düşünür, dudaklarım sevinçten şarkı mınldanırdı.



Benzer belgeler
Öncelikle basın toplantımıza hoş geldiniz diyor, sizleri sevgiyle ve saygıyla selamlıyorum.

DEĞERLENDİRME NOTU: Mehmet Buğra AHLATCI Mevlana Kalkınma Ajansı, Araştırma Etüt ve Planlama Birimi Uzmanı, Sosyolog

1 OCAK 31 ARALIK 2009 ARASI ODAMIZ FUAR TEŞVİKLERİNİN ANALİZİ

YENİLENEBİLİR ENERJİDE EĞİTİM

Sayın Valim, Sayın Rektörlerimiz, Değerli Hocalarımız ve Öğrencilerimiz Ardahan Üniversitesi Değerli öğrenciler, YÖK Kültür Sanat Söyleşileri

ELAZIĞ - TUNCELİ ZİYARETİ

BİR ÖMRÜN HİKÂYESİ. Erkek Öğrenci. Yıl 1881 Ilık rüzgarlar esiyordu Selanik ovalarında ; Dağ başka, sokaklar başka başka ;

ZAĞNOS VADİSİ KENTSEL DÖNÜŞÜM PROJESİ

Halkla İlişkiler ve Organizasyon

Milli Gelir Büyümesinin Perde Arkası

YÜKSEK HIZLI DEMİRYOLU YOLCULUKLARININ ÖZELLİKLERİ

Yurda Oönen İşçi Çocukları için Açılan Uyum Kursları ve Düşündürdükleri

Kızlarsivrisi (3070 m) (27-28 Haziran 2015) Yazı ve fotoğraflar: Hüseyin Sarı

alanda yaşam kalitesi yüksek bir dünya kenti yapmaktır.

Sayın Bakanım, Sayın Rektörlerimiz ve Değerli Katılımcılar,

FOTOĞRAF SANATI KURUMU 4. ÇAMLIDERE KÖY GEZİSİ 5 Nisan 2009

BODRUM'A LELEG YOLU YAPILIYOR

İNOVASYON GÖSTERGELERİ VE KAYSERİ:KARŞILAŞTIRMALI BİR ANALİZ. Prof. Dr. Hayriye ATİK 16 Haziran 2015

KÜRESEL GELİŞMELER IŞIĞI ALTINDA TÜRKİYE VE KUZEY KIBRIS TÜRK CUMHURİYETİ EKONOMİSİ VE SERMAYE PİYASALARI PANELİ

Minti Monti. Kızak Keyfi. Kızak Bir Kış Eğlencesi KIŞIN SOKAK Yeni Yıl Kartı Hazırlayalım Kar Hakkında Neler Biliyorsun?

2.000 SOSYOLOG İLE YAPILAN ANKET SONUÇLARINA DAİR DEĞERLENDİRMEMİZ. Anayasa nın 49. Maddesi :

YAZILI YEREL BASININ ÇEVRE KİRLİLİĞİNE TEPKİSİ

SERMAYE PİYASASI KURULU İKİNCİ BAŞKANI SAYIN DOÇ. DR. TURAN EROL UN. GYODER ZİRVESİ nde YAPTIĞI KONUŞMA METNİ 26 NİSAN 2007 İSTANBUL

Cimcime yemek masasına kurulmuş, ödev yapıyordu.

Walt Whitman. - şiirler - Yayın Tarihi: Yayınlayan: Antoloji.Com Kültür ve Sanat

Üniversitelerde Yabancı Dil Öğretimi

İZMİR BÖLGE PLANI İLÇE LANSMAN SÜRECİ KINIK SONUÇ RAPORU

Cümlede Anlam İlişkileri

Bu doğrultuda ve 2104 sayılı Tebliğler dergisine göre Türkçe dersinde şu işlemlerin yapılması öğretmenden beklenir.

ELLE SÜT SAĞIM FAALİYETİNİN KADINLARIN HAYATINDAKİ YERİ ARAŞTIRMA SONUÇLARI ANALİZ RAPORU

Balkanlar da Refah: Kısa Rapor

alternatif cevabı olabilir fakat anlatmak veya vurgulamak istediğim konu insanların alışveriş merkezlerine ihtiyacı olsun olmasın gitme durumları.

25 Nisan 2016 (Saat 17:00 a kadar) Pazartesi de, postaya veya kargoya o gün verilmiş olan ya da online yapılan başvurular kabul edilecektir.

19 ARALIK 2011 PAZARTESİ

MÜSİAD Kadın Girişimciler Zirvesi. Kapanış Konuşması. 27 Mayıs İş Dünyamızın, STK'ların Değerli Bşk ve Temsilcileri,

ANALOG LABORATUARI İÇİN BAZI GEREKLİ BİLGİLER

Atatürk Anadolu Lisesinde Tablet Bilgisayar Dağıtımı Yapıldı

Van da Deprem Sürüyor! Barınma Sorunu, Açlık Grevi ve İlgisizlik 500 Çocuğun Yaşamını Tehdit Ediyor

Gazeteciliğin önemi Türkiye de ve dünyada artıyor

Endüstri Mühendisliğine Giriş. Jane M. Fraser. Bölüm 2. Sık sık duyacağınız büyük fikirler

ÖZEL MOTORLU TAŞITLAR SÜRÜCÜ KURSLARI TOPLANTISI RAPORU

BEBEK VE ÇOCUK ÖLÜMLÜLÜĞÜ 9

Kıbrıs ın Su Sorunu ve Doğu Akdeniz in Hidrojeopolitiği

MEGEP (MESLEKİ EĞİTİM VE ÖĞRETİM SİSTEMİNİN GÜÇLENDİRİLMESİ PROJESİ)

Hakan Yusuf GÜNER Afyonkarahisar Valisi

NİSAN 2013 SAYI:16 ŞEHİRLER ÇOCUKLARIMIZA GÖRE OLSUN

METEOROLOJİ SEMİNERİ

OKUL ÖNCESİ KİTAPLARI - 7. PARMAKKIZ Andersen ISBN

MAKÜ YAZ OKULU YARDIM DOKÜMANI 1. Yaz Okulu Ön Hazırlık İşlemleri (Yaz Dönemi Oidb tarafından aktifleştirildikten sonra) Son aktif ders kodlarının

Akreditasyon Çal malar nda Temel Problemler ve Organizasyonel Bazda Çözüm Önerileri

Kızılcahamam Köyleri: Dereneci, Gebeler, Berçin Çatak, Süleler (7 Kasım 2010)

İşletme Gelişimi Atölye Soruları

YURTDIŞI VATANDAŞLAR DANIŞMA KURULUNUN ÇALIŞMA USUL VE ESASLARI HAKKINDA YÖNETMELİK

Türk İşaret Dili sistemi oluşturuluyor

1.Temel Kavramlar 2. ÆÍlemler

2050 ye Doğru Nüfusbilim ve Yönetim

Araştırma Notu 15/177

2. KIRSAL KALKINMA MALİ DESTEK PROGRAMI İLE İLGİLİ SORULAR

MÜDÜR YARDIMCILARI HİZMET İÇİ EĞİTİMİ

BİYOEŞDEĞERLİK ÇALIŞMALARINDA KLİNİK PROBLEMLERİN BİR KAÇ ÖZEL OLGUYLA KISA DEĞERLENDİRİLMESİ Prof.Dr.Aydin Erenmemişoğlu

Dünyaya barış ve refah taşıyor, zorlukları azimle aşıyoruz

Uyumayan Şehir. Uyumayan Şehir New York için artık bir slogan. Çoğu kişi gibi ben. de New York u izlediğim filmlerden tanıdım ve gerçekte filmlerdeki

Gürcan Banger Enerji Forumu 10 Mart 2007

AYDIN TİCARET BORSASI

Anaokulu /aile yuvası anketi 2015


DÜNYA EKONOMİK FORUMU KÜRESEL CİNSİYET AYRIMI RAPORU, Hazırlayanlar. Ricardo Hausmann, Harvard Üniversitesi

AİLE DİNİ REHBERLİK BÜROSU

SERMAYE ġġrketlerġnde KAR DAĞITIMI VE ÖNEMĠ

Yapı ve Deprem Yönetmelikleri, alan kullanım yönetmeliklerinin gözden geçirilmesi ve gerekiyorsa yeniden düzenlenmesi

OKULUN BULUNDUGU SEMT

13. HAFTA PFS105 TÜRK EĞİTİM TARİHİ. Prof. Dr. Zeki TEKİN.

2016 Ocak ENFLASYON RAKAMLARI 3 Şubat 2016

M i m e d ö ğ r e n c i p r o j e l e r i y a r ı ş m a s ı soru ve cevapları

HER ŞEYİN BAŞI SAĞLIK

TÜBİTAK BİDEB YİBO ÖĞRETMENLERİ

KURUYEMİŞ SEKTÖR RAPORU

GAZİANTEP İL MİLLİ EĞİTİM MÜDÜRLÜĞÜ TÜBİTAK 4006 BİLİM FUARLARI PROJE YÜRÜTÜCÜLERİ TOPLANTISI

HAM PUAN: Üniversite Sınavlarına giren adayların sadece netler üzerinden hesaplanan puanlarına hem puan denir.

Hepinizi saygıyla sevgiyle selamlıyorum.

TEŞEKKÜR Bizler anne ve babalarımıza, bize her zaman yardım eden matematik öğretmenimiz Zeliha Çetinel e, sınıf öğretmenimiz Zuhal Tek e, arkadaşımız

Kırsal Kalkınmada Yönetişim. Şanlıurfa Örneği Ülker Şener-Evren Aydoğan

STANDARD ŞUBAT 2010 DOĞA. Fotoğraflar: Eray ÇAĞLAYAN

SÜREÇ YÖNETİMİ VE SÜREÇ İYİLEŞTİRME H.Ömer Gülseren > ogulseren@gmail.com

6663 SAYILI KANUNLA SOSYAL GÜVENLİK YASALARINDA YAPILAN DÜZELMELER. Değerli Meslek Mesubumuz,

Bodrum da hafriyat atıkları geri kazanım tesisi hizmete başladı

Farklı Televizyon Yayın Ortamlarında Aynı Anda Farklı Reklam Yayını Bir Koltuğa İki Karpuz Sığar mı?

