İHVÂN-I SAFÂ RİSÂLELERİ Cilt 2 İdeaAyrıntı Dizisi Ayrıntı Yayınları
Ayrıntı: 703 İdeaAyrıntı Dizisi: 16 İhvân-ı Safâ Risâleleri Cilt 2 Kitabın Orjinal Adı Resâilu İhvâni s-safâ ve Hullâni l-vefâ İdeaAyrıntı Dizi Editörü Burhan Sönmez Editör Prof. Dr. Abdullah Kahraman Yardımcı Editör Prof. Dr. İsmail Çalışkan Çevirenler Prof. Dr. Abdullah Kahraman, Prof. Dr. İsmail Çalışkan, Doç. Dr. Enver Uysal, Yrd. Doç. Dr. Ali Avcu, Yrd. Doç. Dr. Murat Demirkol, Arş. Gör. Kamuran Gökdağ, Elmin Aliyev Yayıma Hazırlayan Özlem Çekmece Bu kitabın Türkçe yayım hakları Ayrıntı Yayınları na aittir. Kapak Görseli NYPL/Science Source/Photo Researchers Getty Images Turkey Kapak Tasarımı Gökçe Alper Dizgi Esin Tapan Yetiş Baskı Kayhan Matbaacılık San. ve Tic. Ltd. Şti. Davutpaşa Cad. Güven San. Sit. C Blok No.:244 Topkapı/İstanbul Tel.: (0212) 612 31 85 Sertifika No.: 12156 Birinci Basım: 2013 Baskı Adedi: 2000 ISBN 978-975-539-734-4 Sertifika No.: 10704 AYRINTI YAYINLARI Hobyar Mah. Cemal Nadir Sok. No.:3 Cağaloğlu İstanbul Tel.: (0212) 512 15 00 Faks: (0212) 512 15 11 www.ayrintiyayinlari.com.tr & info@ayrintiyayinlari.com.tr
İHVÂN-I SAFÂ RİSÂLELERİ Cilt 2
İDEAAYRINTI DİZİSİ KURTULUŞ TEOLOJİSİ Ed.: Christopher Rowland KİRLİLİK KAVRAMI VE ALEVİLİĞİN ASİMİLASYONU Mevlüt Özben İSLAM IN GELECEĞİ Wilfred S. Blunt İSLAM IN İKİNCİ MESAJI Mahmut Muhammed Taha TANRISIZ AHLAK? Walter Sinnott-Armstrong DÜŞMANIN TARİHİ Gil Anidjar İSLAM DA 50 ÖNEMLİ İSİM Roy Jackson ESRÂRNÂME Ferîdüddîn Attâr İHVÂN-I SAFÂ RİSÂLELERİ SÜRYANİLER Mutay Öztemiz KIZILBAŞLAR/ALEVİLER Krisztina Kehl-Bodrogi İBNİ HALDUN Tarih Biliminin Doğuşu Yves Lacoste İBNİ ARABÎ VE DERRİDA Tasavvuf ve Yapısöküm Ian Almond CENNETİN ELEŞTİRİSİ Roland Boer MÜSLÜMAN KÜLTÜRÜ V. V. Barthold
İçindekiler Cisimsel-Doğal Bilimlerin (Tabiî-Cismânîlerin) Birinci (İhvân-ı Safâ Risalelerinin On Beşinci) Risalesi: Madde, Suret, Hareket, Zaman ve Mekânın ve Bunların Bir Kısmının Bir Kısmına İlave Edildiğinde Ortaya Çıkan Anlamların Açıklanmasına Dair...9 Cisimsel-Doğal Bilimlerin İkinci (İhvân-ı Safâ Risalelerinin Onaltıncı) Risalesi: Sema ve Âlem Olarak Adlandırılıp Nefsin Islahı ve Ahlâkın Olgunlaştırılmasına Dair...25 Cisimsel-Doğal Bilimlerin Üçüncü(İhvân-ı Safâ Risalelerinin Onyedinci) Risalesi: Oluş ve Bozuluşun Açıklanmasına Dair...47 Cisimsel-Doğal Bilimlerin Dördüncü (İhvân-ı Safâ Risalelerinin Onyesekizinci) Risalesi: Meteorolojiye Dair...57 Cisimsel-Doğal Bilimlerin Beşinci (İhvân-ı Safâ Risaleleri nin Ondokuzuncu) Risalesi: Madenlerin Oluşumunun Açıklamasına Dair...75 Cisimsel-Doğal Bilimlerin Altıncı (İhvân-ı Safâ Risalelerinin Yirminci) Risalesi: Tabiatın Mahiyetine Dair...103 Cisimsel-Doğal Bilimlerin Yedinci (İhvân-ı Safâ Risalelerinin Yirmibirinci) Risalesi: Bitkilerin Cinslerine Dair...119 Cisimsel-Doğal Bilimlerin Sekizinci (İhvan-ı Safa Risalelerinin Yirmi Sekizinci) Risalesi: Hayvanların ve Hayvan Türlerinin Yaratılış Şekline Dair...139
