NAZAN BEKİROĞLU NUN NAR AĞACI ROMANINDA EVDE OLMAK / OLMAMAK * ÖZET

Benzer belgeler
KOLEJ - FEN LİSESİ - ÇAMLICA ORTAOKULU XXVI. EDEBİYAT ve KİTAP GÜNLERİ ETKİNLİK İÇERİĞİ Okuyan insan, yaşayan insan

FELSEFİ PROBLEMLERE GENEL BAKIŞ

Türkçe Ulusal Derlemi Sözcük Sıklıkları (ilk 1000)

ÖZ GEÇMİŞ. 1. Adı Soyadı: Oğuzhan KARABURGU 2. Doğum Tarihi: Unvanı: Yrd.Doç.Dr. 4. Öğrenim Durumu:

İnsanı Diğer Canlılardan Ayıran Özellikler

Metin Edebi Metin nedir?

7.Ünite: ESTETİK ve SANAT FELSEFESİ

SANAT FELSEFESİ. Sercan KALKAN Felsefe Öğretmeni

-Anadolu Türkleri arasında efsane; menkabe, esatir ve mitoloji terimleri yaygınlık kazanmıştır.

Belmin Dumlu SAVAŞKAN,

MİTOLOJİ İLE İLGİLİ TEMEL KAVRAMLAR

FEN VE TEKNOLOJİ DERSİ 5.ÜNİTE :DÜNYA, GÜNEŞ VE AY KONU ÖZETİ

ÖZEL İSTANBUL ÜNİVERİSTESİ VAKFI ADIGÜZEL OKULLARI ÇEKMEKÖY ANAOKULU TAVŞANLAR SINIFI MAYIS AYI KAVRAM VE ŞARKILAR

Sonsuza Kadar Beraber Sonsuza Kadar Ayrı

ÇALIŞKANLIK NİSAN 2017

Yüreğimize Dokunan Şarkılar

Mitlerin Sınıflandırılması DR. SÜHEYLA SARITAŞ 1

Yaşam Boyu Sosyalleşme

İÇİNDEKİLER ÖNSÖZ...7 KISALTMALAR GİRİŞ İran ve Türk Edebiyatlarında Husrev ü Şirin Hikâyesi BİRİNCİ BÖLÜM Âzerî nin Biyografisi...

ANADOLU TOPRAKLARINDA MEHMETÇİĞİN İMZASI: SİPER HATLARI

Necip Fazıl ın Yaşamındaki Düşünce Labirentleri - Genç Gelişim Kişisel Gelişim

Dünyayı Değiştiren İnsanlar

ESTETİK (SANAT FELSEFESİ)

1) Aşağıdaki cümlelerin hangisinde yazım yanlışı yapılmamıştır?

ÜNİTE 14 ŞEKİL BİLGİSİ-II YAPIM EKLERİ. TÜRK DİLİ Okt. Aslıhan AYTAÇ İÇİNDEKİLER HEDEFLER. Çekim Ekleri İsim Çekim Ekleri Fiil Çekim Ekleri

BULUNDUĞUMUZ MEKÂN VE ZAMAN

HALİDE EDİB ADIVAR VURUN KAHPEYE ROMAN

HİKÂYE ETME BİLİMİ 1 :

Şiir. Kategori: Şiir Cuma, 23 Nisan :15 tarihinde yayınlandı. Gösterim: / 7 Phoca PDF 1. SEN (1973) Senden, senden, hep senden,

I. Metni okuyunuz ve soruları cevaplayınız. ÖNEMLİ BİR DERS

MENEKŞE TOPRAK Temmuz Çocukları

Melih Güler. - şiirler - Yayın Tarihi: Yayınlayan: Antoloji.Com Kültür ve Sanat

EĞİTİM-ÖĞRETİM YILI 9. SINIF TÜRK DİLİ VE EDEBİYATI DERSİ DESTEKLEME VE YETİŞTİRME KURSU KAZANIMLARI VE TESTLERİ PLANI

Cesaretin Var Mı Adalete? Çocuklar günümüz haberleriyle, gündemle ne kadar iç içe?

Güzel Bir Bahar ve İstanbul

ZORUNLU GÖÇLER, SÜRGÜNLER VE YOL HİKAYELERİ: ULUPAMİR KIRGIZLARI ÖRNEĞİ ZORUNLU GÖÇLER, SÜRGÜNLER VE YOL HİKAYELERİ: ULUPAMİR KIRGIZLARI ÖRNEĞİ

Zikir hareketleri, 1 li, 2 li, 3 lü ve 4 lü ritmlerden kuruludur. Bu ritmler, kendi içlerinde değişik hızlarda uygulanır.

2. SINIFLAR PYP VELİ BÜLTENİ (20 Ekim Aralık 2014 )

İÇİNDEKİLER. 1. BÖLÜM İSLÂMCILIK VE YENİ İSLÂMCI AKIM Yeni İslamcı Akımın Entelektüel Zemini Olarak İslâmcılık...17 Yeni İslâmcı Akım...

Çocuğunuzun uyumu, öğrenimi ve gelişimi

10.SINIF TÜRK EDEBİYATI DERSİ KURS KAZANIMLARI VE TESTLERİ

Duygu, düşüncelere bedenin içsel olarak karşılık vermesidir. Başka bir deyişle, beyne kalbin eşlik etmesidir.

VÜCUDUMUZUN BİLMECESİNİ ÇÖZELİM

3. SINIFLAR BU AY NELER ÖĞRENECEĞİZ? OCAK

EĞİTİM-ÖĞRETİM YILI 11. SINIF TÜRK EDEBİYATI DERSİ DESTEKLEME VE YETİŞTİRME KURSU KAZANIMLARI VE TESTLERİ PLANI

ŞKULU BİR ATMOSFERDE HIZLI REFLEKSLERİN OYUNU OYUNCU - 6 YAŞ VE ÜZE

II) Hikâye Dışı düzlemi

Elektrik, Plastik Cerrahi ve Prometheus: İlk BK Romanı Frankenstein 18 Ocak2014. Ütopyadan Distopyaya, Totalitarizm ve Anksiyete 25 Ocak 2014

MEHMET RAUF - Genç Gelişim Kişisel Gelişim ( )

ÖLÇME, DEĞERLENDİRME VE SINAV HİZMETLERİ GENEL MÜDÜRLÜĞÜ

Kökü Mazide Olan Âtiyim

Üniversite Üzerine. Eğitim adı verilen şeyin aslında sadece ders kitaplarından, ezberlenmesi gereken

GÖÇ DUVARLARI. Mustafa ŞAHİN

ÖZ GEÇMİŞ. Yüksek Lisans Tezi: Ahmet Vefik Paşa nın Çevirilerinde Osmanlılaşan Molière, Bilkent Üniversitesi Türk Edebiyatı Bölümü, Haziran 2004.

