Türkiye de Eğitim Sektörünün Sorunları, Eğitimin Ekonomik Boyutu ve Çözümleri Nesrin SARIÇAY Ülkelerin gelişmişlik düzeylerinin ekonomik durumlarıyla yakından bağlantılı olduğu bir gerçek. Ancak; özellikle Bilgi Çağı teriminin hayatımıza girdiği 1990 lı yıllarda, ülkelerin gelişmişlik düzeylerinin yalnızca, GSMH, Fert Başına Düşen Milli Gelir, enflasyon rakamları vb. gibi ekonomik değişkenler ile tespit etmenin çok da yeterli olmadığı, zenginliğin ileri teknolojiyi üretebilen, bilimsel düşünceyi ve bilimsel yöntemleri kullanmayı bir yaşam biçimi haline getirebilmiş olan toplumlarda daha fazla olduğu anlaşıldı. Konu, ülkemiz açısından değerlendirildiğinde; Türkiye nin bu anlamda zengin olduğunu söylememiz pek mümkün değil. Eğitimi, Kaliteli Tepki Alma ve Verme olarak kısaca tanımlarsak; geleneksel eğitim sistemlerinin ülkemizde artık hiçbir öğretmen ve öğrenciye yeterli gelmediğini söyleyebiliriz. Velilerin, çocuklarının sadece derslerde öğrendikleri ile yetinmelerini arzulamadıkları, standart ders programları yanında çocuklarının yeteneklerine göre seçtikleri alanlarda interaktif çalışma yapmalarını istediklerini görmekteyiz. Eğitim- Ekonomi ilişkisi aşağıda detaylı bir şekilde incelenmekle birlikte; burada eğitim seviyesinin yüksek olduğu ülkelerde ekonomik gelişim hızının da ivme kazandığını belirtmeden geçmek mümkün değil. Günümüzde kaliteli eğitim her zaman ülke sorunlarının farkında olan ve bunlara sahip çıkan insan profilini ön plana çıkarıyor. Türkiye de; toplumun okuma yazma sorunu halledilmiş olmakla birlikte; iyi bir eğitim sistemi kurulabilmiş değil. Yaklaşık 16 milyon öğrenci ve 600 bin öğretmenin bulunduğu ülkemizde, genel bütçeden eğitime ayrılan pay hala olması gereken seviyenin altında. Her seviyede okullaşma oranının arttırılmasının ivedilikle gerektiği ülkemizde; bilgiye egemen olabilmemiz için, Batıyla bütünleşmek ve analitik düşünce yapısına sahip olmamız şart. Türkiye de Milli Eğitim Sisteminde; Öğretmen, öğrenci, derslik sayılarında, ifade edilen sayılar ne kadar büyük olursa olsun eğitime duyulan ihtiyacı ve talebi karşılamada yetersiz kaldığı bir gerçek. 23
Okul öncesi dönemde okul öncesi eğitimden yararlanan öğrencilerin oranı hala çok düşük. İlköğretim çağında bu oran yükselmekle birlikte; Lise ve üniversite çağında yine düşmektedir. Bölgelere göre de çocukların okula devam etme oranlarında farklılık vardır. Okullaşma oranı yeterli değildir. Kentlere göç sonucu kentlerde eğitim için duyulan ihtiyaç ve talep artmış, bu durum ise sınıf mevcutlarının artmasına ve eğitimin kalitesinin düşmesine yol açmıştır. Türkiye de Devlet şu andaki eğitim sisteminin tek para kaynağı konumundadır ve 2005 yılı itibariyle bütçeden eğitime ayrılan pay sadece %3,4 civarındadır. Bu rakam; ABD de %7, Almanya da %5.2, Norveç de %6 ve Arjantin de 5.9 seviyelerindedir. Bu tahsis yapılırken aşağıdaki hususlara dikkat edilmesi gerekmektedir. Toplam eğitim bütçesinin örgün ve yaygın eğitim arasında tahsisi, Örgün eğitimde bütçe kaynaklarının eğitimin değişik tür ve kademelerindeki değişik eğitim kurumlarına göre tahsisi, Toplam eğitim bütçesinin harcama kalemlerine göre tahsisi, Bütçeden denetim ve soruşturmanın işleyişi ve sürekliliği için kaynak tahsisi. Bu kadar büyük bir sisteme bütçeden ne kadar pay ayrılırsa ayrılsın yetmeyeceği de ortadadır. Kaldı ki ayrılan payın büyük bir kısmı