TÜRKİYE DE NEDEN SOL, YA DA SOSYAL DEMOKRAT BİR HAREKET YOK!

Benzer belgeler
SİSTEM BİLİMİ AÇISINDAN TÜRK TİPİ DEVLET ANLAYIŞIYLA MARKSİST- LENİNİST DEVLET ANLAYIŞI ARASINDAKİ İLİŞKİ VE BUNUN ELEŞTİRİSİ!..

Karl Heinrich MARX Doç. Dr. Yasemin Esen

OSMANLI DAN BU YANA TÜRKİYE DE KAPİTALİZMİN GELİŞME DİYALEKTİĞİ DÖRDÜNCÜ BÖLÜM: 1950 DEVRİMİ...

DEVRİM NEDİR, DEVRİMCİ OLMAK DEMEK NE DEMEKTİR...

YÖNETME KONTROL BİLİMİ VE TÜRKİYE DE SINIF MÜCADELELERİ

GLOBALLEŞME ÇAĞINDA DEVRİM İŞTE BÖYLE OLUYOR!..

SİSTEM BİLİMİNİN ESASLARI... MERKEZİYETÇİLİK, ADEM-İ MERKEZİYETÇİLİK TARTIŞMALARI ÜZERİNE-2-

İTTİHATÇILIK DEYİP GEÇMEYELİM, İTTİHATÇILIK, YA DA TOPLUM MÜHENDİSLİĞİ OLARAK İFADE ETTİĞİMİZ ŞEY BÜTÜN İDEOLOJİLERİN ÖZÜNDE OLAN DEVRİM ANLAYIŞIDIR..

DEVLET TEŞKİLATINA TEORİK YAKLAŞIMLAR PROF. DR. TURGUT GÖKSU VE PROF. DR. HASAN HÜSEYIN ÇEVIK

OSMANLI DEVLETİ HALÂ YAŞIYOR!.. TÜRKİYE DE SOL NEDEN SAĞ DIR!... Münir Aktolga-Nisan 2010 İÇİNDEKİLER

İDEOLOJİ ZİHİNSEL BİR VİRÜSTÜR BUNU HİÇ UNUTMAYIN!...

SİYASETİN BAĞIMLILIĞI VE GÖRECE ÖZERKLİĞİ

22 TEMMUZ DERSLERİ VE TOPLUMSAL UZLAŞMA. 25 Temmuz 2007

Halk devriminin düşmanları: diktatör rejim ve karşıdevrimci gerici güçler

Bir mucize oldu adeta, yoksa rüyalarım gerçek olmaya mı başladı diye düşünüyorum!..

Antika toplum insanlarını özgür vatandaşlar haline getiren kapitalist üretim ilişkileridir. 3

Cumhuriyet Halk Partisi

İktisat Tarihi I Ekim II. Hafta

SİYASAL İDEOLOJİLER (SBK457)

DERS ÖĞRETİM PLANI. İktisat Tarihi. Dersin Adı Dersin Kodu Dersin Türü. Seçmeli Doktora

Demokrasi ve Sivil Toplum (SBK256)

Soru şudur: 25 yıldan fazla yaşadığınız bir ülkenin insanı olmaz mısınız?

TÜRKİYE TOPLUMUNUN TARİHSEL EVRİMİ VE SINIF MÜCADELELERİ İÇİNDEKİLER

SİSTEM TEORİSİ AÇISINDAN MAHALLE BASKISI

Teorik Bakış. Tarihte Bireyin Rolü Üzerine. Kapital'i Topraktan Çıkaranlar

Bölüm 1: Felsefeyle Tanışma

TÜRKİYE EKONOMİSİ Prof.Dr. İlkay Dellal Ankara Üniversitesi Ziraat Fakültesi Tarım Ekonomisi Bölümü

DERS BİLGİLERİ. Ders Kodu Yarıyıl T+U Saat Kredi AKTS

JÖN TÜRKLÜĞÜN DİYALEKTİĞİ- OSMANLI DAN 68 KUŞAĞI NA... İÇİNDEKİLER:

29 Eylül 2010 Çarşamba (Canlı) DÜŞÜNCE KERVANI NDA FAŞİZM ÜZERİNE TARTIŞMALAR. CUMARTESİ SU TV. SAAT: (Tekrar)

ESKİ SOL UN ÇÖKÜŞÜ VE YENİ SOL YUTTURMACASI 1

3. Global SATELLITE SHOW HALİÇ KONGRE MERKEZİ STK, Kurum ve Kuruluşlarımızın Değerli Başkan ve Temsilcileri,

29 MART SEÇİMLERİ VE KİMLİK SORUNU

DEMOKRASİ ve SİVİL TOPLUM (SBK256) 14. Hafta Ders Notları - 07/05/2018 Yrd. Doç. Dr. Görkem Altınörs

SİYASAL İDEOLOJİLER (SBK457)

DEMOKRASİ ve SİVİL TOPLUM (SBK256) 11. Hafta Ders Notları - 16/07/2018 Yrd. Doç. Dr. Görkem Altınörs

İktisat Tarihi I. 8/9 Aralık 2016

OSMANLI DAN BU YANA TÜRKİYE DE KAPİTALİZMİN GELİŞME DİYALEKTİĞİ ÜÇÜNCÜ BÖLÜM: CUMHURİYET İN KURULUŞUNDAN II. DÜNYA SAVAŞI NIN SONUNA KADAR

Türkçe Ulusal Derlemi Sözcük Sıklıkları (ilk 1000)

Eğitim Tarihi. Eğitimin Doğuşu ve Gelişimi

SANAT FELSEFESİ. Sercan KALKAN Felsefe Öğretmeni

Teröre karşı mücadele cephesi!