Cisimsel-Doğal Bilimlerin Dokuzuncu (İhvan-I Safa Risaleleri nin Yirmi Üçüncü) Risalesi: Bedenin Oluşumuna Dair...259 Cisimsel-Doğal Bilimlerin Onuncu (İhvan-ı Safa Risaleleri nin Yirmi Üçüncü) Risâlesi: Nefsin Eğitilmesinde ve Ahlakın Düzeltilmesinde Duyu (hâs) ve Duyum (mahsûs) a Dair...273 Cisimsel-Doğal Bilimlerin Onbirinci (İhvan-ı Safa Risaleleri nin Yirmi Beşinci) Risalesi: Spermin Düştüğü Yere Dair...289 Cisimsel-Doğal Bilimlerin Onikinci (İhvan-ı Safa Risaleleri nin Yirmialtıncı) Risâlesi: Filozfların İnsan Küçük Bir Alemdir Görüşüne Dair...317
Giriş elin! Bu bahçeye girin! der İhvân-ı Safâ, Arzu ettiğiniz meyvelerden yiyin! İstedi- kokulardan koklayın! Gönlünüzce eğlenip, istediğiniz yerde dolaşın! Sevinip Gğiniz neşelenin! Bir grup düşünürün ortak adı olan İhvân-ı Safâ, arınmış kardeşler veya gönlü temiz kardeşler anlamına gelir. İslam ın dördüncü yüzyılında (dokuz yüzlerin sonu, binli yılların başı) Basra da ortaya çıkmakla birlikte Bağdat da da bir kolları bulunur. Ortak düşünce ve dayanışma içinde, 52 fasikülden (risâleden) oluşan bir eser yazarlar. İslam tarihinin ilk yüzyılları toplumsal kamplaşmaların ve düşünsel yarılmaların yaşandığı bir dönem olur. Akıl ile inancın, bağlanma ile sorgulamanın sarsıcı geriliminde Mutezileciler, Kelâmcılar, Felsefeciler ve Tasavvufçular kendilerine yer ararlar. Bâtınî - Zâhirî ya da Sünni - Şii diye bilinen ve uzlaşmaz bir hat izleyen eğilimler, toplumdaki bölünmeler içinde gelişir. İbni Sina, Eşari, daha sonra Gazali ve İbni Rüşd gibi düşünürlerin etrafında dönen tartışmalar, inanç ve hayat üzerindeki etkileriyle yayılır. Emeviler, Abbasiler, Fatımiler, Karmatiler, İsmaililer ve diğerleri, farklı fikirlerin ifade edildiği ama çok fazla kanın da aktığı bir süreçten geçerler. Tarih, keskin kılıçların olduğu kadar keskin fikirlerin de eşitsiz gelişiminde biçim alır. İhvân-ı Safâ, bu derin yarılmaların ortasında belirir. Aklın rehberliğinde, kalbi arındırmaya ve insanı yükseltmeye gayret ederler. Din ile felsefenin, bilim ile ahlâkın iç bağlarla bütünleşmesi, insanlığın gelişme imkânını yaratır. İhvân-ı Safâ bu inançla, Sokrates ten beri var olan geleneğe benzer şekilde, arınma yoluyla olgunlaşmaya yönelerek, insan-ı küllî nin peşine düşer. Yetkin insana ulaşmak için olgunlaşmak ve ahlâken güzelleşmek gerekir. Bu arzu, onları, insanın ne olduğuna değil, ne olabileceğine yani yaratıcı potansiyeline dair bir anlayışa götürür. İhvân-ı Safâ öteki düşünce ve inançlara karşı hoşgörüyü özellikle vurgular. Hiçbir bilime düşman olunmamalı, hiçbir kitaptan uzak durulmamalıdır onlara göre. Bütün dinlerin olum- lu yanına vurgu yaparlar. İhvân-ı Safâ grubundan bir düşünürün şöyle dediği rivayet edilir: 7
