KADÎM B LGEL K
KADÎM B LGEL K rfâna Giden Antik Yolun Hikâyeleri Robert Wolff Çeviren: Serkan Akpulat
AYNA YAYINEV : 39 rfân Dizisi: 11 Sertifika Numarası: 14748 ISBN 978 975 8297 43 6 Birinci Basım: Ocak 2011, stanbul Kitâbın Özgün Adı: Original Wisdom/Stories of an Ancient Way of Knowing Kadîm Bilgelik/ rfâna Giden Antik Yolun Hikâyeleri Robert Wolff ngilizce den Çeviren: Serkan Akpulat Copyright Robert Wolff 2001 Kitâp, ilk olarak Inner Traditions International tarafından Rochester, Vermont da 2001 yılında basılmı tır. Inner Traditions ile yapılan sözle keye uygun olarak yayınlanmı olan bu kitâbın Türkçe yayın hakkı Akçalı Telif Hakları Ajansı aracılı ı ile alınmı tır. Bu kitâbın Türkçe yayın hakları Ayna Yayınevi ne âittir. Yayınevimizden yazılı izin alınmadan tamâmen veya kısmen alıntı yapılamaz, hiçbir ekilde kopya edilemez, ço altılamaz ve yayınlanamaz. Yayına Hazırlayan: Ahmet Y. Özbilen ve Serkan Akpulat Dizgi ve Baskı Öncesi Hazırlık: Ayna Yayınevi Kapak Tasarım: Murat Efe Kapak ve ç Baskı: Kurti Matbaacılık Tel.: 0212 613 68 94 AYNA YAYINEV Ca alo lu Yoku u No.: 40 Kat: 2 34112 Ca alo lu, stanbul Tel.: 0212 513 80 19 www.aynayayinevi.com ahmet@aynayayinevi.com
Küçük o ullarıma, hayâtımın ço unu bu hikâyeleri ya amak ile geçirdim, ama siz hep kalbimdeydiniz... üpheye ve kararsızlı a dü tü üm ânlarda bana moral veren arkada larıma, benim için kötü niyetler besleyen insânlara, zirâ onlar sâyesinde sabrı ve sükûneti ö rendim... Suriname, Endonezya, Malezya, Filipinler ve Pasifik Adaları ndaki ve bana yeniden insân olma ı ö reten dünyânın her yerindeki tüm dostlarıma
Yazarın Notu Bu kitâpta anlatılanlar hayâl ürünü de ildir. Yalnız, bu anlatılanlar benim ve zamânın süzgecinden geçirilmi tir. Ço u diyalo un özgün dilinden çevirisi bana âittir. Amacım özgün olana biraz lezzet biraz da renk katmaktır.
çindekiler Önsöz 11 Giri 15 Varsayımlar 21 Herhangi Bir ey Çizmek 29 Bali ve Barong 33 Farklı Gerçekler 37 Ardıllık 47 ifânın Boyutları 53 Halk 67 Gerçek Dünyâ, Gölgeler Dünyâsı 75 Okumak ve Yazmak 91 Ormandaki A açlar 95 Köleler 101 Mango A acı 105 aman 115 Yeniden nsân Olma ı Ö renmek 127 Mahremiyet ve Uzakla mak 151 u Yüz Adam Ne Yapıyor? 157 Birbirimizi Koruyoruz 163 Son Söz 169
Önsöz Birço umuz okur yazarlık oranının yüksek oldu u bir toplum ve kültür içinde, bir ki inin veyâ kurulu un zenginli ine zenginlik katmak için uygun bir mevki bulup günlerimizi çalı arak harcayı ın de i mez gerçek oldu u I. Dünyâ Ülkeleri nde yeti tirildik. Zenginli in ya da fakirli in olmadı ı farklı bir kültürün içinde daha do al bir ya am süren insânlar ile ilgili eyler duydu umuz veyâ okudu umuzda onların ya mitolojik ya da gerçek iseler, geli mi bir medeniyete sâhip olmak için fazlasıyla bil gisiz olduklarını dü ünme e yöneldik. Teknik bakımdan daha az geli mi iseler de, yerli halkların her kesi minde, tıpkı bizim gibi sefâhat dü künü, açgözlü ve yıkıcı oldukları, Ekolojik Kızılderili gibi kitâplar ile kanıtlanmak istenmi tir. üphesiz böyle olanlar var idî. Ama benzer ekildeki genel tanımların yanlı lı ı ola an bir durumdur. Bu tip tanımlar, bütün Avrupalıları Romalı Çinge neler veyâ Atilla Hunları nın hikâyelerine indirgemekten farksızdır. Bugünlerde Amerikalı ekoturistler için dünyânın uzak kö elerine git mek, yerli amanlar ile bir ya da iki hafta geçirmek, biraz ot çekip birkaç tâne halüsinasyon görmek, sonra hatırladıklarını amanlara anlatmak moda hâline gelmi tir. Klâsik mürîd mür it ili kisinin en son hâli: Bana öde. Ben de sana bir kül tün, tapını ın, dînin gitti i yolu göstereyim oldu undan beri, ki isel geli im için amanizm, i için amanizm, zenginlik için amanizm ve güç için a manizm garip bir ekilde, oldukça tanıdık gelen bir zevk ile kendini gös terir.