personel maaşlarına gitmektedir.yatırım için ayrılan pay son derece yetersizdir. Ayrıca; bilginin üretimi ve dağıtımı için gerekli olan alt yapı okullarımızda yetersizdir. Okulların bilgisayar donanımları kurulup geliştirilmelidir. Okulların kütüphaneleri geliştirilmeli ve daha canlı hale getirilmelidir. Yeni yayınlar, dergiler istenmelidir. Öğrencilere bireysel öğrenme alışkanlığı kazandırılmalıdır. Bilgilerin hızla değiştiği ve yenilerinin eklendiği bir çağda üniversite sıralarında kazanılan bilgilerin geçersiz kalabileceği ve unutulabileceği gözönüne alınarak öğretmenlerin sürekli olarak hizmet içi eğitimden geçirilmeleri gerekmektedir. Öğretmenlerin görevlerini verimli, etkili, yeterli biçimde yerine getirebilmeleri için özlük haklarının iyileştirilmesi de gerekmektedir. 24
Özetle; Türkiye de eğitim yeniden her alanda mutlaka yeniden yapılandırılmalıdır. Bunun için eğitimde toplam kalite anlayışının kabul edilmesi ve uygulamaya geçilmesi gerekmektedir. Eğitim- Ekonomi İlişkisi: Ulusal ekonomilerin kalkınmasında eğitim katalizör görevi yapar. Toplumdaki bilgi ve enformasyon tabanını, akılcı düşünce ve davranışları, değerleri ve yetenekleri tazeler ve zenginleştirir. Eğitim insanlara toplumda iş gören kurumsal, ekonomik, sosyal, politik ve teknolojik güçlerle ilgili bir anlayış kazandırır. Bu anlayış da durağan ve geri kalmış sosyopolitik yapıların ve sistemlerin yıkılarak dinamik, sağlıklı büyüyen bir ekonominin ortaya çıkarılabilmesi için gerekli bir koşuldur. Bilgi teknolojilerinin üretimi ve yurtdışından ithal edilen üretim tekniklerinin benimsenmesi ve bunlara uyum sağlanması, araştırma ve geliştirme faaliyetleri ile desteklenmiş eğitim faaliyetleri ile yakından ilgilidir. Eğitim işgücünün verimliliğini arttırarak ekonominin büyümesine katkı sağlar. Artan verimlilik değişik eğitim düzeylerindeki işgücünün elde ettiği kazançlarda farklılaşma, artış şeklinde sonuçlanır. Hizmet öncesi, hizmet içi ve işbaşı eğitimine yapılan yatırımlar da işgücünün beceri ve yeteneklerini geliştirerek verimlilikte artışa yol açar. Yetişkin eğitimi, okuma-yazma programları ve uzaktan eğitim programları da insan sermayesine yatırımın bir parçasını oluşturur. Eğitimin yarattığı gelir artışı iki şekilde ele alınabilir: Eğitimin toplumsal ve bireysel getirileri, ve Üretim faktörü olarak eğitimin ulusal gelirin büyümesine katkısı. Eğitim ve yatırım harcamalarının insani sermayeye bir yatırım olarak görülmesi, bu yatırımın getiri oranının ölçülmesini gerektirir. Yapılan ölçümler, başkalarından daha iyi eğitilmiş ve yetiştirilmiş veya daha sağlıklı bireylerin yaşam boyu kazançlarını yükseltebileceklerinin kabul edilmesini gerektirmiştir. Eğitim işgücünün beceri ve üretkenlik kapasitesini geliştirme yoluyla ulusal gelirin büyümesine doğrudan katkıda bulunur. Genel olarak, daha yüksek gelir düzeyine sahip ülkeler daha yüksek eğitim elde etme olanağına sahiptir. Ancak bu durum, eğitimin daha yüksek ulusal gelir düzeyinin zorunlu bir nedeni olduğu anlamında yorumlanamaz. Çünkü eğitim hem yatırım hem de tüketim malıdır. 25