Din, hastaların; felsefe ise sağlıklı insanların tedavisiyle ilgilenir. Peygamberler hastaları, hastalıklarının artmaması, hatta onların bütünüyle iyileşmesi için tedavi ederler. Filozoflar ise herhangi bir hastalık bulaşmaması için, sağlıklı insanların sağlığını korur. Onların tek tek kendi adlarını kullanmak yerine ortak bir isim tercih etmeleri, dönemin baskıcı koşullarının yanı sıra küllî düşüncelerinin de bir yansımasıdır. Grubun tam adı İhvân-ı Safâ ve Hullân-ı Vefâ Ehl-i Adl ve Ebnâ-i Hamd dır. İslam üzerine araştırmalarıyla bilinen Goldziher, İhvân-ı Safâ adının Kelile ve Dimne söylencesinden alındığını belirtir. Söz ettiği hikâyede, bir avcıdan kurtulmak için birbirlerine yardım eden hayvanlar (güvercin, fare, kaplumbağa, gazel) başarıya ulaştıktan sonra hep birlikte ihvân-ı safâ olduklarını söylerler. Risâleler de buna dönük ifadeler görülür. Kardeşine yardım etmenin, hatta gerekirse kendini feda etmenin yüceliği dile getirilir. İhvân-ı Safâ içinde birbirine bağlı dört ayrı derece vardır: Birincisi on beş yaşını dolduran gençlerin oluşturduğu sanatkâr grubudur. İkinci derece, otuz yaşını dolduran ve akıl ve hikmeti bilen liderler grubudur. Üçüncü derece, kırk yaşını dolduran güçlü kralların derecesidir. Dördüncüsü ise, elli yaşını dolduran ve hakikate açık biçimde erişenlerin derecesidir. Kim oldukları ve kaç kişi oldukları konusunda değişik teori ve söylentiler vardır. Kendilerini Âdem babanın mağarasında uyuyanlar olarak tanımlar ve ashâb-ı keyf uykularını tamamlayarak uyandıklarını söylerler. Ayda üç gece gerçekleşen toplantılarına yabancıları almazlar, ama düşüncelerini yaymaktan da geri durmazlar. İhvân-ı Safâ üyeleri arasında el- Besti, Zencani, Mukaddesi, Mihrcâni, Avfi, Rifai ve el-sabi gibi isimler anılır. Etraflarındaki sır halesi bin yıldır kalkmamıştır. Risâleler i, üç gizli imam dan (imam-ı mestûr) ikincisinin yazdığı iddia edildiği gibi, İhvân-ı Safâ yı İsmaililer den Nusayriler e ve Dürziler e kadar değişik yapılara atfedenler de olur. Abbasi halifesinin emriyle 1050 yılında İhvân-ı Safâ Risâleleri nin (İbni Sina nın eserleriyle birlikte) bütün kütüphanelerden toplanarak yakıldığı bilinir. Ancak Endülüslü düşünür Müslime, Doğu ya seyahati sırasında risâleleri toplayarak, yok olmaktan kurtarır. Hz. Muhammed den ilhamla, dünyanın bir hapishane olduğunu söyleyen İhvân-ı Safâ, buradan kurtulmanın yolunun bilgiyle arınmaktan geçtiğine inanır. Bu temelde insanın olgunlaşmasını ve ahlâkın düzeltilmesini dert edinerek, toplam 52 risâle ve bir de ek (Risâletü l- Câmia) yazarlar. Ansiklopedik bir niteliğe sahip bu eserde, matematikten müziğe, felsefeden gökbilimine ve sihirden aşka kadar pek çok konu, şiirsel bir dille tartışılır ve özenle işlenir. Risâleler dört bölüm altında sınıflandırılır: a) Matematiksel ve Eğitsel Bilimler. (On dört risâle) b) Cisimsel-Doğal Bilimler. (On yedi risâle) c) Psikolojik-Aklî Bilimler. (On risâle) d) Metafizik Bilimler. (On bir risâle) İhvân-ı