12 ÖNSÖZ Dil, kültürün içinde saklı oldu undan, yerli halkın dilini ö renmeden do ru ileti im kurmak imkânsızdır. Ekoturistler, dillerimizi konu ma ı ö renerek kültür bakımından yozla mı, yerliler ile ya da rehberler ile kar ıla ırlar. leti im, artan maddî hevesler, televizyon, eker, alkol ve si lâhlar yüzünden yozla mı yerlilerin dünyâ görü leri de i mi tir. O hâlde neyin do ru oldu u nasıl bilinebilir? Bu soru önemlidir. Çünkü insân ırkı târihinin geni bir kısmı, yerli kabîle halkları olarak ya amı tır ve bunların kökleri bizim Avrupalı, Afrikalı veyâ Kuzey Amerikalı atalarımıza uzanır. Oysa Avrupa da hiç kimse eski usûlleri, gizli mekânları, ta ların anlamlarını ve kutsal korulukları hatır lamaz. Bütün hepsi, ba ta Keltler olmak üzere, Romalılar, daha sonra da Katolik Kilisesi tarafından yerle bir edilmi tir. Bu büyük unutu hâli, be yüz yıllık bir süreç içinde gayretli misyonerler, ilk imparatorluk çö kü leri, ordular aracılı ı ile iddetli baskılar, hırsızlık ve ticârî kurulu lar sâyesinde be farklı kıtaya yayıldı. imdi gelelim Robert Wolff a Antropoloji e itiminin yanı sıra psiko loji e itimi de almı, ancak bir Malay aborjinin yüre ine ve rûhuna sâhip olmak için Malezya nın gizemli orman insânları olan Sng oiların dilini ö renmi tir. Bunlar hakkında pek de ra bet görmeyen hayâlî veyâ kur gusal kitâplar yazılmı tır. Ancak yerli halkın içine girmi, onların dilini konu mu bir insân tarafından hiç kitâp yazılmamı tır. Ama Robert Wolff yazdı. Wolff, yerliler ile ya adı ı deneyimler sâyesinde, yeni bir gerçe i, yeni bir irfân yöntemîni ke fetmi ti. Bu ke if, dinsel empirikler* tarafından sıklıkla bilimin yan dalları ile ili kilendirilmi olsa da, modern Amerikalı ve Avrupalılar bundan habersizdi. Robert Wolff un deneyiminin gerçekli i ve derinli i göz ardı edilemez. Bu kitâp okunurken, sizi kendine hayrân bırakacak ve insân olu un ger çekten ne demek oldu una ili kin içinizi umut ile dolduracak. * Religious empiricist, dînsel duyumcular, dîn i, deneyim ve gözlem çerçevesinde ele alanlar.
KADÎM B LGEL K 13 Okuyun, dü leyin ve arkada larınız ile payla ın. Bu, tüm dünyânın duy mak zorunda oldu u bir mesajdır. Tom Hartmann Montpeleir, Vermont.