NURULLAH- Evet bu günlük bu kadar çocuklar, az sonra zil çalacak, yavaş yavaş toparlana bilirsiniz.

Öykü Bir Çiftçi İki Memuru Nasıl Besledi? saltıkov şçedrin (aslı idil kaynar) Şiir Fotoğraf rıdvan salih

HALKBİLİMİNE GİRİŞ I DR. SÜHEYLA SARITAŞ 1

Felsefe Nedir OKG 1201 EĞİTİM FELSEFESİ. Felsefe: Bilgelik sevgisi Filozof: Bilgelik, hikmet yolunu arayan kişi

ETKİLİ İLETİŞİM BECERİLERİ. İLETİŞİM ve SÜRECİ

NİÇİN EVLENMEDEN ÖNCE İNSANIN KENDİNİ TANIMASI ÇOK ÖNEMLİDİR? YA DA KENDİNİ TANIMAK NEDİR?

EĞİTİM ÖĞRETİM YILI İLKOKULU 1/. SINIFI GÖRSEL SANATLAR YILLIK PLANI

ÖZGEÇMİŞ. Yüksek Lisans Tezi: Ahmet Vefik Paşa nın Çevirilerinde Osmanlılaşan Molière, Bilkent Üniversitesi Türk Edebiyatı Bölümü, Haziran 2004.

TERCİH ETTİĞİN OKOL GELECEĞİNDİR MEVLÜT ÇELİK 8.SINIF KAVRAM HARİTASI. Mevlüt Çelik. T.C. İnkılap Tarihi ve Atatürkçülük

İYİ VE KÖTÜ NÜN KÖKENLERİ

Amat Ihsan Oktay Anar

Öğrenim Kazanımları Bu programı başarı ile tamamlayan öğrenci;

Sosyal Girişimcilik. 10 Eylül 2008

DÜNYA İNSANLIK AİLESİNİN YÜZAKI YAZARLARINDAN!... Ekmel Ali OKUR; Hemşerimiz, Adanalı, Adam gibi adam! İnşaat Mühendisi,

Yeni Türk Edebiyatında Kadıköy. 1. Adı Soyadı: Haluk ÖNER. 2. Doğum Tarihi: Unvanı: Yrd. Doç. Dr.

KENDİMİZİ İFADE ETME YOLLARIMIZ

ÖZEL ASÇAY ANAOKULU SİHİRLİ ELLER SINIFI HAFTALIK BÜLTENİ

ÜRÜN, FİYAT ve DAĞITIM KANALLARI NIN İLETİŞİM BOYUTU (Bölüm 9)

8. Kamu Yönetimi Sempozyumu

PSİKOLOJİK REHBERLİK BÖLÜMÜ DANIŞMANLIK VE. Gamze EREN Anaokulu Uzman Psikoloğu

Bilgisayarın Yararları ve Zararları

Bilgi güçtür. Sevdiğiniz kişiyi dinleyin ve kendinizi eğitin.

Deniz Kantarcıoğlu Anaokulu Rehber Öğretmeni. «Okula Uyum»

Doğuştan Gelen Haklarımız Sadece insan olduğumuz için doğuştan kazandığımız ve tüm dünyada kabul gören yani evrensel olan haklarımız vardır.

OKUL ÖNCESİNDE OYUN VE HAREKET ETKİNLİĞİ

GÜNLÜK (GÜNCE)

Yazar : Didem Rumeysa Sezginer Söz ola kese savaşı Söz ola kestire başı Söz ola ağulu aşı Yağ ile bal ede bir söz Yunus Emre

İnönü Üniversitesi Fırat Üniversitesi Siirt Üniversitesi Ardahan Üniversitesi - Milli Eğitim Bakanlığı ‘Değerler Eğitimi’ Milli ve Manevi Değerlerimiz by İngilizce Öğretmeni Sefa Sezer

ÖZGEÇMİŞ VE ESERLER LİSTESİ. Doç. Dr. Rıza BAĞCI

TÜRK EDEBİYATININ DÖNEMLERİ

Hayalindeki Kadını Kendine Aşık Etmenin 6 Adımı - Genç Gelişim Kişisel Gelişim


Ateş Ülkesi'nde Ateşgâh Ateşgâh ı anlatmak istiyorum bu hafta sizlere. Ateş Ülkesi ne yolculuk ediyorum bu yüzden. Birdenbire pilot, Sevgili yolcular

1. LİDER 2. LİDERLİK 3. YÖNETİCİ LİDER FARKI

TOPLUMSAL TEMSİLİYET

Russell ın Belirli Betimlemeler Kuramı

EYÜBOĞLU EĞİTİM KURUMLARI KOLEJ - FEN LİSESİ - ÇAMLICA ORTAOKULU 27. EDEBİYAT VE KİTAP GÜNLERİ EDEBİYATTA GENÇ OLMAK CAK 2018

İntikam. Ölüm Allah ın Emri

BULUNDUĞUMUZ MEKÂN VE ZAMAN

Yaşam alanları ihtiyaca ve koşullara göre değişiklik. gösterir. BULUNDUĞUMUZ MEKÂN VE ZAMAN

BULUNDUĞUMUZ MEKÂN VE ZAMAN

KADIN CİNSELLİĞİNİN SÖYLEMSEL İNŞASI VE NAMUS CİNAYETLERİ: ŞANLIURFA ÖRNEĞİ

Öğrenim Kazanımları Bu programı başarı ile tamamlayan öğrenci;

Suriyeli Mülteci Çocuklar ile Dışavurumcu Sanat

Gürcistan Dostluk Derneği. Faaliyet Raporu. Yayınlar Sosyal-Kültürel Etkinlikler İnsani Yardımlar Eğitim Faaliyetleri

Ece Ayhan. Kardeşim Akif. Akif Kurtuluş'a Mektuplar. Hazırlayan Eren Barış. "dipnot

Transkript:

- International Periodical For The Languages, Literature and History of Turkish or Turkic, p. 927-936, ANKARA-TURKEY NAZAN BEKİROĞLU NUN NAR AĞACI ROMANINDA EVDE OLMAK / OLMAMAK * Ferhat KORKMAZ ** ÖZET Nar Ağacı Nazan Bekiroğlu nun 2012 yılında Timaş Yayınları arasında çıkan romanıdır. Romanda, köken arayışını yönelen anlatıcı, anneanne ve dedesinin bir araya gelişlerinin izini sürer. Köken arayışı, eserin felsefi atmosferinin oluşmasına olanak tanımıştır. Romandaki anlatıcı giz i araştırır. Kullandığı çeşitli ve dinamik anlatım yöntemleriyle arkeolojik bir gezintiye çıkar, şehir ve medeniyetleri bir kavşakta birleştirir, anlatısal bir orman inşa eder. Doğu İran ın Taht-ı Süleyman kentinden gelen Settarhan ın öyküsü ile Trabzon da yaşayan ve Rus işgali sonrasında bir süre şehirden ayrılmak zorunda kalan Zehra nın simetrik öyküsünün işlendiği romanda, evlerinden ayrılmak ve göç etmek zorunda kalan kahramanların yaşamı ele alınmıştır. Romanda, Trabzon, anlatıcı ve kahramanların evidir, yahut evi haline gelir. Bu çerçevede evin dışına çıkan tekinsiz bir dünyaya atılır. Kendini bulabilmesi ve eve ulaşabilmesi için belli mücadeleler veren karakterler, varoluşlarını yeniden gerçekleştirmek zorunda kalırlar. Romanın fonunda, Osmanlı tarihinin en yoğun savaş dönemi olan Balkan Savaşlarından Birinci Dünya Savaşına uzanan yıkılış öyküsü vardır. Romanın fonundaki bu atmosferde cepheler, sürgünler, salgın hastalıklar, kitlesel ölümler işlenmiştir. Söz konusu fon nedeniyle kahramanlar yeni var oluşlar belirlemek, kendilerini gerçekleştirmek zorunda kalır. Ev, romanda merkezde duran bir anlatı ve varoluş aracıdır. Çalışmamızda, Freud un üzerinde durduğu ve Heidegger in felsefi olarak ele aldığı evde olmak (heimlich) ve evde olmamak (unheimlich) kavramları açısından bir değerlendirme yapılacaktır. Anahtar Kelimeler: Nazan Bekiroğlu, Nar Ağacı, Roman, Heimlich, Unheimlich * Bu makale Crosscheck sistemi tarafından taranmış ve bu sistem sonuçlarına göre orijinal bir makale olduğu tespit edilmiştir. ** Yrd. Doç. Dr. Batman Üniversitesi, Fen-Edebiyat Fakültesi, Türk Dili ve Edebiyatı Anabilim Dalı, El-mek: korkmaz1871@hotmail.com

928 Ferhat KORKMAZ BEING AT HOME (HEIMLICH) OR NOT BEING AT HOME (UNHEIMLICH) IN NAZAN BEKİROĞLU S NOVEL NAR AĞACI ABSTRACT Nar Ağacı is a novel of Nazan Bekiroğlu published by Timaş in 2012. The narrator who heads for the search of origin persists the trace of coming together of her grandfather and grandmother in the novel. The search of origin enables the novel to have a philosophical atmosphere. The story of Settarhan who comes from a city of Iran called Taht-ı Süleyman and Zehra who lives in Trabzon and is forced to leave from the city after the Russian invasion is handled in the novel. The writer narrates the lives of the heroes who are forced to leave from their homes and to migrate. In this frame, the heroes of the novel encounter an uncanny world outside their homes. The characters of the novel who have to struggle to find theirselves and to reach their homes are obliged to realize their existence again. There is the collapse of the Ottoman empire from Balkan War to World War I in the background of the novel. The facades, shoots, epidemics and mass deaths are mentioned at this atmosphere of the background of the novel, Home is the instrument of existence that stands in the focus of the novel. In our study, the novel will be assessed in terms of the concepts that Freud emphasized and Heidegger handled philosopically called being at home (heimlich) and not being at home (unheimlich) Keywords: Nazan Bekiroğlu, Nar Ağacı, Novel, Heimlich, Unheimlich Key Words: Nazan Bekiroğlu, Nar Ağacı, Novel, Heimlich, Unheimlich 0.Giriş Freud, heimlich ve unheimlich kavramlarını, insan psikolojisi bakımından ele alır. İngilizce The uncanny sözcüğünün Almanca karşılığı olan unheimlich kavramı, Türkçe ye tekinsizlik ya da bu durumun yokluğu olarak tercüme edilebilir. Unheimlich kavramı, Almanca da heim (ev) kelimesinden türetilmiştir. Bu kavramları, ilk olarak Ernst Jentsch1906 da Zur Psychologiedes Unheimlichen adlı makalesinde kullanır. Freud, bu kavramları Jentsch ten alır; fakat Jentsch in çalışmasının ayrıntılı olmadığını savunur (Sellars 1996: 17) Freud 1919 yılında Das Unheimliche çalışmasında tekinsizlik halinin korku, kaygı ve dehşet gibi kavramları açımladığını ve bu kavramların sanat eserinin yaratılmasında etkili olduğunu vurgular (Freud 2003: 123). Heimlich, gizli olan; yani kapalı ve anlaşılmaz olandır (agy, 133). Unheimlich ise uncanny nin karşılığı olarak bunun tam karşıtıdır. Bu kavramlar karşıt olduğu gibi, yersizlikyurtsuzluk yorumuna da açıktır (Güçbilmez 2004: 5) Martin Heidegger in varoluş felsefesinde evde olma/olmamak (unheimlich/heimlich) kavramları, varoluşla (dasein) ilişkilendirilir. Evde olma durumu, özel bir alanda kaygı, korku, kriz gibi yabancılaştıran kavramların ötesinde huzurlu bir bulunuş anını imler. Özgür bulunmayı yansıtır. İnsanın kendi kendinde bulunmasıdır. Dasein endişeliyken kendini unleimlich hisseder; bu sözcük normalde tedirgin ya da tekinsiz anlamına gelir ama düz anlamı eve benzemeyen dir. Heidegger sözcüğün düz anlamına güçlü bir vurgu yaparak şöyle der: Unleimlichkeit aynı zamanda evde olmama [das Nicht-zuhause-sein] anlamına da gelir. Onlar alanında Dasein ona tam bir sükûnet veren bir his, evde olduğu hissi duyarken, endişe ortaya çıktığında bu his ortadan kalkar ve Dasein içeride oluşu, varoluşsal evde olmama tarzına girer. Dahası unleimlichkeit ile Dasein a gündelikliği içinde damgasını vuran