SSCB'DE SOVYET TOPLUMUNUN VE İKTİDARININ ZAFERİ - GÖSTERGELER (100. YILINDA BÜYÜK SOSYALİST EKİM DEVRİMİ) (2. Makale) İbrahim Okçuoğlu

Enternasyonalist Komünist Birlik (EKB)

ÇAĞDAŞ SİYASET DÜŞÜNCESİ (SBK204)

BU BİR MEDENİYET DEĞİŞTİRME OLAYIDIR!

İktisat Tarihi I. 18 Ekim 2017

Geschrieben von: Erkiner Sonntag, den 12. Juli 2009 um 22:57 Uhr - Aktualisiert Montag, den 13. Juli 2009 um 06:46 Uhr

BİLİŞSEL TARİH VE TOPLUM BİLİMLERİNİN ESASLARI. -İlkel Komünal Toplumdan Bilgi Toplumuna- Ve TÜRKİYE GİRİŞ. Münir Aktolga

SİYASAL İDEOLOJİLER (SBK457)

DAVRANIŞ BİLİMLERİNİN TEMEL KAVRAMLARI

9. Hafta YENİ SAĞ. 9. Hafta

FELSEFİ PROBLEMLERE GENEL BAKIŞ

Doğada, herhangibir dış kuvvete bağlı olmadan, bağımlılık ilişkisi içinde bağımsızcaözgürce yapılan hareketler ikiye ayrılırlar.

Tarihte, Günümüzde ve Devrimci Mücadelede Kadýnlar

BU İŞ NASIL OLACAK? SINIFLI TOPLUMDAN BİLGİ TOPLUMUNA-SINIFSIZ TOPLUMA GEÇİŞİN DİYALEKTİĞİ!

Medeniyet Okulları REHBERLİK SERVİSİ SUNAR..

Editörler Prof.Dr. Mimar Türkkahraman & Yrd.Doç.Dr.Esra Köten SİYASET SOSYOLOJİSİ

Kamu Yönetimi Bölümü Ders Tanımları

işçiokulu FASİKÜL 3: Sömürü nedir, işçiler nasıl sömürülür? İşçi sınıfı kurtuluşu için kahramanlara değil, kendi bilinçli eylemine güvenmeli.

Demokrasi ve Sivil Toplum (SBK256)

Türkler ve Kürtler üzerine yanlış düşünceler

Yapılandırmacı anlayışta bilgi, sadece dış dünyanın bir kopyası ya da bir kişiden diğerine geçen edilgen bir emilim değildir.

İKİNCİ BÖLÜM ENDÜSTRİ DEVRİMİ, SOSYAL SORUN VE SOSYAL POLİTİKA İÇİNDEKİLER BİRİNCİ BÖLÜM SOSYAL POLİTİKA BİLİMİNİN KONUSU, KAPSAMI VE TEMEL YAKLAŞIMI

ZUBRÝTSKÝ, MÝTROPOLSKÝ, KEROV KAPÝTALÝST TOPLUM ERÝÞ YAYINLARI. Kapitalist Toplum

Enternasyonalist Komünist Birlik (EKB) ULUSAL EFSANESÝ VE. geocities.com/icgcikg/turkish

İ Ç İ N D E K İ L E R

Yeni bir dönem açılıyor: Mali çöküş, depresyon, sınıf mücadelesi

GÖRSEL SANATLAR DERSİ ÖĞRETİM PROGRAMI NIN GENEL AMAÇLARI

İKTİSAD VE EKONOMİ TERİMLERİNİN FARKI

SORU-- Bize kısaca kendinizi tanıtır mısınız?

HESAP. (kesiklik var; süreklilik örnekleniyor) Hesap sürecinin zaman ekseninde geçtiği durumlar

BĠLĠŞSEL GELĠŞĠM. Jean Piaget ve Jerome Bruner. Dr. Halise Kader ZENGĠN

Yeni anayasa neyi hedefliyor?

Yirmi Birinci Yüzyıl İçin Sosyalizm. Giriş

Beğenin beğenmeyin: Yalçın küçük bunları yazıyor.

A Framework for an Emancipatory Social Science

Münir Aktolga Aralık-2008 İÇİNDEKİLER

Siyasi Parti. Siyasi iktidarı ele geçirmek ya da en azından ona ortak olmak amacıyla örgütlenmiş insan topluluklarına siyasi parti denir.

İktisat Anabilim Dalı- Tezsiz Yüksek Lisans (Uzaktan Eğitim) Programı Ders İçerikleri

Beynin Temelleri BEYNİN TEMELLERİ 1: BEYNİN İÇİNDE NE VAR?

Ben bir yazarım demek, kullanacağım kelimeleri ben seçerim demektir.

Aç l fl Vural Öger Çok değerli misafirler, Konrad-Adenauer vakfının 23 senedir yapmış olduğu bu gazetecilik seminerinde son senesinde bizim de k

Marksizm Nedir? Karl Marx

Referandum ve tezkere

DEMOKRASİ ve SİVİL TOPLUM (SBK256) 2. Hafta Ders Notları - 12/02/2018 Yrd. Doç. Dr. Görkem Altınörs

SİYASET NEDİR? İnsan yaratılışı gereği sosyal bir varlıktır. İnsanlar eşit yaratılmamışlardır. SİYASET NEDİR?