Giri Bu eseri hazırlarken çocuklu uma geri dönüp dü ünüyorum. Sumatra da çok küçük bir kasabada büyüdüm. Anne, baba ve bir kız karde ten olu an küçük bir âilem var idî. Ama biz bir düzine insânın arasında ya adık. Bunların âileleri de zengin ve rahat bir ya am sürelim diye bize yardım ettiler. Bu insânları ikinci âilem saydım. Günün en sıcak zamânında, din lenmek istedi imizde, gölgelikte oturuyorlarken, birbirlerine hikâyeler anlatıp dedikodu yapan o insânların arasına ben de katılırdım. Anlatı lanlar benim de bildi im masallardı. Bol bol tekrârlanı larına ra men a ırtıcılıklarını hiç kaybetmezlerdi. Masallar bana, yıllar içinde dı arıdaki dünyânın nasıl olabilece ini anlatan derslere dönü mü lerdi. Üstünden çok yıllar geçse de, hâlâ Malay Dili nin ritmini duyumsuyor, direklere ya da birbirlerine yaslanmı insânları gözümde canlandırabiliyorum. Hayâ tın aceleye gelir yanı yoktu. Bunu farkında olmadan ö rendim. nsânlar arasındaki ili kilerin karma ıklı ını ve zorlu unu anladı ım zamânı, buna ra men topluluk hâlinde varlık sürdürü lerinin üzerimde bıraktı ı etkiyi hâlâ hatırlarım. Anlamdım ki, büyük farklara ra men çevremizdeki hay van ve bitkiler ile ba lantı kuruldu u gibi insânlar arasında da ba lantı kurulabilir. imdi bir yeti kinim. Çocukken dinledi im masallar geçmi te ya adı ım olayların içinde solup gitti. Benim hikâyelerim ise canlılıklarını nerede olursa olsun korudular. Kısa süre önce bunlardan birkaçını yazdım ve bir kitâpta topladım. Bu kitâbı 1994 de yayınladım. Kitâp, pazarlanmadan okuyucularını kendili inden buldu. imdi kitâbın bu yeni versiyonu daha geni bir okuyucu kitlesini kendili inden bulabilir. * * *
16 G R nsân türünün uzun târihi içinde hayâtımızı zorunlu olarak kapsayan bir dönem vardır. Dünyâ çapındaki, muazzam de i ikliklerin dönemi Dünyâ nüfûsunu ikiye katladık, II. Dünyâ Sava ı ndan sonra, târihte gel mi geçmi en fazla petrol tüketimini yaptık, milyonlarca araba üretip milyonlarca kilometrelik yollar in â ettik ve bu durum da gezegenin gö rünü ü sonsuza kadar de i ti. Durmadan yükselen bir dizi insânın ula tı ı kolaylıklar ve lüks imparatorluklar bundan elli yıl önce bile hayâl edilemezdi. Yukarıdaki de i imlerin öncüsü olan Batılılar, bunları ilerlemek ve nâ diren sorgulanan varsayımlar olarak görürler. Belki de anılarımda kalan daha efkatli, daha ılımlı bir dünyâ görü ü yü zünden, ciddî ekilde neler kaybetti imizin farkındayım. Bütünüyle insân elinden çıkmı, yapay, acele ile yaratılmı dünyâmızda, bu gezege nin yaratıkları olarak bize bırakılan mîrâsı fırlatıp attık. Kendimizi do adan dı layarak, aynı zamânda kendimizi ya amın anlamı olan bilgelikten de uzakla tırmı olduk. Artık günümüzde çok uzak diyârları ziyâret etmek, hattâ oralarda ya a mak ola andı ı bir durum de ildir. Zâten ayın birkaçını dünyânın etrâ fında ya tâtil ya da i için seyâhat ederek geçirir olduk. Kısa süre önce de Fransızca diplomasi dili, ngilizce de dünyâ ticâretinin dili oldu. Tu ristler mükemmel kumsalı bulmak için ku uçmaz kervan geçmez adalara ya da ucuzluklarından dolayı yabancı ehirlere