Nazan Bekiroğlu nun Nar Ağacı Romanında Evde Olmak / Olmamak 929 sükûnet verici durum arasında bulunan evde olmamaya varoluşsal-ontolojik bir bakış açısından daha asli bir fenomen olarak bakılmalıdır (Megill 1998: 187-188). Sartre (2009), insanın kendinde bir varlık olarak bulunmasını yahut evde olmasını Heidegger ile aynı doğrultuda açıklar: o dünyaya atılmış olarak vardır, bir durum içine bırakılmış olarak vardır; saf bir olumsallık hali olarak, dünyanın tüm diğer şeyleri için ( ) O, temelini kendisinin oluşturmadığı bir şeyi, dünyadaki mevcudiyetini, kendinde barındıran olarak vardır. (s. 140)Yabancılık ve tekinsizlik söz konusu değildir. Varlık ve zaman felsefesinde evde olmama hali ise her türlü tekinsizliğe, yabancılığa, endişeye ve korkuya yol açar. Bunu özel mekân ile kamusal mekân şeklinde iki ayırıp, evde olma hali özel alana, özel olana; kamusal olanda bulunma hali ise genel olana işaret eder. Ev, insan ruhuna ilişkin bir analiz aleti olarak ele alınabilecektir. (Bachelard 2013: 29) Evde olma/olmamanın diyalektik bir yönü bulunacaktır: Ruhumuz bir konuttur. Ve evleri, odaları hatırlayarak kendi içimizde konaklamayı öğreniriz. (a.g.y., 30). Yine Bachelard, evin gerçek bir kozmos olduğunu vurgular. Dolayısıyla evin dışına çıkmak kozmosun dışına çıkmak anlamına gelir. Bu da beraberinde tekinsiz bir dünya olgusu ve fırlatılmışlık düşüncesini getirecektir. Dünya romancılık geleneği içinde heimlic-unheimlich kavramları, diyalektik bir yönsemeyle yolculuk teması etrafında işlenmiştir. Geniş coğrafyalarda yolculuk modern öncesi toplumlarda insanın kendini arayışının metaforik izahıdır. Kahramanlar, evden ayrıldıktan sonra tekinsiz bir duruma geçiş yaparlar. Onların dışarıda bulunduğu zaman mücadelenin alanıdır. 20. yüzyıla kadar olan Avrupa romanının mekânı, büyük ölçüde farklı kent ve ülkelerden müteşekkildir. Kahramanların evden ayrılması, romanın temel motifidir. Ayrılık, gurbet, sıla özlemi temaları evde olmama ile ilişkilendirilebilir. 18. ve 19. Yüzyıl Avrupa romanını örnek alan ilk dönem romancılarımızın eserlerindeki vakalar, büyük ölçüde geniş coğrafyalarda cereyan eder. Mısır, Suriye, Anadolu, Avrupa hatta Amerika kentleri bir şekliyle vaka akışında mekân olarak kullanılmıştır. Yol ve yolculuk Batı romanında olduğu kadar Türk romanının en önemli yapısal özelliklerinden olmuştur. Fakat ilk dönem dünya ve Türk romancılığında olduğu gibi bu yolculuk fizikseldir. Modern romanda ise yolculuk dıştan içe yönelir. (Ecevit 2012: 42). İnsanın iç âlemi, sonsuzdur; bu yönüyle evrene benzer. İç yolculuk, dünya dışında olduğu gibi sonsuza uzanır. Şüphesiz ki insanlığın ilk döneminde yol ve yolculuk, arayışın kilometre taşıdır. Heidegger in açıkladığı yolda olmak kavramı, iç yolculuğa gönderme yapar. Düşünce Tarihi Profesörü Alan Megill (1998), Hedidegger için Onun düşüncesi her zaman yoldadır, amahedefine hiçbir zaman ulaşamaz. Bunun nedeni düşüncenin sonucu değil, düşünmenin kendisini önemli bulmasıdır. (s.175) Türk romanı da doğduğu günden yana yoldadır. Yol ve yolculuk temaları bir buçuk asırlık roman geleneğimizin en belirgin konularındandır. İnsanın kendini arayışı edebî eserlerin insanlık durumunu ortaya koyma gayretiyle ilgilidir. Nostalji ve ütopya fikirleri ortaya çıkar. Nietzche nin Apollon-Dyonisos karşıtlığı, tam da kökene ulaşma isteğini yansıtır. Dyonisos ruh ve duyguyu, Apollon aklı temsil eder (Nietzsche 2011: 20). Kierkegaard, Heidegger, Foucault ve Derrida gibi Batılı düşünürler, kökene inme ve iktidar kuran ve baskı altında tutan Apolloncu dilin egemen olmadığı bir dünyaya atılma isteğini varoluş açısından daha gerçekçi bulmuşlardır. Gelecek ve geçmiş arasında ya bir tercih yapmış; yahut şimdide olmak gibi alternatif üretmişler yahut ikisini birden yapı bozuma uğratmışlardır. Nazan Bekiroğlu nun Nar Ağacı romanıdaki vakalar, yukarıda söz ettiğimi yol ve yolculuk geleneğiyle sıkı bir ilişki içindedir. Yol ve yolculuk heimlich ve unhehimlich kavramları romanda önemli bir yer kaplar. Kahramanlar, unheimlich durumunun özel temsilcisi konumunda bulunurlar. Bu nedenle romanın kahramanları Settarhan ve Zehra nın öyküsü sürgün ve göç hadiseleri eşliğinde heimlich ve unheimlich kavramlarının felsefi atmosferi temelinde ele alınacaktır.