Hatta Kant'ın felsefesinin ismine "asif philosopy/mış gibi felsefe" deniyor. Genel ahlak kuralları yok ancak onlar var"mış gibi" hareket edeceksin.

ÜNİVERS ALIST TARİH. Prof. Dr. Karam Khella. Tarihin Yeniden Keşfi. Avrupa Merkezci Tarihsel Bilincin Yıkımı. Çeviren: İsmail KAYGUSUZ.

ÖĞRENMEK NEDİR, NASIL ÖĞRENİYORUZ, NEDEN ÖĞRENİYORUZ İÇİNDEKİLER:

Fen Bilgisi konularının zihnimizde kalıcı olmasını sağlamak için, konuyu dinlediğiniz akşam mutlaka en az bir 10 dakika tekrarını yapın.

Temel Kavramlar Bilgi :

DERS PROFİLİ. Diplomasi Tarih I POLS 205 Güz

İÇİNDEKİLER KAPİTALİST ÜRETİM TARZI 41 I TEKEL-ÖNCESİ KAPİTALİZM 42

HATIRALAR NEREDEN BAŞLAMIŞTIK NERELERE GİTTİ İŞİN UCU 68 den Bu Yana İdeolojik, Teorik Bir Arkeoloji Çalışması Münir Aktolga

Biz yeni anayasa diyoruz

SİYASAL İDEOLOJİLER (SBK457)

Prof. Dr. OKTAY UYGUN Yeditepe Üniversitesi Hukuk Fakültesi Öğretim Üyesi DEMOKRASİ. Tarihsel, Siyasal ve Felsefi Boyutlar

Giriş. evre, çalkantılı bir dönem, ağır bir kriz dönemidir. Gerçekten de siyasal düşünceler tarihine

Transkript:

1 TÜRKİYE DE NEDEN SOL, YA DA SOSYAL DEMOKRAT BİR HAREKET YOK! Ağustos 2007 Olayı bu şekilde koymak doğru değil aslında! Çünkü Türkiye de bir sol hareket var! Var ama, bu sol gerçek bir sol değil! Osmanlı artığı Devlet Sınıfının peşine takılan, değişik- kuyrukçu bir sol! Sol un anti maddesi-negatifi bir sol! Eğer gerçek sol nedir onu görmek istiyorsanız bu solu aynaya tutup onun tam zıttını yansıtmanız gerekir! Peki bu niye böyle? Türkiye nin kendine özgü koşullarından mı kaynaklanıyor bu durum? Ne yapalım, Türkiye toplumu da sol yerine böyle bir antisolu yaratıyor deyip bırakmak mı gerekiyor olayı kendi haline! Toplumsal varoluş sürecini basit bir girdi-çıktı ilişkisi olarak düşünürsek, şekil (a) da normal koşullarda bir sol hareketin ortaya çıkış mekanizması görülüyor. Şekil (b) de ise, Devlet Sınıfının ideolojik kontrolü altında bulunan Türkiye Sol Hareketi ni görüyoruz. Bu sol artık gerçek bir sol değildir. Bu, Devlet Sınıfının gelişen kapitalizmi-burjuvaziyi frenlemekengellemek için kullandığı bir tür geriyi beslemek için transfer sistemidir ( feedback transfer sistemi ). Şimdi gelelim bütün bunların açıklanmasına: Olayın iki boyutu var. Birincisi, Türkiye toplumunun tarihsel gelişimiyle ilgili. Batı toplumlarının tarihsel gelişme süreciyle Türkiye toplumunun tarihsel gelişme süreci arasındaki farklılıkla ilgili. Türkiye toplumunu açıklamaya çalışırken bu durum hesaba katılmadığı sürece, sadece Batı toplumlarının tarihsel gelişme süreci içinde ortaya çıkan bilgilerle-bilgi kalıplarıyla (şemalarla) yetinildiği sürece işin içinden çıkmak mümkün değildir. Örneğin, Batı da Cermenlerin antik Roma ve Hristiyanlıkla etkileşmeleri feodalizm, feodal toplum sonucunu (sentezini) verirken, bizde Türkler in İslamiyet ve Bizans la (Doğu Roma yla) etkileşmeleri merkeziyetçi antik bir imparatorluğa (Osmanlıya) yol açmıştır. Batı da kapitalizm feodal toplumun içinden, onun diyalektik inkârı olarak gelişerek çıkarken, bizde kapitalizm, Osmanlı nın devamı olan merkeziyetçi bir yapının içinden çıkmaya çalışır!. Bu nedenle, şöyle diyebiliriz: Batı da burjuva devrimi feodalizme karşı yapılırken, bizde burjuva devrimi, kendine özgü modern kılıklı antika devletçi bir sisteme karşı, devlet sınıfının egemenliği altında bulunan merkeziyetçi bir yapıya karşı yapılmaktadır. Bütün mesele burada yatıyor! Feodalizmin gelişmesine imkân tanımayan, Orta Çağ Batı Avrupa sında olduğu gibi bir sivil toplumun (Kent toplumunun) gelişme olanağı bulamadığı Osmanlı, devleti kurtarmak için batılılaşmaya karar verdiği zaman, sırtındaki geleneksel İslamcı elbiseyi çıkarıp batılı - modern bir kılığa bürünerek kendini o kadar güzel kamufle etmiştir ki, bir süre sonra oynadıkları bu yeni burjuva rolüne kendileri de inanmaya başlayan devlet sınıfı sözcüleri gelişen kapitalizmin temsilcilerini, gerçek burjuvaları devlet düşmanı şeriatçılar olarak damgalamaktan kaçınmamışlardır!..