BİREYSEL SES EĞİTİMİ ALAN ÖĞRENCİLERİN GELENEKSEL MÜZİKLERİMİZİN DERSTEKİ KULLANIMINA İLİŞKİN GÖRÜŞ VE BEKLENTİLERİ

YÖNETMELİK ANKARA ÜNİVERSİTESİ YABANCI DİL EĞİTİM VE ÖĞRETİM YÖNETMELİĞİ BİRİNCİ BÖLÜM. Amaç, Kapsam, Dayanak ve Tanımlar

Topoloji değişik ağ teknolojilerinin yapısını ve çalışma şekillerini anlamada başlangıç noktasıdır.

KAR YER GÜNLER PROJES. Murat F DAN

ENFLASYON ORANLARI

İSTANBUL ÜNİVERSİTESİ ORMAN FAKÜLTESİ

Büyükşehir Bodrum halkına yeni süreci anlattı

İZMİR TİCARET ODASI MİDİLLİ İŞ VE İNCELEME GEZİSİ HAZİRAN 2013 DIŞ EKONOMİK İLİŞKİLER VE ULUSLARARASI ORGANİZASYONLAR MÜDÜRLÜĞÜ

Yazı ve fotoğraflar: Hüseyin Sarı. Murat dağı (2312m)

Amacımız Fark Yaratacak Makine Mühendisleri Yetiştirmek - OAIB Moment Expo

2. Söz konusu koruma amaçlı imar planı üst ölçek plana aykırı hususlar içermektedir.

Okulumuz Bilgisayar Programcılığı Bölümü öğrencilerinden Gizem COŞKUN Çanakkale Şehitlerine adlı şiiri okudu.

HİZMET ALIMLARINDA FAZLA MESAİ ÜCRETLERİNDE İŞÇİLERE EKSİK VEYA FAZLA ÖDEME YAPILIYOR MU?

Transkript:

Berrin Karaman Y ine bir akşamüstüydü; cırcır böceklerinin bağırışları ile şcnlenen.koyu yeşilliklerin derinlikleri ile uyuyan akşamüstlerinden biri. Evimiz Van Gölüne yakın olduğundan kendimi çok şanslı bulurdum. Yaşadığımız yer, tabii güzellikleri, havası ve suyu ile tam bir oımanı andırırdı.çoğu kez çocukluğumun geçtiği bu beldeye neden "Ormanlık" değil de "Fidanlık" ismi verildiğine bir türlü akıl erdiremezdim.çocuk ruhum o zaman bile doğanın ihtişamı karşısında duygusallığın, romantikliğin tadını çıkarabiliyordu. Güneşin batışı, her akşam aynı ilhamı, aynı coşkuyu verirdi bana.hele gölün mavi sulan üstüne yayılmış kızıllık, ruhumu okşandı. Kendimi beyaz bulutlar üstünde, gökyüzünün derinliklerinde sanırdım. Her akşam aynı olayı yaşamak, benim için pek çok oyundan zevkliydi. Küçük beynim tertemiz duygularla pırıl pırıl bir dünyada yaşadığını düşünür, dudaklarım sevinçten şarkı mınldanırdı. Ficinlerie süslü tarlalan bölen yol ve bu yolun ev sahipliğini yapan yaşlı söğüt ağaçlan en iyi dostlanmdı.üstümden kümeler halinde uçan kuşlar sanki "selâm sana" diyorlardı. Ah çiçekler! San, beyaz, pembe çiçekler! Tabiatın birer geliniydiler adeta. Ya altın şansı anlara, uçağı andıran tayyareböceklerine ne demeli... Zaman zaman, cennet dedikleri yer Fidanlık mı diye merak ederdim. Karanlık bastırıp uzakları göremeyinceye dek zaman dururdu benim için. Bu kez bir sonraki akşamı hayal etmeye başlardım.uyuyamazdım geceleri, beynim karıncalanıp dururdu. Masallar canlandırır, öyküler yazardım kafamda. Güneşin batışını yazmalıyım, mavi, yeşil tonlarıyla göz kamaştıran güzel ilimi anlatmalıyım derdim kendi kendime. Aradan yıllar geçti. Çocukluğumdaki kararım hiç değişmedi. Van Gölü'nden, şirin yurdum Fidanlık'tan aldığım ilham ile halen yazıyorum. Tabiat üzerine, mavilik, kızıllık, yeşillik üzerine, dostluk ve kardeşlik üzerine... Şirin Van'ımızı ve burada yaşamanın mutluluğunu, yaşama sevincini yazıyorum. j

Çoğu insana, doğup büyüdüğü, yaşadığı, kendi memleketi güzel gelir. Başka yerleri gezip görse de, beğense de, kendi memleketi başkadır. Daima kendi memleketini arar, özler. Hiç ayrılmamacasına orada yaşamak ister. Benim içinse bir tutkudur Van'da yaşamak. Sabah kalktığınızda pırıl pırıl bir hava ve âdeta gülümseyen, sıcacık bir güneş karşılar sizi. Güneş, Erek Dağı'nın arkasından usul usul doğalken, o manzarayı seyretmek, insana öyle bir zevk verir ki, bunu anlatmak mümkün değil. Ya o mis gibi havası. Hele mevsim de bahar olunca, sabah erken kalkıp, o tertemiz mis gibi havayı koklamak, içinize çekmek, çok daha ayrı bir zevk. En başta gölü, kalesi olmak üzere, pek çok tarihi eserleri ve tabii güzellikleri bünyesinde barındıran bir şehirdir Van. Hele gölü o. masmavi, tertemiz, berrak ve adeta bir deryayıandıran gölü. Etrafı çoğu yerde ağaçla kaplı olan. yazın ye-

şil-mavi bir görüntü oluşturan,vanldar'ın büyüklüğüne bakıp, deniz diye nitelendirdikleri o güzel göl, hiç şüphesiz ki, büyük bir nimet Van halkı için. Bir tutkudur Van'da yaşamak. O, masmavi, berrak, harika gölünü seyretmek. O müthiş güzelliği, gözünüzün alabildiğince görmek, hissetmek... Seyrederken, içinizden birşeyler kopar, sizi alıp götürür uzaklara, hayaller dünyasına. Gölün kıyısında yürümek ise, bambaşka bir zevk. Dalgaların kıyıya vuruşunu dinlemek, bir şiir misali. Akşamüstü, sahilde güneşin batışını, Süphan Dağı'nın arkasına gizlenişini görmek, o manzarayı, doyasıya seyretmek. Belki, güneşin batışı, hüzün verir insana. Ama ertesi gün yeniden doğacağını düşünmek, bu umutla yarını beklemek, bu umutla mutlu olmak... Bir tutkudur Van'da yaşamak. Van Kalesi ise, tarihin bağrından kopup gelmiş gibi, tüm heybetiyle harika bir görüntü arzeder. Oraya çıkıp,van'ı seyrelmenin apayrı bir tadı vardır. Sanki, bütün Van, ayaklarınızın altına serilmiştir. İçini gezerken ise, çok eskilere dalar, gidersiniz. Eskiyi düşünürsünüz. "Acaba o zamanlar yaşasaydım. nasıl olurdu!" diye bir soru takılır aklınıza. Belki de o an, eskiye, kalenin kullanıldığı tarihlere dönmek istersiniz. Sonra geçmiş zamanı yaşıyormuşsunuz gibi gelir. Gerçek olmasa da, rüyalarınızda. Bir tutkudur Van'da yaşamak. Van için "Dünya'da Van, Ahirette İman", "Doğunun İncisi" derler. Bunlar elbetteki,doğu halkının Van'a olan sevgisinden dolayı söylenmiş sözlerdir. Ben de bir doğu insanı olarak Van'ı çok seviyorum ve ömrüm oldukça, hiç ayrılmamacasına, sadece ama sadece Van'da yaşamak istiyorum. Doyasıya mutluluk ve sevgiyle... ANADOLU'YA TÜRKÜLER Kırkın çiçeklerle.süslü Dağları bulut başlı g üvercin g öğ üslü Bitmek tükenmek bilmez bir türkü Bu topraklar bizim canımız Bir sevda uğruna Bir de bu topraklar için varız Kanat çırpıntıları duyulsun diye çözdük ökseleri Bozduk bin yıllık büyüyü sevgimizle İmbiklerden geçirip içtik acıları Sevinç çığlıklarını bıraktık kuşlara yalnız Bu topraklar bizim sevdamız Bir sevda uğruna Bir de bu topraklar için ağlarız Biz ırmaklarız denizleriz dağ/arız Gülenle gülen, ağlayanla ağlayanız Biz mutluluğun atlılarıyız sevdanın kanatlarıyız Öldürülürüz karanlıklarla her gece Her sabah yaşama yeniden başlarız Canımız ciğerimiz, iki gözümüz Bu topraklar bizim sözlümüz Bir sevda uğruna Bir de bu topraklar için ölürüz Bulutlar bir o yana bir bu yana koşar Kanatları maviliklere takılmış çığlık çığlığa kuşlar Her yanı kekik kokan Bu topraklar bizim malımız Bir sevda uğruna Bir de bu topraklar için yanarız Bir bıçakla kesilir gibi Gece ömrün bitişidir. Her sabah, yeniden başladığımız sevdanın dirilişidir Bir doru tay gibi yağız Umutların bitliği yerde biz varız Bu topraklar bizim varımız Bir sevda uğruna Bir de bu topraklar için yaşarız M.Korkmaz DİNÇER