seyâhat edip duruyorlar. Bu durum seyâhat etme i kolayla tırıyor gibi gözükse de, insânları kendi dünyâlarında tanıma ı zorla tırır. Malezya daki aborjin kabîlesi ile kar ıla abildi imden dolayı kendimi kutsanmı hissediyorum. Daha ilkel olsalar da, bâzı yönlerden bana ço cuklu umdaki insânları hatırlattılar. Onların birkaç bin yıl önceki hâli miz olan insânların son kalıntıları oldu unu kolayca hayâl edebiliyorum. Birkaç yıl boyunca, ya adı ımız Malezya yı terk ettikten sonra, di er aborjin halklarını tanımı gezginler ve bilim adamları tarafından bütün yazılanları bulabildi im kadarı ile okuma a ba ladım. Daha çok oku dukça daha çok fark etim ki, Afrika daki Çalı nsânları Bushmen ve
KADÎM B LGEL K 17 Pigmeler, Kutuplardaki Eskimolar, Avustralya daki Aborjinler ve tek tük kendini tecrîd etmi kabîleler aynı kelimeler ile târif edilmi lerdir: Ba rı çıl, iddete ba vurmayan, sâkin. Yirminci yüzyıla kadar hayâtta kalmı tüm aborjin halkları kaynakların kıt oldu u bölgelerde ya amı lardır: Sık ormanlar, susuz çöller, kar ile kaplı, buzlu arâzîlerde medeniyetten uzak, bir yalıtılmı lık içinde Utangaçlardı, mal varlıkları çok azdı, göçebe idi ler, toplumlarında özen ile hazırlanmı bir güçler hiyerar isi yoktu. Grup lar arasında ortak bir özellik daha var idî. Bu, Kalahari Çölü nün Çalı nsânları hakkında yazan Laurens van der Post tan alıntılanan bir söz cükle açıklanır, Evcille tirilememi lerdi. Malezya nın Sng oiları ile ilgili beni bu kadar etkileyen durumun ne ol du unu merâk ettim. Kesinlikle onlara kar ı, ba ka insânlara hissetme di im bir tür yakınlık hissettim. Ne eleri, becerileri, son derece sâde hâlleri beni cezb etti. Onlar ile birlikteyken çok sık olan e zamânlılıklara Senkronizasyon, J.G Jung ın terimi a ırıp kaldım. Evden çıkmadan önce ba ıma neler gelece ini bilmezken, telefonu bile olmayan bu in sânlar, onları ziyâret edece imi, nasıl olur da önceden bilebiliyorlardı? Birisi ba ka bir insânın ne dü ündü ünü, neler hissetti ini, neler hayâl etti ini nasıl bilebilirdi? Onlar ile Batılı ve Batılıla mı toplumlarda nâ diren rastlanan ko ulsuz sevginin tadını çıkardım. imdi anlıyorum ki, bulunmak istediklerinde onları bulabilirdim. Bana güvenmi lerdi. Dünyâyı, ö retilerek anlamak yerine, onun gerçe ini do rudan dene yimleyen, kendimi yeniden ke fedi imi sa layan bu halka duydu um sevgi, Sng oilarınki gibi katı ıksız ve do rudandır. Bu gerçe i içimde sak ladı ımı anladım. Biliyordum ki, dünyâ ve ben her zamân ayrılmaz bir bütündük, ama bastırılan irfânım kelimelerin ve teorilerin altına gö mülmü tü. Dostlarım Sng oilar ve hikâyedeki di er ki iler, bütünün par çası olmak gerçe ini geri kazanı ım a yardım ettiler. * * * Batılılar, farklı toplum düzeni türelerine, farklı insân ekillerine kar ı ho görüsüzdürler. Farklı türde de erlerin olabildi ini kabûl edemiyoruz. Bütün insânlar bizim sâhip olduklarımızı ve de erli bulduklarımızı iste mek durumundadır, fikrine saplanıp kalmı ız. nandı ımız her ey ka nıtlar ki, Batı medeniyeti insânlık ba arısının doruk noktasıdır, en iyisidir, istikbâlidir.