2 İşte Türkiye sol hareketinin geliştiği ideolojik akvaryumun yapısı budur! Bu tabloyu Batı yla kıyasladığın zaman, Türkiye toplumu kökleri havada dalları aşağıya doğru uzanan bir ağaca benzer! Zaten bu yüzdendir ki, sadece bizdeki aydınlar değil, çoğu Batılı aydınlar bile anlayamıyorlar Türkiye yi! Bunu en açık bir şekilde 22 Temmuz öncesi mitinglerin değerlendirilmesinde gördük! Hepsi şaşırdı kaldı ne oluyor Türkiye de diye! Bir kere, tarihsel olarak oluşmuş ve kendini belirli bir yere koymuş böyle bir yapıdan yola çıktın mı, Cumhuriyet devrimini bir burjuva devrimi, Cumhuriyet in devlet sınıflarını da devrimci burjuvalar olarak kabul ederek, kendine özgü bir tarihsel devrimi sosyal devrim gibi görüp değerlendirmeye başladın mı, artık ondan sonra bir yere varamazsın! Öyle ya, eğer burjuva devrimini ve burjuvaziyi bu devlet sınıfları temsil ediyorlarsa, o zaman, Anadolu kapitalizminin güçlerine de şeriatı-şeriat düzenini temsil etmek düşecektir! Bu durumda, sol olarak sana da tabi, şeriatçı-ülkeyi geriye götürerek İran gibi yapmaya çalışan güçlere karşı burjuva devrimini savunmak, devletin, devlet sınıflarının yanında yer almak kalıyor! Düşününüz bir kere, kapitalizmle antika devlet sınıfı arasındaki mücadelede, sübjektif idealist gerekçelerle eskiyi-yok olanı temsil eden devlet sınıflarının yanında yer alıyorsun bunun daha ötesi var mı! Bundan sonra daha ileriye gitmek mümkün mü artık! Sonra da tutup halkı suçluyorsun! Halk cahilmişte o yüzden solcuları desteklemiyormuş! Bu halk gerçekten o kadar akıllı ki, hiç kül yutmuyor! Ama sanmayın ki bizim gibi öyle derin tahliller falan yaparak bu sonuca varıyor halkımız! Değil! Halk kimin nerede durduğuna bakıyor. Bir yanda ta Osmanlıdan beri tanıdığı antika devlet ve onu temsil eden devlet sınıfları var, öte yanda da, bunun karşısında olanlar. İnsanlar hiç düşünmeden o devlete muhalefet edenlere- karşı tarafta duranlara veriyorlar oylarını. Bu kadar basit olay! Basit ama, bu basit gerçeği kavrayabilmek için değişmek gerekiyor! Toplumsal kimliğini oluştururken, bilinç dışı olarak kafana doldurulan o tarihsel yaşam bilgilerinden değil, üretim ilişkileri içindeki yerinden kaynaklanan objektif bilgilerden yola çıkabilmek gerekiyor. İşte Cumhuriyet nesli Türk aydınlarının, solcuların içinde yaşadıkları topluma yabancılaşmalarının nedeni budur. Kendi toplumunu açıklamaya çalışırken Batı toplumlarının tarihsel gelişme süreci içinde ortaya çıkan bilgileri kullandığın sürece de bu düğümü çözmek mümkün değildir. Çünkü bu durumda gövden bu topraklar üzerinde olsa da, kafanla, beyninle başka bir dünyada yaşadığın için, problemi (Türkiye toplumunu) bir türlü anlayamıyorsun!. Sürekli, içinde yaşadığın toplumu kafandaki modellere uydurmaya çalışıyorsun, bu olmayınca da kızıp sinirleniyor, küsüyorsun, ne olacak, bu halk daha cahil deyip çıkıyorsun işin içinden! Ve her seferinde, bizim tarihsel geleneğimiz böyle, ne yapalım diyerek işi asker-sivil toplum mühendislerine havale ediyorsun! Çünkü başka çaren kalmıyor, aşağı alıyorsun olmuyor, yukarı alıyorsun olmuyor, bir türlü çıkamıyorsın için içinden, ne yapacaksın, gelsin asker, ne tür bir balans ayarı yapılacaksa o yapsın diyorsun! Okumuyor değilsin, tam tersine, içinde yaşadığın süreci, toplumu kavrayabilmek için çılgınlar gibi okuyorsun da (en azından bizler öyleydik zamanında)! Ama öyle bir diyalektik ki bu, kafandaki o perde aralanmadığı sürece okumak da bir çözüm olmuyor! Çünkü okuduğun ve öğrendiğin şeyler hep o sahip olduğun bilgi temelinin üzerine inşa ediliyorlar. Yani onları da kendine uyduruyorsun! Bir kere o ideolojik akvaryumu deniz olarak kabul etmişsin ya, artık ondan sonra istediğin kadar balıklar üzerine konuş fayda etmiyor! Üstelik bu durumda, ne kadar çok okursan o kadar daha fazla batıyorsun batağa! Halkımızın okumaya karşı soğuk kalmasının nedeni de bu olsa gerekir! Okudukça kendisinden kopan, yabancılaşan aydınlara bakarak sanki uzak duruyor okumaktan! Bakmayın siz onun gene de oku da adam ol yavrum demesine! Bu, oku da devlete memur ol, ancak bu şekilde kendini kurtarır bizim gibi sürünmezsin demektir! Tabi bütün bunlar değişiyor artık. Kapitalizmin gelişme süreci bütün bu antika değer yargılarını silip süpürüyor... Olayı çok basite indirgeyerek, İnformasyon İşleme Bilimi nin diliyle şöyle açıklamaya çalışalım: Türkiye Toplumunu bir nesne-obje olarak ele alıyoruz. Tıpkı bir elma, ya da bir araba vs. gibi! Amacımız, dış dünyadan-çevreden bu nesneye-objeye ilişkin olarak aldığımız informasyonları sahip olduğumuz bilgilerle işleyerek-değerlendirerek- bir sonuca varmaktır.