Safâ, sayılara özel bir anlam yüklediği için, Risâleler in ilk cildini matematik konusuna ayırır. Pisagorculardan (Pythagoras) ilhamla, varlığın aslını sayılara göre düşünür ve felsefelerini buna göre geliştirirler. Bilimsel sanatların ve ahlâkın yanı sıra musikiye de matematik bölümünde yer verirken, tıpkı Yunan ve İskenderiye filozofları gibi, melodi ve ritmlerle gök cisimlerinin hareketleri arasında bir ilişki kurarlar. Doğal bilimlerin ele alındığı ikinci ciltte, madde-suret, zaman-mekân, hareket, meteoroloji, varlıklar, sesler ve işitme gücünün algılanması gibi konular işlenir. İhvân-ı Safâ, do- 8
ğuş ve gelişme anlayışına eğilim göstererek dört ayrı varlık türü sıralar: Madenler, bitkiler, hayvanlar ve insanlar. Bunların her birinin alt tabakası bir alttaki varlığa, üst tabakası ise bir sonraki varlığa bağlanır. Madenlerin alt tabakası toprakla, üst tabakası bitkilerle bitişiktir. Yosun buradaki bir tür ara halkadır. Bitkilerin hayvanlara bağlanan yemişi ise hurmadır. Diğer bitkilerden farklı olduğu için hurma hayvani bir bitkidir. Dişi hurmanın aşılanması hayvanlarınkini andırır. Hurmanın baş tarafı kesildiğinde, artık gelişmez, tıpkı hayvanların ölmesi gibi. Hayvanların en gelişkini de insana en yakın olanıdır. Bunlar niteliklerine göre birkaç çeşittir: Fiziki benzerlik açısından maymun, zekâsıyla fil, organizasyon yeteneği açısından ise arı, insan ile hayvan arasındaki aralıkta yer alır. Üçüncü ciltte psikolojik-aklî bilimler incelenirken, yeni-platoncu bir yaklaşımla, feyz (taşma) ve sudûr (meydana gelme) öğretisi dile getirilir. Evrenin ve bütün maddelerin işleyişi, canlı bir bedene benzetilir ve evren büyük insan olarak adlandırılır. İhvân-ı Safâ, insanın bütün çabasının, tam bilgiyi elde etmek olduğuna inanır. Küllî Aklı bilmekle ve onun rehberliğinde ulaşabilecek bir amaçtır bu. Dördüncü ciltte farklı görüşleri ve inançları ele alırken, din ile felsefe arasında köprüler kurmaktan ziyade içsel bağlar bulmaya çalışırlar. Farabi ve İbni Sina nın başka biçimde tartıştıkları meselelere akıl düşürürler. Farklılıkların aşıldığı kapsayıcı bir dine doğru yol alırken, aklî bir inanç yaratma hayalinin ardına düşer ve din ile felsefeyi bu gayretle yoğurmaya çalışırlar. Bu bağlamda mesela şeytan inancı, dünyevileşmiş akıl ile tanımlanır. İhvân-ı Safâ ya göre şeytan, rüştüne ulaşmış olan insandır. Çünkü öğüt dinlemez ve şehevî arzuların peşinden gider. Davranışları ve ahlâkı kötü olduğu için o da kötü insan olur. 52 risâleden sonra gelen beşinci ciltte, bütün risâlelerin özünü yansıtan bütünsel bir bakış sunulur. Bu konuda fihristte şöyle denir: Bundan sonra, diğer risâlelerin hepsini özetleyen, onlardaki hakikatlerin tamamını içeren er-risâletü l-câmia gelir Er-Risâletü l-câmia, dile getirdiğimiz şeyler için en son gaye ve en son amaçtır. İhvân-ı Safâ Risâleleri olarak bilinen ve bin yıldır