VAN OTLARI Sen otları bilirmisin gardaşım Evelik başkadır yemilik başkadır Haber gönder getireyim gardaşım Hengeloz başkadır sirmo başkadır. O gece misafir kaldığımız evin komşuluğunda yaşlı bir kişi vefat etmişti. Dua sesleri, ağlaşmalar, telaşlı konuşmalar uykumuzu kaçırdı. Kalktık ve saat 4'de köyden atlarla hareket ettik. Muhtar bana yol arkadaşı olarak kardeşini verdi. Ağirof dağlarının karlı kesimine kadar atlarla gideceğiz, sonra hayvanları vadiye koyup yolculuğumuza yaya devam edeceğiz. Zerinkas Vadisini bitirdiğimizde tabiat aydınlanmaya başladı, artık etrafımızı görebiliyoruz. Vadi yemyeşil, tepeler benek benek, yüksekler bembeyaz...renk mi ararsın?... Yığın yığın, kucak kucak harada. Avucuma aldığım suda. öpüşen dağ kuşlarının kanatlarında ve çiçeklerin yapraklarında baharı tutar gibi oluyoruz. Sabahın ilk saatleri...tabiat daha uykuda...akan suyun sesi bir musiki tufanı gibi...başımız dönüyor, kulaklarımız uğulduyor, arzularımız kabarıyordu... Rüzgâr keskin kokularla dolu. uzaklarda Van Gölü, gönülleri Çobanlar çok sever devetabanı Baharla oluşur uşkun harmanı. Üstüne içersin tas tas ayranı Yarpuzu başkadır pazik başkadır Mendosu Erek'te tere Kale'de Hanım parmağını ara derede Hindi bayı gördük sinso nerede Kuzu kulağının tadı başkadır. Otları toplarız yaparız Sille Silleyi yedikçe yapışır dile Otlu peynirimiz kaldırmaz hile Kuşpepe başkadır kesir başkadır. Ağpencerle yap getir keledoşu Yedikçe rahmetle an dur Baboş'u Kazayağı bu otların en hoşu Meryem otu başka turşik başkadır Dede sakalı koy ayran aşına Serçeler üşüşür kocabaşına Göbelek bire bir gözün yaşına İt soğanı başka burnu başkadır. Abbas sayar Van'da yenen otları Yaraya konulan nebat otları Kendileri gibi ilginç adları Ceyena, boğayaprağı, yerkök başkadır. Abbas Güven mesededen bir güzellik içinde gözlerimizi kamaştırıyor. Sanki bir ressamın çizdiği, insanı büyüleyen bir alemin içindeyiz. Yukarılara baktıkça kışı, aşağılara baktıkça baharı seyrediyoruz... Tabiat o kadar içaçıcı ki yolun bitmesini hiç istemiyoruz. Uzaklarda Ağirof un zirvesi gözüküyor...biz ona koştukça o da bize yaklaşıyor...tıpkı hasretliler gibi... Karlı bölgeye geldik, atlardan inip yaya, yolculuğa başladık. Zirveye daha iki saatlik bir zaman var. Soğuk insanı ısırmıyor, ayağımızın altındaki karın kalınlığı bir kaç metre olmasına rağmen kirşe lutmuş (buzlanmış), batmıyoruz. Kocaman kayalar arasında her taraf bembayaz. Adım başı yükseliyoruz, alçalan bulutları nerdeyse ellerimizle tutacağız. Ağirof un tabanında sıcaklamıştık, şimdi ise üşüyoruz. Bir çizgi şeklinde uzayan karlar üzerindeki yolda bizden önde giden yok, fakat gelenler çok.

Dağ çok dik, dinlene dinlene tırmanıyoruz. Güneş yükseldikçe karlarda biı gevşeme oldu. Artık karlar sabahki gibi buzlaşmış halini kaybetti. Ağirofun ihtişamını ve aşağılarda bıraktığımız tabiatin güzelliğini seyrederek bata çıka yürüyoruz. Soluyarak çıkışımıza ayak bastıkça karlarda çıkan hışırtılı sesler karışıyor. Derken zirve göründüyolumuzun artık bitmesini istiyoruz. Tepemizden ara sıra dağ kuşları uçuyor... Gökyüzüne serçeken Ağirof insanoğluna yenik düşüyor.yürünüyor, aşılıyor. Oldukça yüksekteyiz. 3250 irtifaya varmak üzereyiz. Terleyen vücudumuzu hafif hafif biı rüzgâr serinlendiriyor. Zirvede 6-7 kişilik köylülerden oluşan bir ekip bizi karşıladı."hoşgeldiniz" dediler. Sonsuz tepeden (Cankurtaran) hana kadar olan iniş hazırlığına başlandı. Onların kendi aralarındaki konuşmalarını kılavuzum Niyazi duymuştu. "Bizi buradan hana kadar keçe ile kayarak indirecekler, aralarında onu konuşuyorlardı, keçeyi Hamil idare edecek" dedi. İniş planlarını anlatmaya başladı. "Bey biz öyle gün olur bu keçe ile 4-5 defa insan ve yiyecek erzak indiririz. Buradan Hana keçeyi ben idare ederim, çok ustayım, hiç korkmayın, sadece 2-3 dakika size heyecan yaşatacağım hepsi o kadar," dedi. Ben işin tekniği ile kayacağımız vadinin durumunu sordum:. "Keçenin en önüne ben oturacağım benim arkamda 4-5 insan keçe üzerine oturarak birbirlerinin bellerinden kucaklayacaklar, kayma süresince birbirimizi iyice kavrayacak ve bırakmayacağız.vadide en ufak bir kaya bile yok, anlıyacağınız kardan asfalt gibi. İstersen bizimle kayarak in, şayet korkuyorsan seni bizden bir arkadaş dağların sırtlarından yürüyerek hana götürsün.orada sizin için binek hayvanlar getirmişler." Duruma baktım, herkes kayma eğilimindeydi. Korku, heyecan, cesaret kayma ve cayma arasında kalmıştım. Keçeden kızağı ilk defa görüyordum. Kayışını da kayarak görecektim. Bu nedenle keçe ile kayarak Hana gitmeyi bende kabul ettim. Derken keçeyi vadinin meyilli yönüne getirdiler, Hamit en öne bindi, keçenin ön tarafını yukarı kaldırdı, tutulacak yerini eliyle iyice kavradı. Keçenin elle tutulan delik kısmının altında yağlı boya ile "Rüzgârın Oğulları" yazılıydı. Hakikaten bu ad Hamit'e, Hamit'de o ada yakışmıştı. Sağ elinde sert ağaçtan yapılı ucu sivri bir değnek vardı, kayarken keçeye yön vermeye ve durdurmaya yarıyormuş. Kısacası keçenin freniymiş. Hamit'in arkasına 4 kişi oturdu hepsi elleriyle birbirlerinin bellerinden sıkıca kenetlendiler, ben beşinci şahıs olarak en sona oturdum ve onlar gibi yaptım. Birbirimizle olan konuşmalarımız daha bitmeden tepede kalanlardan birisi bizi iki dik sırt arasındaki vadiye itti. Jet mi diyeyim, yıldırım mı diyeyim, son süratle aşağılara kayıp gidiyoruz. Bir ara başımı önümdeki oturanın omuzu hizasına getirerek ne oluyor diye aşağıya ve çevreme bakmak istedim. Aman bakmaz olsaydım... Aşırı sürat yüzünden kulaklarım uğuldamaya, gözlerimden yaşlar akmaya başladı. Kafamı tekrar gizledim. Sonucu ve akibetimizi beklemeye koyuldum. Bir kaç viraj döndük ve aynı süratle durma yerine doğru yaklaşırken aşın hızı azaltmak için Hamit elindeki ucu sivri sopayı hafif hafif kara batırarak kaymayı sürdürdü. Süratimiz azalmıştı, başka tedbirler almaya gerek kalmadan evvela bir un çuvalına ondan kopup bir ikinci ve üçüncü çuvala çarpınca her birimiz bir tarafa yıkıldı. İçimizde yaralanan yoktu. Hepimizde sapasağlamdık Onlar için bu kayma çok tabii ve basit bir olaydı. Herkes hiçbirşey olmamış gibi yerlerinden doğruldu. Ben ellerimi çırparak kalktım.sevinçten zıplamaya başladım. Hamit'i başarısından ötürü öpüp kutladım. Hamit ve bir arkadaşı KEÇE sırtlarında tekrar tepeye doğru tırmanırlarken arkalarından bağırdım; "Hamit aşağıdan tepeye doğru çıkan keçeniz yok mu?" Güldü başını sallayarak uzaklaştı. Handa en temiz odaya aldılar bizi, inişimizi dürbünle takip ediyorlarmış. Bu nedenle çay, yemek herşey hazır bekliyordu. Yemek yiyip çaylarımızı da içtikten sonra Müküs'ten gönderilen atlara binerek yola koyulduk. Kılavuzumuz "ağır ağır giderek üç saatte nahiyeye varırız" dedi. Müküs Vadisi Van tarafından daha çukur.irtifa oldukça alçak, bu nedenle ağaçlar tabiat ve çevre daha yeşil. Sağımızdan akan suyun kayalara çarparak çıkardığı sesler koca vadiyi bir musiki coşkusu halinde dolduruyordu. Uzunca bir kıştan sonra topraktan ve ağaçlardan çıldırasıya, bir renk fışkırıyor, tabiat gülüyor gibiydi. İlkbaharın bu yakıcı güneşi altında teneffüs ettiğimiz havada genizleri yakan tatlı bir bahar kokusu var. Yukarıdan aşağıya nereye bakarsan bak içi sevimli, dışı sevimli. Su yeşillik ve kar her yerde bulunur. Fakat her üçünün koyun koyuna sarmaş dolaş olduğu yer bu mevsimde Müküs Vadisidir dersem, inanın. Yeşilin belki ikiyüz rengi yerlere kapanmış, tıpkı nadide bir halı gibi onlar vadiye, vadi de onlara yakışıyor. İç açıcı herşey toprağa serilmiş, uçan, yürüyen, yüzen, hepsi yerde, onlar da yeşili özlemiş. Tek renk olarak tanıdığım yeşilin, sarının, kırmızının sonsuz renklerini ben bu tablo üzerinde seyrettim. Bu vadideki teftiş çalışmalarım iki günde bitti. Fakat Müküs'ün sıcak insanlarına öyle yapışmıştım ki bir türlü kopamıyordum. Burada kaldığım sürede okulları gezdim, çalışmaları izledim ve değerlendirdim. Bu zaman içinde okul çalışmaları dışında su kuvveti ile çalışan ağaç oyma işleri yapan işyerlerini, elde örülmüş çok süslü nadide yün çorapları ve özenerek yapılan satranç takımlarını gördüm ve onların ilginç yaşanmış ayı avı hikayelerini dinledim. Müküs'te üç gün konukseverliğin en güzel örneklerini yaşadım.