3 İnformasyon İşleme Bilimi (Bilişim Bilimi) denilen bilimin özü-esası-temel mekanizması budur. Şöyle gösterelim: Şekildeki nesne nin yerine Türkiye Toplumunu koyunuz. Buradaki, Çevreden gelen informasyonu değerlendiren sistem ise, Türkiye Toplumunu oluşturan insanlar olarak bizleriz. Özellikle de kendini aydın olarak gören, değerlendiren insanlardır. Peki, Türkiye Toplumu adı verilen bu nesneye ilişkin olarak dışardan-çevreden gelen-alınan informasyonları nasıl değerlendirir bu insanlar-aydınlar? Sahip oldukları bilgilere göre değil mi. Örneğin, elmaya ilişkin olarak daha önceden bir bilginiz yoksa, dışardan gelen informasyonların bir elmaya ilişkin olup olmadığını bilemezsiniz. Hafızamızda, dışardançevreden gelen (duyu organlarımız aracılığıyla aldığımız) informasyonların bir karşılığı olacak ki, onları tanıyabilelim. Gelen informasyonlar daha önceden mevcut olan benzer bilgilerin kayıtlı olduğu sinapsları aktif hale getirirler, beynimizdeki informasyon işlemedeğerlendirme süreci böyle gerçekleşir. Konuya dönüyoruz: Eğer siz akvaryumda yetiştirilmiş bir kuşağın içinden geliyorsanız, yani eğer, tarihsel toplumsal gelişme sürecine ilişkin olarak sahip olduğunuz bilgiler (şekildeki Bilgi temeliniz ) tek yanlı olarak kafanıza doldurulan, Batı toplumlarının tarihsel gelişme sürecine ilişkin bilgilerden -bilgi kalıplarından- ibaretse, bu durumda, ne yaparsanız yapın, ne kadar iyi niyetli olursanız olun, isterseniz etiketiniz doktor ya da profösör olsun, içinde yaşadığınız topluma- Türkiye Toplumu na- ilişkin olarak üreteceğiniz bilgiler sahip olduğunuz bu Bilgi temelini - ön bilgilerinizi- kullanarak ürettiğiniz bilgiler olacaktır. İstediğiniz kadar yırtının, öteye alın, beriye alın fayda etmez! Çevreden gelen informasyonları değerlendirdiğiniz Bilgi temeliniz değişmediği sürece sonuç da değişmez. Bu matematiksel bir gerçektir. Bütün bir İnformasyon İşleme Bilimi bunu anlatır!.. Batı dan aktararak öğrenilen bilgilerin kaynağı Batı toplumlarının tarihsel gelişme sürecidir. Bu süreç içinde insanlar üreterek yaşarlarken içinde bulundukları sürecin farkına varıyorlar, onu bilince çıkarıyorlar. Yani, içinde yaşadıkları toplumla, bu topluma ilişkin olarak insanların sahip oldukları bilgiler arasında tam bir uyum söz konusudur. Maddi gerçeklik insanların bilincinde kendi bilgisini üretmektedir. Peki, batıcı Türk aydınları olarak sen ne yapmışsın? Sen kendin, içinde yaşadığın topluma ilişkin olarak bilgi falan üretmemişsin ki; içinde yaşadığın toplumu açıklamak, onun bilgisini üretmek falan diye bir derdin olmamış ki senin hiçbir zaman! Senin derdin devleti kurtarmak olmuş hep! Bunun için, bu amaçla çıkmışsın yola! Devleti kurtarmak için batılılaşmak gerekir sonucuna vardığın andan itibaren, Batı toplumlarının tarihsel gelişme sürecine özgü bilgileri, bunları hiç anlamadan, aynen bir hap gibi alarak kafana sokuşturmuşsun (yani ezberlemişsin)! Toplum budur, tarih budur, toplumlar tarih içinde böyle gelişirler, önce köleci toplum, sonra feodalizm, sonra da kapitalizm gelir diyerek Batı toplumlarının gelişme sürecine ilişkin şemaları-bilgileri olduğu gibi almış, bunları evrensel, bütün toplumlar için geçerli bilgiler sanarak benimsemişsin! 1 Niye? Çünkü batılılaşmak için böyle yapmak 1 İki tür bilgi vardır: Duygusal-toplumsal deneyimlerin içinde bunlarla birlikte kayıt altına alınan bilgiler ve kendilerini üreten süreçlerden bağımsız olarak varolan bilişsel bilgiler. Örneğin, Batı da kapitalizmin