930 Ferhat KORKMAZ 1.Nar Ağacı Romanı Nazan Bekiroğlu nun Nar Ağacı romanındaki zamansal arayış ve kökene dönme isteği, Settarhan ve Zehra nın simetrik öyküsü bağlamında ele alınmıştır. Anlatıcının anneannesi ve dedesinin öyküsünü araştırarak hakikate ulaşma isteği, kökene inme arayışından kaynaklanır. Nar Ağacı nda evden sokağa, sokaktan mahalleye, mahalleden şehre, şehirden ülkeye, ülkeden ülke dışına doğru helezonik bir yayılışla çıkıldıkça sürgün ve yabancılaşma kavramlarının etkisi ve tonu artar. Nar Ağacı ndaki yolculuk, fiziksel bir yolculuktur. Bununla beraber, kahramanların iç âlemlerindeki yolculuk da verilmiştir. Geleneksel ve modern iç içedir. Aşk ve savaş temaları, evde olmak/evde olmamak felsefesini besler. Roman kahramanları evde olma durumundan evde olmama durumuna geçerler. Kahramanların bu seçimi genellikle dışsaldır. Otoriteden kaçış fikri yahut onun tam tersi olan otoriteye karşı koymama ve çaresiz kabuller egemendir. Evlerinden ayrılmak zorunda kalan kahramanların duygu ve düşünce dünyası kaotik bir görünüm kazanır: Ev olmasa, insan dağılmış bir varlık olurdu. Ev insanı gökten inen fırtınalara karşı koruduğu gibi, yaşamdaki fırtınalara karşı da ayakta tutar. Ev hem beden hem de ruhtur. İnsan varlığının ilk dünyasıdır. Aceleci metafiziklerin vazettiği gibi insan dünyaya fırlatılmış bir varlık olmaktan önce, evin beşiğine yatırılmış bir varlıktır. (Bachelard 2013: 37) Anlatıcı, geçmiş zamana ulaşmak ve nostalji yapmak için çeşitli gereçler kullanır. Anlatıcının bu tavrı, sihir kutusundan çeşitli malzemeler çıkarıp sahne dekorunu değiştiren sihirbazın tavrına benzer. Fotoğraflar, süs eşyaları ve mektuplar yitik geçmiş zamanı bulup ortaya koymak için araçsallaştırılır. Özellikle fotoğraf, sessiz evrenin yaşar hale gelmesini sağlar. Anlatıcının tavrı, Baudrillard (2012) ın şu söylemiyle koşuttur: Kentleri ve dünyayı sessizlik içinde bir baştan bir başa kat etmenin yolu fotoğraftır. (s.110). Evde olanlar, fotoğraf kareleri yardımıyla evden ayrılmak durumunda kalır. Sessiz dünyada mesafe alınır. Marcel Proust un Yitik Zamanın Peşinde romanının adından mülhem olarak kullanılan ifade nedenselleştirilir. 12 yaşındayken dedesini kaybeden anlatıcının dedesinin gençlik hikâyesini dinlememesine bağlar: Yitik zamanın peşindeyim. (s.12) ifadesi romanda bulunan öteki leit-motive lerin mitidir. Romandaki temel arayış, dedenin ülkesini terke mecbur olmasının nedenleridir. Romana bir arayış ve kökene dönme isteği egemen hale gelir. Romanın başında bu durum sorulur ve merak oluşturulur: Ne olmuştu da Tebrizli tacir yerini yurdunu terk etmiş, evinden, ocağından, anasından kopmuştu. (s.12) Anlatıcının söylemi, Nietczche ci Dyonisos söylemiyle koşuttur. Anlatım, varlığın ilk haline dönüş, kaynağa dönüş temi etrafında yoğunlaşır. Zehra ve Settarhan ın birleşmesi iki ırmağa benzetilir. Zehra, insanın Apolloncu; Settarhan ise Dyonisosçu olan yanını temsil eder: Benim var olmam için birbirine doğru akmış bu iki ırmağın birleştiği yerde milyonlarca ihtimal arasında mümkünlerden bir mümkünüm ben. Öyleyse mümkünün yola çıkış anını, ırmaklarımın kaynağını bulmam gerek. Dedemin bile başaramadığı şeyi başarmak yani; geri dönmek. Başlangıç noktasına ittiba etmek. Gitmek. (s.14) Zehra kontrol edilebilir, yazgısı belli olan bir varlık iken Settarhan özgür ve ele alınamayandır. Anlatıcının arkeolojik çözümleme merakı roman kahramanlarının alınyazısını belirler. Romana alınan ve yığılan malzemenin önemli bir kısmı tarihsel bir köken arayışıyla, günümüz tininin geçmişe götürülmesine dönüşür. Anlatıcı, aynaya bakan bir araştırmacı olduğunu çeşitli söylemleriyle teyit eder, gizleme gereği duymaz. Her aynaya bakışında yine kendini görür. Nar Ağacı romanının mekânı klasik romanda olduğu gibi geniş bir coğrafyadır. Bu coğrafyanın batı ucunda İstanbul, doğu ucunda Bakü, kuzeyinde Batum, güneyinde ise İran ın bugün arkeolojik sit alanı olan Taht-ı Süleyman adlı yerleşim yeri vardır. Kahramanlar evden ayrıldıktan sonra savrulan hazan yapraklarına dönerler. Kırılgan oldukları kadar kaygı içindedirler. Ölüm ve ayrılık bu kırılganlık ve kaygıyı besler.