Doğu dan Batı ya geniş bir kültür ve düşün coğrafyasında önceleri nefesi sonraları ise hayaletiyle dolaşan bu eser, şimdi okunup, arınmış kalplerde yer edinmeyi bekler, yeniden. Ey kardeş! der İhvân-ı Safâ, bu risâleler, ilim isteklileri, hikmeti seçenler, özgürlüğü seven ve kurtuluşu tercih edenler içindir. Onları sadece hak edenlere vermek ve hak edenleri onlardan mahrum etmemek suretiyle, risâleler konusunda emanet hakkı yerine getirilmelidir. Çünkü risâleler; cilâ, şifa, nur ve ışıktır. Hatta onlar ilaç olamamışsa, hastalık gibidir. İyileştiremezse hasta eder; ıslah etmezse ifsat eder; kurtuluşa erdirmezse helâk eder. Tedavi eder, ama bazen hasta da edebilir. Öldürür de, diriltir de. Aradan bin yıl geçti. Emanet hakkını yerine getiriyoruz. Burhan Sönmez Nisan 2012, İstanbul 9
Çeviri Üzerine Not Kimlikleri ve görüşleri etrafında farklı yorumlar yapılan İhvân-ı Safâ nın tam olarak ne düşündükleri, her biri diğeriyle ilişkili ve aynı mantık örgüsünün bir parçası olan bu risâlelerde gizlidir. Bu sebeple risâlelerin hiçbiri ihmal edilmeden ve kendi orijinal sıralarına göre okunması gerekmektedir. Şimdiye kadar bu topluluk ve risâleler üzerine yapılan yorumlar, büyük ihtimalle risâlelerin tamamı görülmeden yapılmıştır. En azından bu durum Türk okuyucular açısından böyledir. Çünkü risâlelerin tam Türkçe bir çevirisi henüz yayınlanmamıştır. Araştırmacıların bir kısmının doğrudan risâlelere müracaat etmek yerine, ya yabancı dillerdeki kısmi çevirilerine veya onlarla ilgili ikinci ve üçüncü el kaynaklara dayandıkları görülmektedir. Bu sebeple ilk defa bu risâleler orijinal dili olan Arapça dan Türkçe ye çevrilmektedir. Risalelerin çevirisinde mümkün olduğu kadar sahasında uzman olan çevirmenlerden yararlanılmıştır. Farklı kişiler tarafından çevrilmekle birlikte baştan sona kadar Arapça metinle karşılaştırılarak üslup birliği kurulmaya çalışılmıştır. Her çeviri eserde olduğu gibi, bu çeviride de dil ve terminoloji sıkıntısı yaşanmıştır. Arapça bir kavramın dilimizde ittifak edilmiş bir karşılığı her zaman bulunmamaktadır. Bu sebeple terimlere yaklaşık bir anlam verilmekle birlikte, okuyucuya doğru manayı çağrıştırır düşüncesiyle, genel olarak orijinali parantez içerisinde korunmuştur. Bütün çabalara rağmen çeviri olması ve insan elinden çıkması nedeniyle eksiklerin ve gözden kaçan hususların olabileceğini düşünmekteyiz. Bu konuda dikkatli okuyucuların ve iyi niyetli eleştirmenlerin uyarıları bizi sevindirecek ve doğruyu bulmamıza yardım edecektir. Editör Prof. Dr. Abdullah Kahraman 11
Cisimsel-Doğal Bilimlerin (Tabiî-Cismânîlerin) Birinci (İhvân-ı Safâ Risalelerinin On Beşinci) Risalesi: Madde, Suret, Hareket, Zaman ve Mekânın ve Bunların Bir Kısmının Bir Kısmına İlave Edildiğinde Ortaya Çıkan Anlamların Açıklanmasına Dair 1 1. Çeviri: Arş. Gör. Kamuran Gökdağ. Mardin Artuklu Üniversitesi Felsefe Bölümü.