Ali LALECI Van'ımız için son zamanlarda çok hayırlı teşebbüslere şahit olmaktayız. Bu teşebbüslerde tayin edilen hedef, kalıcı olmakla birlikte, İlimizin kaybolmaya yüz tutmuş, kültürel ve medeni varlıklarının yeniden ihya edilmesi, bu hususta gelecek nesillere daha iyi bir miras bırakılması arzu I anmaktadır. Bu hususta memnuniyetle görüyoruz ki ilk adım vilayetçe atılmış, Van'ı Vanlılar kadar yakından tanıyan, ilimizin tarihi, kültürel, turistik ve ekonomik değerlerini çok iyi tesbit eden ve eskiden var olan,ama bugün kaybolmakla yüzyüze gelen savat (gümüş işlemeceliği) sanatı, kilim dokumacılığı, hayvancılık potansiyeli, arıcılık ve Van'a özgü gelenek, görenek ve diğer kültürel değerleri yeniden canlandırmak, ihya etmek için Valimiz sayın Mahmut Yılbaş'ın yakın alakası ile bu hususlarda sağladıkları büyük mali destek her türlü takdirin üstündedir. Hatta ilimizin her sahada gelişip kalkınması yolunda gerek şirketleşme yönünden, gerekse kültürel faaliyetleri daha da yaygınlaştırma yönünde atılan cesur adımlardan dolayı sayın Valimizi bir kez daha tebrik ederiz. Yalnız burada bir konuya işaret etmek isteriz ki, atılan bütün adımlarda hemşehrilerimizin önemli katkı sağlamalarını bekliyoruz. Zira bu hususlar topyekün dayanışma ve ilgi ile başarıya ulaşacaktır. Aslında Vilayet kendi üzerine düşeni yapmış, gidilecek yolu, takip edilecek metodu ortaya koymuştur. Bundan sonraki işler tamamen biz Vanlıları ilgilendiriyor. Şimdi ne isteniyor bizden? Herkes bu soruyu kendine sormalı ve cevabını kendi kendine bulmalıdır. Vilayetçe ilimizin her türlü kültür varlıklarını tanıtmak için "DÜNYADA VAN" isimli aylık bir dergi çıkarma kararını almış, bu yayının sürekliliğini sağlamak için gerekli mali desteğide sağlamış, hatta meseleyi bir yönergeye bağlayarak resmileştirmiştir. Yönerge uyarınca da lüzumlu yayın, araştırma, derleme kurullarını da teşekkül ettirmiş, işin en önemli taraflarından biri de, tamamen Van'a ait eserlerin toplanmasını öngören bir de kütüphane kurulması kararı alınmış bulunmaktadır. Biz bu yazımızla, gerek şehrimizde mukim bulunan, gerekse Van dışında yaşayan bütün hemşehrilerimizi hizmete davet ediyoruz,çağırıyoruz. Hem, yayınlanmaya başlayacak olan "DÜNYADA VAN" adlı aylık dergiyi beslemek için yazı, şiir, hatıra, tarihi bilgiler vb. göndermelerini bekliyoruz. İster bağış, isterse ücret karşılığı olarak derleme kuruluna ellerinde mevcut Van'a ait kitap, gazetelerde yayınlanmış yazılar, resim ve fotoğraf, etnoğrafik yada arkeolojik eserler ve bunlara benzer hcrtürlü dökümanlannı en kısa zamanda ilimizdeki Özel İdare Müdürlüğü, derleme kuruluna vermelerini istiyoruz. Bana göre memlekete hizmetlerin en değerli ve kalıcı olanlarından biri de belkide en önemlisi kültürel mirastır. Her Vanlı hemşehrimin bu çağrıya olumlu ve müsbet cevap vereceğine inanıyor, İnşallah bütün hemşehrilerimin bu konuda büyük bir yarış içinde olacaklarını bekliyoruz.

Mustafa Kemal ATATÜRK DOĞU BÖLGESİ İÇİN VAN GÖLÜ SAHİLLE RİNİN EN GÜZEL BİR YERİNDE HER ŞUBE DEN İLKOKULLARI İLE NİHAYET ÜNİVER SİTESİ İLE MODERN KÜLTÜR ŞEHRİ YA RATMAK J Y OLUN DA ŞİMDİDEN FAALİYETE GEÇİLMELİDİR. Zeki Taştan lke sorunlarına eğilen vatandaşların bilmeleri gereken ger Ü çek; eğitim ve öğretimin en önemli sorun olarak ele alınması gerekliliğidir. Milletlerin geri kalmışlıkları bilgisizlikten,ilerlemeleri de eğitim ve öğretime verdikleri değerden kaynaklanmaktadır. Denilebilinir ki, ülkelerin gelişmişlik düzeyleri, eğitim ve öğretime verilen değerle doğru orantılıdır. Geçmişi bilmeyen bugünün değerini belirleyemez. Bu açıdan Van'ı tammak,van'ın bugünkü konumunu belirlemek, ancak onun geçmiş kültürel yaşantısını bilmekle mümkündür. Doğal güzellikleri nedeniyle "Doğunun İncisi" diye ün yapmış Van ilinde eğitim ve öğretimin güzelliğine yakışır bir düzeyde olduğunu söylemek ne yazık ki mümkün değil. Van'ın eğitimdeki geri kalmışlığı, Cumhuriyetin ilk yıllarından beri süre gelen, bir türlü çözemediğimiz bir sorun olarak karşımızdadır. Daha 1927 de zamanın Milli Eğitim Bakanı Mustafa Necati, Mustafa Kemal tarafından incelemeler yapmak üzere Van'a gönderilir. Bu seyahatten 10 yıl sonra 1937 de TBMM'nin açılışında konuşan Mustafa Kemal'in, "Doğu Bölgesi için Van Gölü sahillerinin en güzel bir yerinde her şubeden ilkokulları ile nihayet Üniversitesiyle modern kültür şehri yaratmak yolunda şimdiden faaliyete geçilmelidir." direktifleri, ancak aradan 55 yıl gibi uzun bir süre geçtikten sonra gerçekleşebilmiştir. 20 Temmuz 1982 de Yüzüncü Yıl Üniversitesinin açılmasıyla Van'ın eğitim ve öğretimindeki en şanslı devresi başlar. Bazı kaynaklarda, bu yıllardaki okur-yazarlık oranının % 80 lere ulaştığı söylense de kanaatimizce bu oran abartılıdır. Çünkü Türkiye'nin gelişmiş yörelerinde dahi bu oran yakalanamamıştır. Okur-yazarlık oranı 1980 lere gelinceye kadar istatistiki olarak % 36.7 şeklinde belirlenmiş, Van yöresinde bu oranının bir kaç yılda % 80 lere ulaşması ise beklenemez. Osmanlı İmparatorluğu zamanında eğitim-kültür hizmetleri medreselerce yürütülüyordu. Van hakkında hemen hemen resmi kaynak olarak bastırılan yegane eseri teşkil eden Van Salnamesinde; vilayet dahilinde 16 tekke ve zaviye,bir kütüphane ve 25 medresenin mevcut olduğu kaydedilmektedir. Van Salnamesinden kısa bir süre sonra yayımlanan Şemseddin Sami'nin Mâmusü'ı A'lâm adlı eserinde, Van'da hemen hemen her kazada bir orta okulun varlığından bahsedilir. 20. Yüzyılın başlarında ise Müslüman-Türk unsura için lise seviyesinde bir okul olmadığını, mevcut okulların da istenilen seviyede eğitim ve öğretim vermediği bilinmektedir.

Van'da çağdaş eğitimi kurma yolunda ilk adımlar 2. Meşrutiyetle başlar. Bu dönemde açılan okulların ilki Burhan-ı Terakki İlkokuludur. Orta öğretimde ise Van İdadisi. Bağlarbaşı ve Şehir Rüştiyeleri açılır. 1915 te ise zamanın ileri düzeyindeki okullarından birisi olan Askeri Rüştiye açılır. Van, Mayıs 1915 te Rus işgaline maruz kalır. Rus işgaliyle birlikte eğitim öğretim binaları. Ermenilerce diğer eserler gibi yok edilir. Yukarıda da belirtildiği gibi zaten istenileni veremeyen okullar, böylece kapanmış olur. Mart 1918 de yürürlüğe giren Brest-Litovsk Anlaşması ile serhat şehrimiz Van, bu tarihte özgürlüğüne yeniden kavuşur. Van'ın işgalden kurtulmasından sonra, lise ve dengi bir öğretim kurumu olan Sultani Mektebi açılır. Bu okul 1923 te liseye dönüştürülür. Daha sonra 1926 da kapatılır. 1924 yılında Cumhuriyet ve İnönü İlkokulları açılır. 1927-1928 öğretim yıllarında bu tür faaliyetlere devam edilir ve bugünkü Atatürk Lisesi binasında Van Ortaokulu açılır. 1930 larda ise Van Halkeviyle bölgeye çağdaş medeniyetin nimetleri getirilmeye çalışılır. 1948-1949 öğretim yılında da Van'da kurulan ilk Lise...Atatürk Lisesi Bilgisayar Kursu gören \ 'anlı öğrenciler bugünkü binasında Atatürk Lisesi açılır." 1950 lcrden başlayarak ilkokul sayısının önemli ölçüde artmasına karşın, ilköğretim hâlâ yeterli bir düzeye erişememiştir. Bunun en güzel göstergesi de okullaşma oranının çok düşük olmasıdır. 1975 de % 47 olan bu oran, 1980 lerde ancak % 50 ye çıkabilmiştir. Ortaöğrenimden yüksek öğrenime devam oranı da düşüktür. 1974 de yapılan bir araştırmanın sonuçlarına göre.van'da her onbeş lise mezunundan biri yükseköğretim kurumlarına girebilmektedir. Van, bugünlere gelindiğinde yukarıdaki tablolardan hayli uzaktır. Cumhuriyet tarihinde ilk kez öğretmen eğitimci doyumuna ulaşan ilimiz merkez ilçe ve köylerinde; ilkokulda 93469, ortaokulda 16977, genel lisede 3667 olmak üzere toplam 118.832 öğrenci; 673 ilkokul, 13 bağımsız ortaokul, 29 ilköğretim okulu, 4 yatılı ilköğretim bölge okulu, 17 genel lise ve 7 mesleki ve teknik lise olmak üzere toplam 743 okulda eğitim ve öğretim görmektedir. 743 okul, 118.832 öğrencinin bulunduğu ilimizde 3950 öğretmen görev yapmaktadır. Ancak ülke genelinde olduğu gibi, Van'da da eğitim ve öğretimin çözüm bekleyen sorunları vardır. Özellikle çevre il ve ilçelerden nüfusun sorunları artırdığını vurgulamak gerekir. Sadece Van'ımızı değil, tüm Doğu ve Güneydoğu illerinin eğitim ve öğretimini bir bütün olarak ele almak ve sorunları kısa sürede çözmek zorundayız.