Nazan Bekiroğlu nun Nar Ağacı Romanında Evde Olmak / Olmamak 931 2.Anlatıcının Evde Olmayışı: Anlatıcı olarak karşımıza çıkan akademisyenin, Bakü de gurbet duygusuna kapılması evde olmama durumuna gönderme yapar. Sokakta dinlediği ve akordeon çalan Rus çalgıcısı, yabancılık duygusunu verir: Yanık, çok yakıcı, çok içli bir ezgiyle başlıyor. Bir hançer kalbimin içini oyup dururken gurbet duygusu yakama yapışıyor. (s.17) Esasında bu cümleler bize romana egemen olan evde olmama sancısının bildirisi mahiyetindedir. Bu cümle aynı zamanda romanın planıdır. Romanda evde olmamayı besleyen kaygı, korku ve tekinsizlik temalarını besleyen üç çevre vardır. Bunlardan birincisi anlatıcı ve çevresi, ikincisi Settarhan çevresi, üçüncüsü Zehra ve çevresi ile bu çevreyle birlikte Anadolu, Balkan ve Kafkasya da yaşayan halkların evde olmamasıdır. Romanın ana bildirisi evde olma-olmama antinomisine yüklenmiştir. Romanın mesajını ve yapısını oluşturan arkeolojik bir geziye çıkan anlatıcı, hareket ve kurguyu belirleyen unsur olarak evde olma-olmama karşıtlığı ekseninde anlatı katmanlarını ayrıştırır. Romanın arka planındaki simetrik kurguyu besleyen üç doğru vardır. Romanın üçgen (triangle) bir deseni var olduğu düşünüldüğünde geniş kenar, Settarhan ın öyküsüdür. İkinci kenar ise Zehra nın öyküsüdür. Romandaki desenin dinamik olarak ötekilerden ayrılan üçüncü parçası ise anlatıcının evrenidir. Anlatıcının evreni, dinamik oluşu yönüyle öteki cepheleri silikleştirir, kendi egemenliği altına alır. Anlatıcının egosantrik yanı, bütün hareketi ve felsefi atmosferi belirlemesini sağlar. Anlatıcı, romanın öteki episodlarında bir gölge şahsiyet olarak bulunur. Romanı, klasik Tanrısal bakış açılı roman geleneğine oturtur. Dolayısıyla Anlatıcını evde olmayışı (unheimlich) öteki kahramanların da evden ayrılması mânâsına gelmektedir. Anlatıcının ayak bastığı yerde, romanın protagonistleri evlerinden ayrılarak tekinsiz yerlere yolculuk yaparlar. Kaygı ve korkuyla gevşek ve kaygan bir zemine ayak basarlar. Anlatıcının Bakü deki misafirliği, unheimlich açısından iyi örnek oluşturur. hasret (s.17), gurbet (s.17) gibi duyguların yanı sıra dinlenen müzikten sonra gözyaşı ve arınma ile kaçış fikri gelişir: Gidelim diyorum Yasemen e. Hiç kimsenin yurdu yok burada (s.17) Anlatıcının evde olmayışı ile köken arayışı arasında her ne kadar paradoksal bir durum görünse de eve dönme isteğinin bir yansıması olarak romana girmiştir. Anlatının Tacirin yolu buradan geçti mi (s.18) sorusu, köken arayışının göstergesidir. Öte yandan Anlatıcını kurguyu oluştururken başvurduğu yöntem, romanın kahramanlarının evden ayrılmalarını sağlayan başlıca unsurdur. Romanda masalsı denebilecek bir kurmaca tekniği vardır. Romandaki öyküleme tekniği çerçevesinde kullanılan büyülü nesneyi ele geçirme, evden ayrılma, rehberin eşlik etmesi gibi anlatı parçacıkları, V. Propp un analizlerine uyabilecek anlatısal işlevlerdir. Masalsı unsurları hatırlatan bir obje olan kutu, öteki sahneleri görünür kılar. Üzerinde Kız Kulesi nin resmi bulunan teneke bir kutuyu çıkarıyorum dolaptan. Dedem öldükten sonra onun evinde bulunan, yer yer paslanmış, eğrilip bükülmüş bir kutu bu. Dedemin hazine sandığı. Kapağını açıyorum içindekileri masamın üzerine yayıyorum. (s.25) Sandıkta mektup, çeşitli değerli taşlar, para ve fotoğraf gibi malzemeler var. Bu malzemelerden fotoğraf romanın anlatısının tetiğidir. Anlatıcı elindeki fotoğraftan yola çıkarak sahne kurgular. Evden ayrılır. Fotoğraftaki donuk insanlar birdenbire hareket kazanır. Fotoğraf kartonunun üzerinde ölü bir an gibi donmuş olan hayat, bir film karesinin devam tuşuna basılmış gibi, kaldığı yerden devam etmeye başladı (s.27). Böylelikle Zehra nın evden ayrılışının kurgusu hazırlanır. Anlatıcı kullandığı yönetimin masalsı olduğunu bilir: Bana tam anlamıyla ne olduğunu ancak o an anlayabildim. Ben de, Alice i, Harikalar Diyarı na geçiren ayna gibi bir fotoğraf kartonunun arkasına geçmiş, eski zaman içine girmiş olmalıyım. (s.30) Bundan sonra romandaki -flashback-geriye dönüş, yani Balkan Savaşları ve Bolşevik Devrimi zamanına uzanım, hep bu fotoğrafa bakma metoduyla sağlanır. Fakat burada dikkati çeken en önemli husus, mahfazanın, yani teneke kutunun giz i ele vermesidir. Gaston Bachelard, Rilke nin şiirinde kullandığı sandık motifinin giz eşiği olduğunu

932 Ferhat KORKMAZ söyler. Şüphesiz ki Nar Ağacı nda da teneke kutu, gizin eşiğidir. Bu anlatıcını elindeki sihirli kutudur. Psikanalitik bir çözümleme ile söyleyeceksek teneke kutu sayesinde anlatıcının gündüz düşü gördüğünü ifade edebiliriz. Bachelard (2013) ın vurguladığı gibi kutudaki değerli taşlar, romanımızın merkezi anlatı ekseninin dışavurumudur: Mahfazada mücevherler ve değerli taşlar varsa, bu bir geçmiş demektir, uzun bir geçmiş, şairin romanlaştıracağı kuşaklar boyunca uzayıp giden bir geçmiş demektir. Değerli taşlar aşktan söz eder elbette. Ama güçten de, yazgıdan da söz edecektir. ( ) Mahfazanın içinde unutulmaz şeyler vardır, bizim için unutulmaz şeyler, ama bunlar, hazinemizi sunacağımızı kişiler için de unutulmaz şeylerdir. Geçmiş, şimdiki zaman ve bir gelecek yoğunlaşır orada. İşte bu nedenle, mahfaza da hatırlanmaz olanın (immémorial) hafızasıdır (mémorie). (s.116). Bununla beraber anlatıcının Kassandra kehaneti yöntemiyle her şeyi önceden bildiğini vurgulaması, anlatının hakim bakış açılı olacağını öncede duyurur. Anlatıcı evinden ayrılır, zamanın olayları arasında başka bir çağa ait başka bir varlık olarak hafızayı yakalamak için girer. Fakat anlatıcının başka çağlarda gezintisi içinde bir şimdilik bulunur. Bu şimdilik ler romanın felsefi atmosferinde çeşitli anakronik unsurların ortaya çıkmasına neden olur. Buna İsmail Safa ve Zehra nın birlikte futbol maçına gitmesi örnek olarak sunulabilir (s.91). Anlatıcını tavrı, oyun oynamayla, meta-kurmacayla yakından ilgilidir. Dolayısıyla romanın bu yönüyle kimi postmodern unsurları içerdiğini rahatlıkla söyleyebiliriz. Nitekim Yıldız Ecevit (2012), postmodern anlatının artık somut yaşamı kurgulamıyor; kendini, nasıl oluştuğunu, nasıl kurgulandığını anlatıyordur (70) diyerek özelliğini ortaya koyar. Metin artık daha şeffaftır, gerekçelendirilir ve hesap verilebilir düzeye erişmiştir. Nitekim Nar Ağacı nda yazar-anlatıcının eseri nasıl kurguladığını görebilmekteyiz. Anlatıcının kendi ben ini içinde bulunduğu zamanın yüz yıl öncesi bir zamana götürmesinin izahı yapılmıştır: Ne yarın vardı, ne dün ne bugün. Mutlak bir anın içindeyim. (s.42). Söz öncesi döneme, kökene dönme isteğinin tezahür edildiği bu gibi ifadeler, bize Nietzscheci mite dönüş isteğini hatırlatmaktadır. Tabi burada Tanpınar ın bakış açısını ve dahi metinsel söylemini gözden uzak tutmamak gerekmektedir: Ne içindeyim zamanın, Ne de büsbütün dışında; Yekpare, geniş bir anın Parçalanmaz akışında Zeitgeist in öteki çağlara taşınmasını, anlatıcı, Tanpınar ın Bugünün rüzgârında yıkanan mazi gülü ifadesiyle açıklığa kavuşturur. Dasein ile tarih birleştirilir. Geçmişe yolculuğu anlatıcı öğrencileriyle oynadığı zaman makinesine binip geçmişe yolculuk yapma oyunuyla aklileştirir: Şu anki şuurumuzu alacağız yanımıza. Aksi takdirde bu yolculuğun hiçbir anlamı olmaz ki. Düşünsenize XVI. Asra gitmişiz ama XXI. Asırdan geldiğimizi bilmiyoruz. O zaman ne anlamı var bunun? XVI. Asırda yaşayan herhangi bir Osmanlı dan ne farkımız kalır. (s.31) Burada anlatıcı, her ne kadar bir tez sunmaya niyetli gibi görünmese de spekülatif bir tarih yaklaşımı ortaya koyar. Zamanın ruhunu tarihe bir tez olarak yerleştirir. Pratik faydayı içeren bir yaklaşımdır. Pratik fayda, romanın tezinde ortaya konulur. Bu tez ise Anadolu da yaşayan bütün halkların çektiği acının ortak olduğu yönündeki söyleminden ibarettir. Dolayısıyla 20. Yüzyılın başındaki olayları aydınlatan kuramsal çerçeveye dönüşür. Neticede bu görüş, an ın statüsünün korunmasına yönelik conservative bir yaklaşımı içerir. Bu da ancak evde olma ve bulunmayı istemeyle ilgili bir yaklaşımdır. Anlatıcının eve dönme isteği, mazinin mevcudiyet kazandığı eski yapılarda yaptığı gezilerle ortaya konulur. Dedesini ve anneannesini arayan anlatıcı, gezdikleri mekânları, kullandıkları eşyaları, dokundukları yerleri mitleştirir.

