin kaldırılması, banka, maden ve benzeri kurumların devletçe işletilmesi, işçilerin korunması, sekiz saat mesai yapmaları, tatil hakları ve çocukların (14 yaşından küçük erkek ve 16 yaşından küçük kız çocukların) çalıştırılmamaları diğer göze çarpan konulardandı. Bunların yanında iş yerlerinin denetimi, grev ve sigorta haklarına yer verilmişti.