GÜZEL VAN Güzeldir iskele yolu Yeşilliktir sağı solu Doğunun kıymetli kolu Görmelisin güzel Van'ı Gelen Hayran olur Van'a Suyu içer kana kana Tavsiyem dost ve düşmana Görmelisin güzel Van'ı Muradiye, Erciş, Gevaş Van'ı dolaş yavaş yavaş Sana derim hey arkadaş Görmelisin güzel Van'ı Göl, dağ, kale, yaylasıyla Tek göz olan kedisiyle Cennet olan havasıyla Görmelisin güzel Van'ı VAN KEDİSİ Yıldırım UÇAR Kedilerin ilk kez M.Ö. 3000 yıllarında Mısır'da evcilleştirildiği kabul edilir. Mısır'da arkeolojik kazılarda bulunan bronz, altın kedi heykelleri, kedi mumyaları bunu kanıtlamaktadır. Kuşkusuz başka yerlerde de evcilleştirmeler yapılmış olabilir. Ama genel kanı evcil kedinin anavatanının Mısır olduğu ve dünyaya buradan yayıldığı şeklindedir. Yerlerde sürünecek kadar uzun beyaz tüyleri, sevimliliği, cana yakınlığı, farklı göz renkleri, uzun vücudu ile Mısır'dan gelip gelmediğini bilmiyoruz. Ama gerek Yurtta gerekse yurt dışında aranan bir evcil kedi türü olduğunu biliyoruz. Bu canayakın evcil kedi bugüne kadar gereken ilgiyi görmediği için mi yoksa ilgi görüp alıp götürüldüğü için mi tükenme tehlikesi ile karşı karşıyadır. Eskiden Van havzasında çok bulunan bu değerli kedi türü oldukça azalmıştır. Orijinal Van kedisi özellikleri kaybolmaya başlamış, özellikle Van'dan götürülen kedilerin başka cins kedilerle Çinleştirilmesi sonucu melez şekiller oluşmuştur. Van'lı Van kedisini beyaz uzun tüylü, uzun vücut yapılı, kaplan yürüyüşlü. tilki kuyruk denen kabarık kuyruklu, tek göz yani bir gözü turkuaz mavisi diğeri çağla yeşili olarak tanımlar. Bu tanıma uygun kedi bulmak günümüzde oldukça zor. Bir kere tüy olarak uzun ipek tüylü diyebileceğimiz Van kedileri yanında kısa kadife tüylü Van kedilerini de görüyoruz. Göz rengine göre ise tek göz denilen göz renkleri değişik Çatak, Özalp, Çaldıran'ı Gül, Gülistan dört bir yanı iyi gez sen iyi tanı Görmelisin güzel Van'ı Kayasında keklik öter Bahçesinde güller biter Van'lı Feyyat artık yeter Görmelisin güzel Van'ı Mehmet FEYYAT

kedilerin yanında mavi gözlü kedileri de görüyoruz. Ya çağla yeşili gözlüler, onlar da da ayrı bir güzellik var. Kehribar gözlülere ne diyeceğiz. Hepsi Van kedisi. Üstelik tek gözü olmayan bu kediler tek göz kedilere oranla daha çok tek göz yavru veriyor. Tek gözleridc sağ gözü mavi sol gözü kehribar renginde olanlar, sol gözü mavi sağ gözü kehribar kediler diye ayırıyor, araştırmacı Sait İnan. Genelde Van kedisi evcil bir süs hayvanı olarak değil, bir arkadaş, bir dost olarak görülüyor. Evin bir ferdi olarak benimseniyor. Özellikle hırsızlık yapmaması, yemek, tuvalet terbiyesini çabucak kapıp uygulaması, oyuna düşkünlüğü, sevilmesini sağlıyor. Van kedisi insanlarla birlikteyaşamayı seven, temizlik kuralları edinip sıkı sıkıya uygulayan bir hayvandır. Hiçbir kedide görülmeyen yüzme yetisi de ilginçtir. Van kedilerin sağır olduğu genellemesi yanlıştır. Gencide kedilerde görülen sağırlık belli oranda Van kedilerinde de görülür. Van yöresinde pişik veya tekgöz denilir. Van'ın dışında yaşamadığı söylenceden öte anlam taşımamaktadır. Van dışında çok sayıda Van kedisi bulunmaktadır. 1990 yılında Van Valiliği TRT Ankara Televizyonu " Gün Başlıyor" Programının desteği ile yaptığı anket sonucu Van'da 56, Ankara'da 16,İstanbul'da 15,İzmit'te 1. Konya'da l.bursa'da 1,Erzurum'da 5, Erzincan'da 4, Kayseri'de 1, Kütahya'da 1, Eskişehir'de 1, Edirne'de 1, Kastamonu'da 1, Gaziantep'te 2, İzmir'de 3, Zonguldak'ta 1, Düzce'de 1, Diyarbakır'da 3, Mersin'de 1, İsparta'da 1, Adana'da 1, Antalya'da 2 olmak üzere toplam 120 Van Kedisi olduğunu saplanmıştır.

NASİHAT Bak bir kere doğdun geldin dünyaya Yaşamayı öğren, sürüngen olma Hayat benziyor kısa bir rüya'ya Söylenen her söze inanıp kanma. Haysiyet şerefmiş bilmeyeni var Aman iki gözüm onlardan olma insanı, hayvanı sevmeyenler var Sakın ha kardeşim kalp kıran olma. Tez geçer bu günler katıcı sanma Makama, mevkiye güvenip kanma Gerçekler sonunda dank eder amma Ah edip, dert yanan gafilden olma. Kendin yap iyilik ele bırakma Atana, babana kem gözle bakma Gün gelir göçersin fani dünyadan Dikkat et arkandan lanet okutma. Erdoğan Koru Bekir Oğuzbaşaran Yazımın başlığını Vanlı Şairler diye yazmadım da Van Şairleri diye seçtim. Çünkü kanaatimce Vanlı Şairler sözü daha dar anlamlıdır ve ancak Van doğumlu olanları kapsamı içine alır. Oysa ben daha geniş çerçeveli bir kavram olsun istedim. Van Şairleri ifadesi tabiatıyla Van doğumlu olsun yada olmasın, ölmüş ve yaşayan, Van'a gönül vermiş, yıllarca hizmet etmiş veya hasbelkader Van'da bir süre yaşamış ve Van ve çevresinin - başta Van Gölü olmak üzere- güzellikleri ve özellikleri üstüne şiirler söylemiş, yazmış bütün şairleri içine alan bir kavram. Gerçi Vanlı Şairler de hem nicelik, hemde nitelik bakımından hiç de azımsanacak gibi değil. Aralarında Ercişli Emrah gibi. sadece 17. yüzyılın değil bütün zamanların, yalnızca yöremizin değil, bütün Türkiye'nin ve Türk Halk Edebiyatımızın. Âşık tarzı'nın en büyük şairlerinden biri bile var. Bu konuda, Halk Edebiyatı uzmanı Prof. Dr. Saim Sakaoğlu'nun ve Vanlı araştırmacı Ali Saraçoğlu'nun ciddî yayınları ve etüdleri bulunduğunu biliyoruz.. Ercişli Emrah, uzun zaman, şiirleri Erzurumlu Emrah'ın şiirleri ile karışmış, birçok şiiri Erzurumlunun sanılmış ve sayılmış, dolayısıyla haksızlığa maruz kalmış bir saz şairimiz. Yine bu konuda hem sayın Sakaoğlu'nun.hem de Ali Berat Alptekin'in gayretleri olmuştur. Kültür Bakanlığı Yayınları arasında çıkan Ercişli Emrah monografisinde ve Erzurumlu Emrah Bibliyografyası'nda bu iki şairin şiirlerini ayırma yönünde yararlı çabalar görülmektedir. Bilindiği gibi, Erzurumlu Emrah, 19. yüzyılda yaşamış.şiirlerinde daha çok din ve tasavvuf konularını 14