Nazan Bekiroğlu nun Nar Ağacı Romanında Evde Olmak / Olmamak 933 Anlatıcının evde olduğu şehir olarak tek mekân Trabzon dur. Öteki bütün kentler arkeolojik gezinin bir uğrağı olsa da unheimlich bakımından iyi bir örnek olarak görünürler. Batum, Tebriz, Bakü, Taht-ı Süleyman anlatıcının evde olamadığı kentlerdir. Anlatıcı halkları birbirinden ayıran sınırları yapay bulur ve sınırların evde olup olmamaya etkiyen belirleyici yönüne dikkat çeker. Anlatıcının Azeri olan öğrencisi ve aynı zamanda rehberi Yasemen in Karabağ a bakışı verilir: Karabağ a uzaktan baktım. Bizi ayıran Aras nehrini geçtim. Burada da misafirim. (s.102) köken arayışına çıkan anlatıcı için evde olduğu mekân Trabzon dur. Trabzon tasvirlerinde anlatı, bilgi, fikir ve duygu birleşir. Oysa Anlatıcının evde olmadığı mekânlarda bu unsurlar, bütünbirleşik olarak anlatıya yansımaz. 3. Settarhan ın Evde Olmayışı Settarhan nın öyküsü, romanın ana mecrasıdır. Unheimlich kavramı Settarhan ın biyografisinde belirginleşir. Settarhan ın Azam la evlenememesi kopuşu ve yabancılaşmayı doğurur. Settarhan, ülkesinden ve topraklarından ayrılıp yeni bir hayata geçerek tutunmaya çalışır. Nar Ağacı nda Settarhan, anlatıcının dedesi olan halı tüccarıdır. Taht-ı Süleyman da el emeğiyle geniş aile çevresiyle dokudukları halıları, Gürcistan, Azerbaycan; Batum, Bakü gibi farklı ülke ve kentlere götüren kişi Settarhan dır. Kilim atölyesi geniş evin bir bölümünden oluşur. Hem işletmenin aileye ait olması hem de el emeğinin üretim tarzını oluşturduğu bu ortamda gelişen aşk hikâyesi kurguyu belirler. Settarhan, halasının kızı olan Azam a âşık olur. Bütün aile çevresi iki gencin de evlenmesine rıza göstermişlerdir. Settarhan, evde dokunan halıları Yezd de bir Mecusi ye ait siparişleri vermek için gider ve burada Piruz ile tanışır, dost olurlar. Settarhan ın Batum, Tiflis ve Bakü gibi kentlere olan ticari yolculuğundan sonra geleneksel aile çevresinde gençlerin nişanlanmasına ve evlenmesine karar verilmiştir. Settarhan yolculuğu sırasında Azam a değerli mücevherlerden pek çok pahalı hediye alır. Fakat Yezd de ailesine halı sattığı bir Mecusi olan Piruz, Settarhan ın ailesini ziyareti sırasında Azam a âşık olur. Azam da Piruz a âşık olur. Azam, ailesinin kurguladığı Settarhan ile olan evliliğe zaten sıcak bakmaz, ailesinin Piruz la evliliği reddetmesi üzerine kaçar. Geleneksel aile çevresi, Settarhan a töre görevi verir. Bu görev, Azam ve Piruz u öldürme görevidir. Azam ın Piruz la anlaşarak evden ayrılması, romandaki tepe (climax) hadisedir. Görüldüğü gibi, evden ayrılma ya da evde olmama (unheimlich), bütün var oluşun yeniden kurgulanmasını sağlayacaktır. Tam burada, o ana kadar geliştirilen Settarhan karakterine yabancı olan bir sürpriz ortaya çıkar. Settarhan hem aşkından vazgeçer hem de törenin verdiği emri yerine getirmez. Bu tavır onu yabancılaştırır. Altındaki zemin kayar ve evde olmama (unheimlich) durumuna geçer. Tıpkı Heidegger in varoluş felsefesinde olduğu gibi nereye gideceğeni bilmeyen (Çelik 2013: 3) bir insana dönüşür. Bütün bağlarından kopmuş, âdeta yeryüzüne fırlatılmıştır o anda. İçinde büyüttüğü aşka karşı da yabancılaşmıştır. Esasında bunu yapan Settarhan değildir, onun adına karar veren romancıdır. Burada kahramanın özgürlüğü birdenbire elinden kayar, bir başkasına dönüştüğünü görürüz. Beslediği aşk sırasında tutucu davranan Settarhan, romanda yeterince işlendiğine tanık olamadığımız bir karakter yapısına bürünür. Azam da yeterince işlenmemiştir. Kendisi için belirlenen yazgıyı çaresiz yüklenir. Roman da gerilimi besleyen ve evde olmama durumunu sağlayan temel unsur, Settarhan ın törenin emrini yerine getirmemesidir. Azam ve Piruz u bağışlarken artık evine dönemeyeceğini bilir. İçinde yaşadığı dünya yıkılmıştır. Özgürleşmeyi sağlayan kendi kararını vermesi ve otoritenin kendisine yüklediği ahlakî sorumluluğu yerine getirmemesidir. Dolayısıyla romanın devam eden episodlarında Settarhan, özgürleşmiş bir birey olarak yeni bir varoluş gerçekleştirecektir. Bunu sağlayan ise evdeyken evin dışına çıkarılmışolmasıdır.