4 gerekir diye düşünmüşsün de ondan! Onlar gibi olmak için onlar gibi düşünmek gerekir diyerek, onların sahip oldukları deneyimlere ilişkin bilgileri olduğu gibi aktarmışsın beynine. 2 Sonra da, bu bilgileri hazır şablomlar olarak kullanarak yukardan aşağıya doğru kendi toplumunu açıklamaya- değiştirmeye çalışmışsın! Yani, belirli bir yaşam bilgisine (kültüre) sahip olarak kendini üretmeye çalışan insanlara, tamamen başka bir biçimde nasıl yaşayacaklarını öğretmeye kalkmışsın! İnsanlar, içine sokmaya çalıştığın elbisenin içinde girmeyince de, onları küçümseyerek, aşağılayarak bu işi devlet gücüyle-askerle-zorla yapmaya çalışmışsın! Sonra da diyorsun ki Türkiye de niye gerçek bir sol yok! Niye olsun ki, sol dediğin şey halkın gözünde devlet sınıfının bir parçası! Yok işçi sınıfıymışta, sol muşta, sosyal demokrasi ymiş! Bunların hepsi fantazi halk için! O senin nerede durduğuna bakıyor, senin kendini nasıl gördüğüne değil! Olay bundan ibarettir! Buraya kadar yapılan açıklamalar işin sadece bir yanı daha! Keşke hepsi bu kadar olsaydı! Madalyonun bir de diğer yanı var. Orada da ideolojik-felsefi sorunlar yatıyor.. Önce, Türkiye solunu devlet sınıfının peşine takan temel varoluş probleminden yola çıkalım: Solculuk, sosyalizm ne demektir? Üretim araçlarının mülkiyetinin topluma (tabi toplum adına da devlete) ait olması değil midir işin özü? En azından Marksizme göre böyledir bu. E, o zaman, madem ki solcu olmak devletçi olmaktır, Osmanlı artığı olsun, ne olursa olsun, neden karşı çıkacaksın ki devletçi sisteme! Türkiye de üretim araçlarının yüzde altmışyetmişi devlete mi ait, sen zaten hepsi devlete ait olsun diyorsan, neden karşı çıkacaksın ki bu sisteme! İşte Türkiye solunu devlete bağlayan, onu devlet sınıfının müttefiki haline getiren en önemli ideolojik bağ budur! Hem sonra, işçi sınıfının dünya görüşünü savunmak demek, burjuvaziye karşı olmak demek değil midir, al işte sana fırsat! Marksist devlet teorisi ortada! Devlet, hakim sınıfın örgütü değil midir? Kimdir hakim sınıf Türkiye de? İktidarda kim vardır, burjuvazi değil mi? O halde devlet de burjuvazinin devletidir! Devlet burjuva devleti olunca, o zaman, darbe yaparak iktidarı ele geçiren asker sivil aydın güçler de, gelişen kapitalizm karşısında mülksüzleşen şehir ve kır küçük burjuvazisinin temsilcileri oluyordu tabi! Esas sınıf düşmanı burjuvazi olduğu için, bunlar devrim yolunda işçi sınıfının, solun tabii müttefikleri olarak kabul ediliyorlardı! Ama sadece bu kadarla da bitmiyor (du) iş! Bir de ortada koskoca bir Sosyalist Sistem vardı! Kapitalizme karşı çıkan bu devletçi orta sınıflarla, şehir ve köy küçük burjuvalarıyla ittifak yaparak, onları daha da sol a iterek, bu ittifak zemininde, sırtını Sosyalist Sisteme dayayarak pekâlâ kapitalist olmayan bir yoldan sosyalizme ulaşmak da mümkün olabilirdi! İşte Türkiye bu türden zırvalarla uğraştı uzun yıllar boyunca! Türkiye işçi sınıfını temsil ettiklerini söyleyenler bu tür gerici hayallerin peşinden koştular, hayalet taşladılar yıllarca! Sonra, bu hayaller suya düşünce de şimdilerde ulusalcı oldular!. Sadece 27 Mayıs la birlikte gelişen sol değil, Türkiye nin tarihi boyunca ortaya çıkan bütün sol akımların hepsi de (bazı istisnalar dışında) aynı diyalektiğe tabi olmuşlar, aynı kurt kapanına düşmüşlerdir. Devlet sınıfları açısından sorun basitti! Devleti kurtarmak! Bunun için ne gerekiyorsa onu yapmaya çalışıyordu onlar! Nasıl ki devleti kurtarmak için burjuva rolü oynayarak yukardan aşağıya doğru kendi elleriyle bir kapitalizm yaratmaya çalışmışlarsa, gerekirse aynı şekilde solculuğa da soyunabilirlerdi! Bu memlekete lazım olan komünizmse onu da gene biz getiririz mantığıdır bu!.. Ve öyle oldu ki ortaya, sol adı altında, bu türden zırvalara inanan, bunları veri kabul ederek devrim teorileri kuran, devlet sınıfı nın uzantısı, iktidar mücadelesinde onun tabii müttefiki, kendini ilerici, sivil toplumu, halkı gerici, cahil kabul eden yeni tür bir jön Türk nesli çıktı. İşte Türkiye de neden bir sol hareket yoktur sorusunun cevabı burada gizlidir. Aslında, devlete bağlı bir sol hep var olmuştur!.. nasıl geliştiğine ilişkin bilgiler Batı toplumlarının tarihsel gelişimine özgü bilgilerdir. Ama, kapitalizm nedir sorusuna verilecek cevap objektif-bilişsel bilgilerden oluşur, tıpkı, bir su molekülünün iki atom hidrojenle bir atom oksijenin birleşmesinden oluştuğuna ilişkin bilgi gibi..öte yandan, Ankara nın suyu İstanbul unkine nazaran daha kireçlidir dediğiniz zaman buradaki bilgi lokal bir bilgidir. 2 Bu konuda bak www.aktolga.de (6. Çalışma)