Gelir arttıkça insanlar daha fazla eğitim talep eder ve hem kendileri hem de çocukları için bu amaçla daha fazla kaynak ayırırlar. Bu, eğitimin verimliliği yükseltmeye katkısı konusunda tartışmalı bir konudur. Bazı işlere girebilmek için belli bir eğitim düzeyinin gerekliliği bireyi, öğrenim süresini uzatma yoluyla temel verimlilikte az bir değişme göstererek veya hiç değişiklik göstermeden, eğitim kademelerinde yukarı doğru harekete yöneltebilir. Ekonomi kalkınmanın daha üst aşamalarına geçtikçe yapısı daha hızlı büyüyen ve daha verimli sektörler lehine değişir, geleneksel teknikler yerini daha ileri, modern tekniklere bırakmaktadır. Eski ürünler ve tasarımlar da yenileriyle değiştirilir. Bütün bu değişiklikler ekonomideki bazı malların ve mesleklerin ortadan kalkmasına, eski bilgi ve becerilerden bazılarının artık geçersiz kalmasına ve bütün bunların yenileriyle değiştirilmesine yol açar. Eğitim, istihdam edilen işgücünün teknolojik değişiklikler karşında uyum sağlama ve esneklik kabiliyetinin sağlanmasında rol oynar. Üretim tekniklerindeki, örgütsel yapılardaki ya da yapısal reformlar sonucu ortaya çıkan mülkiyet kalıplarındaki değişikliklerin yol açabileceği istihdam fazlalıklarını veya eksikliklerini önlemek için işgücünün yeniden eğitilmesini ya da yer değiştirmesini olanaklı kılar. Eğitim tarafından olanaklı kılınan esneklik ve uyumluluk, istihdam fazlasını ve bundan Eğitim ve istihdam arasındaki bazı bağlar daha belirgindir. Örneğin bazı meslekleri yapabilmek için belirli okullardan mezun olmak gerekir. Eğitim doğrudan ve dolaylı olmak üzere iki tür istihdam yaratır. Bir çok ülkede eğitim sektörü en fazla sayıda personel istihdam eden sektördür. Eğitim geriye doğru bağlantılı olduğu sektörlerde de istihdam oluşturmaktadır. Eğitim ekonomideki insan sermayesi gereksinimlerinin karşılanması için nitelikli işgücünü hazırlar. Eğitim temel olarak üç sektöre insangücü sağlar: Eğitim sektörünün kendisi. Çıktının önemli bir bölümünü öğretmen ya da idari personel olarak eğitim kurumlarında istihdam edilir. Ar-Ge sektörü. Bu sektör yeni üretim teknikleri, yeni tasarımlar ve yeni ürünlerin geliştirilmesi ve toplumsal mühendislik amaçlarına yönelik araştırmalar yürütür. Mal üretimi sektörü. Üretim için ihtiyaç duyulan personel ve bunlara yardımcı olacak personel ihtiyacını karşılamak için eğitim sektörünün çıktıları kullanılır. 26
Eğitim fırsat eşitliği yaratarak, ulusal ekonomilerde elde edilen gelir ve refahın dağılımındaki eşitsizliğin azalmasını sağlar. Ekonomik eşitsizliğin oldukça belirgin olduğu gelişmekte olan ülkelerde eğitim, düşük gelirli işlerde çalışan ve alt toplumsal gruplarda yer alan insanların dikey ve yukarı hareketlerine olanak sağlar. Bir çok geri kalmış ülkede bağımsızlıktan sonra bir orta gelirli sınıf ortaya çıkması bunun bir göstergesidir. Sonuç olarak; eğitimin beşikten mezara kadar kullanmamız gereken altyapı kaçınılmazımız olduğunu hiç kimse unutmamalıdır. Türkiye de eğitim sisteminin temel amacı; Atatürk ilke ve devrimlerine bağlı, düşünme, algılama ve problem çözme yeteneği gelişmiş, demokratik değerlere bağlı, yeni fikirlere açık, kişisel sorumluluk duygusuna sahip, ulusal kültürü özümsemiş, farklı kültürleri yorumlayabilen ve çağdaş uygarlığa katkıda bulunabilen, bilim ve teknoloji üretimine yatkın ve beceri düzeyi yüksek, üretken ve yaratıcı bilgi çağı insanının yetiştirilmesidir. Eğitim Sistemi yapılandırılırken hedef; İş aleminin ihtiyaç duyduğu üretimsel ve yönetimsel yaklaşım ve yöntemleri öğrenmiş, bunları uygulayabilen kalitede eğitim almış, yenilik ve değişimi sürekli takip edebilen bilgi çağı insanını yakalamak ve sayısını arttırmak olmalıdır. 27