işlemiş,genelde Divan şairlerinin diline yakın bir dil kullanmış ve Divan'ı basılmış bir şairdir. Ercisi i Emrah ise Aşık tarzı geleneğine sımsıkı bağlı kalmış,şiirlerini çok arı-duru bir Türkçe ile söylemiş bir halk ozanımızdır. Şüphesiz ikiside bizimdir ve değerli şairlerdir. Ancak, Erzurumlu daha ziyade bir kalem şuarâsı, Ercişli ise, aynı zamanda hayatı etrafında bir halk hikayesi teşekkül etmiş (Emrah ile Selvihan Hikâyesi) bir halk şairimizdir. İki Emrah arasında takriben 250-300 yıllık bir zaman aralığı vardır. Tabii bu konu henüz tam anlamıyla açıklığa kavuşmuş da sayılmaz. Gerçi bu iki şairin şiirlerini birbirinden ayırmak için bir takım ölçüler geliştirilmiş ve bunlar biribirinden ayırılmaya çalışılmış ise de bu konuda son ve kesin sözün söylenmiş olduğu ve her türlü karışıklığın önünün alındığı ve bu hususun bütün edebiyat ve bilim çevrelerince tam anlamıyla benimsenmiş olduğunu söylemek için henüz erkendir. Şüphesiz bu yazı Van Şairlerinin tam bir dökümü mahiyetinde olmayacaktır.daha çok serbest çağrışımlara dayalı bir değinme yazısı olacaktır. Bu bakımdan kimse, bu ozan niçin söz konusu edilmemiş, o âşık neden anılmamış dememelidir. Kanımca, Van, Aşık tarzı'nda bir çok kıymetli isim yetiştirmekle kalmış bir yöremiz de değildir. İslâmî Türk Edebiyatı döneminde (13.-19. yüzyıllar) Klasik Edebiyatımıza katkıları olmuş bazı önemli şahsiyetleri de yetiştirmiştir. Ama, sanıyorum bugüne kadar şiir ve edebiyat haritamızda Van'ın payı yeterince araştırılmamış ve incelenmemiş olduğu için, bu konular bugün de az-çok müphemi iğini sürdürmektedir. Oysa meselâ. Şânî diye tanınmış ve Van'lı olan bir Divan şairini i x, ünlü Evliya Çelebi Seyahatnâmesi'nde. "zamanenin sultanüşşuarâsı (şairler sultanı)" ifadesiyle geçmektedir. Aynı kaynakta. " Vânî Çelebi, Mîr Sipihri dahi meşhur şairlerdendir." denilmektedir. Keza, Dürrî Ahmed Efendi, Lâle Devri'nin önemli şairlerindendir. Onun hacım bakımından küçük Divan'ı üzerinde bir yüksek lisans tezi hazırlatan ve Divan'ı yeni yazıyla baskıya hazırlayan değerli hocamız Doç. Dr. Abdülkerim Abdülkadiroğlu, Dürrî'nin, şiirleriyle Lâle Devri'nin (1718-1730) büyük şairi Nedim'i dahi etkilemiş olduğunu ifade etmektedir. Van, geçmişte olduğu gibi Cumhu riyet Devri'nde de yurdumuza birbirinden kıymetli bir çok şair kazandırmıştır. Bunlardan bazıları, fikir adamlığı ve yazarlığının yamsıra aynı zamanda iyi bir şair olan ve Sır, Şiirlerim gibi şiir kitapları da bulunan merhum Seyyid Ahmet Arsavî; şöhreti bütün Türkiye'yi saran, 1980 öncesi kör bir kurşunun aramızdan aldığı Hayalî Hasan Yavaş; genç yaşta bir trafik kazasında hayatını yitiren büyük kabiliyet Sıddık Yiğittop; daha, genç yaşında Kader adlı şiir kitabıyla iyi bir çıkış yapan, hemen bütün şiirlerinde yiğit bir edâ bulunan, eski belediye başkanlarından M.Tayyar Dabbağoğlu; Van'ın yetiştirdiği en iyi gazeteci-yazarlardan biri olan, Gurbet Akşamları adlı şiir kitabının da sahibi Servet Mehterbaşıoğlu... Tabiî daha niceleri var. Günümüzde ise, pek çok Van şairi bulunmaktadır. Van'da yaşayanlara Âşık Calâlî'yi (Celâl Yenitürk, Van dışında bulunanlara da sesini bütün yurt sathında İstanbul'dan duyurmaya çalışan Âşık Poyrazoğlu'nu (Ahmet Poyrazoğlu) örnek gösterebiliriz. Van şairlerinden Fikret Gürbüzer'in bir şiirinde de denildiği gibi: "Vatan haritasını şairler çizer / Hudutlaşlarını şiirler dizer." Şairler, bir toplumun söyleyen dili, işiten kulağı, gören gözüdürler. Onlara çok şey borçluyuz. Şairler pîri Yunus Emrc'nin dediği gibi: "Cümle şair dost bahçesi bülbülü"... DOSTU BEKLEYİŞ Bugün dosta mektup yazdım Alır yakında, yakında. Hasretim dayanamaz, Gelir yakında, yakında Pembe yanak inci dişler. Gönül daim dostu düşler. Gözümden döktüğüm yaşlar. Diner yakında, yakında Sevgilim, benim eanımsın. Hem canım hem cananımsın. Gelmezsen kalbimin nuru, Söner yakında, yakında. Sen usta ol bense kalfa, Sen kaptan ol bense tayfa, Abdal olup giyeni çuha, Duram kapında kapında. Eline dey şeydi elim, Sen gülsün bense bülbülüm Lütfeyle katma varıp. Öl em ayağın altında. Gazioğlu söyler sözü, Dosta yöneliktir yüzü, Geçirdi baharı.güzü. Şimdi kışın Şubatında Timıuienk Bozkıırt

Sinan Atmaca Turizm; kültürel,tarihi ve doğal güzelliklerin pazarlamasıdır. Pazarlama ve günümüzde reklâmla, tanıtımla özdeşleşmiştir.van olarak turizme soyunacak isek, Van'ın köklü kültürünü doğal ve tarihi güzelliklerini doğru, etkili bir biçimde tanıtmak zorundayız. Turizm, tam anlamıyla bir pazarlama konusudur. Pazarlama tekniklerinin günümüzde ulaştığı boyutlar rekabet sınırlarını aşarak tüketiciyi yönledirme aşamasındadır. Turizmde tanıtma ve pazarlama olmadan başarı sağlamak son derece zordur. İstediğiniz kadar güzel tesisleriniz olsun, turisti çekecek doğal ve tarihi değerleriniz inanılmayacak güzellikte ve çarpıcılıkta olsun bunları belli tekniklerle göze kulağa ve duygulara seslenen biçimde sunmadığınız sürece başarı beklemek hayaldir. Kişilerin bilinç altlarına kadar inerek onlarda Van ve yöresini görme arzusu yaratmak ve belki çok daha önemli olarak; bu tip çalışmaları yapacak turizm şirketlerini, tur operatörlerini harekete geçirmek zorundayız. Bu anlamda Van Valiliğinin girişimi ile ilimizde bir milyar sermayeli "Van Turizm, Seyahat, Tanıtım ve Yatırım A.Ş.'nin kurulmuş olması olumlu ve akılcı bir yaklaşım olup, sosyal ve kültürel değerlerimizle süsleyeceğimiz doğal ve tarihi varlıklarımızın tanıtımı açısından son derece faydalı bir girişimdir. Hiç kuşkusuz kendi benliğimizden uzaklaşmadan doğal yapımızla turiste yaklaşmamız, kaliteli hizmet sunmamız gerektiğini unutmamalıyız. Memnun bir turist bin turist getirir sözünün doğal bir reklam olduğunu gözardı etmemeliyiz. Pazarlamanın ilk adımı tanıtımdır. Tanıtımı ne şekilde yapabiliriz. İlk akla gelen kitap, broşür, harita, gazete, radyo ve televizyon aracılığı ile mümkün olabileceği kanaatindeyim. Valiliğin ilimizin tanıtımı amacıyla bastırmış olduğu doğal ve kültürel güzellikleri ihtiva eden afiş ve katalog çalışmaları daha şimdiden 1993 turizm sezonu açısından bizleri umutlandırmıştır. Ayrıca İstanbul'daki hemşehrilerimizin kurduğu "Van Vakfı" ve "Van'ın Sesi Dergisi" de bu tanıtıma gerçekten katkıda bulunmuştur ve bulunacaktır da. İlimizde sabit reklamlardan da bugüne kadar yeterince yararlanılmadığını gözlemiiyerek levhalar, panolar, afişler ve pankartlarla turist için gerekli bilgileri kentin kalabalık trafik akımının yoğun olduğu yerlerde tanıtımın yapılması son derece faydalı sonuçlar doğuracaktır. Bu çalışmalara kentin planını gösterir ışıklı panolar da eklenirse hizmeti daha verimli bir hale sok- 16

muş oluruz. Tanıtımda en önemli rolü şüphesiz görsel yayın organı olan televizyon vermektedir. Yetkililerin bu bağlamda GAP Televizyonu ve TV INT -Avrasya kanallarında ilimize yer verilmesinin sağlanması hedeflenen noktaya daha çabuk ulaşılmasını sağlayacaktır. I Turizm günümüzde çalakalem yapılmıyor. Aksine son derece organize bir olgu olarak karşımıza çıkıyor. Bugün Turizm Seyahat Acentaları, Tur Operatörleri tarafından yönlendiriliyor. Şunu açıkça belirtmek gerekir ki bu kurumları hesaba katmadan turizmcilik yapmak olanaksızdır. Bu nedenle önce ilimizin doğal, tarihi güzelliklerini, konaklama imkânlarını seyahat acentalarına tanıtmak zorundayız. Aksi halde gelecek birkaç turist ile birkaç gurubun ziyaretleriyle sınırlı bir olgu olarak kalacaktır. Örneğin 1990 yılında ilimize gelen 103.270 turist aslında önemli bir rakam değildir. Ama o seviyeyi bile yakalamak gelecekte zor olabilir. Sizlere bir istatistik vermek gerekirse; 1987 yılında ilimize 43.550 turist aelirken 1988 de 52.601, 1989 da 111.864, 1990 da 103.270, 1991 de 48.912, 1992 de ise sadece 37.039 turist gelmiştir. 1992 yılında ilimize gelen turist sayısının azlığı aslında üzerinde ciddi şekilde durulacak bir konudur. Turizm ile içice olan hediyelik eşya (halı, kilim, gümüş vb.) satan esnafın ticarette sürümü kendilerine ilke edinmeleri getiri açısından devamlılığı sağlayacaktır. Önemli hususlardan biri de esnafın ürün sıkıntısının bu sene giderildiğini gözlemekteyiz. Valiliğin, Özel İdare bünyesinde kurduğu Van kilimi ve tarihi Van gümüşçülüğünü canlandırma ve tanıtma projesi gerçekleşmiş olup Van esnafının istifadesine sunulacağı inancındayız. Turizmin ilimizde kendi bünyesinde yeni boyutlar kazanabilmesi için eğitici konferans, seminer, panel gibi toplantılar ve spor, sanat, kültürel etkinlikler düzenlenmesine ihtiyaç vardır. Bu etkinliklerin "Van Turizm, Seyahat, Tanıtım ve Yatırım A.Ş." tarafından organizasyonu mümkündür. Bu etkinliklere Van halkı olarak maddi ve manevi katkıda bulunulması halinde amaçlanan hedefe daha kısa sürede ulaşabiliriz. 17