Rahman ve Rahim olan Allah ın adıyla! Hamd Allah a ve selam O nun seçilmiş kullarının üzerine olsun. Allah mı daha hayırlıdır yoksa O na ortak koştukları varlıklar mı? 2 Ey kardeşim, bilmelisin ki Allah seni ve bizi kendi katından bir ruh ile desteklesin kitabın başında söz verdiğimiz gibi matematik hakkındaki (riyâzî) risalelerin tamamını bitirdik. Oradaki sözlerimizi [amacımıza] uygun bir şekilde tamamladık. Şimdi cismânî-tabiî şeyleri konu edinen ikinci bölümle meşgul olmamız gerekiyor. O halde bu bölümün ilk risalesi olan madde ve suret 3 hakkındaki risale ile başlayalım. Biz diyoruz ki: Mademki Doğa bilimleri (tabîiyyât) üzerinde çalışmak kardeşlerimizin araştırma alanlarından biridir. Allah onları desteklesin! Bu ilmin aslı, madde, suret, hareket, zaman ve mekân şeklindeki beş şeyin ve bunların birbirine ilave edilmesinden ortaya çıkan anlamların bilgisidir. O zaman [öncelikle] burada, tabiat ilimleri hakkında düşünmeyi yeni başlayanların kavrayışlarına daha yakın kılmak ve onların öğrenmelerini kolaylaştırmak için bir giriş ve önsöz olacak mahiyette madde ve suretin anlamlarına göz atmamız gerekir. O halde biz diyoruz ki: Bilmelisin ki Allah seni korusun! bilginlerin bu konudaki sözlerinin anlamı şudur: Onlar madde ile sureti (şekli) olan bütün cevherleri ve suret ile de cevherin kabul ettiği her türlü şekil ve biçimi kastetmektedir. Yine bilmelisin ki varlıkların birbirinden farklılıkları maddeleri itibariyle değil, suretleri itibariyledir. Zira biz birçok şey görüyoruz ki bunların maddeleri (cevher) bir olduğu halde suretleri birbirinden faklıdır. Örneğin; bıçak, kılıç, balta, testere ve demirden yapılan her türlü alet, araç ve kap-kacak böyledir. Nitekim bu şeylerin isimlerindeki farklılıklar onların cevherindeki farklılıktan değil, suretlerinin farklılığından kaynaklanır. Çünkü hepsi tek bir demirden yapılmıştır. Aynı şekilde kapı, sandalye, divan, gemi ve odundan yapılan her şey de böyledir. Nitekim bunların da isimlerindeki farklılıklar suretlerinin farklılığından kaynaklanır. Bunların maddesi, odun olup o da bir tek şeydir. Bu örneğe göre bütün yapılmış şeylerde madde ve su- 2. Neml, 27/59. 3. Risâletü l-heyulâ ve s-sûre. 11
retin durumu bu şekildedir. Çünkü yapılmış her şeyin kendisinden meydana geldiği bir madde ve bir sureti olmalıdır. Yine bilmelisin ki maddenin dört çeşidi vardır. Bunlar; sınaî madde, tabiî madde, tümel (küllî) madde ve ilk maddedir. Sınaî madde, sanatkârın sanatını ondan ve onda yaptığı her türlü cisimdir. Marangozlar için odun, demirciler için demir, bina yapıcılar için toprak ve su, oymacılar (hakkak) 4 için iplik, ekmek yapıcıları için un böyledir. Buna göre her bir yapımcı için sanatını ondan ve onda yapacağı bir cisim gerekir. İşte bu cisim sınaî maddedir. Sanatkârın onda yaptığı şekil ve biçimler ise surettir. Bu, madde ve suretin sanatlardaki anlamıydı. Tabiî maddeye gelince, bunun dört unsuru