18 G R Bilim kendinden çok emîn bir ekilde gerçe i ö reni in di er yollarını etkisiz bırakır. Örne in bilimsel bir disiplin olan tıp, bütün di er tedâvî yöntemlerini arlatanlık olarak görüp ho görü ile kar ılamaz. Hepsinin kökünün kazınıp yok edilmek gereklili ini savunur. Her zamân daha eski iyile tirmek yollarının da oldu unu biliyordum. Yıllar boyunca i im gere i Güneydo u Asya nın ve Pasifik in birçok böl gesine gittim. ifâ yöntemlerini ve bitkisel ilâçları kaydedip toplama ı ba ardım. Çok geç olmadan, takıntılı bir dü ünceyle zamân ile yarı tım. Çünkü kimse, artık kadîm gelenekleri hatırlamıyor olacaktı. Bu türden bütün bilgiler, ba kalı a kar ı duydu umuz ho görüsüzlük yüzünden si linmi e benziyordu. Kaybın yerinin tâmir edilemez oldu una inanıyo rum ve bunun için son derece üzgünüm. Çabucak kimyâsal maddeler üretip, çevremizde var olan dünyâ zenginliklerinin kadîm bilgisini red dettik. Makineler icât ettik. Ama genlerimizde fazlası ile bulunan yete neklerimizi ve güçlerimizi yok saydık. Batılı bir dînin yardımı olmayı ına ra men, sömürgecilikten kurtulmu, Pasifik te bir ada olan Tonga da bulundu um zamâna kadar, üzerimde çok büyük bir kaybın verdi i ıztırâp var idî. Kaybettiklerimizin verdi i umutsuzluktan, becerikli bir ifâcı olarak nâm salmı yerli bir kadına söz ettim. Bahsetti im onca bilgi ve bilgelik yerli kültürleri ısrarla yok etmek çabalarının yanı sıra yabânîli imiz yüzünden de kayboldu. Kadın bunun hakkında uzun süre dü ündü. Sonunda Evet, ne demek istedi ini anlıyorum. ifâcıları, onların yöntemlerini ve bitkileri fazlası ile kullandık. Ço u yok olup gitti dedi. En az bir dakika boyunca tekrâr donup kaldı, sonra oturu unu dikle tirdi ve gözümün içine baktı, sesi sertle iyor ve daha keskin bir hâl alıyordu, parma ı ile i âret ederek Fakat dedi. Bütün hepsi kaybol madı. Her zamân bilen insânlar bulunur. En çok ihtiyâcımız oldu unda, birisi kadîm bilgiyi hatırlayacak. Gülümseyerek arkasına yaslandı. Kafasını göstererek dedi ki: Anlıyorsun ya, gelenekler kaybolmu olabilir, ama bilgi buradadır. Ona en çok ihtiyâcımız oldu u zamân bulalım diye içimizde saklı duracaktır. Kendine atıfta bulundu unu anladım. Onun ifâ yetene i ne Batılı bir e itimden ne de geleneksel tedâvî ö retiminden geliyordu. Bu, onun içinden geliyordu.