5 Peki solcular neden devletçidir, neden devlet mülkiyetinden yanadırlar? Toplumu bir sistem olarak ele alıyoruz. Olayı çok basitleştirmek için de bunu yönetenler ve yönetilenlerden ibaret bir AB sistemi olarak düşünelim. A: Yönetenleri, B de Yönetilenleri temsil etsin. Şu an bu toplumun kendini nasıl ürettiğini falan bir tarafa bırakıyoruz. Bu, feodal bir toplum da olabilir, kapitalist bir toplum da farketmez. Önce, böyle bir sistemin nasıl işlediğini görelim: Dışardan-çevreden- gelen madde enerjinin (ki bunlara biz ham maddeler deriz) nasıl işleneceğine karar veren yönetenler, neyin nasıl üretileceğine dair programları (bilgileri) yönetilenlerin önüne koyarlar, yönetilenler de bu bilgileri gerçekleştirerek ham maddeyi işler ürünü meydana getirirler. Bütün o toplumsal üretim süreçlerinin özü-esası budur. İkinci adım, yönetenler ve yönetilenlerden oluşan bir toplumun (bunu bir AB sistemi olarak ifade etmiştik), kendi kendini üretirken kendini nasıl inkâr ettiğinin, yani kendi neslinigeleceğini-nasıl ürettiğinin açıklanmasıdır. Çünkü her toplum, bir AB sistemi olarak kendi maddi varlığını üretirken, aynı zamanda kendi neslini, kendinden sonra gelecek olan toplum biçimini de üretir. Bir örnek verelim: Örneğin şekildeki AB sistemi feodal sistemi temsil etsin. Burada A, yönetenler olarak egemen sınıf olan feodalleri, B de yönetilenleri köylüleri-serfleri temsil etmektedir. Eğer, herşeyin kendi zıttıyla birlikte varolmasından feodallerle serfler arasındaki çelişkiyi anlayacaksak, bu toplumun kendi kendini üretmesi, yani kapitalizme geçişi hiçbir zaman yönetilenler olarak serflerin feodalleri altetmesiyle olmaz! Bir sistem olarak (şekilde A B olarak gösteriliyor) kapitalizm, feodal toplumun içinde, ama ondan bağımsız olarak, tıpkı bir çocuğun ana rahminde gelişmesi gibi gelişir. Bu durumda, feodal toplumla, onun diyalektik inkarı olarak gelişen kapitalist toplum arasındaki çelişki feodallerle serfler arasındaki çelişkiden farklıdır. Feodaller ve serfler, bunların her ikisi de, biribirlerinin varlık şartı olan, biri olmazsa diğerinin de olamayacağı feodal topluma ait unsurlardır. Feodalizmin içinde onun zıttı olarak gelişen kapitalizm ise, ana karnında gelişen çocuğa benzer. Burjuva devrimi de o çocuğun doğuşudur. Ya da yumurtanın içinden civcivin çıkışıdır. Bunun, feodalizmin içindeki bir sınıf olan serflerin feodallere karşı isyanıyla-baş kaldırışıyla ve sonra da kendi egemenliklerini kurmalarıyla bir ilişkisi yoktur!.. Kapitalizmin gelişme sürecinin diyalektiği de aynıdır. Burjuvazi (A ) ve işçi sınıfından (B ) oluşan kapitalist toplumun gelişerek kendini inkarı, modern sınıfsız toplumun (bilgi toplumunun) doğurması da gene yönetilenlerin (işçi sınıfının) burjuvaziyi yok ederek kendi düzenini kurmasıyla olmaz! Olmaz, çünkü işçi sınıfı ve burjuvazi aynı sistemin içinde biribirlerinin varlık şartı olan sınıflardır. Bu yüzden, burjuvaziyi yok ederek, kendisi kendi devletinin başında hala var olmaya devam eden bir işçi sınıfı olamaz! Devrim,