vardır. Ay feleğinin altındaki bütün oluşumlar ki bunlarla bitkileri, canlıları ve madenleri kastediyorum bu unsurların bir araya gelmesiyle oluşur ve bozuluşa uğradığında da bu unsurlara dönüşür. Bunu [oluş ve bozuluşu] yapan (fâil) tabiat ise gök cisimlerine ait tümel (felekî-küllî) nefsin güçlerinden biridir. Bir başka risalede onun bu maddede nasıl faaliyette bulunduğunu açıkladık. Tümel (küllî) madde ise, âlemin tamamının kendisinden oluştuğu mutlak cisimdir. Bununla bütün felekleri, yıldızları, unsurları ve oluşumları kastediyorum. Çünkü bunların tamamı cisimdir ve farklılıkları, suretlerinin farklılığından kaynaklanır. İlk madde ise duyunun idrak etmediği akledilir basit bir cevherdir. Zira bu, tek başına varlığın sureti olan hüviyettir. Hüviyet niceliği kabul ettiği zaman en, boy ve derinlikten oluşan üç boyutlu mutlak ve kendisine işaret edilen bir cisim olur. Cisim, daire, üçgen, dörtgen veya başka bir şekilde olan niteliği kabul ettiğinde ise o şekle mahsus ve hangi şekil olduğuna işaret eden bir cisim olur. Nitelik üç, nicelik iki, hüviyet ise bir sayısı gibidir. Nasıl ki üç sayısının varlığı iki sayısından sonra geliyorsa aynı şekilde niteliğin varlığı da nicelikten sonra gelir. Nasıl ki iki sayısının varlığı bir sayısından sonra geliyorsa niceliğin varlığı da hüviyetten sonra gelir. Hüviyetin varlığı; bir sayısının varlığının iki sayısından, üç sayısından ve bütün sayılardan önce geldiği gibi, nitelik, nicelik ve bunların dışındaki şeylerden önce gelir. Sonra yine bilmelisin ki hüviyet, nicelik ve niteliğin hepsi de duyularla algılanmayan akledilir basit suretlerdir. Bunların bir kısmı bir kısmından ayrıldığında bazısı madde gibi olurken bazısı suret gibi olur. Bu durumda nitelik niceliğin sureti iken nicelik de niteliğin maddesi olur. Nicelik ise hüviyetin sureti iken hüviyet niceliğin maddesi olur. Duyularla algılanan şeyler içinden örnek vermek gerekirse mesela, gömlek elbisenin sureti iken elbise onun maddesidir. Elbise ipliğin sureti iken iplik onun maddesidir. İplik pamuğun sureti iken pamuk onun maddesidir. Pamuk bitkilerin sureti iken bitkiler onun maddesidir. Bitkiler unsurların sureti iken unsurlar onun maddesidir. Unsurlar cismin sureti iken cisim onun maddesidir. Cisim cevherin sureti iken cevher onun maddesidir. Aynı şekilde ekmek hamurun sureti iken hamur ekmeğin maddesidir. Hamur unun sureti iken un onun maddesidir. Un buğday tanesinin sureti iken buğday tanesi onun maddesidir. Buğday tanesi bitkilerin sureti iken bitkiler onun maddesidir. Bitkiler unsurların sureti iken unsurlar onun maddesidir. Unsurlar cismin sureti iken cisim onun maddesidir. Cisim cevherin sureti iken cevher onun maddesidir. 4. Burada oymacılarla iplik arasında bir ilgi bulunmamaktadır. Cümlenin gelişine göre oymacı (hakkak) kelimesinin yanlış kullanıldığı bunun yerine dokumacı kelimesinin gelmesi gerektiği anlaşılmaktadır. (ç.n.) 12