VAN VE HAVZASININ SOSYO- EKONOMİK YAPISI Doğusunda Iran Kuzeyde Azerbeycan ve Ermenistan Güneyde ise Irak'a olan Yakınlığı Van'ı Uluslararası önemi olan bir konuma sahip kılmaktadır. AHMET ÖZER Araştırmamızda öncelikle Van ili, kısaca tanıtıldıktan sonra Van ve içinde yer aldığı havzanın sosyo-ekonomik sorunları irdelenerek bazı çözümler üzerinde durulacaktır. Van, demografik, topografik, idari, tarihi ve turistik değerleri ile ihtiva ettiği potansiyeller açısından kuzeyde Kars ve Ağrı, güneyde Hakkari, batıda Bitlis ve Muş'un oluşturduğu üçgende önemli bir yere sahip olan bölgesel bir merkezdir. Demografik olarak, bölgenin en büyük ilidir. 1965 yılında 547.216 olan nüfusu 1990'da 637.433'e yükselmiştir. 1985-1990 arasındaki zaman diliminde ilin yıllık nüfus artış oranı % 3.05 olarak gerçekleşmiştir.bu oran %2.17 olan Türkiyedeki nüfus artış hızından yaklaşık bir puan daha yüksektir. Van'daki bu nüfusun 258.967' si il ve ilçe merkezlerinde yaşarken 378.466'sı bucak ve köylerde yaşamaktadır. Buna göre Van ilinde kentleşme oranı % 40.6 dır. Bir başka deyişle Van Nüfusunun % 60ı hala kırsal alanda yaşamaktadır. Bu saptamaya göre Van ilinin hala köylü ağırlıklı bir toplum olduğu, kentleşmenin daha tam olarak gerçekleşmediği, hakim ekonomik yapının tarım ve hayvancılık olduğu söylenebilir. Fakat kırsal alanlardaki yerleşim birimlerinde 1985-1990 arası yıllık nüfus artış hızının % 1.7 olmasına karşılık kentsel alanlarda bu oranın % 5,05 olduğu göz önüne alınırsa Van'ın hızlı bir kentleşme süreci yaşadığı görülmektedir. Zaten Van merkezi de 1985 yılında nüfusu 110 653 iken 1990 yılında, yıllık % 6.4 nüfus artış hızıyla (ki bu rakam Türkiye kentleri genel yıllık nüfus artış hızı olan % 3.3 ün iki katına eşittir.) 153 111 kişiye ulaşmıştır. Ve Van ili 1990 verilerine göre nüfus bakımından Türkiye'nin 32., İl merkezi bakımından da26. büyük kentidir. Bütün bu göstergelere baktığımızda Van'ın demografik açıdan Vangölü havzasında yer alan en büyük il olduğu görülmektedir. Topografya çısından Van'ın yer aldığı coğrafi konum bir yandan tarım elverişli ovaları, öte yandan hayvancılık açısından sahip olduğu yüksek platoları ve yaylaları ile büyük önem taşırken ayrıca Vangölü Van'a ayrı bir güzellik katmakladır. Km - ye düşen insan sayısı 33 olan, 11 ilçesi, 570 bucak ve köyü, 478 mezrası ile 19 869 km 2 ye yayılmış olan Van sayısız doğa harikası ve doğal kaynaklan ile dikkat çekmektedir. İdari açısından baktığımızda konumu itibariyle jeopolitik olarak büyük değer taşıyan bir bölgenin odak noktasında yer alan Van aynı zamanda bir bölge kentidir. Kars, Ağrı, Hakkâri, Muş. Bitlis gibi illerin ve bunlara bağlı ilçelerin ülkeyle bağlarını sağlayan bir kavşakta yer almasının yanında aynı zamada bu illere çeşitli hizmetler veren ticari ve idari bir yapıya sahiptir. Hava alanının varlığı, bölge bazında örgütlenmiş kurumların bölge müdürlüklerinin burada yer alması ilin sahip olduğu özelliklerdir. Doğusunda İran, daha kuzeyde Azarbeycan ve Ermenistan güneyde ise Irak'a olan

yakınlığı Van'ı uluslararası önemi olan bir konuma sahip kılmaktadır. Van Kalesi, Hoşap Kalesi, Toprak Kale, Çavuştepe eski Tuşba kalıntıları. Akdamar Adası, Muradiye Şelâlesi ve Edremit beldesi ile beraber sahip olduğu sayısız tarihi ve kültürel değerler Van'ı tarihi ve turistik bir belde olarak dünyaya açmaktadır. "Van Kedisini" adeta sembol edinmiş olan Van kendine has toplumsal yaşama biçimleri, folkloru, türküleri ve kültürel yaşama biçimleriyle de üzerinde önemle durulması gereken bir ilimizdir. Bütün bunlar madalyonun bir yüzünü teşkil etmektedir. Bir de madalyonun bir başka yüzü var. Kuşkusuz yukarıdaki güzellikleri anlatırken bunları da görmezlikten gelemeyiz. Bunları da tcsbit edip çözümleri için gereğini yapmalıyız ki daha güzel daha yaşanır daha çağdaş bir belde yaratabilelim. Bilindiği üzere Doğu Anadolu bölgesi ülkenin en az gelişmiş bölgelerinden biridir. Van da bu bölgede yer aldığına göre bu geri bırakılmışlıktan payını almıştır. O nedenle Van'ı ve sosyo ekonomik sorunlarını irdelerken bölgenin bir parçası olarak ele almak Van'ı, Vangölü havzasını oluşturan bir toplumsal, sosyal ve ekonomik yapı içinde değerlendirmek bize daha doğru bir yaklaşım olarak görünmektedir. Bölge ve de bölge içinde Van birçok yeraltı ve yerüstü zenginlik kaynaklarına sahiptir. (Kömür, demir gibi madenler, tarıma elverişli ovalar, hayvancılığa elverişli yaylalar, enerji ve sulamayı sağlayacak nehirler ve akarsular genç bir nüfus Van ekonomisini canlandıracak kalkınmanın doğal ve sosyal kay naklarıdır.) Böylesi zengin yeraltı ve yerüstü zenginlik kaynaklarına sahip olmak kalkınma için çok büyük değer taşıyor. Dolayısıyla bu durum, eskiden beri bu bölgenin geri kalmışlığını kıt kaynaklarla ve iklim koşullarıyla açıklayan tezlerinde ne kadar beyhude olduğunu ortaya koyuyor. Aksine kaynaklar ve potansiyeller bol: iklim ve topoğrafik koşullar ise günümüzde sahip olunan teknojilerle aşılabilir. Ancak buna rağmen günümüzde gelişme kaydetmenin bazı koşullan var. Daha da ötesi bugün bölgede uygulanmakta olan bazı projelerin uygulanması düşünülen Doğu Anadolu Projesi olan DAP'ın başarıya ulaşmasının önünde duran bazı sorunlar ve darboğazlar var. Bu sorunların giderilmesi aynı zamanda DAP projesinin hedefe ulaşmasının ön koşuludur. Biz şimdi bu sorunlara işaret edecek ve bazı çözüm önerileri getireceğiz. Yaşadığımız sorunların nitelik olarak iki kısma ayrıldığını belirtelim. Sorunun birinci kısmı ve önemlisi siyasidir. Tabi siyasi sorunların da üstünde biçimlendiği bir ekonomik ve toplumsal (sosyal) sorunlar ağı vardır. Bunlar meselenin alt yapısını oluşturuyor. Biz öncelikle bu yapıyı irdeleyecek, daha sonraki yazılarımızda meselenin siyasi boyutu üzerinde de duracağız. Aslında siyasi ve ekonomik sorunların aynı zamanda iç içe bir bütün teşkil ettiğini de unutmamak gerekir.peki nedir bu sorunlar? SORUNLAR 1. Yarı feodal bir düzen. Aşiretçi bir yapı. Buna bağlı gelenekçi bir toplumsal yapılanma. 2. Adil olmayan bir gelir ve refah bölüşümü. 3. Yukarıdaki unsurların etkisiyle bölgesel bazda oluşmuş kısmi bir kapalı ekonomik yapı ve buna bağlı siyasi anlamda yer yer kapalı bir toplum yapısı. 4. Tarım ve sanayiinin önündeki dar boğazlar. 5. Toprak mülkiyet ilişkilerindeki çarpık ve dengesiz dağılım. 6. Eğitim ve sağlık hizmetlerindeki temel sorunlar. 7. Nüfusun kontrolsüz büyümesi ve kırdan kente olan göç olgusu ve yoğun işsizlik. 8. Kırsal alanda yaşanan istihdam sorunları. 9. Kentler üzerindeki nüfus baskısı ve sağlıksız çarpık kentsel gelişme. 10. Bu sorunların koordineli bir biçimde yürütülmesi, önemsenmemesi ve gerekli yatırımların özellikle bu