6 yönetilenlerin yönetenleri altederek kendi egemenliklerine dayanan kendi sistemlerini kurmaları değildir! Böyle birşey olsa olsa sistemin kendi zıttına (anti maddesine) dönüşmesi olurdu! Devrim, bir çocuğun doğması olayıdır. Farklı DNA yapısına sahip bir sistemin ana rahmine düşerek orada gelişmesi, sonra da onun inkarı olarak doğmasıdır. İşte, işçi sınıfının delikanlılık çağının ideolojisi olarak Marksizmin ne anlama geldiği tam bu noktada anlam kazanıyor. İşçi sınıfının ideolojisi-bilimi olan Marksizme göre (ve onun dünya görüşü diyalektik materyalizme göre) her şey kendi içinde kendi zıttıyla birlikte vardır. Yani, diyalektik ve tarihi materyalizme göre, yönetenler ve yönetilenlerden oluşan bir toplumda yönetenler (A) ve yönetilenler (B), tez ve antitez olarak biribirine zıt iki toplum biçimini temsil ederler. A daima mevcut durumu-sistemi temsil ederken, B de bu sistemin içinde onun zıttı olarak gelişeni, onun diyalektik devamı olan başka bir sistemi temsil eder. 3 Örneğin, kapitalist sistemi ele aldığımız zaman, bu sistem bir bütün olarak burjuvazi (A) tarafından temsil edilir. B (işçi sınıfı) ise, kapitalizmin içinde onun zıttı olarak gelişen başka bir sistem olarak sosyalizmi temsil eder. Sol un, işçi sınıfı devrimciliğinin özel mülkiyete karşı olmasının, işçi sınıfı tarafından temsil edilen sosyalist sistemin üretim araçlarının üzerindeki özel mülkiyetin ortadan kaldırıldığı, üretim araçlarının mülkiyetinin bütün topluma (toplum adına da işçi sınıf tarafından temsil edilen devlete) ait olduğu bir sistem olmasının esası budur. Kapitalist sistem geliştikçe onun kendi içindeki zıttı da gelişir. Ve bu gelişmenin belirli bir noktasında, yönetilenler (B) yönetenleri (A) ve yönetenler tarafından temsil edilen mevcut sistemi altederek (onu yok ederek), üretim araçlarının devlet mülkiyetine dayanan kendi sistemlerini-sosyalizmi- kurarlar. Marksist devrim anlayışının özü-esası budur. Bu anlayışa göre dünyanın üçte birinde devrimler olmuş, Dünya Sosyalist Sistemi kurulmuş, bu sistem yetmiş yılı aşan bir süre yaşamıştır; ama sonra da tabi, sil baştan tekrar başa dönülerek yok edilen o kapitalistler mezardan çıkarılmış, tekrar ihya edilmişlerdir! Şüphesiz, solun bu tarafı, yani kapitalizmi yok ederek özel mülkiyetin yerine devlet mülkiyetini geçirme tarafı Avrupa solunu da ilgilendiriyor. Ama peşine takılacakları devletçi bir müttefikleri olmadığı için, yaşanılan bunca süreçten sonra onlar artık bu konuda ısrarcı değiller! Öyle devletçilikten, devlet mülkiyetinden falan bahseden kalmadı artık aralarında! Peki bütün bunlardan çıkan sonuç nedir? Marksizm, onun felsefi temeli olan diyalektik ve tarihi materyalizm yanlış mıydı? Sorun burada mı yatıyor? Hayır! Buradan bu sonuç çıkmaz! Bütün bir tarih, tarihsel gelişme süreci bu türden hatalarla açıklanamaz! Marksizm işçi sınıfının delikanlılık çağının-bluğ çağının ideolojisidir. Kapitalist sistemin mülksüzleştirdiği insanların kapitalist baskıya ve sömürüye karşı baş kaldırarak kendi kimliklerini oluşturmaya başladıkları bir çağın, 19-20. yy ların ideolojisidir. Sınıf savaşı ortamında, işçi sınıfının egemen sınıf karşısında kendisinin farkına vararak baş kaldırışıdır. İşçi sınıfının olgunluk çağında, klasik anlamıyla işçi sınıfının artık yok olmaya başladığı bir dönemde, bilgi toplumuna, modern sınıfsız topluma geçiş artık ideolojilerin önderliğinde olamaz! Çünkü elde bayrakla girilmez sınıfsız topluma! Bilgiyle, bilimle ulaşılabilir bu hedefe. Türkiye de neden gerçek anlamda bir sol hareket yok sorusuna cevap ararken altını çizmemiz gereken bir nokta daha var! Türkiye toplumu bugün dışa açılıyor. Türkiye kapitalizmi, bir yandan devletçi sisteme karşı mücadele ederken, bir yandan da globalleşme sürecine ayak uydurmaya çalışıyor. Başka türlü ayakta kalabilme olanaklarının bulunmadığını görüyor kapitalistler. Üstelik tam bu noktada, globalleşme sürecinin (dış dinamik olarak) rüzgârını da arkalarına almış durumdalar. Devlet sınıfının peşinde giden Türkiye solu ise milliyetçi- ulusalcı! Halâ, soğuk savaş döneminin sloganlarıyla siyaset yapmaya çalışıyorlar. Bu yüzden de kapitalizmin gelişme sürecine ayak uyduramıyorlar. Aslında, Türkiye işçi sınıfının milliyetçi olması için hiçbir neden yoktur! Tam tersine, ülkeye global sermaye girişi arttıkça, kapitalizm geliştikçe bundan 3 Dikkat ediniz, buradaki sistem anlayışı tamamen farklıdır! Burada sistem deyince anlaşılan, herbiri kendinde şey olarak varolan, varolmak için biribirine muhtaç olmayan nesnelerin ( mutlak gerçekliklerin ) biraradalığıdır.

7 en çok yarar görecek olanların başında geliyor işçi sınıfı ve sol. Ama garip bir vefa duygusuyla devletçi yoldaşlarını terketmeyi bir türlü içine sindiremiyor bizim solcular! Bu yüzden de, yok olmaya doğru giden antika bir sınıfla birlikte intihar ediyorlar!..