934 Ferhat KORKMAZ Şüphesiz ki Settarhan ın Azam ve Piruz a ilişmemesinde hem gördüğü rüya, hem de Çiçek Hâla nın etkisi vardır. Çiçek Hâlâ, Settarhan a Bırak ( ) Gitsinler. Yollarına çıkma. Bir taş koyulacaksa da yollarına, o taş sen olma. (s.352) Romana Çiçek Hâlâ nın ağzından serpiştirilen Âşık kendisini yakacak cehennem ateşinin önünde önce bir süre ısınır (s.351) gibi tasavvufî motifler de Settarhan ın kararında etkili olur. Settarhan isminin sembolik değeri burada ortaya çıkıyor. Ayıpları örten anlamına gelen Settar aynı zamanda Allah ın 99 adından biridir. Romanda, Settar ismi yitirilen bir aşkı ve töresel ayıp algısını örtmektedir. Settarhan evden ayrıldıktan sonra Tebriz çarşısında kâinatın ortasında yabancı bir varlık olarak görünür. Çünkü evden ayrılmıştır, evde değildir artık: Settarhan ne yapacağını ne edeceğini bilmeden sokaklarda dolaşmaya başladı. Bir yerlere sığması mümkün değildi ve gidecek bir yer de yok gibi görünüyordu. (s.353)baudelarie in ifade etmiş olduğu gibi Setterhan için içselliğini yaşayacağı tek bir köşe bile (aktaran Bachelard 2013: 61) yoktur artık. Eve dönmeyecektir. Sürgünü ve yabancılaşması başlamıştır. Tebriz sokaklarında kendine kimlik soran işgalci İngiliz devriyelerine içine düştüğü durum nedeniyle sayıklar: İşte kimliğim. Ben Settarhan, Mirza Han ın oğlu, beyzadeyim. Azam ı Piruz a bıraktım. Öcümü alamadım. Ailem gibi kendi başımı da öne eğdim. Hem elim kalkmadı onlara hem de kaldıramadığım elin altında kaldım. (s.361). Bu cümle, kendisinin yeni tanımıdır. Otoritenin verdiği göreve karşı çıkmıştır ve artık toplumdışı olmuştur. Romanın bu episodu, Heidegger in sembolik unheimlich i için çok iyi bir örnek teşkil eder. Settarhan yabancılaşmanın dışında yurtsuz da kalmıştır. İran ülkesinde sığınacak bir saçak bile kalmamıştır. Romanın öteki motiflerinde olduğu gibi, bu motifte de trajik tonu güçlü bir şekilde yankılanır. Sığındığı hana evden bir mektup gelir. Piruz ve Azam ın Taht-ı Süleyman daki gölün kıyısında görüldükleri yazılıdır. Handan karlı bir kış gününde ayrılan Settarhan, iki âşığı gölün kıyısında görür. İkisinin öldürüp öldürmemek arasında kararsız kalır. Kararsız kalmada toplumsal kimliği yeniden inşa edip etmeme problematiği egemendir. Sorun başı dik olma ya da başı öne eğik olma şeklinde aklileştirilir. Birincisi evde olmayı ikincisi ise evde olmamayı izah eder. Neticede Settarhan toplum dışı olmayı tercih edecek ve yabancılaşacaktır. Artık İran ülkesinde tutunamaz. Batum a gitmeye karar verir. Arkadaşı Sofya nın kitapçı dükkânına sığınır. Settarhan ın Batum da Bolşevik devrimi sırasında bulunur. Burada tutunamaz. Yeni bir kimlik inşa edemez. Bir Türk milisini tutuklamaya çalışan Rus askeri öldürür. Kaçmak zorunda kalır. Trabzon a gelir. Trabzon, Settarhan için eve dönmeyi temsil eder. Kendisine olabildiğince yabancı olan bir kente Tebriz de misafir olarak kaldığı Dağıstanlı şeyhin tekkesinde öğrendiği çay demlemeyi iyi bilmesi nedeniyle uyum sağlar. Yeni bir çevre ve iş edinir. Zehra ile tanıştırılır ve evlenir. Romanda leit-motive olarak kullanılan ve iki ırmağın birleşmesini anlatan bu ifadelerin işlevi, Zehra ve Settarhan ın evlenmesini sağlamaktır. 4. Zehra ve Çevresinin Evde Olmayışı Zehra, romanda norm karakter olarak işlev görür. Bütün görevi, Settarhan ile Trabzon da birleşmeyi sağlamaktır. Dolayısıyla Settarhan ın evde olmayışı üzerinde belirleyici bir etkiye sahiptir. Fakat roman tezli bir roman olduğu için, Zehra nın da heimlich durumundan unheimlich durumuna geçmesi, eserde kurulan denklemin doğal sonucudur. Zehra, ağabeyi İsmail Safa ile büyükanne ve büyükbabalarıyla birlikte yaşarlar. Zehra nın annesi doğum sırasında ölür, altı ay sonra babası da ölür. Büyükhanım ve Hacıbey ile yaşayan iki kardeşin mutluluğu, Balkan savaşları sırasında bozulur. Balkan savaşları nedeniyle seferberlik ilan edilir; İsmail Safa gönüllü olarak cepheye gider, bir daha dönmez. Dört kişiden oluşan aile bireylerinden üçü, evden ayrılmak zorunda kalır. Dolayısıyla kahramanlar heimlich durumundan unheimlich durumuna geçerler, tekinsiz bir dünyaya atılırlar. Romandaki evde olma/olmama durumu temel dinamiktir. Osmanlı Devletinin son döneminde daha doğrusu son 10-12 yılında yaşananlarının tez olarak sunulmasından ibarettir.