alanlara yapılmasında yaşanan güçlükler. Van ve bölgesinde uygulanan projelerin başarıya ulaşması, bölge insanına yararlı hale getirilmesi için giderilmesi gereken birer ön koşuldur. Bunların ne anlama geldiklerini ve neler içerdiklerini irdeleyerek üstünde duracak ve özellikle gelenekçi yapıda, tarımda ve sanayide yaşanan sorunları açıklayacağız. Yalnız şunun bilinmesi gerekir ki bu sorunlar aşılmadan bir yere varılmayacağı gibi. yapılacak bazı girişimler de bu sorunların etkisi ve ağırlığı altında güdük kalacaktır. GELENEKÇİ YAPI Bölgemizin karşı karşıya olduğu acil çözülmesi gereken sorun yarı feodal bir düzen, aşiretçi bir yapı ve buna bağlı gelenekçi bir toplumsal yapılanmadır. Bilindiği üzere ilimizin ve bölgemizin özellikle kırsal alanlarında bir yarı feodal düzen mevcuttur. Bu düzenin en belirleyici öğesi toprak mülkiyet ilişkilerinin hâlâ küçük bir azınlığın denetiminde olmasıdır. Bu mülkiyet ilişkileri günümüzde kendine has toprak işletme biçimlerini yaratmıştır. Bunlar marabacılık, yarıcılık, ortakçılık gibi gelenekçi tarım işletme biçimleri olarak ortaya çıkmaktadır. Bu durum aynı zamanda üretim biçimini ve üretim ilişkilerini de etkilemektedir. Üretim biçimi, toprağı denetleyenlerin dışında toprağı işleyenler için de yeniden üretmekten ziyade tüketime yönelik bir üretim biçimidir. Dolayısıyla tarımda "Meta" üretemine, yani sanayide işlenecek tarımsal ürün yada tüketim fazlası bir üretim öngörmediği için 'Dünyada 1/aa gelişmeyi engelleyici bir durum arz etmektedir. Bu durum kırsal alanın gelişmesi için mutlak surette aşılması gereken bir handikaptır. İkinci önemli öğe, bölgede hâlâ göçebe, yan göçebe veya yerleşik düzende yaşamakta olan aşiretlerin varlığıdır. 20. yüzyılın son çeyreğinde insanoğlu aya gidip, teknoloji ve bilim çağında dev adımlarla ilerlerken, yerleşik olmayan toplulukların hâlâ kara kıl çadırlarda ordan oraya sürüklenerek yaşamaları, yerleşik olanların da köy ve mezralarda buna benzer bir yaşam sürmeleri kapalı bir ekonomik yapı ve dolayısıyla kapalı bir siyasi yapı arz etmektedir. Kapalı toplumsal yapı ise gelişmenin önündeki en büyük engeldir. Bu toplumsal yapılanma büyük halk kitlelerinden ziyade bunları yöneten aşiret reisi ağa veya beylere yaramaktadır. Dolayısıyla aşiretler siyasi anlamda birer oy deposu olarak değerlendirilmekledir. Böyle düşünenler aşiretçiliğin ortadan kalkmasını da istemezler. Çünkü böyle bir toplumsal yaşamın olması onların varlık nedenidir. Bu toplumsal yaşama biçimi statiktir ve en önemlisi statükocudur. Gelişme ve değişmenin ayak bağıdır, engelleyicisidir. Gelişmek ve modernleşmek için bu durumun değişmesi gerekir. Değişim için göçebe toplulukların yerleşik hayata geçirilmesi, modem tarım ve hayvancılık yapma koşullarına kavuşturulması gerekir. Ayrıca tüketime yö- mmm nelik üretim tarzı değiştirilmeli, tarımda meta üretimine geçilmelidir. Bununla beraber modern tarım tekniklerini daha etkili ve verimli kullanabilmeleri için bugünden başlayarak bölge köylüsü, çiftçisi eğitilmeli yarınki koşullara hazır hale getirilmelidir. En önemlisi tarıma dayalı sanayileri geliştirmenin önü kırsal kesimden başlanarak açılmalıdır. Bunlar yapılmadıkça yani mevcut statüko değiştirilmedikçe modem toplumu, gelenekçi toplumun ciddi bir alternatifi haline getirmek ve bu geçişi sağlamak mümkün görünmemektedir. Bu nedenle sorunların çözümüne yarın geç kalmamak için bu günden başlanmalıdır. TARİMSAL YAPI Bu bölgenin önünde duran önemli bir darboğaz da tarım sektöründe yaşanan sorunlardır. Bu sorunun bir toprak reformu bir de tarım reformu yanı vardır. Öncelikle bölgedeki toprak mülkiyet ilişkilerinde yaşanan çarpık ve dengesiz dağılımı gidererek kalkınmayı tabana yaymak için toprak reformu yapılmalıdır. Bu aynı zamanda kırdan kente yaşanan insan göçünü de durduracak bir uygulama olacaktır. İkinci aşamada toprak reformu ile desteklenmelidir. Bölge insanı yıllardır kuru ziraate dayalı olarak tarım yapmaktadır. Teknik anlamda bilgisi, modern anlamda tecrübesi yoktur. Hangi topografyada hangi ürünü ekeceğini ve hangi tür toprakta daha çok verim elde edeceğini bilmemektedir. En önemlisi yarın bazı projeler devreye girdiğinde ve su geldiğinde, bu suyu nasıl kullanacak '? Çünkü bölgemizde öyle toprak çeşitleri var ki sözgelimi 5 su verildiğirde verim elde ederken 7 su verdiğimizde toprak çoraklaşmakladır. Bütün bu sorunları aşmak için kırsal alandaki üreticiyi bugünden başlayarak mesleki Tarımsal Eğitimden geçirmek gerekir. Bu eğitimi demostrasyon (uygulamalı) kırla desteklemek ve

pekiştirmek gerekiyor. Hangi ürünün hangi pazarda satılacağı konusunda devlet ciddi çalışmalar yapmalı, çiftçiye bu konuda devlet güvencesi vermelidir. Unutulmamalıdır ki üretici eğer ürettiğini satabiliyorsa bir daha o ürünü eker. Yok eğer bir üretim sürecinde zarar ediyorsa bir daha o işe asla girişmez. Demek ki üretimin, özellikle belli ürünlerde üretim yapmanın lokomotifi pazarlama mekanizmasıdır. Pazarlamanın diğer bir katkısı da, üreticiyi pazar ve Para Ekonomisinin içine çekerek geleneksel kalıpları yıkmasıdır. Üretici pazarla tanıştığı oranda üretimde verim, kalite artacak buna bağlı olarak refah düzeyi yükselecektir. Diğer bir tarımsal sorun tarımda makinalaşmaya geçilmesi, yeni tarım ve gübreleme tekniklerinin kullanılmasıdır. Öncelikle bizim bölgemizde tarımda mutlak surette "Örgütlenmeli" ve "Reform" yapılmalıdır. Böyle bir uygulama alt yapıda köklü değişiklikler yapmanın yanında yaşam ve düşünme tarzında da değişiklikleri kaçınılmaz kılacaktır. Yani ilkel tarım araçlarının yerine makinenin kullanılması aynı zamanda feodal düşünce ve değerlerde de değişiklik yaratacak bunun yerine modern toplumsal değerler hakim olacaktır. Ayrıca hayvancılık açısından önemli bir potansiyele sahip olan Van ve çevresine hayvancılığı destekleme ve geliştirme kredilerinin verilmesi bu alanda hem iç ihtiyacı hem de dışa dönük bir üretim sürecini hızladıracaktır. SANAYİ Sanayide üç temel sorunumuz var. Birincisi yeterli düzeyde bölgesel bazda bir sermaye birikiminin olmaması varolan sermayenin de dışarıya (batıya) kaçmasıdır. İkinci sorun bölgesel pazarın oturmuş bir sanayi için küçük olması. Üçüncü ise sanayi için gerekli altyapı ve teşviklerin olmamasıdır. Herşeyden önce bu bölgede yaşayan ve bu bölgede para kazanan tüccarın, esnafın, müteahhidin, sanayici ve yatırımcının ulaşması gereken bir bilinç düzeyi var; O da bu kişilerin bu bölgeyi ve kendi halklarını sevmeleri ve bu zihniyeti taşımalarıdır. Parayı burada kazanıyorlar. Ancak yatırımı gidip batıya yapıyorlar. Bu durum bölge halkına büyük bir haksızlık olduğu gibi bölgenin geri kalmasının da nedenlerinden biridir. Özel yatırımların kamu yatırımları içindeki payı bölgede % 40 civarında iken Türkiye'de bu rakam % 70 dir. Doğu'nun dışarıya olan sermaye akışı mutlaka durdurulması gerekir. Batıdaki veya yurt dışındaki sermaye bölgeye gelmemek için kendilerince bahaneler bulabilir. Ama bu halkın içinden çıkan ve üstelik bu halka dayanarak kazananların hiçbir zaman haklı gerekçeleri olamaz. O halde yapacakları iş parayı kazandıktan sonra hemen batıya göçetmek değil, bölgede kalıp yatırım yapmaktır. Bu sorun çözüldükten sonra bölgesel pazarın küçük oluşu yurt sathında ve yurt dışında (ihracata) yönelik üretim yapmak kaydıyla aşılabilir. Üçüncü sorun olan alt yapı sorununu çözmek ise tamamen devletin yapacağı bir iştir. Devlet bu bölgeye yatırım yapanları kredi ve teşviklerle desteklemeli. Devlet İstanbul, İzmir. Adana gibi sanayi bazında doygunluğun son aşamasına gelen bölgelere yeni yatırımları ağır vergilerle önlemeli, bu tür yatırımları teşvikler yoluyla bu bölgeye kanalize etmelidir. Ayrıca elektrik, su gibi bölgede olan girdileri ucuz fiyatlarla sağlamalıdır. Oysa bugün bunun tam tersi bir politika izlenmektedir. D.İ.E. verilerine göre 1992 yılında teşvike bağlanmış yatırım tutarı 18 trilyon 323 milyar TL. dır. Bunun sadece % 3 ü Doğuanadolu bölgesine, % 1 i Güneydoğu'ya verilmişken, geri kalan % 96 sı Batı bölgelerine ( %51 Marmara, % 20 İç Anadolu, % 9.1 Ege, % 8.2 Akdeniz, % 7.4 Karadeniz'e) verilmiştir. Rakamlar gösteriyorki Doğu Anadolu söylenenin aksine teşvikten enaz düzeyde yararlanmış olan bölgedir. Birde tabi işin diğer bir boyutu var: Teşvik belgesi yatırım veya üretim değildir. Çoğu yatırımcı belge almış ama yatırıma hiç başlamamıştır. Bir kısmı yatırıma başlamış biraz teşvik te almış ama yatırımı sürdüremeyerek yarıda bırakmıştır. Bir diğer kısmı ise yatırımı tamamladığı halde işletme kredisi bulamadığı için kapısına kilit vurmuş, işlctememektedir. Bu üç biçim altında üretime geçmemiş ama teşvik belgeli yatırımlar da sanki bölgeye yatırım yapılmış (ve üretim yapılmaktadır) gibi gösterilmektedir. Oysa bu doğru değil, İlimiz başta olmak üzere bölgemizde teşvik belgesiyle yatırım yaparak bugün üretim yapan çok az tesis vardır. Dolayısıyla bugünkü teşvik olayının bölge için ekonomik canlanmaya çok büyük katkılar sağladığını söyleyemeyiz. Ama herşeye rağmen, herbakımdan zengin potansiyeller içeren Van ili sanayi üretimi için büyük bir gelecek vaadetmektedir. Yarın üretim sürecine girildiğinde, sanayi girdisi ürünleri açısından, diğer bölgelere göre daha hesaplı olacaktır. Üretim merkezleri bölgede olunca ulaşımdan da kazandıracak, bölgede ucuz işgücünü de hesaba kattığımızda sanayi yatırımları için bölge çok verimli bir konuma yükselecektir. O halde bölgede sanayi yatırımı yapacak olanlar fazla zaman kaybetmeden şimdiden işe koyulmalıdır. } j