KADÎM B LGEL K 19 Söyledi ine kesinlikle inanıyorum. Bu irfânı deneyimledim. Etrâfımdaki bitkiler hakkında veriye ihtiyâcım oldu u zamânlarda, bu kendili inden aklıma gelirdi. çgüdüsel olarak bilgi dedi imiz gerekli malûmâtın ne rede bulundu unu anlayabiliyordum. Aynı beceri ve deneyim di er alanlar için de geçerlidir. Antik kano yapım sanatı yok oldu, ama dört metre uzunlu undaki Boston adlı balina avı gemisinde yolcu olarak seyâhat ederken, etrâfta görülür bir alan olma dı ında, gemînin tayfaları yön bulmak için gece yıldızlara bakı ; gün içinde de akıntılar ve bâzı Polenezyalılar ın dedi i gibi küçük rüzgârları izleyi yöntemîni kullanma ı akıl ettiler. Eski geleneklerden geriye tu tarlı bir bilgi ve beceri sitemi kalmadı ı do rudur. Ancak insânlar her yerde atalarının yaptıklarını yeniden ke fedip yeniden yaratıyorlar. Hawaii de kahuna râhip tekrâr meydana çıktı. Birkaç yüzyıl önce mis yonerler yok edebildikleri bütün putperestlik kalıntılarını yok ettiler. Ama her nasılsa geriye yeteri kadar kadîm bilgi kaldı. Bir modern ça kahunasını iyi tanıyordum. Kendisini bir kahuna lapa au, ifâcı râhip ola rak adlandırıyordu. O da bildi i her eyin her zamân babadan o ula, ö retmenden ö renciye düz bir çizgiden geçti i gibi geçmedi ini, daha ziyâde kendi irfânından kendi içinden geldi ini onayladı. Di erleri de aynısını söyledi. Belki de, insân deneyiminin büyük yıkımına ra men, kadîm anlayı ve bilgelik kaybolmadı. Herhangi bir ekilde onlar hâlâ bizim parçamızdır lar. Bu anlayı lar bize ihtiyâcımız oldu unda geri dönebilir, geri döne ceklerdir de. * * * Çocukken bana yakın ve içten olan insânları dinleyince, dünyâda birinin di erinden daha iyi oldu u eklindeki tek yönlü bir bakı a hiç kapılma dım. Hayâtımın yeti kinlik kısmına geri döndü ümde, farklı ekillerdeki kibirli davranı larımızın büyük bir acıya ve sonunda geçen yıllar içinde neredeyse bütün yerli kültürlerin mahvına sebep oldu unu fark ettim. Bâzı i arkada larım ile Pasifik in küçük bir adasını ziyâret etti im zamân, bunu daha belirgin bir ekilde gördüm. O gün görevli olmadı
20 G R ından, yerel halktan birisine bana adayı gezdirsin diye ricâ ettim. Ona özellikle do al ilâçlar ile ilgilendi imi söyledim. üphe ile bakınca, ben de açıkça, di er adalardan uzakta, küçük bir adada ya ayan halkın yara ları iyile tirmek için mutlaka yöntemler geli tirmek durumunda olduk larını dü ündü ümü söyledim. Kesinlikle çocuk do urtma ı biliyor olmak zorundaydılar. Hattâ belki de kırık bir kemi i düzeltme i de Evet, bunu bilen bâzı insânlar var dedi. Adanın etrâfında dola tık. Beni, bitkileri bilen bir kadın ve ebe olan iki kız karde ile tanı tırdı. Çok çe itli deniz yosunlarını, ilâç olarak kullan ma ı bilen bir adam ile ve ba ka tedâvî becerilerine sâhip birçok insân ile kar ıla tık. Bolca not aldım. Gerçi kısa süre sonra önlerinde not tu tu umdan mutlu olmadıklarını ke fettim. Bu yüzden rehberim ve ben ziyâretler esnâsında ba ka bir yerde, bir kayanın üzerine oturarak, not alma ı sürdürdüm. Ö leden sonra arkada larımı Havai ye, beni de ha vaalanına götürecek botun bekledi i yere geri döndük. Ada nın limanı ya da çok fazla kumsalı olmadı ı için tekneye yerel kanolar ile ta ındık. Ben sonuncu kanoda idim. El yapımı kanoyu suya sokarken, rehberim bir hediye ile çıka geldi. Bana te ekkür etmek istemi. Nefes nefese De erli bir eylere sâhip oldu umuzu söyleyen ilk beyâz adamsınız dedi. Sözleri üzerimde unutulmaz bir etki bıraktı. Söylediklerinin do ru ol du unu dü ündüm. Di er beyâz adamlar adayı ziyâret etmi olabilirlerdi, ama hiçbiri onların ya amlarını, e itimlerini, inançlarını, bilgilerini merâk etmek zahmetine girmemi lerdi. Çünkü her ne olursa olsun yerli halkın tanınma a de er olmadı ına o kadar inanmı lardı ki Bu kitâpta ya adı ım hikâyeler do rudur. Birçok insândan ö rendi im de eri ve bilgeli i onurlandırmak için, bun ları bütün dünyâ ile payla ıyorum.